10
Sayfa 4 Sayfa 9 Sayfa 3 Sayfa 8 HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 11 Mayıs 2014 Pazar Sayı: 27 www.acabagazetesi.com Diplomasinin Dijital Hali Biri “Muhalefet” mi Dedi? Atanmak Ya da Atanamamak… İşte Bütün Mesele Bu Aydın Boysan: “Toplum Çürüyor; Kötü Olan da Bu” Sayfa 6-7 Çocuk cinayetleri ve çocuklara yönelik cinsel issmarlar, gündemin en önemli konuları arasında yer alıyor. Aile ve Sosyal Polikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın çocukları korumaya yönelik olarak yapğı “Çocuklarınıza çığlık atmayı öğren” açıklaması ise çok tarşıldı. Peki, çocukları korku psikolojisi içerisinde büyütmek doğru mu? Sayfa 2 Sıradanlaşan Başlık: “Engel Tanımıyorlar” Kamu mu? Özel mi? Çığlık, Korku, ÇOCUK Hemen her alanda karşımıza çıkan özel güvenlik görevlileri, sayılarında görülen arşa bağlı olarak yasal zeminin hazırlanmamasından dolayı bazı olaylarda kamu görevlisi, bazı olaylarda ise özel güvenlik sınına giriyor. Tabii bu durum, beraberinde pek çok sorunu da geriyor. Sayfa 5

Acaba Gazetesi Sayı 27

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Haftalık E-Gazete

Citation preview

Page 1: Acaba Gazetesi Sayı 27

Sayfa 4

Sayfa 9

Sayfa 3 Sayfa 8

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 11 Mayıs 2014 Pazar Sayı: 27

www.acabagazetesi.com

Diplomasinin Dijital Hali Biri “Muhalefet” mi Dedi?

Atanmak Ya da Atanamamak…

İşte Bütün Mesele Bu

Aydın Boysan: “Toplum Çürüyor; Kötü Olan da Bu” Sayfa 6-7

Çocuk cinayetleri ve çocuklara yönelik cinsel istismarlar, gündemin en önemli konuları arasında yer alıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın

çocukları korumaya yönelik olarak yaptığı “Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” açıklaması ise çok tartışıldı. Peki, çocukları korku psikolojisi içerisinde büyütmek doğru mu? Sayfa 2

Sıradanlaşan Başlık:“Engel Tanımıyorlar”

Kamu mu? Özel mi?

Çığlık, Korku, ÇOCUK

Hemen her alanda karşımıza çıkan özel güvenlik görevlileri, sayılarında görülen artışa bağlı olarak yasal zeminin hazırlanmamasından dolayı bazı olaylarda kamu görevlisi, bazı olaylarda ise özel güvenlik sınıfına giriyor. Tabii bu durum, beraberinde pek çok sorunu da getiriyor. Sayfa 5

Page 2: Acaba Gazetesi Sayı 27

Çığlık, Korku, ÇOCUKwww.acabagazetesi.com2

Uluslararası Çocuk Mer-kezi verileri, 2010 yılının Ocak ayından 2013 yılının Kasım ayına kadar geçen zaman diliminde, ülkemiz-de 377 çocuğun cinsel istis-mara uğradığını gösterir-ken; resmi olmayan verilere göre ise her 3 kız çocuktan ve her 5 erkek çocuktan biri cinsel istismara uğruyor. Ül-kemizde, içerisinde bulun-duğumuz 2014 yılının ilk 4 ayında ise 13 çocuk cinayeti yaşandı.

Çocuklara yönelik suçların giderek artmasıyla birlikte, çocuklara kendisini koruma-yı öğretmek amacıyla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’dan, “Çocuk-larınıza çığlık atmayı öğretin” açıklaması geldi. Uzmanlar ise, çocukların sürekli bir korku ha-liyle yaşamasının ve korku psi-kolojisi içerisinde büyümesinin, gelişimlerini olumsuz yönde et-kileyeceği görüşünde.

“Korku Psikolojisi Değil, Tedbir Kültürü

Aşılanmalı”Pedagoji Derneği Başkanı Uzman Pedagog Mehmet Teber, “Çocukla-rımızı olumsuz durumlardan koru-yalım derken, onlara bu dünyanın güvensiz bir yer olduğunu aşılarsak kaygılı çocuklar yetiştiririz” diye-rek, çocuklara korku psikolojisinin değil, tedbir kültürünün aşılanması gerektiğini belirtti. Çocuklara çığlık atmanın öğretilmesinin ve “Hayır!” deme becerisinin kazandırılmasının, çocukların kendilerini koruyabilme-leri için etkili bir yol olmadığı dile ge-tiren Teber, “Görüyoruz ki çocuklara yönelik cinsel istismarda bulunan ve onların canına kastedenler, genelde ço- cukların tanıdığı kişilerdir. Bu nedenle çocuklar tanıdıkları kişilere karşı gü-ven içindedir. Onlara “Hayır!” demezler, yanlarında çığlık da atmazlar. Zaten bu işi yapanlar çocukları uzak bölgelere götürdükten sonra kötü emellerini icra ederler. Orada da “Hayır!” demek ve çığlık atmak genelde sonuçsuz kalır” dedi.

Yabancı kişiler devreye girdiğinde çığlık atmanın işe yarayabileceğini de sözlerine

ekleyen Teber, “Bu nedenle her çocuk zor durumda kaldı-ğında çığlık atmayı bilmelidir. Yabancı kişilere karşı çocuk-ların kendilerini korumasını sağlayacak diğer bir yöntem de çocuklara ‘mahremiyet eğitimi’ vermektir. Mahremiyet eği-timi, çocuğun vücudunda özel bir alan tanımlamak ve çocu-ğun bu özel alana kimsenin girmesine müsaade etmemesi demektir” ifadelerini kullandı.

