Download pdf - 4-Anne Hikayeleri

Transcript
Page 1: 4-Anne Hikayeleri
Page 2: 4-Anne Hikayeleri

SUNUŞ Kitaplar� ilim ve fikir dünyasma açı!an kapı/ardır. insanm ken­

dini tanıması, içinde yer aldığı cemiyeti kavraması, böylece yeryü­zü macerasma katılması, ancak kitaplarm dünyasma girmekle mümkün olur.

20. yüzyılm başmoda adeta çılgmca bir yanşa dönüşen ilerle­me hırsı, hemen her toplumda önemli değişmelere Veilginç geliş­melere imkan sağlamışt". Ancak bu Çığ" içerisinde çevremizi, hatta ozon tabakasma kadar tabiatı mahvedecek ölçüde kısa gö­rüşlü davramldığı da bir gerçektir. Ne pahasma olursa olsun ilerle­me tutkusunun olumsuz yan etkilerinden biri de dünyamızm temel zenginliklerinden birini teşkil eden kültür farkllllklanm ortadan kal­dlfma sürecini başlatmış olmas/dlf. Her farklı uygarlık aslmda in­sanlık için ayn bir şans iken, daha çok teknolojik harika/arm yap­macık uygarlığı adma böyle bir klS/flaştırma ve tekleştirme süreci yaşamakta oluşumuz; dünyamız için şüphesiz önemli bir prob­Iemdir. Bir başka deyişle çağ/mızm üstün teknolojisini yaratan ül­kelerin kültürleri, dünyanm değişik bölgelerindeki köklü milli kül­türlere baskm çıkmakta bÖJdece insanoğlunun hayatmdaki birçok farklı kültür rengi ve binbir güzellik kaybolmakta; alternatif hayat tarzlan silinmektedir. Edebiyattan sinemaya kadar her tür sanat alanmda, belli birkaç kültür çevresinin etkisi, bütün öteki millet ve halklaf/nm kendi özelliklerini terkedip yoğun bir taklit furyasma ka­pılmasmm başlıca sebebidir.·Bu da. az gelişmiş veya gelişmekte olan toplumlarm yaratıcılık potansiyelini gidererek daha da körelt­mektedi!'.

Page 3: 4-Anne Hikayeleri

21. Yüzyıla girmek üzere olduğumuz şu yıllarda, esasen geliş­miş batı ülkelerinde bile, birinden öbürüne aşlfl kültür etkilenişin­den şikayet/er yoğunlaşmaktadlf. Söz gelimi birçok Fransız aydı­nı, bugün toplumlarmm sanattan günlük hayata, TV'den eğitim sistemine kadar her alanda amansız bir Amerikan/aşma çığ/rma girmiş bulunmasmdan yakmmaktadlf. Temelde aym uygarlığa mensup iki toplum arasmda bile söz konu.su olabilen böylesine ra­hatsızlık, gelişmiş ülkeleri yakalamaya çalışan bizim gibi toplum­lar için çok daha sarsıcı nitelikte ortaya çıkabilmektedir. .

Oysa. tarihte Türk milleti kadar üstün bir uygarllğm mümessili olmuş bir toplum, bu derece slfadan yaşamaya. sadece birilerini taklit ederek yanşı geriden takip etmeye asla· müstahak değildir. Gerçek anlamda evrensel ve insani diyebileceğimiz bütün değer­lere sahip olabilmek için elbette yanşı vargücüyle sürdürüp öne geçmeye çalışma/ıyız. Ancak bundan daha önemlisini de gerçek­leştirebilmek için. gelecek çağa damgamızı vurabilmek, insanlığa yeni değerıer, yeni renkler, yeni duygu/ar ve hepsinden önce gö­nül ikliminden engin huzur zamanlan haZifIamak borcundayız. Böyle bir misyonun bir boyutu olduğu açıktif. Bunlardan birini de a/�nmda yaşamak ve yaşatmak hedefimiz olmalıd/{.

Bu amaçla, haZiflanan Anne Hikaye/eri Antolojisi, bize. yazar­lanmızm gözüyle anneyi yeniden görme, düşünme ve gönülleri­mizde yaşatma fırsatı vermektedir.

Cemi{ çiÇE1( Devlet Bakanı .

Page 4: 4-Anne Hikayeleri

HİKA YELERİMİzDE ANNE

Kimdir anne? Anne kime denir? Anneyi tarif edebiır misiniz?

Günün bir anmda birileri bu tür sorularla çık/verse karşımıza, acaba ne deriz? Nasıl cevaplanz bu sorulan? Bir an bakakalifiZ belki. Dilimiz tutulur, şaşkmlaşmz, öyle değil mi? Çünkü, kolay de­ğil hemencecik anneyi anlat/vermek. Biliriz ki, birşey ne denli bü­yükse, tarifi de o denli zor ve çetrefillidir. Bunun için, zordur anneyi de anlatmak. Ne ki, dilimizin ucuna kmk-dökük birşeyler de gelive::: rir işte. bir sevgidir, bir şefkatlir, bir sığmaktlf anne. Ya da, bir ay­dmlıktlf, bir sıcaklıktır, bir ümittir, bir düştür.

Hangi ev,· annesiz, gerçek sıcakllga, gerçek aydmllğa sahip­tir. Kaç yaşımızda olursak olalım, anne dediğimizde tarifsiz bir duygunun içimizin bir yerinden aktığmı bilmez miyiz? Gözlerimi­zin panldadığmı, içimizin terahladığmı hissetmez miyiz? Işte, bü­tün bunlar, tarif edemediğimiz annenin bizde uyandlfdığı ilk duy­gulardlf. Işte bu antolojiyi, binlerce kez yaşadığım, bu tür duygu/a­rm dürtüsüyle hazifladım.

Bi/indiği gibi, hikaye geleneğimiz binlerce yılık bir geçmişe sa­hiptir. Okuma ve yazmanm yaygmlaşmadığı, iletişim araçlaflQm bu denli gelişmediği çağ/arda, insammız boş zaman/anm hikaye anlatarak ya da hikaye dinleyerek değerlendirirdi. "Halk Hikayele­ri" dediğimiz, sözlü an/atım geleneğimiz ürün/erini teşkil eden bu edebiyat türü, yüzlerce yıl gelişerek, çeşitlenerek dilden dile, nesil­den nesile aktan/age/miştir.

Page 5: 4-Anne Hikayeleri

Uzun kış gecelerinde, düğün/erde, bayram/arda, ziyaret/erde, kendi/erine özgü an/atım teknik/eriy/e, baş köşeyi, hikaye anlatıcı­lafı almıştır. Eğlendirici, hoş vakit geçirici özelliği yanında, eğitici niteliği de o/an halk hikayelerinde kahramanlar; masalımsı, düş­sel bir dünyanın varlıkları olarak çıkar karşımıza. Olağan ya da olağanüstü serüvenler ortaya koyan bu kahramanlar arasında an­ne mdtifi de yer alır. Öteki kahramanlarda olduğu gibi, anneye de bazan olumlu, bazan da olumsuz roller verilmiştir. Bu o/umsuzlu­ğun, daha çok, üvey ana olgusunda ortaya çıktığını görürüz. Her­şeye karşın, halk hikayelerimizin, insammızın kendini tammasın­da, dünyayı algılamasında, çağlar boyu önemli bir işlevi olmuş­tur.

xıx. yüzyılın sonlarında, edebiyatımızdaki öteki tür/er gibi, hikayemiz de değişime uğrar. Artık, masalsılıktan, düşseilikten kopararak, gerçekçi/iğe, yaşamrlığa, hayatın tüm alanlarına uza­nanan bir yapıya kavuşur. Antolojiye a/dığımız hikaye/er bu yapı­daki ürün/erdir.

Antolojiyi haziflarken tek ölçü, hiçbir dünya görüşü aYflml gö­zetmeksizin, anneyi anlatan hikaye/eri seçmek oldu. Ya/mz, şu noktayı belirtmekte yarar var. Antolojide yer alan bazı hikaye/erin yüzdeyüz anneyi an/attığı söylenemez. Ne ki, bu hikayelerin de ar·· ka planında annenin yer aldığını görmemiz mümkün. Hatta, hika­yenin bir yerinde geçen bir betim/eme, anneyi öyle bir ortaya koyar ki, sayfalarca anlatmaya bedel olur.

.

Antolojide, yazarların yaşamöyük/eri iyice kısaltl/dı. Bunun nedeni de, okuyucuya salt hikaye/eri sunmak

' içindir. Çünkü, bu

antoloji, edebı bir kaygıyla değil, yazarlaflmızın anneyi nasıl anlat­tıklarını, hangi yönleriyle değerlendirdiklerini, anneye ilişkin,bek­lenti/erini, duygula rı m, düşünce/erini, bakış açı/arım, düne, bugü­n� ve yarına yönelik tesbit/erini okuyup, üzerinde hep birlikte dü­şünmemiz amacıy/a haztr/andı. Kuşkusuz, gözden kaçan hikaye­/er ve eksiklik/er o/muştur. Bunun için de yazarların ve okuyucula­rın hoşgörüsünü dilerim.

• h,

Arif AY

Page 6: 4-Anne Hikayeleri

Şiir ve Sinek

şİİR VE SİNEK Adalet AGAOGLU

Oh, dedi Şükriye hanım, ohh , kızım geliyor. Oh Allah ı m, h iç ak­I Imda yoktu , taa yaz ortasın ı bulur artık, başka gelemez diyordum, oh ne iyi o ldu , bayram seyranlar da' bitti artık peşpeşe, taş çatlasa mektebi koyup gelemez diyordum, geliyor işte, hey güzel Allah ı m, ne diye kapatıyorlar mektepleri böyle durup duru rken , oh iyi oldu, çok şükür oh, k ız ım geliyor.

"Kız ım geliyor ısmayilefendi , duydun mu, geliyormuş işte. Bak böyle yazıyor, oku da bak, nah işte mektubu , oğlun da okuyuval'di zaten, i nanmazsan ona sor, yahut sen sormayı falan boş ver de Is-:­mayi lefendi , koşuver ne olursun, çabucak !<oş git , b i r ki lo köfteiik kıyma yaptıı' bana, al işte para, yeter mi , yeter yeter, sen köftelik de de , ben bir ekşi iisini yapayım k ız ıma güzelcene, pek sever, aman maydanoz, maydanozu unutma Ismayi lefendi , bi r de dereotu I s­mayi lefendi kuzum, ha unutma dereotu, kendi kendime olunca, cinbaşı ma, işte görüyor musun , h içbir şeyler almaz o ldum, a ld ı r­maz da oldum, ye ye, yaln ızl ık; ne yiyeceksin, geçende makamayı da size veriverdim zaten , bitiremedim, böyle tamtak ı r kurubakır bir ev oldu benim ev işte, sen bir kilo da şöyle en kırmızısından doma­tes al bana, haa bir ki lo da pat l ıcan kuzu m ısmayilefendi , söyle.o meymenetsiz zerzavatçıya, Şükriye hanım kızına imambayı ld ı ya­pacakmış deyiver de toparlansm kazıkçı pis ; yine çekirdekli acı patl ıcanlan sokuşturmas ın benim gibi bi ri ne , deyip kiŞ turfan ıd ı r,

7

Page 7: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

sokaktan toplam ı yo ruz parayı , bol keseden yaşamıyoruz, bi r emekli maaşı bizimkinden , kime yetsin, kızıma mı , bana mı ha, ah GülerJim ah , . k imbili r ne özlemiştir benim yemeciklerimi , ah oku­mak. Okumak. Iyi . Güzel. Güzel de, koş git I smayiiefendi , hadi ge­cikmeyelim , yesin . I şte can ım okusun k ız ım, amaan, di l im şeydi-yor, koş . . . "

.

Okumak. Iyi . Güzel. Her an yüreğim ağzımda lakin. Hiçbir dak­ka şöyle rahatça gözlerimi yumamaz oldum, uykular zehir zıkkım, koş Ismayii olasıca, ne ağır yürür bu adam da, sallana sallana şuna bak. Saat kaç oldu kimbi lir ayoı, ne kaldı şurda akşama, gebertme işte geberesice. Hay kızım, şu mektubu daha bir önce atsay�m ol­maz mıyd ı , yollarda m ı gecikti nedir, postalar da bir alem zaten he­sabetsene, tam geleceği gün öğreniyorum geleceğini , ondan son­ra hadi bakalım iki ayağın bir pabuca, yağ yok, un yok, et yok, seğirt dur artık, yetişebilirsen yetiş, zaten otur otur, ağı rlaşt ım, yalnızlı�­tan iş güç tutmaz oldum, ha deyince toparlamp kalkamıyoru m ki . . . B i r güzel sofra kurayım yavrucuğuma, evine geldiğini anlasın bari çocuğum. Oh çok şükür, sağsalim ya, aman ne yapayım, neyi ne kadar yetiştirirsem o kadar artık, sağsalim gelsin de, girsin şu kapı ­dan içeri hele , of1 bacaklarım, kemik kemik, ik i saat çözülüp açıl­maz artık, hadi Şükriye, hadi gayret k ımı ıda, hiç akl ında var mıyd ı , k ız ın geliyor i şte . . .

Anaların, diyor Şükriye hanımın kızı Güler, anaları n yüreği hep ağzında. Hep böyle o ldular. Uykularında-uyamklıklannda ölüleri ­mizi görür oldular bütün bütün. Analara, analara, e n çok onlara ya­z ılmalı şiirler çocuklar, en çok onlan anlatmalı . Hep anlatmalıyız, okul kapılarına varamayan, hiç değil her akşamüstü, oh çok şükür sağsalim geldi bu gün de, diyemeyen , her günün her akşamım bile bekleyemeyen, yarına dayanmak için her günün her akşamüstü ol­sun sevinemeyen, h ep uzaktan, aylar ucundan kıvramp dura n analan, onları anlatmalıyız. Şiirleri onlar üstüne, onlar için yazmalı ­yız çocuklar. Anaları çocuklar, i nsanları çocuklar, tutarsa şi i rimiz ayakta tutar, en yakmımızdan başlamalı , onlara, onlar için en güzel şi irleri yazmalıyız.

Güler, bir akşamüstü anaevine vardığı zaman da, son yazdığ ı

8

Page 8: 4-Anne Hikayeleri

Şiir ve Sinek

şiirin en güzel şiiri o lduğunu düşünüyor: Arkadaşlarım da onayladı­lar zaten, en katı kafal ımız Zehra bile , ben şiirimi okuyunca yurtta , benim şiirimi dinledi dinledi de, kirpikieri çipi ldedi , gözüne inen yaş perdesini gizledi . Sesi bulandı da, "Sağol Güler"j bi le çatal l ı ç ıkt ı , anlamaz mıy ım? Anaları , anaları , şi i rlerimizde on la rı da anlat ıp , onlara da okumaliyız şiirlerimizi . Her şeyin içinde kendi lerin i de dü­şündüğümüzü bilsinler, başkaları da bilsin bunu , güzel olsun ama şiirlerimiz, en güzeli olsun ; en çok buna çabaladım. Bir kutu çikola­ta, bir şişe kolonya, ya da üç metre kumaş. Yok ama benim bir şiirim var. Güzel olmas ına özenilmiş bir şiirim. Evi onunla donatacağ ım. Annemi . . .

Şimdi , daracık b i r mutfakta annesinin kan-ter içinde ekşi l i köf­teyi terbiyeleyişine, tezeiden soğusun diye imambayı ldıyı birtepsi suyun içine oturtuşuna bakıyor, onun açıklamalannı - savunuları-111- din liyor Güler: "Tabi kızım, tabi , geciktim, buzdulabına da s l -

. cak s ıcak konulmaz ki , daha doğru dürüst kul lanamadan bozuluve­ri r , paltonu bi le yapt ı ramadan biz, buna s ıvanmışt ık , yazık değil mi?"

Salatan ın maydanozunu, dereotunu ince ince k ıyı yor Şükriye hanım, hiç olmadık bir. sab ı rla, özene bezene, s ız ı idanarak bir yan­dan: Ah bak, sen gelmeden herbir şeyleri hazır edeyim dedim, yeti­şemedim, kaplumbağa g idişl i !smayi lefendiyle ne olacak zaten, olacağı bu. Elim mi ağı rlaştı benim de, yapmaya yapmaya unuttum

. mu yapmasın ı ? "Gü le r k ız ım, şu zeytinyağı şişesini uzat he le ." Yoksa belki helecandandı r, el im ayağıma dolan ıyor, ay bak şişeyi kaydı rıyordum nerdeyse, i lahi Şükriye karıs ı e mi , senden ne ot olur, ne ocak, derlensene, işte kız ın tam bir hafta seninle, tam bir hafta dizinin dibinde. "Bir hafta demiştin değil mi Güler, mektebi ka­pamalanyla?" Acaba bi r kilo daha patl ıcan a lsak m ı? Camları si l­sek mi?

Gü ler pat l ıcandan, camlardan habersiz, annesin in beş günü bir hafta yapıvermesine sevecenlikle gülümsüyor: Arayı şii rle ka.: pat ınm. Şi i r u nutturur ona bir hafta deği l beş gün kalacağım ı , şii r onu sevindi ri r.

9

Page 9: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

"Anne, bu kadar i nceleme can ım , h adi oldu, yeter, otural ım şöyle başbaşa, sana ben.� ."

"Ah" diyor Şükriye hanım büyük bir ç ığl ıkla, "Ah, acıkt ın tabi !" Güler, k ız ım, işte y ine iğne iplik, avurtlan iyice çökmüş, yurtlarda öyle , h ıs ım akraba evlerinde kim bakacak ona tabi, kimse bakmaz, kim k ım ı ıdayacak onun için , kendi bakmaz kendine zaten, nasıl baksın , yollayabildiğim para belli, benim duru mum belli , o koca şe­hirde nas ı l o lur i nsan, nasıl doyunur? "AI , atıver ağzına s ıcacık bir börek hadi , şimdi otururuz, sofraya ekmek koyduk mu biz?"

"Geldiğimden beri koşturuyorsun anne, ekmeği koydum" diyor Güler: Sesim h ı rç ın ç ıktı . Acıkt ığ ıma veriyor, mideme. Daha kapı­dan giri nce i lk iş im şi i rimi okumak olsun anneme; şii ri ni onun,de­mişt im. Hadi çay, diye tutturdu, mutfağa seğirtti . Hadi limonata, di­ye tutturdu, mutfağa seğimi , akan musluğu anlattı . Elimden gelmi­yor, tamirciler ateş pahas ı , ya bir de buzdolabı bozulursa ne yapa­nm, diyor. On dakika, henüz bozulmamış bir buzdolabı için hayıfla­n ıp durdu: "Ya ölürsem ne olursun?" diyor. Kimin öleceği önden sı­rayla belli mi , artık s ı rası sekisi mi kaldı işin? Her şey duruisun, din­sin ; şi i ri okuyayı m o na , diyorum. Artık böyle olunca, dursun . Ye­mekten sonra. O zaman okurum.

"Otur anne , şimdi sana bir şi i r okuyacağım."

Öyle ya, artık tamam. Artık tam s ıras ı . Evi dip köşe temizledik .. Annemin başedemediği camları , kapı ları sildim. Sürünüp gireme­diği yatakaltların ı n tozunu . Musluklar ovuldu . Yeniden yemekle r pişti . ÇÜlÜk sebzeler ayıklandı . Yerlerine yenileri ni taş ıdık. Üçüncü gün banyo sobası yakıld ! . Kendimiz de temizlendik. Akşamın ait ısı oldu. çayını demledim. Geciktik. Eline yününü aldı . Şimdi içi eniko­nu rahat artık. Evin her yanı yeni ovulmuş pirinç kaplar gibi p ı rı l p ı ­nı . Su kapları dolu . Gaz tüpleri dolu. Artık kafasın ın takılıp kalacağı tek nokta yok. Ben de dişimi s ıktım, iyi s ıktım. Sabırla bu saati bek­ledim, üç gün önce kapıdan girince ben, gözü şöyle bir elime kay­madı mı , yarım kilocuk kaymakıl lokum getirdi mi acaba diye? Ona eli m boş, büsbütün a rmağansız gelmediğ imi anlayacak ş imdi . Gerçekte ben belki günlerce hep bu an'a haz ı rlandım. Şu an' ın an-

10

Page 10: 4-Anne Hikayeleri

Şiir ve Sinek

nemi için çal ışt ım. Şiirini geceler boyu ince bir nakış işler gibi , ona güzel bir h ı rka örer gibi işleyip ördüm, maydanozu , dereotunu pul pul kıyar gibi . Ben için için hep dedim ki , analara, analara, şii rler en çok onlann uykusuz, tedirgin gecelerine, doğranmış yürecikleri ne . Zaman benim yalnız annem! , yapayalnız yükleni lmiş tedirginl ikle­rinden çıkarmama izin vermiyor olur mu? Onlara, onlara . . . Durma ovul muş parlat ı lmış eski bakı r taslanna bi r demet çiçek koymalı ­y ız .

O zamand ı . Üçüncü günüm. Şiirini , -şi i rimi- çantamdan Çl­kard ım. Tam başl ıyordum: Otur anne, şimdi sana bir şiir okuyaca­ğ ım. Içerde ve içimde şiirimi yeniden gözden geçiriyordum. Iyi ki i lk' gece ya da dün sabah , gaz tüpünü değiştirmeye koştururken o be­ni , 'aceleye geti rmemişim, -musluğu ingil iz anahtanyla gevşettim, kenevi r sarıp s ı l� ı şt ı rd ım, su s ızması durdu-,- iyi ki o su , cız cız akarken okumamışım, iyi ki bu zamanı beklemişim, diyordum. Öy­le. Güzel bir şiir bu . Musluğa keneviri sararken de bi liyorum, güzel. I nsanların tari h boyu tel< taş ın ı , tek özverisi ni atlamamış, onların dolanık günlerine ufacık ufacık t ığlarıyla karşı koyuşiarın ı atlama­mış bir şi ir. Güzel örü lmüş, dört kıyısına da iğne oyalarından bir s ıra biber çiçeği diki lQ1iş . Art ık zamanı . Okuyacağ ım onu . Işte annem, oturmuş, yünü el inde, dingin . Benim de el im cebimde, kendi üstü­ne kat lanmış bir kağıtta; yanma gidiyorum. Açacağım, kendi üstü­ne kat�anmış . . .

"Acaba dolaptaki imambayı ldıyı da versek mi Ismayi lefendi­ye?"

Durduğum yerde durup kald ım. Elim cebimdeki , kendi üstüne katlanmış kağ ıtta, kağıttan birkaç mil im uzaklaşmış olarak. Şi i r benden kaçıyor. Hemen kavradım kağ ıd ı , cebimden ç ıkanverdim. Işte şi i r e l imde. Görür görmez imambayı ld ıy ı unutur sanıyorum.

"O kalan yemeklerle birlikte imambayı ldıyı da vere lim: Yemedi. Bari onlar yesinler. Üç gündür dolapta durup duruyor. Boşuna yer işgal ediyor."

Kalan yemekler, Ismayiiefendi ler, dolapta yer tutan i mamba­yı idı zihnini kurcalayıp duracak. Şi i rini iyice bir dinleyemeyecek. Şi-

11

Page 11: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

i r şii rsiz kalacak. En iyisi bunu da biti rmel i . "Çok i stiyorsan götürüp vereyim. ı smailefendi kapın ın öhünde

oturup duruyor." " Iyi o lurdu ya, yorulacaksın . Çağ ı r gelsin , yorulma:' Yoru ldum, doğru. Ama kendi de bitti . Boyna didindik. Şii r? He­

nüz yok . Çay demıeniyor. Annemin bir tepsiye dizdiği yemeklerle i mambayı ldıyı aşağı i ndirdim. ısmailefendiye verip döndüm. Yuka­r ı , annemin yan ına çık ıyorum. Şii ri nden soğumuş gibiyim. Şii rim­den. Yok. Cayma. Şiiri duyunca anlar, sevinir. Hele kendisi için ya­z ı lmış olduğunu öğren ince.

"Çay koyayı m m ı ?" "Koy ya. Oturup içel im. Bir oh diye lim ." Üç gündür yan ındayım, hep bu an' , bekledim. Böyle dedim ya, san ı rı m duymad ı .

"Çay güzel demlenmiş" dedi, çay bardağın ! ona uzatımen ben. "Kendine koymadın m ı?'�

,

"Koydum. Getiriyorum." Çayımı a l ıp karş ıs ına oturdum. Az önce, imambayıldı nedeniy­

le yeniden cebime, --içeri- tıkıştırd ığ ım şiirim var ya, şiiri , şiir yani , orda bumburuşuk duruyor. Ç ıkanp h ış ı rtıyla düzleyeceğim. Artık okuyacağ ım. Pencereden üstümüze güzel bi r akşam alacast sü­ZÜIÜYOf. Şi irin duvarı n ı , desteğini kurmaya hazır. .

"Kuru kuru içme Güler, biraz bir şey ye kızım, bak orda pandis­panya var" diyor. Ispanya üşüşüyor aklıma. Kartpostallar, turizm acentalar ın ın duvarlan . I spanya. Annemin e linde plastik bir sinek öldüreceği , Ş ıp diye sedirin kıy ıs ına vuruyor o zaman.

"Nerden çıktı bu? Onca da dikkat ediyorum. Eve sinek sokma­maya çal ış ıyorum, bu saatte bi le çeki lip gitmiyorlar baksana."

Ah, Ispanya! Gitmeli . Batması uzun süren güneşler. -Insanla­rı böyle uzun süre yaln ız b ı rakmamalı . Sanki bi le isteye kaçıyoruz

12

Page 12: 4-Anne Hikayeleri

Şiir ve Sinek

onlardan, sonra da avuçlarımızda şiirlerle geliyoruz, titizliği ondan artt ı , öyle olmasayd ı , sana bir şii r okuyacağı m anne, dediğim s ı ra alt kata verilecek imambayı ldıdan sözetmez, tek bir karasinek pe­şine düşmezdi. -Belki ne dediğimi anlamadı annem. Gözleri ni de, plastik sinek ö ldüreceğini de tümüyle karasinek peşine takması ondandı r.

"Uzat bakayı m ayakları n ı şöyle. Bir de ,sigara yak. Sana anne, tamam m ı , senin için yaptığ ı m bir şi iri okuyacağı m şimdi . "

Öyle ya, bu da var: Okuyacağı m şiiri n herhangi bi r kimsenin , herhangi b i r kimseye herhangi bi r şi iri o lduğunu sanmasın . Bizim şiirimiz bu.

Yüzünde uçuk bir pembelik. Batan gün, akşamı n kül rengine erguvan tozların ı serpiyor.

, "Be ni m için öyle mi?" Sevindi . Pembelik. E llerim çok k ıp ırt ı l ı . Şimdi ona sunuyorum

işte , lüks lambasın ı n gömleğini dağ ıtmadan, toz etmeden, i şte başl ıyorum . ,

"Bu masa oraya yak ışmad l . Yarın duvarm ' dibine çekel im mi? Oda daha genişler hem."

Doğru . Oda çok dar . I spanya1yı geri letip pandispanyadan a l ı ­- yorum bir lokma. Içimi bast ı rs ın . Şurama saplanan bir kurşun par­ças ın ı , şu lanet k ı ıç ığ ı içerlerime itsin .

"Şimdi , çekeyim i stersen?" "Yok yok. Sen yemeğin alt ın ı söndür de, onu yar ın çekeriz .

Ocağı söndür, yahnini n aH ı tutmasın, canım et, ağ ız tadıyla ye ba­ri . . . "

Ocağı söndürdüm. çayı bitmiş. Yenisini koymak istedim . "Şi i r okuyacakt ın ya , çay ın acelesi yok" diyor. Şiir yere düşmüş, biber çiçeklerinin birazı solmuş, art ık çok kö­

tü olacak okurnam, bi liyorum. Yine de en büyük özlemim, di leğim

13

Page 13: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

kaç yerinden di l im di li m bölünmemiş, gün batmamış , odada yalnız daha koyu bir kü lrengi l ik kalmamış gibi -Ispanya'mı anlamasın­geri oturuyorum karş ıs ına. Şiiri yerden kucağıma taşıyorum, biraz s u rtım ağrıyo r, ya da b i r yerim, ama başl ıyorum. Annemin e li nde plastik sinek öldüreceğ i . Gözü bi r yast ığ ın üstünde . Bekliyorum. Sinek ö ldüreceğini yast ıktaki sineğe n işan almışt ı çünkü : Kız ıma kanma!

Bekliyorum . P last ik şeyi pat diye vurdu sonra yastığa. "Hay Allah !" dedi . Yine kaç ı rd ı s ineğ i . Sonra işte, bir süre bekledik. Yaa çocuklar, uzun süre bekledik.

Ah, diyor Şükriye hanım, ah ısmayi lefendi, apartopar kalkıp git­ti , bir hafta dedi , üç günde gitti , mektebi açı l ıverdi , ne var açı l ıver­meseydi, art ık Ismayi lefendi, yeniden bekle de bekle, şurda yatar­ken, üç gün, geceleri b ir uyanıyordum, şuramda bir rahat l lk duyu­yordum, hayırd ı r inşal lah ne oldu, birden bakıyordu m !smayiiefen­di, tabi ya, kızı m yanımda, şimdi yine say dakkalan, say, sabah 01-maz, gördün ya çöpe dönmüş, biraz toparlansı n dedim, yedirdim içirdim çok şükür, lakin şu karasineklere de bir çare bulmalıyız Is­mayi lefendi , rahatsızl ı k veriyorlar, geti rdiğin domateslerin ise yan­s ı çürük ç ıkt ı i nan, söyle o pis zerzevatçıya, burnumuzun dibinde karasineklerini çekiyoruz bir de, olmaz böyle ısmayi lefendi , olmaz ! Ah sah i ! Bak, tüh ! B i r şey m i unuUuk biz?

Içim öyle diyor.

14

• b

Page 14: 4-Anne Hikayeleri

Zincirler

ZİNCİRLER Ali KARAÇALı

Sol yan ından ansız ın suratma i nen e lin şaklamasıyla yerinden f ı rlad ı. Uyanmışt l . El leri ni yüzüne götürdü istemsizce. Yüzünün ateş gibi yand ığ ın ! duyumsadı . Yatağın ın içinde doğrularak çevre­sine bakınd ı . Bi r ürperti s ıcak bedeninde dolandI . Ard ından bir so­ğukluk yalayıp geçti tüm gövdesini.

H içbir nesneyi göremeyeceği denli karanl ıktLodanın içi . Uzak­tan, kentin cadı kaza m gibi kaynayan homurtuları geliyordu. Kesik kesik soluyordu kent, sinsi , beton yapı ların dev yükselti leri arasın­dan. Gizemli sessizliğ i içerisinde karanl ığ ın .

Sessizlik, karanlık ve yüzüne gizli b i r e l taraf ından i ndirilen sil­lenin ü rkütücülüğü yankı lanıyordu içinde, kalbinin gizli bölgelerin­de. Baş ın ı avuçların ın içine aldı . Beynine üşüşen bu sayrı l albastı':' yı, bu ürküntüyü içinden ç ıkarıp atmak, kovmak, uzaklaşt ı rmak is­tedi . Başı avuçları arasında daha bir büyüdü , yuvarlaklaşt ı , koca­man oldu .

Düş mü görmüştü acaba? Hayı r. Düş olamazdı bu . Hiçbir şey anımsamıyordu. Belleğini yokluyor ama, hiçbir iz bu lamıyordu . YÜ­züne inen si llenin acıs ını hala duyuyordu yüzünde. Gerçekten uyu­muş muydu, ne kadar olmuştu uyuyal ı , bunu kest iremiyordu . Çok erken yatmışt ı oysa. Gecenin, art ık uykuyu yadsıdığ ı geç vakitleri­ne kalmamak istemişti . Bi r gece olsun başından savmak istemişti , kuzgun gibi beynine üşüşen düşünceleri , düşleri , an ılan . . . Uyk.u-

15

Page 15: 4-Anne Hikayeleri

An�e Hikayeleri -----------------­

nun o gizemli , büyülü , uyuşturucu evreninde yitip gitmek istemişti . Yine yatağı n ıçinde dönenip durmaktan usanmış, gözleri büyük bir d i re nçle karş ı durmuş lard ı uykuya. Beyninde savrulan, uçuşan an ı lar, düşünceler, tasarımlar bir türlü bitmek tükenmek bi lmiyor, biri gidince bir başkası daha yoğun saldı rıyordu belleğine. Imgele­mini n ard ı ndan bi l inmezliğin en uç, en usavuru lmaz bölgelerinde koşturuyor, korku ve dehşet çepeçevre sarıyordu dört yan ın ı . Bi r karayı lan kendisine doğru geliyordu. Kap ı lar kapal ıyd ı oysa, ama olsundu, karayılan mutlaka girecekti içeri , her gün her eve bir kara­y ı lan uğruyorda ama kimse görmüyordu bunu . Her evin boş kalan bölgelerinde bir karayı lan soluğuydu dolaşan. Evlerdeki huzursuz­luk bundandı herh alde, ama kimseler ayı rd ı nda deği ldi bunun. Hem karayı lan kap ı lar ından girmezdi evleri n .

I lk in bacadan aşağıya süzü lüyor, sonra mutfağa, o radan da yatt ığ ı odanı n kap ıs ına gelip dayanıyordu. Anahtar deliğinden ge­çerken iğne g ibi i nceliyor, sonra yeniden kah nlaş ıyor, torba gibi sark ıyor döşemen in üstüne, halkalar oluşturuyor, uzuyor, k ıvnm kıvnm halkaların aras ından başınfkald ır ıyor, bir o yana, bir bu ya­na sal l ıyo rdu . çata! , iğne gibi i nce, k ı rm ız ı di l ini ç ıkarıyor; küçük, yassı başın ın iki yan ına değdirdikçe karayı lanı n aksaçları oluyor, saçlar kendi liğinden belik belik örülüyor, örü ldükçe uzuyor uzuyor­du . K ıvrı la bükü le kendine doğru geli rken t ıs t ıs sesler ç ıkarıyor, adeta soluğunun izleri yapış ıp kal ıyordu döşemenin üzerine. Geli­yor, usul h ış ı rtı larla yastığın ın altma kıvr ı l ıyor. Kalkmak istiyor, kal­kamıyordu.

Yı lan ı n beni sokmayacağın ı bi liyo ru m, ama korkuyorum yine de. Başka gecelerde de geldi ama korkmadı m Görmedim ama bil­dim, bir y ı lan ın yast ığ ımm anında olduğunu , soluduğunu. Uyudum, uyand ım. Korkma dediler, korkmad ım. Kimi i nsanların soluğuyla beslenirmiş karay ı lan dedi ler ; kimi lerin i severmiş ve korurmuş başka yı lanlara karş ı akreplere, çiyanlara karşı dediler. Korusun is­tedim ben de. Ald ı rmad ım. Ürkmedim. U nuttum bile, zaman ol­du .

Şimdi b i r başka geliyordu yı lan . Uykusu arası ndan uyandın l ı - . yordu birden. Gizli b ir eL. Acıs ın ı hala duyuyordu yüzünün sol ya-

16

Page 16: 4-Anne Hikayeleri

Zincirler

n ında. Somut bir ağrı . Bir şok. Teninde ve kaslannda bir kası lma, bir uyanlma. Çepeçevre boşluktu her yanı , karanl ıkt ı . Elini uzatsa neyi tutabi li rdi ş imdi? Boşluk. Neyin örtücü , kurtaneı gölgesine s ı­ğ ınabil irdi? Boşluk. Kitaplar mı? Evet, hemen şurada, sağ yanında, e l ini uzatsa tutacağı denli yakın ındaydı kitaplar. Ama boşluk , bir boş luk vardı kitaplarla arasında, h içbir şeyin dolduramayacağı bir eksiklik. Hem şimdi, şu boylu boyunca yan ında uzandığ ı pencere­nin bütün camlan gürültüyle dökülebi l irdi üzerine. Niçin o lmas ınd ı? Bu yast ığ ın ı n altı nda uyuyan yı lan çoğalabi li r, bu ev çökebi l i rdi . Salt insanı öldüren bomba at ı lmış, kendinden başka tüm i nsanlar ç ığ l ık atmaya bi le vakit bulamadan ölmüş, tüm yeryüzü insan ce­setleriyle dolmuş olabi lirdi . Son anın ı yaşıyor o labi l i rdi . Her şeyin yüzüstü b ı rak ıld ığ ı , bütün hesapıann yanda kaldığı ve i nsanın ken­dinden bi le kaçt ığ ı ve yı ldızların ve ayın ve bütün bir varoluşun bir yöne doğru akt ığ ı , sürüklenip gittiği günlere . Ve umudun bittiği . Ve su lann çeki ldiği . Ve dağlann ha/ laç pamuğu g ibi at ı ld ığ ı .

Daha doğmadan suçlar mı yığmışlar s ırt ıma bi lmediğim? Doğ­duğumda armağan diye ölümümü mü sunmuşlar avuçlanma; böy­lesi bir yeryüzü nü ? Daha çocukluğun an, bi l lur dünyasında böcek­ler, kanncalar m ı g i rmiş düşlerime? Ağlamış, avunmamış, sarar­mış solmuş muyum san yapraklar gibi? Atl ıkarıncalar mı doluşmuş gözçukurları ma?

- Yavrum, gene ağ! ıyor musun? - Böcekler anne, böcekler ge'liyor üstüme yine. - Böcekler mi? Ne böceği yine , evimizdeyiz , uyu şimdi , uyur-

san görmezsin . . . - Anne . . . uyuyamıyorum. Bak, senin de üzerinde böcekler var

görmüyor musun, ağzına giriyorlar anne, böcekler seni de yiyecek­ler anne , anneeee !

- Yavrum, iki gözüm . . . - Anne. Birden usuna gelivermiş gibi çenesini yokladı . Uzamış saka l Ia-

17

Page 17: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

nyla bir yana kaymış gibi �uran çenesini tuttu bir süre . Sakallannın daha bir sertleşmiş olduğunu aynmsad ı . Kalktı . Kafasın ın için i , im­gelemindeki olup biten leri duyumsamamaya çal ışarak, bu karaba­sandan kurtulmak, bu karayılan düşüncesini içinden silip atmak is­tedi . EI yordamıyla elektrik düğmesini buldu, açtı . I ş ık gözalıcı bir şavkımayla saç ı ld l . B i r hamamböceğin in ivecenlikle duvara t ı r­mandığ ın ı , ikide bir durup yön saptayarak daha bir ivecenlikle kaç­t ığ ı nı gördü.

Kapıyı açt ı . Ç ıkt ı . Koridordaydl . Lavaboda Ş ıp ! Ş ıp ! sesleriyle damlayan suyu duydu. Sese doğru yöneldi . Ku rakliktan boğula­cakmış ım nerdeyse diye geçirdi içinden. Bir kedi sessizliğiyle iler­ledi . Kapıyı açt ı . Içindeki tüm kapalı kapılar açılmış, yüreğini bağla­yan tüm zincirler bir bir kırılmış gibi oldu. Duru bir aydınl ık içinin gizli bölgelerine yayı ld ı . Musluğu açt ı . Avuçlanna doldurduu suyla ilkeli bir biçimde ellerini , yüzlerini , kolların ı , ayakların ı yıkad ı . Baş ın ı , ku­lakların ı ı slatt l . Büyük ve sonsuza akan bir ırmağın derin, duru sula­rında aklanmış gibi yeni ve yeğni buldu kendini .

Sonra, çoktandı r unuttuğu bir Ses'e doğru yöneld i .

18

• b

Page 18: 4-Anne Hikayeleri

---�-------- Sa rı ldıift m Soguk bir Ceset

SARILDIGIM SOGUK BİR CESET Ali Haydar HAKSAL

Yoru lmuş bir dünyanı n eşiğ ini geçiyor gibiyim Bu sanki bana yansımış , sanki içime sinmiş. Kan yanaklanma vurmuş, g ideyim diyorum, gidemiyorum. I l iklerime dek sinmiş bu olan'ı anlatamaya­cağ ım .

El leri ni bana uzat diyemiyorum ve tutamıyorum. Bütün yolcu­lukları içime çevi rdiğ im gün yollara düştqm. Içim kan revan . Uza­nan bu eller benim değil , konuşan ben değil im. lçime bin bir s ık ınt ı veren o yaşama yeniden başlamak üzereyim. Bu saatten sonra, bu geniş, hangar gibi binanın basamaklar ın ı yeniden inmek zorunda kal ı nca, içimde çözülen, adın ı koyamayacağı m birsürü karmaşa­n ın ortas ına atı l ıyorum. Umduklarımm yeni olmad ığ ın ı bi l iyorum, şimdi gene o duyguylay ım. Enli basamaklarında küçücük ayakla­nm kayboluyor.

çocuğu m bir köşeye sinmiş, benim hazırlanmamı hüzünle izli­yor, dokunsam ağlayacak. Her gün aynı şeyleri yaşamak zorunda kal ıyorum. Bir isteksizlik içime yayıl ıyor, damarlarıma değin işliyor. Damarlarıma dek sinmiş olan bu seslerin üstüme geldiğini de anla­tamıyorum. Içimde yinelediğim sesler gene bana dönüyor. Bu dört kat l ı dev binanı n, dev katları , kocaman odaları , uzun koridorları , anlam veremediğim bir ürperti içime salar, derinleşir durmadan. Bu soğukluk parmaklanmm uçlarına kadar uzanır.

Gidip döneceğin yer gene burasıdır. Bazan bir isteksizlikle , ba-

19

Page 19: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­

zan korkuyla, bazan da bir iç itkiyle oluyor bütün bunlar. Gene bu dünyayı başıma yıkan o saat geldi çattı . Içimde daIga­

lanan o ü rperti ben im le birlikte evin içinde gezindi . Içim darald ı . Akan bu zaman içinde gelip beni bulur. Kaçamıyorum, nereye git­sem karş ıma çıkan o sesler içimde yinelenir kendi l iğinden.

"Yeni , kes" demişti bana. O zaman geri lmiş sinirlerimle kendi­mi kaybetmiştim. Ateşlere ateş eklemiştim ayrım ı nda olmadan. Bazan öyle olur, i stemim d ış ında.

Bunun böyle o lacağ ın ı kesti rememiştim, nereden bi lebi l irdim, gün batıp doğacak,sanıyordum. Zaman geçince durulanacak, yatı­şacak, kendi akış ım ız ı sürdürecektik.

Burası dünyanın çok ayrı bir bölgesi gibi , soğuk yaşamın izleri ruhumda şimdi şeki l lenir, si lemiyorum, h içbir şeye ,kanamıyorum, bedensel acın ı n ötes inde ruhuma çörekleneni atamıyorum. Bir azap veriyor bana. Bunun kqrş ıs ında susamıyorum. Bu binanın üçü ncü kat ında oturman ın bazı iyi yanları var. Bu yüksek basa­makları döne döne çıkmak olmasa dahada iyi olacak. Tırmandıkça adı mlanm beni geri çekiyor.

Yaln ız l ığ ı mı anl ayan kim, kime anlatabi l irim, bunları anIatma­mam gerekli , Nedendir bi lemiyorum, içimdeki itki kendini sana dök­memi sanki zorunlu k ı l ıyor, gene de olmuyor, içimi buran, l ime l ime eden o,duyguları anlatmam olası değil . Kendimi ,rahatlatıyorum sa­nıyorum. Anlatt ıklarıma fazla ald ırmayın, yalnızca beni i lgilendiren şeyler . Çünkü duygularım önde, çünkü gözlerimin yaşlarıyla o lu­yor. Güzelliğimin , endamll o luşumUn bazan hiç bir anlamı olmuyor, s ı radanlık ayrı bir o lgu deği l , insanların bütününü sarmış bir hasta­l ık ta ondan. Bu özel l iklerimin bana bir yararı o lmuyor, güzel olu­şum bir kazanç mı , bir sıkıntı mı bi lmiyorum. Bir tadı olmuyor. Çev­remin , tanıd ıklarım ın, bazan bir yabanc ın ın onurlayıcı sözleri bu­nalt ıyor. Bir şey söylenmese, kendi halime bırakı lsam. "Güzelliğinil dendikçe sanki bir başka anlamı oluyor, o sözcüğün kendi anlamı değiL . Yüzümün deri nleşen çizgi leri d ışa yansı mıyor mu, aynanın karş ıs ı na geçtikçe kendimi iyi görüyorum.

20

Page 20: 4-Anne Hikayeleri

------------ Sarıldıdım Soguk bir Ceset

Ne sanı l ıyor, bi lmiyorum, bir anda bu bedenin bütününün deği­şeceğini mi? Içi m neden d ışa yansımıyor? Bel l i ettiğ imin bi l incin­deyim, böyle- bi l insi n i stiyorum, gene de anlayan olmuyor.

Sokağı n ve kentin , gecenin ve gündüzün bazan ayrım ı nda çektiğim güçlük . . ayır ımında olamayacağım çok bulanık şeyler var doğrusu. Anlatımın ve sözün, anlamı n bittiği bir yerdir burası . S ını r­ları bel li deği L . I nsan ı n kendi kendi�in in bi lemeyeceği , b i r akış ın içinde o lan , sürüklenen b i r şey gibi .

Bütün olumsuzluklara karş ın gene de burayı terkedernedim. Beni buraya bağlayan çocuğum, bazan da anlayamad ığ ım bir bağ­l ı l ık . Buran ı n d ışı na çıkarsam yaşamayacağı m düşüncesi ister is­temez ürkütür beni . Bu zorunluluğun ası l nedeni nedir? Kendime göre umursadığ ım ve önemsediğime göre bir nedeni o lmal ı .

Sesimin dünyamla i ç içe olduğunu benden başka bi len yok, olamaz da. En ufak titreşimierin bende bir yankısı vard ı r. Kan ım gi­bi damarlanmda dolaşı r durur.

Başlangıçta her şey çok güzeldi . Dünya böyle dönüyor olmalıy­d ı , zaman böyle akmal ıyd ı . Onun gözleri ndeki sevecenlik bütün benligimi , bedenimi kuşat ırd ı . Kanatlandığ ım ı san ı rd ım bazan.

O duygularım ın benle çelişmasi neden o ldu? Beni olumsuzIa­yan ve böyle karanl ığa iten o mu, ben mi? Günlerce bunu düşün­düm. Yer yerkendimi yarg ı iadım. Bir sonuca varamadım, ama bu iç e leştirin in bi r yaran oldu sanıyorum. çocuğum o lmasa belki çok daha fark l ı o lacaktı dünyam. Şimdi çocuğu mu var o larak düşün­mek zorundayım.

Telefondaki ses gene onun, bezgin ve ürkek, konuşurken du­ruyor, bekliyor, sorulanma yanıtlan ağı r ve kestirme. Bazan üste U­yorum. Damarlarından boşaimış, geleneği · o lmayan bir akşam gibi yeryüzüne çökmüş. El lerim uzanmıyor, tutunamıyoru m el leri ne . Ne çok gecikmiş bir zaman var önümde gelecek bir zamanın orta­s ından çok , arafta kalmış, orada bir şeyi durdurmuş, yaşamın do­nuk saatleri yaşanı r. Bir koşu atın ın t ıkanan soluğu gibi , yeryüzü­nün saati mi , insanın yüreği mi durmuş, çözemiyorum, s ıcakl ığ ın ı

21

Page 21: 4-Anne Hikayeleri

r, Anne Hikayeleri

tutabilecek bir kayalığ ı n, suya duyulan bir özlem gibi beni tutan ne? Gölgesi ruhuma ası lm ış , bana el ediyo r sanki 'ge l bana gel ' di­yor.

Bir gün yaln ız başı ma kalacağ ım ı bi lemezdim. Art ık kapımm çal ınma sesi duyulmuyor, evin içinde gezinen bir böceğin kulak se­si , bazan da bıkmamışsa eğer, çocuğu mun oyuncaklarıyla oynayı­şmın sesi . Bunlar belleğime yerleşi r, o sesleri duyma isteğim ken­di liğ inden beli ri r. Bu bezgin lik kulaklarında beli rdikçe, e llerimin ba­ğı kendi l iğinden çözüıü r . Ellerim eşyanın etine geçirince t ı rnakları­n ı ; eşyaların ruhundan bana geçen ne? Bunlar bi r komşunun, insa­n ın sesleri gibidir, çevremde gezini rler, benimle yaşarlar. Benimle oturur, benimle kalkarlar, soluklan ı r, öfkelenir, sevecenleşirler. Ku­laklarıma f ıs ı ldayan telefondaki ses, şimdi yalnızl ıkta gene beni se­çiyor. Orta yol lu bir yaln ızlık değil benimkisi . Eşyanın da benim gibi yaln ızlığ ın ı düşündüm mü hiç?

Terasa çıkınca, kentin terasına çıkmış ım g ibi. Yeıyüzünden bi­raz yukarı larda olmak, her şeyi tepeden aşağıdaki cisimleri daha da ufaimış olarak görmek bir başkahkt ı r. Sesleri ve varl ıkları benim üzağ ı mda. yükselen uğultu c ı l ız kal ıyor. Ama beni burada da bı­rakmadığ ı , bundan böyle b ı rakmayacağı iyice bel l i hala o ses, ku­laklanma f ısı ldadığı g ibidir. Hala kemiklerimin içinde s ız ıs ın ı duy­duğum. Bulutların arasından ay ış ığ ı nı görmem umuduyla yüksel­diğimde gene de yakamı b ı rakmıyor. O uğultu kulaklarımda, bir sonsuzluğun uğuıtusunu yayarlar.

Bir ölü 'alo' gibi ruhumda durur. Dişlerim i le ayaklarım arasın­daki i lgi gittikçe azal ıyor. Kamburu m çıkmadan , dişlerim dökülme­den, etlerim buruşmadan daha yapabileceklerim var mıd ır? Neden böyle kendimi salm ış ı m, kendimi kapt ı rm ış ım bi lmiyorum. Evin içinde , bir köşede duvann dibine sinmiş, dizlerimi karnı ma çekmiş, öyle oturuyorum. Duvara dayandığımdan beri , oğlum kendi başına oynuyor, bazan bana bakıp gülüyor. Ona aldığı oyuncaklarla saat­lerce oyalanır, arada bir bana bakar, çünkü başka seçeneği yoktur, kendini buna ahştırmışt ır. Onlardan bıktığ ında evin ortas ında bıra­k ı r , gel i r çevremde dolan ı r i lg i lenmemi bekler baş ın ı dizlerime kor. .

22

Page 22: 4-Anne Hikayeleri

--=----------- Sarıldıgım Soguk bir Ceset

Yaşamı çeki lmez kı lan nedir bi lmiyorum. Kapımın zili çahnıyor, ne zamand ı r çalanım yoktu . Temizlikçi kad ın ın saati deği ldir, asl ı n­da kimsenin saati deği l . Bente i lgisi o lmasa gerek, öyle düşünüyo­rum ve kendimi ağı rdan al ıyorum. çocuğum f ı rl ıyor yerinden. Bir kahkahaya tutuluyor, şaşıyorum, bir ç ığ l ık koparı r gibi , yerinde dur­madan kapıya doğru koşuyor. "Anne duymadın mı zi l in sesini?" di­yor. çocuğun sesi mutlaka d ışarıda duyulmuştur, kalkmak zorun­da kal ıyorum.

Kapıyla köşem arasındaki zaman, adı mlarımla ölçü lü bir ağı r­l ı k içerisindedir. Sonbahar ruzgann ın savurması gibi, ordan oraya çarpi lan ve sürLiklenen bir nesne gibiyim. Sararmış solmuş rengimi belirleyen ne bi lmiyorum. Bu evin odaların ın hangar gibi genişliği duvarların ın yüksekliğiyle tutunabi leceğim bir yeri yoktur. Kaygan

·bir zemin gibi el imden kayıyor. Eski , gotik bir yapın ın havas ı vardır. San ı rı m o dönemin yapı larından olmal ı . Hastanenin uzun koridor­ların ı andı rı r.

ıçimden d ışa vuran renginin sesidir bu. Bir guru ltu gibi yayıhr. Tutamıyorum, engelleyemiyorum. Saçlarımın aras ından s ızan ter damlalan . . .. yaşamı b ırakmaya niyetli deği l im. Bir kuru incir ağacı­nın kabukları ndan soyunuşu gibi bir cisimim el lerim kap ın ın man­dal ı nda, her geçen saniyenin hesabın ı yapmak duru mundayım. "Buyurun" diyorum, komşuma, binamıza yeni taşınmış o lan, basa­maklarda bir kaç kez iş gidiş, gelişlerinde karş l laşmışt ık . Ayaküstü hoş geldiniz demiştim kendisine. Tanışmamız böyle başlamışt ı . Sesim bir titrek beden gibi döküldü dökülecek. 'Buyurun , buyurun' diyorum. Ayakkabı ların ı çıkarırken bile çekingen . Oğlum kapıyı so­nuna kadar açt ı , aceleyle kapadım , komşulardan biri in iyordu.

Bu ürperti yalnız l ığ ı ma bir ış ık düştü . Uzun saçlarımı parmakla- , rım ı içinden geçirerek geri atıyorum, güıümsedim. Hep soğuk dur­maya al ışmış olan bedenimi bi r s ıcakl ık sardı. Bunun için be lkide yaşanmaya değerdi . I nsan aras ına ç ıkt ıkça daha da anlaş ı l ıyor. Bütün bu geçmişimi bir anda unuttum. Ayaklarımı daha da sağlam yere basıyorum. .

Bundan tam bir y ı l önce, bugün, kocam evi terketmişti . Niçin

23

Page 23: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

terkettiğin i an lamamışt ım . Üzeri n, den bi r y ı l geçmiş , hemen her gün düşünmek zorunda kald ığ ım bu o layı çözemiyoru m. l şlerim bittiği bu an bu kurguyu yeniden ayrınt ı larına değin iner gözden ge­çiririm. Gene sonuç her zamanki gibidir. Bunun bir nedeni olmalı di­yorum, bu karmaşı k yumağ ı çözüyorum gene değişen bir şey yok.

'

Bu y ı l ı n bütün günleri ni gözden geçirmiştim. Bedenime bir ko­ku gibi sinmiş, kendini kuşatmış, istesem de kurtulamıyorum bun­dan. "Çok kötü , çok kötü" diyorum her seferinde. Bu aşağ ı lanmayı hiç bir zaman guru rum a yediremeyeceğim. Bu deli bel leğe gelip yerleşmese, ge lip yeniden kurcalamasa ne iyi o lacak. Ama olmu­yor. Bir kad ın ı bundan daha aşağı layıcı bir durumu yoktur. 'Terke­di lmek' duygusu bazan beni z ıvanadan ç ıkarı r hüngür hüngür ağ­larım, bir deli gibi sağa sola saldırınm. Bir şeyi k ırıp tuzla buz etme­den de rahatlayamıyoru m. Bir sokak kedisi gibi ortada kalmak, or­dan oraya koşturmak, ama bir yere s ığ ınamamak ne kötü , bi l iyo­rum, bazan kendimi böyle hissederim. 'Tıpkı öyle' diye de kendimi onayl ıyorum. Bu duru mumdan utanç duyarım, kendime yakışt ı rd ı­ğ ım bu benzetmeden iğrenirim. Bu yakışt ı rmay ı da nereden çıkar­d ı m bi lmiyo ru m.

Bu kentin bütün yaln ız l ığ ı n ı bana verdi ler. Başta buna al ı ş ık deği ldini. Gün lerce içeri kapandım, kendimle kald ım , ağlad ım , sonra a l ışt ım. Kalabal ıklardan çoğu s ık ı l ınm. Bu yalnız l ığ ı kocam bana kutsal b i r miras g ibi b ı raktı gitt i . Üstlenmekten başka çözü­müm yok gibi . Dört e l le sarı ldım. Şimdi yaln ızl ık benim a l ışt ığ ım, bazan da öfkelendiğim bir yan ım. Evin içinde gezinen sesler var, bazan bana abanır, öyle san ı rı m. Bazan da bir karasabana dönü­şür. Hep o köşeme büzülü r bütün bu gelenleri orada beklerim . Uğur'un bana seslenmesiyle, ya da b i r i şimi anımsamayla yeri m­den kalkarım. Iş lerime de böyle başlarım.

Çoktandı r kentin bütün lambaları söndükten sonra, -tek tük lambalar yanıkt ı r, on lar da bir bi r sönmektedir. Bir kaç ın ın olması da fazla bir şey deği ldir.- yalnızl ık cinleri başıma üşüşür, çevreler, gene debelenmeye başlarım. Art ık onların sönmesini beklernem, benimle bir o rtakl ıkları var m ıd ı r? Yaln ız şu karşı binanın lambası

24

• h

Page 24: 4-Anne Hikayeleri

---""'!"""'-------- Sa rı ldıgı m Soguk bir Ceset

bazan sabahlara kadar yanık durur. Pencereye çıkanm: Bulutsuz ay ış ığ ı geceleri benimdr. O zaman kendimden geçerim ay kentin üstüne ası l ı duru r gibi , bir hoşluğu var. Bununla coşkuiani rim, saat­lerce orada otu rurum. Tutturduğum bir ninniyi , çocuğumu uyutur g ibi sürdürü rüm. Adet a bunun la kendime geli rim . Sürem geçiyor görünüyor. Aleyhime dönüşen günleri n acıs ı da çok uzun o luyor. Ansızın kapımı çalmış olan bu durumu nas ı l u nutabi i irim. Evin içın­de tam bir y ı l gerekçe aradım durdum boşuna. Hala bu köşede bu­nu sürdürüyorum. Duvarlan kendime arkadaş edinirim, ha l i larla , sandalyelerle konuşurum. Bazan komşu larım içeride biri leri o ldu­ğunu sanmışlard ı r. "Akşam misafirin mi vardı" diye sorarlar. Yalan yere 'evet' demek zorunda kal ı rım, yoksa bir kaçık olacağım san ı­s ına kap ı lmalan benim için daha da çeki lmez o lacak.

B i r yerde bulacağımı umduğum o pusu layı neden bulamıyo­rum, neden terkedi ldim , neden? Bu pusulanı n bu lunmayışı bazan u mudumu arttırı ı r, bazan da öylesine bir umutsuzluk içimi sarar ki şaşarım. Uzun bir yolculuk gibi görünen yaşamımın bir bölümü gitti geride ne kadarı var bi lemiyorum. Bir düş gibi durur. Öyle soyut , ama sıcak u nutmuş göründüğüm geçmiş gün le rim olayı yeniden anı msamama yeter. Bi liyorum çoğunu u nutmuş olmal ıy ım. Tama­m ın ı bel leğ irnde tutma olanağ ım yok, gene de neden sadece bir böl ü mü nü an ımsayabi ldiğime hayıf lan ınm. Günlerin h içbiri n i , olaylarıyla birl ikte anımsamam olanaksız . Geçen dakikaları n , sa­niyeleri n h esab ın ı kendime soramıyorum. Sorsam da karş ı l ığ ın ı veremiyo rum. Geçip gitmiş diye de başımdan savamıyorum. Bu , geleceğime yöneliyor biranda. Bu o lay beni ş imdi böyle ayrınt ı lara sürükledi. Bir günümün yorumunu oturup o akşam yapıyorum. Ba­zan şu olayı yapmasaydım, şu iş olmasaydı iyi olacaktı diyorum. Bir sonraki gün aynı şeyi , bir tuhaftır, yineliyorum. Iş bittikten sonra ay­n m ı na varmış oluyorum, � zaman da iş işten geç-miş o luyor.

Kentin sessizliğini bozan gece bekçi lerin in düdükleri kulakIa­n mda ç ınlar, bazan benim arkadaşım o lu rlar, ayış ığ ında, sarhoş­lann naralan geceyi ortadan ikiye bölerken bu gizemli bakışlarıma bir anda bir gölge düşer. Bir fahişenin geceyi y ı rtan çığlığ ın ! duydu­nuz- mu hiç? Onlar kentin duvarlarına ası l ı kal ırlar, onlann izini kim-

25

Page 25: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

se de s i lemez oradan. Bütün bunlar benim yain ızl ığ ıma tanıkt ı r. Iyi arkadaş değ i ld i r ler, başka seçeneğim yok, e l imden a l ı nmış . Bu olanlara razı kahyorum , istemeden . Koşuda sendeJeyen biri gibidir burada yaşam . Bu bir tal ihsizliktir. Uzun soluklu yaşamı n gereksi­nimi burada bel i riyor. El lerime bulaşmış bir kez, bir cinayet gibi . Ölüsü göz leri mi n önündedir, kaçmak istersi niz, kaçamazsı n ız, saklanmak istersiniz olmaz. Kendinizle olan savaşınızda yenik mi­siniz, galip misiniz bel l i değiL . Öfkemi yeneceğim akşam, daha çok önümde duru r bu belirsizlikler. 'Çek git' dediğim anda da kendimi aldatmış o luyo�m. Öfkemi yenmiş olacağ ım bir akşam, diyorum; o sab ı rla , o dire nçle gene buraya çıkarım , gene baş ıma gelen ayn ı şeydir, kurtu lamayacağı m, bunu bi l iyorum.

Çocuğum, masum ve tat ı l uykusunun derin l iğ indedir. Hiç bir şeyden haberi yoktur. " Iyi ki deği l , olsaydı ne yapard ım" derim. Uy­kusunda bağ ı rd ığ ı zaman, karş ıs ındaki benim, "anne oyuncağ ı mı ver!" deyince gerçeğe koşar gibi giderim, onu süzerim, yatağı ndan dönüşünü , soluk alamayınca, yüzünü . buruşturuşunu, in lemesini i�lerim. Yörganın ı üstüne örterim, yanağın ı okşanm. Abla demiyor, kardeş demiyor , arkadaşı yok, onların adı n ı ün lesin . Anasından başka bir is im yok belleğinde. Bi l incinin a lt ında yaln ızca ben va­rım .

Günlük i ş i m saat beş oldu mu biter. Beşotuzda bu binan ın , ge­niş, boş ve yüksek basamakların ı t ırmanmak zorundayım. Her ak­şam çıkt ıkça koku ve Ioşluk önümü keser, burnumu tutmak zorun� da kal ı rı m. Bir soğukluk sarar bedenimi. El lerime tutunan çocuğum bir çanta g ibi durur. Basamakların kirlenmiş mermerleri ne bast ık­ça, içimi bir ü rperti sarar yalnızhğıma ve kendime dönüyorum yeni­den.

Bu ev soğuk bir gece gibi ruhumu ezer. Baş ımı kaldı rıp tavana bakamıyorum. Beni ürküten bir şey var sanki . Neden bu binayı böy­lesine yüksek yapmışlar, bir oku l olarak mı , bir hastane olarak m ı düşü nü lmüş ç ıkaramıyorum. Tavanıarında sallanan örümcekleri çoğu alamıyorum, e lime f ı rçayı , süpürgeyi alsam da ulaşamayaca­ğ ım. Bir kaç kez denedim, başaramadı m. Bu eve katlanışım ın ne-deni yaln ızca kiras ı m ıd ı r? .

26

• h-

Page 26: 4-Anne Hikayeleri

---------====�=====""""""" Sarıldığtm Soguk bir Ceset

Komşumu otururken, bu yalmzl ığ ım içeri sinde çok şeyi u nut­muşum izlenimim var. Bazı insani i lişki leri beceremiyorum. Izin is­teyip odama girdiğimde aynada yüzü me bakt ım. Üzerimdeki bez­ginliği' nas ı l atabi leceğimi düşünemiyorum. Yüz hCitlanrru değiştir­me isteğim beni daha da gü lünçleştiriyor. Bu zoraki gü lümseme çabam, sahnede rol yapan bir aktrisi and ır ıyor. Kendi liğinden olan bir şey degil , isteni lerek yapı l ınca bu durum kendi liğinden yansıyor aynaya. Az sonra kendi gerçek yüzü me kavuşma telaş ına kapı l ı ­yorum. Bir başka şeye özenince kendi gerçeğimi unutuyorum. Ge­ne saçlanmı tarayarak düzelttim, bir koku süründüm, kokumu ala­rak misafirimin yan ına geldim, beni bağ ışlamasın ı diledim, gülüm­sedi .

Aramızdaki konuşmalar kendi doğal akışı içerisi nde deği ldi . Iç­ten bi r gülümseme, bir davranış gösteremiyordum. Ürkekliğimin hemcinsime karşı beli rmesi beni ürkütmüştü . Kendimi tutmak isti­yorum, bir coşku bütün bedenimi sanyordu .

Dünyanm bu kadar üzerime daralacağ ı n ı düşünememiştim. G itti kçe beni bi r köşeye s ık ışt ı r ıyor. Içimdeki z ıt l l klan yenmem elimde deği ldi . Bazan oldukça iyi görünüyordum, bazan da alabil­diğince karamsar, bu odaların büyüklüğü ve yüksekliği daha da ür­kütüyor, oğlumun küçük odası na s ığ ın ı rım . Buraya yeni taş ınmış olan konuğum bunları anlayamaz. Onun da yaln ız l ığ ı na şaşıyo­rum. Benim gibi evli olarak girseydi belki başka olurdu . Komşumun gelişi 'şaşırttı , boşlukta bıraktı beni haz ı rl ıks ız yakalanmışt ım. Çün­kü mekanik davranışlarımm tmıs ı kendi l iğinden bel iriyor, Insani i lişki lerimin yüzeysel liği, davranışlarımdaki bazı yersizlik!er benim de gözümden kaçmıyor. Bu dengeyi de kendi içimde sağlayamı­yordum. Üzerim� yağmur yağrnaymca i l işki l e ri me iş leyen bir şey'in eksikliğini duyuyorum. Hep bu sert zeminlerde dolaşmak ta böyle sertleşti riveriyor, istemeden. Sokağa ç ıkt ığ ı m zamanlar ço­cuğumun eline tutunurum, o benim koruyucum gibi olur yanımda. Bir anne o lduğumu belirleyen de o. Beni yiyecekmiş gibi , üzerime abanmaya haz ı r, bir fahişe gibi görmeye al ışmış o gözlerden nası l kurtulabi l irim yoksa. Hemen her erkeğin bakış ındaki anlam budur, bunu kendi doğal hakkı olarak kabullenir, yatağı nda görmenin tut-

27

Page 27: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

kusuna kapılı r. Beni kaygılandıran bu, sokaklara ç ıkmayışımm ne­deni bu , ç ıkt ığı mda doğruca i şime, işimden çıkınca i htiyaçlarım ı kapalı gözlerle al ı r evime yollan ı rı m eline tutunduğum çocuğum .

i ben im için güven verici , ona yaslanmak zorundayım, çünkü başta seçeneğim yok. Bazan ona da aldırmayanlar çıkar, bir deli soluk gi­bi ensemde biterler, ne yapacağımı şaşır ır ım, ayaklarım birbirine dolamr, soluğum kesilir . K imbili r onu bir gerek gibi yan ımda taşı­yormuşu m sanıs ına kapılmış olabilirler. Huysuzluğu tutmuşsa ve bundan ötürü bir rastlantı sonucu "'anne" demişse kendimi daha güvende bulurum. O da inadına böylesi anlarda susar, ne maska­ral ığı , 'ne huysuzluğu tutar. O an parmakıarım s ıkarım, kasten bir çimdik atar ım etlerine o zaman bağ ı rt ı rım . "Yapma, canımı yakı ­yorsun anne" de dedirtebilmek için .

