16
Yıl: 10 Sayı: 70 Mart - 2013 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz GDO Kullanımında Ürküten Rakamlar 29 ülkede 25 milyondan fazla çiftçi, genetiği değiştirilmiş to- humlar kullanarak tarım yapıyor ABD, genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içeren gıda ürünlerinin yüzde 50’sinden fazlasını üretirken dünya ça - pında en çok kullanılan GDO’lu ürünler mısır, soya fasulyesi ve şeker pancarı oldu. Genetiği değiştirilmiş gıdalar, labo- ratuvar ortamında diğer bitkiler, hay- vanlar, virüsler ya da bakterilerden alı - nan genlerle DNA’sı değiştirilen bitki ya da et ürünleri olarak tanımlanıyor. Genetik mühendislik teknikleri, bitkile - rin haşerelere ve ot öldürücülere karşı ko - runması, besleyici değerinin artırılması ve raf ömrünün uzatılması için kullanılıyor. Genetiği değiştirilmiş ilk bitki, 1982’de laboratuvarda antibiyotiğe dirençli tü- tün bitkisi kullanılarak elde edildi. Bu tür bitkilerin tarladaki denemeleri ise 1986’da Fransa ve ABD’de yapıldı. Devamı 10’da BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkan Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Kon - sorsiyumu (ICIJ), dün Azerbaycan’dan Kanada’ya, Pakistan’dan Rusya’ya ara- larında siyasetçi ve ünlülerin de bu- lunduğu 130 bin kişinin adının geç- tiği offshore sistemindeki 32 trilyon doları bulan para üzerinden vergi kaçakçı - lığıyla ilgili kirli çamaşırları ortaya döktü. 2.5 MİLYON DOSYA ICIJ ekibi, 2.5 milyon dosya, 2 milyon e-posta içeren 260 gigabyte büyüklüğündeki datayı incelemeye başladı. Belgelerin taran - ması için 46 ülkeden 86 gazeteci destek verdi. Hürriyet’in haberine göre ICIJ editör - leri, Virgin Adaları, Cook Adaları ve Singapur’daki 10 offshore bölgesinde 122 bin şirket, 12 bin aracı ve 130 bin kişi hakkında bilgi içeren dosyaları önce özel bir yazılımla tekrarlardan arındırdı. Böylece ilk datanın yüzde 40’ı temizlendi. KABARIK LİSTE: ICIJ, Yunanistan’da yaygın bir uygulama olmasından dolayı bu ülkeyle ilgili belgeleri ayrı bir bölümde değerlendirirken, ortaya başka ülke ve siyasetçilerle ilgili önemli id - dialar da attı. Bunlardan bazıları şunlar: Devamı 6’da Azerbaycan’da 2012 yılının Kas- Yale Üniversitesi davranışsal eko- nomi uzmanı Profesör Keith Chen, konuştuğumuz dilin gramer ya - pısının, sağlığımızı ve mali duru- mumuzu etkilediğini savunuyor. Prof. Chen’in araştırmasına göre, Madarin, Yoruba veya Malaya dil- leri yerine İngilizce konuşuyorsanız; bu, ileriki yaşlarınız için daha az para biriktirecek, daha fazla sigara içecek ve daha az egzersiz yapacağınız an- lamına geliyor. Araştırmasında Prof. Chen dünya dillerini, zaman kav- ramını nasıl ele aldıklarına dayana- rak, iki gruba ayırıyor. Devamı 3’te Rafet ULUTÜRK İngilizce Konuşursan Fakir Kalırsın! Bulgaristan’daki Seçimde ne Pahasına Olursa Olsun Sandığa Gitmek Gerek Edirne Aile ve Sosyal Politikalar İl Mü- dürlüğü ile Bulgaristan>ın Burgaz iline bağlı Straldzha Belediyesi arasında imzalanan sınır ötesi işbirliği projesi kapsamında korunmaya muhtaç durumdaki kişilerin barındıkları me- kanlarda birtakım iyileştirmeler yapılacak. Proje kapsamında Edirne Çocuk Sitesi>nin sı - caksuihtiyacıdagüneşenerjisiilekarşılanacak. Edirne Aile ve Sosyal Politikalar İl Mü- dürlüğü ile Bulgaristan>ın Burgaz iline bağlı Straldzha Belediyesi arasında sınır ötesi işbir - liği kapsamında protokol imzalandı. Avrupa Birliği tarafından sınır ötesi işbirliği kapsa- mında finanse edilecek protokol ile korun- maya muhtaç durumdaki kişilerin barındık- ları mekanlarda enerji tasarrufu sağlanması, bina izolasyonlarının ve fiziki durum- larının iyileştirilmesi hedeflenmektedir. Proje ile ilgili açıklamalarda bulunan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Bilgin Özbaş, müdürlüklerine bağlı Çocuk Sitesi>nin su ih - tiyacının güneş enerjisi ile karşılanması ve bahçe peyzaj çalışmalarının söz konusu proje kapsamında yapılacağını belirtti. Projenin toplamda 300 bin Avro tutarında olduğunu ve kendi paylarına 160 bin Avro düştüğünü ifade eden Özbaş, projenin Avrupa Birliği ta - rafından onaylanması halinde 2013 yılı içeri - sinde çalışmaların tamamlanacağını kaydetti. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzi - noğlu, Bulgaristan’da 12 Mayıs 2013 ta - rihinde yapılacak seçimde, çifte pa- saport taşıyan vatandaşların mutlaka giderek oy kullanması gerektiğini söyledi. İzmir’deki programı çerçevesinde Bal - kan Göçmenleri Derneği (BALGÖÇ)’ni de ziyaret eden Müezzinoğlu, “Bugün güzel ve sıcak bir mekanda, gönül dost - larıyla olmaktan çok mutluyum.” dedi. saglik-bakani-mehmet- muezzinogluBalkanlar’ın son 100-150 yı - lın en ağır bedellerini ödediğini ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldığını vurgula - yan Bakan Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “Dünyada hiçbir acı yoktur ki Balkanlar’da yaşanmamış olsun. Bugün de önemli so- runlar var. Dernek başkanımız da bana, bu sorunlarla ilgili dosya verdi. Balkan in - sanı, millî duruşunu kaybetmedi. Hangi koşulda olursa olsun insanî ve millî de - ğerleriyle yolculuk yapıyor. Devamı 9’da Wikileaks’ten sonra OffshoreLeaks D-8 hedef büyüttü Dünya genelinde her dört çocuktan birinin yetersiz beslendiği ve ‘gizli aç - lık’ çektiği ortaya çıktı. BM Çocuk- lara Yardım Fonu UNICEF’in araş- tırmasına göre, yeryüzünde 165 milyon çocuk gizli açlığın tehdidi al - tında bulunuyor. Büyümeleri için ye - terli gıdayı alamayan küçük çocuk- lar, bedensel ve ruhsal gelişmelerini tamamlayamıyor, hayatları boyunca birçok sorunla karşı karşıya kalıyor. UNICEF’in son raporunda ulaş- tığı bulgular, AB Dönem Başkanı İr - landa tarafından Dublin’de düzen- lenen “İklim değişikliği ve açlık” konulu uluslararası konferansta ka- muoyuna açıklandı. Devamı 5’te Dünya Genelinde Dört Çocuktan Biri Aç D-8 Genel Sekreteri, 10 yıl içinde üye ülkelerin ticaret hacminin dünya ticareti - nin yüzde 15’ine denk olacağını söyledi D-8 Ekonomik İşbirliği Örgütü Genel Sek - reteri Seyyid Ali Muhammed Musavi, “Gele - cek on yılda D-8 ülkeleri ticaret hacmi dünya ticaret hacminin yüzde 15’i olacak” dedi. Musavi, bir otelde düzenlenen ba- sın toplantısında, D-8’i tanıtmak ama- cıyla Konya’ya geldiğini söyledi. Konya’nın kendileri için önemli bir kent olduğunu dile getiren Musavi, 1 Ocak’ta Genel Sekreterlik görevini devraldığını, D-8’in gerek Türkiye, gerekse üye ülkelerde tanıtımının yapılması gerektiğini belirtti. Konya’nın sadece Mevlana ile bilinen bir kent değil, aynı zamanda önemli bir tarım ve sanayi şehri olduğuna değinen Musavi, bu du - rumun D-8 için önemli olduğunu vurguladı. Devamı 7‘de Edirne Çocuk Sitesi, Sınır Ötesi İşbirliği Pro- jesi Kapsamında Güneş Enerjisi ile Isınacak seytan Dogan BULGAR DEVLET İSTİHBA- RATI (DS) İLE RUSYA DEVLET GÜ- VENLİK KOMİTESİ (KGB) A J A N I ŞEYTAN: AHMET DOĞAN-1 Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) en yüksek yürütme organı Merkez Kon - sey Operatif Büro’da 8 yıl çalışan ve HÖH Başkanı Ahmet Doğan’ın özel sek - reteri Ahmet Emin’in öldürülmesinden sonra parti görevlerinden ayrılan araştır - macı Bulgar yazar Petır YAPOV, 2009’da DS ve KGB ŞEYTANI DOĞAN baş - lıklı 15. kitabını yayınladı. Artık 83’ünü dolduran usta kalem, 1946’da Sofya üniversitesinde hukuk tahsilini bitirdi. Devamı 7’de Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913’te Sofya Sağlık Bakanı Mehmet MÜEZİNOĞLU

BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 70.Sayısı

Citation preview

Page 1: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Yıl: 10 Sayı: 70 Mart - 2013 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz

GDO Kullanımında Ürküten Rakamlar29 ülkede 25 milyondan fazla

çiftçi, genetiği değiştirilmiş to-humlar kullanarak tarım yapıyor

ABD, genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içeren gıda ürünlerinin yüzde 50’sinden fazlasını üretirken dünya ça-pında en çok kullanılan GDO’lu ürünler mısır, soya fasulyesi ve şeker pancarı oldu.

Genetiği değiştirilmiş gıdalar, labo-ratuvar ortamında diğer bitkiler, hay-vanlar, virüsler ya da bakterilerden alı-nan genlerle DNA’sı değiştirilen bitki ya da et ürünleri olarak tanımlanıyor.

Genetik mühendislik teknikleri, bitkile-rin haşerelere ve ot öldürücülere karşı ko-runması, besleyici değerinin artırılması ve

raf ömrünün uzatılması için kullanılıyor.Genetiği değiştirilmiş ilk bitki, 1982’de

laboratuvarda antibiyotiğe dirençli tü-tün bitkisi kullanılarak elde edildi. Bu tür bitkilerin tarladaki denemeleri ise 1986’da Fransa ve ABD’de yapıldı.

Devamı 10’da

B A Ş YA Z IBulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkan

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Kon-sorsiyumu (ICIJ), dün Azerbaycan’dan Kanada’ya, Pakistan’dan Rusya’ya ara-larında siyasetçi ve ünlülerin de bu-lunduğu 130 bin kişinin adının geç-tiği offshore sistemindeki 32 trilyon doları bulan para üzerinden vergi kaçakçı-lığıyla ilgili kirli çamaşırları ortaya döktü.2 . 5 M İ L Y O N D O S Y AICIJ ekibi, 2.5 milyon dosya, 2 milyon

e-posta içeren 260 gigabyte büyüklüğündeki datayı incelemeye başladı. Belgelerin taran-ması için 46 ülkeden 86 gazeteci destek verdi.Hürriyet’in haberine göre ICIJ editör-

leri, Virgin Adaları, Cook Adaları ve Singapur’daki 10 offshore bölgesinde 122 bin şirket, 12 bin aracı ve 130 bin kişi hakkında bilgi içeren dosyaları önce özel bir yazılımla tekrarlardan arındırdı. Böylece ilk datanın yüzde 40’ı temizlendi.K A B A R I K L İ S T E :ICIJ, Yunanistan’da yaygın bir uygulama

olmasından dolayı bu ülkeyle ilgili belgeleri ayrı bir bölümde değerlendirirken, ortaya başka ülke ve siyasetçilerle ilgili önemli id-dialar da attı. Bunlardan bazıları şunlar:

Devamı 6’da

Azerbaycan’da 2012 yılının Kas-Yale Üniversitesi davranışsal eko-nomi uzmanı Profesör Keith Chen, konuştuğumuz dilin gramer ya-pısının, sağlığımızı ve mali duru-mumuzu etkilediğini savunuyor.Prof. Chen’in araştırmasına göre,

Madarin, Yoruba veya Malaya dil-leri yerine İngilizce konuşuyorsanız; bu, ileriki yaşlarınız için daha az para biriktirecek, daha fazla sigara içecek ve daha az egzersiz yapacağınız an-lamına geliyor. Araştırmasında Prof. Chen dünya dillerini, zaman kav-ramını nasıl ele aldıklarına dayana-rak, iki gruba ayırıyor. Devamı 3’te

Rafet ULUTÜRK

İ n g i l i z c e K o n u ş u r s a n F a k i r K a l ı r s ı n !

Bulgaristan’daki Seçimde ne Pahasına Olursa Olsun Sandığa Gitmek Gerek

Edirne Aile ve Sosyal Politikalar İl Mü-dürlüğü ile Bulgaristan>ın Burgaz iline bağlı Straldzha Belediyesi arasında imzalanan sınır ötesi işbirliği projesi kapsamında korunmaya muhtaç durumdaki kişilerin barındıkları me-kanlarda birtakım iyileştirmeler yapılacak. Proje kapsamında Edirne Çocuk Sitesi>nin sı-cak su ihtiyacı da güneş enerjisi ile karşılanacak.

Edirne Aile ve Sosyal Politikalar İl Mü-dürlüğü ile Bulgaristan>ın Burgaz iline bağlı Straldzha Belediyesi arasında sınır ötesi işbir-liği kapsamında protokol imzalandı. Avrupa Birliği tarafından sınır ötesi işbirliği kapsa-mında finanse edilecek protokol ile korun-maya muhtaç durumdaki kişilerin barındık-ları mekanlarda enerji tasarrufu sağlanması,

bina izolasyonlarının ve fiziki durum-larının iyileştirilmesi hedeflenmektedir.

Proje ile ilgili açıklamalarda bulunan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Bilgin Özbaş, müdürlüklerine bağlı Çocuk Sitesi>nin su ih-tiyacının güneş enerjisi ile karşılanması ve bahçe peyzaj çalışmalarının söz konusu proje kapsamında yapılacağını belirtti. Projenin toplamda 300 bin Avro tutarında olduğunu ve kendi paylarına 160 bin Avro düştüğünü ifade eden Özbaş, projenin Avrupa Birliği ta-rafından onaylanması halinde 2013 yılı içeri-sinde çalışmaların tamamlanacağını kaydetti.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzi-noğlu, Bulgaristan’da 12 Mayıs 2013 ta-rihinde yapılacak seçimde, çifte pa-saport taşıyan vatandaşların mutlaka giderek oy kullanması gerektiğini söyledi. İzmir’deki programı çerçevesinde Bal-kan Göçmenleri Derneği (BALGÖÇ)’ni de ziyaret eden Müezzinoğlu, “Bugün güzel ve sıcak bir mekanda, gönül dost-larıyla olmaktan çok mutluyum.” dedi.

s a g l i k - b a k a n i - m e h m e t -muezzinogluBalkanlar’ın son 100-150 yı-lın en ağır bedellerini ödediğini ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldığını vurgula-yan Bakan Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “Dünyada hiçbir acı yoktur ki Balkanlar’da yaşanmamış olsun. Bugün de önemli so-runlar var. Dernek başkanımız da bana, bu sorunlarla ilgili dosya verdi. Balkan in-sanı, millî duruşunu kaybetmedi. Hangi koşulda olursa olsun insanî ve millî de-ğerleriyle yolculuk yapıyor. Devamı 9’da

W i k i l e a k s ’ t e n s o n r a O f f s h o r e L e a k s

D-8 hedef büyüttü

Dünya genelinde her dört çocuktan birinin yetersiz beslendiği ve ‘gizli aç-lık’ çektiği ortaya çıktı. BM Çocuk-lara Yardım Fonu UNICEF’in araş-tırmasına göre, yeryüzünde 165 milyon çocuk gizli açlığın tehdidi al-tında bulunuyor. Büyümeleri için ye-terli gıdayı alamayan küçük çocuk-lar, bedensel ve ruhsal gelişmelerini tamamlayamıyor, hayatları boyunca birçok sorunla karşı karşıya kalıyor.

UNICEF’in son raporunda ulaş-tığı bulgular, AB Dönem Başkanı İr-landa tarafından Dublin’de düzen-lenen “İklim değişikliği ve açlık” konulu uluslararası konferansta ka-muoyuna açıklandı. Devamı 5’te

D ü n y a G e n e l i n d e Dört Çocuktan Biri Aç

D-8 Genel Sekreteri, 10 yıl içinde üye ülkelerin ticaret hacminin dünya ticareti-nin yüzde 15’ine denk olacağını söyledi

D-8 Ekonomik İşbirliği Örgütü Genel Sek-reteri Seyyid Ali Muhammed Musavi, “Gele-cek on yılda D-8 ülkeleri ticaret hacmi dünya ticaret hacminin yüzde 15’i olacak” dedi.Musavi, bir otelde düzenlenen ba-

sın toplantısında, D-8’i tanıtmak ama-cıyla Konya’ya geldiğini söyledi.

Konya’nın kendileri için önemli bir kent olduğunu dile getiren Musavi, 1 Ocak’ta Genel Sekreterlik görevini devraldığını, D-8’in gerek Türkiye, gerekse üye ülkelerde tanıtımının yapılması gerektiğini belirtti.

Konya’nın sadece Mevlana ile bilinen bir kent değil, aynı zamanda önemli bir tarım ve sanayi şehri olduğuna değinen Musavi, bu du-rumun D-8 için önemli olduğunu vurguladı.

Devamı 7‘de

Edirne Çocuk Sitesi, Sınır Ötesi İşbirliği Pro-jesi Kapsamında Güneş Enerjisi ile Isınacak

seytan Dogan BULGAR DEVLET İSTİHBA-

RATI (DS) İLE RUSYA DEVLET GÜ-VENLİK KOMİTESİ (KGB) A J A N I ŞEYTAN: AHMET DOĞAN-1

Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) en yüksek yürütme organı Merkez Kon-sey Operatif Büro’da 8 yıl çalışan ve HÖH Başkanı Ahmet Doğan’ın özel sek-reteri Ahmet Emin’in öldürülmesinden sonra parti görevlerinden ayrılan araştır-macı Bulgar yazar Petır YAPOV, 2009’da DS ve KGB ŞEYTANI DOĞAN baş-lıklı 15. kitabını yayınladı. Artık 83’ünü dolduran usta kalem, 1946’da Sofya üniversitesinde hukuk tahsilini bitirdi.

Devamı 7’de

1913 Sofya Aylık Siyasi Aktüel Gazete1 9 1 3 ’ t e S o f y a

S a ğ l ı k B a k a n ıMehmet MÜEZİNOĞLU

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULTÜRK’ÜN FAALİYETLERİNDEN

T B M M ’ d e Z i y a r e t E s n a s ı n d a

BULGAR PARTİLERİNE NEDEN OY VERMİYORUZ?Kendimizi sürekli yenilemeli ve her alanda

eğitmeliyiz! 12 Mayıs 2013 parlamento seçim-lerinin yaklaşırken “Siz Bulgar Partilerine Ne-den Oy Vermiyor sunuz?” sorusu aktüel oldu? Bu sorunun cevabında etnik politika, milliyetçilik hatta ırkçılık arayanlar var. Bizde adettendir. Bul-garlar kendine böyle bir soru sormaz. Devletse “etnik politikadan” korkar. Bulgar Partileri, oy kaybetme endişesiyle 23 yıldan beri Hak ve Öz-gürlükler Hareketiyle seçim koalisyonu kurmadı, ortak propaganda yapmadı, ortak aday yükselt-mediler. Böylece seçimlerde Türk, Rom ve Po-mak kökenli, dini İslam olan seçmen kendi ba-şına kaldı, ötekilendi, kapsüllendi, büzülmeye zorlandı.

Bulgaristan parlamento seçimlerinde Müs-lüman Türkler, Pomaklar ve Romlar 23 yıldan beri oylarını öncelikle Hak ve Özgürlükler Ha-reketine verdiler. Dört yıl önce yapılan, 41. genel meclis seçimlerinde Güney Doğu Rodoplar’da ve Deliorman’da Müslüman oylarında belirli bir bölünme oldu ve GERB partisine oy kaydı. GERB’e verilen oylarla Vejdi Raşidov Kırcali Milletvekili seçildi. Bu, Bulgar partidsine veri-len oylarla seçilmesine ilk örnek değildi. 1990’da Doç. Dr. İbrahim Yalamov da Deliorman yöre-sinde Bulgaristan Sosyalist Partisi’ne Deliorman yöresinde verilen oylarla Şumen mebusu seçil-mişti. Şimdiki erken seçimler bu bakıma daha zengin örnekler sunabilir.

Yukarıdaki 2 örnek tipik değildir. Bulgar par-tilerin Bulgaristan Türkleri’nden oy almakta zor-lanması birkaç nedene dayanır.

1. Bulgar partiler Müslüman oylarını almak için iyi hazırlık görmüyor, Müslümanlar ara-sında çalışmıyor. GERB ve BSP’nin bile karma bölgelerdeki örgüt ve büro sayısı, oy potansiye-lini kucaklamaya yeterli değil. Bu iki parti il ve ilçe merkezlerinde kalmış, karma köylere ineme-miş, Müslüman problemlerini HÖH elitine bı-rakmış ve genelde ilgisizdir. Daha önce Demok-ratik Güçler Birliği (DGB) ve II. Simeon partsi de farklı çalışmadı. Üstelik bazı Bulgar parti-leri Karma Bölgeler sorunlarına asla değinmi-yor. Programlarına bile almıyorlar. “Ataka” gibi milliyetçi Bulgar partileri ise, propaganda çalış-malarını HÖH, Türk ve Türkiye düşmanlığına dayandırıyor. “Yeni Osmanlı” yayılmacılığı kor-kusu saçıyorlar. Bu politikayı ulusal çapta des-tekleyen partilerden biri de Makedonya İç Dev-rim Örgürü (VMRO) partisidir. Bu partiler Türk ve Pomak yöresinden oy alamadığı gibi öteki-leniyor. Oysa ülkemizdeki ana politik partilerin her oy için mücadele ederek, farklı görüş açısıyla tüm halkı kucaklamaya çalışması yararlı olur. Seçmeni uyandırır. Ülke ve dünya sorunlarla daha yakın haşır neşir olmasını sağlar. Herke-sin seçimde özgür olmasına daha esaslı ve geniş olanak sunar. Seçimi yapan insanlardır. Seçimde herkes oyuyla eşittir. Ülkemizde ekonomik, sosyal ve kültürel değişiklikleri yapan ve yapacak olan da insanlardır. Bu bakıma sandık başındaki eşit-lik, demokratik ortamdaki yenilenmede güç kay-nağı olabilir. Ulusal sorunlar ulusal güçlerin or-taklaşmasıyla ve beraberliğiyle çözülür.

2. 23 yldan beri Bulgaristan’da gizli seçim önü sözleşmeleri etkisini gösterdi. Bazı Bulgar parti liderlerinin karma nufüs yaşayan merkez-leri uğramaması dikkati çekti. Birçok yerde tüm işler, örgütlenme ve yönetim Hak ve Özgürlükler Hareketi’ne (HÖH-DPS) bırakıldı, Ahmet Do-ğan egemenliği kuruldu. Türk ve Pomak köyle-rinde Çingen mahallerine korku psikolojisi yer-leşti. “Biz ne dersek o olacak!” dendiği duyuldu. Sonuçların gizli kuvvetlerce belirlendiği gözleni-yor. HÖH elitinin “seçkin insan” egosiyle halk-tan kopması, seçmenden uzaklaşması, problem-lere yüz çevirmesi, sorunlara perde ardından müdahale edilmesi halk iktidarı anlamına ge-len “demokrasi”nin öz ve anlamını, uygulanı-şını çarpıttı. Devamı Gelecek Sa-

İsmail ERDEMB u l g a r P a r t i l e r i n O y l a r ı

Azerbacan Atilla Dergisinden Plaket alırken

K O N S İ A D K a h v a t ı s ı n d a n Güneşli Derneği Bşk.Üzeyir Dalgıç’ı Makamında ziyaret

Atilla Dergisi Tanıtımından Ankara AK Parti Milletvekillerini TBMM’de Ziyaret

Avrasya Yazarlar Birliğini Makamında Ziyaret BULTÜRK Gençlik Kolları İ.U. Toplantı sonrası

Avrasya Yazar lar Bir l iğ i Ankara BULTÜRK Kahvaltı Toplantısından İ.U.

BULTÜRK Genel Merkezde Kahvaltı Esnasında BULTÜRK Gençlik Kolları ve Yönetim Birlikte

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

‘Güçlü gelecek-zaman referanslı dil-ler’ (güçlü FTR) grubundaki kişiler, ge-lecek zamana dair konuşurken farklı bir zaman kipi kullanırken, ‘zayıf gelecek-zaman referanslı diller’ (zayıf FTR) grubundakiler bunu yapmıyor. Araştır-maya göre, gelecek zamana dair konuş-malarında ‘geniş-zaman kipi’ kullanan-lar, ‘gelecek-zaman kipi’ kullananlara nazaran daha fazla para biriktiriyor.Prof. Chen bunun sebebini şu şekilde

açıklıyor: “Para biriktirme eylemi, esa-sında, gelecekteki -para biriktirdiğin-‘kendinle’, şimdiki ‘kendinin’ aynı kişi olduğunu idrak etmekle çok ilişkili. Eğer konuştuğun dilin grameri gele-cek zaman ile şimdiki zamanı ayırt ediyorsa, bu durum seni, her konuş-tuğunda, gelecekle şimdiki zamanı az da olsa ayrı olarak değerlendirmene sebebiyet veriyor. Prof. Chen, baş-langıçta kendisinin de buna çok fazla ihtimal vermediğini, fakat araştırma-sında çok dilli 9 ülkeye (Belçika, Bur-kina Faso, Etiyopya, DR Kongo, Ni-jerya, Malezya, Singapur ve İsviçre) yoğunlaşarak eleştirilen bütün faktör-leri kontrol altına aldığını savunuyor.Prof. Chen, “Bu kişiler tamamen aynı

eğitim seviyesine, aynı gelire ve de aynı dine sahip kapı komşuları. An-cak, bu kapı komşularından, kullan-dıkları dilde gelecek zaman ve şimdiki zamanı ayırt etmeyenlerin, çarpıcı bir biçimde, daha çok birikim yaptıklarına tanıklık ediyoruz.” şeklinde konuştu.

Stratejik Analiz - 1Birlik olabilmek için ahlaklı olmak yeter

Dr.Müjgan DENİZLütvi Mestan Kimdir nasıl lider olduYaşasın BSP’nin Türk KomünistleriÇok sevdiğimiz, göz bebeğimiz, Bulgaristan’da yaşa-

yan Müslüman-Türkler olarak kendimize zırh gibi gördü-ğümüz HÖH 1990 yılında doğdu. Çok şirin, çok sevecen, çok samimi idi partimiz o ilk yıllarında. Müslüman-Türk bilinci¬nin, İslam anlayışını, dilimizi ve kültürü¬müzü sahiplenecek muhafaza edecek ve geliştirecek ümidi veri-yordu o yıllarda. Coşkuyla, heyecanla ve özveri ile hiç bir karşılık beklemeden, gönüllerden ge¬len bir hizmet anla-yışı ile oluşmuştu bu gönül birliği. O zamanlar fakirdik, fukaraydık, bil¬gisizdik fakat onurluyduk. Güçlüydük, çünkü inançlıydık. Umutluyduk, çünkü davamız vardı o zaman. Davamızın tek amacı; insan gibi yaşamak, bilin-çaltındaki kimliğimizi yaşatmak, dilimizi konuş¬mak, öz-gürce ibadet edebilmek, kültürü¬müzü yaşatmak ve çocuk-larımızın gelece¬ğini, nesillerimizi güvence altına almaktı.

Onca çileye, baskıya, işkenceye rağ¬men hiç kin beslemeden, kan dökme¬den, sabırla acılarımızı içi-mize göme¬rek durmadan yolumuza devam ettik.

Fakat bu birliktelik, bu güç, birilerini ür¬kütmüştü. Kırmızı canavar (BKP) kür¬künü de-ğiştirerek tekrar çıktı karşımıza. Beslediği, büyüt-tüğü yavrularını (ajanları) tekrar harekete geçire-rek daha korkunç bir süreç başlattı - Gizli Asimilasyon.

İlk darbe 1992 yılında DGB (Demokratik Güçler Bir-liği) ile beraber yaptığımız ko¬alisyonu, A. Doğan’ın (HÖH) tek taraflı fes etmesiyle ve hükü¬met ortaklığın-dan çekilmesiyle gerçekleşti. Aynı kadro BSP-HÖH iş-birliğini kurdu ve de¬mokrasinin önü kesilmiş oldu.

1993’de BSP (eski komünist par¬tisinin yeni ismi) gizli bir genelge ile tüm eski sistemde görev al-mış olan Müslüman-Türk asıllı birey¬leri tekrar gö-revlendirerek HÖH yönetimini ele almaları emredildi.

O zaman halk psikolojisini iyi bi-len ve emir almaya alışkın ko¬münist uşakları-nın bu emri yerine getirmeleri pek de zor olmadı.

Çünkü onlara karşı koyabi¬lecek, özgüveni olan-lar, özellikle genç aileler, aydınlar zaten Bulgaristan’ı terk etmişler ve göç hızla devam ediyordu. Partide gö-rev alan genç aydınlar, tahsilli fa¬kat devlet mekanizma-larına yabancı, siyaset¬ten uzak, aksakallısı ve yol gös-tereni olma¬dığı için tecrübesizliklerine yenik düştüler.

Zaman geçtikçe HÖH, muhtarlık, meclis üyeliği, belediye başkanlığı, vali yardımcı¬lığı, milletvekil-liği devlet memurluğu v.s. gibi görevlerle devlet me-kanizmalarında yer edinmeye başladı. Dolayısı ile bu imkânları sunan HÖH’de büyük bir değişim oldu.

HÖH BİR CAZİBE ODAĞINA DÖNÜŞTÜTürklüğünden utanan, başka partiler¬den medet uman

ancak başarılı olama¬yan, sözde Türk aydınları kendi-lerine has entrikalarla HÖH’e akın ettiler. Kırca¬ali böl-gesinde bunlardan biri de Sn. Lütvi Mestan’dı. Bir anda kendilerini HÖH yö¬netiminde, hatta merkezde buldular. Bura¬lara yuvalandıktan sonra maddi imkânlarla da ta-nışma fırsatları oldu. Bu imkânları sa¬dece kendi çıkarları doğrultusunda kulla¬narak bir anda kendi dere-beyliklerini kur¬dular. Bu beyliklerin büyük çoğunluğu eski rejimde aktif görev almış ailelerden oluşmaktaydı ve halen devam etmektedir. Maddi imkânları ar¬tıkça dere-beyler sınıf atla-dılar ve halk¬tan koptular. 90’lı yıllarda halk bir bek¬lenti içindeydi ve sabırla, inançla oylarını tereddütsüz HÖH’e verdiler. 2000’li yıl¬ların başında halk arasında çatlak ses-ler, başkaldırı ve umutsuzluk belirdi. Bu baş¬kaldırıları yok etmek ve halkı tekrar bir araya getirebilmek için eski ajanlar ken¬dilerine has bir yöntem geliştirdiler: 2005 yı-lında A. Doğan tarafından Ataka (Irkçı Bulgar Partisi) kurulması için 1.600.000 Leva hibe edildi. Ataka ku-

rularak, eski¬den denenmiş bir strateji ortaya konuldu.Ataka maşasıyla halkı yine eskiden oluğu gibi,

korku, baskı, tehdit ile karşı karşıya bıraktılar. Böy-lece HÖH’ün oyları patladı. Fakat tüm bu çevirdik-leri entrikalarla kara gibi gördükleri buz dağının sı-cak akıntılara yöneldiğini ve eridiğini fark edemediler.

Bulgar meclisinin gizli istihba¬rat elemanlarını (ajan-ları) açıklama ka¬rarı almasıyla sular daha da ısındı.

2010 yılında Bultürk’ün yaptığı anke¬tin sonuçları bu durumu net olarak or¬taya koydu. Yani ankete katı-lanların %64’ü HÖH yönetiminden memnun olmadığını dile getirdi. Fakat HÖH bunu görmezden gelerek geçiş-tirebileceklerini zannettiler. Anketten sonra yazılı ve gör-sel med¬yaya demeç veren HÖH yönetici¬leri “Bunlar saçmalık, gerçeği yan¬sıtmıyor” gibi demeçler verdiler.

Fakat ciddiye alınmayan bu anket HÖH’ü böldü. Bu anket sonrası partinin 2. adamı teşkilattan so-rumlu başkan yardımcısı görevinden istifa etti. Üste-lik istifa ge¬rekçesinde anket sonuçlarını tasdikledi.

Bundan sonraki süreçte ve gelişen olaylarda, medyada HÖH yönetimine karşı eleştiriler ve memnuniyetsizlik-ler daha da arttı. Anket sonuçlarını asıl tasdikleyen 2011 yerel se¬çimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu.

2009 Genel seçimlerinde 710 bin oy alan HÖH’ün oyları 2011 yerel seçim¬lerinde 220 bin oya geri-ledi. Bu durum HÖH yönetiminde paniğe sebep oldu.

Aslında bu, Bulgaristan’da ilk Türk Cumhurbaşkanı adayını des¬teklememelerinin cezası böylece kesilmiş oldu. 23 yıl boyunca yap(a)madıklarının muha¬sebesini yap-maya başladılar. Fakat artık hal¬kın gözünde miatları dol-muş, halkın sabrı tükenmiş, tüm itibarları yerle bir olmuştu.

Tüm bu parti aleyhine gelişen süreçte HÖH önderleri bir panik havası içerisinde kendilerince çözüm üretmeye ça-lıştılar. Hayatında camiye girmemiş partililer yağ¬mur du-alarında el açtılar, mevlitlerde boy göstererek kendileri gibi ajan olan imam ve müftülerle aynı karelerde poz verdi¬ler.

110 bin lerden 12.000’e düşen Türkçe okuyan öğrenci sayısı ile alınan yüz kara¬sını kendilerince silmeye çalıştı-lar. Biraz gecikmeyle de olsa (23 yıl sonra) okullarda ana dilde eğitim önergesi sunarak. Önerge de¬mişken bir de soru önergesi sundular mec¬lise. (Neden Bultürk ile Bul-garistan Parla¬mentosuna gelen eski göçmenlere para-sız vize veriliyorsunuz diye.) Daha sonra, anlaşılan alı-nan tepkilere karşılık “Pardon” derce¬sine Türkiye’deki eski göçmenlere vizesiz Bulgaristan’a giriş yapabilme-leri için yeni bir önerge sundular-şaşkın ördek misali.

Belene ve siyasi hüküm giymiş olanlara “ONUR BEL-GESİ” adı verilen bir kâğıt parçası ile değer vermeye ça-lıştılar. Bu dava adamlarımız adına toplantılar düzenlediler. Saçı beyazlamış, sefil kalmış kahramanla-rımız. Avrupa in-san hakları mahkeme kapı¬larını aşındırır iken parti önder-leri hep gör¬mezden geldi onları. Halk da yemiyor artık, çünkü 23 yıl sabırla hep değişmelerini bek¬lemekteydiler, amma artık umutlar tükendi ve halkta artık umudunu kesti. Bu “dava” adamları da bu belgeyi almak için sıraya girdiler.

