16
Yıl:11 Sayı: 85 Haziran - 2014 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz Avrupa Birliği IPA Bulgaristan – Türkiye Sı- nır Ötesi İşbirliği Programı kapsamında Edirne Es- naf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nin (ESOB)lider ortak olarak yürüttüğü “Bana Trakları Anlat” isimli proje kapsamında Edirne’de “Traklar” anlatıldı. Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Baş- kanı Emin İnağ’ın açılış konuşması ile başlayan se- minerde, Trakya Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Trakolog Prof.Dr. Engin Beksaç, Trakların Türkiye’de bulunan kalıntıları hakkında sunum yaptı. Edirne ESOB toplantı salonunda düzenlenen se- minere Bulgaristan Burgaz Bölgesel Turizm Der - neği Başkanı Sonya Enilova Başkanlığında argeo- loglar ve Bulgaristan’da yer alan turizm konusunda gelişmiş Belediye temsilcilerinden oluşan Bulgar he- yeti ve Edirne ESOB’a bağlı oda başkanları katıldı. Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Emin İnağ, seminerde yaptığı konuşmada Edirne’nin ekonomisinin temellerini turizmin ve tarımın oluşturdu- ğunu belirterek “Edirne ekonomisine EDESOB olarak elimizden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bana Trakları Anlat isimli projemiz kapsamında yaşadığımız coğrafyaya da isimlerini veren Traklar hakkında, Dün- yanın sayılı Trakologlarından Prof.Dr.Engin Beksaç ve Bulgaristan tarafında da Prof.Dr.Valeria Foll çalışmalar yürütmektedirler. Bulgaristan turizminde çok önemli bir yer tutan ve ekonomik açıdan büyük katkı sağlayan kül - tür turizmi tamamen Traklar üzerine kurulmuş durumda. Ben projemizde çalışmalar yürüten Prof.Dr.Engin Beksaç ve Prof.Dr.Valeria Fol’a ve proje ortağımız Bulgaristan Burgaz Turizm Derneği Başkanı Sonya Enilova’ya çok teşekkür etmek istiyorum” dedi. Traklar’ Anlatıldı Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Ku - zey Doğu Bulgaristan’da yaşanan sel felaketin- den zarar gören afetzedeler için hazırlanan 2 TIR dolusu yardım malzemesini Varna’ya gönderdi. Balkanlar’da ne zaman bir felaket olsa ken- tin tüm dinamiklerini harekete geçirerek fe- laket bölgelerine destek veren Bursa Büyük- şehir Belediyesi, bu sefer Kuzey Doğu Bulgaristan’ın Varna şehrinde yaşanan sel felake - tinden etkilenen afetzedelere yardım elini uzattı. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Ku - zey Doğu Bulgaristan’ın Varna şehrinde büyük bir sel felaketinin yaşandığını belirterek, bölgede bu- lunan insanlardan yardım talebi aldıklarını söyledi. Türkiye ile Balkanlar arasında köprü görevi gören bir kent olarak bu talebi dikkate aldıklarını ve dost - luğun göstergesi olarak çalışmalara hemen başla- dıklarını kaydeden Başkan Altepe, “Büyükşehir Belediyesi olarak, kent dinamiklerimiz ve Bulga - ristanlı işadamlarımızla birlikte bu faaliyeti ger - çekleştirdik. İçerisinde ev eşyaları, battaniye, gi - yecek, yiyecek ve temizlik malzemeleri bulunan 2 TIR yardım malzemesini yola çıkardık” dedi. Başkan Altepe, Büyükşehir Belediyesi ekiple- rinin şu anda Varna bölgesinde bulunduğunu ve oradaki yetkililere birlikte ihtiyaç tespiti yaptı- ğını belirterek, ilerleyen günlerde talep edilen ihti - yaç malzemelerinin de temin edileceğini bildirdi. İsviçre’nin Luzern takımından 31 yaşın - daki Dimitar Rangelov ile 1 yıllığına an- laştıklarını belirten Öten, Bulgar oyuncu - nun takıma katkı sağlayacağını ifade etti. Rangelov’un, Türk futbolunu ya- kından tanıdığını ve lige çabuk adapte olacağına dikkati çeken Öten, «Torku Konyaspor’a bir yıldız oyuncu daha ka - zandırmanın gururunu yaşıyoruz. Ran- gelov birçok ülkede kariyere sahip. Bul - gar milli takımının da forvet oyuncusu. Takımımıza gerçekten faydalı olaca- ğına inanıyoruz. Yeni sezona bomba bir Torku Konyaspor geliyor» diye konuştu. Öten, iki oyuncu daha transfer etmek iste - diklerini,alınacakoyuncularlatransfersezo - nunu kapatmayı planladıklarını dile getirdi. Kulüp Basın Sözcüsü Ahmet Baydar da başarı için odaklandıklarını vurguladı. Ka - leci ve forvet transferi noktasında titiz çalış - tıklarını aktaran Baydar, takıma faydalı ola - cakoyuncularıalmakistediklerineişaretetti. Konya’ya Bulgar Forvet! Sel Felaketinden sonra Yine İlk Yardım Bursa Büyükşehir Belediyesinden Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913’te Sofya Bulgaristan, Sel Felaketinden ‘Yas’ta 1989 Göçünün 25. Yılı Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu Bulgaristan’da geçen hafta aşırı yağışlar nedeniyle meydana gelen selde 14 kişi hayatını kaybederken, kurtarma ekipleri ülkenin doğusundaki Varna ken- tinde kayıp iki çocuğu arıyor. Arama çalışmaları de- vam ederken, hükümet bugünü ‘ulusal yas’ ilan etti. Yaz mevsimine fırtına ve sellerle giren Bulgaristan’ın Varna, Dobriç, Veliko Tırnovo gibi birçok şehri, sellerin yol açtığı zararla mücadele ederken, hükümet bugünü “ulusal yas” ilan etti. Varna’nın Asparuhovo semtinde sel, onlarca araç ve eve zarar verdi. Selden en fazla etkilenen bölgede kriz merkezi kuran Varna Belediye Başkanı İvan Portnih’in ekibi, zarar tespiti yapmaya çalışıyor. Belediye Baş- kanı Portnih ise durumun en kritik olduğu “Cana- var” adlı semtte, evleri çökmek üzere olan vatandaş - ların “zorla da olsa tahliye edilmeleri” talimatı verdi. Kızılhaç Varna Bölge Koordinatörü İlko Radev’in de AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülkenin “yeni tarihinde”, insani bir görev uğuruna ilk kez bu kadar geniş çapta seferber olup zor durumda kalan insanla - rın yardımına koşulduğunu söyledi. Radev, çok sa - yıda şirketin yanı sıra vatandaşların da sürekli yar - dım getirdiklerin vurguladı. Radev, selde hayatını kaybedenlerin ailelerine psikolojik destek için de 10 kişilik uzman ekibin görevlendirildiğini belirtti. Öte yandan ülkenin dört bir yanından ge- len farklı mesleklerde yaklaşık 800 gönüllü, ev- leri yıkılanlara yardım etmeye çalışıyor. Deniz kuvvetleri, sivil savunma, jandarma, polis ve diğer devlet birimleri de kriz bölgelerine personel göndererek, gıda, içme suyu ve temizlik malzemele - rinden oluşan yardım paketlerinin dağıtımını sağlıyor Bir araya gelen Sergey Stanişev, Boyko Borisov ve Lütvi Mestan, erken genel seçimlerin ekim ayı - nın ilk pazar günü, yani 5 Ekim’de yapılmasını ka - rarlaştırdı. Ayrıca meclis, cumhurbaşkanı tarafından geçici hükümet olarak belirlenece yeni hükümeti oluşturacak. BSP lideri Sergey Stanişev, görüşme sonunda erken seçimlerin 5 Ekim’de yapılması için Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e teklifte bulunacaklarını söyledi. Stanişev, görüşmeye ka - tılan GERB, BSP ve DPS liderleri tarafından bu tarih konusunda mutabakata varıldığını kaydetti. Stanişev, siyasi görüşmelere katılan partilerin, hü - kümeti, yeni seçimler için yapılacak çalışmalar konusunda destekleyeceğini söyledi. Siyasi istik- rarın sağlanması ve ülkenin önceliklerinin belirlen - mesi için siyasi görüşmeler yapılması konusunda Cumhurbaşkanı ile Meclis Başkanı’na sorumlu- luklar verildiğini aktaran Stanişev, görüşmeye ka - tılan tüm siyasi partilerin ülkedeki banka sistemi - nin istikrarını garanti altına almak için devletin tüm faaliyetlerini destekleme kararı aldığını kaydetti. BULGARİSTAN’da Erken Genel Seçimler 5 Ekim’de 20–21 Haziran 2014 tarihlerinde İstanbul’da İstanbul Üni- versitesi Avrasya Enstitüsü Salonu’nda “1989 göçünün 25.yılı Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyum İstanbul Üniversitesi, Bulgaristan Stratejik Araştırma Mer - kezi (BG SAM), İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı ve Bul - garistan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK‘ün ortak gi - rişimleriyle gerçekleşti. Forum körsüsünden Bulgaristan, Avusturya, Arnavutluk ve Türkiye’den akademisyen, uluslararası ilişkiler uzmanı, sivil toplum ku - ruluşu temsilcileri, yazar ve sanatçılar olmak üzere otuz yetkili değerli konuşma yaptı. Bilgi değil tokuşunun başlamasından önce Büyük Göç’ü konu eden Bulgaristanlı res - sam Burhanettin ARDAGİL’in sanat ser - gisi görüldü. Sanatçı konuklarına eserleri üstüne ayrıntılı ve anlamlı bilgi sundu. AnaörgütleyiciönceliğiyleBULTÜRKGenel SekreteriDr.MüjganDENİZuluslararasıtem- sili forumu kısa ve anlamı bir kutlamayla açtı. Bulgaristan Türklerinin totaliter baskı ve terör rejimine karşı, demokrasi ve özgür - lük uğruna başlattığı tarihsel Mayıs 1989 Ayaklanması ile Büyük Göç’ün aldığı kurbanlar anısına saygı duruşunda bu - lunuldu ardından İstiklal Marşı dinlendi. Ardından etkin top- lumsal kitle örgütü olarak gelişen Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK’ ün Öz Vatanda kalan kardeş - lerimiz ve Türkiye’deki soydaşlarımızın ruhlarını birleştiren yo - ğun ve çok yönlü etkinlikleri üstüne bilgi verdi. Devamı 2‘de Basın Bildirisi

BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazatesi 85.

Citation preview

Page 1: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Yıl:11 Sayı: 85 Haziran - 2014 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz

Avrupa Birliği IPA Bulgaristan – Türkiye Sı-nır Ötesi İşbirliği Programı kapsamında Edirne Es-naf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nin (ESOB)lider ortak olarak yürüttüğü “Bana Trakları Anlat” isimli proje kapsamında Edirne’de “Traklar” anlatıldı.

Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Baş-kanı Emin İnağ’ın açılış konuşması ile başlayan se-minerde, Trakya Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Trakolog Prof.Dr. Engin Beksaç, Trakların Türkiye’de bulunan kalıntıları hakkında sunum yaptı.

Edirne ESOB toplantı salonunda düzenlenen se-minere Bulgaristan Burgaz Bölgesel Turizm Der-neği Başkanı Sonya Enilova Başkanlığında argeo-loglar ve Bulgaristan’da yer alan turizm konusunda gelişmiş Belediye temsilcilerinden oluşan Bulgar he-yeti ve Edirne ESOB’a bağlı oda başkanları katıldı.

Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Emin İnağ, seminerde yaptığı konuşmada Edirne’nin ekonomisinin temellerini turizmin ve tarımın oluşturdu-ğunu belirterek “Edirne ekonomisine EDESOB olarak elimizden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bana Trakları Anlat isimli projemiz kapsamında yaşadığımız coğrafyaya da isimlerini veren Traklar hakkında, Dün-yanın sayılı Trakologlarından Prof.Dr.Engin Beksaç ve Bulgaristan tarafında da Prof.Dr.Valeria Foll çalışmalar yürütmektedirler. Bulgaristan turizminde çok önemli bir yer tutan ve ekonomik açıdan büyük katkı sağlayan kül-tür turizmi tamamen Traklar üzerine kurulmuş durumda.

Ben projemizde çalışmalar yürüten Prof.Dr.Engin Beksaç ve Prof.Dr.Valeria Fol’a ve proje ortağımız Bulgaristan Burgaz Turizm Derneği Başkanı Sonya Enilova’ya çok teşekkür etmek istiyorum” dedi.

Traklar’ Anlatıldı

Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Ku-zey Doğu Bulgaristan’da yaşanan sel felaketin-den zarar gören afetzedeler için hazırlanan 2 TIR dolusu yardım malzemesini Varna’ya gönderdi.

Balkanlar’da ne zaman bir felaket olsa ken-tin tüm dinamiklerini harekete geçirerek fe-laket bölgelerine destek veren Bursa Büyük-şehir Belediyesi, bu sefer Kuzey Doğu Bulgaristan’ın Varna şehrinde yaşanan sel felake-tinden etkilenen afetzedelere yardım elini uzattı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Ku-zey Doğu Bulgaristan’ın Varna şehrinde büyük bir sel felaketinin yaşandığını belirterek, bölgede bu-lunan insanlardan yardım talebi aldıklarını söyledi. Türkiye ile Balkanlar arasında köprü görevi gören bir kent olarak bu talebi dikkate aldıklarını ve dost-luğun göstergesi olarak çalışmalara hemen başla-dıklarını kaydeden Başkan Altepe, “Büyükşehir

Belediyesi olarak, kent dinamiklerimiz ve Bulga-ristanlı işadamlarımızla birlikte bu faaliyeti ger-çekleştirdik. İçerisinde ev eşyaları, battaniye, gi-yecek, yiyecek ve temizlik malzemeleri bulunan 2 TIR yardım malzemesini yola çıkardık” dedi.

Başkan Altepe, Büyükşehir Belediyesi ekiple-rinin şu anda Varna bölgesinde bulunduğunu ve oradaki yetkililere birlikte ihtiyaç tespiti yaptı-ğını belirterek, ilerleyen günlerde talep edilen ihti-yaç malzemelerinin de temin edileceğini bildirdi.

İsviçre’nin Luzern takımından 31 yaşın-daki Dimitar Rangelov ile 1 yıllığına an-laştıklarını belirten Öten, Bulgar oyuncu-nun takıma katkı sağlayacağını ifade etti.

Rangelov’un, Türk futbolunu ya-kından tanıdığını ve lige çabuk adapte olacağına dikkati çeken Öten, «Torku Konyaspor’a bir yıldız oyuncu daha ka-zandırmanın gururunu yaşıyoruz. Ran-gelov birçok ülkede kariyere sahip. Bul-gar milli takımının da forvet oyuncusu. Takımımıza gerçekten faydalı olaca-ğına inanıyoruz. Yeni sezona bomba bir Torku Konyaspor geliyor» diye konuştu.

Öten, iki oyuncu daha transfer etmek iste-diklerini, alınacak oyuncularla transfer sezo-nunu kapatmayı planladıklarını dile getirdi.

Kulüp Basın Sözcüsü Ahmet Baydar da başarı için odaklandıklarını vurguladı. Ka-leci ve forvet transferi noktasında titiz çalış-tıklarını aktaran Baydar, takıma faydalı ola-cak oyuncuları almak istediklerine işaret etti.

Konya’ya Bulgar Forvet!

Sel Felaketinden sonra Yine İlk YardımBursa Büyükşehir Belediyesinden

1913 Sofya Aylık Siyasi Aktüel Gazete1 9 1 3 ’ t e S o f y a

Bulgaristan, Sel Felaketinden ‘Yas’ta

1989 Göçünün 25. Yılı Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu

Bulgaristan’da geçen hafta aşırı yağışlar nedeniyle meydana gelen selde 14 kişi hayatını kaybederken, kurtarma ekipleri ülkenin doğusundaki Varna ken-tinde kayıp iki çocuğu arıyor. Arama çalışmaları de-vam ederken, hükümet bugünü ‘ulusal yas’ ilan etti.

Yaz mevsimine fırtına ve sellerle giren Bulgaristan’ın Varna, Dobriç, Veliko Tırnovo gibi birçok şehri, sellerin yol açtığı zararla mücadele ederken, hükümet bugünü “ulusal yas” ilan etti.

Varna’nın Asparuhovo semtinde sel, onlarca araç ve eve zarar verdi. Selden en fazla etkilenen bölgede kriz merkezi kuran Varna Belediye Başkanı İvan Portnih’in ekibi, zarar tespiti yapmaya çalışıyor. Belediye Baş-kanı Portnih ise durumun en kritik olduğu “Cana-var” adlı semtte, evleri çökmek üzere olan vatandaş-ların “zorla da olsa tahliye edilmeleri” talimatı verdi.

Kızılhaç Varna Bölge Koordinatörü İlko Radev’in de AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülkenin “yeni tarihinde”, insani bir görev uğuruna ilk kez bu kadar geniş çapta seferber olup zor durumda kalan insanla-rın yardımına koşulduğunu söyledi. Radev, çok sa-

yıda şirketin yanı sıra vatandaşların da sürekli yar-dım getirdiklerin vurguladı. Radev, selde hayatını kaybedenlerin ailelerine psikolojik destek için de 10 kişilik uzman ekibin görevlendirildiğini belirtti.

Öte yandan ülkenin dört bir yanından ge-len farklı mesleklerde yaklaşık 800 gönüllü, ev-leri yıkılanlara yardım etmeye çalışıyor.

Deniz kuvvetleri, sivil savunma, jandarma, polis ve diğer devlet birimleri de kriz bölgelerine personel göndererek, gıda, içme suyu ve temizlik malzemele-rinden oluşan yardım paketlerinin dağıtımını sağlıyor

Bir araya gelen Sergey Stanişev, Boyko Borisov ve Lütvi Mestan, erken genel seçimlerin ekim ayı-nın ilk pazar günü, yani 5 Ekim’de yapılmasını ka-rarlaştırdı. Ayrıca meclis, cumhurbaşkanı tarafından geçici hükümet olarak belirlenece yeni hükümeti oluşturacak. BSP lideri Sergey Stanişev, görüşme sonunda erken seçimlerin 5 Ekim’de yapılması için Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e teklifte bulunacaklarını söyledi. Stanişev, görüşmeye ka-tılan GERB, BSP ve DPS liderleri tarafından bu tarih konusunda mutabakata varıldığını kaydetti.

Stanişev, siyasi görüşmelere katılan partilerin, hü-kümeti, yeni seçimler için yapılacak çalışmalar konusunda destekleyeceğini söyledi. Siyasi istik-rarın sağlanması ve ülkenin önceliklerinin belirlen-mesi için siyasi görüşmeler yapılması konusunda Cumhurbaşkanı ile Meclis Başkanı’na sorumlu-luklar verildiğini aktaran Stanişev, görüşmeye ka-tılan tüm siyasi partilerin ülkedeki banka sistemi-nin istikrarını garanti altına almak için devletin tüm faaliyetlerini destekleme kararı aldığını kaydetti.

BULGARİSTAN’da Erken Genel Seçimler 5 Ekim’de

20–21 Haziran 2014 tarihlerinde İstanbul’da İstanbul Üni-versitesi Avrasya Enstitüsü Salonu’nda “1989 göçünün 25.yılı Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyum İstanbul Üniversitesi, Bulgaristan Stratejik Araştırma Mer-kezi (BG SAM), İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı ve Bul-garistan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK‘ün ortak gi-rişimleriyle gerçekleşti. Forum körsüsünden Bulgaristan, Avusturya,

Arnavutluk ve Türkiye’den akademisyen, uluslararası ilişkiler uzmanı, sivil toplum ku-ruluşu temsilcileri, yazar ve sanatçılar olmak üzere otuz yetkili değerli konuşma yaptı.Bilgi değil tokuşunun başlamasından önce Büyük Göç’ü konu eden Bulgaristanlı res-sam Burhanettin ARDAGİL’in sanat ser-gisi görüldü. Sanatçı konuklarına eserleri üstüne ayrıntılı ve anlamlı bilgi sundu. Ana örgütleyici önceliğiyle BULTÜRK Genel Sekreteri Dr. Müjgan DENİZ uluslar arası tem-sili forumu kısa ve anlamı bir kutlamayla açtı. Bulgaristan Türklerinin totaliter baskı ve terör rejimine karşı, demokrasi ve özgür-

lük uğruna başlattığı tarihsel Mayıs 1989 Ayaklanması ile Büyük Göç’ün aldığı kurbanlar anısına saygı duruşunda bu-lunuldu ardından İstiklal Marşı dinlendi. Ardından etkin top-lumsal kitle örgütü olarak gelişen Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK’ ün Öz Vatanda kalan kardeş-lerimiz ve Türkiye’deki soydaşlarımızın ruhlarını birleştiren yo-ğun ve çok yönlü etkinlikleri üstüne bilgi verdi. Devamı 2‘de

B a s ı n B i l d i r i s i

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Önceki sayıdan devamBir defa, Bulgaristan’da, Deliorman toprağında 800 yıl-

lık destansı bir yaşam en güzel meyveleriyle biçimlenmiş ve halen var olmaya çalışıyor. Toprağı işlemiş, ormanlar ye-tiştirmiş, köyler, kasabalar, okullar, medreseler, mescit ve ca-miler kurmuş orada. Bu beldelerde yaratılan özgün kültür unutulmayacak şekilde serpilip açılmış. Bu toprakta 8 asır boyunca yaratılan herşey ebediyete uzanacak kadar güçlü. Anlamlı yerde inanç bir Tanrıya inmiş ve insanoğulunun bir İNSAN olarak büyüklüğünü gösteren bir vahdet dünyaya ayna tutmuştur.

2014 Demir Baba törenlerinde gelenler, ölmeyecek kadar dar bir yaşam alanına sıkıştırılmış kalmış ve daha da elemi buna alışmak zorunda bırakılmış insanlarımızdır.

L. Mestan onlara hitaben konuşurken, sözleri boştu. Tarihin binlerce yıl derinliklerine bakarak gönül ferrahlığı arayanlar-dan uzaktı. Belki birşey işitiriz umuduyla kulak kabartanların dünyası 40 düşman avcısının okuyla vurulmuş bir geyikin ayağa kalkmayı hayal etmesi gibi bir gayret içindeydi.

Görülen ve görülmeyen düşman son asırda hepsinin bağ-rını yağmalamış, kültürlerini talan etmiş, ruhsal dünyalarını değiştirmek istemişti. Şimdi Başkan Mestan karşılarına geç-miş ve çekinmeden kendilerine “oy” diyordu.

Yeni Başkan, Demir Baba’nın “Evlatlarım, veren el alan elden her daim üstündür.” vasiyetini bilmiyordu. Hiç birşey vermeden istemekse yalnız yaratana mahsustu.

Kuşkusuz buradaki kadem ve kutsal kültürde “Kapımıza geleni istemeye mecbur bırakmayın. Onlar istemeden verin! Bu iki kere vermektir! Lakin hallerini de sormadan etmeyin. Ola ki, başka arzuları, muhtaçları da olabilir!”

Son 24 yılda, halen yeni Başkanı dinleyenler, gelenek ku-rallarına sadık kaldı. HÖH’le ilgili ahlaksal anlamla dolu ya-şamlarına bağlı hareket ettiler. HÖH liderlerinde hiç birini boş elle çevirmedi. Hak ettikleri özgürlüğün sembolü olan Parti, onlar için adeta bir rızık kapısıydı, ama hep kapalı kaldı. Ne vakit muhtaçları olsa açılmadı.

Oysa Demir Baba kapısı her daim açıktı. Bir de nifak to-humu ekildi. En güvendikleri adamlar, Ak Kadınlar, Kemal-ler ve Razgrad’lı öncü Türkler mahkemelere düştü, kimi artık Varna hapsinde nar eskitiyor. Oysa hafızasında halen sü-ründürülenlerin geçmişleri yıldızlar kadar parlaktı.

Konuşan vijdanları bu işin içinder bir kurt yeniği var di-yordu. İsteseler de, istemeseler de, akıl erdiremedikleri, HÖH’e olan güvenlerinde gittikçe işleyen ve bir çıban gibi can sıkan gerginlik belirdi. İlk yıllarda kendilerine Halil İbra-him sofrası bereketi gibi anlatılan HÖH işinin boşa çıkması, sofraya yalnız belirli kişilerin davet edilmesi, karşılıklılık il-kesinin bozulması dikkatleri üzerine topladı. Dilenen HÖH elinin kapanmadığı görüldü. Zaman gelir yağmurdan sonra Demir Baba diyarında dolaşırken toprak kokusundan doyan bu insanlar yeni bir medeniyet yaratmak için hayata çağırıl-mıştı. Onlar için HÖH olayının anlamı buydu. Varizi olduk-ları ve değerlerini yaşattıkça gururlandığı öz tarihleri bu di-yarda devasal bir uyanış yaşamıştı. Her şeyin gökteki güneş gibi ortak olması fikri buralarda doğdu.

Bu çağırışımın ilk zamanlarında yerlilerin her biri en sev-dikleri yarın nikâhından ve yanağından başka herşeyin or-taklığını gönülden kabul etti. İnsanların düşüncede birleştiği yerde medeniyetler de aynı boyda ve aynı zamanda yük-selebilirdi.

Diller eşit, dinler eşit, hakta eşit, hürriyette eşit olanların top-rağın verdiği ürünleri ortak ve eşit kullanma konusunda an-laşamadıkları bir sorun yoktu ve olamazdı. Törendekiler L. Mestanı dinlerken gölge gibi susuyordu. İşittikleri ile düşün-dükleri, özlemleri ve umutları arasında hiçbir yakınlık yoktu. Fikirlerinde olan şuydu: “Evladım sizi böyle “oy” dilenci-liği yaptıran nedir!” Onlar şimdiye kadar oylarını isteme-den vermişlerdi. Büyük bir milletin, şanlı bir tarihin evlatları ve devamcıları olmakla gururlu olan bu güzel insanların ca-nını sıkan, oylarının kaç defadır hep boşa gitmesi, politikada işi olmaması gereken kişilerin Bulgar Meclisi’ne sokulması ve 4 yıl sandalya eskittikten sonra çöpe atılmaları, hapse tıkıl-maları, sorgulanmaları “aklıselim olamazdı.” Bu soruyu De-mir Baba’nın da sorduğuna inanıyorlardı.

TEKKE taşlarında, kubbe altında bir uğultu vardı.Bu uğultuya karışan doğa da sankı “Bir Daha İsyan Edin!”

diyordu. Bunu herkes işitse de, henüz yüreklenemiyordu. İş-lerin ters gittinin herkes farkındaydı.

Öte yandan, Bu diyarda, Demir Baba’dan önce de muh-telif vakitlerde farklı farklı milletler yaşamıştı. Şimdi Bulgar milletiyle birlikte olmak nasipti. Onlar için ortak yaşam de-ğerleri aynı olmalıydı. Gururlarında, tarihten kalan her şeyi tutup kaldırmış, saygı göstermiş, yükseltmiş ve yüceltmiş ol-manın gururu vardı. Ne yazık ki, karşılarındaki konuşmacı, onların öz kültürlerinin budanmışlığından söz etmedi. Başka ağaçların yeşilliğini anlattı durdu.

Bir de, geçen asır aldıkları yaralardan söz bile etmedi.Mayıs 1989 Ayaklanması’na şehit düşen kahramanlşarın

aziz hatırası önünde bir dakika saygı duruşuna buyurmadı. Acaba kutsal ayaklanmamızı Bulgar devletine karşı işlenmiş bir suç olarak mı idrak ediyordu?

O, sanki onların geçmişini, anılarını, azizlerini, dinlerini, kültürlerini çalmak isteyen büyük hırsızın eli koluydu.

Demir Baba şöyle buyurmuştu: “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa di-liyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun!” Aslında bu idamın en zayıf derecesiydi.

Bunun bilincinde olmayan bir Başkandan ne istenebilirdi?Kürsüde dönüp dolaşan Başkan, acınası bir halde olan Bul-

garistan Türk ahalisine baktıkça, hiç bir çözüm ve çare bula-madı ve konuşmasını kesti. Bir kafes içindeki kuş gibi, kür-süde dönüp dolaştı, halsiz ve sakallı yüzü renksizdi, yaklaşan seçimlerin kara haberinin ilk sızısını o an oracıkta duydu. O hafiften kıvranırken, bir telefon geldi:

“Dert etme. Kısmetten ötesi yok!” deyen, artık halkımızın arasına çıkamayan A.”Dönek”ti. Demir Baba törenleri, Bul-garistan Türklerinin yakın tarihten gelen öfkeyi yudum yu-dum sindirdikleri bir yerdi. Onlar için sabır taşı burasıydı. Anlaşılan, sabır söylenmemiş sözdü. O sözlerse çoktu.

