10
15 ARALIK PAZAR SAYI:9 Roboski Dobroski Selülit İstemeyenlere #ÇareFitness S2 S9 Teknoloji ve Kitap Birleşti, Ortaya E-Kitap Çıktı Gurbete Gitmek ve Gurbette Olmak Uslu Bir Tiyatro Olursanız; Belki Bir Gün Ödenek Bile Alabilirsiniz BAlBAy -KıSmEn- ÖzGüR 4 yıl 278 gün boyunca tutuklu yargılanan Mustafa Balbay, Anayasa Mahkemesi’nin “mağduriyet yaratıcı” hükmü kabul edilince serbest bırakıldı. Basın özgürlüğü çerçevesinden bakıldığında olumlu bir sonuç sunan bu tablonun, bir de görünmeyen tarafı var. Balbay, Ergenekon Davası kapsamında hakkındaki hüküm kesinleşmemiş olduğu için aslında tam olarak özgür değil. S6-7 S5 S8 S3 S4 Ayranımız yok İçme ye, Dolarlar Saçarız Kızılderili’ye

Acaba Gazetesi Sayı 9

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Haftalık E-Gazete

Citation preview

Page 1: Acaba Gazetesi Sayı 9

15 ARALIK PAZAR SAYI:9

Roboski Dobroski Selülit İstemeyenlere #ÇareFitnessS2 S9

Teknoloji ve Kitap Birleşti, Ortaya E-Kitap Çıktı

Gurbete Gitmek ve Gurbette Olmak

Uslu Bir Tiyatro Olursanız;

Belki Bir Gün Ödenek Bile Alabilirsiniz

BAlBAy -KıSmEn- ÖzGüR

4 yıl 278 gün boyunca tutuklu yargılanan Mustafa Balbay, Anayasa Mahkemesi’nin “mağduriyet yaratıcı” hükmü kabul edilince serbest bırakıldı. Basın özgürlüğü çerçevesinden bakıldığında olumlu bir sonuç sunan bu tablonun, bir de görünmeyen tarafı var. Balbay, Ergenekon Davası kapsamında hakkındaki hüküm kesinleşmemiş olduğu için aslında tam olarak özgür değil.

S6-7

S5

S8

S3

S4

Ayranımız yok İçmeye, Dolarlar Saçarız Kızılderili’ye

Page 2: Acaba Gazetesi Sayı 9

02 Aytaç Mete www.acabagazetesi.com

Her şey, Ensarioğlu’nun 2012 yılının Ocak ayında Türki-ye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmayla başladı. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Grup Başkan Vekili Hasip Kaplan kürsüde konuşurken, “Roboski’nin hesabı-nı verin” dedi. Bunun üzerine Ensarioğlu, “Dobroski’nin hesabını kimse size vermeyecek, hesabını biz soracağız. İlk günden beri Dobroski’nin üstünün örtülmeyeceğine, Dobroski ile ilgili her türlü hadisenin araştırılacağına dair teminat veren Sayın Başbakandır” dedi. Hatırla-nacağı üzere ‘Dobroski’, sunucu Mehmet Ali Erbil’in, geçmişte sunduğu yarışma programı Çarkıfelek’te, “pas, iflas” gelmesi durumunda yarışmacılara söylediği söz olarak yayılmıştı.

Türk siyasi tarihinin en güzel gaflarına imza atan siyasi aktörlerin kimisi hayata gözlerini yumdu, kimisi emekliliğinin tadını çıkarıyor, kimisi de aktif siyasi ha-yatına devam ediyor. Siyasi tarihimizin en renkli gafla-rında kimler yok ki… Fıkralara dahi konu olan Yıldırım Akbulut’tan Çoban Sülü’ye, “gulu gulu dansını” litera-türümüze kazandıran rahmetli Erbakan’dan, Trabzon’u Akdeniz’in incisi yapma sözü veren Tansu Çiller’e kadar

farklı isimlerden çeşitli gaflara gülmemek elde değil…

Siyasi tarihimizin “Baba” ismi Süleyman Demirel, İngiltere gezisi sonrasında havalimanında gazetecile-rin sorularını yanıtlar. İngiltere Dışişleri Temsilcisi’nin halk tepkisi aldığı bir dönemde, temsilcinin elini neden sıktığını soran gazetecilere cevabı hazırdır Baba’nın; “Ya neresini sıksaydım?”

Türk siyasi tarihinden beklenmedik bir anda silinen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eski Genel Başkanı De-niz Baykal, savaşların bir ülkeye fayda getirmeyeceğini seçmenine anlatmak ister; “Füzelerle savaş kazanabilirsi-niz, ama füzelerin üzerine oturamazsınız.”

Çoğu zaman toplantılarda uyumasıyla hafızalarımıza kazınan Kültür ve Turizm eski Bakanı Atilla Koç, Rus turistleri kendine has bir yaklaşımla övüyor; “Kitle tu-rizminde Almanlar fazla para bırakmıyor. Ancak Ruslar sonradan zengin olmanın görgüsüzlüğüyle fazla para bırakıyor. Ruslar bu söylediğimi de duymasın, bu sene çok Rus turist bekliyoruz.”

Roboski Dobroski

Siyasetin Gaf Anası; TAnSU ÇİllER

Tansu Çiller, ülkemizin yakın siyasi tarihinde önemli olaylarda verdiği tepkiler, aldığı ka-rarlar kadar, yaptığı gaflarla da adından sıkça söz ettiren isimlerden. Çiller, özellikle Mesut Yılmaz ile her gün atıştığı dönemlerde kimi za-man “Deccal değil Yılmaz olsan ne fark eder?” diye sordu, kimi zaman istikrarsızlıkla suçlaya-cağında da “Bu hükümet iktidarsız” dedi.