Türkiye ilişkilerini sıcak tutmak için he¬yetler gön-derdiler fakat resmi kurum¬larda muhatap bulamadı-lar. Bir kaç “Bulgaristanlı ”Milletvekili aday adayları, dernek başkanları ve belediye çalışanları dı¬şında “Hoş geldiniz” diyenleri pek olmadı. Kısacası halkın nab-zına göre şerbet vermeye çalıştılar amma yüzüne gözüne bulaştırdı¬lar. Demek biliniyormuş Halkın beklenti¬leri

fakat artık geç oldu, tavşan dağı aşmıştı.Nitekim oluşan kamuoyu baskıları sonucu

partinin korunması içgüdüsü ile hareket eden-ler dediler ki, DEĞİŞİM ŞART. Na¬sıl bir de-ğişim? Tabi ki taze kan değil, yeni simalar değil sadece ufacık bir “rokado” yani yer, san-dalye değişimi. Değişim ta¬mam da, parti yö-netimindeki gruplaşma¬ları, kutuplaşmaları ve anlaşamamazlıkları dışarıya yansıtmadan na-sıl gerçekleştiri¬riz bu değişimi? Bu halkın ih-

tiyacı gelişim aslında amma bunları düşünen bile yok.Seçim esnası olası tar¬tışmaları nasıl atlata-

biliriz. Bu “değişim” diye adlandırdığımız ham-leyi nasıl halka yuttururuz? Bu konudaki olası yorumla¬rın, eleştirilerin önünü nasıl kesebiliriz?

Tüm bu sorular HÖH’ün 8. Olağan kong¬resinde ce-vap buldu. Strateji 10 numara tebrik etmemek elde de-ğil. Fakat evdeki hesap çarşıdakini pek tutmadı galiba.

Ahmet Doğan’ın raporundaki Tür¬kiye ile Bulgaris-tan Başbakanları arasındaki iyi ilişkileri eleştirmesi, Tür-kiye Cumhuriyeti’ni küçümsemesi hiç de ya¬kışı kal-madı. Kendi ağzından duyul¬saydı daha çok antipati kazanmış olacaktı. Medyanın, Oktay’ın geçmişine, ai-lesine, hobilerine, hatta sevgilisine kadar yazıp çizdik-leri için asıl yazılması gereken yeni başkan Sn. Lütvi Mestan’ın geçmişi göl¬gede kaldı veya örtbas edildi.

Bu bilgi¬ler seçim öncesi tartışılmalıydı. Fakat parti yöne-ticileri buna cesaret bile edemedi. Çünkü parti içi “demokra-siye “ ,daha doğrusu des¬potizme karşı koymuş olacaklardı.

Sadece emniyeti ilgilendi¬ren Oktay’ın bilgi-leri ye¬rine Lütvi Mestan ile ilgili bilgi¬leri kamuoyu ile paylaşmanın daha yararlı olacağını düşündük. Yeni başkan Lütvi Mestan 1960 Kırcaali’nin Ada köyünde (Ostrovets) doğdu. Üniversite mezunu. 12.03.1979 Ta-rihinde Pavel adıyla Bulgar gizli istihbaratına dâhil ol-muştur. 90’lı yılların başlarında Mestanlı DGB (De-mokratik Güçler Bir¬liği) kurucusudur. Ayni partiden Bulgar ismi ile Belediye Başkan adayı olmuştu. Bu dö-nemde en il¬ginç çıkışı “HÖH’ün bir gele¬cek vaat et-mediği, gelecek DGB’de” ve “HÖH Aydın Türkler’ den yoksun bir partidir ”demeçleriydi. Geç de olsa Türk is-mini geri aldıktan sonra HÖH kapıla¬rını çalmaya baş-ladı ve HÖH’e dâhil ol¬mayı karısını değiştirerek başardı.

2001, 2005 ve 2009 parla¬mento seçimlerinde milletvekili seçildi. 2005 seçim öncesi propaganda çalışma-larında Kırcaali’nin Sağırlar köyünde bir öğ-retmenin “Biz okullarda ne zaman Türkçe okutaca-ğız” sorusuna kendisine yakışır bir cevap vermiştir: “Ne yapacak¬sınız Türkçe öğretip de, gidin çocuklarınızı İn-gilizce öğre-tin, Avrupa vatandaşı olsun çocuklarınız”. Evet o zaman kendisi için Türkçe bu kadar önemsizdir.

Şubat 2011’de Ataka partisinin meclise sunduğu “OSMANLI DEVLETİ BUL¬GARLARA SOYKI-RIM UYGULA¬MIŞTIR” önergesine yeni başkan Lütvi Mestan evet oyu kullanarak tarihe geçmiş¬tir.

Evet, sözde Türk partisi HÖH %100 oyla Sa-yın Lütvi Mestan’ı HÖH’ün ba¬şına yeni baş-kan seçmiştir. Todor Jivkov bile %99 oyla seçili-yordu. Demek olu¬yor ki bizim demokrasi daha doğrusu to¬taliter anlayışımız daha baskın ve gelişmiştir.

Bu da insanlarda eskiyi çağrıştı¬rıyor ve 9 Ey-lül törenlerindeki slogan¬ları akla getiriyor.

Nostalji ile ola¬yı özetleyecek olursak şöyle bir slogan yakışır “Yaşasın Bulgar Sosyalist Partisi¬nin TÜRK Komünistleri. URRRRAAA !”

Tepedeki Ahmet Aga dedi: “Lütvi sen olacak¬sın başkan” ve öyle oldu.

Sokaktaki Ahmet Aga da diyor ki; “SAVA GİTTİ, PAVEL GELDİ.”

Bu iş beni gerdi. Seçim za-manı geldi mi? Ben de bilirim işimi.

Te p e d e k i A h m e t A g a d e d i : “Lütvi sen olacaksın başkan” ve öyle oldu.Sokaktaki Ahmet Aga da diyor ki; “SAVA GİTTİ, PAVEL GELDİ.”

B u i ş b e n i g e r d i . S e ç i m z a -manı geldi mi? Ben de bilirim işimi.

İ n g i l i z c e k o n u ş u r -s a n f a k i r k a l ı r s ı n !

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lav-rov, ABD’nin “Magnitsky Listesi”ni ya-yınlaması durumunda Rusya’nın buna mutlaka cevap vereceğini bildirdi.

ABD’nin, insan hakları ihlallerinde bu-lundukları gerekçesiyle ülkeye girme-leri engellenen Rus bürokratların isim-lerinin bulunduğu “Magnitsky listesi”ni yayınlanması ihtimaliyle ilgili açıklama yapan Lavrov, “Rusya’nın bu listeye ve-receği cevap gecikmeyecek. ABD’li mes-lektaşlarımız bunu iyi biliyorlar” dedi.

Cevabın ne zaman verilebileceği konu-sunda kesin bir süre belirtmeyen Lavrov, ABD’nin listeyi ne zaman yayınlayaca-ğının belli olmadığını, bununla ilgili ön-ceden tahmin de yapamayacağını söyledi.

Barack Obama yönetiminin Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon’un yakın zamanda Rusya’ya yapacağı zi-yareti ve Rusya-ABD işbirliği perspek-tiflerine ilişkin Beyaz Saray’ın mek-

tubunu ileteceğini hatırlatan Lavrov, Amerikan yönetiminin liste için seç-tiği zamanın doğru olmadığını kaydetti.

ABD’NİN MAGNİTSKY YASASIHermitage Capital Management Fonu

avukatlarından Sergey Magnitsky’nin, 2009’da Rusya’da gözaltındayken hayatını kaybetmesinin ardından ABD ve Avrupa ülkeleri, Rusya’nın gözaltı süresince gerekli önlemleri almadığını savunarak, sorumlu bürokratların cezalandırılmasını istemişti.

Bu kapsamda 2012 yılında ABD’de ka-bul edilen Magnitsky Yasası, insan hak-ları ihlallerinde bulunduğu belirtilen Rus bürokratların ABD’ye girişinin engellen-mesi de dahil bir dizi yaptırımların hayata geçirilmesini öngörüyor. ABD tarafından olayla ilgili hazırlanan Magnitsky liste-sinde Rusya’da insan hakları ihlalleriyle suçlanan 18 kişinin ismi bulunuyor. ABD bu kişilere vize kısıtlaması getirmeyi ve mal varlıklarını dondurmayı planlıyor.

ABD ile Rusya arasında diplomatik kriz Denizlerdeki korsanlığın giderek tehli-

keli boyutlara ulaşması yeni bir iş kolunun oluşmasına neden oldu. Yeni iş kolunun ça-lışanlarını ise genellikle emekli komandolar oluşturuyor. Emekli Türk SAS ve SAT ko-mandoları, artık tüm dünyada deniz korsan-larına karşı özel güvenlik hizmeti veriyor

İstanbul’da açılan Exposhipping Euro-port İstanbul Uluslararası Denizcilik Fu-arı, son dönemin yeni iş kolunu da göz-ler önüne serdi. Deniz korsanlarına karşı özel güvenlik hizmeti veren ve emekli Türk SAT ve SAS komandolarından olu-şan ekipler, denizlerde gemileri koruyor.

Özel firmaların oluşturduğu bu kip-ler, Aden Körfezi, Büb-ül Mendep Bo-ğazı, Umman denizi ve Hint Okya-nusu bölgesindeki deniz haydutluğu ve korsanlık faaliyetlerinin yoğun ol-duğu tehlikeli sularda görev yapıyor.

Vatan gazetesinin haberine göre savaş ge-mileri yardıma gelene kadar deniz korsan-larının gemiden rehine almasını önlemeye çalışan komandoların bugüne kadar 50’nin üzerinde geminin güvenli geçişini sağladı.

Deniz korsanlığı yeni bir iş kolu geliştirdi

BM Genel Sekreter Yardımcısı Jan Elias-son, dünya genelinde tuvalet imkanına sa-hip olan insan sayısının cep telefonuna sahip insan sayısından daha az olduğunu söyledi.

Dünyada yaklaşık 1 milyar 100 milyon insanın tuvalet dışında ihtiyaç giderdiğini dile getiren Eliasson, dışarıda ihtiyaç gi-dermek zoruna kalan kadınların cinsel sal-dırı tehlikesiyle karşılaştıklarını da belirtti.

Eliasson, yaklaşık 6 milyar kişinin cep telefonu sahibi olduğunu ancak 4,5 mil-yar insanın sağlıklı tuvalet olanağı bul-duğunu kaydederek, ‘’Dünya genelinde tuvalet imkanına sahip olan insan sayısı cep telefonuna sahip insan sayısından daha az. 2,5 milyar insan temel temiz-lik koşullarından mahrum yaşıyor’’ dedi.

Tuvalet sorunu olan ülkelerde 5 yaş altı çocuk ölümlerinin yaygın oldu-ğunu da ifade eden Eliasson, her gün temizlik koşullarının yetersiz olmasın-dan dolayı 5 yaş altı 300 bin çocuğun ishale yakalandığını, bunun en önemli nedeninin de tuvalet ihtiyacının dışa-rıda karşılanması olduğunu vurguladı.

Eliasson, her yıl 5 yaş altı 750 bin ço-cuğun ishal nedeniyle hayatını kaybet-tiğini de belirterek, her yıl öğrencilerin bu hastalık nedeniyle 272 milyon ders günü okula gidemediklerini dile getirdi.

BM Genel Sekreter Yardımcısı Ela-isson, 2025 yılında bütün dünya nüfu-sunun sağlıklı tuvalet imkanına ulaş-masını ve temiz çevre koşullarında yaşam sürmesini amaçladıklarını kaydetti.

Cep Telefonları Var Ama Tuvaletleri Yok

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Aydın kadınlarımız eğitilmiş bir gruptur.Yeni Tarihin önemli evrensel bayram günle-

rinden biri 8 Mart Dünya Kadınlar Günüdür. 1910’dan beri 5 kıtada kutlanan 8 Mart’ı emekçi kadınların eşit hak ve özgürlük uğruna direniş ve dayanışma günü olarak Birleşmiş Milletler tanı-mıştır. Bulgaristan’da kadınların hakları uğruna dünyaca dayanışma günü halen bir aile bay-ramı olarak kutlanıyor.

Resmi bayram olmamasına rağmen 8 Mart, analarımızın, kadınlarımızın ailede, toplumsal yaşamda ve politikadaki rolünü hatırlamamıza, takdir etmemize ve kendilerine sonsuz sevgi ve saygımızı ifade etmemize iyi bir vesiledir.

Biz Bulgaristan’da yetişen ve yaşayan Türk-ler anaerkil bir aile ortamında yetiştik. Hafıza-mızdaki en belirgin çizgide, analar aile ocağını yönetir, babalar işe gider. Yeri yurdu ayakta tutan anadır. Analarımız, kadınlarımız hiç okula git-memiş de olsalar, alaylı entelektüellerdir. Haya-tın her yönünü bilen, herşeyi kulaktan öğrenen, işleri hem gören hem yöneten onlardır. Bizi eği-ten ve hayatımıza yön veren büyük aydınlar ana-larımızdır.

İnsanlar öncelikle iki gruba ayrılırlar: “Ot gibi bitip, ot gibi gidenler!” birinci gruptur. Bu grupta Bulgaristanlı Müslüman- Türk kadını yoktur. Onları “Biz bu dünyaya neden geldik?” sorusunu soranların saflarında buluruz. Bu ikinci grubun bilinçli nüvesini oluşturan kadınla-rımız. Zekâlarını devamlı uyanık tutan, “Biz bu dünyayı öğrenip değiştirmeye geldik!” gerçeği-dir. Onlar, “Bilen ve bildiğini de öğreten!” Bu yüzden onların sesi dinlenmeli ve izlerinden yü-rünmelidir.

Kadınlarımızla ilgili bu düşüncenin içindeki bir başka dinamik de çocukları ve bir arada olanları eğitmektir. Çocuğun ilk çılığına kulak verirsek, bizde o “ben dünyayı öğrenmeye gel-dim!” haykırışıdır. Çocuk bilgiye susamış olarak doğar ve onun en güvenilir eğiticisi ve öğreticisi anasıdır. Çocuğunu kitleden ayıran, yücelten, her bakıma bilgilendirici olan anasıdır. Bilgiyle do-natılacak olan analardır.

Eğitim felsefesinde, en başarılı öğretmen, öğ-rencisi öğretmeninin hatalarını, yanlışlarını bu-lup onu eleştirebilecek duruma gelmişse, o öğ-retmen başarılı öğretmendir. Bunun olması için karşılıklı tolerans, hoşgörülü eğitim felsefesi ol-ması şarttır. Bu ana kucağında alınan ilk ders-lerle başlar.

Ülkemizin somut koşullarında, okullarımızda ana dilde eğitim ve öğretimin zorunlu hale ge-tirilmesi sorunun resmen çözülemediği şu dö-nemde, T.C. Filibe Başkonsolosluğun’da düzen-lenen 8 Mart’ı 2013 töreninde, çocuklarımızın Anadillerini öğrenebilmeleri, kendi isimlerine ve kültürüne sahip çıkabilmelerinde annele-rin büyük rolü değerlendirilerek somut girişim-lerde bulunulması karara bağlanmıştır. Güney Bulgaristan’da 4 ili kapsayan bu girişim bütün ülkede olumlu karşılandı,

Bulgaristan Türkleri arasında analarla baş-layan yeni aydınlanma hareketi olarak değer-lendirildi.

Bütün analar iyidir. Herkesin kendi anası gibi yoktur. Zaman ruhunu en iyi okuyan ana-lar arasında Bulgaristan Türkleri Tarihi’ne ad-ları altın harflerle yazılmış olanlar var. 1984-1990 arasında Todor Jivkov zülmüne dayanan ve “Belene” ölüm kampında bile ismini değiş-tirtmeyen kahraman kadınlarımızla gurur du-yuyoruz. Onlardan biri Mestanlı’nın Hayranlar köyünden Hayriye hanımdır. O, oldü diye morga atıldı, ölmedi, Türklüğümüzü yaşattı. Bu yüzden biz kadınlarımız hakkında “doğa gibidirler, üret-kendirler, bir fidandan orman yaratan onlardır” derken, her zaman ve her yerde onurlanıyoruz.

Şunu da ilave edelim. Bizim kadınlarımız cö-merttir. Erkeğine yaratıcılık kaynakları, gönül bahçeleri sunan onlardır. Aynı zamanda, sev-diklerimizin bir şiirlik, şevkat dolu dört mısra-lık canı vardır. Devamı Gele-

Mahmut ORAL8 Mart’ı AnarkenBİR ARADA BAYRAM EDELİM

Sağlık çalışanlarının uğradığı şid-det olaylarına her gün bir yenisi ekleniyor. Geçen yıl Gaziantep’te doktor Ersin Arslan’ın bir hasta ya-kını tarafından öldürülmesinin ar-dından, Meclis de olaya el attı.

Meclis’teki siyasi partilerin öner-gesiyle kurulan, “Sağlık Çalışan-larına Şiddeti Araştırma Komisyonu” ça-lışmalarını tamamladı, hazırladığı raporu Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e sundu.

Raporda, şiddetin önüne geçmek için 287 sayfalık 66 öneri sunuldu. En çok dik-kat çeken önerilerden biri, “sağlık çalışan-larına şiddet uygulayanlara yönelik ka-nuni düzenleme yapılsın” talebini içeriyor.

TCK’DA DÜZENLEME YAPILSINBuna göre, Türk Ceza Kanununda sağ-

lık çalışanlarına yönelik şiddeti caydırıcı

yeni düzenlemeler yapılmasıcezalar artırılması ve verilen

cezaların ertelenmemesi istendi.Hastane polislerinin etkili, bilgili

ve bu konuda eğitim almış kişiler-den seçilmesi de öneriler arasında.

M E S A İ V E N Ö -B E T L E R K I S A L S I N

Raporda mesailerin uzunluğuna dik-kat çekildi, daha kaliteli hizmet için “mesai ve nöbetler kısalsın” dendi.

ÇALIŞANLARA PANİK BUTONUOlası şiddet olaylarında, 113 no’lu çağrı

merkezinin aranmasını öngören “Beyaz Kod” uygulamasında, sabit telefon yerine, ‘’mobil telefon’’ veya ‘’panik butonları’’ kul-lanımına geçilmesi de önerilerden bir başkası.

Başkanlık makamına sunulan rapor kısa süre içinde Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek.

Sağlık Çalışanları İçin ‘Panik Butonu’ Önerisi

Hemofili Federasyonu Genel Başkanı ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bölümü Öğ-retim Üyesi Prof. Dr. Kaan Kavaklı, 10. Ulusal Hemofili Kongresi’nin ardından yaptığı açıklamada, ka-nın pıhtılaşmasında sorun olan he-mofili hastalığıyla ilgili gen te-davisinin 2 yıl önce İngiltere’de başlatıldığını ve başarı ile sürdürüldüğünü, bu hasta-lara şu anda geçici tedavi uygulandığını dile getirdi.

Kanamayı durdurmak için kullanılan ilaçların kesin çözüm olmadığına dikkati çeken Kavaklı, şöyle konuştu:

“ Hemofili ömür boyu süren bir hastalık. Türkiye’de 5 binhemofili hastası var. Eğer gen tedavisi başa-rılı olursa hastanını tamamen iyileşmesi söz konusu

olacak. Hastalara umut ışığı ola-cak gen tedavisine 2014’te baş-layacağız. Etik Kurulu ve Sağlık Bakanlığı’ndan gerekli izinlerin alın-masından sonra çalışmalara başla-nacak. Yıl sonuna kadar işlemleri-mizi tamamlayacağız. Sonra gönüllü hasta bulacağız. Gönüllülerin 18 yaşından büyük ve ağır hasta ol-

ması gerekiyor. Kuşkusuz bu tedavinin bazı risk-leri var. Ancak bugüne kadar yapılan araştırmalar başarılı gidiyor. 2014 yılı başından itibaren gen teda-visini deneme aşamasına geçmeyi umut ediyoruz.”

Gen tedavisine alınacak gönüllü sayısının 10 kişi ile sınırlı olacağına işaret eden Kavaklı, teda-vinin yaklaşık 2 yıl süreceğini sözlerine ekledi.

Hemofili Hastalarına Müjde

Pancar suyu içildikten üç saat sonra kan basıncında düşüş gözlenmeye başlanıyor ve bu etki 24 saat sürüyor.

K a n b a s ı n c ı n d a k i d ü ş ü ş ü n n e -deni pancar suyunun içindeki nitrat..

Araştırmacılar bu kadar düşük nitratın bu kadar büyük etki yapmasının şaşırtıcı olduğunu belirtti.

Damarlarda genişleme sağlayan nit-rat, genelde kök sebzelerde ve ıspanak, ma-rul gibi yeşil yapraklı yiyeceklerde bulunuyor.

Kalp hastalıkları, felç sonucu ölümlerin ve böb-rek yetmezliğinin başlıca sebebi yüksek tansiyon..

Dünya Sağlık Örgütü, her üç yetişkin-den birinin yüksek tansiyonu olduğunu bildiriyor.

Teşhis zorluğu nedeniyle yüksek tansi-yon “sessiz katil” olarak da adlandırılıyor.

Uzmanlar hareketsiz yaşam tarzı ve tu-

zun azaltılması gibi beslenme alışkanlıkları-nın değiştirilmesinin yüksek tansiyonu kont-rol altına almaya yardımcı olacağını vurguladı.

Yüksek Tansiyona Karşı Bir Bardak Pancar Suyu

İlkbahar mevsiminin gelmesiyle bir-likte havalar ısındı ağaçlar çiçek açtı.

Gündüzlerin uzamaya başlama-sıyla birlikte, insanlarda mevsim deği-şikliklerinden ister istemez etkileniyor.

İlkbaharda güneşli gün sayısının art-maya başlamasıyla birlikte masa başında çalışanlarda ve diğer vatandaşlar da sonba-har sendromu hastalığı baş gösterebiliyor.

İlkbahar sendromu dediğimiz hasta-lıkta, insanlar için harcanmayan enerji, kişilerin kendini yorgun hissettiği psi-kolojik etki olarak ortaya çıkabiliyor.

P s i k o l o g E f s e r S e l a m e t Ç e -l i k b u d u r u m u ş ö y l e a n l a t ı y o r :

“Özellikle insanlar kendini halsiz hisseder-ler, yorgun hissederler aslında vücutta çok enerji vardır. Fakat bu harcanmadığı için vücutta bu ağrı olarak, sızı olarak ortaya çıkar. Bir uzmana, bir hekime başvurmaya çok da gerek yok.”

İlkbaharda doğanın uyanması gibi kış aylarını geride bırakan vücutta da bir takım uyanışlar baş-lıyor. Vücudun talepleri karşılanamadığı zaman ise beraberinde bazı rahatsızlıklar baş gösteriyor.

HASTALIKTAN ETKİLENMEMEK İÇİN NE GİBİ ÖNLEMLER ALMALIYIZ?

Uzmanlar bu sendromu yaşayanlara bir ta-kım tavsiyelerde bulunuyor. Bunlardan bazıları;

- Bol bol hareket çok gerekli…- G ı d a l a r a d i k k a t e d i l m e l i

-Ağır yağlı gıdalar-dan uzak durulmalı…

- A l ı n a n e n e r j i -nin yakılması çok önemli

-Sarı ve kavun içi gı-dalara ağırlık verilmeli..

- Karanfil, tarçın, kakao gibi gıdaları ekstra tüketilmeli…

-Kırmızı et tüketimini biraz hafifletmek tavsiyeler arasında…

EN ÇOK KİMLERİ ET-KİLERVE NELER YAP-MALARI GEREKİR?

Masa başında çalışanlar,yaşlılar ve ro-matizmal hastalığı olanlar, bu send-roma diğerlerinden daha fazla dikkat etmeli..

Uzmanlar derin nefes egzersizleri yapmayı öneriyor. Burundan alınıp parça parça verilen nefes rahatlamak için tavsiye ediliyor. Bu sendroma yakalananlar farklı faaliyetler ile sosyal hayatlarını hareketlendirmeli.

İ L K B A H A R S E N D R O M U N E Z A M A N A K A D A R S Ü R E R ?

Havaların tam anlamıyla ısınmasıyla yaz ayla-rına girildiğinde sendromda azalma görülüyor.

S e n d r o m u y a ş a y a n l a r g i y s i l e -r ine de dikkat etmeleri gerekiyor.

Mümkün olduğunca elektriklerini atabilecek şe-kilde giysilerine dikkat etmeleri kendileri için faydalı.

Naylon sentetik giysilerden uzak durulmalı ki, vücuttaki elektriği dışarıya rahat verilsin…

Bahar Sendromuna Dikkat!

5 Eylül 1938 tarihinde ,Blagoevgrad vilayetine bağlı Kornitsa köyünde, fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Hikayelerinde, Bayram Geta kendisinin ve Kornitsa halkın komünist rejimden neler çektiklerini anlatıyor. Hayat hikayesini bir milletin trajedisinin küçük parçasıdır. Rejimin uygulandığı baskı ve asimilasyon politikasının sonucudur.

“Kornitsa için kötü yıllar 1949’da başladı, o zaman komünist rejime karşı ayıklamalar ve örgütleme başladı, bu grupların liderlerinden bir tanesi da Spas Beluhov’du. Devlet gücünü ve rejimini kurumak için Miluş Trençev gö-revlendirmişti. Kendisi bu görevi de, suçsuz insanlara ya-pılan işkenceler ile yerine getirdi. İnsanlardan ihbar ve bilgi toplamak için Milli istihbaratın güçleri, ölesiye ka-dar dayak uyguluyorlardı, bazıları ise insanlara inanıl-maz baskı yapıyorlardı. Kısa bir süre sonra yasa dışı ör-gütün lideri Spas Beluhov da öldürülmüştü. Örgütün bazı üyeleri hapis gönderildi, bazıları ise yurt dışına kaçmayı başardı. Bu olaylardan sonra Kornitsa’da protesto olay-ları durmadı. Beluhov, Madjirski, Agulev, Velişovi gibi ai-lelerin fertleri zorunlu Kuzey Bulgaristan’a sürgün edildi. 1957 senesinde zorunlu kooperatifler kurulmaya başladı, yine dayak yine baskı. İnsanlar kurtuluşu, kaçışlarda aradı. Kaçanların çoğu yakalandı ve dayaklar acımasız caydı, vücutlar mosmor, yarıları daha çabuk iyileşsin ve yanan bedenlerin ateşleri düşürmek için onları hayvan deri ile sa-rılıyorlardı. Aynı sene Sofya’ya askere gittim. Kayıt yaptır-dığım zaman: Adı: İbrahim, Baba adı: İbrahim, Soyadı: Getov, uyruk:“mohamedanin“ (Müslüman ) olarak ya-zıldı. Tezkereyi aldığım zaman, kimliğimi değiştirmek zo-runda kaldım ve büyük şaşkınlıkla gördüm ki bu sefer beni „balgaro-mohamedanin” (Müslüman Bulgar) yazmış-lardı. 1959’de askerlik bitti, ama bizim için İsim değiştirme olarak adlandırılan çile yeni başlıyordu. Bir gün işten eve gelirken köy meydanın insan ve polis dolu olduğunu fark ettim. İnsanlara yaklaşınca, gördüklerim beni ürküttü. Ge-leneksel kıyafetlerini değiştirmek için yaşlı kadınları top-lanmıştı, etek ve pardösü alıyorlardı. Karşı çıkmak için ce-sareti bulana hemen ceza veriliyordu. Bu olaylar grevlerin ve darbelerin başlangıcıydı. 1964’de Mart ayında 30 kişi kadar Gotse Delçev’deki kışladı seferberlik için hazır tu-tuluyordu. Bir gün silah teslimi için emir geldi, tören ala-nında sırf Hristiyan’dan oluşan iki bölük hazır bekliyordu. Birisi Ribnova’ya diğeri ise Kornitsa’ya gönderildi. Ertesi gün askerlerin isim değiştirmeleri başladı. Kornitsa’dan iki kişi Bayram Uruçev ve İbrahim Byalkov isimleri de-ğiştirmek istemedikleri için, herkesin önünde komutan on-ları kırbaçla feci şekilde dövdü. Sıra bana geldi, bende kar-şıya çıkınca özel hareket servislere şikâyet ettiler. Yanıma komutan geldi “Arkadaşımsın, şükür et, başkası olsaydı şimdi kelesini toplamıştık ” dedi. Seferberlik öncesi ona bir kamyon yakacak odun kestim ve bu beni dayaktan kurtar-mıştı. Akşam saatlerinde ordunun dağıtılmasına karar ve-rildi ve ben köyüme gittim. Kornitsa’ya giden yolda bir kaç komşu gördüm, evimde beni polisler beklediğini söylediler ve uzağa kaçmamı tavsiye ettiler. Onları sesleyip Balkana kaçtım ve köyümden diğer adamlar ile orada 3-4 gün kal-dım. İsim değiştirme süreci hala devam ediyordu. Diğerle-rini ikna edip köyümüze döndük. Evime girer girmez beni aramaya geldiler ama eşim onlara evde olmadığımı söy-ledi. Birkaç saat sonra isim değiştirme sürecin ertelendiğini anladık. Köyümüzün meydanı insan ile doluydu. Köyün muhtarın yanına gittik ve bütün deklarasyonları alıp yaktık. Tabi ki Devlet istihbaratın tepkisi gecikmedi. Bir hafta sonra ajanlar köyümüze gelip araştırmaya başladılar. O zamanki muhtarımız her şeyi anlattı ve birkaç isim düzenleyici ola-rak belirtti. Ertesi gün belirtilen isimlerin ailelerini göç et-tirmeye başladılar.

Böylece 1964 yılında ki ağlatı geçti ama maalesef üzüntüler sona ermedi. Beş yıl sonra her şey yeniden baş-ladı. İlk önce 1972 yılın sonunda şiddetler Barutin köyünde ortaya çıktı ve sonradan Kornitsa’yı da etkilediler. İnsanları koruyabilmek için bekçi grupları düzenledik. Aynı zamanda köye köpekli polis görevlileri gönderdiler ve bu olay insan-ları aşırı derece korkuttu. Ocak ayı idi ve o soğuk günde meydana çıkmaya karar verdik ve ateş yaktık. Bu şiddetli isim değiştirme süreci karşı bir barışçı protestonun başlan-gıcıydı. Bu protesto eylemleri mart ayına kadar sürdü. Bu dönemde işe gitmedik, çocuklarımızı okuldan durdurduk ve bunun için para cezası ödememizi istediler. BKP’nin bölge konseyi başkanı Vladimir Sıbev köyümüze ziyarete gelince bu protestoların Türk şovenizm etkisi altında düzenlendiğini söyledi ve asla böyle saldırgan grupların oluşturulmasına izin vermeyeceğini ifade etti. BKP’nin Merkez Konseyine ve Millet meclisine hitaben birçok şikayet gönderildi ama hiçbir cevap gelmedi. Düzenlediğimiz protesto 28 Mart 1973 tarihinde Sofya’dan Angel Tsanev’in önderliğinde hareket eden hukukçular komisyonunun köye gelmesi ile sona erdi. İsmi geçen görevli kişi şiddeti başlattı. Protestoya katılanlara karşı sıcak su ile dolu olan itfaiye aracı kullan-dılar ve diğer taraftan polisler masum insanlara karşı ateş açtılar. Ortaya çıkan farklı farklı suçlamaları insanları döv-mek için bahane olarak kullanıldılar. Sonuç olarak 4 kişi öldürüldü, 100 kişi yaralandı, 10 kişi hapse atıldı ve 30 aile göç ettirildi. Bu şiddetlerden sonra Mart ayın sonunda in-sanlar üzüntü içinde isimlerini değiştirmeye karar verdi. Bu kararın gönüllü olduğunu söylediler ama gerçek bundan çok farklıdır çünkü insanlar sürekli silah tehdidi altınday-dılar. Beni de hapse soktular, ailemi Rabişa köyüne gön-derdiler (Vidin ilçesi). Karşı devrimci grubun oluşturulması ve yönetimi, silahlı isyan ve cinayetler ile beni suçluyorlardı. Hapiste ki sorgulamalar iki ay sürdü ve sonuç olarak 12 yıl hapis cezası aldım. Sofya merkez hapsinde sadece 8 yıl ve 3 ay yattım. Hapiste ki zorluklar ve şiddetler devam etti. Ha-piste de ismimi değiştiremediler. Ama buradan barışçı pro-testime devam ederek önemli kurumlara hitaben birçok şi-kayetler yazdım. Bir gün hapsin yöneticisi yanıma gelip birlikte idare bölümüne gitmemizi istedi ve oradaki görevli kişiye gerçek ismimi - Bayram İbrahim Getov, dosyama yazılmasını istedi. Böylece uzun ve üzüntüyle dolu hapis günlerim sona erdi.”

Bayram GETABir

Trajedinin Hikayesi

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Bağışlasak bile, unutabilir miyiz? Unutmaya çalışsak bile Bulgar-larla aynı şekilde mi unutuyoruz? Bulgar komşumun “soya dönüş” sü-recinde yaşadığı travma, benim yaşadığım dram ile kıyaslanabilir mi?

1990 yılında Türkiye’ye göç ettiğimde en çok karşılaştığım so-rulardan biri “Niye geldin(iz)?” sorusuydu. Travmatik dene-yimler anlatılamaz, kelimelere dökülemez, sözcükler hep güç-süz kalır yaşananlar karşısında. Spasov’un gösterimdeki filmi ‘Çalıntı Gözler’, tarif edilemez bu durumu gerçeklik duygusun-dan ödün vermeden sinema diline başarıyla aktaran bir film. Ödüller alan bir film. Yönetmenine ve oyuncularına başka ödüller de kazandıracak bir film. Ancak benim ve birçok Bul-garistan göçmeni için bu film isim değiştirme ve göç acıları-nın bir belgesi, yaşanan travmanın bir anıtı niteliğini de taşıyor.

Herkesin herkesten korktuğu bir ortamda karşıdakinin fikir-lerini ancak gözlerinden okuyabilirsin. Belki bu yüzden dik-katimi her şeyden önce filmin ismi çekti. Onu seyretmeden önce “çalıntı gözler” tamlaması zihnimde dünyaya başka bi-risine ait gözlerle bakma, ötekini anlama gibi düşünceler, film konusu bağlamında da isim değişikliği sürecinin bir Bulgar gözüyle anlatımı fikrini uyandırmıştı. Film sonrasında ise Pat-ricia Highsmith’in bir öyküsünü anımsattı başlıktaki bu gözler.

B a k ı ş ı n t r a v m a t i k e t k i s iÖyküde sekiz yaşında bir çocuk annesini bıçaklayarak öldü-

rür. Anne akşam yemeği için aldığı bir tür kabuklu su hayvanını daha lezzetli olsun düşüncesiyle canlı canlı kaynar suya atar. Za-vallı hayvan tencerenin kapağını aralar ve kendini dışarıya atar, ama anne onu bir kepçe ile alıp yine kaynar suyun içine gönde-rir. O esnada çocuk hayvanın gözlerindeki çaresizliği görür, işte bu anlık bakış onu bir bıçak alıp annesini öldürmesine neden olur.

Bu bakışı Sloven araştırmacı Zizek “öteki” konumdaki çare-siz kişinin bakışındaki travmatik öğe olarak tanımlar. Bu, etrafın-daki vahşete bir anlam veremeyen masum bakışın yarattığı etki-dir. Bir hayvanın gözlerinde, bir çocuğun yüzünde gördüğümüz, Zizek’in ifadesiyle hepimizi suçlu konumuna iten bir bakıştır bu.

Bu bakışı ‘Çalıntı Gözler’de de gördüm, onun yarattığı trav-matik etkiyi ve suçluluk duygusunu da. Film, isim değişikliği sü-recinde görevlendirilen bir Bulgar gencinin (İvan) yaşadığı ruh-sal bunalım üzerinde yoğunlaşıyor. Yaşanan olayları hiçbir şekilde onaylamayan İvan gösteri yapan Türklerin üzerine tankla iler-leme komutu aldığında, ilgi duyduğu Türk kızın bakışıyla karşı-laşır. ‘Çalıntı gözler’ onundur. Fakat bu olayın etkisi ile yoğun bir bunalım yaşayan ve akıl hastanesine gönderilen gencin zihninde bir çift göz daha yer eder: Sürdüğü tankın altında kalarak ölen bir kız çocuğunun şaşkın bakışı. Zizek’in ifadesiyle bu noktada kur-banın bakışındaki travmatik etki gücünü gösterir ve tedavi gören genç adam onun yarattığı suçluluk duygusundan kurtulmaya ça-lışır. Parti üyelerinin istediği ise yaşadıklarını asla hatırlamamasıdır.

