56
MART / MARS 2013 No: 80 BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN! objektif actu Haber için +336 81 48 55 39 Reklam için +336 86 20 43 38 Yazışmak ve paylaşmak için [email protected] Une collectivité territoriale nouvelle remplacera le Conseil régional d’Al- sace, le Conseil général du Bas- Rhin et le Conseil général du Haut-Rhin Kadınlar Günü yazıları sayfa 10 - 11 ve 15’te Attention au référendum du 7 avril en Alsace P.43 Psikolog Erdinç Üstündağ, ilk kitabı olan “Aradığım Kitap İşte Bu” hakkında açıklamalarda bulundu Erdinç Üstündağ’ın İlk Kitabı Yayımlandı S.26 S.8 Mehmet Kaba, son yıllarda büyük bir çıkış yapan grubunu Objektif Gazete’ye anlattı Mehmet Kaba’dan Grup Turquoise... A la découverte des peuples de l’OMO avec VIP Productions Aux confins de l’Ethiopie, à trois jours de piste d’Addis- Abeba, à plus de mille kilo- mètres de Khartoum et à des siècles de la modernité, Philippe Frey (ethnologue, écrivain, aventurier) part à la rencontre des peuples oubliés. P.14 Giresunlular Derneği 30 Mart’ta Kadınlar Matinesi düzenliyor Dj Kabus sayfa 4 sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 1

Objektif gazetesi 80. sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Objektif gazetesi mart 2013

Citation preview

Page 1: Objektif gazetesi 80. sayı

MART / MARS 2013 No: 80

BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN! objektif actu

Haber için +336 81 48 55 39Reklam için +336 86 20 43 38

Yazışmak ve paylaşmak iç[email protected]

Une collectivité territoriale nouvelleremplacera le Conseil régional d’Al-sace, le Conseil général du Bas-Rhin et le Conseil général duHaut-Rhin

Kadınlar Günü yazıları sayfa 10 - 11 ve 15’te

Attention au référendum du 7 avril en Alsace

P.43

Psikolog Erdinç Üstündağ,ilk kitabı olan “AradığımKitap İşte Bu” hakkındaaçıklamalarda bulundu

Erdinç Üstündağ’ınİlk Kitabı Yayımlandı

S.26S.8

Mehmet Kaba, sonyıllarda büyük bir çıkışyapan grubunu ObjektifGazete’ye anlattı

Mehmet Kaba’danGrup Turquoise...

A la découverte des peuples de l’OMO avec VIP ProductionsAux confins de l’Ethiopie, àtrois jours de piste d’Addis-Abeba, à plus de mille kilo-mètres de Khartoum et à dessiècles de la modernité,Philippe Frey (ethnologue,écrivain, aventurier) part à larencontre des peuples oubliés.

P.14

Giresunlular Derneği 30 Mart’taKadınlar Matinesi düzenliyor

Dj Kabussayfa 4

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 1

Page 2: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 2

Page 3: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 3

Page 4: Objektif gazetesi 80. sayı

4

ERMENİLER BASTIRIYOR,SIRMA DİRENİYOR!Sırma Oran-Bartz, Fransa’nınLyon kentinde yaşıyor, Türkiyekökenli, yani içimizden biri.Fransız vatandaşlığı da bulu-nan Sırma Oran, 2008 yılındaFransa’da yapılan yerel seçim-lerde Yeşiller listesinden adayoldu. Sonra Yeşiller ve Sosya-listler ortak listeyle seçime gi-rince liste başı,Lyon-Villeurbane BelediyeBaşkanı Jean Paul Bret’in, ken-disini seçim listesine almak için“Ermeni soykırımını tanımayı”şart koşması üzerine, bu tavrıkınadı ve ayrımcılık davası açtı,ancak kaybetti. Bret’in, « soykı-rımı tanıdığını » alenen açıkla-masını istemesi üzerineadaylıktan çekilen Oran-Martz,hiçbir adaya sorulmayan « soy-kırımı tanıyıp tanımadığı » soru-sunun kendisine sadece « Türkkökenli » olduğu için sorulma-sının « politik ayrımcılık » ol-duğu gerekçesiyle davaaçmıştı. Fransa’da Ermeni id-dialarını kabul etmediği gerek-çesiyle mahkûm olan ilk Türkolan Sırma Oran-Martz, hakkınıAİHM’de arıyor. Oran, Ermeni çevrelerinin he-defi haline geldi. Kendisine “in-kârcı” diyen ve ağır hakaretlersavurarak hedef gösteren ya-zısı nedeniyle France-Armeniedergisinin yöneticisi LaurentLeylekyan aleyhinde hakaretdavası açtı. Sırma Oran: “Fransa’da Türkolmak çok zor. Ermeni diaspo-rası sadece Türk olarak doğdu-ğunuz için sizi mahkum ediyor.‘Türkse inkârcıdır, inkârcıysainsan değildir’ mantığı ile hepi-mize saldırıyorlar. Leylekyandaha önce babamı da hedef al-mıştı.” diyor.Paris’teki ilk mahkemesindemahkeme Başkanı: “Sayın Ley-lekyan, siz neye dayanarakSırma Oran hakkında bu kadarağır cümleler kurdunuz? Türkdevletinin inkârı Sırma Oran’ıda suçlama hakkını size verirmi?” demek durumunda kalı-yor.Dava bir kaç gün önce, 28 Şu-bat’ta sonuçlandı. Sırma, dias-poranın önde gelen ismiLaurent Leylekyan’a açtığı ha-karet ve iftira davasını kazandı.Paris Asliye Hukuk Mahke-mesi, Leylekyan’ı 2010’daFrance-Armenie dergisindekimakalesinde Oran-Martz’a ha-karet ettiği gerekçesiyle 4 bineuro tazminat ve mahkeme

masraflar için 4500 euro öde-meye mahkûm etti. Leylekyansuçu tekrarlarsa mahkemeye2500 euro ceza ödeyecek. Ley-lekyan, « soykırımı kabul etme-yen tüm Türkler’in insanlığınutancı olduğunu ve toplumdanayıklanmaları gerektiğini » sa-vunmuştu. Ayrıca Oran-Martziçin « Ankara ajanı, inkâr politi-kası sözcüsü ve insanlık dışı birfigür » ifadelerini kullanmıştı.Bu karar Ermeni milliyetçile-rince tepkiyle karşılandı. Nou-velles d’Armenie dergisi “Karar,Ermeni toplumunda şok etkisiyarattı. Oran muğlak, baştansavma ve çoğunlukla da konudışı savlar ileri sürerken, Ley-lekyan sağlam ve inandırıcı tez-ler savundu » diye yazdı.Sırma Oran-Martz, hukukî za-ferden memnun olduğunu söy-ledi: “İnsanlara doğuşlarıitibariyle hakaret eden Leylek-yan’ın aldığı ceza umarım di-ğerlerine de örnek olur vebaşkalarına hakaret etmedenönce düşünürler” dedi. Oran-Martz’ın avukatı Charles Morelde “Artık kimse bu kadar rahathakaret edemeyecek. Karar,Türk kökenli vatandaşların 2.sınıf olmadığını göstermesi açı-sından önemli” dedi. Sırma, Lyon bölgesinde Tür-kiye kökenlilerin sosyal ve eği-tim sorunlarıyla yakındanigilenen dinamik bir bayan. Bunedenle de belediye seçimle-rine katılarak insanlarımızın «sesi » olmaya karar vermişti.Kendisiyle birkaç toplantıda gö-rüşme olanağım oldu, Lyon’dadüzenlediği « Türkiye kökenliöğrenci ve velilerin eğitim so-runu » nda konferansçı olarakda bulunmuştum. Konuyla ilgilibirlikte çabalarımız oldu.Babası, araştırmacı ve bilimadamı, Siyasal Bilgiler’de öğre-tim üyesi Profosör Dr.BaskınOran. Baskın Oran, azınlıklar,Türk dış politikası, uluslararasıilişkiler,… konularında araştır-maları ve kitaplarıyla tanınır.2004’te yazdığı « Azınlıklar Ra-poru »yla Türkiye’de gündemioluşturmuştu. Bugün rahatlıklakonuşulan, ancak o dönemtabu olan bu araştırma konusunedeniyle de ölümle tehdit edil-mişti.Baba Türkiye’de, kızı Fran-sa’da « ayrımcılık, ırkçılık » yap-makla suçlandılar! İnsanlarındoğru bildiği düşüncelerdentaviz vermeden yaşama müca-delesi, onurlu olduğu kadarriskli de olabiliyor.

ALİ BAŞARAN

YAZIYORUM

Eğitimci - [email protected]

THY’nın seferlerine son verdiğinden bu yana böl-gede sıkıntısı çekilen Strasbourg-Türkiye direktuçuşları, SunExpress firması tarafından, Nisanayından itibaren Strasbourg-İzmir olarak vatan-daşlarımızın hizmetine sokuluyor.THY ile Lufthansa’nın ortak kuruluşu olan Su-nExpress firmasının bu tarifeli seferlerinin başla-ması öncesinde, yetkililer EntzheimHavaalanı’nda bir basın toplantısı düzenlediler.21 Şubat 2013 tarihinde yapılan toplantıya, Ha-vaalanı Müdürü Thomas Dubus ev sahipliği ya-parken, firma adına da Dr. Andreas Thams,Manuel Schürholz, Iris Krajis ile Fransa ve Al-manya Satış Sorumlusu Ali Çillioğlu katıldılar.Bölgedeki Türk ve Fransız gazeteciler ile seyahatacentalarının yanısıra, THY Nice Müdürü Erol Bü-yükçiçek’in de hazır bulunduğu toplantıda, Mr. Du-bus’un açış konuşmasını müteakip, firma yetkilileri

açıklamalarda bulunup soruları yanıtladılar.Türkiye’yi çok sevdiklerini ve önemli bulduklarını,bu nedenle bu hattın açılışından zevk ve memnu-niyet duyduklarını dile getiren yetkililer, bu uçuşunşirketin Fransa’dan ilk seferi olacağını belirterek,başta Entzheim Havaalanı yetkilileri olmak üzereemeği geçen herkese teşekkür ettiler.SunExpress’in 20 senelik bir geçmişi bulundu-ğunu, 1990’da Antalya’ya ilk üslerini açarak baş-ladıklarını, iki binden fazla çalışanı ve otuz adetBoeing 737-800 uçağı ile senede sekiz milyonyolcu kapasitesine ulaştıklarını söyleyen yetkili-ler, 2005’te İzmir’e ikinci üslerini, 2008’de ise Sa-biha Gökçen’e üçüncü üslerini açtıklarını,2011’de ise Frankfurt’ta SunExpress Deutsch-land GmbH’ı kurduklarını vurguladılar.

T ü r k i y e ,Kuzey Af-rika ve Av-rupa’da 18ülkede 84 güzergâha uçarak her gün 22-25 000arasında yolcu taşıdıklarını, bunun Türkiye aya-ğında da İzmir’den iç hat ve Avrupa olarak 37 gü-zergâha uçtuklarını belirten yetkililer, gelecek kışaylarından itibaren Strasbourg-İzmir seferlerineiç hat bağlantısı sağlayacaklarının da müjdesiniverdiler.Bu hat için bu seneki hedeflerini yaz aylarında 8000 yolcu olarak belirlediklerini, genel 2013 yılıhedefleri olarak da uluslararası turizme açılmak,Türkiye’de iç hat uçuşlarını arttırmak ve Almanyaile Fransa-Türkiye arasındaki etnik yolcu taşıma-cılığını genişletmek olduğunu ifade eden yetkili-ler, 3 Nisan’da başlayacak uçuşlarda

vatandaşlarımızın 85,99 €’dan başlayan fiyatlarlabilet bulabileceklerini söylediler.Uçuşlar ve diğer konular hakkında daha fazlabilgi almak için vatandaşlarımız acentalara ya dafirmanın 0 821 770 193 numarıl telefonu ilewww.sunexpress.com ve www.departstrasbo-urg.com sitelerine başvurabilirler.3 Nisan 2013 tarihinde başlayacak ve her çar-şamba günü düzenli olarak gerçekleştirilecek ta-rifeli seferlerin uçuş saatleri ise Strasbourg-İzmiriçin 18.20-22.20 (kalkış-varış), İzmir-Strasbourgiçin de 15.15-17.35 şeklinde olacak.Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın önemli birihtiyacına bu şekilde cevap vermiş bulunan Su-nExpress firması yetkililerine biz de teşekkür edi-yor, uçuşların sorunsuz geçmesini diliyoruz.

SunExprees’in Strasbourg-İzmir Seferleri 3 Nisan’daBaşlıyor

30 Mart’taki geceyi DjKabus ŞenlendirecekMerkezi Sélestat-Barr’da bulunanAlzas-Loren Giresun-lular Kültür ve EğitimDerneği (Acegal), et-kinliklerine ara verme-den devam ediyor.Geçen sene yönetimikadınların ele almasından sonra faaliyetlerinihız kesmeden sürdüren dernek, 20 Nisan’dadüzenlenecek ve ünlü sanatçı Haluk Levent’inkatılacağı geceden hemen önce, 30 Mart’ta dabir Kadınlar Matinesi organize etmiş bulunuyor.Tüm aktivitelerin gelirlerinin bu sene lösemiliçocuklar için harcanacağını belirten dernek yö-neticileri, 30 Mart’ta saat 18’de başlayacak eğ-lencenin, Barr yakınlarındaki Epfig’de bulunanSalle polyvalente’ta olacağını ifade ettiler.

Bölgenin sevilen dj’si Dj Kabus’un hanımlarıcoşturacağı gecenin giriş ücretini 10 € olaraksaptadıklarını bildiren yöneticiler, bu fiyatın içinekişi başına birer etli ekmek ( Bereket Fırını’ndan) ile soğuk içeceğin dahil olduğunu söylediler.Gecede yer alacak tombala çekilişinde davetli-leri zengin hediyelerin beklediğini açıklayandernek yöneticileri, bölgede yaşayan tüm ka-dınları bu özel eğlence gecesine beklediklerinivurguladılar.

Giresunlular Derneği Kadınlar Matinesi Düzenliyor

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 4

Page 5: Objektif gazetesi 80. sayı

YOLCULUK NEREYEMerhaba sevgili dostlar!Malumunuz üzere iki aydır sizlerden ayrıama memleketimdeki yakınlarımızla be-raberken aranızda bulunan kıymetli bü-yüğüm abimi ahirete yolcu ederken birtaraftan yalnızlığın burukluğunu yaşar-ken bir taraftan da sizler gibi kıymetlidostların he rtürlü yakınlığı ve desteğiylebu acılı günlerimi geçirmeye çalışırken,bir insanın dostlarına ne kadar ihtiyacınınolduğunu bir kez daha anlamamıza ve-sile olduğunu düşünüyorum.Hayatta bazı olaylar vardır, ümitle bekler-siniz sonucu. Sevdiğiniz birisi gelecektir ta uzaklardan,gönlünüzde onun hasretliği yıllar geçtiğiiçin kor ateşe dönmüştür! Yüreğiniz kıpırkıpır bir saatin akrep ve yelkovanı gibi za-manı kovalarcasına birbirini kovalarken ogelmeden geleceği güne bütün marifet-lerinizi (sevgi adına) göstermeye çalışır-sınız, hatta etrafınızdaki yakınlarınızdandersler alırsınız bir sevgi, uğruna, bir mu-habbet uğruna. Bir yavrunuzun dünyaya gelecek günübellidir, hiçbir şeyin eksik kalmasına gön-lünüz razı olmaz, her şeyini tabiri caiz iseA’dan Z’ye her şeyini temin edersiniz,

sizin için bir bayram günüdür onun dün-yaya gelişi. Bir yolculuğa çıkacaksınız, bilemediğinizbir diyara, tanımadığınız bir memlekete,hiç görmediğiniz yeni yüzlere yar olmak,oralarda yıllarca kalacaksınız, belki degeriye dönüşünüz hiç olmayacak, acabaoraya giderken nasıl bir hazırlık yaparsı-nız, hazırlık yaparken nelere daha çokönem verirsiniz, oralardan tanıdıklarınız-dan bilgiler alırsınız, sorarsınız oralardanasıl bir hayat var, nasıl bir yaşantı var,nelere dikkat etmeniz gerektiğini en incedetaylarına kadar öğrenmeye çalışırsınız;daha sonra vardığınız diyarlarda elinizdebulunması gereken ihtiyaç maddelerinemi yoksa daha çok sana yardımcı olacakdostlara mı yoksa içinde kalacağınız me-kanlara mı öncelik vereceğinizi bir prog-ram halinde hazırlamaya çalışırsınız diyebir soru karşısında birdenbire hayaledalıp böyle bir soru karşınıza çıktığındabelki hayıflanarak belki de içinizden he-saplar yaparak hepsine de ihtiyacım vardiyebilirsiniz, belki de öyledir ama ger-çekten oraya doğru yola çıktığınızda ne-leri seçip neleri bırakmak gerektiğinihemen anlarsınız. Fakat öyle bir yolculuğa çıkacaksınız kibir daha dönüşü mümkün olmayan,ölümle başlayan ama ölümsüzlüğe geçi-şin kapısı olan bir ahiret hayatına yolcu-luğa çıkarken nelere dikkat edip neleresahip çıkmamız gerektiğini yüce Rabbi-miz Kur'an-ı Kerim’imizin Bu dünya ha-yatı sadece bir oyun ve oyalanmadanibarettir.Ahiret yurduna gelince, işte asıl

hayat odur .Keşke bilmiş olsalardı .29/64fermanıyla işte ayette açık ve net görülü-yor ki bu dünyanın sadece bir geçiş nok-tası olduğu, gidilecek olan sonsuzlukaleminin hazırlıkları burada başlayıp bu-rada bittiğini bize peygamberi aracılığı ilebildiriyor ve ayeti kerimede yine YüceRabbimiz, Fakat ahiret hakkında bilğileronlara ardarda gelmektedir. Ama onlarbundan bir şüphe içindedirler .Çünküonlar bundan yana kördürler .27/66Burada Rabbımız gelen emirleri göz ardıettiğini, kulların buna pek rağbet etme-diklerini, onun için de kördür kelimisinikullandığını görmekteyiz. Bu dünyanınahiretin tarlasının olduğunu da bir başkaayette görüyoruz. Ahiret yurdunu yaniölümü görüp de sadece bir bitiş zanne-denlerin aldanış içinde olduklarını bilme-leri gerekir. Onlar ,sadece bu dünya hayatının dış yü-zünü bilirler. Ahiretten ise onlar hep ga-fildirler 30/7Ahiret hayatından gafil olmamak içinPeygamber (sav) ile gelen emirlere ria-yet edilmesi gerekir çünkü islam inancınagöre ölüm sonsuzluk değil sonsuz bir ha-yatın başlangıcıdır, dünyada yaptıkları-nın hesabının görüldüğü, iyilik vekötülüklerin mizan terazisinde tartılıp ce-zaların ve mükafatların verildiği, adaletterazisinin hiç şaşmadığı bir mekandırorası. Heyhat yaşadığımız şu asırda ve bundanönceki asırlarda olduğu gibi dünya haya-tının bir başka yerlerde yaşanmayacağınıanlatan, ahiret hayatını inkar eden baht-

sız ve kadersiz insanlara merhamet gö-züyle bakıp onları uyarmak Müslümanla-rın birinci vazifesi olmalı. Ahiretyurdunun dünya hayatıyla alakalı,Rabb'ımızın bize gönderdiği emirlerle bi-tirmek isterim. İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde bö-bürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulama-yan kimselere veririz (en güzel)akıbettakva sahiplerinindir. 28/83De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da,Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. İşteAllah bundan sonra (aynı şekilde) ahirethayatını da yaratacaktır." GerçektenAllah her şeye kadirdir.29/20Ve en güzel örneğin de Peygamber (sav)efendimizde olduğunu şu ayeti kerimeylebildiriyor : Şanım hakkı için muhakkak kisize Resullulah'da pek güzel bir örnekvardır. Allah'a ve son güne ümit beslerolup da Allah'ı çok zikreden kimseleriçin.33/21Yok eğer Allah ve Resulünü ve ahiretyurdunu istiyorsanız, haberiniz olsunki,Allah içinizden güzellik edenlere pekbüyük bir ecir hazırlamıştır.33/29Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet

verenlere Allah hem dünyada, hem ahi-rette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı birazab hazırlamıştır. .33/57Ey inanan ve ya inanmayan insanlarımız,ahiret yolculuğu bir son değil, bir sonsuzalemin başlangıcıdır. Yüce Rabbim bu düsturlar üzere yaşa-mayı kendisine kul habibine ümmet ey-lesin. Bizleri tekrar buluşturan Mevlayahamd eder, muhabbetle selamlarım.

BİR SÖZDENBİR ÖZDEN

HASAN KARAKAYA

5

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 5

Page 6: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 6

Page 7: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 7

Page 8: Objektif gazetesi 80. sayı

8

Bölgenin sevilen ve başarılı grubu Tur-quoise’ın şefi Mehmet Kaba, grubuyla il-gili merak edilenleri gazeteniz Objektif’eanlattı.Soru-cevap şeklindeki söyleşimizi aşa-ğıda size sunuyor, kültürel alandaki yü-zaklarımızdan olan Grup Turquoise’a veüyelerine başarılarının devamını diliyo-ruz.

Bize grubun kuruluşunu ve kuruluş ama-cını anlatır mısınız?Grubun kuruluşu, daha doğrusu kurul-madan önce, fikir olarak olgunlaşması2009 yılının hemen başlarındadır. Ozaman daha grup kurmak gibi bir durumyoktu, ancak fikir olarak yapmak istedi-ğimiz işler de, mesela Anadolu halkozanlarımızı birer konser / konferans ge-cesi ile tanıtma konusu bir müzik grubukurmayı elzem hale getirdi. Sanırım ko-şullar da elverdi ve “hadi bakalım” dedik,böylece 2009’dan itibaren grubun nüve-sini oluşturacak elemanları bir araya ge-tirmeye başladık ve grup 2010 yılında ilkhalini aldı.

Kuruluştan sonra neler yaptınız, kaç kon-ser verdiniz?Kuruluştan bu yana, kuruluş amacımızauygun işler yaptık, hedefimizden de birsapma olmadı. 2010’dan beri konser sa-yısı epeyce... Yanlış hesap yapmıyor-sam 16 konser verdi grup. Ben kendiminyalnız olarak katıldıklarımı saymıyorum.