Konuşma yaptığı illeri genellikle karıştıran Tansu Çiller, Trabzon mitinginin son cümlesin-de müjdeyi vermekte gecikmedi; “Trabzon’u Akdeniz’in incisi yapacağım. Cenab-ı Allah’ı size emanet ediyorum.”

Çiller’in gafları bunlarda da sınırlı değil. Erzurum’da halka seslenen Çiller, oy isterken bakın nasıl bir gafa daha imza atıyor:

– Kırat’ın yemini verecek misiniz?

- Vereceğiz.- Biz de

sizin yeminizi vereceğiz.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Galip Ensarioğlu, AKP’den Diyarbakır adayı olunca, geçtiğimiz yıl Meclis kürsüsünde yaptığı ‘Dobroski’ gafı yeniden sos-yal medyada en çok izlenen videolardan birisi oldu. Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı bir konuşmada Roboski katliamından bahset-mek isterken, üst üste “Dobroski’nin hesabını soracağız” diyen Ensa-rioğlu, Türk siyasetinde yapılan gafları da yeniden akıllara getirdi. Biz de Acaba Gazetesi olarak bu gafları sizin için derledik.

Page 3: Acaba Gazetesi Sayı 9

03Ece Mehmetoğluwww.acabagazetesi.com

Günlük hayatımızda artık hemen hemen hepimizin kullandığı akıllı telefonlar, lap-toplar, masaüstü ve tablet bilgisayarlar, kullanıcılarını memnun etmek için her yeni gün, yeni bir uygulamayla karşımıza çıkıyor. Bunlar arasında dikkati çeken bir uygulama da; e-kitap. Kişisel elektronik cihazlarınızdan kitap okumaya olanak sağlayan bu uygulama sayesinde, kitap okumak için yer ve zaman aramaya gerek kalmıyor.

Fakat teknolojiyi yakından takip eden ülkemizde, dilediğiniz yerde ve dilediğiniz zamanda elinizin altında olan e-kitaplar, ne yazık ki pek de yaygın değil. “Yeni Yüzyılın Kitabı Elektronik Kitap” kitabında e-kitaba dair tüm ayrıntılara yer veren araştırmacı-yazar Işık Önder bu durumun nedenini, okuyucuların kitapla kurdukları duygusal bağa, yani kitabın kokusundan, sayfalarına

dokunmaktan, elinde tutmaktan, kitap say-falarına not almaktan vazgeçememelerine bağlıyor. E-kitap kullanımının teknolojiyle doğup büyüyen yeni nesil bireylerde daha yaygın olduğunu belirten Önder, “İdefix’in yayınladığı rakamlara göre satılan bin kitaptan sadece 4’ü e-kitap. Fakat ben, bu rakamların artacağına inanıyorum” diye-rek, e-kitaplarla henüz tanışma aşamasında olan ülkemizin, alışma aşamasına da yakın zamanda geçeceğini vurguluyor.

E-Kitap, Yayıncılar İçin Daha Avantajlı

Basılı kitap satışlarının azlığından yakı-nan bazı yayınevleri, e-kitapları bir tehdit olarak algılarken, Önder bu görüşün doğru olmadığını savunuyor ve ekliyor; “Elektronik yayıncılık, geleneksel yayıncı-lığa rakip olarak gelişen bir sektör değil,

yayıncılığın bir başka koludur. Geleneksel yayıncılık yapan yayınevleri de gereken teknolojik altyapıyı sağlayarak her iki yayın kolunda faaliyetlerini sürdürebil-melidir.”

Yurtdışındaki örnekleri incelendiğinde hukuki ve teknik düzenlemelerin sağlandığı birçok ülkede e-kitapların yayıncıların yüzünü güldürdüğünü ifade eden Önder, elektronik yayıncılığın, yayıncılar için başlangıçta ma-liyet gerektiren bir alan olsa da

genel olarak bakıldığında dağıtım, depola-ma, baskı gibi birçok maliyeti de düşüren avantajlı bir alan olduğu görüşünde.

E-Kitap Okuyucularına Müjde!Geçtiğimiz günlerde e-kitaplardaki

%18 KDV oranının %8’e düşürülmesiyle birlikte e-kitap satışlarında da artış yaşa-nacağına inandığını söyleyen Önder, “Bu durum korsan kitaba olan talebin azalma-sında da etkili olabilir. Herkesin elinde zaten e-kitap okumaya uygun cihazlar mevcut. Fiyatlar düştüğü için de e-kitap meraklıları artacaktır diye düşünüyorum” diyor. Önder, bilgisayar, cep telefonu veya tablet ekranından kitap okumanın gözleri yorduğu kanısının, e-kitap için geliştirilen donanımlar sayesinde ortadan kalktığının da altını çiziyor. “E-mürekkep teknolojisi ile üretilen, basılı kitaptaki sayfa görünümüyle birebir uyum sağlayan, göz yormayan, gün ışığında dahi herhan-gi bir parlaklık-yansıtma oluşturmayan bir ekran teknolojisi var. E-kitap oku-yucu denince akla gelen Kindle, Kobo, Sony gibi markaların da bu teknolojiyle geliştirilmiş wifi bağlantısı, ses ve video desteği gibi birçok özelliğe sahip, oldukça geniş hafızaya sahip e-kitap okuyucuları bulunuyor” diyen Işık Önder’in e-kitap okuyucularına bir de müjdesi var; “Henüz ülkemizde bu cihazlar satışta değil, ancak çok yakın bir zamanda tıpkı Apple gibi onlar da geliyor.”