F i l m i n a n l a t ı m a r a ç l a r ıBu noktada film şiddete maruz kalma ve şiddet uygulama du-

rumunda her iki tarafın da zihnindeki hatırlama/unutma ikilemi-nin yarattığı savaşa da gönderme yapıyor. Filmin sembolik an-latımı da övgüye değer nitelikte. Filmde Bulgar hükümetinin “soya dönüş” sürecinde sergilediği müthiş koordinasyonu sat-ranç imgesi ile yansıtılmış. Bir de akıl hastanesi imgesi var. Kuru bir havuzda yüzen delilerle ilgili fıkralara gönderme yapan sah-neler bana biraz uzun geldi ama asıl delilerin nerede barındığı sorusunun gündeme geldiği bir ortam için akıl hastanesi ol-dukça uygun bir mekân ve anlatım aracı doğrusu. Bu anla-tım araçlarına sonbahar ortamını ve özellikle vurgulanan cami-kilise beraberliği karesini de dahil edebiliriz. Kronolojik bir öykü yerine anlatım aracı olarak geçmişe gönderme tekniğinin kul-lanılması ise ‘Çalıntı Gözler’e psikolojik derinlik kazandırmış.

U z l a ş m a‘Çalıntı Gözler’ bana başka bir Bulgar filmini, “soya dönüş” sü-

reci kapsamında okuldan toplu olarak götürüldüğümüz, Türklerin Bulgarları zorla İslamlaştırmalarını gösteren ‘Vreme Razdelno/Bö-lünme Zamanı’ filmini anımsattı. Bu çağrışım, ‘Çalıntı Gözler”in yönetmeni Spasov’un bu yapıtıyla gösterdiği duyarlılığının al-tında daha farklı bir vicdan azabı nedeni aramama neden oldu. (Bu kötü niyetten çok bir kurbanın yaşadığı şiddete ortak olanların göz-lerindeki pişmanlık ifadesinin samimiyetini ölçme çabasıdır her-halde.) Yukarıda sözünü ettiğim ‘Bölünme Zamanı’nın senaryo yazarları arasında onun da ismini gördüğümde kafamdaki belir-sizlik netleşmiş oldu. Yönetmeni geçmişteki filminden dolayı suç-lamıyorum. Hiç kimsenin hiç kimseyi suçlayamayacağı kadar katı bir dönemdi yaşadığımız. Devletin benimsediği tarihsellikten uzak tarih yazımına karşı çıkma, direnme yerine resmi ideolojiyi alkışlayan (alkışlamak zorunda kalan) sanatçıları bile suçlayama-yacağım kadar katı bir dönemdi. Film de bunu gösteriyor zaten.

Filmin verdiği mesaj yaşananlara rağmen ortak bir gele-ceğe ve karşılıklı saygı düşüncesine dayanıyor. Filmde anla-tılanları şahsen yaşayan birçok Bulgaristan Türkü için bu mesaj bir zamanlar gözünün yaşına bakmayanlara göz yum-mayı öğrenmek anlamına gelse de, barış ortamının sağ-lanması, filmin önerdiği gibi politikanın bir nevi biopolitikaya dönüşmesi yoluyla olmasa bile, uzlaşma fikrini gerektiriyor.

Gayet açık bir mesajı olsa da film zihnimde bir sürü soru yarattı: Bağışlasak bile, unutabilir miyiz? Unutmaya çalışsak bile Bulgar-larla aynı şekilde mi unutuyoruz? Veya Bulgar komşumun “soya dönüş” sürecinde yaşadığı travma benim yaşadığım dram ile kı-yaslanabilir mi? Bu film tarafsız mı? Tarafsız bakış olur mu? Film-deki İvan’ın yaşadıkları gerçek mi, yoksa bir toplumun vicdan aza-bını yatıştırmak için sonradan kurgulanan bir özür hali midir? Ben, gerçek olduğuna inanmak istiyorum çünkü, Milan Kundera’nın sözleriyle ifade etmeye çalışırsam, insanın iktidara karşı verdiği asıl savaş, belleğin unutmaya karşı verdiği savaştır. Bir yönetmen için, daha genel anlamda da sanatçı için, bu çok daha geçerli bir ifadedir.

ÇALINTI GÖZLER’İ” KİMİN GÖZLERİYLE

SEYRETSEM

Doc.Dr.Hasine ŞENDil, insanın Dünya’ya açılan penceresi-

dir. Bir insanin ana dilinden kopması veya koparılması onun yalnızca ailesi, milleti ile bağlarının kopması değil, aynı zamanda Dünya ile bağlarının kopması demektir.

Çok değerli anne ve babalarımız!Türkçe dersi bir yük değil, çocu-

ğun bir zenginliğidir, okul başarısını ar-tıracak en önemli etkenlerden biridir!

Bir çocuk kendi ana dilinde ne kadar güçlü olursa, herhangi başka bir dili de aynı ölçüde iyi ve sağlam olarak öğrenir!

Türkçe öğretimine sahip çıkma he-pimizin elindedir! Çocuklarımızın ana dili Türkçe, okul dili Bulgarca – bu bir zenginliktir! Bu yüzden sizleri ço-cuklarımızın çok dilliliğini evde, yu-vada ve okulda desteklemek için ge-rekli çalışmaları yapmaya çağırıyoruz!

D İ L E K Ç E İ Ç İ N S O N G Ü N 1 9 M AY I S 2 0 1 3 !

HAYDİ HEPİMİZ DİLEKÇE VERE-LİM, ANA DİLİMİZİ GÜZEL BİLELİM!

KUZEY VE DOĞU BUL-GARİSTAN TÜRKÇE ÖĞ -R E T M E N L E R İ D E R N E Ğ İ

HAYDİ HEPİMİZ DİLEKÇE VERELİM, ANA DİLİMİZİ GÜZEL BİLELİM!

En zengini günde 65 bin leva kazanıyor

Sömürülüp soyulanlar, kanları emilenler eskisi gibi yaşamak istemeyince, iktidar da eskisi gibi idare edemeyince devrim olur!2013 şubatında Bulgaristan’da meydana ge-

len sosyal patlama Başbakan Boyko Bori-sov hükümetini istifa etmek zorunda bıraktı. 24 şehirde birden sokak ve meydanı doldu-ranların protesto harekeri 2. gün bir isyan ni-teliği aldı. Yumrukları havada gençler Ara-lık 2012 elektrik faturalarının % 16 zamlı, enerji fiyatlarının katmerli gelmesine, her ay şişirilmesine ve hayat pahalılığının gemi aza almasına baş kaldırdı. Hayat yaşanmaz ol-duştu. Ancak, bu bir devrim değil, ayaklan-maydı. Patlamada politik öncü yoktu, hiç bir parti lideri meydanlara çıkamadı, konuşa-madı, nedenleri sosyal ve ekonomik olan bu kıtlesel kükreme ülkede çok büyük bir poli-tik değişime neden oldu. Parlamento seçim-lerine 3 ay kala B. Borisov hükümeti düştü. Parlamento dağıldı. Seçim hükümeti kuruldu.Polisin protestoya kalkışan gençlere sert

ve kaba saldırıları iktidarın devrilmesine so-mut neden oldu. Polis şiddeti Sofya’da “Kar-tal Köprü” üzerinde sarı paveleri kana bo-yadı. Bir kişi ölürken, başka bir gösterici kendini yaktı ve büyük sayıda yaralı “Pi-rigov” acil vakalar hastahanesine taşındı. Amansız ve doyumsuz soygunBulgaristan’da elektrik dağıtımını başlıca 2

yabancı şirket yapıyor. Bunlardan biri olan, Çek -JSC Elektrik ve ÇEZ Dağıtım şirketle-rinin pazar payı % 32.7; ikinci dağırım şirketi olan Avudsturya EVN ortaklığı % 30.75 pa-zar payına sahiptir. Önemle belirtilmesi gere-ken hususlar arasında, 2011 yılında EVN’nin Bulgaristan’dan elde ettiği safi gelir oranının % 65 artış göstermesi olabilir. Bu fiyat artış-larında, tüketilen elektrik fiyatının yalnızca % 40; şişirilen fiyatın da % 60 olması sabırı ta-şırandır. İki Avrupa Birliği devletinden gelen bu 2 elektrik dağıtım şirketi Bulgaristan elekt-rik tüketicisinin parasını hortumlama ve ka-nını son damlasına kadar emmede doymak bilmeyen açgözlülük göstermiştir. Hele 2012 yılında, sınırsdız soygun daha da artmış ve Şubat 2013 Ayaklanmasına vesile olmuştur.T a b u y a İ s y a nBiz Avrupa Birliği’nin en fakir, bunalımı en

derin, yarınları en karanlık ülkesinde yaşıyo-ruz. Bizde, ekonomik ve sosyal çöküş 23 yıl-dan beri devam ediyor da, bir türlü dibe vura-madı. Biz AB içinde en düşük asgari ücreti, en az emekli maaşı, en az yan geliri olanlarız. Va-rımız yoğumuz, hayatımız gigortalanmış değil. Vatandaşlarımızdan % 40’ının sağlık sigortası yok. Nüfusun yüzde yarısına yakın olan bu kesim ev hekimine, polikliniğe, hastaneye üc-ret ödemek zorundadır. Son yılda ilaç fiyatları % 50 pahalılaştı. Okul çağında çocuğu olan ailelere yapılan devlet yardımları son derece yetersizdir.Tarım emekçilerinin aldığı sos-yal emekli maaşlarıyla geçinmek imkansızdır.

Böylesi bir durumda halkın paralize edilmiş ve uyutulmuş olduğuna inananların evdeki hesabı bu defa çarşıya uymadı. Tabuyu yıkıp ayaklanan, hiçbir politik partiye üye olmayan, o pasif hesap edilen, seçimlerde oy kullanma-yan bu büyük kitle oldu. Tabuyu kan dökme pahasına kıranlar evde ve internet klüplerde bilgisayar başındaki gençlerdi. Onlara hep AB’ye ve şirketlerine karşı ayaklanılmaz den-mişti. Ne var ki, tutmadı. Polis ve politik is-tihbarat, partiler, gençlerin örgütlenme algo-ritmesini göremedi, çözemedi, anlayamadı ve parmağı ağızında kaldı. Bu algoritma yabancı elektrik dağıtım şirketlerinin ve iktidarın he-saplarını boşa çıkardı, suya düşürdü. Ekono-mik bunalım milyonları yoldırmış, elektrik fa-turaları herkesi sinir etmiş ve çok kızdırmıştı. Halkın kanını emenlerler doymak bilmedi. Sömürücüler, talan ederken tüm sınırları aştı-lar. Bulgar polisi de bu kez bilgisayarcı gençle-rin ve bilinçli tüketicilerin zihnini okuyamadı. Ayaklanmayı bastırmak için manupule debi-leceği öncü kesimi zombileyip paralize ede-medi. Muhbirler,ajanlar, polis yalakaları felç oldu. Devlette ve ajanlarında hafıza boşluğu olduğu ortaya çıktı. Devamı Gelecek Sayıda

Tabuya İ s y a n

Sabahattin AYYILDIZ

Yürütülen birçok uluslararası kampan-yaya karşın açlıktan ölümlerin devam etti-ğine işaret edilen raporda, en az açlık kadar önemli bir diğer sorunun yetersiz beslenme olduğu vurgulandı. “Açlık” sorunun etki-leri ölümlerle çok açık ve sarsıcı bir şe-kilde görülürken, yetersiz beslenmenin et-kileri genellikle yıllar sonra ortaya çıkıyor.

Uzmanlar bu nedenle yetersiz bes-lenme sorununu “gizli açlık” ola-rak tanımlıyor. Anne karnında ya da 5 yaşına kadar geçen dönemde iyi besle-nemeyen çocuklar, bedensel olarak ya-şıtlarının daha gerisinde kalırken, zihin-sel olarak da yeterli gelişme gösteremiyor.

‘POTANSİYELLERİ BAŞ-

T A N Y O K O L U Y O R ’UNICEF Başkanı Anthony Lake,

az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke-lerde daha yaygın olan çocuklar ara-sında gizli açlığın, ülkelerin gelece-ğini de olumsuz etkilediğini vurguladı.

Lake, “Çocukların yetersiz gelişimi onla-rın potansiyellerini daha baştan yok ediyor, bir ülkenin kalkınması için gerekli imkânları ortadan kaldırıyor” ifadelerini kullandı.

UNICEF raporuna göre, çocuk-lar arasında gizli açlık daha çok Güney Asya’da ve Afrika’nın güneyinde yay-gın olarak görülüyor. Dünya genelinde yeterli beslenemeyen 165 milyon ço-cuğun 4’te 3’ü bu bölgelerde yaşıyor.

D ü n y a G e n e l i n d e Dört Çocuktan Biri AÇ

Bulgaristan’ın en zengin işadamının günde 65 bin leva kazandığı açıklandı.

Vergi kayıtlarına göre, Bulgaristan’ın en zengin vatandaşı 2012 yılında 14.3 milyon leva (7.3 milyon avro) kazandı. Günde 65 bin leva kazanan işadamının ardından ülkenin ikinci zengini 54 ya-şında olup geçen yıl vergi dairesine 8.1 milyon levalık (4 milyon avro üzerinde) beyanname sundu. 18 vatandaş geçen yıl için 1 milyon leva ( 500 bin avrodan fazla) üzerinde gelir beyan etmiş. En zen-gin 10 kişinin arasında iki de kadın da var. En zengin kadın 43 yaşında ve 3.5 milyon leva (1.8 milyon avro) gelirini beyan etti. Avrupa Birliği’nin en yoksul ülkesi olan

Zenginler daha da zenginleşirken yok-sulların durumu ise daha da kötüleşiyor

Peki zenginlerin servetlerinin üstüne servet yığımısının nedeni nedir? Milyo-nerler mülk, senet ve şirketlerdeki pay-larını satıyor. En büyük satışlar 3. ve 4.

sıradaki zenginler tarafından gerçekleş-miş. En varlıklı kadın da 2012 yılında paralarını mülk ve senetlerini satarak elde etmiş ve bu satışlara karşılık 3.57 milyon leva ( 1.8 milyon avro) almış.

Z e n g i n l e r S o f y a ’ d a Listenin başında bulunan varlıklı va-

tandaşlar başkent Sofya’da yaşıyor.

81 Ülkeden binlerce öğrenci Türkiye ile kucaklaşıyorUDEF (Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federas-

yonu) ile birlikte 29 sivil toplum kuruluşun organize ettiği 6. Uluslararası Öğrenci Buluşması (http://www.uluslararasiogrencibulusmasi.com) 13 Nisan’da İstan-bul Feshane’de açılış programıyla başlıyor. 81 ülke-den binlerce Uluslararası Öğrenci 13 şehrin en önemli meydanlarında kendi kültürlerini yansıtan eşyalar, ye-rel kıyafetleri tanıtacak, yerel yiyecek ve içeceklerinden ikramlar yapacak ve sahne gösterilerinde bulunacaklar.

13-15 Nisan tarihlerinde İstanbul’da başlayacak olan 6. Uluslararası Öğrenci Buluşması her hafta sonu başka bir şehirde olmak üzere sırasıyla Ankara, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Isparta, İzmir, Eskişehir, Konya, Trab-zon, Samsun, Çanakkale ve Kayseri’de düzenlenecek.

Uluslararası Öğrenci Buluşmaları bu yıl Baş-bakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplu-luklar Başkanlığı himayelerinde Başbakan-lık Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü ve Gençlik ve Spor Bakanlığı destekleriyle organize ediliyor.

29 sivil toplum kuruluşu desteğiyle gerçekleşecek 6. Uluslararası Öğrenci Buluşması 13 Nisan- 2 Haziran tarihlerinde 13 şehirde düzenlenecek. Organizasyo-nun açılışı 13 Nisan saat 11.00’da İstanbul Feshane’de yapılacak. Ülkelerden kültürel objelerin sergileneceği, standların yer alacağı programda Uluslararası Öğrenci Buluşmasına destek veren STK’lar da stand açacak.

Bu sene 6.’si gerçekleşecek olan buluşmaya dün-yanın dört bir yanından Türkiye ile birlikte 81 ülke-nin öğrencisi katılacak. Farklı kültürlere ev sahipliği yapacağı buluşmaya katılacak ülkelerin isimleri şöyle;

BALKANLAR: Bosna Hersek, Kosova, Ar-navutluk, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan

KAFKASYA: Gürcistan, Ahıska, Azerbaycan, İn-guşetya, Çeçenistan, Dağıstan, Kabartay Balkar, Ka-raçay Çerkes, Adige, Kırım, Tataristan, Ukrayna

O RTA D O Ğ U : Ü r d ü n , S u -riye, Filistin, Irak, Lübnan, Yemen, İran

ASYA: R.F. Tuva, Moğolistan, Tacikistan, Kır-gızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenis-tan, Doğu Türkistan, Afganistan, Tayland, Endo-nezya, Malezya, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka.

AFRİKA: Etiyopya, Somali, Cibuti, Fas, Ceza-yir, Mısır, Sudan, Çad, Nijer, Tunus, Moritanya, Mali, Libya, Gine, Sierre Leone, Malavi, Uganda, Tan-zanya, Gana, Burkino Faso, Burundi, Kenya, Ka-merun, Nijerya, Ekvator Ginesi, Senegal, Gambiya, Ruanda, Gine Bissau, Gabon, Güney Afrika, Orta Afrika, Fildişi, Kongo, Demokratik Kongo, Komor

G Ü N E Y A M E R İ K A : H a i t i

Dünya Kültürü Türkiye’de buluşuyor

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

YUGOSLAVYA’NIN ÇOK PARTİLİ SİS-TEME GEÇMESİNDEN BU YANA…

KURULAN TÜRK PARTİLERİ VE SON GELİŞMELER

Alaaddin İSMAİLOĞLUYugoslavya çok partili sisteme

geçerken,demokrasinin olmasa olmazlarından olan siyasi partilerin kurulması, hayat bulması, kaçınılmazdı. Bu doğrultuda Yugoslavya’da yaşanan ulus ile halklar kendi partilerini kurma eğilimine girdiler. Tabii bu orda yaşayan halk için hiç mi hiç alışık olan bir şey değildi. Çünkü tek partili sistem yerine oturmuş,halk ona alışmıştı. Tek partili sistemin dezavantaj-ları olsa da, avantajlarının daha fazla olduğunu söylersek zannediyorum ki yanılmış olmayız.

Mesela: kırk yıl içinde Yugoslavya’nın hangi yerinde olursa olsun, hangi dine, ırka veya milliyetine bakılmaksızın o insanlar, ka-nunlar önünde tamamen eşit haklara sahip idi-ler. Birinin ötekini rencide etme,horlama veya dışlama gibi bir hakkı yoktu. Böyle bir taviz kimseye verilmedikçe, insanlar belli bir dönem sonra bu yönde kendilerini belli bir disipline al-mayı başarmışlardı. Bunun sayesinde,halktaki; ahlak, edep,fazilet, ne olursa olsun , hangi din veya ırktan gelirse gelsin aralarında ge-niş bir hoşgörü yumağına dönüşmüştü. Her-kes; ben ,sen demeden , insanın, insanca ya-şaması için gerekli neler olduğunu yaratma eğilimine girmişlerdi, kafalar, bu güzellikleri zirveye vardırmak için yoruluyordu. Benim, senin,bizim,sizin partisi yoktu,bizlerin partisi vardı. Bizim ülkemiz,bizim ordumuz…vardı.

Çok partili sisteme geçiş, daha ilk günden bazı sancılarla başlamıştı. Geçmişte kalmış, genç nesillerce tamamen unutulmuş olan ırkçı fikriyat düşünceleri, eyleme dönüşme sinyal-lerini vermeye başladı. Zaten yerine oturmuş mükemmel bir rejimi yıkmak , ancak bu şe-kilde olabilirdi. Bizler, yerine ben, ilkesine dö-nüşme. Ki bu noktadan sonraki gelişmeler büyük bir endişe ile çoğunluk tarafından ta-kip edildi. Ne yapılırsa yapılsın, özellikle Batı ülkeleri, Balkanların zayıf noktasını iyi bil-diği için yıllar önce, bu güzel ülkeyi bölmek için tasarlamış oldukları senaryoları, uygula-maya koymuşlardı. Düğmeye basılmıştı. Geç-mişin hainleri pusudan birer birer ortaya çık-maya başlamışlardı. Tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Hırvat Ustaşları,Sırp Çetnikleri…sokaklarda açıkça boy gösteriyor, Yugoslavya Halk Ordusu (YHO) dahi bu gösteriler kar-şısında sessiz kalmayı tercih ediyordu.Hırvat, Sırp,Sloven,Karadağlı, Makedon,Boşnak… aydınlar bu gelişmelerden oldukça rahatsız-lık duyuyorlardı. Fakat milliyetçiler, Batının desteğini çoktan almışlardı. Yugoslavya par-çalanacak ve pek çok parçalara bölünecekti. İkinci Dünya savaşında; Ustaşlar ve Çetnik-ler arasında yarı kalmış hesaplar görülecekti. Zaten Alman işgalciler ve bu guruplar yüzün-den milyonlarca insan hayatını kaybetmişti. Ustaş veya Çetnikler halkın korkulu rüyası olmuştu. Ama bu gurupla, intikam alma pe-şine doğru her geçen gün biraz daha, mesafe almayı başarırlarken, birileri tarafından halk kahramanı,vatanperver olarak tanıtılıyordu. Et-rafı korku sarmıştı. Geriye dönüş olmayacak. Artık Yugoslavya çok partili sisteme ayak uy-durmak zorundaydı. Beğensek de beğenmesek de bundan kaçış yoktu. İşte bu gelişmeler kar-şısında, ilerideki günlerde başımıza ne gelebi-lirleri iyi bildiğimiz için bizde diğerleri gibi ör-gütlenmek zorundaydı. Tabii bu örgütlenme dernek veya parti bünyesinde olabilirdi. Yapı-lan görüşmeler,fikir alışverişi, Türkler için en hayırlısı bir parti bünyesinde toplanmaktı. Ve karar öyle alındı. Hele hele Yugoslavya Ko-münistler Birliği Merkez Komitesi’nde ya-pılan o hararetli konuşmalardan sonra bunu yapmak zorundaydık. Böyle bir toplantıda Slovenya temsilcisi Haffner, Sırbistan Başkanı Miloşeviç’i sert ve ırkçı söylemlerinden dolayı ayağa kalkıp ;’’sn. Miloşeviç,konuşmalarına dikkat et! Bu söylemleriniz ülkenin parça-lanmasına sebep olacak. Şayet sözlerinizi geri almaz ve bizlerde bu toplantıdan çıkar-sak bunun telafisi bir daha olmaz.Bu ne-denle seni açıkça uyarıyorum!’’ Diyordu.

Bu sert uyarı , o dönemin insanının hafı-zasında mezara kadar silinmeyecek sözlerdir. Nitekim bunun ardında çözülmeler,bağımsız devletlerin ortaya çıkması başlayacak ba-

rış ve savaş halkın dilinde telaffuz edilmeye açıkça başlanacaktı. Bu yazıyı yazmamdaki amaç bunları anlatmak değil,fakat oluşan bu şartların Türk’lerin de parti kurmalarını na-sıl zorunlu hale getirdiğini anımsatmaktır.

1986 yılında Miloşeviç, Sırbistan başkanı oldu. Başkan olmakla beraber gerginlik gün-den güne tırmanmaya başladı. Miloşeviç, Ko-sovalı milliyetçi Sırpların tam istediği gibi biriydi. O, aslında söylemlerinde hep sosyaliz-min savunuculuğundan dem vuruyordu,fakat milliyetçilik genlerinde vardı ve kemik iliğine kadar işlemişti. Diğer yanda, Kosova’da o za-manlarda ortada bir de Batının kışkırtması ne-deniyle milliyetçi Arnavutlar da boy göste-riyordu. Tabi bu başta batının, Slovenya’nın ve Hırvatistan’ın işine gidiyordu. Bu ülke-ler Arnavutları sevdiğinden değil, kendi emel-lerine ulaşmak için onları Sırplara karşı sa-vunuyorlardı. Bu nedenle arayı açmak,nifak sokmak için gece gündüz demeden çalışı-yorlardı. Oysa Miloşeviç, geri adım atmak yerin olayları tırmandırıyor ve sürekli teh-ditkar davranarak Arnavut’ların üzerine gi-diyordu. Başkan, seçilir seçilmez Kosova’ya yönelik bir sürü antidemokratik,tansiyonu yükseltecek planı uygulamaya koyuyordu.

Bunlardan en kritik olanlardan biri anayasa değişikliği.Şubat 1989 sonunda Kosova’da olağanüstü hal ilan edildi. 23 Mart 1989’da Sırbistan Parlamentosu Kosova’nın özerk-liğini kaldırdığı anayasa değişikliğini kabul etti.27 Haziran 1990’da Sırp Parlamentosu Ar-navut üyelerin oyları olmaksızın Kosova’da olağanüstü bir idare kurulması ve bölgeye başkan yardımcısı unvanına sahip,sınırsız yetkisi olan bir ‘’komiser’’ atanmasını ka-rarlaştırdı. Bu kişi Miloşeviç’in çok yakın arkadaşı Momçilo Traykoviç idi. Bu ge-lişme ardından 2 Temmuz 1990 yılında Ko-sova Bölge Parlamentosuna seçilmiş olan Arnavut vekilleri-Sırplara göre resmi olma-dıkları gerekçesiyle- parlamentoya girme-lerine Sırplar izin vermediler. Buna inat, Ar-navutlar ‘’Kosova Cumhuriyetini’’ ilan ettiler.

5 Temmuz 1990’da bu gelişmeye karşılık Sırbistan, Bölge Parlamentosunu feshetti. Sır-bistan yeni anayasaya göre 9 Aralık 1990’da seçim yaptı. Bu seçimleri Arnavutlar boykot etti. 1991’deki seçimler ardından Sırplar eği-tim_öğretimdeki yeni uygulamayı devreye soktular. Arnavutlar buna karşı çıktı.Ardından bu programı kabul etmeyen öğretmenlerin işine son verildi. O dönemde , Kosova’da her geçen gün yeni bir olay yaşanıyordu. Olaylar, yeni bir boyut kazanıp tırmanmaya devam ediyordu.

21 Kasım 1991 yılına gelindiğinde Arna-vutlar 130 sandalyeli bir parlamento oluşturdu-lar. 24 Kasım 1991’de İbrahim Ruğova Devlet Başkanlığına seçildi. Sırplar yasadışı ilan etse de 24 Mayıs 1992’de Arnavutlar seçim yaptı. İş eylemleri: boykotlar, öğrenci gösterileri ve buna benzer gelişmeler karşısında en zor gün-lerini Kosova’da azınlıkta yaşayan halklar çe-kiyordu. Onlar herkesten sıkıntılıydı. Ellerinde hiçbir şey yoktu. Her ne kadar tarafsız bir siya-set yürütseler de birileri onları işine geldiğine göre suçluyor veya taraf tutuyordu. Bu durumu idare etmek hiç te kolay değildi. Sırplar kendi çıkarları için mücadele ederken, Arnavutlar da bölgenin çoğunlunu oluşturdukları için en do-ğal hakları bu durumdan sıyrılıp, bir türlü ba-ğımsızlığa götürecek yolu bulmalıydılar. Tabii ki ikisi arasında sıkışan azınlıkların ve dolayı-sıyla Türklerin de bu durumdan dolayı işleri hiç mi hiç kolay değildi. Onlarda , kendi baş-larının çaresine bakmak zorunda kalacaklardı.

Bu durumda Sırplar, kendilerini dünyaya demokrat olarak göstermek için azınlık hak-larına hiç dokunmadılar. Hatta onların, Tito Yugoslavya’sında mevcut olan haklarını her alanda koruyacaklarını her platformda anlat-maya çalıştılar. Ve bu sözlerini de 1999 Ko-sova Savaşına kadar tuttuklarını söyleyebili-riz. Lakin o dönemde Bat’nın ve özellikle de Katolik dünyasının tesirinde kalan kimi Ar-navut liderler azınlık haklarından hiç söz et-mediler. Nitekim savaş sonrasında niyetle-rini de belli ettiler. Başta ‘’Tan’’ Gazetesi,’’ Çevren’’,’’Kuş’’ dergileri,Priştine Türkçe TV ve Radyo yayınları kesildi. Türkçe resmi dil olmaktan çıkarıldı. Daha sonraları bunlardan bazıları,zaman içerisinde yine kabul edildi.

Devamı Gelecek Sayıda

18-20 BİN NÜFUS DÖRT PARTİUluslararası Çalışma Örgütü, Avrupa Birliği’nde

devam eden ekonomik krizin sosyal huzursuzluk teh-likesini artırdığına dikkat çekti. Rapora göre birlik içe-risinde sosyal huzursuzluk riski, kriz öncesi döneme göre 12 puan yükseldi. Gelir dağılımındaki eşitsiz-lik ve fakirlerin sayısının artmasının sosyal Avrupa için büyük bir tehdit olduğu vurgulanırken, iş dün-yasının aktörlerinin bir araya getirilerek sorunun çö-zümüne ilişkin diyalog başlatılmasının hedeflendiği

ifade edildi. Raporda Türkiye’nin son yıllarda bir-çok alanda kaydettiği gelişmeler örnek gösterildi.

Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından Oslo’da gerçekleştirilen 9. Avrupa Bölge Konferansı’nda ‘Çalışma, Büyüme ve Sosyal Adalet’ başlıklı bir rapor yayımlandı. Türkiye’yi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Fa-ruk Çelik’in temsil ettiği toplantıda krizin iş piyasa-sına etkileri 146 sayfalık bir raporda detaylı olarak aktarıldı. Kriz dolayısıyla giderlerin azaltılması yo-luna gidilmesinin kamu hizmetlerinde zayıflamaya yol açtığı ifade edilen raporda, iş piyasası reformları-nın istihdam güvenliğini sıkıntıya soktuğu belirtildi.

SOSYAL HUZURSUZLUK RİSKİ ARTTIRapora göre birlik içerisinde sosyal huzursuz-

luk riskinin kriz öncesi döneme göre 12 puan yük-seldi. Krizin şiddetli yaşandığı Güney Kıbrıs, Yu-nanistan, Portekiz ve İtalya’da ise risk endeksi çok daha hızlı artış gösterdi. Riskin düşüşe geçtiği ül-keler ise Almanya, Belçika ve Finlandiya oldu. Ra-porda Türkiye’nin işsizliğin görünür bir şekilde azaldığı ülkeler arasında yer aldığı ifade ediliyor.

RAPORDA TÜRKİYE’NİN EKO -NOMİK PERFORMANSI ÖVÜLDÜ

Çalışma Örgütü’nün raporunda araştırma geliştirme konusunda ülkelerin yatırımları konusunda Türkiye örek gösterilerek, devletin yaptığı harcamaların 2003 ve 2009 yılları arasında 2 milyar dolardan 8,8 milyar dolara yükseldiği bilgisine yer veriliyor. Türkiye’nin gençlere istihdam oluşturma konusunda aksiyon planı belirlediği, 2011 yılında hayata geçirilen proje ile işlet-melerin desteklendiği ve kurumlar arasında işbirliği-nin arttığı ifade ediliyor. Engellilerin istihdamı ve ka-

dınların iş piyasasına katılımının artırılması konusunda atılan adımlar raporda bahsedilen diğer gelişmeler.

GENÇ İŞSİZLİĞİ TÜRKİYE VE MAKEDONYA HARİÇ TÜM ÜLKELERDE ARTIŞ GÖSTERDİ

Krizin etkileri en çok hissedildiği kesim olan genç-ler arasında özellikle eğitimlerini tamamlamayanların ve meslek eğitimi yapmayanların büyük risk altında olduğu bildiriliyor. Birlik içerisindeki genç işsizleri yüzde 32,6’sının son 12 ay içerisinde işsiz oldukları

bilgisine yer verilen raporda, Yunanistan yüzde 57,6, İspanya yüzde 56,5 başı çekiyor. Birlik dışındaki ül-keler arasında Makedonya yüzde 54,8 ile genç iş-sizliğinde ilk sırada yer alırken Türkiye’deki genç-lerin yüzde 18’si işsiz (Eylül 2012 rakamları ile). Bu alanda en iyi oran yüzde 8,1 Almanya’ya ait.

Raporda gençler için yeni istihdam alanları oluşturul-masının global manada en yüksek önceliğe sahip olması gerektiğine vurgu yapılan raporda, hükümetlere genç iş-sizliği konusu ile aktif mücadele çağrısında bulunuldu.

N Ü F U S Y A Ş L A N A C A K , İ Ş P İ YA S A S I Ö N L E M A L S I N

Raporda, nüfusun gittikçe yaşlandığı, hali ha-zırda dörde bir olan çalışan/emekli oranının, 2060 yılında iki çalışana karşılık bir emekliye dönüşe-ceği bildiriliyor. Rapora göre bu demografik geli-şim; kalifiye eleman eksikliği, sosyal sistemin fi-nansman problemi ve istihdam artışını engelleyecek.

Projenin karşısına çıkarılan engellerin her iki ülke-nin de ulusal çıkarlarına ters olduğunu söyleyen Sa-akaşvili, “Bu bir felaket olur. Projenin durdurulması büyük suç ve vebali de ağır olur. BTK’nin başka alter-natifi olmadığını düşünüyorum. Aksi durumu ulusal çıkarlarımıza ihanet olarak kabul ederim. Proje, bizim AB ve NATO yolumuzdur ve sıkı işbirliği ile sonuca ulaşmalıyız. Dostumuz ve ortağımız Türkiye’nin de önemli rolü var projede. BTK’nin kısa sürede fa-aliyete başlayacağına şüphem yok” diye konuştu.

Daha önce Gürcistan Başbakanı Bidzina İva-nişvili, yönetime geldikten sonra BTK ile il-gili bazı endişeleri olduğunu söylemiş fa-kat Azerbaycan ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada, projeyle ilgili ikna olduğunu belirtmişti.

Çoğu Virgin Adaları’nda bulu-nan 2.5 milyon hesabın 46 vergi cen-neti ülkede bulunduğu açıklandı.Mega zenginlerin yat, malikane, pahalı sanat

eserleri alırken gizliliklerini korumak ve vergi ödememek için alımlarını offshore ülkeler-deki hesaplar üzerinden yaptıkları anlaşılıyor.UBS, Clariden ve Deustche Bank gibi

birçok bankanın müşterilerine sürekli olarak gizlilik vaadeden offshore şirket-lerle ilgili raporlar sunduğu ortaya çıktıBelgelerde Aliyev ailesinin yanısıra

Rusya, Kanada, Pakistan, Filipinler, Tay-land, Moğolistan gibi ülkelerde siya-silerin ve ailelerinin vergi kaçırmak ve/veya servetlerini gizlemek için para cen-netlerine başvurdukları görülüyor.Moğolistan’da eski finans bakanı ve

meclis başkan yardımcısı Bayartsogt Sangajav’ın offshore hesapları ortaya çı-karıldı. Sangajav ICIJ’a yaptığı açıkala-mada ‘Böyle bir hesap açmamalıydım, Sanırım istifa etmem gerekecek’ dedi.Rusya Başbakan yardımcısı Igor

Shuvalov’un eşi Olga Shuvalova belgelerde yer alan isimlerden biri oldu. İlk açıklama-sında ‘yasadışı birşey yapmadığını’ söyledi.

Kanadalı bir senatörün eşi Tony Merchant’ın 800 bin dolarını vergi cennetlerinde tuttuğu anlaşıldı.Defalarca yolsuzlukla itham edilen Filipin-

ler eski diktatörü Ferdinand Marcos’un en büyük kızı Maria Imelda Marcos da belge-lerde en çok ismi geçen ünlülerden biri oldu.İspanya’nın en büyük sanat kolek-

siyoncusu ve eski İspanya güzeli Baro-nes Carmen Thyssen-Bornemisza’nın sanat eserlerini satın alırken offshore şirket-lerini kullanarak vergi kaçırdığı anlaşıldı.Bu sanat eserlerinin içerisinde

Van Gogh’s “Watermill at Gen-nep” isimli eseri de bulunuyor. Doğu Alman istihbaratının eski müdürü-

nün oğlu Franz Wolf, Almanya’daki isim-ler arasında en çok göze çarpan kişi oldu.İsviçre’de 300, İtalya’da 200 ki-

şinin listelendiği, Yunanistan’da ise 103 ismin listede olduğu belirtildi.Hindistan’da iki milletvekilinin off-

shore hesapları ortaya çıktı. Her ikisi-nin de koltuğunu kaybedeceği belirtiliyor.Zimbabve diktatörü Robert Mugabe’nin

halkı yokluk içinde yaşarken tüm serve-tini vergi cennetlerinde tuttuğu anlaşıldı.