Bu bakışların vahşi dişleri arasından , bir s ıyrık almadan kurtul­mak, kazasız belasız bir günü daha geçirmek, bir anda mutluluk ve­rici olur. Bir cambaz ın u stahğı gerekiyor o anda. Evimin sokağa açılan kapıs ı ü rkütOyor beni . Kocamm beni terkettiğini , d ışarıdan, konu komşudan saklamaya çal ışt ırnsa da başaramadım.Daha bir. ayın ı doldurmadan mahalleye yayı ld ı . Dışa karş ı korunmam ge­rektiğ ini sürekli kendimde taşıd ım, başka seçenek göremiyordum. Bir canavarın ağzı na atı l ı r gibi , sokağa atılmaya hiç razı değilim . Onlar kendine bir hak olarak görürler kad ın ı . Ortamı kendine göre haz ı rlar. çocuğu m beni nereye kadar taş ı r bilemiyorum, bildiğim şimdi ona yaslandığ ım.

O kah rolası pusu la neden ortalarda yok , neden görünmüyor, ne dipsiz kuyu imiş bu. O adamı unutmasına unutacağım, ama o bir umut belirtisi yok mu? Yüreğimi yakan, beni deli bir sarsıntıya salan o yakıcı , düş dolu umut. Bu evin gizli kalmışbir köşesi var mıdır, be­nim bilmediğim, o adam bir yerden çıkar geli r mi? Bunların tümü bir giz gibi gözle.rimin içindedir. Beni ayakta tutan da bu düştür sanıyo­rum o ve bu çocuk. Belki daha da çok bu çocuk.

Evin ayrıntılar ında geziniyorum, en ufak bir görüntüden sinirle­rim gerilir, bazan da dayanılmaz olur bu durumum. Kızgmlığımı ge­ne onlardan çıkarırim. Bu evde herşey yerli yerinde durur. Tozları anında alır tm. Bazan başa çıkarnam, ama gene bir"inatla sürdüru-

28

Page 28: 4-Anne Hikayeleri

------------ Sarıldıgım Soguk bir Ceset

rum bu ahşkanl ığ ım ı , inanılmaz bir bezgin lik beni kuşat ınca, bir yı­ğ ı n gibi y ığ ı l ınm bir kenara. Böylesi anlarda b ırakayım diyorum, bı­rakamıyorum. B ı rakmak istesem de bir iç itki beni oraya sürükler, b ir tutku gibidir bende, peşimi b ı rakmayan.

Sanıyo ru m komşumun gözleri nin evin içinde gezinmesi de bundand ı r. Vimlenmiş marleyler, sabun lu bezlerle al ınmış tozlar, evi n içindeki koku, daha kapıdan girince i nsanın yüzüne vurur. Ba­zan çok hoş olur bu.

Birbirimize ıs ınıyoruz komşumla, gittikçe açı l ıyoruz. Yaşamı m­la i lgil i bazı şeyleri anlatmakta artık sakınca görmüyorum. Çoktan­d ı r kimseyle böylesine dertleşmemiştim. Anlattıkça rahatl ıyorum, sanki yeniden kendime geliyorum. lçtenl iğimizin sadeliği , gittikçe birbi rimize açı lmamıza neden o luyor.

'Çok güzelsiniz' diyor. I nifat etmediği bel li oluyor. Gözlerini göz­lerimden ayırmıyor. Tıpkı evimin içinde gezinen gözler gibi. Onunla söyleşmem beni rahatsız etmiyor. Gülüşmelerimiz kesi ldikçe, ade­ta soluklanır, yeni bir başlangıçta sanki haz ı rlan ı rız. Ikirniz de buna istekliyiz. "Bugün tam bir y ı l oldu" dedim, aynhğımızın nedenini an­latamadım. Geçimsiz!iğimizin o lduğunu uydurdum, o an yüzüm kı­zard ı mı, bi lmiyorum. Yoktu asl ında böyle bir şey. �u yalanı bilerek uydurdum. Belki aynhğ ımızı bir neden o larak göstermem daha an­,lamI I olacakt ı . Çünkü geçimli l ik ile güzel l ik bir arada olunca buna gerek kalmayacaktı bir yanıyla da. Güzellik i le aynl ığ ın bir arada ol­ması na nas ı l i nandı rabi l irdim yoksa. Böyle güzel likler de i şe yara­maz olur, başkalann ın ellerinde gezinmekten başka. Çünkü şimdi herkes bunun peşindedir, bir av kollar gibi . Güzel likleri n bazan işe yaramazhğı insanı şaşırtı r e lbet. 'Ama bir gerçek bu. �)

Konuşmayı sevmeyen, buna al ışan ben, bir ç ırp ıda bütününü anlat ıyorum, durmadan. Bir sıkınt ı vermiyor bana, rahatlatıyor üs- . tel ik. B ir y ı l ı n say ımın ı dökümünü yapmam bugüne nasipmiş. Bu nas ı l bi r rastlant ıd ı r bi lmiyorum, akl ım almıyor. Atl ı ları n kapımız­dan nal seslerini , bir toz bulutuna b ırakarak geçip gitmeleri gibi olu­yor.

Söyleyişimizin ana odağ ın ı ben oluşturuyorum Komşum ken-

29

Page 29: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

diyle i lgi l i bi rşe anlatmıyor, ben de sormuyorum kendisine .. Gittik­ten sonra akl ı ma geliyor ama iş işten geçmiş oluyor. Bazan böyle aptal hğ ı mm tutması na hay ıflan ı rım, kendi kendimi yerim. Kocası taraf ından terkedi lmiş o lan ben, güzel ve endamll o lan benim. Çünkü konuşulacak başka bir konumuz yok. Sabırla geldiği andan itibaren bana katlanmak zorundadı r. Bu davranış ımı yadı rg ıyor, o da kat ı l ı rnda bulunuyor.

Saplant ım elbet benim, başkası değiL. Güzel liğine inanmış, bir karanl ı k odada el yordamıyla gezinen benim. Ondan oraya çarpı­lan ; sonra o lduğu yerde birinin ya el inden tutması nı ya da o yerin ışık land ı rı lmasın ı beklemek zorunda kalan bi r di lEmeiye benziyo­rum. Bir y ı l ım böyle o ldu. Bunları nası l anlatmahyım, bütün bunları anlatmama gerek var m ıd ı r?

Bu ihanetin de kurbanı olmak istemiyorum. Sabırla katlanırken bütün bu olanlara, bır çıkmazm şaşkın l ığ ı , ortada b ı rakı lmanın kız­g ınhğ ıyla bekledim . Belki başka yol larda seçebi l i rdim, seçmedim. Bu evin duvarların ın içine kapanırken h içbir zaman niye .böyle yap­t ım diye de yak ınmad ı m. çevremde anlatacak, söylenecek kimse­lerim o lmad ı . Hep gözlerim kapıda, ya da o kahrolasıca pusu lay ı umutla u mutsuzluk aras ı nda bekledim durdum. Kapın ı n zi l inde hala onun adı var, kazıtmayı düşünmedim, bi lerek. Zaman zaman adeta dururum, bir tembel lik sarar beni . Iş yapmak istemem, o kö­şeye y ığ ı l ı p kalmak kal ıyor bana. Isminin kapıdan kazınmaması biraz olsun bana güven veriyor o kadar.

Bugün yaşadığ ım şaşkınl ığın anaforu içindeyim . Kendimi kur­taramıyorum. Ayrınt ı ları düşünmeye zamanı m var mı bi lmiyorum. Art ık bir ·karar vermek zorundayım. Zor gelecek bi liyorum, başka seçeneğim kalmamış, diye düşünürken, gene bundan vazgeçiyor, s ı radan yaşamımı sürdürüyorum. Bu kaçıncıd ı r böyle oldu. Bir iki­lem içinde süren bu yaşam b�na zor geliyor. Bir taraf için karar ver­sem, diğeri bende bir ukde olarak kalacak. Günlerdir, son zaman­lar bu yeni oyalar. I kisinin birden olamıyacağ ı da belli iken . . .

Anı larım ı yeni lernem olas ımı mı bi lmiyorum, geçmişin üzerine bi r sünger geçemiyorum benim ayrı lmaz bir yan ımd ı r bu. Düşle-

30

Page 30: 4-Anne Hikayeleri

------------ Sarıldıgım Soguk bir Ceset

rimle olan içiçeliği mi si ldiğim anda biteceğimi çok iyi bi liyorum, ar­da bir boşluk beni bekler.

Sabah erkenden uyanmışt ım, buğu lu gözlerle camdan bakı­yordum. Çat ı lara konan kuşlar ın arada bir havalanmaları n ı , uçup uçup sonra gelip oraya konmaların ı zevklenerek izliyo rdum. Be­ntm için sabahları bir iştir bu . Hava puslu, içimi saran bir sık ıntı var, bir anlam veremiyorum. Bel leğimi zorluyorum, sanki bu gece kötü bir düş görmüştüm. Ya da bu kötü düşü görmem gerekecekmiş gibi o luyorum. Çok karanl ık görünüyor, zorladı kça içinden ç ık ı lmıyor kötü bir karabasan gibi sabahın serinl iğ ineJe bir ter basıyor. Içimde­ki o ufacık umut i le , bir y ı l ın karabasanı arasındaydım, bu düş ney­di , hay Allah nası l unuturum, bir kötü haber mi? Camdan baktıkça rahatıayacağ ımı ummuştum, hiç te öyle o lmad ı . S ık ınt ım arttıkça a rtt ı .

Evin içinde bir kuşun kanat ç ı rpmasın ı duyu nca döndüm, bir serçe, nereden gi rmiş olabil ir? ordan oraya uçuyor, pencereye doğru uçmak istediği bel l i , beni gördükçe odan ı n içinde uçuyor, durmadan. Pencereyi açt ım, dışarı çıksın diye , geri gittim, kanepe­ye oturdum, sağ el imi çenemin a lt ına dayad ım, ç ıkmas ı nı bekle­dim. H ızla gitti cama çarpt ı , yere düştü , sonra havalandı , gene gitti cama çarpt ı . Bir kaç kez yineledi sonunda açık o lanından uçtu gitti. Gözden yitinceye kadar izledim. O özgürlüğüne uçtu . Uçtukça ca­ma çarpmış sonunda böyle düşüp kalmış gibi hissettim kendimi .

Tavan arası nda kıst ır ı lmış bir insan gibi s ık ı ld ım. Artı l< günyü­züne ç ıkmamın haz ı rl ığ ı na girişmeliydim. Kendimi a l ışt ı rmal ıyd ım en azından. Kurşun gibi bu bedene işlemiş olan yalnızl ığı , söküp Çl­karmam olanaksızd ı . Zaten buna ben de haz ı r deği lim. Camın üs­tündeki buğuya parmağımı bast ı rı nca bir nokta konmuş o ldu . Ko­caman bir nokta. Serçeyi bu noktadan uçurabi l irdim art ık. Karşı l ıkl ı b ir söyleşmenin hasretiyle yanıp tutuşan ben, ş imdiye kadar kim­seyi böylesi ne karş ımda bulamamışt ım bunun tadı na u laşt ım do­yasıya. Bu şansımdI . Kimseye bir diyeceğim o lmad ı . Bedensel acı­n ın daha deri nini yaşıyordum ve benden başkası da bilmiyordu. Bu böyle bir koşuda bitecek gibi de deği ldi . .

31

Page 31: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Akşamları eve vard ığ ımda, ayakkabı larımı ayağımdan f ırlatı r atarım öteye. Onları yerlerine kald ı rmayı düşünmem. Gider bir sü­re divana s ırtüstü uza n ı r, gözlerimi tavana dikerim. O an çocuğu­mu da u nuturum. çantam, eşarbı m her biri bir yana atı lmı şt ı r. Ço­cuğum oyuncaklar ın ı özlemiş gibi , onlara koşar . .

Günlerdir peşimi b ırakmayan o adam, ismini anmak istemiyo­rum. Çünkü kulağ ı ma f ıs l ldamıştl . . Beni i lgi lendirmeyeri bir ismi an­mak rahatsız ediyor. Yok yok olamaz da. Içten içe bazan yak ınlaş­ması ndan hoşlan ınm, sonra da yüzüm kızarır. Açıkça teklifte bu­lundu, evlenmemiz için , dUYl11amış göründüm. Surat ımı ast ım "evli bi r kad ın ım" demekle yetindim. I nanmadı . "Benden gizlemene ge­rek yok dedi . Kocan ın seni terkettiğ ini bi lmiyor muyum sanıyor­sun?" yakamı b ı rakmı'yor. Doğrusu komşumun "evlenmelisin" de­mesi üzeri ne bunlan an ımsamaya başladım. Olabi l i r miydi? Iş ye­rinde beni kapıya kadar her akşam uğurlar, bazan bana eşlik etme­sini ister, bı rakmam. Sokakta benimle birlikte olması tedirgin eder. Bir iki kez de kendisini terslemiştim. Peşimi b ı rakacak gibi görün­müyor. Iş ç ıkı şlanm ı bazan o arada yokken yapıyorum , böylece onu atlatmış, o luru m. Bunun bir yaran olmad ı , sonra gene akşam saatlerine yak ın beni gözledi , çkı ş ım ı h içbi r zaman kaçı rmad ı . Ayaklanma dolanmasından hoşlanmıyorum.

Komşum "güzelsin" dediğinde bir ara kayg ı lanmış, bu olay ı gö­rünce içimde bir şeyler yeniden kıpırdamıştl . Gençlik günlerimdeki gibi o lmasa bi le , o coşkunun beni sarmasın ı anl ıyordum. Onu diz­gin lemek el imde deği ldi .

Bir gün beni iyice kıst ırmışt ı , kaçacağım bir yer o lmamışt ı . Iyisi mi bir başka tarz denenmeye değerdi . Birden öfkelendim, bekle mi­yordu . "Ne i stiyorsun benden?" demiştim. Sesimdeki öfkeyle sav­rulmuştum, bir yana çeki lmiş mahçup olmuştu. Bu o layı andıkça da bir gülme nöbeti tutar beni .

"Konuşmak istiyorum" dedi , yüzü kızarmış, süklüm püklüm ol­muştu. O an acıdım ona. Yaptıklarıma da pişman olmuştum. Oğlu- , mun e lin i fazlaca s ıkmış olmal ıyım, kıvranıp duruyormuş , sonra- ' dan ayr ım ı na varmışt ım. Ufacık parmakları avuçları mda oynayıp duruyordu .

32

• h.

Page 32: 4-Anne Hikayeleri

------------ Sarıldıgım Soguk bir Ceset

Kendil iğ inden bir karara varmak durumundayd ım . Daha çok beklemenin bir yararı o lmayacakt ı . Bir y ı l kadar uzaması yetmişti . Zaman uzadı kça da tedirginl iğim ve ürkekl iğ im a rtıyordu;" gittikçe bir ç ıkmaza sürükleniyordum. Güvenimin azalmas ı na neden olu­yordu. En ufak bir devinim olsa korkuyordum. Karanl ık olunca, ba­ş ıma yorgan ı çeker alt ında kıvran ı rd ım durmadan . Nas ı l sabah ı ederd im, bana sorun .

Sabah olunca komşunun horozunun sesiyle uyanın m. Ben ya­tağ ı mda k ıvran ı rken o ötüşünü sürdürü r, ara l ıkl ı . Sonra kalkmak zorunda kal ı rd ım . Uykum kaçmışt ı r, yatakta kal mam daha da s ı ­k ınt ı verecektir. Kaçmış olan uykumla yatakta kalmam boşunadı r. Dört duvar arası nda kal ış ımın azabı gittikçe artıyor. Ç ıkmaz çık­maza u lan ı l', bunun içinden kurtu larnam. Art ık çok şeyi yeniden düşlemekten yorgun düşerim. B ıkkın l ık veri r, · bi r gereksizlik o larak bel iri r. Karabasanlar bu düşleri n önünü keser, deri nizin a lt ındaki . damarların atışı nı duyamazsın ız. Duyarl ığ ın ız ı yitirirsıniz, böyle ol­dum. Güzel bir erdemim olmayınca, bu yavan yaşamın çekilmez Ii­ği daha bir artar. Dayanılmaz olur, iyice duyuyorum. Bazı sapIantı­lar boş bir i nan gibi , ama bir gerçek gibi yer etmeye başlar. Onlara al ış ır ım, kesi l miş takatın, bitmiş bir umudun simgesiyim. Diz bağla­r ım çözülmüş, yorgun bir atı n düşüşü gibi o lurum.

Işı klar evin içine s ızar, soğuk b i r dalga i le yorganıma yeniden sarı l ı nm. Baş ı mı çıkarıp çevreme bakmama gücüm yetmez. l nsa­n ın kendinden bu denli kaçtığı o lmamışt ı r. Ayaklarım ı birbirine sür­terim: e lleri mi göğsümde birleştirerek, yatağı n içinde iki büklüm o lu ru m.

Dünyayı başıma yıkan bu talihsiz yı l ı n bitmesiyle bir yenisi mi başlayacak? Gecenin bütün karanl ıklan içimdedir. Gece aç gözle­rini üzerime açmış, ona teslimim, başka seçeneğim yok önümde . . "AI /ah ı m, al lah ı m" diyorum. Bir ninni gibi yineleye yineleye uyuma­ya uğraş ınm. Kolum kanadım kırıktı r. Kendisine gülümseyebilece­ği m, öfkeleneceğirn biri yok. Çocuğurnun üstüne gidemiyorum. Ona acı yoru m çünkü.

Yolumun sonu galiba. Geçen yı l bugün, .bu yaşam bitti, bir yeni-

33

Page 33: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeler,i

si başlatamad ım . Bugün art ık bir karara varmalıyım. En iyisi bu­gün. Belki bugün �şe gitmem, böylesi daha iyi . Kentin bildik sokak­larında gezin i ri m , denizi n k ıy ıs ında deri n derin soluklan ınm. Dö­nüp dolaşacağı m yer gene burasıdı r. Bugün bir başlangıç olur be­n im için . B ir saati durdurup yeniden çal ışt ı rmak gibi , soluğu kesil­miş yürek atışların ı beklerim bir şokun darbesiyle yeniden kendine gelmesi gibi olurum. Yaşamı burada durduran, geçmişin gelecekle olan bir savaşı gibid ir Şu yen idenliğe razı olmaktan başka çarem kalmamı şt ı r. Kan, evimin duvarlanna vurmuş, öyle bir leke bırak­mış, onu oradan silmeye ne gücüm yeter, ne de kendimde böyle bir i stek duyuyorum. O durağanlığ ı getirip içime boca eden, yaşamla arama giren bu soğukluğu gideremem de. Bütün yaşam çeperleri­mi y ıkan , o bungunluğa iten neydi , nasıl oldu, anlatamıyorum. Na­sı l altedeceğimi de bilmiyorum. Bu yaşama yenidEm nası l dönece­ğim? Kulaklarım m dibinde bir avaz gibi yükselen yaln ızlığımı nas ıl yeneceğim? Kendime çizeceğim yol , döneceğim yön beli rsiz. Ayaklarım sağlam yer tutmuyor. Konu komşusu olmayan bir yara­t ık olmaktan kendimi kurtaramıyorum,'

Bir düşten uyand ığım belli . Bu uykulu duru mumun geçmesine bir yıl yetti mi? Dünyadan habersizliğin bana bir yararı olmadı . Ama içi mde; diri , taş ıd ığ ım bir şey oldu, bunu iyi biliyorum. Başarabildi­ğ im tek şey de bu olmuştur. Perdemi aralamadan sokağı gözlüyo­rum. O büyük koşuya, ya da güne başlamak için. Dışarıyı az çok bi­liyorum, ama bugün başka bir gözle bakmaya niyetliyim. Bir büyü bozulmuş , komşumun kapımı çalmasıyla. Bütün işim, bir yıll ık biri ­kimim pervasızca ve cömertçe ona açılmıştı . Bunda bir hayır vard ı r diyordum. Perdeye dokunmasam içeri de kimsenin varl ığ ı sezi!,. mez. çocuğum da benim gibidir, benim gölgem ona yansımıştr. P ı­s ınkhk ona s inmiş, d ışarıda ürkek bir kuş gibidir, hemen ağlar.

Acıktığımızda tavaya bir yumarta k ı rar, bir iki lokmadan sonra bırakinm. Evin içindeki tek düzenli olan şey temizliktir. Bu duyarh­ğ ım yitmemiştir. Mutfak düzenimin benimle birlikte bir durağanlığa girmesi tuhaf bir rastlantıdı r. Ben ondan kaçtıkça o daha çok üstü­me gelir. Bir kaçış aradaki soğukluğu arttır ır, bir daha da toparlaya­mıyorum. Bu buzlar büyüdükçe bende de bir eksilme olur. Bunu du-

34

Page 34: 4-Anne Hikayeleri

--�--------- Sarıldıgım Soğuk bir Ceset

yarım, gün ler sonra gittikçe söner içimdeki kav. Hatta kanı mdan etimden, can ımdan olan çocuğa yakınlaşt ığ ımı sandığ ım yerde de uzaklaşıyorum. .

Içten içe beni kemiri r bu. Kapın ın z i l i bu gün ikinci kez çal ı nd ı "Hay ı rd ı r" dedim . Bekle­

meden açtım. Karşımda postacı duruyordu. Bana zarfı uzatmadan adımı söyledi. "Benim" dedim. Mektubu aldığ ımda soluğum kesile­cek gibi o ldu. Geldim masanın baş ına oturdum bir süre zarfı açıp açmayacağımı düşündüm. Zaman içindeki bekleyişim uzun sürdü. Çünkü düşüm gerçekten bozulacakt ı .

Bomboş kağıtta bir tek cümle vard ı . "S IR DAHA DÖNMEYE­CEGIM" imza. Masada baş ım e ll�rimin arası ndaöyle, olduğum gi­bi kaldım. Sarsı la sarsı la ağlad ım. Oğlum "anneciğim, anneciğim" deyip duruyordu.

35

Page 35: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

. Al i U lvi TEMEL

Genç çiftler bir yapı oluştururlar. Avuçlaranın arasında "evet", tüm emeklerini, en içten duygulannı kattıkları bu yapıya dualar ara­sında girerler. Başlangıç yalındır böylesine. Kapıyı açarlar: gıcırtı­ları duyunca tümcek bahçe; ev: şeytan görmüşçesine ürperir. Bah­çede durup göğe, aya, yıldızlara bakarlar avuçlarında kırı lan ayı seyrederler. Içeriye girip çevreye ısınırlar gözleriyle. Bir soluk bıra­kırlar: Dışarıda sürüp giden gürültüyü bastırarak derin birer kuyu olan özlemleriyle sarı l ırlar.

.

Evin ayrı bir köşesini yaşarlar her gün. \Erkek çifte atarak OOla­şır �vin içinde. Eşyalar böye böyle yerini bulur. Güçleri yettiğince donalırlar yapıyı . Sulan .kesi lir herkesinki gibi sık sok: Bu da kendi güçlerinin dışında birtakım güçlerin yüklendiği bi r suçtur.

Gelecek olan çocuk, şimdiden, baba damarını canlandmr ya­vaş yavaş. Karısının karnı büyüdükçe, odalarda kapladığı yer ge­nişledikÇe erkek daha uslu dolaşır oldu odalarda. Pencere kenarı­na otururlar birlikte : kansının yüzü nasıl da kaçıverir hemen deve­deki gibi boynu uzayıverir sanki .

Çok yapraklar kopanl<;iı takvimden Kuşlar gelip geçmişti o ka­dar. I lence yordukları zaman olurdu : çok çok da iyi ye yorarlardı . Bahçe, ev: güneşi görürdü hep. Suları kesilirdi. Güller kırmızı açar-dı , durmadan utancı anımsatır gibi . .

.

36

Page 36: 4-Anne Hikayeleri

Yapı

Sonra Ali geldi "Biz Ali koyal ım adın ı , ya Ali o lur, ya deli" dedi­ler.

Bahçeye inip bahçeli evler yapardı Ali . Bir gün, karnı acıkt ı , ye­mek yedi . "Ekmek nas ı l olur, anne?" dedi. Annesi anlatt ı , o din ledi. Aşağı inip bi r imn yaptı . çamurla duvar örer, güneş kurutunca sev;­nirdi : "Anne, ben güneşi çok seviyorum." Günün birinde sular uzun süre kesi ldi : Ali ev yapamadı o gün. Ağladı ağladı , küsüp bahçenin bir köşesinde güne karşı uyudu kaldı . Birkaç gün ev yapmadı . Ba­bası bir tavuk kesti : hemen annesine atı ld ı : "Anne,' suyumuzu ke­senieri kesel im biz de." Yine bir gün, bahçedeyken yoldan geçen bir a raba gördü : koştu ! evden bir kutu kapıp araba yaptı : "Anne , arabama sizi bindireyim, o suyumuzu kesen adamları bindirmeye­lim, e mi?", "Olur oğlum" der, annesi : "Sen, büyü, adam ol da . . . " . Sonra uyur kal ı rd ı .

Daha sonra Ayşe geldi . B i r y ığ ın da apartman geldi çevreleri ­ne . Ayşe güneşten de yoksun yaşadı . Su gibi onu da arasıra görür­dü Ayşe. Annesiyle oturup zaman zaman aya, y ı ld ızlara , göğe ba­karlard ı Annesi anı lan arası ndan göğe, aya, y ı ldızlara i lişkin olan­ların ı çekip çıkar ı r Ayşe'ye anlat ı rd ı .

Zamanın ö lçüsü tart ıs ı yok i nsan kat ında. "Ali büyüdü ama, adam o lamadı" dedi baba. Sonra sonra büyükannenin söyleyece­ği g ibi : " Iki arada, bir derede kaldı çok sayıda AIi ' ler." \

Ali korkulu düşler görmeye başlad ı . Geç yatar, geç kalkar oldu. Ne güneşi güneş, ne ayı ay olarak görebildi art ık.

\

Ayşe uyanınca.sabah , soluklana soluklana annesine anlatma­ya başladı bir gün: "Abim gü I leri çal ıp çal ıp kaçıyordu anne. Şeytan suratl ı birisi : "Getir, daha getir" diyordu kap ın ın arkası na pusmuş. "Toprak da getir, bahçeyi de getir" diyordu. Abim diretti ama, kor­kup tam bahçeyi de götürecekti ki uyand ı rd ın beni . "

A l i bitti . "Benim için Ali bitti" dedi baba. Bahçe küçülmüş gibiy-di .

Evler geride kald ı : öbür evler yükselip evin yolunu kapatt ı .

37

Page 37: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­

Ali eve g i rerken : uzanmış, kap ın ın deliğinden bakmışt ı baba. Al i 'n in yan ında biri daha vard ı . Koştu 'yukarı Ali 'ye .

.

- Kimdi o, yanında gelen, diye sordu baba. - Kimse değiL. - Birisi g irdi , gözümle gördüm. - Istersen buyur, ara. " Işte, Ali eve o günden' sonra hep onunla geldi" dedi baba. An-

ne anlar gibi o ldu : "Kör şeytan herhalde" diye düşü ndü.

Anne: j

- Evi değişti re lim . Baba: - Suç bizde, evde deği l : değiştirsek bi le o da gelecek. Büyükanne de geldi eve. Buna geldi denemez gerçekte, eski-

denberi vardı da yeni farkına vanhyordu varl ığ ın ın . Anne, durur du­rur bir ses ç ıkarı r böğründen: kaynananın bir sözü sal lan ı r gözü­. nün önünde AIi 'nin beşiğiyle birlik. Baba akşam dönüşlerinde ku­cak dolusu sözle gelir , pazar eşyası yerine. Büyükanne sarar evi art ık ama, kap ı lar kapanmışt ı r geri ler için .

- Fareler kemiri yor şu dipteki tahtay ı , söylemiştim size daha önce : der, büyükanne.

Ali 'yi sorar: d ışarıdad ı r Ali . - Dışarıda daha çok fareler. Girip çıkarken kap ıları iyi kapatan

çocukları m. Kızmal ı mı kızmamalı mı? Yaşlandi , pek bi lemiyor bunu , nas ı l

olma l ı?

Ali küçüklüğünde oynamak için su bulamayıp mutafktan su ta- ' ş ıd ığ ın ı birine anlat ınca, y ı l lar sonra: o, suya gelerek yönetime gi-

• b

38

Page 38: 4-Anne Hikayeleri

Yapı derek: "Taşıma suyla değirmen dönmez" demişti .

Ali de konuşur bir gün. Taşarak bulanarak bulanarak durularak taşarak taşarak bulanarak duru larak duru taşabulanarak . . . taş­buL . .. TAŞ.

39

Page 39: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------�-----

ÇİÇE�LERİ SULADIM Arif AY

, Biliyorum; bütün sabahlar böyle olmayacak. Her doğan günle yeni bir sabah gelecek. Yıllardır böyle diyorum. Yıllard ı r . . . Benden öncekiler de, böyle demiş. Ne çoğul bir umut! Belki sabahlar hep ye­ni de ben mi alg ılayamıyorum, ben mi göremiyorum. Bakınız işte, şu küpeli akşam uykuda bir bebek ağzı gibi kapalıyd ı . Oysa, açmış şimdi. işte bir değişim, bir yeni sabah Bu mu gerçekten? Bir çiçeğin açması , bir sabahı yanileyebilir mi? I nansam mı buna? H ayır, h ayır bu bir 'avuntu olur. Ben im müdahalem olmadan değişen şeyden bana ne? Benim müdahalemsiz olan sabahtan da bana ne? Ayy! Nerden taktım kafayı şu sabaha bilmem. Iş, güç y ığılmış beni bekli­yor. Kapıyı-bacayı sildi:m, süpürdüm. Bulaşık bitti . Sıra çamaş ı rda. B üyükbaba'nı n saat dokuz hap ı avcumun içind�. Elim mi terlemiş ne? Hapın dışındaki mor boya avcumda vıcık vıcık. Her gece dişim ağnyor diye basbas bağı ran Deniz' !n yediği uyduruk şekerlere benziyor, şu haplar da. Ah! Bu çocuk! Beni öldürecek. Ne biberler 'sürdüm ağzı na, ne tokatlar vurdum ağzın ın ortasına. Yok .. Yok . . . bir türlü caydı ramad ım onu bu pis ,Şeyleri yemekten. Ya uykuIan­m ın bölünmesi, b ir değil, beş değiL. Deniz bir yandan, B üyükbaba bir yandan, hele şu pimpirik Henf. Yorgun muyum, değil miyim, is­teğim var mı , yok mu, dinlemez. Yok, ille de olacak o iş. Onu da tam becarse ya! Yan-buçuk. Sonra k ıvnhp, sabaha kadar ho'rlayacak kulağımın dibinde. Sen acı çekmişsini ağiamışs in kime ne? Vay köle vay! Ne de doiuymuşum .meğer. Geç kızım, geç bunlar ı . Ne

. \�

40

Page 40: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Çiçekleri Suladım

demişler; ya bu deveyi güdersin, ya bu diyarda n gidersin. Aman, ne aptalca bir şöz. Ne buyurgan, ne tahakküm. Söyleyen işini iyi bi lı­yormuş meğer. Işini bi lenler o kadar çoğaimış ki , bu söz di llerden düşmez o lmuş.

"Eeeeeeessssskici ii i i i" Iyi ki geldin çulsuz. Dur, sana bizim Bey'in artık göbeğini sığdı­

ramad ığ ı , astarın ı dikmekten usand ığ ım, y ı l lanmış ceketini vere- · yim. Sen ne kurnazsin , ne cambazsm sen. Bir melamin tabakla kandınrsın beni. Yanında bir de bulaş ık teli versen olmaz sanki . �lr saat çene çalarsın. Yine de senin dediğin gibi olur. Ay! Canın çıksın emi, adam. Az kalsın diziyi kaçıracakt ım, senin' yüzünden. Kaç kez dedik sana, bu saatte gelme bu mahal leye diye. Vah vah, "Küçük Hanım" ne yapacak bugün. Amaan! Bats ın iş, güç, otur şuraya Kö­le Izara . . . Oh be! Çiçekleri de sulad ım . Dünya varmış .

41

Page 41: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------------------

BALKON Ayhan BOZFıRAT

- Neden engel o luyorsun Istiyorum. Niçi n hep önlüyorsun? - Üsteleme, dedi annesi . Ç ıkamazsın . · Üsteleme artık. Anla-

mıyor musun, korkuyorum. Parmakl ıksız bir balkona çıkmana na­s ı l razı olabi l i rim?

- Korkma bir şey o lmaz. Kenara gitmem. Hem çocuk muyum ben? Kocaman kız oldum, hala her şeyime �arışıyorsun. Ufacık bir çocukmuşum gibi davranıyorsun hep. Gözünde h iç büyümüyo­rum. Hala çocuk.

- N e kadar büyürsen büyü , gene çıkamazsın . Parmakl ığ ı yok balkonun. Hem ne var sanki balkonda?

- Seviyorum aşağ ı lan seyretmeyi. Otomobil leri tepelerinden görüyorum. Yassı yass ! koşuşup duruyorlar. Renkli böcekler gibi . Yukarıdan bak ınca çok gülü nç halleri . I nsanlar telaşi l telaş l ı ora­dan oraya. Seviyorum bu telaşı seyretmeyi. Hiç olmazsa seyrede;.. rek . . .

- Konuşma boş yere . Ç ıkamazsın . - Ama insanlar ı , arabaları tepeden seyretmesin i seviyo-

rum. - Balkon o lmasa ne yapacakt ın?

42

• h·

Page 42: 4-Anne Hikayeleri

Balkon

K ız iyice yükseltti sesini : - Ne demek "ne yapacaktm"? Hiç bir şey yapmıyacakt ım;

. - Eh, sen de balkonu yok say. - Ne kadar saçma! Varken neden yok sayacak mışım? Olma­

saydı belki aklıma gelmezdi . Ama balkon varken, odya kapanıp Çl­kamamak . . . Içim daral ıyor o zaman.

Sedirif! köşesinde oturan ihtiyar söze karışt ı . Ana kız ın sesleri yükselmiş o lduğundan, anl ıyabi lmişti konuşu lanları .

- Geceleri yatınca perdeleri açıyorum, diye başlad ı , konuş­maya. Içim daral ıyor, perdeler kapal ı yatarsam. Yatt ığ ı m yerden gökyüzünü seyrediyorum. Kaç saat seyrediyorum, Allah bi l i r. Ge­celeri uyuyamazsa, yastık batar oluyor adamın kafasına. Sağa so­la dönüp duruyorum. Ezana yak ın dal ıyorum uykuya. Gökyüzünü seyrediyorum. Y ı ld ızları seyrede seyrede yat ıyoru m. Kaç saat seyrediyorum yı ldızları kimbi l ir !

Kız "gene başladı" der gibi lerden yüzünü ekşitti . I htiyar fark ına varmadı bunun. Konuşmasın ı sürdürdü :

- Ne çok yı ld ız var gökyüzünde. Bakıyorum bakıyorum yı ld ız-!ara, "Yarabbi sana çok şükür !" diyorum.

K ız gü ldü . Sinirlenmişti de : - Sana ne y ı ld ızlardan? Sana bir yararı var mı? I htiyar anlamadı . K ız yeniden: - Sana bir yararı var m ı sanki , diye sordu. Y ı ld ızlar çok diye

neden şükrediyorsun? Az olsa ne olacak? - Bazı geceler az oluyor. Ama bazı geceler öyle çok ki ! Pml pı­

nı oluyor gökyüzü . K ız alayl ı sordu : - Yı ld ızlar az olunca da şükrediyor musun?

43

Page 43: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------­i htiyar gücenmişti :

� Şimdi gençler h erşeyle alay ediyorlar. Hiç bir şeye i nanmı� yorlar. Ne kötü oluyor gençler gitgide . . . Herşey için şükrediyorum tabii : Y ı ld ızlar az olunca da . . .

I htiyar konuşması n ı sürdürüyordu. K ız annesine döndü : - Her zaman bir bahane bulursun , dedL Isteklerimi önlemek

için ! hep birşey hazı rd ır. I htiyar söze karışt ı gene : - Ne var sanki arabaları tepeden seyretmekte? Bunun için ne

söylen ip du ruyorsun . K ız daha sinirli : - Sen karışma büyükanne. Sus Allahaşkına. Sana sözüm var

m ı benim? Ben annemle konuşuyorum. Sana ne oluyor sanki !

I htiyar küskün bir tavırla k ıza baktı uzun uzun . Sonra torunun­dan kızma çevirdi bakışlar ın ı :

- Bana bir bardak s u ver, dedi kızı na. Kadm ü şe nerek kalktı yerinden. Biraz sonra elinde bardakla

içeri girdL l htiyar suyunu içerken ayakta bekledi . I htiyar büyük bir susuzlukla içiyordu suyu. Su dudakların ın

yanlarından taşıp akıyordu. B i r eliyle bardağı geri uzat ı rken, bir eliyle de ağzın ı sildi .

Kad ı n : - Anne, dedi , yavaş içsene şunu. Hep döküyorsun . I htiyar b u söze alı nd ı : -Ihtiyarların herşeyi göze batıyor. I htiyarları kimse istemiyor.

Herkes hor görüyor ihtiyarları . .

Kız onu susturmak istedi :

- Kimse çok görmüyor seni , dedi . Nereden çıkarıyorsun bun-

44

Page 44: 4-Anne Hikayeleri

Balkon.

lan? Herşeye alınıyorsun. Tutturmuşsun "beni istemiyorlar" diye, , ikide bir ağzmda bu laf. Hepimiz i stiyoruz seni , merak etme.

Ihtiyar güıümsedi . Torununa sevgiyle bakıyordu. Konuşmaya başladı :

- Misafirfiğe bir yere gittiğimde, tuttuklan kağıtlı şekerleri sana geti rird im. Cepterime asıl ır, bulu rdu n şekerleri. Bilird in , yemeyip sana getireceğimi. Koşar yan ıma gelirdin, beni görünce. Küçücük­tün o zaman . . .

Kadm, dolabm üstünde duran dikiş sepetinden, yanm bı rak­mış oldu{Ju işi ni ald ı . Onu tamamlamaya koyuldu

Kızın yapacak işi yoktu . Yüzü bezgln bir anlam aldı , "dinliyece- .

ğiz, çaresi yok" gibi . Gözlerin i annesinin ellerine dikti, d inledi . Ihtiyar konuşup duruyordu : - Bir gün misafirliğe gitmiştim gene. Seni de götürmüştüm.

Şeker tuttular. N iyet kağıtları vardı şekerlerin . Herkes niyet kağı­dmdaki niyeti okuyordu. Ben de okuttum benimkini orada biri ne .

GÜldü. Kız oralı değild i . I htiyar devam etti : - Şaka olsun diye tabii . Yoksa neyini okutayım ben niyet kağı­

dının. Oradan ben yaşta bir han ım, "Aman kardeş" dedi, "bizim ne­yimize niyet okutmak . . . Gençler başka". Hep güıüştük. Gençler de güldüler. Sen o arada kulağı ma asıldm, "Büyükanne, şekeri yeme sakın" dedin .

Daha çok güldü bu kez. K ız gene oralı değildi . - Küçücüktün o zaman . Şeke ri yiyeceğim diye korkmuştun.

Yer miyim hiç? Şekerleri hep sana saklardım. Eve gelince sana ve­rirdim . Ası l l rd ın ceplerime.

K ız surat ın ı iyice ast ı . Büyükannenin uzatmasına kızdığı bel­liydi .

Büyükanne devam etti : - MevlCıtlara da götürürdüm seni . Başına ö rtü bağlard ım. Ne

45

Page 45: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeler� güzel o lurdun o zaman. Bir yandan mevludu dinler, bir yandan sa­na bakardım. Herkes e llerini dua için açınca sen de açardın. El lerin ufacıktı . . Ufak bir kızd in o zaman. O ıamanlar benimle her yere ge­l ird in .

Sonra buruk b ir sesle ekledi : , - Şi mdi kimseleri , beğenmiyorsun . Küçükken nereye götür­

sem gel ird in benimle. Kız dayanamad ı : - Yeter büyükanne, yeter Allahaşkına, dedi. Kaç ıncıd ır dinIi­

i < yorum bun lar ı . Anlatt ı kların ı u nutuyorsun , sonra yeniden anlat ı ­yorsun.

Ihtiyar k ı r ı lmışt ı : - Kimse konuşturmuyor i htiyarları , dedi . Kimse ihtiyarların ko­

nuştuğunu istemiyor. I htiyarlar köşelerinde sus pus o lsun otursun istiyorlar. Annen de, sen de hiç konuşmayayım istiyorsunuz. Oysa bay ı l ı rd ın küçükken masal anlatayım diye. Ikide bir yanı ma gelir­din, "Büyükanne bana masal anlat" derdin . Melek gibiydin küçük­ken. Annen saçlarına kurdele bağlard ı . " Uzat saçların ı", derdim an­nene. "Uzat da iki örük yap. Örüklerinin uçlarına bağla kurdeleleri­nL" Ama annen kısa keserdi saçların ı . Tepene bağlardı kurdeleyi . Ben derdim ki annene, "Kesme çocuğun saçların ı . . . "

Kad ı n sinirlenerek sözünü kesti annesinin : - Herşeyime karış ı rs in , dedi . Oldum bittim kanşt ın . Hala kan­

şıyorsun. Koskoca kad ın oldum, hala attığ ım her adım ın hesabın ı vereyim i stiyorsun.

I htiyar gene küskün : - Ihtiyarlar h içbir şeye karışmasınlar istiyorsunuz. Köşelerin­

de sus pus olsunlar, otursunlar istiyorsunuz. Ikisi de i htiyan dinlemiyordu . I htiyar, dinlemediklerini umursa­

madan sürdürüyordu konuşmasın ı .

46

Page 46: 4-Anne Hikayeleri

Balkon

. K ız yavaş sesle annesine: - Ben de i htiyarl ay ınca, benim de çenem böyle düşecek mi

acaba? diye sordu. Kadın, i htiyarın kulağ ın ın ağ ı r işittiğinden güvenli , rahat rahat

cevap verdi : - Ne sand ın ya! I htiyarların hepsinin çenesi düşüktür. Yarın

bizim de olacağ ımız o . K ız i rkilerek: - Allah korusun, dedi . Dünyada onun gibi olmak istemem. Bir süre sustuktan sonra ekledi : - Sana da benzemek istemem ya . . . Kad ın al ınmamışt ı . Yalnızca biraz şaşkın : - Neyim varmış k i benim, diye sordu. Balkona çıkmanı istemi­

yorum diye mi? - O da başka . . . K ı z sustu. Annesi cevap beklemedi . l htiyar da konuşmuyordu

şimdi . '

Bir süre sonra kız konuşmaya başlad ı : - "Ben ne zaman çamaş ı r y ıkasam, yağmur yağar" dersin .

Hep böyle söylersin . Sanki yağmur, senin çamaşır yıkamanı bekli­yormuş gibi . Sana düşmanl ığı var sanki yağmurun. Gerçekten de inanıyorsun böyle olduğuna. Buna şaşıyorum işte. Hep öyle sanı r­sın . Sen ne zaman çamaşır yıkasan , cam silsen yağmur i nadına yağacak sanırsın. Çocukken ben de inanırdım. Sanırd ım ki , herşey seni üzme çabasında. Tabii senden gelirdi bu . Hep kötü birşeyler beklerdin. Hala da öylesin . . .

Kad ın dalmıştı . Yavaş sesle, kendi kendine konuşur gibi : - Yaşamı nedir ki bir kadının, dedi. Kadın ların ömürlerinin ço­

ğunu beklemek alı r. Hep bekler. Gençken iyi şeyler bekler. Her ge-

47

Page 47: 4-Anne Hikayeleri

i , Anne Hikayeleri /

/ i /

, . i leceğin iyi olduğuna inanır. Sonra sonra; bakar kL. Önc�leri ana· sından babasından bekler. Bulamaz tabi i . Bu kez kocası�dan.bek­Iemeye başlar. Herşeyi kocasından bekler. Gene bulamryınca ço-cuklarına sarı lı r tüm g ücüyle. i

-- Yüklendikçe yüklenirler çocuklarına! i I htiyar konuşulanlan anlamıyordu. Kızı konuşurkecl kızının, to­

runu konuşurken de torununun yüzüne bakıyordu. So,hra vazgeçli ikisinin de yüzlerini kovalamaktan. Yerde bir noktaya ,t1ikkatle bak­tıktan sonra, kızına:

, - Bak, dedi, birşey parlıyor. Iğne düşmüş galiba.

Kadın, onun gösterdiği yere baktı . Birşey yoktu ortada.

- Yok birşey, dedi . Sana öyle gelmiş.

, Ihtiyar:

- Iğne olmasın da" dedi.

Konuşmaya hazırlanıyordu. Kızının konuşmaya başladığını görünce vazgeçti. Kadın anlatıyordu:

- Bazı 'yazlar giderdik, bir ik i aylığına. Oldum olası sevmişim­dir, yolculuğu. Belki bir ay sürerdi hazırlanmam. Istesem daha ça­buk hazırlanamaz muydım? Bir haftada, ne bir haftası� bir günde bi­le hazırlanırdım. Giyecek eşyasmQan başka birşey götürmezdim ki . Iki , üç bavulla düşerdik yola. Yanıma çok eşya almayı severnem ben. Büyükannenle yola çıkacaksın ki, eline ne geçiri rse doldur­sun. Kalabalığı doldurmazsa rahatı kaçar onun. Ağır ağı r hazırla­nırdım, işin keyfini uzatmak için. Herkese söylerdim: "Çocuk da ha­va almış olur. Bir değişiklik ne de olsa. Bana da iyi geliyor . . . " Sabah erkenden yola çıkardık . Baban bizi trene kadar geçirmeye gelirdi . Ne severim sabahları Haydarpaşa vapurunu. Sabahın erkeninde denizin üstü efıatun. mor pın ldar. Bir hüzün dolardı içirne. Babanı her zamankinden daha çok severdim yolculuklarda. Hele tren kalk­tığında . . . Arasıra insan özlemeli kocasını. Özlemle dönmeyi yaşa­malı zaman zaman. Sevgiler yenilenir böyle olunca.

• b

48

• h,

Page 48: 4-Anne Hikayeleri

Balkan

I htiyar su istedi torunundan. - Bugün çok su içiyorum. Birşey mi dokundu acaba, dedi bar-

dağ ı geri verirken. K ız cevap vermedi . Eski yerine oturdu. Kad ın yeniden konuşmaya başlad ı : - Sabah, o saatlerde çok severi m Haydarpaşa vapurunu .

"çay, kahve" diye bağ ı rı r durur vapurun garsonlan. O zaman iste­rim ki , baban sorsun bana, "Bir çay içer misin" diye. Ben, " Içmem" desem bile, üstelesin azıcık. " Iç bir çay, denize baka baka" desin . Belki gereği yok bunun� Sabahleyin evde çayımi ii;mişim, karmrril doyurmuşum. Ama nedense beklerdim babanın "iç bir çay" deme­sini . Demezdi, gücenirdim içimden. Gerçekten çay içmek ister miy­dim, i stemez mjydim? Oras ın ı bHemezdim. Ama beklerdim işte,

, baban sorsun diye. Baban oral ı bi le olmazdı tabii . O zaman da, ben bunu beklemekle kalmayıp daha i leri götürürdüm işi . Daha çoğunu özlerdim . Baban "Iç bir çay" desi n . Ben " Içmem" diyeyim. Üstele­sin. " Iç bir çay hat ınm için. Iyi olur denize baka baka" desin. Ben de babanı kı rmamak için içeyim. Sonra gerçekten çok hoşuma gits in çay. "O, beni benden daha iy i biliyor" diye düşüneyim. Yüreğim ka­bars ın sevgiyle. Denizin mor, eflatun pın il ıs ına bakayım. Ağlamak gelsin içimden. Baban: "Ne o gözlerin doldu . Gittiğine mi üzülüyor­sun? Istemiyorsan gitme" deyince de, göğsüne yaslanıp ağlama­mak için kendimi güç tutayı m . . . Bu kadarı da fazla belki . Baban ne bi lsin benim bunları istediğimi . Haks ız ım. Ben de bi liyorum bunu . Ama bir kez bile sormadı o da, "çay içer misin" diye. Ben de söyle­medim hiçbir zaman duygulanmı , beklediğim şeyleri . Ölsem gene söylemem. Yediremem doğrusu kendime, bun ları söylemeyi. Ne ben yüzlerim, ne de o sorar. Sormak ne gezer, söylenirdi bir de. Şa­şar kal ı rd ı . "Sabahın bu saatinde herkes evinde çaymı içip çıkmış­tir. Kim çay içer ki ! Amma da kafa şişiriyorlar" derdi . Üstelik hesap­lamaya kalkardı kahveci leri n ne kazandık ların ı .

K ız güldü : - Babam böyledir zaten. Herşeyi hesaplamaya bay ı l ı r. Bari

49

Page 49: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------�----------­

doğru dürü st hesaplayabilse. onun hesapları doğru o lsaydı , zen­gin o lmaları gerekenler yoksul , yoksul o lmaları gerekenler zengin çıkmazlard ı . '

Kad ı n dudak büktü : - Yok canım, sen bakma onu n hesaplarına. Akı l ermez öyle

i şlere. Can sıkınt ıs ından yapar. Ama ne için yaparsa yapsın , koca- . lar böyle yapınca kadı nlar ev iş leri nden·, yorgun luklarından yakı­n ı rlar. Romatizma ağrı ları başlar.

- Sen de hiçbir şeyden memnun değ ilsindir. Ben seni bild im bi lel i böylesindi r hep. Hep çamaş ı r yıkad ığ ı nda, "Bugün yağmur yağar, ben çamaşı r y ıkadım ya" dersin. Hala da öylesin . . .

- Insan gençken herşeyin iyi yanın ı görüyor. Sonra sonra ba-kıyor ki . . . '

� Ne terzinden memnun o ldun bir gün, ne de berberinden. Hep kötü keserlerdj saçlarını . Hiçbir şeye-l'Aman ne güzel" dediğini duymad ım.

- Sana ne güzel entari ler dikerdim. Zaten bir çocuğun entarisi nedir ki , iki karış kumaştan çıkar. Eskilerimi sana uydururdum. Öy­le güzel olurdu ki . Yemeklik parasından biriktirip kumaş al ı rd ım se­nin için . Herkes bay ı l i rd ı üstündeki lere. "Kız ın ı ne güz�1 süslüyor­sun böyle. Ama kötü alışt ırıyorsun. Yarın başına dert olur. Hep böy­le ister" derlerdi .

- Ne alışmak ama! Sen benimle, sanki ben bir taş bebekmişim gibi oynarken , ben çocukluğu mu unuturdum. Hep senin diktiğin o süslü f3ntari ler uğruna. Yok, "Üstünü başını kirletme, yeni giydirdim daha!" ; yok, "El leri n ki rli , elbisene dokunma!" ; yok "Duvara dayan­ma!".

Kad ın k ız ın ı suçlayan bir sesle : - Hep senin iyi liğin için yaptım. Kötü mü yapmışım ! Ama yara­

n ı lmıyor ki . I nsan ne yapsa çocukların in hoşuna g itmiyor. - Her şeyime karışı rd in . Hala da öylesin .

50

Page 50: 4-Anne Hikayeleri

Balkan

- Sen de çok yaramazdı n küçükken. Hiç söz dinlemezdin. "Oynama kedi lerle" derdim, sen inad ına gider kedilerle oynardm. Kediler t ı rmalarlard l . Akhm çıkard ı . Kedi t ırmığı tehlikelidir. Ikide bir düşerdin. Mikrop kapacak diye ne yapacağ ımı şaşınrdım. Neyse o zaman büyükannen yat ışt ırı rd ı beni . "Korkma" derdi , "birşey ol­maz. Çocuk kısmı düşmeden büyür mü?".

- Hakhymış büyükannen. Kad ın sinirlenmişti . Sesini iyice yükseltti : - Ama her çocuk gibi deği ldin sen. Ne zaman sokağa çıksan,

bahçeye çıksan yaralan ı rdm. Öteki çocuklardan çok sen düşer­din .

Yüksek sesle konuşulduğu için , büyükanne anlamıştı konuşu­lanları :

- Alışkın deği ldi de ondan, diye söze karıştı . Çocuk da bizler gibi otursun evde isterdin. Üstü kirlenecek, öteki çocuklardan kötü şeyler öğrenecek diye, b ı rakmazdın çocuğu her çocuk gibi oyna­maya. Hapsedip kapatmak isterdin eve. Onun için de sokağa, bah­çeye çıkınca deli ler gibi koşard J . Sokağa, bahçeye çıkar çıkmaz düşerdi . Bi lemezdi ki çocukluğunu .

Kad ın annesine döndü : - Hep bana kusur buL. Işin gücün bu zaten. Bayı l ı rsın beni suç­

lamaya. I htiyar karşı l ık veriyordu . K ız ın sesi onunkini bastı rd ı : - Ne diye kızıyo rsun büyükanneme? Haklı tabi i . He r şeyime

karış ı rdın. Hala da öylesin . Balkona çıkmak istiyorum. Engel lemek için eli nden geleni yapıyorsun .

- Biliyorsun ki parmakl iğ ı yok balkonun . - Neden yok sanki . - Yok işte. Ne yapayı m, taş ınd ığ ımızda da böyleydi. - O zaman bir çare düşünülemez mi? Ben balkona çıkmak is-

tiyorum.

5 1

Page 51: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -------------------­

-- Nasıl bi r çare? Benim el imden ne gelir ki ! Ne yaz ık ki par-makhks ız bir balkdn . . . ;

- Parmaklığ ı olsaydı da, sen bir bahane uydururdun. Seni bil­mez miyim ben . B ı kt ı m artık. Bir gün . . .

. ZU çaldı o s ı rada . Kız s ıçradı oturduğu yerden. - Neden s ıçr ıyo rsun zi ! çal ın ınca, dedi annesi. Kimi bekliyor­

sun? Kim gelebilir bize? Olsa olsa komşularımız. Onlann da hiç bi­rin i sevmiyorsun. Hiçbiriyle anlaşamıyorsun .

Kad ı n böyle söylerlerek kapıyı açmaya gitti . B iraz sonra odaya girdiğinde, yüzünde hem biraz korku , hem

de biraz pişmanlı k vard ı . K ız ald ı raşsız sordu : - Kimmiş gelen? - Usta, diye cevap verdi kadın gözlerini . saklıyarak. - Ne için geldi usta? Kad ı n s in irl i , ted i rg in , korkak cevapladı : - Haber b ı rakmışt ım d a . . . Balkon için . . . Balkon kap ıs ı nı ö rme­

si için . K ız ın yüzüne acı bir gülümseme yayı ld ı . Hiç k ıp ı rdamıyordu .

Yavaş yavaş konuştu : - Bir gün çıkarım , diye . . . Belki seni dinlemem diye korktun , de­

ği l mi? Ama art ık bundan sonra bi l ki . . .

Kad ın alttan a ld ı : - Senin iyi liğ in için , dedi . Parakhksız bir balkbn. Korkuyorum.

Hep senin iyi l iğin için , seni sevdiğim için yapıyorum bun lar ı . . . Öyle bir pan lt ı vard ı k i kızı n gözlerinde, kadın korktu . Devam

edemedi .

52

Page 52: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Fınldak

Ayhan BOZFıRAT

Yaşlı kadın, sakat ağabeyi ve çocuk gözden yitene dek arkaIa­nndan baktı. Çocuk, el arabasına benzeyen arabayı , köşeyi kıvın r­ken epeyce zorladı . Yaşlı sakat adam bir sağa bir sola sallandı. Ku­cağındaki tablayı , içindeki ler dökülmesin diye, sıkı sıkı kavramıştı . Her dönemeç aynı eziyeti veriyordu çocuğa da, adama da.

Onlar görünmez olduktan son ra da, yaşl ı kadın bir süre ayrı l­madı pencerenin önünden. Aynı yöne bakıyordu. Sanki hala görü­yordu onları . Bakışları hiç değişmedi . Daha sonra kinlenmeye baş­ladı usul usul. Alay da vardı bu ,kini n yanıs ı ra. Söyleniyordu: "Hın­z ı r, hi lekar h ınzır. Yutturduğunu sanıyor . . . Yürüyor. Basbayağı yü- , rüyor. Herkes gibi yürüyor. Evet, herkes gibi . Belki biraz daha ya­vaş. Olsun. Yürüyor ya! Önemli olan yürü mesi . Yavaş yürümüş, h ızl ı yürümüş hiç farketmez. Hem bu yaşta koşacak değil ya. Koşa­bilse bile, ondan koşmasm ı isteyen kim? . . "

Yüzünün çizgileri gevşedi . Kinin yerini sanki bir mutluluk almış­t ı şimdi. Belli belirsiz gülümsüyordu : "Yürüyor. Herkes gibi yürüyor. Ama hep kand ırmaca . . . Hala sakat taklidi . . . Bi lmiyorum sanıyor. Gözetıediğimden haberi yok. Beklesin ki yutuyorum. Yutar mıyı 'm hiç! Hiçbir şeyi yutmadım bugünedek. Ama hep yutmuş göründüm. Bi lmemek başka, bi l ip de bi lmiyor görünmek başka .. . "

Böyle söyleyince huzuru kaçtı : "Sonuç aynı değil mi?" Ne deği­şiyor ki l" d iye soruyordu kendi kendine.

53

Page 53: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Oldum olas ı zor sorular sorardı kendine çoğuna da cevap ve­remezdi . Son s ı ralar en çok sorduğu soru da buydu : "Biimişim ya da bi lmemişim. Madem ki , bilmek birşeyi değiştirmiyor. Madem ki , hep aynı biçimde davranacağım. Öyleyse ben şimdi kazançl ı' mı­yım, zararl ı rm?"

Ama bi r süredir , o olağanüstü ku rtu luş yolunu kendi l iğinden bulmuştu . Başka bir soru ya da cevapla, cevabını bulamad ığı soru- _ yu u nutuvermek. Ya da bir yana atmak. Hiç olmazsa bir süre için , bu rahatlat ıyordu onu .

Pencerenin önünden ayrı l ı rken kararl ı : "Yutmuyorum ya . Kan­d ı ramıyor ya beni . Asl ında onu aldatan benim. Haberi yok salağın" dedi .

-Ortal ığı toparlamaya başlad ı . Öteberiyi yerleştirdikten sora sü­pürgeyi e li ne ald ı . Ona en zor gelen iş, süpürmekti . Beli ağrıyordu eği lince. Ama gene de ortalıkta en ufak bir kırınt! bı rakmamaya ça­l ıŞt ı . Odayı özenle süpürdükten sonra, süprüntüyü d ışarıda, kapı­n ın yanında, duvann dibinde topladı . Dönüp, odayı gözden geçirdi : Istediği gibi o lmuştu . Kapıyı kapad ı .

Taşl ığ ı süpürmeye başlamadan önce, orayı da yerleşt irmesi , toparlaması gerekiyordu. Kocasın ın ıv ı r z ıv ın hiç eksik o lmazd ı . Bugün de kocaman badana f ı rçasın ı hela kapısın ın önünde bırak­mıştı Kocası s ıvacıyd ı . Her sabah erkenden evi terkeder ve geç va­kit eve dönerdi . Insan ın burun kanatlarını gıd ıklayıp, genzini üşü­ten serin -belki çivit rengi , belki bembeyaz, belki yeşi l ve duvarlar­da yer yer yapışan k ı llarla, insanı çağrışımiardan çağrışımiara koş­turan- bir koku yayı l i rdı kocasın ın eve girmesiyle. Badana işi çık­mad ığ ı zamanlar başka işler bulu rdu. Işiyle i lg i li eşyaları o lmasa, evde varl ığ ı ile yokluğu hiç anlaş ı lmayacakt l .

Süpürme işinin u nutturduğu kavgalı dünya, badana f ı rçasıyla yeniden çıktı karş ıs ına. Gene söylenmeye başlad ı . Huy edinmişti . Kendi kendine yirmidört saat konuşabi l irdi . Hem de yalnız o lduğu­nu, karş ısında kimsenin bulunmadığ ını hiç umursamadan. Kendi kendi ne öylesine çok konuşmuştu ki . . .

"Herzaman yapayalnız kald ım" dedi , "herzaman yapayalnız.

54

Page 54: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Fınldak

Fırça gibi sustun hep. Işte tam şu f ı rça gibi Ne farkın var sanki on­dan. Vars ın . Yalnızca varsın . işte o kadar. F ı rça da var ona bakar­san. Herzaman tek başıma b ırakt ın beni . Kadın olduğumu, gençli­ğimde bi le anlamad ım. Bir gün o lsun özlemle kucaklamadın ki. Ne oldu? Hep boşa haz ı rlamış oldum kendimi. Bil iyordum özlemiye­ceğini , ama öztenmeyi özlediğim için gene de bekledim seni . Ama şimdi umI,Jrumda bi le deği l a rtık."

.

Bir yandan söyleniyor, bir yandan da ağı r ağı r işini görüyordu. "Yalnızlık iyi birşey mi? Değil e lbette . Ama sana göre hiç. Olan ba­na oldu. Tek başıma ağlad ım, tek başıma güldüm, tek başıma bek­ledim, tek başıma üzüldüm, tek başıma sıkı ldım, tek başıma sevin­dim . . . " ·

Durdu bir an. Sonra sert, acımasız bir seSi,e : "Tek başıma se­vinmedim. Tek baş ıma: gülmedim. Insan tek başınayken sevinip gü lemez."

Badana fırçasına bir tekme attı . I htiyar ve yorgun, ama tüm gü­cüyıe vurmuştu fı rçaya. Fı rçayı yeri nden ancak kıpırdatabi ldi . B i r daha kızd ırd ı onu.

O slradCJ tekir bir kedi oda kapıs ın ı aralamış , taşl ığa çıkmışt ı . Kadının ayaklarına sürünmeye başladı . O zaman dudaklarının ke­narından aşağıya doğru uzanan derin çizgi ler yumuşadı . Tath bir sesle : "Açayım yavrum, açayım oğlum" dedi. "Açayım canım, kapı­y ı da açarım, pencereyi de . . . "

Bunları söylerken mutfak kapıs ına doğru yürüdü. Kedi bacak­larına sürünüp duruyordu. Mutlağa g irince büsbü�ün s ımaşmaya başlad ı . Kadın kapıyı açınca, kapın ın aral ığından giren güneş ışığ ı küpe, küpün dibine doğru hafif yosunlu yuvarlak karn ına düştü .

Kedi bahçeye süzülürken kadın hala konuşuyordu : "Haydi çık­bakalım. Çık da biraz hava aL. Sakın uzaklara gitme. Kapıyı kapata­cağ ım sen çıkınca. Yoksa muttağa öteki kediler doluşur. Sonra açarım gene. Haydi benim oğlum güle gü le ."

. l

Kapıyı kapatı rken kedinin arkasından bağırdı : "Nanelerin dibi­ni eşeliyorsun. Sakın ha! Baksana y�rdolu. Nanelerin dibini mi bu l­aun eşeliyecek? Haydi benim akı l l ı oğlum dolaş biraz."

55

Page 55: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Kediyi yol land ı rd ı ktan sonra yeniden taşh�a döndü. Badana iırçasına i l işti gözü gene: "Insan dediğin birlikte güler, birlikte sevi-nir" dedi . "

Sesinde k ızg ın l ıktan çok bir yakınma vardı şimdi: "Görü lmüş mü tek başına gü len i nsan. Ama tek başın_a a�lamr. H,em birlikte a�l ıyaca� ın ın on mis l i , yirmi misli , elli misli ağlamr."

" Insan tek baş ına gülemez, ama tek başına ağlar. Işin kötüsü, i nsan birlikte ağl ıyaca�ı yerd�,. tek başına ağlarsa iki misli ağlamaz da, e l li misli , yüz misl i ağlar. I nsan bölüşmeli acı ları . BÖlüşmeli "ki , dayanı l ı r hale gelsin . Dayanı lmaz oluyor yoksa . . . Evet, böyle. Ama sen ağlamadın ki bi lesin , gülmedin ki bi lesin."

"

Odaya g i rdLDuvardaki küçük gömme dolabın kapağm ı açtı . Kapağı n iç taraf ına, bi r piyango bi leti raptiyelenmişti . Uzu n uzu sa­y ı lara bakt ı . Ezberlemişti sayı ları , ama gene de uzun uzun baktı . Yüzü ayd ınmış, gençleşmişti ansız ın .

Yı l lard ı r her ay piyango bi leti al ı rd ı . Şimdiye kadar hiçbi r şey· çıkmamıştı . Ama o eski bileti yırtar, i natla yenisini alı r ve öncekinin yerine raptiyelerd i . Eski bi let in yeri bir , en çok iki gün boş kal ı rd ı .

Her y ı l oniki önemli gün vardı yaşamında: Çekiliş günleri . Okuması" yazması yoktu. Sayı lan biçimleriyle akl ında tutar, ga­

zetede rahatl ıkla arayabil ird i . Piyango bi letinin üstündeki sayı ların gazetede , biraz biçim değiştirdiklerini bi l i r, gene de rahatl ıkla tanı r­d ı . Sayı lar gazetede daha ufahyor, hiç süslü o lmuyordu. Renkli de değildiler.

Sayı lan uzun uzun süzdükten sonra, pencerenin önüne geçti oturdu. Sokak sat ıcı ları almışt ı ortalı� ı . Al ış veriş eden komşu ların ı seyretti bir süre.

Taşl ık daha temizlenmemişti . Süpürgeyi ald ı . Su üstüne hiç düşünmede n sol kolunu kaldı rd ı . Sonra birden i ndirdi :

- Saa�im yok, dedL Tamire vermiştim de . . . öteki yüzünü buruşturdu : - Çok kötü , dedi . Çok kötü. Zaman ı bi lememek berbat bir­

şey.

• b

56

Page 56: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Fınldak

Delikanl ı cevap vermedi. Yola bakmaya başlad ı . Delikanl ın ı n konuşmak niyetinde olmaması , yaşl ı adamın can ın ı sıkmışt ı . Tab­lasındaki makaraları yeniden yerleştirmeye koyuldu . Sonra del i­kanl ıya:

- Asl ında sattığ ım yok ya, dedi . Delikanlı ona çevirdi bakışlar ın ı . Ne dediğini anlamamışt ı i hti-

yarın . öteki yeniden : .

di .

- Asl ında hiçbir şey satt ığ ı m yok, dedi . Delikanl ı gene birşey anlamamışt ı . I htiyar: - Hiçbir şey satmıyorum ama gene de hergün kucağırnda, de-

Sustu. Bi r süre sonra : - Şatmasam d a kucağ ı mda durmalı . Oturmamı bağışlat ıyor

çünkü . Hem de bana eğlence oluyor. Yerleştirip duruyorum. Ama ası l ö nemli yan ı , oturmamı bağ ışlatmasıd ı r tabi i .

Delikanl ı şaş ı rmışt ı : - Iyi ama bağışlanacak yanınız yok ki sizin, dedi. Özür di lerim,

yani demek istiyorum ki. . Oturmak zorundas ınız. Sanırım ayakları­nız.