Teknoloji ve Kitap Birleşti, Ortaya E-Kitap ÇıktıE-oyun, e-dergi, e-gazete derken tek-nolojinin gelişmesiyle birlikte son yıllarda ha-yatımıza yeni bir tabir daha girdi; e-kitap. Elektronik kitap anla-mına gelen bu uygu-lama, teknolojiden kopamayan ama yine de kitap okuma-ya zaman ayırmak is-teyenler için mucizevi bir çözüm oldu.

Page 4: Acaba Gazetesi Sayı 9

04 Cansu Adak www.acabagazetesi.com

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarından bugüne kadar dış göçlere sahne oldu. Özel-likle 1950’li yıllarda Almanya ile başlayan işçi göçleri, bu-gün; Fransa, Belçika, Hollan-da, İngiltere, İsveç, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya gibi pek çok ülkeye yayılmış durumda. Dış göçün en bü-yük sebepleri arasında eko-nomik ya da etnik nedenler yer alıyor. Kimi gurbetçiler bir gün ülkelerine geri dönme-nin hayalini kurarken, kimileri ise yurtdışında yaşamaktan memnun. Biz de gurbetçi vatandaşlarımızın gurbet hikayelerini dinleyerek onların yaşantısına ortak olduk.

Gurbete Gitmek ve Gurbette Olmak

“Alman Gibi Yaşamak Gerekiyor”“Ben Cansu Yıldırım. Almanya’da doğup büyüdüm. Anaokulu öğretmeniyim. 6 ay önce evlendim ve Türkiye’ye döndüm. Dedemler 60’lı yılların sonunda işçi olarak Almanya’ya gelmişler. Yıllarca burada çalışmış-lar. Almanya, birçok ülkeye göre güvenilir bir ülke. Suç oranının son yıllarda en aza indiği gerçeğini göz önüne alırsak da; kadınlar, erkekler, çocuklar ve yaşlılar kendi-lerini bu ülkede güvende hissediyor. Trafiği ve çalışma koşulları Türkiye’ye göre çok daha iyi. İşçi hakları edi-nilmiş durumda. Ancak yabancı biri olarak Almanya’da yaşamak bizim için o kadar da kolay değil. Öncelikle anadilin gibi Almanca konuşmak ve kendini bir Alman kadar iyi ifade edebilmek gerekiyor. Dışlanmadan, hor görülmeden yaşama isteği, bir Alman gibi yaşamak ge-rekliliği doğuruyor.”

“Ülkemi Özlüyorum Ama Dönmeyi Düşünmüyorum”

“Ben Asuman Sertoğlu. Yıllar önce eşimden ay-rılarak İngiltere’ye yerleştim. Çok uzun zamandır İngiltere’de yaşıyorum. Burada bir tekstil firmasında ça-lışıyorum. Eşinden ayrılmış ve tek başına mücadele eden bir kadın olarak gerek şartlar ve gerekse toplumsal bas-kının olmaması sebebiyle İngiltere’de yaşamak avantajlı bir durum. Kadın hakları, ekonomik özgürlük ve sosyal haklar açısından İngiltere’de yaşamayı tercih ettim. Bu-nun yanında ülkemden ve sevdiklerimden ayrı kalmak, İngiltere’nin Türkiye’den farklı olarak sürekli yağmurlu, soğuk bir iklime sahip olması sıkıntı verici. Yalnızlık da bazen zor olabiliyor. Ülkemi özlüyorum ama dönmeyi düşünmüyorum. Çünkü burada sosyal anlamda kendimi güvende hissediyorum.”

“Anadolu Toprakları Tüm İnsanlara Mirastır”

“Ben İnan Kadıoğlu. Aslen Hataylıyım. İsviçre’nin Olten kentinde yaşıyorum ve akademik liseye gidiyorum. Altı dil biliyorum. Bunlar; Türkçe, yüksek Almanca, İsviçre Almancası, Fransızca, İngilizce biraz da Arapça. Ayrıca hem Türkiye hem de İsviçre vatandaşıyım. İsviçre özgür ve özerk bir ülke. Bu nedenle İsviçre’de yaşa-manın pek çok avantajı var. Ama bazen gurbetçiler ve yabancı uyruklular zorluklarla karşılaşabiliyor. Tutucu ve kendi gibi olmayanlardan korkan insanlar var. Ama açıkçası ben şimdiye kadar öyle bir durumla karşılaşma-dım. Türkiye’yi de çok özlüyorum. Anadolu toprakları tüm insanlara mirastır, her yeri birbirinden güzeldir.”

“Amerika’daki Hayat Tarzının Dünyada Başka Bir Benzeri Yok”

“Ben Tarık Alptekin. TED Ankara Koleji ve ODTÜ Havacılık Mühendisliği mezunuyum. 1997 yılından bu yana Uçak Mühendisi olarak TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma Enstitüsü’nde ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. firmasında görev yaptım. Şu anda Amerika’da yolcu uçaklarına motor sistemleri tasar-layıp üreten bir firmada çalışıyorum ve Embry Riddle Havacılık Üniversitesi’nde master eğitimimi sürdürü-yorum. İş seyahatleri sebebiyle dünyanın birçok farklı yerinde bulundum ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Amerika’daki hayat tarzının dünyada başka bir benzeri yok. Özgür, insanların birbirine saygılı olduğu, hiç kim-senin diğerinin hakkını çiğneyemediği, hukukun üstün olduğu bir ülke. Türkiye’de bıraktığım aileme ve arka-daşlarıma olan özlemi saymazsak, kırmızı ışık ihlallerini, sokaktaki çöpleri, devlet dairelerindeki adaletsizliği, vurdumduymaz yöneticileri, altyapısızlığı, büyük ço-ğunluğu gülmeyen, hayattan bezmiş insanları ve günlük keşmekeşi arkamda bıraktığım için mutluyum.”