“Korkutulan Çocuklar, Korkutan

Bireyler Olmaya Adaydır”

Karabük Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Arzu Özyürek, çocukların korku duygusunu ailelerini gözlemleyerek öğrendiği-nin altını çizerek, “Aileler, çocuklarını soba, ütü gibi somut nesnelere yaklaşma-ması gibi konularda korku-tarak çocukların kendisini koruyabilmesini sağlayabi-lir. Bunun yanı sıra çocuk-ların nedenini bilmeden soyut şeylerle korkutuldu-ğu durumlarda, öğrenme yerine yalnızca davranış-sal bir tepki vardır. Ço-cuklara tehlikeli durum-lardan korunabilmeleri için korkulması gereken durumlar öğretilmeli; fa-kat bu durum anlamsız korkular geliştirmeden, çocukların gelişimlerine uygun bir şekilde izah edilerek yapılmalıdır” açıklamasında bulundu.

Çok fazla korkutulan çocuklarda kekemelik, parmak emme, tırnak yeme, alt ıslatma, dışkı kaçırma gibi kısa veya uzun süreli tepkilerin gözlemlenebileceğini vurgulayan Doç. Dr. Özyürek, şöyle devam etti; “Bunun yanında

nedensiz öfke nöbetle-ri, kontrolsüz hareketler ya da aşırı pasif davranış-

lar da olabilir. Sürekli çevresindeki yetişkinler tarafından bir şeylerden korkutulan, yaptığı her istenmeyen davra-nış karşısında korkacağı bir şeyler kullanılarak tehdit edilen çocuk, elbette ki gelecekte çekingen, utangaç, fi-kirlerini açıkça söyleyemeyen, bir başkasını eleştireme-yen, kendine güveni olmayan, kendisinden istenenleri sorgulamadan yapan, yeri geldikçe kendisi de başkalarını korkutan bir birey olmaya adaydır denebilir.”

Son günlerde artan çocuk cinayetleri ve çocuklara yönelik cinsel istismarlar, gündemin en önemli konuları arasında yer alıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın çocukları korumaya yönelik olarak yaptığı “Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” açıklaması ise çok tartışıldı. Peki, çocuklara çığlık atmayı öğreterek onları korku psikolojisi içerisinde büyütmek doğru mu?

Page 3: Acaba Gazetesi Sayı 27

www.acabagazetesi.com 3

“Muhalefet, Ortak Problemleri Belirlemeli”

CHP Amasya Milletvekili Ramis Topal, muhalefeti kısa-ca karşı olmak diye tanımlarken, siyasi muhalefeti, de-mokrasi ile yönetilen bir ülkede hükümete karşı yapılan olumsuzlukları dile getiren ve bir nevi sigorta görevini üstlenen bir alan olarak açıkladı.

Demokratik bir ortamda hükümete karşı yapılan muha-lefetin nasıl olması gerektiğine de değinen Topal, şunları söyledi; “Hükümet çoğunluğun aldığı destek ile yöneti-me geliyorsa, muhalefet de güçlü olabilmesi için önce-likle ortak problemleri belirlemeli ve bu problemler üze-rinden muhalefet yapmalıdır. Ortak sorunlar konusunda anlaşabilen muhalefet, çoğunluğu sağlayarak muhalif ol-duğu konuyu değiştirebilir. Sonrasında halkta istenilen güveni sağlarsa da hükmetme gücünü eline alabilir. Bu, demokrasinin doğruya götürme gücünü gösterir.”

“Muhalifler Demokratik, Özgürlükçü, Ekolojik Okuma

Yapmalı”HDP Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili Dr. İdris Baluken ise muhalefeti, bireyin yararına olan, toplumu iktidara karşı esas olarak belirleyen bir ilkeler bütünü-nün politik faaliyete dökülmesi olarak tanımlarken, “İç ve dış siyasetin birbirlerine entegre oldukları bir dönem-de muhalif partiler, gerçeklikleri demokratik, özgürlük-çü, ekolojik dönüşümden taraf olarak okumalı” dedi.

CHP ve MHP’yi küresel, bölgesel ve ulusal anlamda de-ğişen siyaset yapma dinamiklerine uyum sağlayamayan,

arkaik siyaset argümanlarını kullanan partiler olarak yo-rumlayan Dr. Baluken, “CHP kuruluşu itibariyle ulusal-cı, MHP ise milliyetçi bir anlayışa sahiptir. Kendisini dar bir etnik temele, sosyal haklar konusunda arkaik taleple-re, halk örgütlenmesinden uzak bir mecraya sürüklemiş olan bu iki parti, muhalefet üretme cesaretini de göste-remeyince kendisini belirli bir toplumsal kesime dayan-dırmıştır. Fakat dünya çok hızlı değiştiği için, bireyler ve toplumsal kesimler de benzeri bir hızda değişmektedir. Dolayısıyla CHP ve MHP her geçen gün biraz daha politi-ka üretme körlüğü yaşamaktadır. Bu körlüğün bir yerden sonra tıkanmaya geçmesi kaçınılmaz gerçekliktir” açık-lamalarında bulundu.

“Muhalefet, Hükümet Planlarını Denetlemeli ve

Yapıcı Olmalıdır”Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Çaha ise muhalefetin temelde iki işlevi olduğunu belirterek, “Hü-kümetlerin politikalarını değerlendirir, onları toplum adına denetleyip kontrol eder, yanlış bir şey varsa hü-kümetleri uyarır ve hükümetler üzerinde baskı kurarak yanlış yapmasını önler. Demokrasilerde muhalefet, as-lında potansiyel olarak yarının hükümetidir. Bu yönüy-le hükümete alternatif plan ve programlar geliştirerek halka sunar, bunun üzerinden iktidara gelmeye çalışır. Doğru muhalefet bu iki işlevinin yanı sıra yapıcı olarak davranan muhalefettir. Yapıcı muhalefet, hükümetler açısından yıkıcı bir dil ve strateji kullanmak yerine, hü-kümete yapıcı yönde tavsiyelerde bulunur” ifadelerini kullandı.