Ihtiyar güıümsedi . Çevreyi gözden geçirdi . Sonra delikanl ıya s ır verircesine yavaş sesle :

- Doğru, sakat sanmakta hakl ısın beni, dedi. Asl ında yürüyo- . rum. Ama kimse bi lmez bunu. Yürüyorum. Basbayağı yürüyoru m. Bir süredir yürüyorum.

Delikanl ı iyice şaş ı rmışt ı . lhtiyarın sözünü kesti : Süpürürken, köşeye saklanmış o lan siyah makarayı ğördü .Aldl

onu yerden. Sokak kapıs ın ın önüne çıkt ı . Sakat kardeşini götüren çocuğu gözlemeye başladı . Çocuk ortalıkta olurdu genel likle , ama şimdi görünürlerde yoktu . Döndü mutfağa gitti .

Uzun ya da kısa aralarla kapın ın önüne çıktı . Çocuk bugün gö-

57

Page 57: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

runmüyo rdu . Sonunda buldu çocuğu .Çağ ı rd ı . Makarayı verdi . Sa­kat adama götürmesin i söyledi .

Çocuk sesini ç ıkarmadı . Sabahleyin adamı bıraktığı yere doğ­ru yürümeye başlad ı . O da tüm çocuklar gibi , verilen işi oyunhaline getirerek o ndan kurtul mas ı nı bi li rdi . Makarayı , kendinden uzağa, havaya atıyor , sonra arkası ndan koşup yakalamaya çalı şıyordu . Kimi zaman yakalayabil iyor, kimi de makara yere düşüyor, tozlan'ı­yor, çamurlanlyordu . Çocuk , makara yere düştüğü zaman, maka­rayı pantolonunun yenine si lip yeniden atıyordu.

Sakat adamı her sabah, kapalı otobüs durağına b ı rakı r, akşa­ma doğru gidip oradan al ı rd ı . Sakat adam için en uygun yeri durak. G üneşten korunuyo rd u . Yağmu r yağdığ ında da korkusu yoktu . Öylece bekliyo rdu durakta. .

Çocuk makarayı getirdiğinde o, tablasın ın içindeki leri yerleştir­mekteydi . Bunu can s ık ınt ıs ından yapt ığ ı açıkt ı . Çocuk m�karayı verir vermez uzaklaşt ı . O büyük bir özenle siyah makarayı beyazın yanı na koydu .

.

Neden son ra kafasım kaldı rd ı . Orada otobüs beklemekte o lan delikanl ıya:

- Saat kaç acaba, diye sordu . Delikanl ı bi raz ö nce gelmişti durağa. Onun özenle eşyalan yer­

leştirmesini seyrediyordu. Adamın sorusu üstüne h iç düşünmeden sol kolunu kald ı rd ı . Snora birden indirdi :

- Saatim Yok , dedi . Tamire vermiştim de . . . öteki yüzünü buru şturdu : - Çok kötü , dedi . Çok kötü . Zamam bi lememek berbat bir­

·şey. Delikanl ı cevap vermedi. Yola bakmaya başlad ı . Delikan l ın ın

konuşmak niyetinde olmaması , yaşl ı adamın can ın ı s ıkmışt ı . Tab­lasındaki makaralan yeniden yerleştirmeye koyuldu . Sonra deli-kanl ıya:

.

- Asl ı nda satt ığ ım yok ya, dedi .

58

Page 58: 4-Anne Hikayeleri

---------------------------------=-=- Fınldak

Delikanl ı o na çevirdi bakışların ı . Ne dediğini anlamamışt ı ihti-yar ın . öteki yeniden :

d i .

- Asl ı nda h içbir şey satt ığ ım yok, dedi . Delikanl ı gene b irşey anlamamışt! . I htiyar: - Hiçbirşey satmıyorum ama gene de hergün kucağı mda, de-

Sustu . Bi r süre sonra: - Satmasam da kucağ ı mda durmal ı . Oturmamı bağış latıyor

çünkü. Hem de bana eğlence oluyor. Yerleşti rip duruyorum. Ama . ası l önemli yanı ; oturmamı bağ ışlatmasıd ı r tabi i .

Delikanl ı şaş ırmışt ı : - Iyi ama bağışlanacak yanın ız yok ki sizin dedi . Özür dileri m,

yani demel< isitiyorum ki . . Oturmak zorundasın ız. San ı rı m ayakla­r ın ız.

I htiyar gü ıümsedi . Çevreyi gözden geçi rdi . Sonra delikanl ıya 'sı r verircesine yavaş sesle :

- Doğru , sakat sanmakta hakl ıs ı n beni, dedi . Asl ı nda yürüyo- . rum. Ama kimse bi lmez bunu . Yürüyorum. Basbayağı yürüyorum. Bir süredir yürüyorum.

Delikanl ı iyice şaş ırmışt ı . Ihtiyarım sözünü kesti : - Nası l o lu r! . . Madem ki yürüyebi liyorsunuz. Nası l razı olabi l ir­

siniz? Yani yürüyebilmek o lanağ ın ız varken . . . I htiyar onun safhğıyla eğleni r gibi güldü. Sonra birden ciddile-

şerek: - Sana göre' öyle, dedi. Sustu . Delikanl ı şaşkın şaşk ın ona bakıyordu . I htiyar: - Sana göre öyle tabii , dedi yeniden. Düşün ki yı l lard ı r sakat­

t ım ben. Yani hep bu araba i le gidip geldim. Daha doğrusu getirip götürdüler. Şimdi birdenbire kalkıp yürümek. Hem de aynı sokak­lardan geçerek. Düşünebiliyor musu n ne korkunç birşey! Üstelik

59

Page 59: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------­

�erşeyi h ep bu h izada n gördüm. Evlerin kap ı tokmaklan hizas ın­dan. I nsanlara hep aşağıda yukarıya doğru bakt ım. Tam karşısın­,dan baksam belki kardeşimi bi le tanıyarnam. Ancak çocuklara te­peden bakanm ben . Sonra büyür çocuklar. Karş ı lık l ı bakışabil i riz bir süre . Sonra daha da büyürler. Tdsım bozulur artık . . . Bk de evde­ki kediye yukardan bakmış ımdır hep. Bir tekir kedimiz var evde. Gene l likle uyur. Uyandığ ında da gerin i r. qeri nd iğ inde de yusyu­varlak olur s ı rt ı . Tırnakların ı kocaman kocaman çıkarı r . Ki l imi t ı r­mıklar. Bir de esner. Kedilerin ağzı ne kadar büyüktür. Farkında mı­s ındır bunun? I nsanı n içine korkular salar.

, Yüzü ansızın değişti . Korkuya benzer birşeyler vardı gözlerin-'de :

'

- Saat kaç acaba, d iye sordu . Daha delikanl ı cevap vermeden: - Unuttum, dedi . Saatın yoktu. Kötü birşey saatin kaç olduğu­

nu bi l memek. Çok berbat birşey . . . Del ikanl ı sözünü kesti i htiyarın :

'I - Ama gene de tablayı boşuboşuna taşımak zorunda deği isi-

niz. ' M adem ki satamıyo rsunuz. Değil ' mi? I htiyar cevap vermedi . O yeniden : - Sakat o lduğunuza göre oturmak zorundası nız. Neden tab­

layı taş ıyarak bağış /anmayı bekley.esiniz ki? I htiyar gene güldü. Onunla alay eder gibi : - Benim sakathğımın yükünü neden kardeşimin kocası çek­

sin? Sorumlu o mu? Yo'ok. Öyleyse neden bana bakmak zorunda kalsın ! Üstelik çok yoruluyor. Sıvacıd ı r. Sabah ı n erkeninda evi ter­keder. Akşam da yorgun arg ın döner. Hiç konuşmaz. Konuşmaya hali kalmaz çünkü. Hep dinlemektedir aklı fikri . Kardeşimle ben yo­rulmayız. Bizim de canı mız s ık ı ı ı r. Çok olağan bu . . .

Del ikanlı gene i htiyarın sözünü ke'Sti : - Yürüyebi ldiğin iz halde nas ı l oluyo r da bu tablayı yalan­

dan . . .

60

• h

Page 60: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Fınldak

- Nası l b ı rakabilirim! Kimse bilmiyor yürüyebildiğimi. Hem be-nim de içim rahat ediyor. Insan ın kendini kandırması başkalar ın ı kandı rmaktan daha zordur. Demek istediğim bu değil . Bunu her­kes bi l i r. Ama i nsan kendini kandı rı rken de, başkalarını kandırmak için kul landığı aracı kul lanı r. Belki de al ışkanl ıktan geliyor bu. Kim­bilirL Belki de başka bir nedeni vard ı r. Açıkçası bunun neden böyle o lduğunu h iç düşünmedim.

Delikanlı , onun sözü uzatması na sinirleniyordu. Sonunda da­yanamad ı : ,

- Ama, ded i , bi r kez deneseniz yürümeyi . Saklanmadan. Bir de bakt ın ız . . .

öteki elini sal lad ı : ..:.... Söyled im ya, b u çok korkunç birşey. - Bir kez deneseniz gene de . . . ..;.... Dene'meler gençleri korkutmaz. Ama ben i htiyar bi r ada­

mım. Deneme başarı k�zanmaz ise . . . . Ansızın durdu. Sonra da hemen arkası ndan korkuyla sordu : - Saat kaç o ldu acaba? Delikanl ı : - Saatim yok , dedi sözcüklerin üstüne basa basa. Ihtiyar kuşku lu �ir sesle : - Gecikti , dedi . Çocuk gecikti . Beni almaya bir çocuk gelecek.

Işte o gecikti . Belki de gecikmemiştir. Eskiden zamanı olduğu gibi bi l i rdim. Günün neresinde olduğumu h iç şaşmadan bi lebi l i rd im. Bunun için de saate bakmak gereğini duymadım hiç. Şimdi tüm yi­tirdim bunu. Zamanı ö lçemiyorum artık. Çok tedirgin edici bi rşey bu .

Delikanlı ' yeniden: - Gene de akl ı m almıyor, dedi . Yürüyebilmek olanağınız var­

ken. Neden kullanmıyorsunuz bunu? Nası l vazgaçebilirsiniz? Akıl alacak şey değil doğrusu . Bir kez . . .

61

Page 61: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Ne zoru var kardeşimin kocasmm beni beslemeye. Üstel ik . sakat da deği lken . Hergün sabahtan akşama kadar canı çıkıyor yorgunluktan. Ama kardeşimle ben yorulmuyoruz. Bakma sen kar­deşimin 'yoruldu m' d iye yakmmalarına. Ben hiç inanmam. Ortalığı bir kez süpüreceğine , can sık ınt ıs ından on kez süpürüyor. Hepsi bu. Gerçi bazı insanların böylesine yorulup, bazıların ın can sıkıntı­s ından ne yapacakların ı bi lememeleri , bu yüzden de en o lmadık saçmalar uydurmalan çok kötü . Bundan daha büyük bir yüz karası yoktur bence . . . Akşam oturu r kedi yi seyrederime Kedi uyur çokça. Uyanınca da gerini r. Esner. Gene uyur. Dedim ya, s ırtını yusyuvar­lak yapar. Esnediğinde ağzı öylesine büyüktür ki , i nsan ufacık bir kedinin böyle büyük bir ağzı olması na şaşıp kal ıyor. Hep düşünü­rüm bunu. Her gece bunu düşünürüm. Bazan burada da aklıma ge­lir. Düşünürü m kedi lerın ağzı neden bu kadar büyüktür diye.

GÜldü . öteki gülmüyordu. Aldı rmad ı onun gü lmemesine. Bir süre konuşmadan durdular. O önüne, tablası ndakilere bakıyordu, görmeden . Delikanlı da yola. Başın ı kaldı rmadan konuşmaya baş­lad ı :

- Ama kadın lar daha akı l l ı doğrusu. Onlar s ıkı l ı nca daha iyi şeyler buluyorlar vakit geçirecek . . Kardeşim piyango bileti alı r. Her ay. Hiç kaçırmaz.

Gene gü ldü. Bir süre sonra: - Yı llard ı r a l ı r , dedi . Şimdiye kadar hiçbi r şey çıkmad ı . Gene

de her ay al ı r. Her çeki l işten sonra bileti söylenerek y ı rtar. Ertesi gün yeniden . . .

Ans ız ın ciddileşti : - Aslında çıkmaması daha iyi. Bir de çıktığın ı düşün. O zaman

ne yapacak? '

Sustu . Sonra gene kendi cevapladı sorusu nu : - Yapacak hiçbir şeyi kalmayacak. Artık hiç yeni bilet almaya­

cak belki de. Gidip dolabm kapağın ı açıp bakmayacak. Bi leti dola­bm kapağ ına raptiyeler de . . . Ama söylemem bu düşüncemi ona, kızar. Küser. "Beni k ıskanıyorsun" der, "kötü yüreklisin" der, '�ölün-

62

Page 62: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Fınldak

ce iki elim yakanda" der. En iyisi susmak. Ben de bunun için , ç ık-masın ı istiyormuşum gibi davranınm hep.

.

Delikanl ı yüzünü iğre niyormuş gibi buruşturdu : - Herşeyin arkasında bir oyun. Oyunun içinde gene bir oyun.

Içiçe içiçe oyun hep. Otobüse binmeye bile korkuyor insan. Gülme­ye, ağlamaya, öksürmeye, selam vermeye . . .

I htiyar telaşlandı : - Anlamadı n evlad ım , dedi . Bak, dfnle beni . . . Delikanl ı ters ters bakt ı onun yüzüne. Ihtiyar yeniden : - Dinle beni , dedi. Saygı değer değil ki düşleri . Düşleri , özlem�

leri hiç saygı değer deği L . Piyongo bi letine çıkan parayla bana ne alacak bi l iyor musun?

Delikanl ın ın gözlerine baktı cevap bekler gibi . Öteki susuyor­du. Gene kendi cevapladı sorusunu:

- Yeni bir araba. Üstelik öyle şeytandı r k i o l. . Benim artık yürü­yebildiğimi bilmemesine i mkan yok. Gözünden hiçbir şey kaçmaz. Gene de araba almak istiyor bana. Yalnızca arabam yenilensin isti­yor. Saygı değer birşey mi bu?

- Bu da başka bir oyun. Oyun içinde oyun. I htiyar 'ne yapacaksı n' der gib i e l in i sallad ı gülerek. Delikanl ı anlaşmak istiyen bir tavı rla: - Madem kardeşinizin kocası çok yoruluyormuş, piyangodan

çıkan parayla. . . .

I htiyar sözünü kesti o nu n : - Yıllardır çal ışıyor. O kadar az konuşur ki, belki konuşmayı bi-

le unutmuştur. B i r de çalışmaz evde oturu rsa, sıkıntıdan. Kesti konuşmas ın ı . Telaşi l bir sesle : - Gecikti çocuk, dedi . Yüzünde bir umutsuzluk belirmişti . Delikanlı gene de acıdı ona.

Yumuşak bir sesle : - Bir kez deneseniz, dedi .

63

Page 63: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

I htiyar ona, hem g ücenmiş, hem de hak verir bir bakışla uzun uzun bakt ı . Konuşmaya hazı rlanıyordu.

Delikan l ı gü lümsiyerek, aceleyle : - Üzülmeyin , üzülmeyin , ded i . Zamanı ayarI Iyabi liyorsunuz

hala. Bakm çocuk sizi almaya geliyor. Gecikmiş bel li . Koşarak geli-. ��

.

I htiyar baş ı n ı çocuktan yana çevird i . Çocuk, el inde kocaman bir f ı n ldakla koşarak o nlara doğru geliyordu. F ı rı ldak rengarenkti . H ızla dönüyo rdu. F ın ldağ ı n ardında çocuk neredeyse kaybolmuş­tu . Yaln ızca bacaklan görü nüyordu. Fın ldağın bacakları varmış da, koşarak geliyor, koştukça da dönüyormuş gibi .

I htiyar fm ldağa bir süre baktıktan sonra, gözleri ni delikanl lya çevirdi :

- Hayı r, dedi . Gecikmemiştir. Gecikmez hiç� Koşması o ndan değiL . F ın ldağ ı daha iyi döndürebi lmek için. Ben zaman ı ayarhya­m ıyorum art ık.

O bu nları anlat ırken çocuk yanlarına gelmişti . H içbir şey söyle­meden f ın ldağı adamın e line tutuşturdu. Arabayı h ız la sürme'ye

. başladı . Adam sarsıldı . Tablanın içindeki ler dökülmesin diye, on la­n koluyla. kavradı . Onlar uzaklaşırken , delikanlı arkalarından baktı .

. I htiyarı n ayrı l ı rkenk! ezil mişl ik dolu bakış ı delikanl lya doku n muş­-tu .

Birden, adam m arkasmdan koşmak, arabayı durdurmak için dayanı l maz b i r istek duydu. Araba h ızla uzaklaş ıyordu . B i r süre sonra, i htiyarın f ın ldağ ı iyice döndürebilmek için kolunu oynatlığını ve ona h avayı daha iyi ala9ak bir biçim vermeye çal ı şt ığ ıili gördü. Araba gözden kaybolmak üzereydi. Yan . sokaklardan dalarsa, ön­lerine ç ıkabi l i rdi Arabanı n önüne çıkmak, fmldağ ı durdurmak isti­yordu.

Yan sokaklar girdi l i ç ıktıl ıyd ı . Bi lmiyordu yan sokaklan. Kaybo­labi l irdi . Ama düşünmedi daha fazla. F ın ldağı durdurmak ü zere olanca h ız ıy la koşmaya başlad ı .

64

. \�

Page 64: 4-Anne Hikayeleri

--------�--=�--.....".,. Annem İşini Kaybetti

ANNEM işiNi KAYBETTi Aysel ÖZAKIN

Sevim yandaki odada kalan Gudrun'a yazd ı rd ı izin kağıdın ı . Hasta olduğu için bu hafta sonu kızı Canan' ı Heim'dim alamıyaca­ğ ını ve onu benim alıp gezdirebileceğimi belirtiyordu bu kağıtta. Al­t ına imzasını attı . Yazmayı yeni öğrenen bir çocuğun i mzasını an­d ırıyordu bu : SEvIM ÖZKÖK. Elimdeki bu kağ ıtla Canan'ı He­im'dan al ıp saat alt ıya kadar gezdirebi l i rdim.

"Moral ım çok bozuk, dedi Sevim , Canan beni böyle görsün is­temiyorum. "

Yen iden ağlamaya başlad ı . Divanda uyuyan küçük k ız ın ı uyandı rmamak için f ıs ı lt ıyla konuşuyordu . Sevim'e art ık çalı şma izni veri lmiyordu. Iki yıl boyunca rapor aldığı için çal ışma izni iptal edi lmişti . Sevim onyedi y.ı ldı r burada, Berlin'de yaşıyordu . Birçok işte çal ışmıştı , temizlikte, fabrikalarda . . . Iki kal ın siyah saç örgüsü ve çiçekli pazen e lbisesiyle onaltı yaşında bir genç kızken gelmişti buraya. Ayn ı fabrikada çalışan bir Türkle evlenmişti . Iki kızı da bu­rada doğmuştu. I ki y ı ld ı r çocuk Heim' ında yaşayan Canan ve şu anda divanda ağzı nda emziğiyle uyuyan dört yaşında Zeliş . . . Ko­cası onu dövüyordu ve bazı geceler eve gelmiyordu . Elli yaşlarında bi r Alman kad ınıyla da i lişkisi o lduğunu öğrenmişti Sevim. Koca­s ından ayrı l ınca ise kendisini o kadar güçsüz duymuştu ki intihara kalkışmışt ı . O zamandan bu yana da s ık s ık hastaneye yatmışt ı . Sevim şimdi Türkiye'ye nası l dönerdi? Parasız, iki çocuklu ve bu-

65

Page 65: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

nal lmlar içinde . . . Kocası ndan ayr ı lmış kad ınların YOksu l o lunca Türk iye'de dedikodular!a nas ı l yıprat ı ld ığ ın ı da bi l iyordu. Türki­ye'de burada bulabi ldiği koşu l ları da bulamazdı ; işsizlik parası , sağ l ı k sigortas ı , çocuk Heim' ı v e o n a yard ımcı olmaya çal ışan Gudru n'la Gisela. . .

.

"Ama önce Heima'a telefon etmelisin , dedi Sevim. Belki de Gi-se la almışt ı r onu ." Gisela ev işgalcisi bi r genç kızd ı .

Sevim'i yaşlarla ıslanmış esmer yanaklarından öptüm.

"Üzülme dedim. Bir çare bulunur herhalde."

Küf kokulu , loş, taş basamakları inerken düşünüyordum : Nas ı l bi r çare? Sevim'in k ız lanyla birlikte biraz daha mutlu o labi lmesi için , Canan' ın bir türlü sevemediği Heim'dan ayrıl ıp annesin in ya­nına dönebilmesi için nasi l bir çare? Canan'a Heim'da niçin kalmak

. istemediğini sormuştum.

"Çünkü evde annerne yardım etmek istiyorum, demişti . Karde­şime bakmak istiyoru m."

Gerçekten de Canan hafta sonları evde olunca, aşağıdan ko­vayla kömür taşıyor, kardeşinin alt ın ı değişti riyor, onu kucağı na al ıyor, el ine bisküit veriyordu. Hatta yıkanmış çamaşırlan katlayı p dolaba yerleştiriyordu. Henüz on yaşına basmamıştı Canan. Türk­çeyi konuşurken yabancı bir dili konuşur gibi zorluk çekiyordu . An­nesiyle de Almanca konuşuyordu .

Sokağa çıktım. Atk ımı boynuma doladım. Soğuk gözlerimi ya­şartıyordu. Canan'la birl ikte kanal boyuna gidebilir, kuğulara, mar­t ı lara, ördeklere yem atabii irdik. Sonra da bir pastaneye gidebi l ir­dik. Canan'a istediği pastayı alabi l i rdim. Ne kadar k.ısa mutluluk

. anları ! Canan', Heim'a dönmekten, yalnızl ık duymaktan kurtarma­yan küçük tadlar� . .

• h·

Canan yolda yürürken annesinin ya da annesinin bir arkadaşı.­nın elini tutmaktan çok hoşlanıyordu . Heim'da yaşadığı o laylardan birin i ya da çıkt ıkları b ir geziyi heyecan la anlatmaya koyuluyor­du .

66

Page 66: 4-Anne Hikayeleri

�--------======----- Annem İşini Kaybetti

Telefon kulübesine girdim. Birden nedense garipsedim bir ço­cuk Heim'ma telefon etmeyi . Hayat ımda i lk olarak bi r çocuk He­im'ma telefon ediyordum. Evci çıkamayan çocuklar kendi lerine te­lefon edi lmesinden hoşlanı rlard ı herhalde. Bu bir oyun gibi on ları neşelendi rebi l irdi . Telefonla aranmak . . . C iddiye al ınmak, önem­senmek gibi bir şey olmalıydı bu. U nutu lmamak gibi bir şey . . .

"lütfen, dedim Canan' la görüşmek istiyorum."

Telefondaki genç kız sesinin çevresinde çocuk sesleri duyulu­yordu . Genç k ız kim olduğumu sordu . Almanya'da telefonlarda ti­tizlikle gözeti len bir kuraldı bu: Önce kim olduğunu söylemen gere­kiyordu. Bu kural ın çocuk Heim' ında da gözeti lmesi bana hoş gö­ründü . Ayrım gözetmemek gibi bir şey . . . Çocuklara "Seni falanca arıyor" demek gerekiyordu . Canan telaş, heyecan ve coşkuyla kar­ş ı ladı sesimi .

"Seni gelip almak istiyorum" dedim. Sözlerimi anlamakta güç­lük çekti Almanca :

"lütfen tekrarlar mıs ın?" dedi .

Bugün seni gezmeye götürmek istiyoru m . Nereye i ster­sen . . . "

"Bak, bugün olmaz. Ich gehe mit Gisela."

Canan Türkçe başladığı bir cümlenin sonunu Türkçe getiremi-yordu .

"Peki dedim almanca söyle ."

Bundan sonrası n ı yaln ız almanca konuştuk.

"Bugün Gisela da bana telefon etti. Şimdi gelecek. Belki kay­maya g ideceğiz. Istersen sen de bizimle gelebi l i rsin . "

"Öyleyse sen bugün Gise la'yla ç ık , benimle de gelecek hafta çıkarsını" dedim.

"Yapmayı n !" d iye azarladı Canan yak ın ındaki çocuklar ı .

"Rahat b ırakmıyorlar beni" diye bana açıkladı sonra. Arkasın-

67

Page 67: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------------------­da çocuk gülüşmeleri duyuluyordu.

"Sen ama başka gün de buraya gelebil irsin. Beni ziyaret etme­ye gelebi l i rsin ."

"Tabii , dedim, gele bi l i rim ."

"Bugün ama Gisela'yla gidiyoruz. Ben Gisela'yla çıkınca anne-me de uğramak istiyorum."

.

"Annen biraz hasta. Bugün uğrama istersen. Gisela ile gez da­ha iyi . "

"Hayır, dedi , h asta değiL . Bi liyor musun annem işini kaybet-t i . "

Canan bu iki sözcük arasında ağladı bi rden. Kısacı k ve te laş içinde ağlayıverdi .

68

Page 68: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Kaçkaç 'ta

KA ÇKAÇ'TA Ayşe K ILI MC I

Geldiniz mi? Onca suyun , selin, sisin, yaprağı n üstünden aş ıp da gelebildiniz mi? Yağmur aman vermedi de, gelemezler dedim. Yolcuda yağmurfa ö lüm aranmaz ya, işte . . . Yaylalann saplaması da bol , çıkmazda yitersiniz diye ürktüm. Saplaması çok ya, felaket gençlik var bu ormanıarda. Gençliğin olduğu yeri pek severim. K ı r­mız ı kaşıl< odunudur bu sandal lar, damımm etrafı ndaki . . . Sandal biter, andız başlar, yokuş aşağı gidişte . o biter, meşe ; meşe biter sedir, ard ında da ha bakal ım de bakal ım vard ı mı ardıca ... Ard ıçlan sonra hava kötü ler, sicağ ın hükmü başlar.

Pavli Kanyla Dudu Kan da benci leyin bu Torosların cadısıymış ellam. Orman cadıs ı derler bu mübareklere -ya." bana sorarsan yal­n ıil ı k bi lgesiymiş onlar da. Pavli Karın ın çeşmesi bi le v�r. Sık s ık al ı r baş ım ı giderim . Kendimle kalabahğrak . . . Torosları dip köşe yoklar, ormanı m ı kokiar, döner geli rim.

Süt sağ ıp, peynir mayalayıp da tüketmiş ömrünü bu Pavli Karı . Kazandığ ıyla da anmal ık bi r çeşme yapt ı rmış , kurda kuşa , ade­me . . . Cehennem Deresi ormanıarındadır çeşmesi . Dudu Kanyı hiç sorrna. O, orman ehalisine karışmış. Yırtık çulunu bumuşlar in inde. Benim sonum neyçe olacak bakal ım? Neçe sular aka- yanklardan, neçe yanklar ö rtü le de bu Anış Hatın ın sona neriere vara?

Yaylalar güzeldir. I nsan i le , orman i le kalabal ığrakken , daha bi rkeleş idi . I nsan insana direk. Bakma birbaş ı ma durduğuma . . .

69

Page 69: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------====­

N ası l kalabahğ ım asl ında . . . Bütün o gelen geçenler, konan göçen­Ier, k ım ış k ım ışt ı r yanı mda, yöremde. Gürü ltülerinden sersemle­rlm k imi leyin . Hey Belenoklulu lar, hey Sunturasl ı lar, sesime ses verin teheeyyy ! Hani ses? Yok mudur ses? Ağacın h lŞ ı rtısl mı? Or­mamn türküsü mü? Olsun varsin , olsun varsm. O da bir can, kur­ban olayı m cana. Sesime ses veren ağaçlard ı r mıd ı r kardeşler? Kurban olay ı m yeşi le .

Oğlumu sormaya geldin, bil i rim. Oğlumudu, oğlumudu . . . 00-ğurmad ım, dokumad ı m onu. Beleklere sanp da gönlüm beşiğinde avutmadı m o nu , ama oğlumudu , oğlumudu , oğlumudu . . . Şimdi h icrana m . . .

Biz i ki köy idik burada, Kocaoluk, Sandall ı , onlar Sunturasıl . Ne zaman o nlar diye, biz diye ikiye bölündük? Niceden sonra Çağlar­ca yazı l ı bir levha ast ı lar köyün kapıs ına öte yakada da Namrun'u Çamlıyayla yapmışlar. Sanki yaylanın çamsızı olurmuş gibi . . . Kris­t in köyü K ınstan, Karinköyü Karain . Bak bak bak, avratlar hükmü yürür bu dağlarda, hep avrat adı gördün mü bak? Halkı Ermeni idi Sunturash lann , Belenoklulann . Onlar da öyle bir mil let işte . Yeri göğü, toprak i ke n bu lutu bölüşmüşüz de, sonradan araya kin dü­şürmüşüz . . . Su değirmenleri vardı Sunturasl ı lann, özeniridik. Su­yu güce dönderip, tomruğu keserlerdi. Yurt tutacaklan yeri belirle­mek için bir takım ciğeri ağaca asarlar onlar. Bir gün sonra kav gibi kurumuş ise kOkmadan, oraya heybelerin i yıkarlar, suyunu avuç-larlar p ınann ı n . . . Zamanında bu ormanıara da öyle yerleşmişler, Toroslanmıza . . . Canım ciğerim Toroslar. Ağıtlan sağıt eden pınar-h , konanına göçenine aşkman, h ışmınan el verip, yürek açan ha:z:­reti yeşi l , bi lge dağlar hey . . . Bu dünya yaratı lalı beri böyle gururla saltana süreduran Toroslar var ya, zamanında patlamış bi lir misin? Cehennem Deresinde, Kad ıncık Papaz ın Bahçesinde, ikisi de da­ha öte dağlar ard ında tamam dört gözden patlamış. Namı dünyayı tutmuş yüce dağlar, canımn kuytusunda biriktirekoduğu cansuyu­nu, saklıs ındaki sevgi gözünün yaşın ı paat diye patlayarak saçmış dünyaya. Kim ki sevdiğine vefah , sözüne sadıktı r, hangi er ya da hatm avratlı r k i yüreğine eği lip kuytuyu yoklamayı bellemiş, aşkın ı baş tacı edip, güvene gönene yaşamış, cevharini h i ç yere düşür-

• h.

70

Page 70: 4-Anne Hikayeleri

-----=========---------=======- Kaçkaç'ta

memiş; derler ki, işte bu dağların sevgi gözünde biriktirip de, dünya yüzünde p ınar edip koyverdiğ i cansuyundan içmiştir . Essahl i adem mayas ıd ı r sularımız. Günler geceler bai ıkh çamur akmış da, sonra duupduru suya kesmiş c ıncık gibi , bağrından çıkan, diye an­laW' eskileır. Duruuulakomuş dağlarımı o saatten sonra. Belki gene gönül gözlerinde su tutulmaktad ı r Torosların kim bi l ir . . . Belki ağaç­ların akıtamayıp da içi ne attığı gözyaşlandır, taşın bağnndaki su . . . Suskun adamın yüreğinde g ıd ım gıdım biriken har gibi . . . Hani , hiç umulmadık bir vakitte o adamı kendi liğinden tutuştu rup, bir avuç küle çevi ren gizi saJdl yang ınlar gibi . . .

Çini l igöl de onlardan biri işte, Kartaıçimen de derler . . . Gölün yüzü yağ panlt ı i ldırı essah . . . Sanı rs ın ki az eveıı karta i sürüsü inmiş de çimmiş . Özel'in , Egemen'in , Ulaş , Karakoyunlu aşiretler y.urdu­dur oralar, alafh yere basmaya çiğriyen, zor adamların yurdu . . . be­nim buraları yurt tutup, yeşile bekçi lik ettiğim gibi, orlarda da koca Torosları Hatmal ı Gedik bekler. Kocasın ın ardı sıra aşiretin yerine geçip, akı l , yüreği i le sürüp götürmüş koca aşireti bu Fatma. Işte Fatma Kann ın gediği o lmuş sana Hatma, dağları n d iretmesiy­le . . .

"Ben" demem işte, "ben" söylemem. Ben dedirtmek istersin , bi­lirim, ama ben kelamım demem . . . Sen de deme. Beni söyleme, bil­ge ol. Kendi içinden kendini ç ı l<ar ki , oraya dünya dolsun, insan, iyi­m<ler dolsun ey Amş Karl ı , derim hep.

Köşı<er Ali derimiş ki zamanlar ın evvelinde , yetmiş yıl mı bi l­i"ilf:m, saymadı m? "An ış'ı ben al ıcam" der imiş. 0 00 alacak olduğun, I.ujir, l<iZ mı sandın?" derlermiş . Er gibi çizmeyi çeker, külah ı takar, �iapışt ı rma bıy ıkla çıkandı m tepe lere. l şi �i öyle tutard ım. Düş­plandan yahut Ermeni· komşularımızdan korunurdum. At biner, si­lalı sıkardım. Köşkerin akl ına dıkı lmış Amş bi kez. "Zararı yok, bıyı­ğı da, si lah ı da, atı da kabulümüzdür" diye haber salası o lmuş ... Ka­raküçüklü 'nün büyük oğluna da verildik olduk. "odununu şu Anış )(IZIn, varsam da yarsam acaba izin çıkar mı?" derimiş o da: Sonra­dan olmayıverince iş , Karaküçüklü'nün kaşlanna pek acıdım, kaşl ı adamdı . Nalbant Aamet de gönü l düşürmüş er Amş'a. "At nalia­mazsa takanm yüzünüğünü" diye haber sald ım. Nal lamam nalla-

71

Page 71: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

mam, demiş. Ben on beşinde böyle bir dağlar delisiyim işte. Bir gün Hacıfakın ın oğlu zorp zorp suya geldi didi ler. Hele bir bakam şu av­rat k ısmıs ın ı n bay ı ld ığ ı oğlana, didimdi . . . Aman, aman . . . Aman . . . Cehennemi n dibine bakaydım, müdafaasız kaldım. B ıyığ ım düştü , si lah ıma güçsüz kald ım. Cehennemin dibine bakayıdım. Adlarını ü nleyemediğim zal i m, vay . . .

Yangınıdık emmin i len . . . . Yangını bil in mi yangın ı? Eveti ata, si-laha, yamçıy'a, er oyu'nuna yang ınıd ım An ı ış , bu hal lar ne hallar Anış?

Yangı n pek zordur ey can. Amma yangıns ız ömür de pek dat­s ız canım. Ister Odabaşı Hatma Karı gibi aşiretine, sözün hük�ü­ne olsun yangın ın , ister Pavli Karı gibi orman ehalisine, ister avra­da, ere , isterse doğrurup dokumadan kalbine kattığın oğu llara, kız­lara; yang ı n ademoğluna şart. Kalbe güçtür, goze şavk . . . Acısı da güzeldir haa, ku lağ ına böylece kat bunu . Insan olana, insan o lmak isteyene demir asa demir çarıkt ı r yang ın . . . Yang ı n ı lan alemlere açı l ı r adem, onu kül lemenin ne gereği ? Tekiş yanarsın yoldaşınan yanars ın,uzak uzak yanarsın . : . "Iş ki yanmayı becer. Külünü korlu tut . . . Külün soğuk o lmasın . . . Biz Hacıfak ın ın oğlu ile yangın ıd ık . . . . B i r oğul doğurayım i steridim o zal ımdan, şantn ı sürdürsün, boyunu posunu , kaş ın ı gözünü , yüreğinin h ükmünü sürsün götürsün bi r oğul bu yangı n ı dehha öteye , isteridim. Kısmet değil imiş. Bana oğu l şanı sürmesi k ısmet hariciymiş, gavur tohumu bile o lsa . . .

Tamam beş y ı l h asretlik . . . Allah ! . . Hasrete gücü yeteni cenneti­nin baş köşesine oturtacaksın ey Allah ! Hasrette bir y ı l , bir ömür ey ademoğlu . Kaçkaç'tan az ewel, beş y ı l hasretliği tamam edip, var­d ık düze. Açı ld ı kaynatamgilin avlusunda bize dE} bir oda. Baş ımda köprülü , boğazımda hamidiye, üstümde almes pembe gelinlik, ay­n ı renkten güveye boyur:ı bağ ı . Gergefin , tezgahı n üstü örtü lmüş, sesi susmuş. Geri l i i plere üzümlü peşkir, güllü , f ınd ıkh peşkir atı l­mış . . . Ebrüşüm, mebruşüm, gümüşlü de yüzüğüm . . . Damadm uç­kur uçlarına bile sümbOI nakışı düşü lmüş. HasırI ! kemer, bir beşl i , üç hamidiye de güveyiden andaçlık Anış Kıza. Gümüşlü çarşaf, tel-li çarşaf, başucu, ayakucu , has gül nakışII . . . Yenge bindik o lduuk .. . Biz vuruş vakti gelin o lan üç kızidik. Bindik atlara, yallah yaılah . . .

72

• b

Page 72: 4-Anne Hikayeleri

�-=�--��=�=��=--��= Kaçkaç'ta

Benim at ı m kel idi , yokuşa güç yet iremedi . Başıma ah örttüm . Bu zal im, güvey girecek an , b i r bakt ıyd ı , avluda bir dinelen var. öteeden geçti sine pusa, usu lcana girdi odaya. Ardından ben gir­d im. lşteeaa bu, al açmadı , görüm bi lmedi . El ler gibi l ıng ı r lungur güvey girmedi diye başı na kakı nç ett im hep. Bir vakit sonra, niye öyle ettiydin lan, diye sorduydum da; "benim akı ı ney ola avradım, vay" didi bana. "Kor!<tuytum �<ız o dine lenden. Ortal ık düşman kes­miş, korktum, huysuktum. Ne bi leydim ki gel in kızmış o? . "

Dört ucu günü çevresini , yolcumal ı fistanını giyindi . Seccadesi­ni ald ı , vardı huzura . Görüş biliş o lduk . . . Nal ı nan mıh ın arası nda veri rmiş , verecek olan, o hesap işte. �'(açl<aç'tan beş gün eve lis! varmış ız huzura.

Evel i evlenmek ney? Açars in avlunda bir oda. Basarsm pam­bık döşeği . Maşallahh urba tomasın ı , bin bi r nakışi i un tomasını iş­lersi rl . Bakırı n ı parlat ı r, yağ l ık camekanına oyan i düzlersin keleş keleş, yalı ah yaılah , işte olduuu. En ağ ı r yemek pate, kuru , yeşi l l ik. Ama gönül şenl ik selamet . . .

Bi r sabah bakt ım, çal ı n ı n içi nde b i r adam k ımış ı r, "Aşağı lan Fransız yakt ı , kaçı n" diye ünler. Erkekler atlandı hemen, zorppada dağa çıkt ı lar Kaçkaç göçü kuru ldu . Onlar da gürredenek yola ko­yu ldu lar, Ankara taraf ına çkı lacak. E ltimin akl ı pekmez güğüm'ün­de . . . Yatak yorgan dengiyle anamgil önden gitti, biz yeni gelin ehali­si , baş ımızda teçhizatıyla arkadayız. Göçün üstünde yün savan. O vakit en kıymathmızıdı savan bulunmazıdl . Gayrı yallah mallah beli çıkıyoruz, savanı deved çalmış dedi ler Abal dabal bakakaldık . . . i lk dölekte karş ım ıza bizim yörüklerimiz ç ıkması n mL . . Piynir, yağ, pattizleri de var. Say ki baklava börek idi o yedirdikleri . Baktıyd ım, herJ<esler maacir o lmuş. "Bi r küp kepeğim varıd ı , kald ı " diyen mi ararsın, "ocakta kü !ümüz, küpte pekmezimiz kald ı" diyen mi. . . Art ık Al lah ne verdiyse. Akl ı ndakini döktü döşedi mi l let. Biz geli n başı­mızla dağ lara sardırmışız ço!uk çocuk, avrat mi lleti . Onlardan yana başağnsı o lmayal ı m da erkeklerimiz rahatça vuruşsun deyi , hem de Ankara yoluna varan Uru mun başı n ı tutal ım, oradan sarkma yapmasin düşman diye . . . Ama, aşağı lardaki bin mil letten bir mi llet adamları da, memleketi yakıp kavuran Fransıza karş ıer çıkmış, ko-

73

Page 73: 4-Anne Hikayeleri

• b

Anne Hikayeleri

lonya serperlermiş. Kendi pişirdikleri kete çöreğini satarken , ku v­vacılaran tarafa çen çen bağınrlarmış: "Keteleer keteleer, boku da yedi çeteler" d iye. Bunu teçhizattı göç ağaları anlattı bize de dağlar baş ımıza yıkı lay ızd ı . . .

.

Urumda tamam dokuz ay maacirlik. Anahtar demesini unuttuk da, anattirik der o lduk . Hele kız biz bu anatthiğe ne derdik memle­kette , d iye sorduk olduk bi rbirimize. Vuruşidi , dövüşidi , arada da eğlendi id i . "Bi l lur memeli k ızlar/ki rez dudakh k ızlar"ı söyler, p,ar­maklarımı duvara si l ip, çifte şaklatırdım. Def çalar, depsi d ımbırda­tırlard l . Seksenime dek oyunu boşlamadım. Ağaçlar el vuruşturur, orman ehalisi şarkılara dururdu benimçün, Anış Karı da döne döne oynard ı . . .

Maacir adam taşı sıkıp, çıkard ığ ı suyu satar, ekmeğini al ı r. Ba­bam da hocalık etti, cemaate namaz kı ldırdı Urumda, geçim geçin­dik. Sonra hastalanı nca ben kaldı m bizimle baş başa . . . Urumun evini boyadım. Bir kal ıp sabunla, bi r torba bulgura, toprak boyasıy .. la ev boyard ım. Birinde, boyadığ ım evi arı si li parlattım, sabunu bul­muşiken sular dökündüm. Giydim 'al fistanı , oturdum evin önüne. Anam koştu geldi , soyun kız, dedi. Allar sana pek yaraşmış, soyun çabuk. Babam h ı rslanı r, ben o boyayıp paktadığın evi yıkaralım ya­kardım, ah bulgurun gözü kör ola, yokluğun . . . Üç gün aynı sofrayı serdik de k l rltı ların ı yedik, darl ığ ı kimseye göstermedik. , Eh , Rab­bım da bize avlumuzu yeniden gösterdi , ağacımızı , dağımızı yeni­den . . . Hacıfak ın ın oğlunu da . . .

Döndük ki , odamızı , o lanca çeyizimi kal leler diidiik didik tiftikle­miş. Eskitmek kısmet olmad ı . Onca göz nuruma pençe atanı kal le sandık önce, deği lmiş, gelincik imiş. Eski ler öğretti , "gelin hanı ı m, fareler sana orospu diyor" diye bağırdım üç sef. Gururu incinir, ço­cuğunu boncuğunu toplar, gider demişlerdi , essah öyl'oldu .

Kaçkaç dönüşü, koynuma menekşenin , gülün yaprağ ın ı dol­durduydum, kanlardan görüp de . . . Bu da yaralanmış, tebdilhavaya gelmiş. Ne döner döşekte, ne koklar, ne maappet. .. Heste gibi ini lti t ıkı ltı bende . . . Olacağı yok, anlamıyor Hacıfakın ın oğlu . . . Açtım ku­şağımı bir ucundan. "Olaanca çiçek yaprağını doldurduk da imanı-

74

Page 74: 4-Anne Hikayeleri

�================================ Kaçkaç'ta

m ıza, ne görür, ne koklars ın zal im . . . " oı i 1 lee mi bee . . . B ir haber et­seydin ya avradımOl dedi bana.

Dünya durupduru , her şeyler, ağaçlar, dağlar, akı ı lar durupdu­ru ya, insanın tadı aza!dı mı ne birazcık? Oğluma kıyan ademdan ben , i nsana itikadım azald ı mı ne? Belenoluklular, Sunturas ! i lar, nere gittiniz komşular? Düşman ımış ık , habanmız yoğmuş, düş­mammışık . . . Ermeninin ineğlni biz taşlardık, Türkün tavuğunu siz vururdunuz. Ağızsız di lsizleri n günah ı neyise . . . Siz bozulmuş kaçı­yordunuz. Kaçkaç'taki bizim gidişimiz gibiydi gidişiniz. Ergen , ko­ca, çol-çocuk, hayvanlar, tavuklar. Toz duman mahşere kesmişti ortal ık . Mahşeridi , mahşendL Kalayeı Kalors'un Iki yaşındaki oğlu­nu gördüm. Evvel eski severdim onu. Hacıfakın ın oğlunun şehade­tinin ardından yüreğimin yarısı buza kesmişti . Öbür yarım ıs ın ı rd ı o çocuğu görünce. Kimselere sorup danışmadan' koştum. Toz du­manın içinde bozu lmuş kaçan mahşer ehalisinin içinde kollarım ı açt ım. Bir oğuldu işte. Tanrı bana bir oğul sunuyordu . Gözlerin ay­d ı n ola Anı ış, dedim. , Oğu l dal ı nda saltanat sürer, onunla çoğal ı r, şeneii rsin . . . Yüzündeki kanı çeki lmiş, gözleri fincan gibi , yüreği t ı­p ır tıpır, ölüm korkusunu bi lmiş bir garipçe oğul işte sana . . . Sardım, kapattım . . . Yüreğinin gümbürtüsü canımın içinde atıyordu güp güp güp diye . Kalbimin beşiğinde sal lad ım onu . Oğluma kavuşunca fark ettim etrafı k ıyametini , talanın ı , tozun, kanın kokusunu . . . Oğ­lum dedim, bin kere oğlum dedim. Bak gördün mü Hacıfakın ın za­l im oğlu . Senden bi r er doğurmalan esi rgedi kader. Koydun gittin savaş ataşı nda kavru ldun . Bana gölgesinde dinleneceğim ç ınar olacak bu oğul , canı ma can katacak, can olacak, can olacak, can . . . Oğuı , oğul , oğu l , anan kurban o lsun sana . . .

Ne vakit ald ı lar oğlumu koynumdan. Canı candan kopard ı lar ne zaman? Ne zaman hançer çald ı lar oğlumun karn ına. Ne vakit kıpkız ı l bi r güneş açmayakoyuldu ç:>ğlumun bağrı nda?

Herkesten razıy ım, bir, o oğlumla arama giren kamadan de­ği l . . . Onu tutan elden deği l . . . Dölekten, sarptan , insandan, orman­dan ben raz ıy ım , ama o h ançeri tutandan, oğlumun karıncığ ına hançer çalandan değiL . Hangi millettendi ben ne bi leyim? Ne fark eder ki? Barbarlar hep bir mi lletti r. Yürek barbarı , ağaç barbarı , ço-

75,

Page 75: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hihayeleri ----------------==­

cuk barban . . . Ö lenler için yalnızl ık diye bir şey yok elbet, ama oğ­lum yaman bir yalnızl ığ ı duyar gibi , üşür, donar da, anam anam di-, ye çağırı r gibi gelir, gecenin içinde. Gider başında otururum, avutu­rum, ısıtı n m onu . Bu i ki köyden, onlardan yani, ne dutluk kald ı ı , ne tomruk kestikleri su , ne başka şey . . . Bir tek çınar, yapayaln ız, hü­zün!ü . . . Acı mak yolunu şaş ı rmış, öyle suçlad ı lar beni . Yok, yok . . . Bir y ı ld ız ın yok!uğu bi r koca keNanı şaşırt ır, tepetaklak edermiş, öyle işte can , öyl 'o ldu . ' Doğurup dokumadığ ım, can ını nefesimle ıs ıtmadığım oğul beni deleyledi . Kol lanmda sallaöım onu, nennile­dim. Ç ınann dibine verdim. Onunla konuştum, dua ettim. Yaln ızl ı ­ğ ıma yoldaş k ı ld ım . Ç ı nar büyüdukçe göğle birleşti , oğlum göğe kavuştu, onunla tamamlandı Sanki büyüdü oldu oglum. Benden ol­mayan , gavur tohumu , ama, benim oğlum, benim oğlum, benim benim .. . Oğlum, oğlum, oğlum . . . Koynuma sinip pusmalarına, ca­n ım ı çoğaltmala n na doyamadığ ım, hançerle araland ığ ım oğ­lum . . .

Yaşadık , acı mız zonkuyla . . . B i r can ın acıs ı dünya acıs ına denk. Bu acı yüreğimden doğdu, sürgit oldu.

Erirni n yang ı n ı gibi. Yang ı n da insanoğluna yürek emeği . . . Emek emek beslenir han yangın ın . . . Kirpik kavuşasıya mıdır yan­g ın? TÖbe , yalan . K ıv ı lc ım, yal,ım, kü lde kor, tamam . . . Parladı,n söndün, bu mudur yangın , buncac ık mıd ı r? Öyle sanan yaman şaşkı nd ı r . . . Yangı n bellenir anam bacım, bel lenir . . . Gün günden değişir . . . Kozanın kuytusuna gizlenir, kuytu yangın al sana . . . Tırt ı l yangın , kelebek yang ın sonradan sonraya, bin bir renk . . .

Yürek yükleri mi yık ınca yeşi le s ığ ı ndım.

Bir vakit seslere düştüm . . .

Su sesine, dağları mın kar su lannın uğultusuna, hani o doruk-lardan kopup da gelen, h ışmınan gelen . . .

Süpürgenin h lŞ l lt ıs ına, teneerenin t ı k ı r t ık ınna . . .

Yaprağ ı n yemyeşi l ninnisine . . .

Orman ehalisinin ald ıs ına verdisine . . .

76

Page 76: 4-Anne Hikayeleri

--------------------- Kaçkaç'ta

Kapı demiri ni n sıcacı l< t ık ıt ık ına . . .

Yağmuru n f ıs ı lt ıs'ına, horozun üürüsüne.

Yerin karnından gümüş gümüş ışı ltı larla çektiğimiz suyun f ış ır-t ıs ına . . .

Kuyunun ağaç çıkrığ ın ın haldan bi l ir mı rrrı1n na . . .

Kendi kalbimde k�ndime e l oldum, vakt i rişti . . .

Söz kalbi m e aşina oldu, sızım gibi . S ızıyı d a sözü de, sesi de aramad ım, yüreğimin kökündeydi çünkü . . .

Kalbimde gezgin oldum.

Gide gida seslerden kesildim, orman ımdan kesilmedim ama. Sen de dene yavn yavrı . . . Kalbinde cengin varsa, kendin i le, yeşi li ara .. Sen sen i le bozgundaysan, akarsuyu tut. . . Bir su gözü, ağaç kokusu , çiçek ara yanında yörende . . . Hele ki bir de kuş ötüşü tüne­di miydi görılüne, eeehh . . . En mutlu sensin .

Yeşi l insana b i r insan daha katar. Bana o sebepten yeşil hanım derler. Katranı bi l in mi Katran ağac ın ı bir koklayanın , yüreği yeni­den yaratı l ı r derler. Sevdalara i laç katl'anı m .. , Hele ki Pelit, hele ki O . . . Bir cümbüşe boyahdı r. Pelit dai·m. Dal yaprak koşuşturan kalle­siyle, hedef gözetip h ı nzır h ı nzır insana f ı rlatt ığ ı palamuduyla, bir orman ehal isi sakl ıd ı r kuytusunda Pelitin Ceviz hele, u lular ulusu ceviz . . . Yı lda bir fotoğraf çeken mübarek ceviz . . . Yüreği pak insa­nın , di lsiz mahlukatın resmini çeker,�,saklar gövdesinde ceviz. Hey mübarek. Yeşile de hey deli gönül yeşil han ım, yeşi le . . .

Bir parçası bende olmayan insan yok. Çeteler, Hacıfakın ın oğ­lu , atam ötem, sevmeyi esi rgedikleri oğlum . . . Oğlum . . . Oğlum . . . Dal ı m oğlum, bal ım oğlum.

lşteeaa böyle. Her acı başka türlü yoğuruyor insanı n hamuru­nu. Kuyumun suyu, yerin karn ından hey hey ediyor bana. Suyu tu­tunca yüreğim diri l iyor. Yeşili gözlerime s ığdı rınca, içim aydınlanı­yol". Dağlanma bakıp göneniyorum. Dağı tanımışım iyi ki , iyi ki ona sığ ınmış ım . . . . Yüreğini açtı bana Toroslar bin yıld ır. Bin yı ld ı r el ver-

77

Page 77: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hihayeleri --====---------===-=---­

dik birbi rimize, birb i rimizin canı n ,sıttık Ben ona oğlumu verdim, oğlum yeşiloldu . Yeşi l Hanımın oğlu yeşi l o ldu . Tanış bil iş olduk dağ ımla, can yoldaşı o lduk. Kaya can" di rek olur muymuş, olur­muş . . . Dağ ı m beni incitmez evelemirden , ben o nu . . . Yeşil adamı avutur muymuş? Hem de nası l . . . Dağla kanatlandı bu yeşil hanı m, Anış bey, dağ oldu. Sen sorduun o söyledi . Say ki, Kaçkaç öğren­din , bi ldin',

Yürek yangın ın ın tadını da bi L . Suyun rengini de, dağı da, ye şi li de, e mi . . . En ewel canı biL . Ne mutlu, ne mutlu bunları bilene ... YÜ-rek külü kor tutan a ne mutlu . . . .

. \�

ıi;

78

• h

Page 78: 4-Anne Hikayeleri

----==�====-==----====--=====-== Ölü Bohçası

Beki r YilD IZ ·

Atiye Ana gözlerin i açt ığ ında, oda iŞ ıksızd l . Hayatı boyunca hiç saati olmamışt ı onun. Zamanı ya ezan sesleriyle, ya da ış ıklarla ölçüp biçmişti hep. Gözlerini yumdu. ış ıks ız , ezan sessiz odas ı , dünyan ın çok uzağındaydı sankLKapatt ığl gözleri , yüreğindeki se­vinci , korkuyu dindiremedi ama. Bu sevinç, bu korku , yüreğini bir kabart ıp bir söndürdükçe , yatağ ı dar geldi ona.

K ıp ırdandı durdu yorgan ın alt ında. Her k ıp ırdan ış ındar kollar ı­nın, ayakları n ın dökülmemiş olduğunu anladıkça, çocuklar gibi se­viniyordu. Bugün de, bir gün daha yaşamalıydı o. Günlerdir yolunu gözlediği oğlu , gelebilirdi. Bu umudun sevinciyle kalkmak istedi ya­tağından. Nice sonra, tutunarak, sürünerek, inleyerek, titreyen ba­cakları üzerine ulaşabildi . Ama, bacakları taşıyamadı ağ ı rl ığ ı . Sen­deleyip düştü yere . Düşmek, yuvartanmak , varolmak demekti onun için·. "Demek yaşıyorum" dedi içinden. "Şükür bugün de yaşı ­yorum. Bugün geliverir oğlum." Gözleri suland ı . Ağlıyordu. "Ya gel­mezse . Ya, o gelmeden ölürsem ben? . "

Ölü bohçasına doğru emekledi . S ıvas ı dökülmüş, yer yer çatla­mış, dört duvann örttüğü odasında, bohças ın ı aradl . Bu ölü bohça­s ı , onun en değerli varl ığıyd ı . Kendisinden, hayat ından bile değer­liydi . Ölüsünün kurtuluşu olacaktı bu bohça. Bir sevgiliye, bir yavru­ya kavuşmuş gibiydi, bohçasına elleri değdiğinde. Bohça elleri ara­s ında s ıcaklanıp güller gibi açıld ığ ında, ezan sesleri de kulaklar ına

79

Page 79: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------�----=-I-�

ulaştı . Çok, çok uzaklardan geliyor gibiydi bu sesler. Oysa, ötedeydi . Ailah-u ekberle hem cennet, hem de cehennem uı� "uı " G ' ­mişti odaya . . .

Dişsiz, avurtlan çökmüş yüzü üzerinde kuruyan iki dudakta, bir gülümseme belirdi . Bu , cennete gideceği inancına adanmış günün i lk güıümsemesiydi. Bir mevım de mi duymuştu , yoksa uzaktan ge­ien okumuş bir kadın mı ·söyle.mişti , çıı<aramıyordu ama, bildiği, yüz y ı l ı aşanlarm sorgusuz-sualsiz cennete gideceğiydi .

"Çocuklar, h ıs ımlar bi l in bakalı m ben kaç yaşı ndayım?"

Sordukları n ı n gözleri içine bakardı Atiye Ana. Onlar, ince ele­yip sık dokumadan, Balkan Savaşından söz açarlard ı . Balkan Sa­vaş ı , yaş ın ın i lk du rağ ı olu rdu .

"Sekseni geçtin ," derlerdi .

"Çık, çık."

"Doksan. "

"H ı ıh . . . Doksan m ı ?" Şu dünyada, henüz yüze doğru yaşayabileceği y ı l ların ın ola­

cağ ına sevinmez, üzü lüp karş ı çıkard ı .

"Ben deyi m yüz, siz deyin yüz on a çocuklar."

Ölü bohçasın ın düğümlerini açmıştı Atiye Ana. "Şükür Allah ı­ma," dedi içi nden. "Yüz yaşı geçmek kolay mı? . Her kula nasip mi? . Günahlar si liniveri r. Kabirde azap yok. S ırat Köprüsü, kızgın saçlar yok . . . "

Odaya ışık geldi . Atiye Ana, Atiye Ana'nın önündeki bohça çıktı ortaya. Açtı bohçayı . Içindeki lere bir bi r bakt ı . Gözlerindeki bi r lok­ma ışıkla, her şeyi , herkesten iyi görebiliyordu . Görmüyordu asl ın­da. Renkler, kokular, uzunluklar, enler kendisi olmuştu sanki . Bir bohçaydı o . Içinde , kolları n ı , ayakların ı , başın ı sakl ıyordu. Bohça­n ın kendisi de, çoktandı r derisi olmuştu .

Işte kefeni . .. Işte , ö lüsü yıkandıktan sonra kuru lanacağı yeşi l ,

• b

80

• b

Page 80: 4-Anne Hikayeleri

-�-�-�---""""""----�-� Ölü Bohçası

beyaz havlu lar . . . Işte , çenesinin bağlanacağı neçek . . . Işte, iğne-ip-!ikier . . . lşte tirketeler . . . !şte, çengelli iğne!er . . . Işte mis gibi kokan ka-l ıp kal ıp sabunlar . . . . I şte , son kez sudan nasipleneceği suyun, de-yeceği tas . . . I şte, ölüsünü yıkayacak o!an� ayı rd ığ ı armağanlar . . . Y a altı nlar . . . Yoktu altmlar . . . Şaşırd ı . Titredi . Mor mor oldu yüreği . Çı lg ın gibiydi . Havlu lan , neçeği si lkeiedi . Şmg ı rdayıp düşmedi al­t ın lar. Kefene uzandı . Beyaz, ince dokulu , metrelerce kefenini aç­t ıkça açtı . Ar,na, kefenini bir uçtan bir uca göremediği için, hep kefe­ninin aras ında, s ıkışıp kald ıkların ı sandı altmlann. "Kör şeytan" de­di duyulur bir sesle. "Oynama benimle. Yaşı m yüzün üstü . Ne et­sen c�nnetliğim . . . "

Cennete gideceğine inanıyordu ya, ö lüsünün orta yerde kala­cağından da ödü kopuyordu hani. "Ölüler . . . Ah şu orta yerde kalan ölü ler . . . Benim, benim ö lüm de mi böyle olacak a g ızlar? .. "

Balkan,lar'da savaş vardı o yı l lar. Ondört, onbeş yaş ın tazeli-ğiyle kalkt ı bi r sabah Atiye gelin.

"Ben gidiciyim," dedi kocası . "Balkan'a m ı?" diye sordu Atiye . "Balkan'a", dedi Kazım. Sarı ld ı lar birbirlerine . Sedenli sarı l ış değildi' bu ama. Gözleriyle

sarı lmış lardı bi rbi rlerine. Köy ayaktaydı o gün. Sekiz can gidiyordu Balkan Savaşı na . . .

Yaşl ısıyla, genciyle sekiz can . . . Davul lar gümbürdedi, sular dökü ldü arl<alarından. Kazım' ın sesi , eli , ayakları , gözleri durmadan büyüyen, değer­

lenen b ir armağan gibi , Atiye'ni n karn ında büyüdü . Gebeydi o . . . Atiye Ana, kefenini açtı odanın ortasına. Karış karış aradı alt ın­

ları . Yoktu alt ı nlar. Öıüsü o rta yerde kalacaktı Atiye Ana'n ın . Işte ölüyor o. Işte uzaklarda biricik oğlu . Kokuyor köy. Kmyorlar kapıyı . Çürümüş bir kadın . . . Ölü bohçası başucunda . . . Kefeni hazır . . . Hac görmüş kefen bu . . . Medine'lerde, Mekke'lerde şeytan taşlamış Ati-

81

Page 81: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri / /

/

/ / / i

ye Ana'n ın , yanı nda götürdüğübeyaz, uzun, upuzun b ir kEifen . . . Kim kaldıracak b u öıüyü? . . Konu-komşu . . . Kim y ıkayacak bJ kadı­n ı ? . . Ölü y ıkayıcıs! . . . Sultan Kadın, ölü y ıkayıcıs l . . . Hani o�un ar­mağanı? .. Para ister ölü yıkayıcl . . . Kim kazacak mezarın ı? ! Mezar kazıcıs ı . . . Hani onun kazım parası? Yok, yok altın lar . . . Al ın, benim

i ölümü : . . Atı n denizlere . . . Atı n denizlere ama, götürüp atmayı n bir 0 o i toprak üstüne . . . Bir dağ tepesine . . . Kurtlar, kuşlar . . . Ah btiJ kurtlar, kuşlar . . . Kazım' ımı yemedi mi bu kurtlar, kuşlar, Balkan Savaşın­da? . . Ne ö lüsü bulundu , ne ismi-cismi. Eee, kızım Atiye, kocan Bal­kan'a gideli y ı l lar oldu . Dönen döndü. Döndü de, işe bile koşuldu . Seninki nden ne bir esinti , ne bir haber var. Ah, esintL .

B i r bahar. sabahıyd ı . Kaynanası dedi k i ona:

"Dönmez artık seninkisi . . . Sen dulluğunu bi t , biz soframızın sa­yıs ın ı bi lel im . . . "

Kefenin savrulduğu odan ı n içinde, şaşı rmış duru rken Atiye Ana, gözlerine ölü bohçası i l işti . Uzanıp aldı bohçayı . Üstü işlemeli bi r bohçaydı bu. Bir zamanlar değerli çeyizlerinin gizlendiği gel in bohçasl . . . Kocaevinden, baba evine kovulurken, koltuğu alt ında taşıdığı bohça . . . Öteki koltuğunun alt ını da geçirdi aklından bu sı­ra. Kim vardı ne vardı bu koltuğunun altında? Oğlu Al i vardı . Küçü­cük Alisi . . . Işte o küçücük Alisi büyümüştü de, anası , onu n yolunu gözler olmuştu . . .

Atiye Ana yanlamasına düştü. Kefenin bir bölümü avuçlan ara­sındaydı . Gözleri , tavana çevrik duruyordu. Öleceğini sandl . Alt ın­ları nen3deydi? Ölümden kı l kadar korkmuyordu Cennet onu bekle­miyor muydu? Ama, ya ölüsü? Kendisinin de sonu ; kocasın ınki gibi

o mi olacaktı? Ölüsü orta yerde mi kalacaktı? Oysa yl! lardan beri , he­le hele son y ı llarda, durmadan arttırd ığı ölü bohçasındaki paralar . . . iki buçuk Iirayla başlamıştı bu biriktirmeye. Yı l larca, bu iki buçuk Ii-

o ra, yüreğine su serpmiştL lki buçuk l irayı bulduklarında ölü bohça­sın ın içinde, bi r güzel yıkarlar, bir güzel gömerlerdi onu. Ama son yı l lar . . . Şu son yı l lar. . . Yüz l ira ne kL .. Bin lira ne ki . . . On bin lira ne ki . . . Bacım, bacım sen, sen ol , kağıt parayı altına çevir, dememişler miydi . . . Alt ı nsa, alt ın . . . Ah, ölüm bu kadar pahalı bir şey miydi? .

82

Page 82: 4-Anne Hikayeleri

Ölü 'Bohçası

Ağl ıyordu Atite Ana. Bu kez ağıd ının sesi de vard ı . Çal ınan ka-pın ın sesini bi le azaltan bir ağlamaydı şimdikisi .

Kapı açı ld ı . Geleni görmedi . Geleni bilemedi . "Ana," diye üzeri ne eği ldi bi risi . Ölümün, ölüsünün orta yerde kalacağı korkusunu yenebi lmişti

bu ses. Bu ses, oğul sesiydi . "Ana." Ali , anasım toparlard ı . Kefenini sarıp sarmaladı-. Havlulan , ne­

çeği , iğne-iplikleri , sabun lan bir düzene koydu . Sonra yan ö lmüş anas ın ı kucaklayıp yatağ ma uzattı .

"Neyin var ana? Gene niye ağlars ın bir başına? . " "Alt ın lar," dedi Atiye Ana, titriye titriye. "Alt ı n lar . . . Ölüm orta

yerde kalacak benim de." Ali , anas ın ın yüzüne bakt ı . A�< l ın , an ımsaman ın azald ığ ı bir

yüzdü bu yüz . . . , "Unuttu n mu kız ana," dedi sonra. "Alt ın lan bana verdiydin

ya!" Atiye Ana'n ln yüzü baharlandl . "Oh ," dedi . "Koy, koyuver ketenimin aras ı na, nazik e l lerinie ." "Neden böylesi unutkan oldun be ana," dedi Ali . "Senin yaşın-

daki ler cin gibi hala." Atiye Ana, başucunda duran oğluna şaş ı rmış bakt ı . "Senin akl ın benden beter," dedi. "Hani ben yüz yaşın ı geçmiş­

tim . . . Cini , periyi de nerden çıkard ın? .. " "He," dedi Ali , anasın ! bi r çocuk gibi avutmak istercesine. "Ya­

şın, yüzü değil , ikiyizü bile geçti . Sevin, sevinebildiğin kadar . . . Ölür­sen eğer, cenneti n baş köşesi , senin ana."

"Ha, şöyle," dedi Atiye Ana. "Ağzına, dil ine sağ l ık. Alt ı nlarımı

83

Page 83: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --------------=-/-­

koydun mu bohçaya?" i

Ali bir sigara yaktt Sonra bir anasına, bir yerdeki ölü bohç�sina bakt ı . Giriştiği bu işe pişman o lmuş gibi konuştu .

"Ana," dedi . "Sen inle ne konuşmuştuk, unutlun mu?"

Atiye Ana konuşulanları an ı msamak istercesine düşündü.

"Yok," dedi sonunda. " Sahi , sen şehre' gideli kaç gün oldu?"

" Iyi ya . . . Şehre niye gittiydi oğlun , unuUun mu? Hani dediydin ya . . . B ıkt /m gümbegün ölü bohçasındaki parayı çoğaltmaktan. Al­t ın bi le fayda etmez ,o ldu . Buna bir çare bul a oğuL ."

Atiye Ana'n ın gözleri ış ıdl . Anımsayıverdi mahallede, oğluyla araları nda geçen tüm konuşu lanları .

.

"Hay Allah senden raı i olsun," dedi . "Sarı altınları , yeşi l kağıda çevirdin mi?"