Gurbetçilerle yaptığımız görüşmeler

şunu gösteriyor; Avrupa’da var olan

sosyal haklar, insan haklarının geldiği

nokta ve ekonomik olanaklar, dış gö-

çün artmasına sebep oluyor. Ekonomik

zorluklarla boğuşan, etnik ayrımcılığa

maruz kalan ve Türkiye’deki eğitim

olanaklarını yetersiz bulanlar göç et-

mek istiyor ya da buna mecbur kalıyor.

Yine de pek çok gurbetçi için ülkele-

rinden ve sevdiklerinden ayrı kalmak,

her şeyden önce geliyor ve bir gün

geri dönme isteğini körüklüyor. Belki

de gurbeti en güzel, “İşçiler, Almanya

yolcusu işçiler, kimi yolcu, kimi gurbet

bekçisi… Ellerinde bavullar, fileler,

kolonyalar, su şişeleri, paketler. Onlar

ki hepsi, bir tutsak ağaç gibi yanlış

yerlerde büyüyenler” dizeleriyle Edip

Cansever özetliyor.

Page 5: Acaba Gazetesi Sayı 9

Türkiye çok garip bir ülke. O kadar garip bir ülke ki; ana muhalefet lideri “Ülkede icra düşen dosya sayısı tarihinde görülmemiş sayılara ulaştı” derken, Maliye Bakanımız en düşük maaşlı memurun bugün tamı tamına 5 bin 306 yumurta alabileceğini ilan ediyordu 76 milyona.

Bizler televizyon karşısında her biri birbirinden fantastik mali beyanları ve iddiaları dinlerken, televizyonların altyazısında 2013 Türkiye’sinde bir vatandaşın soğuktan donarak öldüğü bilgisi geçiyordu. Mehmet Emin Toprak’ın 5 bin yumurta alacak parası hiç oldu mu bilinmez ama devletimizin barajı, kumarhanesi, orman işletme alanları ve plazaları olan Kızılderili bir kabileye karşılıksız vereceği 200 bin doları vardı, verdi.

Sosyal Adalet; Rüyalarda BuluşuruzBu gelişmelerin art arda gelmesi üserine konuyu, bu

tür işleri yakından takip eden birine, İnsan Hakları Ortak Platformu Yönetim Kurulu Üyesi ve İnsan Hakları Der-neği Başkanı Avukat Hüsnü Öndül’e sorduk. Öncelikle yaşama, sağlık, eğitim, haberleşme ve seyahat özgürlüğü gibi temel insan haklarının ve bu haklar dışında kalan diğer tüm hakların arasında hiyerarşi olmadığını ve bu hakların küresel olduğunu söyleyen Öndül, “İnsan hakları, küresel olmasından dolayı herhangi bir ülke, şehir veya ilçeye göre değerlendirilemez. İnsan haklarına nerede ihtiyaç varsa, haklar oraya götürülmelidir. Dolayısıyla, eğer Kızılderilile-rin gerçekten de suya ihtiyacı varsa, biz de onlara bu desteği sağlamalıyız” diyordu. Aslında bizim için de olay tam olarak böyleydi. Dünyanın her neresinde olursa olsun eğer birinin ihtiyacı varsa bu haklar oraya götürülmeliydi. Peki ama 200 bin Dolar verdiğimiz Kızılderili kabilesinin gerçekten de buna ihtiyacı var mıydı? Bu konuya şüpheyle yaklaşırken; Mehmet Emin Toprak’ın böylesine yüksek bir rakama ol-masa da, sıcak bir yuvaya ihtiyacı olduğu belliydi…

Soğuk kış günlerinde metruk bir binada yaşayan ve donarak hayatını kaybeden Mehmet Emin Toprak’ı

hatırlattığımız zaman Öndül, ülkemizin bir gerçeğiyle daha yüzleşmemizi sağladı; “Savaş yatırımları en yüksek olan ülkelerden biriyiz. Bu alana ayrılan payların bir kısmı ile çetin kış günlerinde ısınma imkanı olmayan ve sokakta kalan vatandaşlarımıza nitelikli barınma hakkı sağlanabilir.”