Ülkemizdeki muhalefetin 30 yıldır çok kötü bir sınav

verdiğini dile getiren Prof. Dr. Çaha, şöyle devam etti; “Plan ve programlar hep hükümetlerden geliyor. Muha-lefetin yaptığı tek şey; bunları doğru veya yanlış olduğu-na bakmaksızın eleştirmek. Örneğin; CHP’nin ekonomi politikası, Kürt sorununa ilişkin çözüm önerileri, Alevi sorununa ilişkin çözüm önerileri konusunda bir bilgimiz yok. MHP de ondan farklı değildir. Böyle olunca muhale-fet partileri güvenilirliğini yitiriyor, halk da kendilerine itibar etmiyor.”

“Parlamento Dışı Muhalefetler Daha Etkili”

Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aykut Namık Çoban, muhalefeti, parlamenter ve parlamento dışı muhalefet olarak ikiye ayırarak, “Parlamenter muhalefetlerin neyi nasıl yapacağı bellidir ve her şey yasal bir düzende iler-ler. Parlamento dışı muhalefetler ise daha esnek bir ya-pıda olmasına karşın, yaygınlık ve kitlesellik konusun-da daha etkili ve kapsayıcıdır. Bu muhalefetlere örnek olarak dernekler, sivil toplum kuruluşları, lobiler, baskı grupları ve toplumsal hareketler verilebilir” şeklinde ko-nuştu.

Muhalefetlerin, sistem içerisindeki problemlerin çözüm-lenmesine olanak sağladığını vurgulayan Prof. Dr. Ço-ban, ülkemizdeki muhalefet partileri için de şu yorum-larda bulundu; “Ülkemizde, ne yazık ki hakkını vererek muhalefet yapamayan siyasi partiler mevcut. CHP ve MHP’nin muhalefetleri, kendi programları çerçevesinde etkili bir muhalefete dönüşememektedir. Buna karşılık HDP’nin muhalefeti ise diğer iki partiye göre etkili ol-makla birlikte, halkın taleplerini parlamento içine ve dı-şına yansıtabilir ölçüde bir muhalefettir.”

Siyasi arenada en çok ele alınan konular arasında bulunan “muhalefet” kavramı, ülkemizde de çok sık tartışılıyor. Özellikle ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), doğru bir muhalefet yapmadığı gerekçesiyle sürekli eleştiriliyor. Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) yaptığı muhalefet de yeterli bulunmazken; Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) de tek yönlü muhalefet yaptığı söyleniyor. Peki, doğru muhalefet nasıl yapılır? Bu sorudan yola çıkarak, akademisyen ve siyasilerden “muhalefet” kavramına ilişkin yorumlarını dinledik.

Biri“Muhalefet” miDedi?

Page 4: Acaba Gazetesi Sayı 27

www.acabagazetesi.com4

Öğretmenlerin atamalarla ilgili yaşadığı sıkıntılar, hiç şüphesiz ki ülkemizin en temel sorunlarından biri. Kamu Personeli Seçme Sınavı’ndan (KPSS) aldıkları puana göre atanan öğretmenler, bu sınav sisteminin kaldırılacağını duyunca rahat bir nefes almıştı. Fakat KPSS’nin yerine getirilmesi planlanan kurum içi sınav sistemi, öğretmen adaylarını daha da çıkmaza düşürdü. Yeni gelecek sınav sistemiyle birlikte torpil iddialarının yoğunlaşacağını düşünen öğretmenlik bölümü öğrencileri, konuyla ilgili kaygılarını Acaba Gazetesi’ne anlattı.

Atanmak Ya da Atanamamak…İşte Bütün Mesele Bu

“Kilit Nokta Bütçe Azlığı”Cihan Özer - Bartın Üniversitesi Fen Bilgisi Öğret-menliği Bölümü:“Ülkemizdeki sınav sistemi tamamen değişmediği sürece, öğretmen arkadaşlarımızın çabaları hiçbir zaman istedikleri doğrultuda olmayacaktır. Yeni ge-len sınav sistemi ya da KPSS olsun; bir sınav olduğu sürece kıyasıya bir mücadele söz konusu olacaktır. Öğretmen atamalarındaki kilit nokta, devletin eğiti-me ayırdığı bütçenin azlığıdır. Açık olan kontenjan-lara gereğinden az öğretmen ataması yapıldığı için, yeni mezun olanlar ve eski mezunlar birikiyor. Tabii atama bekleyen öğretmen sayısı da çoğalıyor. Yine de eski yıllardaki öğretmen atamalarında 90 gibi yüksek puan alanların dahi atanamadığını hepimiz biliyoruz. Günümüzde ise puanlar değiştirildiği için atanan öğ-retmen sayısının geçmişe nazaran biraz daha fazla ol-ması, pozitif yönde gelişmeler olduğunu gösteriyor.”

“Devletin Kapımı Çalmasını Bekleyeceğim”Zülal Hocaoğlu - Uludağ Üniversitesi Sınıf Öğretmen-liği Bölümü:“KPSS'nin kaldırılıp yerine kurum içi sınavın gelmesi durumunda bütün memur adaylarının benzer sorular-la sınanıp memuriyete alınması durumu ortadan kal-kacaktır. Öğretmenlik açısından değerlendirdiğimde; bir sınıf öğretmeni adayı ile sosyal bilgiler öğretmeni adayının sınanacağı soruların aynı olmaması, bizim için olumlu bir gelişme olacaktır. Yine de atamalarla ilgili süreçler adil bir şekilde işlemediği sürece yeni sistemin hiçbir yararı olmayacağını düşünüyorum. Hatta yeni sistemle muhtemelen hükümetin istedi-ği kişiler öğretmen olacaktır. Çevremizdeki insanlar da bizleri atanamayacağımıza inandırıyor. Fakat her gün bir sürü bebek doğuyor. Onlar büyüyecek ve okul çağına gelecek. Yani eninde sonunda bana ihtiyaçları olacak. Ben de sabırla devletin kapımı çalmasını bek-leyeceğim.”