Ruhumuzu Değiş-tirmek İsteyenler

- 2 -

1989 Göçünün 25. Yılı Uluslararası Bulgaristan SempozyumuDr. Müjgan Deniz konuşmasında, son yıllarda Türkiye’nin Bulgaristan’a ve Bulgaristan Türk-lerine sunduğu çok yönlü ekonomik ve kültü-rel yardımlara da değindi. Ardından gelen telg-raflar okundu, gelen telgraflar; İstanbul Valiliği, Sultangazi Belediye Başkanlığı, Ankara Dış iş-leri Bakanlığı, Moldova Milletvekili Oleg GA-RİZAN, Kıbrısın Kırgızistan Büyükelçilği Prof.Dr.Erhan ARIKLI, Sofya T.C.Büyükelçimiz Sn.Süleyman GÖKÇE’nin telgrafları okundu.Sempozyuma ev sahipliği yapan İstanbul, Fatih Belediyesini temsilen, Başkan Yardımcısı Hasan SUVER konukları ve önemi görkemli ve anlamlı olan uluslararası etkinliği başarı dilekleriyle kutladı.1989’da büyük sayıda göç alan Kocaeli Büyük-şehir Belediye Başkanı adına foruma ve Stra-teji Daire Başkanı ve BAL-TÜRK Genel Baş-kanı sıfatıyla da katılan Bayram ÇOLAKOĞLU da kısa bir selamlama konuşmasıyla bir ilk olan bu uluslararası çalışmaya başarılar diledi.Merkezi İstanbul’da bulunan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Genel Baş-kanı Rafet Ulutürk Büyük Göçün yıldönümünü ve tarihsel ibret derslerini konu eden ana raporu sundu. Büyük göç sonrası da, Bulgaristan Türklerinin Hak ve Özgürlüklerinden yoksun olduğunu su-numunun merkezine alan Genel Başkan Ulutürk, Türkler üzerindeki baskıların 25 yıl-dır artarak devam ettiğini vurguladı.XX. yüzyılda mayalanan ve 1989 ayaklanması ve Büyük Göçüyle sözde durdurulması beklenen Bulgaristan’da yaşayan Türkleri eriterek asimile etme politikaların değişik kılıflar altında sürdürül-düğüne işaretle, şu dönemde çocukları ana dilsiz bırakma ve elde edilen bazı Hak ve Özgürlükleri de baskı ile geri alma yönünde yoğunlaştığına işaret etti.Ulutürk, “Her geçen gün, Türklere karşı uygula-nan dini, etnik, kültürel ve sosyal asimilasyon po-litikalarının tırmandırılarak sürdürüldüğünü ör-neklerle ortaya koydu. Emsali olmayan v devletin araçlarıyla uygulanan zalimliği dün de bu gün de bütün Bulgar halkına mal etmenin anlamsız ve yanlış olduğunu vurgularken, ezerek yok etme politikalarının baş mimarı ve uygulayıcısı totali-ter komünist rejim ve bugünkü uzantılarıdır, dedi.Bu cümleden olmakla, Bulgar halkına bir suç ve kabahat yüklemek bizim adalet anlayışımıza ay-kırıdır ve Bulgar halkına karşı haksızlık yapmış oluruz. Evet, bize karşı işlenen suçlarda 25 yıl-dır adalet yerini bulmadı, bu da bir gerçek. Daha da vahimi şu ki, bu vahşet sinsice ve adı Ahmet, Lütfü v.s. olduğundan, bizden görünen, bizim ara-mızdan ama ruhu ve beyni bize yani Türk etnik halk topluluğuna karşı yetiştirilmiş sözde “lider-ler” tarafından gerçekleştirildiğinden dolayı, ajan-ların eliyle, Bulgaristan Türklerine en büyük kö-tülükler bugün de yapılmaktadır’ diye konuştu.Baskılar ve asimilasyon bir fiil artarak sürüyor.Sn. Ulutürk, Bulgaristan’da yaşanan büyük göç trajedisinden sonra da farklı kişiler ve değişik yöntemlerle sindirme ve asimile etme politikala-rının yoğunlaştırılarak sürdürüldüğünü vurgula-yarak belirtikten sonra şöyle dedi: ‘‘ Ancak şunu da üzüntü ve net olarak ifade etmeliyim ki; ko-münist ve totaliter rejimde okumuş, eğitim al-mış, adının Türkçe bir kelime olması dışında, dini ve milli hiçbir özelliği olmayan ve Bulgaris-tan Türklerin Hak ve Özgürlükleri’ni sözde ko-ruma iddiası ile 25 yıl önce sahneye çıkarılan ve ipleri çekilen kişi-ler ve parti tarafından, Türk-lerin kazandığı hak ve özgürlükler zorla alındı. Türkleri sıkıştırma, ekonomik olarak dar boğaza itme, sosyal yetersizlik içinde boğma, dini, milli ve kültürel yetersizlik yaşatarak asimile etme politikaları biçim değiştirerek yoğunlaştırılıyor. Bilgi şöleninde 30 konuşma yapıldı.1984-89 sürgün yıllarında Kuzey Batı Bul-garistan köylerinde kurulan illegal müca-dele örgütü DEMOKRATİK LİG insan hak-ları için direniş birliğinin kurucusu ve Genel Sekreteri Sabri İskender sempozyumu hara-retli bir konuşma ile kutlarken önce şöyle dedi:Bulgaristan’da Komünist, faşist ve HÖH kirli ittifakı 25 yıldır sürüyorBulgaristan Trükleri’nin en ağır dönemi olan 1984-1990 yılları arasında illegal koşullarda bir İnsan Hakları Savunucu olarak ünlenen DEMOKRA-TİK LİG GENEL SEKRETERİ Sabri İskender Büyük Göçten sonraki 25 yılı özetlerken, 1989 Göçü’nün ardından bu güne kadar, Bulgaristan’da Müslüman Türklerin yasal, doğal ve genel in-san haklarının, ulusal azınlık ve özgün kültü-rel ve manevi taleplerinin asla dikkate alınmadı-

ğını ve tüm isteklerinin hiçe sayıldığını söyledi.Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) yöneticile-rinin isimleri ve soyadları Ahmet Mehmet olsa da, bu partinin politikasındaki amaç Türkleri ve ana dilimiz olan Türkçemizi ve özgün kültürü-müzü yok etmek, Bulgaristan Türklerini ve tüm Müslüman kardeşlerimizi var ile yok arasında kıt kanat yaşamaya zorlamaktır, diye konuştu.Bulgaristan’da yıllarca uygulanan Türkleri yok sayma ve asimile ederek “Bulgarlaştırma” politika-sının koyulaştığı dönemde Komünist dikta rejimine, Pazarcıklı PAŞOV ile birlikte isyan bayrağı açan ve birlikte kaleme aldıkları BİLDİRİ ile Diktatör T. Jivkov’un şimşeklerini üzerlerine çeken, “Belene” ölüm adasında arkadaşları ile ağır işkence gören, sürülen sınır dışı edilen ayaklanma önderi Sabri İs-kender konuşmasında, Büyük Göçte 10 bin Bulga-ristan Türk aydınının göçe zorlandığını, orada ka-lan kardeşlerimizin yeniden uyanarak bilinçlenme sürecinin uzun sürebileceğini, bu nedenle Tür-kiye demokratik sivil toplum örgütleri ile Bulga-ristan sivil toplum örgütleri arasında sıkı ve seme-reli işbirliği geliştirme zamanı geldiğine işaret etti.Bulgaristan’da Türklerin ve tüm Müslümanla-rın Hak ve Özgürlükleri’nin elde edilip korunması ve geliştirilmesi hedef alınarak kurulan, ancak za-man içinde kuruluş amacından yan çizen ve Türk-lerin Hak ve Özgürlükleri’nin, kazanılması ve ya-şatılması bir yana, T. Jivkov döneminde Türkler üzerinde zorla uygulanan asimilasyon ve gide-rek yok etme politikalarının, son 25 yılda Hak ve Özgürlükler Partisi aracılığıyla ve tarafından sis-temli ve ardıl bir biçimde uygulandığına ve Türk-ler aleyhine faaliyetlerin sürdüğüne parmak bastı. Son çeyrek yüzyılda 4 kez iktidar ortağı ve ana muhalefette olan HÖH / DPS partisi yönetimi ta-rafından yönetilip yönlendirildiği gün gibi or-tadayken, Türkiye’de de bazı siyasilerin, yerel yöneticilerin ve sivil toplum kuruluşların bu düş-manca politikaya destek verdiğini açıkladı. Ko-nuşmacılardan her biri çağdaş Bulgaristan’da bir AB üyesi ülkede, gündemden inmeyen baskı, sindirme ve asimilasyonun politikala-rına dinleyenleri uyararak ve önemle değindiler.Aynı konuya değinen konuşma -cıların da ortaya koyduğu üzere:“1989 sonrasında, Bulgaristan Türklerine karşı çok sinsi ve korkunç oyunlar oynanmaya devam ediliyor. Ekonomik, sosyal ve politik baskı asla dinmemiştir.Bulgar Gizli Servisi ( DC) tarafından yetiştirilen ad-ları Türk ama yıkanmış beyinleri ve satılmış ruhları Türk ve Müslüman düşmanı olup, bize ve özümüze düşman olan her şeye hizmet etme vazifesinde uz-manlaşmış ve görev başında olan, HÖH / DPS yö-netimi T. Jivkof dönemindeki baskıları aratıyor. Asimilasyon politikalarından daha sinsi ve tehlikeli bir eriterek yok etme siyaseti yürütülüyor.” dediler.S. İskender’in uzunca konuşmasında dik-kati çeken güncel hususlar ise şunlardı:İskender, konuşmasının sonunda, geçtiğimiz Cuma, Bulgaristan Parlamentosu’nda GERB Par-tisi tarafından görüşmeye sunulan ve 1984 yı-lında ve daha sonra suç işleyenlerin cezaya çarp-tırılmasına zaman aşımı getiren yasada sürenin uzatılmasını öngören tasarının kabul edilmesi-nin BSP – HÖH / DPS ve “Ataka” oylarıyla güya Türklerin haklarının korunması lehinde olduğu gerekçesiyle engellendiğine işaret etti.Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS), Müslüman Türk düşmanı ve Jivkov dönemi politikalarının devamcısı olan Bulgar Sosyalist Partisi (BSP) ve yine Türk düşmanı olan Bulgar faşist, ırkçı parti “ATAKA” ile birlikte hareket ederek mecliste gizli polis ajanı olup olmadığı konularında araştırma yapılmasıyla ilgili olarak engel yaratmışlardır.Sempozyum’un ikinci gününde Bulgaris-tanlı sanatçı ve sporcular da kürsüye çıktı.TRT Sanatçısı Rüstem Avcı, Vatan sevgisini ve göç acısını anımsatan ve Türkiye’de de sevilerek dinle-nen Bulgaristan Türklerine ait türkü ve şarkılardan örnekler okudu. “İBB Spor A.Ş” yöneticilerinden Ahmet Tüzün ise, Bulgaristan Türklerinin güreş ile halter başta olmak üzere sportif tarihi üzerinde durdu ve Türkiye’ye geldikten sonra Türk Milleti-nin guru olup şampiyonluklar kazandığını ve ay yıl-dızlı bayrağı göndere çektirdiğini heyecanla anlattı.Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH / DPS), Jivkov’un eriterek Bulgarlaştırma politi-kasını sürdürüyor. Tehlikeli saldırıları dur-duralım! Tespiti Sempozyomun sloganı oldu.Sempozyumda ele alınan konuların içinde en fazla dikkat toplayansa ise şu oldu:

Devamı 15’te

Muazzez YURDAKULBizim kovanların balı acı değildir. Acı bal da

nereden çıktı? Hafta sonlarında Çatalca’daki bir ar-kadaşımın köy evindeydim. Kız kıza sonsuz soh-betlerimizi uzatırken, erkekler avluda körükleri te-mizliyor, bıçak biliyor, kovaları yıkayıp kurutarak petek bozumuna hazırlık görüyordu.

Öğleden sonra çıktık. Bu gölge köylerinde Ku-zey Bulgaristanlı çok göçmen haneleri var. Köy ke-narındaki çeşmeler, köy içindeki kuyular, dibek ta-şını andıran özel yontulmuş kuyu başları, zincirlerin takılış biçimi ve bakır çengellerindeki su kapları ve daha kadar birçok şey bizim Vatan havasını kendi-liğinden anlatıyordu.

Osmancık köyü kanarasındaki kuyunun kapa-ğını kaldırdım ve suyun aynasına uzun uzun bak-tım. Kuyu taşlarlı yosunlu, duvarlar ıslaktı. Buya bakarken içinde bir ejderha aradım. Kuyunun di-binde şakıyan suda güneşten başka bir şey görün-mese de ben son dönemde Türkçe okuduğum Rus klasiklerinden Lev Tolstoy’un “Ağzımı Tatlandır-mayan Bal” hikâyesini hatırladım. Aslında Tolstoy öyküsüne bir başlık atmamış, “herkesin bildiği bir masal” demekle yetinmiş olsa da, bende çok çağrı-şım uyandıran bu kuyu hikâyesi üstüne düşündük-lerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Konumuz özgürlüklerimizdir.Tolstoy konuya şöyle girer. Bir adam serseri

serseri dolaşırken bir ayıya rastlar ve ayı kendisini kovalamaya başladığında canını kurtarmak için bir kuyuya atlar. Benim kapağını açıp içine baktığım koyunun dibindeki su aynasında güneş vardı. Fa-kat klasiğin anlatımındaki kuyunun dibinde ağzını açmış ve çiğnemeden yutmak için kurbanını bekle-yen bir ejderhanın kocaman sivri dişleri vardır. Ayı-dan kurtulmak için kuyuya atlayan adamcağız bu korkunç dişleri görünce yosunlu taşların arasından uzanan bir dala yapışır ve ortacıkta takılı kalır. Rus klasiğinin kahramanı yukarı tükürsen bıyık aşarı tü-kürsen sakal misali, yukarı baksa ayı, dibe baksa ej-derha dişlerini görür ve asılı kaldığı dala daha sıkı yapışır da, bu durumu göre birkaç sıçan adamın kurtuluşunu kıskandıklarından dalın kökünü dişle-riyle kemirmeye başlar.

Bu durum bizim göz bebeğimiz olan Hah ve Özgürlükler Hareketi (HÖH – DPS) partisinin ya da başka bir değişle nice mücadeleden sonra elde ettiğimiz özgürlüklerimizin son durumunu dile ge-tirmiyor mu? 2014 başlayalı bağlaşık ve iktidar ka-tında ortak olduğumuz Bulgaristan Sosyalist Par-tisi (BSP) HÖH partisine, Türklere, İslam dinine, Baş Müftülük taşınmazlarına, vakıf mal ve mülkle-rine, ardından da biz soydaşların serbest seçme ve seçilme, oy kullanma haklarımıza saldırdı. AB se-çimlerine katılmamızı engelledi. Gelişmelerin gös-terdiği üzere, 25 Mayısta bir milletvekili de biz soy-daşlar çıkarsaydık, o zaman HÖH partisi GERB partisinden sonra 5 milletvekili ile 2. Yerde olacak ve Bulgaristan’ı AB Parlamentosunda 2. güçlü parti olarak temsil edecekti.

Kuşkusuz bu değişiklik Bulgaristan iç ve dış politikasında yepyeni bir durum sergileyecek ve güçler dengesini de tamamen yenilemiş olacaktı. Bulgaristan’da etnik azınlık olmadığını iddia eden-lerin aksine HÖH – DSP’den 5 milletvekilinin AB Genel Kurulunda yer alması kafaları tamamen ka-rıştıracaktı. Böylece politik varlığımız ve durumu-muz, hak ve özgürlük davamız tamamen ve ulus-lararası alanda legalleşmiş olacaktı. Yeni durumda özgün etnik haklarımızı talep etmemiz kolaylaşa-caktı.

Sözü uzatmadan belirtmek istediğim nokta şu-dur: BSP HÖH partisinin zaferinden korktu. Bu nedenle HÖH partisine karşı iktidar eliyle ve yan kışkırtmalarla yeni saldırılar başlattı. Neticele-rin olumsuz olması, Bulgar kamuoyunda değişik-ler isteyen, açık ve gizli ırkçılığı ret eden bir tabaka oluşmaya başladığına, halkın gerçekten demokra-tikleşme istediğine bir işaret de olabilir. Yeni işa-retler bu yönde BSP partisi Başkanı S. Stanişev’in “zorunlu oy kullanma isteğini gündeme getirmesi” sinsi niyetlerinden vazgeçmediğini, yenilgiden ders almadığını gösteriyor. Masalda kuyuya düşen adam örneğini daha dikkatli okursak, acaba BSP “ben seni yiyip bitiremedim ama sana yaşama hakkı da tanımayacağım ve ejderha senin hakkından mut-laka gelir” mi anlamı çıkıyor!

HÖH-DPS partisi son aylarda BSP kontrol ve güdümünden çıktı sanki.

BSP’nin insan haklarını kısıtlayarak kendisine muhalif olanları ezme ve herkesi sımsıkı kendine bağlama politikası da HÖH-DPS partisinde tepki buldu. Erken “seçime zorunlu katılma” isteği insan haklarını ve özgürlükleri kısıtlayıcı bulundu. HÖH partisini ve kısmen de olsa elde ettiğimizi zannet-tiğimiz özgürlüklerimizi kör kuyuya itip orada ej-derhaya yem etme planları gerçek hayal kırıcı bir komplodur. Ne pahasına olursa olsun ayakta kalıp iktidar olmayı planlayan sosyalistler için “dostluk-ların” değeri olmadığı göründü.

Devamı Gelecek sayıda

N e r i m a nE R A L P

Acı Bal

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yü-cel Altınbaşak, Başbakan Erdoğan’ın “Komşumuz İran ambargoya rağmen yaptı” açıklamasının ardından konuştu

TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Al-tınbaşak, HABERTÜRK’ün manşetten du-yurduğu, Başbakan Erdoğan’ın “Komşumuz İran ambargoya rağmen yaptı. Biz de yapa-biliriz” dediği 2500 kilometrelik füze hede-fine 2 yıl içinde ulaşmak istediklerini açık-ladı. Prof. Dr. Altınbaşak, Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısında 8 karar alındığını, Baş-bakan Erdoğan’ın isteği doğrultusunda kara-dan ve havadan atılabilen füzenin menzilini 2500 kilometreye çıkarma hedefinin 9′uncu karar olarak ortaya konulduğunu söyledi.

“ Ö N E M L İ O L A N H E D E F ”Altınbaşak’ın verdiği bilgiye göre, TÜBİ-

TAK Savunma Sanayi Araştırma ve Geliş-tirme Enstitüsü bünyesinde yürütülen füze ça-lışmaları kapsamında ilk yerli seyir füzesinin

300 km test çalışmaları başarıyla sürüyor. 10 metre sapma ile hedefi vurması istenen füze testlerde 5 metre sapma ile hedefi imha etti. Füzenin bu yıl içinde 500 km testleri yapıla-cak. Daha sonra bu menzili önce 1500 km?ye, 2 yıl içerisinde yani 2014 yıllarında da se-yir füzesinin ilk yer prototip menzili 2500 km?ye çıkarılarak, test çalışmaları başlayacak.

TÜBİTAK Başkanı, “Önemli olan o he-defi koyabilmek. 2500 km menzilli füze de artık bizim için gerçekçi bir hedef” dedi.

T Ü B İ T A K 2 0 1 4 h e d e f i

Türkiye’nin ilk lazer güdümlü fü-zesi Cirit, TSK’ya teslim edildi. En-vantere giren 100 füze şu an için kullanıma hazır. Havadan karaya atı-lan ve 8 km menzile sahip olan Ci-rit, Türk-İtalyan ortak yapımı taar-ruz helikopteri T-129′da kullanılacak.

Roketsan tarafından yürütülen proje kapsamında, toplam 2 bin füze Silahlı Kuvvetler’in kullanımına sunulacak. 70 mm çapındaki yarı ak-tif lazer güdümlü füze ‘Cirit’in özellikle hafif zırhlı hedeflerde istenilen tahribatı sağladığı belirtiliyor. Cirit’in şimdiye kadarki atışlarında hava platformu olarak AH-1W helikopteri kullanıldı. Daha önce, MSB ve Roketsan arasında Cirit füzesinin geliş-tirilmesi için 28 milyon dolarlık bir anlaşma im-zalanmıştı. Füzenin milli imkânlarla geliştirilmesi, Türk savunma sanayii açısından büyük önem ta-

şıyor. Zaman’a konuşan üst düzey bir yetkili, “Bu proje önümüzdeki dönemde yapılacak çalışma-lar için bir atlama taşı olacak. Füze üretiminde çok geç kaldığımız da bir gerçek. Uzun menzilli hava savunma füzeleri için toplam 4 milyar do-lar ödeyeceğiz ve bu para maalesef dışarı gide-cek.” diyor. İlk lazer güdümlü Türk füzesi Cirit’in Amerika’dan satın alınan Kobra ve Süper Kobra helikopterlerinde de kullanılması hedefleniyor.

İlk lazer güdümlü Türk füzesi TSK envanterinde

İnsan parayla dost edinemez.Eski dost düşman olmaz.Dost yıkım günlerinde belli olur.Biz Bulgaristan Türkleri gerçek dostlarımızı

bulma konusunda uzun yol aldık. Soyumuz, dini-miz ve suyumuzdan olan insanların geçmişte ol-duğu gibi yarın da gerçek dostlarımız olabileceğine inandık. Biz, iç dünyasının oluşumunda, yakınları hakkında kötü konuşmayan, sır tutan, ilke bilen, ah-laklı kişileriz. Bu geleneksel meziyetlerimizle ha-nede, köyümüzde, eş, dost, akraba arasında olup biteni göz bebeğimiz gibi korumayı daha çocuklu-ğumuzda öğreniriz. Bu kuralların dışına çıkan, na-mus anlayışımızda HAİN’dir, cezası bellidir.

Kültürümüzde, dostlart kötü günlerde, namuslu kişilerse alış verişte kendini gösterir. Büyük bir im-paratorluğun uzantısı olan bir tarihin arka plan sahnesinde olsak da, son 137 yılda Bulgar dev-letinde ikamet ettiğimizden dolayı, politik etkinlik-lerde ön planda değildik. Bu yüzden manevi ve si-yasi niteliklerimiz ile zekamız kendini gösteremedi. Buna karşın bir canlanma içindeyiz. AB seçimle-rinde 4 milletveklili çıkaran Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin büyüyen başarısı dikkati çekti. İzlenen politikada hepimiz için üzücü noktalar olduğunu bi-liyoruz. Kabullenmede zorlandıklarımızın başında bağlaşıklık yani müttefikler, yani ortaklık ve işbir-liği politikaları gelir.

Son 25 yılda HÖH/ DPS partisi 4 kez hükümet ortaklığına yükseldi. Başbakan Lüben Berov hükü-metindeydi. Sakskoburgotski kabinesinde yer aldı. İki defa da Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) hü-kümetine ortak oldu. Şimdiki Oreşarski hüküme-tinde 3 Bakanlık ve 5 bakan yardımcılığı HÖH / DPS partisinindir. Buna rağmen, işin içinde kurt yeniği olduğu görüşünde birleşiyoruuz ve birçok eksikliğe işaret ediyoruz. Eleştirimiz her zaman olumlu ve yapıcı olmuştur. Gelişmeler eleştirilerimi-zin yerinde ve isabetli olduğunu her gün daha parlak bir biçimde ortaya koyuyor.

Öncelikle HÖH / DPS partisi ile BSP partisi ar-tık birbirlerine güven beslemediklerini resmen ilan ettiler. Bu gerçek, HÖH Başkanı L. Mestan ile BSP Başkanı S. Stanışev’in 25 Mayıs seçimlerinden son-raki ilk görüşmesinde ortaya çıktı. Kabinede ortak olmalarına rağmen, ikisi de “erken seçim” dedi ve güvenin suya düştüğünü ifade etti.

Bizler, Bulgaristan Türk ve Müslümanları bu bakıma tecrübe sahibi ve akıllı insanlarız, çünkü ör-neğin sefil bir durumda olsak bile, şimdiye kadar aramızdan hiç kimsenin “servetim yok” diye üzül-düğünü görmedim. Demokratikleşme dediğimiz son 25 yılda (A. Dönek dışında) aramızdan kim-seye servet yığıma hakkı tanımadı. Eli uzun ve dev-lete çok yakın olanlkar, kendilerini unutunca hemen ceza evlerini boylamak zorunda kaldı. Bu tabloda, hırsızlığa uzananlara “korkmayın” deyip himaye eden A.(Dönek) gibi “liderler”in, sahte dost oldu-ğunu görmeyen kalmadı. Bu arada, Bulgarlar bile, Türklerin, Pomakların ve diğer Müslümanların ser-vetinin aklı ile gördüğü hayır işleriyle çoğaldığını görebilme imkanımız oldu. Bu eğilim, bambaşka bir anlayış ve modernin üstünde bir dünya görüşü olarak yerleşiyor.

Bizim Avrupanın en sefil ülkesinde, günümüz Bulgaristan’ında çok büyük mali ve ekonomik sı-kıntılar yaşadığımız gizli kapaklı değildir. Fakir de olsa, seven insanın sevildiğine, çamura saplanan ve bunalıma düşen bizden birininin yine eş dost ve ar-kadaşlar yardımızla kurtaracağına inanıyorum. Bu bizim değişmez yaşam kuralımız oluyor. Birbiri-mize kenetlendiğimiz gözden kaçmıyor. Kurtuluş yolumuzu böyle bulacağımıza inanıyorum.

Dostluk ve Para konusunda görüşlerimiz ke-sindir. Değişmez. Bir defa kimse kimseye neden-siz para vermez. İnsanlar para ile kendilerine dost edinemezler. Tanımadığımız bilmediğimiz birin-den borç para almayız.Biz böyle görmüş böyle bili-riz. Üstelik bize daha önce fitnelik etmiş, kötülükte bulunmuş bir kişiden, küçük büyük fark etmez bir halk topluluğundan iyilik beklemeyiz. İnsanların fır-satçı, tamah ve tutkulu olduklarını biliriz ve böyle kişilerden uzak dururuz. Bizim düşünme tarzımızın bir bölümünde şöyle bir gerçek de vardır: “Arkadaşı olmayan kimsesizdir. Kimsesizi kimse aramaz. Pa-rasız kimse unutulur gider…”

Yoksulluğun baş belası olduğunu bildiğimiz gibi, dünkü gün cebinde beş parası olmayan bir ki-şinin ertesi gün zengin olmasının da içinde kirli bir iş gizlediğini biliriz. Dünkü gün açlıktan ağzı ko-kan, A. (Dönek), gibi kişilerin bugün “sarayda” ya-şaması, bir yediğini bir daha tatmaya tenezül etme-mesi, korumalı gezmesi bu gibi sahtekar durumlara açık ve kesin örnektir. Onlar, Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının kimliğini sattıkları için zenginlikle ödüllendirildiler. Kuşkusuz gün gelir, dervan döner, her hesap ödenir. Hainliğin hesabı idamdır.

Bu açıdan bakıldığında “varlıklı övülür, yok-sul kötülenir!” sözlerinin anlamı açıktır ve su ger-çek suni yaratılan “zenginler” için de geçerlidir. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları son çeyrek yüzyılda olduğu gibi bugün de kötülenenlerden-dir. Daha önce ise ezilenlerdi. Bizde yoksulun cesu-runa “deli” dendi. “Deliler” hapishanelerde tutuldu. Parlamentoda “anadil, okul, insan hakları, hak hu-

Rafet ULUTÜRKkuk” demeye kalkan mil-letvekili H. Hocov’un ba-şına gelenleri gördük. Az kaldı, cesareti onu “tımar-haneye” götürüyordu.

Bizde eli açık olan, hayırsever yoksula çok harcıyor derler. Şimdi Varna hapishanesinde yatan D-r Tabakov’a “ku-mar oynuyor” dedikleri gibi. Oysa şehirlerimiz ne-redeyse Las Wegas gibi oldu.

Yoksul uysalın adı düşkün, iş bilmez’ dir. Genç-lerimizin “Bulgarcayı iyi bilmiyor”, “okumuş ama sertifikası yok” gibi asılsız iddialarla hiçbir yerde iş bulamayıp Bayı Avrupayı boylaması buna örnektir. Ülkeyi terk etmek zorunda kalan 2.5 milyon kişiden % 99’unda sertifikasızdır. Vasıfsızdırlart demiyor, iş bilirler, ama ellerinde geçerli belgeleri yoktur. Eski belgeleri ise geçersiz kılınmıştır. Devlet nerede bir meslek kursu açtı da gitmedik?

Bir de fakirlikten, parasızlıktan bunalmış, ne olursa olsun bir işin ucundan tutayım diye ağırbaşlı hareket eden gençlerimizin de “budalanın teki” ola-rak hakaret gördüğüne tanıkız. Bu durumda biz baş-kasından ve devletten bir şey umacağımıza, böyle daha iyidir, fikrine teslim olmuş bir ortamda yaşı-yoruz. Ortada ne hol ne de yumurta varken, “kötü-den bir şey isteyeceğine yılan azından zehir alıp içse daha iyidir.” sözleriyle hayal kırıklığı yaşamak da hiç birimize mutlu olabilme yolu açmıyor.

Benzer görüşler, Vatanı son ziyaretim esnasında beni çok etkiledi. Böyle bir ortamda yeni dostluk kurmak çok zor. Bu durumun temelinde şöyle bir gerçek olduğuna inanıyorum:

Fakirlik yüzünden paradan tiksinmeye ve pa-rayı lanetlemeye gerek yok, fakat kendini para hır-sına teslim edenlerin sonu da yıkımdır. Parası var-lığı helal olmayan pis bir zengin bütün varlığı, bütün hırs ve ihanetiyle halkın gözünden er ya da geç bir köpek gibi düşecektir.

Bunları yazmanın nedeni ise, zengin adamın yoksul bir kişinin dostu olamıyacağını anlatmak-tır. Çünkü dünyada iki çeşit dostluk var, birincisi çı-kara dayanır, ikincisi de zorunludur. Birincisi çıkara dayanır ama insan karşısındakine bir yere kadar gü-venebilir. İkincisinde ise, insan tedbirli olmak zo-rundadır. Örneğin, ne pahasına olursa olsun iktidar olmalıyız hırsı ve bu işten karlı çıkmalıyız hesapları HÖH ile BSP partilerini 25 yılda dört defa iktidar ortaklığında yan yana getirdi. Bu ortaklıkta taban çıkarları açısından, tarihsel geçmişte Bulgar komü-nistlerinin Türklere yaptığı kötülükler bakımından iktidarda ortaklık kurabilen bu iki politik partinin dostluğunda çıkar ortaklığı olduğu dikkati çekiyor. Aslında hükumetten düştüklerinde hemen bozul-ması gereken bu dostluk sona ermiyor, taraflar yeni-den buluşuyor. Bizde bu 4 defa tekrar etti.

Bulgaristan’da HÖH / DPS – BSP ortaklığı neye benziyor biliyor musunuz? Bir kabın içindeki su, altında ateş yandıkça kaynar. Ateş sönünce su da soğur. BSP, buharlaştırmak ve yok etmek için HÖH’ün suyunu ısıtıyor.

Şimde HÖH – BSP hükümet ortaklığını doğu-ran ve yaşatan çıkarlar sanki ortadan kalktı.Bu iş-lerde zayıf olanın her zaman temkinli olması gere-kir. Zaten HÖH/DPS partisinin 25 Mayıs zaferi ve BSP partisiyle eşit milletvekili çıkarması, BSP’yi ürküttü.

BSP’nın Hak ve Özgürlükler Partisinin güçlen-mesini, yani güçlü müttefik istemediğini daha ilk görüşmede ortaya koydu. Bulgaristan Türk ve Müs-lümanlarının güçlenmesi BSP’yi korkuttu ve dosy-tluk tosladı. Sen ancak zayıf, yoksyul, zavallı, işsiz güçsüz olunca ben seninle dost ve ortak olurum fikri ağır bastı. BÖYLE DOSTLUK ÖTE DURSUN!

Görüldüğü üzere BSP ile HÖH dostluğu içinde düşmanlık taşıyan bir “dostluktu.” “Kartal Köprü” öpüşmesi, Panporovo otellerinde “her yerde her za-man birlik olalım,” uyumlamadan yasaları Mecliste Genel Kurula getirmeyelim gibi yeni yeni mayala-nan fikirlerin BALON olduğu görüldü. BSP, HÖH partisini aldatmaya çalışırken, saldırı hazırlığı içinde olduğunu gizleyemedi. Baş Müftülük vakıf mal ve taşınmazlarının iade edilmesi yolunu yasa değişik-liyle kesmeye çalıştı. Soydaşlarımızın AB seçimle-rine katılmasını hem T.C. ye sandık açtırmayarak, hem de “son üç ayda Bulgaristan’da ikamet zorun-luğu” getiren değişikle haince baltaladı.

BSP’nin içinde pazarlıklı hareketleri herkese dil yutturdu.ÖENME BELİRTİYORUM. Sinsi düş-manlık, gizli düşmanlık açık düşmanlıktan kat kat daha tehlikelidir. Dostan, bir dostluk, bir iyilik bek-lendiği için DOST denir. BSP buna laik değildir. Düşmandan daima kötülük geldiğini unutmayalım.

Gerçek iki dostun arası ne açılabilir, ne de düş-manlığa dönüşebilir.

BSP – HÖH dostluğuna samimi olmayan, hal-kımızın hak ve özgürlüklerinin elde edilmesi yolunu kesen, sahte dostluk derken, BSP ile dost olma zo-runluğunu da göremiyoruz.

Burada geçerli olan ilke, zayıf olanın bazı he-saplar peşine düşüp halkın geçmişine, şimdiki sefil durumuna rağmen, güçlü bir eski düşmanla dost ol-maması, işbirliği yapmaması prensibidir.

Benzer bir dostluk her zaman bozulur.