Ali , cebinden iki yeşi l renkli para çıkard ı . Havada salladı uçan kuşların kanad ı gibi . . .

"Bu nun adı na, dolar derler anacık," dedi .

Atiye Ana, kol lann i iki yana açt ı .

"Al lah ım, Allah ı m," dedi . "Sana binlerce şükür. Biçare kuluna bugünleri de gösterdin ."

Sonra, dualanmış ellerini yüzüne sürdü .

O gece sevincinden, hac görmüş kefeni üzerine iğnelenmiş do­larıarın bulunduğu ölü bohçası , başın ın alt ında uyudu . .

84

• b

Page 84: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- ŞairAna

şAIR ANA Beki r Y iLD IZ

« Siyah ıssız yol lara düşmüş, siyah tal i ' li bi r yolcudan fark ım yok. Rengüzarımda siyah uçurumlar, siyah kayalar, siyah dikenler var. Ben muttasıl bir maişet yolunda koşmaya mahkumum. Bu si­yahl ıklar beni boğuyor, benim ümidim siyah bulutlara mestur. Ne­reye baksam, her yer simsiyah. Of, ben niçin bu kadar siyahbah­tım? Elimde siyah bir kalem, siyah bir mürekkeple mukadderat-ı si­yah ımı tasvire çal ışıyorum . . . »

Kapı çal ınd I . Sokak I<apısl . . . Bi rkaç kişi daha geldi . Odanın ağ­zında durdular. Beyaz saçl ı , i nce bir ihtiyar, en yakını , belki de ken­disi ölecekmiş gibi üzüntüıüydü. Küçücük odaya, sonra odanın bü­yük bir yerini dolduran karyolan ın yanı başına geldi .

"Benim ben , şair ana," dedi .

Duymad l . Iki günden beri can çekişiyordu .

"Benim, ben. Ölürken yanı mda ol derdin ya. Geldim i şte."

Dudaklan kıpı rdad l . Gözleri varmış gibi , sese doğru baktı .

"Benim ya . . . O'yum işte. Oğu l luğa kabu l ettiğin , beyaz saç-Im . . . .

"Sesin o n a benzer. O musun sen?"

Beyaz saçlı i htiyar, kendisine dönük o lan ku lağa eği ld i .

85

Page 85: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

"Benim ya, ben . . . ..

"Sal im nerde?"

Bakın ıp f ıs ı ldaşt ı lar.

"Oğlunu istiyor. "

"Doktor çağı rmaya gitti."

"Belediyeye gitmesin?"

Beyaz saçl ı i htiyar, hastanın , doksan iki yaşındaki yüzünü ok-şad ı .

"Dışarıya çıkmış . Nerdeyse gelir."

"Mezarl ık mı burası ?"

"Oğlunun evi . Senin evin anamız."

"Gömülü deği l im ben deği l mi? Hücre deği l burası deği l mi? Kimseler var mı? Çok kimse? Tabutum kalmas ın yerde?"

« 1 882 senesinin soğuk, fırt ınalı bi r gecesinde, Şehremin i 'de Baruthane yokuşunda, harap bir hanenin viran bir odasında dün­yaya gelmişim . Annem, benden sonra da iki k ız evlat dünyaya ge­ti rmişti . Onlar da benden evvelki kardeşleri m gibi vefat ett i ler. 1 303'de validem yirmi beş yaşında veremden vefat ediyor. Ben ba­bamın teyzesi i htiyar Zehra hanımın el ine kal ıyorum. Teyzem gençliğinde bir aşk macerası geçirmiş. Seksen yaşına geldiği , beli bükü ldüğü halde, sevdiğini unutamıyor. O bana, bütün büyük aşk­lan n h ikayesin i , gözyaşları dökerek anlatıyor. Okumak, yazmak bi lmediğim halde, h içbi r kel imesi noksan olmamak şartiyle bana okuyor.Ben yedi sekiz yaşımda iken bu hikayeleri dinlerken onunla beraber ağl ıyorum.»

Gülümser gibi oldu. Kirpikleri, belli belirsiz eriyip gitmiş gözleri­nin üzerinde kıpırdad ı . Göğsü inip kalktı . Kolların ı kald ı rd ı . Uzata­mad I . Düştü ler.

Ç ı rp ınd ı ansız ın . Göğsü , bir o kadar daha inip kalkt ı . Doğrui-

86

Page 86: 4-Anne Hikayeleri

mak i stedi yatağı nda. "Sesin ona benzer. O musun, doğru söyle yavrum?" "O'yum ya. Hani konuşurduk hep." Beyaz saçlı i htiyar, Şai r Ana'nın el lerini avuçları içine a ld ı . S ık-

İ I .Sonra öptü onları . "Sakin o l ," dedi . "Uyu ." "Sesin o . Sen de o musun, güveni l i r i nsan ım?" "Benim, anamız." liNe yaptı lar? Oldu mu beklediğimiz?" Beyaz saçlı i htiyar, çevresine bak ınd ı . Üç-beş kişiydi ler. Çe­

kindi söyleyeceklerinden gene de. "Olacak," dedi sonunda. "Rahat uyu sen. Olacak günün birin-

de." '

«Mektebe gitmek istiyorum. En büyük emelim telli bir cüz kese­sine malik olmak. - Ne yazık ki buna hayatta ma!H< olamadım.­Pederime beni mektebe göndermesini rica ediyorum. "Olur." diyor, günler geçiyor, va'dini incaz etmiyor. Nihayet evden paçavra bi'r minder alarak, bir de Eiifba tedarik ederek, mektebin yolunu tutu­yorum. Hocanı n elini öpüyorum. "Ben öksüzüm Hocaefendi , beni okutunuz," diyorum. Hoca benim ismimi Kendigelen koyuyor. Ba­bam benim mektebe gittiğimi işitince, beni dövüyor, yerlere vuru­yor ve "Pezevengin kızı Maliyeye katip mi olacaksın," diyerek kapı d ışarı atıyor . . . "

"Ölemiyorum, beyaz saçı l m," dedi. "Yard ım et bana. Seksen iki, şaş ı rdım, doksan iki yıl boşuna mı bekledim yoksa?"

Yorganı göğsünden yukarıya doğru çekti, beyaz saçl ı ihtiyar. Yı l lar öncesinden tanırd ı Şair Ana'y ı . Bayramlarda şii rlerini okur­du. Grevlere kat ı l i rd ı o. Gözleri vardı o yı llar. Eli bastonlu , kulaklan pash deği ldi . Yürüdü mü buradan, şuraya varıveri rdi bi r solukta. Hem, gece olduğunda bile, karanl ık değildi dışarılar, şimdiki günler gibi . . .

87

Page 87: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Geri ldi . Can, gelip g ı rllağına oturdu . Ne aşağıya i ndi , ' ne yukarı­ya ç ıkt ı . Beyaz saç!ı i htiyar ayağa kalkt ı . Çevresindeki lerkıpırdan­d ı lar. Bakınd ı odanın içine. Penceresiz bir odacıkt ı . Karyolanm ya­n ıbaşında, küçücük bir sehpa vardı . l Iaçllyd l . Bir şeyler aradı . Ara­dığı i laç deği ldi ama. Buldu sonunda. Bulduğu akhndaydl . Yeniden oturdu h astan ın başucuna.

«Talibirn olan bir gence red cevabı veri liyor. Çünkü talibirn bir çavuştu . Usulen babamın ona Mülazım oluncaya kadar bakacağı­na dair senet vermesi lazımd I . Bu i lk aşkım beni sarsıyor. O genci unutamıyorum. 31 2'de de şiir yazmaya başlıyorum. Ne dokuz aylık zevcim Atıf, ne de attı senede yedi ay beraber bulunduğuQ1, üç evl­ad ım ın babası olan zevcim Mühendis Fevzi ve ne de e lli günlül<

, zevcim Tahrirat Katibi Yusuf Niyazi , sanki birbirleriyle ittifak etmiş­ler gibi , bana on para 'vermiyorlar. Bu üç adamın bir toplu iğnesini göremiyorum. Evlad ımı okutmak için geceyi gündüze katarak, bin türlü mahrumiyet-i seti laneye katlanarak çal ışıyorum. Harp sene­lerinde divit el imde, komşularm f.hektuplar ın ı yazıyorum. Sun'i çi­çekler yap ıp satıyorum . Evlad ım Ali tahsi i ini ikmal ediyor. Eli ek­mek tutuyor. Evlendiği gün de, o merhametli evladım ölüyor sanki . Onu şii rlerle okutmuştum , şii rlerle büyütmüştüm. Şimdi bir lokma ekmeği başıma vura vura bana yediriyor. Kimsem olmadığı ve es� kisi gibi çal l şamadığ ım için bu tahammül edi lmeyen cefalara katla­n ıyorum. Şiirlerimden dolayı atı ldığım zindan , bundan daha az ce­fal ıyd l . Işte benim tercüme-i hal im . . . »

"Şair Ana'mız, bak ne derim sana. Ku lak ver hele biraz."

Duymuyordu o . ç ı rp ın ıyordu hala.

"Menekşe bulamaz mıyız? Severdi çok. ',I

"GÖzlerL . . "

"Dokunur elleriyle/' dedi beyaz saçl ı ihtiyar.

Vazodan, holdeki vazodan çiçekler getirdi ler. Yapma çiçekler­di bunlar. Göğsünde b ı raktı lar. Beyaz saçlı i htiyar çevresindeki lere baktı gene . Bir tabuta yetecek kadar omuz vardı ancak.

88

Page 88: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Şair Ana

"Ben anl ıyorum ne istediğini , neden ölemediğini , " dedi yutku­nurken . "Ahh . . . Bir anlatabi lsem, olmuş ,gibi beklediklerin i . . . Duy­mak i stedikleri ni . . . Can verir hemen . Çırp ınmaz böyle . . . "

Eğildi . Ellerini tuttu Şair Ana'nın. Soğuktular. Mor mor olmuş el­leri , damarları kavradl . Kulağ ına iyice yaklaştı sonra.

"Duy anarnız," dedi . "Beni duyamıyorsan, d ı şarıdaki bağnş­mala n da mı duymuyorsun? Bak geldiler işte . El lerinde bayraklar var. Marşlar söylüyorlar. Marşlar bitince, senin şi irlerini okuyorlar. Duymuşlar hasta olduğunu . Ölmesin Şair Ana'mız, diyorlar. Dok­san iI�i yıl beklemiş , birazcık daha beklesin . Geldik işte. onu omuz­lanm ıza alacağ ız."

Ayağa kalkt ı beyaz saçl ı jhtiyar. Hasta çözüldü. Gözlerini aç­mak i stedi . Göz kapaklarına güç yetiremedi .

"Göremiyorum," dedi . "Göremiyorum d ışarıda olup bitenleri . Anlat ama. Senden duydukça olanları, hafifliyorum. Gôğsüme çö­kenler ufalanıyor, eriyorlar sanki . Demek geldi ler? Demek oldu? Demek şi i rleri mi okuyoriar?" i

Beyaz saçlı ihtiyara, baş salladı birkaç kişi . Anlatmasını istedi-ler, ö lü mün ağzında bekleyenin istediklerini .

"Oldu ya . . . "

"Özgürlük geldi demek?"

" Geldi anamız. Özgür herkes."

"O, ne oldu? Ne oldu o? . . Hani beni hapse 'att ı ran?"

"B ı rak, unut onu artık anamız sen. B�k, şii rlerin okunuyor hep bir ağ ızdan. Senin şiirlerin . . . Yasak şii rlerin . . . Yasaklar kalktı ana­mız."

"Beni hapse att ı ran başkaları da vard ! . . . "

"Vardı ya . . . Onlar da yok artık. ° yı llar çok geri lerde kald ı . Öz­-gürlük geldi . Özgür olunmasaydı , şii rlerin okunabi l i r miydi hiç?'"

89

Page 89: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hihayeleri

"Nerden geliyo r bu sesler böyle?"

"Söyledim ya, seni s ı rtlarına almaya gelenlerle dolu evi!) önü. Şair Ana'mızı isteriz, d iyorlar. Bizim uğrumuza zindanlara at ı lan has anarnızı isteriz. Bizim adım ıza şiirler yazanın , el lerini öpmek isteriz . . . " .-(

"El lerim, ah el lerim , " dedi , yatağı n ın içinde kıpı rdanmak ister­ken. Ama ölüm canın ı kelepçeye vurmuş gibiydi . Kıpırdayamadl. Akıp giden gözlerinde b ir ış ık yandı gene de . . . . "Ellerim, parmakla­n m l<ınk'tır benim a ses i , beyaz saçl l ma benzeyen. Kırdı lar onu iş­kencede. Demek o işkenceciyi de buldular? .. Onu da? .. "

"Buldu lar anamız, buldular. H adi , sen şimdi b ı rak geçmişi . Geçmiş bitti , ge leceğin sesini d in le . . . Şi i rlerini duyuyorsun deği l mi? . . "

"Şii rlenm . . . Yaktı lar kitaplarım ı . . . Ama, a"ma ezberimde hepsi . . . Gün gel i r / Gün gel i r . . . "

Beyaz saçl ı i htiyar eği ldi yüzüne doğru.

"Heyecanlanma," ded i . "Herkes ezberlemiş şi irleri ni . Içeriye girmek istiyorlar. Görsen, nasıl da çoklar . . . "

"Demek, tabutum eller üstünde olacak?"

"El ler üstünde anarnız . . . " -, "Ölüm, oh olsun sana. Öcüm al ınmadan gelemedin ya . . . AI şimdi ama .. AI. . . Fedayı m sana toprak. Şiirleri m . . . Hele bi r daha söyle. Durmadan söyle : Yarmlar geldi demek? Şiirlerim oldu her­kesin?"

Ter içindeydi beyaz saçl ı . "Oldu ya . . . Her şey istediğin gibi oldu. Demek boşuna bekle­

memişsin . Bak evinin önü ne kadar geldi ler. Içeriye bi le gi rmeye başladı lar. Bekleyin kardeşler, hepiniz göreceksiniz. Burada işte. Yatağı nda. Sana kol ların ı uzatıyorlar ana. Kol ların ı uzat ıyorlar. Kolları n ı uzatıyorlar ana. Kolların ı , kolların ı uzatıyorlar. "

90

Page 90: 4-Anne Hikayeleri

-==--==-=======-=====--=====-===-===- Şair Ana

Gülümsediğini gördüler. Ölüme giden deği l , yaşamaya başla­mış gibi gü ıümsediğini . . .

Önce, kendi e l leriyle, yı l lar önce işlediği neçeğiyle çenesine bağladı lar. Sonra boydan boya beyaz bir çarşaf örttü ler üzerine.

Beyaz saçlı i htiyar ayağa kalkt ı . Odadan salona geçti . Şai r Ana'n ın acıs ın ı b iraz hafifletmek istiyordu . Pencereden d ışanya baktı . Sararmış mevsim, yaprak döküyordu. Bu sıra omuzuna, ar­kadan bir el dokundu .

"Kutlarim sizi ," dedi . "Başard ınız."

Beyaz saçl ı i htiyar döndü . Sesi ağlamaklıyd l .

"Evet," dedi . "Öldürdüm onu ."

91

Page 91: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

ADAMıN KADıN OLUR Bu ket UZUNER

Sel in' in babasına ...

Hiç gebe kald ınız mı?

Kald ıysan ız bi l i rsin iz, bebeği istiyorsanız da; istemiyorsanız da, sevinseniz' de, · keyfiniz kaçsa da, ,doğumdan ya. da kürtajdan korksanız da, korkmasanız da, her kadın i lk kez gebe kaldığ ı nda mutlaka heyecanlanı r. Size o lmadıysa, çevrenize bakın ; çok evcil bulduğunuz arkadaşların ız ın i ik gebeliklerindeki sevinci mutlaka an ı msayacaks ı n ız. Pe�i' ya şu bağımsız arkadaşların ız? H ani otuzbeş yaşına gelip, h ala kendine dEmk, kendi akl ı na, fikrine uy­gun bir erkek bulamadı kları için yalnızlığı tercih edip, ya da boşa­n ıp , artık yoğurdu üfieyen, tek başlarına yaşamı şekillendiren ka­d ınlar? Yirminci yüzyı la daha yeni giren toplumumuzda yal'nız ya­şayacak kadar güçlü , becerikli ve akı l l ı bulduğunuz tanıdıkların ız yok mu ? Işte onlar da i lk gebeliklerinde heyecanlanıyorlar, gör­müşsü nüzdür . . .

Çocuk düşmanı olara� tanı nan kuzenini Handan yı l larca çev­resindeki lere , her yeni çoculda dünya nüfusunun işsizliğin ve yok­sulluğun artt ığ ına dair nutuklar att ı , tuttu , doğuran akrabaları azar­lad ı , h ı ıpaladl . (Ama Allahı var, ailedeki bütün çocuklara melek gibi davranır ve hiç birini ayırmadan hepsine kucak kucak armağanlar taş ır durur yı l lard ır. Geniş ai lemizin yeğen, kuzen ve torunları n ı n biricik 'Handan Hala's ı , 'Handan Teyze'si ve sevgilisi olmuştur dai-

92

Page 92: 4-Anne Hikayeleri

-------...".,.====-- Kadın Adamın Kadın Kızı Olur

ma.) Onun öfkesi çocuklara deği l , zırt-f ı rt doğuran yetişkinleredir. Haksız da sayı lmaz yan i ; i kinciden sonra hala doğuran pek çok azi mU akraba var bizim ailede. Ashna bakars ın ız, kuzenim Han­dan' ın da dört kardeşi var! (kih kih kih ! ! ! , aman güldüğümü duyma­s ın , gazabı ndan kurtularnam sonra.) Herneyse, b�nim başarı l ı , atak, enerjik, espıili ve güzüpek işkadmı kuzenimı kocasın ı da ikna ettiği için yıllard ı r çocuksuz yaşadı , taa ki üç ay'önce yanlışl ıkla ge­be kalana dek! (bu 'yanlışl ıkla' sözünü de h iç sevmiyorum, 'isteme­den' demek daha doğru sanki . . . )

Bana telefon ettiğinde, bebeği ald ırtmaya çoktan karar vermiş­lerdi bile ! Hemen f ırlayıp, evlerine gittim. Bizimkisi yine o bi ldik deli­dolu luğuyla kükrüyordu : "Ulan velet , ne halt etmeye çöreklendin oraya be ! (Karn ın ı gösteriyor bize.) Bizden izin ald ın mı sanki? Za­ten dünyada bunca aç, kimsesiz, yarını güvencesiz çocuk varken, bir de sen mi ç ıkacaksm baş ımıza piç kurusu ! . . ."

Kuzenimin kocası Erhan enişte tarih doçentidir. Sakin , sab ı rl ı , dinlemeyi bilen, dünya görmüş, hayattan zevk alma sanat ına vakıf bir adamdı r. O gün yine koltuğuna oturmuş, karıs ın ın çok iyi bi ldiği dobra, tarlal'a, ama içi dünya tatl ıs ı , sevecen yüreğinin çığl ıkların ı hoşgörüyle dinliyor, bıyık alt ından güıümsüyordu . B ir ara bana dö­nüp, "Handan neye kara veri rse, benim kabulümdür, ben onun mutlu o lmasın ı istiyorum yaln ızca," dedi .

Kuzenimin kürtajı iç in Doktor Umut'un kliniğine gittiğimizde Er­han �nişte de, ben de tedirgindil<. Ne yalan söyleyeyim, sanki iç or­ganlanm g ıd ıklam}"or gibi içim çeki l iyor, midem bu lan ıyordu. Hiç ald ı rmaz görünen kuzenim bizim halimize acımış olacak, tesel li et­mek için karn ın ı göstererek "Canım henüz bebek falan değil ki bu , beş haftalık bir embriyon yalmzca!" dedi . (Eve gider gitmez, sözlü­ğe bakt ım, embriyon: dölüt , cenin demekmiş . Şu kuzenim de ne çok şey bi lir yanL.) Işte o s ı rada, kuzenimin elini kamma koyuşunu ve okşayışm ı , gözlerinden ancak k ısacık geçmesine . izin verdiği şefkatli p ın ltı lan gördüm. Evet, dölüt mölüt ama, o da heyecanlan­mıştı ve embriyonunu bal gibi seviyordu . Handan inançları nede­niyle çocuk istemiyordu . Ben, bilerek ve i nanarak at ı lan adımlara (karşı olsam bi le) sayg ı duyanm.

93

Page 93: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Ah sakın beni kürtaja karş ı , tutucu birisi sanmayın ! ıtalya'da geçen öğre ncili.k yı llanmda, o koyu Katolik ülkede bile 'Kürtaja Öz­gürlük' yürüyüşlerinde hep ön sıralardaydım. Bana sorarsanız, ge­belik, doğum ve annel ik olayları tamamen kad ın ın başından geçtiği içi n , kürtaj konusunda son karar hakkı da kad ın ın olmalıdı r. Her­neyse konuyu nası l da dağıttım değil mi? Umarım sıkı lmamışsınız­d ır ! Bütün bun lar hep son günlerde baş ıma gelenlerden sonra oluştu , ah bi lseniz nası l heyecanhyım son iki haftad ı r . . . Anlad ın ız deği l mi? Evet , evet, doğru tahmin ettiniz, i lk kez gebeyim ! Yaaa, nas, l 'yepyeni bi r coşku, bir bilseniz! (belki de bi liyorsunuzdur) .

Italya'dayken de , memlekete döndükten sonra da, aşık o ldu­ğum, saygı duyduğum bazi erkek arkadaşlarım oldu elbette, ama bir yıl öncesine dek ciddi bir beraberliği yaşayacak denli kendi den­gim, benim kendisine bol gelmeyeceğim ve bana da dar gelmeye­cek bi r erkeğe rastlamamışt ım doğrusu . Ama geçen yı l böyle bir adama rastlad ım işte ! Bu otuzsekiz yaşında, canl ı , neşel i , çal ı ş­kan, pek keyifli b ir erkek. Daha da önemlisi duyarl ı bir adam, yani kendime denk bulduğum birisi ; ne aşağı ne yukan ! Tanışsanız siz de Onu pek seversiniz, adım gibi eminim!

Ah evet ne diyordum, şey, bütün bu telaşım, unutkanhğım işte otuz yaşı mda i lk kez, hem de aşık olduğum ve birinden gebe kaldı­j ım için ; lütfen hoşgörün bu dağınıklığıml . . . Hayır sanmayın ki , da­ha önce hep berbat i nsanlara rastladım, ya da yanl ış seçimler yap­t ım, hayır hay ı r . . . Fakat bütün mesele, doğru insana doğru zaman ve koşul lar altında rastlamaktı r bence. Sizi ele alal ım örneğin, var­sa eski eşinizin , ya da şimdikin in kötü olduğuna inanıyor musu­nuz? Akı ı / ruh sağlığı bozuk olmadıkça hiç kimse isteyerek kötü ol­maz! Ama eşinizle anlaşamıyorsanız, bu sizin maymun iştah l ı ol� duğunuz anlamı na da gelmez, çünkü aşkın açık formü lü ; ortak amaçlara , benzer yol lardan erişmeyi planlayan iki kişinin uygun şartlarda biraraya gelmesidiri (yanlış mı düşünüyorum yani?) Aşık olmak, deli gibi ya da akı ll ı gibi sevmek kadar, anlaşabilmek de bir beraberliği uzun ömürlü k ı lar! (ah gene ahkam kestim değil mi? N'oolur bağ ışlayın , hep bu heyecandan vallah i . . . )

Üç gün önce, altı haftal ık bir bebeğimiz (yani embriyonumuz

94

• L�·

Page 94: 4-Anne Hikayeleri

�===---==========--==========-====== Kadın Adamın Kadın Kızı Olur

demek istiyorum) o lduğunu öğrendik ve şaşkı n şaşkın birbi ri mize bakındık, yani : test sonucu pozitifti ve ben gebeydim ! . . Ilk anda kendimi bir tuhaf hissettim , hemen akl ı ma yusyuvarlak, güçlükle yürüyen bir kendim geldi : ufff, hiç hoşuma gitmedi bu görün­tü !Embriyonun babası ona baktı: Yüzünde ne sevinç, ne keder var­d ı . "Bir yere gidip, kutlayahm" dedi ; sesinde ne heyecan titreşimleri vard ı , ne de sıkıntı . . . Birden gerçeği kavradım; kamımda (ayy, ute­rusumda daha doğrusu) altı haftal ık bir canlı vard ı ! Bunu kavraym­ca bütün bedenim karıncalandı , soluğum h ızland ı , yerimde dura­maz oldum. o s ı rada ağzı mçian dökü len sözleri h ayretle işittim : "Ben bugünü embriyonumla yalnız geçirmek istiyorum!"

I l ik bahar havasın ın ucuna takı l ıp, hoplaya zıplaya kentin alış­veriş merkezini upuzun kesen caddeden aşağıya doğru i nerken, çoğu zaman yaptığım gibi I<endi kendime mın ldanmadığımı , asl ın­da çoktan kamımın içine oturmuş sevimli bi r k ız çocuğuyla konuş­tuğumu tarkettim. Hoppalaı . .. Dur bakal ım, daha cinsiyeti bile oluş­mamış bir dölüt bu yahu! Ama elimden bir şey gelmezdi artık, çün­kü ; gözleri bana benzer, saçları kuzenim Handan' ınki gibi k ıvırcık, dudaktan da babasın ınk! gibi doigun, cin gibi bir kız çocuğu çoktan gülümsOyordu bana. Ben de Ona gülümsedim. Elini uzattı , tuttum, elele yürümeye başladık.

"Ad ı n ne?" diye sordum.

"Selin" dedi . Sel in! Selin ! Ne hoş bir müziği var adın ın . . .

"Senin adı n da anne olmalı ?" dedi soran b i r sesle .

Anne? Kendi annerne adıyla hitap ettiğim için pek tanıdık gel­medi yeni adı m bana, fakat sevdim !

Son rası bi r rüya kadar güzeldi . . . Seli n ' !e o günü unutulmaz renklere boyadık: vapurla karşıya geçtik, simitte çay içip, köprüde yürüdük, mart ı lan , bal ıkları ve bal ıkçı lan seyretlik. Aksi bir kadınla, kaba bir adamın bi let kuyruğunda kavgasmı izleyip kıkı r kıkır gül­dük hallerine . . . Yeniden acıkınca, bi r küçük lokantaya girip, bol yo­ğurtlu kabak dolmasını iştahla mideye indirdik (hayret Selin de ka­bak dolmas ına bayı l ıyor) , sonra tüneldeki kitapçı lara gittik ; Selin'e

95

Page 95: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------�--------­

sevdiğim kitapları tamtıp, kimilerinden bir-iki sat ı r okudum. Selin en çok şu şii ri sevdi :

"Galiba tahtabacak korsan gemisindeyim i prensesler canyem akdeniz bana dar / günlerdir teksas'ta eşkıya izindeyim / h ızl ı ta­banca çeken üstüme kim var / tarzan zor durumda yetişmeliyim / ne yapsam içimde o eski sinemalar." (Hay Allah , bu kıza tabancalann o lmayacağ ı b i r dünya yaratması gerektiğin i nas ı l öğreteceğim ben? Baksamza ne maceraperest ruhlu bir çocuk şimdiden . . . )

"Bu şiiri yazan kim anne?"

"Atil la ı lhan."

"Ben de onunkiler gibi şiirler yazacağım yazı yazmayı öğrenin­ce !"

(Şair o lacak bu k ız, yandık desenize ; canı m baksanıza ü lke­mizdeki yazarların , şai rlerin durumuna . . . Ne i lgi var, ne para, ne şan şöhret ! . . . Zaval l ı k ı� ım benim . . . )

Akşam eve döndüğümde, i ki rniz de yorgunduk. Selin bi raz uyumak istedi , ben de gürültü etmemeye özen göstererek, anahta­nmı buldum, sessizce kapıyı açtım. Selin 'in babası mutfakta kahve yapıyordu , bana biraz kederli gelen yamuk bir gülümsemeyle 'mer­haba' dedi. "Nesi var acaba?" diye düşündüm. Erkeklerin en komp­teksizi , kendini en iyi yetiştirmişi bile, duygularına gem vurmayı 'bi matah ' sanıyor. Bu da öyle ! Kendi heyecanımı erteleyip, ne derdi olduğunu araşt ı r ınca, genç adamın gözleri doldu :

"Çocuklarımla son günlerde pek i lg i lenemedim, Gülşah Tey­zeleri adamakı l l ı h ı rpalamış onları . . . "

Ahh , bu telaş la söylemeyi unuttum, kocamın i lk evli liğinden iki çocuğu var. Adamakı l l ı genç yaşta yapı lan çocuklar şimdi onbeş ve onaltı yaşındalar. Çocuklukla, delikanlı l ığ ın güç ve tellikeli sını­r ında, güzeı , ayd ın l ık , sağl ıkl ı çocuklar bunlar. Anneleri yeniden evlendiği ve bu iki güzel çocuğunu çoktan unuttuğu için şimdi baba­anneleriyle yaşıyorlar. O gün ziyaretlerine gelen Gülşah teyzelen, babaların ın da onları terkettiğini, yakında yeniden çocuk yapıp (içi-

96

Page 96: 4-Anne Hikayeleri

----------- Kadın Adamın Kadın Kızı Olur

ne mi doğmuş kadın ın nedir?) art ık kendileri ni sevmeyeceğini bi­raz iğneli , azıcık bilgiç, çokca da umutsuz bir tonla söyleyince iki delikanlı hakl ı olarak mutsuz olmuşlar . . . (tek umutlan babaları za­ten çocukların . . . )

Ne diyeceğimi bi lmeden kalakald ım, kocam çok mutsuzdu ! Halbuki ben kendi çocuklarım böyle o rtada kalmasın diye bugüne dek anne olmamıştım ve birbirine denk olmayan çift/erin erkenden çocuk yapmaların ı da bir marifet saymadığı mı , kendi yaşantımda bu güzel likten şimdiye dek fedakarl ık yaparak göstermiştim ! Öz­saygı da böyle kazanı ı ı r, var mı öyle kolaycı l ık?

Selin : Babam ve ağabeyleri m beni istemiyorlar mı anne?

Ben : Galiba bu kanşıkl ıkta u nuttular.

Selin: Sessizik.

Ben : Sessizlik .

Selin: PIŞŞtt anne, sakın gidip, 'Doğmamış çocuğa mektuplar" okuma şimdi , iyice moralin bozulur sonra ha !

Şimdiki çocuklar, ah pardon , embriyonlar harika! ..

Daha sonraki günlerde Selin'in babasl , iki oğlunu mutlu etmek için koşturdu durdu. Öyle ya onların babasıydı ve anneleri tama­men sahneden çekil ince her şey babaya kalmıştı . Peki biz ne o la­caktık? Bizden önce yapı lan yanl ışl ığın ve veri len sorumsuz karar­ların faturasın ı i l le de bizim mi ödememiz gerekiyordu? Ikimiz de sab ı rla bekledik.

Selin: Akl ından neler geçtiğini biliyorum anne, ama önce şu tek ebeveynli çocuk fikrinden vazgeç bakalım. Sen bugüne dek, benim de seninki gibi kızını çok sevecek, Onunla gurur duyacak ve varl ı­ğ ıyla heyecanlanacak bir babam olmasını istediğin için beni doğur­mayı erte lemedin mi sanki? H i l ı anne?

Ben : Tıs pıs . . .

Sel in' in babası ancak üç gün sonra bizi anımsadı oturup ko­nuşmak istedi bizimle. Sevecen bir sesle bu bebeğin (adının Selin

97

Page 97: 4-Anne Hikayeleri

• h·

Anne Hikayeleri

o lduğunu bi lmiyor k ızın ı n, eh bi l iyorsunuz en akı ll ı bebekler bi le doğduktan ancak bir y ı l sonra konuşurlar babalarıyla) benim kendi h ayat ımı ve planlarımı olumsuz etkileyeceğini , daha i lerde olması­nın yararlann ı hatırlattı bana. Şefkatle öptü beni ve i lk kez elini kar­n ı ma koyup, okşadı k ız ınt:

"Karann ne olurs a kabul edeceğim." dedi ve çal ışma odasına gitti.

98

Page 98: 4-Anne Hikayeleri

==="------==----=-=-=--- Karar Ne Olacak

NE Buket UZU N E R

Size b u öyküyü Doktor Umut'un kliğinden anlatıyorum. Biraz önce kürtajdan çıkt ım, hala başımda bir ağrı l ık, narkozun yoğunlu­ğu ve uyuşukluğu var üzerimde. Inanmayacaksın ız ama kuzenim Handan gözleri yaş içinde , yanımda oturuyor ve i lk kez bir bebeğin (ah , embriyonun) doğmayış ına üzüıüyor. Böyle görmeye al ışk ın

, olmadığım için , şaşkınl ıkla teselli ediyorum Onu . Doktor U mut s ık sık gelip beni kontrol ediyor. Pişman olup, bunun duygusal yükünü taş ıyamayacağı mdan endişeli . . . Hayır, kendi kararlanmm sorum­luluğunu taşımayı öğreneli çok o ldu! Üstelik bu kararı Selin'le birlik­te aldık biz. Kürtaj masasında anestezi beklerken, Selin diki ldi kar­ş ıma, sanki daha bir güzelleşmiş, biraz daha serpilmişti kızım (yok­sa bana mı öyle geldi?)

Selin: Korkma anne, canın hiç acımayacak ve ben bir gün yeni­den döneceğim şimdi koparı ldığ ım yere. Ama o zamana dek, öykü­nün başı ndan beri okurlarma kestiğin ahkamı kendi yaşantında gerçekleşti rmelis in ! Aşkı ndan ölsen de, çok iyi anlaşsan da sakın senden ve benden önceki hayatını düzenleyememiş, eskinin yan­l ış larıyla bizim yaşant ımızı gölgelemiş biris ini benim babam yap­ma! Anne, beni duyuyor musun, Anne? Daha bayı lmad ı n deği l mi?

Ben : Hayır can ım 'seni duyuyorum.

Selin: Anne, ben sana benziyorum ve ben de, beni istemeyeni

99

Page 99: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----=====-====--------­

i stemiyorum ! Ben babamı istemiyorum anne . . .

Tam narkozun önümde açtığı o kaçmı lmaz uçurumdan yuvar­lanmak üzereydim, Sel in'in sesini duydum : "Kad ı n adamın, kadın kızı o lu r Anne !"

Kuzenim Handan ben baygınken telefon etmiş , biraz önce pa­n i k içinde, koşarak g e ldi kocam. Gözlerinden süzülen yaşları h iç' si lmeden (erkeklerin de ağladığına, onların da i nsan Olduğuna ina­nan, güzel bir adamdı r kocam) ellerimi tuttu , gözleri çoktan keder­den örse!enmiş baktı yüzüme : "Neden haber vermedin?" dedi . Acı çektiğin i anlamamak için zalim o lmak gerekirdi ; ben zalim değilim­dir. Elleri ni n içine s ıms ıkı aldığı ellerimle Onu okşadım, ahh ne çok seviyordu m kocamı ! Soran, kayg ı l ı gözleri ni yüzü me dikmiş , ağ­z ımdan ç ıkacak tek bir kelimeyi özlüyordu . Kendi yorgun, kederli ama kararl ı sesimi duyduğumda çoktan ağzı mdan şu sözler dökü­lüyordu :

" . . . . Hep anne-babalar olacak değil ya, bu kez de kızın seni iste­medi !"

"Kız ım mı? Ama benim kızı m yok ki?"

"Sel in ' in dediğine göre zaten , kadm adamın kadm kızı olur­muş" Arkamda kuzenim Handan'm önce kıs kıs sonra göz yaşlan­na karışan kocaman kahkahalarmı duydum. Handan öylesine çok güldü ki , Doktor Umut ve hemşire de bu salg ına kapı l ıp güldü ler. Kocam ve ben . . . Biz birbirimize bakıp, öylece kaldı k.

100

• b

Page 100: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Ora Özlemleri

1

Babamm özlemleri

ÖZLEMLERİ Cemal ŞAKAR

Işinden dönünce, pijamaların ı giyer, asmanın alt ına has ınn ı serip sofrasın ı kurar, altmış voltluk seyyar lambayı d ışarıya uzat ır, beni dizine yatır ır, bir yandan yiyip içer, bir yandan da saçlarımı ok­şayarak anlat ırd ı .

Bi l iyo r musun yı l lard ı r buralardan gitmeyi düşündüm. Mutlu­luk, sevgi ve sevinçten başka h iç bir duygunun barınamadığı , etrafı güzelliklerle, inceliklerle çevri li aşklann yaşandığı o yerleri ve beni hayata yeniden bağlayacak bir aşkı düşledim. Sanki oralarda; y ı l­d ızlar şarkıya dönüşecek, şark ı lar di l lerden düşmeyecek ve ben dudaklanmla yı ld ızlara u laşacağım. Herşey birden değişecek, bu hayat sadece güzel anı lanyla kalacak, yeni bir hayat başlayacak; sevgi dolu , umut dolu. Aşkların şarkı larla beslendiği o yerlerde, ar­kamda henüz kendisine yetecek yaşa gelmemiş, bir çocuğum ol­duğunu unutacağı m. Ve sen kafamda, terbiyel i , masum, şimdiye kadar beni h iç üzmemiş , güzel bir an ı olarak kalacaksın . Seni an ı msad ığ ımda , yaşama böylesine güzel bi r insan b ı rakt ığım için mutlu olacağım. Seni çaresizlikler içinde b ıraktığıma hiç pişman ol­mayacağı m. Oralarda herşey güzellikleriyle yaşayacak, bütün kö­tücül duygular buralarda kalacak. Belki de oralarda, hüzünlerle in­celdiğim bir geceyarıs ı , sokak sonunda ağlarken , ağlamanın gü-

/ 101

Page 101: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

zelliğini yeniden bulacağım. Gözyaşlanmla yıkanıp tertemiz olaca­ğ ım. Gelincikler aras ına oturduğumda, senin yine elinde bir demet gel incikle annene gittiğini an ımsay ıp ağhyacağ ı m. Ve bu sofrayı hiç kaldı rmad ığ ın , tüm dağ ın ıkhğ ıyla sonsuza dek kalacağ ı gele­cek akl ı ma . Şu an inanamad ığ ı m bu abart ı l ı duygulann, oralarda gerçekleştiğini görünce hiç şaşı rmayacağ ım.

Bi l iyorum konuştuklanmdan hiçbi r şey anlamıyorsun. Birgün, beni an ımsad ığ ında bana kızaca ve gidişimde haklı bir taraf bula­mayacaksin . Ama, gitmeliyim. Yı llard ı r düşlediklerimi gerçekleştir­meliyim. Burada kal ıp da sana daha fazla acı çektirmenin de bir an­lamı yok . Belki ben gidince, sen de rahatlayacaksl n, sevinçleri öğ­reneceksin . Her akşam sofrabaşında, uzaklardan söz ederken es­rikleşen biri ni dinlemek zorunda kalmayacaksin .

Babam, belki de dizinde uyuduğumu, onu hiç din lemediğimi , belki söz verip de almad ığ ı üç tekerlekli bisikleti düşündüğümü sa­n ı rd l . Bense tüm dikkatimi toplay ıp onu d inlerdim. Gözlerin i k ıs ıp da baktığ ı , şehri n son ışıklanna doğru , ben de yan gözle bakardım. Ve o ış ıklardan i lerisini düşünürdüm. Babamın gideceği yerler na­s ı ld ı . Ona nas ı l bütün acı ların ı unutturacakt ı? Ve ben çaresiz likler içinde kalacak olan ben, nası l onda güzeı , ince bir anı olarak kala­cakt ım? Neydi oralann büyüsü? Tüm bunlar çözümsüzdü. Asl ı nda 'çözmek de gidişini anlamlandı rmayacakti . Oralarda herşey in gü� ,ze l o lacağ ına inanmışt ı , gitmeliyd i , denemeliydi .

Ben de arkasından ağlamayacakt ım, gülmeyecektim, boğ azı­ma o şey gelip düğümlenmeyecekti . Onun kitap dolu odasına girip tüm kitaplan okumadan evden çıkmayacaktım. Ve şimdi" yan gözle baktığ ım şehri n o sorı ışık/andan i leriye hiç geçmeyecektim. Baba-mı y ı l lard ı r oralara çeken büyüleri bozmayacaktı m. '

2

annemin de özlemleri vardı

Annemin saraylardan kalma, klasik bir güzelliği vard ı . Yüzün­deki masumiyeti , bakışlarındaki duygusal l ığ ı , gü lüşündeki soylu lu­ğu hiç yitmemişti. Tarihsel, bireysel bir boyutsuzluğu yaşıyordu . Ve

102

• h·

Page 102: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Ora Özlemleri

kendisi gibi güzelliği de dayanaksız kalmışt ı Yüzündeki , çöküşün deği l , dayanaks ızl ığm, yapayalnızl ığ ın hüznüydü. Yaşamay ı u m­duğu yüce aşkına ve sevgiyle dolu yarınlarına llişkin tüm düşleri kı­nlıp dökülmüştü . U mutsuz ve zamansız yaşıyordu ; y ık ı l ış larla do­lu, uyku ve uyanıkl lk aras ı . Günboyu odasında oturur, akşamüzer­Ieri bahçeye çıkard ı . Süslenmeyi de b ırakmışt ı . Zaten gençliğinde de pek süslenmezmiş . Sonra çiçeklere vurdu kendisini , o nlardan öğrendi güzel l iği ni sürdürmenin i lkelerini . Gelincikleri saksıda ,ye­tiştiri r, akşamsefalarma özen gösterir oldu . Bach' ı pikaba koydu­ğunda, akşamsefalan açar ve biz karş ı larında çay içerelik. Annem ağlamakıı olurdu . . Gelincikler derdi , boy nu bükük gelincikler beni bağrına basard ı . "Baban yaşayabi leceğimiz büyük bi r aşkı göze alamıyor. Ya da aşkın yüceliğin i , i ncel iğin! bilmiyor. Böylesine çir­kin ortamlarda aşkın yeşeremeyeceğini söyleyip duruyor. Ve sa­vaşın, kinin olduğu yerleri özlüyor. Onun inandığı ; uğruna acı çekil­mezse, .uğruna ölünmezse, uğruna birşeyler yapı lmazsa aşkın ya­r ım kalacağıd ı r. Oysa sevgi lerini çiçeklerle, müzikle bezeyen i n­sanlar bilirim, ben. Oralarda aşk uğruna ölünmez, gelincikler aras ı­na oturu!up ağlanı r. Ince bir sızı kaplar insanın yüreğini. Bir gelincik koparıp armağan etmek istersin sevdiğine, elin varmaz. Gözyaşla­rını si ldiğin mendil ini ya da bir tutam saçını yolar verirsin . O da y ı l­larca koynunda, kalbinin üzeri nde saklar onları . Babana kaç kez söyledim, benim de buralarda aşkımı güdük bırakmak istemediği­mL Yaşayacağım ız sevg i , buralardan çok uzaklarda yeşerecektL Şehri n son ış ıklarından ötelerde deği l , güneşin batt ığ ı yerden de uzaklarda bir yerde. Çiçektere özenle yaklaşan, biri nin solduğu nu görünce oturup ağlayabilen, yükünü taşımayan bir kanncaya yar­d ım etmek isteyen i nsanları n arası nda büyüyecekti aşkımız. Ora­larda, i nsanlar sevgi leri uğruna, ölüm d ışı nda herşeyi göze almış­lardır . Ama kimse ölmek istemez. Ölmesini de istemezsin onlar­dan. Çünkü ölüm aşkı yar ım b ı rakı r. ,Büyüyüp belki de s ıcakl ığ ıyla tüm dünyayı saracak bir aşk yanm kalmış olur. En azından geride kalan ı n çekeceği kah ı rlar akla gelir ve ö lümden vazgeçilir.

Oralarda, günbat ı mlannda kı rlardan dönenJerı yal ı lan nda özenle döşedikleri şark odalarında, yemek öncesi çpylannı içerler, doğu bütün gizemiyle aşkların ı yükselti r, yüceltir. Gecerayıs ı na

103

Page 103: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­doğru , barok mimari n i n oymaları alt ı nda, güzel bir balo , i le aşklar ezgiye dönüşür. Bun ları anlatt ığ ımda baban sürekli karşı ç ıkar: Sen, Osman l ı Saraylar ın ın görkemi , Fransız Saraylar ın ın ağdah yaşamı altında aşklan boğmak niyetindesin . K ı rlar, çiçeklerse de­kordan öte gitmiyor, senin anlayış ında. Oysa k ı r ve çiçek yaşama bakış olmalı Beni çok üzüyor, baban. Oraların ı tam olarak anlata­m ıyorum; ona. Duygularımı hep arabesk buluyor."

Günbat ımları nda b i r demet gelincikle anneme gidip başucun­da ona ıshkla B ach'tan ezgi ler çal ıyorum. Babamın gidişinden, ay­larca evden ç ıkmayış ı mdan, gelincikleri sulad ığ ımdcın, akşamse­fatanna karşı çay içişimden sözediyorum. Babamın gidişine hiç ağ­lamadığ ımı , hatta şimdi onun oralarda mutlu olduğunu düşündük':' çe, benim de mutlu oluşumu anlat ıyorum. Sen de h iç üzülme, sen nas ı l şark odalarında çay içerken mutlu o luyorsan, o da oralarda, aşkı uğruna birşeyler yaparken mutlu. Ben de sevinçleri , acıları öğ­renmeye başlad ı m. Yüreğimde sız ı lar, beynimde alttan alta kavga­lar başlad ı . Seyyar lamban ın ış ığ ı alt ında yemeğimi yerken, güzel bi r ş i i l'le ağl ıyorum. Sonra haykırmak karşı çıkmak istiyorum, bir şeylere . Hayır anne korkuları yersiz, daima ağlamasın ı bi len bir in­san olarak kalacağı m .

Sonra sigaramı , annemin gelincik lerle örtülü toprağı nda sön-dürüp eve dönüyorum. Akşamsefalan açm ış oluyor.

3

Özlemlerim

Sonra sonra korku i le ü mit arası ndaki fark ı ayıramaz oldum. b alnızd ım. Hiçbir inanç beni i nandı ramıyordu. Art ık dünyaya bak­mıyordum. En güzeli h iç doğmamaktı ya da annemi dövmeye kal­klŞlP taş o lmakt ı . I lkin sütçüyü sonra da dostlar ımı kovaladı m. Hep süt içmek, her akşam hasınn üstünde aynı konuları konuşmak sıkı­yordu. Temizlikçi kadın da artık gelmiyordu, etimin çağrısl ' dinmişti . Tenim ürpermiyordu.

Yaşama karşı en ufak bir tepki göstermiyordum Canlı l ığ ım beni rahatsız ediyordu . Bir trafik kazası nda hafıza kaybı na uğramak,

104

Page 104: 4-Anne Hikayeleri

-----------...... ------ Ora Özlemleri

yaşananlar ve upuzun pir unutuş, unutuluş . . . Zamandan arınmış bi r uzak köşe . . . Taş olmak ve gerçek huzuru bulmak. Başka ne beklenebil ir k i yaşamdan ! Biri leri gelmeli , beni bir köşeye atmal ı ve orada öylece kalmal ıyd ım; hiçbir etki görmemek, korkmak ve ümit etmek için neden bulamamak, yaşamdaki anlamın ı bir kenara at­mak, can l ıhğ ıma bi r son vermek, öylece kalmak. Öylece kalmak, söylenişinde bile sukCınet var. Evrendeki yerimi kavramaya çal ış-

. mak, büyük aşk özlemleri beslemek ve onun uğruna bir yerlere çe­kip gitmek düşleri , aptalca ve yorgunluk vericiydi , dahası sonuçsuz kalacakt ı .

Oralar; .şehrin son ışıklarından da öteler, güneşin batt ığ ı yerler­den de öteler özlemlerimize ne katacaktı ! Oralar da gidi ldikten son­ra, anlamını yitirmeyecek miydi? Ve büyük aşk umutlan , bu yitmey­le birlikte yitmeyecek miydi? Madem ki oralarda insanı s ıkan ve sı­n ırlayan bağlar vard ı , o yerlerde de hiçbir zaman huzur ve mutluluk

. olmayacakt ı . Ancak bir köşeye at ı l ıp kalmak; didinisiz, tepkisiz . . - Kimse yok. - lütfen aç kapıy ı . - Defolun . - Bizler seni seviyoruz. Bizler seni yaln ız b ırakmak istemiyo-

ruz. Mücadele sürüyor. Sen, bizlerle vars ın . - Beni rahat b ı rakmanız için sizlere ne söylemem gereki­

yor. - Dışarıya çık, burada yaşam var, sevinçler, umutlar, çiçekler,

aşklar var. Yı ldızlar olmasaydı , gökyüzü güzel olurdu. Bitimsiz siyahhk ve

. sonsuz karanl ığ ın içine dalmak, orada bir nokta olmak, kucakla­mak siyah l ığ ı ve sonsuzluğu .

Ben, karamsar ve umutları n ı yitirmiş biri deği l im. Huzur içnide öylece yaşayabi leceğim, öylesine bir köşe arıyorum. Uzaklarda ol­duğunu sanmıyorum. Çok yak ın ımda bir yerlerde . Zaman zaman ona yaklaşt ığ ımı hissediyorum, arıyorum, bulamıyorum. Ama her

lOq

Page 105: 4-Anne Hikayeleri

• h·

Anne Hikayeleri

geçen gün biraz daha yaklaşıyorum� Bu düşünceterim çok küçük yaşta annemin ölmesi , babamı n

gitmesi sonucu terkedi lmişliğin , aczle büyümenin getirdiği yant ış­I ı klar deği ldi . Isteseydim annemin ölümüne, babamı rı gidişine en­gel olabil irdim. Küçükdüm, dua etsem -Safi ım, t�mizdim- kabu� . olu r, annem ö lmezdi . Ağlasam babam gözyaşlanma dayanamaz i kal ı rd ı . Ben gitmelerini istiyordum. Babam gidince , b ı rakt ığ ı sofra-da yiyip içecek, annemin saray düşlerini sürdürdüğü balkonu kulla­nacaktı m. Evden ge d ışarıya çıkmayacaktım. Hiçbir şey beni yön­lendirmeyecek, bir köşede öylece kalacakt ım.

Beynimdeki ipe sapa gelmez düşünce kırı nt ı larından da kurtul­mahyd ı m. Gözlerim kör olmalıyd ı ki dünyayla aramdaki etkil eşim son bulsun. Eskici ler ve sahaflar, üstü me üstüme gelen. eşya ve ki­taplanmı götürdükten sonra epey ferahlad ım. Sadece bahçedesi has ı r, üstündeki sofra ve seyyar lamba kald ı .

lambayı yakt ım. Sofrayı kurdum. Hasıra oturdum. Umutluy­dum . . Bulacakt ım. Henüz güzel likten de yitirmedim. Hala, günba­t ımlannda akşamsefalarma karşı çay içiyor, annerne gelinCikler götürüyor, babam m mut lü o lduğuna inanıyor ve ben de mutlanı­yordum. Sonra her şey dal !an ıp budaklan ıyor, kmnt ı düşünce ler beynimde göve.riyordu . Kurtuiamıyordum onlardan, huzuru mu ka­ç ınyorlard ı . Bir sona varmal ıydım. Dalları budamalıyd ım, çelişki ler katmamahydı . Huzuru yakalamıyd ım, gövdenin özsularla i l işkisini kesmeliydim.

lambayı yakmışt ım . Neydi , özlem? Özlemlerim ! Dünyaya bakış ıma göre şeki l lenen düşler, Çekip çekip gitme ler, Akşamsefalarına karşı içi len çayın burukluğu, annemin , baba­

mın dizlerine yatmış onları dinlerken yaşadığ ım ama yitirdiğim ı l ık­l ı k, babamı n giderken sertçe örttüğü kapın ın süren t ın ıs mıydı , Öz­lem:

106

Page 106: 4-Anne Hikayeleri

-----------------= Ora Özlemleri

yiti ri len sönen, umutlarımız ı , aşklanmız ı diri lten , hep hayalimizde büyüttüğümüz, uğruna bi rşeyler yapt ığ ı mız , e lde ettiğ imizi sand ığ ımızda bunun bir sann olduğunu kavradığ ımız, hep içimizde kalan, sonralari düşlerimizden de kovduğumuz, i lk okuduğumuz kitabı raflarda yeniden aramaya başlad ığ ımız , kendimizi anlayamamak ve sonra herşey saçmadır dediğimiz, tüm bunlardan sonra , içine düştüğümüz sessizlik midir, özlem. Hayal ve umut etmeyen, sorunsuz, sorumsuz, dünyaya bakış­

s ız tari hsiz bir insan o lmaya uygun bir köşe aramaya i�en duygu . Sofrayı kurmuştum. Yok olmak, toprağa karışmak, yordamlarla öğrenmeye çal ışt ı-

ğ ım hayattan ve mutsuzluktan çekip gitmek, .

bulabi lmek huzuru , kafamı ve kalbimi yormadan yaşayabilme olanağ ın ı .

Hasıra oturmuştum. Yı ldızlar gidin, gökyüzünü rahat b ırakın , onun tertemiz, sonsuz

siyahl ığ ın ı lekelerneyin . Sustum. Gözlerimi kapad ım. Gökyüzü, göksiyahıyd ı .

107

Page 107: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

BALKON SAATİ Erendis AT ASÜ

Haziranın Temmuza döndüğü yaz akşamları kad ınlar patl ıcan biber kızartı r. M utfak pencerelerinden duman duman kızartma ko­kusu yay ı l ı r apartman aralarına. Kad ınlar yazın rengarenk çöpüyle tepeleme , pat lıcan kabukları , biber, domates art ıkları , kiraz çekir­dekleri taşan kovalan sinek ve koku yapmasın diye, akşam alaca­s ından hepsi g ri gözü ken binaların arası na s ık ışm ış , sand ıklar, alet çantalan, bacağı k ı rık eski iskemlelerle dolu dar uzun balkon­Iara atarlar. Balkonlar büsbütün kalabal ıklaş ı r. Bu yaz kiraz çekir­dekleri yok çöp kovalarında. Çocuklar kiraz yemedi bu Haziran. Ki­losu yüz l i radan aşağ ı inmedi ki mübareğin . Iyi ki "Neden kırmızı k ı rmizi kiraz soframızdan eksik?" diye hesap soracak yaşta çocu­ğum yok. Benimki daha bebek. Iyi , iyi , çok daha iyi . . . Uyanmadan k ızartma fasl ı n ı bitirmeliyim. Oku llar tatil olal ıberi bakıcıya yol ver­dik. Ne yapal ım, paramız yok. Iki ay tatil , nasılsa 'evdeyim. Ben ba­kacağı m bebeğe. Of, mutlak bunaitıcı oldu. Haziranda bu ne sıcak; böyle . . . Bebeğin başucuna buz dolu bir kap koyuyorum. Ne o'lsa azıc ık serinl ik veriyor. Biraz hava almaya balkona ç ıkmal ı . Orda hava denen şeyden varsa . . . Sarmaşıklara bakan geniş bir balkon­da kurulmuş akşam sofras ı . . . çeşit çeşit salatalar, tuzlu bal ık, ka­dehlerde buzlu rak ! . .. Açık yakal ı emprime bi r e lbise giymiş şen şakrak bi r kad ın . Radyoda -o zamanlar te levizyon yoktu- h üz­zam fasl ı . . . Nerde gördüm ben bu sahneyi? Annemle babam ola­mazlar. Dedemle ninem böyle mi yaşad ılar ki? . . Biz Ekrem' le h iç

108

• b

Page 108: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Balkon Saati

geniş balkoniarda akşam keyfi çatmadık. Hep ardiye gibi t ıkl im t ık­! Imd ı balkonumuz. Çamaşı r kurutmaktan başka ne işe yarar apart­manların yanlarında uzanan birbirleriyle iç içe bu darac ık balkon­lar? Yoklukta öyle bir işe yarıyor ki . . . Bayağı sever oldum balkonu bu yaz. Gün akşama dönerken bir iskemle at ıyorum çay demIiyo­rum kendime, bir de sigara . . . Gel keyfi m gel . . . Bebeği mama iskem­lesine oturtuyorum yanıbaşıma. Güneş yakıcı ış ın ların ı kısmış, ha­fiften bir yel esiyor, tuğla duvar s ırtıma doğru tatl ı bir s ıcakl ı k yayı­yor. Bebek sağa sola bakmaktan ağlayıp huysuzluk etmeye vaki� bulamıyor. Eh, h iç de fena deği l . . . Hem sandıkları , alet çantas ın ı bi leğimi burkmadan atlayıp balkonun sokağa bakan ucuna ulaşabi i dim mi , şöyle de uzandı m mı , gün bat ımmda kızı l laşan ufkun bi parçasın ı görebiliyorum. Azıcık da aşağı sarktım m ı , komşu apart­manın bahçesindeki çimleri ve onların üstündeki al gül leri . . . Göre bi ldiğim tek yeşi l ı ik bu. Üçüncü kattan bakan miyop gözlerim, yeş' üzerindeki ai lekeleri empresyonist 'tablolar gibi alg ı hyor. Eskider resim sergi lerini gezmeyi severdim. Şimdi, hele bebek doğal ı , hiç zamanım yok böyle şeylere . Çok seviyorum o gülleri . Bazen daki­kalarca balkondan sark ıp onlara bakıyorum. Ta ki gülün yumuşak taç yapraklarını yanaklarımda, kokusunu burnumda, ı slak çimleri n seri nliğini avuçlarımda duyasıya dek. O zaman başım dönüyor ha­fiften, sarhoş gibi o luyorum, 'mutlanıyorum . . . . Düşlediğim gül koku­su bana eski y ı l ları çağrışt ırıyor. Çok eskiyi. Kirazın ki losunun on li­ra o lduğu ; yaz geceleri insanların balkoniara çıkmaya korkmadığ ı günleri . Genç kızl ığ ımı . . Bjr bir ış ıkların söndüğü, mavi gecenin ka­rard ığ ı geç saatlerde içi mde hüzün koyulaş ı rken tek baş ı ma bal­konda oturu r, ' tenimi yalayan okşayıcı yaz rüzgarın ın bedenime yaydığı titreşimleri dinlerdim. Rüzgarın komşu bahçelerden geti r­diği gül kokusu bir erkeğin dokunuşuna duyduğum özlemi artt ır ı r­d ı .

Birazdan gelecek o erkek, yani Ekrem, yani kocam. Kocarn ı bekliyorum v e patl ıcan kızart ıyorum. Mutlu muyum, bi lmiyorum. Ekrem'in gelişini beklemek komşu apartmanın bahçesindeki emp­resyonist gülfer kadar mutlu ediyor beni. 'Özlemler gerçekleşmiyor. Tam gerçekleşir gibi olurken, gündelik hayat ın hay huyunda güme gidiyorlar. I lk evlendiğimiz yıllarda boşanmaya kalkardık arada bir,

109

Page 109: 4-Anne Hikayeleri

Anne 'Hikayeleri

bütün evl i ler gibi . . . Art ı k böyle bir şey düşündüğüm yok. O yı l larda o rtak dostlarım ız vardı Ekrem'le. Aradan geçen zamanda onların çoğunu yitirdik . Şimdiyse ortak düşmanlarımız var, ev sahibimiz gi­bi. Ortak düşmanlarım ız o lal ıberi boşanma diye birşeyin yaşanma­yacağ ı m bi l iyoru m. Ağız dalaşlar ımızdan sonra dünyanın sonu gelmiyor art ık . Belki fazlaca al ışt ık birbirimize Hepsi bu . Ekrem'siz ne yaparım? Bi lmiyorum. O bensiz ne yapar? Bu soruyu bir gün ol­sun kend ine sorduğunu sanmam. O benim gibi patl ıcan biber kı­zartmıyor ki , patl ıcanların bir yanın ın k ızarıp öbür yanın ın çevirme zamanın ı beklerken kendine sorular yöneltsin . . .

- Bi razdan kocam gelecek� Yorgun her zamanki gibi . Hakl ı . Okuldan sonra bir de özel dersanede. hocal ık etmek kolay mı? . Tertiklerin i giyip uzanacak. Sonra yemek yiyeceğiz. Sonra bu s ı­cakta uyunabi l i rmiş gib i vasisdasları açıp yatacağız. Iy i ki üçüncü kattayız. Ya bodrumda ya da zemin kat ında olaydık . . . Isterse k ırk derece olsun , cam açmayı göze alamazdık . Bakars ın bir serseri kurşun g iriveri r odaya. Olmadı m ı böyle şeyler? Çook duyduk. Sonra Ekrem yorgun bedenini bana dayayacak. Terli dokunuşu, y ı l lar önce içimde hüzün koyunlaşı rken duyduğum özlem kadar zevk vermeyecek. Sonra şafak sökmeden s ıcağ ı , sessizfiği , ka­ranl ığ ı ve uykuları bölen patlamalar duyacağız. Bazen yak ın , ba­zen uzak. Ne kadar kan ıksadıksa da alışamadık, ürpereceğiz. Sa­bah Ekrem işe gidecek . Ben evle ve bebekle uğraşacağım. Ve bu hep böyle olacak. Ta yaz bitip güz gelene dek. Sonra okulum açı la­cak. Bebeğe bakıcı bulmak gerekecek.

Yazl ığa gidemiyoruz bu yı l . Her taraf çok pahal ı . Üstelik bebek küçük. Akşamüstü balkondu otururken gözlerimi yumup eskiden yaşad ığ ım tati l ieri an ı msıyorum. Marmaris , Kuşadası , Bodrum, Antalya. Ege'nin mavisi, Akdeniz'in beyaz ışığı . Bazen öyle canlı ki an ımsadıklanm, denizin yosun kokusuyla karış ık tuzlu seri nl iğini duyumsuyorum.

- Neşe Abla, uyuyor musun? - Yoo . . . Dalmış ım öyle . . . Deniz kıyı ların ı d,üşünüyordum. Se-

rin mavi sulara bir dalsam .. . Denizin yüzü kırış ır rüzgarla. Güneş pı-

• b

1 10

\ i

Page 110: 4-Anne Hikayeleri

--------�-------- Balkon Saati

n ıt ıs ı gümüş gibi ış ı ldar min icik dalgac ıklar arası nda. O ı ş ı lt ın ı n içinde ufka doğru yüzsem.

- Amma romantiksin be Neşe Abla ! - Hiç Kuşadas ına gitti n mi Selda? - Bir kez. Geçen y ı l . - Güvercin adas ın ı bi l i r misin , Selda? Ordan deniz ne güzel

görünür. Ya Alanya kalesi? Ya Bodrum? Yükseklerden denizin gö­rünümüne bay ı l ı rım.

- Peki Neşe Abla sen Güvercin Ada'smdaki diskoyu bi l ir mio sin? Nefis bir şey, harika.

- Antalya'yı unutmamal ı . Yalıyarlar . . . Düden'in denize dökül­düğü yeri gördün mü?

_\- Yoo . . . Ama Düden şelalesini gördüm. Neşe abla, bak an­nem çörek yapmış, a l , buyur. çayın yanı na iyi gider. Dur, ben de çayımı a l ıp geleyim . Annemi çağırayım da.

Antalya'dan ardiye balkonuma geri dönüyorum. B lucinl i kom­şumun on beş yaş ın umursamaz iyimserliğiyle dolu yüzü , bitiş ik dairenin bitişik balkonundan; çoktan emekliye ayrı lmış, pasıanmış b i r çamaşı r makinesiyle eski b i r hasır masa arasından gülümsüyor bana. Çöreği al ıyorum, mis gibi . . . Mutlanıyorum. Gidemediğim An­talya'n ı n anı sı neşelendiriyor beni ; hüzünlenmiyorum art ık .

Bu yazki tek tatil im' bu işte . S ıcak öğle sonuyl(;l akşam yemeği­nin hazırlanması arasındaki zaman parçası . Evin işi bitmiş . Bebek­ler uykuda. Büyük çocuklar serinlemeye başlayan sokakta oyun­da. Gün boyu sıcakta uyuşuk bir sürüngen gibi uzanıp duran sokak çocuk cıvı lt ı larıyla canlan ıyor. Birbiriyle iç içe dar uzun balkoniarda hayat başl ıyor. Birer ikişer kadınlar balkoniara çıkıyorlar, e l lerinde çay ellerinde sigara. Bu , günün en güzel saati. Bu kadınların özgür­lük saati .

Her şey Güneş'in yüzünden o ldu . Yani akşamüst leri bizim apartmanla komşu apartman ın birbiri ne bakan balkoniarında ka-

1 1 1

Page 111: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --------t--==------­

d ın lann oluşturduğu küçük topluluğa kat ı ımam. Yoksa kırk y ı l kal­sam ev han ım ı komşularımia ahbapl ık kurmak akl lma gelmezdL Bütün yaz akşamüstlerini el imde çay, sigaramın dumanında Bod­rum ve Alanya kalelerinin görüntülerini düşleyerek geçirirdim. Ama Güneş durur mu? i lla karşı balkondaki teyzeye agucuklar, gü!ücük-ler, te l sararlar yapacak.

.

-- Aman da ne tatl ı bir bebek bu. Ah, Allah bağışlas ın annesi , maşallah .

- Sağ o lun , efendim. - Kız mı oğlan m ı ? - Kız teyzesi . Ad ı d a Güneş. - Ah, adıyla yaşasın . Adı gibi güzel bir ömrü olsun, - Teşekkür ederim, efendim. Gururlanıyorum bebeğirııe gösteri len i lgiyle, ama art ık ş� " ha-

n ım sussa da ben de mavi Ege'yle başbaşa kalsam. - Kaç ayl ık, yavrum? - Dokuz efendim. - Ah, maşallah . Allah nazardan saklasın . Güneş, Güneş, k ı -

z ım . . . Bak ın , bak ın , annesi , nas ı l da adı söylenince baş ın ı çeviri­yor.

- Yaa . .....:.. Çok akı l l ı , maşallah . Güneş, canım, tel sarar Güneş, te l sa-

rar. Ve Güneş hemen ellerini döndürmeye başl ıyor. Bir yanda n da

k ık ı r k ık ı r gülüyor. Karşı teyzeyle ahbapl ıktan pek sevinçl i . - Yeni taşınd ın ız galiba, yavrum. Hah, işte başlad ı herkesin yaşamına burnunun sokmaya he­

veslilerin merakl ı soru ları . Ben seni bilmez miyim komşum? Yeme­ğin yağ ın ! koymayla tuzunu koyma arasında pencereden b akma-

• h,

112

Page 112: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Balkon Saati·

dan edemeyen, mahallenin girdis ini ç ıkt ıs ın ı muhtardan beter bi­len kadı nlardansın sen. Her hal inden bel li .

- Hay ı r efendim. Üç yı ld ır burda oturuyoruz. - Yaa, hayret. Sizi yeni görüyorum. Balkona çıkmıyorsunuz

herhalde. - Çal ışıy,orum ben, efendim. Öğretmenim. Şimdi okulum tatil­

de. - Aa, öyle mi? Çal ışıyorsunuz demek. Çok güzel . Yeni evlisi-

niz her halde. -

Hak şimdi şuna . . "Ne öğretmen misiniz? Hangi okuldası nız?" diye . sorar m ı? Yeni evliymişim her halde . . . Sana ne benim evli li­ğimden. Gel de deme: "Ah şu kadın ların Ama Güneş bayıldı teyze­ye. Minicik el lerini uzat ıyor mama iskemlesinden karşı balkona.