“Böyle Bir Sınav Sistemi Olmaz Olsun”Şaban Çemrek - İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğ-retmenliği Bölümü:“KPSS kaldırılırsa, yeni sınav sistemi ile MEB’e gidecek listede ve mülakat konusunda torpil olacağına kesin gözle bakılıyor. Ülkede adam kayırma konusu, zaten hepimizin malumu. Atanmanın da gittikçe azaldığını düşünüyorum. Sınıf öğretmenliği başta olmak üzere bazı bölümler şim-diden bitmiş durumda. Ben bölümü tamamen tesadüfen seçtim. KPSS sorun olursa -ki olacak gibi- bu bölümü seçtiğim için pişman olacağımı düşünüyorum. İçimizde öğretmenlik hevesi varken, atanamama sorunu birçok öğretmenin korkulu rüyası. Sırf atanamadığı için intihar eden onlarca öğretmen var. Böyle bir sınav sistemi ol-maz olsun!”

“Yeni Sınav Sistemi Atamalar İçin Çözüm Değil”Rümeysa Helli - Mustafa Kemal Üniversitesi İngilizce Öğ-retmenliği Bölümü:“KPSS’nin kaldırılıp yerine kurum içi sınav sisteminin getirilmesinin, öğretmen atamaları üzerinde olumlu bir etkisi olacağını pek düşünmüyorum. Yani yeni sınav sis-temi atamalar için çözüm değil. Ataması yapılacak olan

öğretmen sayısının yine aynı olacağı kanaatindeyim. Ben-ce KPSS’nin yerine getirilmesi planlanan sınav siteminin tek olumlu yönü, sınava kendi meslek gruplarımızla gi-recek olmamız. Belki sadece bu yönüyle biz öğretmen adayları için iyi bir sınav sistemi olabilir. Ben, ‘Atanama-yacağımızı bilerek okuyoruz’ görüşüne de katılmıyorum. Bölümümün iyi olduğunu ve her zaman İngilizceye ihti-yaç duyulacağına inanıyorum.”

“Bir Umut Belki Atanırım…”Arda Karadağ - Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sınıf Öğret-menliği Bölümü:“KPSS kaldırılınca adil bir uygulama geleceğini düşün-müyorum. Hatta sınav sisteminde yolsuzluk yapan insan-ların, bu sistemle meşrulaşmaya çalıştığına inanıyorum. Öğretmen açığı var ve bütçe bahane edilerek atama konul-muyor. Eğitim ve sağlık, gelişmek isteyen bir ülke için büt-

çeye bakılmaksızın özen gösterilen bir alan

o l m a -lı. Ben bu bölümü kazandığımda ataması çok iyiydi. Şu an 3. sınıfım ve atamalar durdu. Her şeye baştan başlayıp sınava girmek fikri çok çetrefilli geldiği için okumaya devam ediyorum. Açıkçası mesleği-mi de sevmeye başladım. Bir umut belki atanırım...”

“Önce Kendilerini Yenip Sonra Sınavı Geçmeliler”İnci Çamırtaşı - İnönü Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmen-liği Bölümü:“Öğretmenlik atamaları her geçen yıl yeni haller alıyor. 4+4+4’ten sonra bölümümüze dair atamalarımız arttı fakat bu artışın en fazla bir-iki yıl daha devam ettikten sonra tekrar eski haline döneceği bariz bir şekilde ortada. KPSS’nin yerine getirilmesi düşünülen sınav sisteminin mülakat ve not ortalamasına dair değişik söylentiler du-yuyoruz. Bizler, mülakat sistemine olumlu bakmıyoruz. Çünkü bu sistem, beraberinde torpili arttıracaktır. Ben, bu bölümü severek ve isteyerek seçtim. İnşallah atanma-nın da mutluluğunu yaşayacağım. ‘Atanamayacağımızı bile bile okuyoruz’ diyenler zaten bir çaresizlik içindeler ve bu fikre sahip oldukça atanamazlar. Her şey kafada bi-ter. Önce kendilerini yenip sonra sınavı geçmeliler.”

Page 5: Acaba Gazetesi Sayı 27

www.acabagazetesi.com 5

Emniyet Genel Müdürlüğü, genel kolluğa yardımcı olması adına 2004 yılında güvenlik birimlerinde hizmet satın alma yolunu tercih etti. Özel güvenlik şirketlerinin kurulmasına olanak veren bu durum, ilk dönemlerinde istihdam açısından olumlu sonuç-lar doğurdu. Sonraları ise hem çalışanların yaşadık-ları sıkıntılar hem de kanunların yetersizliği bu sek-törde yaşanılan büyük sorunları gözler önüne serdi.

“Müdahale Edince Yoğun Eleştiriler Geliyor”

Özel Güvenlik Teşkilatı Mensupları Derneği Yöne-tim Kurulu Başkanı Cengiz Kıvılcım, bazı durumlar-da özel güvenlik görevlilerinin yaptığı müdahaleler-den dolayı haksız yere eleştirildiğine dikkati çekti. Özellikle ateşli silah kullanımında yoğun tepkilerin geldiğini belirten Kıvılcım, “Bazı olaylar anlık geli-şen ve bir anda olan olaylardır. Hiç kimse namlunun ucunda iken göz, gez, arpacık denklemini kuramaz. O psikoloji farklı bir psikolojidir. Bu yüzden özel gü-venlik görevleri bu derece sert bir şekilde eleştiril-memeli” dedi.