W i k i l e a k s ’ t e n S o n r a O f f s h o r e L e a k s

Krizdeki Ülkelerde Sos-yal Huzursuzluk Artıyor

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Hapishanede kaldığı 1952-1954 yılları ha-riç, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Mer-kez Komitesi ( MK) Politik Büro üyelerinden bazılarına hukuk danışmanlığı yaptı. 1964’te davet edildiği Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Merkezi İstihbarat Dairesi (CİA) ile SSCB Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) ara-sındaki İLETİŞİM GRUBU’nda görev aldı. Bu görevde KGB şefi Yuriy Andropov ve CİA Şefi William Colby ile defalarca görüştü. 1972’de Sofya’ya döndü ve BKP MK Genel Sekreteri ve Bulgaristan Cumhuriyeti Devlet Konseyi Başkanı Todor Jivkov’un kızı, BKP MK Politik Büro üyesi Lüdmila Jikova’nın danışmanı oldu. 1990’da Bulgaristan Türk ay-dınlarından rejisör A. Derviş ve Bulgar Or-dusu İnşaat Erleri Albayı F. Feyzullov tara-fından HÖH üyeliğine davet edildi ve aynı yıl HÖH Başkent Örgütü Başkanı ve Merkez Konsey üyesi seçildi. Başkan Ahmet Doğan da dahil, tüm yetkili HÖH’lüler ve milletve-killeri başkent örgütüne üyedir. Yapov, kita-bın önsözünde YAŞAM ÖYKÜSÜNÜ AN-LATIRKEN, HÖH’ten tamamen koptuğunu yazmıyor. Son 5 yılda HÖH’ün Bulgar dilinde çıkan 4 yazılı yayın organından biri olan, haf-talık “Uikent”te yakın ve uzak Bulgar geçmi-şinden olay ve kişileri konu ediyor. P. Yapov özellikle vurguladığına göre, 300 sayfalık son eserini şu nedenle kaleme almış:”Günümüzde Bulgaristan’ın genel politik durumu ve tarihi-mizin son 30 yılında meydana gelen önemli olaylara ve bunlara katılan bazı kişilere iliş-kin çarpıcı gerçekleri kamuoyunun bilmesi zo-runlu oldu!” Onun sıralamasında, çarpıcı olay-lar arasında başta gelen Hak ve Özgürlükler Partisi’nin kurulması, Bulgaristan çapında poli-tik yapılanması, iktidar ortaklığına yükselmesi ve muhalefetteki tutumu başta gelirken, önemli kişilerin arasında ise, HÖH partinin kurucusu ve değişmez lideri Ahmet Doğan’dır. İrdelenen dönemde, Bulgaristan Cumhuriyeti NATO ve Avrupa Birliği (AB) üyesi oldu. Halkın eko-nomik ve sosyal durumu iyileşeceğine kötü-leşti. Dünyada derinleşen mali ve ekonomik bunalım dalgası ülkeyi tamamen çökertebilir. Bulgar milliyetçiliği yeşerdi, azmaya başlıyor. Ülke istikrarsızlık batağına düştü. Kitaptaki ana sima HÖH ve başkanı AHMET DOĞAN’dır. Kamuoyuna önce Madi Goganov olarak çı-kan Ahmet Doğan kimdir? 29 Mart 1954 günü Tolbuhin (Dobriç) iline bağlı Pçelarovo kö-yünde dünyaya gelen Ahmet DOĞAN’ın asıl adı Ahmet İsmailov Ahmedov’tur. Kırım Ta-tarı bir göçmen aileden olup 1944’te BKP’ye üye olan, daha sonra da “sosyalist emek kah-ramanı” ünvanı alan, Ahmet dede köy çoba-nıydı. 1962’de 10 kişikik aile Varna’ya bağlı Drındar köyüne taşındı. (Yapov eserde yer ver-mese de, A. Doğan konusunu işleyen birçok çağdaş Bulgar yazar, babasının bir Varna Çin-genesi (şopar) olduğunu ve doğumundan 6 ay sonra anesinden ayrıldığını ve oğuluyla asla il-gilenmediğini, torunun dede yanında büyü-düğünü v.b.yazdı.) 1971’de Varna Dimitrovçu Komünist Gençlik Birliği İl Komitesi’nin dik-katini çeken A. İ. Ahmetov iki tez üzerinde ça-lıştı: Birinci, “Çağdaş Bulgar Gencinin Sınıfsal Özgörevleri!”; İkinci, Sosyalizimde Kişilik!” O, 973 – 1975’te İnşaat Erleri’nde vatan gö-revini komsomol sekreteri olarak yaptı. As-kerde meslek kursları gördü. Hayatının belki de en önemli olayı 1974’te başına geldi. Bul-gar gizli servisi (DS) subayları onu kışlada buldu. O gizli ajan olmayı “Türk yönünde” ça-lışmayı kabul etti. 20 yaşındaydı. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarını hedef alan bu hain gizli çalışma halen devam ediyor. DS’nin gizli gözü büyük sayıda kardeşimizin Bulgar Türk sınırında kurşunlanmasına, kayıplara karış-masına, tutuklanıp hapsedilmesine, tartaklan-masına, işkence görmesine, sakat kalmasına, toplama kamplarına atılmasına, Bulgar köyle-rine sürülmesine, işsiz kalmasına v.b. v.b. ne-den oldu. (A.Doğan’ın DS-ajanı dosyası 20 cilt olup Bulgaristan’da yayınlandı.) P. Yapov’un kitabı okurlarının eline geçmeden, Sofya’da DS ajan dosyaları artık açılmıştı. Yazar eseri-nin ana süce çizgisini değişik açıdan geliştir-diği için, tozlu ajan dosyalarını fazla karıştır-mıyor. Bir de bu eserdeki olayların pek çoğu yazarın gözleri önünde ceryan etmiş ya da ki-şisel algılama ürünüdür. Yazarın gizli dosyalara pek güven bağlamaması, belki de, DS’nin bir-çok kirli işi yazıp çizmeden yapması, KGB’nin de karışık işlerini ajan dosyalarına işlemedi-ğini bilmesinden dolayı olabilir. Yapov’un, Ah-met Doğan konusuna eğilen yerli yazarlara si-temi şöyle: Gazeteci Toma Bikov “DOĞAN DOSYASI” eserinde, “Çok büyük ve çok teh-likeli bir ajan olan A.Doğan’a, Türk etnik top-lululğundan iyi balıkları avlatan, avcı.” dedi. O ise, bu konuda, Bulgar gizli polisini bilgilendi-ren zavalı bir ihbarcı! Okurlar Bikov’a inan-

madı. Hemen ardından gazeteci Grigor Lilov da bir kitap yazdı: “Boyko Borisov Gizli Bir Tasarım”. “HÖH lideri Ahmet Doğan ile bu-günkü Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov aynı gölden iki balık” yani “ikisi de DS-gizli servis ajanı” olarak gösterilmiş. Yapov, “yan-lış bir kıyaslama” dedi. (Son 23 yılda, Bul-gar politikasında bir olgu olan lider A. Doğan hakkında birçok başka kitap da çıktı. Birçoğu uzun övgü öyküsüdür. Örneğin HÖH miletve-killerinden İvan Palçev ile Prof. Dr. İbrahim Tatarlı A. Doğan’ı “emsalsiz bir kahraman” “Türklük davasına en sadık Baba” “hak ve öz-gürlüklerimizin güvencesi” “Türk ve Pomak-larla birlikte Çingene ve Bulgarların haklarının da garantörü” olarak yücelttiler. Birçok usta kalem ise konuya uzak kaldı. Ahmet Doğan’ı öven İvan Palçev daha sonra BC Bakü Bü-yükelçisi atandı. Prof. İ. Tatarli’nın Bulgar di-linde yazılmış eserleri HÖH parasıyla basıldı.) ( A. Doğan’ın “emsalsiz Bulgar etnik mode-lini” övenlerin arasında Bulgaristan Sosyalist Partısı (BSP) akademisyenlerinden Prof. Dr. Maksim Mizov da yer alıyor. O, Doğan’ın “et-nik politikasının doğruluğunu” 700 sayfada an-lata anlata bitiremedi. Bulgaristan Türk ve Po-makları Doğan önderliğinde AB’de benzeri olmayan, bütünleşen etnisitedir, diye yazdı. Bu bilim adamı, Bulgar gerçekliğinde eritile-meyen ve asla kaybolmayıp, aksine hep çoğa-lan Çingeneler den kurtulma yolunu şöyle tarif etti: “Tek taraflı uçak biletiyle hepsini ABD’ye gönderelim!”) P. Yapov Ahmet Doğan’ın şey-tanlıklarını anlatırken, BulgaristanTürk ve Po-maklarının geleceğini Bulgar dili ve yaşayış biçimi temelinde Bulgar ulusuyla kaynaşıp et-nik topluluk olarak eriyip kaybolmalarından, ana dil olarak Bulgar dilini kabul etmelerinden ve böylece Bulgarlarla kaynaşmalarından yana olduğunu örneklerle açıyor. Bu konudaki dü-şüncelerini Gotse Delçev’li (Nevrokop) Prof. Doğan Ziya ve Rifat Bey soyları örnekleriyle kanıtlamaya çalışıyor. Bu soyların evliliklerle tam eşitliğe kavuştuklarını yazıp örnekliyor. Kitapta, HÖH’lüler arasında Türk Pomak ve diğer Müslümanların kimliği konusunun tartı-şıldığına ilişkin bilgi yok. O, okura kimlik bi-linci oluşturmanın HÖH içinde can alıcı konu olarak çözüm aradığını sezdiriyor ama prob-lemi işlemiyor. Hiç olmadı bu konuda DS ile KGB’nin ne düşündüğünü açmıyor. Ana dil dersim nerede? deyen öğrencilere yanıt vermi-yor. ŞEYTAN: AHMET DOĞAN-2 bölüm

Zengin deneyimden doğan bu politik eser, HÖH beyin merkezinde yıllarca çalıştıktan sonra kaleme alınmıştır. Yazar, Bulgar milli bi-linçten söz ederken, XX. y.y. da Bulgar hal-kına çok yara açan milliyetçi hortlamaları, zamanı dolmuş değer yargıları kıstasıyla sunu-yor. Demokratik toplumda karşılıklı hoşgörü kültürünün galip gelmesi zorunlunu sanki gö-remiyor. Avrupa Birliği’ni de, tüm farklılıklara yaşam hakkı tanıyan yeni bir medeniyet ola-rak algılamıyor. Kuşkusuz, ana fikirleri HÖH merkezindeki gözlemleri esnasında oluşan bu eserde, Hak ve Özgürlükler Hareketi akıl ho-calarının ideolojik yetersizlik içinde bocala-dığı, daha doğrusu tosladıkları ortaya çıkıyor. Yapıtta, azınlıklarıyla yaşayan ülkelerde ulu-sal sorunların başarılı çözümü örneklenmiyor.

Başka bir değişle “ulusal bütünlük tasarı-mına azınlık ve etnik halk topluluklarının öz hakları tanımadan çözüm aranması” yeğleni-yor. “Bir AB üyesi olan Bulgaristan’da Ana-yasa etnik ve azınlık haklarının tanınmasına günümüzde de kapalıdır. Hak edilen adalet, demokratik toplum düzenine rağmen, Bul-garlar dışındaki etnesitelere tanınmıyor. HÖH Merkez Konseyi’nde çalışmış bir hukukçu ay-dının idesel politik açıdan bu düşüncede ol-ması düşündürücüdür. Olayın da parlak açıl-ması açısından Yapov, Bulgaristan’da Türklük ve Müslümanlık konusunu ele alırken Baş-kan A. Doğan’ı bir yarasaya benzetse çok iyi olurdu. Yarasa Ahmet, DS ve KGB çıkarla-rını zifiri karanlıkta bile görürken, Türk azın-lığın, Pomakların ve Müslüman Çingenelerin, işsizlerin, açların, dilenciler ordusu problem-lerine sanki sabah güneş doğunca bakıyor. Bi-lirsiniz, Yarasa hava ağırınca karşısındaki dağı bile göremez. Aynı örnek Bulgar milli men-faatleri için de söylenebilir. Eserde, ana sima, Ahmet Doğan’dır. Yazar şeytanın DS ve KGB maskesini indirmeye çalışıyor. Olay bir tiyatro oyunu gibi sahnelenmiş. 3 perdelik bu oyun. Birinci perde: HÖH lideri DS ve KGB tara-fından eğitilip kalıplanıyor. Ne için mi? DS gayretleriyle Bulgar Bilimler Akademisi’ne Felsefe doktoru olarak atanmış bir “aydın”, yine aynı kurumun hesaplarında Federal Al-manya ya da Birleşi Amerika’ya gönderi-lip daha sonra T.C.’ye yönlendirilecek. Bu iş için gerekli olduğu sanılan ek eğitim hapis-lik yıllarında cezaevi dışında kurslarla veri-liyor. Ne ki, bu kurslarla ilgili A.Doğan dos-yalarında geniş bilgi yok. Hapiste İngilizce öğreniyor. Almanca okuduğu iddia ediliyor.

seytan Dogan-1 Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı

döneminde, “Gelişmekte Olan Ülkeler Konferansı” adıyla D-8’in ilk adımının atıldığını ve kuruluş çalışmasının başla-tıldığını anlatan Musavi, şunları kaydetti:“Yapılan bu konferansın ardından 15

Haziran 1997’de İstanbul’da 8 ülkenin devlet başkanlarının katılımıyla kuruluş anlaşması imzalandı. D-8’in 9. Zirve Top-lantısı Türkiye’nin ev sahipliğinde yapıla-cak. Türkiye Başbakanı ve Dışişleri Ba-kanı başta olmak üzere D-8’e en büyük desteği Türkiye veriyor. Tüm zirve ve

toplantılara en üst seviyede katılım sağlı-yor. D-8 bütçesine en büyük katkıyı yapan ülke, Türkiye’dir. Genel sekreterlik büt-çesi de Türkiye tarafından karşılanıyor.”D-8 teşkilatının sanayi, madencilik, ta-

rım, ulaştırma ve enerji işbirliği gibi 5 ön-celikli çalışma alanının bulunduğunu ifade eden Musavi, “Şu anda 148 milyar dolar olan D-8 ülkeleri ticaret hacminin dünya ticaret hacmine oranı 2012 yılı itibarıyla yüzde 8,2’dir. Gelecek on yılda D-8 ül-keleri ticaret hacmi dünya ticaret hac-minin yüzde 15’i olacak” diye konuştu.

D-8 Hedef Büyüttü

Kazakistan Yeni Teknolojiler ve Sa-nayi Bakan Yardımcısı Albert Rau, oto-sanayicileri toplantısında ülkenin he-definin yıllık 300 bin otomobil üretimi olduğunu söyledi. Bakan Yardımcısı Rau, son iki yılda otomobil üretiminde iki kat artış yaşandığını kaydederek, “Bu gelişmeye tüm sanayi sektörünün kat-kısı var. Özellikle demiryolu endüst-risi otomobil üretimini hızlandırdı” dedi.Rau, Kazakistan’ın Gümrük Birliği

üyesi olduğunu hatırlatarak, son iki yılda halkın dış ülkelerden sipariş et-tiği ikinci el arabaya talepte düşüş ya-şandığını kaydederek buna karşılık ye-rel üretimde artış olduğunu açıkladı. Gümrük Birliği çerçevesinde 2015 yı-lından itibaren oto-sigorta yönteminin fa-aliyete geçeceğini belirten Bakan Yar-dımcısı Rau, bu dönemden sonra ülke içinde yerli otomobil sayısında artış sağ-lanacağından emin olduğunu ifade etti.Toplantıda Kazakistan’daki araçlar hak-

kında mevcut ve geçmiş yıllara ait bil-giler de verildi. Buna göre, 1991 yılında

Kazakistan’da 1 milyon 400 otomo-bil bulunurken, bu rakamın 2011 yı-lında 4 milyona ulaştığı kaydedildi. Bun-ların içinden 3 milyon 500 bin aracın ise binek otomobil olduğu açıklandı.Diğer yandan, oto-sanayicileri toplan-

tısının gündem konusu ise trafiğe çık-ması sakıncalı olan araçlardı. Eskimiş araçların hurdaya çıkartılması içinse dev-letin konuyla ilgili stratejik programı-nın bulunmasının gerektiği kaydedildi.

Kazakistan’da Hedef 300 Bin Otomobil

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Mü-dürü İgor Semivolos, Ukrayna ile Türkiye arasında Serbest Ticaret An-laşmasının imzalanmasından sonra özellikle makine ve tarım alanla-rında iki ülke arasındaki ticari hac-min artacağına inandığını açıkladı...Bu gerçekten de tarihi bir anlaşma

olacaktır. Bu yöndeki ilerlemeler hem Türkiye için hem de Ukrayna için çe-kici gelecektir. Bunu, öncelikle AB entegrasyonu yönünde ülkeler arası sinerji yaratma başlığı altında incele-mek isterdim. Türkiye, bu yolda biz-den çok daha ileride. Onlar, yasala-rını AB’ye göre uyarladı, iş adamları AB pazarlarında serbestçe çalışabili-yor. Dolayısıyla, Türkiye AB yolunda bize rehberlik yapabilir, deneyimlerini bizimle paylaşabilir’’ şekline konuştu.Semivolos, Serbest Ticaret Anlaşma-

sının imzalanmasına ilişkin şunları ek-ledi: ‘‘Bu çok karlı bir anlaşma olacak. Çünkü Türkiye ile ticaret dengemiz

olumlu yönde. Ki geçtiğimiz sene iki ülke arasındaki ticaret hacmi 500 milyon (dolar) kadar arttı. Ticaret hacmi şimdi bile etkileyici iken anlaşma imzalandık-tan sonra onun ancak artışını bekleyebi-liriz. Kriz ortamında bu iyi bir sinyal’’Ticaret hacmi artışının makine üre-

timi, tarım ve diğer sektörlerde gerçek-leşeceği tahmininde bulunan uzman, iki ülkenin ayrıca enerji alanındaki iş-birliği güçlendirebileceklerini söy-ledi. ‘‘Anlaşmanın imzalanmasından sonra Türk tarafınca çevreyi kirlet-mekle suçlanan Ukrayna’ya ait sıvı gaz tankerlerinin İstanbul Boğazı’ndan geçme iznine ilişkin müzakere süre-cine başlanabilir’’ diyen Semivolos, Türkler’in bu konuda bazı tavizler ve-rebileceği ihtimali üzerinde duruyor.Ukrayna Ekonomi Geliştirme ve Ti-

caret Bakanı İgor Prasolov daha önce Ukrayna’nın 2013 yılında Türkiye ile Serbest Ticaret Anlaşmasını im-zalamaya hazırlandığını açıklamıştı.

T ü r k i y e U k r a y n a ’ n ı n En Önemli Ortaklarından Biri

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

S t r a t e j i k A n a l i z

Bulgaristan parlamerto seçimlerine gidiyor. Se-çim önü buluşmalarında “seçen ve seçilen ne zaman eşit olacak?” gibi sorular soruluyor. Aslında yanıtlan-ması zor bir soru. 1908’den berı Bulgaristan’da erkek ve kadın seçmen oy kullanıyor. Bu son yüz yıl, bizde, seçen ile seçilenin gerçek eşitliğini sağlayamadı.

Seçen ile seçilen seçimlerden önce eşit durumda. Seçilmek istenen alabildiğine yalan dolan anlatı-yor, vaad ediyor, yapamıyacağı şeyleri bile yapaca-ğını söylüyor, seçmenin gözüne gül suyu serperek, halkımın derdi benmim derdimdir gibi sloganlarla gönül dağlamaya oy avlamaya çalışıyor. Yasalara göre vaatte bulunmak serbest, fakat verilen vaatleri yerine getirmemek de günahtan sayılmadığı gibi, yasalara göre suç da değil. Söz vermek, vaat et-mek, ümit sömürmek bizim ülkemizdeki demok-raside normal karşılanıyor, pek tepki gösteren yok. Seçim önü görüşmeleri bir de şişeli, içkili, me-zeli köfteli başladığı için böyle gelmiş böyle gi-der umudu büyüyor. Seçmenlere afiyetler olsun...

Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) milletvekilleri 23 yıldan beri hiç aralıksız vaatlerde bulunuyor. Onlar kendileri bilmediğikleri için şu hakkın ne olduğunu da bir türlü açıklayamadılar.. Artık “aç yaşamak faki-rin hakkı”, “tok yaşamak milletvekillerimizin hakkı” deyenler çoğalıyor. Bu arada verilen vaatler hiç yerine getirilmiyor. Son dört parlamento seçimlerinden önce tütün kotasını yükseltme vaadinde bulundular. Av-rupa Birliği seçimlerinden önce de böyle bir yaygara koptu. Fakat seçimlerden sonra tütün kotasının arttı-rılmasından tütün primlerinin arttırılmasından, fiyat-ların yükseltilmesinden söz dahi etmiyorlar. Tütüncü-nün yanına uğrayan da yok. Derdini dinleyen de yok. 1982’de ülkemiz 270 372 ton tütün üretmişti. 2013 kotamız 32 bin ton. Kota azalıyor. Hayat her yıl pa-halılaşıyor, ürün kalitesi yükselse de fiyatı değişmiyor.

Smolyan köylerinde ve Mesta ırmağı boyunda pa-tatas üreten Pomak kardeşlerimizin durumu daha da kötü. Avrupa Birliği’nden patates kotasını Lehler aldı. Aynı zamanda patates üretimine teşvikleri de onlar ele almışlar. Öyle iyi para alıyorlar ki, Polonya’nın Kra-kov köylerinden 20 ton patates yükleyip Sofya “Kir-kov” pazarına yıkan, kilosunu 4 (dört) stotinkadar satsa para kazanıyor. Çünkü Leh köylülerin patates için al-dığı karşılıksız yardım ve teşvikler üretim giderlerini karşıladığı gibi, ellerinde teşviklerden kazanç kalıyor.

Bizim Smolyan köylüsü patatesini yerinde yani köy ambarında 30 (otuz) stotinkadan ucuza satarsa zarar ediyor. Paketleme, yükleme, taşıma, boşaltma, park yeri ücreti, pazarda günlük sergi masrafı, satıcı yevmiyesi üstüne binince, bizim patatesimizin fiyatı 50 (elli) stotinkadan ucuz olmuyor. Mısır, ay çiçeği, buğday, üzüm v.b. tarım ürünlerindeki durum aynı.

Bir tek, ipek böceği bakımı yani kozacılıkta Av-rupa Birliği kotası Bulgaristan’a verildi. 1975 yılında ülkemiz 3 000 (üç bin) ton koza üretmişti. İki adet ip-lik çekme ve Svilengrat, Karlovo, Sofya ve Ruse’de olmak üzere 4 (dört) has ipek dokuma fabrikamız vardı. Tabii şimdi bu fabrikalardan hiçbirinde tezgah sesi yok. Dut ağaçları ve dut bahçelerinin daha bü-yük kısmı söküldü, gödelerden şarap fıçısı yapıldı, sökülen ağıçların yerlerine yenileri dikilmedi, fabri-kalar hurdaya çıkarılınca kesildi, doğrandı, kıyıldı ve demir- çelik potalarında eritildi, yerlerinde yel esti.

Şimdi Avrupa Birliği programına göre, Bulgaristan’a 5 milyon adet dut fıdanı dikilip koza-cılığı yeniden canlandırma, ipek tezgahlarını yeni-den çalıştırma tasarımları yapılıyor, kollar sıvanıyor. En yakın komşumuz olan ve ipekçiliğin beşiği du-rumundaki Bursa Koza Birlik’le yeniden çokyönlü temaslar kuruluyor, elelle verip yol almayı düşü-nenler, işbirliğinden yana olanlar çoğalıyor. AB’den kozacılık için aldığımız yumurta kutusu başı teşvik 136 (yüzotuzaltı) evrodur. Bu para üreticiye koza-lar teslim edilirken ödenecek. İşi yeni baştan öğret-mek için kurslar açılacak, Vratsa Kozacılık Enstitüsü örnek üretim tesislerinde dut fidanı üretimi baş-ladı. Bu fidanlardan yarısı karma bölgelere dikile-cek. Dutçuluk, kocacılık yeniden bizim işimiz olacak.

Bütün bunları yazmamın nedeni, kozacılığın da ipek dokumacılığının da, tütün işi olduğu gibi, baş-lıca kadın işi olmasıdır. Bu gidişle biz kadın erkil, ana-erkil topluluk olarak yaşamaya devam edeceğiz. Hem evde-ailede, köyde, tarlada ve fabrikada kadınlarımız en önemli, temel, başat üretim gücü olmaya devam ediyor. Belki de bu yüzden bizde bu yüzyılın yarı-sına kadar durumda değişiklik olması beklenmiyor.

Gerçek durum bu iken yani Bulgaristanda yaşa-yan Türk, Pomak ve diğer Müslüman kadınlar ana üretim güçünü oluştururken, yaklaşan seçimlerde onlara daha fazla önem vermemiz, sosyal ve politik alanda kadınların eşit temsili yollarını açmamız za-manı gelmedi mi? Kızlarımızı okutalım. İnsanların hayırlısı evladına yararlı olan, yol açandır. Unutma-yalım, seçimde de hem seçen ve hem seçilen anlaşıl-mak, takdir edilmek ve onaylanmak için bu işlere tu-tunurlar. Seçmenin vekilinden beklediği onun diğer insanlardan beklediğidir. Bize artık nereye gideceğini bilen temsilciler gerek. Ancak nereye gideceğini bi-

lenlere bütün dünya yol verir. Bu gerçek, lütfen hal-kımı aldatarak millet vekili seçilen ve 23 yıl meclise gitmeyenlerin kulsğıns küpe olsun! Lütfen bu defa kimi seçeceğimize dikkat edelim. Kadınlarımızı poli-tikada da ön plana çıkaralım. O kadar çok kadını ne-rede bulacağız, öteki ilkeri kim yapacak demeyelim.

E K C E L A L E T T İ N S U P H İ R O S A H R A N T ! Ş İ M D İ D E S A K İ N E L E Y L A V E T A Z E F İ D A N L A R E K L E N D İ F E R YA D I M I Z A V E H E M D E Y İ N E O C A K A Y I N D A !

Güneşin keskin ışınlarımı çarpınca d e n i z i n d e r i n m a v i l i k l e r i n e yoksa bir Meleği toprağa verirkenmi y a ş a r d ı g ö z l e r i m i z ! B e n c e h e r i k i s i Berlin senelerin Melek anasını yitirdi üstelikte O,bir Emekçi yoldaştı O , b i r ö r n e k e ş b i r a n n e b i r d e k a r d a ş t ı ! Dün Melek Bugün Ce la l e t t i n y a r ı n S u p h i v e R o s a , l a r o c a k a y ı b i z i m l e $ a k a m ı e d e r s i n yoksa özel bir garezinmi var bize y ine ocağ ın üzer inden bak t ın v e y i n e y a k t ı n b i z i f ı r t ı n a n ı n o r t a s ı n d a b u z g i b i y a k t ı n . . . h . t e z c a n

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü tarafından yürütülen ‘Sosyalist Bulgaristan’da Etnik Soykırım ve Etnik Temizli-ğin Tanıkları’ adlı projeyle 1980’li yıllarda Türklere yönelik şiddet ve baskı araştırılacak. Proje kapsa-mında ilk olarak 200 mağdur ve tanıkla yüzyüze gö-rüşülerek o dönemde yaşadıkları değerlendirilecek.

‘Sosyalist Bulgaristan’da Etnik Soykırım, Ad-Kırımı ve Etnik Temizliğin Tanıkları’ adlı proje Ulu-dağ Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından destekleniyor. Proje yürütücüsü Öğretim Görevlisi Vildane Özkan, Sosyalist Bulgaristan’da özellikle 1980’li yıllarda ulusal Türk azınlığı üzerinde uygulanan politik şiddetin, bugün Türkiye’de yaşa-yan binlerce mağdur ve tanığın bulunduğunu kay-detti. Özkan, sosyalist Bulgaristan’da ulusal Türk azınlığı üzerindeki politik şiddet, 1984-89 yılları ara-sında 1 milyonu aşan ulusal Türk azınlığı mensubu üzerinde etnik soykırım ve ad-kırımları uygulandı-ğını ileri sürdü. Özkan şöyle devam etti: “Bu yıl-lardaki etnik soykırım ve ad-kırımları, Avrupa tari-hindeki en hızlandırılmış kültürel yok etme olduğu halde yeterince kayıt altına alınmamıştır. Sosyalist Bulgaristan’da ulusal Türk azınlığı üzerindeki poli-tik şiddet, 1989 yaz aylarında ise Türk nüfusun ne-redeyse yarım milyonu Türkiye’ye kovularak bir et-nik temizlik olarak uygulanmıştır. Söz konusu etnik temizlik, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa ta-rihindeki en büyük nüfus sürgünü olduğu halde ye-terince kayıt altına alınmamıştır. Bu projenin temel amacı: bu eksik kalmış kayıtları bizzat mağdur ve ta-nıkların ağzından kaydetmek ve tarihe bir not olarak düşmektir. Proje, 200 mağdur ve tanıkla görüşmeyi hedeflemektedir. Yeterli kaynak ve destek bulun-duğu takdirde projenin kapsamı, genişletilecektir.”

Sosyalist Bulgaristan’ın sınırları içindeki Türkle-rin sayısının artmasını büyük bir sorun olarak gör-düğünü savunan Özkan, “Çözümün bir kısmını da artan nüfusu belli sayılarda Türkiye’ye kovmakta bul-muştur. Kimi zaman da ulusal Türk azınlığı üzerin-deki politik şiddeti; asimilasyondan kültür kırımına, kültür kırımından etnik soykırım ve öldürmelere ka-dar varan uygulamalara dönüştürmüştür. Sosyalist Bulgaristan’da ulusal azınlık konumunda bulunan Türkler üzerindeki politik şiddet, çoğu zaman gör-mezden gelinirken, çok seyrek de olsa kimi zaman-larda dikkate alınmıştır. Avrupa Komisyonu, söz ko-nusu etnik soykırım ifadesini, 2006 yılından beri Bulgaristan’la ilgili raporlarında yayınlamaktadır.

Raporlar, internet üzerinden serbest erişime açıktır. Söz konusu politik şiddetin kısmen de olsa kabul edil-diği bir diğer örnek de yaklaşık bir yıl önce yaşandı. 1989’da Bulgaristan’dan Türkiye’ye yaklaşık 400 bin Türkün kovulması, 11 Ocak 2012 tarihinde Bulgaris-tan Parlamentosu tarafından bir ‘etnik temizlik’ ola-rak kabul edildi. Sosyalist Bulgaristan’da 1980’li yıl-larda Türkler üzerinde uygulanan etnik soykırım ve etnik temizliğin binlerce mağdur ve tanığı, bugün Türkiye’de başta Bursa olmak üzere çeşitli yerleşim bölgelerinde yaşamını sürdürmektedir. Uludağ Üni-versitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’nin des-teği ile Sosyoloji Bölümü’nde yürütülmekte olan bir sözlü tarih projesi, söz konusu mağdur-tanıkların et-nik soykırım ve etnik temizliğe ilişkin tanıklıklarını kaydetmek amacıyla yapılmaktadır.” diye konuştu.

O KADAR KADINI NEREDEN BULACAĞIZ?

Sağılık Bakanı BULTÜRK Derneğinde

Dünya Belediyeler Birliği BaşkanıMimar Sn. Kadir TOPBAŞ

BULTÜRK Gazetesi Okuyor

Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplu-luklar Başkanı Sn.Kemal YURTNAÇ

8 Mart Uluslalararası Kadınlar Günü’nden sonra Mayıs 2013 Parlameto Seçimleri de tüm Bulgaristanlı Müslüman kadınları, Türkiyede ikamet eden soydaş bayanları politik sahnenin ana aktörü olarak baş aktör durumuna getiri-yor.

Hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’nin de-ğişik kentlerinde seçimler öncesi BULTÜRK ta-rafından gerçekleştirilen Kadın Çalıştayları’nda ana konu olarak POLİTİKA SADECE ERKEK İŞİ MİDİR, Türklüğe ihanet edenlere ders vere-lim, tartışıldı. Bulgaristanlı Türk kadınları siya-set konularını gazete ve TV yayınlarından yakın-dan ilgiyle izledikleri gibi, hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de aktüel politikanın ana sorun-larına birçok çözüm önerileri de sundu. Otori-tesi hele 2013’te günden güne artan BULTÜRK Kültür ve Hizmet Derneği tarafından düzenle-nen seminerlerde ise, özellikle liseli ve üniversiteli kızlarımızın kalabalık katılımlarında, genç anne-lerin politik atılımlar içinde halen dezavantajlı durumda oldukları, çok çocuklu aillere ekono-mik ve sosyal yardım yapılmasının kaçınılmaz-lığı dile getirildi, köyleri bekleyen yaşlıların da gözleri yoldadır.

KADINLAR SİYASETTE:Bulgaristan’daki Müslümanlar son yüzyıl-

ların tarihsel gelişimi içinde ana erkil bir top-lumda yaşamaya devam ediyor. Bunun fiili du-rumun ekonomik ve toplumsal nedenleri var. Osmanlı’nin 18. ve 19. yüzyıllarda ordularını Müslüman gençlerimizi toplayarak oluşturması, gidipte gelmeyen erkeklerin sayısının çok bü-yük olması, Çarlığın ve sosyalist Bulgaristan ik-tidarlarının da erkeklerimizi hele genç yaşlarda askerde, cephelerde, yedekte, inşaatlarda, daha sonra Sovyetler Birliği’ndeki kuruculuklarda, Komi’de ağaç işlerinde v.b. yani evden, köyden, aile ocağından ırak tutması, kente göçlerin bin-bir bahaneyle engellenmesi, planlı ve örgütlü gerçekleşememesi, öncelikle tütüne ve tahıl üreti-mine dayalı köy yaşam tarzınndan kopamayan-lar ANA ERKİL aile ve toplum yapısını bugün-lere kadar ayakta tutup yaşattı. Bulgaristan’da yerleşik olan bu yaşam biçiminde adet, örf, ge-lenek ve göreneklerimizin ayakta tutulup düz-gün yaşatılmasında kadınlarımız başı çeken rol oynadı.

Sosyalist Bulgaristan şartlarında, kadınlarla ilgili zamanını doldurmuş, batıl görüşler aşıla-rak, onların doğuduğundan itibaren ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesine son verilip, bu aln-daki yasal uygulamalara geçilmesinden ve gele-neklerin yeniliklere açık kalmasından, hele genç kuşaktan kızlarımızın kollektif emek ve eğitim öğ-retim, klültür cephelerinde eşit haklı yer alabil-meleri yolunda önemli adımlar atılmıştı. Türk gelenek ve kültürü Avrupa renkleri almıştı.

Eğitimli öğrenimli ve ekonomik özgürlük de kazanan kadınlarımız 1980’lerden başla-yarak çok baskıcı bir rejim olan Totalitarizme karşı mücadelede hem Güney ve hem de Kuzey Bulgaristan’da hele Deliorman ve Güney Doğu Rodop yerleşim yerlerinde örgütlenip oyun dü-zen rol aldı. Temel faktör oldu. O ağır sabır yıl-larında hem Razgrat köylerinden hem de Kırcali kasaba ve köylerinden, Yablanovo köylerinden 50’den fazla Türk kadını yargısız tutuklandı, iş-kence gördü, hapse atıldı. 18 kahraman kadın Belene ölüm kampından geçti. Bulgar köylerine sürüldü. Bir lokma ekmeğe muhtaç bırakıldı.

Devlet şiddetine karşı verilen ağır savaşım içinde kadınlarımız çok önemli rol oynadı. Bir çok yerde mücadeleyi yüreklendirmekle kalma-yıp ön saflarda yer aldılar. Direniş saflarına katı-lan kadınlarımızda özgüven ve cesaretle Türklük uğuruna özveri ve dayanışma hat safhada geli-şip pekişti. Türk öğretmen ve işçi kadınlar direniş alaylarında başı çekti.