“Sosyal adalet bir ilke, gelir dağılımındaki adaletsizlik ise bir durumdur” dedi Hüsnü Öndül ve devam etti: “Nitelikli bir yaşam elbette ki tüm insanların hakkıdır. Ulusal kaynakları bölüşüm nok-tasında çıkan sorunlar, yoksulluk olgusunu da beraberinde getirir. Fakat bu gibi sosyal sorunların çözülmesi mümkündür. Hükümet, tasarruflarını yoksullardan yana kullanabilir ve böylece çözüm, var-sıllardan yoksullara yapılacak olan yardımlarla sağlanabilir.” Hüsnü Öndül’ün bu sözü üzerine düşündük ki; barajı, kumarhanesi, orman işletme alanları ve plazaları olan Kızılderili kabilesi belki de sokakta yaşayan vatandaşlarımıza uzatmalıydı yardım elini. Öyle ya; varsıl olan onlar, yoksul olan ise bizim vatandaşlar…

05Aytaç Metewww.acabagazetesi.com

Ayranımız Yok İçmeye, Dolarlar Saçarız Kızılderili’ye

Maliye Bakanı Meh-met Şimşek, mec-liste 2013 yılı bütçe sunuş konuşmasını yapıyor, ülkemizin nasıl da şahlandı-ğını anlatıyordu. Eskişehir’in metruk bir binasında ise şaha kalkan bir ülkenin değil, va-tandaşı soğuktan donarak ölen bu toprakların garip hikayesi yazılıyordu o saatlerde… Meh-met Emin Toprak yavaşça donarken gecenin ayazında, Bakan Şimşek müj-deyi vermişti; “Kızıl-derili kabilesine 200 bin Dolar bağışladık”

Page 6: Acaba Gazetesi Sayı 9

06 Doğukan Gezer www.acabagazetesi.com

Balbay -Kısmen- ÖzgürBilindiği gibi Mustafa Bal-bay, gazeteci olmasının yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Millet-vekili. “Darbeye teşebbüs” ile suçlanan Balbay’ın cezası Yargıtay’da onaylanırsa, mil-letvekilliği düşürülerek yeni-den tutuklanma olasılığı da bulunuluyor.

Çağdaş Gazeteciler Derne-ği Ankara Şube Başkanı Can Güleryüz ile gelişmeler üzeri-ne bir söyleşi gerçekleştirdik. Güleryüz, Balbay’ın tahliye-sinin etkilerinden nedenle-rine, Emre Uslu ve Mehmet Baransu’ya uygulanan siyasi baskılardan tutukluluğu süren gazetecilere kadar çeşitli konu-lardaki sorularımızı yanıtladı.

4 yıl 278 gün bo-yunca tutuklu yar-gılanan Mustafa Balbay, Anayasa Mahkemesi’nin “mağduriyet yara-tıcı” hükmü kabul edilince serbest bırakıldı. Basın özgürlüğü çerçe-vesinden bakıldı-ğında olumlu bir sonuç sunan bu tablonun, bir de görünmeyen ta-rafı var. Balbay, Ergenekon Da-vası kapsamında hakkındaki hüküm kesinleşmemiş olduğu için as-lında tam olarak özgür değil.

Page 7: Acaba Gazetesi Sayı 9

www.acabagazetesi.com Doğukan Gezer 07

Mustafa Balbay'ın tutukluluk sürecinin bitmesi tüm gazeteciler ve kendisini se-venler tarafından büyük bir mutlulukla karşılandı. Bazı kesimler, bu durumu

seçim öncesi bir propaganda hareketi olarak nite-lendirdi. Peki, siz Balbay'ın tutukluluk sürecinin bitmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle deneyimli bir meslektaşımızın yılları çalındıktan sonra hiç olmazsa özgürlüğüne kavuş-muş olması bizleri de mutlu etti. Daha önce çeşitli davalar kapsamında tutuklanan meslektaşları-mızın özgürlüklerine kavuşmasında yaşadığımız gibi Mustafa Balbay’ın tahliyesinde de gazetecilik adına umutlanmak istiyoruz. Ancak karşı karşıya olduğumuz gerçeklerin de farkındayız. O gerçek-lerin başında, hala onlarca gazetecinin sadece işlerini yaptığı için cezaevinde olması geliyor. Diğer meslektaşlarımızın da ellerinden alınmış olan özgürlüklerine en kısa sürede kavuşması için örgütlü tüm gazeteciler olarak mücadelemizi sürdürecek; her platformda sadece meslektaşları-mızın değil, mesleğimizin yargılanmak istediğini duyurmaya devam edeceğiz.

Mustafa Balbay’ın tahliyesinin, dar anlamıyla AKP iktidarı, geniş anlamıyla iktidarı paylaşanlar açısından belirli hesaplara dayandığı bir gerçek. Çünkü Oda TV, KCK Basın ve çeşitli dergilerde çalışan meslektaşlarımızın yargılandığı davalarda da olduğu gibi Mustafa Balbay’ın yargılandığı davada da ‘siyasi hesaplaşma’ yapılmak istenmiş-tir. Bu davalardaki tutuklamalar da tahliyeler de siyasi konjonktüre dayalıdır. ‘İçinden geçtiğimiz süreçte ne değişti ki’ diye düşünülecek olursa; Gezi Parkı eylemlerinin süreçte belirleyici olduğu kanaatindeyim. Toplumsal ve siyasal alanı çok derinden sarsan Gezi Parkı eylemleri, iktidara karşı olan birikmiş tepkinin ulaşabileceği boyut-ları çok net olarak göstermiş ve bugüne kadar iktidara yakın durmakla varlıklarını tanımlayan kişi ve yapılara, iktidarla aralarına mesafe koyma zorunluluğunu doğurmuştur. Derinden yaşanan bu sarsıntı zaten pamuk ipliğine bağlı iktidar bütünleşmesini de çatlatmıştır. İlerleyen günlerde farklı sonuçlarla da Gezi Parkı eylemlerinde ko-nulan tepkinin yarattığı değişime şahit olacağımız öngörüsündeyim.

■ İşin hukuki boyutuyla ilgili bir soru olacak fakat; sizce Mustafa Balbay'ın tutukluluk sürecinin bitmesi, diğer tutuklu gazeteciler için de bir emsal teşkil edebilir mi?