Özel güvenlik görevlilerinin temel ve yenileme eği-

timinin sonrasında sınava tabii tutulduğunu ve ba-şarılı olanların özel güvenlik görevlisi olarak yetki-lendirildiğini anımsatan Kıvılcım, “Özel güvenlik görevlileri yetki aşımı yaptıklarında cezalandırıla-caklarını bilmektedir. Dolayısıyla attıkları her adı-ma dikkat etmektedirler” şeklinde konuştu.

En Tehlikeli Görev Yeri; Banka

Birçok yere nazaran görev riski en yüksek olan ban-ka özel güvenliğine yönelik ise ayrı bir branşlaşma bulunmadığını vurgulayan Kıvılcım, “Bankalara ya-pılan soygun ve hırsızlık girişimlerinde özel güven-lik görevlileri, görevleri gereği müdahale etmek du-rumundadır. Fakat yaşanan soygunlar neticesinde özel güvenlik görevlileri saldırılara maruz kalabili-yor ve bunların birçoğu da ölümle sonuçlanabiliyor” açıklamasında bulundu.

“Arafta Kalıyorlar”Tüm Özel Güvenlik Dernekleri Federasyonu’ndan yapılan açıklamaya göre ise yetki problemleri uygu-

lamada da birtakım sıkıntılar doğuruyor. Yasaların değişerek geliştirilmesini isteyen Federasyon, bazı durumlarda kamu personeli, bazı durumlarda ise özel çalışan olarak sınıflanan özel güvenlik görev-lilerinin sık sık arafta kaldığını ve müdahale edip, etmeme konusunda çelişkiler yaşadığını açıklıyor.

“Her Şeyden Önce Orantılı Davranılmalı”

Avukat Mustafa Kemal Batur da 2004 yılında Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un yürürlüğe girdiğini hatırlatarak, bu kanun ile güvenlik hizmet-leri konusundaki çelişkilerin giderilmeye çalışıldığı-nı belirtti. Kanunla birlikte özel güvenlik görevlile-rine pek çok yetkinin tanınmasının yanı sıra farklı sorumlulukların da yüklendiğini dile getiren Batur, şöyle devam etti; “Özel güvenlik görevlileri, her şey-den önce orantılı davranmalıdır. Orantının aşıldığı durumlarda verilen yetkiler kendi aleyhlerine döne-bilir; büyük oranda maddi ve cezai sorumluluklarla karşı karşıya kalabilirler. Tüm bu nedenlerden do-layı yetkilerin ve sorumluluklarının dengesi sağlan-malıdır.”

Kamu mu? Özel mi?Oturduğumuz konuttan hizmet aldığımız bankaya, gittiğimiz alışveriş merkezinden spor müsabaka alanlarına kadar yaşamın birçok noktasında karşılaştığımız özel güvenlik görevlileri, sayılarında görülen artışa bağlı olarak yasal zeminin hazırlanmamasından dolayı ise bazı olaylarda kamu görevlisi, bazı olaylarda ise özel güvenlik sınıfına giriyor. Tabii bu durum, beraberinde pek çok sorunu da getiriyor.

H.M.:“Çalışma saatimiz 12 saattir. Nöbetle beraber 12’yi de geçebiliyor hatta. Tabii bu nöbetler mesaime de yazılmıyor. Asgari ücretle çalı-şıyorum ve şirketim servis, yemek ihtiyacımı karşılamıyor. Kısacası çalışma saatimiz çok, maaşımız az.”

G.Y.:“08.00-18.30 saatleri arasında, haftanın 6 günü çalışıyorum. Hizmet verdiğimiz şirket ayrı bir dert tabii. Talimat üstüne talimat veriliyor. Gü-venlik miyiz yoksa danışman mıyız belli değil. Güvenlik şirketleri de zaten personelini korumu-yor, derdini dinlemiyor. Haftada 63 saat çalışı-yoruz ve maaşımız 900 TL.”

A.Ö.:“Günde 8 saat çalışıyoruz. Haftada 1 gün izni-miz var, o da nöbetten çıktığımız gün veriliyor. Yorgunluktan dolayı uyumaktan başka bir şey yapamıyoruz. Taşeron firmalar canı istediklerin-de işçi çıkarabiliyor. Bunun yanı sıra sık sık taciz olaylarıyla karşılaşmamız da ayrı bir sorun.”

Kadın Güvenlik Görevlileri Ne Diyor?

5188 Özel Güvenlik Hizmetleri KanunuMadde 23: Özel güvenlik görevlileri, görev-leriyle bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Özel güvenlik görevlilerine karşı görevleri dolayısıyla suç işleyenler, kamu görevlisine karşı suç işlemiş gibi cezalandırılır, hükmü amirdir.

Sertifikalı 1 milyon 147 bin 241 özel güvenlik görevlisi bulunuyor. Bunların 217 bin 302 kişi-si sektörde çalışıyor. Geriye kalan 929 bin 939 kişi ise işsiz.

Page 6: Acaba Gazetesi Sayı 27

www.acabagazetesi.com6

1940 yılında mimarlık alanında eğitim yaşantınıza başladınız. 1945 yılına geldi-ğinizde de okuldaki öğreniminizi tamam-layarak meslek hayatınıza ilk adımınızı attınız. İlk olarak o yıllara gidelim diler-seniz. Nasıl bir süreç işlemişti?

Lise eğitimimi tamamladıktan sonra karşımda iki seçenek belirdi. Ya tıbbiyeye ya da mimarlığa kay-dolacaktım. O dönem garip bir cesaret geldi ve ilk olarak tıbbiyeye kaydoldum. Numaram da 533’tü. Doktorlarla, kişisel yaşama şartlarımda kendi-liğinden oluşan yakınlaşma fırsatım oldu. Daha sonrasında ise mimarlığa yönelme kararı aldım, yine garip bir cesaret ile.

Hürriyet binası gibi yapılarda da imzanız bulunuyor. Bir de Çatalca’da Nesin Vak-fı’nın binasının restorasyonu hikayesi var. Nesin’le de o sırada görüşmeleriniz olmuş. Bizimle paylaşır mısınız?