Devamı Gelecek Sayıda

Bahriye ÖZERSİNPOLİTİKA SADECE

ERKEK İŞİ MİDİR?

Özbekistan Evi Önünde

Türkmenistan Evi Önünde

Genç Bengü gazetesi

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

Birlik ve beraberlik içinde olalım ki zenginlikleri ülkemize ve çevremize daha güçlü yansıtalım. Ne olur birbirinizi daha fazla sevin ve birlikte güçlü olmayı ba-şarın. Bu ülkede bürokrasi, iş dünyası ve her alanda zenginlik var. Bunu birlikte güçlü hale getirmemiz lazım. Bunu ba-şarırsak, ülkeye de çok daha fazla zen-ginlik katarız. Balkanlar, son 10 yılda her noktasıyla karış karış değerlendiriliyor.

Gidilmeyen hiçbir nokta bırakmıyo-ruz, bütün sorunları takip ediyoruz. Yu-

nanistan ve Balkanlar’da birçok şey, es-kiye göre daha iyi. Türkiye güçlendikçe o bölge de ırkçı bir anlayışa bürünüyor. Bir bakanın oraya gidiyor olmasından

rahatsızlık duyuyorlar ama biz medeni-yet mücadelemizi asla bırakmayacağız. 12 Mayıs’ta Bulgaristan’da seçim var. Ne pahasına olursa olsun sandığa git-mek lazım. Orada oylarla siyasi gücün güçlenerek devam etmesini sağlamak lazım. Oradaki yapıya da sahip çıkıl-malı ve oy kullanma hakkı kaybedilme-meli. Türkiye’nin birlik ve beraberliği her geçen güçleniyor. Adil ve başarılı sü-reci, Balkanlar’daki insanların medeni-yet gücüyle daha etkin hale getireceğiz.”

Asıl tutsak, zındanda olan değil, kendi kafasındaki zındanda yaşayandır.S p a r t a k ü s

Kendi kafamızdaki zındanı kendimiz mi ya-ratırız? Bu işte bize yardım eden oldu mu? Ka-fama ışık girmesinden neden korkarız? Aydın-lanma bir tehlike midir? Gözümüzü açtık mı?

Bu sorular, Bulgaristan’da bugün yaşayan soyların, etniklerin ve ulusun Trakya’ya gel-mesinden çok öncesinde, dünyanın en büyük köle ayaklanmasını örgütleyip yöneten ve Roma kapılarını zorlayan Spartaküs’ün ka-fasında kaynamıştı. Modern zamanlarda he-pimizi ilgilendiriyor. Her gün bunları konu-şuyoruz. Güncel soruların acısı ve kederiyle yoğuruluyoruz. Hayatın bol ışığını arıyoruz.

Ne yazık ki, el yordamıyla demokrasi arar-ken, bocalarken çıkış yolu görülmeyen bu-nalımlara sapyandık. İlkelerimizden kaydık. Ödün vermek zorunda kaldık. Kendi politik partimizde bütünleşmeye çalışırken, bize karşı yükselen yeni bir iktidar dalgasıyla mücadele etmek zorunda kalıyoruz. İç ve dış çelişki-ler keskinleştikçe günlük yaşantımız kötüle-şiyor, sosyal problemlerimiz aşılamaz oluyor.

Yeni ortamda, halkın öfke ve nefret dal-gası patladı. 34 şehirde birden halk protes-toları sokak ve meydanlardan taştı. Polis saldırıları kan akıttı, yaralılar hastanelere ta-şınırken, polis karakolları kelepçeli doldu. Halk isyanları örgütlemek için gazete haber-lerini okuma, toplantı ve mitinglerde çağrı yapma zamanı doldu. Bu iş artık yalnız inter-net üzerinden de yapılabiliyor. Kimseye kü-für etmeye, kimseyi kötülemeye gerek yok. Şişirilmiş elektrik faturalarını eline alanla-rın suskun yürüyüşü Bakanları koltukların-dan çaktırıyor, hükümeti istifaya zorlaya-biliyor. Parlamentonun, Bakanlar Kurulu ve cumhurbaşkanlığını kuşatanlar iktidara göz sıktırmıyor. Halkı soymak çok tehli-keli bir iş. Tarihte, eskisi gibi yaşamak iste-meyenler eskisi gibi yönetemeyenlerden her zaman daha kuvvetli olmuştur. Bu kavga-nın içinde bir doyulanlardanız, sokaklarda olanlardanız, başkaldıranlar biziz. Demok-raside en güçlü silahımız birlikte olmamız ve seçim hakkımızı akıllı kullanmamızdır. Görüldüğü üzere gençlerimiz Ah-

met Doğan’ın yolundan yürümek iste-miyorlar. Onların temsilcisi 8. kurultayda genç kuşak adına çıkardı tabancasını. Bu eylemin derin ve tek anlamı şuydu: “Biz eskidi gibi yaşamak istemiyoruz!”

Son yıllarda HÖH partisinden ihraçlar, te-mizlikler inandırıcı olmadı. Halkımız A. Doğan’ın geçmişiyle ilgilenmiyor artık. Ajanlık falan boşlaf. A. Doğan bizi oyuna getirmeseydi, şehirli ve köylü emekçileri-mizi geçinemiyecek duruma getirmeseydi, insanımız sabırlıdır ve başkaldırmazdı. Fa-kat A. Doğan ve etrafına topladığı ekip soyguncu zenginlerle gruplaştı ve insanı-mızın üzerine çöreklendi. Bu çöreklenme 23 yıldan beri devam ederken nefes ala-maz duruma geldik. Çok ezildik. Ne çalışa-rak, ne de emekli maaşıyla geçinebiliyoruz. Biz A. Doğan’ın Başkanlıktan düşece-

ğini biliyorduk. Çünkü ırgalanan ağaçta meyve kalmaz, hepsi düşer. O düştü. Dü-şecekler var. Herşeyi yenileyecek azgın do-ğum sızılarının birgün geleceğine inanıyoruz.

Şu 8. kurultayda Lütfü Mestan’ın ansızın seçilmesi, doğum sürecini durduran ağırı ke-sici gibi oldu. Bazen, Oktay Enimehmedov’u sahneye çıkaran da Ahmetlerin Lütfülerin kendisidir, diye düşünüyorum. Çünkü, bu genç su tabancasıyla sahneye fırlamasaydı L. Mestan kurultaydan % 98 oy alamazdı. Bu sahneyi onun seçilmesini isteyen perde ar-kası güçler de planlayıp gerçekleştirmiş ola-bilir. Bir düşünelim. Ortada kurucu delege olan Kırcali milletvekili Remzi Osman kar-şısında Lütfü Mestan kaç oy alabilirdi? De-liorman ve Dobruca delegelerin kendi baş-kan adayını göstermeyecekleri ne malüm. Lütfü’nün Başkan koltuğuna oturtulmasıyla “eski hamam eski tas” bir süre daha devam eder. Bu hesap çarşıya uyar mı bilinmez!Mestan’ı başkan yapan A. Doğan öm-

rünü uzattı. Yeni ekibin konuşma-ları “Lider böyle demişti, lider şöyle de-mişti” vitesine girdi. Belki de tüm olup bitenler A.Doğan’ın başarılı bir manevrasıdır.

Devamı Gelecek Sayıda

Nafiye YILMAZ

T e p k i Uyandıran O l a y

Nafiye YILMAZ -Bulturk Dnt.Kurulu BaskanıBulgaristan’daki Seçimde ne Pahasına Olursa Olsun Sandığa Gitmek Gerek

Bulgaristan Ressamlar Birliği Razgrad temsilciliği bu yılın ilk Bahar Sergisi’nin açılışını yaptı. 11 Nisanda Razgrad şehri, 5 no.lu Bulgaria caddesindeki sergi sa-lonunda açılan ekspozisyonda 20’ye ya-kın yerli sanatçının farklı teknikler – yağlı boya, kara kalem, plastik sanatlar, patch-wok ve karma çalışmalar – kul-lanarak yarattıkları eserler sanatseverle-rin beğenisine sunuluyor. Açılışa büyük ilgi gösteren yerli sanatseverler sergiyi daha bir hafta boyunca ziyaret edip be-ğendikleri, estetik ve mali kriterlerine uygun buldukları eserleri satın alabile-ceklerdir. Yetişen genç yetenekler ara-sında kendilerni kanıtlayarak büyük be-

ğeni ve övgü toplayan iki Razgrad’lı kardeş Orhan İsmail ve Osman İsmail de yağlı boya tablolarıyla sergide yer alıyor.

Bahar Sergisi’nin açılışı yapıldıPutin’in internette paylaşılan bu fotoğ-

rafları sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı. Bulgar çoban köpeği Buffy ve Yuma lakaplı Akita cinsi Japon köpekleriyle oy-nayan Putin’in keyifli hali dikkat çekti.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in dört ayaklı dostları ile mart ayında Moskova banliyölerinde yaşa-dığı kar keyfinden objektiflere yan-sıyan kareler sosyal medyayı salladı.

Fotoğraflar, ‘putin.kremlin.ru’ in-ternet sayfasında yayınlandık-tan kısa bir süre sonra, bir anda bir-çok web sayfası tarafından paylaşıldı.

Fotoğrafları çeken kişinin ise Putin’in özel fotoğrafçısı Ale-xey Druzhinin olduğu belirtildi.

Fotoğrafların 24 Mart tarihinde Moskova’ya yağan son yoğun kar ya-ğışı sonrasında çekildiği ve Putin ile oynayan köpeklerin ise Rusya Devlet Başkanı’na hediye edilen Bulgar ço-ban köpeği Buffy ve Yuma lakaplı Akita cinsi Japon köpekleri olduğu belirtildi.

Hatırlanacağı üzere Buffy , 2010 yı-lında Bulgaristan ziyareti sırasında Bul-garistan Başbakanı Boyko Borisov tarafından, Yuma ise Japonya’nın Akita be-lediyesi tarafından Putin’e hediye edilmişti.

Putin’in köpeklerine B u l g a r ç o b a n

Bulgaristan-Türkiye hattında bir ya-şam hikâyesi… Kalp ameliyatı için masaya yattığında akciğerinde tü-mör tespit edilen ancak teşhis konula-mayan Bulgar kadın, İstanbul’da iyileşti

Svetla Grancharova, Bulgaristan’da kalp ameliyatı geçirdi. Rutin kontroll-ler sırasında akciğerinde sınırları belirsiz bir tümör tespit edildi. Tanı konulama-ması üzerine Türkiye’ye gelen Bulgar ka-dını, İstanbul’da Türk doktorlar iyileştirdi.

KAN değerlerinin yüksek çıkması üze-rine kanser olduğunu öğrenen Svetla Grancharova, “Sınırı belirsiz tümör tes-pit edildi, ancak uzak metastaz olup ol-madığı belirlenemediği için de tanı tam olarak konulamadı. Bu yüzden apar to-

par Türkiye’ye geldik” dedi. Anadolu Sağlık Merkezi’nde Göğüs Cerrahisi Uz-manı Doç. Dr. Altan Kır tarafından ameli-yat edilen Grancharova, biyopsinin ve ke-moterapinin ardından sağlığına kavuştu.

Şifayı Bulgaristan’da buldu

T.C Burgas Başkonsolosunun Eşi Büşra Ulusoy’un organizasyonunda Burgas Baş-konsolosluğu ikametgahında ebru sanatı gösterisi ve çini tanıtımı etkinliği düzen-lendi. Böylesi güzel türk sanatlarının ta-nıtımının yanı sıra kermes de düzenlendi. Kermesten elde edilecek olan gelirlerin tamamının yardıma mühtaç özürlü ço-cuklara bağışlanacağı belirtildi. Kermeste Edirne’den geleneksel Türk el sanatları örnekleri sergilendi. Bugün saat 14,30′da başlayan bu güzel organizasyon sadece bayanlara özel olarak tertip edildi. Prog-rama 50 kişi civarında kadın misafirler katıldı. Etkinliğe katılan misafirlerin ara-sında Bugras Vali Yardımcısı Sevdalina Turmanova, Burgas Belediye Başkanı Eşi Gergana Nikolova, Burgas Belediye Başkanı Yardımcısı Atanaska Nikolova, Nesebır Belediye Başkanı Eşi Nurci-van Dimitrova,TR-BG TSO Başkanı Eşi

Penka Atanasova gibi önemli misafirler de yer aldılar. Etkinlik öncelikle T.C Burgas Başkonsolosunun Eşi Büşra Ulusoy’un Türk çini sanatı hakkında yaptığı tanıtım konuşmasıyla başladı. Ardından Ressam Behçet Danacı Ebru sanatı gösterisiyle katılanlara ebru sanatını tanıttı. Özellikle ebru sanatının seramik üzerine uygulan-ması katılanların büyük beyenisini top-ladı. Programın son bölümünde ise Türk mutfağından farklı yemekler ikram edildi.

Burgas Başkonsolosluğunda Ebru gösterisi

Edirne Valiliği’nin, Balkanlarda Türkçenin sevdirilmesi ve yaygın-laştırılması amacına yönelik olarak düzenlediği ‘Sanatçılar Balkanlarla Buluşuyor’ projesinin ilk 15 Nisan Pa-zartesi Bulgaristan Kırcaali’de başlıyor.

Şair Ecan Yılmaz, Yazar/Balkan Türküsü Dergisi Genel Yayın Yö-netmeni Fahri Tuna ve Tiyatro Sa-

natçısı (Meddah, Karagöz-Hacivat (gölge oyunu ustası)) Seçkin Bayramoğlu’ndan oluşan ekip, her şe-hirde önce liselerde türkçe eğitim gö-ren öğrencilerle buluşacak, akşam-ları da şairler, Türkçe öğretmenleriyle bir araya gelecek, halka yönelik med-dah, orta oyunu ve karagöz-hacivat gösterileri gerçekleştirilecek.

Türk Sanatçılar Balkanlarla Buluşuyor

Bulgaristan Milli Jimnastik Ritmik Kız Takımı Yunanistan’da Kalamata Cup Tur-nuvasında altın madalya kazandı. Bul-gar ritmik jimnasitik sporcusu Anastasiya Kisse turnuvayı dördüncü sırada tamam-ladı. Anastasiya Kisse 62.900 puan top-layarak finallere katılma şansını elde etti.

Bulgaristan Milli Jimnastik Takımına Altın Madalya

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bankalarla Anlaşmalıyız

Diş Hekimi

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/Tel: 0212 556 45 30

A . H a l i d e Ü M İ T F E R

1987’de Belçika’da Marc Van Montagu ve Jeff Schell tarafından kurulan Bitki Ge-netik Sistemleri, Bacillus thuringiensis’dan (Bt) alınan böcek öldürücü proteinle-rin eklenmesiyle elde edilen genetiği de-ğiştirilmiş tütün üreten ilk şirket oldu.

Çin, 1992’de virüslere karşı dirençli tü-tünün ticaretine izin verin ilk ülke oldu.

Genetiği değiştirilmiş gıda ürünlerinin sa-tışına ise ilk kez 1994’te ABD’de izin ve-rildi. ABD’de piyasa çıkan ilk genetiği de-ğiştirilmiş ürün, raf ömrü uzatılmış domates oldu. Avrupa’da ticaretine izin verilen ilk ge-netiği değiştirilmiş ürün ise herbisite dirençli tütün oldu. 2000 yılında bilim adamları ilk kez besleyiciliğini artırmak için A vitamini ekledikleri genetiği değiştirilen pirinç üretti.

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ BİTKİ EN ÇOK ABD’DE YETİŞTİRİLİYOR

Tarımda Biyo-Teknik Uygulamalar Ulus-lararası Merkezi (ISAAA) verilere göre 2010 itibarıyla tüm dünyada genetik değişime uğ-ramış bitki en çok ABD’de yetiştiriliyor. 66,8 milyon hektarlık alanda genetik değişime uğ-ramış bitki üreten ABD’yi 25,4 milyon hek-tarla Brezilya, 22,9 milyon hektarla Arjantin, 9,4 milyon hektarla Hindistan, 6 milyon hek-tarla Kanada ve 3 milyon hektarla Çin izliyor.

ISAAA’ya göre 29 ülkede 25 milyondan fazla çiftçi, genetiği değiştirilmiş tohumlar kullana-rak tarım yapıyor. Bu çiftçilerin 6,5 milyonu Çin’de, 6,3 milyonu ise Hindistan’da yaşıyor.

BM Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), 2011 itibarıyla sadece biyo-teknoloji to-hum piyasasının 13,2 milyar dolara ulaş-tığını açıkladı. En çok kullanılan ge-netiği değiştirilmiş ürünler arasında başta gelen mısır, soya fasulyesi ve şeker pancarı-nın yıllık değeri ise 160 milyar doları buluyor.

EN ÇOK ÜRETİLEN GENE-TİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ BİTKİLER

En yaygın olarak üretilen genetiği değiş-tirilmiş bitkiler; soya fasulyesi, şeker pan-carı, mısır, domates, patates ve pirinç.

Dünya üzerinde yetiştirilen soya fa-sulyesinin yüzde 93’ü, şeker panca-rının yüzde 74’ü ve mısırın da yüzde 88’inde GDO kullanılmış durumda.

Soya, hidrojenize edilmiş yağ, lesitin, emül-gatör, tokoferol (E vitamini) ve protein gibi çeşitli isimler altında tüm işlenmiş ürünlerde kullanılıyor. Dolayısıyla süpermarketlerde sa-tılan işlenmiş gıdaların yüzde 90’unda genetiği değiştirilmiş soya yer aldığı tahmin ediliyor.

Genetik değişime uğratılmış mı-sır, özellikle hayvan yemlerinde kul-lanıldığı için et ürünlerini etkiliyor.

ABD’de üretilen pamuğun yüzde 94’ü ve yağ üretiminde kullanılan kanola bitkisinin ise yüzde 90’ı genetik değişime uğratılmış.

Genetiği değiştirilmiş şeker pancarı, top-lam şeker pancarı üretiminin yüzde 90’ını oluşturuyor. Dünya üzerinde satılan şeke-rin yüzde 74’ü ise genetik değişime uğ-ratılmış şeker pancarından üretiliyor.

Genetik değişime uğratılmış ilk bitki türü kabul edilen domates, normal domateslere oranla çürümeden çok daha uzun süre dayana-biliyor. Genetik değişime uğramış domatesle-rin, antibiyotiğe karşı direnç geliştirdiğinin be-lirlenmesinin ardından domatesin genlerinin değiştirilmesi için yeni yöntemler bulundu.

Düanya nüfusunun yaklaşık yarısı için ana gıda maddesi olan pirinç ise, A vita-

mini eksikliğinin giderilmesi amacıyla ge-netik değişime uğratılmış. Bilim adamları şimdi, pirince A vitaminine ek olarak de-mir ekleyebilmek için farklı yollar arıyor.

En çok kullanılan genetik değişime uğ-ratılmış et ürünü ise, somon balığı.

GENEL BİR ULUSLARA -RASI MEVZUAT HALEN YOK

Genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri-nin ticareti için çeşitli uluslararası ör-gütlerin hazırladığı protoller dışında ge-nel bir uluslararası mevzuat bulunmuyor.

BM Çevre Programı tarafından hazırlanan ve 1992’de 187 ülke tarafından kabul edilen Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, taraf ülkelere insan sağlığını da dikkate alarak biyolojik çe-şitliliği korumaları ve GDO’ların yol açtığı riskleri kontrol etmelerini, diğer ülkelere sat-tıkları GDO’lu ürünlerin sebep olabileceği et-kiler konusunda bilgi vermelerini şart koşuyor.

Bu sözleşmeye ek olarak hazırlanan Carta-gena Biyogüvenlik Protokolü, genetiği değişti-rilmiş canlı organizmaların sınır ötesi hareket-lerini düzenliyor. Bu organizmalardan üretilen genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri de protokol kapsamına giriyor. Anlaşmaya göre ihracatçı-lar, ithalatçı ülkelere ürünlerde genetiği değiş-tirilmiş canlı organizma kullanılıp kullanıl-madığı konusunda bilgi vermekle yükümlü.

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ortaklaşa kurulan Codex Alimentarius Komisyonu, gıda ürünleri için dünya çapında geçerli ola-cak standartları belirliyor. Komisyon, genetiği değiştirilmiş gıdaların insan sağlığı üzerindeki etkileri ile ilgili çalışmalar yapıyor ve standart-lar belirlemeye çalışıyor1987’de Belçika’da Marc Van Montagu ve Jeff Schell tarafından kurulan Bitki Genetik Sistemleri, Bacillus thuringiensis’dan (Bt) alınan böcek öldürücü proteinlerin eklenmesiyle elde edilen gene-tiği değiştirilmiş tütün üreten ilk şirket oldu.

Çin, 1992’de virüslere karşı dirençli tü-tünün ticaretine izin verin ilk ülke oldu.

Genetiği değiştirilmiş gıda ürünlerinin sa-tışına ise ilk kez 1994’te ABD’de izin ve-rildi. ABD’de piyasa çıkan ilk genetiği de-ğiştirilmiş ürün, raf ömrü uzatılmış domates oldu. Avrupa’da ticaretine izin verilen ilk ge-netiği değiştirilmiş ürün ise herbisite dirençli tütün oldu. 2000 yılında bilim adamları ilk kez besleyiciliğini artırmak için A vitamini ekledikleri genetiği değiştirilen pirinç üretti.

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ BİTKİ EN ÇOK ABD’DE YETİŞTİRİLİYOR

Tarımda Biyo-Teknik Uygulamalar Ulus-lararası Merkezi (ISAAA) verilere göre 2010 itibarıyla tüm dünyada genetik değişime uğ-ramış bitki en çok ABD’de yetiştiriliyor. 66,8 milyon hektarlık alanda genetik değişime uğ-ramış bitki üreten ABD’yi 25,4 milyon hek-tarla Brezilya, 22,9 milyon hektarla Arjantin, 9,4 milyon hektarla Hindistan, 6 milyon hek-tarla Kanada ve 3 milyon hektarla Çin izliyor.

ISAAA’ya göre 29 ülkede 25 milyondan fazla çiftçi, genetiği değiştirilmiş tohumlar kullana-rak tarım yapıyor. Bu çiftçilerin 6,5 milyonu Çin’de, 6,3 milyonu ise Hindistan’da yaşıyor.

BM Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), 2011 itibarıyla sadece biyo-teknoloji to-hum piyasasının 13,2 milyar dolara ulaş-tığını açıkladı. En çok kullanılan ge-netiği değiştirilmiş ürünler arasında başta gelen mısır, soya fasulyesi ve şeker pancarı-nın yıllık değeri ise 160 milyar doları buluyor.

GDO Kullanımında Ürküten Rakamlar

Marmaris Turizmİstanbul Otogar

0212 658 20 65

Marmaris Turizm - 0212 658 20 65500 Evler - 0531 450-46-85

ABD’li Senatöre Zehirli MektupABD’de Cumhuriyetçi Parti Missis-

sippi senatörü Roger Wicker’a gönde-rilen mektubun zarfında öldürücü bir zehir olan risin maddesine rastlandı.

ABD Kongresi yetkililerinin ver-diği bilgiye göre, Senatör Wicker’a gönderilen mektup üzerinde yapı-lan iki test, mektubun risin madde-sini içerdiği yönünde netice verdi.

Kesin yargıya varılması için başka testler de yapılacak. Mektubun, Senatör Wicker’a ulaşma-dan, Maryland eyaletinin Prince George bölgesindeki bir posta işlem tesisinde ortaya çıkarıldığı belirtildi.

Senatörlere gönderilen tüm postalar, tes-limden önce dikkatli bir taramadan geçiriliyor.

Demokrat Parti Missouri senatörü Cla-ire McCaskill, olayla ilgili olarak bir şüp-helinin tespit edildiğini belirtti ancak bir tutuk-lama yapılıp yapılmadığına dair bilgi vermedi.

McCaskill, mektubun, Kongre üyelerine sıkça yazan biri tarafından gönderildiğini söyledi.

-Wicker yazı l ı açıklama yapt ı-

Mektubun hedefi olan Sena-tör Wicker da yaptığı yazılı açık-lamada, olayı doğrulayarak, mektubun Washington’daki ofi-sine gönderildiğini kaydetti. Ola-yın Kongre polisi ve FBI tara-fından halen soruşturulduğunu belirten Wicker, ‘’Güvenlik yetkilile-rine, Kongre’de çalışan bizlerin em-niyeti için sıkı çalışmaları ve titizlikle-

rinden dolayı teşekkür ederim’’ ifadesini kullandı.Senato güvenlik görevlisi Terrance Gainer, Se-

nato üyelerine gönderdiği posta mesajında, zar-fın üzerinde şüpheli bir iz ve gönderenin adresinin yer almadığını, Tennessee eyaletinin Memphis ken-tine ait bir posta damgasının bulunduğunu kaydetti.

Gaines, buna benzer başka şüpheli zarf-ların da olduğuna dair bir işaretin bulun-madığını ancak yine de gelen tüm posta-lara dair tedbirli olunması gerektiğini belirtti.

Olayın Boston’daki patlamalardan bir gün sonrasına denk gelmesi dikkati çekti.

11 Milyon Göçmene Vatandaşlık Yolu AçıldıAmerika Birleşik Devletleri’nde göç-

menlik reformu heyecanı yaşanıyor.Ay l a r s ü r e n m ü z a k e r e l e r s o -

nuç verdi; göçmenlik reformu açıklandı.Hazırlanan yasa taslağı ile sayıları 11 mil-

yonu bulan kaçak göçmene vatandaşlık yolu açıldı.Buna göre 11 Kasım 2011 yılından önce

Amerika Birleşik Devletleri’ne gelen kayıt-sız göçmenler yasal statü için başvuru yapabilecek.

Tasarı bazı iş alanları için daha ko-lay vize alınmasını da mümkün kılıyor.

Teknoloji sektöründe çalışan eğitimli iş-çilerin çalışma vizesi alması kolaylaştırılıyor.

Vize alımı kolaylaştırılan bir di-ğer grup ise tarım sektörüyle uğraşanlar.

Tasarıya göre, tarım çalışanları 5 yıl içinde Ameri-kan vatandaşlığı için yeşil kart başvurusu yapabilecek.

Başkan Obama’nın ikinci döneminde önceliğim olacak dediği göçmenlik yasasında 27 yıldır değişiklik yapılmadı.

Beyaz Saray yıl sonuna kadar yeni yasa taslağını hayata geçirmeyi hedefliyor.

Türk Milleti Uzatılan Eli , Geri ÇevirmezTürkiye’deki bir in-

ternet sitesinin düzen-lediği ödül töreninde “Yaşam boyu meslek onur ödülü” alan sa-natçı Hayko’nun aynı törende “Uluslara-rası dostluk ve başarı ödülü” alan milletve-kili Paşayeva’nın masasına gelerek elini sık-ması Azerbaycan’da eleştirilere neden oldu.

Katıldığı ödül törenini ve Hayko ile to-kalaşmasını gazetecilere değerlendiren Pa-şayeva, olayın abartıldığını ve farklı yönlere çekilmek istendiğini söyleyerek, “Türk Mil-leti, kendisine uzatılan eli geri çevirmez” dedi.

Ermeni sanatçı ile tokalaşmasının herhangi bir “açılım” anlamına gelmeyeceğini ifade eden Paşayeva, törendeki konuşmasında, “Onun

(Hayko) uzattığı elin barış için yeterli olmayacağını, ba-rışın sağlanması için Ermeni ordusunun işgal ettiği Azer-baycan topraklarından çık-ması gerektiği ve bir milyonu aşkın Azerbaycanlı göçmenin yurtlarına dönmesinin şart ol-duğunu” söylediğini aktardı.

Hayko’nun Azerbaycan’a yapılanlar-dan üzüntüsünü ifade ettiğini söyleyen Pa-şayeva, “Türk milleti, kendisine uzatılan eli hiçbir zaman geri çevirmez. Biz büyük bir mil-letin evlatlarıyız. Fakat, Tataryan’ın uzattığı el ile barış olmaz. Barışın sağlanması için Yu-karı Karabağ ve diğer Azerbaycan toprak-ları gerçek sahiplerine, Azerbaycan’a geri verilmelidir. Yaşanan olayın farklı yön-lere çekilmesi üzüntü vericidir” diye konuştu.

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

Devamı 11’de Oysa, A.Doğan’la 1990’daki temaslarımla

onun Almanca iki söz bilmediğini tespit et-tim. Türk dili eğitimi aldığı anlatılıyor ama yine 1990 Haziranında liderin Kırcali’de Türk TV ekiplerine verdiği ilk demeçlerde, Türkçe gramer kurallarına uygun tek tümce kuramadığı herkesi şaşırtı, “Kim bu?” “Ne oluyor!” diyenler oldu! Okurda soru doğu-ran şöyle bir problem var. “Seçilen kişi ne-den Ahmet!” “Yani askerde DS -Ajanı olan birtek Ahmet mi?” “Ahmedin en çok insanı ele verdiği ve en fazla can yaktığı doğru ola-bilir mi?” Bu ölçüt belki DS ajanlığından ya-rar sağlamada işe yarayabilir, ama KGB bu kıstasları dikkate alır mı? Okuduğumuz kri-minal, casusluk, köstebeklik kitaplarından bi-rikimlerde KGB “kişiliksiz”, “soysuz”, “ben-liksiz” “bohem” gibi enteller arar. Ahmette bu vasıflar var mı? Ahmet İsmailov Ah-medov ana tarafından Kırım Tatarı bir soy-dan geliyor. Kırım Tatar atlılar Birinci Vi-yena Kuşatması’nda Osmanlıya ihanet etmiş, İkinci Dünya Savaşı’nda ise Hitlere Ordu vermişlerdir. Demek oluyor ki, Moskova açı-sından “dönek” bir millettirler.Baba tarafın-dan Varna şoparı soyundan gelen Ahmet, Çingene çizgilerini yüzünde ve gözünde ta-şıyor. Bunlar onun benliksizliğin en belir-gin özüdür. Yazar onu çok izlemiş olacak ki, defalarca “vicdansız” ve “merhametsiz” de-mekten geri durmuyor. Aralarında kişisel bir-şey geçtiğine inanmak istemiyorum. Olay ki-şisel olmaktan çok uzaktır. Yani, DS’nin A. İ. Ahmedov’u köstebek olarak seçerken mü-zevirliğe yatkın olması, gen soy özellikleri, yetersizliği yeterli olabilirken, KGB’nin A. Doğan’ı kabul etmesinin temelinde yalnız “hain” karatkterli olması yeterli olmuş olabi-lir mi??? Yazarın, kitabın adına “ŞEYTAN” demesi de ilginç. Hem de DS ve KGB kötü adamı anlamında... Şeytan demekle kötü adam demek istiyor belli... Tabii bizi ilgi-lendiren, A. Doğan’ın Türklüğe, Bulgaristan Müslümanlarına, İslam dinine yaptığı kötü-lükler mi, hepimizi süründürmesi mi daha büyük kötülüktür yoksa Bulgar devletini soy-ması, Bulgar halk nimetlerini Rusyaya peş-keş çekmesi ve AB fonlarından alabildiğine çalması mı? Yazar bu soruları sorarken, bi-rinci bölümdeki acı ve çekilere değinmiyor. O da yarasa bakışlı. Türkleri ve Türklüğü göremiyor... Yazarı “Uikent” gazetesindeki haftalık yazıları ve kitapları dışında tanıma-dığımızdan dolayı “Demon” – “Şeytan” – “Kötü Adam” derken, tam neyi tarif etmek istediğini anlamak pek kolay değil. İkinci ve üçüncü sahnede “Şeytan”ı iplerini çekerek oynatan KGB’dir. Bu ouunda okuru çok et-kileyen bir çığlık var: Şeytan’ın iplerini çeken onu Bulgaristan Türklerine ve Müslüman-larına karşı dolaysız kötülük, direk saldırı-dan alı koyuyor. Bütün kötülükler “hiç birşey yapmamaktan”, “çocuklarımıza ana dilimizi kültürümüzü öğretememe acısından”, “tarımı geliştirmemeden” “kimseye iş göstermeye-rek” “insanlarımızı bezdirerek” ,”sosyal yar-dımları geciktirerek” “her iş için her kesten rüşfet talep edilerek”, “insanımızı seçimden seçime büyük büyük vaatlerle yalandırarak” “boşu boşına oyalayıp bekleterek”, “bekler-ken bayıltarak” v.b. v.b. Yöntemler uygulanı-yor. Bunlar hep demokrasi koşullarında oldu-ğundan, yazar Bulgaristan yönetimine HÖH şahsında Türklerin de katılımından gocun-duğunu gizlemiyor, bir de aynı zamanda A. Doğan’a Bulgar Milli Menfaatleri açısından “hain” demekten geri durmuyor, fakat “hain” nitelemesini onun Bulgaristanda Türklüğe, Türk kültürüne, İslam medeniyetine iha-neti için de geçerli olduğunu vurgulamı-yor. Tabii, A. Doğan zamanında zengin olan Türk, Pomak, Çingene yok mu sorusu halkı-dır? Var, öyleleri de var. Bazı milletvekilleri, 10-15 çingene baron bunlar arasındadır. On-lar A.Doğan kasasına parayı torbayle taşıyan-larındandır. ŞEYTAN: AHMET DOĞAN-3 bölüm Yapov, A. Doğan’ın gördüğü sivil eği-timi ayrıntılı anlatırken, üniversite giriş sına-vında tarihten “zayıf” not aldığı için Sofya Üniversitesi “Felsefe” Fakültesi’ne kaydı-nın yapılmadığını, DS işgüzarlığıyla Şumnu Üniversitesi Bulgar Dili Fakültesi’ne yazıldı-ğını ve 2 yıl sonra Sofya’ya aktarıldığı yazı-yor. Bu noktada önemle değinilmesi gereken bir özellik şudur: Medi Doganov’un (Ahmet DOĞAN) Sofya Üniversitesi’ne veya Şu-men Üniversitesi’ne tam olarak hangi mek-tup, hangi telefon sonucu kaydını yaptırdığı bilmek çok zordur. İstihbarattan gelen yazar-lar bu olayı eserlerinde, bu işin 6. Şube yazış-masıyla gerçekleştiğine yer verirken, başka eserlerde bu işi yapan, Bilimsel Teknik Kon-seyi, BKP MK’si v.b. kurum ve organlardır

diyor. Biz bunu, Yapov’un anlatımında şu ör-nekte görüyoruz: Sofya Toplumsal Bilimler Akademisi’nde diploma üstü tez ve doktora tezi savunması yaptığı iddia edilen, HÖH “Liderin”in asla kaydı yoktur. Öyleyse Ah-met Doğan’ın Bulgar partisi ve devlet yöneti-minin (BKP’nin ve daha sonra) dikkatini çek-mesi nasıl mümkün oldu? 1970 – 1980’de DS-ajan ilişkileri tamamen gizliydi. Şans eseri olacak, Ahmet Doğan Bulgar Bilimler Akademisi’ne girince yaptığı “Türklerde Bul-gar Ruhunun Dirilişi”konulu 60 sayfalık bir tez BKP MK Sekreteri Stoyan Mihaylov’un dikkatini çekmişti. Bu tez daha sonra, İç İş-leri Bakanlığı’nın Sofya “Simeonovo” Polis Akademisi’nde kapalı kapılar ardında dok-tora tezi olarak savunulur ve Ahmet Doğan, o zaman (Medi Doğanov) böylelikle Fel-sefe Bilimleri Doktoru olmuştu. Birinci per-denin bu önemlli olayları hep Ahmet Doğan hapse düşmeden önce gerçekleşir. Bulgarla-rın bir atasözü “Akılı adam hapse düşmez!” der. Öyleyse, nasıl oldu da Ahmet Doğan 10 yıla mahküm oldu? Yine bu sahnede, bir grup tarafından 1985’te Varna’da DEDE diye bilinen bir Türk tarafından kurulan bu ör-güt ve 1986’da yasaklanan, ”Bulgaristan’da Türk Ulusal Kurtuluş Hareketi” ne Ahmet Doğan’ın DS tarafından “sızdırılması” ve Varna Ağır Ceza Mahkemesi örgüt üyelerine “muabbet” hapis cezası keserken, “kahra-mana” sağlık durumu nedeniyle sadece 10 yıl hapislik verilmesi önemlidir. En önemlisi de mahkeme kararının dosyaya girmemesidir.