T Ü r k s a v u n m a s a n a y İ . . .

TOSLAYAN DOSTLUK

ALTAY TANK(2015)(Türkiye-G.Kore)

OTOKAR COBRA 4x4

OTOKAR ARMA 6X6FNSS ACV-300 OTOKAR KAYA MAYINA KARŞI KORUMALI ARAÇ

T-122 ÇOK NAMLULU ROKETATAR SİSTEMİ

TR-107 ÇNRA

ATILGAN ALÇAK İRTİFA HAVA SAVUNMA SİSTEMİ

ASELSAN ÜRETİMİOMTAS VE UMTAS ANTİ TANK ROKETLERİ

TF-2000 HAVA SAVUNMA FİRKATEYNİ

CİRİT LAZER GÜDÜMLÜ ROKET

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

1989 Büyük Göçünü Anarken.Ş a i r V e f k i H a s a n

B İ R G Ö Ç K İ . . .Doğum yerim bu topraklarda,B a b a m ı n b a b a s ı n ı n ,D e d e m i n d e d e s i n i n d e . . .D o ğ u m y e r i b u t o p r a k l a r d a n ,U z a k l a r a g ö ç ü p g i d e m e m .G ü ç o l a n , k a ç ı ş d e n e n ,Göç yok,…B u s ö z y a k ı ş m a z ö z e ,Acı, duygulu, özlem örülü türküyüE z b e r l e t e m e d i n b i z e ,Ortaokul bir ’de bile azarlandım,Yıkılmadım, yüzleştiğim somurtkanlıktan,S o y u t , s o y s u z n a n k ö r l ü k l e ,G e t i r i l e m e d i m d i z e .Sızı duygulan savrulsa yüzyıllarca,Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mdeB e l i r s i z l i k l e r e u y a m a m ,U z a k l a r a g ö ç ü p g i d e m e m ,T ü m n i n e l e r g i b i n i n e m i ,T o p r a k a n a ’ d a n ş i r i n ,T ü m a n a ’ l a r g i b i i y i ,Gonca güller gülümseyişinden ayrılamam...Y a z g ı s a l k u t s a l l ı ğ ı ,Y ü r e ğ i m e y a z ı l ı a n a ’ m ı ,Bırakıp gidemem bu yörelerden!.Göçmek mi?Öyle bir göç ki...Öbür göçlere benzemez.Çözümünü buluruz elbirliğiyle,Göçü kafamızdan atıp hele bir silsek.Öksüzlüğün ne olduğunu bir ben bilirim,Yalnızlığın çilesini bir ben çekerim,Sancıyan bir uğultu olsa ömür boyunca,Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mde..Yerçekimi başkadır doğum yerimin,Sevgi bağı sonsuz,Güçlüdür yurdumun.Yudum yudum, kana kana içerim,T a ş a n s e v g i b a r d a ğ ı n d a n .Göçmeden hakkımdır di renmek,İtilmelere, kakılmalara, adımı, su-

y u m u , b e n i b e n d e n a l a n l a r a …B i l i r i m b e n a c ı s ı n ı i t i l m i ş l i -

ğ i n , i s i m s i z v e k i m l i k s i z l i ğ i nOnur kaynağı yapıtların,Yüceliğini de bilirim.Gönül okşamaları,Yüreğimi kemirir canlı hatıralar,B a h ç e d u v a r ı n ı a t l a y ı p ,S o k a ğ a d ö k ü l m e d i l e k l e r i . .Ö z g ü r l ü ğ ü v a r g e n ç l i ğ i m i n ,Hiçlenme duyguları yitmedi henüz,H ü z ü n d o l u h a t ı r a l a r d a n ;Ağır ağır, kahırlı kahırlı buğdayım.İşlenmeden dibek taşında buğdayım.Keşkek olunca erginlik egemenliğim,Direşkenliğin günlerini sayarcasına,A l y a n a k l ı g e l i n l i k k ı z l a r ı n ,S e v g i l i l e r i n d e n a y r ı l ı p g ö ç e n ,D u v a k s ı z g e l i n l e r i n t u t k u s u ,Sevgi duyguları gömülmeden karanlıklara,Y a z g ı l a r ı m y a z ı l s a d a ,Kazılsa da yüreğime diz boyunca,Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mdeGöçmek mi?Öyle bir göç ki...Öbür göçlere benzemez,Anayol anlamı verme bu derneğe,Düğünlük keşkek dövenlere dibek taşında,A r a y o l d a n g e ç e r e k g ö ç e n ,B i r l e ş e m e y e n ç i f t l e r i n ,Dövülsün düğün keşkekleri yine,K o c a m a n d i b e k t a ş l a r ı n d a .Ç a t ı r d a y a n y ü r e ğ i m i n ,Sorumluluk bilincini paylaşalım gene.Kayıplara gömülmeden,Rotamızı çevirdim düze,Bakış açılan daralmasın sevdalıların,Filizlense güç özelliği göçmezliğin dağlar boyunca,Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mde

B G S A M1 9 8 9

G ö ç ü n ü A n a r k e n

1 9 8 9 G ö ç ü n ü n 2 5 . Y ı l ı U l u s l a r a r a s ı B u l g a r i s t a n S e m p o z y u m u

B a ş k a n ı n K o n u s m a s ı ;1989 GÖÇÜNÜN 25. YILDÖNÜMÜULUSLARARASI BULGARİSTAN SEMPOZYUMUOrganizasyon komitesi adına açılış konuşmasıSayın Belediye Başkanlarım, çok değerli yerli ve ya-

bancı bilim adamları, çok kıymetli Sivil Toplum Kuru-luşu (STK) başkanları, yöneticileri sevgili konuklar, çi-lekeş ve sırtı yere gelmeyen soydaşlarım, bir daha geri dönmemek üzere, varımızı yoğumuzu geride bıraka-rak, tüm hayat boyunca tırnaklarımızı kazıyarak edindik-lerimizi bir kalemde silerek yola koyulduğumuz, daha adil ve mutlu bir hayat için yola çıktığımız, o hatırla-mak bile istemediğimiz 1989’dan buyana 25 yıl geçti.

Çile dolu bu çeyrek asrı dimdik yürüyen bir Top-lumu- Bulgaristan Türklerini temsilen sizleri bu bilgi şöleninin yüksek kürsüsünden selamlarken, önümüz-deki 2 gün içinde birlikte yürüteceğimiz çalışmaların hepimiz için, özellikle soydaşlarımız, Bulgaristan’daki yakınlarımız ve ayrıca tüm Bulgaristan halkı için çok anlamlı, faydalı ve başaralı olmasını temenni ederim.

Asırlarca dökülen gözyaşlarımızla ıslatılan topraklarımız, doğduğumuz evler, en iyi umutlarımız, birlikte yaratmaya ça-lıştığımız hoşgörüye dayanan bir medeniyet, komşularımız, köylerimiz, yürümeyi öğrendiğimiz yollar kaldı oralarda.

Bulgaristan bizim ilk göz ağırımız; zorla göç etmiş de olsak, acımız unutulmaz da olsa bizim Ata Vatanımızdır Bulgaristan.

Bizler kovulmuş da olsak Vatanımızda düşman-lık tohumları bırakmadık, yüreğimizde hınç besleme-dik, öfke büyütmedik. Bizler hiç bir zaman vatanı-mıza karşı hainlik yapmadık. Bir canlının nasıl anne baba seçme şansı yoksa, ayni şekilde Vatanını da seçme şansı yoktur. Bir çocuk nasıl ana babasına el kaldıra-mazsa, insanoğlu da Vatanına düşman olamaz. Fakat her vatandaşın Vatanından Anne şefkati gibi şefkat, Baba mer-hameti gibi merhamet beklemesi tartışılmaz hakkıdır.

Bir anne evlatlarını nasıl ayırmadan, kırmadan, incit-meden var ediyorsa, Vatan da vatandaşlarını bağrında aynı sıcaklıkla yaşatmalı, hepsini hiçbir ayrım gözetme-den eşit kılmalıdır. Vatan Vatandaşlarının hepsini aynı öz-gür ortamda mutlu etmek için vardır. Vatan senin ya da benim değil, hepimizin ve bölünmez ortak paydamızdır.

Bulgaristan, sadece Bulgarların vatanı olma-makla beraber, bu topraklar üzerinde doğmuş ve ya-şama gibi en doğal haklara kendiliğinden sahip olan Türk, Roman, Ermeni, Yahudi, v.s. aynı sorumlu-luk ve yükümlülüklerin ağır yükünden kendine düşen payı sırtında taşımayı kabullenen her birimizin Vatanıdır.

Vatan hakkı tüm diğer insan hak -larının en başında gelir ve kutsaldır.

Bu anlamda, 1989 göçünün, ismi ne olursa olsun, adına ne denirse densin, bizler için tek bir anlamı var-dır. Bu göç sayıları milyonları aşan Bulgaristan Türk-lerinin, tüm kardeşlerimin, en doğal hakkına, Vatan-daşlık hakkına Totaliter rejimin en vahşi, en barbar, en amansız bir saldırı ve bu hakkımızı gasp etme çabasıdır.

E m s a l i o l m a y a n b i r z a l i m l i k t i r .Kalbimizdeki sönmeyen bir acıdır. Fakat bu-

rada bir hususun altını çizmek ve bir birinden ayırt et-mek lazım. Tüm bu olup bitenlerin baş mimarı ve uy-gulayıcısı Totaliter komünist rejim ve uzantılarıdır.

Burada Bulgar halkına bir suç ve kabahat yüklemek bizim adalet anlayışımıza aykırı ve Bulgar halkına karşı haksızlık yapmış oluruz. Evet, bize karşı işlenen suç-larda 25 yıldır adalet yerini bulmadı bu da bir gerçek.

Buradan herkes kendine düşen sorumluğu düşün-meli, bilmeli ve bir gün suçlular hesap vermesi ge-rektiğini buradan yetki sahiplerine sesleniyorum. Bir gün Bulgaristan da demokrasinin kuralları işleye-cek ve adalet yerini bulacaktır diye inanmak istiyorum. Çünkü başımıza gelenleri biz asla ve asla hak etmedik.

Neden mi? Çünkü bizler Bulgaristan topraklarını Va-tan yapanlarız. Biz üreten, var eden, inşa eden, helalından geçinen, her şeyimizi alın teri ile kazanan bir toplumuz.

O topraklarda güzellikleri, öz kültürümüzü, farklılık-ların uygar örgüsünü, imanlı, gelenekli, sevgi dolu gö-nüllerimizin sevgi dolu sıcaklığıyla adam ettik, yaşattık.

Nasırlı ellerimizle inşasına katıldığımız, içinde çalış-tığımız 15 752 küçük ve büyük ölçekli sanayi işletme-sinden 13 500’ünün hurdaya çıkarılıp yok edilmesine, meyve yüklü bıraktığımız bağların, bahçelerin, başak de-nizi altın rengi ovaların bizden sonra yıllar yılı nadasa bı-rakılmasına; 1 milyon 650 bin iri baş hayvandan ancak 90 bin kalmasına; 1 400 000 koyun ve kuzudan ancak 1 milyondan az kalmasına üzülmemek, “likide edenleri” lanetlememek, parçalanan yürekleri avutmak elde mi?

Serpilip açıp sarmış, mutlu gelecek yüklenmiş bir di-yarı gavgalaz ve eşek dikenliği haline getirenleri eleş-tirmemek, kınamamak ve tüm bu olup bitenlere gö-rüpte karşı duyarsız kalabilir mi bir bilinçli vatandaş?

O eşsiz güzellik ve bolluğun orta direği, ana daya-nağı bizmişiz demek. Biz kovulduk ve oralar kısır-laştı, karardıkça karardı, sefileşti. Ahımız tuttu de-mek istemiyorum çünkü üzülüyorum bu duruma.

Her şeye rağmen, bugün, savaşsız, zulüm süz, iş-kencesiz, katliamsız, giyotinsin bir Avrupa Birliği’nde yeni ortak bir uygarlık yaratılmaya çalışılıyorsa, biz bu asil davada en ön saflarda olmaya hazırız.

Biz eski kıtanın yeni uygarlığını oluşturan kültürün, huku-kun ve dinlerin eşiği ve beşiği olan toprakların evlatlarıyız.

Evet, dünya değiştikçe biz de değiş-tik. Hiçbir nimet bize altın tepside sunulmadı.

Vatan özlemini içimizde yaşatıyor ve Vatan hoşgörü-sünü hak ediyoruz. Modernleşirken, bazıları gibi dünyayı uluslara; etnik azınlıkları da düşman ve dostlara ayırmadık.

Allah birdir deyip, Tanrı’yı düşman bilmedik, hiçbir dine Haçlı Sefer açmadık, yaratanın ibadet evlerine saldır-madık, yıkmadık. Yaratılanı yaratandan dolayı seven ata-ların torunları olduğumuzu da hiç amma hiç unutmadık.

Va t a n ı m ı z ı n s p e s i f i k r e n k l e r i b i -zim genlerimizde kodlanmış ve yaşıyor.

Bilmeyenleriniz varsa diye söylüyorum: Öz-lemlerimiz ezile ezile bilinç oldu. Vicdanımız ya-ratıcı güçle kanatlandı. Umutlarımız ortak ufuk arıyor.

Ve büyük ezilmemiz, 1877/78, yani 93 harbiyle baş-ladı, 1912 -14’te bozgunlar yaşadık; Balkan coğ-rafyasında en büyük acıları Bulgaristan Türkleri çekti.

Çarlık dönemi, 1934 askeri darbesi hepimizi pe-rişan etti, Büyük Savaşlar bir katliamdı, göç dalga-larını büyüttü de büyüttü. Artık Ana vatanda 10 mil-yonu aştık. Bize Vatan olan topraklara ebedi borçluyuz. Bizi kabul eden, kardeş bilen insanlara minnetta-rız. Temennimiz ortak sofralarımızın dolup taşmasıdır.

Ve bugün biz, buraya, işbu bilgi şölenine, hala de-vam eden Bozgunluk PSİKOLOJİSİNİ DAĞITMAK, diriliş kıvılcımlarını hayata çağırmak için toplandık.

Biz Vatansızlığın ruhunu, artık yaşı 135 olan yaş-lanan BOZGUN RUHUNU ebediyen göm-mek için buradayız. Biz, bizi ezenlere karşı çarkı ters çevirmek için el ele verdik, cephedeyiz.

Evet, biz, uykusuz, aç, susuz göç yollarında, tutuk evle-rinde, hapishanelerde, sürgünlerde, ” Belene” ölüm kapında Mayıs 1989 İsyan ateşinde örs ile balyoz arasında dövülür-ken suyumuzu aldık ve tepeden tırnağa böyle çelikleştik.

Ve bizi biz eden, 93 harbinde, o büyük Vatan kav-gasında emsalsiz kahramanlık örnekleridir; 1934 as-keri darbesinden sonra 1936 göçünün çilesidir;

1945’te faşist Çarlık rejimi sosyalist düzenle değiştirenler eşitlik geldiğini ilan etseler de, Bulgaristan’da Türk düşman-lığının hiç bir rejim ve ya düzende değişikliğe uğramamıştır. Bu “terbiye”nin devamı 1951-53, 1968-69 ve 1977-78 kitlesel göçlerinde sardığımız yaralar ve aldığımız büyük derslerdir.

Hele 1970-1984-1989 “eritme”; “asimile etme”, “Bul-garlaştırma” politikalarının uygulandığı ve 3 milyon ci-varında Türkün ve Müslümanın devlet terörü ile kimli-ğinin resmen yok edilmek istenmesi ile şekillenmiştir.

Sabrımızı taşıran Hitlerin icatlarını bile sollayan mezardaki atalarımızın isimlerini de değiştiren, bir Türk ananın öz çocu-ğuyla öz dilinde konuşmasını yasaklayan yüz karası icatlardır.

Ve başımıza gelen daha nice çile tümü-müzü HAK VE ÖZGÜRLÜK için ayaklandırmıştır.

Son dönem insanlık tarihinde ezilen bir halkın tek vücut halinde ulusal çapta baş kaldırışına örnek veren biz olduk.

İsyanımız, Vatan sevgimizin ateşiyle doğal haklarımız için, en tabii haklarımızla, özümüzün yansıması olan özgün kültürümüzle yaşama azmimizin volkan gibi patlamasıydı.

Halkımızın önü alınmaz infilak gücü totaliter rejimi, dik-tatör Jivkov’u; demokratik Bulgaristan’ın ilk Cumhurbaş-kanı Sayın Jelü Jelev’in değişiyle “faşizmleşen komünist rejimi ve totaliter iktidarı devirdi ve tarihin çöplüğüne attı.”

Ne yazık ki, İsyan dalgasının görkemi ve gücü Komünist rejimi paniğe sevk etti, Jiv-kov sınırlarını açtı ve bizleri de göçe zorladı.

Son çeyrek as ı rda b i rçok şey de -ğ i ş s e d e , b i r ç o ğ u d a a y n ı k a l d ı .

Bir defa göç selinin açtığı Türkiye Bul-garistan devlet sınırı bir daha kapatılamadı.

Demek istediğim, iki tarafa açılan Bulgar-Türk sınırı “GÖÇ” sözünü de tarihe gömdü.

Tüm çarpık, ters ve asılsız iddialara karşın, Bulgaristan’da yaşayan Türkleri ile son 135 yılda Vatanımızdan kovulan tüm soydaşlarımızın aynı sudan, aynı boydan ve aynı özden Türk olduğu ve dönüşü olmayan bir biçimde kanıtlandı.

Biz, Balkanlılar, biz Bulgaristanlılar artık Türkiye Cumhuriyeti’nde 10 milyonu aştık, orada kalan kar-deşlerimiz de en az bizim kadar Türk’tür. Aynı kök-ten, aynı soydan, aynı boydan ve çekirdekten gelme-miz, aynı ruhta birleşerek koparılamaz biçimde kaynaşmamız HEPİMİZDE YEPYENİ BİR B İ Z yarattı.

Bu emsalsiz olgu, bu kudret toplayan yeni güç bu defa da Türkiye’den Balkanlar’a, Bulgaristan’a geri taşıyor, ata yadi-garı topraklarımızda politik gündem belirleyen nitelik alıyor.

Bulgaristan Bulgarların, Türkler Türkiye’ye s loganına ar t ık eşekler b i le gülüyor.

Der in b i r hüzünle i fade ediyorum.Bugün Bulgaristan stratejik çöküş yaşıyor; ulus devlet,

tek ulus-tek dil, tek kültür saçmalıklarının enkazı altında in-liyor. Öyle ki, politik, sosyo-ekonomik ve manevi çökü-şün ardından, nüfus körelmesini de getirince “Türk’ten iyi ne komşu ne dost bulunur!” diyenler çoğaldıkça çoğalıyor.

Biz içimizdeki hoşgörüyü koruyarak, iyi kötü bura-larda barınırken, 2.5 (iki buçuk) milyon Bulgaristan va-tandaşı, bu arada yakınlarımızın büyük kısmı ekmek teknesini Batı Avrupa’ya taşıdı. Olayı “ ulusal çöküş” le açıklayanlar “yok oluştan” dem vurmaya başladı. 35 yıl sonra, yani 2051’de son Bulgar’ın toprağa ve-rileceği açıkça anlatılıyor. Profesörler, Bulgar Bilimler Akademisi uzmanları TV ekranlarına çarşaf çarşaf ve-rilerle VAHİM OLAYI ispatlarken, çare mi arıyorlar?

Biz son Bulgarın cenazesine gitmek istemiyoruz. 600 yıl beraber oluşumuzun bir saygın hatırı da olmalı. Yaşa-mak ve varolmak Tanrının hepimize bahşettiği kutsal hak-ların en büyüğüdür. Beraberliğimizin sonu, 25. Yılını an-dığımız son büyük ve acı göç, Bulgar milletinin sonunu getirip, son Bulgarın mezarını kazıyor ise, gelin acıları gö-melim, yeni kardeşlik ağıcı dikelim ve gölgesinde iyi kötü birbirimize katlanarak, beraberce yaşayalım. El ele verip “eski dosttan düşman olmaz” ata sözünü hayata geçirelim.

Devamı - 10‘da

Her sabah işe gidderken tasma ucu elle-rinde köpeklerini yol kenarlarında bahçelerde gezdirenlere rastlıyorum. Boyunluk ve tasma, köpekleri evlere kapamak aslında bu hay-vanlara it köleliği devri yaşatıyor. Hürrilet-leri belirledikleri birkaç ağıç belini ıslatmak, taşları ve bazı otları koklamaktan ileri gitmi-yor. Havlamayı unutmuş olan köpekler var…

Geçen gün grubumuzdan bir arkadaşın an-lattığı İki Köpek Hikayesi benietkiledi. Bu benzetmede, doğurması yakalaşan bir köpek, kendi kulübesinde sefa süren bir başka köpek-ten üstü kapalı kuru bir yerde, kuytuda doğum yapmak ve enceklerinin yağışta toluda telef olmaması için birkaç günlüğüne olmak üzere, kulübesinden çıkmasını rica eder ve muaffak olur. Fakat encekleyen köpek doğumdan sonra yavrularını aynı inde emzirir ve büyüter ve bir gün kulübe kendisine ait olan it “çık arık” diye daha sert hırlamaya ve diş sıkmaya baş-ladığında “gel bakalım, 12 aslanım ve benimle başa çıkabilirsen, gir yuvama! cevabını verir.

Arkadaşım bu anlatımıyla A. (Dönek) ve di-ğer Bulgar gizli polisi ajanlarının Hak ve Öz-gürlükler Partisi yönetimine çöreklenmelerini ve halkımıza hiçbir hizmette bulunmadan, 25 yıldan beri bildiklerini okuduklarını anlatmıştı.

Ben bu cümleden olmakla birlikte başka bir benzetmeli ibret dersi olan Kurt, Köpek ve Öz-gürlük öyküsünü anlatmak istiyorum. Aslında bu çok eski zamanların bilinen bir masalıdır. Benim her sabah işe acele ederken yolda tas-malı köpekler gördüğüm gibi, anlatacağım tip-lerle de her gün yolda, meydanlarda, TV ekra-nında ve gazetelerin birinci sayfalarında istesek de istemesek de indirek olarak temas halinde olmak zorunda olduğumuzdan öykü dedim.

K u r t , K ö p e k v e Ö z g ü r l ü kBu öykümle sizlere özgürlüğün ne

tatlı ve hiçbirşeyle asla değişilmez bir ni-met olduğunu kısa yoldan anlatacağım.

Bir deri bir kemik kalmış bir kurt bir gün tıka basa doymuş bir köpekle karşılaşır.

Birbirini kokladıktan sonra karşı karşıya durmuş ikisi de ve kurt sormuş köpeğe.

“Parlaklığına diyecek yok doğrusu. Ne yiyor-sun da böyle semirdin? Senden çok daha güçlü olmama karşın, ben açlıktan ölüyorum, bir ke-mik bir deri kaldım, açlıktan ağızım kokuyor.”

Köpek kuyruğunu sağ sola sal-layarak cevap vermiş açıkça:,

“Efendine saygıda kusur etmezsen, sen de yakalarsın benim yakaladığım fırsatı.”

“ N a s ı l y a n i ? ” d e m i ş k u r t .“Bekçilik edeceksin kapı önünde, ge-

celeyin evi hırsızdan koruyacaksın!”Bunu içiten ve açlıktan barsak-

ları gugurdayan kurt hiç dişinmeden:“Ben hazırım doğrusu” derken, anam ağılı-

yor ormanlarda, yağmurun, karın altında, diye düşünmüş ve köpeğe biraz daha sokulmuş.

Ardından da hayal etmiş: “Ah! na-sıl işime gelir bir bilsen yan gelip ya-şamak bir çatı altında. Karnım dolu yiye-cekle ve uyu uykun kanana kadar…”

Kurdun iştahlandığını sezen köpek “Gel öyleyse benimle!” demiş ve ikisi bera-berce köpeğin evine doğru yollanmışlar.

Yanyana yürürlerken kurdun gözü köpeğin boynundaki zincir izine ilişmiş ve “Dolsum” demiş “Ne oldu burana, tüyleri düşmüş?…”

Yanit vermiş köpek “Birşey değil…” diye.“Söyle söyle haydi…” diye üstelemiş kurt.“Korkutan bir görünüşüm olduğun-

dan, bağlarlar beni gündüzleri. Gün-düz uyurum. Gece uyanık olayım ve gece dolaşayım diye çözerler beni...” di-yerek cevaplamış ve devam etmiş köpek:

“Ekmeğimi kendileri getirir. Efendim sofra-sından kemik verir. Aile bireyleri kırıntılar atar önüme. Sevmedikleri yemeklerin hepsini ben yerim. Hiç çalışmadan karnım doyar tıka basa. ..”

Dikkatle dinleyen kurt “Canın bir yere git-mek istese, izin var mı pek iyi?” diye sorar.

Köpek: “Hiç olur mu! Yok! İstediğimi ya-pamam. İstediğime havlayamam!” deyince

“Anladım. Tepe tepe kullan övdüğün şeyleri, ye istediğin gibi bulaşık artıklarını, istemem ek-sik olsun saraylarda saltanat sürmek, ÖZGÜR-LÜĞÜ yitirmek pahasına.” diyen kurt köpekten uzaklaşır ve ormana döner. Özgür olduğundan dolayı ENSESİ BUGÜN DE KALINDIR.”

Ö Z G Ü R L Ü K İT OLMADAN YAŞAMAKTIR.

İ t O l m a !

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

B u l g a r i s t a n ’ d a ‘ İ s t a n b u l H a s r e t i ’ S e r g i s iİstanbul’u ziyaret

edip, güzelliğinden etki-lenen 20 Bulgar sanatçı, başkent Sofya’nın mer-kezindeki “Avrupa” sa-nat galerisinde, “İstanbul Hasreti” konulu sergi açtı.

Sanatçılar, İstanbul’dan aldıkları ilhamla yaptıkları sulu boya ve yağlı boya çalışmalarla, grafik tablolar ile heykellerden oluşan 50’yi aşkın eseri sergiledi.

“Bab-ı Esrar” kitabının Bulgarca baskısı nede-niyle düzenlenen galaya katılmak üzere Sofya’ya gelen yazar Ahmet Ümit, serginin açılışında yaptığı konuşmada, yaşadığı şehrin yüzünü Bulgar sanatçıla-rın gözü ile görmekten mutluluk duyduğunu söyledi.

Ümit, “Üç gün önce İstanbul’daydım, Sofya’ya gelip yine İstanbulumu buldum” dedi.

Bulgar ressam Venera Konstantinova, AA mu-habirine yaptığı açıklamada, bazı meslektaşları ile İstanbul’u turist olarak ziyaret ettikten sonra

bu ihtişamlı kenti sanatçı olarak belgelemeye ka-rar verdiklerini söyledi.

“İstanbul’a bir kez gi-den daima oraya geri dö-ner” diyen Konstantinova, “Kapıldığımız İstanbul bü-yüsü, burada sergilenen ve hepsi farklı tür ve tarz-lara ait eserlerin sayısını da arttırdı” diye konuştu.

Genç ressam Silviya Şoseva da aynı duy-guları paylaştığını belirterek, kendi eser-lerinde şehrin gün batışı ve gece manza-ralarını betimlemeye çalıştığını söyledi.

Serginin açılış törenine Türkiye’nin Sofya Büyü-kelçisi Süleyman Gökçe ve Türkiye’nin Sofya Kül-tür ve Tanıtma Müşaviri Cemal Tekkanat da katıldı.

Büyükelçi Gökçe, sergiye katılan sanat-çıları ve Sofya’nın seçkin kültür temsilci-lerini büyükelçilik konutunda, Ahmet Ümit’in onuruna verdiği resepsiyonda ağırladı.

Bulgaristan politikasında kazan fokurduyor. Yalan dolan gonkurukları bir bir patlıyor. Boyko Borisov önderliği’ndeki GERB partisinin kendilerinden biri olan Cumhurbaşkanı Ro-sen Plevneliev’in talebine uyularak halk oylamasıyle “seçime zorunlu katılımı yasaya bağlama” isteği henüz tartışmaya açı-lamadı. Çünkü toplanan yarım milyondan fazla imzanın 100 binden fazlasının sahte olduğu açıklandı. Öte yandan, Sosya-list Parti (BSP) Başkanı S. Stanişev, hükümet istifa etsin ve “Temmuz 2014’te genel seçim yapğalım” diyerek, zaman ka-zandı. Muhalefetin 2 ay gibi çok kısa bir sürede, hele de kimse-nin evinde yerinde olmadığı tatil aylarında parlamto seçimi ya-pılmasını uygun görmediği hemen açıklık buldu. Politik olun ve intrigalar birkaç yönde birden güç topluyor.

Bir defa genel zorunlu oylama getirmek isteyenler, Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH – DPS9 partisinin Avrupa Birliği se-çimlerinde 4 milletvekili çıkarmasını kabullenemediler. Hele BSP son seçim yenilgesiyle bir daha parçalanmaktan korku-yor. Bulgar seçmen ve kamuoyu BSP partisinin sosyalist olarak geçinerek sosyal demokrat bir politikayla yerli ve yapancı oli-garşiye hizmet ettiğini görebildi. Halkı tamamen unutanm sos-yalistler emekli maaşlarına ayda 5 (beş) leva zamla olayı çöze-ceklerini sanmıştı, ama evdeki hesapları çarşıya uymadı. Biz komünist partisinin öz devamcıları olarak halkı istediğimiz gibi uyutur, oyalar, ezer ve yönetiriz mantığı artık meyve vermez oldu. Rafet Ulutürk’ün son yazısında sunduğu “Çalı Kuşu ve Fil” benzetmesi çok yerindedir. Çünkü biz büyüküz, biz deviz, biz biliriz, bizden başkası yoktur iddiaları artık tamamen bir pa-lavradır. En önemli olay halk zekasının uyanmasıdır. Küçücük bir Çalı Kuuşu, yavruparını ezip öldüren bir Fil ile onu hendeğe düşürerek nasıl kesin hesaplaştıyla, seçmen de oyuyla istediği politik güçle, parti ve hareketle hesaplaşabilir. Seçmen haklıdır. Halkın iradesi yenilmez bir güçtür. Bu bakıma, BSP Genel Ba-ikan Yardımcısı da Çarşamba gün, BSP Yönetim Kurulu top-lantısından sonra verdiği demeçte, partisinin “dağılma ve yok olma” tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu açıklamaktan çe-kinmedi. Bu paerti 2014 ‘te 2 defa parçalandı. BSP’deki fikir-leri “ölü” bulan milletvekili Tatyana Donçeva ile BSP kurucusu ve 2 dönem Cumhurbaşkanı olan Georgi Parvanov da sosyalist partiden büyük omuzdaş gruplarıyla ayrıldılar. AB parlamento-suna milletvekili seçilen gru bile BSP’nın yenileşmesini, Do-ğuya bakıpa Batı ile sarmaşma politikalarına son vermesini, po-litik olarak netleşmesini ve halkın menfaatlerini doğru okuyarak iktidar olmasını istiyor. Sergey Stanışev başkanlığında katılaş-maya devam eden eski tüfek sosyalist “seçimde zorunlu oy kul-lanma” istekleriyle kör bir fiil gibi hendeğe doğru adım adım ilerliyorlar. Çünkü 2. 5 (iki buçuk) milyon Bulgaristan vatanda-şının yurt dışında olduğu Temmuz ayında yapılacak bir parla-mento seçiminde, oy kullanma hakkını kullanabilenlerin çok az olacağı gün gibi ortadadır. O zaman ne olacak? Zorunlu oy kul-lanma kuralına seçmenin yüzde 70’i uymayınca, bu defa da se-çim geçersiz ilan edilecek ve sosyalistler “ölüm hendeğinin” kenarında olsalar da, ömürlerini biraz daha uzatmış olacaktır. Yapılacak genel seçimde sosyalist parti 4. (dördüncü) parti oldu-ğunda kendini dağıtmak zorunda kalabilir. Birkaç küçük gruba parçalanması da muhtemeldir.