Mustafa Balbay ve diğer tutuklu meslek-taşlarımızın, hatta ötesinde Türkiye’de ceza-evlerindeki tutukluların azımsanmayacak bir bölümünün ‘uzun tutukluluk işkencesi’yle karşı karşıya kaldığını biliyoruz. ‘Siyasi dava’lar diye tanımlayacağımız, gazetecileri de kapsayan yargı-lamalarda, suçlamaların niteliğiyle başlayan hak ihlalleri uzun tutuklulukla işkenceye dönüşüyor ve bu konuma düşen kişi 'kaçma’ veya ‘delilleri karatma’ şüphesi olmamasına karşın yıllarca cezaevinde tutularak adeta hüküm giymiş mua-melesiyle karşı karşıya kalıyor. Yaptıkları itiraz-lar da yargılamayı yürüten hakimler tarafından sübjektif değerlendirmelerde reddediliyor. Tam bir yılan hikayesine dönen bu uygulamaya Anaya-sa Mahkemesi bir nebze de olsa Mustafa Balbay kararıyla müdahale etmiş gözüküyor. Ancak Mustafa Balbay kararında Anayasa Mahkemesi, milletvekili olması nedeniyle uzun tutukluluğun ‘temsil hakkının ihlaline’ yol açtığı vurgusunu ön planda tuttu. Bu açıdan diğer meslektaşlarımızı kapsayıcı bir karar olarak gözükmese de, yargı-

lama süreçlerinde temel sorun olan uzun tutuk-luluk kararlarını alırken hakimlerin artık daha ciddi olmasını sağlayacaktır. Uzun tutukluluğa ilişkin bu kararın görülmemesi mümkün değildir. Bu noktada meslektaşlarımız açısından böyle tahliyeleri ummakla birlikte, uğradıkları haksız-lıkların tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelecek beraatları bizler açısından ancak ‘adil karar’ olarak görülecektir.

■ Bugüne kadar çok sayıda gazetecinin hüküme-te yönelik eleştirileri nedeniyle birtakım sorunlarla karşı karşıya kaldığını biliyoruz. Peki, siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

İktidarın temsilcileri, keskin bir taham-mülsüzlükle nereden gelirse gelsin kendisine yöneltilen eleştirilere en sert tepkiyi göster-mekte, adeta düşman muamelesi yapmak-tadır. İktidarın sürekli karşı karşıya geldiği yapı ise basındır. Uygulanan politikalar nedeniyle hemen hemen her alanda ya-ratılan kutuplaşma sonucu basında yazılıp çizilen her konu, iktidar tarafından özel bir mercek altına alınıyor ve kendisine ‘düşman mı’ yoksa ‘dost mu’ diye tanımlanıyor. ‘Doğruları ve gerçekleri yok etme’ amacından başka bir şeye hizmet etmeyecek bu tutumun, iktidarın da temel çıkmazı olacağını kesinlikle söylemekle beraber, gazeteciler cephesinden baktığımızda eleştirinin yok olması diye bir şey söz konusu olamaz. Çünkü gazetecilik ve gazeteci eleştirel gözüyle var olandır. Gerçi içinden geçtiğimiz süreçte bu gözü barındırmayan ama ‘gazeteci kisvesi’ altında birçok kişi mesleğimize bulaşmış olsa da bunların zamanla ortadan yok olaca-ğından kesinlikle eminiz.

■ Bir de Mehmet Baransu konusuyla il-gili bir soru sormak isteriz. Hepimizin bildiği gibi Baransu ve Taraf Gazetesi, mahkeme tarafından gizliliği korunan belgeleri gazete-nin manşetinden yayınladı. Şimdi bir tarafta kamunun bilme hakkını gözetip bu belgeleri yayınlayan Baransu ve Taraf Gazetesi, diğer bir yanda ise mahkemenin kararını hiçe sayan yine Baransu ve Taraf Gazetesi var. Peki, sizce geli-nen aşamada yayınlanan onca belge ne olacak? Bundan sonraki yargı sürecinin nasıl işleyeceğini düşünüyorsunuz?

Sorunuza, Çağdaş Gazeteciler Derneği Üyele-

rinin Uyması Öngörülen Gazetecilik İlkeleri’nden yapacağım birkaç alıntıyla yanıt vermek istiyorum: “-Gazetecinin halka ve kamuoyuna karşı mesleki sorumluluğu, işverenine ve kamu otoritelerine karşı sorumluluğundan önce gelir. -Gazete-ci, düşünce ve basın özgürlüğünün tam olarak gerçekleşmesi, kamuoyunun serbestçe oluşması ve halkın haber alma hakkının hiçbir kısıtlama ol-maksızın kullanılabilmesi için her türlü sansür ve otosansürle mücadele eder, kamuoyunu bu yönde bilgilendirir.”

Buraya iki maddesini aldığım, tamamı 20 mad-deden oluşan ilkelerimiz dikkatli şekilde incelen-diğinde görülecektir ki; gazetecilik evrensel ahlak ölçüleri içinde tamamlanacak bir meslektir. Ne bir coğrafyayla ne etnik ne de dinsel kimlikle sı-nırlandırılamaz. Tek düsturu yaşanan gerçekliğin bilgisine sahip olup onu kanıtlı şekilde sunmaktır. Bu açıdan Mehmet Baransu öznelinde yaşanan gelişmeler bir gazetecilik örneğidir; çünkü gaze-teci için ‘gizli’ ya da ‘devlet sırrı’ diye bir belge tanımlaması yoktur. Gizlenmeye veya sır kalma-sına çalışılan kamuoyunu doğrudan ilgilendiren her konu, gazeteci için bilakis ortaya çıkarılması gereken konudur.