Grup üyelerini belirleme, kriter ve yön-temleriniz nelerdir?Öyle özel bir yöntem yok, ilk başlarda biraraya gelebilmek önemliydi ama ilerle-yen zamanda gördük ki grup çalışmasıiçin ilk önce temel nota bilgilerine sahipolmak gerekiyor. Bu, grup çalışmasının“olmazsa olmaz” ilk koşulu. İkincisi iseeğer çalgı olarak katılıyorsa, kişinin çal-gısına hakim olması çok önemli. Ses içinde aynı şeyler gerekiyor. Grup çalışma-larına, hem dinlemek hem eşlik etmekiçin isteyen herkes gelebilir, geliyorlar dazaten. Ҁalışmalarımız, bu işe meraklıolanlar için bir okul gibi, ben öyle görü-yorum. Ancak grupta çalmak ve söyle-mek için biraz önce söylediklerim geçerli.

Bize grup üyeleri hakkında kısa bilgilerverebilir misiniz?Üyelerimiz arasında hem profesyonelhem de amatörler var. İlk kuruluşundanbu yana hem ayrılan hem de katılanlaroldu gruba. Son olarak bir tanbur, bir denefesli çalgı var aramıza gelen.

Nasıl bir çalışma ritüeliniz bulunuyor?Konserimiz olsun olmasın, her çarşambagünü çalışma yapıyoruz. Öncelikle ken-

dimiz için müzik yapıyoruz. Bu hiç aksa-mıyor, ciddiyet önemli elbette; bu ciddiçalışma ve grup elemanlarının özverileriile iyi bir seviyeye geldik sanıyorum. Amadaha çok geliştirmemiz gerekli kendimizi,bunu da eklemem lazım.

Gruptaki müzisyenlerin hepsi profesyo-nel mi?Biraz önce belirttiğim gibi hem amatörhem profesyonel. Aramızda Fransızlarda var, ama hepsi de bizim müziğimizegönül vermiş durumdalar ve çok ilgililer,çok seviyorlar bizim müziğimizi, seviyo-ruz yani bu müziği...

Genelde tematik konserler veriyorsunuz;buradaki amaç nedir ve bu temaları

hangi ölçütle seçiyorsunuz?Evet, grubun kuruluş amacı bu zaten:Anadolu ozanlarını konser / konferanshalinde sunabilmek, tanıtabilmek. Ancaktematik konuları hazırlamak, müziklendir-mek hakikaten çok çok zaman alan bir iş,kolay değil gerçekten; konuların seçil-mesi, metinlerin, şiirlerin çevirilerinin ya-pılması, konser / konferans akışı halinegetirilmesi hakikaten kolay değil. Yanimüzik çalışmalarının arkasında da bir debaşka bir büyük çalışma yatıyor. Müthişbir çevirmenimiz, konuları şahane bir şe-kilde anlatan bir tiyatrocumuz var. Birbütün olarak ekip çok iyi! Mesela, dahaşimdiden türkü, şarkı, şiir olarak çevril-miş, hem de çok başarılı bir şekilde çev-rilmiş 80’den fazla eser var. Yani bir şiir /çeviri kitabı basılması dahi mümkün! Te-matik olmayan konserlerdeki parça seçi-mini nasıl ve neye göre yapıyorsunuz?Tematik konserlerin zaman aldığını söy-lemiştim; bu hazırlıkları yaparken ayrıcahalk ve sanat müziğimizden oluşan kon-serler de veriyoruz. Seçimde pek zorlan-mıyoruz, çünkü çalışmalarda birçok esergeçiyoruz, daha sonra aralarından seçimyapıyoruz. İki kriterin önemli olduğunusöyleyebilirim; listeyi Türkiye’nin her böl-gesinden ve de öncelikle bizim hoşu-muza giden eserlerden oluşturuyoruz.

2013 yılı projeleriniz belli mi?Evet; ilk olarak 13 Nisan’da Mission VoixAlsace için Kaysersberg’deyiz. OradaYunus Emre konulu konserimiz var.Daha sonra 18 Mayıs’ta Colmar’da Mu-siques Métisses çerçevesinde bir konse-rimiz var. Bunlar kesin olanlar. Mayısayının ilk haftasında, sanırım SinemaOdyssée’de de bir konser yapacağız.Henüz oluşum aşamasında. Belki hazi-ran ayının sonuna doğru, grubun ilk kon-serini verdiği St Pierre le VieuxKilisesi’nde Yunus Emre’yi yapma ihti-malimiz var. Bu arada Karacaoğlan hazırlanıyor,yazım aşamasında. Bir de Aşık Veyselvar; onu da usta gazeteci Can Dündar ‘ınAşık Veysel Belgeseli’ni temel alarak ya-pacağız. Ҁalışması şu an elimizde. Ken-disi ile Sinema Günleri için aralık ayındaStrasbourg’a geldiğinde grup olarak yap-

tıklarımızı anlatmak üzere buluşmuştuk;ben Aşık Veysel’den bahsedince tesadüfeseri kendisinin de Aşık Veysel hak-kında bir belgesel yaptığını söyledi ve sa-ğolsun bir de büyüklük göstererek bizebelgeselin bir kopyasını gönderdi. Belliolmaz, belki Can Dündar’ın katılımı ile bir“Aşık Veysel Gecesi” ni ilerleyen bir za-manda gerçekleştirmek mümkün olur.Bir de doğu ve batı edebiyatında “Bülbül”konulu bir konser düşünüyoruz. Bununlailgili batı kısmı hakkında grup elemanla-rımızdan biri tarafından yapılmış güzelbir tez çalışması var elimizde. Eh, biz dedoğu bölümünü biliyoruz, daha ne olsun!Bir de Festival Strasbourg Méditéran-née’de bu yıl bir konserimiz olacak sanı-rım. Bir ön teklif aldık, gerçekleşeceğiniumuyorum.

Halkın ilgisinden memnun musunuz?Daha fazlası için neler yapılabilir?Halkın ilgisinden gerçekten memnunuz;hem Türkler hem de Fransızlar çok ilgigösteriyorlar, sanırım iyi bir iş yapıyoruz,doğru yolda olduğumuzu düşünüyoruzgrup olarak. Daha fazlası için ne yapıla-bilir? Tanınmak, bilinmek pek kolay ol-muyor, uzun zaman istiyor. Herkeseulaşmak bir anda yapılabilecek bir şeydeğil. Kendimizi tanıtmaya pek önem vermiyo-ruz gibi de sanki, çabalarımızı biraz da buyönde göstersek iyi olacak. En büyükdesteği Objektif Gazete’den alıyoruz; ta-nınmamız, bilinmemiz konusunda, kon-serlerimizin bildirilmesi hakkında bizeçok yardımcı oldu ve hâlâ da olmayadevam ediyor. Şu yapılan söyleşi bilebizim için bir tanıtım vesilesidir. Bir de Sinema Odyssée’nin müdürüFaruk Günaltay Bey’e de teşekkür bor-cumuz var, kendisi de, sinemada vere-ceğimiz konserler için bize çok destekoluyor, yardımını esirgemiyor.

İletmek istediğiniz başka mesajlar varmı? Facebook’ta Turquoise olarak bir sayfa-mız var, oradan grup ile ilgili bilgilere ula-şılabilir. Konserlerimizi oradan ilanediyoruz zaten. Ayrıca konser videoları-mız da var aynı sayfada. Son olarak şunusöylemek isterim: konserlerimize ilgigösteren, gelip bizi dinleyen, beğenilerinibelirten müzikseverlere, grup adına, çokteşekkür ediyorum. Bizi desteklemele-rine her zaman ihtiyacımız var. Strasbo-urg’da ve bu bölgede bir benzerininolduğunu sanmadığım bu gruba ilgileri ilelütfen destek olsunlar.Saygılarımı sunuyorum.

Grup Turquoise Adına Mehmet Kaba Sorularımızı Yanıtladı

Karlsruhe’deki GSK’da seçimler yapıldı.24 Şubat 2013 tarihinde yapılan seçime faaliyet rapo-runun okunması ve Divan Kurulu‘nun kurulmasıylabaşlandı. Seçimler sonucunda eski Yönetim Kurulu‘yla görevedevam etme kararı alındı. Yeniden başkanlığa seçilenNurettin KÜÇÜK bütün yönetime teşekkür etti ve „Bun-dan sonra da birlik ve beraberlik içinde başarılı olmayaçalışacagğız“ dedi. Yeni Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyor: Başkan

Nurettin Küçük, 2. BaşkanBurhan Genç, YazmanR e f i kA s l a n ,

Sayman Sedat Memili, üyelerOrhan Özyurt, Bekir Yamak, MuratKaradağ, Şükrü Öztürk, NihatKaya, Muammer Karakus, HüseyinApaydın ve Mahmut Bilen. Denetleme Kurulu: Kemal Akbaba,Mecnun Ölmez, Deniz Şahin. Spor Kolu: Murat Dede, İrfanGenç, Doğan Kara.

Bizler de Objektif Gazete olarak GSK’ya ve yeni yöne-ticilere başarılar diliyoruz. KARLSRUHE GSK‘DA SEÇİM

Hasan BELLİKLİ / Karlsruhe

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 8

Page 9: Objektif gazetesi 80. sayı

Hayatını Strasbourg’ta sürdüren ve enson 24 Ocak 2013 tarihli duruşmadahakkında ömür boyu ağırlaştırılmış hapiscezasına hükmedilen sosyolog PınarSelek, 18 Şubat 2013 akşamı OdysséeSineması’nda yapılan dayanışma toplan-tısıyla moral depoladı.Sinemanın salonlarını hınchınç dolduranyüzlerce izleyicinin huzurunda gerçek-leştirilen dayanışma gecesi, sinemanınMüdürü Faruk Günaltay’ın açılış konuş-masıyla başladı ve Strasbourg-Méditer-ranée derneğinin Başkanı MyriamChopin-Pagotto’nun sunumuyla saat-lerce devam etti.Aralarında Strasbourg Belediye BaşkanıRoland Ries, milletvekili Philippe Bies,Strasbourg Üniversitesi Başkanı AlainBeretz, son duruşma için Türkiye’yegiden gönüllüler, din adamları, Pınar Se-lek’le dayanışma komitesi üyelerinin debulunduğu konuşmacılar, kendisine hertürlü desteği verdiklerini ve vermeye

devam edeceklerini belirtip, dayanışmagösterisinde bulunurlarken, genel sloganolarak “Hepimiz Pınar Selek’iz, PınarSelek yalnız değilsin” sesleri salondayankılandı.Pınar Selek’e destek amacıyla geceyekatılan sanatçılardan, din adamı MichelRoth dia gösterimi eşliğinde duduk çalar-

ken, Grup Tur-quoise’ın lideriMehmet Kaba dasazı ve sözüylegeceye ayrı birrenk kattı.Ancak, geceyedamgasını vuran,Pınar Selek’in ba-bası ve avukatıolan Alp Selek’inkatılımı ve konuş-ması oldu. Türki-ye’den özel olarakbu gece için gelenve yer yer doku-naklı, yer yer demizahî konuşma-sıyla (sözleri Fran-sızcaya olancayetkinliğiyle Prof.Samim Akgönülçevirdi) salondaki-

leri kendisine hay-ran bırakan Alp

Selek, davanın gelişimiyle ilgili bilgilerverdi ve “Davayı anlatmak için ortada birhukuk olmalıdır ki dava olsun” diyerek,davanın yersizliğine ve hukuksuzluğunavurgu yaptı.Dosyadaki tüm belgelerin Pınar Selek’insuçsuzluğunu kanıtladığını, hattâ polisinbile bomba olmayıp gaz kaçağı olduğu

yönünde görüş bildirdiğini söyleyen AlpSelek, kızına yazı ve eylemleriyle destekolan, geceye de katılan herkese teşekkür

etmeyi de ihmâl etmedi.

Davayı kurtla kuzu öyküsüne benzetenAlp Selek, suyun başında olup da suyukirleten kurdun, kuzuyu ‘sen kirlettin’ diyesuçlayıp yemesini örnek göstererek, ‘Pı-nar’ı da böyle yemek istiyorlar’ dedi.‘Bu haksızlığa karşı birçok insan öyle bir

kafa ve beyin duvarı örüyor ki, en so-nunda onlar bu duvara çarpıp param-parça olacaklar’ şeklinde tepkisini koyanAlp Selek, sözlerinin sonunda kızıyla sar-maş dolaş olarak herkesin duygusalanlar yaşamasına vesile oldu.Gece de son sözü alan Pınar Selek isefazla konuşamayıp, ‘Duygularımı anlat-

maya tüm teşekkür sözcükleri yetersizkalır. Biliyorum ki hepimiz aynı yerdeyiz.Benim için sessizliğiniz, bakışlarınız bileyeterlidir’ diyerek kısaca kendisini ifadeetmeye çalıştı.Dayanışma toplantısı, sinemada verilenbir kokteylle sona erdi.

Pınar Selek’in Gurur Günü

Strasbourg’ta düğün organizasyon denince akla gelenisimlerden Gececiler Organizasyon’un sahibi MustafaKart ile düğünler hakkında konuştuk. Gececiler organizasyon ne zaman kuruldu? Teşekkür ederim. Şunu belirteyim ki 2004 senesinde ilkve tek düğün organizasyonu Gececiler Organizas-yon’du. Strasbourg ve civar şehirlerde birbirinden güzeldüğünlere imza atıyoruz. Bu vesile ile de 2004’ten beriemeği geçen tüm arkadaşlara ve ekibime teşekkür edi-yorum. Peki gerçekten ilk organizasyonu siz mi kurdunuz?Tabii ki, Gececiler Organizasyon ilk olarak kuruldu vebirçok kişi bizim yanımızda mesleği öğrenerek kendi or-ganizasyonunu kurdu. Mesela kimler?İlla isim vermek istemiyorum ama en kısa şöyle söyle-

yebilirim: Şu an Strasbourg’da olan bazı arkadaşlar or-ganizasyon olarak iş yapabiliyorlarsa bu GececilerDüğün Organizasyonu’nun sayesinde olmuştur. 9 yıllıktecrübemizle sayısız düğünlere imzamızı attık. Bazen duyuyoruz birkaç kişi ilk olduklarını iddia ediyor-larmış. 2008’e kadar sadece biz vardık. Daha sonra or-kestracımız da, dekorcumuz da, fotoğrafçımız da,aşçımız da kendi organizasyonlarını kurdular. Hepsinin elimizde resimleri var. Bunlar doğru şeylerdeğil. Herkes dürüst olmak zorundadır. İnsanlara yanlışbilgiler vererek nereye varmak istiyorlar anlamıyorum. Tabii herkes kısmetini yer, fazlasını yiyemez ama benMustafa Kart olarak şunu söylüyorum: ilk ve tek Organi-zasyon Gececiler Düğün Organizasyonu’ydu. Ve şu an9 yıllık tecrübemizle Fransa’nın her yerine hizmet ver-meye devam ediyoruz (Devam edecek)

Organizasyonu Öğreten Adam!

9

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 9

Page 10: Objektif gazetesi 80. sayı

10

ASİYEDEMİRELDRACH

DÜNYA KADIN SORUNU BİR GÜN ANMA İLE BİTER Mİ ?İlk defa 1800 yılında bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları içingrev yapan kadın isçilerin kilitlenmesi ve fabrikada çıkan yangında fabrikaönüne kurulan barikatlar nedeniyle ölmeleri ile sonuçlanan olay, kadın di-renişinin başlangıcı olmustur. Yıllar sonra, 26 –27 Ağustos 1910, Kophe-nag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’ndagündeme gelmiş. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ise, 1921’de Moskova’dagerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansında « Dünya EmekçiKadınlar Günü » olarak belirlenmiş, 1977 yılında da, Moskova’da BirleşmişMilletler Genel Kurulu’nca kabul edilmiş.Türkiye’de ise, 8 mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında « EmekçiKadınlar Günü » olarak kutlandı. Ardından, kapalı mekanlardan sokaklarataşındı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, 4 yıl süreyle herhangibirkutlama yapılmadı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve kuruluşlar, kadınların karşılaştığı so-runların ve ayrımcılıkların giderilmesi için pek çok ülkede kutlanacak bu güniçin, ortak amaç ve ilkeler ortaya konmuş olsa da, bu konuda kesin birsonuç ortaya konulmamıştır. Kadınlara yönelik fiziki şiddet ve psikolojik bas-kının en çağdaş ülkelerde bile tam anlamıyla kırılamamış olduğunu, emekve barış sloganıyla sokaklara dökülen yığınla kadın bize kanıtlıyor zaten.Siz hiç erkeklerin hak arama sebebiyle sokaklara döküldüğünü gördünüzmü? Yılda bir gün kadının bir varlık, bir insan olduğunu söylemek yetmiyor.Kadın hakları savunucuları tarafından atılan adımların yerli yerine oturmasıiçin, önce erkeklerin zihinlerindeki kabul görmeyen kadın modelini kabul et-meleri gerekmektedir.İlk modern devlet olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin Wyoming eyaleti1869 yılında, ardından Paris de 1871 yılında kadın haklarını tanıdı ve onukovalayan birçok dünya ülkesi bunun çaresini bulmaya çalıştılarsa da, herşeye rağmen kadın erkek ayrımı sürekli sıcak olarak gündemde tutulmuştur. Ne var ki, yılda bir gün, kadınlar günü olarak paketlenip kadınlara buyur edi-lirken mangalda kül bırakılmıyor. Ama, yılın diğer günlerinde ise, onca hen-game ile bu işin ne kadar çetrefilli olduğu her yerde gösteriliyor açıkçası.Yaşamın her alanında, haketmediği kötülüklere maruz kalan kadınlar tutunki siyah derili, Somalili, Alman, Fransız veya herhangi bir ırktan, ne farkeder ? Hepsi de aynı acılı sularda yüzmüyor mu?. Haksızlığa boyun eğme-yen, meydan okuyan, o acılı sularda yüzerek haksızlıklar adasındaki hoyratellerden kaçmaya çalışanlardan çok azı kıyıya ulaşabiliyor ne yazık ki!Dünya’da kadınların üçte biri, hayatlarında en az bir kez siddete uğruyor.

Buna ekonomik ve kültürel gelişme de engel olamıyor. Kadınlar tecavüzeuğramış olsalar bile hep onlar suçlu. Kirli çıkarları yüzünden kadınları çık-maza sürükleyen erkeklerin çok azı kanun önüne getiriliyor. Politika keza, burada da erkeklerin bazı haklara kayıtsız şartsız sahip ol-malarına karşın, kadınların daha uzun süreli mücadele etmeleri gerekmek-tedir. İşte sınıf ve cinsiyet ayrımı! Nedense, bütün devletlerde erkeklerinkadınların politik katılım talebine aynı şekilde itiraz ederek mesafeli durmuş-lukları vardır. Ben burada kadınlar gününün kutlamasından ziyade, dünyadaki istatistik-lerle bağlantılı yanını ele almaya çalıştım. Çünkü dünyadaki kadın sorunu-nun çözümü bir gün kutlamayla sınırlı değil. Oysa ki dilimiz yapılanhaksızlıkları bir gün için kolayca söyleyebilir. Lakin inandırıcı olması için, in-sanlığımızın sesi yankılanmalı. İnsanlık açısından bakınca, kadının dünya-daki yerini ve değerini belirleyen, onların duygularını, düşüncelerini,isteklerini bütün incelikleriyle açığa vurmalarından anlaşılıyor. Ancak ya-şamlarını net bir ortamda sürdürme olanakları sağlandığında, haksızlıklarınortadan kalktığını söyleyebiliriz. İşte o zaman, bu soruna ayna tutmuş olu-ruz! Aksi taktirde kimse kusura bakmasın, içimdekileri söylemek istiyorum!Kadınlarınızı dövmekten utanmıyorsanız; ister müslüman olun, ister hristiyan, ister ateist veya eli kalem tutan entelektüel olun, insani bir yanınızıgöremiyorum…