Bir gün gelen teklifle bir büyüğüm “Seni bir işe götüreceğim. Çıkar falan da bekleme. Bekliyorsan da gelme” dedi. Ben de kabul ettim ve yola çıktık. Aziz Nesin o sırada binadan çıktı ve bizi karşıladı. Bir yurt binası istiyordu öğrenciler için. Cömertçe bir iş yapmak istiyordu. Ben de bu nedenle “Ücret falan istemem” dedim. Zorla kabul ettirebildim. O yardımı yapmak bana ruhsal huzur verdi. Onun okuruydum çünkü. Onun eserlerinden aldığım zevkin karşılığı bile olamaz oradaki çalışmam.

Cumhuriyetin ilanından çok daha önce dünyaya geldiniz. Yaşam hikayeniz de Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişimiyle örtü-şüyor. O yıllara dair anılarınızı dinleyebi-lir miyiz?

1921 doğumluyum. Yani Cumhuriyet’in abisiyim. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşamanın verdiği mutluluk yadsınamaz tabi.

Mustafa Kemal Paşa’nın, İstanbul padişahın baş-kenti diye geçmiş yıllara dayanan bir küslüğü vardı kente. 1926’da İstanbul’a ilk kez geldi. Mar-mara’da karşılandı. Ben 6 yaşındaydım ve ailemle gitmiştik. Söğüt Yatı ile önümüzden geçti. Biz se-vinerek el salladık ve gitti.

Yıllar sonra ben Pertevniyal Lisesi öğrencisi ola-rak askerlik kamplarına gitmiştim. Gece yarısı tepelere çıkıp yürüyorduk. Bir an otomobiller gö-rüldü, biz de kenara çekildik. Taburun başındaki arkadaş “Atatürk!” diye bağırdı. Koştum hemen

ben de. Pencereden içeri bakıyordum. Yanındaki-lere “Bunlar ne biçim asker, taburu bozuyorlar” dedi. Sonra öğrenci olduğumuz söylenince gü-lümsedi ve el sallayarak gitti.

Şimdi de yaşamsal serüveninize bakacak olursak; günümüzde çoğu kişi zaman bu-lamadığından bir şeyler yapamadığını söylüyor. Siz ise hiçbir zaman yaşama hissiyatınızı kaybetmediniz ve sürekli ürettiniz. Peki nedir bunun sırrı?

İlk kitabımı yazdığımda 63 yaşındaydım. O gün-den bu zamana 42 kitap sığdırdım yaşamıma. Ça-lışmakla oluyor demek ki her şey. 61 yaşımdayken köşe yazarlığına da başlamıştım. 35 yaşımda ise yabancı dil öğrendim. Görülüyor ki zaman hiçbir şeyin engeli değil.

Ayrıca zaman bahane edilmeden arkadaşlıkların değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü yaşama aşkı katıyor arkadaşlıklar. İnsan dostla- rını ha-tırladığında mutlu oluyor.

Peki, yaşamı daha tatlı ve zevkli bir yola sürmek için neler yapmalı gençler? Tavsiye-leriniz neler ola-caktır bu yol ha-ritasına ilişkin olarak?

Hiçbir şey için za-man geç kalmış değildir. Çalış-maya devam etmek şarttır. Eser yaratmak önemlidir. İn-sanın kendini geliştirmesi he-d e f l e n m e l i d i r . En önemlilerinden biri de; zamanı boşa geçir-meden mutlaka çalışmak. Saatlerce boğaz manza-rası seyredilmez; 3 da-kikayı geçmemeli. Bu kadar çalışmasaydım ölmeye bile usanır-dım.

Bazı insanlar vardır, onları bir sıfatla tanımlamak neredeyse imkansızdır. Aydın Boysan; kendisi 55 yıllık mimar, 15 yıllık öğretim üyesi ve Mimarlar Odası kurucusu. 40’tan fazla kitapta imzası bulunan, uzunca bir dönem köşe yazarlığı yapmış, Dünya’nın 5 kıtasını dolaşmış deneyimli bir isim. Ayrıca güzel yaşama ve hoşsohbet ustası olan Boysan ile hoş bir söyleşi gerçekleştirdik.

Aydın Boysan:

“Saatlerce Manzara Seyredilmez, Çalışmak Gerekiyor”

Page 7: Acaba Gazetesi Sayı 27

www.acabagazetesi.com 7

“12 Dairelik Apartmandayım ve Komşularımın Yarısının İsmini Dahi

Bilmiyorum”Baktığımızda Türkiye yakın dönemde önemli bir değişim süre-cine girdi. Bu süreçlerde mimari yapılar ise şüphesiz başı çeki-yor. Siz gençlik dönemlerinizde var olan yapıyı, mimar gözüy-le de değerlendirir misiniz?

Eski mimari yapılarımızda milli heveslerimize yakın yansımalar bulunu-yordu. Komşuluk ilişkileriyle yaşardık mesela. Bu ilişkiler toplumun

iskeletiydi. Size 15 yaşıma dek yaşadığım sokağın yapısını bir nefeste sıralayabilirim örneğin;

Narlıkapı Çıkmazı’nda küçük bir sokakta yaşardık. Bir tarafta demiryolu, diğer tarafta evler vardı.

Yan yana tüm evlerde yaşananları, olan bite-ni bilirdik.

Yanımızda Hayrettin’in evi vardı. İki kardeşlerdi bunlar. Babası ise de-

miryolunda çalışırdı.

Onun yanında Osman Amca vardı, döverdi yaramazları. Biz

de korkardık onu görünce.

Onun yanında kuyumcu Sa-ğık Efendi otururdu. Karı-sı, kaynanası da oradaydı. Oğlu arkadaşımdı.