Hayat Bulgaristan koşullarında totaliter bir düzende sertle-şen komünist bir partinin isim değiştirerek sosyalist parti (BSP) partisi olmasının imkansız olduğunu ortaya koydu. 1990’dan sonra 20 yıl boyunca bu parti çok güçlüydü. Kesip biçen oydu. Açık ve gizli politik araçları, idare iplerini elinde tuttu, Demokra-tik Güçler Birliği (CDC) yi; Çar S. Sakskoburgotski’nın “II: Si-meon” Partisini, İvan Kostov’un “Güçlü Bulgaristan Partisi”ni ve daha nice partiyi yok etti. Politik sahneden ne figürler attı. Elinde olsa politikayı koklamayı bile yasaklayacaktı. Sildi sü-pürdü, fakat bunları yaparken kendisi değişemedi, yenilene-medi, demokratikleşemedi, halka el uzatamadı. Şimdi BSP’nin vaad edip yapamadığı işlerin hesabını ödeme zamanı geldi. Evet, o, bir ileri iki geri dans ederek ömrünü birkaç ay daha uza-tabilir ama bu gidişin sonu bir daha çıkamamak üzere kendi el-leriyle açtığı derin hendeğe devrilmek olacaktır.

Devamı gelecek sayıda

İbrahim SOYTÜRKH e n d e ğ e K i m

D ü ş e c e k ?

N i l ü f e r ’ d e K a r d e ş l i k B u l u ş m a s ıNilüfer’in kardeş şehri

olan Bulgaristan‘ın Ase-novgrad Belediyesi’nden Nilüfer’e gelen heyet, Nilüfer Belediyesi’ni ziyaret ett i . He-yet iki şehir arasında ekonomik ilişkileri geliş-tirmek istediklerini belirtti.

Nilüfer Belediyesi ile kardeş şehirleri ara-sındaki sıcak ilişkiler daha da derinleşiyor. Nilüfer Belediyesi son olarak kardeş şehri Bulgaristan‘ın Asenovgrad Belediyesi’nden gelen heyeti ağırladı. Konuklara Nilü-fer Belediyesi’nin çalışmaları ve Nilüfer il-çesi hakkında bilgi veren Nilüfer Belediyesi Başkan Vekili Rahşan Duygu Tursun, “Kar-deş şehir ilişkilerinin gelişip, dostlukların pe-kişmesi açısından bu ziyaretler çok önemli. Karşılıklı bilgi alışverişi, projelerin paylaşıl-ması ve kardeş şehir bağıyla dostluklarımızın uzun yıllar boyunca sürmesini istiyoruz” dedi.

Başkan Vekil i Tursun, “Ni-lüfer ve Asenovgrad’ın il işki-leri bu şekilde sürsün ki, iki şehir de birbirlerinden öğrendikleriyle daha güzel çalış-malara birlikte imza atabilsin” şeklinde konuştu.

Asenovgrad Bele-diye Başkan Yardım-cısı Mümin Alicik de, “Bursa’nın adı dün-yada ‘Yeşil Bursa‘ ola-rak biliniyor ve biz-ler de ‘Yeşil Bursa‘nın ‘Yeşil Nilüfer’i ile kar-deş şehir olmaktan mutluluk duyuyoruz. Kentin girişinde yazan

‘Gülümseyin Nilüfer’desiniz’ sloganı eminim ki; bizlerin yüzünü gülümsettiği kadar yapılan projelerle burada yaşayan vatandaşların da yü-zünü gülümsetiyor. Nilüfer’e her gelişimizde yeniliklerle karşılaşıyoruz ve burada yaşayan-ların çok şanslı olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Asenovgrad ve Nilüfer ilçeleri arasında ekonomik ilişkilerinin de gündeme geldiği ziyarette Asenovgrad Belediyesi’nden ge-len heyet, Nilüferli iş dünyasıyla kardeş-lik ilişkileri kurmak istediklerini belirtti.

Nilüfer Belediyesi başkanlık maka-mında gerçekleşen ziyarette Nilüfer Bele-diyesi Başkan Yardımcısı Nazlı Yazgan ile Yalçın Işıkyıldız da hazır bulundu. Ziyare-tin sonunda Başkan Vekili Rahşan Duygu Tursun konuklara çeşitli hediyeler verdi

Türkler Bulgaristan’a daha yüksek bin kültür ve medeniyetin temsilcileri olarak geldiler. Akıncı atalarımız bu güzelim toprakları fethederek ken-dilerine yurt edinmiştir. Kalıcı ve ebedi niyetlerini, son haftada Bulgaristan’da düşen yoğun yağışla-rın 50′den fazla köprüyü, yolları, pek çok evi gö-türdüğü, ama aynı zamanda daha XV. yüzyılda, Osmanlı döneminde inşa edilen köprülerin, ker-van sarayların, hamamların, cami ve medreselerin zarar görmeden dimdik ayakta kaldığı dikkate alı-nırsa, Türklerin sabit, kalıcı niyetli ve devamlı yer-leşim yerleri, ibadethaneler, ticaret ve konaklama makamları sıhhiye merkezleri kurduğu gün gibi or-tada olup dünya mimari örnekleridir.

Kemer taşları, temelleri kurşun üzerine otur-tulan Meriç ırmağının iki yakasını bağlayan Mus-tafa Paşa (Svilengrad) şehrinde vızır vızır işleyen “Meriç Köprüsü” bu yüceliğin parlak örneklerin-den biridir.

Vidin’de Tuna ırmağı kıyısının muhteşemlik simgesi Pazvant oğulu kalesi, künyesi, cami konak binaları, Sofya’da halen Tarih ve Arkeolojik Müze olarak kullanılan “Büyük Cami”, Karlovo şehir merkezindeki yüksek mimarlık şaheseri 500 yıllık “Kurşun Cami”, Strara Zagora Eski Zara şehrin-deki Eski Cami ve daha pek çokları bazıları halen kapıları açık ve bütün heybetiyle ayaktadır.

Bu bakıma Balkanların diğer yerlerinde olduğu gibi, Bulgaristan’ın dört bir yanındaki İslam Yük-sek Mimarisi’ne ait gökleri selamlayan tarih eser-leri günümüz Bulgar ve Hıristiyan mimarisinden kat kat üstün olan yüksek mimari özelliklerini ya-şatıyor. Sofya’nın en önemli kiliseleri eski Osmanlı cami yapılarında kısmı mimari değişiklikler yapı-larak kilise haline getirilmiş ve halen kullanılmak-tadır. Bunlardan bizi Sofya “Graf İgnatiev ” soka-ğındaki “Kara Cami” dir. Bu yüksek İslami mimari andının halen Kilise olarak kullanılmasına hoşgö-rüyle bakan Baş Müftülüğümüz, karşılıklı hoşgörü varlığını sürdüren kültürel mirasımızın çağımıza ayak uydurma çabaları içinde bulunuyor.

Öte yandan, birçok tarihi eserin cami özellikleri yok edilse de, yine ülkemizde örneğin Karadeniz’in Balçik sahil incisinde aynı tarihi ibadet binasında çan kulesi ile minareli şerif enin aynı çatının iki ucunda yükseldiği emsalsiz semboller de görebi-liyoruz.

Yılların geçmesiyle insanlarımız Vatan toprak-larını bırakıp gitmemişler, Ata Vatanı hiçbir yerle değiştirmemişlerdir. Bu bakıma insanımızın gücü hiçbir zaman sona ermediği gibi, olaylar kade-rin karanlığına terk edilmemiştir. Ne yazık ki, Bul-gar devleti Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını her zaman “öteki” olarak gördüğü yetmezmiş gibi, hep bizden kurtulma yolları aranmıştır. Bulgaris-tan Türkleri hep baskı ve eziyet görmüş olsalar da, 1984Aralığı ile 1989 Mayısı hariç ülkemizde Türk ve Müslümanların üzerine askeri birlikler, ordu, ba-retler, jandarma sürülmemişti. Daha Rus –Osmanlı Savaşı yıllarında bile, sivil köylülere ve halka saldı-rılar hep haydutların, çapulcuların ve soygun çetele-rinin eliyle yapılmıştı. Bu yüzdendir ki, biz totaliter rejimden söz ederken ordunun eşit haklı Türk va-tandaşların üzerine, onların Anayasal haklarını, do-ğal haklarını ve insan haklarını hiçe sayarak, kim-liklerini çiğneyerek üzerlerinden geçmesinden söz ettik. Bu gerçek, yeni Bulgar tarihinin kendi vatan-daşlarına karşı işlediği bir vahşettir. Totaliter Bulgar rejiminin başı olan T. Jivkov ırk ayrımında derman aradı, insan kardeşliğini rafa kaldırdı, hoşgörüye kucak açanları tutuklattı ya da ülkeden kovdu. Sos-yalizmin özünde yer alması gerekli olan insan bir-likteliğini yani enternasyonalizmi çiğnedi. İnsan haklarının eşitliğine dayanması gerek sosyalist dü-zeni faşizan bir yapılanmayla değiştirdi. Halkımıza, azınlıklara zulüm etti. Azınlıkların farklı özellik-lerine tahammülsüz davrandı. Hiç bir diktatörün ebediyen ayakta kalamadığı gibi o da 10 Kasım 1989’da devrildi. Alaşağı edilen Jivkov bir daha başkaldırmamak üzere tarihin derinliklerine gö-müldü. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının da baş koyduğu bu kutsal davada Mayıs 1989 Ayak-lanması çok önemli rol oynadı. Türkler, demok-rasi, adalet ve özgürlük davasında Bulgarlardan çok daha önce uyandı, birleşti ve ayaklandı. Ülkedeki tüm diğer sosyal gruplardan çok ileri geçti, başı çe-ken duruma geldi. Bulgar toplumunu devrimci dö-nüşümlere zorladı.

Devamı Gelecek Sayıda

DurmuşMutlu

D e ğ i ş e n Z a m a n l a r

Ş e k e r o v , İ z m i r ’ d e s e r g i a ç t ıSeyfettin Şekerov, İzmir Alsancak Art-

shop Sanat Galerisi’nde heykel sergisi açtı. 29 Ağustos 1971’de doğan, 1990’da Sli-

ven Güzel Sanatlar Lisesi’ni bitiren heykeltraş, 1992’de kabul edildiği Sofya Ulusal Sanat Aka-demisi Heykel Bölümü’nden 1998’de mezun oldu ve 5 yıl kadar Vejdi Raşidov’un atölyesinde çalıştı. Anıtsal yapıtları da bulunan Seyfettin Şekerov’un eserleri, birçok ulusal sergide yer aldı.

“Kökleri arayışı içinde” veya Rodopları tanımakBulgaristan bir karış toprak olsa da, o denli

güzel ve farklıdır! Örneğin Rodopları ele ala-lım. Hatta güzel Rodoplar’da uzun zaman gezme imkanına sahip olanlar bile doğanın güzellğine hayran kalmaya devam ediyor. Bu Gavrail Gavrailov ve Alekesandır Karacov için de geçerli. Yaban doğaya aşık iki müz-min gezgin ülkenin cennet köşesinde yaşa-dıkları ilginç olayları ve gördükleri inanılmaz manzaraları paylaşmaya karar veriyorlar. İşte bu şekilde “Podoplar – kökleri arayışı içinde” başlıklı kitap piyasaya çıkıyor. Kitap, muhte-şem resimlerle süslü olup maceraperest ruha sahip olan kişiler için çok değerli bir rehberdir.

İnanılmaz büyüye sahip Rodop dağlarını tanımak için iyi asfaltlı yollardan ve iyi bi-linen seferlerden sapıp sa-bır ve merakla keşfetmek lazım. Çünkü Rodopların gerçek zenginlikleri en icra köy ve mahallerde gizleni-yor. Söz konusu köyler za-mana direnirken ulaşılması zor ancak resmedilmeye değer yerler görebilinir. Hele hele dağının hikme-tini korumayı başarmış da-ğının en yaşlı köylüleri ile görüşmeler insana güç ve-riyor. Fakat oralara ulaş-mak için dağ patikalarında

haylı zaman gezmek lazım. Bundan önce ge-rek İnternet, gerek haritalardan, gerekse yol rehberlerinden insan hayli bilgi edinmeli-dir. İşte bundan dolayı Rodoplar için yayınla-nan yeni kitap çok değerli bir rehber olabilir.

Kitabın yazarlarından biri olan Gavrail Gavrailov “Rodop dağları kalbime çok yakın bir dağdır. Sadece köklerimin Rodoplar’dan geldiğinden dolayı değil aynı zamanda dağının büyüsü ve inanılmaz insanlarından dolayı!” diye paylaşıyor. Doğa arasında inanılmaz tur-lar, Trak ve Roma zamanından kalan eserleri tanıtmak, Ortaçağ dönemlerden kalan kale-leri gezmek yeni yeni atraksiyonlar ve misafir evleri, ama herşeyden önce dağının az bilinen köşelerine adanan hikayeler bulabilirsiniz…

Bütün bunlar inanıl-maz bir anlatımla su-nulmuştur. İşte bun-dan dolayı kitap bir nefeste okunuyor. Burada ünlü fotoğ-rafların resmilerini de anmadan geçe-meyeceğiz. Rehber-den damak tadına düşkün olan ve şa-rabı sevenler için Rodopların bir cen-net köşesi oldu-ğunu da öğreniyoruz.

Marmaris Turizmİstanbul Otogar

0212 658 20 65

Marmaris Turizm - 0212 658 20 65500 Evler - 0531 450-46-85

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

B U L T Ü R K F A A L İ Y E T L E R İ N D E N

Fatih Belediye Başkan Yrd.Sn.Hasan SUVER

Sempozyumda İLK OTURUM

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Güngören Belediyesi’nin katkılarıyla ger-çekleştirilen sünnet organizasyonu ile Balkan coğrafyasında yaşayan 2 bin 500 çocuk erkek-liğe ilk adımını attı.

Balkan coğrafyasında tarihin derinliklerin-den gelen kardeşlik ve kültürel bağları sosyal ve kültürel çalışmalarla güçlendiren Güngö-ren Belediyesi, Balkanlara hizmet çalışmala-rını gerçekleştirdiği birbirinden farklı etkinlik-lerle sürdürmeye devam ediyor. Balkanlar ile geçmişten beri var olan kardeşlik köprülerinin daha güçlenmesine vesile olması amaçlanan ve Güngören Belediyesi Sosyal İşler Müdür-lüğü tarafından bu yıl dördüncüsünü gerçek-leştirilen sünnet organizasyonu ile Bulgaristan, Makedonya, Romanya ve Kosova’da yaşayan Türk, Arnavut ve Makedon ailelere mensup 2 bin 500 çocuk Güngören Belediyesi’nin katkı-larıyla erkekliğe ilk adımlarını attı.

Kosova’nın Dragash Bölgesi’nde gerçekleş-tirilen sünnet şölenine katılan Güngören Bele-diye Başkanı Şakir Yücel Karaman çocukları bu özel günde yalnız bırakmadı.

Kültür, sanat, spor alanlarındaki çeşitli akti-vitelerle bu coğrafyada yaşayan dostlarımızla ilişkileri artırarak, yakınlaşmayı sağladıklarını vurgulayan Karaman, “Güngören Belediyesi olarak Balkanlar’la çok güçlü bir dostluk köp-rüsü inşa etmeyi başardık. Balkanlar zaten bi-zim yabancı olduğumuz bir bölge değil. Her köşesinde kadim medeniyetimizin izlerini taşı-yan, geçmişten gönül bağımız olan, yüzyıllar boyu süren bir kardeşliğe ev sahipliği yapan Balkanlara yönelik çalışmalara önem veriyo-ruz. Bu toprakların güzelliğine bir derinlik ka-tan medreseler, çarşılar, hanlar, hamamlar, gö-nülleri yaklaştıran köprüler, çeşmeler, camiler inşa eden, insanlığın ortak kültürel mirasına katkılarda bulunan atalarımızın bu uğurdaki yüksek azim ve himmetlerini devam ettirmek bizler için aynı zamanda tarihi bir yükümlü-lük. Sünnet organizasyonumuzda ülkeler ve bölgeler arası kaynaşma köprüsü inşa etmesi bakımından güzel fırsat sunuyor. Tabi sünnet etkinliğimiz, bizim Balkanlar’da gerçekleştir-diğimiz sosyal sorumluluk projelerimizden sa-dece birisi. Bu bölgenin bizim için çok büyük bir önemi var. Çünkü yüzyıllardan gelen kar-deşliğin pekiştiği bir bölge burası. 700 yüzyıl boyunca var olan kardeşlik, dostluk bağlarını güçlendirmek, coğrafyanın, mekanın ayırdığı gönülleri birleştirmek amaçlı. Bu tür sosyal so-rumluluk projelerini bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu

B a l k a n l a r ’ d a S ü n n e t Ş ö l e n i Bu toprakların hakkı

ancak Başkanlık Sistemi ile verilebilir

Hangi toprakların mı? Dünyanın “en noktalarına ulaşmış” imparatorlukla-rına ev sahipliği yapan bu toprakların...

Konuyu biraz açalım; Fatih Roma’nın duvarla-rını vura vura yıktığında Roma 1100 yıl burada Dünya düzenine hükmetmişti. Osmanlı 700 se-neye yakın Dünya Denklemini buradan şekillen-dirdi... Geriye doğru gidersek, Osmanlı’dan önce de bu bölgeye hakim olan “periferisini” yönetti ve Dünya Düzeni ile Denklemine “sözünü” geçirdi...

Sevgili dostlar, bu yapıların ana bir un-suru vardı; iyi kurulmuş bir “kontrol-denge” mekanizması içinde öne çıkan “LİDER-LİK”, bugünün diliyle; BAŞKANLIK!

Daha açık yazayım; bu topraklar üzerinde yaşa-yanlar yani “bizlerin” ataları güçlü liderlerin peşinde hayatlarını vermişler ve “liderini” seven bir yapı bi-zim DNA’larımıza işlemiş... Ve işin garibi ne zaman liderler güçlenmiş, sistemin zayıfladığı her dönemde özellikle YERLEŞİK DÜZEN’in Halkın aleyhine gelişmeye başladığı 1854 sonrası, “Düzen, sistemi yenerek liderini elinden almış”! Buna 1938 dahil!

Sonuç: Başkanlık sisteminin Türkiye için “mü-kemmel” sonuçlar doğuracağına inanan biri olarak, defalarca çağrı yaptım yine yapıyorum; yanlışta ısrar ederek “yerleşik yapının” aklımızı karıştır-masına seyirci kalmadan “en iyisi olabilecek se-çenekleri” toplumsal katılımla sorgulayalım ve “ÖZÜMÜZE uygun” olanı bulalım... Sorgula-maktan korkmak, geleceği ıskalamak olabilir...

Geleceği etkilemeye aday üç yıl!Bir dostumla konuşuyorum, o sırada o da ço-

cuğunu gezdiriyor... Soruyorum; bu çocuk nasıl bir Türkiye’de yaşayacak hiç düşünüyor musun? Ve en önemlisi yaşayacağı ülkenin anayasasının 2012-2015 arasında yapılacağının farkında mı-sın? Sessiz kalıyor ve sonrasında “haklısın” diyor...

Sevgili dostlar, kamuoyunda konuşuluyor ama birçoğumuz “yaşanacakların” öneminin farkında değiliz. Üstünde yaşadığımız toprakların “anayasal formatını” tekrar yazacağız, belkemiğini koruyup üst yapıyı yeniden tasarlayacağız. Daha açık ol-mak gerekirse; yeni bir Anayasa, yeni bir “toplum-sal uzlaşı” metni yazacağız, kurallar koyacağız, ya-sakları kaldıracağız ve “evrensel doğruları” bulma yolunda adımlar atacağız! Hayat kalitemiz, bugü-nümüz, geleceğimiz ve “bizi biz yapan” her de-tayı sorgulayıp, geleceğimizi bugünden daha iyi bir noktaya taşımak için elimizden geleni yapacağız...

Sonuç: Yapacağız en azından niyetleniyoruz ama acaba “yapılacak olanın” ne kadar önemli olduğu-nun farkında mıyız ve en önemlisi katkı yapmak için her kesimden “BİZLER” buna ne yapıyoruz? Yoksa hiçbir şey yapmadan sadece “istemezük” lo-bisine pasif veya aktif destek mi veriyoruz? Gele-ceğimiz pazarlanırken sadece “olmaz” diyerek bu-günleri geçirenler “yapmadıkları katkının” hesabını çocuklarına veremeyecekler... Bizden söylemesi...

O s m a n g a z i B e l e d i y e s i B u l g a r i s t a n İ l e Türkiye’de Yaşayan Aileler Arasında Köprü Oldu

“Kardeşlik Sınır Tanımıyor, Akrabalar Buluşuyor” organi-zasyonu ile Bulgaristan’da ya-şayan 468 Türk ve Müslüman aileye akrabaları ile görüşme fır-satı sunan Osmangazi Beledi-yesi, 27 yıldır birbirlerini görme-yen iki asker arkadaşı buluşturdu.

Bursa haber Duygu dolu anla-rın yaşandığı buluşmaya, projenin mimarı Osmangazi Belediye Baş-kanı Mustafa Dündar da şahit-lik etti. Başkan Dündar, bu güzel projeyi devamlı hale getirmek istediklerini söyledi.

Bulgaristan’ın Gerlova, Sungullar, Eski Cuma, Şumlu ve Sliven bölgelerinde yaşayan 468 Türk ve Müslüman aile, yıllardır görmediği aileleri, akraba-ları ve arkadaşlarına kavuşma arzusuyla geçtiğimiz hafta sonu Osmangazi Belediyesi’nin organizas-yonu ile Bursa’ya geldi. Bulgaristan’dan gelen ka-filede yer alan72 yaşındaki Mehmet Mehmedov’u, yüzlerce kilometre uzaklıktan Bursa’ya getiren se-bep ise, 27 yıldır görmediği asker arkadaşı Hamit Demir’e karşı duyduğu özlem oldu. Bulgaristan’da birlikte askerlik yapan ancak Hamit Demir’in Türkiye’ye göç etmesinin ardından bir daha hiç gö-rüşemeyen iki arkadaş Osmangazi Belediyesi’nin “Kardeşlik Sınır Tanımıyor, Akrabalar Buluşu-yor” organizasyonu ile birbirlerini görme fırsa-

tına kavuştu. Asker ar-kadaşların buluşmasında duygu dolu anlar yaşandı.

Hamit Demir’in Adalet Mahallesi’ndeki evinde gerçekleşen buluşmaya Osmangazi Belediye Baş-kanı Mustafa Dündar’da katıldı. Buluşma anında, iki arkadaşın yaşadığı se-vinç ve mutluluğa tanık-lık eden Dündar, “Bizler bu sosyal sorumluluk pro-

jesi ile bir araya gelemeyen aileleri, akrabaları ve arkadaşları buluşturmuş olduk. Yaptığımız orga-nizasyon sayesinde yıllardır birbirlerini görme imkanı bulamayan insanlar, kavuşup özlem gi-derdi. Bu buluşmalardan biride iki asker arkada-şının 27 yıl sonra birbirlerini görmeleri oldu. Ha-mit Demir ve Mehmet Mehmedov’un buluşması ve yaşadıkları mutluluk, bizleri de en az onlar ka-dar mutlu etti. Bu güzel projemizi, örnek proje-mizi, bundan sonra da sürdürmek istiyoruz” dedi.

Bulgaristan’dan otobüslerle Bursa’ya gelen va-tandaşlar, 3 gün süresince yıllardır görmedik-leri akraba ve tanıdıklarıyla hasret giderdikten sonra, yeniden otobüslere binerek Bulgaristan’a döndü. Vedalaşma anında da, tıpkı kavuşma anında olduğu gibi duygu dolu anlar yaşandı.

Bayrampaşa Belediyesi tarafından hazır-lanan “Balkanlar’da Ramazan, Bereket Kon-voyu”, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Nu-man Kurtulmuş‘un da katıldığı törenle uğurlandı.

Törene, Kurtulmuş’un yanı sıra Ak Parti İstanbul milletvekilleri Hüseyin Bürge ile Şirin Ünal da katıldı.

Uğurlama töreninde konuşan Bayrampaşa Bele-diye Başkanı Atila Aydıner, Bereket Konvoyu’nun hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ede-rek, bu vesileyle Anadolu ile Balkanlar ara-sında “gönül köprüleri” kurulduğunu söyledi.

Balkanlar’a uzun bir süreden sonra yeniden gi-dildiğini anlatan Aydıner, “Balkanlar’daki kardeşle-rimizle asırlarca yan yana yaşadık. Onlarla komşu olduk, akraba olduk, kaynaştık, bütünleştik. Bazen

aynı, bazen de farklı siyasi sınırlar içerisinde yaşa-sak da bu gerçek asla değişmemiştir” diye konuştu.

Aydıner, bölgenin kanlı savaşlara ve zulüm-lere rağmen mimarisiyle, Kentdokusuyla, sana-tıyla, edebiyatıyla, folkloruyla, sosyokültürel bü-tünlüğünü bugüne kadar koruduğunu ifade etti.

Balkanlar’daki 9 ülkenin her bir kentinde gönül sof-raları kurarak, kanlı ellerin açtıkları yaraları sarmaya çalıştıklarını dile getiren Aydıner, “Balkanlar’da if-tar sofralarıyla beraber barış, dostluk, kardeşlik ve en önemlisi de gönül sofraları kurduk” dedi.

Aydıner, bu yıl da Hırvatistan, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Kosova,Arnavutluk, Make-donya, Yunanistan ve Bulgaristan‘daki kardeşlerle dostluğun, suyun, ekmeğin paylaşılacağını söyledi.

“Bereket Konvoyu”, Balkanlar İçin Yola Çıktı

Uğurlu Kozmetik Temizlik Kimyasalları Gıda Dolum İthalat ve İhracat

Adres: Barbaros Hayrettin Paşa Mah. 1001 Sok. No:36/a Gaziosmanpaşa, İstanbul, Türkiye

UĞURLU

Yiğit BULUT

İstanbul Tel: +90 (212) 537 63 54

UĞURLU KOLONYA

Ardino (Eğridere) İlçesi’nin Kitnitsa (Yatacık) köyü muhtarı Sali Mümün, “Kitnitsa’da 22 Temmuz, pazar günü ge-leneksel mevlit ve köy şenliği düzenle-niyor. Etkinlik, muhtarlığın ve Cami En-cümenliğinin mali desteğiyle organize ediliyor” diye bildirdi. Muhtar, caminin avlusunda sağlık ve bereket mevlidini bölgeden imamların okuyacağını be-lirtti. Dini merasim 10.00’da başlayacak.

Mevlitten sonra gelen herkese kesi-len kurbandan verilecek. Bunun için yerli aşçı ustası Şaban Mümün’ün 12 kazan keşkek hazırlayacak. Kaynatı-lan buğday ve dana eti ile yapılan keş-kekten herkese ikram edildikten sonra

kalan keşkek mevlide gelemeyen-lere de ikram için evlere gönderilecek.

Şenliğin çerçevesinde kır koşuşu, sat-ranç ve briç turnuvaları gerçekleşti-rilecek. Muhtarlık, yarışmalarda dere-ceye girenler için para ödülü sağlamıştır.

Yatacık Köyü’nde mevlit ve şenlik hazırlıkları

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

B U L T Ü R K ’ t e n P L A K E T L E R

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

İ l k i n s a n Afrika’dan değil, Ortadoğu’dan çıkmış!

Bilim insanları, 400 bin yıllık insan ka-lıntılarının bulunma-sının ardından mo-dern insanın evrim tarihine ilişkin bugüne dek bilinenleri yeni-den gözden geçirmek zorunda kalabilir.

Şimdiye kadar araştırmacılar, modern in-sanın doğrudan ataları olan homo sapi-ensin, yaklaşık 200 bin yıl önce Afrika’da evrim geçirerek yayıldığına inanı-yordu. İlk insan, kademeli olarak, kuzeye, Ortadoğu’dan Avrupa ve Asya’ya göç etmişti.

Son dönemde Çin’de ve İspanya’daki ilk insana dair yeni keşifler, ‘”Afrika’dan çı-kış” teorisine dair birtakı şüphelere yol açtı, ama hiçbiri kesinlik taşımıyordu.

Ancak İsrail üniversitesi uzmanları tara-fından Ben-Gurion havaalanı yakının-daki bir mağarada bulunan tarih öncesi in-sana dair kalıntılan bilim dünyasını önceki teorilerini gözden geçirmek zorunda bırakabilir.

Tel Aviv Üniversitesi’nden arkeologlar, İs-rail havaalanına 16 kilometre mesafedeki Rosh Ha’Ayin’de bulunan Kesem mağarasında se-kiz insanınkine benzer diş kalıntısı bulduklarını ve bunların 400 bin yıllık olduğunu açıkladı.

Bunlar, şimdiye dek dünyanın herhangi bir yerinde keşfedilmiş en eski homo sapiens ka-lıntısı. Dişlerin biçimi ve şekli modern insanın-kine çok benziyor. Afrika’da bulunan ilk ör-

nekler sadece 200 bin yıllıktı.Bilim insanları, insanın Af-

rika kökenli olduğunu ve 150 bin ila 200 bin yıl önce di-ğer bölgelere yayıldığını öne sürüyordu. İsrail’deki ma-ğarada bulunan diğer ka-lıntıların ise daha yeni,

80 bin ila 100 bin yıllık olduğu sanılıyor.Keşfi gerçekleştiren Tel Aviv Üniversi-

tesi Arkeoloji Enstitüsü’nden Profesör Avi Gopher ve Doktor Ran Barkai, bulgularını geçen hafta Amerikan Fiziksel Antropoloji dergisinde yayınladılar. Araştırma modern in-sanın önceden sanıldığı gibi Afrika’dan de-ğil, Ortadoğu’dan geldiğini ortaya koyuyor.

2000 yılında keşfedilen Kesem mağarası, o zamandan beri yoğun çalışmaların odağı oldu. İnsan iskeletinin en uzun süre dayanan parçası olan dişlerin yanı sıra, araştırmacılar, eti kes-mek için keskinleştirilmiş taş parçaları ve et-kileyici tarih öncesi aletler kullanan gelişmiş bir insan topluluğuna dair kanıtlar da buldu.

İsrailli bilim insanları, mağarada bulunan kalıntıların, sistematik bıçak niyetiyle kes-kin çakmaktaşı üretimini, sürekli ola-rak ateş kullanımını, düzenli olarak avcı-lık yapıldığını, hayvan etinin paylaşıldığını ve yer altındaki kayalardan alet oluşturmak için kazı yapıldığını gösterdiğini belirtiyor.

Uzmanlar, mağaradaki araştırma ve in-celemelerini sürdürüyor ve tarih ön-cesi insan evrimine daha fazla ışık tu-tacak keşifler yapmayı bekliyorlar.