[email protected]İ ÇİÇEK

8 MART KADINLAR GÜNÜ MÖNÜSÜDünya Kadınlar ve Barış Günü olarak kutlanan 8 Mart, ilk kez 1909 yılında kutlanmışolup; 1911 yılında Avrupa’nın çeşitli devletleri ve ABD'de ve daha sonra 1913 yılında Rus-ya'da kutlanmaya başlamış ve son halini 1975 yılında Kopenhag'da her ülkeden katılançoğunluğu kadın olan Dünya kadınları sosyalist hareketinin başlattığı toplantıda belirle-nerek, en nihayetinde 1977'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararla bugünün Kadın Hakları ve Dünya Barışı günü olarak kutlanması kabul edilmiştir. Asıl temeli 1852 yılında ABD'nin Nev York kentinde bir grup kadın tekstil çalışanının ağırçalışma koşulu ve fazla mesai koşullarını, düşük ücretleri protesto etmek için toplanansosyalist kadınlar tarafından atılan hareket, 52 yıl sonra 1909'da Alman bir sosyolog ba-yanın önderliğinde Avrupa'da da 28 Şubat veya Şubat ayının son pazarı olarak kutlan-maya başlamış, son şekli ile de yukarıda da belirtilen şekli ile 1977’de kutlanmayabaşlanmıştır.Türkiye’miz ise ATATÜRK'ün daha Avrupa'da kadının siyasette olmadığı bir dönemde,kadınlara yani sizlere seçme seçilme hakkının tanındığı bir ülke olarak tarihte yerini al-mıştır. Siz Türk kadınına "Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlarüzerinde göklere yükselmeye layıksın" sözü kadına verdiği değerin göstergesidir. Sırasıgelmiş erkeği ile omuz omuza cephelerde savaşmış, sırası gelmiş tarlasında çalışıp ev-latlarını beslemiş, yeri gelmiş sırtında çocuğu ile cepheye ağır şartlarda cephane taşı-mıştır. Örnek isterseniz buyurun. Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Kara Fatma, YirikFatma, Gördesli Makbule, Tayyar Rahmiye, Hatice Hatun, diğer isimsiz kahraman Türkkadınları ecdatları gibi yakın tarihimizde yerlerini almışlardır.Buraya kadar zaten biliyordunuz. Hatırlatma niyetiyle yazılmıştır.İslamda kadına gelince: zaten hep arka planda kalmış olup çocuk doğurmak, yemek yap-mak, evde temizlik yapmak, bahçede amelelik yapmak, erkek egemen topluma bir nevihizmetçilik yapmak için tayin edilmişlerdir. Türkiye’mizde gittikce de daha da arka plandakalmaları kaçınılmaz olmaya başlamış olup; gençlik kamplarında ayrı, tren vagonlarındaayrı, otobüslerde ayrı, toplantılarda ayrı, yurtlarda ayrı, camilerde zaten ayrı, okullardaayrı olmaları için hükümet gerekli çabayı göstermektedir. Hemcinsiniz olan hükümet ba-yanı da bu duruma ses çıkartmamaktadır. Sizler de susmuş sonuçları beklemektesiniz.Hayırlı olsun ne diyebiliriz ki… Bu durumda gün yok ki kadına şiddet uygulanmasın. Televizyonda habercilerin duyura-bildikleri kadarıyla durum içler acısı. Töre ve namus cinayetleri, tecavüz olayları, sinkaflaflarından çıkan kavgalar, dedikodudan çıkan kavgalar (erkekler günde yedibin kelime,kadınlar yirmi bin kelime konuşuyorlar) hep sizlere maledilmeye çalışılıyor. Günümüzde modern diye geçinen bir kesim de var. Onlara gelince sanat ve görsel olarakoralarını buralarını göstermeye meraklı olanları da göz ardı etmememiz gerekir. Onlarzaten hep akıllı erkek aramaya gerek görmüşler. Ben de ne gerek var zaten ilerde delir-teceksiniz, neyin peşindesiniz diyorum. Sarhoş erkeklerin bile düşseler, kaza yapsalaranam diye feryat ettikleri veya kavgalarında bile anaya küfürler savurdukları bir toplumunasıl dizayn edebilirsin ki? Nihayetinde ana da bir kadın değil mi?Kadının içine kapalı karekteri, anlaşılamayan veya söyleyemedikleri duyguları hep ol-muştur ve de olmaya devam edecektir. Hani düşen uçaklarda kara kutu hep vardır ya!Hiç çözümlenip kamuoyu ile paylaşılanı gören, duyan varsa bana da bildirsinler. İşte ka-dınlar da öyle bir varlıktır. Onların her zaman kutsal olduğu kesin olup doğurma özelli-ğindendir. Onları baş tacı yapmak biz erkek milletinin görevleri arasında olmalıdır. Kadınları aynı piyano tuşlarına benzetirim. Ahenkli dokunuşlarda hoş bir sestir, seni alırgötürürler başka dünyalara, güzel sesler çıkarırlar. Sizler her şeyi aciz gibi görünüp ka-bullenmeyin. Her önünüze çıkanı merhem diye yaranıza basmayın, sonra mikrop kapar-sınız. Hayatınızın tadını çıkaramıyorsanız, tadınızı kaçıranları hayatınızdan çıkarın. Hayatınsizsiz olmayacağını bizler çok iyi biliyoruz. Sizsiz olmak mümkün değil. Dünyanın gele-ceği sizlerin doğurganlığınızla ilgili olup, her zaman var olacaksınız. Olmalısınız. Avrupa ve diğerlerinde homo evlilikler olsa bile onlar kendileri ile ancak dalga geçebilirler,sizler gülüp geçin. Öyle beş çocuk falan da demeyin, ne kadar ilgilenebilirseniz o kadarolsun. Sizleri her zaman sevdik, sevmeye de devam edeceğiz. Bu bir itiraf olarak algı-lansın lütfen. DÜNYA KADINLAR GÜNÜ’nüzü kutlar, sizleri saygı ile selamlarız. Hoşça kalın.

ÇİÇEK PASAJI

[email protected]

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 10

Page 11: Objektif gazetesi 80. sayı

11

ALBERA MEYNİOĞLU

Unutulmayacak KadınlarHer yıl çok sayıda dernek ve kuruluş, 8 MartDünya Kadınlar Günü’nün anlam ve önemini be-lirtmek ve tarihe imzalarını atmış kadınları anmaküzere bir dizi faaliyet düzenler. Tarih süreciiçinde kadının toplumsal, siyasî ve kültürel alan-larda nereden nereye geldiğini hatırlamamızdabu tip faaliyet ve kutlama törenlerinin yeri ol-dukça büyük.Unutulmamalıdır ki, kadının ikinci sınıf yurttaşmuamelesi gördüğü, zayıf, yeteneksiz ve asılödevi çocuk doğurmak ve kocasını tatmin etmekolan mahlûk konumundan çıkıp bugünlere ulaş-ması, bu durumun değişmesi için canı pahasınamücadele etmiş kadınlar sayesinde olmuştur. Bugün, bu kadınlardan çoğunun adı bile hatırlan-maz.Olympe de Gouges da bunlardan biri. 1748’de Montauban’da doğan Olympe de Gou-ges 16 yaşında evlendirilmiş ve evliliğinin hemenakabinde çocuk sahibi olmuş bir kadındı. Eşiniçok genç yaşta kaybeden De Gouges aradançok geçmeden, kendi yazdığı siyasî içerikli tiyatrooyunlarını sergileyen bir tiyatro gurubu kurmuştu.En önemli eserlerinden biri, 1792’de yayınlanan“Siyahların Köleliği” adlı tiyatro oyunu. Bu oyu-nuyla De Gouges, köleliğe karşı tavır takınarak odönem Avrupa’sının bu konudaki ikiyüzlü siyase-tini ağır bir şekilde eleştirmişti. Hemen hemen tüm eserlerinde Olympe de Gou-ges, kadının erkeklere atfedilen her türlü işi ya-pabileceğini ve bu nedenle siyasî ve toplumsalher konu ve soruna iştirak etmesi gerektiğini vur-gulamıştır. Öyle ki, aynı dönemde bir Kadın Hak-ları Beyannamesi hazırlayarak, kadınların veerkeklerin medenî ve siyasî haklarda eşitlikleriiçin resmî bir mücadele bile başlatmıştı. Olympe de Gouges: “Kadınlar idam sehpasınaçıkabiliyorlarsa, kürsüye de çıkabilmelidirler.” sa-vunmasıyla, kadınların “ilk defa” millî törenlerekabul edilmelerini sağladı. Hazırladığı Kadın Hakları Beyannamesi’nde DeGouges, boşanma hakkının kabûlü, anne ve ço-cuklar için sigorta hakkının işleme konulması, ev-lilik dışında doğan çocukların tanınması,hastanelerde kadın-doğum servislerinin oluştu-rulması, işsizler için ulusal çapta atölyelerin veevsizler için de barınakların kurulması gereğinisavunmuştu. 1793’te, o günün hükümetinin bir diktatörlüğe dö-nüşmekte olduğunu belirterek, hükümetin öngör-düğü bir Millî Selamet Komitesi kurulmasıyolundaki projeyi, getireceği tehlikelerin altını çi-zerek, cesurca eleştirmekten çekinmedi. Ancak, kendisi gibi düşünen çok sayıda aydın vesiyasetçi gibi Olympe de Gouges da Kasım1793’te, 45 yaşındayken giyotinle başı kesilerekinfaz edildi. Üstelik savunması için kendisine bir avukat tutmahakkı verilmeden ve de ikinci çocuğuna hamiley-ken...Tarih sayfaları, insanlık için utanç verici olay veuygulamalarla dolu.Bugün sahip olduğumuz düşünceyi ifade etme,çalışma, seçme ve seçilme, boşanma gibi tümhak ve özgürlükler, bu yolda verilen büyük mü-cadelelerin ve fedakârlıkların bir sonucu.Bu yolda hayatları pahasına mücadele etmiş vegünümüz itibarıyla bu mücadeleye hâlâ devametmekte olan tüm dünya kadınlarını saygı ve sev-giyle selamlıyorum.

SİZDEN BİRİ

Mehin Shamkhalova

Dünya Kadınlar GünüBir kadını mutlu etmek istiyorsan eğer onun senin içinnasıl değerli biri olduğunu göster. Bunu bir gün değil hergün yap.Bütün dünya kadınlarını birleştiren bir gün var. 8 MartDünya Kadınlar Günü. Ama neden 8 Mart? Neden başkagün değil de bu gün bütün dünya kadınlarını birleştiriyor?Bir az eski tarihe dönüp, bugün yaranmasını izleyelim…Eskiden beri eski Romalılar mart ayında kadınlar bayra-mını kutluyorlar. O gün matronlar (eski Romalılardabüyük aile annesi) aile reislerinden hediyeler alıyor veaynı zaman sevgi, dikkat ve şefkatle korunuyorlardı. Bay-ram günü hatta tüm kadınlar işlerinden özgür oluyor vehediyeyle ödüllendiriliyorlardı. Tabii ki bu bir rivayet, dil-den dile geçmiş bir hikaye. Tarih olarak ise her şey böyleolmuş. Bu bayram kadınların erkeklerle beraber aynı huhuhatâbi oldukları yolunda attıkları ilk adımlardandır. 8 Mart1857’de ABD’nin New York kentinde tekstil ve ayakkabıfabrikasının kadın işçileri greve (nümayişe) başlıyorlar.Onların isteği 10 saatlik iş günü, ışıklı ve temiz iş yeri, er-keklerle aynı emek hakkı. O zaman onlar 16 saat çalışı-yor ve karşılığında çok az para alıyordular. O gün hemde birçok kadın sokaklara çıkmış ve “seçim” hukuku talepetmişler.O gün o fabrikada işçiler ve polis arasında karşı durmabaş vermiş, yangın çıkmış. Bu yangın neticesinde, çoğukadın olarak 129 kişi can vermiş. 1910’da Danimarka’nın Kopenhagen kentinde Uluslar-arası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya SosyalDemokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in teklifi ile1857’nin 8 Mart’ında New York`ta başlayan mücadele-nin, kadın hukuklarının genişlenmesi ve kadın dayanış-masının sembolü olarak her yıl o günün kadın günüolarak kutlanması kararı alındı.1911’de bu bayramı Avusturya, Danimarka, Almanya, İs-viçre’de 19 Mart’ta kutladılar. O zaman erkek ve kadınlartoplu şekilde manifestasyonlara çıktılar, onlar seçki hu-kuku, seçilmek hukuku, yüksek pozisyonlarda çalışmakizni, erkek ve kadınların aynı hakları almasını talep edi-yordular.Bir yıl sonra bu bayramı 12 Mayıs tarihinde kutluyorlar.Göründüğü gibi ilk yıllar bir tarih saptanmamıştır. İlk 8Mart olarak 1921’de Moskova’da 3. Uluslararası KadınlarKonferansı’nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları döneminde Dünya Ka-dınlar Günü anılması bazı ülkelerde yasaklandı. 1977’nin16 Aralık’ında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 8 Mart’ın« Dünya Kadınlar Günü » olarak anılmasını kabul etti.Türkiye’de ilk kez 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 1921 yı-lında « Emekçi Kadınlar Günü » olarak kutlandı. 1980’de12 Eylül askeri darbesinden sonra dört yıl herhangi birkutlama yapılmadı. 1984’ten günümüze kadar her yıl çe-şitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kut-lanılıyor. Bugün çağdaş dünyada bu gün bayram gibi, kadın vegüzellik bayram gibi kutlanılıyor. Ama, tarihi okudukçahiç de bu bayramın romantik bir hava üzerine, çiçeklerve hediyelerden ortaya çıkmadığı görünüyor. Kadınlar her gün sevilip okşanmayı, dinlenmeyi, değerliolduğunu hissetmelidir. Ona hayatınızdaki yerini göste-rin. Ve unutmayın ki, kadınlara çiçek, hediye almanız vesevginizi belirtmeniz için bir güne ihtiyacınız yok. Bunuher gün ve her saat yapabilirsiniz.Bütün kadınların Dünya Kadınlar Günü`nü kutluyorum.Bizim de unutmamamız gerekir ki, biz dünya tarihinde azsöz demedik ve hakkımızı talep ettik. Bugün bizim günü-müz, çünkü kadınlar neyin pahasına olursa olsun istetik-lerini yapacaklarını bu dünyaya göstermiş, ispat etmiş!Ve kazandığı birçok zaferi olmuş dünya kadınlarının. 8Mart bayramı bu zaferlerden biri, kadınların bu dünyadaattıkları milyon imzadan biri.Bayramımız kutlu olsun!

TRT Türk Halk Müziği

Ses sanatçısı[email protected]

MERYEMŞENOCAK

Dünya Kadınlar Günü ve Çocuk Gelinler...Değerli dostlarım, şu günlerde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nükutlayacağımızdan, o günün anlam ve önemine binaen, iç bur-kan bir konudan, “Çocuk Gelin”lerden bahsetmek istiyorum.Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) tarafındanhazırlanan rapora göre, dünyada çocuk gelinlere en yüksekoranda rastlanan ülkeler sıralamasında, ilk sıraları Batı-Doğu-Orta Afrika ülkeleri ile Güney Asya ülkeleri alıyor. USAK tarafından yapılan ve Türkiye ile diğer ülkelerde erkenevliliklerle ilgili yapılan araştırma sonuçlarına yer verilen ''EvlilikMi? Evcilik Mi? Erken ve Zorla Evlilikler: Çocuk Gelinler'' ra-poru, düzenlenen basın toplantısıyla açıklanmış… Türkiye ve dünya verilerinin yanı sıra, uzman görüş ve müla-katlarla da desteklenmiş raporda, ''Kesin rakamlara ulaşmakmümkün olmasa da gelişmekte olan ülkelerde her yıl 10-12 mil-yon kız çocuğunun erken yaşta evlendirildiği, Türkiye özelindeise her üç kadından birinin çocuk evliliği yaptığı'' belirtilmiş… Erken yaşta evliliklerin sadece sosyo-kültürel özellikler, gele-nek ve inançlarla açıklanacak bir pratik olmadığının altının çi-zildiği raporda, bu evliliklerin ortaya çıkmasında sosyo-kültürel,eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği, savaşlar ve felaketler gibi et-menlerin rol oynadığına işaret edilmiş. Erken yaşta evliliklerin önce bireyi, daha sonra tüm toplumu et-kileyecek yıkıcı sonuçlar doğurduğunun vurgulandığı raporda,anne-çocuk ölümlerinin, üreme sağlığına yönelik sorunların,eğitim eksikliğinin, kadına yönelik şiddet ve istismar ve toplum-sal izolasyonun bu sonuçlardan birkaçı olduğu ifade edilmiş…''Türkiye'nin de içinde bulunduğu Avrupa ülkeleri olarak değer-lendirilen ülkeler arasında yüzde 17'lik oranla en yüksek erkenevlilik Gürcistan'da görülürken, ikinci sırada yüzde 14 oranıylaTürkiye, yüzde 10 oranıyla Ukrayna geliyor. İngiltere ve Fran-sa'da da erken evliliklerde yüzde 10'luk bir oran görülmektedir. Bu oranlarla birlikte çocuk gelinlere en yüksek oranda rastla-nan Batı-Doğu-Orta Afrika ülkelerinde ve Güney Asya'da iseoranlar çok yüksek düzeylere ulaşmakta. Bu oranlar, Nijer'deyüzde 75, Çad'da yüzde 72 ve Bangladeş'de yüzde 66'lara va-rıyor. '' Türkiye'deki verilere de yer verilen raporda, Türkiye'de 18 yaşaltı evlilik yapan erkeklerin oranının yüzde 6,9 iken, bu rakamınkadınlarda yüzde 31,7 olarak görüldüğü kaydedildi. Bu evlilik-lerin yüzde 16,9'unun kentte, yüzde 24,6'sının da kırsalda ger-çekleştiğinin anlatıldığı raporda, TÜİK verilerine göre de evli kızçocuğu sayısının evli erkek çocuğu sayısına oranla 14 kat dahafazla olduğunu gözler önüne serdiğine de vurgu yapılmış. Raporda, Türkiye'de 18 yaşın altında evliliklerin yaklaşık yarı-sının okur-yazar olmayan, yüzde 31,7'sinin ise okur-yazar olanfakat hiç okula gitmeyen çocuklar tarafından yapıldığı da akta-rılmış, raporun genel değerlendirmesinde şunlar kaydedilmiş… ''Çocuk evlilikleri dünyanın her yerinde görülen küresel birsorun. Bu evlilikler bir yerde kız çocuklarının kendilerinden dört-beş yaş büyük erkeklerle evlendirilmesi şeklinde görülürken,bazı yerlerde koca, genç bir erkek, orta yaşlı bir dul, hatta yaşlıbir dede ya da kaçırdığı kız çocuğuna tecavüz ettikten sonrakendisinde onun eşi olma hakkını bulan biri olabiliyor. Evlilikle-rin bazıları ise sadece ticari alış veriş mantığıyla gerçekleştirili-yor. On yaşındaki bir gelin karşılığında silinen borç ya daortadan kaldırılan kan davası gibi.'' Töre cinayetleri, berdel veya evde iş yapacak kişi kalmayıncaadeta hizmetçi muamelesi için evlendirilen çocuklar… Bütünbunlar bizim çağ atladık dedikleri şu anki yaşadığımız ülkedehâlâ olabiliyor. Yetkililer birtakım insani açılımlar(!) yaparlarken,nedense bu çocukları görmezden gelmektedirler. Birkaç kamuspotu yayınlamayı işten sayıyorlarsa buna da bir diyeceğimyok… Değerli okurlar, Dünya Kadınlar Günü derken bahsedecek okadar konu vardı ki, burada sıra gelmez..Ben bugün benimiçimi burkan ve onları her gördüğümde kendimdeki özgürce ya-şama hakkından utanan biri olarak, “ÇOCUK GELİNLERİ” yaz-mak istedim. Bazı uluslararası araştırmalardan (kısmi alıntılarla)kesitler verdim. Daha güzel ve özgür günler yaşamamız dile-ğiyle, Dünya Kadınlar Günü’nüz Kutlu Olsun… Esen kalın.

[email protected]@gmail.com

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 11

Page 12: Objektif gazetesi 80. sayı

12

Dr.CİHAN BİRCAN

Médecin urgentisteCH Marie-Madeleine FORBACH

La grippeLe décès de ce jeune patient de 23 ans dansl’agglomération nancéenne nous rappelle qu’en2013 nous pouvons toujours succomber à lagrippe. Souvent considérée comme anodine parla majeur partie de la population, il ne faut pasoublier qu’il a existé par le passé des vaguesd’épidémie voire de pandémie qui ont coûté la vieà des millions de personnes. Le principe de pré-caution par vaccination massive qu’a mis enplace le gouvernement Fillon contre la grippeH1N1 n’était pas un hasard, même si les consé-quences potentielles avaient été largement su-restimées. La grippe saisonnière constitue la 1èrecause de mortalité par maladie infectieuse enFrance.Le nombre de décès est évalué à posteriori d'ap-rès les courbes démographiques lors de l'épidé-mie : en général, on estime le nombre de décèsentre 6000 et 8000 / an. Les sujets les plus expo-sés étant les sujets les plus fragiles. Toujours est-il que le virus de la grippe est invité chaqueannée, en période hivernale. Il s’agit d’une patho-logie extrêmement fréquente à cette période del’année. On recense entre 2 et 7 millions de ma-lades par période. Toutes les tranches d’âge sontaffectées : environ 10% des adultes et 30% desenfants en sont victimes. En se basant sur l'his-torique des précédentes épidémies grippales de-puis 1984, le réseau Sentinelles (réseau de veillesanitaire), estime qu’entre 700 000 et 4,6 millionsde patients consultent pour syndrome grippal lorsd’une épidémie de grippe, ce qui, en cette périodede disette de ressources économiques étatiques,représente un coût important pour la société.Ce nombre important de patients nous fait com-prendre le haut potentiel de contagiosité que rep-résente cette pathologie. La grippe se propagefacilement, entre autres par les microgouttelettescontaminées qui sont libérées dans l'air lorsqu'ontousse ou qu'on éternue. Le virus peut aussi setransmettre par la salive. Puisque ce dernier peutse retrouver rapidement sur le visage et les mainsd’une personne grippée, les baisers et les poig-nées de mains aux personnes malades sont àéviter. Il en va de même des objets personnels dumalade (brosse à dents, jouets d’enfants, etc…)puisque le virus peut survivre 1 ou 2 jours à la sur-face d'un objet. Une personne infectée peut êtrecontagieuse le jour précédant ses premierssymptômes et peut transmettre le virus durant 5

FADİME DEMİRPsychologue à Strasbourg

[email protected]

La prévention dans le vieillissement du cerveauIl m’est apparu important de parler des problèmes de démences etde la maladie d’Alzheimer suite à des consultations avec des de-mandes d’évaluation de la mémoire pour des personnes âgées tur-ques. En effet, le soin à apporter aux populations turquesvieillissantes demande les mêmes soins que pour toutes personnesâgées, avec un bémol : ils sont difficilement évaluables du fait de lalangue et de l’écart culturel. Pour pouvoir évaluer correctement lamémoire il faut pouvoir évaluer en langue turque et bien comprendrequels sont les domaines préservés et quels sont les domaines quimontrent des difficultés. Soulignons que la démence est une pertedes capacités du cerveau qui réduit à des degrés divers l’autonomiede la personne atteinte.Concernant la maladie d’Alzheimer une étude national française aété réalisée et permet de pouvoir tirer des conclusions instructivesgrâce à la recherche de facteurs de risque sur lesquels on pourraitagir. On commence à mieux connaitre les causes de démences dansla population générale, ce qui donne des pistes pour améliorer laprévention. Il est important de noter que l’une des particularités despersonnes turques que j’ai reçue en cabinet, est que l’âge moyen deconsultation et l’âge moyen d’apparition des symptômes de démenceest bien plus bas que dans la population française (75 ans).Une étude menée à Washington a montré que la démence survien-drait surtout en cas de lésion mixtes, associant les lésions typiquesde la maladie d’Alzheimer avec des lésions vasculaires. Cette étudesouligne l’intérêt d’une action de prévention sur les facteurs de ris-ques vasculaires. Pour développer une prévention efficace de la ma-ladie d’Alzheimer, il est indispensable d’en tenir compte. Plusieurspistes sont à considérer pour aider à l’amélioration des conditionsde vie de la personne âgée afin de prévenir l’apparition des symptô-mes. La piste de prévention la plus accessible est celle des facteurs derisques cardio-vasculaires, notamment l’hypertension artérielle : lut-ter contre l’hypertension réduit les risques de démence. Une amé-lioration de la prise en charge de l’hypertension réduirait l’incidencede la maladie d’Alzheimer. Or, il a été montré que parmi tous les su-jets âgés hypertendus en France, un tiers ignore son état, un tiers aune hypertension connue, mais non contrôlée, et un tiers seulementa une tension normalisée. Pourtant il existe des médicaments effi-caces. Il est indispensable de faire comprendre à la population âgéeque détecter et traiter correctement une hypertension est non seule-ment utile pour éviter une mort subite à 85 ans, mais aussi pour évi-ter cinq ans de dépendance plus ou moins liée à une dégradation ducerveau en fin de vie.La piste de l’alimentation est également : la consommation régulièrede fruits, de légumes et de poisson aurait un effet préventif. Il a étérécemment montré, dans le cadre d’une étude, que les sujets con-sommant ces aliments avaient moins de risques de développer lamaladie d’Alzheimer dans les quatre ans qui avaient suivi le recueildes données (surtout pour les personnes présentant un facteur derisque génétique). L’étude visait à étudier la relation entre les patho-logies vasculaires et la démence chez les sujets âgés de plus de 65ans. Plus de 10000 habitants de Bordeaux, Dijon et Montpellier ontété ainsi suivis depuis 1999. Il a été observé notamment l’interactionde mécanismes génétiques et de facteurs environnementaux (par lebiais de l’alimentation notamment) dans l’apparition de la démence. Les autres pistes de prévention sont axées sur la préservation descapacités du cerveau par une vie sociale et culturelle active et sti-mulante, l’exercice physique régulier et la lutte contre la solitude etles troubles affectifs. Dans l’ensemble, les mesures de préventionqui pourraient être proposées ne sont pas très contraignantes et dev-raient être acceptées sans difficultés.La dégradation du cerveau n’est donc pas une fatalité qu’il faudraitsubir sans qu’on ne puisse rien y faire. Prendre en main son alimen-tation, bien soigner ses problèmes de tension, garder des relationssociales et faire quelques exercices physiques sont donc des chosesqu’il ne faut pas négliger lorsqu’on avance en âge. Ce sont il mesemble des domaines qui sont négligés dans la population turquevieillissante, afin d’améliorer la qualité de vie des vieux jours de cespersonnes, il serait important qu’ils adoptent ces nouveau compor-tements de vie.