Belgelerin yankısı zaten kısa sürede kamuo-yunda karşılığını buldu. İlerleyen süreçte de AKP iktidarına yönelik temel eleştiri noktalarından biri olarak etkisini daha da göstereceği düşüncesin-deyim. Gazeteci açısından bir dava konusuna dö-nüşmesi halinde ise örgütlü her gazeteci, meslek ilkeleri çerçevesinde gazeteciye sahip çıkacaktır.

Page 8: Acaba Gazetesi Sayı 9

08 Doğukan Gezer www.acabagazetesi.com

Tiyatro toplulukları ve oyuncular, son dönemde ivme kazanan özel tiyatrolara yapılan kısıtlamalara sosyal medya üzerinden tepkiler gösteriyor. Özel tiyatrolar bir bir kapatılırken, verilen ödeneklere dahi belli kısıtlamalar getirilmesi , “Ne olacak bu tiyatroların hali?” sorusunu tekrardan gün yüzüne çıkardı. Biz de, Acaba Gazetesi olarak Tiyatro Kumpanyası Genel Sanat Yönetmeni Kemal Kocatürk ve oyuncu Nazan Kesal ile tiyatro-lara neler olduğu üzerine konuştuk.

“Ahlaksızlığı Göstermek, Ahlaksızlık Sayılıyor”

Tiyatro Kumpanyası Genel Sanat Yönetmeni Kemal Koca-türk, heykele ucube, baleye belden aşağı, devlet senfoniye kapı gıcırtısı olarak görenlerin, tiyatroları da uzun zamandır kârsız gördüğü için ayrıştırmaya çalıştığını ifade ederek şöyle devam etti; “Tiyatroların yaşaması için ekonomik sıkıntıları da atlatması gerekiyor. Bakanlığın vermiş olduğu ödenekteki kısıtla-malarda dikkat edilmesi gereken unsur, tiyatroların baskı altına alınmaya çalışıldığı. ”Halktan topla-nan vergilerle dağıtılan ödenekler üzerinde böylesine bir ‘ahlak bekçi-liği’ yapılmasının, tiyatronun temel yapısına ters olduğunu vurgulayan

Kocatürk, “Tiyatronun görevi, ahlaksızlıklara dikkati çekmektir. Fakat protokole göre ahlaksızlığı anlattığınızda genel ahlaka aykırı oyun yapmış oluyorsunuz” ifadele-rini kullandı.

Tiyatrosuna verilen ödeneği reddeden Kemal Kocatürk, ödene-ği neden geri çevirdiğini ise şöyle anlatıyor; “Ben, devletin tiyatroma verdiği para karşılığında dilimi bağ-lamasına izin vermek istemiyorum. Toplumda çarpık gördüğümü söy-leme özgürlüğünü elimde tutarak, seyircimin dayanışma duygusuna güvenerek yoluma devam etmek istiyorum.”

Oyuncu Nazan Kesal, özel tiyatrolardaki sorunların geleneksel bir kurum olmasına rağmen devlet tiyatrolarında da görüldüğünü ifade ederek, halkın ödediği vergilerle bir takım kısıtlamalara gitmenin sıkıntıları çözmeyeceğini belirtti. Her alanda kendini hissettiren şid-detin, baskının ve ötekileştirmenin gençleri daha da cesaretlendirdi-ğine inandığını dile getiren Kesal, “Kısıtlamalar üzerine tiyatronun kalbi apartman dairelerinin ikinci katlarında, garajlarda, sokaklarda ve depolarda atmaya başladı. Bir anlamda her yer tiyatro mekanına dönüştü ve o mekanlardan da şaha-ne oyunlar çıkıyor” diye konuştu.

Uslu Bir Tiyatro Olursanız;Belki Bir Gün Ödenek Bile Alabilirsiniz

Her yer SahneOyuncu Nazan Kesal, özel tiyatrolardaki sorunların geleneksel bir kurum olmasına

rağmen devlet tiyatrolarında da görüldüğünü ifade ederek, halkın ödediği vergilerle bir takım kısıtlamalara gitmenin sıkıntıları çözmeyeceğini belirtti.

Her alanda kendini hissettiren şiddetin, baskının ve ötekileştirmenin gençleri daha da cesaretlendirdiğine inandığını dile getiren Kesal, “Kısıtlamalar üzerine tiyatronun kalbi apartman dairelerinin ikinci katlarında, garajlarda, sokaklarda ve depolarda atma-ya başladı. Bir anlamda her yer tiyatro mekanına dönüştü ve o mekanlardan da şahane oyunlar çıkıyor” diye konuştu.

Yardımın Geri AlınmasıKültür ve Turizm Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu protokolde yer

alan 14. madde şöyle:Madde 14- Aşağıdaki hallerden birinin tespiti halinde yapı-

lan yardım tiyatrodan yasal faiziyle birlikte geri alınır.d) Bu konuya ilişkin yürürlükteki mevzuat hükümlerine

ve/veya toplumun genel anlayış ve davranışlarına ters düşen hususların tespit edilmesi.

e) Projenin sergilenmesi sırasında, projenin Bakanlığa sunulan konusu dışına çıkılarak Anayasa’da belirtilen temel ilkelere, kanunlara, genel ahlaka aykırı hususlara ya da bireyleri ve/veya kurum-kuruluşları ve/veya top-lumun bir kesimini rencide edici veya hakaret içeren hususlara yer verildiğinin tespit edilmesi.