Yapov bu sızdırma ve s.o. hapıslik ola-yına ayrıntılı olarak değinmiştir. Bu traji ko-mik perdede, somut deliler sunan tecrübeli yazar, Prof. Dr. Yanko Yankov’un, hapis-teki DS ajanları konusunu işlediği “KİMLİK BELGELERİ” eserine başvuruyor. 1990 ön-cesi bir domokrat hukukçu olan ve verdiği in-san hakları mücadelesinden ötürü totaliter re-jim tarafından yargılanıp ölüm cezası almış mahkümların hücre arkadaşı olan, daha sonra da HÖH listesinden Burgas milletvekili seçi-len Prof. Dr. Yanko Yankov, adların değişti-rilmesinden sonra kurulan ve Türklerin gizli direniş hareketinin yumruk müfrezelerinden olan “BİZ” adlı Türk mukavemet örgütünün 3 üyesiyle uzun zaman birlikte kalır, görüşüp konuşur. Daha sonra asılarak idam edilen bu üç Türk kahraman, Burgas köylerinden Emin Ahmetali, Abdula Çakır ve Saafet Recep’tir. Onlar 1984 ağustosunda Burgas Sofya tre-nine, Plovdiv tren istasyonuna, Varna uçak alanına ve Slıven oteline bomba koydu ve üçü de ölüm cezası aldır. Onlarla yakın temas halinde olan Y. Yankov’un kitabında “Türk teröristler”hakkında yazdıkları, P. Yapov tara-fından şöyle verilmiştir: “Tanıdığım üç idam-lık Türk saatli bomba yapıp patlatacak teknik bilgiye ve beceriye sahip kişiler değildi. Bom-balı terör olaylarını DS bizzat kendisi yaptı. Türklerin yapmadığı bu kanlı saldırılar 3 suç-suz kişiye yüklendi. Onlar ya idam edildi ya da başka bir görevle diş ülkeye çıkarıldı.” Ne ki, Yapov bu sonuçlara katılırken olaylara çok daha geniş bakıyor: Benzer terör saldırılarını 1984’te DS gerçekleştirdiyse, 4 yıl arasız de-vam eden ve açık ve gizli, bireysel ve kitle-sel tırmanan Türk direniş dalgasını yani 1985, 86, 87 ve Mayıs 1989 ayaklanmasını kışkırtıp kondaklanan da mı DS oldu? Ayrıca DS bu zülmü neden yaptı? (Bu konuda Birleşmiş Milletler ve ABD’de 1980’li yılların ikinci yarısında göre yapmış olan birçok Bulgar dip-lomat aile ile görüşme olanağı buldum. Yaz-dıkları kitapların hemen hepsini dikkatle oku-dum. Onlar, CİA ve diğer ABD organlarının kendileriyle değişik vesilelerle temas kurdu-ğunu ve kendilerinden T. Jivkov’un totaliter rejiminin nasıl yıkılabileceğini sorduklarını, yazıp anlattılar. Demek oluyor ki, Waşhing-ton T. Jivkov rejimini düşürme yolları arı-yormdu. Bu görüşmelerde, zamanın büyük kısmının Bulgaristan Türk ve Müslümanla-rına ayrıldığını paylaşan diplomatik görevliler, 1972’de Pomakların kışkırtıldığı gibi, Bulga-ristan Türklerinin de kundaklanmasının olası olup olamayacağı konusuna ilişkin bilgilenme arayışı içine düşmüştü. Bu bilgiler, Bulga-ristanlı Türk aydınlarında “Bulgarlaştırma” zülmü olmasaydı, Türkler T. Jivkov’u ayakta tutardı, fikrini doğurmuştu. Çünkü 1980’li yıl-larda Bulgaristana döviz getiren üretimin % 48’ini gerçekleştiren Türkler, bankalardaki sı-cak paranın da % 34’ne sahipti. İnsanımız sosyalist üretimin getirdiği ortak çalışma usu-lünün nimetlerinin paylaşılmasından mem-nundu, kendini güven içinde hissediyordu.) Yazar Yapov bu konuya yani Bulgaristan-daki Türk olaylarına, bilinçlenip ayaklanma-mıza Rusya’nın çıkarları açısından bakıyor:

Kısaca önümüzde ki günler çok hareketli ge-çeceğe benziyor.

Türkiye’de bunlar yaşanırken komşuları-mızda da sessiz bir hareketlilik var. Ülke günde-minin yoğunluğundan ve komşu olarak sadece Suriye ve Kuzey Irak’(!)ı algılamamızdan ötürü maalesef başta Türk Dünyası olmak üzere tüm komşu ülkelerimizi bir kenara bırakmış durum-dayız.

Bir kenara bırakılan komşularımızın başında da Bulgaristan geliyor. Ülke nüfusunun % 9’unu (yaklaşık 610.000 kişi) Türkler oluşturuyor. Ki bu oran; Bulgaristan’da, Bulgarlardan sonra ki en güçlü etnik grup. Ancak ve maalesef bu güçlülük siyaset sahnesinde ki yanlış ve menfaatkar yak-laşımlar sebebiyle kendisini hiçbir dönem his-settiremiyor.

Bulgaristan’da 12 Mayıs’ta genel seçimler yapılacak ve bu seçimlere ilk defa 3 Türk Partisi birden katılacak.

Bunlardan ilki 20 yılı aşkın süre genel baş-kanlığını Ahmet Doğan’ın yaptığı ve birkaç ay önce olaylı bir kongre ile bu görevi Lütvi Mestan’a bıraktığı Hak ve Özgürlükler Hare-keti (HÖH).

Yıllardır bölgede Türklerin oylarını alan HÖH’ün bu seçimlerde gereken varlığı göstere-meyeceği konuluşuyor. Sebep olarak ta şimdiye kadar ki 20 yıllık süreçte Türkleri yeterince temsil edememesi. Ve ayrıca Türkiye’ye olan mesafeli yaklaşımı ve bu yaklaşımın Türkler tarafından kabul görmemesi de bir diğer etken.

İkinci olarak 7 Mart’ta kurulan yaklaşık 20 günlük bir siyasi hareket : Hürriyet ve Şeref Halk Partisi (HŞHP)

Genel Başkanlığını Korman İsmailov’un yaptığı HŞHP hakkında yeniliğinden başka söy-lenecek şeylerin başında Eski Bulgaristan Kra-lının başında olduğu Ulusal İstikrar ve Yükseliş Hareketi (NDSV) ile işbirliğine gitmesi geliyor. Bulgaristan siyasi çevrelerince sıkça dile getiri-len bu iddia yeni partinin Türkler arasında pek şans bulamıyacağı söylentilerine de sebep olu-yor. Aynı partinin ikinci adamı ise Kasım Dal. 23 yıl siyaset yaptığı partisinden (HÖH) istifa ede-rek yeni oluşumda yer alan Dal’a eski mesai ar-kadaşlarının hiçbirinden (ki buna ilçe başkan-larıda dahil) destek gelmemesi kafalarda soru işareti bırakıyor.

Üçüncü siyasi parti ise Genel Başkanlığını Güner Tahir’in yaptığı Ulusal Hak ve Özgürlük-ler Hareketi (UHÖH)

Güner Tahir bizim uzun zamandır takip et-tiğimiz bir siyasetci. Şimdiye kadar siyaset sah-nesinde pek varlık gösteremeyen Tahir bu se-çimlere çok iddialı hazırlanıyor. Merkez Seçim Kuruluna adı geçen Türk Partileri içerisinde ilk kaydı onlar yaptırdılar. Türkiye’de ki bazı göç-men derneklerini de arkasına alan Tahir seçim-lerin süprizi olursa kimse şaşırmamalı. Hak-kında, Bulgaristan siyasetinin en büyük problemi olan rüşvet konusunda en ufak bir dedikodunun dahi olmaması ve halk tarafından dürüst olarak nitelendirilmesi onun şansını artırıyor.

Sonuç her ne olursa olsun bizim isteğimiz Bulgaristan Türklerinin refah ve mutluluk içeri-sinde yaşamaları…

Kazanana şimdiden hayırlı olsun…

B ü l e n tMaşaoğluBulgaristan ve Seçimler

Şu günlerde 2013 OSCAR Akademi ödül-leri dağıtıldı. Victor Hugo’nun (1802-1885) SEFFİLER eserinde “Ondan daha sefil gö-rünüşlü birini görmek neredeyse imkânsızdı.” diye anlattığı ve “Aç ailesini doyurmak için bir ekmek çaldığından,” 1775 yılında haneye tecavüz suçundan mahkemeye verilen ve 19 yıl kürek çekmeye mahküm edilen Jan Valjan’ı aynı isimli filmde canlandıran aktör Hugh Jackman büyük ödül aldı. Film hem Bulgaris-tan, hem de Türkiye’de beyaz perdede oyna-maya başladı.

Gerçeğin iki yüzü ve iki ölçüsü olamaz.1862 yılında bu kitabı yazarken, adalet-

sizliği değiştirmeyi hedefleyen Büyük Fransız Devrimi (1789-1799) ortamını hukukun “ha-neye tecavüz” maddesinden hapse gireni an-layabilen V. Hugo, ne yazık ki, yüz yıl sonra Nisan 1876’da Bulgaristan’da patlak veren Nisan Ayaklanması’nda Türk ailelerine yapı-lan zülüm karşısında adil davranmayı bırak daha çok körükleme yönündeydı. Bizim anla-dığımız adalet doğru olanı savunmaktır.

Fransız romantizminin fikir babası tarihsel gerçekleri Türkler için de doğru okuyup yaz-saydı, kuşkusuz hepimiz için daha büyük bir deha olurdu. Gerçekler geç de olsa açığa çıkı-yor, gizli kalmıyor kalamazda

O zaman, V. Hugo, 1000 Türk köylüsünün öldürüldüğü olayları çift arşınla ölçtü, hatta Darwin’e kadar tüm Batı Avrupa aydınlarını Türklere karşı tutum almaya kışkırttı, bir ek-mek çalan ve hışmına uğrayanın öyküsünü ev-saneleştirirken, Türk köylülerin katledildiğini görmezden geldi. Üstüne, Dostoyevski, Nek-rasov, Tolstoy gibi Rus klasikleri de Türk düş-manlığını kışkırttı.

Eşit adaletSEFİLLER denince, kuşkusuz biz bugün

kendi yürek acısı maddi durumumuzu düşün-meye başlıyoruz. Söz konusu olan, herkes için olduğu gibi, sefiller için de eşit adaletin zo-runlu olmasıdır. Ayırım gözetmeyen adalet, Jan Valjan çağının sloganıydı.

Ayaklanmalar denenmesi Yukarıdaki satırlarım V. Hugo’ya dil

uzatma olarak anlaşılmasın diye bir örnek vermek istiyorum. Mart 1876, Bulgaristan “Orta Balkan”da Osmancık köyü (şimdiki adı Krıstevo) silahlı komitalar tarafından basıldı. Saldırı, Bulgarların bir ayaklanma deneme-siydi. Evlerinden yaka paça, ite kaka çıkarı-lan Türk aileler camiye kapandı. Çoluk çocuk, yaşlı hasta 3 gün aç susuz tutuldu. Sonra cami ateşe verildi. Alevler Osmanlı tarafından bas-tırıldı. Türk köylüler kuşatmayı bozdu ve ayak-lanmayı boşa çıkardı. O zamanlar Fransız ba-sını olayı geniş bir şekilde yansıtmıştı.

Adalet herkes için aynı olmalıdır.Bir ekmek çalan Jan Valjan’ın 19 yıl kü-

rek cezası çekmesine isyan eden V. Hugo, Av-rupanın başka bir yerinde, Türk oldukları için saldırıya uğrayan, aç bırakılan, şiddet gören, hatta yakılarak toplu halde yok edilmek iste-nen bu masum köylüleri, sadece Türk olduk-ları için savun(a)madı. Bu adaletsizliği pro-testo et(d)medi. “Padişahın işlerinden sefil köylüler sorumlu tutulamaz! İnsanlar bir baş-kasının işlediği suçlar için cezalandırılamaz!” de(ye)medi.

“Suç ve ceza somuttur. Durun!” demedi. Üstelik Avrupa çapında Türk düşmanlığı kış-kırtma ve Bulgar asileri savunmak için Batı aydınlarını Osmanlıya karşı seferber etme yo-lunu seçti. Devirler birbirini izledi.

“Adalet, özgürlük ve kardeşlik” için yapı-lan Büyük Fransız Devrimi (1789-1799) çok zor koşullarda gerçekleşmiş olmalı ki, aynı çağda yaşayan büyük düşünür Hegel (1770–1831) “Diyalektik Mantığı” eserinde “tarihin sonu geldi” dedi.

Her çağın kendi renkleri var. Bugün de dünya yeni medeniyetlere gebe. 21. yüzyılda Avrupa Birliği’nin algıladığı medeniyetle bü-tünleşen farklılıkların güzellikleri yaşayacak. Bu uygarlıkta bizlerde içerisinde olacağız.

Devamı Gelecek Sayıda

Seyhan ÖZGÜRHÖH Bizi

20.yy’ dan 21. Yüzyıla Taşıyamadı

seytan Dogan-2

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü D i r e k t ö r ü Prof. Dr. Erkan Topuz,

GerçeklerKanal istanbul

-En tehlikeli yer halıdır. Halı bü-tün pestisitleri tutar. Bu ne-denle halıların temizliğine dik-kat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin. -Deterjan kullanınca muhakkak eldi-ven kullanın. Plastik eldiven kullan-mayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanse-rojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven) -Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kansero-jendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın ka-lıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı dü-şünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin. -Her türlü deterjandan kaçınız. De-vamlı olarak zeytinyağı ve defne sabu-nunu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söy-lüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz. -Beyaz olan her türlü iç çamaşırı-nızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kan-serojen maddelerle yıkanıyor. -Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı ola-rak bağışıklık sisteminizi bozuyor. -Sebzeleri mevsiminde dondu-rup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pi-şirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısı-tınız. Çünkü bir dahaki sefere de-ğeri ölür. DNA’yı bozar. DNA kı-rılması da kanserojene yol açar. -Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biri-dir. Televizyondan çok uzak duralım. -Çocuklarınıza haftada 2 kez ba-lık çorbası içirin ama içine zerde-çal koymak suretiyle. Soğan, sa-rımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnınday-ken bu terbiyeyi almaya başlamalı.

Devamı Gelecek sayıda

2011’de tanıtılan proje için Başbakan çok ka-rarlı.Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Ka-nal İstanbul Projesi ile ilgili Yüksek Planlama Kurulu kararı bu hafta içinde tamamlandı” dedi. Proje için atılan somut adımı hüküme-tin ekonomi patronu Babacan duyurdu.

Avrupa Yakası’nda Karadeniz ile Marmara denizi ara-sında yaklaşık 45 ile 50 kilometre uzunluğunda yakla-şık 100 metre genişliğinde bir kanal yapılması planlanıyor.

Babacan, Stratejik Düşünce Enstitüsünce dü-zenlenen “Ekonomi Güvenliği” konulu pane-lin açılışında yaptığı konuşmada, önlerinde çok önemli vizyon projeleri bulunduğunu söyledi.

ÖNCE KÖPRÜ ARDINDAN KANAL İSTANBULBu projelerden en önemlisinin Kanal İstan-

bul Projesi olduğunu belirten Babacan, şöyle konuştu:“Kanal İstanbul Projesi ile alakalı kanal yapıldı-

ğında bazı yolların yerinin değişmesi gerekecek. Köp-rüler gerekecek. İşte bunun ilgili Yüksek Planlama Ku-rulu kararı bu hafta içinde tamamlandı. Çünkü öncelikle yol, köprü çalışmalarının başlaması gerekiyor, arkasın-dan da Kanal İstanbul Projesi’ni gerçekleştirelim. Bu ilk etapta bakanlar olarak ‘acaba olur mu, olmaz mı, çok mu çılgın, acaba gerçekleştirilebilir mi?’ şeklinde şüp-heler hissettik ama Sayın Başbakanımız bunu açıkladı.

“BİZ BUNUN GERÇEKÇİ PROJE O L D U Ğ U N A İ N A N I Y O R U Z ”

Olmayacak olsa zaten bu açıklanmazdı. Biz, bunun ger-çekçi bir proje olduğuna inanıyoruz. Türkiye için, hatta dünya için çok konuşulacak bir proje olduğuna da ina-nıyoruz. Her türlü çevre değerlendirmesi ve hazırlığı çok dikkatli yapılmalı ama yapıldıktan sonra da İstanbul’u, İstanbul’un deniz trafiğini çok rahatlatacak bir proje haline gelecek. Aynı zamanda İstanbul’un daha sıhhatli, daha dü-zenli büyümesini de beraberinde getirecek proje olacak.”

3 M A R T 1 3 5 Y A Ş I N D A( 3 M a r t ’ t ı a n a r k e n )Bir gün bizim oralara da mutlaka bahar gelecek.Etnik milliyetçilik, ırkçılık, ayrımcılık bitecek. Din ve mezhep ayrımları yapılmayacak. G ö ç l e r v e ç i l e l e r u n u t u l a c a k .

Yıllardan 2012. Arabamla Veliko Tırnovo’ya gidiyorum. “Hayınboğaz Geçidi” kapalı. 2 Mart’ta gece yarısı “Şipka” te-pesine çıktım. Dar yol buzlanmış ve kaygandı. Yolun kenarında dalları kar yüklü çamlar gelin gibi süzülüyordu. Şipka tepesine tırmanınca durdum alan geniş, ama arabamı park edecek yer bulamıyordum, çünkü otopark kardan duvar ardında kalmış.

2 Mart Bulgaristan milli bayram arifesidir. Uzun çam-larla boy ölçen gönderlerde Bulgar, Rus ve AB bayrak-ları dalgalanıyor. Silahlı güvenlikçiler her yerde. Dik-katlice stop ederken hemen yanıma toplandılar.

o Nereye gitiğimi? Neden durduğumu? Ne kadar kalacağımı? İnce ince sormaya başladılar.

o Yol kaygan. Gabrovo’dan gelen araba yok. Yer varsa, burada geceleyeceğimi söyledim. Sabah ola ha-yır ola! - diye cevap verirken, göz gezdirmeye devam ettim.

Ertesi gün burada yapılacak 3 Mart anma töreni için ha-zırlıklar görülmüş. Gece yeni kar düşmezse sanki her şey yerli yerinde. Yolun kenarına kar tümseği boyunca Os-manlı askerlerinin maketleri dizilmiş. En başta altın apo-letli Süleyman Paşa, yanında subaylar, kırmızı fesli erler, aba poturlu bir tabur asker, hocalar, imamlar. Gece yarısı bu görüntü beni şaşırtsa da, törende elleri kılıçlı atlı Bul-garlar bu Osmanlı Türklerinin başlarını, alkış tufanı ve “Ura” haykırışları eşliğinde birer birer keseceğini düşün-düm ve boyunları kesilecek maketleri hüzünlü buldum.

İşbu dorukta bundan 134 yıl önce “Koca Balkan’ı kuzey-den güneye geçmek isteyen Rus General Gurko’nun tabur-ları ile zor kış şartlarında Balkanı güneyden kuzeye tırmanan Osmanlı İmparatorluğu Genel Kurmay Başkanı Süleyman Paşa’nın askeri birlikleri yüz yüze gelmiştir. Kalın kar taba-kasıyla kaplı bu 2 bin metreden yüksek yaylada 3 kıtaya hük-metmiş imparatorluğun elit askerleri 3 ay karşı karşıya kal-mıştır. Tarihsel sonuçta, General Gurko, Plevne’de kuşatma altında bulunan Osman Paşa’ya Süleyman Paşa’nın yardıma yetişmesine engel olmuştur. O zaman burada kıyasıya bir meydan savaşı olmamış, göndere zafer bayrağı çekilmemiştir.

Plevne’de Osman Paşa’nın yaralandığını, 40 bin askerinin esir düştüğünü ve düşmanın “Şipka Geçidi”ne değil, “Araba Konak Geçidi”ne yöneldiği yani Sofya istikametini seçtiği burada haber alan Süleyman Paşa, Rus ordularını Plovdiv’te karşılamak üzere, ani bir kararla “Şipka”yı terk etmiştir. Rus kaynaklar, “Şipka” yı böyle anlatır. Bulgar edebiyatının ba-bası İvan Vazov ise, okullarda her öğrenciye ezberletilen “Şipka Kahramanları” (Opılçensite na Şipka) destanında “te-pedeki taşların hepsini kaçan Türklerin kafasına indirmiştir.”

Tarihsel açıdan Süleyman Paşa’nın aldığı karar isabetli ol-mamış, Rus orduları Plovdiv’te durdurulamamıştır. Bakış açı-mızı genişletirsek, bizim buralarda 470 yıl süren Osmanlı dö-nemi, 1877- 78 Rus-Türk Savaşı ile aslında kesin sona ermiştir.

O sert kışta “Şipka”yı aşan Rus taburları Trakya’yı ge-çip İstanbul surlarının gölgesindeki Yeşilköy’de konakladı. Sanstefano (Yeşilköy) Barış Anlaşması 3 Mart 1878’de im-zalandı. Bu tarih, Rus Çarı II. Aleksandır’ın 1855’te tahta geçmesinin ve 1861’de Rusya’da toprak köleliğini kaldır-masının yıl dönümü olduğu için seçilmiştir. Rus köylülerini toprak köleliğinden kurtaran İmparatora Rus halkı “Kurta-rıcı Çar” unvanı vermiştir. Bulgar tarih kitaplarına ve edebiyat eserlerinde ise, Çar II. Aleksandır’a Bulgarları Osmanlı’dan kurtardığı için “Kurtarıcı Çar”deniyor. O zaman bu zaman Bulgarlar, Osmanlı imparatorluğu ile Rusya İmparatorluğu arasında, o dönemin Osmanlı sınırları içinde bulunan bu-günkü Bulgaristan’da meydana gelen bu büyük savaşı bir “kurtuluş savaşı” olarak kabul etti ve her yıl 3 Mart günü Milli Bayram olarak kutlanıyor. Olaylara bu gerçeğin ışı-ğında baktığımız zaman, Milli Uyanışı ve Aydınlanmayı, Osmanlı zamanında gerçekleştiren ve bugünkü Bulgaris-tan topraklarından çok daha geniş bir alanda Dini Bağım-sızlık haklarını elde eden Bulgar halkı, Rus Ordularının Bulgaristan’ı çiğneyip geçmesiyle o zaman çok özel haklar kazanmadı. Hatta Stambolov gibi Bulgar aydınları İstanbula gidip Sultan’dan “ayrılmamıza musade etmeyin” dediler.

Karlı meydanda kişneyen atların nal seslerinden uyandım. Kalabalık meydana dolmuş, tören başlamak üzereydi. Buzlu camdan meydanda olup biteni izleyebiliyordum. Odama bir fincan kaymaklı Türk kahvesi istedim. Gözlerimle arabamı aradım. Siyah Mercedec’lerin arasına sıkışmıştı. Bulgar hü-kumet temsilcileri, ordular, diplomatik erkan zahmet etmiş bu yıl da tepeye çıkmış ve şimdi bulunduğum yerden 130 basamak yukarıda bulunan ve bulutsuz havada çok uzaklar-dan görünebilen “Şipka Anıtı”na çıkarken, eldivenli ellerini ovuşturuyorlardı. 1922 ile 1930 arasında inşa edilen, 1934’te Bulgar Çarı III. Boris tarafından açılan, 8 metre geniş ve 4 metre yüksek, dörtken şeklindeki monumentin etrafına o za-manların Rus topları dizilmiş, aslan heykelleri sıralanmıştır.

Süleyman Paşa ile yürütülen sözde kanlı çarpışma-larda can feda eden Rus, Romen ve Fin askerleri ile az sayıda Bulgar gönüllünün kemikleri burada korunur. “Şipka Anıtı”nın duvarına o ağır kışta burada bulunup da evlerine dönmeyenlerin isimleri altın harflerle yazılmıştır.

Devam edecek

G ü l ü m s e r G Ö N L Ü Ş E NH a y a lEtt imizA n ı t

Leydi T’nin Yükseldiği ve İn-diği Yer, Onun Son Durağı Oldu

Margaret Thatcher, Westminster’daki par-lamento sarayına dün son kez iki da-kika erken geldi. Leydi’nin tabutunu taşı-yan cenaze arabası dün yerel saatle 14.58’de Lordlar Kamarası girişinden geçerek kam-püs içindeki Azize Meryem Şapeline ulaştı.

Thatcher Westminster’a ilk kez 1959 yılında Finchley’den milletvekili seçildiğinde gelmişti. “Muhafazakârlar güzelliği seçer” diye baş-lık atmıştı bir gazete; “bir yıldız doğuyor” de-mişti bir başkası. Seçim bölgesinden İşçi Par-tili mevkidaşı ondan “çok yetenekli biri; aynı zamanda çok iyi bir kadın” diye bahsediyordu. O zaman mecliste yalnızca 25 kadın milletve-kili vardı. Thatcher, bu dezavantaja rağmen, bu-rada hizmet verdiği 33 yıl boyunca, parlamen-tonun en etkileyici figürlerinden biri olmayı başardı. Ve dün Lordlar kapısından içeri giren araç, her ne kadar gerçekte onun naaşını taşı-masa da, sembolik olarak onu hayatının son du-rağına getiriyordu. Cenaze yarın buradan tö-renle alınarak Aziz Paul Katedraline taşınacak.

Cahuzac Siyaseti BırakıyorEski Bütçe Bakanı Jérôme Cahuzac ya-

lan söylerken ne kadar mücadeleciyse, özür cümleleri sarf ederken de öyleydi.

Cahuzac, Amerika’da sıkça görü-len ancak Fransa’da daha önce görülme-miş bir şeyi yaptı ve dün televizyon ekranla-rına çıktı. Kendisine yöneltilen sorulara, iyi seçilmiş cümleler ve dikkatle yanıt verdi.

Sorulardan en önemlisi, Cumhurbaşkanı Fran-çois Hollande’ın kendisinin İsviçre’deki banka hesabından haberdar olup olmadığıydı. Cahu-zac bu soruya derhal “Hayır” diye yanıt verdi ve Cumhurbaşkanı’na da yalan söylediğini an-lattı. Bakanlıktan istifa eden ve partisinden de ih-raç edilen Cahuzac, Hollande’a ülkeyi yönetmek konusunda başarılar dilemeyi de ihmal etmedi.

Cahuzac bundan sonra ne yapacağı sorusuna

da yanıt verdi. İlk başlarda parlamentoda kal-mak istediğini ancak daha sonra yaptığı hata-nın buna elvermediğini söyleyen Cahuzac, adeta asla nakavt olmayan bir boksör imajı çizdi.

Kalifiye Eleman Dışarıda KalıyorAlman işverenler, artan uzman ele-

man ihtiyacına rağmen yurt dışın-dan yabancı kalifiye çalışan getirmiyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Ör-gütünün (OECD) raporuna göre, işve-renler, yurt dışından uzman getirme im-kanını göz önünde dahi bulundurmuyorlar.

AB dışı ülkelerden çalışmak için ge-lenlerin sayısı yılda 25 bin civarında.

Raporda, işverenlerin yabancıları çalıştır-mamasının sebebinin bürokrasi olamayacağı, çünkü istedikleri sayıda yabancı uzman getirebi-lecekleri, başvuruların kısa sürede yanıtlandığı ve reddedilme oranının düşük olduğu kaydedildi.

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Dünya Medyasından HaberlerMakedonya’lı öğrencilere Tür-

kiye yüksek burs imkanı sunuyorTürkiye’de eğitim görmeye karar veren üniversite öğ-

rencilerine Türk Hükümeti aylık 450 dolar burs verecek.Geçtiğimiz günlerde Manastır ziyaretinde bulunan Türk

Hükümeti yüksek öğrenim Balkan Koordinatörü Hüseyin Çardak, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin di-ğer şehirlerinde okumak için sağlanan imkanlardan bahsetti.

Makedonya’lı öğrenciler Türkiye’de 175 üni-versitede 500 fakülteye başvurabilirler.

35.000 yabancı öğrencinin eğitim aldığı Türkiye’de, geçen yıl Makedonya’dan 86 öğrenci burslu ola-rak kayıt yaptırmış. İki ülke arasında eğitim ala-nındaki işbirliği karşılıklı olarak devam ediyor.

Türkiye’den de her yıl 300’den fazla öğrenci, Make-donya üniversitelerinde eğitim almak için ülkemize geliyor.

Leydi T’nin yükseldiği ve in-diği yer, onun son durağı oldu

Margaret Thatcher, Westminster’daki par-lamento sarayına dün son kez iki dakika er-ken geldi. Leydi’nin tabutunu taşıyan ce-naze arabası dün yerel saatle 14.58’de Lordlar Kamarası girişinden geçerek kam-püs içindeki Azize Meryem Şapeline ulaştı.Thatcher Westminster’a ilk kez 1959 yı-

lında Finchley’den milletvekili seçildiğinde gelmişti. “Muhafazakârlar güzelliği seçer” diye başlık atmıştı bir gazete; “bir yıldız do-ğuyor” demişti bir başkası. Seçim bölgesin-den İşçi Partili mevkidaşı ondan “çok yete-nekli biri; aynı zamanda çok iyi bir kadın” diye bahsediyordu. O zaman mecliste yal-nızca 25 kadın milletvekili vardı. Thatcher, bu dezavantaja rağmen, burada hizmet ver-diği 33 yıl boyunca, parlamentonun en etki-leyici figürlerinden biri olmayı başardı. Ve dün Lordlar kapısından içeri giren araç, her ne kadar gerçekte onun naaşını taşımasa da, sembolik olarak onu hayatının son durağına getiriyordu. Cenaze yarın buradan törenle alınarak Aziz Paul Katedraline taşınacak. .

Başbakan reformların derinleştirilmesini istediBaşbakan Li Keqiang haftasonu yaptığı açıklama-

larda ekonomik büyüme ve reform sürecine değindi. Ekonomik dönüşümün sürekli olması gerektiğini söy-leyen Li istikrarlı ekonomik kalkınmayla birlikte reform sürecinin daha da derinleştirilmesi gerektiğini söyledi.

Pekin’deki iktisat seminerinde konuşan Li girişimci-ler, araştırmacılar ve endüstri uzmanlarının da yardı-mını istedi. Çin’in 2013 yılına güzel bir başlangıç yaptı-ğını belirten başbakan yine de tedbirli olunmasını istedi.

Geçtiğimiz hafta açıklanan rakamlara göre yüzde 2,1 olarak kaydedilen tüketici fiyat endeksi olumlu bir gö-rünüm sunmuştu. Geçen yıla göre artış gösteren iç ve dış ticaret hacmindeki büyüme de beklentileri arttırıyor.

Britanya’yı değiştiren kadın: İyi ya da kötü, o bu ülkeyi yeniden yarattıBranoness Thatcher, Britanya’nın Kraliçe Vik-

torya döneminden bu yana en uzun süre görevde ka-lan Başbakanı, dün 87 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Bazılarının gözünde kahraman olan Thatcher, birçokları için de bir nefret figürüydü. 1945-1951 yılları arasında görev yapan İşçi Partili Başbakan Clement Atlee ile birlikte ülke-nin savaş sonrası dönemdeki en önemli iki liderinden biriydi.

Sosyal devlet kurumlarını oluşturan, Ulusal Sağlık Teşkila-tını kuran ve temel altyapı ve hizmet endüstrilerini kamulaş-tıran Atlee’ye karşı Thatcher tam zıt kutbu temsil ediyordu. Her ne kadar Sağlık Teşkilatı ve sosyal güvenlik sistemi şim-diye dek yerinde duruyor olsa da, Thatcher döneminin geneli özelleştirme ve deregülasyon politikalarıyla karakterize oldu.

Bugüne kadar pek az politikacının adı bir siya-set yaklaşımı olarak anılagelmiştir. Bugün siyasette ne zaman “her koyun kendi bacağından asılır” man-tığı egemen olsa Thatcherizm sözcüğü akla geliyor.

B o ğ a z i ç i ’ n i n y e n i d e v i

THY Genel Müdürü Temel Kotil ve ekibi, imajı çok da sağlam olmayan yarı devlet Türk Havayollarını 5 yıl içerisinde son derece kaliteli bir kuruluşa çevirdiler.

THY bugün Avrupa’daki ful-servis ha-vayolları şirketleri arasında 3. sırada yer alı-yor ve son iki yıldır Skytrax ödüllerini kazanıyor.

Şirket, İstanbul’un Afrika ve Asya uçuşları için uy-gun coğrafi konumu ve Türk hükümetinin sınırsız des-teği sayesinde daha da büyümeyi planlıyor. Hatta THY ile Lufthansa arasında işbirliği bile mümkün olabilir.

Geçen yıl 38 milyon yolcu taşıyan THY, bu sa-yıyı 2020’ye kadar ikiye katlamak istiyor.

Gelecek hafta başlayacak İsrail görüşmelerini yürütecek heyetin başındaki isim, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye’nin uzlaşmadan yana olmadığı endişesini ortadan kaldırdı.Maariv gazetesine konuşan Arınç, İsrail – Türkiye ilişkilerinin normalleşmesinin bölge barışına katkıda bulunacağını belirtti. İsrail’in Türkiye’den dilediği özür , kurban ailelerine tazminat ödeme garantisi ve Gazze üzerindeki ablukanın hafifletilmesi şartlarının İsrail tarafından kabulu ile iki ülke arasındaki krize son verildiğini belirten Arınç , Obama ve Netanyahu’nun barış süreci hakkında yaptıkları açıklamaların da “olumlu ve ümit verici” olduğunu ekledi.

Bankacılıkta şeffaflık: Paris Viyana’yı kara listeyle tehdit etti

Fransa, vergi kaçakçılığı konusunda Avusturya’ya baskıyı artırıyor.Fransa Bütçe Bakanı Bernard Cazeneuve, Viyana’nın otomatik bilgi değişimine katılma-ması halinde Avusturya’nın, işbirliği yapmayan ülkelerin bulunduğu kara listeye alınacağı tehdidinde bulundu.Oysa Avusturya hükümeti son olarak işbirliğine hazır olduğunu bildirmişti.Bu arada İngiltere, Maliye Bakanı Maria Fekter’in karaparanın aklandığı İngiliz bölgelerine yönelik eleştirilerini reddetti.

Hiç kimse casus olmak istemiyor

Adalet Bakanlığı STK’larla ilgili yeni yasa gereği cezalandırılabilecek ilk ‘yabancı ajan’ı açıkladı; seçmen haklarını savunan ‘Golos’ teşkilatı casus ilan edildi. Çarşamba günü bu teşkilat ve genel müdürüyle ilgili mahkemeye dilekçe verildi. Rusya’da geçtiğimiz sene kabul edilen yasaya göre, Rusya’da siyasi faaliyette bulunup yurtdışından para alan kuruluşların ‘yabancı ajan’ olarak devlet kaydı yaptırması gerekiyor. Bunu yaptırmazsa, Adalet Bakanlığı söz konusu teşkilatı gizli ajan olarak görme ve cezalandırma hakkına sahip. Bu yasa insan hakları savunucularının tepkisine, milliyetçilerin ise heyecanına neden oldu. Sonunda yasa yürürlüğe girdi, ama kimse ‘ajan’ olarak kayıt yaptırmadı, herkes bu duruma gülüp geçti. Ancak baktılarki yasa var, ‘ajan’ yok, o zaman bütün ülkede STK’larda aramalar başlatıldı. Adalet Bakanlığının Golos’la ilgili açıklamasından ve yakın zamanda 9 bin STK’nın kapatılacağına ilişkin haberinden sonra ise panik başladı. Büyük olasılıkla, bundan sonra eskiden yurtdışından para alan insan hakları savunucuları eski STK’larını kapatarak yenilerini açacaklar. Çünkü kimse ajan olmak niyetinde değil.

Off-shore zenginlerinin sırları

Britanya’ya bağlı Virgin Adalarındaki off-shore hesap-ların açığa çıkmasıyla birlikte, önceden anonim kimlik-ler altında saklanan milyonlarca hesap açığa çıktı.