Onun yanında Taliha Ha-nım vardı, çok güzeldi. Halen o güzelliğini say-gıyla hatırlarım. Oğlu da Orhan Boran’dı. Çok ya-ramazdı.

Onun yanında İhsan Bey otururdu. Albay oldu son-ra. Kızı Bediha ve oğlu Bü-

lent okul arkadaşımdı.

Onun yanında Melahat otu-rurdu. Diğer kız kardeşiyle.

Sessiz, sakinlerdi.

Peki ya şimdi oturduğunuz mahallede de komşuluk ilişki-

leri aynı mı? Günümüzde de bu kültürün sürdüğünü düşünüyor

musunuz?

Gördüğünüz gibi halen hatırlıyorum 15 yaşıma dek oturduğum mahalleyi. Şimdilerde ise durum

çok değişti. Örneğin 40 yıldır Etiler’de aynı konutta oturuyorum. 12 dairelik apartmandayım. 6 dairede otu-

ranların yüzünü hiç görmedim. İsimlerini bile bilmiyorum.

Bu yitip giden komşuluk ilişkilerinin her coğrafyaya yayıldığını da göre-biliyorum. Komşuluk bitti tabii. Buna bağlı olarak da toplum değişti. Ama bu değişim övgü değil korku veriyor.

Biz mahallece yaşardık. Herkes selam verirdi birbirine. Yakın ve sıcak iliş-kiler içindeydik. Şimdi bitti. Kopukluk var. Kötü olan da bu. Çünkü bu nedenlerden dolayı toplum çürüyor.

*Bu söyleşi, Mersin Üniversitesi Radyosu’nda gerçekleştirilmiştir.

Page 8: Acaba Gazetesi Sayı 27

www.acabagazetesi.com

DiplomasininDijital Hali

İnternet teknolojisinin hemen her alan-da etkin olarak kullanıldığı günümüzde, kamu ve siyaset alanları da bu teknolo-jiye ayak uydurmaya çalışıyor. Digital-Turkey.co ise, kurum ve kuruluşların internet alanındaki faaliyetlerinden ka-muoyunu haberdar etme amacıyla, 30 Nisan’da yayın hayatına başladı. Alanın-da özgün bir proje olma özelliği taşıyan DigitalTurkey.co, gelecek günlerde İngi-lizce ve Arapça dillerinde de yayın yap-mayı planlıyor.

DigitalTurkey.co, Türkiye'nin kamu ve siyaset alanındaki ilk tek-noloji sitesi olarak karşımıza çıkı-yor. Peki, bu tam olarak ne anla-ma geliyor?

Sizin de çok yoğun bir şekilde yaşadığı-nız ve bildiğiniz gibi, Dünya ve dolayı-sıyla Türkiye günden güne dijitalleşiyor. Hatta Türk insanı, baktığımız zaman dünyadaki diğer halklara göre çok daha hızlı adapte oluyor bu değişime. Yaşamı-

mızdaki neredeyse her şey artık internete bağlı. Ve dijital teknolojilerin hayatımızı son derece kolaylaştırdığı da yadsınamaz bir gerçek.

Hızın ve tasarımın dünyasında, ülkenin kurumlarının ve siyasetin bu dünyadan uzak kalması düşünülemez. Biraz ince-lediğinizde, kamu ve siyasi kurumların aslında bu konudan çok da uzak olma-dıklarını görüyorsunuz. Ancak onların bu proje ve çalışmalarını duyuran, haber yapan bir oluşum yoktu Digital Turkey’e kadar. Bu projelerin haber yapılma-sı hem diğer kurumlarda konuyla ilgili farkındalık oluşturacak, hem de onların hizmet süreçlerinin dijitalleştirilmesine katkıda bulunacaktır.

Bizlere sitenin ne zaman kuruldu-ğundan, içeriğinden ve amaçların-dan kısaca bahsedebilir misiniz?

DigitalTurkey.co 30 Nisan 2014’te res-mi olarak yayın hayatına başladı. Ama-

cımızı, kamu kurum-larımızın ve diğer siyasi kurumların teknolojik alt- y a p ı l a r ı hakkında önce rapor ve değerlendirme-ler yapmak, güncel olarak bu konularda-ki haberleri paylaşmak ve bu konudaki gelişimlerine katkıda bulunmak olarak özetleyebiliriz.

İçerik türlerimizi de haberler, video-rö-portajlar, infografikler, rapor ve analiz-ler olarak sıralayabiliriz.

Peki, ülkemizdeki siyasetçilerin si-teye ilgisi ne durumda?

Digital Turkey yayın hayatına başlayalı çok kısa bir süre olduğu için henüz hepsi-nin görüşlerini birebir alabilmiş değiliz. Ancak buna rağmen, çok kısa bir sürede görüştüğümüz bütün siyasiler ve kamu görevlileri, gerçekten böyle bir ihtiyacın olduğunu ve bu boşluğu doldurduğumuz için mutlu olduklarını dile getiriyor.

Devlet organlarından hukuka, ekonomiden medyaya kadar çeşitli kurum ve kuruluşların teknolojik alanda yaptığı çalışmaları kamuoyuna duyurmak için kurulan DigitalTurkey.co, Türkiye’nin kamu ve siyaset alanındaki ilk teknoloji sitesi olarak karşımıza çıkıyor. Biz de platformun Marka ve İletişim Stratejisti Sinan Eryiğit ile konuşarak, Türkiye’nin ilk dijital diplomasi sitesini sizler için yakından tanımaya çalıştık.

Page 9: Acaba Gazetesi Sayı 27

www.acabagazetesi.com 9

“Engel Tanımıyorlar”… Şüphesiz ki onları anlatan en iyi başlıklardan biri bu olmalı. Onlar, gerçekten de mücadele edecekleri alana çıktıklarında engellerini başarılarıyla görünmez kılıyorlar. Türkiye’de bulunan engelli sporcular, son yıllarda özellikle gittikleri uluslararası spor organizasyonlarının birçoğunda Türk bayrağını gururla dalgalandırıyor.