Fadime DEMİR5, boulevard du Président

Poincaré67000 Strasbourg

Tél :03.69.73.41.02Mail : [email protected]

Strasbourg Psikoloji Fakültesi mezunuHerkes için: Anksiyete, depresiyon, panik atak, aşırı korku…Terapi uzmanıYaşlılar için: beyin üzerine psikolojik araştırmalar ve test geçirmeler

Çocuklar için : yardım terapisi ve zeka testiÇocuk zeka testi (6-16 yaş arası) :okullarda ve

çocuklarla ilgilenen kuruluşlarla geçerlidirBireysel danışma - Aile danışmaTürkçe ve fransızca konuşuluyorBütün raporlar, testler ve yazılar Fransız kuruluşlarında geçerlidir

Psikolog

à 10 jours. Les enfants sont parfois conta-gieux durant plus de 10 jours.Les symptômes peuvent durer de 24 h à 1semaine ou plus, mais généralement, ils semanifestent pendant 3 à 7 jours. La fatigueet la toux peuvent persister jusqu'à 2 semai-nes, et parfois plus. On note tout d’abordune apparition soudaine de frissons, dedouleurs musculaires généralisées, de fati-gue, de maux de tête, de maux de gorge,d’éternuements et une fièvre qui peut atte-indre les 40 ºC.Chez les moins de 5 ans et les plus de 65ans, il est possible que la fièvre ne soit pastrès importante. Par la suite apparaissentune toux sèche, des écoulements nasauxvoire des douleurs à la poitrine. D’autresmanifestations sont possibles et variées :une sensation de brûlure dans les yeux, dessueurs nocturnes, une gastroentérite virale(on parle alors de grippe intestinale, fré-quente chez les enfants), une somnolencemarquée, une perte d'appétit et des doule-urs articulaires.Les complications sont possibles et condi-tionne le pronostic de cette affection. Ellespeuvent survenir si la grippe se doubled’une autre infection bactérienne (unepneumonie par exemple), ou si elle survientchez une personne qui souffre déjà d’unebronchite, d’une bronchiolite ou de l'asthme.Elle peut aussi exacerber un trouble cardia-que. A ce moment, un traitement par anti-biotique sera indiqué car comme vous lesavez, ces derniers agissent contre les bac-téries et nullement contre les virus.Les individus à la santé plus fragile, commeles personnes âgées et celles qui ont unemaladie pulmonaire, sont plus à risque decomplications et de décès. Etant médecinSMUR faisant régulièrement des interventi-ons auprès des patients en détresse, jeconstate depuis ces 2 dernières semainesune recrudescence de « sorties » pour arrêtcardio-respiratoire.Ce type de virus changede forme constamment. C’est pourquoi, onpeut contracter une nouvelle grippe chaqueannée. Les vaccins doivent être renouveléspour s’adapter aux nouvelles variantes duvirus. Le meilleur traitement de la grippe estdonc la vaccination. Elle est conseillée pourchaque personne mais est surtout indiquéepour les sujets agiles et/ou fragiles sur leplan respiratoire, cardiaque et immunitaire.Il vaut donc mieux prévenir que guérir. Dece fait, la vaccination permettra à beaucoupde personnes de pouvoir échapper à lagrippe et à ses conséquences.

[email protected]

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 12

Page 13: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 13

Page 14: Objektif gazetesi 80. sayı

14

Les tribus et leur environnement Bien loin du Sénégal ou du Kenya et desimages stéréotypées vivent des popula-tions tellement étonnantes qu’on doutequ'elles puissent exister. 1 -LES CHAKA But ultime du périple : C’est une véritableaventure que de découvrir au coeur de larégion de l’Omo, les Chaka (ou Shasha).En effet, dès la naissance les enfants sevoient retirer la rotule. Ainsi, aucun mem-bre de la tribu ne peut plier le genou. Cequi ne les empêche pas d’escalader roc-hers ou arbres les jambes raides avecune agilité surprenante. Mais ce peuplemystérieux quasi jamais approché, saufpar une équipe de la BBC et quelquestrès rares spécialistes, vit en totale autar-cie. Il faut trois à quatre jours de piste àtracer au milieu des taillis, puis se faireexfiltrer par le fleuve Omo par des zodi-acs. Autrement dit : une véritable expédi-tion anthropologique dans uneAfriqueréelle, inaccessible et dange-reuse. On pense que ce peuple agit ainsiafin de protéger les femmes des raptsdes tribus hostiles comme les Mursi.C'est bien ce que nous comptons déco-uvrir... L'étrange peuple Chaka Il faut charger les mules qui acheminentle matériel, parfois défricher les sentiers,puis apparait au bout de trois à quatrejours ce peuple incroyable qui se déplacecomme des pantins désarticulés. Certes,Markus traduit ce que l’équipe fait là maistout le monde est bien excité et les gar-des armés ne sont pas de trop. Deuxjours seulement pour se faire accepter etessayer de voir en direct l’opération in-croyable de l’ablation de la rotule (etpeut-être de la coupure des tendons…c’est à vérifier). Puis il faut repartir car letemps en expédition est toujours comptédu fait de la nourriture et de l’eau. Lechoix est délibérément de poursuivrevers le fleuve Omo. 2 -LES MURSI Aux confins du fleuve : les Omo Mursi Grâce aux téléphones par satellite,l’équipe va tenter d’établir une jonctionavec les zodiacs ou la barque en fer.Reste à se retrouver au coeur de l’Afrique

ce qui n’est pas une mince affaire, et lespannes de moteur sont bien sûr possib-les. Les bateaux serontils là ? Sur l’autre rive du fleuve, rodent les en-nemis mortels des Chaka. Ce sont lesOmo Mursi. Ils sont armés de kalachni-koffs et par le passé ont attaqué les trèsrares étrangers. Non pas par ici car il n’y

en a jamais eu mais en aval, à quelquesjours de navigation au Sud. Nos gardesarmés permettront de les tenir à distancemais c’est plus une question d’attitude àavoir que de poids des armes. De plus,les gardiens de troupeaux sont plus dis-séminés en cette saison qu’en saisonsèche où ils ne quittent guère le fleuve.Markus nous aidera également pour lestractations. Nous nous appuieront aussipour cela sur les gardes armés qu’onaura choisis dans des tribus nilotiques.Les Mursi sont bien sûr le peuple auxfemmes-plateaux. Parfois, ils attaquent

encore les Chaka. Les femmes Mursi sont les uniques fem-mes-plateaux du monde. Elles incisent lalèvre inférieure au couteau et y insèrentdes disques en argile de plus en plusgrands. Certains ont la taille d'une assi-ette. Elles incisent de même le lobe desoreilles et y fixent aussi des plateaux.Nous visiterons surtout les Omo-Mursique personne n'approche plus depuiscinq ans du fait de problèmes de sécurité. Les Caro, qui s’incisent les lèvres nonpas avec des plateaux, mais avec desbâtons, sont visibles de l'autre côté duparc de Mago. Très rares sont les per-sonnes qui les connaissent… 3 -LES HAMMER Les femmes Hammer se font flagellerjusqu’au sang par leurs hommes, créant

ainsi des cicatrices d’un centimètre deprofondeur sur le dos… C'est un spectacleincroyable qui précède l'oukouli qui estl'initiation des jeunes du clan. Cette céré-monie consiste à sauter trois fois de suitesur le dos des vaches groupées. Mais au-paravant, les femmes se laissent scarifierle dos avec une sauvagerie incroyable.

La violente cérémonie de l'Oukouli du pe-uple Hammer Philippe, Sagaï et Markus connaissentles tribus et les villages semi-nomades.D’année en année, on retrouve lesmêmes personnes et on peut être quasisûr d’assister à ce cérémonial incroyable: tout d'abord les hommes se peignent le

visage, puis les jeunes femmes se fontflageller le dos en état de transe total. Lesang coule et les cicatrices, malgré unonguent dont elles s’enduisent pour évi-ter les infections, laisse des traces indé-lébiles. Chaque femme Hammer a le dosmartyrisé en forme de tôle ondulée. C’estleur rite. Puis le jeune initié doit sautersur le dos des vaches alignées et faireainsi trois allers et retours, parfois aidépar la tribu. Les Hammer, comme les Caro, commeles Surma, les Chaka ou les Tsama, tou-tes ces ethnies nilotiques si différentesles unes des autres, boivent le sang deszébus ponctionné à l’artère fémorale.Mais on ne l’observe que chez les ber-gers que nous aurons également ren-contré. Parfois par manque de récipient,ils s’en barbouillent le visage. 4 -LES SURMA Nous assisterons également aux com-bats de bâton des Surma. Les grandsNoirs de deux mètres, le corps peint etnu, exhibant un sexe impressionnant,s'assènent sans retenue des énormescoups de bâton sur le corps. 5 -LES BODI Une fois par an, au mois de juin, les Bodicélèbrent leur nouvelle année par la cé-rémonie du Ka’el, lors de laquelle est élul’homme le plus gras et corpulent. Cha-que famille ou clan est autorisé à inscrireun concurrent célibataire. Le vainqueurde cette compétition obtient une granderenommée au sein de la tribu. Avec les Dassanedge, nous chasseronsle crocodile de nuit à la lueur des torchesqui illuminent les yeux rouges des sau-riens. Et cela dans de simples pirogues.Il faut veiller à ne pas franchir la frontièreni à se faire intercepter par les gardesfrontières kényans. Car suivant les mé-andres, on peut parfois se retrouverdans le pays voisin. Des îles sur le lacsont également considérées comme «tabou » par les populations.

Söyleşi: Mehin Shamkhalova

VIP Productions présente A LA DECOUVERTE DES PEUPLES DE L'OMO (2)

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:02 Page 14

Page 15: Objektif gazetesi 80. sayı

15

MUSTAFA KAYA

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar GünüAraştırmalar ilk insanın küçük gruplar halinde birarada yaşadık-larını gösteriyor ki, bu birlikte yaşamda kadına karşı belli bir da-yatma ne erkek ne de toplum tarafından yapılıyordu. Bu dönemdeinsanlar çözemedikleri olayları tanrılara, totemlere bağlıyorlardıki kadının doğurganlık özelliği de bunlardan biriydi, kadın bu özel-liği nedeniyle belli bir yere yükselmi?şti. Kadın doğurganlık veneslin devamı demekti, bu yüzden kadınlar yavaş yavaş zor vetehlikeli işlerden daha kolay işleri yapmaya başladılar, böylecekadının eve hapsinin dayatımı sonucu insanlık köleci toplum aşa-masına geldi. Bu dönemde kadın hem kocası hem de efendisi ta-rafından sömürülüyordu. Ekonomik güçlerin dönüşümü kapitalistdönemi başlattığında kadın sömürüllmesi İngiltere’deki sanayidevriminden sonra boyut değiştirmiş, kadının hem emek hem decinsel bir meta olarak alınıp- satılması kanunlarla yasalaşmıştır.1857’de New York’ ta grevdeki işçi kadınların gösterileri ve polisleçatışması diğer ülkelerdeki işçileri büyük ölçüde etkilemişti. II. En-ternasyonal’in 1893’te Zürih ve 1907’de Stuttgart kongrelerinde12 ülkeden 50 delegenin katılımıyla uluslararası bir kadın örgütü-nün kurulması kararlaştırıldı. 1910’da Kopenhag’ta toplanan II.Kadın Enternasyonal’i 1857’de 40 000 New Yorklu kadın işçiningreve gittigi gün olan 8 Mart’ı enternasyonal kadın günü olarakilan etti, o günden sonra her yılın 8 Mart günü Dünya Emekçi Ka-dınlar Günü olarak kutlanmaktadır.Peki ülkemizde kadınlar ne durumda? Her gün sokak ortasındaöldürülen kadınlarımız, eşit ücret alamayan, horlanan, üzerinekuma getirilen kadınlarımız. Bazıları der ki “Kadının sırtından so-payı, karnında sıpayı eksik etmeyeceksin”, işte kadına bakışımızböyle maalesef. Bu zihniyetler çıkıp “Kadınlarımız en az 3 çocukyapsın” diyebiliyor. E, be sefil, o çocuğu 9 ay sen mi karnında ta-şıdın? 9 ay o çocuğu karnında taşıyanın hiç fikrini sordun mu?Şimdi bazı örnekler verelim N C olarak bilinen ve Mardin’de 26kişiye para karşılığında satılan N C henüz 13 yaşındayd? ve NC’nin bu insanlarla rızası ile birlikte olduğu yorumu yapılması,bundan dolayı az ceza verilmesi ve bunu Yargıtay 14. Ceza Dai-resi’nin onaylaması Türkiye’deki duyarlı insanları ayağa kaldır-mıştı. Evet, 13 yaşındaki bir kız çocuğunun başına gelenlerihepimiz dehşetle izledik. Diğer bir örnek Mayıs 2012’de Sa-karya’da 14 yaşındaki lise öğrencisi O C isimli kız çocuğu ara-larında 2 emniyet şube müdürünün de bulunduğu 34 kişitarafından cinsel istismara uğramıştır ki, sonuçta çok komik ce-zalar verilmiştir. Türkiye genelinde ortalama 4000’e yakın kadınöldürülmekte, 10000’lercesi haksızlığa uğramaktadır. Kadınlarınsorununu sadece kadınlar savunmamalı; gençlerin sorunlarını sa-dece gençler savunmaz, tüm sorunlarda herkesin ortak müca-dele vermesi gerekmektedir. Şimdi UNICEF ‘in 2012 raporuna göre Türkiye’de sadece Diyar-bakır kadın ve çocuk hastalıkları hastanesinde 2010 yılında 573,2011 yılında 520, 2012’de 288 olmak üzere 1500’e yakın çocukyaşta kız anne oldu. Yaşları 18’in altında Türkiyeli göçmenler git-tikleri ülkelerde de bu sorunu yaşamaya devam ediyorlar; örneğinAlmanya’da zorla yapılan evliliklerin başında Türkiyeliler geliyor.Zorla evlendirilen her 4 çocuk gelinden biri Türkiyeli. Almanya’daher yıl 3000’den fazla genç kız zorla evlendiriliyor ve bunların enaz 1000 tanesi 18 yaşının altında. Devletler gereken önlemi al-mazlarsa ilerideki yıllarda çok daha artacağı kesin. Ayrıca 18 ya-şının altında doğum yapanların erişkinlere nazaran ölüm riski 5kat daha fazla.18’in altındaki yaş grubundaki kadınlardan doğanbebelerin ölüm riski daha da yüksek.Son 10 yılda ülkemizde muhafazakar politikalar sonucu çocukevlilikler daha da artmıştır; uzmanlar bu durum böyle devamederse ileride daha vahim sonuçlar doğurabilir diyorlar. Herçocuk evliliği kötü sonuçlara yol açıyor, kimi evleneceği kişiyi ta-nımadığı, zorla evlendirildiği için kocasına mahkum oluyor, kimiçocuğunu doğururken ameliyat masasında kalıyor. Birçoğu karıntokluğuna çalışan ev işçisi oluyor, kocasına en ufak bir itaatsizli-ğinde koca şiddetine maruz kalıyor. Kimileri kadın cinayetine kur-ban gidiyor, kimileri ise yaşadığı acıların son bulmasını istediğiiçin intihara sürükleniyor. Evet, anlatacak çok şey var ki sayfalar yetmez ama sizlere bira-zını anlatmaya çalıştım, umarım beğeniyle okursunuz. Sevgiyle kalın.

ÖZGÜRKÖŞE

Avrupa Alevi Gençliği Strasbourg'ta BuluştuFransa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (FUAF)Strasbourg’ta düzenlediği buluşmayla ilgili olarak,Basın-Yayın sorumlusu Hamza Kaya’dan aşağı-daki iletiyi aldık. Avrupa Alevi Gençler Birliği (AAGB) üyeleriStrasbourg şehrinde gerçekleşen bir toplantıdabiraraya geldi. Uzun yıllar önce kurulan ve faaliyetyürüten AAGB yönetim kurulu ve üyeleri, Av-rupa’nın değişik ülkelerinden gelen temsilcilerFransa Alevi Birlikleri Federasyonu (FUAF)’ın ev-sahipliğinde düzenlenen toplantıda birarayageldi. Avrupa’nın dört bir yanından toplam yedi ül-keden temsilciler Fransa'nın Strasbourg şehrinemisafir oldu. Uzun yollardan gelen katılımcılar,gece dinlendikten sonra sabah toplantı salo-nunda buluştu. Burada öncelikle gençler kendile-rini tanıtarak geldikleri ülkelerde yaptıklarıçalışmalar hakkında bilgi verdi. Gündemin onay-lanmasının ardından, AAGB başkanı SerdarAkın‘ın selamlama konuşmasıyla toplantı başladı.Gençleri selamlayan Akın, Avrupa’da çalışma yü-rüten Alevi gençliğini tebrik ederek şunları söy-ledi: “Avrupa Alevi Gençliği olarak büyük bir

potansiyel ve gücümüz var. Değişik alanlardauzman ve profesyonel gençlerimiz var. Bu değer-lerimizin farkına varıp, kültürümüze, inancımızasahip çıkıp daha güzel yerlere getirebiliriz, birlikve beraberlik içinde Avrupa çapında çalışmalaryapıp bütün gençliğimize destek olmalıyız. Gele-ceğimiz gençliğimizdir."Daha sonra toplantıya katılamayan FUAF genelbaşkanı Erdal Kılıçkaya'ın selamlama mesajı ile-tildi. Toplantıya gönderdiği yazılı açıklamada şun-ları belirtiyordu Erdal Kılıçkaya: “Fransa AleviBirlikleri Federasyonu olarak, sizleri Fransa'daağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Siz-ler Avrupa Alevilerinin bugünü ve yarınlarısınız.Alevice yaşayıp, Alevi onuru ile mücadele edenneferlerisiniz. Öğretimizde emek en yüce değer-dir, bütün canların emekleri önünde saygı ile eği-liyorum. Hizmetiniz kabul ola. Bugüne kadarolduğu gibi, bundan sonra da ortak hedefler doğ-rultusunda, gönül birlikteliğiyle çalışmalarımıza

devam edeceğiz. Strasbourg toplantınızın Alevileradına yeni kazanımlara vesile olacağını temenniediyor, başarılarınızın devamını diliyorum." Gündemin değişik maddeleri üzerinde çalışanülke temsilcileri, Avrupa Alevi Birlikleri Konfede-rasyonunda ( AABK) ve Avrupa’da bulunan fede-rasyonlarda yürütülen çalışmalar hakkında bilgiverildi. Avrupa fonlarına değinen Serdar Akın, fe-derasyonların gençlik komisyonlarına ülkelerindeyararlanabilecekleri fonlar ve yardımlar hakkındabilgi verdi. Unutulmaz acılarımızdan olan Sivas veÇorum katliamlarını anmak için düzenlenecekolan Türkiye turu için komisyon kuruldu ve buproje için çalışmalara devam edildi. Daha sonraAAGB saymanı Elvan Korkmaz mali raporu açık-ladı. Gelecek dönem için faaliyet belirleme gibibirçok konuya değinerek toplantı boyunca verimlibir çalışma yürütüldü.Çok olumlu gecen toplantının ardından dilek vetemenni bölümüne geçildi. Bu bölümde gençlertoplantı ve çalışmalar hakkında düşüncelerinipaylaştı ve fikir alış verişi yapıldı. Daha sonragençler Sélestat şehrinde organize edilen bir ye-

mekte biraraya geldi. Gece boyunca bir muhab-bet akşamında bağlama eşliğinde değişik konularhakkında konuşmalar ve sohbetler yapıldı. Butoplantının gerçekleşmesinde emeği geçen bütüncanlarımızın, Avrupa’da federasyonlarda ve Alevikültür merkezlerinde çalışmalar yürüten, yollarınave mücadelelerine sahip çıkan bütün gençlerimi-zin hizmeti kabul olsun. İnancımız ve mücadele-miz için gençliğin öneminin farkındayız, uzunyıllardır Avrupa’da çalışmalar yürüten ve yolunasahip çıkan gençliğimizi kutluyoruz. Ülkemizde AKP iktidarının yürüttüğü asimilasyonve yok etme politikalarına karşı uygulanan de-mokrasi ve hukuk dışı yöntemlere karşı insanlıkmücadelemize devam edeceğiz. Demokrasi veözgürlük isteyen gazetecilerin, avukatların, öğ-rencilerin ve politikacıların mantık dışı kararlahapse atıldığı, birliğe ve beraberliğe ihtiyacımızınolduğu şu günlerde herkesi duyarlı olmaya çağı-rıyoruz.