- Hayır, tam sekiz y ı l l ık evliyiz biz. - Yaa. Bu yeni doğan bebeğiniz her halde. - Yeni ve i lk bebeğim, diyorum. Komşum şaşkın l ıkla Güneş'e bakıyor. Ay, nerdeyse kendimi

tutamayı p kahkahalan koyuvereceğim. B i rden iyi l ikseverl iğim baskı n ç ık ıyor. Kadıncağız ın bütün gün kafasın ı yormayayım.

- I lk y ı l larda ard arda iki düşük yapt ım da, gözüm korktu. Be­bek fi lan istemedin uzun süre .

- Yaa, diyor komşum, halden bi l ir bir tavırla. Özel b i r kad ınl ık soi"unumu ona açmamdan doğan bir sevinç parlıyor yüzünde. On­dan sonra dost oluyoruz Nemide Hanım'la. Nemide Han ım'ı Hatice Han ım, Hatice Hanım' ı Suzan Han ım izl iyor. Karşı apartmandan sonra s ıra bizim apartmana geliyor. Önce bitişik balkonla ahbaplığı kuruyoruz. Gönül'e l ise bire g iden kızı Selda. Apartmana giriş Çl­k ışlarda bir göz tan ışıkl ığ ımız var. Gönül 'den çörek, pasta tarifieri a l ıyorum. Sonra Gönülleri n üstündeki Yı ldız Hanım. Akşamüstleri çayları mızı içerken balkandan balkona azıcık yüksek sesle konu­şuyoruz, çocuklarımızdan, kocalarımızdan , ev işlerinden. Her gün

113

Page 113: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

ayni şeylerden söz ediyoruz, b ıkmadan, usanmadan. Laf bi r türlü bitmiyor. Biraz gecikmişse birimiz, bir seslenen bulunuyor.

- Neşe, Neşe, nerdesin? - Geliyorum Gönül , geliyorum. çayımı koyayım da. Ekrem'in

pantolunu ütüledim az önce. Bü s ıcakta ütü çeki lmiyor. Ter içinde kald ım.

- Bir duş al , şekerim. - Şaka ediyorsun herhalde. Kızım, su lar kesildi , farkında deği l

misin? - Doğru be Neşe. S ıcak başıma mı vurdu ne . . . Gönül bir kah­

kaha patlatıyor balko nun kıyıs ından. Nerdeyse benim balkona giri­verecek. Öyle yak ın .

- Bütün kap-kacağı suyla doldurdum, ama gene yetmez. - Yetmez anam, yetmez. Bu sıcakta. Benim bidon da delindi .

Pazardan yenisini a lmal ı bu hafta. Patl ıcanlar bitti , biberler k ızanyor. Beynimin içinde bir sözcük

yankı lan ıyor; "Yazgı " . Birden bire nerden akl ıma geliverdi? S ı ra­s ıydı . . . Tam da şu ortadaki biber cazırdarken. Patlamasın diye bi­berin yeşi l s ırt ına çatalla açtığım deliklere bakarken. Dört tane mi­nik delik. Gene de cazl fd ıyor bir yandan da o boğaz t ı rmalayıcı ko­kusunu savuruyor. Birden bir şimşek çaktı kafamda her şey ayd ın­lanıverdi . Bazen birşey durup'durur akl ımız ın bi r köşesinde yı llar­d ır, gündelik sorunlar ın örtüsü alt ında gizlenmiş, bulanık bel irsiz bir düşünce. Bir birikim o lu r orda kendimiz de bi lmeden . Derken bir­den, biberin bir taraf ın ın kızarıp öbür yanın ın dönmesi gerektiği an örtü kalkar, bulan ıkl ık dağ ı l ı r, berraklaş ır her şey. Insanların yazgı tutkusu, neden bu kadar köklü? . . Tanrısal bir şey değil çünkü yazg l . Tanrı 'yla, dinle i lgi l i bi r y ığ ın şeyi unutup geçiyoruz da yazgı kavra­mı niye yapış ık kardeşimiz gibi? Düpedüz somut bir şey y.azg ım ız da ondan, gündelik yaşamımızın içine işlemiş. Nemide Hanım, Gö­nül , ben ayn ı yazgıy ı paylaş ıyoruz. Kad ınlara özgü yaşama biçi­minden soyutlanı rsak ortak nemiz kal ı r aynı sokakta oturmaktan

114

Page 114: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Balkon Saati

ve hayat pahal ı l iğ ı ndan öte? . . Kocalanmız bir araya gelseler gü­nün bir saatini birlikte böylesine güzel , candan ve yoğun yaşayabi­l ir mi? Eğer futbol hastası değil lerse söyleyecek ne bulurlar birbir­lerine? Ama bizim laf ımız bitmiyor. Onların yazg ıs ın ı ayl ık geli rleri beli rliyor. Bizimkiniyse ayl ık gelirimizle kad ınl ığ ım ız. Eskiden epey kitap okurdum. Yani bebeJ<ftloğmadan, daha doğrusu evlenmeden önc,e, Simone de Beauvoir, fi lan . Bahse girerim Nemide Han ım Si­mone de Beauvoir'ı duymamıştır bi le. Ve ben, Nemide Hanım, biz, hepimiz işte şimdi ayn ı çizgideyiz. Neye yaradı vaktiyle okudukla­r ım? I nsan öğrendikleri ni başka birşeylere , davranışlara, eyleme dönüştüremedikten sonra . . . Nemide Han ım benden iyi durumda. Mürekkep lekesini nas ! 1 ç ıkaracağ ın ı bi liyor; yarım saatta çilekU turta pişi rebi l iyor; işi ni en çabuk o biti rip balkona en erken o çıkı­yor.

Ekrem' le üç yı ld ır bu apartmanda oturuyoruz. Kapıcıdan baş­kas ın ın yüzünü gördüğümüz yoktu . Gönül' ler altı yı ldır burdaymış. K ız ı Selda daha çocuktu demek biz taş ınd ığ ımızda. Hiç ayrım ına varmamış ım. I nsanları geometrik biçimli bu apartman dairelerine hapsedip birbirlerinden yalıtmış, kent merkezinde yaşam. Yaban­cı lan barınd ıran bu iç içe pencereler, balkonlar hapishanelerin kı­s ıtlayıcı duvarların ı , demirleri ni kal ın laştı rmaktan başka işe yara­mıyor. Balkon saati ; gerçekten özgürlük saati. Duvarların , demirIe­rin yıkı ldığ ı , hapishanelerden hapishanelere dert yanmaların, der­de ortak .o lmaların , gülümsemeleri n uzandığ ı saat.

Sokağı n ucundan görünen gurup yeri soluklaşı rken birer birer içeri girer kadınlar. Kapılar açı l ır kapanı r. Kızartmalar yapı l ı r. Sofra kurulur. Çöpler balkona konur. Günler iyice uzad ı . Akşam yemek­leri geç yeniyor art ık. Sofra kalktıktan sonra pencereler s ıkıca örtü­lüyor, perdeler çeki liyor. Kapı lar kilitleniyor, sürgüleniyor, zinci rIe­niyor. Kimi evlerde kap ın ın ardına koltuk, iskemle yığ ı l ıyor, bi liyo­rum. Tabanca, bomba sesleri gelen sokakla tüm bağlant ıs ın ı kes­miş, sıcaktan bunalan geometrik biçimli dairelerde kuşkulu , tedir­gin uykular paşl ıyor. Bazen bir perde kıpırdıyor, ış ığ ı söndürü lmüş bir odanın penceresinde. Elleri cepte köşe başında dikilen karanlık adamlar görüyor perdenin arkasındaki . Hemen kapatıyor perdeyi ,

115

Page 115: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hihayeleri

içinete ürküntünün ü rpertisi . Sokaktaki h içbir şeyi duymak, görmek istemiyor evlerdeki ler. Evlerin içi evlerin dışı nı yadsıyor, bu olabilir­miş gibi .

Oysa birkaç saat önce, akşamüstleri, bizler balkondayken, ço­cuklar cıv ı l c ıv ı l oynarken sokak ne ka"gar da değişikti � Ev işleriyle ev d ış ın ı n bütünleşe zamanı .

, -

- Ceren çok terledin. Çabuk yukarı çık, üstünü değiştir.

- N'olur anneciğim, oyun bitmedi daha . . . - Ceren diyoru m . . . Tişörtünü değiştir, yeniden in aşağıya.

- Anne, annee . . . - Ne var gene Sinan?

- Anne, yukarı geliyorum. Karn ım aç, bana bir bisküvi ver; - Ceren , yeleğin i aşağı atıyorum. Bari bunu geçi r s ı rt ına . Yaşamın olağan konuşmaları . Ne kadar da olağanüstü . . . Ev içi

yaşamı nı n i nsanı bunaltan al ış ı lm ışl ığı , gürü ltüsü pat ırtıs ı sokakla bütünleştiği bu k ısa sürede nası l da taze ve dingin . . . Sald ı rgan ge­ceden önce, tekdüzeliğin o aldatıcı güvenlik duygusu nası l da din­lendirici . . . Sanki yaşamımızda hiçbir şey değişmemiş. Sanki kula­ğ ımız sokağı n gizlediğ i tehlikeli gürü ltülerde, o tedirgin uykulardan büsbütün yorgun kalkmıyoruz sabahları . . . Sanki sokaktaki karga­şa tümümüzün yazg ıs ın ı e le geçirmemiş, hayatlan mızı apansız sona erdirecek güce erişmemiş gibi . . . Batan güneşin ış ınların ı ak­şamüstleri pembe pembe yansıtan bu sokak pembelik karardıktan sonra şimdi çocuklan bast ığ ı bağrında karanl ık ve sinsi tehlikeleri barındı racak. Gece başlarken çocuklar annelerinin çağı rmas ına gerek kalmadan evlerinin yolunu tutacaklar, uslu uslu . Kadı ların ve çocukların özgürlük saati bitecek, tutsak edici gece başlayacak.

Çünkü burası Ankara, yıl 1 980, aylardan Haziran. Sıcak başla­yal ıberi vazgeçtim, sokaktaki olaylan düşünemiyorum. Bezdiğimiz ve al ışamadığ ımız korku . Önceleri h iç akl ımdan çıkmazdı . Neden böyle o lduk, sorunlar ne, çözüm ne? Kimselere hak veremiyoru m

116

• h·

Page 116: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Balkon Saati

artık. Tek düşüncem çocuğumun bu yıkıntı altında kalmamas ı . Bizi boşver .. Ekrem de ben de yolun yarıs ı na geldik. Zaten o rtalama ömür kaç yıl bu ülkede? Ama evladım, bebeğim , o yaşamal ı . Kim­seye hak veremem, sokaktan zaman zaman ev içlerine taşan ça­t ışmayı büsbütün katlan ı lmaz yapıyor. Anlayamadığ ı , taraf o lma­d ığ ı şeye hiç dayanamaz insan. Biliyorum Nemide Hanım, Gönül , Hatice Han ım, hepsi benim gibi yapıyor. Sokağa kulak t ıkıyoruz. Anaç tavuklar g ibi civcivleri mizi kanatlarım ız ın alt ı na a lmaktan başka amacımız yok. Kanatlarımızı gerip ev içlerine kapanıyoruz. Oysa orası sıcak, bunait ıcı , tek düze, bıkt ı rıcl . . . Ev yaşantas ın ı gü­zel leştiren o küçük değişikl ikler nerde? Gece yürüyüşlerinde ye­nen bir külah dondurma, açık hava sinemaian, akşamüstleri iş çıkı­ş ında gezinti niyetine vitrin bakmalar, bi r iki eş dostla bir açık hava pastanesinde oturmalar . . . Iş çıkış ı herkes evine koşuyor. Caddeler t ıkl im t ıkl ım, yürü nmüyor ki kalabal ıktan . . . Kalabal ıklar teh like do­lu. Ya otobüs durağı , pastane makineliyle taranı rsa . . . Zaten pasta­lar çok pahalı , kahve desen çoktan bulunmaz oldu . Üstel ik işten Çı­kıp sağa sola bakmadan doğru evinin yolunu tutsan ancak bir saat­te varırs ın , trafik öylesine s ıkış ık. Ev dış ın ın h içbir çekici l iği kalma­d ı .

Akşam çöküyor. Birazdan kocam gelecek. Güneş günün üçün­cü uykusundan uyanacak. Bu dönemi atlat ı rsak Güneş'in nası l bi r yaşamı olacak acaba? Annesininki gibi mi? O da m ı ortak yazgıyı paylaşacak? Yoksa değişt irebi lecek mi?

" Iyi ki k ız ım var" diyorum art ık . Güneş pek minicikti doğduğun­da. Güçsüz dudaklarıyla süt emmeyi beceremedi . Komşu yatakta­ki loğusa i ri yarı bi r oğlan doğurmuştu. Oğlancık annesinin meme­sini şapur şupur öyle bir emiyordu ki . . . Emme ne demek, sömürü­yordu. "Keşke oğlum olaydı" demiştim o gün. "Oğlan bebekler güç­lü o luyor. Şu süt derdimiz biterdi o zaman. Benim memelerim de böyle süt dolup taşard ı . " Freud, ruhun şadolsun ! . . Sonra kız ım ın minicik kad ınl ık organın ı gördüm, alt ın ı değiştiri rken . Öylesine kü­çüktü ki . . . Hem gülme hem ağlama isteği veriyordu bana. Benim rahmimse hala s ızl ıyordu. Kızımın o ufacık bedeninde kendime bir omuzdaş bulmuştum. Belki onların, Güneş'in yaşıtların ın daha an-

117

Page 117: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

lamI I , doygun bi r yş.şamı olur. Bizim için art ık vakit çokgeç. Treni kaç ı rd ık galiba. Biz bunaitici ev içleriyle düşman ev d ış ı arası nda eşikte kapana k ıs ı ld ı k. Balkandaki bir saatlik mutluluğa razı o lduk ister i stemez.

Kalk k ız ım Neşe, kalk, sofrayı kur. Kocanın gelmesi yakaşt ı . Fe lsefeyi b ı rak.

Mart 1 981

118

• b

Page 118: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Kadınlar da Vardır

KADıNLAR DA VARDıR Erendiz ATASÜ

Servet Hanım'a hastaı iğ ın ı söylemedi ler. Rahminde zarars ı� bir ur vardl , kanamanın durması için ameliyatla çıkarı lması gerek­liydi . Öyle dedi ler. Oysa kanserdi tan ı . Ameliyat laf ı çok korkuttu Servet Hanım' ! , ağlad ı , s ızlad ı : .. Hasta olmaya al ış ık deği ldi ki . . . Kocasıyla çocuklarından Servet Hanım'a hastalanma s ı rası hiç gelmemişti . Ateşi ç ıkar, boğaz i ağrı r, ishal olur, ayakta geçiştirird i . Giderek çevresindekilerin sözsüz inanclrJ l paylaş ı r olmuştu . O ka­ya gibi sağlamdı , hastalanmazdl . Oysa şimdi "Yatacaksın ." diyor­lardı , hem de hastenede, hem de günlerce . . . "Ameliyat olacaksı n." diyorlardı . Sevret Hanım sabah ın alt ıs ında yataktan f ı rlamaya al ı­ş ıkt ı . Nas ı l yatardı onca gün? Sonra, ameliyattan ödü kopuyordu . Kanama kendi kendine dururdu elbet. Ameliyat neyin nesiydi? Ko­cası ve çocukları dut yemiş bülbü! gibiydi ler, yüzlerinde yiti rmiş­lik . . .

Servet Hanı m, elli yedisinde başına yeniden adet kanaması gi­bi bir şey gelince bedeninde bir düzensizlik olduğunu anlad ı ama hiç aldırış etmedi . Bu da ayakta savuşturduğu rahatsızl ıklardan biri olsa gerekti . laf arası nda komşusu Naciye Hanım'a anlattı duru­mu. Birden Naciye Hanım' ın yüzünün rengi att ı . Servet Hanım'ı s ı ­kı b i r sorguya çekti . Kanama ne gün başlamışt ı , ·az mıyd ı , çok muy­du, ağrısı var m ıydı? Ve Servet Hanım'a hemencecik bir hekime gitmesini sal ık verdi . Servet Hanım o gece kocas ı na açtı konuyu . Behçet bey uykuya dalmadan önce esnedi ve "iyi ya" dedi , "Yarın

1 19

Page 119: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

doktora gideriz." Ertesi gün Behçet Bey de Servet Han ım da unut­muştu sorunu, ama komşu unutmadı . Üç gün sonra Servet Hanım' ı yaka paça doktora götürdü, karşı gelmelerine ald ırmadan. Doktor­lar, hastalar, s ı ra beklemeler, antiseptik kokuları , muayene masa­lan, kad ın doğumcularm sivri uçlu, parlak görünüşlü, akla işkence­yi getiren aygıt ları . . . Pek garibine gitti Servet Han ım' ın bunca y ı l sonra doğum masas ı na yatmak. Son doğumunun üstünden yirmi iki y ı l geçmişti . Bir an bi le kanser o labi leceğini düşünmedi .

Birkaç gün sonra komşusu Naciye Hanım, Servet Hanım' ın ko­cas ın ı merdiven ara l ığ ında yakalad ı ve analiz raporunu almaya onun gitmesin i , Servet Han ım' ı yo l lamamasmı öğütledi . Behçet Bey "N'o luyor be hatun sana" der gibi ters ters baktı komşusuna. Basit bir kadın rahatsızl ığ ı için karıs ın ı her gün yaka paça doktora taşıyan, evinin düzenini bozan şu komşu Naciye'ye iyice kızıyordu artık.

-:- Bakın Behçet Bey, dedi Naciye Hanım, inşaailah değildir am Servet Han ı m'da kanser o labi l ir. Pat diye kendisinin öğrenmesi doğru deği L . Lütfen raporu siz a l ın .

Kanser mi? . . Amma da saçmal ıyor şu kad ın . . . Servet ne diye kanser olsun? Soyunda sopunda yok bir defa kötü hastal ık. EvIer­den ı rak. Neler de konduruyor şu kadın , basit bi r rahatsızl ık için . . . Dünya alem bi l ir kadı n mi l letinde şu ya da bu nedenle ikide bir ka­nama olduğunu, kimse de fazla ciddiye almaz bu işi . Naciye Ha­n ım'a kafası nı sallamakla yetindi Behçet Bey. Ama içine de kurt düşmüştü bir kez . . . Aşağı bakkaldan büyük kızına telefon edip an­nelerinin evhamh bir komşu kadın ın ın ağına düştüğünü, kanser la­f ın ın ortada dolaşt ığı n ı bi ldirdi . Behçet Bey raporu almaya kız ıyla gitmek istiyordu. K ız ı eczacıyd ı , ne de olsa anlard ı tıp di l inden.

Servet Hanı m ertesi günü kız ıyla kocas ın ın hal ine bir an lam veremedi . Evin en değerli porselenini k ı rmış çocukların suçlu luk dolu şaşk ın ığ ı vardı yüzlerinde. Israrla SerVet Hanım' ı ortanca to­runuyla sinemaya yol ladı lar. Hemen aile meclisi toplandı ve durum görüşüldü Servet Hanım'ın kocası ve beş çocuğu tam bir bozguna uğramışlard ı . Her kafadan bir ses çıkıyor, kimi ağl ıyor, kimi bağırı -

120

Page 120: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Kadınlar da Vardır

yor, çocuklar babaların ı suçluyorlard ı . Annelerine çok çektirmişti . Gün mü görmüştü kadıncağız? Anneleri çok ihmal edi lmişti , çok . . Onca gün kanaması olmuştu da doktora bile götürmemişti anaları­n ı . O zaten hep böyle bencil bir adamdı . Onlarada az mı etmişti? . Oraya baktm, yasak, buraya baktın, yasak, sigara içtin, tokat . . . Yok canım, mahvetmişti tümünü. Servet Hanım' ın hastal ığ ı unutu lmuş, beş kardeş i lk gençliklerinin baskıcı babası ndan öc almaya koyul­muşlard ı . Behçet Bey bunca sald ı rı karş ıs ında afal lamışt ı , neden sonra toparlan ıp kendini savunabi ldi . Tabii gün görmezdi analar! . Son yl'lIarda torun bakmaktan bitap düşen Servet Hanım deği l miy­di? Naciye Han ı m gelmese tart ışma sürüp gidecekti .

Hastane . . . Orada bir yatak bu lma, hasta larına bak ım sağla­ma . . . Yanıt ın ı hiçbirin bi lmediği korkunç bir bulmaca gibi dikiliyordu karşı larında. Tanıdıksız olmazdı bu iş, günlerce ameliyet s ı ras ında beklerdi anaları . Evet, evet bir tanıdık gerekiyordu, kesinlikle . Ec­zacı abla, tanış doktor an ımsamaya ama bel leği iş lemiyordu.

- Yahu durun , nedir bu haliniz? Bizim Gülşen var ya . . . Onun kliniğine yat ı rı rız , dedi Naciye Hanım. Zaten ben Gülşen'e götüre­cektim Servet'i ama o muayenehane istedi . Hastane s ı ra mıra bek­leyemem dedi Gülşen çok iyidi r. Ne gerekirse hemen yapar.

Hay Allah nas ı l da untumuşlard ı Naciye Han ım ' ın kad ın do­ğumcu yeğenin i . K ız , koskoca bir hastanede şef yard ı mcıs 'yd I . Oh ! . . Neyse . . . Sorun çözümlenmişti . Ai le meclisi oybirliğiyle karar ald ı . H içbir parasal özveriden kaçmmayacaklardl . Annelerini tek kişi l ir birinci s ın ıf bir odada yatıracaklar, harcamaları bö!üşecekler­di . Anaların ı koğuşlarda sefi l edemezlerd i . . .

***

Servet Hanım, on iki gündür yatt ığı birinci s ın ıf hastane odasın ı inceliyordu, ,biraz şaşkın , biraz da hoşnut gözlerle . . . Son bir iki gün­dür, kendini pek kötü hissetmiyordu ve ağlaya i n leye ge ldiği şu odaya gitgide içi ı s ınmaya başlamışt ı . Bayağı da büyük ve feraht! , banyosu , tuvaleti , telefonu, herşeyi tamamdı . Servet Hanım, arada s ı rada hastaneye deği l de tatil için otele geldiğini sanıyordu . Bu ge­ce burda yalnız yatacaktl . Servet Hanım ömründe i lk kez bir odada

121

Page 121: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­yaln ız yatacaktı . Bu d üşünce garip bir heyecan veriyordu ona. Kendisine ait bu denl i geniş bir alanı hiçbir zaman olmamışt ı . Ço­cukluğunda, genç kız l ı ğ ı nda kardeşleri ve ninesiyle ayn ı odayı pçıylaşı rd ı . Sonra bir ömür boyu Behçet'in soluğu ve horultusu eşli­ğ inde uyudu. Yeni doğmuş bebekleri yanlarında olurdu gençlik yıl­Jarında. Şimdilerde ise bazen küçük torunlar gelip onlarla yatıyor­du . Bugüne dek çocukları s ı rayla refakatçi kalm ış lard ı yanında. Ama artık iyiceydi. Üstelik refakatçi için ek para ödeniyordu hasta­neye ve daha Servet · Hanım yirmi bi r gün burdaydı , ı ş ın sağıt ımı için . Evlat ları pek ezi le , büzüle bi ldi rdi ler gelemeyeceklerini . Anne­lerin in yaln ız l ıktan korkacağın ı sanıyorlard ı . Oysa Servet Han ım sevinmişti bi le. Günü n büyük kısmında yalnızdı zaten. H iç bu ka­dar boş zamanı o lmamışt ı . Al ış ık o lmadığı bi r şey yapıyordu Ser­vet Han ım, düşünüyordu . I lk kez "ne al ı nacak, ne pişecek, toruna ne mama yedi r i lecek?" leri değil , daha başka, gündelik hayatın tek­düzel iğinden uzak şeyleri düşünüyordu : Servet Han ım yaşamın ı düşünüyordu . Çocukluğunu, anasını , babas ın ı , evli liğini , evIat Iarı­m, torunların ı ve heps ini çevreleyen koca dünyayı düşünüyordu . Ömrü nde i lk kez kendi evinin ve ai lesinin d ış ında bir dünya, kendi yaşamından başka yaşamlar o lduğunu gerçekten görmüştü . Bur­da bir y ığ ı n hasta kad ın vard ı . Kimi kendinden genç, kimi kendin­den yaşlı , kimisi daha yoksul , kimisi daha zengin . Hep!)i, belki de şu kl inikte noktalanacak olan değişik ama yıpratıcı yol lardan gelmiş­lerdi . Ne kadar çok kad ın , ne kadar çok hasta vardı heryanda . . . Bir y ığ ı n doktor, hemşire , h astabak ıcl . . . Şu Doktor Gülşen .. Naci­ye'nin yeğeni . . . Iyi bir k ıza benziyordu. Onun hayatı nası ld ı acaba? Çocukları fi lan var mıydı? Ne çok insan kaynıyordu her yerde . . .

Servet Han ım ömründe i lk kez ai lesinin d ış ındaki lerle i lgi leni­yordu . Yabancı lar, hiç tanımadığı , bi lmediği kişi ler ailesinden daha çok kafasın ı kurcallyordu. Karşı koğuşta yatan Muhsine Hanım, o da Servet Hanım'la ayn ı gün ameliyet olmuştu, onada yirmi bir gün i ş ın denmişt i , Servet Hanım yaşlarındayd ı . Kocası Servet H a­n ım' mki gibi emekliydi . Nebahat Hanım, emekli tarih öğretmeniy­miş, kendi deyimiyle "kontrol için" yatmıştı . Hanife Kad ın, Hayma­na'n ın bir köyünden geliyordu. Çocukların ın hastaneye kaçamak soktuğu peyniri , yağı tüm koğuşa sunardı , yemekler pek iyi değildi-

122

Page 122: 4-Anne Hikayeleri

-===---======-=-�------- Kadınlar da Vardır

de . . . Hepsi doğurmuş, dokumuş kad ınlard ı , h içbi r kadın l ık organ­ların ı n kendinden 'koparı l ıp a l ınmas ın ı dert etmiyordu . Ama ya Zeynep Hanım? . Otuzundan fazla göstermiyordu , üste lik de ev­tenmemişti . 0, yaşl ı kadınların dingin dünyasından deği ldi . Onu , büyük b i r yanl ışhk, u mutların, umutsuzluklann , düşlerin, çırpınışla­nn kol gezdiği genç kadınl ığın f ırtınasından çekip bir koğuşa atmış­t ı . Yaşl ı kadınlar arada Zeynep Hanım'a bakar, sonra birbirlerie dö­ner, ona göstermeden "Of! Allah şifasını versin, daha da pek genç." der gibisine başların ı sallariard ı . Zeynep Hanım, yanaklarında 38 derece ateşir:ı alı, gözlerinde çı lgın bi r umut ış ı ld ıs ı , sesinde katık­sız bir sevinç, herkese hastalığ ın ın nası l da tam zamanında tanın ıp ameliyat o lduğunu anlatıyordu .

Servet Hanım komşu koğuştaki hastaları düşünüyor, bazen onlarla o lmayı özlüyordu. Hastane apayrı bir dünyaydı , d ış dünya­dan kopuk ve bağ ıms ız . . . Koğuşta bambaşka kurallar işl iyordu. Burdaki hasta kad ınlar ateş alt ındaki savaşçı erlere benziyorlardı . Ortak bir düşmanları vard ı . Ama bu düşman onların peşine tek tek düşmüşW. Bu düşmana karşı dünyanın en yalnız, en içe dönük sa­vaş ımın ı vermek zorundaydı lar. Tek baş larına, bedenleri nin yüz­lerce hücresinde bu kavgayı sürdü rürken , bi rbi rleri ne destek olu­yorlard ı . Hayatla ölüm arası ndaki dengenin kuru lduğu şu kasvetli hastane koğuşunda, gündelik yaşam sabah gün ağarmadan gelen kahvaftı ve akşamüstü beş buçukta gelen akşam yemeği arasında, gençlik anı ları , imambayıldıyı daha güzel pişirmek, ya da şeftali le­kesin! ç ıkarmak için veri len öğütlerle, doktordan gizli yenen yiye­ceklerle , "Falan doktor bey, fi lan hemşiranımdan hoştanıyor gali­ba" dedikodu!anyla i nanı lmaz biçimde sürüyordu . Birbirlerinin ha­l inden en iyi onlar, kendi leri anl ıyordu .

Servet Han ım da onlardan birisiydi . Tek kişi l ik odasında onlar­dan uzak ama gerçekte onlardan biri . Zeynep'in iyi leşmesi torunu­nun kl,zamığ ından daha önemliydi Servet Hanım için , Hanife Ka­dın ' ın kentte iş bulamayan oğluna döktüğü göz yaşları , kızının Ser­vet Han ımın hastal ığ ına ağlayış ından daha acı . . .

Usanmışt ı Servet Hanım, çevresinde kopartı lan yaygaradan. B ir telaş, . b i r k ıyamet . . . Tüm akrabalar "Çorbada tuzumuz olsun"

123

Page 123: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­

örneği Servet Han ı m için birşeyler yapmak i,stiyordu. Oysa Servet Hanım birşey istemiyordu ki . . . Savaştan çıkmış, h ı rpalanmış bede­ninin din lenmeye ihtiyacı vardı . . . Daha ameliyat ateşi düşmeden, e l lerindeki o acayip korkunç renkli çiçekleri sallayarak odasın ı dol­duran kalabal ığı karabasan gibi anımsıyordu. B ıkmıştı Servet Ha­n ım , "ziyaret saat" leri nde yatağı na çevre leyen yalancı gülümse­meter takınmış, şaşkı n , suçlu ya da korkmuş yüzlerden . Kimi ko­nukların kendisine dokunmamaya çalışt ığını ayrımsamışt ı . Kimisi de pek sab ı rsız oluyor, "Evlerden ı rak, pek kötü galiba . . "yı f ıs ı ldayı­veriyordu, daha kapıdan adamakı l l ı ç ıkmadan. Servet Hanım da duyuyordu. Merak ediyordu Servet Hanım, kendisi de mi böyle ga-rip davranırd ı acaba hasta yatakları nda?

.

"Ziyaret saat"inden nefret ediyordu. Yatağına uzanmış , yaşan­t ıs ın ı bölük pörçük anımsarken , işgalci ordular gibi geliyorlar, Acı­badem'de babas ın ın yapt ırd ığ ı ahşap evin kayısı dal larına bakan loş oturma odasanı , bahçenin serin liğ in i , Behçel'in görücülükte heyecanlanıp da kırd ığ ı kahve fincanın ı , terzi Marika'nın diktiği sa:. ten gel inliği , çocuklarıPı ın minicik bebek e llerini ve ayaklar ın ı ezip geçiyorlard ı .

***

Cup ! . . Servet Hanı m' ın rahmi kavanozu boylad l . Dr. Gülşen Tormole atmadan el indeki zava l l ı et parçasına şöyle bir bakt ı . Beş insana can veren bu organ şimdi nası l da çaresiz, işe yaramaz, boynu bükük durup duruyordu. Hayatı yaratan ve doğuran şu güçlü kaslar nası l da sinsi sinsi içinde ölümü taşıyan şu süklüm püklüm, an lamsız ete dönüşmüştü . . .. Bir bulmacaydı bu ve Dr. Gülşen 'i , on yı l l ık hekimlik yaşamından sonra hala, ameliyatlarda kısacık bir an şaşı rt ıyordu . Yı l lar geçtikçe g itgide azalan ama yok o lmayan bir şaşkın l ıktı bu . Hekimlerin tümüne eninde sonunda olan şey, daha Dr Gülşen'in başına gelmemişti . Daha Servet Han ım rahmindeki tümöre, Zeynep Hanım yumurtal ık kanseri o layına indirgenmemiş­ti gözünde : Onlar geçmişlerdi , k ıs ıt l ı gelecekleri , çevre leri , ai lele­riyle birer i nsand ı lar henüz Gülşen için . Hekim arkadaşları Gül­şen'e gülerlerdi , gerektiğince "yansız" bi r hekim deği ldi o , fazla duygusaldı . . . Oysa Servet Hanım' ın çocuklan , Zeynep'in gençliği ,

124

Page 124: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Kadınlar da Vardır

Hanife Kadın işsiz oğlu, Dr. Gülşen için şu acımasız hayatın sald ırı­lanna karşı en sağlam kalkandı . Gülşen, gönlünü başkaların a aç­t ıkça kendi yaşamın ın burgacmda döne döne dibi boylamaktan kurtuluyordu. Arkadaşları böylesi bi r korunağ ın anlamın ı bi lmez­lerdi , duygusaldı Gülşen, o kadar.

Dr. Gülşen'in pek çok kişide olmayan bir mutluluk kaynağı var­d ı , yaptığ ı işi seviyordu . Çocukluğundan beri hekim olmayı düşle­miş , düş gerçekleşmişti . Gerçi şu darmadağınık hastane, bu nası l o lup da bir gün birdenbire duruvermediği ne şaşı lası karman çor­man işleyiş değildi . .. Ama Gülşen yetinmesini bi li rdi. Tüm pisliğine ve karmaşasına karşın, kadın doğum kliniği başlangıçtaki gizini ko­ruyordu Gülşen için. Burası hayatla ö lümün bi leşime u laştığı tek yerdi dünyada. Gü lşen doğum kliniğinde çalışmayı severd i . Orda her zaman te laşi l bir koşuşma, bir canl ı l ık , gürültü pat ı rtı o lurdu . Doğum sancısıyla iki büklüm o lmuş kadınlar bağ ır ı r, ağlar, inler, kocalanna küfrederlerdi . Canı burnunda gebenin "nası l koydunsa gel çıkart deyyus .. "larına doktC?run "sus edepsiz kad ın . . . . .. azarlan karış ı r, gebenin de doktorun da kat ı ldığı bir didişme sürüp giderdi , Gülşen bun ları sevmezdi . Onu mutlu eden bebeğin doğduğu andı . O anda, haykınş in i lti , azarlann arasında boğulup kalmış doğum masasını , ananın ve doğum ekibinin paylaştığıbir iş i bi rlikte başar­manın mutluluğu sarard ı . Anne biraz önce öfkelendiği doğumcula­ra borçlulukla gü lümser, o nlar yüzleri nde anaya ve kendi leri ne "aferin , bu ke'z başard ık" diyen bir anlam, bir dinlenme soluğu al ı r­lard ı . Sonra didişme gene başlar, ananın u lumaları arasına y ı rtık­lar diki l i rdi . Doğu m anında bütün analar bebeği sorarlardı , okumu­şundan, kör cahi l ine, i i i< kez ana olanından yedinciyi doğuranına dek . . . Niye kadınların tümünün tepki leri aynı tezgahta biçimlen­mişti sanki? Hep merak ederdi Gülşen . . . Neydi bu tezgah? lçgüdü mü, koşul lanma mı? Çözememişti. Gülşen de iki çocuğunun doğu­munda aynı şeyi yapmıştı , h iç ayrımına bi le varmadan, bebeklerini sormuştu, kendi sağl ığ ın ı deği L . !şte Gülşen'in sevdiği an bu and ı , doğum an! . . . Ananın paralanmış, sancı l ı etinin arası nda beli ren , kana bulanmış, her ufacık 1<1 1 1 1 baş, yukarı katta kanserden ö len bir kad ın ın yok oluşunu bağ ışlat ı r, yaşamaya kavuşmak için yorgun düşmüş bebeğin minicik g ı rtlağından kopan o zorlu bağırtı, hayatın

125

Page 125: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

O bitmez tükenmez, o diri , O kendini yeni leyen ve yaratan gücünü haykınrd l .

Olaysız nöbet geceleri Dr. Gülşen sigara üstüne sigara tüttü­rüp hekimliğini , hastaların ı , yaşamını , doğumu ve ölümü düşünür� dü . Hastanede ve evde koşuşturmaktan düşünmeye hiç zamanı kalmıyordu . . Servet Hanım ve ameliyat ı , s ık sık akl ından geçiyordu Gülşen' in. Teyzesinin komşusu olmasaydı da i lgilenirdi Servet Ha­n ım' la . Yaş l ı kad ınlan severdi , ona ölmüş anas ın ı anımsatı rlard ı . Ameliyat başarı l ı geçmişti . Iyice temizlemişlerdi kanserli dokuları . Durum u mut vericiydi . Servet Hanım' ın yakınları bunu öğrenince şaşıracaklard ı . Gülşen güldO kendi kendine Öyle çok olay görmüş­tü ki , artık ezberlemişt i . Hastalar ne yapar, aileleri nas ı l davranı rdı . B i r gün h ep s ı radan iş ler yapmış , kimsenin pek önemsemediğ! ama herkesin y ık ı lmaz duvar yerine koyup sı rt ını dayadığı anne, s ıra dışı bir şey yapıverir, tutar kanser olur. Olayın inanı lmazf iğı ya­şanan ger.çeğe dönüşünce babayı ve çocukları bir suçluluk a l ı r. Kad ıncağ ız ın çektik leri gel i rde savcı gibi diki l ir karş ı larına. Ezi le büzüle soru lur, "doktor hanım, kanser neden olur ki? .. " "Nedeni bell i deği L . Üzüntüden, sıkıntıdan fi lan da olur deniyor" der Gülşen,

, sesine önlemeyeceği bir h ı nç bulaşır . . . Anas ın ın h ıncın ı a l ı rcası­na . . . Otuzdört yaşındaki , iki çocuk anası yorgun Gü lşen, yirmi ya­ş ın umut dolu , uçan genç kızın ı , on dört y ı l önceki kendisini ceza­land ı nrcasına . . . . Onlar, başlan önlerinde, bakış lan ayakkabı ları­nın ucunda, duyulur duyulmaz seslerle "Ya . . " derler. Sonra suçlu­luk, hasta için bir yığı n çabaya dönüşür. Bu uğraşımm tek bir amacı vard ı r. Benci ldi r o amaç . . . Kendi gözünde kendini bağ ışlatma . . . Anneye çomalar m ı taşınmaz? Atkı lar, yelekler m i örü lmez? Baba evde taşlan bi le si ler. Hepsi , olayın ağlatı yüklü başkal ığ ına kendini kapt ı rmış , biraz sarhoştur. Bazen ağlat ın ın doruğunda anne ö lür. Tüm ai le sahneye çıkmış, başarı l ı oyuncular gibidi r. Acı çok sonra gelecekti r. Oyun bitip perde i ndikten, izleyici ler gittikten son ra .. ·. Yokluk o zaman duyulacakt ı r. Ama bazen anne beklenmedik bir şey yapar. Tutar iyi leşir. Hastahğıyla ai lenin kuru lu bir makina gibi işleyen düzenini sars ıp da herkesi şaşırttığ ı yetmemiş gibi . . . Ş imdi gene sapsağlamdır işte, koca ve çocuklarsa gene şaşkın .. : AğIatı­nın en acıkı l yerinde yanda kesi lip birden günlük yaşamın yeniden

• h

126

Page 126: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Kadınlar da Vardır

başlamas! . . . Gü lünçtür . . . Gülşen kendini tutamayıp gülmeye baş­lad ı . Gülünç gerçekten gülünç . . . Gülşen'in yorgunluktan iyice geri­len sinirleri bir kahkaha tufan ında boşalıyordu. Karıs ın ın ö leceğin­den kuşkusuz kocanın "Karım iyi leşsin , bir daha ona hiç bağı rma­yacağı m" dediğini and ı . Ne olacakt ı r şimdi? Ya "Annem sağ l ığ ı na kavuşsun ; bir daha ona, hiçbir işe el sürdürtmeyeceğim" diyen kı­z ınki ? .

Gülşen kahkahalarmı bast ı ramıyordu. Nöbetçi odasın ın kapı ­s ı n ı örttü . Dr. Gülşen deliler gibi gü lüyordu . Gidip lavobada yüzüne su vurdu. Sonra bi raz kolonya kokladı . " Iki l ik bi r diazem yutsam mı? Acaba aci le düşük filan gelir mi?" diye usundan geçirdi . Saat henüz iki buçuktu . Ufacık bir yat ışt inc i hap bunca yı l l ık deneyimli e li ni aksatamayacağ ı na güvenip diazemi içti . Yorgunluktand ı , hepsi yorgunluktan. Aralarında kocası d a olmak üzere tüm yak ın­lan Gülşen'i çok dengeli bi r i nsan diye bil irdi . Gelseler de şu halimi bir görseler. . . Amma şaşarlar . . . Ne de gü!ünçü olurdu onları izle­mek .. . Kriz az kaldı yeniden başlıyordu. Biraz daha soğuk su vurdu yüzüne. Sakin leşmişti . Gülşen, bir an yaşayamayacak denl i yor­gun duydu kendini . Bedensel yorgunluktan öte birşeydi bu. I nsan

. günde dört ameliyat yapınca gece bacağ ın ı uzatıp dinlenmek isti­yordu, bir koca ve iki afacan oğlanı n dağ ı n ıkl ığ ın ı toplamak yeri­ne . . . . Yavaş yavaş beden bu yaşama biçimine alışıyor ama kişi da­ha derin bir yorgunluğa gömülüyordu. Gülşen zaman kıtl ığ ı içinde yaşıyordu, hep acelesi vard ı , bi r yere ya da birşeye yetişecekti , ko­şardı hep, yavaş yürümeyi unutmuştu . Hep ayn ı anda en az iki işi b irden yapma zorunluğu , h içbir şeyde tat b ı rakmıyor. Ertesi sabah sekizde amel iyata gireceksen , gece üçte türlü maskaral ık lar ya­pan bebeğini bağr ına basabi li r misin? Ahmet, uysal bir bebekti , ama ya Mehmet? M inicik bir f ı rt ınaydı o. I ki yaş ı nda var mıyd ı? Yoo, b i r buçuk fi lan olsa gerek. Gece uykusu kaçar da top oynaya­cağı m diye tutlururdu. Vazgeçiremezlerdi . Bir keresinde alt kattaki komşu nası l da kap ı lar ına dayanmıştı s irke gibi surat ıyla . . . "Ne bi­çim ana babası nız? Bir de okumuş i nsanlar olacaksı n ız , çocuğu­nuza bi le sahip çtkmıyorsunuz . . . " diye gürlemişti de zavall ı Erol adamı yat ışt ı rabi lmek için nas ı l da di l ler dökmüş, ne özürler di le­mişti . Oğlanlar büyüdükçe evi dağıtmaları da büyüdü . Başedi lmi-

127

Page 127: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

yor . . . Ero l iyi bir kocaydı . Karısına, çocukları na karşı çoğunlukla se­

vecen, nazik . . . Işi , içkisi , ai lesi , dostları uğruna onları üzmeyen . . . Zaman ında eve gel ip g azetesini okuyan, televizyon izleyen . . . Iyi koca demek bunlarsa, Erol iyi bir kocaydı . Kavgasız, h ın ttısız, d ın l- . t ıs ız bi r evli likti onlari nki . Mutlu bir evlil ikti . . . Her günü bir birbirinin aynı olan , beklenmedik patlamaların güven verici akışı bozmadığı bir birliktelik,Qki dengeli insan ın evli liği . Mutlu evlil ik demek buysa, mutlu b ir evli l ikti onları nki .

Oysa başlangıçta böyle deği ldi . O günler Gülşen ve Erol dur­madan tart ış ırıard ı , k ıyasıya, aralarındaki düşünce ayrı l ıkları yü­zünden küfürleşe küfürleşe. Kıl payı kal ı rd ı ayrı lmalarına. Ama hiç­bir zaman ayrı lmadı lar. Yaşam hem yalnızca ikisin in birlikteliğiydi , hem de deği L . I lişki leri yaln ız ikisini sarıp sarmalayacak denli koru­yucu ve dar, tüm dünyayı tüm sorunlarıyla kucaklayacak denli açık ve genişti . Konuştukları konular hiç tükenmezdi . O y ı l lar Gülşen ve Ero l arkadaşlarıyla ç ınara lt ı 'nda oturur , yanakları Istanbul 'un neml i ayaz ından ve heyecandan al a l , avuçların·, buharı sıcak s ı­cak tüten demli çaylann bardaklarında ı sıtarak, tüm yaşamları ağızlarından çıkacak sözcüklere bağl ıymışçasma, tüm benliklerini

. o sözcüklere katarak konuşurlar, konuşurlard ı . Gülşen tıp, Erol hu­kuk öğrenci bi rliğindeydi . Her mitinge, her yürüyüşe kat ı l ı rl ard ı . Erol 'un Fındıkzade'de arkadaşlarıyla birlikte oturduğu evde sonu­ca varmayan sevişmeleri olurdu , ama Erol gene de doyuma u laşı r­d ı , Ince çocuktu Erol, Gülşen'in de doyuma ermesi için uğraşırır du­ry-rdu . Gü lşen, Erol 'u kendinden geçereesine izler, gene de "me­mur çocuğu" terbiyesi almış deneyimsiz, h ı rçın ama sevdalı eti di­ren irdi . Gü/şen Erol 'a öylesine tutkundu ki Erol 'un her dokunuşu ona dünyaları bağış lıyordu. Gülşen, Erol ' la i lişkisinin aynı bütünün kopmaz parçaları oldukları duygusunu her öpüşte, her sanı ışta, her el ele tutuşta kana kana içiyordu. Bakışların ın karşı laştığ ı her an, Gülşen'in varl ığ ı eriyor, s ın ırların ı aş ıp Erol'un varl ığ ı na karışı­yordu. Gülşen o yı l lar gözlerinde hep yarın ın ne getireceğini merak eden, ama bir yandan da yarın ın güzel bir gün olacağından kuşku duymayan i nsanların mutlu ış ı lt ısıyla dolaş ı rd ı . Şimdi o dal gibi se-

128

• b

Page 128: 4-Anne Hikayeleri

--�------------ Kadınlar da Vardır

, vinçli k ız ı n ok gibi gergin bedeni gitmiş, yerine cinsel hayata doy­muş, biraz da b ıkmış kadınların geniş kalçalan, hafiften sark ık gö­ğüsleri , dingin ve gevşemiş eti gel işti . Şimdilerde, doyuma u laşı ­yordu ama gözleri ndeki ış ı ltı sönmüş, o coşkulu mutluluk yok o l ­muştu. Uykuya daha rahat geçmeleri için basit bir rahatlama ara­cıydı sevişmeleri , sonradan insanın içine büsbütün yalnızlık ve hü­zün veren. Yaşam denen şu çelişki ler yumağ ın ın kördüğümünde Gü lşen'in duygulanyla etine bağl ı duyu ları koşutlukların ı yitirmiş­ler, b irbirleri ne ters doğrultu larda çoğal ıp gelişmişlerdi .

I l işki lerindeki değişme ne zaman başlad ı? Gülşen anı msamı­yordu. Evlenme lerinden kısa bir süre sonra 12 Mart o ldu , Gülşen üç hafta, Emi bir buçuk ay gözaltında kald ı lar. Sonra Gülşen uz­manlığa, Ero l avukatl ığa başlad ı . Ilk çocukları Mehmet doğduğun­da değişme tamamlanmışt ı . Ikinci bebek Ahmet'in doğumu bir ye­nil ik getirmedi. Erol önceleri mahcup bir övünmeyle, sonradan canı sıkı larak anlat ırd ı gözaltı günlerini , sonra hiç söz etmez oldu. Unut­tu mu ki? . Ne zaman yalnızca su parası , kaç ekmek alınacak, ça­maşı r makinası ödentisinden başka şey konuşarnamaya başladı­lar? Ne zaman Ero l , davalarından Gülşen'e söz etmeği gereğini duymaz oldu? Ne zaman Gülşe n, o gün doğan bir bebeği ateşli ateşli anlat ı rken Ero l , televizyondaki boya badana reklamına dalar gider o ldu? Dönüşüm çok h ızhyd ı . Zamanı an ımsayamayacak denli . . . Ama bir şey kesindi . Qyunbozanl ığ ı yapan Erol 'du . Ero l 'a bu nedenle k ın lmak Gülşen';n akımdan geçmedL Garipseyecek birşey yoktu . Q dudak büktükleri, küçümsedikleri çark onarıda öğü­tüvermişti . Gençl iklerinde ateşl i sosyalistl ik yapan kentsoylu ço­cukları duru lup oturmuşard ı , hepsi bu. Delikan l ı Erol yetişkin lere katı lmışt ı . Ama Gülşen delikanhya aşıkt ı . Eh , bu da yaşamın Gül­şen'e küçük bir oyunuydu. Herşeyi kökündensil ip yeniden başla­mak, değer mi yaşamın küçük aldatmacalan için? Fı rt ınal ı bi r gençlikten sonra vanlan güvenlikl i b ir l imand ı , onların evli l iği . Li­manlarsa yeniden denizlere açı lmak içindir. Git gide boğucu olma­ya başlayan güvence. Eml'un kendinin bile ayrımına varmadan gü­ze kadın bacaklanna kayan bakış lan. Ya Gülşen? . Hastatarım var işte, yetmez mi? Ve Ahmet'le Mehmet'in sevgisi , iç ıs ıtan . . . Voo . . . Hastalar daha sağlam bir korunak onları n sevg isinden . . . Anal ığ ın

129

Page 129: 4-Anne Hikayeleri

• b

Anne Hikayeleri

evlatlardan başkası n ı d ışlayan içine kapanıkh�ı her zaman biraz ü rkütmüştü Gülşen' i . Derin mavi suların, dalgacı vurguna ça�ı ran çekici iiği g ibiydi anahk, evlatiar uzaklaştıktan sonra insanı h ı rpa­Ianmış, uyumsuz, sakat b ırakan. Kendini bir kaptırd ın mı , kurtuluşu

. yoktur bu iş in , vurgun yemişten beter olursun . "Onların evli l iği de mutlu deği lse, mutlu evli l ik yoktur" derdi arkadaşlar ı , Gülşen'in öm­rü , o lanaksız ı o luyormuş gibi göstermekle geçiyordu. Birbiriyle hiç uyuşamayacak bir y ığ ı n zith�ı bağdaşt ı rabi lmek için u mutsuz bir çabaydı yaşamı .

Evlenip Cihangir'deki o teras kat ın ı tutunca Gülşen kendini file , dolusu sebze, leğen dolusu kirli çamaşı r, lavaOO dolusu bulaşı k ve üç günde bir gelen uzmanlık nöbeti arası nda buluverdi. I lk günler, baş ın ı kald ı r ınca pencereden görülüveren deniz, küçücük mutfağı mavi bir sevinçle dol duru rdu . Sonraları denize bakmak Gülşen'in akl ı na gelmez oldu . Terasa da yaln ız süpürrnek için çıkabi liyordu. Deniz manzarası uğruna, "Biz genciz, nası lsa merdiven bize koy­mazIOlara sevine sevine tutulan ucuz katm merdivenleri , kasaba, manava uğranan iş dönüşleri , i nsanı n bel ine kopacakmışcası na a�nlar sapl lyordu. Ero l geceleri yorgun gel ir kafas ı ertesi günün duruşmas ıyla dolu , boğaza karşı sigarasmı tüttürür: gazetesini okurdu . Kırk y ı lda bir Gülşen Erol 'la birlikte terasta rakı içel'di. O ak­şamlar Gülşen aralannda hiçbir şey değişmemiş samsı na kapı l ı r, eski coşkuyu anason , bal ı k kokusu ve boğazdan gelen esintiyle birlikte içine çekerdi . Erol Gülşen'j seviyordu . Bunu bilmek yaşamı katlan ı l ı r yapan tek şeydi . Gü lşen' in o küçük mutfakta ne h al lere düştüğünü bi lse yüreği parçalamrd ı , k ıyamazdı kar ıs ına. Ama bunca basit iş lerin , bir kap yemeğinı iki kap bulaşığın, üç kirli göm­leğin ne olduğu nu hiç bir "zaman anlamadı . . . Anlamayacaktı da . . .

Gülşen Erol'a içerlemiyordu. Kendisi de Cihangir'deki mutfağa i t ık ı l ıneaya kadar h içbir şey anlamamışt ı . Önüne hazır yemek ko­

nurken, çamaş ırları y ıkanıp ütü lenirken, hep bu işler öylesin e ko­laycacık , ,kendi liğinden .o luveriyor san ı rsm. Gülşe n öğrenciyken, bütün bunların annesinin yaşamındaki yerini h iç bi lmedi . Işi başın­dan aşkı n Hakim Bey, üniversitede okuyoruz diye hiçbir işe e l sür­meyen bir deli kan l ı oğul ve genç kız, büyük kızın her sabah işe gi-

130

Page 130: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Kadınlar da Vardır

derken b ı rakt ığ ı üç yaşı nda torun, g ıcı g ıcır bir ev. "Ah, annemi n mant ısmı epeydi r yemedik." Pat d iye damlayan evli kardeşler, mantmm yanına pirzolalar, salatalar, tatl ı lar katıştırıveren annenin sessiz ve beceriki! elleri . O günlerde Gülşen'e göre bütün ev kadın­ları asalakt ı , birşey üretmeyen, kocalar ın ın al ınterini sömüren, ka­faları çal ışmayan. Bomboş zamanların ı , garip kekler, salçal ı ye­mekler, tuhaf örgüler, çaydanı lk ovmalar, daha bir sürü gülünç ve zaval l ı uğraşlarla dolduran asalak yarat ıklar . . . Oysa Gü lşen, rak! ve bal ık safah mutlu gecelerin ertesinde tavayla savaşırken, neden hiçbir ruh doktorunun ev işlerini incelemediğini merak etmeye baş­lamıştı . Yemek, bulaşık, çamaş ı r, temizlik . . . Bir süre sonra hepsi nasıl da el ele verip, acımasız bir egemen kesiliyor, kadın ın elini ko­lunu kıskıvrak bağl ıyordu. Yoo, bunu ancak evde çal ışan bil ir, dışa­rıdan bakmayia anlaş ı l ı r gibi değiL . Kapın ın arkasında, büfenin üs­tündeki , ancak duyarl l laşmış gözün görebileceği toz, "Si l beni , sü­pür beni" diye bağ ı rı r. Teneerenin dibindeki ufacık kara büyür bü­yür de dünyayı kaplar. Beş dakika sigara molas ı verip oturamaz­Sin, sandalye diken olur da batar. "Elimi bulaştırmışken şunu da ya­payım, oturmadan bunu da bitireyimıllerin sonu gelmez. Yakınsan, yanıt h az ı rd ır. "Yapma, efendim, yapma" derler. Gerçekten yap­masan, herhalde evde kıyamet kopar. Eh, ev halk ın ı her istedikleri­ni el atınca haz ı r bulmaya al lşt ınrsan, başka ne o labil ir ki . . . Erol da herşeyi temiz, düzenl i bu lmayı isterdi . Belki de başlangıçta Gül­şen, Erol'a böylesi aşık olmasa işler başka türlü biçimlenirdi . Erol ei bebek gül bebek büyümüştü , pijamasmı katlamayı bi le unuturdu . Gülşen Erol 'a sevmediği işleri yaptı rmaktansa kendisini tüketmeyi yeğlemişti . Sevdalanrnak baştan yenilgiyi kabu! !enmekti bir bakı;. "ma . . . Yaşaman ı n abecesi sevdalanmak . . . Bi r i nsanı sevmekie \ başlanmaz mı i nsan olmaya? . .

Gülşen tavayı teller, o henüz tıbbı bitirmeden ölen annesini dü­şünürdü. Alt ı ay içinde gidivermişti anası rahim kanseri nden. H ızla i lerleyen cinstenmiş hastal ığ ı . Birden o koca evin saat gibi işleyen

. düzeni altüst o ldu . Mantı lar, börekler, baklavalar, Gülşen'e dikilen e lbiseler, Hakim Bey' in üstüne titremeler, torunlara bakmalar yok oluverdi . Hakim Bey çok sars ı lmıştı . Ama bu karıs ın ın ölümünden iki yıl sonra evlenmesini engellemedi . Gülşen hak verdi babasına,

13 1

Page 131: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --------�------­

yaln ızl ık zordu. Ama taa içinde bir yanı onu hiç bağışlamadı . Anne­sinin ölümünden evlenene dek y ı l lar yoğun bir yaşantıyd ı Gülşen için . Serbestl ik, sevda, öğrenci hareketleri , politik toplant ı lar ara­s ında annesin in yokluğu arada s ı rada derin bir s ızı gibi duyururdu kendini . Gü lşen a nnesini çok sonra tamdı o öldükten çok sonra . Kendini tanıdıkça annesini de tanıdı . Kendinde ondan bir parça da­ha buldu her geçen gün. Belki de kendisi gitgide annesine dönüşü­yordu, annesinin ortaokulu biti rmiş bir ev kadın ı , kendisininse baş­kentin koca bir hastanesinde k linik şef yard ımcısı olmasına karşı n i lk gençliğinde babası n ı çok severdi Gülşen. Yoo, gene severim babamı , ayd ın adamdı r, düşüncelerimiz uyuşur. Hiçbir zama'n öğ­renci eylemlerine katı ld ığım için suçlamadı beni. Tersine destek bi­le o ldu. Ama zaman geçtikçe Gülşen babasından uzak/aşıyor, an­nesine yakınlaş ıyordu , yı l lar önce ö len annesine. Ona büyük bir haks ız l ık yapmış lardı e l birliğiyle. Babası , Gü lşen ve kardeşleri , onu hiç hak etmediği ağır bir cezaya, yaşam boyu �utfağa, çama­ş ı r makinasına, çocuk bezlerine yarg ı lamışlard ! . Ne aç bir cana­vard ı r o çamaş ır , ya da bulaşık legeni . . . K ıvı lc ım gibi bir yanıp bir ' sönen sevinçleri nası l yalar, yutar da gene doymaz . . . I lk y ıl ların bir erkekle birl ikte o lma mutlu luğu, sonralan analığ ın s ıcakl ığı yorgun kollardan süzülür, kirli , yağl ı sulara karış ıp akar gider, geride bir şey b ırakmadan. Gülşen, Cihangir günlerinden beri kentlerde, kasaba­larda, ocaklar ın, f ınnların , çamaşı r leğenlerinin, bulaşık tencere le­rinin önünde ömür tüketen nüfusun yarıs ına, üretimleri göze en az görünen işçilere, kad ın lara karşı korkunç bir yakın l ık duyuyordu içinde. Kad ınların acı çekmesini engellemek istiyordu . Bu yüzden Kadın-Ooğumcu oldu. Muayenehane açmayı h içbir zaman düşü n­medi.

Dr. Gü lşen başarı l ı bi r hekimdi. Başarı ne demekse � . . Başarı ikide bir değişen yönetimlerin çal ışanları hal laç pamu ğu gibi savur­duğu bir o rtamda yeri n koruyabi lmekse, tutucu bir başhekimin ka­sıp kavurduğu bir hastanede gençliğinde solculuk yapmış birinin şef yard ımcı l ığ ın ı sürdürmesiyle Gülşen başarı ! ıydı . Bunun gibi de sözü. geçen akrabaları , bir de her gün başhekimi ve onun adamları­nı nas ı l idare edeceğini uzun uzun , ince i nce hesaplamaydı . Her şey duyarl ı bi r dengeye bağ l ıyd ı . O denge bozulursa Gülşen de

132

Page 132: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Kadınlar da Vardır

taşraya sürüıüveri rdi . Yaşam, bir y ığ ı n çabucak bozuluverebi len dengelerin üstüne kurulu bir tahterevall i sanki . . . I lk görev dengele­rin korunması , evde, işte, her yerde. Gülşen akı ll ıd ı r, dengelidir, dengelerini iyi korur, evde ve hastanede. Arada s ı rada gülme ve ağlama krizleri geçiri r. Eh , o kadar kusur kadı k ız ında da bulunur. Gülşen işini kendini vererek yapard ı , hastalanyla bütünleşird i . Meslekdaşlarıyla arasındaki ayrım buydu .

O nöbet gecesinin sabahı Gülşen Servet Hanım'a liişkin bir ka­rar verdi . Ona hastal ığ ın ı söyleyecekti . Yakınların ın duru mu Ser­vet Hanım'dan gizlediğini biliyordu. Dayanamaz sanıyorlard ı onu. Oysa Gülşen tüm bir yaşamı kendini hiçe sayarak yaşayanlann şu koca 'dünyada dayanamayacağı h içbir şey olmadığ ın ı bi l i rdi . Gül­şen annesini anımsatan Servet Hanım'a bir armağan verme� isti­yordu . Bu armağan Servet Hanım' ın önündeki y ı l lard ı . Gülşen , Servet Hanım'ın o yıl ları yaşamasını istiyordu. Şimdiyle ö lümü ara­s ına sıkışan zaman parçasın ı da yalnızca soluk al ıp görev yaparak harcaması , şu koca dünyadan dünyanın aynmına bi le varmadan çekip gitmesi Gülşen'in içine tarifsiz bir keder veriyordu. Olacaklar bel liydi . Servet Hanım kendini iyi ieşmiş duyar duymaz, şu tatsız hastane deneyimini kafasından atacak, yakınlarıysa tümden unu­tacaktı . Servet Han ım kaldığı yerden ölü yaşamın ı sürdürmeye ko­yulacak!1 . Ölümle arasındaki maçta bu devreyi Servet Hanım ka­zanmışt ı . Ikinci kez bu denl i şansl ı o lmayabil irdi .

*** ,

"Kanser" sözcüğü sessiz odada yere h ızla düşen bir eşyanın gürültüsü gibi patiamışt ! . I lk şaşkınl ık anından sonra Servet Hanım büyük b i r rahatlama duydu. Demek sorun buydu . . . Şimdi, çok saç­ma gözüken pek şey aydınianıyordu. Bütün bu telaş ve suçlu ha­k ış lar buydu. Ölecel<ti , onun içindi. Servet Hanım' ın beynindeki kurt kemirmesini durdurdu. B ıçak alt ına yatana dek kendisine bir hastal ık yormamıştı . Ama şimdi , zaman zaman burgular sokulu­yordu sanki kafasına ; "Bana ne oluyor, bana ne olacak?", "Niçin evime yollamıyorlar beni? , "Kötü bir hastal ığım mı var? ." "Ölecek miyim?", "Sak ın kanser f i lan olmayayım?" sivri uçlanyla uykusuz saatlerde Servet Hanım' ın beynini deliyordu . Artık tek başına yattı-

133

Page 133: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -=====-�--�--------­

ğ ı bu edayı sevrniyerdu. Odanın ferahl ı k duygusu veren geniş liği gitgide boşluğa, ı ss ızl ığa, yanıtsız sorulara dönüşüyordu. Geçmi­şin bölük pörçük tathmsı anılan damağında h içliğin tadından başka bir iz b ı rakmadan sil i nmişler, Servet Han ım' ı soru ların acımasız! ı­ğ ına terkedip gitmiş lerdi . Yaşamı boş ve anlamsız uzanıyordu, Servet Hanım' ın ben liğinde. Yürüye yürüye yoru lduğu, onu sonun­da geti rip şu odaya b ırakan tek düzelik . . . Yaşamı buydu işte. Kısa­cık özetlenebi li rdi . Servet Gürol , ı stanbul'da doğdu, elliyedi y ı l ön­ce, Yüzbaşı Salim Bey'in kız ı , sonradan emekli ordonat albay, şim­di merhum; muhasebeci Behçet Gürül'la evlendi , şimdi emekli , beş çocuk doğurdu ve hastalandı . Beş çocuk doğurdum, dile kolay. Iyi , n 'olmuş yani , bahçedeki tekir kedi de aynı işi yapıyor. . . Servet Ha­n ım yattığ ı yerden hastane bahçesindeki gebe kediyi izliyordu , bir haftadı r. Ağır karn ın ı zar zor taşıya taşıya oraya buraya sürtünüp duruyordu h ayvan . Sonra şişman karn ı zayıflad ı . Beş tane minik kedicik bel iriverhlişti ortalıkta, şipşirin . Kedinin bir kezde yaptığ ın ı Servet Hanım tüm bir gençlik boyu yapmı şt ı . Ya o çocukların bakı­mı , büyümesi . Hep de iştahsız olurlar, doğru dürüst doyurmazlarsa karı nıarın ı sanki dünya yıkı l ı r. Soğuk kış geceleri hastalanmalan , boğmaca, k ız ı i , k ızamık , su çiçeği . . . Oku l giderleri , top oynarken k ırd ıklan komşu camı , bütünieme ler, üniversiteye girdi giremedi­ler. Nişan, düğün hazı rl ıklar ı , yine yeni gider kapı ları . . . Şimdi hasta yatağında, Servet Hanım o lmasa da ç.özümlenebi l irmiş nas ı lsa gi- i bi görunen bütün bu işler, nası l da silik soluk ve anlamsız, tıpkı art ık bakacak kimsesi kalmamış eski fotoğraflar gibi . . . Anasız da olsa büyür çocuklar, bir baltaya sap olurlar, ana olup da n'aptık? Kuş mu kondurduk? Şans verebi ldim mi çocuklarıma? Öyle de mutsuz olu­yor insanlar, böyle de, anah da anasız da . . . Bir öğün yemese bebek n 'o lur? Gene büyür. Hastal ıklarında sabahlad ım da h'oldu? Oaha mı çabuk iyileşti ler? Yoo . . Servet Hanım, hiçbir şey duymamış dü­şünmemiş, hiçbir şeye sevinmemiş, yerinmemiş gibiydi . Kendi ya­şamı deği ldi anı msad ıklan, yüzlerce kez görü le görü le tad ı i yice kaçtı bir mrnin bayatı ığ ıyd ı , kendisiyle i lişkisiz. Ve işte bir başına hastayd ı , soru larla yüz yüze. Yan ıt buydu demek ki , "Kanser".

Gülşen'in içi s ızladı , Servet H an ım' ın allak bul lak yüzünü gö-

" :- "j .-" . "':: -

134

Page 134: 4-Anne Hikayeleri

--=-==-"""""'�-�---�-�- Kadınlar da Vardır

rünce. Yatağa otu rup Servet Han ım' in e lini tuttu . - Inanın bana size doğruyu söylüyorum. Iyileştiniz, atlattmız .

Her kanser olayı kötü sonuçlanmaz. Yeniydi hastal ığınız, ameliya­tınız da başarıl i o ldu. Şimdi tümden sağ lıkhsınız . Benim bütün iste� diğim sağl ığ ın ız in ve önünüzdeki sağl ık l ı zamanın değeri ni bi l ip hakkını vermeniz. Bunu, bunu ise ancak gerçeği bil irseniz yapabi­l i rsiniz.

Tuh Allah kahretsin ! Gene duygusallaşmıştı işte. Sesi titriyor, gözleri doluyordu. Dedikleri kadar var. Duygusal ın biriyim . Mantık­l ı , serinkanı ! Gülşen . . . Hepsi duygusal l ığ ı mı örten bir kaplama on­ların .

Servet Hanım, Gülşen'in hafiften ıslak gözlerine bakt ı , doğru­yu söylediğini sezdi . Demek ölmeyecekti . Bu ona h iç de o kadar öneml i görünmüyordu şimdi . Önemli olan şu boş odayı dolduran s ıcac ı i< birşeylerd i . Servet Han ım günlerdir üşüyordu orada, üşü­mesi geçiverdi . Onu diğer i nsanlardan ayı ran duvar yıkı lmış! ! .