E v r i m t a r i h i y e n i d e n y a z ı l a c a k !‘Balkan Birleşik D e v l e t l e r i ’

O l a b i l i r m i ? - 2 -Slavlar, Hun Türklerinin önünden ka-

çarak bölgeye gelmişler. Almanlar ise esas olarak Osmanlı’nın yıkılma döne-minde kuzeyden güneye sarkmışlardır.Ancak buna rağmen Balkan-

lar etnik unsurlar müzesi gibidir…Bakın sadece bölgedeki (kabul etseler

de etmeseler de) Türk soylu unsurları kı-saca listelediğimizde ne demek istedi-ğimizi çok daha iyi anlayabileceksiniz:1.Osmanlı döneminde bölgeye yer-

leşen çoğu Konyalı Oğuz Türkleri,2 . K ı r ı m H a n l ı ğ ı y ı k ı -

lınca kaçıp gelen Tatar Türkleri,3.Peçenek Türkleri’nin de-

v a m ı o l a n P o m a k l a r ,4.Oğuz soylu olmalarına rağmen

Türkçe’yi konuşamayan Torbeşler5.Oğuz soylu olmalarına rağmen Hıris-

tiyanlaşmış ama Türk olduğunun henüz bilincinde olan Gökoğuzlar (Gagauzlar)6.Türk soylu olmalarına rağmen din-

leri ve dillerini yitirmiş, Türklükle ala-kası kalmayıp Slavlaşmış ve Germen-leşmiş Macarlar. (Ancak şu anda Macaristan’da yoğun bir öze dönüş ha-reketi olduğunu da vurgulamak lazım)7.Türk soylu olmalarına rağmen din-

leri ve dillerini yitirmiş, Türklükle ala-kası kalmayıp Slavlaşmış Bulgarlar.8.Cumhuriyet döneminde mübadele ile

orta Anadolu’da yaşarken Yunanistan’a gönderilen Hıristiyanlaşmış ama dillerini kaybetmemiş Karamanlar (Selçuklulardan önce Anadolu’ya gelip yerleşen ve Bizans baskısı ile Hıristiyanlaştırılan Oğuz Türkleri)9.Kıpçak ve Kuman Türklerinin

Avrupa’ya akınları ile gelip bölgeye yerleş-miş, Bogomil adını almış, zamanla Slavlaş-mış ama Osmanlı döneminde İslamiyet’i yeniden kabul ederek Avrupalılar tarafından ‘Türk oldu’ diye nitelendirilen Boşnaklar.10.Hunlarla birlikte bölgeye yerle-

şen Latinler ve Slavlarla karışarak dil özelliklerini kaybeden, Osmanlı dö-neminde yeniden İslamiyet’le tanı-şarak ¾’ü Müslüman olan Arnavutlar.Ve daha adını şurada sa-

y a m a d ı ğ ı m ı z n i c e l e r i …Düşünün ki bunlar sadece antropolojik

olarak Türk soylu olan Balkanlardaki et-nik unsurlar. Bir de Latin, Slav ve Ger-men soylu milletlerin alt unsurları var.T a h m i n e d e b i l e c e ğ i -

niz gibi l iste uzar durur…Ve hatta kültür mühendislerince ha-

len Balkanlarda yeni alt etnik un-surlar adeta yaratılıyor da zaten…Şu anda bölgede ABD’nin askeri gücü

sayesinde geçici bir istikrar sağlanmış-tır. En azından kan dökülmesi azalmıştır. Balkanlara konuşlanmış bulunan NATO kuvvetleri (ki Türk Ordusu da bölgede çok önemli bir güç olarak görev yap-maktadır) şu an istikrarın teminatıdır.Ancak Putin Rusya’sının Balkanlar’a yö-

nelik derinden gelen hareketleri ve ABD’nin buna karşı yetersiz kalışı ile Afganistan ve Irak’ta saplandığı bataklıktan geri çekilişi ve askeri yönden yıpranması, NATO’nun ana gücünü oluşturan Amerikan askerle-rinin bölgede daha uzun müddet dengeyi sağlaması ihtimalini hızla zayıflatmaktadır.NATO güçlerinin ki buna Türkiye de

dâhildir. Bölgeden çekilmesi ise Slav un-surların Rusya’nın desteği ile birlikte özellikle Türk ve Müslüman soylu mil-letlerin üzerine yeni bir soykırım poli-tikası ile gelmesini sağlayacaktır.Böylesi bir durumda Türkiye’nin soy-

daşı ve dindaşı olan milletlere karşı sis-temli bir soykırım yürütülmesine karşı sessiz kalması düşünülemez. Aynı za-manda AB’yi hegemonyasına almış bir Almanya’nın da Hırvatlar ve Slovenler gibi akraba topluluklarına karşı bir soykı-rıma sessiz kalması da mümkün değildir.Bölgedeki üç büyük güç olan Rusya,

Türkiye ve Almanya’nın karşı kar-şıya gelmesi ise büyük bir ‘Dünya Savaşı’nın temelini oluşturur.

Devamı gelecek sayıda

Alptekin CEVHERLİ

Sultanahmet Caminin Karşısı Mükemmel Manzarasıyla

Analiz ve Değerlendirme Enstitüsü Mü-dürü Rumen Draganov, yaz turizm sezonu hakkındaki beklentilerle ilgili olarak “2014 yılı Bulgar turizmi için zor bir yıl olacak” dedi.

Kendisine göre zorluklar, Rusya ve Ukrayna’daki kriz çerçevesindeki süreç-lerle ilgili netsizlikten, Bulgaristan’daki iç ekonomik ve siyasi krizden ve dünya ça-

pındaki ortak mali krizden kaynaklanıyor.Uzmana göre şu an Rusya’dan tu-

rist sayısının olası azalmasıyla il-gili kaygılar doğru çıkmamıştır.

Söz l e r ine gö re ama Ba t ı Avrupa’dan, özellikle de İskandi-navya, Hollanda ve Danimarka’dan tu-rist sayısı ciddi ölçüde azalmıştır.

2014 yılı Bulgar turizmi için zor olacak

AMERİKA’DA “TERRIBLE TURK” (KORKUNÇ TÜRK) ADIYLA NAM SA-LAN, DÜNYAYI TİTRETEN OS-MANLI GÜREŞÇİSİ KOCA YUSUF

1857 yılında Bulgaristan, Şumnu, Ka-ralar köyünde doğdu. Küçük yaştan itiba-ren güreş peşinde çayırlarda boy gösterdi.

1884 yılında 26 yıllık başpehlivan Kel Aliço’dan bu ünvanı teslim aldı. 1894 yılında Padişah fermanı ile Paris’e güreş yapmaya gönderildi. İlk Türk Greko-Romen güreşçisi ve yenilgisiz olarak ülkesine döndü.

1898 yılında bu kez Amerika’ya g ü r e ş y a p m a k i ç i n g i t t i .

Yeni dünyada NewYork, Washington, Chi-cago, Clevaland, Toronto gibi şehirlerde yap-tığı tüm müsabakaları kazandı. Ameri-kan gazeteleri ondan övgü ile bahsetti.

4 Temmuz 1898 tarihinde ülkesine dön-mek için bindigi gemi Atlantik okyanu-sunda başka bir gemi ile çarpışıp battı. Yu-suf okyanusun soğuk sularında kayboldu.

THE TERRIBLE TURK-Dünyaca ünlü De-liormanlı Türk güreşçisi Koca Yusuf Avrupa’da ve Amerika’da yenilgisiz olarak birçok raki-bini dize getirmiş, gücü ve cüssesiyle bütün dün-yada nam salmış, 1898 Amerika Ağırsiklet Şam-piyonu ünvanını kazanmış gerçek bir efsane...

Gerçek adı Yusuf İsmail olan, ve yurt dışında “Yo-ussuf Ishmaelo, the Terrible Turk” olarak tanınan güreşçimiz, yüzyılın sonunda Amerikalı ağırlık kal-dırma sporunun öncüsü Alan Calvert ve kültür fizik akademisyeni Edmond Desbond tarafından dünya-nın en güçlü 3 isminden biri olarak gösterilmiştir.

Koca Yusuf önce Avrupa’da bir dizi ‘dünya-nın en iyi güreşçisi’ lakaplı güreşçiyi yen-dikten sonra, Amerika’da geçirdiği 4 sene boyunca da hiç yenilmemiş ve son olarak dö-nemin efsanesi Amerikalı Ağırsiklet Şampi-yonu Evan ‘Strangler’ Lewis’i mağlup ederek 1898 Amerika Ağırsiklet Şampiyonu olmuştur.

Yusuf’tan sonra ‘Terrible Turk’ adı o zaman-lar, ve hatta günümüze kadar onlarca çeşitli Amerikalı güreşçi tarafından kullanılmıştır...

Güreşin dünyaca en efsanevi isimlerinden olan Yusuf, 120 okkalık (154 kg) gövdesi, gü-reş becerisi, gücü ve sporcu ahlakı ile “Koca” lakabını almıştır. Ona “Koca” lakabı Filo-zof Rıza Tevfik tarafından sonradan verilmiştir.

Osmanlı’da Kırkpınar şampiyonluğu-Koca Yusuf’un 1885 (veya farklı kaynaklara göre 1887) yılında Kırkpınar Güreşleri’ni kazanmasından önce hakkında çok fazla bir bilgiye rastlayamıyoruz. Dö-nemin ünlü pehlivanlarından Nasuhçulu Kel İs-mail Pehlivan’ın çırağı olarak çok ufak yaşta güreşe başladığı, ve 26 yıldır Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulunduran Kel Aliço ile güreştiği biliniyor. Rivayete göre 20 yaşındaki Yusuf, finalde Aliço’yu yenecekken saygısından dolayı bilerek yenmiyor ve berabere kalıyorlar. Bunu farkeden Aliço ise baş pehlivan ünvanını Yusuf’a kendi elleriyle veriyor.

Daha sonra Yusuf, bir başka efsanevi pehli-van Adalı Halil’i iki kez ardarda yeniyor. Sul-tan Abdülaziz, Sultan V. Murat ve Sultan II. Ab-dülhamit döneminde pek çok güreş yapıyor

Koca Yusuf’u yenebilen tek pehlivanın Kava-lalı Çolak Mümin Pehlivan olduğu iddia edilir. 1894 yılında Rami’de yapılan ve Kel Aliço’nun hakem olduğu bir karşılaşmada Çolak Mümin, Koca Yusuf’u açık düşürmüştür. Devam edecek

DÜNYAYI TİTRETEN K O C A Y U S U F

SAFİR Restorant Sultanahmet Çatalçeşme sk.No.1/1 Rezervasyon için Tel: 0212 526 87 98

Gotze Delçev kentindeki tarihi Karaca Paşa Camisi’nin minaresine, kimliği belir-siz kişilerce, yaklaşık iki metre boyunda tahta haç asılmasının ardından bir açıklama yapan Bölge Müftülüğü, saldırıyı kınadı.

Gotze Delçev’in bağlı olduğu Bla-goevgrad Bölge Müftülüğü yap-tığı açıklamada, olayı şiddetle kınadı.

Ülkede son dönemde benzer eylemle-rin sıklıkla meydana geldiğini ifade edilen açıklamada, “Müslüman cemaatinin ma-ruz kaldığı bu gibi saldırılar, istisnai hare-ket veya adi suç olarak değil, daha büyük olaylara neden olabilecek İslam karşıtı suç olarak algılanmalıdır” ifadesi kullanıldı.

İbadet yerlerinin kirletilmesi ve ha-rap edilmesini içeren tüm hareket-leri şiddetle kınayan açıklamada ayrıca, “Dinlerarası çatışmaları körükleyen, doğ-rudan ulusal güvenliği tehdit eden bu olaylar, devletin güvenlik yetkililerince tüm ciddiyetiyle soruşturulmalı, suçlu-

lar adalet önüne çıkarılmalıdır” denildi.Gotze Delçev Bölge Müftülüğü ay-

rıca, devletin ibadet yerlerinin ko-runması ve olası saldırıların önlenmesi için gerekli önlemleri almasını istedi.

Gotze Delçev’de Karaca Paşa Camisi’nin Minaresine, Tahta Haç Asıldı

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bu seçimler, birkaç medyayı satın alıp halkı un, politikayı da su olarak görenlerin is-tedikleri zaman istedikleri hamuru karmaya çalışsalar bile, istedikleri ekmeği pişiremiye-ceklerini gün ışığına çıkardı. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının mayasında hak ve öz-gürlüklerini söke söke elde etme mayası var-dır. Hiçbir dalavera, yalan dolan, oyalama ve usandırma politikaları, oy satınalma oyunları bu mayayı hamurumuzdan ayıramaz. Peevski saflarımıza tesadüfen, oligarşi – hademesi, bir Rus politikası hizmetçisi, para sahipleri olan perde ardındakilerin hademesi olarak girdi ve öyle kalacak ve sonunda aramızdan ayrılma mecburiyetinde kalacaktır.

Aynı sözleri HÖH / DPS Partisi Genel Başkanı Lütfü Mestan için de söyleyebilşiriz. Seçimden sonra, sırtımdan büyük bir yük indi havasına girip rahatlayan “lider” “doyduk” dedi.” Evet” o iktidara doymuş olabilir, pa-raya da doymuş olabilir, karnını da doyurmuş olabilir ama yönettiğini iddia ettiği parti Bul-garistan Türk ve tüm Müslümanlarının öz ve öz hak ve özgürlüklerini elde etme davasında, kurbanlar alan çatışmalarda, 500 000 akraba-mızın, kardeşimizin, yakınlarımızın VATAN kaybetmesi pahasına kuruldu. Savaşanlar, ha-pis yatanlar, kürek cezası çekenler, çakıl kıran-lar, sürgünde yatanlar, “Belene” kampında çü-rütülenler, bazıları 32 yıl zındanlarda kalanlar doğal haklarını, evrensel insan haklarını, eği-tim hakkını, iş hakkını, hak ettiği emeklilikle yaşayabilme hakkını elde edemediler. Bu yıl HÖH lider ekibi vakıf mallarımızın, camileri-mizin, türbelerimizin,medreselerimizin, okul-larımızın, mescitlerimizin, dükkan ve bizes-tenlerimizin geri alınması ve Müslümanlık yararına işletilmesi davasında sınıfta kaldı. Ne Kırcaali’de, ne Dobriç’te, Ne Plovgdiv’te ne de Karlovo ve Vidin’de Müslüman Mülkleri-nin geri verilmesi için davaları durduran erte-leten güçlere karşı bir bildiri bile yayınlamadı. Hükümeti ve makamları harekete geçiremedi. Bu davamızda müttefik olmadı, bağdaşıklar politikası yürütemedi, pasif kaldı. Filibe (Plov-div) Türk mezarlığına konanları tutuklatıp at-tıramadı, mezar taşlarını sökenleri sorgulata-madı. Yıllardan beri şiddedtlenmeye devam eden anti-Türk ve anti- İslamist politikayı dur-duramadı.

“Hükümetten isteyeceğimmiz birşey yok!” deyen Lüthü Mestan, teslimiyet bayrağı sallı-yor. 4 kişiyi Brüksel’e göndermekle işler bit-medi. Dava devam ediyor. Bir başkan olarak, siz Bulgaristan Türk ve Müslümanları için ne yaptınız? Bir okul mu açtınız? Bir TV prog-ramı mı başlattınız? Bir kitap mı çıkardınız? Gazeteniz ya da derginiz mi var? Saray ile Meclis arasında mekik dokumak politika yap-mak anlamında değildir. Hatırlatıyorum: Si-zin köyde suyu içilmeyen bir kuyu var. An-nen o suyu ne süde ne de yoğurda katardı, o su içilmezdi, bahçenizdeki fasulyeleri sulasa-nız, büyümeleri kesilirdi. Bizim için Bulgaris-tan Türklüğü ve Müslümanlığı için Saray’ın suyu içilmez bir sudur. Bu politikadan karnı-mız şişti. Hangi bardakla, hangi şişeyle sunar-san, sun biz bu sudan artık asla içmiyeceğiz. İçiremezsiniz!

Evet, biz sizi anlıyoruz. Belki de siz, “ben de bu suya doydum” demek istiyorsunuz. Ve bu yüzden “pas” anlamında teslimiyet bayra-ğını indirmiyorsunuz. “Başka hiçbirşey iste-miyorum” derken, yüzde yüz, “ben artık Sa-raydan gelen hiçbirşey istemiyorum” demek istiyorsunuz. Bunun böyle olmasını temeni ediyoruz.

Elimizdeki fırsat, 100 yıl çekiden sonra Allah’ın lütfüdür. Memleket baştan aşağı çök-müş, insanlar VATAN terk edip kaçmış, 2.5 milyon kişi Batıyı boylamıştır. Böyle bir du-rumda daha büyük azimle çalışmamaız, asla teslim olmamamız, asla beyaz bayrak kaldır-mamaız ve haklarımız ve özgürlüklerimiz uğ-runda mücadelemize yeni bir azimle devam etmeliyiz. En yüksek tepeler görünüyor. Yeni rüzgarlar esiyor. Bayraklarımızı yeni doruk-lara dikmeliyiz.

Seyhan ÖZGÜRBeyaz

Bayrak İnsin -2 -

Ne Ormansız ne Kültürsüz

O l u rS e v i l c a n Y U C E

Hayatı masal şeklinde anlatmaya devam ediyoruz.Elek elek içinde, kalbur saman içinde….Bugünkü konumuz bir orman benzet-

mesiyle insanlın, halk topluluklarının, azınlık-ların da kültürsüz olamayacağını en inandı-rıcı bir şekilde anlatma yollarını aramaktır.

AĞIÇLARIN İNTİKAMIBizim tepeyi süsleyen güzel bir orman

vardı. Birbirine karışmış ağaç dallarında kuş-lar ötüşür, yuva yapıp yavrulardı. Sincaplar dal-dan dala sıçrayarak birbirini kovalarken, se-rin gölgelerde tavşanlar yavrularıyla oynaşırdı.

Baharla yeşeren ormanda çiçek kokuları gö-nül okşardı. Çınar ve kestane ağaçları altında pik-nik payan köylülerin çocukları koşar oynardı.

Köy ile orman arasında akan nehir, tatlı ça-ğıltılarıyla köy ile ormanı birbirine bağlardı.

Köylülerden Memiş dayı odunla geçindiğinden güzel ağaçları baltasıyla kesip devirir ve odun satardı. O ağaçları birer birer kestikçe orman içine ilerlerken kulağına derin iniltiler gelirdi. İç çeken ihtiyar ağaçlar:

“Acaba bu gün hangimiz öleceğiz?” gibi ses-ler çıkarıyorlardı.

Odunculuktan bıkan Memiş dayı zahmet çek-meden zengin olmayı hayal edip bunun yollarını arıyordu. Tarlaları ve sürüleriyle meşgul olan köy-lülerse onun bu maksadını önce dikkate almadı.

Bir gün Mamiş dayının köye çağırdığı bir adam geldi ve kahvede topladığı köylülere şöyle konuştu:

“Ben sizi mutlu ve bahtiyar etmeye geldim.”Köylüler şaşkın şaşkın birbirlerine baktı-

lar, çünkü onlar hayatlarından zaten memnundu.Yabancı sözüne devam ederken:“Elinizin altında çok kıymetli bir ha-

zine olduğu halde niçin böyle yoksulluk içinde yaşamaya devam ediyorsunuz.” dedi.

Köylüler mızırdanarak birbirlerine:“Bu adam hangi hazineden söz ediyor? Yoksa

bizimle hayal etmeye mi gelmiş!” dediler.S a f l ı k l a r ı y l a a l a y e d i l d i -

ğin i zanneden köylü le rden b i r i :“B ize haz inen in ne rede o ldu -

ğunu söyle de öğrenelim,” dedi.Ya b a n c ı : “ O r m a n d a , ” c e v a -

bını verdi ve Memiş dayı da telaşla:“Evet, ormanda ya!” diye yabancıyı tas-

dik etti. Köyün en yaşlısı başını sallayarak:“Bize her şeyi öğreten babaları-

mız bize bundan söz etmediler,” dedi“Sizin babalarınız cahil idiler, siz de on-

lar gibi cahil kalmak mı istiyorsunuz?”Genç bir köylü: “Hayır, hiçbir zaman!”

diye cevap verdi. “O halde beni dinleyiniz.”Memiş dayı sabırsızlanıyordu. Diğerleri

de gittikçe ikna olmaz bir hale geliyordu, ya-bancının sözüne inanmıyor görünüyorlardı.

Sizin ahmakça inkâr ettiğiniz hazine bizzat or-manın kendisidir. Bunu anlamak o kadar zor mu?

Yabancının sesini kesen köylülerden biri: “Ormanın bize ne faydası var? Bak an-latayım da dinle!” dedi ve devam etti:

Orada kadınlarımız, çocuklarımız ge-zinir, güzel gölgeli ağaçların altında pik-nik yapar, eğelenir ve hoş vakit geçirirler..”

Buna karşı yabancı: “Zavallı insan-lar!”! Eğer siz zengin olursanız daha gü-zel memleket lere g idebi l i rs in iz .”

Memiş dayı, “Çok doğru söylüyorsun!” di-yerek yabancıyı destekledi. Aynı köylü:

“Belki! Fakat bunun için ne yap-m a l ı ! ” d i y e s o r d u . Ya b a n c ı :

“Ormanı bana satınız!” “Ormanı size sa-talım mı? Fakat siz onu ne yapacaksınız?

“Sandalye, masa, koltuk, gibi şeyler yapaca-ğım ve işinize yaramayan bu kaba ağaçların yerine size şıngır şıngır öten sarı altınlar vereceğim,” dedi.

Köylüler bu teklif karşısında şaşırıp kaldılar ve bir türlü karar veremediler, nihayet işlerinden biri:

“Eğer beni dinlerseniz bu defa da gidip köyün ih-tiyar öğretmenine soralım. Biliyorsunuz ki o, hemen hepimizi okuttu ve bize güzel öğütler verdi,” dedi.

Öğretmen köylüleri samimiyet ve dostlukla kabul etti. Onları dinledikten sonra dedi ki:

“Aziz dostların, ihtiyacınız olmayan birkaç altın karşılığında sakın ormanı satmayınız. Ağaçları koru-yunuz. Çocuk iken siz de onların serin gölgelerinde oynadınız. Sakın ormana karşı nankör olmayınız.”

Memiş hariç, diğerlerin hepsi, öğretmene “Siz hak-lısınız!” dediler. Memiş: “Siz ne inatçı insanlarsınız, sanki ağaçlar kesilince, başınıza büyük bir bela mı gelecek!” diyerek, onları rahatsız etmeye devam etti.

Memişin sıkça söz ettiği altınlar da bir-kaç kişinin hayalini karıştırdı. Onlar da diğer-lerini kandırdılar. Artık her evde altından söz ediliyor, başka bir şey konuşulmuyordu.

D e v a m ı g e l e c e k s a y ı d a

Bu düşünceler seyrinde, kimseyi lanetleyip kötülemiyoruz.Ama bir anaya evladına ana dilini öğretmeyi yasak-

layanları Cenabı Hakkın cezalandırması, ebedi adale-tin değişmez kuralıdır, buna inanıyoruz. Bir ulusun XXI. Yüzyılda ıssız köylerde, insansız yollarda, komşusuz şe-hirlerde, torunsuz dairelerde in cin gibi, ucubeler gibi tek başına, nefesine torun kokusu almadan yaşatmaya mah-küm etmesi de, inanınız, Cenabı Hakkın lütfü olmalı…

Güzellikler bin bir olduğu gibi, çekilecek çileler de bin birdir.Biz Bulgaristan göçmenleriyiz, çifte vatanda-

şız, Avrupa Birliği vatandaşı haklarına da sahi-biz. Bu durum bizim mücadelelerimizin bir erdemidir.

İstenen her seçime katıldık. Yüksek bilinçli irademi-zin ifadesi oyumuzdan korktular, kanunları kırpa çırpa an-laşılmaz duruma getirdiler, son seçime katılamadık, ama şimdi “yine bizsiz olmuyormuş” herkesin seçimlere ka-tılmasını zorunlu kılan yeni yasalar yazmaya başlamışlar.

BİZE DAHA BÜYÜK SANDIK GÖNDERİN. Sofya Parlamentosunun yarısını vekillerle doldurmaya hazırız. Ve biz oyumuzu GERB’e de veririz, bağımsıza da veririz.

Oyların rengi insan kardeşliği gibi tek renktir.B i z i m k i m s e y e k i n i m i z y o k !Ama atalarımıza yüz yıl kan kusturanlara, ninelerimize

bir asır göç yolu gösterenlere, Türklüğe ve Müslüman-lığa ihanet edenlere, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİ bit pazarına sürenlere, hem söylenecek sözümüz var hem

de hainlerle bitmeyecek bir kavgamız ve hesabımız var.Çoban kulübesinden çıkıp Sofya’da “Saray-

larda” sefa sürenlerle çok özel görüşmeleri-miz olacak. Türklüğe ihanetin bedeli değişmez…

Durum böyle olunca, değerli kardeşlerim, sayın konuk-lar, biz Bulgaristan vatandaşı olarak Vatanımızdaki tüm kültürel, sanatsal, siyasi, ekonomi sportif vs. etkinliklere Bulgaristan vatandaşı olarak eşit haklarla katılmak istiyoruz.

Genlerin kaynaşması yarının dostluk, kardeşlik, işbirliği, farklılıkları birleştirecek yeni uygarlıkların kapısını açacaktır.

Şu anda, hepimizi gururlandıran ünlü Vatan evlatları-mızdan Tokyo Olimpiyatlarında Serbest Güreş Şampiyonu Lütfü Ahmedov gözlerimin önünde; Şampiyonlar şampi-yonu Naim Süleymanoğlu ve Halil MUTLU hep aramızda. Newyork’un Büyük Orkestra Salonunda Dünya Filarmoni Orkestrasına şeflik eden Muhsur Mehmedov’un namelerini sanki hala dinliyorum. Ve tüm benliğimle tekrar ediyorum:

Bulgaristan’ı Bulgaristan yaparak VATAN’a gu-rur yaşatan bizlerdik. Ve biz bugün de o es-kimeyen gururla yaşıyoruz ve yaşayacağız.

Bu bilgi şöleni, sizin ilginiz ve ka-t ı l ımınız , her aç ıdan çok anlaml ıd ı r.

Balkanlar ’da Bulgaristan’da, tüm böl-gede yepyeni bir dünya yolcuları olarak hepi-nizi candan kutluyor; hepinize başarılar diliyorum.

1 9 8 9 G ö ç ü n ü n 2 5 . Y ı l ı U l u s l a r a -r a s ı B u l g a r i s t a n S e m p o z y u m u

Kök Hücre Teknolojisiyle Diş Et i t edavis i ve İmplant uygulamaları

Yapılmaktadır

Diş Hekimi

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 BahçelievlerTel: 0212 556 45 30

A . H a l i d e A K I N C I

OTURUMLAR

OTURUMLAR

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

İzninizle konunun iki satırla dışına çı-kıyorum. Tütün paranızı alamadığınızı, birçok yerde Tütünlerin elinizde kaldı-ğını da biliyoruz. Aynı zamanda Tütün-cülerin oylarıyla iktidar ortağı olan HÖH / DPS liderliği zamanında, yalnız bir Bul-gar şirketinin 1 yılda Dubay üzerinden 80 milyon Euro Bulgaristan sigarası ka-çakçılığı yaptı açıklandı. Bu arada en bü-yük distributor, 2 aya kadar D. Peevski ortaklığındaki şirketlerdi. Şimdi bu ada-mın parmaklıklar ardına girmesi gerekir-ken, biz kendi oylarımızla, A. (Dönek) is-tediği diye, bu oligarşi ayısını 80 bin leva aylık maaşla, Brüksel’e göndermek için hazırlık yapıyoruz. Bu yol kesilmezse, bir hepimiz köle oluruz. Uyanalım lütfen

Konumuza devam edelim: Bulgaris-tan Türklerinin 1878 – 1989 yılları ara-sındaki ağır, acılı, ezici uyanış, dirilme ve örgütlenip kurumsallaşarak politik ik-tidara uzanma davasının en önemli ka-zanım, politik örgütlenme hak ve özgür-lüğümüzü elde etmemiz oldu. Kişisel mücadelenin kolektif zaferi olan özgür-lüğümüze kavuşmamız ne yazık ki, bu zor davayı yürütenlerin, bu uğurda hal-kımızın yararına kullanılacağına, sefil halkımızla hiçbir ilişkisi, bağlantılı, söz-leşmesi, menfaat ortaklığı olmayan, rüş-vet ve dolandırıcılık işlerinden palazla-nan oligarşi zümresi lehinde iş görüyor.

HÖH parti liderliği yerli ve yabancı oli-garşi ortaklığıyla halkımızdan koptu, in-sanlarımızı garantili, satın alabileceği, al-databileceği “oy” kitlesi olarak kullanıyor.

Bu açıdan baktığımızda yeni oyunları da her gün görüyoruz.

Bulgaristan Türkleri bugün çok yok-sul, parasız, sefil durumdadır. 100 leva borç para istesen verecek zor bulunur. Bu sene, Ak Kadınlar (Dulovo) Belediye Baş-kanı Dr. Nihat Tabakov, diğer muhtarlara gözdağı vermek için Varna hapsine atıldı. A. (Dönek) ile L. Mestan’ın dediklerini yapmazsa HÖH eski Silistre İl Başkanı Sefer hapsi boyladı boylayacak. Seçim önünde biz ne dersek o olur, anlamında, seçmeni hem ürkütmek hem de yüreklen-dirmek için Razgrat Eski Belediye Baş-kanı B. Bahri’yi şimdilik serbest bırakıldı.

Burada söylemek istediklerimiz şudur:Bu belediye başkanları ve haklarında

asli hukuk davası açılmış bulunan daha birçok Türk Muhtar ve Belediye Başkanı, aslında tamamen suçsuzdur. Çünkü onlar Avrupa fonlarından yol, köprü yapmak, bina onarmak, alt yapı ve üst yapı tesisi açmak için para almıştır. Kendi itiraflarına göre, bu paraların dağıtımında baş dis-peçer koltuğuna oturmuş olduğunu ken-disi beyan eden A. (Dönek) hem para ver-diriyor, hem de para alanın peşine adam koyup, işleri karıştırıp, suçsuz ve onurlu insanlarımızı mahkemeye düşürüyor, hak-larında savcılık soruştırması açtırıyor ve bu işlere “eh” demeyen mahkeme başkanları-nın başına da çuval geçirmeye çalışıyor.

Bulgaristan Bulgaristan olalı hal-kımızı alt tabanda temsil eden aydın, öncü kadrolarımızın, aydınlarımızın ba-şına böyle bir kabak patlamamıştı. Hiç bir muhtarımızın yaşamı, hakları ve öz-gürlükleri güvende değildir. Halkımı-zın, insanlarımızın yararına çalışanların her biri her an içeri alınıp sorgulanabilir.

Pek tabii ki, hiç bir Bulgar makamı A. (Dönek) yüzsüzüne sen “Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, Pomakların ve Çin-gene kökenlilerin hepsinden her bakıma ve her yerde A. (Dönek) sorumludur diye bir belge yoktur. Bulgar meclisinin, hükü-metinin ve cumhurbaşkanlığının böyle bir kararı yoktur. Devamı gelecek sayıda

D r .H a l i d e

Ü M İ T F E RM a t e m A y ı - 2 -

Bulgaristan’da politik bunalım derinleşti. HÖH /DPS –BSP “Ataka” üçlüsü ipleri ko-pardı.