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 15

Page 16: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 16

Page 17: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 17

Page 18: Objektif gazetesi 80. sayı

18

Mariage pour tous – Herkes için evlilik!

Önümüzdeki günlerde Fransa Cumhu-riyeti'ni ve halkını bekleyen çok önemligelişmelerle karşı karşıya olacağıziçinde bulunduğumuz "21. yüzyıl"zaman diliminde. Bu olaya çok büyükbir kısım, uzun beklentilerin sonundagetirilicek olan bir gelişme olarak bakar-ken aksi tarafta da büyük bir grup onlariçin geri döndürülmesi çok zor olan busürece hiç girmemek adına tepkili birşekilde ellerinden geleni yapmaya çalı-şıyor. Bu yaşanacak süreç öyle birsüreç olacak ki sosyal bir kurum olanevlilik kurumu üzerine medeni kanu-nunda hükümler değişecek, anayasalhüküm olan ve Fransız Devrimi bo-yunca cumhuriyetçilerin ideolojik mot-tosu halindeki "özgürlük, eşitlik,kardeşlik" sözü tam olarak anlamını bu-lacak. Bahsedilen bu reform sadece"herkese" evlilik hakkı tanıyan bir re-form değil, adeta Fransız tarihindeinsan hakları adına yeni sayfa açacakbir girişim. Eşcinsel evlilik veya “herkes için evlilik”yasası, Fransız Guyana’sı kökenli ada-let bakanı Christiane Taubira inisiyati-finde Sosyalistler tarafından hazırlandıve yine kendisi tarafından her şartta vedurumda, Parlamento’da, basın karşı-sında, sosyal medyada ne pahasınaolursa olsun, canla başla savunuldu.Bu yasa projesinin hazırlanma aşama-sında ve parlamentodaki tartışmalarısüresince olağanüstü bir çabayla eşit-liği savunan Taubira herhalde Fransızpolitik tarihinde unutulmaz öncü birfigür olarak yerini alacaktır.Peki tam olarak bu yasayla hangi hak-lar tanınmış oldu Fransız halkına?Şöyle ki bundan bir on yıl öncesinekadar dahi eşcinsel çiftlerin bir arada"çift hayatı" yaşamaları hukuki açıdanmümkündü. "Sivil Yardımlaşma Antlaş-ması" olarak da çevirebileceğimiz spe-sifik bir hukuki kontrat olan PACS,birlikte olan, farklı ya da aynı cinsiyetteniki kişinin ortak yaşamını daha iyi orga-nize edip, onlara hukuki bir statü katmaadına 1999 yılında yürürlüğe girmişti.Evliliğe göre "ayrılma" ve "miras" konu-larında daha yumuşak olan çiftlerin ka-zandığı bu "sivil birliktelik" statüsü, basitbir "birlikte yaşam" formundan da dahaözel ve ayrı olarak prosedüral işlem ge-rektiren bir durum. Anlaşılacağı üzerebugün Meclis’te milletvekilleri tarafın-dan onaylanan “herkes için evlilik” ya-sası çok zaman geçmeden zatengerçekleşecek bir yasaydı Fransa için.Sağ hükümetler tarafından gerçekleşti-rilmeyen ve Sosyalist cumhurbaşkanıHollande'ın başından beri programındaolan bu husus simdi günümüzde kısabir sürenin ardından, Senato'da da tar-tışıldıktan sonra, çok büyük bir ihtimalle(Senato'da Sosyalist Parti ve sol ço-

[email protected]

KEREMYALÇINER

BARIŞ SÜRECİNE DAİR‘’Barış’’ çoğunlukla herkesin kulağınahoş gelen bir kelime. Acaba anlamı veiçeriği de herkes için aynı hoşlukta mı?Kişisel düzeyde başta kendimize sor-mamız gereken bir soru: Kendimle ba-rışık mıyım? Yoksa kendimle bilekavgalı mıyım? Bu soru ile öyle çokşey keşfederiz ki kendimize dair. Ken-dimizi tanımaya başlarız belki de…Okulda, iş hayatında, sosyal hayattabaşarılı kişilere bakın; hem kendile-riyle, hem de etraflarıyla barışık kişiler-dir genellikle. Başarı, hedefineodaklanmaktan, alanında yaratıcılıktangeçiyorsa eğer; yaratıcı bir pozitifenerji desteği gerekir. İşte enerji düze-yinde işin püf noktası tam da buradaortaya çıkıyor. Kendileriyle, etraflarıylakavgalı olan kişiler enerjilerinin büyükbölümünü, hem kendilerini hem deçevrelerini negatif olarak etkileyen butür eylemlere harcamak zorunda kala-caklardır. Geriye harcayacak enerjiside kalmayınca başaracak bir alan dakalmayacak ve bu kısır döngü süreklikendini yeniden var edecektir. Toplumsal ve sosyal düzey analizişüphesiz ki bireysel olayların analizinegöre çok daha karmaşık süreçleri içe-rir. ‘’Barış’’ düzeyinde basit bir soyut-lama ve gözlem yaptığımızda,yukarıda tek tek bireyler için söyledik-lerimizi toplumsal ve sosyal düzeyleriçin de düşündüğümüzde pek yanıl-mayız.Savaşlardaki fetihlere ve emperyalkaba sömürüye dayalı dönemleri ge-ride bırakalı neredeyse bir yüzyıl ola-cak. Dünyada ekonomik, sosyal veuygarlık açısından ilerleyen toplumlarabaktığımız zaman yurt içinde kendi-siyle barışık, kendi içerisindeki farklı-lıkları kabullenmiş ve özümsemiştoplulukların daha başarılı oldukları birolgudur. Avrupalı devletler Fransız İhtilali’ndenitibaren ulus devletlerini kurmalarıylaberaber birbirleriyle uzun süren çeşitlisavaş aşamalarından geçtiler. Bu sa-vaşlar, iki dünya savaşına neden ola-rak insanlığın hafızalarına kazınanfelaketlere kadar götürdüler işin so-nunu. Bu iki dünya savaşı felaketindensonra, belki de savaşın külleri arasın-dan yavaş yavaş şekillenen bir barışprojesi doğdu: Avrupa Birliği.Avrupa Birliği projesi her türlü eleştiri-lere karşın genelde tüm dünya üzerin-deki en büyük barış projelerinden biriolarak kabul görmektedir. 2008 Dünyaekonomik krizinin olumsuz etkileri,orta vadeli zaman diliminde mutlakaçözülecek ve AB ülkeleri yine gelişmişülkeler nezdindeki yerlerini koruyacak-lardır.

İ[email protected]

İBRAHİM ACAR

ğunluğunu göz önünde bulundurursakeğer) yürürlüğe girecek ve birçok aynıcinsten çifte evlenme hakkı tanıyacak.Bu yasa, ayrıca, PACS'ın eşcinsel çift-lerin birlikte yaşamını düzenlemesin-den ve onlara hukuki bir statükatmasından daha da ileri gidip, eşcin-sel çiftlere evlat edinme hakkı tanıya-cak. İşin can alıcı kısmı da bu zaten.Yasayı savunanların motivasyonların-dan biri de "heteroseksüel çiftlerinsahip olduğu bir hak neden eşcinselçiftlere tanınmıyor”du… Bunun yanındayasa tartışmaları sırasında projeninkapsadığı "tıbbi yardım ile üreme" ko-nusu da gündemdeydi fakat Sosyalistvekiller "şimdilik" bu duruma hazırolunmadığı düşüncesiyle projede de-ğişiklik yoluna gidip tıbbi yardim ileüremenin sadece heteroseksüel çiftlerarasında olabileceği hükmünü yerleş-tirdi. Dünya üzerinde hâlâ birçok ülkedeçok hassas bir konu olan eşcinsellikve eşcinsel evlilik konusunda Fransada çok medeni, özgürlükçü ve eşitlikçibir adım attı. Artık Fransa’yı da insanhakları adına daha önce bu yönde iler-lemeler kaydeden diğer ülkelerin ara-sında yakında yer alacak diyebekliyoruz. Öte yandan kendilerindebulunan hakların başkalarında bulun-maması için büyük bir özenle, orga-nize halde çaba gösteren eşcinselliğeve eşcinsel evliliğe karşı cephedeki in-sanları da farklılıkların içindeki birlikte-liğe davet etmekten başka bir çözümyolu gözükmüyor gibi “şimdilik”.Gözlerimizi Türkiye’ye çevirdiğimizdeise yine hak ve özgürlüklerin söz ko-nusu olduğu bu alanda, 40 fırın ekmekyemenin yanı sıra yediği her bir dilimekmeği hazmedebilecek zihniyetleresahip olmamız gerekiyor önce. Fakatson zamanlarda kamuoyu baskısı,devletin ve devlet kurumlarının eşcin-sel, biseksüel, transseksüeller üze-rinde kurduğu faşizmi tüketecekyönde gelişmeler gösteriyor; gereksokak yürüyüşleriyle, gerek sanatı veilgili sanat dallarını kullanarak, ge-rekse toplum bilincini ve duyarlılığınıbu yönde arttıracak seminerler, panel-ler, festivaller düzenleyerek. Hatta vehatta siyasi boyutta da birçok liberal,eşitlikçi, sosyalist parti de eşcinselhakları konusundaki kampanyalarıylapozitif bir varlık gösteriyorlar. Hükümetçizgisine bakarak bu yolda “şimdilik”pozitif bir ilerleme kaydedilinebilece-ğini söylemek çok zor olsa dahi eşcin-selliği bir hak olarak savunanların buuğurda çok fazla mücadele etmesi ge-rektiği aşikârdır. Bundan dolayıdır kigünümüzde Türkiye’ye baktığımızdaaktif bir mücadelenin olduğunu ve bumücadele kapsamında gerçekleştiri-len birçok çalışmanın da halk üzerindepozitif etkileri olduğunu görmek as-lında gelişen dünya şartlarından çokda uzak olmadığımızı gözler önüne se-riyor. Devlet politikaları içerisinde de,insan hakları, özgürlükler ve eşitliklerkonusunda bu mesele biran önce tar-tışılmaya başlanıp kamuoyunun talep-leri desteklenmeli ve bu konudaöncelikle polis faşizmine son verilip ar-dından da halkı bilinçlendirme çalış-maları başlamalıdır.

Türkiye asırlardır içerisinde barın-dırdığı çok kültürlü, çok etnisitelikimliğiyle tam bir mozaik teşkil et-mektedir. Bu zenginlik kaynağımız,maalesef bu güne kadar olumlu ola-rak değerlendirilememiştir. Aksineetnik, dini ve kültürel kimlikler üze-rinde yıllardır süren baskılarla tümtoplum hak etmediği acılar içeri-sinde yaşatılmıştır. Bir yüzyıl bo-yunca sürekli kendi içerisindebarışık bir toplum oluşturulamamış-tır. Sonuçları malumumuz, ‘’az ge-lişmiş ülke’’ kategorisinden ancak‘’gelişmekte olan ülkeler’’ kategori-sine ilerleyebilmişiz.2013 yılı başı itibari ile ‘’İmralı Sü-reci’’ olarak adlandırılan süreç ilebirlikte, Türkiye’de bir barış ortamıve barış projesi kapsamında yapılanaçıklamalarla, barış süreci inşasıçok yüksek bir ihtimal olarak belir-miştir. Bu sürecin bugünden yarınakısa sürede meyvelerini vermesinibeklemek fazla iyimserlik olur. Hattabarışa karşı olan, savaştan çıkarıolan kesimlerin süreci sabote etmeadına eylemlerini düşünürsek, epeyuzun bir süreçten bahsetmek dahaakıllıca olur. Ancak bu barış süreci-nin başarılı olması durumunda Sa-bancı Vakfı Başkanı Sayın GülerSabancı’nın deyimiyle, Türkiye eko-nomik anlamda uçar gider.Türkiye jeopolitik açıdan çok önemlibir merkezdedir. Avrupa ve Asya kı-talarını birleştiren bir köprü olması-nın yanında Kuzey Afrika veOrtadoğu ülkelerine yakınlığı ilehem ekonomik hem de kültürel yön-den çok avantajlı bir konumdadır.Adeta petrol zengini komşu ülkeler,ekonomik ve sosyal yönden geliş-mişliği ile ön plana çıkan Türkiye’yiçevrelemiş durumdadırlar.Avrupa’da 3-4 jenerasyon boyuncayaşayan Türkiyeli vatandaşlarımızdoğu – batı arasındaki kültürel veekonomik köprüleri inşa edebilecekbir potansiyele sahiptirler. Kendile-rini ispat etmiş, her iki kültürü deözümsemiş kişiler, potansiyellerinideğerlendirebilecek ortamların ya-ratılmasını beklemektedirler.Türkiye – AB ilişkilerinde şu anda ya-şanan tıkanmada AB yetkililerinin depayı olsa da, esas neden Türkiye’ninreformları yavaşlatmasıdır. Başba-kan’ın Shanghay Beşlisi çıkışı hiçbirgetirisi olmayan bir yaklaşımdır.Türkiye son yıllarda elde etmiş ol-duğu ekonomik başarılarını, içeridebarış ortamını sağlayarak, AB süre-cinde, demokrasi ve insan haklarıalanında da gerçekleştirdiği tak-dirde dünyada sınıf atlayacak bir po-zisyonu yakalayacaktır.Gerek Türkiye’de gerekse Avru-pa’da yaşayan farklı etnik ve dinikimliklere mensup tüm Türkiyeli bi-reylerin Türkiye’deki barış sürecininve AB sürecinin ilerlemesinde çıkarıolacaktır. Hepimizin daha iyi ve ka-litesi yüksek bir yaşam hakkı vardır.Bu hakkı da ancak, kendimizle veetrafımızla barış içerisinde yaşaya-rak, çaba sarf ederek elde edebili-riz.

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 18

Page 19: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 19

Page 20: Objektif gazetesi 80. sayı

20

MESUTAYDOĞDU

DOĞU – BATI / GAVUR – MÜSLİM /TÜRKÇE – KÜRTÇERuhi Su; Büyük Usta, Ozan, Devletopera sanatçısı, Bestekâr, Müzik öğ-retmeni.Saz çalar, keman çalar, operadaokur-oynar, türkü söyler, beste yapar.Her zaman kardeşliği, insanlığı, hürdüşünceyi ve adaleti haykırır.‘Doğu batı gavur müslim bir bana’ tür-küsünü söylediği için, o ‘Alevi türkü-leri söylüyor, komünizmpropagandası yapıyor’ diye hapse atı-lır.5 sene yatar, işkenceler görür, sür-günlere gönderilir, çileler çeker, yaş-lanır, hastalanır.Tedavi görmek üzre yurt dışına çık-mak için vizeye başvurur. Uzun birbeklemenin sonunda; ‘bir kereliğine’mahsus olmak şartıyla pasaport veri-lir. Ama o ölmüştür.Bunun gibi birçok sanatçı Kürtçetürkü söylediği için cezalar aldı.Cem Karaca, Zülfü Livaneli, BülentErsoy, Ahmet Kaya ve daha birçoksanatçıya çeşitli sebeplerden dolayısanatta ve yaşamda yasaklar getirildi.Oysa bugün çok şey değişti ve değiş-meye devam ediyor.Bugün Kürtçe yasağı yok. DevletKürtçe yayın yapıyor. Kürtçe; okul-larda seçmeli dil olarak alınabiliyor.Kürtçe hutbe okutulmaya da baş-landı.Büyük Usta, senden sonra demokra-side bayağı ilerlemeler oldu!!!Orta öğretimde isteyen talebe ‘Dindersi’ yerine ‘kültür ve Ahlak dersi’alabilecek.Yüksek öğretime geçiş sınavında dindersi almayan öğrencilere felsefe so-ruları sorulacak.Nüfus cüzdanlarının ‘Dini’ hanesi,istek üzerine boş bırakılabilecek.Bugün 30-40 senedir süren, 30000’den fazla insan canı alan Din, Dil,Irk, Milliyetçilik savaşının, barışa dön-dürülmesi için herkes gönüllü veelele. Bugün birbirine düşmanlaştırıl-mış kesimler de Ruhi Su gibi düşünü-yor, Kardeşlik ve Barış diyehaykırıyor. Büyük usta rahat uyuyabilirsin.Her şey tam olarak senin istediğingibi değil ama süreç devam ediyor.İnsanlar kendilerini oğlunu kaybedenanne ve babanın yerine koyup barışınne kadar gerekli olduğunu hissederekbarışa katkıda bulunmaya çalışıyorlar.Bununla birlikte; barışı desteklemekyerine köstekleyen, kurulu düzeninibozmak istemeyen, çıkarlarındanvazgeçmek istemeyen kötü niyetli ku-ruluş ve insanlar da var ama iyi niyetve sağduyu mutlaka galip gelecektir.« Tabuttaki ölü gibi ölememDerdim çoktur onun için gülememBen insanım değerimi bölememDoğu batı gavur müslim bir banabana»

Sélestat Fransız-Türk Kültür Derneği’nin (ACFTS) artık geleneksel halegelen masa tenisi turnuvası bu yıl da düzenledi. Turnuvaya başta gençler olmak üzere ilgi oldukça yoğundu. Sélestat’da ve çevresinde oturan gençler, dernek yönetimine bu gibi faali-yetlerin devamını beklediklerini belirttiler. Turnuva sonrasında dereceye giren oyunculara dernek yönetimi tarafındandeğişik hediyeler verildi.

Sélestat Fransız-Türk Kültür Derneği’nin (ACFTS) yeni Baş-kanı Fikret PARLAKKILIÇ ve yönetimde yer alan arkadaşları,gençlerin görüşlerini dikkate alarak gençlere yönelik yeni ça-lışmalar yapmaktadır. Gençlerin cemiyette daha aktif olmaları ve cemiyet imkânla-rından daha fazla faydalanabilmeleri için, cemiyet bünyesindekurulan Gençlik Kolları başkanını genç kardeşlerimiz kendileriseçtiler. Gençlik Kolları Başkanı seçilen Emrah BIYIK, gençlerin istek-lerini dernek yönetimine ileterek, Sélestat’lı gençlerin cemi-yette bundan sonra daha aktif olacaklarını belirtti. Bu toplantıda Başkan Yardımcısı Remzi MURAT da cemiyetbinasının alt katını tamamen gençlere tahsis edeceklerini ve

genç-lerle ilgili tüm kararların Gençlik Kolları tarafından alınacağı sö-zünü vererek, gençlere Yönetim Kurulu adına desteklerinibelirtti.

SELESTAT GENÇLİK KOLLARI SEÇİMİ YAPILDI

Selestat’da masa tenisi turnuvası

Büyük bir inanışa göre ise Hızır Hz. Musa za-manında yaşamıştır. Bu inanış Tevrat’ta veKur’an-ı Kerim’de de geçmektedir. Kur’an-ı Ke-rim’de El keyf suresinin altmışıncı ayetindenseksen ikinci ayetine kadar Hızır ile Hz. Mu-sa’nın buluşması anlatılır. Buna göre Kur’an-ıKerim’in 60. ayetinden itibaren 80. ayete kadarolan bölüm şöyledir:60- Bir zamanlar Musa, genç bir adamına (bazıkaynaklara göre uşağına) şöyle demişti: “Beniki denizin birleştiği yere varıncaya kadar dur-mayıp gideceğim, yahut maksadıma erinceyekadar uzun zamanlar geçireceğim.61- Bunun üzerine onlar, bu iki deniz arasınınbirleşik yerine ulaşınca balıklarını unuttular.Balık bir denize doğru yolunu tutmuştu. 62- Vaktaki oradan geçip gittiler. Musa gençadamına dedi ki, “Kuşluk yemeğimizi getir. Buyolculuğumuzda andolsun ki yorgun düştük”63- Genç adam, “Gördün mü kayaya sığındığı-mız vakit ben balığı unutmuşum. Ona söyle-mem mi Şeytan’dan başkası unutturmadı; o,şaşılacak bir suretde denize atıldı, yolunu tutupgitti”.64- Musa “İşte, dedi, bizim arayacağımız buidi.” Şimdi izlerinin üzerine gerisin geri döndü-ler.65- Derken, kullarımızdan öyle bir kul buldularki, biz ona tarafımızdan bir rahmet vermiş, nez-dimizden has bir ilim öğretmişdik.66- Musa ona (yani Hızır’a) “Sana öğretilenilimden bana da öğretmen için sana tabi olayımmı?” dedi.67- O (Hızır) da Musa’ya “Doğrusu sen benimberaberimde asla sabredemezsin”.68- “İç yüzünü kavrayamadığın bir bilgeye nasılsabredebilirsin?”69- O (Musa) da: “Allah dilerse beni sabredicibulacaksın, sana hiçbir işte karşı gelmeyece-ğim” dedi. 70- O (Hızır) da: “Eğer bu suretle bana tabi ola-caksan ben sana kendisini anıp söyleyinceyekadar, bana hiçbir şey sorma” dedi.71- Bunun üzerine kalkıp gittiler. Nihayet bir

SEYİT GEZEKKONUK YAZAR

HIZIR VE İNANCI (2)

gemiye bindikleri zaman o (Hızır),gemiyi deliverdi. Musa dedi ki, “İçin-dekileri suda boğasın diye mi onudeldin? Andolsun ki büyük bir işyaptın.”72- O (Hızır) dedi ki: “Sen berabe-rimde asla sabredemezsin deme-dim mi?”73- Musa: “Unuttuğumuzdan do-layı, dedi. Beni muaheze etme. Şuarkadaşlığımızda bana güçlük yük-leme.74- Yine gittiler. Nihayet bir oğlançocuğuna rast geldileri zaman o,hemen bunu öldürdü. Musa dedi ki:“Tertemiz masum bir canı, diğer bircan karşılığı olmaksızın öldürdünha! Andolsun ki sen kötü bir iş yap-tın!”75- O (Hızır) dedi: “Ben sana bera-berimde asla sabredemezsin de-medim mi?”76- Musa, “Eğer, dedi, bundansonra sana bir şey sorarsam be-nimle arkadaşlık etme!”O taktirde tarafımdan muhakkak birözre ulaşmışımdır. Benden ayrıl-makta mazur sayılırsın. 77- Yinegittiler. Nihayet bir memleket hal-kına vardılar ki, orada ahalisindenyemek istedikleri halde kendilerinimisafir etmekten imtina etmişlerdi.Derken yıkılmak üzere olan birduvar buldular. O (Hızır) bunuhemen doğrultu verdi. Musa dedi ki:“Dileseydin elbet buna karşı birücret alırdın.”78- O (Hızır) “İşte, bu benimle seninayrılışımızdır. Sana, üzerinde aslasabredemediğin şeylerin iç yüzünühaber vereceğim.79- “Gemi denizde iş yapan yoksul-larındı. Onun için ben onu kusurluyapmak istedim ki, arkalarında hersağlam gemiyi zorla almakta olanbir hükümdar vardı.80- Oğlana gelince, onun anası dababası da iman etmiş kimselerdi.Bunun için onları azgınlık ve kafirlik

bürümesinden endişe ettik.81- “İstedik ki onların Rabb’i bununyerine temizlikçe daha hayırlısını,merhametçe daha yakınını versin.82- “Duvara gelince, bu o şehirdeiki yetim oğlanındı. Altında onlaraait bir define vardı. Babaları iyi biradamdı. Binaenaleyh Rabb’in dilediki, ikisi de rüştlerine ersinler. Defi-nelerini çıkarsınlar. Bu Rabb’indenbir merhametti. Ben bunları kendire’yimle yapmadım. İşte üzerinesabredemediğin şeylerin içyüzü”. Hızır orucu 13,14,15 Şubat tarihle-rinde tutulur. Günde bir kez akşam-ları yemek yenir. Oruç açmanınsaat takvimi yoktur. Gün batımı ileoruç açılır ve gece yarısına kadarondan sonraki güne geçmeden tek-rar niyet edilir. Orucu tutmanın mu-harrem mateminden farkı su ve etinyasak olmamasıdır. Oruç bittiktensonra da kurbanlar tığlanır, eş dostakrabalar ziyaret edilir vs.Bu üç günlük oruçta bile bir gizemyatmaktadır. Bu gizem kendi so-rumluluğundan çok başkalarının so-runlarını giderme amacındadır, buda yine paylaşımla olur. Açlığınpaylaşımı da sabır iledir. Erenlerder ki; ne verirsen elinle, geri gelirseninle. Gönül eri olmak, gönüldengönüle girmek, sabrın ve sevginineseridir.Hakk cümlemizin yardımcısı, Hz.Hızır yoldaşı ve sırdaşı olsun.Hüü.