.-.::. Peki , daha ne kadar yaşanm? - Bunu kimse bi lemez, belki beş, belki on, belki yi rmi yı l . - Sanı mi? dedi Servet Han ım. Birden sevinivermişti . - Yirmi y ı l m ı dediniz? Ben hastalanmasayd ım da zaten kaç

y ı l daha yaşayacakt ım? , . Zaten e l li yedi yaşındayım. Sonra birden duralad ı . iş in içinde beş Y i ! lafı da vard ı .

- Ama, nası l olur, dedi , kanser kötü bir hastal ıktı r. Bizimki ler her halde benim öleceğimi sanıyorlar.

Onlar öyle zannederler, basmakal ıp bilgi leriyle, dedi Gül·· şen, sesinde okumuş kad ınların kendini beğenmişliğiyle . . .

- Yaa? . dedi Servet Hanım. Görünmez bir e l duvarı yeniden örüvermişti . Bir an için o ldu

sanm,işt ı . Bir an için Gülşen'i kızından da yakın duymuştu . Ama ol­mamışt ı işte. O koskoea bir doktordu, kendisiyse cahi l bir kadın .

135

Page 135: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Onun gibi düzinesi geçiyordur şu doktor k ız ın el inden. Ne .anlar o , Servet Han ım'm derd ini tasasın ı o . .

Tuh be Gü lşen . . . A llah senin diplomam kahretsin�, şu kad ınla nas ı l ı letiş im kuracağı m bi le öğretemedikten sonra. Gülşen yeni-den başladı .

.

- Bak ın , gerçekten iyisiniz a rtık. Ai leniz sizi çok seviyor. ("Acaba" diye geçirdi içinden Servet Hanım.) Onun için böyle telaş­l ı lar. Size birşey oluverecek diye ödleri kopuyor. ("Acaba" diye dü­şündü Servet Han ım) . Ama siz hastaneden çıkınca gene onlar için kendinizi çok yormaya başlayacaksın ız, çünkü , çünkü, onlar . . . on­lar . . . Size size çok güve niyorlar.

- Onları beni kul lanıyorlar, dedi Servet Hanım, dingin ve ka­rarl ı bir sesle. Sözcükleri n ağzından nas ı l döküldüğünün ayrım ına varmadan.

- Yoo, yoo . . . Onlar size çok güveniyorlar, hepsi bu. Siz ahştır­d ınız onları buna.

Aferin kızım Gü lşen, bu kez işi berbat etmedin . - Başka n e yapabi lirdim ki? dedi Servet Hanım, , sesinde kor­

kunç bir dingin lik . Gülşe n yan ıt bu lamad ı . "Başka ne yapabi l irdim ki?" - Yoo, yoo , öyle konuşmayın . Siz çok iyi şeyler yapt ın ız , bi r

düşü nsenize , ,çevrenize ne çok yararın ız dokundu. Kaç kişi bunca yararlı bi r ömür sürmüştür ki?

- Takdir edi lmedikten sonra . . . Servet Hanımın sesi o garip dinginliğini sürdürüyordu. "Siz yok

olduktan sonra takdir ederler." dedi Gülşen içinden. - Öyle demeyin , takdir etmeseler böyle dönenirler mi çevre­

nizde? .. Benim demek istediğim, azıcık da kendiniz için yaşay ın . Siz de vars ınız bu dünyada, öyle değil mi? Dünya o kadar büyük ve o kadar güzeı , aynı zamanda öylesine çirkin ki , onu tanımadan ya­şamak kendinize ve dünyaya büyük haksızlık. Bundan böyle evini-

136

Page 136: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Kadınlar da Vardır

zin ve ai lenizi n duvarlarıyla s ın ı rlamayın kendin izi . Bak Gülşen, gene kapt ı rd ın kendini . Avukat 91malıydın , doktor

oluncaya kadar. Servet Hanım şaşkın şaşkın Gülşen'in pembele­şen yüzüne baktı .

- Aman kız ım , dedi , bu yaştan sonra ben ne yapabi l i rim ki? . Ben yaşl ı bi r kad ın ım.

- Hiçbi r zaman çok geç deği ldir. - Elli yedi yaş geçti r, yavrum. Ben zavall ı , yaşl ı bi r kad ın ım,

gücüm yok. - Yoo, yan ı l ıyorsunuz. Siz çok, çok güçlüsünüz. Bütün ai leniz

size dayanıyor, baksamza. Yalnızca, gücünüzün ayr ımında değil­siniz , ne siz ne onlar . . .

- Ben ne yapabi l ir im k i şimdiden sonra Doktor Han ım'cı­ğ ım?

� Insanları tan ırsın ız, dedi Gülşen, insanları . Bir tek insanı ta­n ımak koca bir serüven yaşamak demektir.

***

Behçet Bey'i uyku tutmuyordu . Yatak boş ve soğuktu . Bir kaç y ı ld ır, Servet Hanım'a sarıldığ ı fi lan yoktu , yanı nda yattığ ın ın bi le ayınmin<;:fa deği ldi çoğu kez am�, şimdi yatak gene de çok boş ve çok soğuktu. Doğrusu garipti evin onsuz bunca sessizleşmesi . Ama öyle olmuştu işte. Behçet Bey yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu . Ya ev hepten boş kal ı rsa . . . Ya Servet dönmez­se . . . Büyük kızı "Baba g el , bizde kal" demişti ama kendi evinden başka yerde rahat edemiyo rdu . Bir defa, yatağ ın ı korkunç yad ı r­gard ı . Çocukların hir ikis i uğruyordu her gün, az oturuyorlard ı , hep

< aceleleri vard ı . Küçük kız yemek getiriyordu , Behçet Bey' yumurta bi le kıramazdı da. Her geçen gün kızın ın yüzündeki bezgin anlam koyulaşıyordu. Sessizce. "Bu ne inat baba, birimizde kalsan da he­pimizi bunca yormasan ne olur sanki?" der gibi . . . Ya Servet hepten yok olursa Behçet Bey ne yapacaktı? Korkuyordu. Karısın ın hasta­l ığ ın ı i lk öğrendiğinde duyduğu şaşkınl ık ve azıcık suçluluk sonra-

137

Page 137: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----====="----------­

lan öfkeye dönmüştü. Ne aksi kad ınoır şu Servet? Tut da kanser o!, tam rahat edeceğimiz s ırada. Bu da Allah'tan. Behçet Bey'in başı­na dert diye yaratmış o lmalıydı Tanrı onu. Bir araba çocuk doğur­muş, "Çocuklarım da çocuklarım" sonraları "torunlanm da torunIa­n m" diye Behçet Bey'in ömrünü « arartmış, kafasın ı şişirmişti. Hep Behçet Bey'in karş ı s ı nda, çocukları arkasında diki lip durmuştu . Onu hep yaln ız , hep tek başına bırakmıştl. -Ve işte şimdi de bu has­tal ığ ı ç ıkarmışt ı . Günler geçtikçe Behçet Bey'in evde tek başına dolana dolana besleyip büyüttüğü öfkesi, temelsiz b i r yapı gibi çö­küverdi . Tüm duygular, Behçet Bey' in içindeki bu gerçek panikte düğümlendi . Altmış yedi yı l l ık yaşamında ilk kez gerçek bir gelecek korkusuna kapı lmışt ı . Servet ölmemeliydi . Tanrı bu kadar gaddar o lamazd ı . Behçet Bey son yı l larda edindiği tesbih i yastığın ın a lt ın­dan çıkard ı , anlamın ı b i lmediği duaları mınıdanmaya koyuldu .

***

Servet Hanım o gece hiç uyuyamadı . Bağışlayamama, olanca acı l ığ ıyla zehirliyordu onu. Onu 'yaşatmamışlard ı , onu sevmemiş­lerdi , onu hasta etmişlerdi , kocası ve çocukları . Hiçbirinin umurun­da değildi Servet Hanım. Kocası . . . Kendi bedeni gibi al ıştığı bir var­I ıkt ı Behçet. . . Çocukları . . . Onlar başkaydı . Severdi onları , içi ezi le ezile. Bu gece tümünü yitirmişti Servet Hanım. Kocasın ı ve çocuk­ların ı . Artık yalnızd ı . Artık yalnızca kendisi ve içinde büyüyen Dr. Gülşen'i n şimdi l ik söküp attığ ı hastal ık vardı . Onlara ödetmeliydi, onları pişman etmeliydi . Onu yaşatmamanın acıs ın ı ç ıkartmai ly,dı onlardan. Ölmekten başka si lah ı yoktu . Oysa yaşamak istiyordu :

Sabaha karşı Servet Hanım tedirgin bir uykuya daldı . Düşünde mezann ı gördü. Kocas ı ve çocukları , mezarın başında dövünüyor­lard ı . Behçet Bey o n y ı l yaşlanmışt ı . Kimse istemiyordu onu , ço­cuklar ın ın h içbiri . K ızları kafa kafaya vermiş bağrışıyorlard ı . Uy anamız, bizi nerelere kodun da gittin? Torunların ı kimlerin el leri ne bı rakt ın? . Biz babamıza m ı bakacağ ız, çocuklara mı? lştem ç ı k­mamız gerekecek. Çocuklar ortada kald ı uy anamız . . . Servet H a­nım mezarda deği ldi . B i r ağacın ardına gizlenmiş onları gözlüyor­du. Çok yorgundu, uzanmak istiyordu. Gene de ağlayıcı lar ın g it­mesini bekledi . Sonra onların yüzünü bir daha hiç görmeyeceği tek

138

. b

Page 138: 4-Anne Hikayeleri

------=---�------ Kadınlar da ·Vardır

dinlenme yerine , mezara g irdi . Ter içinde uyand ı Servet Hanım. Hay ı r hayır, bin kez hayır. Ölmeyi seçmeyecaktL

Ertesi sabah vizitten sonra Gülşen, Servet Hanım'a uğrad ı . Kı­zarık ve şiş gözlerine bakt ı .

- Uyuyama�ın ız galiba? dedi .

, - Evet, çok kötü bir gece geçirdim. - Hastal ığ ın ıza m ı üzüldünüz? - Evet, tabi , şey . . . - Gerçelden, üzü iecek bir şey yok. Tersine kurtu lmanıza se-

vinmelisi niz. Iyi leşiyorsunuz, yendiniz hasta l ığ ı . - Asl ında hastal ığ ıma mı üzülüyorum? Ben de pek bi lemiyo­

rum .. Ben . . . . Beni . . . Odayı boğuk bir ses doldurdu . Yatak sarsı l ıyordu. Servet Ha­

nım iki yumruğunu birden ağzına tıkmış, h ıçkı rıklann ı bast ı rmaya çabal ıyordu . Başaramad ı . Bir göz yaşı seli içinde kalmışt ı .

- B,eni . . . Ben i kimse sevmiyor. Hiçbiri . . . Hiçbiri . . . - Kim o sizi sevmeyenler? - Kocam, çocuklarım . . .

- I lahi SerVet Han ım, dünyada bi r dolu insan daha var. - Ama ben o nları tan ımıyorum ki . . .

- Peki , ai lenizi n sizi sevmediğini d e nerden ç ıkartt ın ız? - Kaç gündür burda bir baş ıma hayatımı düşünüyorum. Bu

gece h iç uyumadım, h ep hatı rlad ım. I nsan sevdiğini esirgemez mi? Gün görmedim. Onlar beni hasta ett i .

- Bu hasta l ığ ı bünye yapar, Servet Han ım. - Onlar beni u mu rsamıyor, sevmiyor. Servet Han ım' ın h ıçkır ıkları büyüyo,rdu.

. 139

Page 139: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------------------ Yanı lıyo rsunuz. Sevgi vard ır, acıma da, acı da. Yalnız, i n­

san her gün aynı s ı radan işleri yaparken bunları ayınmsamaz. Me­sela ben. Annemi ne çok sevdiğimi yeni yeni anlıyorum. Her geçen gün biraz daha iyi anl ı yorum.

-Seviyorsunuz demek annenizi Doktor Hanı m? Servet Hanım'm h ı çkır ıkları durmuştu .

- Nerede anneniz? - Öldü, dedi Gülşen, durgunlaşmışt ı , i nsanların birbir lerin i

sevdikleri ni anlamalan için , birbirlerini tanımaları gerek, bence. Gereğinden fazla a l ı şt ığ ımız kişi leri sevip sevmediğimiz üstüne kafa yormayız.

- Yani , sizce çocuklarım beni seviyor mu? - E lbette . Sizi el a lt ında ku l lan ı lmaya haz ı r bir alet gibi gör-

mezlerse, daha doğrusu s iz kendinizi onlara öyle göstermezseniz daha çok severler.

Servet Han ım' ın ağlaması eni konu dinmişti .

- Bil iyor musunuz, Doktor Hanı m, dedi , siz değişik biri si niz. - Yok canım, herkesin değişik yönleri vardır. Bakın aklıma ne

geldi? Karş ı koğuştan bir hasta taburcu olacak yarın . Hani Neba-\ h at Han ımın koğuşu.

- Evet. . . - Siz i lla d a tek kişi l ik odada m ı yatmak istiyorsunuz? - Yok canım, s ık ı ı ıyorum burda. Baştan hoşuma gidiyordu

ama . . . - Iyi ya, acaba diyorum, sizi koğuşa geçirsek? Orda dostları­

nız olur. Sohbet edersiniz, birbirinize yardımınız dokunur, ha . . . Ne dersiniz? Bütün gün bir baş ın ıza yalnızl ık kuruntularına kapı l Iyor­�unuz. Koğuşta sizin le ayn ı hastal ı k sınavından geçen kadın ların yanında bak ın herşeyi nas ı l da farkl ı değerle�direceksiniz.

140

Page 140: 4-Anne Hikayeleri

---------------- Kadınlar da Vardır

Ya . . . Doğru, Nebahat , H anife , Zeynep . . . Onları u nutmuştu . Unutmamalıyd ı oysa onlarla olmalıyd ı .

- Haklıs ın ız Doktor Han ım. Akhmdan çıkmışt ı koğuştaki ler. Azıcık gülümsedi Servet Hanım. - Bütün gece yaşayamadığ ım hayat ı�a yand ım. - Bundan sonra yaşamaya bakın , dedi Gülşen . Servet Han ım, yanaklan mutluluktan al a l , acele acele toplu­

yordu, çantasın ı . Içi içine sığmıyordu . Taburcuydu artık. Koğuştaki son günlerinde yoğun bir özlem kaplamıştı her yanın ı , evlatların i , bakmaktan usandığ ı toru nların ı ; hatta kocasın ı bi le özlemişti . Dr. Gülşen',n "Gözün ayd ın Servet Han ım, üç gün sonra taburcusun" demesinden beri zaman sanki durmuş, koğuş arkadaşların ın soh­betleriyle çabucak bitiveren , nerdeyse mutlu günlerin sevinci sol­muştu. Sabırsızl ık dakikaları , saatleri uzattıkça uzatıyordu. Koğuş­taki ler de katı lmıştı Servet Hanım'ın bekleyişine. Şimdi onun heye­canına kapt ırmışlard ı kendilerin i . Her kafadan bir ses çıkıyor, kimi Servet Hanım'a yard ım ediyor, kimi bi r şeyler öğütlüyor, bütün bu telaşa hastanede "hasta" kimliğiyle kalmanın burukluğu karışıyor­du . Servet Hanım' ı d ışarıya sal ıvermek için açı lan kapıdan, koğu­şun kendi içine kapal ı · hal inden memnun, tekdüze yaşant ıs ın ı al­tüst eden bir özlem rüzgarı dolmuştu hastane duvarların ın içine . . . O akşam Nebahat Hanım, Muhsine Hanım ve Zeynep Hanım'a hü­zün arkadaşl ık edecekti , Servet H anım' ın yerine . . .

Servet Han ı m aceleyle daldı Gülşen'in odas ına . - Ah, Doktor Hanımcığım, sizi aramadığ ım yer kalmad ı . Ve­

dalaşmadan gidemezdim, değil mi ama? . Gülşen gü lümseyerek el ini uzattı . - Güle güle Servet Hanım, dedi, aman kendinize iyi bakın. Bir

, s ık ıntın ız olursa sak ın savsaklamayın. Koşup gelin , ben her za­man buradayım.

- Tabi, tabi , Doktor Hanımcığ ım.

141

Page 141: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Bem süre lerde muayene olmayı unutmayın - Hiç u nutur muyum, Doktor Han ımcığ ım? Yaşamak istiyo-

rum, deği l mi ama . . : Servet Hanım, gözlerinde çapkınca bir gülümseme, bir suç or­

takl ığı kıv ı lc ımıyla baktı Gülşen'e. Çok ayıp birşey' söylemişcesine pembeleşti yüzü , yeni yetme bir kızınki gibi .

- Oturmaz' mıs ın ız Servet Hanım, şu s ı ra işim yok, birer çay içel im, ha? . '

Servet Hanım suçüstü yakalananların te laş ıyla,

- Olmaz, Doktor Hanımcığ ım, olmaz, dedi , aşağıda kocamla . büyük kız ım, damad ım, filan bekliyorlar. Torunumu bi le getirmiş-ler. Onları bekletemem.

- Tabi , dedi Gülşen, hakl ı s ınız. Hafiften gururlanıyordu Servet Hanım. - Biliyor musunuz, dedi , beni kebapçıya götürüyorlar, tabucu

olmamı n şerefine. - Ne kadar iyi dedi Gülşen gülerek, aman çabuk olun, bakarsı­

nız vazgeçiveri rler. Servet Han ım Gülşen'in sesinde sızlayan acı gülmeceyi anla­

mad ı . - Hoşça kahn , dedi .

, ' Kapıya yöneldi . Birden geri döndü ve Gülşen'in boynuna sanh-

verdi . -Hoşça kal kızım, dedi , çok çok teşekkür ederim . . . Deminki çocuksu telaşı kaybolmuş, gene yaşl ı bir ana olmuştu

Servet Han ım . . . Gülşen i stasyonda sevdiğini uğurlayanların kim­sesizliğiyle başbaşa kald ı , Servet hanım gittikten sonra. Her ·gün<· sohbet ederdi Servet Hanım'la. Servet Hanım' ın hayatı nası l daha güzel olabi l i rdi? Hep bunu düşünüyordu . Hastane çık ış ına bakan

142

Page 142: 4-Anne Hikayeleri

---==------------- Kadınlar da Vardır

penceresinden aşağıyı seyre koyuldu. Orda Gülşen yaşlarında bir kadın ve i htiyar bir adam duruyordu ai lesine. Çocukları gerçekten bi r anlam verememişti , Yeşim'di bu, Servet Hanım' ın torunu . B ir kaç saniye sonra Servet Hanım da onlara katılacak, onlarla birlikte , . kısacık bir süre başkald ı rd ığ ı , onu gene ufam ufam ufalatacak ses­siz yaşamına doğru sevine sevine yürüyecektL Bu sevincin ne denl i k ısa süreceğini düşünmeyecektL Başka ne yapabi li rd i ki? Gülşen'in kafasında hep aynı tümce yankılanıyordu. "Ben yaşl ı bir kadın ım kızım, başka ne yapabi l irim kf? ... Kal ıplaşmış i l işkiler Ser­vet Hanım ı Gülşen'den koparıp almış, götürüyordu i şte . Gülşen başını pencere camına dayadı . Servet Hanım daha aşağıya inme­mişti . Şiddetli bir ağlama isteği duydu . Peki, hepsi boşuna mıyd ı? . Gülşen'in onca di l dökmeleri , Servet Hanım'm isyanı , biran sanki bu dünyada "Servet" diye bir insanın varl ığını anlar gibi olması . Bo­şuna mıydı bütün bunlar. Gü lşen biriki hafta önceyi anı ms ıyordu

. da . . . Amma pat ı rd ı kopartmışt ı Servet Hanım koğuşa geçebi lmek için , "Siz hayptım boyunca beni kul landın ız, şimdi de parah odayla gözü mü mü boyamak istiyorsunuz? Hasta arkadaşlarımla birlikte olacağım." diyor da başka laf etmiyordu ai lesine . Çocukları ger­çekten b ir anlam vere memişlerdi anaların ın hal ine. Behçet Bey kanserin karıs ın ın beynine yürüdüğünden hiç kuşku duymuyordu . Servet H an ım'sa istediği şeker kendine veri lmeyen bi r çocuğun tutkulu inadıyla direniyordu. "Beni aptal sandınız, benden hastal ı ­ğ ımı gizlediniz. Ölüyorum diye bütün telaşınız, ama ölmeyeceğim, size inat yaşayacağım" fi lan diyordu. Gülşen nerdeyse b in pişman olmuştu Servet Hanım' la konuştuğuna . . . Servet Han ım' ın büyük k ızma annelerinin koğuşa geçmesini kendisinin önerdiğini , yaln ız­l ığ ı n Servet Hanım'm ruhsal durumunu iyi etki lemediğini , Serv�t­Hanım hastal ığın ı öğrenmezse i lerde hastal ığı yinelenince bel i rti­leri önemsemeyip gecikebi leceğini anlatt ı . Bunun üzerine Servet Hanım' ın evlat ları n ı n akl ı 'yattı koğuş işine ve anneleri ni n Gü l­şen 'den "kanser" laf ın ı duymasına. Ama Behçet Bey'in, hayır . . . O,

' Gü lşen'e düşman gibi bakmaya başlamışt ı . Karıs ın ı dolduran bu ukala doktor kız ı verseler, bi r kaşık suda boğacakt ı .

Gülşen, Behçet Bey'le konuşmayı düşündü , ama hiç canı çek­medi bu işi. Ne söyleyebi l irdi ki ona Gülşen? .. Insan sevgi duyma-

143

Page 143: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

dl(J ı bi rine n e söyleyebi l i rd i? Behçet Bey'in kunt hat l l yüzündeki gü lmeyi unutmuş anlam, konuşma iste(Ji b ırakmıyordu Gülşen'de . Gülşen anlıyordu Behçet Sey'i. Onun gibi öyle ço k hasta sahibi gör­müştü ki . . . Tüm bir yaşamı bir kadın ve ev dolusu çocu(Jun geçimini sa(Jlamak u(Jruna kaba saba amirier, saygıs ız memurlar, kağıt lar, ka(Jltlar, gene ka(J ıt lar arasında tüketip gene de kimseye yarana­mayan, hep karş ıs ında karısıyla çocukarın ın birlikteliği ni görmenin

. yalnızl ığ ın ı yaşayan , o nlara yaklaşmayı kendine yediremeyen, na­sıl yaklaşaca(Jınl da zaten bi lemeyen, son durak diye mahalleleri n­deki emekli kahvesine s ığ ınan yaşl ı yorgun adamlar . . . Yeni yetme­l ik günerin i , del ikanl ı l ı k ça(Jın l anımsayamazlardı bi le . . . Karı koca didişmelerin in yaşl ı l ı(J ın yorgunlunda dinmesinden sonraki son bir kaç sene yi huzur içinde geçirmeyi , karı larından önce öte dünyaya göçmeyi düşünürken , karıların ı n ölümcül hastah(Jıyla şaşkına dö.:. nen, şimdiye dek varl ı kların ı pek duyumsamadıkları bu kadın ların yoklu(Juyla başlayacak kendi bi l inmez geleceklerin in kaygı iarına düşen yı lg ı n erkekler . . . Anl ıyordu 'onu Gülşen, ama şevemiyordu . Onun gibileri n akrep gibi kendi kendini zehirleyen bencilliğini seve­miyordu.

Sonunda mücadeleyi Servet Hanım kazanıp koğuşa geçmişti . Pek de iyi olmuştu . Bütün gün boş duvarları seyredip dertleneceği­ne, dertlenip dertlenip acı laşacağına, Serv.et Han ım arkadaşl ıklar kuruyor, dostlukları güçlendiriyordu. Başka hastalara yakın yaşa­d ıkça hastal ığ ı doğal saymayı , iyileşenleri gördükçe yaşama sarı l­mayı öğreniyordu. Behçet Bey'inse huzursuzluklarına bir yenisi kat ı lmışt ı . Karıs ın ın ö leceği karabasanı bitmişti ama tedirginl ikle r sürüyordu. Behçet Bey bir türlü kırk yı l l ık karıs ı Servet'in evli lik leri­n in bunca yı l al ı ş ı lm ış yolundan sapmasın ı kabul lenemiyordu . Tüm kararı kendisi veri rdi hep. Servet k ırk yı ldan sonra kalkmış, ona danışmadan, onun karşı çıkmalarına aldırmadan koğuşa geç­mişti . Karıs ın ın tutumundaki bu değişikl ik onu rahatsız ediyordu . Tabii Servet eve döndükten sonra gene eski tutumunu benimser­se, bu hastane serüvenini hasta bir kad ın ın kaprisi diye unutmaya haz ı rd ı .

Ve işte Servet Hanım kuzu kuzu gidiyordu eski davranışlan na

144

Page 144: 4-Anne Hikayeleri

---------------= Kadınlar da Vardır

doğru. Isyanı çabuk tükenmişti . Hastal ığ ın ı öğrenince, ai lesine karşı

içinde başlayan acı laşma dolu başkald ı rı , koğuşa geçtikten sonra dinmiş, eve dönüş günü yaklaştıkça gene boyun eğişe dönüşmüş­tü. Servet Hanım'daki tüm değişiklik şu hastanenin dört duvarı ara­sında yaşanıp bitmişti . Gülşen gene yükselen ağlama istediğini du­yumsad ı . Peki o ne u mmuştu? Servet Hanım' ın çektiği söylevler­den etkilenip tüm yaşantıs ın ı kökten değiştireceğini mi? Gerç�kten böyle mi sanmıştı . Gülşen? Hayır, böyle olamayacağın ı bi liyordu , yalnızca böyle olmas ın ı istemişti ve başaramamıştı . Ona neydi ki Servet Hamm'dan. Treni kaçırmış, yaşl ı bir kad ındı o, hali ne şük­retmeliydi , h astal ığ ı atlatmışt ı . Ne anlamı vard ı bu yaşl ı kad ına böyle bağlanman ın ve ümit bağlamanın? Gülşen kendini yapayaI­nız, kimsesiz duyumsad! . O anda, hayatının orta yerinde, mutlu ev­I i liğinin, başan i l iş yaşamın ın göbeğinde bir sokak çocuğu kadar yaln ız ve kimsesizdi . . . Kocas ıyla birl ikteliğinde yit i rdiği , bğul lan okul çağına geleli beri onlarla art ık kuramadığ ı , hastanenin küçük çıkar ve dedikodu dolu havasında un ufak olup giden dostluklarda tükettiği insan s ıcakl ığ ın ı aramışt ı . Servet Hanım'da. Ve Servet Hanım', da yitiriyordu i şte. Madem ki bir sokak çocuğu kadar kim­sesizdi bütün bu boğucu bağlar niyeydi? Sabah sekiz mesai leri , itiş kakış otobüsler, şu leş gibi pis hastane . . . Geceleri televizyon karşı­sında esneyen bir adam ve laf anlamayan afacan iki oğlan .. Acil ko­ğuşunu dolduran kad ın kalabal ığ ı . Bütün gün sevişip ikide bir gebe kalan, sonra da firketeyle çocuk düşürmeye kalkışan kadınlar. Gü!- ., şen onlardan da kocalandan da nefret ediyordu . Acı görmeye da­yanamıyordu art ık . B ir an usundan işi nden istifa etmek, Erol 'dan boşanmak, çocukları n ı yat ı l ı oku llara vermek geçti . Alıp baş ın ı uzaklara, taa uzaklara gitmeliydi . Son kertede çekici geldi bu dü­şünce ona .. . Oysa hiçbir yere gidebileceği yoktu . Bir kaç saat sonra ameliyathaneye gidecekti , o kadar. Servet Hanım nas ı l kuzu kuzu evine gidiyorsa, o da önce ameliyathaneye inip firketel i , lades ke­mik/i döl yol lanyla uğraşacak, sonra akşamüstü fi le lerini doldurup kuzu kuzu evin in yolunu tutacakt ı . Ağlamaya bi le değmezdi duru­mu . Servet Hanım için verdiği tüm emek boşunayd ı . Gülşen'in için­deki ağlama isteği katı laşmaya başlad ı . Ama minicik bir noktadan

145

Page 145: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----=-=-------=----­bu kat ı l ık çözüıüyordu . Acaba gerçeJ<ten h içbir şeye yar�mamış m ıydı Servet Hanım'a onca di l dökmeleri . . . Hepsi , hepsi al ış ı lmış bağ l ı l ı kları n, kemikleşmiş bağ ıml ı l ıkların karş ıs ında boşuna mıy­d ı ? Deği ldi , olamazdl , olmamalıyd ı . Servet Hanım Gülşen'j yanak­larından öpmüştü b ir ana s ıcakl ığ ıyla, koğuştaki hasta kadınları sevmişti kardeşeesin e ... Gülşen onu komşuların ın gün toplantı la­rında görü r gibiydi . Ayak ayak üstüne atacak, bir sigara tüttürecek - sigara içer miydi Servet Hanım? Olsa olsa günde bir tane filan, ai l e bütçesi onun sigara giderine izin vermezdi herhalde- "Yoo, kardeş" diyecekti . tl Bu kadar da olmaz. Gerektiğinde insan resti çe­kebi lmeli . Bana baksana . . . Behçet'e de çocuklarada Hayır, dedim, 'sizin paranız gerekli değiL . Bunca yı l bana para mı ödediniz size bakt ım diye? dedim, 'Yok efendim, yok, paranız cebinizde dursun. Ben koğuşa gidiyorum. Orda arkadaşlarım var. ' dedim, 'Beni hap-settiğiniz bu tek kişil ik odada sıkıntıdan patlayacak değilim ya.' Işte oldu kardeş, geçiverdim koğuşa. Yok canım yok, her istediklerini bana yapt ı ramazlar." Komşu hanımlar dinleyecekt! , herkesin gös­teriş li odada yatmak istediği bir hastanede Servet Hanım'ın koğuş tutkusuna pek de akı ı erdiremeden . . . Servet Han ım al ış ı lmamış birşey yapanların gurur verici başkal ığ ın ı duyacaktı . Bundan böyle s ı ra d ışı işlere kalkışanların arkasından verip verişti rirken diline da­ha hafif bi r kezzab bu!acaşacakt l . Başka ne yapabil irdi ki? Hepsi bu . . . Bu da bi r şeydi, hiç yoktan iyiydi .

Servet Hanım aşağıya inmiş Yeşim'j e linden tutmuştu . Gülşen i'<' torunuyla el ele yürüyen yaşl ı kad ın ın ardından baktı . Içinde hala

burukluk vard ı . Servet Hanım için artık çok geçti . Gülş�n için de geçti . Ama Yeşim için geç o lmayabi li rdi . Birden bir şimşek çaktı

. beyninde. lşe Yeşim'den başlamal ıyd l . Gülşen oğulların ı anımsa� d i . On ların çocuk sevimli l iklerin in bi le ö rtemediğ i , günden güne boy at ıp güçlenen benci l l ikleri bi r bi r gözünde canland ı , içi sızlad ı . Gülşen'in görüp de görmezden geldiği, ya da hoşgörmeye çal ıştığı bencil likler. Işe Ahmet ve Mehmet' le başlamalıyd l . Kolay tesl im 01-mayacaktı Gülşen . . . Yarından tezi yok birtakı m düzenlemeıer ge­tirmeliydi evine. Oğlanlar sabahları yatakların ı toplayıp pijamaları­nı katlamalıyd ı lar. Sonra düğme dikmesini , yumurta kırma,s ın ı filan da öğrenmeliydiler. Geceleri çorapıarın ı y ıkasalar hiç fena o lmaz-

146

Page 146: 4-Anne Hikayeleri

----""""""--�----�-- Kadınlar da Vardır

d ı . Gülşen güiümsedi , Ahmet'le Mehmet'in hatta Erol 'un şaşkınl ı ­ğ ın ı düşleyince. Keyfi yerine gelmeye başlamışt ı . Evte buncacık iş yaparlarse harhalde yorgunluktan öleceklerin i i leri süreceklerdj çocukları . Yoo, deneyecekti Gülşen, ana yüreğinin yufkal ığ ına bo­yun eğmemeliydi hemencecik . . . Tek kendi eviyle hiçbir şeyin çö­zümlenmeyeceğini bilmez deği ldi . Onun evi bütün bu evler denizi­nin ortasında bir damlaydı yalnızca. Ama bu denizin evlerde ban­nanlan ezip geçen dalgalanna gönül le kanşmaktansa aykır ı bir damla olup diremneye çal ışmak daha iyiydi . Sofra da kurup kaldır­malıydı Ahmet'le Mehmet, dağ ıtt ıkların ı da toplamal ıydı lar. Ve en önemlisi kendjlerinin bir türü terlemeyen bıyıklarına, güçlenmeyen kaslarına kızıp Ayla'n ın çi lli burnu, Selma'nın eğri bacaklarıyla alay etmeye, umars ız öfkelerini kızlara boşalt ıp rahatlamayı iki nci bi r erkeklik organı g ibi taşımaya al ışmamalıydı lar.

Aşağıda Yeşim z ıpzıp zıphyordu, anneannesine kavuşmaktan çok sevinçliydi. Ne kadar da şirin bir çocuktu, insana kucaklama ar­zusu veren. Ne kadar da çok engel bekliyordu bu şirinl iğin önünde, onu küskünlüğün si l ik sessizliğine ya da küçük hesapları n git gide acı laşan sinsi liğine döndürmek üzere . . . Yeşim bu tuzaklara düş­memeliydi . Yeşimler için çok geç olmamalıyd ı . . . . .

147

Page 147: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

BERDEL Esma OCAK

Fesla'n ın büyük kızı Delal onbeşine yeni g i rdi . Ondan sonra beş k ız daha doğurdu . Her defası nda oğlan bekledi ler, gelmedi . Şimdi otuzuç yaşındaydı ve yedinci çocuğuna gebeydi. Ama bu se­ferki bekleyiş bir başkaydı , bir beterdi . Kocası yemin etmişti "oğlan doğurmazsan evlenirim" diye.

Düşünüyordu kara kara. çocuğun karn ındaki vuruşları t ıpkı ötekiler gibiydi . Oysa oğlu olan kadınlar "oğlan bir başka oynar i n­sanın karnında, balık gibi kayar, kızlar olduklan yerde kıpı r kıpır kı­p ı rdarlar" d iyorlard ı '.

Ne çare ki , hoşnut o lduğu evrende yaşam süresini dolduran can, her deviniminde kendi yatağın ı deği l , anasın ın canevini tek­melediğinden habersiz, yedinci kez kıpır kıpır kıpırdıyordu karn ın­da. Bal ık gibi kaymıyordu.

Hani kocasına da hak vermiyor değildi . "Bir bizim oğlumuz yok kocca köyde, herif hakl ı , ocağ ı mı mı köre ısin?" diyordu içinden.

Diyordu ama, kalbi h iç te öyle çarpmıyordu. Korkudan öte bir k ıskançl ık sarmıştı bedenini . "Kimi a l ı r k i acep? bizim köyden mi a l ı r? alacağı benden güze mi olur? benden çok mu sever onu?" di­ye kendine sordukların ı yanıtlamaktan korkan bir daralmayla do­ğumunun gecikmesin i isterken, günleri de yaklaşıyordu aksine. Yaklaşt ı , yaklaştı ve bir sabah binbir acı içinde bir k ız daha getirdi

148

• b

Page 148: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Berdel

dünyaya. Kan deryas ı içinde debeleni rken, içerdeki kadı nlar ın hepsi birden "uyy Al lah a la , g ine bir k ız çatladı" diye bağ ı rı nca, ka­fasında her şey durdu . Görmeyen gözlerle etraf ın ı kuşatanlara­bakt ı . Içinde patlamaya yüz tutmuş birikimi geri itmeye çal ış ıp, bü­kü/en dudakların ı ıs ı rd ı . Ama olanakl ı değildi . Birden boşaldı , sar­s ı la h ıçkıra ağlamaya başlad ı . Üç k ızı da kendi lerini anaların ın üs­tüne atıp beraber ağlad ı lar.

Içerdekilerden biri , bir oğlan çocukla: "Gine bir kızı n oldu" diye haber sald ı Ömer'e.

Adam yüzünü gözünü , y ıkt l . Fakat çatt ığ ı kaşlarınm a lt ı ndaki gözlerine dolan sevinç taşiyordu kirpikierinin arasından. Hiç kimse bu çatık kaşların arkasındaki ış ığı görerniyecek kadar kör deği ldi . O yine de :

- Beni körocak koydu bu sümsük karı dedi . Sigaras ın ı keyifle tüttürerek. Ama kalbi kafası başka yerlerde süzülüyordu avın ı bul'­mak isteyen bir atmaca gibi .

Doğumları ndan sonra bir hafta, on gün kadar uğramazdı karı­s ın ın yanı na kız doğdu diye. Bu sefer öyle yapmadı . Ikinci günüy­dü, geldi , Fesla'n ı n yer yatağın ın ucuna i lişti . Konuşmadan habire sigara içti . K ızları etraf ında dört döndüler. Kadın suçlu suçlu başın ı kaldı rıp kaçamak yüzüne baktı kocasın ın . Bu geniş ve rahat hal in-den yüreklenip: \

- Ömer, keşke doğarken ikirniz de öleYdik. Allah beni a lsın . Ne yapayım, bir oğlan doğurup ocağın ı yeşerternedim, diye özür dile­di .

- Bil i rdim oğlan doğuramıyacağın ı , bu kaçıncı çünkü. Di l im hepten kısa/d ı . Arkamdan "kızlar babası , kızlar babası" diye bağırı r hep köylü ler; ded, kadın sustu . Adam kucağına çöken iki yaşındaki kızıyla oynamaya başlad ı , yapmacık bir ağırbaşl ı l ık la.

Fesla kocas ın ın hakl ı l ığ ın ı kabul lenmişti ama, ikiyüzlülüğü ca­n ını sıktı . "Hele hi lesine . . . Gelmiş beni sormaya. Tövbe yalan. öte­kilerde niye gelmez, niye sormazdı Yeni karıya yer yapar" diye 'ge­çirdi içinden. Hemen arkasından "Başl ık parası nerde ki?" diye

149

Page 149: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----�---------­avuUu kend ini , rahatladı biraz. Bu rahat l ık içinde akım ı ku l lana­rak :

- Di i im k ısad ı r Ömer, dedi . Evleneceksen evlen, ne yapa­yım.

Kocasın ın uzun bıyıkların ın altındaki dudaklan , dişlerini dışarı­ya vuracak kadar ara landı . Karıs ına doğru eği l ip:

- Helbet evleneceğim, dedi . Pesla ikirciklendi . Baktı çok kesin konuşuyor, içindeki kuşkuyu

gidermek için : - Ya baş l ık? diye sordu. - Deta! . . . - Ne dedin? - Dela l , dedim. - Ne Delal i? - Berdel , berde l ! . . � Amaaan , vicdanın batsın herif ! Kız ımı verip üstüme kuma

getireceksin hemi? - He yaa, oğlan doğuramıyan kannın hakkıdır bu , körocak mı

kalayım? Kanın ın donduğu nu belirgin duydu. Rengi küle döndü, yutkun- .

du. Kafasından geçenleri söze dönüştüremedi. Ömer yergi dolu bir � küçümsemeyle yüzüne bakıp: ·

- Öldün ha, dedi . Hele rengine hele. Sonra ceketini omuzuna atıp, umursamaz bir tavırla d ışarı çık-

t ı . Duru m ayd ınlan ı nca, geleceğini n korkunçluğunu kavrayan

Fesla, ölü bir umuda seslenircesine d ışarıya doğru :

• b

150

• h,

Page 150: 4-Anne Hikayeleri

-----=-==------------- Berdel

. - Deiaal, Deiaa! ! diye bağ ı rd ı . K ız koşarak geldi : - Ne var ana? - Baban seni kendine berdel edesiymiş. Hiç bir şey anlamadı . - Ne edesiymiş? - Berdei, berde!! Başlık yerine seni bi rileri ne verip, onun kızını

yahut bacıs ı n kendine alasıymış. Kız ın gözleri bi r yaban kedisinin gözleri gibi vahşi leşti, büyüdü.

Yere çökerken : - Vuşş ana, olur mu hiç öyle şey? - Olur, ana kurban olur. Vicdan olmayın yerde her' bir şey olur.

Ama kimle berdel edecek, seni kime verecel< ki yeni karısın ı almak için?

- Beni nası l verir ana? Gebersin üçü de. Alacağı da vereceği de, kendide. Beni nası l veri r?

- Verir veri r oğul , babandı r. Dua edel im de iyi biri ola seni ve­receği .

- Ya geti receği karı? - O da iyi o la i nşallah, geçine bizlen . Kaderimdir yavrum, ka-

derim. Al lah bir oğlam çok gördü bana. Kız, çuvald ız batırı lmış gibi yerinden fı rladı . Ayaklarını del i deli

yerlere vurup, eteklerini çekişti rerek: - Gebersin ler, gebersinler i nşallaaaahh , diye bağ ı rd ı . Epey

zamandan beri Mahmutla aralarında bakışmalar, gü lüşmeler, ya­k ınlaşmalar başlamışt ı . Içini doldurup taş ı ran öfkeyle :

- Olmaz ha, o lmaz işte ! Başkald ı rıs ıyla tepindi . Kadı n kız ın ın pençe pençe kızaran yüzüne üzünçle bakt ı . Ku-

15 1

Page 151: 4-Anne Hikayeleri

i , Anne Hikayeleri . ----------------

caklamaya, avutmaya benzer bir bakışla: - Alın yaz ıs ı , yazgı işte, ne demeli? dedi . Ana-kız yaşamlanna girecek olan bi lmedikleri , tanımadıkları o

i ki yabancıdan tiksinerek kıst ın ld ıkları kapanda acıyla, umars ızhk­la, tek kel ime daha edemeden bakt ı la r biribi rlerine.

Fesla, daha döşeğinin kan ı kurumadan kalktı , yatağını topladı , i şine , çocuklarına eği ldi .

Ömer'de bir uçarı l ık, bir telaş. Gecikecek bir gün yaşamını etki­l iyecekti 'sanki .

Açıktan açığa berdel o lacak kız aramaya başlad ı . Köylerinde yoktu, daha doğrusu Fesla'nın hatın için veren yoktu. Başka köyle­re yöneldi . Evlenmeyi en doğal hakkı saydığından, gidiş nedenini , nerelere gittiğini , kimlerden kız i stediğirıi en ufak ayrıntı larına ka­dar karısı na anlatmaktan arlanmıyordu.' Her seferinde· yüzünden düşen b in parça döndüğünde karısı ve kızı "Oh , gine bulamadı" di­ye serin soluklar al ıyoriard ı . Ama arayan bul,urdu.

Üç ay kadar gezdi , dolaştı Ömer. Sonunda birgün neş'esinden . uçarak geldi , normal bi iş buyurur gibi :

\

- Fesla, dedi karısına; bir bacı-kardeş buldum. Tam bize göre. Kardeş küçük, bacı büyük. Bu hafta gidip işi bitireceğiz. Tedariklen, haz ı rlan.

Fesla k ıskançl ığ ın ı , yıkk ın l ığ ın ı d ışarı vurmamak için göğsünü zorlayan .yüreğinin atış ların ı engellemeye çalışarak:

- Hayırl ı o lsun , diye inledi. Ömer ertesi gün oğlunu evlendirecek baba heyecanıyla köyün

içine düştü . Alacakların ı toplad ı , biraz borç istedi , iki gün sonra da karısı n ı a l ıp kente i ndi .

Yeni karıs ına üç alt ın , sandık , kafes , giysi l ik , puşu , tü lbent, peştemaı aldı . Yatakların ın yüzünü, astarı n ı yeni letti, kendine de bir kat elbise a ld ı .

152

Page 152: 4-Anne Hikayeleri

-------------------- Berdel

Kocasın ın peşinden ölü gibi dükkan dükkan dolaşan Fesla bir ara:

� - Herif, dedi . Bak bu aldıklanndan Delalta da isterim. AImaz­Iarsa kabul etmem haa ! Üç alt ın da, her bir şey alacaklar. Damad ı Delal da görmedi , ben de . Güzel mi acep?

- Akl ın ı güzel l iğe takma kız. - Eyvah L demek çirkindir? - Çirkindir, ama ki şirindir. Ağlamakla şaşkın l ık arası bir sesle : � Ya bacısı d iye soruverdi . Ömer çapkın , i stekli . - O da esmerdir. Esmerdir, ama ki tat ı ld ı r, diye gü ıümsedi . Delal deliye dönmüştü, hiç bir iş yapamıyordu. Çarşı dönüşü ,

baktı anasın ın yüzünde bir damla kan kalmamış , babasıysa keyfi n­den uçacak. Kararsız bir öfkeyle kapı ld ı . Babasına dik dik bakıp, ki­lere girdi :

- Anaa, hele gel biraz, d iye seslendi . Fesla kuşkulandı , - Ne kız? - Ana geı , bu zal im babamdan hayıf (öç) alal ı m. � Nası l?

, i

- Ben kaçayım biriyle . . . - Kimle k ız? - Birin i bu luru m elbet. - Uyy canın ç ıksın kız. Berdel olan kız kaçamaz. Kaçarsa kan

olur, kan . Bir kaç yiğidin kanı akar. Seni de, seni kaçıran ı da, baba­nı da ö ldü�ürle r. Derdime dert katmaya yekinme, hal ime bırak be­nim . Bitmişim ,zaten.

153

Page 153: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Senin için ana . . . Sana dayanamam. Beni besleyip büyüttü n, onca zahmetini çektin . Üstüne gelene nası l berdel olun.Jm? Ölsem daha iyi . Koy öldürsün ler beni . Ha tanı madığ ımı sevmediğim biriy­le evlenmişim, h a ö lmüşüm.

- Uyy amaan, boyuna bosuna kurban o lduğum. Kana boyalı yüreğim yetmez gibi , ciğerima dağlar vurmaya kalkma. Benim düş­manı m mıs ın kız?

Delal korktu . Gönlü Mahmud'un aşkıyla yanıp tutuşurkenı ala­cağı adama taktı akl ı n ı . U mut bir ı ş ıkt ı r, o ı şığa çevirdi gözlerini : "Belki de Mahmuı'tan daha iyi , daha güzeldir, ne belli?" dedi kendi kendine, vazgeçer gibi o ldu kaçmak fikrinden . Fakat farkında 01-mC!dan üzülmesini kesinl ikle istemediği anas ın ın içine öyle bir kuş­ku soktu ki , zaval l ı loğusanın omuzlarına kızını gözaltında tutmak gibi kayg ı l ı bir yük daha yüklendi . Sağırndan, sudan, tarladan , tan­d ı rdan, her dönüşünü dayanı lmaz bir korkuyla beklemekten bıkıp usanan Fesla, gerçekleşmesini hiç mi hiç istemediği o günü, düğün gününü çok öne a lmaya karar verdi . Zaten kocası da sabırs ızIanı­yor, h iç yoktan türlü neden ler uydurup, olay lar çıkarıyordu. ·

Bir gün başı önünde , yüreği ağzı nda: - Ömer, dedi , gelecek perşembe gel ini getirel im mi? Yüreği hop hop etti Ömer' in . - Getire lim ya. 8e�\lemenin ne gereği var ki? diye kocasın ın

sesindeki açık sevinç başın ı daha çok eğmeğe zorlad ı Fesl a'yı . Yüzündeki o utanmaz taşkınhğı görmemek için bakmak isteme­di .

�rtesi gün işe koyuldu . Hem kız ın ın l<açmasından korkuyor,' hem de yaralanan onuru nun içine akan kanıyla durmadan çal ış ı­yordu .

Her gece bir biçimde rüyasına giren kumasın ın yatacağı yata­ğ ın yününe kadar ·yıkad l . AI üstüne beyaz dal l ı ipek yorganlann ı kaplarken, gözlerinden süzülen bir-kaç damla yaşa takı l ı kaldı kah­verengi bakışları . Biti rince katlad ı , yüklüğe koydu .

. h

154

Page 154: 4-Anne Hikayeleri

------=-====-----==�--� Berdel

Bıkkmhk yüklü bir devinimle başka işlere koştu. Yeni gel ininin çamaşırların ı , giysi ierin i , kocasın ın boylu , boslu tarifine uydurarak dikti , puşulann ı kafesine yerleşti rdi ,- odası m derleyip düzenledi , serdi , koştu . Ayakta duracak hali kalmamıştı ama, töre ve ayıp kor­kusuyla direniyordu .

Berde lde adet bir başkaydı . Iki gelin önceden kararlaştı rı lan gün ve saatte hazırlan ı r, süslü atlara bindiri lip davul zurnalar, ka­vallarla yola çıkanlı rlard J . Karş ı laştıkları yerde gel inler atların ı de­ğiştirip, öpüşür, birini n geldiği yöne öteki giderdi . Onlar da öyle yap­t ı lar.

Delal , yüzünü görmediği , adını bi le bi lmediği bir erkeğe eş oia-rak gönderi l i rken, anas ın ın boynuna san ı ıp :

'

- Helal et ana. Sebebimiz murats ız kalsın i nşal lah, diye sarsı­la sars ı la ağlad ı .

Biribirleri nden kopacak gibi deği l lerdi , zorla ayı rdı lar. Bac ı lan eteğine yapışmış ağiaş ıyorlard ı . El lerinden koparıp ata güçlükle bindirdi ler.

Traş -olmuş, taranmış yeni giysileriyle güvey adas ın ın damında oturan Ömer, bi r-kaç defa yere tükürüp "Lanet olsun" diye gıc ırt ıh ayakkabısıyla yere vurdu. I lk kez evleniyormuş gibi töreleri n tüm gereklerini yerine getirrneğe özen göstermişti . Kökü sivriiterek top­rak dama çakı lan dikenli güvey ağacına, ipe dizi l i halkah şekerler, narıari e lmalar ası ı mışt ı . Etraf ın ı sarıp, i nce bir a layla gülüşen gençleri , orta yaşl ı lan unutmuşçasına, gözlerini uzaklardan bel jre-cek ati ı iann yoluna dikmişti .

.

Gelin alayı yola koyulunca, Fesla duvann dibine çöktü . Içindeki acıya, boğulan heyecanı giz!emek için sararan yüzünü el leriyle ka­payıp: "Delal im, ahh Delal ım" diye h ıçkı ra h ıçkı ra ağlad ı .

Uzun bir süre sonra davullu, zurnal ı , köçekli ciritli öteki kafilenin ucu göründü .

Pembe puşu çeki li o lduğundan gelinin yüzünü göremediler. At, avlu kapısı n ın önünde durdu. Fesla, töre gereği ö lü gibi yeri nden

155

Page 155: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri' ---------------­

kalkt ı , küt küt atan yüreği , titreyen e l leriyle kumasım attan i ndirdi . Koluna g i rd i , içeri soktu ve çıkt ı .

Güvenli adı mlarla damdan i ne.n Ömer'j s ı rtından, omuzundan yumruklayıp , yeni karıs ın ın yamna iten ler gÜlüşürlerken, Fesla ağ­laşan k ız ları n ı n üstüne kapanmış yenideh · h ıçkınyordu.

Sabah erkenden kapıya çıkt ı Ömer. "Feslaaa" diye çalımla ba­ğ ı rd ı . Kad ın acıyla koştu. Yerden-yere çal ınmış, her yanı parçalan­mış bir hal içinde:

- Ne var? dedi. Zifaf gecesinin sabahında, annesine seslenen şmıarık bir köy

delikanl ıs ı tavrıyla - Acıkt ık , yiyecek birşeyler getir, diye emretti . Siniye yoğurt, pekmez, ekmek, peyni r koyup götürdü. Ömer

kapıda duruyordu. Karıs ın ın yüzüne mutlu, güleç bakıp "gır" anla­mında işaret ett i .

Fesla'nı n buz kesmiş e lleri siniyi düşürecek kadar çok titriyor, beynindeki uğultu kulak larına yansıyıp çoğal ıyordu. Son direnciyle yan aralık kapıyı itti . Dizleri çözülüyor, yüreği par par paralanıyor­du. Siniyi yere bır�ktı , ayakta duran kumasına kaldırd ı gözlerin ve o anda tüm kaygısı , tüm yorgunluğu uçup gitti . Kapkara yüzünün or­tasındaki kocaman burnu, cerahatli mor kal ın dudakları , dişlek ağ­z ıyla i nsam t!ksindirecek kadar çirkindi . Eği l ip Fesla'n ın elini öptü. O da gönül rahathğıyla iki yanağmı öpüp, k ıvanç dolu bir gülümse­meyle içerden çıkt ı . Kapıdaki kocasını n yüzüne bakarken o alayıl gülücük dudaklarındaydı hala. Ömer' i bu belli bel irsiz gülümseme en duyarlı yerinden vurdu. Nedenini kestirdiğinde1n, kapıyı öfkeyle çekip içeri g i rdi .

.

Ömer iki ay kadar yeni karısıyla yaşadı . Sonradan köy töre leri­ne uyarak üç bir karıs ın ın, diğer üç gün de diğer karıs ının yanında ycrtmaya başlad ı . Ama eski karıs ın ın odasına her gi rişte bir özür bulur h ı r ç ıkardı .

Yeni karısı , i lk ayın ın sonunda gebe kaldı . Ömer çok mutluydu.

156

Page 156: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Berdel

Karısı n ı n yüzde yüz oğlan doğuracığ ı na .inand ı rm ışt ı kendini . Şeh i re gidiş günleri ni öyle ayarhyordu ki , o akşam yeni karıs ı­

n ın s ı rası o luyor, çocuklarından gizleye gizleye getirdiklerin i gebe karısı na yediriyordu .

Fesla iyi huylu bir kadın olduğundan kumasıyla da iyi geçiniyor-, du. Kocası ne kadar çok severse s.evsin, çatlak dudakları ndan hiç

eksik olmayan iltihapı ! çizgi ler, konuşurken dışarı fı rlayacakmış gi­bi duran ağız yapıs ı , kal ın, yadırganan ses tonuyla kıskanı lacak bi­ri olmad ığ ın ı bi l iyordu.

Ömer köyün di l ine desten o lmuştu Öyle k i Fesla alaya al ı nan kocasından dolayı sevinmekle beraber biraz üzülüyordu da. Ne de olsa çocukların ın babasıyd ı .

Iki ay kadar sonra da Fesla gebe kaldı ve aradan aylar geçti . Bir gün tand ı ra ekmek vururken karn ı ndakin in b irden sağdan sola kayd ığ ın ı farketti , o lduğu yere çöktü , gözleri ni kapadı , saniyenin binde biri nde hesapladı . Beş ayl ıktı karnındaki . Yı l larca beklediği , devin im miydi bu? Tarifsiz bir umuda kap ı ld ı . "Eğer oynayan ço­cuksa, öteki lerden farkl ı ; bal ik gibi kayıyorif diye geçird i içinden. Karn ındakin i koru mak içgüdüsüyle yere rahat yay ı ld ı , e l lerin i be­denine destek etti , yaşamın ın en içten gü!ümsemesiyle güıümsedi. Sonra b i rden neş'esi kaçt ı , kuması bu gün lerde doğu racakt ! . "Onun karnındaki nas ı l oynar acaba?" diye neraklandı . Fakat kar­n ında k ımı ıdayan can, canına öyle bir umut katmıştı ki , kendisinin de şaşıp kaldığı bir çeviklikle yerinden fırlad ı , kor dolu tandıra coş­kuyla ekmeklerini vurmaya �aşlad ı .

Ömer o sabah odasından heyecanla f ı rlad ı : - Feslaa, ebe anaya haber sal, Fatmanın sancısı var, diye ba­

ğırd ı : Olduğu yerde donakalan Fesla'nın içinin bir yerinden "çat" di­ye bir şey koptu, boğazma yün1dü boğacak gibi . Bön bön kocasının yüzüne bakt ı . Ömer sabırs ızl ık dolu bi(telaşla :

- Kan ölecek, çabuk o l , dedi. Ceketini giyip d ışarı çıkarken yü­zü apaydınd l . Hala öylece duran Fesla'ya:

157

Page 157: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

- Durmuş ahm ak ahmak ne bakıyorsun yüzüme kız? Geber­din ha davran haydi , dedi .

Kad ın uyur-gezer gibi girdi içeri, yatağa çöktü , Delal'dan sonra­ki kızın ı uyand ı rd ı .

- Kalk Zelal , kalk ! Koş ebe anayı çağır. Fatma oğlan doğura­cak, dedi. Kız yorganı üstünden f ı rlatı rken,

- Ne bi ld in oğlandır ana? diye sordu. - Şansı var k ız . Görmez misin baban nası l sever o yürek bu-

land ı ran surat ın ı . H elbet oğlan doğar. Kalk çabuk, haydi . Zelal h ı rsla baş ına yemenisini bağlayıp, kapıyı vurdu çıkt ı . Ebe

anayia döndüler, iki de yard ımcı geldi komşudan. Fesla, e li ayağı zangır zangı r titreyerek dışardaki işlerle uğraşı­

yordu. Ama kulağı odadan çıkacak habercideydi � Ne yaptığ ın ın bi­le farkında değ i ldi .

Ebe ana ge li nce, Ömer muhtarı n odasına g itti. Oğlan babası adayların ı n ağ ı rbaşh l ığ ıyla oturdu . Müjdeci ler koşup: "ömürlü 01-:­sun oğlun Ömer" diyeceklerdi . "Hele biraz vakit geçsin , oda biraz daha ka!abaı ı ı< olsun da öyle doğursun" diyordu içinden. Ceketinin sağ cebine kağıt paralar koymuştu , çıkarıp müjdeci lere vermek için . Oda kapıs ı na yaklaşan her ad ım yüreğini ağzına geti riyor, bomba gibi patlayacak haberin heyecanıyla renkten renge giriyor­du .

Fatma kulak t ı rmalayan sesiyle bağırıyordu avaz avaz. Bir ara sesi son perdeve vardı . Bir çocuk viyaklaması vurdu d ışarıya. Fes� ia yere çöküp, yüzünü duvara döndü , kulakların ı ·t /kad l . Zelai içer­den f ı rlad ı , anas ına bakt ı , üveyanasın ın kapısı önüne koştu , kula­g ın ı kapıya verdL Içerden çıkan olmad ı . Bebek ağl ıyordu durma­dan.

Fesla'n ın azg ın bir sel gibi coşan, kabaran kalbi duruldu biraz. "Kızd ı r inşallah , oğlan olsaydı koşarlardı d ışarı" diye düşünüp yü­reklendi . Zelal 'e :

158

Page 158: 4-Anne Hikayeleri

--------------------- Berdel

- K ız g ir içeri , sorsana ne doğdu, ded i . Zelal kapıyı itip g i rdi , ebe ana: - K ız batasıca. Bu da kız, hem de nası l çirkin bir kız deyince,

Zelal öyle bir f lrlayış f ı rladı ki , ayağı eşiğe tak ı l ıp , yere kapakIan­d ı .

- Anaa kız, kız aynen anaSi gibi , çirkin bir kız, dedi ve koştu dış kapıya doğru. Güiüyordu katı l ıyordu kahkahadan. Soluk almadan odaya koştu, oda tıklım tıkhmdı . Kapıyı h ızla it7p, kendi lerine çektir­dikleri ni ödetmek istercesine çekinmeden, şakıyan mutlu sesiy­i� :

.,..- Babaa, bir kızın oldu , ·kızm! Tıpkı anası gibiymiş, dedi ve yi­ne gülerek f ırladı Çı!,tı . Ömer dokuz-on kurşun yemiş gibi o ldu . Er­keklerin hepsi bıyık alt ından gü!ümsedi ler. Ç ıt çıkmadı daha sonra odada. .

Oğlunun olmamısmm suçu, i lk kez Ömer'e yönelti imişti . Fesla çok mutluydu. Içeri gi rd i , ağı rbaşl ı I ı kla yaklaşt ı : - Ömürlü olsun beben, dedi . Kumas ın ı öpmek için eği ldi .

Aman Allah ı m, kederden miydi acıdan mıyd ı? D ışarı fı rlayan dev­ırik gözleri , paralanmış cerahatli dudak!an , kocaman burnu, yüzü­ne yapışan dik siyah saçlarıyla çirkin liğin simgesi gibiydi . Bi r ana ayı misali soluyordu , içinin tüm gazabı d ış ına vurmuştu , öpemedi. · Kendini gen al ı rken : "vay, dedi içinden, erkek mil letinin midesine. Nas ı l da bay ı l i r i ştab; boklu ."

Ömer akşam karıs ına uğramaya geldi . Suratı asıktı ama, karı­s ın ı koru mak ister gibi bir hali vard ı . Etrafındaki lerden utanmadan, arlanmadan:

.

- Canın sağ olsun, üzülme. Oğlanı da seneye doğarsm, diye avuttu .

, Fesla'ya bütün çektiklerinden daha acı geldi . bu son tümce, tuz-biber ekti kanayan yarasına . En ince yerinden öyle bir kopup k ın i<;1 i ki , kol ları yanına düştü , gözlerine yaşlar yürüdü.

159

Page 159: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----===-----------­

Gözü anasında o lan Zelal deliye döndü. Hmçla yerinden kalkt ı , bebeğin yüzündeki örtüyü ·çekti , karga yavrusuna benziyordu . Adam görünce ürktü .

'

- Seneye bundan da çirkin bir kızın olur ama, oğlun o lmaz, 01-maaaz diye bağı rd ı , e li ndeki ö rtüyü yere atıp üstüne bastı , tanı ya­madığ ı bir öfkeyle kapıyı çarpıp çıktı . Anas ın ın öcünü almıştı her şeyi göze alarak. Başka zaman olsa kız ı yerden yere çalard ı . Yerin­den kıpırdıyamadı , bakışları iki karıs ın ın arasında gitti geldi · ve son­ra ba.şı önüne düştü . Fesla'n ın gözleri nde -haıa yaşlar vard ı .

Aradan dört ay geçti . Bu kez Fesla sancı landı . Kızları hazır l ık­ların ı yapıp, ebe anayla komşuları çağı rd ı lar. Anaların ın etrafında dört dönüyorlard ı .

Ömer çirkin k ız ın ı da kar ıs ı kadar çok sevdiği nden , pislikten, kOkudan , s inekten g i ri lmerz duru mdak ı odası ndan ç ıkmıyordu hiç.

Fatma da çok heyecanl ıydı o gün, girip çık ıyordu kuma�ın ın odası na.

Fesla'nın sancı ları kendisini yere devirecek kadar baskın , güç­lü gel iyordu . O acı içinde bu farkl ı l ığ ı seziyor "Oğland ı ril diyordu içinden ve direniyordu. Sonunda o mutlu an gelip çatı i , daha çocu­ğun çığ l ığ ı duyulmadan ebe ana:

- Oğlaan, oğlaan, nur topu gibi bir oğlaan! diye bağı rınca kız­lar yasak-masak din lemeden içeri gi rmek için kapıy ı zorlad ı lar. Zetal yarı ç ı lg ın bir sevinçle "Oğlaan, oğlaan" çığlığıyla koştu baba­s ın ın odası na. Ömer'in k ız ın ı pışpışlayan kol ları gevşedi . çocuğu usu lca yere b ı rakırken , yüzünde insana gülme duygusu veren ye­ni lgiyle karış ık tuhaf , acı bi r gülücük bel irdi . Zelal :

- Oğlaan, oğlaan! Nur topu gibi bir oğlaan ! Yaşasın anam, ya­şas ı ı ı n ! Nağralarıyla e llerini . biribi rine vurup, olduğu yerde coşkuy­la döndü. Açı lan etekleri babas ın ın yüzüne değecekU nerdeyse . Hemen d ışari koştu , köyün içine düştü . Bütün evlere dalıp müjde­led i . Beş dakika içinde bu mutlu olayı duymayan kalmadı .

160

• b

Page 160: 4-Anne Hikayeleri

-=-=--�----.....",,;=--=--------- Berdel

Ama Ömer içerde öylece duruyordu. Yı l lard ı r ölesiye bir istekle beklediği oğlunun gelişini böyle istemsiz karşı layış ı na şaşt ı . Içini yokladı ; yok sevinmiyordu, sevinemiyordu. Büyük bir suçluluk du-gusu içinde yere bakıyordu .

'

Fatma içeriye girdi . Saman mor cerahatli dudakları farkedil ir bi­çimde titriyordu. Kocas ın ın yüzüne baktı , baş ın ı eğd i . O da eğdi; h içbi r şey konuşmad ı lar.

Sonra Ömer bitik, isteksiz k�lkt l . Ne yapacağın ı kendisi de bil­miyordu , yüzüne zoraki bir gülücük tak ıp , d ışarı ç ıkt ı . K ızların ın üçü birden :

'- Baba, kardeşimiz oldu , kardeşimiz ! diye üstüne geldiler. Ge­ri iter gibi başların ı okşayıp, köy odasına yöneldi . Varır varmaz otu­ranları n tü mü :

- Ömürlü olsun oğlun Ömer, diye ayağa t ı rfadı lar. Bir suçlu gi­bi köşeye çöküp oturdu. Oda dolup taştı oğlu nun hat ı rına. Sabır­sız lardan biri :

- Ah u la Ömer, ah ! dedi. Hem gül gibi k ız ı belaş-alaş gurbetin bir c ıb ıhna verdin', hem de ocağına iki nüfusu bela ettin boşu boşu­na.

Ömer'in oğluna karşı bir tiksinti beli rdi içintJe, cevap veremedi . Herkes , Fesla'n ın öcünü almak istercesine, bi r yerine beş defa gö­zünü ayd ın ediyord�, alayıl anlamlı gülümseyip, yanındakini dürte­rek.

16 1

Page 161: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -------------�-

DOGUM Esma OCAK

Yağ ış l ı ve karan l ık bir gece, bir bahargecesi. Yağmurun ninni­siyl.e uykuya dalmış her taraf. Pencerelerinden hafif, k ı rmızı DŞık s ı­zan evin içindeki lerden başka devinen yok koca köyde . . .

K irden, buharda n buzlu gibi duran camdan, el indeki kandi l in yüzünü aydı nlatan ış ığında Gazal k ız ın ın ürküntüsü açık seçik.

Ocağın yanındaki oyuğa b ı rakıyorel indeki kandili . Sepette ge­tirdiği kÖklerte tezek kalıpların ı düzenle yerleştirip , kibritlıyor. Yan­d ıkça bükülen kökleri n tezekleri kucaklayan a levinde heyula gibi büyüyen insan gölg�leri netleşiyor. Ayak altında dolaşan iki yaşla­n ndaki oğlan çocuğundan başka, kalabal ığın tümü kadın . Aceleci , şaşk ın girip çıkıyorlar.

Ocağı n karş ıs ındaki döşekte durmadan dönen genç kad ın ın bağ ı rtı s ın ı , saçakları ç ırparcası na yağ an yağmuru n homurtusu bastı rmada.

Sabahtan beri çektiği sancı lar doruğa çık ınca çığl ik lan h ızla­. nan ın karn ın ı açıp , oca§a tutuyor yanındaki ler:

- Çocuk s ıcağı sever, s ıcak iyidir: Haydi dayan, dayan diyor­lar.