Türkiye’nin hemen her kentinde engellilere yönelik tesisler ya hizmete girmiş ya da girmek üzere. Bu yatırımlar da meyvelerini kısa bir süre zarfında vermeye başlamış gibi gözüküyor.

Bugüne kadar uluslararası ve ulusal pek çok müsabakada bedensel engellerini yenerek önemli başarılar elde eden milli atıcı Korhan Yamaç ve milli yüzücü Sefa Yurtkölesi ile sporu konuştuk.

Sıradanlaşan Başlık:“Engel Tanımıyorlar”

“‘Neyim Eksik?’ Yerine

‘Ne Yapabilirim?’ Diye Düşündüm”Atıcılık sporuna 1985 yılında başlayan ve geride bıraktığı döneme uluslararası yarışmalardan elde ettiği 50 madalyayı sığdıran Korhan Yamaç, “En-gel ya da kısıtlama kişilerin zihinlerindedir. ‘Ne-yim eksik’ diye düşünüleceğine ‘Ben ne yapabili-rim?’ diye düşünmeye başlamak, belki de ilk adım olmalı” diyor.

Engelli bireylerin ulaşım ve tesislere giriş sorun-larının geçmiş dönemlerde yoğun olarak yaşan-dığını ve buna bağlı olarak ‘Engelliler nasıl spor yapabiliyor?’ sorusunun gündeme geldiğini ifade eden Yamaç, “Gençlik ve Spor Bakanlığı tesisleşme konusunda büyük bir atılım içerisinde. Tesislerin engelli bireyler için de uygun hale getirilmesine dikkat edildiğini görüyorum” şeklinde konuşuyor.

Standart müsabaka kurallarının engelli sporcular için de geçerli olduğunu, sadece söz konusu sporu yaparken ek malzemeler kullanılabileceğini belir-ten Yamaç, şöyle devam ediyor; “Örneğin; atıcılık sporunda kullanılan silahlar, yarışmanın yapıldı-ğı poligon, yarışma süresi ve değerlendirmelerin hepsi her ikisi için de aynıdır. Tekerlekli sandal-ye kullanan veya başka engeli bulunan sporcular, engel durumlarına göre sınıflandırılarak mümkün olduğunca eşit şekilde aynı kurallar çerçevesinde yarışırlar.”

“Hayata Küsmek Yerine Başarıya Odaklanılmalı”

Henüz 2 yıl önce profesyonel yüzücülüğe başlayan milli yüzücü Sefa Yurtkölesi, aynı zamanda lisedeki bilgisayar bölümü eğitimini de sürdürüyor. Engellilerin spora karşı ilgi göstermeye başladığının altını çizen Yurtkölesi, “Geç-mişe oranla evlerinden çıkmaya başlayan engelli sayısın-da bir artış var ama şu an istenilen rakama ulaşılabilinmiş değil. Daha çok engelliyi evlerinden çıkmaya davet ediyo-rum. Unutulmamalılar ki; hayata küsmek yerine, var olan güçleriyle başarı sağlamaya odaklanmalılar” ifadelerini kullanıyor.

Normal bir sporcu ile aralarındaki farkların özellik-le hazırlık aşamasında arttığını dile getiren Yurtkölesi, bu farklılıkları şöyle sıralıyor; “Engelli sporculara farklı ısınma hareketleri veriliyor. Vücudumuzun yapabileceği hareketler seçiliyor.” Yarış sırasında da farklıkların yan-sıdığını anımsatan Yurtkölesi, “Yüzerken herkes farklı metrelerde yüzüyor. Çünkü herkesin kapasitesi farklı olu-yor. Bazı kolaylıklar da sağlanabiliyor tabii. Örneğin; sırt yarışa başlarken elleri olmayan kişiler, ağzıyla ipi tutarak başlayabiliyor” açıklamasında bulunuyor.

Engellilerin kullanabilmesi için yapılan tesislerin olduk-ça kaliteli ve üst düzey olduğunun altını çizen Yurtköle-si, “Tabii bu tip tesislerin yurdun her noktasında hizmete girmesini umuyoruz. Benim gibi binlerce genç belki de bu tesislerin desteğiyle başarılar kazanacak ve Türkiye’yi temsil edecektir” diyor.

Page 10: Acaba Gazetesi Sayı 27

İletişim Adresleri

www.acabagazetesi.com

issuu.com/acabagazetesi

[email protected]

facebook/acabagazetesi

twitter/acabagazetesi

instagram/acabagazetesi

HAFTALIK SÜRELİÜCRETSİZ E-GAZETE

11 MAYIS 2014 PAZAR SAYI: 27

Genel Yayın YönetmeniDOĞUKAN GEZER(539) 879 7155

[email protected]

Yazı İşleri MüdürüECE MEHMETOĞLU

[email protected]

İçerik DanışmanıALİ İYİDERE

[email protected]

Sayfa TasarımGÜLTEN ACAR

[email protected]

www.acabagazetesi.comACABA

Cumhurbaşkanı Nasıl Olsa Acaba? Yeni cumhurbaşkanının belirleneceği seçimlerin yaklaşmasıyla beraber partiler de aday arayışına girdi. Kimi “muhafazakar” aday ararken, kimiyse “çözüm yanlısı” bir isim arıyor. Formülleştirilen bu özelliklerde insan haklarının odak noktada tutulmasını biraz manidar bulduk ve Acaba Gazetesi olarak formülümüzü belirledik. İşte Acaba’nın köşke çıkacak cumhurbaşkanı formülü…

İnsan Hakları

Çocukları Unutmayan

Hayvanları Düşünen

Çevreci

Kültürel Değerleri Gözeten

Ranta İzin Vermeyen

Olanlara“Hayret” Etmeyen

Parti Rozetiyle Yaşamayan