HIZIR ORUCU ALACAKARAN-LIKTA ŞU DUAYLA AÇILIR,,Bismi-şah Allah,Allah…Tuttuğumuz orucu Hızır Aleyhisse-lam kabul eyleye, darda zorda ka-lana yardım ettiği gibi cemicűmlemize yardım eyleye. Nurunebi, keremi Ali, pirimiz Hunkar-ıHacı Bektaş-ı Veli ilahi defterine ni-yetimizi orucumuzu kayıt eyleye, Gerçege hű műmine ya Ali...

ALMANCI

[email protected]

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 20

Page 21: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 21

Page 22: Objektif gazetesi 80. sayı

22

Musahiplik nedir? Musahiplik, gerçek anlamda kan bağınıda aşan bir kardeşliktir.İnsan bazen aynı anne babadan olduğuhalde kardeşiyle ve aynı soydan olduğuhalde akrabasıyla aynı duygu ve ruh ikli-minde olmayabiliyor, anlaşamayabiliyor.Farklı ilgiler, bakışlar, algılamalar, değeryargıları olabiliyor. Oysa musahipliktetam tersi geçerli. Musahiplikte, musahip-ler aynı yolun yolcusu, aynı değerlerinsavunucusu, aynı ruh ikliminin, aynı dü-şünce ve duygu boyutunun yaşayıcıları-dır. Kan bağı ile oluşan kardeşlikte insanlarkardeşinin geçiminde ve başkaca beyle-rinden çoğunlukla sorumlu değillerdir.Musahiplikte ise insan musahibinin ge-çimi de dahil her olumlu ve olumsuz gi-dişatından kendisi kadar ve hattakendisinden daha çok sorumludur. Musahiplik dünyada olduğu gibi diğeralem/alemlerde de devam edecek birkardeşliktir.

Semah nedir? Semah bir oyun mudur?Her yerde Semah dönülür mü?Canların, ilahi bir aşkın tezahürü olarakmikro (cüzzi) düzeyde döndüğü semahı,bütün alem, cümle kainat makro (külli)halde dönüyor.İnsan, sonsuz ve de sınırsız şu kainattaküçük bir varlık. Ama aynı zamanda Şah-ı Merdan'ın da buyurduğu gibi küçük birvarlık olduğu halde bütün kainatın sır-rını/gizemini/kodlarını da içerisinde barın-dırıyor. Semah da öyledir. Bu sebepten semahı-mız ilahi bir aşkın dışa vurmuş halindenbaşka bir şey değildir. Öyle tiyatro izlergibi semahı izlemek o aşk halinin izlerinibizlere göstermez. İlahi aşkın izlerini gör-mek ve bu izlerden yola çıkarak onu ya-şamak istiyorsak arayışlarımızı dahafarklı bir boyuta götürmeliyiz.Sıradan, basit, alışageldik bir dans olarakveya tarihsel kökleri olan bir folkloroyunu olarak semahı düşünemeyiz. Herşeyden önce semah, toplu halde yap-makla mükellef olduğumuz cem ibadeti-mizin bir parçası, bölümüdür. Cem ki,bireysel mutluluk ve toplumsal huzurun

hakim olduğu, nurani iklimlerin yaşan-dığı, insan-ı kamil olma yolunda adımla-rın atıldığı, birliğin, kardeşliğin tesisedildiği, Hakka bağlığın ve Ehlibeyte sev-ginin dorukta yaşandığı, cümle dargınlık-ların ve küslüklerin giderildiği, kişininözünü meydan getirip koyduğu, kendisinihalkın ve Hakkın huzurunda dara çek-tiği... kısacası gerçek anlamda insan ol-maya davetin gerçekleştiği ibadettir.Cem ve onun bir bölümü olan semah, uluHünkarımız Hacı Bektaş Veli'nin de be-lirttiği gibi oyuncak olmayıp ilahi bir aşk-tır. Semahı basit bir folklor düzeyineindirmek gerçeklere aykırı olduğu gibihaksızlıktır da.

İsteyen herkes Alevi olabilir mi?En geniş tanımı ile Alevilik nedir? Alevilikbir inançtır. Aleviliği bir ırk olarak algı-lama ve doğuştan gelen bir özellik olaraktanımlamak kabul edilemez bir tutumdur.Türk, Alman, Fransız, Arap ve benzer ta-nımlamalar etnik kimlik için kullanılan ta-nımlamalardır. Budist, Katolik, Protestan,Sünni ise dini tanımlamalardır. Bir insanhem Türk olabilir hem Sünni, Budist, din-siz, Katolik olabilir. Bunlar birbirilerinin al-ternatifi kimlikler değildirler. Aksine,tamamlayıcı kimliklerdir. Biri etnik kimlikiçin kullanılan tanımdır, diğeri dini kimlikiçin.Aleviliğin bir inanç olduğunu belirtik. Al-evilik doğuştan gelen bir özellik değildir.Bir insan doğuştan Almandır, Fransızdır,Kürttür, Türktür. Ancak hiç kimse doğuş-tan Sünni, Budist, Katolik, Protestan de-ğildir. Alevi anne-babadan doğmakönemlidir. Ancak belirleyici değildir. Be-

lirleyici olan insanın inandığı inancı belir-lerken, öz iradesidir. Kişi anne-babasınıninancınına inanmak zorunda değildir. Kişiistediği inanca özgür iradesi ile inanabilir.Bu anlamda kimse doğuştan Alevi,Sünni, Katolik, Budist değildir ve isteyenherkes nasıl Sünni olabiliyorsa Alevi deolabilir.Altını çizerek tekrar belirtmek gerekir kiisteyen herkes Alevi olabilir. KendisiniAlevi olarak tanımlayan herkes Alevidir.Kimsenin “Senin annen-baban Alevi de-ğildir, sen Alevi olamazsın” demeyehakkı yoktur.

Zülfikar nedir, neyi sembolize ediyor?İstisnasız her toplumun ken-dine has bazı sembolleri, otoplumun genel yapısınauyan işaretleri vardır. İlkelkabile toplumlarından günü-müz devletlerine, totemler-den ulusal bayraklara kadarsemboller varlığını sürdürü-yor. Sembollerin tarihi in-sanlık tarihi kadar eskidirdersek yanılmış olmayız. Sembollerin önemini günü-müzde kimse yadsıyamaz.Zülfikar, Hz. Muhammed

tarafından Hz. Ali'ye armağan edilen ucuçatal kılıcın adıdır. İnancımıza (Aleviliğe)göre Zülfikar savaş öncesi gökten inmiş-tir. Hz. Muhammed de bu gökten inenkutsal kılıcı Hz. Ali'ye hediye etmiştir. Tarihten günümüze Alevilerin kullandık-ları birçok sembol olmasına rağmen Zül-fikar sembolünün belirgin şekilde önplana çıkmasının birden fazla nedeni var-dır. Her şeyden önce Zülfikar gerçekadaletin simgesidir. Tarihsel ve gerçekZülfikar daima haklıdan ve hakkaniyettenyana olmuştur. Bu anlamda kolye biçi-mindeki temsili Zülfikar da hakkaniyetin,doğruluğun, dürüstlüğün, adaletin temsil-cisidir. Başka bir deyimle, adalet ve hak-kaniyet isteyenlerin sözcüsüdür.Kimse Zülfikar'ı salt bir savaş aracı ola-rak algılamasın. Ya da Zülfikar'ı şiddetin,kan dökücülüğün sembolü olarak algıla-masın. Tarihte de Zülfikar'ın işlevi adaletve hakkaniyeti yerine getirmek ve haklı-

dan yana olmak olmuştur. Günümüzdede sembol olarak; adalet isteyenlerinsembolü olarak bu işlevi yerine getiriyor.

Son olarak size cemevlerini soracağım.Cemevi nedir?Cemevi Alevilerin ibadethanesidir Hiçbirsiyasi, teolojik, ideolojik yaklaşım bu ger-çeği tersyüz edip yok sayamaz. Alevilerin ibadethanesi cemevidir. Ve ba-zılarının sandıkları gibi cemevi öyle dünoluşmuş, tarihsel, toplumsal ve en önem-lisi de inançsal manada yetersiz, destek-siz, altyapısız bir yapı değildir. Günümüzsiyasi kuşatmalarının sonucunda bazıpratik eksikleri olmakla beraber cemev-leri sağlam bir inançsal temele oturuyor.Bu sebepten aklı ve vicdanı olan herke-sin bu durumu görüp ona göre asgari dü-zeyde cemevlerine saygı göstermesi vecemevi gerçekliğini –dolayısıyla Aleviinanç gerçekliğini- kabul etmesi gereki-yor. Nasıl ki diğer inançların ibadethane-leri saygı uyandırıyorsa cemevleri deaynı şekilde saygıyı hak ediyor. Alevilik ile ilgili olarak bilinçli bir şekildeyapılan tanım kargaşasına rağmen ce-mevlerinde bu gün inançsal hizmetlerinhepsi yerine getiriliyor. Bu yapay tartış-malara rağmen, oluşturulmak istenenkavram kargaşasına rağmen cemevle-rinde yürütülen erkan, yapılan ibadetlerbu tartışmaları ve beraberinde oluşturul-mak istenen kargaşayı kendiliğinden ge-çersiz kılıyor.

“Alevilik Hak ve Hakikat Yoludur” (2)Alevitische Gemeinde Derneği Yöneticisi Remzi KAPTAN ile Söyleşi

Senelerdir yaşadığınız, doğup büyü-düğünüz yerden ayrılıp başka yerleregitmek, başka bir şehre gitmek in-sana gurbet gelir. Acaba gerçektengurbet midir? Bir söz bilirim, der ki bü-yüklerimiz, ayağını kapıdan çıkardığınher yer gurbettir. Gurbettir ama nasılbir gurbet? Gurbet var gurbet var; birşehirden çıkıp başka bir şehre gitmekde var, ülkenden çıkıp başka bir ül-keye gitmek de var; işte asıl gurbetbudur! Neden mi? Bambaşka bir ül-kedesin; annén yok, baban yok, sev-diklerin yok. Belki tanıdığın, belkitanımadan evlendiğin ya da tanımayaçalıştığın bir eşin var, onun da yüzünü

akşamdan akşama görüyosun. Evetgurbet ellerde tek başınasın; eğereşin aklı başında, ne istediğini bileniyi bir insansa az da olsa hafifler yal-nızlığın. Sana sahip çıkacak, kimse-sizliğini hissettirmeyecek bir eşinvarsa çok şanslı sayılırsın, yoksa vayhaline…Gurbet elde zordur kimsesizlik ve sa-hipsiz olmak; dilin yabancı, dinin ya-bancı, kültürün örfün adetin yabancı.Yurt dışına gelin gitmek, aile çevre-sinden, alışılan ortamdan, sevdikle-rinden uzak olma açısından oldukçazor kabul edilen bir durumdur.1960’lı yıllarda para kazanıp tekrar ül-

kelerine dönmek umuduyla yurt dı-şına yerleşen gurbetçilerimiz, evlilikyaşındaki çocuklarını Anadolu kültü-rüyle-terbiyesiyle yetişmiş biriyle ev-lendirmek ister hep. Böylecegerçekleşir evlilikler ve genç gelinimizkendini yurt dışında bulur; ne ümit vehayellerle gelmiştir kimbilir ama gur-bete geldiğinde kısa bir süredepembe hayallerin yerini hayatın acıgerçekleri alır.Artık fikir çatışması, kültür çatışması,yabancı ülkeye gelmenin sendromuvs vs ciddi bunalımlarla gösterir ken-dini; buna bir de ailevi sorunlar ekle-nirse, gurbet eller cehenneme

dönüşür…Gurbetteki kimsesizlik, sahipsizlikduygusu yer bitirir insanı. Gurbete ne hayallerle, ne umutlarlagelip de umduğunu bulamamak çokkötü bir şey olsa gerek…

Ayla YILMAZ

Gurbette Gelin Olmak

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 22

Page 23: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 23

Page 24: Objektif gazetesi 80. sayı

24

SUAT SARAYDEMİR

[email protected]

Son Gelişmeler…Öncelikle geçen yazımda, Abdulkader Keita’nınŞanlıurfaspor’a transfer olduğunu söylemiştimve son anda bu transfer gerçekleşmedi (yazıyıgönderdiğimizde güncel olmayabiliyor); affınızasığınıyorum. Öte yandan, Bursaspor’da teknik di-rektör olan "Adam gibi adam" Ertuğrul Sağlamgörevi bıraktı. Timsahları tarihinde ilk kez şam-piyon yaptı, geldiğinde verdiği sözü tuttu. Yanişampiyon olmak.Başka bir transfer, F.bahçe’nin eski futbolcusuMahamadou Niang Türkiye’ye geri döndü ve Be-şiktaş için ter dökecek bundan sonra.Avrupa kupalarında temsilcimiz G.saray, AlmanSchalke 04 ile 1-1 berabere kaldı ve rövanş zorolacak ama hiç de imkansız değil. F.bahçe iseilk maçta 10 kişi ile 0-0 bitirdiği maçın rövan-şında, 1-0 kazandı ve Beyaz Rusya takımı BateBorisov’u eledi. Şimdi sıra Çek takımı ViktoriaPlzen’de. Bu takım kim, nasıl, nereden diye sor-mayın çünkü bu takım gidip mesela İtalya’da Na-poli’ye 3 tane çekti( 0-3). İkinci maç 2-0 bitti, yanihiç gol yemediler Napoli’ye karşı! Dikkat!Başka bir maçta, iki Türk oyuncusu karşı karşıyageldi. Atletico Madrid- Rubin Kazan yani ArdaTuran ve... eveeeet Gökdeniz, hepimizin unut-tuğu ve hâlâ futbol oynuyor mu diye sorduğumuzoyuncu. Evet Gökdeniz Karadeniz, bugün oyna-maya devam ediyor, sesi çıkmıyor, ülkemizi tem-sil ediyor ama ha varmış ha yokmuş!!! Biz eşitdavranmamayı daha iyi biliyoruz maalesef. Milli Takım,bu ay içinde önemli maçlara çıkacak;22 Mart Andorra-Türkiye, 26 Mart Türkiye-Maca-ristan. Grupta şansımız az olsa da matematikselolarak devam ediyor. Gerçekçi olmak gereki-yorsa, uzun laf etmeye gerek yok, halimiz ne ola-cak, ne zaman yeniden bir şampiyonayakatılacağız?Son olarak, şampiyon olan takımlarımızın kısacabir tarihini gezelim, ne dersiniz? ( 5 takım;G.saray, F.bahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Bur-saspor).Bugün GALATASARAY…1905 yılında,Ali Sami Yen ve arkadaşları ta ra-fından, öğrencisi oldukları Galatasaray Lise-si’nde kurulan klübün ilk renkleri kırmızı beyazdır.Türk bayrağının renklerinden esinlenerek seçilenbu renkler, dönemin yönetimi tarafından kuş-kuyla karşılanmış. Bu nedenle, sarı-siyah renklergündeme gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamışve Galatasaray, bugünkü renklerine kavuşmuş-tur.Kazanılan ana kupalar:Avrupa Süper Kupa: 1999-2000 (1 kez)Uefa kupası: 1999-2000 (1 kez)Lig şampiyonluğu: 1961-1962; 1962-1963;1968-1969; 1970-1971; 1971-1972; 1972-1973;1986-1987; 1987-1988; 1992-1993; 1993-1994;1996-1997; 1997-1998; 1998-1999; 1999-2000;2001-2002; 2005-2006; 2007-2008; 2011-2012(18 kez)Türkiye kupası: 1962-1963; 1963-1964; 1964-1965; 1965-1966; 1972-1973; 1975-1976; 1981-1982; 1984-1985; 1990-1991; 1992-1993;1995-1996; 1998-1999; 1999-2000; 2004-2005(14 kez)Galatasaray’ın efsane oyuncularının bazıları:Metin Oktay, Turgay Şeren, Fatih Terim,Tanju Çolak, Erdal keser, Zoran Simoviç, CevadPrekazi, Georghe Hagi, Hakan Şükür, BülentKorkmaz vs vs vs...Görüşmek üzere…

FUTBOLJEKTİF FARUK BEYAZ

[email protected]

Fransa’da Başarıya Gitmek Sevgili okuyucularım, Sizlere bu ayki yazımda Fransa’da neden sportifanlamda başarılı olamadığımızdan bahsedeceğim.Futbolda futbolcu olarak üst düzey seviyede Er-dinç Mevlut bir ilke imza attı dersek yanılmış olma-yız; sonuçta Fransa’nın Sochaux takımının altyapısında yetişti ve daha sonra köklü bir takm olanParist Saint Germain’de oynadı. Şu an Rennesklübünde oynayan Erdinç Mevlut, Fransa’dakigençlerin idolü olmuştur. Aynı Erdinç gibi Soc-haux’da yetişen gurbetçi oyuncu Serdar Gürler ise,Erdinç gibi profesyonel oyuncu statüsünde Socha-ux’da forma giymedi resmi maçta, sadece dostlukmaçlarında oynadı; bu sezon kendisini SanicaBoru Elazığspor’da görüyoruz.Tek futbolda değil, bütün sportif branşlarda Türkgençlerinin başarılı olmasını istiyorum; sonuçta he-pimiz ay yıldızlı bayrağı temsil ediyoruz. Birçoğu-muz ırkçılıktan bahsederiz, işte çocuğumuzuoynatmıyorlar, takımdan gönderiliyor, 2. veya 3. ta-kımla idmana çıkıyor diye dert yanarız; halbuki bizTürk toplumu olarak bir ilke daha imza atmamızgerek, o da Fransa’ya Türk spor kompleksi yaptır-maktır. Bu spor kompleksinde sporun her branşıolacak ve her alanda başarılı olması için mücadeleedecektir. Birçoğunuz belki dersiniz, ne gerek var spor kom-pleksine. Spor kompleksi Türk sporcu yetiştirecek,uzun vadede gerek Fransa gerek Türk milli takı-mına sporcu vereceğiz; ben böyle bir projeyi ka-famde kurup beynime işledim. Bu proje öyle hafifealınacak bir proje değil; iki ülke arasında köprübağı niteliği de taşıyan bir proje. Bu proje olur dabir gün faaliyete geçerse, o zaman Fransa’yı teslimalırız, bunun sözünü verebiliyor, kesin konuşuyo-rum. Fransa’da futbol okullarında pek oyuncu ye-tişmiyor, gerek sistem diyorlar gerek klüplerinırkçılığı.Türk toplumu olarak muazzam bir Türk spor kom-pleksi kurarsak, yetiştiririz bizim yerli Messi’yi, yerliRooney’i. Fransa’daki klüpler takılıverirler bizimspor kompleksine,bu proje Türk spor bakanlığından da desteği alır,uzun vadede yetiştiririz sporcularımızı, Türkiye’denher branştan kardeş klüp dayanışması yaparız, herbaşarılı sporcumuza Türkiye’den ve yurt dışındanbüyük klüpler gösterebiliriz. Artık varoşlardan ge-linerek sporcu olunmuyor, çağımızın sporcusununkendisini geliştirmesi lazım. Bizim spor kompleksine ihtiyacımız var ve inanıyo-rum ki 10 yıla kalmaz Rolland Garros Açık TenisTurnuvası’nda Türk sporcumuz da sahne alabilir;biz bu ülkede söz sahibi olmak istiyorsak, bu kom-pleksi yaptırmak için hep birlikte ele ele vermeliyiz,falancı dernekçi, fişmancı teşkilatçı demeden,omuz omuza bu kompleksi kuralım. Bu kompleksteyetişecek olan sporcular kendisini ve ülkesini tem-sil edecek şekilde müsabakalara hazırlanacaktır.Komplekste bütün Türk toplumunu biraraya topla-mamız lazım, birlikten kuvvet doğar. Tek başımızasporcu yetiştiremeyiz, klüplerimiz etkisiz elemangibi olurlar, fazla söz sahibi olamazlar ve oldurtul-mazlar. Ama spor kompleksinden Avrupalılar tır-sacak ve kendileri gelip bizden sporcuisteyeceklerdir...Ben inanıyorum, bir gün bir delikanlı Osmanlı to-runu çıkıp yaptıracak Türk spor kompleksini… Spor kompleksi hakkında bilgi isteyen vatandaşlarveya işadamları mail yoluyla bana ulaşabilirler. Saygılarımla…

FATİHKARAKAYA

[email protected]://twitter.com/fkarakaya

FRANSA GÜNDEMİ

Müslümanları imamlarla vuruyorlar!