Saçın ın her telinden terler boşanan hasta "Aııah ım, yetiş Alla­h i l ı mm" yakanşıyla kendini döşeğe b ı rakıp , ık ın ı rken ebe ana­n ın :

- Tamaam, tamaam. Al lahuekber, Allahuekber, Lai lahei llal-

162

Page 162: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Dogum

lah all�huekber tekbirine doğan bebenin "Üwee, üwee"leri kanşı­veriyor.

Babasından a ldığ ı çakıyl.a bebenin göbeğini anas ından ayı ran ebe ana :

- H ıd ı ra müjdee nurtopu gibi bir oğlu daha o ldu, böbürlenme­siyie şakıyor. H ız ın ı artt ı ran yağmurun oluşturduğu derecikler so­kaklardan boşanıp, geniş YOkuşta birleşerek, küçük bjr çağlayan gibi gürü ltülü , azgın habire aktıkça, sinirleri geri lenler bu muştuyla dinginJeşip, gülümsüyorlar bi ri.birlerine.

loğusanın dinlendi rici , düş dolu bir huzurla ayd ın lanan yüzü , ,az Sôilra yeniden yoklayan sancı iarın zoruyia kas ı i lyor.

Ebe ana yıkaması için bebeği yan ındakine verirken, dizinin al­t ında hazır tuttuğu buzağı bağladıklan tezek bulaşmış yeşi l ipin bir ucunu Ioğusadan sa rkan eşe, diğer ucunu ayağına bağI Iyarak yap­t ığ ın ın gerekçesini :

- Eş gelmedi , eşş. Yüreğine f ırlar ayağına bağlamazsam diye açı kl ıyor.

I lerleyen dakikalar saatlere varırken, kesi len sancıdan, durma­dan kaybedi len kandan kara çaresizliklere düşen ebe ana, tek da­yanağ ı olan en güveni li r çareye baş vurarak_:

- Heeyy! Bir erkek yok mu oralarda? Gidip hocayı uyandırs ın , üstümüzdeki damda Feraç okusun , feraç. Al lah büyüktür kendini çağıranı darda komaz. Haydi , çabuk olun buyruğuyla son kozunu oynuyor.

Gazal kız, kopuk tahta �erdivenleri çökerti reesine aceleyle in ip, ağabeyini gönderiyor.

Az son ra tüyler ü rperten, i nsan ı i l iklerine kadar donduran bir salavat sesi , dalga dalga yükselerek kaplıyor köyü .

Bu i lahi sesle uykudan uyanıp, e l lerini göğe açan köylüler, ya- -taklannda oturarak yüzleri kıblede. "Allah ım okunan feraçlar yüzü hürmetine sen kurtar. Kurtarıcısm sen" yakarışiarın ı H ıd ınn evine doğru üfıüyorlar.

163

Page 163: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Oysa, karş ı evdeki kuşku g ittikçe ,artmadadı r. Gözleri çukura i ne n hastanı n dudakla n bembeyaz, ıs ı rd ığ ı e lleri buz gibidi r.

Gazal k ız ebe a nayı kolundan tutup, odanı n ortasına f ı rlat ı� yor:

- Böyle ne durdun ana? 'Kız ölüyor, birşeyler yap. Ebe ananın yüzü, i ki yumruğunun arası nda, umudunu tümden yitirdiğini gizle­mek isterken h ıçkı rıveriyor, umars ı�d!r.

Ebe kadın ın halinden işin su götürür tarafı kalmadığını kestiren Gazal aşağ ıya kardeşine koşuyor: ,

- Doktora yetiştirsek mi ola? - Niye kız, kurtulmad ı m ı? - Kurtu lda da ne? eş gelmiyormuş. - Nas ı l götürse�? araba ne yok ki? - Atla ata koştur kasabadan bir otomobil getir, çabuk şeh i re

kavuşturahm. Hıd ı r ah ı rdan çektiği ata atlayıp, alabildiğine t uzralan yağmu­

run a lt ında doludizgin kasabaya uçarken, odada bu işten anladığı­n'i söyleyen bir kadın , tüm gücüyle Ioğusanın karnına, bel ine bastı­rarak:

- Eş yukarda, basmazsan inmez anam. Ebe ana m bunamış, bi lmiyor bunak i htiyar : bi lgiçfiğiyle yükleniyor. Döşeğin alt ından sı­zan kan, toprak odaya, oraya-buraya dağ ı l ı rken birden d ışarda az­g ınlaş ıp çağlayan sel gibi gürleşiyor.

Iki kad ın karnın ı a lev alev yanan ocağa tutmak için zo'rla kald ı­n rlari<en, loğusan ın kanı boşalan bedeni ocağa doğru y ık ı l ıyor. Uzun , kahn örükleri nden-birinin ucu tutuşurken de o artık bi r ölü­dür.

Odada keskin kı l , tezek, kan kOkusu, bebek çığl ığı "Kader, ah kader" feryadı dopdolu .

Horozlar öterken hoca tekrar caminin damına çıkıyor, bu sefer okuyacağı feraç deği l , sala'd ı r.

164

Page 164: 4-Anne Hikayeleri

-""""""'----------""'" Pancarogıu Emine Hatun

PANCAROOLU EMiNE HATUN Fahri CELAL

Otuz yaşı nda sekiz çocuğu ile du l kalmışt ı . Altısı erkek, 'ikisi kız. 6 erkek çocuğun hepsif'j de iyi okutmuştu . Birisi bi le haylaz çıkma­d ı . Koca elden gidince i lk oğlu on alt ı yaşında evin efendisi olmak lazım gelmişti . Mektepten kaçan kardeşlerini o tutar, analan da si­yah çarşaf ın ın altında sakladığ ı sopasi le, hem de mektep kapısın­da Allah yarattı demeden, döverdi . Ana, oğu l yedi çocuğu beraber büyüttüler. Bayramlarda yedi çocuğun e lbisesini , yaz, kış yiyecek­lerini , namerde de, merde de muhtaç o lmadan geçinmenin yolunu nereden bi ldi ler? Eve giren dört okka ekmek, bi r çuval un, iki çuval bu lgur, bi r teneke yağ, onun uğurlu einde sanki sekiz misli olurdu . O ne mübarek e ldi ki ramazanda misafirleri ne iftar, şeker bayra­mında şeker, kurbanda ölü lerine kurban keserdi. Kocasından öyle fazla bir şey de kalmış deği ldi . Çocukların s ı rtı pekti, pabuçlan ku­ru, gözleri toktu. Her biri de ayrı ayrı okudular. K ızlarına yaln ız okut­ma öğretirdi , yazma öğretmezdi , zamanın adeti de bu idi Zahit ka-d ı nd ı . '

Büyük oğluna kardeşinin Kız ın ı almışt ı . Fakat bir gün yaylada dağ gibi delikanl ı sizlere ömür öldü . Yirmi saatlik yolu göze alıp ce­nazenin önünde, asasın ı kaka kaka hüngür hüngür ağlaya ağlaya gene 0, şehre indirdi. Onun da iki çocuğu ve karısı yanında kaldı lar. Öteki" oğu l ların ı da birer birer everdi .

Hangisi everdise aradan bir, iki yı l geçince yavuluyordu. Benim

165

Page 165: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

babamı da, öteki amcalanmı da birer birer gömdü. Bu ne kahrolası a l ın yazıs ı imiş, gözünün önünde öldüklerini göregöre, dul gelinle­rini , eti m torun la�ı ndan asla vazgeçmeden hep-yanındatoplard ı .

Ölüleri n arkasından ağlamamak için bir çare bulmuştu : Cena­ze kalkarken namaza du rmak.

Yetimlerin ! , yetileri ni yancağızmda yat ı rı rd ı Koca bir sofamız vardı ki yer yataklan ile mektep yatakhanesi gibi idi . Hiç birimize yüz vermezdi , tepesine çıkarmazdı . En büyük iltifatı s ı rt ımızı okşa­mak, saçımızı koklamaktı . Göz yaşını da nası l sindiri r, nası l kimse­lere göstermeden içirirdi? . Gelinlerinden h iç birisi de, ne dersiniz, ona hain çıkmadı . Ne geldikleri evi aradı lar, ne de kocaya varmaya kalkışt ı lar.

Bu kad ın ın gölgesi ağı rd ı yahu .. . S ı rt ından yaz, kış samur kür­künü ç ıkarmazdl . Içinde güdük demirl i bir fiti l li h ı rka, ayağı nda yü­rük şalvan , entarisi bel ine sokulu idi . Başına fes giyerdi . Belindeki kuşağ ında da kuka tesbHıi ası l ıyd ı . Arada bir dalar, dalar, doksan dokuzluğu devrederd j , ne okurdu, ne ·bi l i rim.

Günde ik i defa kendi'tabiriyle nargi le içerdi . O nargilenin man­g ı rın ı yani ateşini biz a l ı r getirirdik, onun sönmez · ateşinin karşısın­da, marpucunu uzun parmakh el leri le , zevk le kavrar, hafif hafif. to­klJrdat ı rd l . Bizi arada bir bağrına bastığı zaman nargi lenin kokusu­nu a l ı rd ık. Bir tuhaf tömbeki kokusu . . .

En küçük oğlunu Harbiye'ye vermişt i . Zabit ç ık ınca hepimizin babası dayımız oldu. Ninemizin beli, bunca kederlerden sonra bü­külmüştü , pek doğrulamazdı . Fakat el i arkasında, kürkünün eteği­ni yerde sürükleye sÜr'Ükleye gelinlerine kumanda eder, torunlcmnı ürkütür, sözünü e lbette geçirird i , kimin ne haddi idi ki karşı l ık ver­s in , ha? .

Ama bu küçük oğlu , bizim zabit dayı aşı rı çapkm çıkmıştı . Karı­sından çekinmeden bazı geceler gelmezdi . Karıs ı ufak tefek, hem de çirkince idi . Dayım ise alabi ldiğine erkek güzeli . . . O hançer kaş­lar, o göz, o perişan bıyıklar, o poy , o bos, arslanlar gibiydi . Sesi gürdü . Bir gün çarşıda sekiz kişiyi önüne katmış, sekizini de hakIa-mış, tövbe etti rmişii .

'

166

Page 166: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Pancarogıu Emine Hatun

Sabahları kışladan at get irdi , atın da en azgın ın ı mı gönderirler­di ki binince, ince belindeki kı l ıcı bir sağa bir sola fırlar, at bir o yana, bir bu yana saldı rı r, ' penceretere toplanan, kafesleri n ard ından da­y ımızm gidişin i gözliyen komşu han ım ları n yüreğini hoplat ı rd ı . '

Zavall ı yenge, kocasını görmek için , sanki işleri varmış da geçi-yormuş gibi yapan kadın lara bazan ağlar gibi sesiyle sesleni rdi :

- Bey, bugün g itmiyecek . . . Güzel erkek merakl ls ı .. hanımlar, f ık ı r f ık ı r kaçış ırlard ı l . . Dayımm gelmediği geceler ninemizi uyku tutmazdı . Mangal

başında kOlierin içindeki ateşi kanştırarak sabahı ederdi , o s ı rada bir tabanca patlasa pencereye koşar :

-- Acaba oğlu mu mu vurdu lar? der gibi sokakları dinlerd i . Hem de Allaha Clhdeder ki çapkm ge li nce dövecek . . .

Sabaha karşı da çapkın, mahmuzların ı şakırtada şakırtada, kı­I ıcmı sürüyerek geldiği zaman kapıyı açmağa nineminerdi . Terliği­ni çıkanr, yüzü gözO demez, neres; rasgel irse yap ı şt ır ı rd ı :

- Nerede kaldu; u lan? Oğlu dayağı yedikçe güler, yemin ler eder, merdiven leri çıkıp

da yorulmasin diye anasın ! kucağ ına a l ı r, ç ıkarlarken ninem telaş ' ederd i :

- U lan bel in açılacak! . . Odada dayak gene devam ederken dayım haber veri rdi : - Anaro sana yemeni getirdim . . . öteki hem dövmeğe devam eder, h e m d e sorard ı : - Güvez mi? .

***

Zaval l ı ninemiz daha sonraları yavaş yavaş kendini şaşınr gibi oldu : Turuncu , kırmızı renkli kağ ıtları toplayıp koynuna sokmağa, başına ateş çıkıp yüzünü ter basmaya başladı . Torunların ın ismini u nutur :

167

Page 167: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Bu ki min idi? Diye sorar o ldu . Yahut da başın ı al ıp sokaklara kaçıyordu . Biz

önlemeğe çal ı şt ıkça ö lmüş büyük oğlunu çağ ı ın r, bizi dövdürmek isterdi . Sokağa çıkınca, civardaki kahvelerdeki i nsanlar baş ın ı al­mış gider bu koca nineyi çevirirler :

- Buyuru n valide , bir kahvemizi içi n ! . . diyerek içerLal ı rlard ı . Onlarla hemen ahbap o luverirdi . Kırk yı l l ık hukuku varmış gibi , ço­lukların ı , çocuklar ın ı sorar, selam gönderir , ahbaplı k ederdi .

Ölümünde bütün bütüne kendini kaybettiği s ı rada annem iyi nefes als ın diye göğsünü açmağa çal ışırken habire, e liyle mani 01-mağa çal ış ıyordu. Dikkat etti ler ki oracığ ı nda bir ç ık ı var: ·

- Parası olacak . . . dedi ler. El i gevşeyince çık! meydana çıkt ı : Tülbentlere sarı lm ış bir testi . Bizim yenge tanıd ı : I lk oğlunljn tesi idi ! . .

168

Page 168: 4-Anne Hikayeleri

--------====-=�----- Emsiz Ogla.n

.,

EMSİZ OGLAN Faki r BAYKURT

" ısmai l ne alemde Ayşe , kulac ığ ı nas ı l?" "Çekiyor! Nas ı l o lsun ısmail? Çekiyor hala ! . . . " Bey deği l ağa deği l ; Kanal Ayşe'nin topu topu üç harmancığ ı

vard ı harmanlar içinde. Biri arpa, biri buğday, biri de çavdardı bun­lann . Güz bolluklanna gelmiş bayramlarda allara yeşi l lere bürün­müş varl ıkl ı evlerin çocukları arasındaki üç yoksul çocuk gibi üç kü­çük harman . K ızg ı n ağustos güneşi alt ı nda yass ı l ı p duruyordu üçüde . Kanal Ayşe günlerdir bunların telaş ın ı çekiyordu . Arpayla buğdayı iyi kötü sürmüş, tmaz etmiş, şimdi çavdarı sürmeğe çal ış ı,. yordu .

Her şeyden önce koşumu koşum deği ldi. Boyunduruğun bir ya­n ına tüyleri döküimüş, kemikleri derisini delecek gibi f ı rlamış bir ko­ca öküz, bir yan ında da pörsük memeli bir inek! Bir yandan iş, bi r yandan otsuzluk, temell i sündünnüş, soldurmuştu hayvanları .

Çavdar sapı da düşman başına! Eksik olasıca, ne arpaya ben­ziyordu , ne buğdaya! Dön dön dön ! Yirmi kez aklar, yirmi kez dön­dür; ö lmez ufalanmaz!

Çok bunaımıştı Ayşe: "Eller gibi arkamız da yok ki geliverseler. Bunu sürerken ötekileri de savursak! Ah benim kara yazı larım ! Ya­z ı lmadan gidesi kara yazı larım ! . ."

Di li damağı na yapışmış, boğazı adamakı l l ı kurumuştu . Bir de

169

Page 169: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------=;==---------­

ter, bir de toz ! Düvenin üstünde dizleri titriyordu. Kendini tutup biraz gayret etmese düşecekti . '

El indeki övendereyl bir öküze dürttü , bir i neğe : "Haydi kad ın kız ım, haydi tosun oğlum! Haydin kurban oldukla-

rım !" d iye yalvard ı . �

Öküzle i neğe has b i r di l le yalvarıyordu sanki . Sıcak neyse ama toz çok yamandı . Bir ara boğulacak gibi oldu.

Başın ı , yalmz gözleri kalana kadar sarıp sarmalad ı . Poyraz yanı n­da Ali Molla'nın adamları , yakıp kavuran bir toz çıkararak arpa tına­zı savuruyorlardı . Daha ötelerde de, millet karısıyla kızıyla t ınazIa­r ın başındaydı . Ara vermeden toz gönderiyordu hepsi .

Harman yeri bir sterndi. Göz gözü gör.müyordu. Olağanüstü bir ivedil ikle kimi sürüyor, kimi savuruyordu. Kimsenin kimseye baktı­ğ ı , yard ım edip el uzattığ ı yoktu. Üç yı l önce köyün san san buğday harmanlanm , bereketli arpa t ınazların ı süpürüp götüren koca selin acıs ı , hAla yüreklerde çöreklenip duruyordu. Başka zaman çok uy­gun bir yel bulmadıkça ölürsen yabaya el sürmeyenler, şimdi bu yaprak ,bi le k ımı ldatmayan cı l ız yelde çırp ın ıp duruyorlard ı . "Duru­lacak s ı ra mı?" diyorlardı . Oğlenin bu insanı cayır cayı r yakan saa­tinde kimsenin akl ı na ekmek su gelmiyordu.

Ayşe: '.

"Boğulacak i nsan, boğulacakl" diye bağ ı rd ı , düveni durdurdu. Çavdar harmanı , orasından burasından toparlanmı'ştı gene. El ine dirgeni a l ıp yaydı dağıttı sapları .

" Inmişken bir de lsmai lime bakayım, iki gözümün naz,1 ı karası , kadersiz yavrum ne hal lerde, bir göreyim l" ded i .

Oğlu hasta ısmail , harmandan üç metre kadar ötedeki kağnı­n ın küçük gölg�sinde yatıyordu . Aygın mı, baygın mı, belli değildi. Varı'p başucuna durdu. Yüzündeki ak tülbendi kaldı rd ı . Uyuyordu. Uzamış saçları sarı yüzüne dökülmüştü. Bulgur bulgur ter içindey­di . Ağı r da bir gübre kokusu , i nsanı n burun direğini k ınyordu ora­da.

170

Page 170: 4-Anne Hikayeleri

---===-------------- Emsiz Oğlan

"Ah kuzu, ah ciğerimi n köşeciği ! Seni veren Allah bir de bu der­din dermanını verirse gidip Çimenli Dede'ye alca tüylü bir horoz ke­seceğim!" Baş ın ı güneşe doğru kaldır ıp bir an bakt ı : "Göster gayri yoksulları sevdiğini , kurban olduğum!. ."�

Çocuğun tü lbendini örtüp hemen düvene yürüdü gene. "Her gecenin bir gündüzü var demişler. Ama hani bizim gecele­

rin gündüzleri? Yavrumun kurtu lduğunu gördüğüm gün oda' lan süpüreceğim! Yolların taş ın ı toplayacağım ! Kendimden yoksul iki çocuğa gömlek dikeceğiml . . Yaşıİların ın en güzeliydi ısmail im. Kö­yün ben'iyd i . Ş imdi leke!endi , ş imdi bi r şeylere yaramad ı yav­rumL"

Gizli gizli ağl ıyordu. Gözyaşları , güneşle ve arpa tozuyla pürtük pürtük o lmuş yüzünden aşağı güçlükle süzülüp iniyordu . Hasta oğ­lu yüreğini yakıyordu.

Birkaç harman ötede kardeşi Hacergi! vard ı . Bir ara gözü o ya­na kayd ı . Baktı , kardeşi kendıne doğru geliyordu. Hayvanlan dur­durdu . Zaten yürümüyorlard ı ! "Kal ı rsa kalsı n benim harman !" diye bağ ı rd ı . "Sel götürürse götürsün l Yedirmeyecekse yedirmesin Al­lah ! . ."

Hacer, daha iyice yaklaşmadan : "Ne durdurdun malları kadın abam?" dedi . "8ürseydin iyi kötü.

Havan ın ne o lacağı bell i mi?" "Değilse deği l , ne yapayım? Usand ırn!" " ısmail ne alemde, ku lacığ ı nas ı l?" "Çekiyor! . . Nası l olsun Ismaiı? öteygün M ısdı l ı Day! : "Et sarm,

. kurtlar et kokusuna çıkar, sen de birer birer ayıklars ın !" dedi . Sar- . d ı m, h iç faydası o lmadı . Ç ıkmadı körolasıcalar! ."

"Ne o lacak böyle kadın abanı, ne yapacaksın?" Bakal ım . . . Şimdi de camız mayısı sardık. Havalice kar ı söyledi.

Vaktiyle onun kulağ ı da yavrumunki gibi kurtlanmış da camız mayı­s ı sarmışlar. Bi r de bunu smayal ım dedik. Alimce'nin boksaktan

171

Page 171: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

avuçlayıp getirdi.m biraz, s ıcağı sıcağına sard ım kulağ ına. ç ırp ına ç ırp ına sesi başı kurudu yavrumun : "Oyuyorlar beynimi anaaaml" diye ç ığrı n ıyor boyuna. Şimdi biraz canı geçer gibi oldu. Demin bakt ım , uyu muş ! . ."

. .

"Ku rtlar ölüyor öyleyse !" dedi Hacer. -

"Ne bi leyim ay kad ı n abam, ne bi leyim? Çok korkuyorum. Ak­l ım tepemden ç ık ıp gidiyor. Diyorlar ki : "Eğer bu kurtlar çık ıp git­mezse, çocuğun beynini bitirirler!" Ne yapacağımı bi lemiyorum. Iyi olsa bi le bir iz kalı r herhalde! Üç dört gün önce köy içinde Aferin Ke­ziban : "Ku rtlu kulak! Kurt lu kulak!" diye bağ ırmış ard ından. Böyle el leri n maskarası o lacak ısmai lim !"

Hacer : "Ağlayıp buzlama bakal ım abarn!" dedi . "Belkim öyle olduğu

iyidir! Az önce Muhtann karıy ı gördüm de o söyledi : Kurtlar iyiye işaretmiş. Başka türlü kulaktaki akı nt ı dinmezmiş. Ölesiye çeker­miş çocuk. Şimdi kurtlar akıntıyı emip kurutacaklar, sonra geri çeki­leceklermiş. M u htann kan : "Çocuk ancak o zaman kurtulur!" di­yor.

Ayşe, şaşk ınl ı k içinde, ne diyeceğini, b i lerneden dinl iyordu : "Akl lrn kesmiyor gayri , akhm hiç kesmiyor! Aka aka zaten bıtti bey­ni ! . ." diyordu .

Birden Hacer' in kocası bağı rmaya başlad ı öteden : "Ulaaaaan, geçmişini falanın ı filan ın ı ! . . ." Adam ta karşıdan sö­

ğüyordu . "Getir çabuk süpürgeyi! Çene yarışt ıracak zaman mı şim­di, geberesice?"

Hacer e lleri ni d izlerine çarptı : "Eyvahlar olsun ! Ben buraya harman süpürgesi istemeye gel­

diydim ! Unutuverdim, gördün mü?" ısmai l ' in yan ındaki süpürgeyi kapt ığ ı gibi gitti . Kocası hala söğüyor.du.

***

172

Page 172: 4-Anne Hikayeleri

-------�--------- Emsiz Oglan

Kanal Ayşe ağl ıyordu . "Düvene çıkmadan ısmai l imi bir daha göreyim !" dedi . Ayakların ın ucuna basa basa, yanı na vard ı . Tülbendi kald ırd ı .

Bir ter, b i r ter! . . Kar olmuş da ağustos güneşinde eriyordu çocuk! Kulağı ndaki camız mayısı , sarg ın ın altından sızıyordu. Ayşe sargı­yı düzelteyim derken çocuğu uyandı rd ı . ·Ismail uyanır uyanmaz of çekmeğe başlad ı :

"Of oooof ! of anacığ ı m of ! Kemiriyorlar kafarnın içini ! . ." " ısmail im!" dedi Ayşe . " Iyi olacaksı n yavrum! Kurtulacaksın ;

ağlama! Hiç ağiama koçum? Gene eskisi gibi gözei olacaksın i Bu nalet akı nt ıy ı kurtlar eniip bitirdi ler mi , çeki l ip gidecekler, sen de kurtu lacaksın , ağiamaı"

"Öleceğim öleceğim anam, of anarn!" Yavaşça doğru lmaya çal ışt ı çocuk. Sarg ıs ı temelli s ıyrı l ıp indi . Camız mayıs ı lap diye düştü yere. Mayıs ın içinde diri diri arpa taneleri vard ı .

Ayşe şaş ı rdı : "Dur yavrum sarayım yeniden!" dedi . "Sarmaa! Kemiriyorlar, sarma!" dedi ı smai L . çocuğu dizine yatırıp kurtlu kulağ ın içine dikkatle baktı . Kurtla­

rın birkaçı kıt k ımır görünüyordu. Cam ız mayısı sarı lal ı iyice içerIe­re çeki lmişlerdi . . .

. Öküzle i nek ses ç ıkarmadan bekliyorlard ı güneşin alt ında. I nek gözlerini kısmış, kulakların ı düşürmüş, cansız cansız soluyup duruyordu. Komşu harmanlarda düvenler durmadan dönüyor, ar­kah olanlar ellerinde yaba, ç ıkmışlar t ı nazların başına, h iç durma­dan savuruyorlard ı . Yel, gittikçe güzelleşiyordu .

"Şu yer yutası kız da gelmedi !" diye söylendi . "Iyice ellerin arka­lanna kalacağız ! Eşşek'kadar oldu, hala düşünmüyor, vaktinde gi­dip gelmiyor yol ladığın yer�! . . "

ısmai l bu yı l dokuzuna basıyordu . K ız , ısmai l 'den üç yaş bü-

173

Page 173: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

yüktü. "Eşşek kadar" d ediği buydu. Köye yollamışt ı . Daha gelme­mişti . Bir yandan ısmail 'e ağl ıyor, bir yandan yola bakıp söyleniyor­du :

"Kursak yok �şşekteı hiç kursak yok ! I Sl11ail im iyi olacaktı da görecektim, nası l ik i dakikanın içinde varıp geliyordu! Nası l kuş gibi uçuyordu yolladığ ı n yerlere ! . . Ah benim gül yüzlü ısmai lim! Daha geçen yı l bal boducu gibiydi ! Yaşıtların ın içinde bir taneydi ! Nerden Çiktı bu kulak akınt ıs ı? Nerden çıkt ı bu kurtlar?"

Döküyor düşünüyor, başka sebep bulamıyordu: " Izzetleri n dü­ğünde geldi baş ına ne geldiyse ! Nazar geldi yavruma! Nazar deği l de ne bu?"

Akıyordu ısmail'in kulağı. Ağlat ıp in letip ak'ıyordu. Baza geceler yast ık yorgan batıyordu . Yakası yan ı leş gibi kokuyordu çocuğun. Köyde nice kulaklar akmıştı bugüne kadar. Ama akar akar dinerdi hepsi de. On bir aydı r Ismail'inki niçin dinmiyordu? Birkaç gün önce de bu kurtlar peyda olmuştu. Kızı görmüştü i lkönce. "Ana bak, ana bak!" diye göstermişti .

Ayşe : "Gelmedi köro lası k ız ! Gelse d e ş u düven bari boş kalmasa!"

diye söylenerek yenide n baktı yola. ***

ısmail ağl ıyor, of çekiyordu. Yarım saat kadar sonra kız geldi . Azık torbasın ı kağnmm göl­

gesine koydu. Ayşe öküzle ineği sal ıp kofalığa sürdü. Ana kız, kağ­n ın ın ısmai l 'den artan gölgesine sık ışt ı lar son ra .

"Şu bulgurdan iki d ıkım yiyelim de ben M ısdı l ı Dayı'ya bir daha gideyim !" dedi Ayşe .

Başladı lar. ısmail yemiyordu. l lk lokmada olanca sesini koyve­rip çığnn maya başlad ı . Çenesini oynattıkça kafasın ın tası zonklu­yor, deli recek gibi oluyordu .

"Yavrum, kadersiz yavrum! Senin çığnnmalanna benim yQre-

174

Page 174: 4-Anne Hikayeleri

--�-------------- Emsiz Oglan

ğim dayanmıyor! Bu ekmek, bulgur kals ı n da ben M ısdı h Dayı 'ya koşayım hemen ! . ."

***

M ısdı l ı Dayı tmazın üstündeydi . Yel çok iyiydi . "Kurban olduğum Mısd ı l ı Dayı , kurtlar kaynıyor yavrumun ku­

lağında! Et sardık geçmedi, camız mayısı sardık geçmedi . Muhta­rm karı da diyormuş: "Bu iyi !" Güya kurtlar d indirecekmiş akmtı­y ıL"

M ısdı h Day ı , yabayı t<�naza soktu :

" ısmail , Ahmedimizin çocuğu ! Ahmedimiz giderken sizi bana havale etti. Iki el im kanda olsa duramam! Çabuk buna bir çare bula­l ım Kanal Ayşe ! . ."

Ayşe, gözlerinden dolu gibi döküyordu. "Kurban olduğum M ıs­d ı l ı Day ı , sen bi li rsin !. . "

Ikisi birlikte yürüyüp ısmail 'in yanı na geldi ler. ısmail habire of çekiyor, ağl ıyordu.

*"'*

Mısdı l ı Dayı Ismail'j dizine yat ırd ı . Önce camız mayısını s ıyırd ı kulağından. Si ldi güzelce. Eline bir çavdar çöpü ald ı . Kurtlu kulağ ı karışt ı rmağa başladı .

" Işte bak, .görünüyor namussuzlar!" Çocuğun kuJağın l deşip beş on kadarın ı ç ıkard ı . ötekiler usul

usul geri çeki ldi ler. "Baş olacak gibi değil haggaten !" dedi M ısdı h Day ı . "Tükete-

cekler çocuğun beynini ! Bir çaresine bakmal ıL" "Muhtann kan iyidir demiş !" dedi Ayşe gene. M ısdı l ı Dayı öfkelendi : "Ne anlar Muhtann kan kulaktaki kurttan, doktor mu bu oros­

bu? Bunların bir çaresine bakalım Ayşe! Sen beni dinle! Bırak Muh-

175

Page 175: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

tar ın Karıy ı . çocuğun 'kul�ğmı temell i köreltmed�n çıkaral ı m bun­ları d ışarı ! . ." <

Ayşe boynunu bük�J : "Ben yol iz bi lmem oldum bu iş ç ıka l ı ! . ." "Çaresine bakal ı m !" "Sen bi lirsin !" "Koyunların kurtlanmış kuyrukları gibi bu kulak Ayşe! Bak tıpkı

öyle ! Kurtlar t ıpkı o kurtlar! Kum gibi kaynıyor namussuzlar! Bir kı­yamet var Ayşe bak! Köyün karıs ı toplan ı p ayı klasa tüken­mezL"

Harman yerinde toz yamandı . Sıcak yamandı . Sıcağa toza da­yanı lacak gibi deği ldi . On beş yirmi günlük kirli çamaşı rlan sırtların­dayd ı . Yık,anamamışlard ı . Su yüzü görmemişlerdi . Üstleri başları , � deri leri meşin gibi kararmışt ı . Terliyorlard ı . Terledikçe -sı rtları yan ı­yordu. Arpa tozu da üstüne tuz biber ekiyordu� .

"Köylü lük kölelikten beter Ayşe ! Şeh i r yerlerinde olsa kurtlan­madan bu �ulağa bin çare bulunurdu,. Doktorlar ucuz pahal ı bakar­lar ederlerdi . Ben I ngi l izde tutsakken bir asker� n kulağı akıyordu böyle . Doktorlar o dakika yarıp kurtard ı lar. Şimdi Ismai l imiz de şe­hirlerde o lmal ıyd ı !"

Ayşe'nin gücü ağlamaya yetiyordu. Ses soluk vermiyordu . "Koyunların kurdu nu neyle kuruturlar Ayşe !" "Onu koyunu olanlar bil i r- aydayım, ben ne bileyim? Herhalde

afsinik döküyorlar, ne bi leyim ben?" "Biz de bu kulağa asfin ik dökeceğiz Ayşe! Başka çare yok !

, Bunların her biri bir düşman demek şimdi ! Say k i ku lak da vatan. Temsilde hata olmaz ya, kırk haramiler sarmış dört yakayı ! Diledik­leri gibi kesip biçiyorlar. K ı rk haramileri sürmeyince kurtuluş yok Ayşe ! Biz de kurtlan sürece-ğiz! . ."

Kanal Ayşe : "Çocuğun kulağ ına asfinik dökülür mü M ısdı l ı Dayı?" diye inle-

176

Page 176: 4-Anne Hikayeleri

--------�---------- Emsiz aglan

di . "Ne cesaret? Temell i solduracak mıs ın gü lü mü?" "Başka çare yok Ayşe, sözümü dinle ! Hemen şu kızı uçur köye !

Yaz ı lar' ın çobandan.istesin biraz. Onlarda vard ır. . . " Ayşe'nin gözyaşları sel g ibiyd i . Boyuna s ız ian ıyor : "Ya­

kar,mahveder yavrumun kulağ ın ıL" diyordu . "Kalk kız!" dedi M ısdı l i Dayı Ayşe'nin kızına. "Yazı lar' ın çobana

benden selam söyle ! Asfinik şişesini versin , kuş gibi kapıp gel i­ver! . . "

K ız bir M ısdı l ı Dayı 'ya baktı , bir anas ına ; f ı rlad ı . "Sen kulağa asfinik dökülmaz diyorsun öyle mi? Ben de bi liyo­

rum dökülmez! Kara bir su asfinik. Değdiği yeri yakar kurutur. Ko­yunların kurtlu kulağ ına dökülebi l i r ancak! Taşa değse eritir! Çocu­ğun ku lağ ına, insanın ku lağ ınq asla dökülmez ! Ama madem köy­' lük yerindesin, çocuğun ku lağı da kurtlanmış beynini yeyip tükete­cekler; dökeceksin Ayşe! Elli üç y ı l ında ben bir uyuz oldum da neler çekt im! Baldı rıarım ç ıbandan kabuk bağ ladı . Bir çare bulamad ım. En sonu bana dedi ler ki , bütün bedenine i nsan pisliği s ıvayacak­s ın . Bedene insan pisliği s ıvan ı r mı? Asla sıvanmaz ! Ama köy ye­rinde uyuza yakalandın mı s ıvayacaksın. Ben s ıvadım. Pisliği mi le­ğene yapıp geldim. Avuçlayıp avuçlayıp sıvadım. E limi yetişmediği yerlere de yengene s ıvatt ım. Dört saat güneşte kald ım anadan doğma; kurusun diye ! Bunlar bizim tecell imiz dayım! Sen diyorsun ki çocuğun ku lağına asfinik do�<ü lmez. Dökeceğiz ! DÖkeceğiz, yok başka çare ! DÖkeceğiz, çocuk kurtu lsun! Ahmedimizin bir tek oğlu ' Ismai l telef o lup gitmesin ! Ne zorluklarla meydana gel iyor bi r ço­cuk! Yarın çıkıp geldiğinde gönlü mahzun kalmasın. Öküzün para-

. s ı n ı kazanıp gelecek, sevine sevine merdivenleri ç ıkacak; baka­cak ki bir tek oğlu .Ismai l ölmüş; beyninden vurulmuşa dönecek fu­kara! Ne yapıp yapıp kurtaral ı m yavruyu ! Kurtara l ım da babasın ın boynu bükük kalmas ın !"

Ayşe dikeldiği yerde sendeledi . "Otur!" dedi M ısdı h Day! . "El ini kuşağ ına sokup diki lme!" Ayşe, kağnı tekerinin dibine yığ ı ld l . Gözyaşları dinecek gibi de-

177

Page 177: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --�--------------=====;'-­

ğildi . Ağl ıyordu, i nliyordu. M ısdıh Dayı : "Tekeri n dibi nden çekil de şuraya gel Ayşe !" dedi . "Biraz cesur

ol! Atıverme kendini böyle !" ı smail ' i yere yatı r ıp kalkt ı . Ayşe'yi ko­lundan tutup gölgeye çektL "Neden bu karı mil leti ağlamaktan baş­ka bir zenaat bi lmez acaba? Ağlamakla s ı rt giydiğinden, boğaz ye­diğinden mi kalacak? Ağlamakla kurtlar çekil ip gidecek de kulak mı kurtu lacak?" J

Ayşe: "Asfinik ha , asfin ik ha?" diyor, başka demiyordu . ısmai l de: "Kafamın içini kemiriyorlar anacığlıim !" diye i nl iyor­

du durmadan. M ısdı l ı Dayı : "Ağlama ısmail , sabret bakal ım ı" dedi . 'Kocaman adam o ldun,

hala ağl ıyorsun ! " çocuğun s ırt ı n ı s ıvazlad ı . "Şimdi ' asfinik gelsin , çok deği l hemen dört damla dökeyim, herşey tamam olacak! Kurt­lar tümüyle k ınlacak! Sen de kurtulacaksı n ! . ."

Çocuk durmadan "of" çekiyordu . M ısdıh Dayı : \

"Kalk Ayşe , şu köye doğru bir bak! K ız ge liyor mu, gelmiyor mu?"

Kanal Ayşe dizleri titreyerek ayağı kalkt ı . E llerin i gözüne gölge yaptı , köye doğru baktı . Baktı baktı . Neden sonra an vızıttısı gibi bir sesle :

"Ge liyor! E linde kara şişe geliyor!"' dedi . Bi l inen savaşların hiçbirine benzemeyen bir savaş, ya kazanı­

lacakt ı , ya kaybedi lecekti şimdi . Yı l larca önce görülen bir düşün gerçekleşmesi gibi çıkar i nsa­

n ın karşıs ına Ayvalık. Mezarlığ ın bulunduğu tepeyi arkada bırakıp yokuş aşağ ını salland ın ız mı, çam ağaçların ın arası ndan, sizi şaş-

178

Page 178: 4-Anne Hikayeleri

-------------� Sevginin Eskimezligi

SEVGİNİN ESKİMEZLİGİ Feyza H EPÇiliNG I RlER

kına uğrattığ ını bi lerek açıverir yüzünün perdesi . Aaa, deyip irki lin­ce siz, o güzelliğine güvenen genç kız çapkınl ığıyla tatl ı tatı l gülüm­ser:. Hep bu şaşırteı yoldan gelip gitti Ayval ık'a, Ayval ık' ın sürprizini doyasıya yaşamak istedi . Yeni yol lar onu i lgi iendirmiyor.

Yı l larca uğrarımamış doğum yerle ri ne gel indiğinde insanı ne­lerin beklediğini bi ldiği için, kendini düş k ı rıkl ıklanna hazırladı sayı-l ı r. Şu tepeye doğru s ıklaşan çam ağaçların ı n arası ndaki evlerde oturanlardeğişmişlerdir; birçoğunun kızı evlenmiş; oğlu , kaçırdığı -k ız ı , gelin diye getirip ai lesinin başı na yıkt ıktan sonra, çekip büyük kentlere çal ışmaya gitmiştir. "Başka yerlerdeki yaşamın güçlüğü ne ayak uyduramayan kolaygöçer takımı , bir de Ayval ık'ta şansların ı denemek için gelip uydurma evcikler kondurmuşlardır tepelere. Ya bir yağ , ya bir sabun fabrikasında iş bulma umudu ; zeytin zamanı toplayıc ıs ı na, sır ıkçıs ına b ınkmışt ı r yeri n i . Bu gerçeğe çabuk al ı ­şanlar daha önce, geç al ışanlar daha sonra benimsemişlerdir yeni yerlerini ; aman, olsun, güzelliği yeter, deyip yurt tutmuşlardır Ayva­I ı k'ı ; bir bölümü de ızmir'de şans ın ı denemek için yeniden yola ko-yulmuştur.

.

Salim, Ayvalık' ! , d ışardan bakanlann gördükleri gibi değerlen­dirmesin in o lanaksız o lduğunu düşündü . Yalnız deniz, tepedeki çamlar, az önceki zeytin ağaçları deği ldi Ayval ık onun için ; yeni ka­z ı lan temellere giri lerek oynanan saklambaç oyunuydu, ellerde kı-

179

Page 179: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

zarması bek lenen kaya k ınasıyd ı , akşamüstleri b ir bez içinde ovuşturulan ekmek ve peynir k ı r ıklarından haz ı rlanmış kuş yemi kahvalt ıs ıyd ı , okul günleriydi , annesinin ö lümüydü , anneannesi­nin , acı lan örtmeyi ve ne olursa olsun sevgiyi eksi ltmemeyi bi len, öpülesi k ınşıklarla dolu yüzüydü.

Anneannesi d ı ş ı nda her şey değişmiş olabi l i r : Geceleri ki l im serip oturduktarı deniz kıyıs ına apartmanlar diki lmiş ; iğdeli kahve­nin dal ı Dallas Bi lardo Salonuna, Sümüklü Neco diye takı ld ıklan Öksüz Necmi , iki oğlan babası o rta yaşl ı bir bal ıkçıya dönüşmüş olabi lir, ama anneannesi hep bildiği gibi kalacaktır: Sitem etmeyen, ağzına dek gelen acı sözleri ağulu şerbet gibi içine akıtan; yoksullu­ğunu kendi ekmeği ne katık edip Salim'e baklava, börek sunmaya çal ı şan gü leryüzlü i htiyar. Anneannesinin değişmeyeceğine duy­duğu sonsuz güven o lmasa, bunca yıl sonra kalkıp gelmeye belki de cesaret edemezdi . Yakınlarından, tanışlardan neler duyacağın ı aşağı yukarı biliyor: Hayırs ızl ık suçlamaları , bayramlarda gönderi l­' memiş tebrik!eri n sitemi , i ki satırc ık olsun yazmamış olmanı n gü­nahı birer bireedile getiri lecek, yüzüne çarpılacak. Hele Sel im Ay­valık'taysa . . . Ağabeyim olacaksın , niye bir arayıp sormadın beni , , ne iş tutarım, nası l yaşarım, hiç merak etmedin mi, diye arka arkaya s ıralayacaktı r tüm birikti rdiklerin i .

I şte bunları düşündükçe e rte leyip durdu Ayval ık'a gelmeyi . Kendini savunmak için güçlüklerini öne sür,mek, kendine acındı r­maya kalkışmak ayıbına gidecekti ; karş ı l ık vermeden suçlamaları sineye çekecek olsa, bu umars ız duru ma kendini düşürdüğü için pişmanl ık duyacak, aşağı lanmayı yediremeyecekti kendine . Ya­şad ıkların ı ya da çektiklerin i anlatmasın ı kimse beklemez böyle duru mlarda. Oku lu ne güçlüklerte bitirdiği, girdiği iş lerde öğrenci olaylarına karşı duyulur duyulmaz, uygun bir di l le nas ı l kapı d ışarı edi ldiği anlat ı lamaz. O zamanlar Ayval ık'a sık sık gel irken şimdi neden yı l larca uğramad ığ ın ı ise kimsenin sormamasın ı di l iyor. Kışları değilse de her yaz, denize girmek, k!sa bir tatil yapmak için mutlaka geli rd i . Yeni evli olduğu zamanlardaki gel iş ler :-şimdi açıkça düşünmekte bir sakınca yok� daha çok küçük kazançlar yüzündendi . Bir teneke yağ , bir torba sabun, yemeklik zeytin gibi

180

Page 180: 4-Anne Hikayeleri

-""""-=--====----�----- Sevginin Eskimezligi

şeyler geti rir isteklerini gönülden karş ı lardı akrabalar. Karıs ın ı , ta­n lşt ı rma gel işinden sonra bayramlarda, k ısa-uzun tüm tatil ierde Ayvalık'ı ziyaretinin gerçek nedeni, belki de bu küçük armağanların dar geli rli memur bütçesine sağlad ığı rahatl ıkt ı .

Şimdiki işine i lk başladığı yı l larda da s ık s ık gelip gitti . Kendini kabul ettirebi lmek için veri len küçük ayl ığa razı olmuş, o küçük ay­I ıkla bi r de evlenmeye kalkmışt ı . Zor günlerdi . çal ışması n ın tam karş ı l ığ ın ı ald ığ ı söylenemezdi , daha çok geleceğini sağlama al­maya uğraşıyordu. Gerçekte beklediği gibi o ldu, ağı r ağı r ama sağ­lam yükseldi : Önce şef yard ımci l ığ ına, sonra şefliğe, müdür yar­dımcı l ığ ınaı şimdi de mÜdÜrıüğe . . . Genel Müdürlüğe bile çok uzak olduğu şöylenemez artık. Bu arada arka arkaya iki k ız ı dünyaya geldi . Hem insanın yükseldikçe iş lerinin çoğalmasından daha do­ğal ne o labi li r? Şirkete ait bütün büroları denetlemek; işçisine, şefi­ne ayrı ayrı laf anlatmak ve karışık kent trafiğinde bütün gün araba kul lanmak; eski , küçük yorgunlukları çoktan zevkle anımsanır hale getirdi . Adı m atamayacak kadar yorgun geliyor eve her gece, bir kadeh içkiyle televizyonun karş ıs ına zor atıyor kendini , kimse do­kunmasın, kimse konuşmasm istiyor, çocukların seslerine bile da-yanas ı yok.

'

Bir Ayvalık'a gidebi lsek, diye her düşlediğinde , dolu bir prog­ram, birikmiş işler; ertelenemez görüşmeler kesiyordu düşün önü­nü . Büyük kız yüzmeye, küçüğü bale çal ışmaya ayırmak zorun­daydı hafta sonların ı . Hafta sonu gelinebilecek uzakl ıktaki Ayvalık, bu yüzden uzaklaşıyordu durmadan . Hafta boyunca yüklendiği ' yorgunluk, arabanın tutsağı o lmaktan kaçmasına ; k ısa yürüyüşle­ri , küçük bir park keyfini , qışarda yenecek bir yemeği özlemesine neden o luyordu . Olmadı işte . . . Bugüne dek gelemedi . Kızları be­bekliklerinden beri görmedi anneanne ; bi ri okula başlad ı , öbürü bir yıl sonra başlayacak. Nası l özlemişti r onları kimbi l ir? Keşke getire­bilseydi ama kızları getirmek demek, bu kez de gelmeyi ertelernek demektL Oysa Salim kaç ay ör:ıce akl ına koydu bu gelişi. Anneanne düşleri ne giriyor, çok özledim seni , diyordu . Bir yandan da ölüver­mesindenokorkuyor. Yı l larca' görmediği bir anda ölü rse, kendini ba­ğışlamayacağını biliyor. Şimdi bile ölüm olası l ığ ı akl ına gelince bir

18 1

Page 181: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

çarpıntıd ır baş l ıyor içi nde; ama haber verirler canım, diyor bir yan­dan da anneannenin evini arayıp boş bulma olas ı l ığ ın ı , niye haber verecekmişiz, sen çok mu sordun kadıncağız ı , yanıt ı n ı akl ından uzak tutmaya çal ış ıyo r. Ayval ık' ın adım adım yaşama düzeni d ı ­ş ında b i r düzen tanı mamış olanlara, büyük kentin baş döndürücü h ız ın ı anlatmak olanaksız. Yalnızca anneanne anlayabi l i r bunu ; anlamasa bi le an lamış gibi davranı r, suçlamaz, i nsanı n yüzüne vurmaz.

Düş kmkı iklarına, kendini hazırlamış olduğu için , de�iz kıyısı­na i ndiğinde gördüğü biçimsiz yapı lar, şak ı r şukur tavla oynayan ve uyuklan ı lan ama g azete bi le okunmayan lokal ler, turi stik eşya adı a"ında peş para etmez incik boncuk satan dükkanlar şaşırtma­d ı Salim'i , Daracık yöl ların ,ortasından akan pis sular değişmemlşti de, deniz k ıyıs ınd aki evler yık ı lmış, duvar gibi apartmanlar diki l ­mişti . Değişmesi gerekenleri koruyup korunması gerekenleri yerle bir etmenin kendine özgü mantığ ı , diye düşü ndü .

Yukarı lara ç ıkt ıkça sokakların darald ığ ı n ı eskiden beri bi l i rdi ama bu darac ık sokaklara arabayla girmenin, he le dönüşlerin so­run yaratacağın ı düşünmemişti . Çocukluğunun en geniş caddelari h ızla küçülüp kör sokaklara dönüyordu sanki . Daha yukarı çıka­mayacağın ı anlayınca arabayı boş bir arsaya bırakıp yürümesi ge­rekti . Mahal lenin çocukları na oyuncak olmas ın ı önlemek için s ık ı

. s ıkı kapatt ı kapı ları ; radyo antenini bast ırd ı , kilit ledi ; armayı söküp cebine att ı . Çocukluğunda sokaktan bir araba geçecek olsa nas ı l

" çevresini sardıkların ı ; aynas ına, çamurluğuna, n ikelaj ına dokun­maya nas ı l can attıkların ı anımsadı . O da arabanın ayna gibi parlak ·yüzüne el ini sürmeye, si l inen tozun a lt ından çıkan boyayı hayran­l ıkla izlemeye bay ı l i rd I .

Arsada oynayan çocuklar arabayı umursamadı lar bi le, anah­tarı da cebin�. atı p yürüdü Salim. Anneannenin eğil ip kapakIanma­ya yüz tutmuş evini karş ıs ında bu luncaya kadar evlerde tanıd ık yüzler görmek u muduyla yürüdü ;. Fatoş'u an ımsad ı , kap ıs ı n ı n önünde, kucağ ındaki çocuğun ağzına bir şeyler t ıkı şt ırmaya çalı­şan bir kad ınd ı şimdi ; dişleri dökülmüş, kamburu çıkmış, çocuklu­ğunun şen şakrak bakkal amcasıyla selamlaştı ; dört-beş y ı lda bu

182

. b

Page 182: 4-Anne Hikayeleri

---=====-----------. Sevginin EskimezUgi

i nsanları bu kadar değiştiren şeyin ne o lduğunu bulmaya çaIJşarak yaşl ı eve u laşt ı . Bir zamanlar köşklere , konakıara değişmediği ev, şu iki katl ı somurtuk yapıydı işte: S ıvalan dökülmüş, çatma tahtala­rı onaya çıkmış üst kat ; kal ı n , taş duvarı ! alt kat ; kocaman demir to�makl ı , kararmış tahta kapı . . .

Sarkan ipi çekti , kap ı açı lmadı . Demir tokmak, tok sesler çıka­rarak dövdü eski kapıyı . Komşu evlerden kadın başları uzanıp bak­t ı ; tan ımadıkları yabancı ya bir şey söylemeden el örgüsü perdele­rin arkasına gizlendiler yeniden. Kapı açı lmayınca, yoldaki düşün­ce, yıldır ım gibi , geçtiği yeri yakarak dolaştı kafasında: Ölmüş ola­bi l i r mi .

- Hawa Hanımı mı arıyorsun beyefendi oğlum? dedi yaşl ı bir kadın se st Kız ına gitti o,evde yok; istersen bizde bekle, neredeyse döner.

Kad ına yan m yamalak teşekkür edip ayrı ld ı Salim . Arabanın yan ına döndü. Çocuklar öylece oynuyorlardı arsada, dokunan de­ğ i l , bakan bi le olmamışt ı arabaya, Armayı vidalad ı yerine, direksi­yona geçip oturdu. Oturur oturmaz, hemen her gece anneannesi­nin haz ırlad ığ ı yer yatağ ında uykuyu beklerken kurduğu düşün içinde buldu kendini . 0, büyüyüp kravath bir adam olarak direksi­yona oturmuş, öteki arkadaşların ı n tümü çocuk hala, a rabanın çevresini sarmışlar, ne marka olduğunu, nası l gittiğ ini öğrenmeye, hoh layarak parlattıkları kaporlada yüzlerini görmeye çal ı şıyorlar. Gönül yüceliğiyle arabadan iniyor, sabırla tüm soru ların ı yanıtl ıyor çocukların. Sonra hadi gelin , diyor, Çamltk'a kadar bir gidip gele­l im. Sümüklü Neco'nun parmağın ı döşemeye si ldiğini görmezden geliyor, Burun R ıza'nı n arka koltuktan uzan ıp 'nas ı l haydadığına' .

bakmas ın ı gü lümseyerek karş ı l ıyor. Ön koltukta kızlar var, 'şoför mahall inde' : Hatice'yle Selma. Arada fiyakal ı bir kayk ı l ış la k ızlara bakıyor, yüzleri ndeki sevincin beğeni şekli nde f ışk ırd ığ ı n ı görü­yor . . . Belki Selma'yla Hatice'ni n çocukları da var bu oynaşan ço­cuklar ın içinde.

Teyzesinin sokağ ına girmeden gördü anneanneyi : Siyah ba­şörtüsünün uçların ı şakağ ına kıst ı rmış küçük bi r kadın . Arabayı

183

Page 183: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

durdurup bekledi . Yan ından geçerken "Bir dakika bakar mıs ınız?" diye seslendi . Önce duymazlıktan gelip yürüyecek oldu anneanne, sonra yol soran yabancıyı yüzüstü bırakmayı yakıştıramadı kendi­ne, bakt ı . Direksiyondaki , Salim'e ne kadar benziyordu, o muydu yoksa? Ne diyeceğini , nası l davranacağın ı kestiremedi , dondu kal­d ı .

Uzanıp kapıyı açt ı , binmesini bekledi Salim ama binmek iste­miyordu anneanne. "Zaten şurası , ben yürüyüvereyim." Arabadan i nip ön koltuğa oturttu onu Salim ama kadın, pencerenin kıyıcığma büzüldü kald ı .

Evde d e suskun v e ele vermez tavrın ı sürdürdü anneanne. Sanki Saiim'j nas ı l ağı rlaması gerektiğine bir türlü karar veremiyor­du. Önce kolonya, şeker tuttu , sonra tek kişi l ik cezveyle mutfağa yol land ı , kahve seversin sen , deyip . Sal im, ne dQşler kurduğunu anımsad l . Başını kucağ ına yatıracaktı anneannenin ; o, bit arar gibi parmakların ı saçların ı n aras ında dolaştı rd ıkça gözleri ağ ı rlaşa­cak, yavaşça, ı l ik bir suya kayar gibi uykuya dalacaktı . Anlattığ ı ne o lu rsa o lsun, sesin in masal sesine dönüşmesini izleyecekti bir yandan, çocukluk masalların ın sesiyle birleşekti bu ses ; Salim , ba­ş ı anneannesinin kucağ ında, yeniden çocukluğunun çiçekli dün­yasında bulacakt ı kendıni .

- Kahveyi getir�rken onun minicik kucağıyla ceketli , kravatl ı ken-' di bedenini karş ı laştı rmak ve orantıs ızl iğı tüm çıplakl ığ ıyla görmek zorunda kaldı . ÖzJemlerinin acınası l ığ ına içi ezilerek güldü. En aklı başı nda adamlarda bi le böyle çocukça özlemler kalabi liyor de­mek.

Anneannenin evinde hemen hiçbir değişiklik yoktu . Divan yüz-, leri Sümer basmasıyla yeni lenmiş,birkaç nikah şekeri kutusu süs o lsun diye ratlara yerleştiri lmiş; masanın üstünde işlemeli bir bezle örtülü sürahi , tabağına ters çevri lip kapatl lm,lş su bardağı . Masanın bahar dal larıyla süslü keten ö rtüsünü , teyzesinin işlediği günleri ­anımsıyor Salim . Genç kız o zamanlar teyzesi kısmetlenni , şu oğ­lanlar bir büyüsün hele, deyip geri çeviriyor; anneannesi ise şimdiki gibi yaşl ı bir kad ın. Neden hep yaşl ıyd ı anneanne? On y ı l önce de

184

Page 184: 4-Anne Hikayeleri

---=-------------� Sevginin Eskimezligi

yaşl ıyd ı , yirmi y ı l önce de. Sel im, daha yaramaz, daha söz dinle­mez bir çocuktu ; Salim de uslu o lmanın kazandı rd ığ ı ayrıcal ıklan iyi kul lanmasın ı bi l i rdi doğrusu. Isteklerin i söylediği zaman geri çevri lemeyeceğine inanı r, bu yüzden onları s ın ı rlandırmak gereği­ni pek duymazdl . Her pazar dönüşünde bir külah dolusu kırık leble­bi getirirdi anneanne, Salim, Kardeşinden daha çok yeme hakkına sahip olduğundan hiç kuşku duymadan leblebi leri n çoğuna ei ko­yard ı . Salim'in neleri sevdiğine dikkat edi l i r, Salim'in istekleri göze­ti l irdj ; çünkü Sal im, okuyan çocuğuydu ai lenin .

Kahvesini yudumlarken akl ı na geldi : "Sen?" dedi anneanneye. "Dokunuyor bana artık, içemiyoriJm.�' dedi anneanne. Belki doğru­dur, belki de ziyan olmas ın diye içmiyordur, eskiden yaptığı gibi . Parça parça kumaşlardan diki lmiş yer minderine degil de, Sal im'in karş ıs ındaki divana oturunca azıc ık düşündü Sal im: Yalnız bay­ramlarda ve uzak, zengin akrabalar geldiğinde böyle yaparranne­anne :

- Karın, çocukların nas ı l? diye sordu . Sal im o anda annean­nenin "siz"li konuşmaya al ış ık o lsa öylesini yeğleyebi leceğini dü­şündü . Birden uzaklaşmış, sizli bizli konuşan uzak tan ışlara dön­müşlerdi . Araya kendil iğinden giren mesafeyi kapatmak umudu ve sesinin en tatl ı tonuyla:

- Iyi ler, .dedi . Selamları var. Onlar da gelmek istiyorlardı ama o lmad ı . Büyük kızın okulu var ya, durumu biraz sık ış ık .

Kapatmaya çalıştığ ı mesafe büyüyüverdi birden . Sizi çok özle­dik asl ında ama . . . , sizi çok severiz asl ı nda ama . . . diye başlayan cümle leri tamamlayan sudan nedenler bu lma çabas ına gi rmişti sanki . Bu yapayı ıktan s ıyrı lmak için başka çareler düşünmek zo­rundaydı . Ani bir kararla kalkıp yer minderine oturdu; rahatl ığ ın ar)­Iat ımı o larak ivedi bi r sigara yaktı .

- Aaa niye böyle yapt ın , rahat edemezsin ki orda, deyip kü l tablası koşturdu kadın , sırt ına koymak için yast ık geti rdi , ayakları­n ın a lt ına küçük bir-şi lte çekti .

Oturduğu yerden karşı duvardaki resimler görünüyordu . Ayna-

185

Page 185: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­nm çevresi , Salim'in dönmek için can attığı o eski y ı llardan beri re­simterle süslenirdi . Yeni resimler geldikçe, uçları kıvrılmış eski re­simler i ndiri l i r, yeni leri ası l ırci!. Masanın üstündeki camI I koruyucu­ların içleri ise en değerli fotoğraflar içindi ve onlar kolay kolay de­ğiştiri lmezdi . Kendi resmini arandı Sal im; önce cami i koruyuculara bakt ı . Selim 'i n askerlik fotoğrafları vard ı orada. Aynanın çevresin­deki fotoğrafların çoğu da Selim:e aittL l lkoktılu bitirirken çektirdiği vesikal ık fotoğrafı , bir düğün resminin kıyısma i l işti rilmiş olarak bul­du sonunda. Beyaz yakası yan dönmüş, yamuk ve yaramaz bir gü­lüş dudaklarında. · Annesi ö ldükten sonra iki kardeşi de çekip almış-tı anneanne. Salim'in i ikokula başladığı y ıldl . Ud �<üçük 'erkeğim var art ık diyordu , on lar bana bakacak, ben onlara, oysa kendinden ve be kar kız ından başka çal ışan ı , eve ekmek geti reni yoktu ; zeytin toplamaya" tütüne, ç ı rç ı ra giderek bakmış , büyütmüştü iki si ni 'de. Selim okumak istese o nu da okutacaktı ama istemedi . ı lkokulu biti­rir bitirmez çal ışmaya başladı Selim, hem anneanneye, hem de Salim'e yard ı mcı o ldu . Ağabeysini okutan küçük kardeş . . . . Sal im yine de anneanneni,n , özlemlerini gerçekleştiren , yüksek okul dip­loması alan, harcanan emeğin boşa gitmediğini kanıtlayan çocuğu o larak en çok kendisiyle övündüğünü bil irdi . Kendisine veri lenleri ödemesi söz konusu deği ldi ama yine de, yarı aç, yan tok geçiri len " onca yıldan sonra e li beş on kuruş görünCe anneanneye her ay be- , UrU bir para göndermeyi i lke edinmişti ; ev kiras ın ın , eşya taksidinin üstüne çocukların yükü bindirinceye dek sürdürdü yardımın ı . Son­ra anneannenin emeğini , sevgisini , duas ın ı parayla karş ı lamaya çal ışmanın , anlamsızdan öte, gülünç bir davranış olduğunu dü­,şünmeye başlad ı .

Küçük odanın he r yanına dağ ı lmış olan .Selim'in fotoğrafIann­dan gözünü ayı rmadan sordu :

- Seli m nerde şimdi? - Bursa'da, dedi anneanne. Senin haberin yok, çok iyi bi r iş

buldu orada. Art ık Bursa'da çal ış ıyor. Duvardaki uir çiviye geçiri lmiş mektupların ı göstererek en do­

ğal haliyle ekledi :

186

Page 186: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Sevginin Eskimezligi

-Her hafta yazar bana. Bir demet yazı l ı kağıt, ası l ı o ldukları yerde, eve okuyup yazma

bi len birin in gelmesini beklerken h ı nz ı rca gülü msüyarlarmış gibi geldi Salim'e. Komşu kızlara, kad ı nlara mektupları okuturken dü­şündü anneannesini . Yüzünde Selim'i gör9yormuş gibi bi r gülüm­seyiş , başın ı sallayarak, yaz ı lanlara tümüyle kat ı l ıp kimi yerde acı­yarak, kimi yerde sevinerek, kendinden geçer gibi , ibadet ed�r gibi mektup dinleyen anneanne . Evet , Kuran dinler gibi dinliyordur; yapma çocuk, günah deyip araya giren Selim'in kendi görüntüsünü bile azarlıyordur. Salim' den okumasın ı bile istemedi. Ası l ı oldukla­n yeri gösterdi yalnız. Oı unutmadı bizi . "Her hafta yazar bana."

H ı rsla k ıskandı Selim'i . Kendi yerin in doldurulmuş o lduğunu ; eskimeyeceğini', bitmeyeceğini sand!ğ ı sevginin Selim'in ars ızca saldı rı ları yüzünden eriyip yok o lduğunu anlad ı . Buna hakkı var mıyd ı? Salim'in sevgisini çürütmeden , kendisine veri lmiş olanla yetinemez miydi?

Bu evde ve anneannesinin yüreğinde şu vesikal ık fotoğraf ka­dar yeri kaldığın ı düşündü. ı lkokulu yeni bitirmiş , yakası ve gülüşü yamuk o küçük çocuk soluk alabi l irdi burada, kendisi değiL . Yalnız­ca bayramlarda elini öpmeye gelen zengin akrabalara davrandığı ' gibi davranıyor anneanne. Onlara yaptığı gibi �\ahve, şeker sunma­larda hata etmemeye çal ışıyor. Belki içten içe kalkıp gitmesinin bu s ık ınt ı l i anları bitireceğini bi le düşünüyor.

- Kalacak mıs ın bari? diye soran titrek sese, neredeyse öf­keyle ,

� Hayır, dedi . Ama bunu der demez, umutsuzca kalmasın ı beklediğini de h issetti anneannenin . Kal ı rsa belki eski günlerdeki gibi bir yak ınlık, y ı l ların uzakl ığ ı n ı si len bir yakın l ık kurabi l i rdi . O "hayır' sözcüğünü hiç söylememiş 9,ibi .

- Evet, kalacağım, dedi . Hafta sonunu burada, seninle geçire­ceğim. Öyle çok özledim ki seni . . .

Anneannenin yüz çizgi lerin in yumuşadığ ın ı , k ınşıkların sevgi gü l leri açmaya haz ı rlanan dallara dönüşmeye başlad ığ ın ı izledi .

187

Page 187: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Kalkıp öptü yeşeren k ınşıki ıkları . Yaln ız s ığamadığı kucağ ı deği l , yaş l ı ve küçük bedenin bütününü sarmalayacak kadar büyümüş ol­duğunu görüp bir kez daha şaşt ı .

• L:

188 ,

Page 188: 4-Anne Hikayeleri

----------------""""""'---- TaşraZı

TAŞRALI Füruzan

Sokağ ı n ucundan dön , demiştUer. Ayn ı boyda budanmış , akasya ağaçların ın bitiminde, yeşi l panjurlan o lan evdi r. Otobüs­ten i ndiğimde, s ıcak geçen bir günün akşamüstüydü. Üstelik pa­zard l . Benim gibi yalnız biri için pazarları sevmenin güçlüğü anlatı l­maz. Çözülmüş sarsak pazarlar öylesine a ltı çizi lmiş oluyor ki . . .

Evin tümü kapanık bir renge bulanmışt! . Bahçe kapıs ına beyaz yediveren gü lleri sanhyd ı . Güneri n orada kara bi r kedi duruyor­du.

Kapıyı çald ığ ımda belirsiz konuşmalar geldi içeriden. Alt bah­çe öndeki gibi bakımh deği l ,ekşimiş bir çöp kokusu geliyor aşağı ­dan.

Aaaa hoş ge ldiniz. Benden, küçük hizmetçi kıza söz edi l mişti . Bavulumu el imden ald ı , kolumun yoru lduğu nu anlad ım. (Nedense be lIeğimde , geçen yaz gittiğim bir çay evi , kokuslJY-

le , sesiyle, havuzuyle . . . Peki buraya gelmemek yok muydu?) Ara kapıyı açınca teyzemi gördüm. Bana anlatt ıklarına benzi­

yordu. Saygı n bir hanımefendiydi . (Okumuş yazmış kadınd ı r. Evinin titiz liği , temizliği di l lere des-

189

Page 189: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------""""""----­tandı r. E li s ık ıd ı r ama, eh o da bir çeşit meziyet. Kos�oca paşayı kaybetti , hanımefendice içine attı acıs ın ı . Ağladı s ızladı ama, evini düzenini korudu . Al lah'tan korkarım nemize lazım, yalan diyeme­yiz, üstelik gençliğinde de say ı l ı güzel lerdendi .)

Büyük cam vazonun tam arkası nda oturuyordu, vazoda kuru­muş kabuklaşmış leylaklar vard ı . Oda sanki loş bi,. avluydu. Soka­ğ ın toz kokan güneşi hiç yokçasına yitip gitmiştLTeyzem gri giysisi­nin içinde bana güıüms..:.--di , el ini uzattı . Tuttum, nemi kalmamış ku­ru kağıt ci ldine doku nunca yaşl ı l ığ ı nı anlad ım.

Eskiden güzelliğini saçlann ı bayamakla, bejlerin gri lerin en yu­muşakların ı giymekle sürdürme çabasındayd! .

(Ablamın yaşın ı bi lmem. Aramızda on yı l l ık fark var sanı rım. O da bir türlü doğrusünu söylemez. Ya çok büyük, ya çok küçüktür söyledikleri . Ne bi leyim a k ız ım, ben kah ır içinde yaşad ım. Şimdi kimbi li r görseler beni onun ablası sanırlar. Kolay mı? . )

Annen nası l? Iyi ler. Ablan ya? Onlar da iyi ler. Içeriye küçük kız girdi . Eğri bacakları vard ı . Yüzünde kapıyı aç­

t ığ ı nda olan gülüş duruyordu . Konuşunca hiç değişmiyordu gü lü­şü . Çok şaşı rtıcıyd ı bu .