Washington merkezli Uluslararası Araştırmacı Gazete-ciler Konsorsiyumunun aralarında Guardian’ın da olduğu uluslararası medya kuruluşlarının işbirliğiyle yürüttüğü araş-tırmanın sonuçları bu haftadan itibaren yayınlanmaya baş-lanacak. Sonuçlar dünya çapında şok yaratabilecek bulgular içeriyor. Gizli servetleri açığa çıkanlar arasında si-yasetçiler, iş adamları, ünlüler ve hatta devlet başkanları var.

Fransa’da Başbakan Hollande’ın seçim kampanyasının bütçe sorumlusu ve yakın arkadaşı Jean-Jacques Augier’in Çin’deki yayıncılık şirketinin yüzde 25’ini Adalar merkezli bir şirket aracılığıyla gizlediği anlaşılıyor. Moğolistan Ma-liye Bakanı’nın 1 milyon dolara yakın gizli mevduatı var. Putin’e yakınlığıyla bilinen bir işadamı olan ve 2008 yılın-dan bu yana Başbakan Yardımcılığı görevini yürüten Igor Şugalov’un eşi, Ada’ya kayıtlı bir şirketin sahibi olarak görü-nüyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de eşi ve kızları adına kurulmuş üç ayrı şirket var. Şirketlerin hepsi-nin müdürü olarak, ülkede kazandığı büyük inşaat ihaleleriyle gündeme gelen zengin işadamı Hasan Gözal’ın adı geçiyor.

Moskova-Washington: 18’e karşı 18ABD’nin Magnitsky listesini açıklamasının ardından

Rusya Dışişleri Bakanlığı da Rusya’ya girişi yasaklanan Amerikalıların listesini yayınladı. Amerika Maliye Bakanlı-ğının açıkladığı liste,, Hermitage Kapital’in hukukçusu Ser-gey Magnitsky’nin davasında rolü bulunun içişleri, vergi ve mahkeme yetkililerini kapsıyor. Rusya’nın anti-Magnitsky listesi ise iki bölümden oluşuyor. ‘Guantanamo listesi’ olarak adlandırılan birinci bölümde ABD’de mahkumlara işken-ceyi legal hale getiren kişiler yer alıyor. Bu listenin birincisi 2005-2008 senelerinde Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in danışmanı olan David Eddington. İkinci sıradaki isim ise 2001-2003 yılları arasında Adalet Bakanlığının hukuk mü-şaviri görevinde bulunan John Y.Etot. Guantanamo listesinin üçüncü ve dördüncüleri ise askerler Guantanamo üssünün komutanı olan generaller Jeffrey Miller ve Jeffrey Harbeson.

Listenin ikinci bölümünde ise yurtdışındaki Rusya vatandaş-larının haklarını ihlal eden Amerikalıların isimleri bulunuyor. Ama Rusya’nın listesinde görevde bulunan üst düzey Ameri-kalı yok. Listedekilerin bir kısmı eskiler, bir kısmı da mahkeme temsilcileri. Ama galiba Amerikalıların daha açıklanmayan listesi olduğu gibi, Rusya’nın da geniş bir listesi bulunuyor.

“Terör korkusu geri döndü”Polis Boston maratonu saldırısı ile ilgili soruşturmayı sürdürüyor.3 kişinin öldüğü, bazıları ağır olmak üzere 170 kişinin yaralandığı saldırıyı henüz üstlenen olmadı.ABD Başkanı Obama, olayı terör saldırısı olarak niteledi, arkasında kimin olduğunun henüz bilinmediğini söyledi.FBI, saldırının bir grup tarafından mı yoksa bireysel mi olduğu konusunda bilgi vermedi.Saldırıda kullanılan bombaların düdüklü tencerelerin içinde bulunduğu kaydedildi.1897’den beri her yıl düzenlenen Boston maratonuna bu yıl 20 binin üzerinde sporcu katılmıştı.

Boston patlamalarında, ‘terörizm’ şarapnelde gizli

Boston’da 3 kişinin ölümüne ve 176 kişinin yaralanmasına sebep olan patlamalar terör saldırısı olarak inceleniyor. Başkan Barack Obama ve diğer yetkililerin açıklamalarına göre bombalarda parça tesirinin arttırılması için düdüklü tencere kullanıldığı düşünülüyor.İlk aşamada olayı terör saldırısı olarak nitelendirmeyen Obama da fikrini değiştirdi. “Sivilleri hedef alan her saatli bomba terör saldırısıdır” diye konuşan Obama, saldırının faillerini araştırmaya devam ettiklerini belirtiyor.Olayda kullanılan düdüklü tencere tipi bombalar Irak ve Afganistan’da ABD ordusuna karşı yapılan saldırılarla benzerlik taşıyor. Boston hastanelerindeki hastalardan alınan şarapnel örnekleri de sivri metal şarapnel parçalarının sivilleri yaralamak için özel olarak tasarlandığını ortaya koyuyor. Bomba 2010’daki New York saldırısına da benziyor.

19 ocak 2013’te Sofya’da yapılan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS) 8. Olağan Kongresi’ni izledim, Başkan Dr. Ahmet Do-ğan tarafından yarısı okunarak, yarısı da da-ğıtılarak sunulan politik raporu internetten alıp dikkatle inceledim.

Ben de Ahmet gibi bir Kırımlı göçmen bo-yundanım. Bizimkiler önce Koca Balkan’ın Kuzey eteklerindeki “Vırbitsa” yerleşim ye-rine, savaşlardan sonra da büyük göçlerle Türkiye’ye gelmişler. Türkiye’de yetişsem de, Bulgaristan’daki kardeşlerimizin çileli alın yazgısına hep yakın ilgi duydum. 1989 seliyle gelen soydaşlarımıza Anavatan’da daha sıcak kucak açmak amacıyla 2003’te BULTÜRK Kültür ve Hizmet Derneği kuruculuğuna katıl-dım. Dernek Başkan seçildim.

İstanbul ve Trakya’da soydaşlarımızı bir-leştiren en büyük dernek bizimki olsa da, Hak ve Özgürlükler Partisi bu Kurultaya bizden ne delege, ne konuk ne de izleyici davet etti. Dernek üyelerimizin hepsi zeka, bilinç ve ruh olarak hak ve özgürlükçüdür. Özümüzde ya-pıcı eleştiri dışında, yıkıcı esinti dahi olma-dığından bir de son parlamento seçimlerinde HÖH-DPS listesine 50 bine yakın oy sağlamış olmamızdan olacak, biraz kırıldık.

Oktay Yenimehmedov isminde yerli Türk-lerden bir üniversiteli gencin, politik eylem olarak (tasvip etmediğim), elinde tabancayla sahneye atlayıp A. Doğan’ı kürsüden indir-mesi; hemen ardından görkemli bir kültür sa-rayında birbirini izleyen (kınadığım) vanda-lizm sahneleri beni çok etkilemiş olacak ki, raporu okurken gözlerimin önünden gitmedi.

Bulgaristan Türk, Pomak ve öteki Müslü-manları totaliterizimden demokratik düzene geçerken, A. Doğan onları politik yapılanma merkezine başarıyla çekip, kısa sürede 3 kez iktidar ortaklığına yükselti. Onun yönetiminde Bulgaristanda yaşayan Müslümanlar ilk kez ülke çapında örgütlendi, yerel meclislere ve parlamentoya grup olarak katıldı, kendi ba-kanlarıyla iktidara ortak oldu. Yeni ortamda Türkler ve öteki azınlıklar kaderlerinin yeni bir kalemle, bembeyaz bir sayfaya yazılaca-ğına umut bağladı. Böylece A. Doğan son 20 yılda kurtarıcı lider-kahraman oldu.

Son yıllarda A. Doğan hakkında çıkan kri-tik kitaplar bu arada Sofya günlük, periodik ve elektronik yayınlarında yazılıp çizilen, an-latılanlar, benim bu olaya daha fazla zaman ayırmama neden oldu. Olayları soydaş aile-lerin, hele Bulgaristanlı gençlerin büyük bir dikkatle izlediğini ve kendilerince yorumladı-ğını söyleyebilirim.

15 sayfalık raporun öznesi aslında HÖH-DPS’den fazla bir oluşum ve evrim nesnesi olarak Avrupa Birliği’dir. Aldığı eğitim itiba-rıyla bir feylesof olan A. Doğan raporunda Bulgaristan’ın geleceğini AB’nin bugünü, ya-rınları ve tarifsel işlevi açısından ince eleyip sık dokuyor. Bundan dolayı olacak ki, raporun daha 2. cümlerinde “parti kuruculuğu” ile “kişisel varoluş” ön plana çekilmiştir. Ardın-dan Bulgaristan ve AB açısından “kalıcı olan nedir?” ve “neler değişmelidir?” soruları sormuştur. Bu açıdan raporun baştan sona Diyalektik ve Tarihsel Maddeciliğin 3. genel geçerli yasası olan, Olumsuzlamanın Omuz-suzlanması (yadsımanın yadsıması) açısından yazıldığını söyleyebilirim. Liderlik için özel bir yetenek gerekmese de, bu raporu yazmak için felsefe bilmek gerektiğini itiraf ediyorum.

Şimdi Bulgaristan da eklendiği 27 ülkeden oluşan AB, 56 yıl önce Fransa, Batı Almanya, İtalya, Benelüks ülkeleri Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanan ve bağımsız bir devletler topluluğu kurmayı amaçlayan, Roma Antlaşması ile ortaya çıktı. Aslında bu fikrin tarihi daha eskilere dayanır. Avrupa’yı birleştirmek ve gereksiz olandan temizlemek isteyen Napolion ve Hitler Moskova kapıla-rında kırıldı. Milenium düşünürü K. Marx,160 yıl evvel, Avrupa Birleşik Devletleri proleter devrimleri sonucunda kurulacak, demişti.

Devamı Gelecek Sayıda

Metin AKINGERÇEK HAK VE

ÖZGÜRLÜKÇÜLERNEREYE

KAYBOLDUNUZ?

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Alaattin GokayBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Mehmet KRALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPLUŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİTırgovişte: Sevinc YÜCE Silistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU

ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM

İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL

İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE

ist. 500 Evler: Nedim BİRİNCİ

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER

ist. Avcılar: Müjgan DENİZ

ist. Başakşehir: Ayten ERDEM

ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ

Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU

İzm.Görece: Mümin GÜNEY

İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR

Edirne: Nadir ADLI

Kırklareli: Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ: Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN

Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org /[email protected] Tel:0212 477-62-10İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Semra HÜSEYİN

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüDr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Hayati DURMAZDiş Hekim İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKD o c . D r. S a k i n Ö N E RDoç. Dr. Emine İNANIRD o c . D r. H a s i n e Ş E NDiş Hekimi Halide ÜMİTFER

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzez YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Orhan ÇAKIRReklam Müdürü: Neriman ERALP

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRKBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.www.bulturk.org

24 şubat 2013’te Sofya’da Bakanlar Kurulu önünde 10 bin kişi adına konuşanlar BULGARİSTAN’DA PO-LİTİK MODELİN DEĞİŞTİRİLMESİNİ istediler. “Halk biziz!” “Devlet Biziz!” “Politik parti modeli es-kidi!” “Protesto edenlerin özgür iktidarı kurulacak!” sloganları yükselttildi. Sofya şiddetli gösterilere sahne oldu. Ekonomik bunalımı aşamayan Bulgaristan, po-litik krize battı. Türk,Pomak ve Müslüman Çingenle-rin ağırlıklı olduğu Kırcali, Razgrat, Şumen, Silistra ve Kuzey Batı Bulgaristan il merkezlerinde yoğun hare-ketlenme beklenirken Smolyan ve Blagoevgrat eyleme geçti. Plovdiv ve Varna’da Kitle eylemlerine “Yabancı tekeller ülkemizden hemen kovulsun!” “Soygun ve ta-lana son!” istekleriyle 15 binden 30 bine kadar önce-likle gençler katıldı.

Bütün mitinglerde Veliko Tırnovo ve Varna’da “çağresizliğe karşı” kendini ateşe verenler bir dakika saygı duruşuyla anıldı.

Hükümetin istifası üzerine göstericiler Cumhurbaş-kanı Rosen Plevneliev ile görüşmek istediler. Hiçbir po-litikacının katılmasını istemedikleri bu görüşmenin nak-len yayında kameraların önünde yapılması talebinde bulundular. Politikacılar siyasetin dışına itildi. Yeni bakış açıları aranıyor. Göstericiler Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasası’nı yaktılar. Temel yasanın halkın değil, bir avuç zenginin çıkarlarını savunduğunu öne sürüyorlar. Göstericiler, siyasi partilerin tümünün yasaklanmasını, halkın Parlamentoda direk ve daha etkin temsilini talep ederek, eylemlerini sürdürüyorlar.

Ülkemizde “yüksek elektrik faturalarını protesto ederken” alevlenen halk isyanı ateşi bacayı sardı. B. Borisov iktidarı, ekonomik ve sosyal problemleri çöze-memekle itham edilirken, somut olarak halkın kanını emen tekellerle ve ahtopotlarla başa çıkamamkla, işsiz-lik ve yoksulluk sorunlarını çözüm getirememkle, eğitim ve sağlık alanında çöküşle, bürokrasi ve memur tabaka-sına özel imtiyazlar tanımakla suçlanıyor. Sosyalist Parti (BSP) ile Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS) halk ayaklanmasının devrimleşme sürecinden korktu ve politik adan el çekti. Partiler hükümet kurmak istemiyor. Bulgaristanı hükümet olmanın korkusu sardı...

Basın ve TV halk ayaklanmasına neden olan ÇEZ elektrik dağıtım şirketi yönetiminde görev alan koda-manların listesini çıkardı. Bu baş belası yabancı şirkette “HÖH-DPS” eski Başkanı ve şimdiki Fahri Başkan Ahmet Doğan’ın eski eşlerinden biri ve “HÖH-DPS “Başkan Yardımcısı Hristo Biserov’un oğulu çok yük-sek maaşlı görevlerde bulunuyor. Yeni dönem Bulga-ristan tarihinde III. Çarlığın ilan edildiği 1908’den beri ilk defa iktidarsızlaşma, partileri yasaklama, parti erkini reddetme, Anayasayı geçersiz kılma istekleri yükseltilir-ken, teknokrat bir erki göreve davet eden eğilim derin-leşip güç topluyor. Bizdeki politik modelin değiştirilmesi ne anlama gelir:

1. Başkanlık Cumhuriyeti kurulabilir;2. Politik partilerin yasaklanır. Bizde 2013’te

400 politik parti var. Bunlardan biri Hak ve Özgürlük-ler Hareketi’dir. Söz konusu olan HÖH-DPS’nin de ya-saklanmasıdır. Fakat partisiz demokrasi olmaz.

3. Politik partilerin yasaklanması demokratik düzenin yıkılması ve yerine otokratik diktatörlük veya Başkanlık iktidarı kurulması anlamına gelir. Bu dönem 1934’te denenmiş ve Aleksandır Tsankov’un faşit hükü-meti işbaşına gelmiştir. Bu kabine dünya tarafından ta-nınmamıştır.Düzensiz alaklanma ve direnişlerde yoğun-laşma şartlarında öz yönetme mekanizması oluşturan protesto gösterileri gün geçtikçe daha etkin politik nitelik kazanıyor.

Bulgaristan için olduğu kadar 27 Avrupa Bir-liği devleti için de, yepyeni bir politik ortam oluşturan ayaklanma, dünya kamuoyunun dikkatini çekti. Yu-nan sokak direnişçileri ile kıyaslama yapmak isteyen-ler hemen sustu. Arap Baharı’na benzemediğine işa-ret edildi. Komşuda ve Arabistan’da kavga muhalefet ve iktidar partileri arasında şiddetlenirken, bizde poli-tik partilerin tümü politikadan çekilmek zorunda kaldı. Siyasetten vazgeçenler örgütlerini dağıtmaya, siyasi ha-yattan uzaklaşmaya, defolmaya çağrılıyor. Soygun, ta-lan ve dolandırıcılıkla itham ediliryor. Savcılık göreve davet ediliyor.

Direnişin yabancı tekellere tepkisi çok güçlü ve des-tek topluyor. İçlerinde Ahmet Doğan’ın ve HÖH yö-netim ekibinin de olduğu, yerli oligarşik mafya çem-berinin AB’deli sömürücü tekellerle talancı ortaklığına son verilmesi isteğı kesinlik kazanıyor. Kükredikçe yayı-lan politik atılımda başat devinim gücü olan sendikacı-larla omuz omuza yürüyen üniversiteliler ön saflarında yumruk sıkıyor. Ayaklanma daha birinci haftasında en-ternasyonel boyut aldı. Berlin, Paris, Londra ve Madrit Bulgaristan Büyükelçilikleri önünde toplanan kalabalık Sofya’da polisle diş dişe göz göze kavga edenlerle da-yanışma halinde olduklarını duyurdu.

Bulgaristan’da toplumsal demokratikleşme süreci, HÖH-DPS de dahil olmak üzere, 23 yıldan beri ikti-dar paylaşan partiler tarafından baltalandı. İktidarlar haklarımızı elde etme davamızı ve özgürleşme özlem-lerimizi dürülüp rafa kaldırdı. Bu yüzden totaliterizmi 1990’da devrimci kükremeyle tarihe itsek bile, özlediği-miz ideal demokrasi gerçekleşmedi. Bundan dolayı mi-tinglerde yükselen sloganlarda toplumu doğrudan de-mokratik prosedürlerle yönetme , yerel ve merkezi öz yönetime geçme istekler gibi politik değişiklikler talep ediyorlar. Görüldüğü üzere, Mayısta yapılacak erken seçimlere kadar isyan ateşi sönmeyip alevlenerek tüm köy ve kentlere sıçrayacak.

Türk, Pomak ve Müslüman Çingen köy, semt, ma-halle ve belediyelerini henüz bütünüyle kucaklamamış olan bu özgün atılım, artık spontane toplantı ve miting-lerde kendini her yerde gösteriyor. Bizler, Bulgaristan halkı toplamında çok önemli bir oluşturucu öğe olarak şahlanan cesaretin sokak zorlamalarına tarafsız kala-mayız. Politik ortamı ırgalayan yeni güç, tüm yolsuzluk-larda parmağı olan HÖH-DPS lider ekibini de poli-tik sahneden fırlatmaya hazırlanıyor. Görüldüğü üzere HÖH-DPS’nin lider ekibinin eli tamamen kirlenmiş durumdadır.

Zamlı elektrik faturaları size de bize de geldi. “Olay, bir soygundur!” deyenlerin kalesinde hepimize yer var. Dava ortaktır.

Devamı Gelecek Sayıda

Filiz SOYTÜRKD e v l e t B i z i z

Devamı 15‘te1) Moskova Türkiye’nin dikkatini Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden Batı’ya

çekmek istiyordu; 2) “Bulgarlaştırma” baskısıyla yarattığı gerginlikle T.C.’nden Ordularının Rusya sınırlarından Trakya’ya çekmesini hedefliyordu. 3) Bulgaristan’ın karışmasını, zayıf düşmesini, istikrarsızlaşmısını isterken, T. Jivkov’u sarsmak için yerli Türklerin hoşnutsuzluğundan yararlanmayı planlıyordu. 4) T.Jiv-kov ile M. Gorbaçov arasında çok ciddi problemler belirmişti. 5) Moskova, Bulgaristan’ı ve Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını himayesi altında bulundur-mayı ve istediği gibi kullanmayı hesaplarken, elinden geleni ardına bırakmıyordu. İşte böyle bir mantık silselesinde oyunun 2. perdesini açan P. Yapov DS ve KGB’nin Ahmet Doğan’ı sahneye yeni bir görevle (iktidar olma) çıkardığını anla-tıyor. A. Doğan görevini DS şefi general Nanka SEMERCİEVA’dan alıyor. Pazar-cık hapishanesinde Rus ajan ve diplomatları, Büyükelçi Avdeev, konsolos Vladi-mir Feodorov v.b ile Medi Doganov arasındaki görüşmeler artık sona ermiştir. 1) 1989 ağustosunda Bulgaristan Türkleri arasında lider kabiliyetine sahip veya önder olabilecek 500 aydın sınır dışı edildi. Türkiye, Belgrat ve Viyena’ya kovuldu. Saha Ahmet lider için açıldı... 2) 1984 -1989 arasında kurulan Türk direniş örgütleri baş-sız bırakıldı, hırpalandı, tehdit edildi ve politik sahneden uzaklaştırıldı. Bunu yapan DS idi. 3) 1989 yazında Türkiye Dış İşleri Bakanı Mehsut Yılmaz ve Bulgaristan Kültür Bakanı Georgi Yordanov arasında Kuveyt’te yapılan Bulgaristan Türkleri konulu görüşmede, - (Konstantin Çakırov’un “Demokratların ikinci Kattan Akışı” eserinde yayınladığı “Kuveyt Görüşmesi Stenegrafisi”nde aynen verildiği üzere, - M.Yılmaz G.Yordanov’tan “yorgan altında Türkçe konuşsunlar” talebinde bulun-muş ve böylece Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının öz hak ve özgürlükleri, Türklük uğrunda verdiği ağır mücadele galebe çaldığı anda, ansızın can damarın-dan vurulup kötürüm bırakılmıştır. DS ve KGB Ahmet Doğan’ı politik oyunun 2. perdesine çıkarırken, Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının hakları, adaleti, özgür-lükler v.b. iyi yaşatma istemleri, Türklüğü canlandırma gibi sorunları artık çözmüş-tür. Türkiye bu işten çekilmişse Bulgaristan yapılacak iş kalmamıştır. Bu gerçek 23 yıldan beri yaşatıldı. Bu yüzden olacak ki, A. Doğan son 23 yılda Bulgaristanda yaşayan kardeşlerimiz için elini kıpırdatmamış, Meclise bile gitmemiş, tek okul zi-yaret etmemiş, Camiye girmemiş, Türkçe kitap bastırmamış, okullarda Türk dili derslerini engellemiş, bir tek Türk dede veya nenesinin elini öpmemiştir v.b v.b. “Türk kültüründen bana ne?” deyen Liderin kendisidir. Bu aslında Moskova’nın da işine gelmiştir. DS ise bayram etmiştir. 4) 1990 – 2000 yıllarını kapsayan dö-nemde, DS A. Doğan’ı lider yapmak, Bulgar ulusuna “akılı bir politikacı” olarak dayatmak, “bütün işlerin Doğan etrafında döndüğü imajını yaratmak için” uluslara-rası tanıtma yolunda çok çaba göstermiştir. Yapov, bu çabaları anlatırken Türklerin hak ve özgürlük, adalet direnişlerinin tümünü örgütleyen, yöneten ve koordine eden liderin bu işleri Pazarcık Hapishanesinden yapabilecek kadar zeki olduğunu savunacak kadar ileri gitmiştir. “Şeytan” Ahmet’in bütün olayların içinde olması” pek çok kişiyi çok düşündürmüştür. Fakat bu güne kadar A. Doğan’ın KGB ajanı olduğunu iddia eden herhangi bir Bulgaristan Türkü veya Bulgar aydınına rastla-mamıştım. Pek tabii ki, Yapov eserinde vurgulayarak değinmese de, bu saçmalık-lara bazı Bulgar politikacıların tavır alması geçikmedi. Örneğin, Cumhurbaşkanı Jelü Jelev, “OTOBİOGRAFİ” – (Herşeye Rağmen) eserinde, “Medi Doganov’un Bulgaristan’da Türklerin Ulusal Kurtuluş Hareketi gibi örgütleri, Türk kadınlarının 1989 Mayıs Ayaklanması yanında solda sıfır kalır!” diye yazdı. Aynı konuyu işle-yen, Konstantin Çakırov ise şunlara işaret etti: “Bugün Doğan’ın illegal örgütünü hapishaneden nasıl yönettiğine ilişkin anlatılan masallar safdiller veya “aptallar” içindir.” “Hedef reel yaşamda etkin olan örgütleri yok etmek veya onların etkinlik-lerinin Ahmet Doğan hesabına yazmaktır.” P. Yapov’a göre, DS bu işlerde birkaç yanlış yapmış ve en nihayet Ahmaet Doğan’ın ipi pazara çıkmıştır. A.Doğan 1986 ylında, “ajan Sava iken” halk düşmanı olarak yargılanıp hapse girdi. Oysa “Ajan Sava” olan Ahmet Doğan’ın dosyası 06.03.1988’de gizlilikten çıkarıldı. Öyleyse, Ahmet Doğan hapishanede de mi ajandı. Bu olay yazarı derinden düşündürmüştür. Sosyalist Bulgaristan’da bir Komünist Partisi üyesi, parti örgütünden atılmadan, bir DS-ajanı ajanlıktan serbest bırakılmadan tutuklanıp, yargılanıp, hapsedilemezdi. Burada Bulgaristan Halk Cumhuriyeti yasaları üstünde ve bu kanunları geçersiz kılan bir olgu söz konusudur. Yazara göre, Ahmet Doğan olayına KGB daha 1985’te el atmıştır. Kısaca Rusyanın KGB’si Ahmet Doğan’a çadır açmıştır. KGB Bulgar DS’ye ajan Sava (Ahmet Doğan) konusunda dayatmada bulunmuştur. Ne-den mi? Bu soruya yanıt vermek oldukça zor. Yapov konuya hep Moskova’nın Bulgaristan üzerindeki kendi çıkarlarını koruması açısından yaklaşıyor. Diğerlerin yazıp çizdiklerine bakan, özellikle başka bir Bulgar yazarı olan ve Todor Jivkov’un 12 yıl özel sekreteri görevinde bulunan K. Çakırov şunları belirtiyor: “M.Gorba-çov ile T.Jivkov arasında derin uyuşmazlıkların belirdiği “perestroyka” döneminde, KGB Bulgaristan’ın istikrarsızlaştırılması için çok çaba harcadı.” Ahmet Doğan konusuna, kitaplarının dördünde de özel olarak değinen BKP ile DS’nin kaynaştığı istihbarat karargahı olan 6. Şube’de “Türk Bölümü” Amiri Albay Veselin Boşkov “TEHLİKE DEVAM EDİYOR” eserinde Pazarcık Hapishanesi’nde yatan “Medi” ile Rusyanın SSCB Sofya Büyükelçiliği’nden görevlilerin Rodop Dağlarındaki DS konaklarında yapılan görüşmelerde ödev belirlemesi gerçekleşmiştir. Bu konuşma-lar baştan sona kayda alınmıştır, ama açıklanamaz, çünkü devlet sırrıdır, diye yazdı.

Demek oluyor ki, DS-nin “Sava” yı ajan olarak koruması KGB dayatmasıyla ol-muştur. Ahmet Doğan KGB’nin özel görevlendirip yetkilendirdiği kişidir. Daha sonra görüldüğü üzere bu özel görevler arasında, Bulgaristanda özelleştirmeden ekonomiden Bulgaristan Türk ve Müslümanları ile Romlara verilen bonoların HÖH yetkililerince toplandını. Fakat bunların MULTİ GRUP adında bir dev eko-nomik ve mali kuruluşun zalim ve adaletsiz biçimde dağıtıldını. Bunların elleriyle enerji, demir çelik, petrol, renkli metaller, akar yakıt boru hattı, kablo fabrikası v.b. sanayi kullarına ve değişik iş alanlşarına el atılması ve Bulgaristan ekonomisinin boğulması söz konusudur. Yapov eserinde bu cinayetleri, milli menfaatlerimizin sa-tılması ve halkın çıkarlarına peşkeş çekilmesini en ağır sözlerle lanetlemiştir. Bu-rada vurgulanacak nokta, HÖH’ün de katıldığı üçlü koalisyon hükümetlerinin Ah-met Doğan (görev süresi sahibi), Saks Koburgotskı (başbakan) ve Sergey Stanişev (başbakan) şahsında DS tarafından kurdurulup, KGB tarafından yönetilmesidir. Moskova’nın Bulgaristandaki ekonomik çıkarlarını bu ajanlar sayesinde korumuş ve güçlendirmiştir. Multi grup hakkında söylenecek iki söz varsa, bunlardan birisi malı-mülkü insanlarımızın bonoları ile elde edilmiş olmasıdır. Bulgaristan Türkle-rine verilen imtiyazların ve tanınan olanakların HÖH Lideri tarafından Mokovaya bağlı çalışan şirketlere peşkeş çekilmesiyle sonuçlanmıştır. DS ve KGB’nin çok özel ilgi alanına giren bu konulara ve “Bulgaristan Türkü”ne ne T.C. Sofya Büyü-kelçiliği, Plovdis, Burgaz Konsoloslukları v.s. ilgi göstermemişlerdir? P. Yapov bu konuya özel olarak değinmiyor, alıntı da çizmıyor, sadece 1990’da seçilen Büyük Millet Meclisi vekilleri ile diplomatik görevliler arasında 134 görüşme tespit edildi-ğini yazıyor. Bu olgu Bulgar istihbaratçıları tarafından hatıralarında işlendi. Örne-ğin, Albay V. Bojkov, Ahmet Doğan ile MİT ilişkilerini ayrıntılı anlattı. “Bulgar-laştırma” yıllarında, Sofya “Karl Marks Ekonomi Enstitüsünde” okuyan, Ahmet Doğan’la Bulgaristan Bilimler Akademisi’nde doktora tezi yazarken tanışan, ona sevdalanan, Gökay isimli Şumenli bir Türk kızı bu etkileşimde çok önemli bir rol oynamıştır. Gökay DS’nin Birinci Şübe Ajanıdır. Pazarcık Hapishanesine sık sık gidip sevgilisiyle görüşmüştür. Uzun sohbetler, ayrı kalmalar, o yıllarda Amet Doğan’ı gözetleyen subay İvan İvanov’un dikkatini çekmiştir. Ne var ki, “iki sev-gili” hapishanede biraraya gelmeden önce Gökay-kız defasında başka bir adrese daha uğramıştır. Bu yer, doğuştan Bulgaristan’ın Tırgovişte ilinden olan ve T.C. “diplomatik görevlisi” olarak Plovdiv’e yerleşen, aynı zamanda Gökay’ın Plovdiv Tarım Akademisi’nde öğrenim gören kızkardeşine abayı yakan, daha sonra da onunla evlenen “Türk diplomatın” dairesidir. ŞEYTAN: AHMET DOĞAN-4 bö-lüm BULGAR DEVLET İSTİHBARATI (DS) İLE RUSYA DEVLET GÜ-V E N L İ K K O M İ T E S İ ( K G B ) A J A N I

O yıllarda Amet Doğan’ı gözetleyen subay İvan İvanov’un bu iki sevgili dikka-tinden kaçmamıştır. Ne var ki, “iki sevgili” hapishanede biraraya gelmeden önce Gökay-kız bir defasında başka bir adrese daha uğramıştır. Bu yer, Bulgaristan’ın Tırgovişte doğmlu olan ve T.C. “diplomatik görevlisi” olarak Plovdiv’e yerleşen, aynı zamanda Gökay’ın Plovdiv Tarım Akademisi’nde öğrenim gören kızkarde-şine abayı yakan, daha sonra da onunla evlenen “Türk diplomatın” dairesidir. Böy-lece, TR-DS–KGB arası DS Birinci Şübe ajanı Gökçe’nin özel çabalarıyla Pazar-cık Hapishanesi’nde, Rodop Dağları’ndaki dağ evlerinde viski sofralarında yoğurulmuşlardır. Bu ilişki son derece önemli olacak ki, Gökay 1989’daki “Büyük seyehat” döneminden sonra Türkiye’ye göç etmedi. Sofya’da kaldı ve HÖH Mer-kez ofisinde görev aldı. Tabii, bu izlenimler beni P. Yapov’un kitabını okurken de derin derin düşündürdü. Nasıl olur da, DS dosyası kapanmamış, kendisiyle ilgili birçok hesap yapılan, KGB himayesinde bulunan bir UMUT LİDER bu denli sefil olabilirdi!?. ONUN KONUŞMALARINDA VE DAVRANIŞLARINDA, BE-DEN DİLİNDE AKILLI, ZEKİ BİRİ OLDUĞU İZLENİMİ BIRAKAN BİR ÇİZGİ PEK DİKKATİMİ ÇEKMEDİ. Yoksa diyorum tüm bunlar A. Doğan’a vazife olarak 1990’dan sonra mı yüklendi!? Çünkü 1990-1994 HÖH Merkezinde çalışanlar maaş alamıyorlardı. Yapov, Başbakan Andrey Lukanov’un A. Doğan’a para, daktilo, telefon v.b. verdiğini yazıyor. Kanımca, KGB’nin Doğan’a ne za-man para vermeye başladığı üstüne ek çalışmalar yapmak gerekiyor. Yazar, “Telg-raf”, “Monitor” “Politika” ve “Uikkent” gazetelerinin Moskova parasıyla alındı-ğını, yalnız son haftalık yayının değerinin 200 000 Euro olduğunu yazıyor. Bu yüzden P. Yapov’un tespit yorumlarının biraz da “milliyetçi” açıdan kaleme alın-dığı görüşündeyim. P. Yapov’un eserinde KGB para muslukları her üç sahnede de Ahmet Doğan’ın bahçesine akmıştır. Neden mi? Diğer ödevlerin yanında KGB Bulgar toplumunun dini ve etnik temelde parçalanmasını da istemişti ve bu da an-cak parayla olacak bir iş olduğunu görmüştür. KGB’nin HÖH olgusunun daha ilk gününde yer aldığını gösteren bir başka olgu da şudur. Yapov’un yazdıklarını kı-saca açmak isterim: 1990 Ocağında Varna’da Hak ve Özgürlükler Hareketi kuru-lup mahkemede tescil edilirken PROGRAMINI yazan Miroslav Dırmov adında bir Bulgardır. Ahmet Doğan HÖH’ün hiçbir belgesini kaleme almamıştır. M.Dır-mov Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin Drezden şehrindeki Teknik Üniversi-teyi bitirdikten sonra Sofya’da İstihbarat Yüksek Okulunda okudu ve orada öğret-men olarak çalıştı. Bulgaristan da bu arada, Doğu Avrupa ülkelerindeki Türklerden sorumlu KGB Albayı olan S.Üstüngel ile Komintern kadrosundan Mara Kolarova’nın öz kızı Maya M. Drımov ‘un eşidir. KGB’ye ve DS’ye bağlı bir kadro olaran Ahmet Doğan’a HÖH Programı’nı yazma görevini o da Moskova’dan almıştır. Drımov HÖH’ün Varna Şehir Mahkemesi’nde tescilini sağ-lamış ve hareket merkezinin Sofya’ya taşımıştır. Drımov’un Varna seçim bölgesin-den HÖH Millet Vekili seçilmesiyle bu alış veriş defteri kapanmıştır. P. Yapov’un eserinde özellikle değinmediği bir husus da, kendisinin de 8 yıl 4. katında çalıştığı Sofya “Al. Stamboliyski” 45 A’daki HÖH parti merkezinin devletten nasıl alındı-

seytan Dogan -3

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Önümüzdeki 2013 seçimlerinde Müslüman-Türk Topluluğunun kader seçimi olacaktır.

Bir sofra tartışmasının düşündürdükleriİ d e o l o j i s i z p o l i t i k a o l m a z . Mestanlı yöresi Kültür ve Dayanışma Derneği’nin

Bursada düzenlediği yemekli toplantı buna kesin kanıt-tır. Bulgaristan’da Hak ve Özgürlük Hareketi’nin ye-rel temsilcisi sıfatıyla bu toplantıya katılanlar ve HÖH adına konuşanlar Türkiye’den HÖH’e özel des-tek talep etmekle politik cahilliğini ortaya koymuşlardır.

Son 2O yılda süregelen tek yanlı politikalara saplan-mış olan ve hızla meydana gelen son değişiklikleri, Bulga-ristan Türklerinin uyanışını ve yeni politik çözümler arayışını göremeyen HÖH yönetimi baltayı Bursa’da da taşa vurdu.

Tüm HÖH elitini niteleyen ve izlenen politika için ta-mamen geçerli olan bu tanımlama, yeni başlayan seçim kampanyasında içte ve dışta aciz saldırıların şiddetli ucunu Türkiye’ye, göçmen derneklerine, AK Partiye, hükümete ve şahsen Başbakanımız Sn.Tayip Erdoğan’a yöneltmişlerdir.