Her nerede olursak olalım oyunun kuralı değişmiyor. Yüzyıllardır Müs-

lümanlar bir taraftan iyi niyetlerinden, diğer tarafından saflıklarından ya

da heyecanlarından dolayı oyuna gelmeye müsait olmaya devam edi-

yor.

Fransa bu oyunu oynamaktan geri kalmayan ülkelerin başında geliyor.

Geçen gün Tunus İslami Parti lideri “Fransa İslam’ı en az anlayan ülke-

dir” diye bir açıklama yapmış. Aslında ben öyle değil şöyle derdim:

“Fransa İslam’ı en iyi anlayan, bu yüzden de en çok düşman olan ülke.”

Gerçekten de Fransa’nın Müslümanlara karşı tavrı gün geçtikçe sertle-

şiyor. Son yıllardaki moda “sisteme, normlara, batının çizdiği rollere” uy-

mayan Müslümanlar aşırı dinci, terörist, selefist gibi terimlerle tanımlanıp

sindirilmeye çalışılıyor.

En ufak, en doğal talepler bile rejim meselesi haline getiriliyor. Sanki

Fransa 28 Şubatını yaşıyor. Bazen öyle oyunlar oynanıyor ki saf Müslü-

manlar oyunu görmüyor. Mesela en klasik oyunlardan biri göstermelik

konu mankenler ortaya atılarak Müslümanların temsilcisi olarak sunulu-

yor.

Bugüne kadar genelde siyasi alanda bu yapılıyordu. Nerede Müslüman-

ların örf ve adetlerine, değerlerine karşı insan varsa siyasi alanda ön

plana çıkartıldı. Baktılar Müslümanlar tuzağa düşmüyor, daha doğrusu

tam istedikleri gibi kitle halinde kanmıyorlar. Bu tür insanlara otomatik

olarak temkinli yaklaşan Müslümanlara karşı yeni tuzaklar kurmaya baş-

ladılar. İlk önce Müslümanları temsil edecek kurumlar açtılar. Başlarına

da sözde dindar (ki olabilir) insanlar yerleştirdiler. Ama en büyük sorun

bu insanlar rejimin adamı olmaktan başka bir işe yaramadılar.

Bu da olmayınca şimdi proje imamlar seviyesinde yapılıyor. Yaklaşık bir

senedir tüm Müslümanların nefretini kazanan ama siyasiler ve medyanın

gözbebeği olan bir imam ortaya çıktı. Kanal kanal dolaşıp, gazetelere

boy boy röportaj vererek aşırı dinciliğe savaş açtığını söylüyor.

Çok masum gibi görünen, iyi niyet gibi sunulan bu savaş aslında Müs-

lümanlara açılan bir savaş. En basitinden azılı Siyonistlerle kol kola

gezen, İsrail’i eleştirmeyi terörizm sayan, Cumhurbaşkanlığı seçimle-

rinde cami içinde Sarkozy için kampanya yapan, kaybedince de bu sefer

rakip ırkçı İçişleri Bakanı ile aynı yakınlıkta dost olan bir adamdan bah-

sediyoruz.

Bilmem olayın şuurunda mısınız? Bir imam sağcı Sarkozy için gecesini

gündüzüne katıyor, mitinglerinde en önde oturuyor. Ama solcu Hollande

seçildikten sonra hiçbir şey olmamış gibi solcularla aynı dostluğunu

devam ettiriyor. Bunun nasıl izahı olabilir derken cevabı kendiliğinden

geldi.

Bu imamın eski danışmanı onun hakkında bir kitap yazarak tüm gerçek-

leri ortaya koydu. Arap radyosunda dinlediğim bu kişiye gazeteci şöyle

bir soru sordu: “Neden şimdi onun hakkında konuşma ihtiyacı hissetti-

niz?”. Adamın cevabı da çok ilginçti. İlk önce “Allah’a Hamd olsun ki şu-

urlandım ve tövbe ettim” diyor ve sonra da “vicdanım elvermedi” diyor.

Anlattıkları karşısında nasıl bir oyunun karşısında olduğumuz açıkça or-

taya çıkıyor. İmam diye tanıtılan Hassen Chalgoumi’nin artık imam ol-

madığını ama eskiden “bodrum mescitlerinden” birinde o kadar radikal

bir imammış ki hakkında sınır dışı edilme kararı alınmış biri olduğunu öğ-

reniyoruz.

Dönemin (hangi dönem söylenmiyor) İçişleri Bakanı’na ricada bulunan

Müslüman Kardeşler’in Fransa ayağı UOIF kararı iptal ettirmiş. Bir za-

manlar da havaalanında kargocuda çalışan Chalghoumi radikal tavırla-

rından dolayı işten atılmış. Tel-Aviv’e elini kolunu sallayarak giden bu

adam Amerika’ya girmesi hâlâ yasak olması çok ilginç değil mi?

Ne ilginçtir ki şimdi aynı adam Müslüman Kardeşler’in derneğini kapat-

tırmaya çalışıyor. Azılı Siyonist lobilerinin emri ile tüm Müslümanları an-

tisemit göstermeye çalışıyor. Sözde dinler arası diyalog adına

Yahudilerle “dost” olurken tüm diğer Müslüman dernekleri yerden yere

vuruyor.

Adamı televizyonda dinlesiniz kim bu sarhoş dersiniz. Hiçbir entelektüel

boyutu olmayan, berbat bir Fransızcasıyla Müslümanları rezil eden biri.

Karikatür krizinde de onu konuşturuyorlar, terör olayında da! Filistin ko-

nusunda da ona söz veriyorlar, Arap baharında da!

Çünkü artık Müslümanlar adına kimin konuşacağını Siyonist lobiler be-

lirliyor! Boşuna adama Yahudilerin imamı denmiyor!

Eski danışmanın açıklamaları: http://oumma.com/15926/chalghoumi-tor-

pille-ex-conseiller

“İmam efendiyi” ünlü talk show programında izlemek isterseniz:

http://www.youtube.com/watch?v=QUXBqh-tQrM

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 24

Page 25: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 25

Page 26: Objektif gazetesi 80. sayı

26

Avrupa Psikoloji Merkezi’nin kurucusu,psikolojik danışman ve kişisel gelişim uz-manı Erdinç Üstündağ, ilk kitabı olan “Ara-dığım Kitap İşte Bu”yu ve yazılış öyküsünüObjektif Gazete okuyucuları için anlattı.Avrupa Yakası Yayıncılık tarafından bası-lan 328 sayfalık kitabı eşine ve oğullarınaithaf eden Üstündağ, eserini “Psikolojinedir?” sorusuyla başlatıp, “Her şeyi sev-giyle karşılıyorum” diye bitiriyor.Biz de kendisini kutluyor ve başarılarınındevamını diliyoruz...

Kitabı yazmadan önce...“Bildiğiniz gibi yıllardır Almanya veFransa’da, şimdi de kısmen Türkiye’deAvrupa Psikoloji Merkezi olarak çalışma-larımızı sürdürmekteyiz. Fransa derkenkastım şu; Strasbourg’a bağlı Bischwillerkasabasında pazartesi günleri randevuluolarak doktor Aysel Ökme ile birlikte bu-lunmaktayız. Bunun yanısıra, Avrupa’da 15 ülkeden in-sanlar bize gelmektedir; bu gibi uzaktangelenler için, merkezimizin bulunduğuKehl şehrinde birkaç otel ile anlaşma yap-mak durumunda kaldığımızı da belirtmekisterim. Çok değerli halkımıza en son bilim-sel gelişmeleri içeren seansları uygula-maktayız. “Aradığım Kitap İşte Bu” da, bu yedi sene-nin birikimini yansıtmaktadır. Yedi senetabii ki meslek hayatında çok büyük birsüre değildir; ama bizim gibi seansları çokyoğun olanlar için bu zamanı yıllarla çarp-tığınızda, önemli bir birikim oluştuğunu tes-

lim edersiniz.4 Mart 2013 tarihinde piyasaya çıkan kita-bımız sadece Avrupa’da değil, şu andaTürkiye’de de çok yaygın ve güçlü bir şe-kilde dağıtılmaktadır. Ülkemizdeki tümAVM’lerde ve özellikle çok önemsediğimiki kitapevi olan D&R ve LP’lerde kitabımızbulunabilmektedir. Bu ve diğer çok seçkinkitapevlerinin raflarında kitabınızın bulun-

ması çok kolay bir iş değildir...Bir süre evvel Ankara’da,Meclis’teydim; kitabımızısayın bakanlarımıza veHakan Şükür dahil vekilleri-mize de sunma imkânı bul-dum.”

Kitabın yazılış öyküsü“Kitabın şekillenmesi altı ayıbuldu ama burada ele alınankonular zaten bizim işlediği-miz konular; bunları toparla-mamız ve ilk kitap çıkarmafikrine varmamız2012’nin Temmuz-Ağustos aylarında oldu.Elimizde o kadar çokkonu vardı ki, hepsiniyayımlamaya kalksakciltler çıkartmak gere-kirdi! Bu nedenle birseçme yapmak zo-runda kaldık tabii ki.Özellikle vurgulamakistediğim bir konu var;duyuyorum ki, kimileri bizim

bu kitapta seansa gelen ailelerin konularınıisimlerini gizleyerek yazdığmızı söylüyor-larmış. Kesinlikle böyle bir şey sözkonusudeğildir; hiçbir şekilde seanslarımızdanalıntı yoktur, kimse kendi konusunu bula-mayacaktır bu kitapta.”

Kitapta neler var?“Kitabımıza öncelikle psikolojinin bir tarifini

yaparak başladık: Psikoloji nedir? Sonra,İslam dünyasında psikolojiyi işledik; İslami-yetin de psikolojiye çok çok önemli bir ba-kışı var. Bundan başka psikoloji–maneviyetilişkisi, Avrupa’daki vatandaşlarımızın psi-kolojisi, kendimizi anlama sanatı, çalışananne-babaların durumu, çocuk eğitimi, ev-lilikte cinsel hayat, çocuklara cinselliğin ta-rifi, toplumumuzun cinselliğe bakışı,konuşma sorunları ve çözümleri, spor ko-nusu, sporun psikolojiye katkısı, Türki-ye’deki spor yöneticilerinin amatörlüğü vekonuları bilmezliği gibi birçok konu dahavar kitapta.

Arka kapakta ne demişiz mesela? Spordaşiddet diyoruz ya, bizi şiddete teşvik eden-ler aslında idarcilerimizdir; daha ön elemeturu geçilmeden finelden sözederseniz veön elemede de elenirseniz, beklenti içinesoktuğunuz seyircinin bu beklentisi karşı-lanmayınca da oyuncu değişiyor, hoca de-ğişiyor, antrenör değişiyor ama, sanki çokbaşarılıymış gibi, başkan kalıyor!..”(Devam edecek)

Psikolog Erdinç Üstündağ Kitabını Anlatıyor...(1)

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 26

Page 27: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 27

Page 28: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 28

Page 29: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 29

Page 30: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 30

Page 31: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 31

Page 32: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:03 Page 32

Page 33: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 33

Page 34: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 34

Page 35: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 35

Page 36: Objektif gazetesi 80. sayı

36

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 36

Page 37: Objektif gazetesi 80. sayı

37

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 37

Page 38: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 38

Page 39: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 39

Page 40: Objektif gazetesi 80. sayı

En proposant de fiscaliser les allocationsfamiliales, Didier Migaud a ébranlé untotem français. «On peut considérer quec’est une prestation qui rentre dans lesrevenus», a estimé dimanche le prési-dent de la Cour des comptes, tandis quel'exécutif se réfugie derrière un rapport àparaître.

Qui serait concerné ?Beaucoup de monde: en septembre2012, les allocations familiales profita-ient à 4,8 millions de foyers, en grandemajorité des familles à deux enfants. Letotal des versements se monte à 12,9milliards d’euros, soit environ 20% del’ensemble des prestations des caissesd’allocations familiales (CAF). Les critères d'éligibilité sont relativementgénéreux, puisque n’y figurent ni le ni-veau de revenu, ni la nationalité. Pour

percevoir les allocations familiales, il fautrésider en France au moins six mois paran et avoir au moins deux enfants: l'allo-cation est dans ce cas de 127 eurosmensuels. Elle peut monter jusqu'à 452euros pour les familles à quatre enfants,et, au-delà, augmente de 162 euros pourchaque enfant supplémentaire. Les en-fants de plus de quatorze ans bénéfici-ent, en plus, d'une majoration de 63,5euros.Difficile, pour l'instant, de savoir qui perd-rait à une réforme, et dans quelles pro-portions, car le projet gouvernementaln'est pas connu. Jean-Marc Ayraultayant prôné une revalorisation des pre-stations familiales pour les familles lesplus modestes, l’effort devrait cependantporter sur les ménages aisés. Quelle réforme ?Officiellement, la proposition de Didier

Migaud n’engage que lui. Résolu à réfor-mer le système d’aide aux familles, legouvernement attend pour se prononcerla remise du rapport qu’il a commandé àBertrand Fragonard, président du hautconseil de la Famille. La lettre de mis-sion adressée à ce dernier par Jean-Marc Ayrault préfigure cependant uneréforme profonde : «Des mesures deredressement financiers s’imposent»,écrit le Premier ministre, prônant une ré-vision de «l'économie générale dusystème».Concernant les allocations familiales,deux pistes semblent particulièrementprobables. L'une, avancée par Didier Mi-gaud, est leur fiscalisation, c'est-à-direleur intégration au revenu des foyers im-posé au barème de l'impôt sur le revenu.Pour le moment, les allocations familia-les ne sont pas soumises à l'impôt.

L'autre solution, évoquée par le Journaldu Dimanche, est la réduction des pre-stations, via leur plafonnement ou l’intro-duction d’une condition de ressources. De plus, les allocations familiales ne se-raient pas les seules prestations réfor-mées: c'est l'ensemble de la branche«famille», dont le déficit 2013 devraits'élever à 2,6 milliards d'euros, qui seraconcerné.

Les allocations familiales bientôt fiscaliser?

L’Odyssée et l’UGC Cinécité ont dé-cidé de développer un partenariat endonnant la possibilité, à partir du 1erMars 2013, aux détenteurs des cartesUGC.Illimité d’accéder avec leur abonne-ment aux films programmés dans lesdeux salles de l’Odyssée.

La complémentarité de la programma-tion de l’UGC Cinécité et de l’Odysséepermettra de la sorte aux détenteursde ces cartes d’accéder à la plusgrande diversité culturelle possible quicaractérise le monde du 7ème Art.La Direction de l’OdysséeLa Direction d’UGC Cinécité Strasbo-

urg( Cinéma Odyssée - 3, rue des Francs-Bourgeois 67000 STRASBOURG /Tel: 03-88-75-11-52 / Fax: 03-88-75-12-71 / www.cinemaodyssee.com / [email protected])

Cinéma: Un plus à Strasbourg

La Sassenageoise Neziya Yildiz, 22ans, a été élue Miss Isère 2013 sa-medi soir à Saint-Blaise-du-Buis.Elle nous parle de son inoubliablesoirée et d’un rêve qui est devenuréalité.Comment avez-vous vécu cette soi-rée ?« Je voulais juste donner le maxi-mum de moi-même. Je suis très heu-reuse, nous avons toutes donné lemeilleur de nous-mêmes grâce aucomité (Miss Isère, NDLR) qui nousa beaucoup encouragées. Au final, jetouche du doigt mon rêve, je l’aimême attrapé. Je n’arrive toujourspas à le croire ! »

Le fait d’avoir participé au concoursl’an dernier vous a-t-il aidé ?« J’étais repartie sans aucun titrel’année dernière. Cette fois, je pen-sais que je serais un peu moinsstressée, mais cela n’a pas été lecas. Je ressentais une certaine pres-sion car nous étions quelques-unes àavoir déjà participé au concours. Onnous surnommait même “les redoub-lantes” ! Mais je savais tout de mêmeà quoi m’attendre. »Lors de votre passage au micro, vousavez tenu à mettre en valeur toutesvos concurrentes…« Oui, parce que je pense que nousméritions toutes de repartir avec un

titre. Cette aventure a été extraordi-naire et je pense que l’on peut direque cette promotion Miss Isère 2013restera comme l’une des toutes meil-leures ! »Comment ont réagi vos proches unefois le verdict tombé ?« Ils n’arrivaient pas à le croire ! Unpeu comme moi. Ils m’ont tous sou-tenue depuis le début, c’était trèsbeau. Je tiens à remercier tous ceuxqui m’ont encouragée, comme mescollègues de travail ou encore la mai-rie de Sassenage. Je peux vous as-surer que toute cette année, jedonnerai le maximum, tout comme jel’ai fait pour ce concours. »

NEZIYA YILDIZ - Miss Isère 2013 : «Je n’arrive toujours pas à le croire»

DUYURU Değerli Vatandaşlarımız, Türk Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Fransız Sosyal Güvenlik Kurumu (CARSAT) yetkiliklerinin ortaklaşa işbirliği sonucu 16-17-18 Nisan (Çarşamba, Perşembe, Cuma) 2013 tarihlerinde, CARSAT 36, Rue du Doubs 67000 Strasbourg adresinde, 9:00-12:0013:00-16:00 saatleri arasında Uluslararası Danışma Günleri adı altında vatandaşlarımızı bilgilendirme toplantıları düzenlenecektir. Sözkonusu Danışma Günlerine ait yetkililerce hazırlanan tanıtım broşürünün bir örneği ilişikte gönderilmektedir. Vatandaşlarımızın Türkiye’deki emeklilik, dulluk, malulen emeklilik hakları ile sosyal yardımlar konusunda sormak istedikleri tümsorulara yetkili kurum uzmanlarınca doğrudan cevap verilecek, sorun arz eden dosyalar ise, çözüme kavuşturulacaktır. Konuyla ilgilenen vatandaşlarımızın yukarıda belirtilen tarihler arasında düzenlenecek olan Danışma Günlerine önceden randevualarak iştirak etmelerini saygılarımla rica ederim. Arif KOPUZ Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

40

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 40

Page 41: Objektif gazetesi 80. sayı

Satılık fond de commerce27, rue de Soultz 67100 Strasbourg adresindeki Snack Muzo devren sa-tılıktır. İşlek yerde ve müşterisi hazır durumda, tüm ekipmanı tamam.Tel: 06 85 43 66 91 / 09 50 21 27 97

Satılık fond de commerceMeinau Canardière’de, her işe uygun, 400 m2 deposu olan mağaza devren satılıktır.Tel: 03 88 39 28 49

Turizm Acentasına Elemanİzmir Voyages seyahat acentası STRASBOURG şubesinde çalışacak bayan eleman aranıyor.Aranan özellikler:- Kişinin turizm sektörüyle ilgili olması- Bilgisayarı iyi kullanması- Halkla ilişkilere önem vermesi- Adayın Strasbourg veya yakın çevresinden olmasıAdayın CV’sini mail [email protected] adresine göndermesi rica olunur.

OTO EKOL MONİTÖRÜ 24/02/2013 TARİHİNDEN İTİBAREN HAGUENAU DİYANET CAMİİNDE HER PAZAR GÜNÜ SAAT 12’DEN 14’E TÜRKÇE KOD DERSLERİ VERMEKTEDİR.GENİŞ BİLGİ VE YAZILMAK İÇİN İRTİBAT: b ALPER 06 31 47 47 42

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

GÖZAYDINLIĞI ve KUTLAMAHüryel & Adem KANSU çiftinin kızlarıNilay Melin 18 Şubat 2013 tarihinde dünyaya gözlerini açmıştır.Genç çifti kutlar, Nilay Melin’e uzun ve sağlıklı bir ömür dileriz.

Objektif Gazete – Ekmekci Ailesi

TAZİYESélestat Fransız-Türk Kültür Derneği Başkanı Fikret PARLAKKILIÇ’ın Türkiye’de yaşamış olan annesi Zeynep PARLAKKILIÇ Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Merhumeye Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz. ACFTS Yönetim Kurulu ve üyeleri

BAŞSAĞLIĞIGiresunlu arkadaşımız Fikret PARLAKKILIÇ’ın değerli AnnesiZeynep PARLAKKILIÇHakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Merhumeye Allah’tan rahmet, PARLAKKILIÇ ve SARAYDEMİR ailele-rine başsağlığı dileriz. Objektif Gazete – Ekmekci Ailesi

BAŞSAĞLIĞIÇok sevdiğim arkadaşım, kardeşim Yavuz Gümüş’ün kızkardeşi Ayşe GÜMÜŞ AYDIN25 Şubat 2013 tarihinde vefat etmiştir.Ayşe’ye Allah’tan rahmet, Yavuz’a ve tüm Gümüş ailesine sabır ve baş-sağlığı diliyorum.Fahri-Gülboy-Kaya Ekmekci

VEFATSarıyerli Halil ve Ayşe’nin oğullarıHanife Yılmaz’ın eşiEmine, Bekir ve Vip Productions’un sahibi Muammer Yılmaz’ın BabasıHacı Ahmet YILMAZ( 1944- 2013)7 Şubat 2013 tarihinde vefat etmiştir.Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı dileriz.Objektif Gazete

BAŞSAĞLIĞIYazarlarımız Hasan Karakaya’nın Abisi ve Fatih Karakaya’nın Amcası Ahmet KARAKAYA2 Şubat 2013 tarihinde Strasbourg’ta ta vefat etmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına bşssağlığı diliyoruz. Objektif Gazete – Fahri Ekmekci

BAŞSAĞLIĞI ve TEŞEKKÜR 2/2/2013 tarihinde kaybettiğimiz Abimiz Ahmet KARAKAYA’nın cenazesi sonrasında başta TV Kayseri Yönetim Kurulu Bşk Yardımcısı Sayın Ömer

Faruk Hamurcu’ya, Haber Müdürü Murat Metiner’e, AK Parti Kayseri milletvekilleri

Sayın Yaşar KARAYEL ve Sayın Pelin Gündeş BAKIR’a, Kayseri Büyükşehir Bld

Başkanı Sayın Mehmet ÖZHASEKİ’ye,Melikgazi Bld Bşk Sayın Memduh BÜYÜK-

KILIÇ’a, çalışma arkadaşlarına, Bünyan Nüfus Müdürü Sayın Hüseyin TAŞ beye,

Karakaya kasabası halkına, Strasbourg’ta yaşayan gerek Karakaya'lı hemşehrilerime

gerek tanıdığımız eş dost ve akrabalarımıza, yurt dışından telefonla arayıp veyahut

bizzat ziyaretimize gelerek başsağlığı dileklerinde bulunarak acılarımızı paylaşma-

larından dolayı teşekkürlerimi sunarım.