Yeni parlamento seçimi Ekim 2014’teKendimizi önce bir şiirle anlatalım:Her susmak ölüm değildir iyi billeSustum sustum da güçleniverdimSusmak!Daha büyük çığlıklara hazırlık bende.25 Mayıs 2014 Avrupa Birliği (AB) Parla-

mento seçimlerinin sonuçları Bulgaristan Sos-yalist Partisi (BSP) nin eridiğini kanıtladı. Ye-nilgiyi yutamayan BSP P. Oreşarski tarafından yönetilen hükümetin zamanını doldurduğunu tanımak zorunda kaldı. Yani seçim fikri hü-kümetin ana direkleri olan BSP Başkanı Ser-gey Stanişev ile HÖH Partisi Başkanı Lütfü Mestan arasında bu hafta yapılan görüşmede iki farklı şekilde ortaya çıktı. L. Mestan hükü-metin 4 ay daha idare etmesini ve yıl sonuna kadar parlamento seçimi yapılmasını önerir-ken, Stanişev Eylül 2014’te milletvekili seçimi önerdi. Genel seçim önerisi şu anda en büyük sayıda milletvekili olan GERP partisi başkanı Boyko Borisov tarafından da desteklendi.

Burada sivrilen nokta şudur: Stanişev se-çim hakkı olan bütün vatandaşların seçime zo-runlu olarak katılmasında ısrar ediyor. Yani çifte vatandaş olan soydaşlarımız da mut-laka sandık başına gitmek zorunda olacak-lar. Oylarını T.C.’de açılacak sandıklarda veya Bulgaristan’a giderek kullanabilecekler.

Bu gelişme için son 6 ayda mücadele ver-dik, soydaşların seçime katılma,aday gösterme ve seçilme haklarının kısıtlanmasına karşı yüz-lerde konuşma yapıldı yazılar yapıldı. Bu ge-lişmeleri izlerken aklımdaki mısralar şöyle di-yordu: Bir kıvılcım var içimde şöyle minicik. Zaman büyüttü içimde suç benim değil. İşte gerçek oldu yangın başladı suç benim değil.

Gelişmeler, Bulgaristan politikasının soy-daşlarımız olmadan olamayacağını, dış ülke-lerde ekmek parası arayan 2.5 milyon karde-şimiz olmadan olamayacağını böylece tanımış ve kabullenmiş oldu.

% 8 oyla % 92’kiyi de idare etmenin adıl olmadığı ortaya çıktı ve politikacılar bunu ka-bullenip değiştirme yollarını aramak zorunda-dır. AB seçimlerinde Bulgar seçmen oyları-nın yalnız % 10’nu anlan GERP partisinin gen soru sunmasının da anlamsızlığı ortadadır.

Bizim ülkede seçmenin % 70’i sandık ba-şına gitmiyor. % 30’un yüzde yüzü idare et-mesi adil olabilir mi? % 70’in kabul etmediği bir politik doğrultu halkı refaha götürebilir mi? Götüremez.

Böyle bir durumda BSP şefi Stanişev’in Salı gün (10 Haziran 2014) MYK toplantı-sından sonra Eylül’de genel seçim ve halen yürürlükte olan Seçim Yasası’nda değişiklik isteyerek “seçime katılma her vatandaş için zo-runludur” ilkesini getirmek istemesi, herkesi düşündürdü.

Bir defa, herkesin seçime gitmesi BSP par-tisinin sonu da olabilir. Çünkü seçmen bu par-tinin demokratik topluma geçişi istemediğini son 25 yılda görebildi. Seçmen BSP partisi-nin BKP partisinin işe yaramaz devamı olduy-ğunu da görebildi. BSP partisi kendi başına iktidar olsa bile Bulgaristanı dönüştürme prog-ramı ve düşüncesi olmayan bir politik olu-şumdur, kısırdır, oligarşik bir yapılanmadır ve ülkemizin altyapısında bir kalkınma hamle-sibi başlatabilecek bir güce ve enerji kayna-ğına sahip değildir. BSP Bulgaristan halkını, Türkler, Pomaklar ve Çingene esaslı Müslü-man kardeişerimiz de buara bizi sefalet sınırı altında yaşamaya,Vatanımızı terk etmeye zor-ladı, el kapılarında avuç açtırdı. Bu parti bizim T.C.den ve Batı Avrupa ülkelerinden yanınla-rımıza em zaruri ihtiyaçlarını karşılayarak ge-çinebilmeleri, suyu, elektriği, çocuklarımızın okul giderlerini ödeyebilmeleri için gönderdi-ğimiz paraları YATIRIM olarak gösterecek ka-dar ileri gitti.

Stanişev, “herkesin sandık başına gitmer-sini zorunlu kılabilir” ama kimin hangi partiye oy vereceğini önceden belirleyemez. Çünkü “zorunlu seçime katılma” şartlarında para ba-balarının oy satın alma imtiyazı kendiliğin-den ortadan kalkar. Bu durumda seçmenin % 70’i sandık başına gitmiyorsa, zaten BSP po-litikasını ret ettiği için gitmiyordu, şimdi gidip BSP’ye oy vereceklerine inanmıyorum. Eylül seçimi BSP’nin iki yüzlü politikasını süngerle silip çöpe atabilir.

Ekim 2014′te Seçim Var

Adres: B.H. Paşa Mah. Şehit Mustafa Yeşil Caddesi (Eski Poligon Caddesi). No:7 /A, Beşyüzevler, G a z i o s m a n p a ş a , İ S TA N B U L - Te l : + 9 0 2 1 2 4 7 7 6 6 8 1

e-mail : [email protected]

Telefon: (0212) 477 66 81

[email protected]

Müzeyyen Avcıoğlu, Kitabını çıkarmıştır. Tüm okurlara duyurulur

MÜZEYYEN AVCIOĞLI KİMDİR?1958 yılında Bulgaristan’ın Kırcaali iline

bağlı Ercili köyünde, kalabalık bir rençber aile-sinde doğdu. İlk ve ortaokulu köyünde bitirdi. Lise öğrenimini ise Kırcaali’de tamamladı.

Erken yaşta Nuri Avcıoğlu ile bir mutlu yuva kurdu. 1978 yılında Türkiye’ye göç ede-rek İzmir’e yerleşti. Daha sonraki yaşamını Bursa’da sürdürdü.

Emekliliğine kadar ticaretle uğraştı.Bütün aile fertleri kültüre ve edebiyata yat-

kındır.Çocuklarının iyi bir eğitim alması için büyük

çaba harcamışlardır. Kızı Fatoş Avcıoğlu’nun da edebiyat uğraşıları vardır ve kendisi 7.oda Sanat Atölyesi’nin kurucusudur.

Oğlu Alkan Avcıoğlu, gelecek vaat eden genç bir sinema eleştirmeni ve değer uzmanı,

aynı zamanda tercih edilen köşe yazarıdır.

Torunu Öykü ise ortaokul öğrencisidir ve onun da edebiyat çalışmaları mevcuttur. “Martı Kana-dında Beyaz Gül” isimli kitabı şairin ilk eseridir. Baskıya hazır başka şiir ve deneme kitapları da bu-lunmakta.

Bazı şiirleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır.Bursa’daki Venüs Radyosu, iki yıldır şairin

eserlerini dinleyicilerine sunmaktadır.

RODOPLAR’IN SAPPHO’SU

Ülke genelindeki ilk çiftçi pazarları Varna ve Burgas şehirlerinde kurulacak. Buna benzer hal ayrıca Tuna boyundaki bir şehirde kurulması planlanıyor. Üreticilerin, doğ-rudan ürünlerini satabilecekleri benzer pazarlar 2015 yılının ilk aylarında açılması ön-görülüyor. Hükümet tarafından 26 numaralı yönetmelikte yapılan değişiklik sayesinde, tarım üreticileri aracı olmaksızın ürettikleri ürünleri doğrudan satışa sunmalarına imkan tanındı. Değişiklikler sayesinde ‘süt ürünlerinin pazarlandığı geçici mekan’ ile ‘mobil vitrin’ gibi kavramlar çıkarıldı ve yasal hale getirildi. Çiftçi pazarlarının oluşturulması için tarımcılar ile yerel belediyeler ‘Kırsal Bölgelerin Kalkınması’ operasyonel prog-ramdan kaynak alabilemek için başvuruda bulunabilecek. Söz konusu programın, ge-lecek yıl içinde Brüksel’in onayından geçmesi ve çiftçiler tarafından pazarların olu-şumu için yapılacak giderlerin yüzde 80’inin bu programdan karşılanması öngörülüyor.

İlk üretici pazarları Varna ile Burgas şehirlerinde açılacak

Gıda üreticileri ile Hafif sanayi dernekleri tem-silcileri yaptıkları değerlendirmede, satın aldığımız ürünlerin yüzde 70 kısmının ithal ürün olduğunu ortaya çıkardı. Bu şekilde yerel ekonomiye destek sağlamak yerine yurtdışındaki firmalara destek sağlanıyor. ‘Bulgaristan’da üretilen’sivil toplum kuruluşu yetkilileri, yaptıkları hesaplamalara göre ülkede faaliyet gösteren hipermarketlerin yılda yaklaşık 6 milyar levanın üzerinde ciro yaptıkları ve bunun büyük kısmının Bulgaristan dışına git-tiği anlaşıldı. Üreticiler, Rekabetin korunması ile ilgili hazırlanan kanunun meclisten ilk okunmada geçtiğini belirterek, uygulanacak değişiklikler sa-yesinde üretici,tedarikçi ile tüccar arasındaki daha iyi iletişim sağlanabileceği ümit ediliyor. Üretici-ler yaptıkları açıklamada, uygulanacak yeni mev-zuatın ürünlerin son fiyatında olumsuz etki yap-mayacağını belirtti. Sektördeki üreticiler, sektör

içindeki iletişimi sağlayacak Avrupa Birliği nez-dinde bir mevzuat bulunmadığını ve bundan dolayı her bir ülke kendi iç yasalarında bunu belirtmek zo-runda bırakıldığı vurgulandı.

BG’da Ürünlerin yüzde 70’i ithal

P e r v i n M A Ş A O Ğ L U

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Konumuz VATAN konusudur. Acıyası, sızla-malı bir haldedir Bulgaristan’da yaşayan yakınla-rımız, ama biz kimseyi gözyaşı dökmeye davet et-miyoruz.

Hedefimiz: İnsanımızı “Gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler, sabırlı doğmuşlar ve sabır içinde beklerler!” durumundan uyandırmaya ve ay-dınlık yoluna taşımaya çalışıyoruz.

Ötekiler, Bulgarlar, HÖH /DPS yönetimi ay-dınlık yolunu göremiyor mu?

Bu soruyu sormakta haklısınız. Vaktiyle bir ya-zımızda sizlere, HÖH yöneticilerinden “lider” ola-rak şişirilen A. (Dönek) lakaplı ajanın bir YARASA olduğunu yazmıştık. O bir yarasadır, çünkü gece hayatını sever, karanlıkta yaşamayı, “saray” adıyla tanıtılan sığmakların nemli karanlığına gizlenmeyi sever, demiştik. Bu gibi kişiler ancak gece karanlı-ğında gördüğünden dolayı, gündüz güneşte körle-şir, kimseyi göremez, görmek de istemez.

Gündüz ve gece, karanlık ve aydınlık konusu günümüzde Bulgaristan gerçekliği için çok önemli bir meseledir. Bu sorun “ sen yalan içinde yaşı-yorsun, bense hakikat içinde” nasıl anlaşalım, de-diğinde bu, bir insanın ötekine söyleyebileceği en ağır sözdür. İşte sorun budur.

Yine bu cümleden olmak üzere, çocuklarını, kardeşlerini, eşini, anasını ve babasını seven bir in-san bir insanda, tüm sevdikleri yanlış bir inanca döndürmek isteyen kimselere, zulüm ederek öz kimlik değiştiren isteyenlere, yakınlarımızı sürü sürü Vatanımızdan kovan kimselere ancak ve an-cak, yalnız DÜŞMANCA davranabilir.

Bu durumu biz yaratmadık. 1878’de bizi Va-tanımızdan kovanlar, 1913’te bize acımasıca sal-dıranlar; 1934’te askeri darbe yapanlar, 1952’de topraklarımıza ve öteki taşınmazlarımıza, hayvan-larımıza sahip çıkanlar; 1984’te isimlerimizi de-ğiştirenler, kültürümüzü yok etmeye yeltenenler; 5 bin kişiyi “Belene” ölüm kampına tıkanlar, sürgün edenler, 12 bin kişiyi hapislerde çürütenler, 1989’da yarım milyon soydaşımızı öz vatanlarından kovan-lar yarattılar. Onlar düşmanlık körüklemeye devam ediyorlar. Düşmanlığı yaratanlarbugünde karanlığı arayanlardır. Çünkü 10 bin aydın Türkü öz Vatanın-dan kovanlar onlardır. Yaşanın bir stratejik çöküş-tür. Türklere ve Müslümanlara karşı stratejik derin-likte “son hesaplaşma planı” yapanların hesabı bu defa da tutmadı.

Unutmayalım. Bu topraklar Bulgarlar için ol-duğu kadar Türkler için de büyük bir medeniyet eşiği ve beşiği oldu. Bu medeniyetin etinde ve ke-miğinde Türklük tuzu vardır. Traklar’ın, Romalıla-rın, Bizans’ın, Osmanlı’nın yarattığı kültür evren-seldir, Bulgar halkının öz malı değil, tüm insanlığın kültürel ve sanatsal mirasıdır. Bu topraklarda çok yetenekli şair ve yazarlar, sanatçılar, aynı zamanda çok zalim diktatörler ve en büyük hainler doğdu ve yaşadı. Vatan toprağımız anlatıldıkça güzelleşen masallara esin verdi. Nice ozanlar yüreklendirdi. Eski hazineler kendi başına bir tarihtir.

Olabilir ya, beklide biz biraz talihsiziz sanki. XX. Yüzyılda, 1912-1914 savaşlarından, 1934 as-keri diktatörlükten sonra, 1950’lerde kooperatif-leştirme döneminde, 1989 büyük göçünde hep yağmaya davet çıkardı. Bizim Vatanda hep kök-süz kuklalar gelip hükümdar oldu. Prens Baten-berg Rus’tu, Çar Ferdinant Avusturya’dan getirildi, 1945’ten sonra idare edenler de hep köyden bayır-dan toplanmışlardı ki halkımızın ruhunu, hoşgö-rüsünü ve yaratıcı zekâsını okuyamadılar. En ni-hayet 1990’da başımıza sarılan A. (Dönek) de işe yaramayan, aydınlıktan korkan ve karanlığı seven bir yarasa gibi bun kere sığındı. İnsanın hareket-leri karakterinin aynasıdır. Hitler de İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa köy ve şehirlerinin bombalan-masını karanlık bunkerden emretmişti. Bizim A. (Doğan) da işleri, yolsuzlukları, dalavereleri hep karanlık inden idare etmeye çalışıyor. Biz aydın dünyaların insanlarıyız. Müslümanlar güneşi ve ışığı sever. Camilerimizde 999 pencere vardır. Hı-ristiyanlığa özenenler kiliselerin loş karanlık oldu-ğunu unutmasınlar. Karanlıkta yaşayanların hevesi iş yapmak değil, baş olmaktır.

Karanlıkla aydınlık arasındaki savaşımda uy-gulanan kural şu oldu: İş bilmeyenler, hainler, ajan-lar hep başa geçirildi. HÖH / DPS yönetimi ele ge-çirildi. 1950’li yıllardaki haklarımıza dönebilmemiz baltalandı, engellendi. Özgürlüklerimize yaşama hakkı tanınmadı. Hortlayan duyumsuzlar, fırlama-lar, vurdumduymazlar, tahammülsüzler ve soyu bo-zukların hepsinin kanında Türk ve Müslüman düş-manlığı olduğu ortaya çıktı. Devamı edecek

S a k i r A R S L A N T A Ş

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Yönetim Kurulu üyesi olup Bulgaris-tan Stratejik Araştırma Merkezi’ yayınlarından olan (www.bghaber. org) sayfalarında yazan soydaş kar-deşlerimin Mahmuzlar (Todor İkonomovo) ve Boh-çalar (Kaolinovo) bölgesinde başlayan Mayıs 1989 Ayaklanmasına bu denli büyük önem vermeleri ve olayları (imkanlarımız dahilinde olmaklla) yeni bir sık elekten geçirmeye çalışması, şahsen beni gurur-landırdı. Burada çok önemli bir olaydan, Bulgaris-tan Türklüğünün bir zulüm rejimi olan komünist to-talitarizme ve tek partili komünist yönetimin keyfi idaresine karşı ayaklanmasından söz ediyoruz.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1956′da Macaristan’da ve 1972′de Çekoslovakya’da olmak üzere, daha önce iki anti-totaliter ayaklanma ya-şandı. Birincisi Rus tanklarıyla ikincisi de Varşova Parti çizmesiyle bastırıldı. O iki ulusal patlamadan farklı olarak, Bulgaristan’da ayaklananlar bir ernik azınlık olan Türklerdi. Bulgaristan Türk azınlığının doğal ve insan hakları, hak ve özgürlük uğruna is-yan etmesi hem ülkede hem de dünyada pek çok kişiyi şaşırtmıştı. Çünkü bir asırdan daha uzun bir zaman ezilen ve kimlikleri tescillerden silinen, hak-ları kölelerin haklarından az olan, hatta ana dille-rinde konuşmaları bile yasaklanan ve İbadet hakları da ortadan kaldırılan bu Müslüman azınlığın ken-dinde kuvvet, ruhsal uyanış, cesaret ve umut ışığı bulup ayaklanmasına hayret etmemek elde değildi.

“Türksüz bir Bulgaristan” yaratma çaba-ları çok eskilere dayanır. Bu, Güneye de-vamlı yayılmayı hedefleten Rusya’nın impara-torluk stratejisinde ana yönlerden biri olmuştur.

3 Masım 1839′da Sultan I. Abülmecit tarafından imzalanan ve toplekün bir değişikliği ve yeniden ya-pılanma ifade eden, “düzenleme”, “yapılanma” (re-organizasyon) anlamına gelen Tanzimat Fermanı’nı imzalamasından sonra siyaseten Batı’nın yörün-gesine giren Osmanlı’da birçok değişiklikler oldu. Bu yenilenme bizim Dobrucayı, bugünkü kuzey Bulgaristan’ı doğrudan etkilemiştir. Tanzimat Dö-nemi 1839′dan 1876′ya kadar uzanan bu 36 yıl-lık reel yenilenme süresidir., 1876′da Osmanlı Anayası’nın kabul edilmesiyle noktalanmıştır.

Bu dönemin insan haklarının eşitliği açısın-dan uyguladığı özellikler şunlardır: 1) Fransız Devrimiyle hayat bulan özgürlük, adalet, eşit-lik ve kardeşlik gibi temel insan hakları Padi-şah tarafından Osmanlı halkına (bu arada Hıris-tiyanlara ve Bulgarlara) bahşedilmiştir. 2) adalet sistemine hiçkimsenin yargılanmadan cezalandırı-lamıyacağı ilkesi getirilmiştir. Yargılanan bir kişi-nin malına ve mülküne devletin el koyması ilkesi kaldırılmıştır. 3) Gayrımüslüm Osmanlı uyuruk-larına kaldırılan haklarla, Müslüman ve Müslü-man olmayan halk arasındaki adli ayrılıklar orta-dan kaldırılmıştır. 4) Gayrı Müslümler için İslam hukukundan kaynaklanan farklılıklar ortadan kal-dırılmıştır. Fakat Ruslar ve Bulgarlar bu değişiklik-leri kendi menfaatleri için kullanmayı başarmiştir.

Bu reformlarla can ve mal güvenliği sağ-lanan gayrı Müslüm halkın, Rumelideki Türk ve Müslümanların Meşrutiyet ve arkasından Cumhuriyete, aydınlığa ve modernizme bir-likte ilerlemelerinin hukuksal yolları açılmıştır.

Osmanlı tarihinde, Aydınlanma çağına geçi-şin kapısını aralayan Tanzimat Dönemi’nde, biz-deki yaşam daha iyi olduğundan dolayı Rumeli’ye büyük sayıda Hırıstiyan giriş yapmiştir. Tanzi-mat ile birlikte din ve mezhep ayrımı gözetmek-sizin herkesi yasa önünde eşit sayan bir toplum anlayışı geliştirilmeye ve yerleştirilmeye çağrıl-mıştır. İşte böyle bir sosyal ortamda Bulgar okul-ları açılmış, Kiliselerde din eğitimi verilmiş, Os-manlı yıllarında aydıınlanma ve uyanış çağını yaşayan Bulhar halkının aydınlar ordusu kurul-muştur. Büyük yazar Dostoevski’nin “ANILA-RIM” eserinde yer verdiği üzere, 1877′de “Bul-gar halkını esaretten ve sefillikten kurtarmak için” Tuna’yı geçen Rus asker ve subayları “Bulgar köy-lülerini avlusu ve bahçesi olan, sayaları koyun keçi dolu, huzur içinde, iyi komşuluk ilişkileriyle be-lirlenen varlıklı bir yaşam tarzı içinde bulmuştur.”

Buna rağmen, Osmanlı’yı parçalayıp toprak-larında hakimiyet kurmayı stratejik hedef bilen Rusya objektif gerçeklerden asla etkilenmeden, Balkanlar’da “Hrıstiyan” ulusları devlet kurma yo-lunda yönlendirmekten ve silahlandırıp kışkırtmak-tan asla vaz geçmemiştir. 150 yıl sonra bu tarihsel gerçeklerden ders almak ve yeni gelişmeleri doğru algılayarak, çözmek zorundayız. Rus planlarında, bizdeki Müslüman Türk nüfusun Hırıstiyan nüfusla değiştirilmesi çok önemli yer tutar. Bu değişmez planın uygulanmasında farklı aşamalar görüyoruz.

Örneğin 1977 / 1878 Rus-Osmanlı Savaşı’nı ve ardından gelen BOZGUN’u dikkate aldığımızda şöyle bir gerçekle yüzleşiyoruz. Rus Osmanlı Harbi’nden Rusya’dan yana yer alan Rumeli’deki Bulgar nüfusla Türk nüfus arasında birbirine karşı güvensizlik ve düşmanlık başgöstermiştir. Harp sonrası Türkler yenilgiyi kabul ederek, bundan böyle bu topraklarda kendilerinin güven içinde ol-madıkları duygusuyla Anadolu’ya göç etmeyi ter-cih etmişlerdir. Zafer sarhoşluğuna kapılan Bul-garlar bunu fırsat bilerek, Türklere gözdağı verip, onları göçe zorlamışlardır. Osmanlı topraklarına ya-pılan bir saldırı savaşı, haksız bir savaş olan Plevne Savaşı’ndan sonra Bulgaristan Türkleri arasında bir Atasözü ayarında şöyle bir söylenti belirmiştir:

D e v a m ı g e l e c e k s a y ı d a

İşte Kahin Vanga’dan 2014 ve sonrası için şok kehanetler!Hayattayken kehanetleri Bulgar hükümeti tara-

fından kaleme alınarak saklanan Baba Vanga’nın söylediklerinin büyük bülümü doğru çıktı. Baba Vanga, Bulgaristan’da 1989 yılında dev-rilen eski komünist diktatör Todor Jivkov da-hil çok sayıda devlet adamını kehanetleri ile et-kiledi. İkinci dünya savaşı sırasında Nazi lideri Adolf Hitler tarafından bizzat ziyaret edilen, Rus gizli servisi KGB’nin bile tavsiyeler aldığı Baba Vanga, 1996 yılında 84 yaşında hayata veda etti.

Baba Vanga’nın ölümünden önce ka-yıtlara geçirilen kehanetlerine göre ge-lecekte insanoğlunu zor günler bekliyor.

Kanserin dalga dalga yayılmasından komü-nizmin dönüşüne kadar birçok konuda öngörüde bulunan Baba Vanga, kıyametin kopmasından korkanlara da iyi haberler veriyor. Çünkü Baba Vanga’ya göre, dünyanın sonu 3797 yılında ge-lecek. Baba Vanga’nın 2014 VE gelecek ile il-gili kayıtlara geçmiş bazı kehanetleri ise şöyle:

2014 Savaş yüzünden Kuzey Yarımküre’de oluşan radyoaktif kalıntılar, hayvan ve bit-kilerin yok olmasına neden olacak.

Nükleer savaştan canlı çıkan Avrupalılar ise Müslümanlar tarafından başlatılacak kimyasal sal-

dırıyla karşı karşıya kalacaklar. Savaşta kullanılan kimyasal ve nükleer silahların sonucu olarak dünya nüfusunun yarısı cilt kanseriyle mücadele edecek.

2023 Yerküren in yörünges inde belli belirsiz bir değişiklik yaşanacak.

2018 Dünyanın yeni süper gücü Çin Cumhuri-yeti olacak. Sömürenler sömürge haline gelecek.

2043 Dünya ekonomisi çok iyi durumda ola-cak. Müslümanlar Avrupa’nın hakimi olacak.

2 0 4 6 T ü m v ü c u t o r g a n -ları yeniden üretilip çoğaltılabilecek.

2076 Sınıfsız bir toplum düzeni su-nan Komünizm tüm dünyaya hakim olacak.

2028 Yeni bir enerji çeşidi geliştirilecek (büyük ola-sılıkla kontrol altına alınmış termonükleer reaksiyon).

Yavaş yavaş açlığın önüne geçilecek. İçinde in-san bulunan bir uzay gemisi Venüs’e yollanacak.

Hastalanan organın yerine yenisinin konması en çok kullanılan ve en basit tedavi yöntemi olacak.

2066 A.B.D, Müslümanların kontrolü al-tındaki Roma’ya karşı iklim değiştiren bir si-lah kullanacak. Bunun sonucunda sıcak-lıkta ani ve keskin bir düşüş yaşanacak.

2 0 3 3 K u t u p t a k i b u z u l l a r e r i -dikçe yerkürenin su seviyesi artacak.

Ş a k i r ARSLANTAŞ

B u D u -rumu Biz Ya-

B o z g u n R u h u

Tarihi Kırkpınar Güreşleri Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Şey1. Aralıksız süren dünyanın en eski spor or-

ganizasyonu Kırkpınar Güreşleridir.Ta r i h i h a k k ı n d a b i r ç o k r i v a -

yet olmasına karşın en bilineni şöyle:Orhan Gazi zamanında Batı Trakya’ya düzen-

lenen bir sefer dönüşünde öncü birlikler mola ve-rir. 40 akıncı mola verdikleri yerde güreş tutu-şur. Saatlerce süren güreşlerde Ali ve Selim adlı iki kardeş bir türlü yenişemez. Daha sonra bir Hıdırellez gününde aynı iki kardeş yeniden gü-reş tutuşurlar ama tüm gece boyu yenişemez-ler. En sonunda solukları kesilerek orada can ve-rirler ve aynı yere gömülürler. Yıllar oraya tekrar gittiklerinde arkadaşları, mezarlarından 40 pı-nar fışkırdığını görür. Daha sonra bu iki karde-şin anısına o yöreye Kırkpınar denmeye başlanır.

2 . İ l k m ü s a b a k a l a r I . M u -rat zamanında 1361 yılında düzenlendi.

Bu yı l 20-22 Haziran tar ih le -r inde 653 . ’sü ge rçek leş t i r i l iyor.

3. Kırkpınar günümüzde Türkiye sı-nırları içinde değil. Onun için güreş-ler Edirne Sarayiçi’nde gerçekleştiriliyor.

Kırkpınar, Balkan Savaşları’ndan s o n r a Yu n a n i s t a n ‘ a g e ç t i .

4 . UNESCO’nun soyu t kü l tü -rel miraslar listesine 2010 yılında girdi.

Listede Türkiye’den aynı zamanda Türk kahvesi, Mesir Macunu Şenlik-leri, keşkek, Hacivat ve Karagöz de var.

5. Kullanılan yağın kalitesi çok önemli ve bu işin oluru kesinlikle zeytinyağı.

Bu işin de bir ritüeli var tabii. Pehlivan-lar önce sağ el ile sol tarflarını sonra sol el ile vücutlarının geri kalan kısmını yağlıyor-lar. Güreş esnasında meydanda dolaşan yağcı-lardan ihtiyaç duyarlarsa yağ alabiliyorlar.

64 pehlivandan 32′si elenince kalan 32 pehli-van yağlardan arınmak için banyoya giriyor ve tekrar yağlanıp güreşe devam ediyorlar. Tüm mü-

sabakalar bittikten sonra yağın kokusunun 3-4 gün geçmediğini söylemeye gerek bile yok :)

6. Kırkpınar’ın olmazsa olmazları davul ve zurna müsabakaların tüm ritmini belirliyor.

20 davul ve 20 zurna tüm güreşler esnasında hazır bulunur. Pehlivanların er meydanına çıkışını haber vermek için karşılama peşrevi çalınır. Bunun dışında pehlivan havaları ve güreş esnasında pehlivanların birbirlerine üstünlük kurmak için hamle yaptık-ları anlarda cenk harbi adı verilen bir hava çalarlar.

7. Güreşler esnasında bir çeşit spiker-lik görevi üstlenen cazgırlar pehlivan-ları seyircilere tanıtıyor ve güreşi başlatıyorlar.

Rakip olan pehlivanları tanıtırken adla-rını ve memleketlerin söylemenin dışında hü-nerlerini de mani şeklinde anlatır. Cazgır-larda da usta çırak ilişkisi var. Sadık Hoca, Şirin Mustafa ve 50 yıldır Kırkpınar’da cazgır-lık yapan Şükrü Kayabaş en önde gelenlerinden.

İ k i y i ğ i t ç ı k t ı m e y d a -nee ikisi de birbirinden merdanee!

8. Boyunduruk, künde, kurt kapanı gibi rakibi alt etmenin türlü teknikleri var.

Bunların yanında rakibin dengesini boz-mak için elense, çelmenin güreşteki adı tırpan, dalma, kazık, kaz kanadı ve daha niceleri…

9. Altın Kemer Kırkpınar’da veri-len en büyük ödül. Başpehlivan bir yıl bo-yunca Altın Kemer’in sahibi oluyor.

3 yıl üst üste Başpehlivan unvanını ka-zanan Altın Kemer’in sürekli sahibi oluyor.

Geçtiğimiz yıl, 19 yaşındaki İsmail Ba-laban ilk kez katıldığı Kırkpınar’da Al-t ın Kemer ’i Antalya‘ya götürdü.

10. Türkiye Finans sponsorluğunda düzenlenen Kırkpınar güreşlerinde Kırkpınar Ağası, başpehli-van ve diğer dereceye girenlere ödüllerini veriyor.

Edirneli ressam Emel Sezer, Kırcaalide sergi açtıEdirneli ressam Emel Sezer, Bulgaristan’ın Kırca-

ali şehrinde “Doğanın Çığlığı” adlı resim sergisi açtı.Kırcaali Belediyesi ve Krıg Sanat Hareketi’nin

organizasyonuyla “Çok Kültürlü Şehir” et-kinliği kapsamında Krıg Galerisi’nde açı-lan sergide, Emel Sezer’in 44 eseri sergilendi.