Yukarıdaki hallerden birinin tespit edildiği tiyat-roya yazılı tebligat yapılarak yardımı yasal faiziyle birlikte 15 gün içerisinde iade etmesi talep edilir. Tiyatro tarafından belirtilen süre içinde iade ger-çekleşmezse yasal yollardan tahsil edilmesi için işlem başlatılır.

Son yıllarda özel tiyat-roların yaşadığı olum-suzluklara bir yenisi daha eklendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel tiyatrolara sağla-dığı ödeneklere “ge-nel ahlak” kıstasını ge-tirmesi, tiyatrocuların tepkilerine yol açtı.

Page 9: Acaba Gazetesi Sayı 9

Bikini Fitness, sporcuların hem kaslı hem de kadınsı olması gereken bir branş. Yani sıkı bir antrenman programının ardından bir de uzun süren kişisel bakım sürecini içerisinde barındırıyor. Klasik olarak pod-yumda poz veren Fitness sporcularından farklı olarak bu branşta, kadınlar topuklu ayakkabılarının üzerinde kaslarını sergiliyor.

“Kassız Erkekler, Kaslı Kadınlardan Çekiniyor”

Yüksel Aytuğ’un yıllar önce kaleme aldığı “Kadınlık Olimpiyatlarda Ölü-yor” yazısının sağlık ve spor temelle-rine oturmadığını ifade eden Milli sporcu Hazal Mert, kadınların sağlıkları için öncelikle sıkı bir spor programı uygulamaları ge-rektiğini belirtti.

“Kadına kas yakışmıyor” görüşüne farklı bakışla yaklaşılabileceğini hatırlatan Mert şöyle devam ediyor; “Erkekler belki de kendileri yapamadıkları için kadınlarda kas görmek istemiyor. Çünkü bu spor; antrenmanı ve beslenmesi ile ciddi bir disiplin isteyen bir alan. Kaslı olmayan bir erkek tabii ki kaslı yapıda

bir kadınla yan yana olmayı tercih etmeyecektir.”

“Ya Kas, Ya Selülit”Her yıl yaz aylarının yaklaşmasıyla kadınlarda

selülit krizinin de gün yüzüne çıktığını ve çeşitli yollar aranmaya çalışıldığını söyleyen Mert, “Selülitin bir hastalık olduğunu unutmamak gerekiyor. Ve sağlıksız beslenip, düzenli spor yapılmadığı sürece bu hasta-lık artarak devam eder. Yani çözümü ilaçlarda değil sporda aramak gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Düzenli spora bağlı olarak vücutta olu-şan kasların, selülitleri engelleyeceğini

belirten Mert, “Sporcu kadınlarda bu maddenin doğruluğunu çok net

olarak görebilirsiniz. Düzenli spor yapan hiçbir kadın sporcu, selülit problemiyle karşılaşmaz” dedi.

Yarım Gün Spor Ayakkabı, Yarım Gün Topuklu Ayakkabı

Bazı kadınlarda “Kas yapar-sam vücut tipim bozulur” görüşü

olduğunu söyleyen Mert, “Kadın-ların yanlışa düştüğü nokta burada

yatıyor. Kasların büyük bir kısmı spor yapıldığı zamanlarda şişerek

belirgin oluyor. Normal zamanlarda ise

kaslar şişmediği için dışarıdan belli olmu-yor. Böy-lece vücut daha dinç durduğu için, kıyafet-leri de daha rahat taşıyabilir-siniz” diye konuştu.

Günün büyük bir bölümünü spor salonunda geçirdiğini de belirten Hazal Mert şöyle devam ediyor; “Benim için hayat aslında ikiye bölünmüş durumda. Normal iş mesaisi gibi spor salonuna gidiyor ve spor kıyafetlerimi giyerek çalışmalarıma başlıyorum. Mesai bitiminin ardından ise spor kıyafetlerimin yerini gece kıyafetlerim alıyor. Yani spor salonundan Süpermen gibi kostüm değiştirip çıkıyorum diyebilirim.”

09www.acabagazetesi.com Doğukan Gezer

Selülit İstemeyen Kadınlar İçin;#ÇareFitnessKadın sporcular

tarafından yapı-lan Bikini Fitness, ülkemizde pek de bilinmeyen spor dalları ara-sında yer alıyor. Milli sporcu Ha-zal Mert ise bu branşta ülkemizi her yıl uluslara-rası arenada başarıyla tem-sil ediyor. Mert, spor yapmayan kadınların selülit sorunlarını ye-nemeyecekle-rine de dikkati çekiyor.

Page 10: Acaba Gazetesi Sayı 9

ACABA www.acabagazetesi.com

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 15 ARALIK PAZAR SAYI 9

Genel Yayın YönetmeniDOĞUKAN GEZER(539) 879 71 [email protected]

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüECE MEHMETOĞ[email protected]

İçerik DanışmanıALİ İYİ[email protected]

Sayfa TasarımBERK [email protected]

İletişim Adresleri:www.acabagazetesi.comfacebook.com/[email protected]/acabagazetesitwitter/acabagazetesi

20. Yüzyılın En Büyük Barış Simgesi Nelson Mandela’yı Saygıyla Anıyoruz

Sokakta Yaşayan Her Canlı Soğuk Kış Günlerinde Üşüyor. Onları Unutmayın; 155 ve 157’yi Arayarak Barınma ve Yemek İhtiyaçlarının Karşılanmasına Destek Olun