Bu yeni durumun nedeni şudur: HÖH elitine göre, Türkiye (HÖH-Monşerleri)

HÖH’ü kayıtsız şartsız desteklemiyorsa yanlış yapmak-tadır. Ne yazık ki, A. Doğan’ın (ajanın) çizgisinden çı-kamayan HÖH’ün değişen eliti, politikayı okuyamadı, değiştiremedi, yenilemeyi ise hiç mi hiç düşünmedi.

Ye n i ç a t ı ş m a n ı n a n a k o -nusu ideolojik ve dolayısıyla politiktir.

HÖH-elitinin bağlandığı neo-liberal ideolojiden Bulgaristan’da Müslümanlara geçmişte faydası olmamış-tır ve gelecekte de faydası yoktur. HÖH’ün sarmaş dolaş ol-duğu Rus enerji tekelleri Bulgaristan’ı çökertiyor. Neo-liberal gelişmeler, halkımızın ezilmesi, sömürülmesi ve yok pa-hasına bir avuç zengini palazlandırma ve ihya etme anlayı-şına hizmet ediyor. A. Doğan’ın çevresinde kümelenen zen-ginler bizdeki neo-liberallerdir. Bunların dayattıkları politika son ayda 6 vatandaşın kendilerini yakmasına neden olmuştu. Onların hiç biri, 3.lü koalisyon ve A. Doğan, ölüm yatağında olsak bile bir kaşık su vermezler. Neo-liberal ideolojiden kay-naklanan politika bizde ancak ve ancak öz halkımıza, köy-deşlerimize, kentli ve tüm kardeşlerimize, yoksul halkımıza ihanet politikası izlenmiş ve izlenmeye de devam etmektedir.

Bu ideolojiden ve politikadan bize fayda gelmedi ve gel-meyecektir. Bunlar, hep bana ver, ben merkezli, ben kazana-yım politikasını takip etmişlerdır. Hala anlaşılamamış olan bu politik aldatmaca, Bursadaki toplantıda AK Partinin HÖH konusunda sert tutum almasıyla balon gibi patlamıştır. Bun-lar ilerki zamanlarda da her yerde patlamaya devam edecek-tir. İnsanımız artık bu politik zehirden arınma zamanı gelmiş-tir, bunu da bu 2013 genel secimlerinde bunu gösterecektir.

Özellikle şuna dikkatinizi çekmek isterim. Herkesin artık öğrendiği bu son gerginlik önce Bulgaristan’da kızıştı. A. Doğan HÖH ağıcında büyüyen dalları budadıkça, halkımız üzüldü, halk gamlı yaşadı. Seçim öncesi kuraklık basınca da, kahırlı insanımızdan HÖH ağacına su taşıması, oy vermesi istendi.

Sabırlı ve dayanıklı insanlarımız 23 yıldan beri bu çileyi çekegeldi. Türkiye’de yaşayanlardan da hep karşılıksız oy is-tedi ve halkımız hep mi hep verdi. Bu dışarda yaşayan insanla-rımızın karşılığı, sadece Bulgaristan’da yaşayan insanlarımıza faydalı olması idi, bunu da ters anladılar veya işlerine öyle geldi.

Öyle ama kuruyan kapların altındaki yara hep sızladı ve kimseye huzur vermedi.

Önce Bulgaristan’da patlayan ve artık Türkiye’deki der-nek toplantılarına da sıçrayan şimdiki amansız politik ayrışım, derinleşen görüş ayrılıklarının aşılamamasının bir sonucudur.

İleride bu çelişki dahada keskin bir biçim alacaktır. Söz konusu olan öncelikle HÖH’ün son yıllarda Bulgaristan’ın iç ve dış politikasında hiç bir soruna doğru, halkın çı-karlarına yönelik, halktan kabul gören, gerçekçi çözüm önerisi getirememiş olmasıdır. Hiç kimseye hiç bir ko-nuda el uzatmaması, halktan tamamen uzaklaşmasıdır.

Bu politikanın gündeme getirdiği sonuç, Müslüman-Türklerinin HÖH’ten topluca ayrılıp, beraberce çıkıp yine topluca Ulusal Hak ve Özgürlükler Hareketi partisine ak-mak, orada birleşmek, politik olarak pekişip güçlenmek ve bu partimizi Sofya meclisine götürmektir. Şimdi 2013 genel seçimlerde halkın en önemli politik ödevi budur.

Bursa’da çatışan taraflar: Bursa’da kı-zışan sert tonlu söz düellosuna katılanlar:

BAL-GÖÇ Genel Başkanı Doç. Dr. Yük-sel ÖZKAN; AK Partisi Bursa Milletvekili Mus-tafa Öztürk; Mestanlılılar Kültür ve Dayanışma Der-neği Başkanı Hasan ÖZTÜRK ve HÖH eliti.

Aslında bu HÖH elitinin bir temsilcisi ile BAL-GÖÇ nezninde göçmen dernek ve federasyonları; HÖH eliti ile AK Partisi ve şahsen HÖH eski Başkanı A. Doğan ile Başbakanımız Sn.R.Tayyip Erdoğan arasında mey-dana gelen kökten farklı bakış açısının Bulgaristan parla-mento seçimleri arifesinde kamuoyu önünde yüzleşmesidir.

Çözümüne kökten farklı yaklaşılan ana konular şunlardır: Bulgaristan ile Türkiye arasında dostluk ve işbirliği poli-

tikası; Bulgaristan Başbakanı Sn.Boyko Borisov ile Türkiye Cumhuryeti Başbakanı Sn.R. Tayyip Erdoğan arasında son dönemde gelişen ve güven veren, verimli ve dostça ikili te-maslar; özellikle de Bulgaristan ile Türkiye devlet politikasının HÖH süzgecinden geçmesini isteyenlerin kesin yanılgısıdır.

Şimdiki yol ayrımı HÖH Başkanlığı’nın Bulgaristan’da Müslüman-Türklerin ve tüm soydaşlarımıza ihanetiyle baş-lamış, derinleşmiş ve derinlik bir uçuruma dönüşmüştür.

Temel konularda HÖH partisinin politik yanılgıya düştüğünü ilk gören Ulusal Hak ve Özgürlükler Hareketi Başkanı Sn.Güner Tahir oldu. HÖH Genel Başkan Yar-dımcılığından ayrılan Sn.Güner Tahir HÖH’in politika-larından memnun olmayan bir grup arkadaşı ile Ulusal Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni (UHÖH) partisini kurdu ve halkımızın demokrasi ve özgürleşme uğrunda ver-diği ağır mücadeleleri devam etirip yaşatma yoluna açıldı.

UHÖH 12 Mayıs 2013 par la -meto seçimlerine tek başına katılıyor.

BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk Soydaş derneklerinden Türkiyede ilk defa HÖH’ün iha-net politikasını zamanında açığa vuran oldu. O, gerçek-leri okuyunca yönettiği derneğin politik çizgisini yeni te-mellere oturttu, yeni baştan demokratik ilkeler üzerinde örgütledi. Başkan R. Ulutürk daha 2003 ardından 2005’te HÖH tarafından dayatılmak istenen seçimlerle ilgili dala-veracı politikalara, oy satın almaya sırt çevirdi. Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve vatanlarında yaşayan tüm Müslü-manların huzur içinde olmasına yönelik dayanışma ve yar-dımlaşmayı gündeme getirdi ve değişik biçimlerde geliştirdi. Bu asil politikadaki ana koşul Bulgaristan ile Türkiye ara-sında her alanda semereli, dostça işbirliği ve yardımlaşma-nın gelişerek daha fazla meyve vermesine ve iki ülke halk-larına her bakımdan yararlı olunmasına hizmet sunmaktı.

Balkanlar’da barışın ve güvenliğin temel taşı ol-mak gibi asil hedefler bulunur. Dernek çalışmalarında Bulgaristan’ın bugünkü derin bunalımdan sıyrılması, iş-birliği geliştirerek güçlenmesi; mutlu ve güvenli bir ya-şama açılmasına faydalı olması hedeflenmektedir. Bu po-litikada miheng taşı Bulgaristan’ da yaşayan Müslüman topluluğun tüm etnik grupların anayasal ve evrensel hakla-rının bütünüyle tanınması ve uygulanmasıdır. İnsan kardeş-liğine ve yardımlaşma gereğine dayanan bu politik anla-yış, soydaşlarımızın Bulgaristan’daki yerel ve parlamenter seçimlere aktif katılmasını özendirdiği gibi, tamamen ya-pıcı ve güven veren isabetli bir politikaya hizmet etmektedir.

Bursada’da dernek, federasyon ve belediye baş-kanlarının katıldığı görüşme politik niteliklidir. Kızı-şan tartışmanın politik özünde öncelikle BAL-GÖÇ’ün Bulgaristan’a ve HÖH’e bakış açısını öteden beri katı tutup asla değiştirmek istememesi yatar. Bulgaristan’da yapılan her seçimde HÖH elitine Türk oylarını hediye eden BAL-GÖÇ, Türkiye Cumhuriyetindeki en büyük soydaş derneğidir ve HÖH’ten asla hesap sormamakla hep yanlış yapmıştır ve bu yanlışı devam etirmektedir.

Bu arada HÖH elitinin sinsi oyunla-rına alet olmuş ve buna devam etmektedir.

Bulgaristan’da bazı önemsiz ekonomik çıkarlara bazı yöneticiler yetinmiştir. BAL-GÖÇ, son yıllarda devamlı “yüksek hizmet plaketı” dağtmakla yetinerek, Bulgaris-tan politikasında körleşmiş, genel nitelikli bazı demeçlerle yetinmeyi yeğlemiş ve modern siyaseti “Türkan Çeşme” Anma törenlerine turistik katılım seviyesine indirgemiştir.

HÖH yönetiminin izlediği politikalar-dan, son yıllarda Müslüman ve Türklük dava-sına ihanet sınırını aşan tutumdan hesap sormaya do-ğal hakı olan BAL-GÖÇ bunu yapamamıştır.

BAL-GÖÇ’ün iç işlerine karışma-dan şunları söylemeden edemeyeceğim:

HÖH’e hep canı gönülden karşılıksız destek ve-rildi, dil özürlü gibi susuldu, hesap aranmadı, hesap sorul-madı, misafir karşılandı, ağırlandı ve uğurladı. Sonunda????

G ü n e ş b a l ç i k l a s ı v a n m a z : Bugünkü vahim durum, Bulgaristan Türklerinin 3 par-

çaya, 3 partiye bölünmüşlüğü HÖH’ün körü körüne des-teklenmesinin bir sonucudur. Şu an söylenecek olan şu-dur: HÖH ile BAL-GÖÇ’ün arası kesin açılacaktır. HÖH ile AK Partinin arası açılmıştır. Başbakanımız Sn.R.Tayip Erdoğan’ın HÖH e olan sempatisi sönmüş, Kasim Dal da nasibini almak için sırasını beklemektedir. Pabucunun dama atılacağı günler hemen yarın vay biraz sonrası gibi yakındır.

A.Doğan’a 8. Olağan Kurultay kürsüsü’nde tabanca çıkarılıp, “politikadan çekil” denmesinden sonra, Bulgaris-tan Türklüğü ve Müslümanlığı gündeminde en önemli poli-tik olay, önemli nitelik taşıyan bu gelişmelerin Mestanlılılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan ÖZTÜRK’ün Bursa’da yönettiği geleneksel misafir karşılama ziyafe-tinde patlak vermesi tesadüfi değildir. Bir defa, Mestanlıların Bursa dayanışma ve kültürel varlığı geliştirme derneği soy-daşlarla çok aktif çalışan ve Bulgaristan’ı başarılı bir şekilde etkileyebilen güçlü bir kuruluştur. Mestanlı, Güney Doğu Rodoplar’da, Kırcali ilinde ticari ekonomik, sosyal ve kül-türel bakımdan aktif gelişerek, insanlarımızın sevdiği doğal bir yerleşim merkezi olarak büyümektedir. Türkiye dernek-leriyle belediyeler arası dayanışmalar olumlu meyveler ver-mektedir. Demokrasi mücadelesinde şehitler veren, vatan şairi Nuri Adalı şanını yaşatan Mestanlı halkı politik olarak uyanık ve bilinçli olduğu kadar, HÖH politikasının ideolojik ve politik çöküşünü sezen ve gören bir topluluk olarak da bi-linir. Mestanlı sakinlerinin politik tutumu Kırcaliden de farklı-dır. Özgündür. Gerçekçidir. Burada son seçim toplantılarında “HÖH’ün özünde kurt var!” diyenler artık başkaldırmıştır.

B u s e ç i m l e r d e M e s t a n l ı s e ç -meni HÖH’e oy vermemede kararlıdır.

Ha lk ımız k ı s ı r po l i kaya bun -dan böyle kurban olmak istemiyor.

Önümüzdeki seçimlerde Bulgaristan’daki Müslüman-Türk Topluluğunun kader seçimi olacak-tır. Ya tarih sahnesine gömülmek ya da yeniden dirili-şin ve ebediğyen var oluşun başlangıç tarihi olacaktır.

Dr.Nedim BİRİNCİ2 0 1 3 S e ç i m l e r i

Bilgilendirmeğını açıklamamasıdır. Bu merkezin elde edilmesi, DS kıdemli albaylarından Yovko Yovkov’un Maliye Bakanı yar-dımcılığı dönemin-deyken devlet mülklerinden sorumlu olan baş amir olduğu zamana rastlar. O vakit, bu binanın alınmasına karşılık, Ahmet Doğan, Y. Yotov’un oğulunu ABD Harvart Üniversi’nde doktora tezi yapmak için Sağ-lık Bakanlığı adına delege etmişti. “Al. Stamboliyski” 45 A’da bulunan 6 katlı HÖH parti merkesinin Beni hala düşündü-ren, KGB’nin eli kolu taa oralara kadar uza-nabiliyor muydu? 2. ve 3. perdede izlenen olguların arasında şunlar göze çarpıyor. Ah-met Doğan, Bulgaristan Cumhuriyeti’nde 36.; 37.; 38.; 39. ve 40. Millet Meclidin’de vekil olan, her defasında Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının oylarının hemen he-men hepsini ve özellikle de Türkiye Cum-huriyetindeki soydaşlarımızın oylarını 5. kez kayıtsız koşulsuz tümüyle aldı. Süresiz Başkan seçilmiş olan bu “lider” seçim liste-lerini de kendi kıstaslarına göre belirlemek-tedir. Bu işte müdahale edecek durumda olan tek kişi yoktur. Sarayda yaşayan ve devlet güvenliği tarafından korunan, zırhlı araçla gezen “önder” halkla görüşmüyor, insanlarla yemek yemiyor, uzun süre kim-seyle beraber kalmıyor. Sözde hayatı için tehdit almış. Eserde, Ahmet Doğan’ın gizli kasaları olduğu, halktan para topladığı, gizli işler çevirdiği v.b anlatılırken, 2. hafta boşa-dığı Aysehel’le evlenirken 1.5 milyon leva harcadığına dikkat çekilmiştir. P. Yapov ese-rinde DS-KGB Ajanı Doğan olayına bir de, Bulgar milliyetçiliği açısından bakıyor. Ataka partisinin kurulmasıyla ülkede milli-yetçiliğin yeşerdiğini ve anti-İslamist ve Anti HÖH uçların sivrildiğini anlatıyor. Bu hortlamanın ulusal hoşgörü ve barışı balta-ladığına işaret ediyor. HÖH’ün kooalisyon iktidarı döneminde büyük vurgun yaptığını yazan P. Yapov, seçmenlere dağıtılan “Mos-kova paralarıyla” son seçimlerde oyların % 30 oranında arttığını vurguluyor. Konuya devamla, BSP, Çar II. Simeon partisi “II. Simeon Ulusal Hareketi” ve HÖH hükü-metlerinin sadece ve yalnız Moskova çıkar-ları için çalıştığını, enerjimizi Rusyaya bağ-ladığını ve ülkemizi çökerttiğini yazan araştırmacı yazar, Bulgaristan’ın geleceğinı farkı bir bakış açısından gözlemektedir. Biz HÖH’ü kurarken, Bulgaristan Türk-Müslümanlarının etkik Türk kimliklerini koruyarak gelişeceklerini ve ulusal demet içinde laik oldukları yeri alacaklarını savu-nulurdu. Yapov ise Türk ve Pomakların ve azınlık durumunda olan Bulgaristan etnikle-rinin Bulgar partilerine katılarak, oy vererek eritilmelerini, yeni bütünlük içinde kaybol-malarını yeğlerken, Gotse Delçev bölgesin-den bazı soylu Pomak aydınlarını örnek olarak göstermiştir. Eserinde, Ahmet Doğan’ın en yakın zamanda mahkemelik olacağı, HÖH’ün çökeceği ve birkaç yıl sonra dağılacağı, anayasayla uyumsuz bu etnik ve dinsel oluşum yasaklanması gerek-tiği gibi görüşlere yer verilmiştir. HÖH Operatif Büro üyesi, Sofya HÖH il Örgütü Başkanı, Ahmet Doğan’ın çalışma odasına her zaman girip çıkan, yazışmalarını oku-yan, düzenleyen, onun adına birçok görüş-meye katılan büyük bir aydın sıfatıyla bili-nen P. Yapon’un HÖH merkezini ziyat eden herhangi bir KGB yetkilisinden söz etme-mesi de kayda değer bir ayrıntıdır. A. Doğan’ı ziyaret eden önce DS ve şimdi de DANS subaylarından da neden bir söz edil-miyor? Balkanların 1990’lı yıllarda ve 2010’a uzanan ağır bunalımda Doğan’ın Moskova ajanı olarak DS ile uyumlu çalı-şıp başarılı olduğunu, pek çok şahsi mal mülk edindiğini, bunların hiçbirinin kendi adına kayıtlı olmadığını, vergilerini başkası-nın ödediğini. Ayrıca Ahmet Doğan’a bir-şey olursa bu mülkün ve paraların devlete kalacağını, tüm varlığın daha büyük kısmı-nın değişik kuşaklardan DS şimdi de DANS yetkilileri adına tescil edildiği v.b. Yazıyor. Gerçekler, olaya el atma zamanın geldiğini bildiriyor. Bulgaristan’da tüm Müslümanla-rın Ahmet Doğandan birşey beklemesinin yanlış olacağına parmak basıyor, “boş ha-yallerle yaşamayın” diye yazıyor. Kitabın bıraktığı genel izlenim “Bulgarlaştırma”

zülmünün neredeyse Ahmet Doğan olayı dışında gelişmesi, Doğanın hazırlık görür-ken olaylara karıştırılmaması, korunması ve hazırlık görmesidir. Moskovanın Bulgaristan’ı ezme ve yoksul bırakma, ye-raltı ve yerüstü zengtinliklerine el koyma çabalarının kitapta yer verilirken, en önemli KGB ajanları olan Ahmet Doğan, AB ve NATO üyeliğine neden izin verildiği, bu-nunla neyin hedeflendiği işlenmemiştir. Ki-tap bu bakıma çelişkilidir... Daha derin dü-şünülürse bu kitap, Bulgar milliyetçilerine yem olabilir diye düşünüyoruz. Bulgaristan’da Müslümanlar şimdiye kadar “beşinci kolordu” olarak gösterilirken, şimdi KGB -ajanın büyük ordusu olarak ortaya çıkıyor, burada başka gerçeklerin aranması da gerekiyor, şöyle ki yazar konuyu daha etraflı irdelemeye yanaşmıyor. Açıkça ifade edildiği üzere, HÖH ve onun KGB ajanı LİDERİ Bulgaristan Müslümanlarını ezen, sıkıştıran, boğan toplumsal kalkınmalarına engel olan, dev bir ejder oluşumu çok bü-yük bir korku ve dehşet haline geldiğini bil-diriyor. Bunalım içine düşünce biraz da kendini korumaya özen veren Ahmet Do-ğan Sofya’nın Vitoşa Dağı eteklerinde Sa-raylara kilitlenmiş Yani Zellanda’da yaşama hayalleri kurmaktadır. Demek hapislik sa-dece hapishanelerde değil saraylarda da ola-biliyormuş. Milli Güvenlik tarafından gece gündüz korunsa da Bulgaristan’dan kaçmak herhangi bir soruna çözüm olur mu dersi-niz. Müslümanlar da artık uyanmaya başla-dılar, dünyayı okumaya başladılar. Aldatıl-dıklarını oyuna getirildiklerini farkına varmaya başladılar. KGB Lideri Doğan’ın alaşağı edilmesi gerektiğine artık inandılar. Yapov Bulgaristan’da en vicdansız insanın Ahmet Doğan olduğunu duyuruyor. Yapov eserinde anlatılan çok farklı bilgilerin özün-deki gerçekte Doğan’ın ipleri Moskova – KGB ve gizli istihbaratı DS tarafından çeki-len kötü bir adam gibi tanıtılırken, Müslümanların karşısında şeytanın oyunun-dan ve zülmünden kurtulmasının ellerinde olduğuna ve artık T.C. Yetkililerinin de bunu fark ettiğine altını çizerek işaret edi-yor. Son kısım Eserinin son sayfalarında Doğan’ın bir DS ve KGB ürünü olduğunun altını yeniden çizen, “ben bir gerçekçiyim, Doğandan hesap sorulmayacaktır”! Öngö-rüsünde bulunuyor. Kitabın son iki cümlesi şunlardır: “Doğan için şimdi ne gibi bir plan kuruldu acaba? Bulgaristanla ilgili kesip biçtikleri nedir biliyormusunuz!?” Hak ve Özgürlükler Partisi Merkez Konseyi’ne üye olan ilk Bulgar, Başkan Ahmet Doğan’la yıllarca birlikte çalıştıktan sonra yazdığı bu k i t a b ı n ı ş ö y l e b i t i r i y o r :

İ T H A M E D İ Y O R U M 1. Ahmet Doğan şeytanını yataran DS

ve KGB’yi itham ediyorum! 2. Doğan’ın kendisini itham ediyorum! 3. Doğan’la or-taklık yapan ve ülkemizi derin bunalıma sü-rükleyen, Bulgaristan Sosyalist Partisi, II. Simion Ulusal Hareketi, Hak ve Özgür-lükler Hareketi’ni; şirket ve partilerden olu-şan çemberi itham ediyorum! 4. Ülkenin en yüksek yasası olan Anayasayı delerek, bir etnik parti kurulmasına izin veren Bul-garistan Adalet Sistemini itham ediyorum!

5. Bulgar Anayasası’nın korunması için aralarında birlik kuramayan ve Doğan’ın yeni bir Kosovo ile tehdit savurmasına ola-nak veren tüm politik güçleri itham ediyo-rum! 6. Bulgar kamuoyunu ve Bulgar Türk, Pomak ve Romlarını itham ediyorum!

Ben, onları, Doğan’a üstünlük sağlama fırsatı verdiklerinden ve Bulgaristan’a o denli büyük zarar verilirken göz yumduk-larından dolayı itham ediyorum! 7. Yal-nızca Bulgaristan için olmakla kalmayıp, tüm Balkanlar için de çok büyük tehlike oluştuğunu görüp algılamış olmasına karşın, Doğan ve Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni konjuktürel hesaplarla kabul eden ulus-lararası kamuoyunu itham ediyorum!

İNSANLAR NÖBET VERİN! ONARILMASI OLANAKSIZ OLA-NIN BAŞIMIZA GELMEMESİ İÇİN UYANIK OLUN! DOĞAN VE

seytan Dogan -4

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 70.Sayı

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Avrupa’nın Türkiye’ye İhtiyacı VarSeçim Kampanyası Başladı, Seçimde 45 Siyasi Oluşum Kıyasıya Yarışacak

Başsavcı Sotir Tsatsarov ve meslektaşları, Sosyalist Partisi lideri Sergey Stanişev’in , ül-kede üst düzey siyasetçilerin dinlenmesine iliş-kin ihbarı doğrultusunda İçişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü bir aylık denetiminin sonuçlarını açıkladılar. Savcılık, gözlem teçhizatının gayri resmi bir şekilde kullanma imkanlarının ol-duğunu belirlemiştir. İçişleri Bakanlığı Tek-nik operasyonlar Müdrlüğü’nde ekiplere ve-rilen görevlerle ilgili yazı düzenlemesi yok.

Savcılık denetiminin sonucunda, gayri resmi kullanımına imkan sağlayan, takip teçhiza-tını kullanımında kontrol eksikliği belirtiliyor.Denetimin ardından, Savcılık, Opera-

tiv Teknik operasyonlar Müdürlüğü’nde üç müdüre karşı cezai soruşturmalar baş-lattı. Soruşturmalar, yetkili kişiler ola-rak görevini yerine getirmeme ve özel tek-nik teçhizat bulunan bir otomobilden kart kayıdını silme gerkçeleriyle başlatıldı.

Başsavcılık, Bulgaristan’da Telefon Dinlenme Denetim Sonuçlarını Açıkladı

Bulgaristan 2013 Genel SeçimleriSTK’lar ve Bulgaristan Konsolosluğu Sadet Partisi Gençlik Kolları BULTÜRK Genel Merkezini Ziyaret Ettti

2 Mayıs’ta yapılacak erken genel seçimler için seçim kampanyası resmen başladı. Seçimler için 38 siyasi parti ile 7 koalisyon mücadele edecek. Merkez Seçim Komisyonu (MSK), 240 sandalyeli parlamentoya girebilmek için 38 si-yasi parti ve 7 koalisyonun kayıt yaptırdığını ve ülke genelin-den toplam 7 bin 200 milletvekilinin aday olduğunu açıkladı.

MSK ülkede kayıtlı seçmen sayısının 6 milyon 956 bin 890 olduğunu, seçim gününde 18 yaşına girmiş bulunan 21 bin 155 kişinin de ilk kez oy kullanabileceğini vurguladı. Seçim kampanyasının başlaması ile ilgili partilere seslenen Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, partilerin yerine getirile-bilir vaatler vererek sorumlu bir seçim kampanyası yürütme-leri tavsiyesinde bulundu. Siyasilerin ana görevinin halkın güvenini tekrar kazanmak olduğunu vurgulayan Plevneliev, “İnsanların sesine kulak verin ve onların problemlerinin çö-zümü için çalışın. Bulgaristan halkı değişim bekliyor.” dedi.

45 oluşumdan 3’ü doğrudan Türklerden oy bekliyorMerkez Seçim Komisyonu’na Türklerin yoğun olarak

bulunduğu 3 parti boy gösteriyor. Bunların arasında ge-leneksel olarak en güçlü aday Hak ve Özgülükler Ha-reketi (HÖH) yer alıyor. Bunun dışında Kasım Dal ve

Korman İsmailov’un dahil olduğu Merkez-Hürriyet ve Şeref (MHŞ) Koalisyonu da Türklerin oyları için mü-cadele edecek. HÖH’den ayrılarak 1998’de Ulu-sal Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni kuran Güner Tahir de Türkler ile göçmenlerin oylarını almaya çalışacak.

Göçmenlerin oyu için rekabet varYurtdışında 2009’daki seçimlerde Türkiye’den yaklaşık

90 bin seçmen oy kullanmıştı. 28 bini İstanbul ve çevresin-den olmak üzere 25 bini de Bursa’dan gelmişti. En son ge-nel seçimlerdeki oyların yüzde 90’dan fazlası HÖH’e git-mişti. Bu seçimlerde ise Kasım Dal’ın partisinin yanı sıra GERB partisi de, Türkiye’nin eski başbakanlarından Me-sut Yılmaz ile irtibatlarından yararlanarak göçmen oyların-dan pay almak istiyor. Seçim bölgeleri arasında 25. Sofya Bölgesi iki eski başbakanın kıyasıya mücadelesine sahne olacak. Burada GERB lideri Boyko Borisov ile Bulgar Sosyalit Partisi Başkanı Sergey Stanişev kozlarını payla-şacak. Kırcali’de HÖH’den Lütvi Mestan, UHÖH’den Muharrem Ahmedov ve MHŞ’den Korman İsmailov’a karşı çıkacak. Kasım Dal ise Silitra’da HÖH’ün tecrübeli isimlerinden Ramadan Atalay’a karşı mücadele verecek.

Bulgar Ortodoks Kilisesi 42 yıldan sonra ilk kez patrik seçimi organizasyonu düzenledi.

Geçen sene vefat eden Patrik Maksim’in ye-rine Rusçuklu Neofit seçildi. İki turda yapı-lan oylama sonrası seçilen Neofit, halka çanla-rın çalmasıyla duyuruldu. Yeni görevine törenle uğurlanan patrik, ömür boyun görev yapacak.

Seçim sonucunun ilan edilmesinden sonra yerli ve yabancı misafirler, Kilise Yönetimi bi-nasından Aleksandır Nevski Katetdrali’ne ka-dar kordon halindeki yürüyüşe katıldı. Kordon etrafında asker temsilcileri yer aldı. Kated-

ralde ise tahta çıkarma töreni düzenlendi. Tö-rende “ehil” anlamına gelen sözün üç kez tek-rarıyla patrik görevine resmen başlamış oldu.

Törene Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ile çok sayıda yabancı misyon temsilcileri de katıldı.

Neofit, tüm Bulgar halkın kurtuluşu için dua edeceğini açıkladı. 1945 yılı doğumlu olan Ne-ofit, Moskova İlahiyat Fakültesi mezunu. Kısa zaman önce Dosya Komisyonu, Neofit’i 1983 yılında devlet istihbaratı tarafından Simeonov la-kabıyla kullanmak için kayda geçirdiğini ve 1990 yılında da kayıtlardan silindiğini açıklamıştı.

Bulgaristan Yeni Patriğini Seçti

Almanya eski Başbakanı Gerhard Schrö-der, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine des-tek verirken, Türkiye’nin AB’ye duyduğu ka-dar AB’nin de Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu söyledi.

Schröder, Türkiye’de terörün sona erdirilmesi için baş-latılan çözüm sürecine de destek verdi, ancak, tarafla-rın silah bırakması şeklindeki değerlendirmelerin yanlış-lığını dile getirirken, “Devlet silah bırakamaz, Bir başka tarafın silahları bırakması gerekir” ifadesini kullandı.

“İŞ DÜNYASI ADANA’DA BULUŞTU”Almanya’nın eski Başbakanı Gerhard Schröder,

Adana’da Çukurova Genç İşadamları Derneği (Çuku-rova GİAD) tarafından düzenlenen ‘Bilgi Güçtür’ toplan-tıları kapsamında ‘Türkiye – AB İlişkilerine Siyasal Ba-kış ve Enerji Koridorunda Adana’ konulu konferans verdi. Adana HiltonSA Oteli’nde gerçekleştirilen konferansa, si-yasette ve ekonomide ulusal ve uluslararası düzeyde etkin çok sayıda iş adamının yanı sıra, Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Adana’nın tanıtım filminin izlenmesi sonrası toplantının açılış konuş-masını yapan Çukurova GİAD Başkanı Ömer Faruk Sa-karya, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üye olma yo-lunda yıllardır ilerlediğini ancak sonuç alamadığını söyledi. Vize kolaylığı sağlanmamasının Türk işadamları açısından sıkıntı yarattığını vurgulayan Sakarya, “AB üyesi olmayıp da Gümrük Birliği üyesi olan tek ülke olmamız ve birliğin yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmalarına taraf olamamamız ne-deniyle yaşadığımız ve yaşayacağımız dış ticaret zararlarını da büyük bir sıkıntı olarak görüyorum. Kabuğunu kıran, ar-tık tüm dünyayı ticaret alanı haline getirmiş, bölgesel güçten küresel güce doğru yol alan bir millet olarak yakın zamanda bu sorunların çözüm bulacağına inancım tamdır” dedi. .

Adana’nın bölgenin en önemli stratejik noktasında bu-lunduğunu, enerjinin doğu-batı, kuzey-güney ekseninde da-ğıldığı önemli bir konumda bulunduğunu da kaydeden Sa-karya, “Adana, uzun yıllardır çalışan Kerkük-Yumurtalık ve Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hatlarının dışında ya-

pılması planlanan Samsun-Ceyhan ve Kuzey Irak petrolle-rini dünyaya taşıyacak olan hatların çıkış noktası olan önemli bir kenttir. Özellikle son zamanda Kuzey Irak Petrolleri ko-nusunda önemli adımların atılması Adana’nın önemini tek-rar vurgulamaktadır. Gerçekleşmiş ve gerçekleşecek önemli enerji nakil projeleriyle, yapılacak olan petro kimya tesisleri ve diğer pek çok önemli yatırımla Adana dünyanın önemli enerji nakil ve işleme merkezlerinden birisi olma yönünde hızla ilerliyor. Daha pek çok yatırım ve gelişme kentimizde, önümüzdeki kısa zamanda gerçekleşmeyi bekliyor. Adana dedelerimizin toprak altında sakladığı Sarı Liradır. Bu gün bize düşen bu sarı lirayı toprak altından çıkartıp tozunu top-rağını silip, parlatıp kadife keseye koymaktır” diye konuştu.

“TÜRKİYE PARLAYAN YILDIZ”Daha sonra konuşan Almanya eski Başbakanı Gerhard

Schröder, Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik krizde, Türkiye gibi güçlü ortaklıklara ihtiyacının olduğunu söy-leyerek, bu doğrultuda Türkiye’nin AB’ye ihtiyaç duy-duğu kadar, AB’nin de Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu belirtti. AB’nin şu ana kadar yüzleştiği en büyük sorun-larla karşı karşıya kaldığını savunan Schröder, bu doğ-rultuda sorunların aşılması için yeni reformlara ve daha fazla entegrasyona giden ülkelere ihtiyaç duyduğunu kay-detti. Schröder, Türkiye’nin dünya ekonomisinde ve siya-setinde parlayan bir yıldız olduğunu, 2001 ve 2009 krizle-rine rağmen yüzde 7,5 büyüme kaydettiğine dikkat çekti.

Bulgaristan’da 12 Mayıs’ta yapılacak erken genel se-çimleri için kampanya süreci başladı. Yaklaşık 7 mil-yon kayıtlı seçmenin oy vereceği seçimlerde 7 bin 200 milletvekili adayı, 38 parti ve 7 koalisyon yarışacak.

Cumhburbaşkanı Rosen Plevneliev; siyasetçilerden “yerine getirilebilir vaatler vererek sorumlu bir kampanya yürütmelerini” istedi. Siyasilerin halkın güvenini tekrar kazanması gereltiğine dikkat çeken Plevneliev, “İnsan-ların sesine kulak verin ve onların problemlerin çözümü için çalışın. Bulgaristan halkı değişim bekliyor ” dedi.

45 OLUŞUMDAN 3′Ü DOĞRUDAN TÜRKLERDEN OY BEKLİYORMerkez Seçim Komisyonu’na Türklerin yo-

ğun olarak bulunduğu 3 parti boy gösteriyor.

Bunların arasında geleneksel olarak en eski parti Hak ve Özgülükler Hareketi (HÖH). Bunun dışında Ulu-sal Hak ve Özgürlükler Hareketi kuran Güner Tahir ve son kurulan Kasım Dal ve Korman İsmailov’un da-hil olduğu Hürriyet ve Şeref Halk Partileri, yerli halk ve göçmenlerin oylarını almaya çaba gösterecekler.

Bulgaristan Seçimlerde 3 Türk Partisi Yarışacak

16 senelik bir aradan sonra Bulgar yu-murta ve süt ürünlerinin Türkiye’ye ihra-catı yineleniyor. Bulgaristan ve Türkiye Tarım Bakanlıkları arasında yürütülen müzakereler neticesinde, Bulgaristan’dan Türkiye’ye yumurta ve süt ürünleri ihra-catı yinelendi. İki ülke, yumurta ve inek, koyun, keçi ve manda sütü ürünleri ihra-cat sertifikalarını anlaşmaya bağladılar. İnsani tüketim amaçlı ürünlerinin, şap ve vebadan etkilenmeyen ülke kaynaklı olmaları ve Avrupa standartlarına göre hijyenik ortamda üretimeleri ise baş-

lıca istemlerdir.Türkiye veteriner yetki-lilerinin yasak getirdikleri 1997 yılından bu yana süt ürünleri Bulgaristan’dan Türkiye’ye ihraç edilmedi.

16 Senelik Bir Aradan Sonra Bulgar Yumurta ve Süt Ürünlerinin Türkiye’ye