Bulgaristan’da ilk sergisini açtığını be-lirten Sezer, resimlerinde doğanın yok olu-şunu anlattığını belirterek, şunları söyledi;

“Bulgaristan’da ilk sergim. Daha önce Türkiye’de bir çok şehirde ve Yunanistan’da sergi açtım. Sergi-nin ismi ‘Doğanın Çığlığı’ ve doğanın yokoluşunu anlattım. Resimlerim bir hikaye anlatıyor. Doğanın varoluşu ve ardından da acı çek-mesi. İnsanlar tara-fından yok edilişi ve en son resimde de is-kelet halinde insan-ların yok oluşunu görüyorsunuz. Do-ğanın kendisi yok olduğu için insanları da yok ediyor. Ser-ginin teması da bu.”

Sezer, resimlerini gö-renlerin doğanın çığlı-ğını duyduklarını söy-lemelerinin kendisini mutlu ettiğini ifade etti.

Kırcaali’den sonra eserlerinin Hasköy, Fi-libe ve Şumnu’da da sanatseverlerin beğeni-sine sunulacağını belirten Sezer, “Doğa’nın Çığlığı” konulu sergideki resimlerinin sayı-sının 54 olduğunu, ancak büyük boyutta olan-ları Bulgaristan’a getiremediklerini belirtti.

Yurt içi ve yurt dışında çok sayıda ki-şisel sergi açan Sezer’in “Do-ğanın Çığlığı” temalı eser-lerinden biri Edirne’deki İl-han Koman Heykel ve Re-sim Müzesi’ne kabul edildi.

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Filiz SOYTÜRK

Benim şehrim, gül kazanlarından almış adını,

Yaprak gül, yağ gül kokan şehrim. Nenem Gül, Anam Akgül, komşumuz Güllü

Ben güllere sevdalı bir güller diyarı gü-zeliyim…

Uyurken gece ve yoldayken güneş, Binbir gül açarken binbir bülbül dile ge-lir bahçelerde

Ve ilk koklamak için gülü erken gelir bize güneş.

Bilirim, ben bir güller diyarı güzeli-yim.

Gül kokusunu şafakla yakalamak Ve bu gül benim gülüm diyebilmek Yaydan çıkmış oku yakalamak kadar

zordur. Bilirim, ben bir güller diyarı güzeli-

yim. Zordur çalabilmek kokusunu daldaki

gülün Karışmadan kokusu gül demedi ko-

kusuna, Ve gül yağı olup dağılmadan dünyaya Bilirim, ben bir güller diyarı güzeli-

yim. Dünya hissetmeden açar bizim gon-

calar, Karışır alla kırmızı şafağın ışığına Eller, gözler, düğünler bayramlar gül

kokar Bilirim, ben bir güller diyarı güzeli-

yim. Bugün, Vatan toprağımıza sevdali gül

ormanları Çubuk çubuk gelmiş atalarımızın ku-

şağında Gel gör sen bizim oraları, gül kokan

insanları Bilirim, ben bir güller diyarı güzeli-

yim. Vatan bizim, bahçeler bizim, güller bi-

zim Hangi gülün hangi kokusudur sizin? Tüm güllerin tüm kokuları hepimizin. Bilirim, ben bir güller diyarı güzeli-

yim.

Güller Diyarı Güzeliyim

Kalin Çonev’in kurduğu “Varna İnternatio-nal” müzik şirketi, bu yıl Avusturya, Çek Cum-huriyeti, Bulgaristan, Türkiye ve İngiltere’de bu-lunan 9 şehirde 11 büyük konser düzenleyecek. Müzik severleri ayrıca ABD’nden 5 orkestra ve 12 koro topluluğunu dinleme imkanını bulacak-lar. Programda çok ilginç bir prömyer de dahil edildi. 30 Mayıs’da Bulgaristan salonunda bes-teci Georgi Andreev’in Scotch Kearns’ın güftesi üzerine yazdığı “Rose Tear” (Gülün göz yaşı) eseri çalındı. Eser, Bulgaristan’ın sembollerinden biri olan yağlı güle adanmıştır. Şarkı, “Filip Ku-tev” ulusal folklor topluluğu, “Kozmik sesler”

korosu ve “Shrine of the Ages” korosu tarafın-dan icra edildi.

“Varna İnternational” müzik şirketi tarafın-dan müzik sezonu için hazırlanan konserler, Haziran ayında ülkemizin değişik şehirlerinde devam edecek. Plovdiv, Varna ve İstanbul’da verilecek konserler, ABD’li şef Edit Kopoli’nin şefliğinde geçecek. Konserlerde ayrıca ABD Arizona’dan, “Filip Kutev”, “Kozmik sesler”, Plovdiv ve Varna Devlet Operasının orkestraları, ayrıca İstanbul’dan Boğaziçi jazz korosu sahne alacaklar.

Bulgar gülü kokulu koro müziği iki kıtayı bağlıyor

Adana’nın merkez Yüreğir ilçesine bağlı Köprülü Mahallesi’ndeki Yeşil Camii, botanik bah-çesini andırıyor.

Adana’nın merkez Yüreğir ilçesine bağlı Köprülü Mahallesi’ndeki Yeşil Camii, botanik bah-çesini andırıyor. 1930’da inşa edildikten 16 yıl sonra genişletilen camide önemli bir kısmı çiçeklerden oluşan yaklaşık 50 çe-şit bitki mevcut. Çoğunluğu 1900’lü senelerde Bul-garistan ve Yunanistan’dan göç eden Türk soydaşla-rın yerleştiği semtteki caminin kubbesi ve minaresi sarmaşıklarla ‘yeşille’ kaplanmış halde. Yaz–kış ye-şilliği ve çevre düzenlemesiyle yerli ve yabancı tu-ristlerin dikkatini çeken Yeşil Camii’nde gelin du-vağı, begonya, devetabanı, aslanpençesi, kasımpatı, kolonya, borazan, parlak mustafa, paşaçadırı, rey-han, Japon gülü, kadife, Yılbaşı çiçeği, kuşkonmaz, portakal, mandalina, dut, çam ağacı gibi çok sayıda bitki, görenlere ve ibadet için mabede gelen insan-lara huzur veriyor. Köprülü Mahallesi Yeşil Camii Koruma Derneği Başkanı Muzaffer Yeldan, çocuk-luk dönemine denk gelen caminin yapımına Mus-tafa Kemal Atatürk ve Adana‘sının önemli şahsiyet-lerinden Bosnalı Salih Efendi’nin de gönderdikleri tahta ve çinkolarla katkıda bulunduklarını söyledi. İlk aşamada çinkodan inşa edilen mabedin 1963’te mahalle sakinlerince geliştirildiğini kaydeden Yel-dan, minarenin ise sanayici Sabuncu ailesinin des-

teğiyle bitirildiğini kaydetti. Camiyi güzelleştiren sarma-şıkların binaya zarar verme-diğini belirten Yeldan, “Sar-maşığımız kışın yapraklarını döküyor. Yağmurlu hava-larda nemi çekmemiş olu-yor. Elektrik İşletmesi’nden emekliyim. Günümüzün önemli bir kısmını burada geçiriyorum. Cami alanın bir bölümünde farklı türdeki çi-

çekleri yetiştirip, bahçeye dikiyoruz. Bir yerde deği-şik bir çiçek gördüğümüzde bir örneğini alıp buraya getiriyoruz. Yoğun ilgiyle cami çevresi renk renk çi-çeklerle adete bir botanik bahçesine döndü. Cami-nin güzelleşmesi için elimizden geleni yapıyoruz.” dedi. Ünü Bosna’ya kadar Yeşil Camii’yi görmeye bu ülkeden, Çukurova Üniversitesi’nden öğrencile-rin ziyarete geldiğini hatırlatan Muzaffer Yeldan, es-kiden otobüslerle hacca giden Boşnakların mutlaka buraya da uğradıklarını ifade etti. Yeldan, şöyle de-vam etti: “Görenler ‘televizyondan gördüğümüz-den daha güzelmiş’ diyor. Her zaman burada Türk bayrağı dalgalanıyor. Camimizde ayrıca Peygam-ber Efendimiz (sav)’in sakalı şerifi bir sanduka içe-risinde özenle muhafaza ediliyor. 1950’li yıllarda bir yüzaı tarafından Mersin’den getirilen sakal-ı şe-rif dini bayramlarda inananlara açılıyor.”

Dernek Başkanı Yeldan, yaklaşık bin 500 met-rekarelik alanda kurulu cami ve bahçesinin temizlik, sulama, budama, ilaçlama ve dikim işlerine mahalle sakinleri yardım ettiğini sözlerine ekledi.

Cami Değil, Botanik Bahçesi

4 defa birlikte hükümet kuran yani halka ve devlete hizmet için aynı yastığa baş ko-yan Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH – DPS) ile Sosyalist Parti (BSP) arasından yine kara kedi geçti. Kızlarımızın çeyizlerinde ol-mazsa olmaz olan, bizim lehçemizde adına “uzun yastık”, “gelin yastığı”, “boy yastığı” denen, edebiyat dilimizde ise adı “küstüm yastığı” olarak geçen örnekleme analiz ede-ceğimiz güncel politik duruma uygundur.

HÖH-BSP-“Ataka” hükümeti gün sayıyor. Yeni ve erken parlamento seçimleri için üç ta-rih gösterildi. En geç olan 6 Ekim 2014. Seçim günü ve bu seçimde o kullanmanın “zorunlu olup olmayacağı” konusu üzerindeki mec-lis ve kamuoyunda tartışmalar devam etse de, gözle görülen köy kılavuz istemez. 2.5 (iki bu-çuk milyon” seçmenin yurt dışında bulunduğu son durumda herkesi oy kullanmaya zorla-mak, sözün tam anlamında “olacak iş değil!” Halen oyların % 30’ına hâkim olan GERB partisi en büyük parti olarak mevzilerini koru-yor. Türkiye’de bulunan seçmenlerin yaklaşım 100 000 (yüz bin) oyla GERP partisini destek-lemesi, Sofya’da tek partili bir yeni hükümet kurulmasına yeterli olabilir. Bu politik projede soydaş vekilleri ile GERP partisinin aynı yas-tığa baş koyması, aşağıdaki isteklerle olabilir.

Bulgar – Türk işbirliği ve dost-luğuna yeni atılım kazandırmak;Bulgaristan’da ve Türkiye’de or-

t ak pro je le r gerçek leş t i rmek;Bunlardan bazıları “Tunca Barajı”; “Ku-

zey Bulgaristan “Hemus” Oto Yol projesi-nin tamamlanması; Rodoplar’da yarım kalan 3 baraj ve HES projesinin tamamlanması ve hizmete açılması; Tütün kotasının sınırlandı-rılmasından sonra “5 milyon dut ağacı dikip ipek kozacılığı ve has ipek sanayi geliştirme” projelerinin gerçekleştirilmesi v.b. olabilir.

GERB partisinden Bulgaristan Türk-lerinin ana dil, eğitim ve özgün kültü-rel haklarının 1950-1960 dönemi düzeyin-den yeniden sağlanması gündeme yatırılır.Bunların kabul edilmediği takdirde soy-

daşlarımız ve Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingeneleri meclise gönderecekleri bağım-sız milletvekilleriyle şartlı dengeleyici poli-tika uygulamayı üslenmek zorunda kalacaktır.

Seçim arifesinin başlangıcı olarak belirlen-mesi beklenen Temmuz, Ağustos ve Eylül ay-larında “kültüm yastığı” konusunda seçmene hesap vermek zorundadır. 100 yıl ezilen hal-kımızın öz hakları ve özgürlükleri uğruna mü-cadele hedeflerini gerçekleştirmeyi üstlenen ama hiçbir şey yapmayan HÖH – DPS partisi seçmenin gözünden iyice düştü. “Çeyiz yastı-ğını” ömür yastığı yapmak için S. Stanişev ile L. Mestan seçmen gözünü boyaman için ara sıra erkek erkeğe öpüşseler bile, ikisi de ar-tık bu yastığa baş koymak istemiyor. Bulga-ristan politik sahnesindeki son durum şudur.

GERB ile BSP arasında seçimden sonra or-tak hükümet kurma görüşmeleri yürütülmü-yor. BSP Bulgaristan mali sisteminde Rus oligarşisinin kontrol sağlamasına yeşil ışık yaktığından dolayı aralarındaki çelişkiler daha da keskinleşti. BSP kontrolünde görev yapan, TİM-grubu ortaklarından Tsvetan Vasilev’in (Bulgar kooperatifno tırgovska Bankası) /Ko-operatif ve Ticaret Bankası/ KTB’ yi içindeki 4.5 milyar levalık sermaye ile Ruslara sat-mak istemesi durumu daha da ağırlaştır. Se-çim arifesinde böyle bir alış verişle Rus oli-garşisinin ülkemize iyice yerleştirilmesi ise;a) Bulgar levası üzerindeki “bordoyu”

patlatabilir ve ülke mali çöküş yaşayabilir;

b) Bulgaristan maliyesinin tamamen Moskova kontrolüne geçmesiyle Brük-sel ilişkilerimizi askıya alır ve AB des-tekli tarım ve sanayi yatırımlar dondurulur.

Dr.Nedim B İ R İ N C İK ü s t ü m Y a s t ı ğ ı

2014 yılında Bulgaristan’ın bağımsızlığını savunan ve ülke için çok güç dönemde egemen-lik savaşı yürüten Çar Samuil’in ölümünün 1000. yılı doluyor. Samuil, Sofya’da Sredet va-lisi olan Nikola’nın oğludur.

Sofya Üniversitesi Tarih Fa-kültesi eüitim görevlisi doç.Ge-orgi Nikolov, çar Samuil’i anlattı: “Samuil’in dönemi Bizans ile bit-mek bilmeyen savaşlarla doludur. Bu uzun süren savaş 968 yılında başlar. Bulgar çarlığı bu dönemde büyük bir düşüş yaşar, insan ve mal, mülk açısın-dan bu savaş Bulgarları güçsüz kılar. Bizans ise, Anadolu’dan Balkanlara, İtalya’ya kadar uzanan topraklara sahiptir. Bulgar çarlığın merkezi zamanla Veliki Preslav ve Pliska’dan çıkarak, Ohri çevre-sindeki Güneybatı Bulgar topraklarına değişir”.

Samuil’in figürü nasıl değerlendirilebilir? Bir kah-raman mıdır, yoksa trajik bir şahıs olarak mı ele alın-malıdır? İşte tarihçinin cevabı: “Kaynakçalara baka-cak olursak, dur, durak bilmeyen, çok aktif, istirahat nedir bilmeyen bir adam olduğunu görüyoruz. Sa-muil devamlı savaşır, devamlı çatışma döneminde-dir ve ordusu da her zaman seferber konumda kalır.

Öte yandan onun şahsi trajedisi de ta-rih kitaplarında bugüne dek hatırlanır. Samuil 15 binlik ordusunun esarettemn geri dönüşüne şahit olur. Tüm asker-lerin gözleri oyulmuştur. Gözleri çıka-rılmış askerlere yol göstermek için sa-dece yüz askerin birer gözü bırakılmış.

Bu feci trajediden dolayı Bizans impe-ratoru 2.Vasiliy “Bulgar katili” unvanını alır. 15 binlik ordusundan gözleri çıkar-tılmış askerler karşısında Samuil büyük

ihtimalle kalp krizi geçirir ve birkaç gün sonra ölür.Sasmuil’in vefatından dört yıl sonra Bul-

garistan işgal eidlir. Çar Samuil 40 yıl bo-yunca Bulgar Çarlığını muhafaza etmiş bir as-keri kumandan olarak tarihte kalacaktır”.

Samuil 6 Ekim 1014 yılında vefat eder. 1000. ölüm yıldönümünde “10. asır sonu ve 11. asır so-nunda Avrupa’nın Güneydoğusunda tarih ve kül-tür” konulu uluslararası konferans düzenlenecek.

Avrupa ve Amerika’dan 14 ülkeden bilim adam-ları katılacak. Prof. Vasilka Tıpkova-Zaimova’nın kitabı yayınlanacak, prof. Kazimir Popkonstan-tinov ve prof. Anna Mariya Totomanova da Sa-muil döneminden Kiril yazıtları incelenecek. Baş-kentin birçok müzesinde de sergiler düzenlenecek.

Bulgaristan Çar Samuil ’ in ö l ü-m ü n ü n 1 0 0 0 . y ı l ı n ı k a y d e d i y o r

Türkiye’nin ilk milli keskin nişancı tüfeği JMK Bora-12, yurt dışında girdiği birçok testi başarıyla tamamladı.

İ n s a n s ı z h a v a a r a c ı A N K A’ n ı n seri üretimi yapılac

Türkiye’nin gururu ‘Anka’ seri üretime geçiyor!

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAvusturya -Viena Osman BÜLBÜLAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Alaattin GokayBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Mehmet ANTİKAMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Menderes KUNGÜNLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPLUŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİTırgovişte: Sevinc YÜCE Silistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara: Sebahin AHMETOĞLUist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEMİst. Anadolu:Bölge- Seniha MERTİst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜRist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCEist. BPaşa-500 Evler: Nedim BİRİNCİist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLERist. Avcılar: Müjgan DENİZist. Başakşehir: Ayten ERDEMist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞKocaeli: Abidin KARASUBursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇBursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜNBursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKANBursa-İnegöl Bayram BAYRAMİzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLUİzm.Görece: Mümin GÜNEYİzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLUİzm.Bornova: Kenan ÖZGÜREdirne: Nadir ADLIKırklareli: Ali ÖZTÜRKTekirdağ: Ertaç ÇAKIRBalıkesir-Bandırma: Güner BAŞARANEskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKÇEMersin : Ferda ER

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org /[email protected] Tel:0212 477-62-10İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür YardımcısıAbidin KARASU

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüDr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Hayati DURMAZProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKD o c . D r. S a k i n Ö N E RDoç. Dr. Emine İNANIRD o c . D r. H a s i n e Ş E NDiş Hekimi Halide ÜMİTFERD r . A z i z Ş A K İ R

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Vildan UMUTEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Nesrin S. KIRATLIGörsel Yönetmen: Filiz SOYTÜRKKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Neriman ERALPReklam Müdürü: Aydın FİDAN

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRKBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.

w w w . b u l t u r k . o r g

PASAPORT VE VİZEYola çıkmadan tüm aile bireylerinin pasaport-

larının ve vizelerinin geçerlilik sürelerini kontroletmeleri, gektiğinde pasaportlarını bulundukları ül-

kedeki konsolosluklarda yenilemeleri gerekmektedir.Avrupa’da oturum izinlerinin sürele-

rini gösterir belgeleri ve Türk nüfus cüzdanla-rını yanlarında bulundurmaları zorunludur.

AB üyeliğiyle birlikte Bulgar makam-ları, özellikle giriş vizelerinde kısıtlayıcı bir uy-gulama başlatmıştır. Havayoluyla vizesiz olarak Bulgaristan’a gelen veya transit geçiş yapan va-tandaşlarımız havaalanında bekletilmekte ve gel-dikleri ülkeye aynı yolla geri gönderilmektedir.

Bulgaristan Cumhuriyeti’nin 31.01.2012 ta-rihinden itibaren yürürlüğe giren uygulamasına göre, geçerli Schengen vizesi ve Schengen hu-kuku kazanımlarını tamamen uygulayan üye ül-keler ile İsviçre ve Lihtenştayn tarafından verilen geçerli, uzun süreli oturum vizesi ile oturum iz-nine sahip olan kişilere vizesiz rejim uygulaması getirilmiş olup, sözkonusu uygulama, Bulgaristan Cumhuriyeti’nin Schengen bölgesine tam üye ol-masına dek geçerli olmak üzere, her 6 aylık dönem içerisinde 3 aydan fazla olmamak kaydı ile sınırlıdır .

Hususi (yeşil) pasaport sahibi Türk vatandaşla-rına vize muafiyeti kararı 2 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Hususi pasaport sahibi vatan-daşlarımız Bulgaristan’a girişlerinden itibaren ge-çen altı aylık süre içinde üç aydan fazla olmamak kaydıyla Bulgaristan’da vizesiz kalabileceklerdir.

1 Ocak 2006 tarihinden itibaren Bulgaristan’da konaklayacak kişilerin sınır kapılarında yazılı ola-rak konaklayacakları adresi beyan etme zorunlu-luğu getirilmiştir. AB üyesi ülkelerin vatandaşları ile Bulgaristan’dan transit geçecek kişiler bu uy-gulamanın dışında bırakılmıştır. Herhangi bir Bul-garistan vatandaşının daveti üzerine Bulgaristan’a gelen vatandaşlarımızın davet mektubunun bir örne-ğini yanlarında taşımalarında yarar bulunmaktadır.

· Bulundukları ülkenin vatandaşlığını alan ve o ülkenin pasaportu ile Bulgaristan’a giriş yapan vatandaşlarımız, Bulgaristan’dan geçişleri sıra-sında karşılaştıkları sorunlarla ilgili olarak vatan-daşı oldukları ülkenin Temsilciliğine başvurmalıdır.

YOL GÜZERGÂHI VE SINIR KAPILARISırbistan yoluyla Bulgaristan’a giriş-çıkış yapa-

cak vatandaşlarımızın Kalotina (Bulgaristan) – Di-mitrovgrad (Sırbistan) sınır kapısından geçiş yap-maları gerekmektedir. Bu kapıdan Bulgaristan’a giren vatandaşlarımız, E-80 karayolunu kulla-narak Kalotina-Sofya-Filibe (Plovdiv)-Hasköy (Haskova)-Harmanlı-Svilengrad yoluyla Kapitan Andreevo-Kapıkule sınır kapısından Türkiye’ye ulaşacaklardır. Yaklaşık 370 kilometre uzunluğun-daki bu güzergâhın sadece Sofya-Filibe (Plovdiv) arasındaki 140 kilometrelik bölümü otoyol olup geri kalan bölümü geliş-gidiş birer şeritli karayoludur.

2012 yılı Kasım ayından itibaren Kapitan Andre-evo Sınır Kapısında başlayan modernizasyon çalış-malarının en erken 2013 yılı sonunda sonuçlanması beklenmektedir. Vatandaşlarımızın seyahat güzer-gahlarını belirlerken bu çerçevede yaşanabilecek ciddi sıkıntıları dikkate almalarında fayda görülmektedir.

19 Haziran 2005 tarihinde Bulgaristan ile ülke-miz arasında Hamzabeyli-Lesovo’da yeni bir sı-nır kapısı açılmıştır. Kapıkule-Kapitan Andreevo sınır kapısının yaklaşık 40 km. kuzeydoğusun-daki Hamzabeyli-Lesovo sınır kapısına ulaşım için E-80 karayolu kullanılarak Kalotina-Sofya-Filibe (Plovdiv)-Hasköy (Haskova)-Harmanlı güzergâhı takip edildikten sonra Harmanlı’dan Burgaz is-tikametine (kuzeydoğuya) dönülerek Topolovg-rad geçildikten yaklaşık 20 km. sonra Elhovo şehrine girmeden önce Lesovo istikametine dö-nülmelidir. Harmanlı’dan Hamzabeyli-Lesovo

sınır kapısına mesafe yaklaşık 80 km.’dir. Yaz aylarında Kapitan Andreevo-Kapıkule sınırında yoğunluk olduğu günlerde, Bulgaristan emni-yet makamları (trafik polisi) vatandaşlarımızı Le-sovo – Hamzabeyli kapısına yönlendirebilmektedir.

Romanya yoluyla Bulgaristan’a giriş-çıkış yapacak vatandaşlarımızın kullana-bilecekleri başlıca üç güzergâh mevcuttur:

- Birinci güzergâhı izleyecek vatandaşlarımızın Rusçuk (Ruse) (Bulgaristan)-Giurgiu (Romanya) hudut kapısından geçiş yapmaları gerekmektedir. Hudut kapısında Tuna nehri üzerindeki köprü Bul-garistan ile Romanya arasında bağlantıyı sağlamak-tadır. Sözkonusu köprünün kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle, trafiğin yoğun olduğu zamanlarda hudut kapısında beklemeler olmaktadır. Rusçuk’tan Bulgaristan’a giriş yapacak vatandaşlarımızın Rusçuk (Ruse)-Byala-Veliko Tırnovo-Gabrovo-Kazanlık-Eski Zağra (Stara Zagora)-Dimitrovgrad-Hasköy (Haskovo) güzergâhını izleyerek E-80 ka-rayoluna çıkmaları ve bu karayoluyla Svilengrad üzerinden Kapitan Andreevo-Kapıkule hudut ka-pısına ulaşmak suretiyle Türkiye’ye giriş yapma-ları mümkündür. Yaklaşık 350 kilometre uzunlu-ğundaki bu güzergâhın tümü gidiş-geliş birer şeritli karayoludur. Yer yer dağlık bölgelerden geçen bu karayolunda araç kullanırken dikkatli olmak gerek-mektedir. Giurgiu (Romanya)-Rusçuk (Bulgaristan) sınır kapısını kullanacak vatandaşlarımızın, Rousse (Rusçuk)-Razgrad-Shoumen (Şumnu)-Karnobat-Yambol (Yanbolu)-Elhovo-Lesovo güzergâhını iz-leyerek Hamzabeyli’ye ulaşmaları da mümkündür.

- İkinci güzergâhı izleyecek vatandaşlarımızın Vidin (Bulgaristan)-Kalafat (Romanya) hudut ka-pısından geçiş yapmaları gerekmektedir. Hudut ka-pısında Tuna nehri üzerinde çalışan feribotlar vası-tasıyla Bulgaristan ile Romanya arasında bağlantı sağlanmaktadır. Feribotların yetersiz olması se-bebiyle hudut kapısında beklemeler olmaktadır. Bulgaristan’a giriş yapacak vatandaşlarımızın E-79 karayolunu kullanarak Vidin-Dimovo-Montana-Vratsa-Botevgrad güzergâhı üzerinden Sofya’ya ulaşmaları ve buradan E-80 karayoluna çıkarak Sofya-Kapitan Andreevo-Kapıkule hudut kapısına ulaşmak suretiyle Türkiye’ye giriş yapmaları müm-kündür. Yaklaşık 515 kilometre uzunluğundaki bu güzergâhın sadece 215 kilometrelik Botevgrad-Sofya-Filibe (Plovdiv) bölümü otoyol olup geri kalan bölümü gidiş-geliş birer şeritli karayoludur.

- Üçüncü güzergâhı izleyecek vatandaşları-mızın Rusçuk-Razgrad (E2: 64 km), Razgrad-Şumen (52 km.), Şumen-Karnobat (E 73: 93 km.), Karnobat-Burgaz (E6: 55 km), Burgaz- MalkoTır-novo (E-87/9 -78 km). Malko Tırnovo-Dereköy Sınır Kapısı güzergâhından Kırklareli’ne gidebil-meleri mümkündür. 345 kilometrelik yol gidiş-geliş birer şeritlidir. Şumen-Karnobat arası dağlık bölgeden geçmektedir. Ayrıca Burgaz-Malko Tır-novo yolunun son bölümü dar ve virajlı bir yoldur. Lukoil, OMV, Shell petrol şirketlerinin Rusçuk, Razgrad, Şumen, Karnobat, Aytos ve Burgaz’da istasyonları mevcuttur. Ayrıca Burgaz-Dereköy arasında iki petrol istasyonu bulunmaktadır.

Bulgaristan’daki karayollarının fiziki durumu Batı Avrupa’daki yollara kıyasla daha kötüdür. Ayrıca karayolları üzerindeki trafik işaret ve ikaz levhaları eksiktir. Bu sebeple Bulgaristan’dan transit geçiş yapacak vatandaşlarımızın güzer-gahlarını belirlerken dikkatli olmaları ve aşırı sü-rat yapmaktan kaçınmaları yerinde olacaktır.

Bulgaristan karayollarında sadece bazı bölge-lerde ışıklandırma bulunduğundan, özellikle hava kararmaya başladıktan sonra, vatandaşlarımızın azami derecede dikkatli olmaları gerekmektedir.

Bulgaristan’a Gidenlere Bilgilendirmek Dalgalı PolitikaBilgar iktidarlarının Türk ve Müslümanlarla il-

gili resmi politikası dalgalı, zikzaklı ama hep aynı doğrultuda oldu. Bulgar pıolitikasının Türk azın-lığı ile ilgili politikalarında yer alan yöntemler-den biri de göç sorunu oldu. Bulgaristan’da yaşa-yan Türkler ve Bulgarlar arasındaki güvensizlik 1977 /78 Rus Osmanlı Savaşı’ndan sonra Türk-lere karşı art arda patlak veren kanlı olay ve katli-yamlarla derinleşti ve şiddetlendi. Birkaç yıl süren ezici ve yorucu savaşın ve yenilginin olumsuz et-kilemiş, Türklerin malında mülkünde gözü olanları yüreklendirirken Müslümanları göçe zorlama ha-reketlerini şiddetlendirmişti. Ruslar tarafından kış-kırtılan sahte Bulgar milliyetçiliğinin yeni havalara girerek, “Türkler Türkiye’ye” sloganı hükseltme-siiki millet arasındaki güvensizliği o zaman arttır-dığı gibi günümüz politikasında da çıban başıdır.

Son 137 yılda Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç-ler hemen hemen hiç durmamıştır. Savaş sırasında, Plevne, Stara Zagora gibi şehirlerin yerle bir edil-mesi, birçok köyün yakılması, Sofya Bozgu’nu, Fi-libe (Plovdiv) yenilgisi bu kentlerde çoğunluk olan yerli Türk nüfusu azınlık durumuna düşürdüğü gibi, yıllar içinde çıban başı zonklaya zonklaya topla-mış ve yeni yaralar da açmıştır. Bu yazımızı ka-leme aldığımız 2014 yılında, Bulgaristan’daki Türk Bulgar ilişkilerinde huzura kavuşup durulma bir yana, Başmüftülük ve Vakıf mallarımızın, camile-rin ve medreselerin, hamamlarımızın ve kabristan-lıklarımızın geri verilmesi için hukuksal yol arar-ken, hiç beklemediğimiz şiddet gösterilerine tanık olduk. Plovdiv’e bağlı Karlovo kentinde, ibadete bundan 50 yıl önce kapatılmış, 1474 eseri tarihi ve yüksek mimarlık eseri olan “Kurşun Camı”nın bir Müslüman mülkü olarak onarılması olanüstü iğ-renç olaylara sebebiyet verdi. Ve en nihayet, Kar-lovo Beledi Başkanı’nin “Türksüz Karlovo” slo-gani yükseltmesi, XXI. yüzyıla ırkçı bir zihniyetle girdiğimizi kanıtladı. Bu hareket Stara Zagora Be-lediyesince desteklendi ve ilin Rozovo köyüne yer-leşen üç Suriyeli savaş kaçağı ailenin, Bulgaristanda ikamet hakkı kazanmalarına rağmen, köyden ko-vulması aynı köhnemiş zihniyete hizmet etmiştir.

137 yıldan beri göçler hiç dinmedi derken, 1893 ile 1939 yılları arasında geçen 36 yıl zar-fında, yıllık ortalama Türki’yeye göç eden sayısı 8.834 iken, Moskova’ya bağlı milliyetçi Bulgar komünistleri iktidara gelir gelmez 1950-1951 yıl-larında 2 yıl süren bir kitlesel göç esnasında 37. 351 aileden oluşan, toplam 154.393 Bulgaristan Türk’ü Türkiye’ye göç etti. Bu da yıllık ortalama 77.196 kişidir. (1878-1908) Prenslik ve 1908-1944) Krallık dönemlerindeki ortalama göçmen sayısına göre, göç edenlerin sayısı ortalama 13 kat artmıştır.