Karakaya Ailesi adına Hasan Karakaya

BAŞSAĞLIĞIİnnalillahi ve inna ileyhi RaciunYüce Rabbımızdan geldik dönüşümüz yine ona olacakEfendi ŞAHİN ve Bekir ŞAHİN'in Kıymetli Amcaları bir kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Tevfik ŞAHİN Abimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil dilerim.Hasan Karakaya

BAŞSAĞLIĞIKülli Nefsin Zaigatül Mevt Sümme ileyhi Türceun.Her nefis mutlaka ölümü tadacak ve ait olduğu yere (RABB'INA) dönecek

Merhume AYŞE ÖZDOĞAN Teyzemize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim. Hasan Karakaya

Eleman aranıyorColmar’da yeni açılan bir Türk restoanına bay / bayangarson, temizlikçi ve bulaşıkçı aranmaktadır.Tel: 06 52 91 93 92 / 09 54 62 88 11

VEND RESTO RAPIDE / DONER KEBAP

FOND DE COMMERCE90 m2 dans centre commercial très bon passage. Très bonne clientèle etbon chiffre d’affaires.Pour plus de renseignement appeler le propriétaire.Adresse : Avenue de l’Europe / Cité la Province 54520 LAXOU (Nancy)Telefon: 06 70 74 74 41

Satılık fond de commerceStrasbourg’da, 4 rue Murillo 67200 Elsau adresinde bulunanBereket Fırını ve üzerindeki 6 göçlük ev sahibinden satılıktır.Ciddî olarak ilgilenenler ve görmek isteyenler bizi arayabilirler.Tel: 03 88 30 31 25 / 06 74 38 81 85 / 06 48 12 89 53

40

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 41

Page 42: Objektif gazetesi 80. sayı

Lors d’une rencontre mardi 12 févrieravec son homologue turc, Ahmet Davu-toglu, le ministre français des affaires ét-rangères, Laurent Fabius, a proposé dedégeler le processus d’adhésion d’An-kara à l’Union européenne.La France est favorable à l’ouvertured’un nouveau chapitre dans les négocia-tions avec la Turquie en vue de son ad-hésion à l’Union européenne. L’annoncea été faite à la suite d’un entretien mardi12 février entre le chef de la diplomatiefrançaise, Laurent Fabius, et son homo-logue turc, Ahmet Davutoglu. La réuniona eu lieu en marge d’une conférence mi-nistérielle au Quai d’Orsay sur la sécu-rité en Libye à laquelle les deux hommesparticipaient. Lors de la conférence de presse qui asuivi, Laurent Fabius a confirmé que laFrance était « favorable à ce qu’on ouvrela discussion sur ce qu’on appelle le cha-pitre 22 » sur la politique régionale. Cechapitre, qui figure parmi la trentaine dechapitres à négocier dans le traité d’ad-hésion de la Turquie à l’Union, porte no-

tamment sur la redistribution des aidesde l’UE aux régions et sur la contributiondu pays-candidat aux fonds régionaux. Cette nouvelle tombe alors que, lundi 11février, lors d’un dîner à Ankara avec lesambassadeurs des Vingt-Sept, le pre-mier ministre Recep Tayyip Erdoganavait vigoureusement reproché à l’UE derefuser la candidature turque depuis plusde cinquante ans.

Amorce de dégel Ankara réclamait la levée du blocagedepuis l’élection de François Hollande.L’initiative s’inscrit dans une rupturenette avec l’attitude de Nicolas Sarkozysur le dossier turc. L’ancien présidentfrançais s’était fermement opposé àl’entrée de la Turquie dans l’Union eu-ropéenne. En 2007, il avait d’ailleursmis son veto sur cinq chapitres de né-gociations liés à l’adhésion, dont celuisur la politique régionale. François Hollande entend revenir à desrelations plus apaisées, entre autres enutilisant le levier de l’adhésion. « LaFrance va renforcer son soutien auxnégociations d’adhésion de la Turquie», a déclaré Laurent Fabius : « Noussouhaitons avoir des relations très po-sitives avec la Turquie. » François Hol-lande devrait d’ailleurs se rendre àAnkara à une date encore indétermi-née.Une intégration qui prendra du temps Depuis l’ouverture officielle des négo-ciations, en 2005, 13 chapitres sur 35

ont été ouverts et plus d’une douzaineétaient jusqu’ici bloqués, soit par Paris,soit par Chypre ou par l’Allemagne. Malgré le geste d’ouverture de laFrance, Paris et Bruxelles considèrentcertains chapitres, comme les marchéspublics, impossibles à ouvrir en raisondu manque de réformes constaté à An-kara. Sans compter que l’Union euro-péenne attend l’assouplissement decertaines lois antiterroristes, considé-rées comme liberticides, dans le con-texte des pourparlers engagés avec laminorité kurde. La Turquie refuse no-tamment d’élargir à Chypre, pays mem-bre de l’UE mais dont une partie estoccupée par Ankara, les accords delibre circulation qui la lie au bloc euro-péen. La France « attend de la Turquiequ’elle s’engage de son côté à contri-buer concrètement à cette dynamique», a ainsi souligné le porte-parole duQuai d’Orsay, Philippe Lalliot, lors d’unpoint presse.

Elena Fusco ( La Croix - 14/02/2013)

Paris relance l’adhésion de la Turquie à l’UE

La Commission Européenne autorise, à compterdu 1er juin 2013, l'utilisation de farines animalespour nourrir les poissons d'élevage. Une décisioninquiétante et jugée scandaleuse par de nombreuxacteurs de l'alimentaire dont les bouchers et lesconsommateurs. Les farines animales ravivent eneffet de bien mauvais souvenirs, notamment lacrise de « la vache folle », une apocalypse alimen-taire due au recyclage de cadavres d'animaux àl'origine la maladie deCreutzfeld-Jacob.Faut-il avoir peur des fa-rines animales ?Dans une interview ac-cordée au quotidien 20Minutes, le ministre del'Agriculture StéphaneLe Foll assure qu'il s'agitd'une décision respec-tant les exigences d'hygiène alimentaire : « Il nes'agit pas des farines animales dont on parlait pen-dant la crise de l'ESB (encéphalopathie spongi-forme bovine), mais de protéines animalesprovenant de porcs et de volailles propres à laconsommation, non introduits dans la chaîne ali-mentaire pour des raisons commerciales et condi-tionnées de façon à pouvoir être consommées parles poissons. Cette décision a été prise au niveaueuropéen après une évaluation par l'Autorité eu-ropéenne de sécurité des aliments. » Le présidentdu syndicat des inspecteurs vétérinaires NorbertLucas affirme de son coté à l'Express qu'à l'épo-que, les farines animales « étaient fabriquées àbase d'animaux morts et de carcasses de bêtessaines ou malades. Désormais seules les farinesde catégorie 3, c'est-à-dire issues de sous-produ-its provenant d'animaux destinés à la consomma-tion humaine, sont autorisées. » De plus, lerecyclage « inter-espèces » reste prohibé par Bru-xelles, car jusqu'à leur interdiction, les éleveursnourrissaient leur bétail avec des farines animalesissues du bœuf : « C'est cette forme de canniba-lisme qui a déclenché la crise sanitaire », expliqueNorbert Lucas. Selon la même source, les rumi-nants sont plus susceptibles de contracter des ma-

ladies comme l'encéphalopathie spongiforme.Moins vulnérables, la volaille et le porc seraientplus adaptés pour nourrir les poissons d'élevage.La Commission Européenne s'appuie sur les «avis scientifiques les plus récents selon lesquelsle risque de transmission d'ESB entre animauxnon-ruminants est négligeable ».Risques de dérapages et sources d'inquiétudesSi Stéphane Le Foll approuve cette fin de l'inter-

diction des farines anima-les, la ministre del'Ecologie Delphine Batho« en pense le plus grandmal » et réclame la créationd'un label « sans farine ani-male ». Les motivations quiont nourri ce retour aux fa-rines animales est écono-mique. Acculés par

l'augmentation du prix des céréales et la réformede la pêche qui limite la quantité de petits poissonsdestinés à la consommation, les pisciculteurs at-tendent cette levée de l'interdiction avec impati-ence.Quelques jours après l'éclatement du scandale dela viande de cheval, l'inquiétude est notammentliée à la fiabilité et à la transparence des circuitsde production de ces farines d'origine animale. En2011 seulement, un rapport de l'ANSES (Agencenationale de sécurité sanitaire de l'alimentation)s'était opposé à la réintroduction des farines ani-males en déclarant « que les conditions permet-tant une utilisation sécurisée des protéinesanimales transformées (PAT) ne sont pas, à cejour, totalement réunies ». « L'étanchéité » des fi-lières inquiète également l'association de consom-mateurs CLCV : « le scandale de la viande decheval a mis en lumière les lacunes majeures denos systèmes de contrôle (…) Face à un tel fiasco,l'urgence n'est pas d'alléger les mesures de sécu-rité sanitaire mais d'examiner comment les renfor-cer ». L'organisme de défense réclame donc « unaudit global et transparent sur la traçabilité et lescontrôles alimentaires en Europe afin d'en identi-fier les failles ».

Du porc dans les poissons? Les Alcootest à nouveau obligatoire sans amende! Ubuesque épilogue dans l'histoire des éthylotests, qui tientles automobilistes français en haleine depuis des mois. Selonun décret publié ce vendredi au Journal Officiel, les automo-bilistes devront continuer à posséder un éthylotest dans leurvéhicule, mais en son absence ils ne seront désormais plussanctionnés!"Tout automobiliste est tenu de posséder un éthylotest à bordde son véhicule. Tout en maintenant cette obligation, le décretsupprime la sanction qui devait s'appliquer, à compter du 1ermars 2013, en cas de défaut de possession de l'éthylotest",indique le décret. La sanction prévue était une amende de 11 eurosAprès avoir annoncé le 15 février qu'il n'imposerait pas l'éthy-lotest dans les véhicules, le ministre de l'Intérieur ManuelValls reprend s'aligne finalement sur le Conseil national dela sécurité routière (CNSR). Le 13 février, avait recommandé"la détention obligatoire d'un éthylotest" dans tout véhiculeterrestre à moteur, y compris pour les conducteurs de cyclo-moteurs, mais sans sanction en cas de non-présentation del'ustensile. Mardi, le collectif des fabricants d'éthylotest avait lancé descris d'orfraie, estimant que l'annulation de l'obligation de pos-session d'un éthylotest conduirait à la disparition de 1.500emplois.Quant aux automobilistes qui ont déjà acquis les fameux éthy-lotests, dont la précision a été plusieurs fois contestée, ils se-ront heureux d'avoir dépensé de l'argent uniquement pour lebonheur d'apparaître comme de bons citoyens.

42

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 42

Page 43: Objektif gazetesi 80. sayı

En créant la Collectivité Territoriale d’Alsace,c’est à une question qui nous engage pouraujourd’hui et pour les décennies à venir quenous avons à répondre: voulons-nous orga-niser.l’Alsace d’une manière plus optimale et plusefficace ? L’organisation que nous propo-sons de mettre en place, et qui devra êtreconfirmée par la Loi, reposera sur les princi-pes suivants:Simplification et transparence. Le systèmeactuel est trop complexe. Personne ne saitqui fait quoi. En remplaçant trois collectivitéspar une seule, nous gagnons en simplicité etnous offrons à nos concitoyens plus detransparence et de lisibilité.Efficacité et économie. La future Collectivitéest aussi une réponse à la crise. Elle per-mettra de réaliser des économies de foncti-onnement, d’éviter la concurrence entre lescollectivités, de simplifier les prises de déci-sion et les circuits administratifs. En un mot,il s’agit de nous réunir pour être plus effica-ces et plus performants ensemble.Renforcer l’Alsace. La Collectivité nouvellepermettra de renforcer l’Alsace par une dé-centralisation plus aboutie et exemplairedans le pays. Nous agirons dans la proximitéavec tous les territoires. Nous renforceronsla dynamique régionale, nous pèserons da-vantage en France et en Europe et travaille-rons mieux avec les régions voisines.La Collectivité Territoriale d’Alsace, c’estl’unité, l’efficacité et la proximité pour l’Al-sace!1. Une nouvelle collectivité qui en remplacetroisUne collectivité territoriale nouvelle rempla-cera le Conseil régional d’Alsace, le Conseilgénéral du Bas-Rhin et le Conseil général duHaut-Rhin. Elle disposera d’une compétencegénérale pour les affaires de l’Alsace. Sonsiège sera fixé à Strasbourg.Cette nouvelle collectivité sera administréepar une Assemblée délibérante (Assembléed’Alsace qui siège à Strasbourg) et par unconseil exécutif (Conseil exécutif d’Alsacequi siège à Colmar), élu par l’Assembléed’Alsace et responsable devant elle. Pouvoirdélibératifet pouvoir exécutif sont distincts.Dotée de la personnalité morale, la nouvellecollectivité exercera les compétences actu-ellement dévolues à la Région Alsace et auxdeux Départements du Bas-Rhin et du Haut-Rhin, complétées par de nouvelles compé-tences transférées par l’Etat, dont descompétences spécifiques.Les services de ces trois collectivités lui se-ront transférés dans le respect de la garantiestatutaire des personnels.Une Assemblée consultative, le Conseil éco-nomique, social, environnemental régionald’Alsace, rendra des avis, saisi par le prési-dent de l’Assemblée d’Alsace ou par le pré-sident du conseil exécutif d’Alsace ; il pourra,en outre, émettre des avis sur toute questionentrant dans les compétences de la nouvellecollectivité.

La question de la consultation du 7 avril 2013

Approuvez-vous le projet de création d’uneCollectivité Territoriale d’Alsace, par fusiondu Conseil régional d’Alsace, du Conseil gé-néral du Bas-Rhin et du Conseil général duHaut-Rhin?Des instances de concertation entre la Col-lectivité Territoriale d’Alsace et les agglomé-rations, les EPCI et les communespermettront une bonne articulation entre lanouvelle collectivité et son environnementinstitutionnel.2. Un mode d’élection équilibré entre scrutinmajoritaire et proportionnelLes membres de l’Assemblée d’Alsace se-ront élus dans le cadre d’une seule circons-cription électorale correspondant àl’ensemble de l’Alsace. Le mode d’électiondes conseillers d’Alsace exprimera l’attache-ment à un juste équilibre entre la représen-tation des territoires au scrutin cantonal et lareprésentation politique régionale à la pro-portionnelle.Les conseillers d’Alsace seront ainsi élusselon les modalités suivantes:• une partie d’entre eux sera élue dans lecadre de cantons, au scrutin majoritaire;• l’autre partie d’entre eux sera élue à la rep-résentation proportionnelle, dans le cadre dela circonscription électorale régionale, avecdeux sections départementales; le mode descrutin garantira le respect du principe deparité entre hommes et femmes, imposantque chaque liste soit composée alternative-ment d’un candidat de chaque sexe. Lenombre d’élus total diminuerait d’environ 10à 20 %, cette baisse se répartissant de ma-nière équilibrée entre les deux modes descrutin.

3. Une seule AssembléeL’Assemblée d’Alsace élira son président.Elle élira également, à la représentation pro-portionnelle, son Bureau, ainsi qu’une com-mission permanente qui pourra prendre desdécisions sur délégation de l’Assembléed’Alsace.L’Assemblée d’Alsace arrêtera les politiquesde la nouvelle collectivité, assurera leur pla-nification et fixera les règles de leur mise enoeuvre.4. De nouvelles compétencesLa Collectivité Territoriale d’Alsace exerceral’ensemble des compétences actuellementdévolues au Conseil régional d’Alsace et auxConseils généraux du Bas-Rhin et du Haut-Rhin.Elle bénéficiera également des transferts decompétences résultant de l’Acte III de la dé-centralisation.De plus, la Collectivité Territoriale intervien-drait dans des champs de compétencesspécifiquement demandées, afin de créerdes dynamiques renforcées, notammentdans les domaines suivant : • coopération transfrontalière;• économie et innovation;• orientation, formation professionnelle etéducation;• culture et patrimoine;• mobilisation des fonds européens;• langues et culture régionales;

• logement et habitat.La Collectivité Territoriale d’Alsace dispose-rait d’une capacité réglementaire lui permet-tant d’adapter l’action publique auxspécificités de l’Alsace, dans le respect deslois de la République.Elle pourra, le cas échéant, recourir à l’expé-rimentation.Dans un souci d’efficacité et d’application duprincipe de subsidiarité, la Collectivité Terri-toriale d’Alsace pourrait, dans le cadre dudialogue avec les communes et les établis-sements de coopération intercommunale,leur confier la mise en oeuvre de certainesde ses compétences.L’exercice de ces compétences nouvellessera une responsabilité supplémentaire pourla Collectivité Territoriale d’Alsace, qui s’ac-compagnera du transfert par l’Etat des mo-yens financiers affectés aux domainesd’action concernés, de même que les mo-yens humains et logistiques.5. Une plus grande efficacitéL’organisation et la gouvernance de la Col-lectivité Territoriale d’Alsace permettra unebonne articulation entre les missions straté-giques, et notamment la définition des politi-quespubliques dans les domaines d’interventionde la Collectivité Territoriale d’Alsace, et lesmissions opérationnelles de proximité pourle service public, pour le soutien aux projetset pour la réalisation des investissements.La Collectivité Territoriale d’Alsace permettraune convergence et une optimisation de l’ac-tion publique dans le respect des équilibresbudgétaires.Elle aura une plus grande capacité d’initia-tive régionale par les compétences supplé-mentaires dans des domaines prioritairespour les lesquels les collectivités actuellesne disposent pas de marge de manœuvressuffisantes.L’organisation de la Collectivité Territorialed’Alsace évitera toute centralisation régio-nale, tout en respectant la fonction de capi-tale régionale et européenne de Strasbourg,

veillera àconsolider la place institutionnelle et admi-nistrative de Colmar et renforcera le rôle del’agglomération mulhousienne, notammentpar l’implantation de services de la Collecti-vité Territoriale.Sans nuire à l’efficience, l’organisation admi-nistrative et technique de la Collectivité Ter-ritoriale d’Alsace prendra appui sur lesterritoires et devra être localisée de façon ju-dicieuse et efficiente pour agir au plus prèsdes citoyens ou des bénéficiaires.6. Une priorité à la proximitéDes conférences départementales (Bas-Rhin et Haute-Alsace), sans personnalitéjuridique, constituées des conseillers d’Al-sace de chaque département et présidéespar un vice-président du Conseil exécutifd’Alsace, permettront de mener des travauxde concertation, d’évaluation et de proposi-tion en direction du Conseil exécutif d’Al-sace, veillant notamment à l’équité financièreterritoriale.Outre l’Assemblée d’Alsace et le Conseilexécutif d’Alsace, la nouvelle collectivitémettra en place un volet territorial qui pren-dra appui sur des Conseils de territoires devie dont les limites géographiques seront dé-terminées en fonction des bassins de vie.Organes de la collectivité, sans personnalitéjuridique, les Conseils de territoire de viesont composés des membres de l’Assem-blée d’Alsace élus dans le ressort géograp-hique du territoire et présidés par unvice-président du Conseil exécutif. Ils parti-cipent à la mise en oeuvre des politiques dela Collectivité Territoriale d’Alsace. Ils cons-tituent un outil de dialogue avec les territoi-res. Les Conseils de territoire de vie pourrontêtre chargés de mettre en oeuvre, pour par-tie, les politiques déterminées par l’Assem-blée d’Alsace.La Collectivité Territoriale d’Alsace:Unité, efficacité & proximité pour une Alsaceplus forte

Consultation du 7 avril 2013

Questions-réponses pour la consultation du 7 avril 2013Unité, efficacité et proximité pour une Alsace plus forteRéférendum le 7 avril

43

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 43

Page 44: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 44

Page 45: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 45

Page 46: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 46

Page 47: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 47

Page 48: Objektif gazetesi 80. sayı

10, rue Contades 67300 SchiltigheimTel: 03 88 85 83 66

www.objektifgazete.fr

* Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi/Journal mensuel d’infos,

d’annonces et de publicités.

* İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL

* Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication: Tuncer KIRÖMEROĞ[email protected]

* Grafik-Dizayn: Murat ATEŞ

* Dağıtım/Distribution: ACTIF SARL

TEMSİLCİLERİMİZ

SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustafa GÜÇLÜTel : +33 6 07 61 09 24

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİTel : +49 1795 592 171

MANNHEIM ve çevresi: Şahismail Tel : +49 1797 843 183

SAVERNE-SARREGUEMINES-HAGUENAU - BISCHWILLERLUNEVILLE-BOUXWILLER-WISSEMBOURG ve çevresiKemal ERGÜLTel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞTel : +33 6 67 11 87 89

*Baskı adedi/Tirage: 10000

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymayasöz vermiştir.

/Objektif promet à respecter les principes et leslois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fo-toğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

/Toute reproduction de nos articles, textes d’an-nonces ou publicités parues dans notre journal est

libre sous l’obligation de citer le nom du journal.

*Dépôt Légal: MARS 2013

BANKA BİLGİLERİ IBAN: FR76 1760 7000 0170 2167 5415 462

SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR

SIRET No : 539 864 06600011

MART / MARS 2013 N° 80

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 48

Page 49: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 49

Page 50: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 50

Page 51: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:04 Page 51

Page 52: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:05 Page 52

Page 53: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:05 Page 53

Page 54: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:05 Page 54

Page 55: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:05 Page 55

Page 56: Objektif gazetesi 80. sayı

sayi801_Mise en page 1 06/03/2013 18:05 Page 56