1950-1951 göçü üzerinden henüz 12 yıl geçmişti. 1963-1964 yıllarında yeni bir göç dalgası ortaya çıktı. Göç etme istemiyle, Türkiye temsilciliklerine toplu göç dilekçeleri verilmeye başlandı. Mart 1964 tarihine kadar yapılan başvurular aşağıdaki gibidir.

140 k,şi doğrudan T.C. Dış İşeri Bakanlığına;8.322 kişi T.C. Burgas Başkonsolosluğuna;51.442 kişi T.C. Filibe Başkonsolosluğuna ve3 2 3 . 4 5 4 k i ş i T . C . S o f y a

B ü y ü k e l ç i l i ğ i ’ n e b a ş v u r d u .Türkiye’ye göç etmek isteyen-

lerin toplam sayısı 383.358 kiyiydi.Bu durum Bulgaristan Türkleri’nin Bul-

garistan Halk Cumhuriyeti’nde huzursuz yaşa-dıklarına, rahatlarının bozulduğuna bir kanıttı.

Bu dalgalanmaya karşı, Bulgar makamlarının al-duıüı sıkı önlemler sonucu göç olayı gerçekleşmedi.

Ancak 4 yıl sonra 22 Mart 1968′de Bulgaristan ile Türkiye arasında “YAKIN AKRABALARIN GÖÇÜ” İLE İLGİLİ YENİ BİR GÖÇ ANTLAŞ-MASI İMZALANDI. ASLINDA BU ANTLAŞMA DAR ÇERÇEVELİ BİR GÖÇ ANTLAŞMASI İDİ.

1989 Mayıs İsyanı Açlık Grevleriyle Baş-lamıştı. Ülkeyi Saran Protestolar Kana Bo-yandı. Paris İnsan Hakları Konsey Toplantısı Arifesinde Direniş Bütün Ülkeyi Sardı.

İnsan Hakları Teşkilatının kurucularından biri olan Genel Sekreterliğe seçilen Ali Or-manlı Kotele bağlı Alvanlar (Yablanovo) kö-yündendir. Bulgaristan Türklerinin isimlerinin değiştirilmesi ve “soya dönüş” adıyla yürü-tülen “Bulgarlaştırma” sürecine en sert tepki gösteren ve amansız ve güçlü direnen bir kah-ramandır. Bu vahşi olayın boyutunu ve dehşe-tini tasavvur edebilmek için, Hamzalar köyün-den İbrahim Çetin’in kollarını yayıp göğsüyle bir tankı durdurmaya çalışırken dişliler altında ezilerek can verdiğini anımsatmak yeterlidir.

Ormanlı’nın doğup büyüdüğü köy muh-tarlığına girip, vatandaş kimlik listelerini al-mak için, zırhlı araçlarla gelen asker, polis, kızıl berelet ve itfaiye birimleri şeklindeki to-taliter devletin baskı ve terör güçlerine kürek, yaba, çapa, tırman ve satırla karşı koyan köy-lülere helikopterlerden ateş açılmıştır.

Son derece sert baskı sonucu isyan 18 ile 19 Ocak 1985 günü bastırıldıktan sonra tutuklamalar başlamıştır. Boyun eğmeyen-lerin önderi olarak ilk tutuklananlardan biri Ali Ormanlı’nın bileklerine kelepçe 21 Ocak günü takılmış ve Sliven Milis Müdürlüğü’ne kapanmıştır. Dışarıda hava buz kesmiş, Şu-bat donunda 5 no’lu hücrede tutulan ve her gün amansız dövüldükten sonra üzerine kofa-larla buzlu su atılan Ali Ormanlı 33 gün sonra yani 2 Mart 1985’te “Belene” Ölüm Kampına atılmıştır. “Belene” adasındaki günlerini daha fazla ölüm döşeğinde geçirmiştir.31 Temmuz 1986 günü Vratsa ili “Drakşan” köyüne sür-gün edilmiştir.

Ali Ormanlı Direniş Örgütünün kuruluşu hakkında şöyle bilgi veriyor: “Bölge köylere sürgün edilenler “Drakşan” köyünde gizlice buluşuyor ve Bulgaristan Türk azınlığının du-rumunu aramızda görüşüyorduk. Ağır durum bundan öte böyle devam edemezdi. Çıkış yolu birdi: örgütlenerek savaşım başlatmamızın za-manı gelmişti. İşte böyle sürgünlük koşulla-rında ve sürgünler arasında Demokratik Lig adlı direniş örgütümüzü kurduk.”

Yine o dönemde Ormanlının kızı Duranca da mücadeleye katılıyor ve Sabri İskender’in kız kardeşi Safetle birlikte “Hür Avrupa” ve “Amerikanın Sesi” radyolarına Bulgaristan Türklerinin, sürgünlerin, tutukluların ve hapis-hanelerde kalanların durumu üstüne bilgi ilet-meye devam ediyordu.

Demokratik Lig direniş örgütünün kuru-luşuna ve ilk faaliyetlerine etkin katılanlardan biri de Silistre ili Doğrular (Pravda) köyü do-ğumlu Nazım Saliman Saliev (Nazım Başa-ran). Razgrad Türk Pedagoji kolunu bitiren ve uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra Sofya Üniversitesi Hukuk Fakültesini (1971) biti-ren Saliev İç İşleri Bakanlığı Silistre İl Merke-zinde göreve atanmıştır.

1970’li yılların sonunda BKP MK Politik Büro kararıyla bazı kişiler İnşaat Erleri Birlik-lerine subay olarak tayin edilirken, Razgrad, Varna, Ruse, Kırcaali, Tırgovişte, Silistra ve Sofya’da İç İşleri Bakanlığına da her ilde bi-rer Türk subay işe alınmdı. Parti il ve belediye komitelerine 100 görevli tayin edildi. Bunlar-dan biri de Nazım Saliev, (Nazım Başaran) dı. Bu hususa dikkatinizi çekmemin nedeni, daha sonra özellikle kaşarlı komünistler ve Bulgar milliyetçi çevrelerinden çıkan seslerde, sözde Bulgaristan Türklerinin isimleri, “soya dönüş” sürecini, “Bulgarlaştırmayı” bu Türk aydınla-rın isteği ve ısrarı üzerine yapıldığı saçmalığı-dır. Kendisi İç İşleri Bakanlığında çalışan Na-zım Saliev bu konuda şöyle dedi:

“Çok kısa bir sürede Bulgaristan Türk azınlığı ile bu devlet ve parti görevlerine ata-nan kişiler arasındaki uçurum derinleşti. Ben, bir görevli olarak bu sürecin boyutlarını çok iyi hissediyordum. Siz bana şunu diyebilirsi-niz: İyi ama siz bir gizli serviste görev almayı neden kabul ettiniz? Komünizm böyle bir sis-temdi. Bu gibi bir görev teklifini kabul etme-mek suç sayılıyordu. Bir başka cevap da, ebe-diyen işsiz kalmayı kabul etmek…”

Devamı gelecek sayıda

D r. M ü j g a n D E N İ Z

1 9 8 9 M a y ı s A y a k l a n m a s ı

( 4 )

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

1989 Göçünün 25.Yıldönümü

Hak Ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile Sosyalist Parti (BSP) ve “Ataka” üçlü ortaklığın uzun ömürlü olmaya-cağını daha Haziran 2013’te yazdık.

Yine bir yıl önce Başbakan Plamen Oreşarski’in zenginleşen ve Bulgar ban-kacılık sistemine egemen olmak isteyen-lerin temsilcisi olduğuna işaret ettik. Ar-tık düşmek üzere olan hükümetin, bir eli Of shor hesaplarda, bir eli de Rus pa-ralarındadır. Avrupa Birliği’nden (AB) gelen paralara son santimine kadar el atmakta ısrarlı olanlar onlardır. Artık ken-dilerinden hesap sorulamıyor. Mahke-meler haklarında karar veremez duruma geldi. Kısaca bu hükümetin çok zen-ginlerin hükümeti olduğunu yazmıştık.

“Zenginden zırnık kopmaz!” diyen-ler bugün de haklıdır. 2013’te tütün pa-ralarını bile insan gibi ödemediler. A. (Dönek) “bunkere” kapandı, memle-kette açlıktan ölenleri, hastaneye gi-demeyenleri, 48’i okuma yazmaya bilmeyen, % 7’si dilenen çocukları gör-mek istemediği için sokağa çıkmıyor, zırhlı arabasının zamları karartılmış…

Bizi bu maddi ve manevi çöküşe iten nedenleri görebilmemiz için zaman tü-nelinde geri doğru adımlamak gerekiyor.

Hepimize yıllarca kan kusturan, bizi dünyaya geldiğimize pişman eden, Ko-münist Partisi’nin(BKP) cici yavrusu olan ve 1990’da herkesin menfaatleri ko-rumak ve karnını doyurmak için sosyal-demokrat bir politika izleyeceği ilan edip sihirbaz şapkasından Sosyalist Parti (BSP) olarak çıkan bu parti çöküşün temelinde-dir. Bulgaristan’ın bugünkü durumundan en çok suçlu ve sorumlu olan politik güç-tür odur. Bulgaristan’ın sosyo-ekonomik ve kültürel olarak çöküşünden sorumlu olandır. 1990’dan beri 5 defa iktidar olan ve bir türlü tutunamayan BSP, iktidarda kalamamasının veya devamlı bölünmeye uğramasının, parçalanmasının ve kü-çülmesin temel nedeni, politik iktidarını meşrulaştıracak bir ideoloji üretememesi ve toplum projesi olmamasıdır. Başka bir değişle ne yapacağını bilmemesidir. Son 25 yılda daha yüksek emekli maaşı veya ekmek arası 3 köfte için her seçimde oyunu BSP’ye verenler artık sandık ba-şına gidecek durumda değildir. Çok yaş-landılar. Çingene seçmense boş vaatlere doydu ve sefillikten bezdi. Hafızasına tıka basa komünist ideoloji doldurulan ve sosyalistlerce (BSP) de ümit hapıyla uyu-tulan bu yaşlı ve yoksul tabaka son çey-rek asrı “daha iyi olan belki gelir” umu-duyla gözü yollarda bekledi. Toplum her gün geri geri kayadursun, hareket halinde olmak onlar için zevkliydi. Gerilemenin durağı olmadığını kimse bilmiyordu. Bir arada dibe vurduk gibi oldu, ama biz “iyi olanı dibin dibinde” aramaya hazır oldu-ğumuzu gizlemedik. Oyumuzu hep aynı partilere vererek, dibin dibi daha derine doğru kazmaya devam ettik. Her yer ka-ranlıktı. Hareket yönü ise kapkaraydı. Ya-şamaya aydınlığı bulup sevmek için gel-miş olsak da, biz karanlıkla aldatıldık.Bu yüzden olacak bir adım atılmış olsa bile bu adımın ne yöne atıldığını aramızda bi-len bir tek kişi yoktu. Aydınlığı görmemiş insan onun ne olduğunu nereden bilsin?

Sosyalistlerin kurduğu hükümetler de karanlıkta kuruldu ve karanlıkta yöne-tildi. İşleri de hep karanlıktı. A. (Dönek) de aydınlıkta yaşamak için kapalı ya-şamaya razı olduğu “sarayda” hep ka-ranlık içinde yaşıyor, çünkü onu kapa-dıkları “bunkere” cereyan verilmiyor…

D e v a m ı g e l e c e k S a y ı d a

GöremeyenlereRenginar GÜLER

AKMESCİT / SİMFEROPOL (QHA) - Akmescit’te, 24 Haziran tarihinde, 1944 yılında Kırım’dan sürgün edilen Ermeni, Bulgar ve Rumlar anıldı. Sürgün kurban-larını anma günü vesilesiyle Akmescit’te Tavri Milli Üniversitesi’nin yanında bulu-nan Sürgün Anıtı’na törenle çiçek bırakıldı.

Törene Kırım Başbakan Yardımcısı Ruslan Balbek, Kırım Parlamentosu Baş-kan Yardımcısı Remzi İlyasov, Etnik İliş-kiler ve Sürgünden Dönen Vatandaşlar Komitesi Başkanı Zaur Smirnov, farklı kurum ve teşkilat temsilcileri de katıldı.

1939 nüfus sayımına göre Kırım’da 12,9 bin Ermeni, 15,3 bin Bulgar ve 20,6 bin Rum vardı. 1944 yılında Kı-rım Tatarlarının sürgün edilmesinden sonra Haziran ayında bu halklar da sür-gün edildi. 1989 yılından 2010 yılına ka-dar sürgünden 589 Ermeni, 855 Bul-gar ve 2 bin 579 Rum Kırım’a döndü

Sürgün kurbanı Bulgar, Er-meni ve Rumlar Kırım’da anıldı

Mehmet Akif Cad.İstanbul Büyükşehir Belediyesi Merter-Parkı No.1 (Green Parkın Yanı) Güngören İstanbul+90 212 554 30 47 / +90 212 554 83 35

K A F E Ş E L A L E

Kosova’nın Mitroviça kentinde bulu-nan Trepçe madenleri özelleştirildi. Kur-şun ve çinko madenlerinden elde edilecek hammadde hükümet tarafından İsviçre ve Bulgar şirketlerine satıldı. Madenlerden bir yıl içinde üretilecek olan ham kurşun ve çinko tahminen 13 bin ton civarında. Ham kurşun ve çinko üretimini planlaş-tıran Trepçe, yapılan bu sözleşme saye-sinde 15 milyon Avro gelir elde edecek. Kosova’da metalürjinin işlevsel olma-ması, Trepçe’nin ham kurşun ve çinkoyu final ürün olarak satmasına neden oluyor. Londra Borsa’sındaki finans değerlerine göre ham kurşunun işlenmiş kurşuna kı-yasla en az yüzde 30 daha ucuza değer gördüğü, çinkonun da aynı borsada en az yüzde 60 daha az değere satıldığı belirtili-yor. Ham metalleri temiz metallere dönüş-türecek eritme tesislerin olmayışı elde edi-len madenlerin ucuza satılmasına neden oluyor. Trepçe’deki madenleri Ocak ayında da İngiltere Prensi Michael Middleton ve bir grup işadamı tarafından incelenmişti.

Kosova’nın kurşun ve çinkosu İsviçre ve Bulgar şirketlerine

Sofya parlamentosunda çevrilen oyunlarda, GERB talep ve önerilerinin suya düşürülmesinde, HÖH partisi fahri başkanı A. Doğan ile Genel Başkan Lütfü Mestan çok faal rol oynamıştır.

BSP-ATAKA-DPS üçlüsünün Türk ve Türklük düşmanı et-kinliklerinin hemen durdurulması en güncel sorun olmuştur.

I.Oturum Başkanı Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Me-het Dalkılıç da yaptığı konuşmada en önemli hususun eğitim olduğunu ve sadece biz-ler değil tüm yeni neslinin eğitmemiz gerektiğini ifade etti ve şöyle dedi:“Anadilimiz, öz-gün kültürümüz, ibadet haklarımız ve tarihi mirasımız tehdit ve tehlike altındadır.”

Bursa’dan Sempozyuma katılan Ayşe Hacıoğlu da yaptığı konuşmada, “Bulgaristan’da yaşayan Türk çocuklarının ana dil Türkçe eğitim ve öğrenme problemlerini dile getirdi. Bu gün Bulgaristan’da özel-likle köylerde yaşayan çocukların, Bulgarca eğitim almak noktasında sorun yaşadıklarını” belirtirken, “Bu gün Bulgaristan’da Türk çocuklarına doğru dürüst Türkçe dil eğitimi verilmediği için, ayrıca bu ko-nuda Türkçeleri yeterli olmadığından, kültürel yok oluşumuz söz konusudur. Bu elbette tek sorun değil-dir; İbadet özgürlüğü, ibadethaneler, tarihi kültürel mirasımız ve pek çok unsur Avrupa Birliği kriterlerini hiçe sayıldığından güvence altında değil.” dedi. İnsanların yaşadıklarını unutmasının mümkün olmadı-ğını ve yıllarca yaşanılan acıların hafızalarda kaldığını ifade eden Hacıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “ Ar-tık Bulgaristan’ın içinde bulunduğu durumu fark edip burada yaşayan tüm insanların daha iyi şartlarda yaşamaya hakkı olduğunu fark edip ona göre bir karar vermesi gerekiyor. Elbette Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, Pomakların, Bulgarların kısacası tüm halkın haklarının korunması, eşit, adil ve şeffaf bir ülkede yaşamaları öncelikli olmalıdır. İnsan haklarına saygılı, rüşvetin, haksızlıkların olmadığı bir ülke olmasını istiyoruz Bulgaristan’ın. Biz Türkler yüzyıllar boyu bu topraklarda yaşadık ve yaşamaya devam ediyo-ruz, edeceğiz de. Bulgaristan kopamayacağımız bir yer, öyleyse artık silkinmeli ve bir karar vermeliyiz.”

Bulgaristan’dan gelen katılımcılar, sempozyumda sunulan ANA RAPORU yapıcı, hoşgörülü ve yaratıcı ruhlu buldular. Türkiye ile Bulgaristan işbirliği yapmadan ne finans ne de ekonomik buna-lımlarından çıkış yolu bulunamayacağına işaret ettiler. 600 yıl iyi komşuluk diyarı olan Balkanla-rın geleceğini belirleyecek olan da yine Türk Bulgar dostluğu ve iyi komşuluğu olacağını vurguladılar.

Bulgaristan’dan gelen misafirler; Menderes KUNGUN, Ulusal Türk Birliği başkanı;- Bu sempozyumda olmamdan dolayı gurur duyuyorum. Özgür bir ortamda ve tarihi İstanbul

Ünüversitesi’nde bizleri ilgilendiren konular üzerinde konuşma ve tartışma fırsatlarımız oldu. Bi-lindiği gibi, faaliyette bulunan HÖH, Bulgaristan’daki Türk azınlığının menfaatlerini korumuyor.

Bence yeni veya temizlenmiş bir Türk partisi gerekli , tüm Müs-lümanları kapsamalı ve mil l i azınl ığın bir l iktel iğini garant i lemeli .

Ulusal Türk Birliği (UTB) 2006 yılında kurulmasına ramen bir türlü günümüze ka-dar bir resmiyet kazanmadı, halbuki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ile kuruldu.

Birliğimizin genel hedefi Türk azınlığının kabul edilmesi, oturtulması ve gelişmesini sağlamak. Bizler Av-rupa standartlarına göre bütün insan haklarını, Türkçülüğün özünün korunması için mücadele etmekteyiz.

Efrem MOLLOV, Pomak Parti Başkanı ve Avrupa “Pomak” Enstitusu başkanı; - Bende burada bu-lunmaktan çok sevinçliyim, çünkü bir tek Türkiye’deki göçmen Pomak kardeşlerim bunca yıldır hiç bir zaman herhangi bir asimilasyona uğramamışlardır, baskı ve züllümün ne olduğunu bilmezler. Benim bu-rada temsil ettiğim Avrupa “Pomak” Enstitusu, Bulgaristan’daki Pomakların tek sivil toplum kuruluşudur.

İlk önce ben, bizim kuruluşumuzu bu önemli organizasyona davet ettikleri için BUL-TÜRK yönetimine ve bizzat Sayın Rafet Ulutürk’e teşekkür ediyorum. Bilindiği gibi, biz Po-maklar son 136 yılda Bulgaristan devleti tarafından yedi kere zoraki asimilasyona uğradık. Bu vahşi zorbalığın halkımızın üzerinde yarattığı tahribatları bir biz biliriz, bir de yüce Rabbimiz.

1989 yılının sonunda Pomaklar Sofya’nın göbeğinde büyük bir miting yaptık ve orada bu asimilasyonları şiddetle kınadık ve isimlerimizin iadesi için mücadele ettik. İşte bu mi-ting esnasında başımıza, yine devlet eliyle, yeni bir zorba getirildi. Sivil polisler eşliğinde o be-yaz arabadan inen şahıs Medi Doganov’tu. Son 25 yıldır bu şahsın yönettiği DPS par-tisi Pomaklara karşı en büyük asimilasyon politikalarını yürütmektedir. DPS bir devlet partisidir.

Ben ümit ediyorum ki, Bulgaristan’daki Pomaklar yakın zamanda özgürlük-lerine kavuşacaktır ve böylece halkımıza yönelik bu asimilasyon politikalarına son verilecektir.

Osman Bülbül, Ulus Derneği Başkanı;- Bulgaristan’da hukuki açıdan Türk-Müslüman azınlığı yoktur, ne Anayasa’mızda, ne de diğer kanunlarda böyle bir azınlık tanınmış değildir.

Bir imza kampanyası düzenleyerek, Bulgaristan devletine taleplerimizi sunduk. Bu belgede Türk ulu-sal azınlığının tanınmasını istedik. Ayrıca serbest ulusal tayin hakkını istedik. Anayasa’da yer alan et-nik açıdan parti kurma yasağının kaldırılması, Türk okulları, kültür evleri ve üniversiteler açılması taleplerinde bulunduk. Serbest birleşme ve ulusal Türk azınlığının mensubiyet haklarımızın ihlali ne-deniyle Strasburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açtık ve onun kararını beklemekteyiz.

Sempozyum katılımcılar ve basın mensupları tarafından yüksek değerlendirildi. Yara-tıcı ve hoşgörülü ruhun Sofya’ya taşınması istendi. Sempozyumda tebliğ sunan konuşmacılar:

I:Oturum Bsk. Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç (Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı), Alptekin Cecherli (Strateji Uzm. –Yazar – Kocaeli) Doç. Dr. Hasine Şen (İstanbul Üniversitesi), Prof. Dr. Cengiz Ha-kov (Bulgaristan – Sofya), Doç. Dr. Aleksey Kalyonski, (Sofya Universitesi) Dr. Erjada Porogonati (Gazi Üniversitesi – USGAM - Arnavutluk), Ayse Hacıoğlu, Aziz Şakir (Sabancı Üniversitesi – Sofya Üniversi-tesi), Rüstem Avcı (TRT Sanatçısı), Ahmet Tüzün (İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı Spor A.Ş.),

II:Oturum Bsk. Dr. Müjgan Deniz (İstanbul Üniversitesi), Dr. İbrahim Karahasan Çınar, (Bulgaris-tan – Sofya), Abidin Karasu, Dr.Metin YURTBAŞI- (İstanbul Üniv., İngiliz Dili ve Edeb. Efrem Mollov (Avrupa “Pomak” Enstitusu Başkanı ve Pomak Partisi Genel Başkanı– Bulgaristan), Nesrin KIRATLI

III:Oturum Bsk. Prof. Dr. Ramazan Biçer, Sakarya Unv. İlahiyat Fak. Temel İs-lam Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Alpay Dinçer, İsmail Cingöz, Dr.Necdi ÖZTÜRK, Sabri İskender (Bulgaristan Türkleri İnsan Hakları Savunucuları), Mehmet Alev, Emel Balıkçı,

IV:Oturum Bsk. Dr.Sakin Öner-İstanbul Lisesi Müdürlüğünden emekli, Sabri İS-KENDER, Şamil Kucur (Araştırmacı Yazar – İstanbul), Menderes Kungün-Bulgaristan Ulu-sal Türk Birliği (UTB) Başkanı,, Osman Bülbül –Austriya - Viena; Aliş Sait – Bul-garistan Gazeteci yazar, Celal Öcal - Türk Dünyası Kültür ve İnsan Hakları Derneği.

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 85.Sayı

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Bulgaristan’da 25 Mayıs’taki Avrupa Par-lamentosu (Ap) seçiminin ardından ortaya çı-kan siyasi kriz aşılmaya çalışılıyor. Cumhurbaş-kanı Rosen Plevneliev, Ulusal Güvenlik İstişare Kurulu’nun olağanüstü toplantısından sonra yap-tığı açıklamada, erken genel seçimlerin 28 Eylül ile 12 Ekim tarihleri arasında yapılacağını duyurdu.

Parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin li-derlerinin katıldığı toplantı dört saat sürdü an-cak görüşmelerden net bir seçim tarihi çıkmadı.

Cumhurbaşkanı Plevneliev, yap-t ı ğ ı k ı s a a ç ı k l a m a d a , h ü k ü m e -tin ne zaman istifa edeceğini belirtmedi.

Plevneliev’in siyasi parti temsilcileri ile toplan-tısı sürerken yüzlerce gösterici Cumhurbaşkan-

lığı binası önünde gösteri yaparak Bulgaristan‘ın ge-leceği için tüm si-yasi partilerin uz-laşmasını istedi.

G ö s t e r i -l e r s ı r a s ı n d a Cumhurbaşkanlığı binası etrafındaki yo-ğun güvenlik önlemleri dikkati çekti.

Bulgaristan‘da 25 Mayıs’ta yapılan Ap seçi-minde iktidardaki koalisyonun büyük ortağı Bul-gar Sosyalist Partisi’nin (BSP) önemli oy kay-bına uğramasının ardından oluşan siyasi gerginlik, erken seçim tartışmalarını gündeme getirmişti.

Seçimler 28.09 ile 12 .10.2014 tarihleri arasında yapılacak

w w w . b u l t u r k . o r g

T.C. Sofya Büyükelçisi sayın Süley-man GÖKÇE ve T.C. Burgas Başkonso-losu sayın Niyazı AKYOL, Rusçuk valisi ve Belediye başkanı resmi ziyaretlerinde bulundular. Bölge müftülüğü ziyaretin-den sonra sivil toplum temsilcilerinle de görüşme imkanları oldu. TİKİD GÜNEŞ Başkanı Gönül MEHMEDOVA, der-neğin projelerinden bahsederek, Cumar-tesi /31 Mayıs 2014/ Rusçuk Üniversitesi, KANEFF Kültür Merkezinde BULGA-RİSTAN TÜRKLERİ VE ADIM ADIM TÜRKİYE proje çerçevesinde 3. Bilgisa-

yar yarışması ve DELİORMAN TÜRK-LERİNİN DÜĞÜN GELENEKLERİ kitap tanıtımında değerli misafirleri etkin-likte aralarında görmekten onur ve mutlu-luk duyacaklarını bildirdi.

T.C. SOFYA BÜYÜKELÇİSİ RUSÇUK’TA!

Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Rek-törü Prof. Dr. Osman Şimşek, Trakya Üni-versiteler Birliğinin, Balkan Üniversite-ler Birliğine dönüştürüleceğini söyledi.

Şimşek, AA muhabirine yaptığı açıkla-mada, Balkan Üniversiteler Birliğinin ku-rulması için çalışmalara başlandığını belirtti.

Birliğin ilk dönem başkanlı-ğını Trakya Üniversitesinin yapaca-ğını ifade eden Şimşek, şöyle konuştu:

“Trakya Üniversiteler Birliğinin, Yunanis-tan, Bulgaristan, Makedonya ve Sırbistan üni-versitelerini de bir araya getirmek için Balkan

Üniversiteler Birliğine dönüştürülmesine karar verildi. Trakya Üniversiteler Birliğinde, Ça-nakkale Onsekiz Mart, Trakya, Kırklareli ve NKÜ bulunuyor. Bölge üniversiteleri olarak bir takım sıkıntıları çözebileceğimize inanıyorum. Üniversiteler arasında da işbirlikleri artacak.”

Balkan Üniversiteler Birliği Kurulacak

Tarım Fonu basın merkezinden yapılan açıklamada, Kırsal Bölgelerin Kalkınması Proğramı kapsamında Brüksel’in Bulgaris-tan devletine 863 milyon Euro’nun üzerin-deki kaynakları geri ödediği açıklandı. Söz konusu proğram kapsamındaki son taksitin ise 11 Haziran tarihinde toplam 84 milyon

Euro ödeme yapıldığı belirtildi. Brüksel yetkilileri tarfından iade edilen kaynakların 2013 yılının son üç aylık döneminde Kır-sal Bölgelerin Kalkınması proğramı için Tarım Fonu tarafından devlet bütçesin-den ödenen kaynaklar olduğu kaydedildi.

Brüksel tarımla ilgili ö d e m e l e r i g e r i i a d e e t t i

PROJENİN DETAYLARI; -3 bin 500 hektarlık toplam alan-1.100 hektarlık ticaret alanı -165 adet yolcu köprüsü -4 raylı sistem terminali-8 kontrol kulesi -16 taksi yolu -500 uçak park kapasiteli apron-70 bin araç kapasiteli otopark -1 havacılık tıp merkezi -1 büyük bir alışveriş tesisi

T Ü R K İ Y E N İ N G U R U R U O L A C A K

B u l g a r i s t a n P l e v n e ’ l i

Bulgaristan’da, yaklaşık iki aydır ara-lıklarla devam eden sağanak hayatı et-kilerken, Varna kentinde sel sularına ka-pılan bir çocuk öldü, 4 kişi kayboldu.

Varna Emniyet Müdürlüğünden yapı-lan açıklamada, kayıp kişilerin bulunması için çalışmaların sürdürüldüğü bildirildi.

Açıklamada, selin etkili olduğu As-paruhovo semtinde yaşayanlardan ev-lerinin üst katlarına çıkmaları istendi.

Asparuhovo’da çok sayıda otomobi-lin sele kapıldığı, çok sayıda konutun su altında kaldığı ifade edildi. Semtte yaklaşık 4 saattir elektrik verilemiyor.

Veliko Tırnovo’ya bağlı Kilifarevo ka-sabası, Beltsa Nehri’nin taşması sonucu felaket bölgesi ilan edildi. Kasabada on-larca evin sular altında kaldığı, evlerinin çatılarına çıkan vatandaşların kurtarılmayı

b e k l e d i k l e r i b i l d i r i l d i .

Bulgaristan Varna’da Yağaşlar Dışişleri Bakanlığı, yurt dışında sezonluk iş ara-

yan Bulgaristan vatandaşlarını dikkatli olmaları için uyardı. Yazın birçok kişinin sezonluk tarım işi pe-şinde olduğunu belirten bakanlık, iyi niyetli olma-yan aracı şahısların can yakabileceğini kaydetti. Bu konuda 2012’de İsveç’te meyve toplama olayını ha-tırlatan bakanlık, yaban mersinlerinin geç olgunlaş-ması ve düşük hasattan dolayı yüzlerce vatandaşın Bulgaristan’a geri dönecek para bile bulamadığının altını çizdi.

İsveç yetkililerine göre bu yıl yaban mersini hasadı temmuz ayı ortalarından sonra hazır olup, en erken

25 Temmuz’dan sonra toplanmasına başlanabilecek.Bakanlık, İsveç’te bu işi yapacak olan kişilere uya-

rıda bulunarak reelden çok daha düşük fiyata aracı şahısların meyve satın aldığını ve böylece insanları gereken ücretten mahrum ettiğini açıkladı.

Sezonluk iş arayanların, sokaklara yapıştırılan ilan-lara ve cazip ücret tekliflerine karşı dikkatli davran-maları gerektiği de vurgulanıyor. Yurt dışına gitme-den önce kişilerin ilk önce aracı şirketin, mümkünse işvereni de iyi araştırması gerekiyor. Lisanslı iş aracı-larının listesi, İstihdam Ajansı’nda bulunuyor.

Bakanlık, yurt dışında sezonluk iş arayanları uyardı

BULTÜRK’ten Plaket Taktimi