Yurdagül , dedi teyzem. Git l imonata haz ı rla. Bak yine mutfak kap ıs ını açık bırakma, o murdar kediler taşlara basıyorlar, ona gö­re . . .

"Ona göre" sözü Yurdagürün yüzünden gülümsemeyi aldı gö­türdü .

Teyzemin ayak başparmakların ın kemikleri podüsüet ayak ka­b ı lar ın ın yanlarından taşmışt! . E lbisesinin yakası na i nce k ı rmız ı yakutlu (kı rmızı olduğundan taş, yakut olacağ ın ı düşünmüştüm) bir iğne takmışt ı .

190

Page 190: 4-Anne Hikayeleri

------------------- TaşraZı

(Kibar kadmdır ablam. Giyimini kuşammı bil ir . Paşayla i lk ev­lendikerinde mineli bir saat almışt ı yüzgörü mlüğü. Daha bir sürü şeyler takmışlardı da nedense benim gözüm mineli saatte kalmışt ı . O canım çiçekleri nas ı l da kondurmuşlardı saatin üstüne. Şaş da kaL . Dayanamadım da bir kerelik takmak istemiştim. Sen savruk­sundur. Şurada burada düşürürsün , demişti . Boyundan saat düşer mi? Ne taksa sahicidir. Benim gibi de öyle all ! gül !ü şeyleri sevmez. Tam paşa karısı olacak kadmdı r teyzen. Bunu böyle bi L . )

Konuşmadan durduk bir süre. Koltukların yeşil kadife dayanacak yerlerine kolah temiz örtüler

konmuştu . Teyzeme hiç bakmıyordum. Onunia aramızda sevgi­sizlik hemen kuruluvermişti . Azalmış saçların ın alt ından kafasmın deris i yer yer parl ıyordu . Kurumuş bacakların ı üst üste atmıştı . Ayakkabı lardan taşan kemikler ış ıkta daha kesin gözüküyordu .

Demek ki , üniversiteye gitmeye kararhsın. Valiahi �ızım ne de­meli bil mem Jale'yi okuttuk da ne oldu . Evlenip yine çocuktu , ko­cayd ı , ald ığ ı diploma da süs . Üstelik bizim durumumuz uygundu. Rahmetlinin düşünceli kalbi , babahğı sayesinde (burada deri n de­rin iç çekti , temiz bir mendi l burnuna bast ı rdı.) Jaleciğim, annen bi­l ir, soğuk sudan sıcak suya e lini değdirmeden büyüdü. Hizmetçi ler çevresinde dolan ı rd ı . Ama şimdi o nazlatma, o prensesler gibi genç k ızl ıktan sonra . . .

Gözlerini yüzüme dikti sustu. Teyzemin bana karş ı olan tutumunun bil incine vard ı m birden

yoru ldum. Annene şaşanm hala, o çabayı başka bir erkek için göstersey­

di . . . (Sen babam bi lmezsin kızım. Altı yaşındaydın öldüğünde . . . O

Orta Anadolu kentini , arklardan suların bahçeleri doldurduğu ge­celeriyıe an ımsıyorum. Bizim bahçeye hep gece gel irdi su lanma sırası -ya da en etki lendiği m o gecelerdi . Yan uykuda annem, en küçük kızın üstünü s ıkı laşt ınr, yazda bile Orta Anadolu'nun gecesi ' soğuktur, arı ,su kokusu uyku yu bastırı r. Doğanın mutluluğu sağlığı

19 1

Page 191: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

kaz ı l ı r kal ı r beş yaşa. Ayal uyan suyu akıt ıyorlar bu yana . . . Uyku büyükleri n odas ından anason kokulu taşar sotaya. Baba baba . . . Anacığ ımın para s ık ınt ı ların ı bi le bi le, içki li havuzlu istasyon lokan­tasında her gece, biraz beyaz peynirı rakı , yazın kütür kütür karpuz. Büyük kentlerden gelip geçen uyumuş tren camları . Allah'tan da mı korkun yok. Her gece içi l ir mi? Hiç o lmazsa kendine acı . Bir güzel adamdı . O boy o pos . . . )

Yakış ıkl ı adamdı , baban yavrum. Teyzem, Yurdagü l'ün getirdigi l imonatayı ald ı . Bardaklar gümüş tutmal ıklar içindeydi . Ama bir erkekte i lk aranacak bu deği ldir. Jaleciğimin canı yok

mu? Evlenene kadar bir fincan kahve yapmamışt ı . Ama şimdi ken- ' d inden yirmi yaş büyd'k,' görn:ıüş geçirmiş bi r erkeği , evindeki hiz­metçi leri· idare ediyor. Kendimi ,ayrıca örnek vermeyeceğim . An­nen h ata etti kızım. Size de çekti riyor. Sen şimdi üniversiteyi nas ı l güçlüklerie . . .

Odada ası l ı tek resmi gördüm. Her yan ından kahverengi ler tu­runcular taşan bir sonbahar resmiydi . Yolun ucunda çok geniş şap­kat ı b i r kad ın kayboluyordu .

Teyzem dişleri nin takma olduğunu belli etmemek için o pek tu­hat gü!ümsemesiyle bana bakıyordu .

Limonata güzel olmuş, dedim. Şekeri fazla olmuş. Siz gençsiniz ama bizden geçti artık. Tansi­

yondu, kalpti başlad ı Annenin tansiyonu nas ı l? (Çok genç dul kalmışsın ız, evlenih, dedi doktor. Bu terleme, bu

çarp ıntı ondanmış benim 'kızlarım. Ha ha hay, dedim doktora. Be­nim iki kızım var, iki kocam var demektir. Ablam atı l ıyor. Anacığ ım, . doğru demiş adam. Niye direniyorsun . Annemin yeşi l ela"gözleri susuyor. Evlenmek için evleni lmez, diyor. Sizin babanız gibi adam­dan sonra . . . Gündüzleri o ralar, salt toprak rengi al ırd ı . Pazara ge-

' Ien köylüler eşeklerin in s ık adımlanna uygun sal ı narak, pencere­nin önünden geçerlerd i . Perdelerimiz apak patiskadand ı : Ordue-

192

Page 192: 4-Anne Hikayeleri

------------------- TaşraZı

vi'nde, düğüne giderken , annemin, siyah tayyörleriyleki güzelliği o kente, anlat ı lmaya kalm ışt ı . -Bayramda, hiç olmazsa dedeleri ne yazsak be kocacığ ı m-. B ı rak şunlar ı , senin o evde kalmış ablanı sevindirmek için mi ! Her şeyin para olduğunu kim söylemiş benim kızlarim, çok kahı r çektim ama, eteğini çemirleyip komşu karş ı la­yan bir kadın ım ben. Babanız beni sevindirdi de üzdüğü kadar. Ben basit kad ın ım. Teyzenizi evinde bi le terlikle gören olmamışt ı r.)

Sana ara odayı hazırlatt ım. Gümüş takı mların konduğu büfenin üstünde, paşanın , sivi l fo­

toğrafı var. Oysa çocukluğumuzun paşası bu deği ldi . Alabi ldiğine büyüyen çizi lmayan paşaydı .

Kaç saat oldu gele l i . Ara odan ın özenle ovulup arıt ı ld ığ ın ı düşünüyorum. Bu yaş l ı

kad ın ın çevresindeki sayg ın kişi liğin i yaratma zorunluğuna titizliği eklemek gerekiyor .

(Yiyecekler iyice temiz olmal ı , o marullan yalapşap yıkamayın diyorum size . Gerçi ev in dağ ı nı kl ığ ıyle başa ç ıkamıyorum ama. Hem sarhoş babanız, hem haylaz k ızları . . . Annemin öfkesinde inand ı rıcı o lmayan bir şeyler olurdu . Bahçenin arkasında "kıkırda­ş ırd ık." Ablamın gittikçe dolgunlaşan bedeni , marul ların bahar ta­d ı , yaşamayı adlandı rıyordu . )

Bu en koca kenti yad ı rg ıyorum. Buranın d ış ındayım. Bana, git kal , teyzendir demişlerd i . Onun konuştuğunu, sorgu ünleminden anl ıyorum. Sorduğu ne?

Bana bakıyor, gittikçe öfkel i ve yaşl ı sanki . Yineliyor. Saçların ı kesmeyeceksin değil mi? H ı ı , diyorum. Oysa keseceğim. Hem de en k ısa. Ders kitaplarım ı deği l , en

sevdiğim yazarları al ıp el irne, bir dolu yeri gezeceğim. Dostoyevs­ki 'yi okuduğum kireç badanal ı çıkmadaki kaysı ları n sessiz karan­l ıkların ı ve · hep su kokusunu arayacağ ı m.

193

Page 193: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -------------=----­

Taşrah bir k ız o lmanın buruk acıs ın ı bi le tattı rmaz teyzem ba­na, an l ıyo ru m.

Yurdagül odayı açtı . Tek penceresi karşı evin duvarına bakı ­yordu. Bir çakaleriği ağacı , yaprakları küskün , hastal ı kl ı , pencere­nin d ibindeydi .

Ben alt ıda kalkar ım küçük hanım, işi niz varsa sizi istediğiniz saatte uyandı ray ı m.

Annemin Yurdag ül'e armağan olarak yol ladığı renkli basmayı çıkard ı m bavuldan .

(Sakı n sen verme kızım. Teyzen öyle yan ında çal ışt ırdıklarıyle yüzgöz olunmas ın ı sevmez, kendi versin , )

Bu senin , Yurda�üI. Çok teşekkür ederim, küçük hanım. I smi mi bi l miyor. Ona söylemeliydim Yüzgöz o lunamaz evin

isim gereksinmediği ni öğrenmeliyim. Dolaba çorapıar, mendi l ler, gecelikler s ı ralanacak. Buralarda

yaşama savrukluğuna yer yok. Bu evin düzen tutuklarına , bir de ben katı ld ım.

M utfaktan akşam yemeği hazı rl ığ ı n ı n sesleri geliyor. Tabak, çatal ç ınlamalan.

Hemen bir keki kokusu uydurdum uzaktan gelen. Sonra da ağlayacağ ım.

194

. (�

Page 194: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Tokat Bir Bag İçinde

BAG İçİNDE Füruzan

NlUlrten'e

- Gelmene çok sevindim. Yabancı deği lsin ; böyle karş ı lama­mı hoş gör. Şimdi üstümü değişirim. Kağ ıtları b ırakıp gitmekte bu kadar acele etme. Demek bizlerden ayrı lıyorsun. Niye ama, ne gü­zel bir işyeriydi . . . Ne güzel konuşmalarımız olurdu . . . Bir l isede bel li bir dersin öğretmenliğini yapmak için gidiyorsun Gerçi hep söyler­sin , "Öğr�nci liğin ne olduğunu bi lirim ama, bi ldiğim öğretmenler gi­bi o lamam. Öğretmen o lamazsam bi le arkadaş olurum onlarla," di­ye. Süsü me bakma öyle kurnaz kurnaz. Erkekleri e lde tutmamı n kestirme yolu ; «;>nlan dantellerle , kokularla kamaştı rmak. En dev­rimci geçineni bi le kad ın ı böyle alg ı l lyor. Yabancı seks dergi lerini bir izlemeleri var, şaşars ın . . . Gerçek güzel liğe yönelik olsalar ney­se . . . çoğu saptır ı lmıştan yana. Ah, yine hayı r diyen gülümsemenl Hayır mı? Tümü öyle deği l mi, diyorsun? Yanı lıyorsun. B in yı l l ık ta­l ime kim s ı rt dönebi l i r? Hem biz evli l iğ imizi uygarca çözümledik. Kimse ötekine karışmıyor.

Bunları bi r gece sana uzun uzu n anlatmışt ım. Yine durgun ama suçlamaz bakışlarınla d inlemiştin . Benden, ordaki lerden da­ha çoğunun beklenmeyeceğini bi lmenden gelen bir hoşgörüyü dinlemen. Çocukluğumdan kalan kapal ı kap ı ların ardında maya i a-:-. n ıp durmuş anı lanmı , nas ı l da anlatmışt ım coşkuyla . . . Bir kıyı mey­hanesindeydik. Onca kalabal ığ ın içinde tekliğini koruyordun. Her-

195

Page 195: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

kes içki l i , gevşekti . . . Kolay çağrış ımI ! duyarlıkları n ı n tad ın ı çıkarı­yorlard ı . Sade ve akı l l ıydın , hep i lk gördüğüm günkü gibi. Nerden deşi lmiştim sana doğru? Ha, bir türkü. Oraya aykır ı bir türkü sız­mıştı yan kahveden . "Tokat bir bağ içinde" diyordu türkünün sözle­ri. Bence türkü nü n anlamı bir bağdan öteye varamazdı .

Bağlara i lk , Atatürk Çiftliği 'ni gezmeye gitmiştik , epey eskiden, o rada görmüştüm. Babamın , annemin dostlarıyla iki koca P ıymo­uth marka arabaya dolmuştuk. Pıymouth' ların o zamanki modelle­rine rast l ıyorum şimdi dolmuşlarda, aman Allah , lenduha gibi ol­muşlar. Ne güzel , ne gözal ıcıyd ı lar, benim küçük ıüğümde. Küçük dedimse vard ım on üçümde. Yalova tatil i ne gittiğimizde, Terrnal Otel 'de kalacaktık bir hafta. O yı llardan hAla andığ ım bir şarkı kal­m ışt ı r akl ı mda: "Yalova'n ın şen k ız ın ı , kandı ra l ı m alal ım. " Çiftliği salt ben görmüştüm sanki , bir sevinmiştim ki .. . Çünkü sürüp giden düzenli yeşi ll iğin arasından bir kule görünüyordu . Çocuklar için ku­le ieri n serüven dolu görünüşlerin i bi l i rsin. Çiftlik tek katl ı , bakırnh binaları ; çak ı l döşeli yolları , yeni açmış ortancalarıyla bir soylunun yazl ık d in len me yeri ni and ı rıyordu daha çok .. . Arabalardan in ip (kalaba l ıktan ötürü beni Server Bey amcamn kucağına oturtmuş­lard ı . Terlere batmışt ı zaval l ı . Termal'e varana dek her sarsı lmada, i htiyara eziyet olsun diye, tüm ağırl ığ ımı dengesiz bırakmışt ım üs­tüne.) yönelmi ştik gü le oynaya çiftliğe.

Kızma can ım, peki . . . Ama herifçik, küçük çiftli k gezimiz için i n­diğimizde , mahal le h amammdan çıkmış gibi morarmışt ı . I htiyar dedimse, k ı rk beşinde Saint Joseph bitirmişlerden . . . Çiftliğin iki ta­r ım yüksek mühendisi , babamın arkadaşların ın tan ışları Ç ıkt ı . Her yanı gezdirdi ler bize. Taflanlar yeni budanmışt ı . Kesilen yerleri aktı daha. Ben yine annemi izliyordum. Konuşmasın ın nazl ı , kır ık sesi­ne dönmüştü . Annem benim için daima bir gürü ltüdür. Yerine göre değişen , ama hep sestir. Gerilere itmişimdir onu, aşmışımdır da . . . Sesini enge llemenin yolunu bulamamış ımdır. - Insan kendi sesini duymaz derler ya. Ben de onun gibi konuşmaya başlarsam diye çok ürkerim. Kimse de beni uyaramaz. Annemin sesini bi lmezler. Kocamsa, sanı rı m anlamaz bunları , anlatsam ona.

Orada i lk bağ kal ı nt ı ların ı görmüştüm. Art ık bağcl l ığ l sürdür-

196

• h· . h

Page 196: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Tokat Bir Bag İçinde

müyorlard l . Daha önemli ve verim li işlere yöneliktiler. Suyunun çe­ki ldiği yüzde yüz o lan bir kütüğün kıyısından açık yeşi l , içinden ay­d ınl ık içen bir açık yeşi i , sürgün vermişti. Ucunda iki yaprağı vard ı . Damarların ın bölümleri taze, i ncecik görünüyordu. Duraklamışt ım görü nce onları . . . B ıyıklan yukarı buru lu tarım yüksek mühendisi , yaklaşıp açıklamışt ı : "Daha bir zaman şuradan buradan fışkıri nar. Ama bakarlar ki gittikçe azal ıyorlar, bir gün yerlerini b ı rakıp gider­ler. Gördüğünüz kara üzüm kütüğüdür. Kokulu ve tatı l olur üzümle­ri . " Tarım yüksek mühendisi , av pantolunuyla kahverengi çizmeler giymişti . Ağaçların seri nl iği kad ınları üşülünce, arabalara doluş­muştuk yeniden . Çiftliğin açı lan iki yayvan demk kapısın ın önünde, biz çınanı yolu dönerle dek beklemişti mühendisler el sal layarak. Sen anlatmışt ın ya: "Tokat bir bağ içinde" sözü öylesine açıklar ki Tokat' i şaşarsm. Düşün , hep rüzgarl ı , dimdik, kapanık dağ lardan sonra çepeçevre, beklenmedik bir yeşi l liğin sarm�ladığl yerdir To­kat. Sular sanki oraya doğru , toprağı n alt ından gidip birden fışkırır­lar. Türkü tam açıklar bunu. Orda da bir Anadolu taşra çarşısı var­d ı r. I nsana yadırg ı , kapal ı duran, ama i lgis ini d iri lten. Bakraçları , . k ırmızı kırmızı asarlar." Çok sarhoştum . . . Bu açıklama beni duygu­land ırmıştı . Sen ki , aramızda sert bi l ini rdin. Şimdi bu sert sözü de seni çizmiyor . . . Yo, sert bi l inmezdin ! "Yaşamanın tatlannı zora so­kan birid ir," derler senin için. "Yoksa, çol< iyi, çok akı l l ı k ızdır." Şim­di lerde, "Bu çevreden herkesin beni iyi bulmasın ın, özel likle kendi yönümden, ne denli yanl ış o lduğunu düşünüyorum," diyormuşsun . Kimseyle kavga edip, tart ı şt ığm da yok. H iç de yok denemez . . . Ama bir yeıinde noktal ıyorsun ki sözü, biz su olsak akarnıyomz ya­n ına. Kötü müyüm, diye soruyorum sana? Benim için arada böyle diyenler var. "Sen sanı !dığı ndan daha az kötüsün," diyorsun. "Tek bağışlanmaz yan ın , ası l varı lacak şeyi sapt ı rman. Bunu farkede­memen ve el alt ı ndaki lerin kolayl ıklarına s ı rt dönmeyişin ."

N'olur, kalkma . . . Bu sabah erken çıkmak zorunda deği l im. Bi l i­yorum, art ık işlerle i lg i ii şeyler de bitince bize gelmeyeceksin. "Se­lamlaşacağ ız !" diyorsun.: "Şurada, burada, ayn ı çevre lerde yaşa­yan, yaşama zorunda olan kişi leri n, yapay selamlaşma larmı en­gel leyemiyoruz, ii diyorsun. Ama bir selam yeter mi? Hem de an-

. Iamsızhk, bıkkınl ık yüklü bir selam.

197

Page 197: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Beni tek akı ll ı , i lgil i dinleyen kişiydin ve değişik yanıtlar aldığım. O g ece ağlamışt ım , h a ni içip sarhoş o lduğumda. "Kocam, ben iş için geziye Ç ıktığımda , korunma hapların ı unutma der," demiştim. Türküyü silen bir pap şarkı başlamışt ı . Disko'su olan bir yerdi orası , hat ırladın mı? Amma da kudurup dans etmiştık . Pop müziği dinler­ken öyle çağrışımiarım vard ı r ki Guevera bile gelir akl ı ma. Ah ca­nım, ne yakışıkl ıdır! Onu, çağ ımızin bir peygamberi olarak düşünü­yorum. Bir Isa. Barientos alçağının masaya gerdiği bir Isa. Hep kur­banlar vereceğiz ister istemez. Guevera'n ın sakalh , yakışıkl ı yüzü­nü çağrıştı ran her şey çağdaş bir bildi ridi r bana. Ama sen sanırım bu tür yorumlara da karşısın. "Kapitalist dünyanın kahramanhğı ko­layca kaydı rd ığ in i , saptırdığın ı görürken, dengeli başık açı ları kur­mak gerek. Isteri dolu beğenmeler yanl ışt ır. Çağrış ımlarla, aracı­larla düşünceyi geliştiremeyiz. Duru ma uygun adlandı rmalar yap­mal ıy ız. Önce kendi soru nlarımıza ve i nsanları mıza eği lmel iyiz . Koşu l larımız ı bi lmeden kural lar ımızı doğru koyamayız," diyor­sun.

Bir akademili çocuğun f i lm çal ışması vardı. Bize anlatmaştı ha­ni . . . "isa'yı tüm evrensel acı ları bel irginleştiren simge olarak alaca­ğ ım ," deyince gü ıüvermiştin . Çocuk, sakal ın ı , seni . küçümser bir anlamla kaşımaya başlamışt ı . , "Çağdaş ezi lmiş liğe s ı rt m ı dön­mektesiniz?" diye sormuştu . "Din u lu ların ı b ı raksanız da, ası l en büyük gücün acı larına aracı olmaya baksanız. Konuyu dağıtmasa­nız," demiştim. "Kurtuluş eylemi her yönden gelebi lir," demişti o da. Güzel bir sözdü. Bunu inkar edemezsin ! "Güzel ama doğru değil ," deyip "Sanmam, tek ve hakl ı olandan gelir," demiştin . "Sizinle ko­nuşmamız güç," diye şişinmişti çocuk. Sen , ' "Sizi yeniden eğitmek gerekecek. Korkarım bu da yorucu olur sizler için . Ayd ın o lmanızı bileyen , doyuran her şeye s ırt dönmenizi kim isteyebil i r ki sizden! Ancak siz karar,alma duru mundas ln ız ," demiştin .

Tüm başl ıkları bi l iyoru m. K ışkı rt ıcı ve çağdaş o lanların ı ve özetlerini . Görkemli ci ltleI'le bezeli çal ışma odamıza tutkuyla bak­mamış m ıydın ız i lk geldiğinizde , o güneyli çocukla. Tüm ingi lizce ve Fransızcaydl . Ne çok sevinmiştiniz ikiniz de, daha geniş okuma, bi lme olanaklarına aracı l ık edecek bu iki di li bi lmemize. Fransızca-

198

Page 198: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Tokat Bir Bagiçinde

mı istanbul' da öğrenmemiştim, bi liyorsun. Buradaki okula' i lk baş­ladığımda eğitimimi sürdürememiştim . Beni başarı l ı bulamamış­lard ı . Oysa onca da para dökmüştüm. Bi li rsin o okulu. D ış ına kü­çük, kara çerçeveli ö lüm i lanlan ası l ı r. C hapelle'den bozma dua yeri vard ı r. Caddeyle , öteki binalarla arayı kesecek gibidi r yapı . Içinde yüksek sesle konuşulmaz. Rahibeler uzun, namus l u etekle­rin i sürüyerek çat ı ları n ın gerekt irdiği kutsal havayı çoğalt ı rlar. Camlar demir parmaklıklarla kaplıd ır. Ikiyüzlülük ya da incelik diye:" biliriz, orada öğrenilmeye başlar, güçlendiri li r. Annelerin çoğu ora­dan mezun olduğundan çocuklar da tanın ı r. Yönetici ler, bu sürdü­rülen töre okumasın ın önemini çoğaltacak en soylu şeyleri dener­Ier. Avludaki güvercinler bi le H ı ristiyanlaşmış gibidir. Güneş, ba­zan yı l sonlarına doğru , düşüverir avluya. Ama sınıflara girmesi mi­mari bir üstünlük ve bilinçle engellenmiştir sanki . Gri lik, yarım ış ık­Ianma, içe dönük cinsel pat lamalar getirir. Ders aralarında tek ko­nuşulan şey oğlanlardır. Hem de akl ın ın alamayacağı denli utan­mazca. Yatak ı l ık l lğ ın ın yorgunluğu tad ı lmışça konuşulur. Cinselli­ğin gizlen saptı rı l ı r oralarda. Bu hep eşcinsel paylaşmaların başka tür sapıkl ıklannı öğrenişin ilk adı mlarıdı r atı lan. Bu arada, başkala­rına utangaç ve ince görünmek de pekiştiri l ir. Içtenliği mi görüyor­sun, nası l korkusuz deşiyorum kendimi . Ş imdi bana kızman azalı r m ı , bilmiyorum . . . "Kızmıyorum ki , insan kendini aşar ya d a yanhşla­rın ı doğru gibi savunmaz," demiştin .

Evliliğimi yıkamam. "Bittiğinde başkasıyla başlayabil irsin. Seni kimsenin yarg ı lamaya yetkisi o lamaz." diyorsun. "Yeni insan, mut­luluğunu çürümüşlükten almıyor art ık. I nsan i lişki lerini geriye ba­karak düşünmekten vazgeç. O senin uygarl ık diye yutturmaya ça­I ışt ığ ın , ta kölelik düzeninden bu yana varo lmuş bir anlayıştır," di­yorsun. Sen, al ışmanın, bir koltuğa, bir kitapl ığa, bir sabah kahve­sinin karş ı l ık l ı içi lmesine, bir evin h iç çaba gerektirmeyen gidişine çok yabancıs ın , niye? Düşün, yeni bir adam başka mı o lacaktır? Sonra, ikimiz de özgürüz kocamla. Aydı n adamdır bi li rsin. Ben yeni erkekleri , o yeni kadınları , rahatlık içinde deniyoruz. Gece kulüple­rine gittiğimizde başka kişi lere sanıman ın , sürtünmenin tad ın ı Çl­karıyoruz. Hem kime ne can ım! Neden zarar versin toplumculuğu­muza? "Yabancılaşmanın kaç ın ı lmaz sonuçlandır bunlar," deme.

199

Page 199: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Ben arada nası l bunal lr ım bi liyor musun? Bizim ara sokakların ça­buk biten eğiklikleri bu bunal ımı çizmeye yetmez. Paris'teyken ala­bildiğine uzanan Notre-Dame'ı görmüştüm. Org sesleri , bunaIma­n ı n koyuluğunu öylesi ne tanıml ıyor ki , anlatamam. Bununla şunu demek istiyorum : Insanın yaşama deneyi artt ıkça, ister i stemez bunal ımın ı engelleyem iyor. Içtiğimiz zaman, arada Rimbaud oku­duğumuzda, dizeleri ni n yüklendiği her şey, ayıp, günah, sapıkl ık , nas ı l doğruluk kazan ı r bi lemezsin . . . A sahi R imbaud'yu okumuş­sundur sen de, ama ç eviri lerinden. Asl ı bambaşka. I nsan kan ın ın h içbir şeyde bulunmaz kırmızısı emildiğinde ağza verdiği aykırı tat onda vard ı r. Baştan ç ıkarıc ı l ığ ın albenisine nas ı l karşı koyabi li r­sin? "Kendimiz bazı şeylerden tat almamayı öğrenmeliyiz. Bi l inci­miz onu gerekti rir. Zorlanarak h içbir doğruya vanlamaz. Öğrene­rek, inanarak başarabi l iriz anca," diyorsun .

"Tokat b i r bağ içinde" türküsünün başlattığı konuşmamızı son biryenileme oluyor bu. Ş imdilerde bazı şeyleri bana anlatmamayı yeğledin , bi liyorum. Am.a ben davranışlarımda yalnız deği lim. Bu iş için çaba gösteren , i nanan birçok kişi böyle yaşıyor. Bu özel hayat­

t ır, kimseyı i lgilendirmez. B iz katkımız kadar değerleniriz. "Özel ha­yat, genel hayat yoktur," diyorsun . " Insanın tek bir yaşaması vardır. O da sürecin içinde tümüyle değerlenir." Evet, senin yanındaki ler da aynı şeyi söylüyorlar ama, azı nhktalar. "Sayılan elbet artacak," diyorsun . Ama bizimkiler de eksilmiyor ya. Bana yöneltliğ in incele­yi ci bakışlarını yitirmişsin artık. Demek kararın ı vereli çok o ldu .

Benim içimde, arada ö ne geçen, eskiden kalmış, iş lemiş bi r sancı yok mu sanıyorsun? Ucuza al ı nmış bir tahta oyu ncaktı r bu. Bana değil de evdeki hizmetçilerden birine armağan al ınmıştı kapı­dan. Hani o kent çerçi leri vard ı r ya, onlardan. Apartman kapıcı la­rından çok korkarial". Kapıcı lar hoş görmeçlikçe çığ ı rtkanl ıkların ı sürdüremezler. Üstel ik biz sahibi o lduğumuzdan apartmanı n e n çok bize yaranmak zoru nda olan kapıcıs ın ı annem uyarmışt ı : "Bayram üstüdür, uğrasın yuka�ı ," diye. Düz, rendelenmiş , h iç kıy­mıklanacak yeri olmayan bir yuvarlak kayıktı . Bayrak direği yaldız­la parlat ı lmışt ı . Belki de soba borusu yald ızıyd ı . El lerime çıkmışt ı hep. Çiçekli basmadan, yumuşak, üçgen b i r bayrağı vard ı . Onu ,

200

Page 200: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Tokat Bir Bag İçinde

ağlayarak, dövünerek zorla almışt ım ellerinden. Al ışmad ığ ım, bli­mediğim bir şeyi getirmişti o bana. "Bu adi kayıktan ne anlar bu kız bi l mem? Onca pahalı oyuncaklan dururken . . . Çocuk akı l işte, ŞI­mankl ık, t t demişti annem. Oysa ş ımarık l ığ ın katı lmadığ ı tek duy­guydu o kayık benim için . Yadı rgama bu sözümü . Beklenmedik bir yerde beli riverir hep. Yazl ığa taş ı nma mevsimleri nde bi le, oyun­cak, baş köşeyi a l ı rd ı . Basma bayrağı solmuştu giderek. Yaldızlan çıkmıştı direğinin . Ama, gövdesin in kayganhğı artmış , ağacın ı n rengi güzel bir balmumu sarısına dönüşmüştü. E lleri min içnide kü­çük, kesin , dururdu öyle . Di l öğrenmem için karar al ı nd ığ ı y ı l larda unutmuştum kayığı . Beni Paris'e göndermiş lerdLHiç o lmazsa ora­dan okumuş gibi geri dönecektim. Döndüğümde kent çerçi leri , bi­zim semtlere uğramaz o lmuşlardı art ık. Apartmanı mızı n üstüne çift daireden iki kat daha çık ı lmıştı . Annemde perh iz çabalarına karş ın yaşdönümü şişmanl ığ ı başlamışt ı . Babam briç oynamaya daha çok gidiyordu kulübe ve annem boş kalan zamanların ı değer­lendirmek için bir hayır derneğinin çal ışmalarına kat ı l ıyordu. Eşya­lan mızı yeni lemişti . Doğum günü toplantı larımı burada yapıyor­duk. Salon duvarın ın en göz alan yerine yağlıboya portremi asmış­t ık. Çok ü nlü bir ressamdı yapan, epey para ödemiştik ona. Çocuk­luğun si l inmediği yüzde, yalnız gözler inandı rıcı o lmayan bir bakış­la doludur; on yedi on sekiz yaşın yerleşmemişliğ i . Yı l lar geçiveri­yor hemen . . .

Annemin acı laşmış tereyağlarını , buzdolabında çok kalmış ye­mekleri h izmetçi lere yedirdiğini o s ıralarda görmüştüm. I nanır mı­sın, hiçbirine bir şey olmazdı . Ben günü gününe yapı lmış bir pasta­dan yemesem val iahi zehirlenirim. Şaşard ım onlardaki bu bünye sağlamlığına. Hala da şaşarım ya! "Niçin anne eskimiş yemekleri, acı laşmış yağları onlara veriyorsunuz? Onlar da i nsan," demiştim. Holdeydik bunu söylediğimde . Annem, ayakkab ı değişti rip ev ayakkabı ların ı giyiyordu. Yeni gelmişti sokaktan, kürkü ıslaktı . De­mek yağmur yağıyordu. Kıpırdamadan yüzü me bakmışt ı . Yağmur, berberden yeni ç ıkmış saçların ın kabarıkl ığ ın ı yat ışt ı rm ışt l . Her sözcüğün üzerine basarak konuşmuştu. "Acınıp durma. Onları ta­n ı mıyorsun . Daha çocuksun . Onlar düşünmeyi , acı çekmeyi bil­mezler. Arada bir; 'S ı la, ' diye tuttururlar. Al ı rs ın üç beş metre deli

201

Page 201: 4-Anne Hikayeleri

. (�

Anne Hikayeleri ---------------­

renkli pazen, verirs in e l leri ne, hemen unuturlar s ı lalarmı da. Hay­van gibidir hepsi . . . Biz evlerimize al ıyoruz da açl ıktan, sefaletten kurtuluyorlar. Bunları b i lmeden, öğrenmeden nas ı l böyle saçma':" sapan konuşuyorsun , köylü parçaları için?" demişt i .

Annem gibi olmamaya karar verme günüm belki o gündür. So­kak dönüşleri soyununca, kayıcı tü l kumaşlardan giyimleri ni g iyip koltuğa otu rurdu . Yanma da fondan kutusunu al ıp dalgı ıı dalgm karşı yapı lara, bir yerlere bakard ı . Şakaklanna ustal ı kla i ndiri imiş

, saçların ın dağ mıkl ığı içinde on yedinci yüzyı l romanlannın dantelli sayfaları nd�n çıkmış biri gibiydi annem. Ben büyüdüğüm yı llarda babamın , birden beliren bir göbeği olmuştu. Hiç şişman değildi oy­sa. Ama göbeği engel.lenmez bir biçimde bitiveriyordu zayıf göv­desi nde . O dönemde işleri çok iyi gidiyordu san ı rım . Her söze, "Ben onlara dedim ki . . ." diye başlıyordu. Konuk geceleri mutfaktaki çanak tabak sesleri n in yoğun laşması çal ışanlara olan i lgimi son kertesine vardırdı. Annem giyinmeden önce mutfağa girip gereken emirleri verirdi . Çünkü mutfak kokusunun öyle b i r özel liği vardır ki i nsanı n üstüne sinive ri r. Yemekte, konukların tükenmez i ncelikle­riyle birbirlerini ağı rlama çabalarmı izlerdım. O davranış ların b ık­kmhk olduğunu şimdi ben de anlad ım. Babamı n saçlan dökülüp iş­leri çoğald ıkça, annem daha telaşl ı , daha aradığ ın ı bulamaz ol­muştu o y ı l lar. Ben ders çalış ı rken , "Baban telefonla beni aradı m ı?" diye soruyordu , yerli yersiz. Oysa babam onu telefonla hiç aramazd ı ki . . . N iye öyle tedirgin , kuşkulu o lduğunu çıkaramıyo­rum.

O günlerin üzerimde b ı raktığ ı etki , yağmur öncesinin kapanık renkleriyle dolu günlerin sıkmtısı , I ran halı ları na açı lan kapı lar, ad anı lmadan sürdürü len telefon konuşmalarından oluşur. Mutfakta­ki leri zaten u nutmuştum. Onlar da kendi lerin i anımsatacak h içbir çıkışta bulunmazlard ı . Değiştiklerini , yerlerine yeni lerin in geldiğini, annemin gündeli l< hesapları tuttuğu deftere bakarak sesli düşün­düğü s ırada anlardım. "Mutfak masrafı artıyor. Yeni gelene bir gö­(Ünmem gerekecek. Evine yağ, reçel taşıyor bu. Bana Recep usta­yı aratması nlar. Hizmetçilerle birli k yaparlar. Bunları idare etmek ayrı bi r yetenek can ım," derdi . O kendi kendine yüreklendirici ko-

202

• b

Page 202: 4-Anne Hikayeleri

-------------=-- Tokat Bir Bad İçinde

nuşmaların ı sürdürürken ben koltukta oturmuş Cornei l le , Racine ya da Moliere ' çal ış ıyor o lurdum . Bi l iyorsun tiyatroyu çok seve­rim.

Annemdeki inanı lmaz değişmelere , büyüdükçe ahşmışt ım. Her duruma göre bir davranış ı vardı onun . Birdenbire o ldu ama yaşlanması . Gazetelerde, dernek çal ışmalarıyla i lgi li resimleri ya­yımlandığ ında, hepsin in arası nda yüzçizgi leri e n dağ ın ık çıkan o oluyor. Hem öyle tuhaf ki , i nan ı r mısın, şimdilerde bir gençliğini an­latması var, sanki ben tanıklık etmemişim gibi yaşaması na. En par­lak sözlerle beziyorc;furmadan geçmişini . Bacakların ın etleri aşağı­ya doğru birikiyor, yani ayak bi leklerine doğru. Bazı sözcükleri dur­madan yineliyor. Ona benzememek kararım kesindir. Ben çağdaş bir insanım.Bunu kimse yadsıyamaz.Dünyada önde gelen, o luşan her şeyi benimserim. Kocam da öyledir. Kimsenin bizden önce bir kitaptan; bi r siyasal o laydan, sanattan söz açmaması için olağa­nüstü çaba harcarız. Savunduğum şeyleri bizden ve Bat ı 'dan en geçerli adlarla destekleyebili rim. Görüyorsun, anneme bentemi­yorum. Onun her şeyi kavrama yanl ış l ığ ı na düşmüyorum. Toplu­ma katkı yapabilme yol ların ı her an aramışımdır, arıyorum da. Yal­nız geniş yığ ın ların her şeyi anlayamayacağı kuşkusunu atamıyo­rum içimden. Yığ ın ın bir kısmın ı , bi raz da bizde çal ışan hizmetçi­lerden ötürü tanıyor sayı lmaz mıyım? Geçerli toplum ahlakına kar­şı çıkmanın yolların ı denemiyor muyum? Bir gün kalabalıktaki kafa tutmamı hatırlarsın : "Ben orospu değil im Para için deği l , zevk için yatıyoru m. Bağnazlık edip durmayın !" diye. Yine en beklemediğim yanıt senden gelmişti : , "Daha kötü böylesi, onların durumunda bile deği lsin . Üstelik evli l iğinin üstüne titriyorsun, öteki burjuva kadınla­rından ayrıcal ığ ın yok ki I"

N 'olur kalkma hemen. Ülker şimdi kahve getirecek. Bu da Kas­tamonulu. Hizmetçi leri n çoğu ordan o luyor. Bize kapı lanınca sırtı­nı , üstünü-başın ı bir düzene soktum. Öylesine hoşlandı ki değişik­!ikten, taklitçi bir maymun gibi. Ben olmadığımda boyalarımın alt ın­dan girip üstünden çıkıyor. Galiba geçenlerde, parkta izini bir asker avladı . "Senin gibi şöyle beyaz olaydım, hanım," diyor, şimdilerde. Dün gece, "sevişmeyi nası l kıvınyor bu köylüler," diye konuştuk ko-

203

Page 203: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

camla. O işte, Japonlarla Hintliler yamanmış. Baz ı . kitaplanmız·yar bu konuda. Yanında kim olursa olsun , resimlerine baktın mı saldı­rırs ı n valiah i ! Öylesine et dolu kitaplar.

H i roşima Mon Amour geldi akl ı ma birden. Ne fi lmdi o ama! "Sen Hiroşima'da bir şey görmedin," diye yinelemesi yok muydu adamın, tam özetiydi fi lmin. Jules ve Jim'j de çok sevmiştim. Bir ara öyle bir yaşant ım da omuştu. Kahvalt ı masası nda iki erkekle ben karş ı l ıkl ı . . . I ster istemez üstünlük duyuyor i nsan . Üstel ik bu deği­şiklik, bir sevgi söz konusuydu, ondan geliyordu yani . Sanki adam­la ben birbirimizi sever gibi olmuştuk. Geçti gitti iki y ı l önce. Geçen­lerde yatt ık da, bana mıs ın demedi ikimize de. O şai r olarak Ara­gon'u çok sever. Iyi de okur. Benim Fransızcamı bilirsin, pratiğe da­yanır daha çok. Sevgiyi bir yana b ırakal ım . Getrude Stein' le yeni­den çok i lgi l iyim şimdilerde.

Çocuk yapmadı m Büyük sorumluluk, kolay mı? Sanki çağımı­za bir insan daha katmayla neyi düzeltmiş o lacağı m? Şu değişmez dünyayı mı? Buna da senin o yemek yeme kuralların ı bilmez arka­daşı n bir söz bulmuştu : "Her kolayl ık , i haneti içinde taş ı r, " diye. Köylüler gibi yemek yiyor o. Acıkmışl ığını belli ederek. Ben bu gün­lerde doyarak yiyenleri , doğrusu , k ıskan ıyorum. Bi liyorsun , tek derdim bacaklanm . Yoksa cinsel çekicil iğim kolay zedelenmez. Ama bacaklarım ı n kal ın l ığ ı , yaşl ı gösteriyor beni .

Sınırsızlaşmak benim özel liğim. Ama bu günü gününe bir sınır­s ızlaşma değiL . Çözümlenecekleri kavramak için yayı lmak benim­kisi . Güzel bir kad ın o lmadan öteye tüm çabam. Bunun kanıtların ı da kat ı ld ığ ım şeyler açı klamıyor m u ? Vietnam içi n çıkan t ü m ha­berlere , bildikleri mize, çağdaşlarımızdan kim s ırt dönebil i r ayd ın o larak. Annemin bi le i lgi lendiği konular bunlar. Soruyor hep Viet­nam'ı bana. Arada kalkıp içeriye gidiyor. (Oraya budu ar derdi eski­den. ) Dudakları n ın boyasın ı koyultup geliyor. Taşkın , birbirin i tut­maz bir ağız çiziyor kendine. Yıllardır dudakların ın dış çizgileri yen­di , yok o ldu . Gerçekten kat ı l ıyor dünyanı n kanamasına. Dernek çal ışmaların ın gereği olan halkla yakınlaşmalan da var. GördıJğü semtlerin tarih i güzelliklerini öylesine i nce ayrınt ı lara dayanarak anlatıyor ki şaşarsın . Ancak onun öğreniminden geçmiş biri böyle-

• b

204

Page 204: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Tokat Bir Bag İçinde

sine duyarlık" olabil ir. "Oralar kurtarı lmal ı , " diyor. "Çok yaz ık. Aile­mizin kadınların ın , balenU elbiseler giydiği , Paris topuzlan yaptırd ı­ğ ı dönemden kalmışlar. Ben de yeni yeni görüyorum. Gerçi pisliği , insanların ın yabanil iğ i dayan ı l ı r gibi değiL Bir gün , bi r kahvenin ö nünden geçerken ora delikanı ı ları en ağıza alınmadık biçimde sa­taştı lar üçümüze. Ama hoş görmek gerek. Valiahi boynumuza dek kızard ık." Istanbul'un bilinmeyen kıyı-bucak yerlerindeki yaşantı lar annemi etki liyor. Nerde kald ı ki biz teknoloj ini n en al ıp yürüdüğü döneme yetişkinliğimizde tanık olduk.

Ben küçükken, babannem aynalarla çevrili bir odada (gardro­bu, komodini , tuvaleti, boy aynalarıyla) gün boyu yatağı nda yatar­ken saçların ı ince bir tarakla d ışarı doğru kabartırd ı . Tirşe rengi ya­tak örtüsü, tombul , yaygın kol ların ın aklığ ın ! iyice belirtirdi. Çin por­seleni çay bardaklarından içtiği akşam çaylarında, et sulu özel ga­letaların ı yumuşatıp yerd i . Elleri öylesine buruşuktu ki buruşukluk­lar dönüyordu birbirine doğru . Bir gün beni yanına çağırmıştı , "Her gördüğün yeşi l taşı zümrüt sanmamal ıs ın ," demişti . Ben e limde tahta kayığım ona yaklaşmışt ım. "Gerçek zümrüte kara bir cam ba­kıcıyla ışığa tutup baktığında, içindeki p ın lt ı pembeye döner. Sah­teleri yeşil kal ı r. Unutma bunu. Bunları bilmen gerek. Sen büyük bir ai leden geliyorsun Başka bir gün yine s ıvışabil irsen . . . (bu s ıvışma sözcüğünü benden öğrenmişti) hemen gel. Ben sana öbür taşlar­dan anlamayı da öğretirim. Anan b ı rakı rsa tabi i . . . Çünkü onun ne mahalle karısı o lduğunu bir ben bilirim . Ölünce değerli mücevher­lerimi yalnız sana b ırakacağım. Sen oğlumun çocuğusun. O kadın bunları yakışt ı ramaz kendine. Onları taşıyabi lmek kökten sürüp gel ince olur ancak."

Konuşması bitince beni h emen unutmuştu. Odadaki havalan­d ırı lmamış, sinmiş i htiyarl lk ; her yana gerekli gereksiz örtülmüş goblen örtüler, fildişinden oymal ı s ı rt kaşıyacağı , arkasında resim o lan el aynası beni çok oyalardl . Babaannemin yanına beni b ırak­mazlard l . "Büyük han ımefendi istirahat ediyor," denirdi herkese. Şimdi annem babaannemin yarım kalan sözleri ni tamamhyo r. Doğru mu bilmem söyledikleri? Çünkü anlattıkları çoğunlukla tarih i bir Ingi liz fi lminin dekorunu an ımsat ıyor. B iz gerçekçi o lduk.

205

Page 205: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

I lk cinsel denememi okulda bir kızla yaptım. A,nlattıklari gi.bi h iç de parlak değildi sonuç. Bir kı llanma duygusu sarfruştı beni. Erkek­lerle olanlara da başladırıımda anladım ki çok taf alınmasa da almış gibi görünmek gerek. Öylesini erkekler, coşkuyla birbirlerine anla­t ıyor. Top landığ ımız gecelerde dostlanmızda buna tanı k o luru m hep. A , şimdi beni soğuklukla, i lginç görünmek içi n çok adam de­ğiştiren biri o lmakla suçlayacaksın! O bakışını tanıyoru m iyice. De­ğil , deği l , inan ki değiL . Biz hepimiz böyle yaşıyoruz. Bu çağ ımızın gereği o lan bir eği l im . Artı k içgüdüleri mizi zorlamanı n yersizliğini öğrendik. Freud bizi uyard ı . Batıdaki çıplakı lğ ı , kendini gösterme eği l imini görmüyor musun? Yakından bakarak cinsel doygunluğun yolunu bulacak dünya. Kalabalıklar, geniş alanlarda, toplanıp por­nografin in coşturucu etselliğlni tadacak. Eti çoğaltıp, eğri ltip , çarpı­tıp deneyeceğiz bitlnceye dek. Etler, beyinsiz, yaşamasız, anısız, bacak aralan gergin , atıp duran etler, coşkunun doruğundan dü­şüp yeniden t ı rmanacak. Sevdanın öldüğünü siz hAlA görmediniz mi?

Müzik çalabi l i r miyiz? Beethoven istersin sen , ben yeni bir şey çalacağım . Bugünlerde Jose Feliciano adı var önde . Adamda da b i r ses var yani , baş döndürüyor . . . . Biraz kad ınl ığ ın ı kullanmalıs ın . Her kapıyı açan o . Hem bana ikide bir, "Niçin sevmediklerini aşı n övüyorsun," deme. Onlar hoşlanıp beni sevsinler istiyorum. Sevgi­leri işimi kolaylaştır ı r. Bezgin bir cinsel yaşantıya düşü lüyor evli l i ­ğin sonunda. Ama iş i lişki leri , aynı çevrelerden gelen paylaşmalar, çıkarbirliği , ister istemez sürdürmeyi önemli k ı l ıyor. Seni n deyimin­le, "kokmuş da olsa bir şeyleri ucundan dişleyip duruyorsunuz." Er­kek düşkünlüğümü Freud'le açıkl ıyorum yine. Onda her sapmanı n sonsuz doğruları var. Babamı yakışık l ı bulmad ı m hiç. Belki çok ufakken i lk cinsel uyan lmayı onun kucağı nda, kokusunda, erkek kumaş ın ın eti dala ması nda tatmış o labi l irim. Ama onu bi lmeye, görmeye başladığ ımda, büro adamlarındaki o yassı lmış, yumuşa­mış gövde benim için çekiCi o lmamıştı .

Yaşamımdaki temel ses hep bu oldu : ailemi aşmak. i lginç bir kadın olmak. Bunun gerektirdiği her şeye dört elle sarı ld ım, biliyor­sun. Işten kaçmam. Çal ı şmam gerektiğinde hep çal ışmış ımd ı r.

206

• h.

Page 206: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Tokat Bir Bag İçinde

Yeter ki yeteneklerimi en parlak biçimde o rtaya koyabileceği m bir gösteri o lsun bu. Kocam de beni , işimde, derin görüş o lanaklarıyla desteklemişt i r. Yani ş imdi , bunları b ı rakıp cinsel hayat ım ız ı toplu yaşıyoruz; buna gereksinme duyuyoruz, diye yeniden kuru lması , düzeltilmesi gereken şeyler var, diye mi düşüneceğiz kişiliğimizde. Bu bence tutuculuk. Hem senin karşında özeleştirimi yaparak iç­tenliğimi. hep ortaya koymuşumdur. "Özeleştiri bir yanl ış ı düzelt­mek için yapı l ı r, yoksa Hıristiyanca günah çıkartmak için değil , " di­yorsun.

Sen anlamıyorsun. Insanlarda, Freud'un yazdığı gib i , mazo­şizm ve sadizm bir aradadır. Her şeyin kökü cinselliktir. Ben küçük­ken (bi l irsin evdeki hizmetçilere nas ı l davranınm senin yanında, görmüşsündü r sevecenliğimi) , büyük çamaşı r günleri kirl i lere dolu torbaya dayanıp dururdum. Dadım, aşç ı , h izmetçi ler beni oradan çekemezlerdi . Iş saatlerini annemin kesin likle ayarladığ ın ı bildikle­rinden, çal ışanlar tedirgin , telaşi l benim gönlümü yapmaya uğra­ş ı rıardı saatlerce. Anca isteyince çeki l ird im oradan. Annemi n dı­ş ında kimsenin beni ağlatmaya hakkı yoktu ve ben bunu alabildiği­ne ku llanı rd ım. Çamaşı r y ıkayan kad ın d ışardan geliyordu. Maki­neyi bozmadan çal ışt ı rmayı iyi bilirdi . Başı na bağl ı al örtüsüyle her yan ı ak çinilerle döşeli çamaşırl ikta koyu bir leke olur, dururdu. Bir o, bir şey demeden benim çeki lmemi, oradan çıkmarnı sessiz bek­lerdi . Bakard ı dosdoğru bana, ben kirli , ağı r, yumuşak, t ık ış ık yığ ı­na dayandıkça, öyle düpdüz bakışını bir yana kaydırmadan bakar­d ı . Gözleride koyulaşan, engellenmiş, sert bir şeyler o lurdu. O ba­kış ın artması , çaresizlenmesi için .direnir dururdum. Ikirniz de birbi­rimiz için kötü lük dolard ık. Buydu beni kışkırtan. O çocuk oyununu ve kıymı ksız kayığ ım ı ananm arada. Kirl i torbası annemin koltuk alt/an gibi kokardı .

Iyi l ikseverliği art ık öğrendim. Inceliklerle, derin al ıntı larla dolu eğit imin değerini bi l irs in . Bunlan ve edilgenliğ imi kadınhğımın tat­Ianndan sayıyorum. Moda diye deği ldir, her yenilgi , irkilticiliği edin­mem. Uşak bakışlann şimdi değişmiyor, beni izlerken. Çocuk do­ğurmuyorum ya, çocuklan sevmiyorum demek deği ldi r bu . Gebe kaldığımda üç ay aldı rm ıyorum onlan . Içimde canl ı bir şeyi n varl l-

207

Page 207: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------------,-----­

ğ ın ı duymak istiyorum . Arada el imi karn ıma götQrüp yeniyi , yaşa­maya haz ırlanan bir şeyi , gizi , i nsan ın ilk belirmesinin yerin i okşu­yorum. Erenköy'deki , uzak, dinlendiren bir yaz .geliyor akl ıma. Çam kozalakları çıt ırd ıyor; gt:rçek, yitirilmiş güzellik, kayıp gidiyor. Binl ik ı ş ıklarda parlat ı lmış nikel, yüz derecede kayhamış, işbi l ir gereçler t ınl ıyor kulaklarımda. Camn dölyatağındakilkesil işin i , ne denli uyu­tulsam bir incecik çizgi o larak duyuyorum. Anlat ı lamaz incelikteki o çizgiden öteye kan taşmıyor gibi . Iş bittiğinde dölüt, lağ ırnlara dö­külüp kentin altlarından doğru yok olup gidiyor. Onu da unutuyo­rum, t ıpkı kayığ ım gibi .

"Her şeyi deniyorsun, yaşamıyorsun," demiştin .

Gitme. Biraz daha kaL . Bana doğduğu n i lçeyi anlat. Niçi n ola­madık seninle? Bu alçakgönül lülüğü göster. Buraların yeniden söylenecek yanı yok , biliyorsun. Ama senin yerin i duymak, bilmek i st�rdim. Denizi seversin. Denizsiz bir yer senin orası , söylemiştin . Bak bu kattan deniz görürüz biz hep. Paltonu alay ım m ı? Hadi Çl- . kar. Ufuk çizgisinde bir gemi var. Gördün mü? Üstüne ayd ınl ık bu­lutlar kümelenmiş. Paltonu alayım mı? Bir daha uğramayacağı n ı bil iyorum çünkü . . . Hemen kalktın . . . Saat kaç?

" I lk gördüğüm günden be�i dostlarıyla olan paylaşmasın ı anla­t ı r durur. Doğru da . . . Salt ayıpların ı , övünmelerini paylaşı r bunlar, acıları yoktur ki . . . Ü lker diye ad taktığı yeni çal ışanı da tamahlandı r­maya başlamışlar kentl i o lmaya. Üşenmeden , i nce bir öğreniyle edindikleri davramşlaran ın alt ındaki ağuyu azar azar aktarıyorlar çevrelerine. l lkten onurların ı k ırıyorlar d ıştan 'gelenlerin. Çünkü ar­sızlığ ın örtmeyeceği şey yoktur. Bunu iyi bi liyorlar. Bir de tuttur­muş, konuşsana diye . Neyi , kime anlatacağı m? Sağırl ığ ın ı unut­muş. Gerekir mi üstelik? Beni uğurlarken Ülker'i izledim bugün. Ku­ru, yerleşmemiş davranışları yok. Demek al ışt ı , u nuttu . Ülker' in ne kalmı şt ı r akl ı nda Kastamonu'dan, köyünden? Güçlük, i le nmek, ağıt... Ağıta karş ın belki bir düğün havası da çıkarabiliriz içinden ÜI­ker' in. Şu s ıra, köyünden iyice uzaklaşmadan. Bir Ü lker'le işi çöie­bilseydik, konuşurdum. Beni yarg ı la, diyor, i kide bir . . . Hadi canım !

• b,

208

Page 208: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Tokat Bir Bag İçinde

Ben onları yarg ı lamayı hak etmeliyim. Çal ış ıyoruz bunun için , hiç boşluksuz, sız ıntıs ız. Elleri değer mi bu saatte kalkmaya! Neye pe­ki? Bana ne oluyor böyle? Özenl i , gürü ltüsüz adımlar atıyorum. Kendimi kapıp koyversem, kimsenin duyacağı yok. Bunların saba­h ı o'n bir on ikidir.

Birkaç kez gene i nadıma gelmiştim erkenden. Kapıcı , köpeğe benzemez bir köpeği hava aldı rmaya çıkarıyordu , gi rerken içeri . Aykı rı bir bakışla süzmüştü beni . "Kim ola ki bu saatte?" Her çeşit işe koşulmas ın ın getirdiği bi r anlamsızl ık vardı yüzünde adamın. Dallanmış budaklanmış gövdesiyle köpeğin faremsi çirkin gövde­sini daha bir seçil ir yapıyordu. Hall larla kapl ı merdivenlerden çıkar­ken, "Asansör var han ım kardeş," demişti ard ımdan. Şivesi diri lt­miş, ıs ıtmıştı onu. "Başüstü"yi burda da sürdürüyordu, birden kav­ramışt ım. Boyun eğmeyi küçükken öğretmişlerdi . Yakacak, barı­nacak derdi olmadan; hem de üste para alarak, teneke başı tah ı l ne düşer, diye deıt lenmeden yaşamak, her eveti içeriyordu. Faremsi köpek, çekelenip durmuştu ben k ıvnmın ı dönenedek merdivenin . Art ık ı rgathğı u nutmuş el leri , eski genişliğini , büyüklüğünü yitirme­mişti . Köpek bir el ine s ığard ı , alsa, kapıc ın ın . Kendisine hiç yakış­mayan , o yozlaşmış kopeği nası l da yadırgamıyordu ! Kimbil ir kaç yı ldız buralarda kaybolmuştu. Şöyle bir paldı r küldür i neyim aşağı­ya, hal ısız yana basarak topuklar ımın üzerinde. Yaşamalarındaki rahat ı koru mayı da bir bi l irler ki . Insanları seviyoruz, deği l mi , der durmadan. Iyi ki kurtuldum kibar takımından da, verdikleri işten de. Ne kolay i nsanları sevmek, kentli ler için. Kal ın , kavi , özen ii kapı la­rın ard ında uyuyanlara, h iç güneş almaz kapıcı katlarındaki kal ı n

, saç örgüleri nden öte utançları olmayanları bir arada sevmek tam bunların harcı . Öylesine sevgiye yokum. Toptan sevgilerin içerildi­ği bakış açı ları bana göre değiL . Kesinlikten uzak, kolaya yakın ne varsa seçmişler. Yok canım. Sevmek tabii , topunu birden sevmek yanl ış . Deniz anası gibi yavşak, şu atamadıklanmız ı . . .

Ne o , bu sabah kapıcı köpeğiyle çıkmamış daha. Belki de çıkıp park ın yolunu tutmuştur bile. S ıska yaratığ ı avucunun içinde sıkı­vermek gelmez mi akl ına ! B ı raktığ ı yerlerin güzel, kal ın , ıslak bu­runlu , acar çoban köpeklerini bu denli çabuk unutmuş demek. Ya-

209

Page 209: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

dırgar adam o fareyi . Parkta, bu saat:te, toprak da�a nemlidir. Nem her otun ayrı kokusunu tanıyana seçtirir otları . Bir/erkenci simit sa:­tanla bakış ı r kapıcı . Otları bi lenlerin duygulanmaları al ı r götürür gurbetçi leri . O s ıra çoban köpeklerini koyuvermeli , mavi dikenli bir yamaçtan sürüp i nive rsin ler aşağıya, savunucu, dövüşken. H e­men görür elindeki hastalıkl ı yaratığı kapıcı , bi liyorum ve dayana­maz. Yeter ki unutturmamal! .

Caddede kaldı rı mlar boş, ama taşıtlar var gidip gelen. Ara ver­mezler gidip gemeye bu kentin taşıtlan. Yaşamada, kentli ler, nö­betieşe yer değiştiri rle r. Gece eğlence yerleri , kabuklu parlak gö­rüntü leri ni , sentetik renklerin i dayar burnuna tümünün. M utlu o l­man ın yolları açıkt ı r o nlara. Ne istenirse vard ı r. Asl ında istedikleri kolaydı r, veri li r. Iş parada.

Yürüsem şöyle denize doğru. Deniz bi le çok zengin lere özgü yerlerde yayı l ıp duruyor. Ferahl tk , görüntü özenle korunuyor bura­larda. Park bahçıvanları her mevsimin yeşi l ini suluyorlar durma­dan.

Öğretmenlik s ınavlanna kat ı lma çal ışmalarına başlamahyım. Lisedeki cıvı l cıvı l arkadaşlarımı üniversite yı llarında yan ı mda bu­lamad ı m. çoğu yarıdan döndüler. S ın ıf ımın en zeki leriydi dönen­Ier. Eğitimin yanl ış l ığ ıyd ı onları döndüren, bunu şimdi iyice bi l iyo­rum. Bir Nahide vard ı , bir Sezai vard ı , kovuşturma açı lmış kitapları edinip okuduğumuzda ders aralan birbirimizi taşkınl ık dolu arama­larımız, o yaşta bi le bulduğumuz doğrular, onları üniversiteye dek getirmeliydi . Elbette öykünürdük birbirimize. Bir ara defter kıyı ıarı­nı çiçekle bezeme işi alabildiğine yayı lmıştı okulda. Erkek arkadaş­larımız ın çoğu , bu çiçek yapmay ı , k ızlara vergi bir tutum diye önemsemez görünüyorlard l . Sezai bir gün yan ımıza gelip, "Yahu benimkine de iki çiçek çiziktirsenize," demişti . "Şöyle koca güneba­kanlardan o lsun. Çiçek sevmemenin erkeklik şam olduğunu kim Çı­karmış?" Amma kıvanç duymuştuk bundan, Nahide'yle . Ben sa­çak saçak bir günebatan çizmiştim de yazı için yer kalmamıştı say­fada. Canl ı , s ıcak, ayd ın l ık çocuklard J . Nerde peki onlar? Büyük Türkiye haritas ın ın ası l ı durduğu dalga dalga badanası kirli , tabanı ahşap s ınıf ı mızın gürü ltüsü , gerçeği o lan arkadaşlarım. K ı rd ı lar

210

• b

Page 210: 4-Anne Hikayeleri

---------------= Tokat Bir BaIJ İçinde

sizleri , ezmeye kalktı lar, ezdi ler de. Türlü yol ları denedi ler. Dene­yenler de yanl ışların ı bi lmiyorlardl . Bi leydi ler hangi i nsan yüreği dayamrd ı dört bir yana dağ ı lmamza. Anacığ ım son mektubunda yazmıştı .

Şaşacağın bir haberim var. Senin okul arkadaşın Nahide bize geldi geçenlerde. Yakımmızdaki bucağa kocası atanmış da. Tanı­yamadım. Yaşı ndan çok bir han ıml ık gelmiş üstüne, kocamış san­ki . Hani o bahçede, evde, teyzeciğim teyzeciğim, diye el imi yüzü­mü çokça öpen Nahide kıza benzemez bir şey olmuş artık. Aramız­da, durmamacasına seni konuştuk. Kocasından pek de yakın ır de­ği l , kendi söylemesi . "Biraz barı , biraz rakısı var, erkek kısmı değil mi teyzeciğim," diyor. "Bunlar yüzünden ev bark yıkı lmaz ki ! Ben i de hoş tutar tutmasına. Iki çocuğum oldu, ikisi de oğlan. Kocam bu­gün inecekmiş kasabaya, ç ı ld ı rd ı m. Sormadan, demeden atladı m cipin önüne. Bendeki direnme hiç görmediği , bi lmediği gibi . 'Bele­diye reisiyle işin bitene dek teyzemi göreceğim', dedi . 'Sabah ın kö­ründe ha, el evinde?' dedi . Bil ir mi ya bir yaz lise sınavlarına Hati­ce'yle hazırlandığ ımız ı . Sizdeki yat ıh konukluğumun tad ı , her y ı l daha artıp daha değerieniyor. Duruldum. Eskisi gibi çarpınt ı l i bek­lemeleri yitirdim . Yaln ız geceler geçirmeye al ışt ım. Çocuklarım ı yatırıp el ime örgümü al ıyorum. Ormanıarın kararmasın ı , korkunç­laşmasın ı içinde duyuyorum. Saat bir türlü geceyarısına varmıyor. Evli kadın l ığ ımm baş eğişi üstüme üstüme doğru diri lince liseye girme yazın ı ç ıkarıyorum hemen içimden. Canım teyzeciğim yakı­ş ık alsa sizi yine bağırtarak uyandırarak kavrar, sofada dört döndü­rurdüm. Anar mısınız siz de o yazı? Belki de bir bana kaldı o, güne­şiyle, huzuruyla. Çünkü ben yeni bir şey kuramadım. S ınıfta kal ı r­san şart olsun al ı rı m okuldan demişti babam. Hem sabahı sabah edip hem de ders kitabından başka kitapları okumalarına bakıyo­rum da sen adam olamazsı n diyorum. Kadın dediğin evine yakışır. Direnmiştik Hatice'yle birlikte . Ben s ın ıfta kaldım Ertesi y ı l bir k ıs­met çıktı dediler. Evlendim. Hep ev eşyası armağan etti düğün ko­nuklarımız. Bir teki bi le özendiğim, adland ı ramadığ ım, doğrudan benim kullanacağım bir şey getirmedi ler. Gerçi Erzurum'dan son­raları bana gümüşler aldı kocam; ünlüdür gümüşçülüğü diye Erzu­rum'u n. Kocamın, o y ı l larda, art ık lacivert damatl ık elbiseleri ütü

2 1 1

Page 211: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

parlağı olmuştu. Şimdi Doğu'dan atandık bu yana. Bıleziklerimi de Urfa'dan ikinci oğlumun doğumunda ald ık. Türkçeci alt ın bilezik ta­kardı da az gülmezdik kad ına. Kadın o lmanı n gereklerinden böyle süslere al ışmak. Ben da al ışt ım. Ne de i nanmıştım kendime, yapa­rım ederim diye. Güya doktor olacaktım da . . . lisede bir y ı l döndüm diye al ıverdi ler. Belki de böylesi uygundu . Tersini düşünmeye gü­cüm kalmad ı ." Doğudan kal ı n tüylü battaniyeler almışlar. Birini bize armağan getirdi Nahide . Bu yaz geldiğinde görürsün. Bir güzel gö­mülüyor insan, okşamyor e lleyince, uysal bir örtü . Giderken çok üsteledim, kocasıyla, çocuklarıyla gelip, konuk olmas ın ı . "Yok tey­ze, toplu gelirsek hiç tamyamazsın ız beni ," dedi . "Kapıyı açt ığ ınız­da boş boş baktın ız ya bana. 'Ben Nahide, teyzeciğim, ' demesey­dim, belki ç ıkaramayacaktınız yakın l ığ ımız ! . Oysa topu topu altı yedi y ı l o ldu görüşmeyeli . Ben sizleri , bu evi hiç unutmadım. Bana u nutturmadı lar ki ." Ya yavrum şeftali tenii, büyük ağızlı , şen şakrak Nahide duru lmuş: Vakitsiz duru lmuş taze. Ç ıkıp gittikten sonra biz de Nahide'ye haksızlık yapmışız gibime geldi . Öyle kal ın verev pal­tolara bürünüp koluna çanta asacak k ızlardan değildi . Nas ı l yaptı­lar Nahide'yi böyle? Gene de kocası devletin bir memuru, aç açık kalmazlar. U nutmayay ı m, sana yazmamı s ık ı s ıkı üsteledi . Erzu­rum'dayken çocuk düşürmüş. Havale gibi şeyler gelmiş üstüne. Bakınmaya gittiği alay ın doktoru kitap mitap okumayı yasaklamış. Boş zamanlarınızda konuk günlerine gidin , yün örün demiş. "Hati­ce üzü lmesin ," diyor. "Adamın sal ık verdiği şeyler iyi geldi . Sağl ı­ğ ım düzene girdi . Beynimi kal ın bir durgunluk bürüdü. Gittikçe da­ha geçimli oluyorum. Biz başaramadıklarımızı Hatice'ye b ı raktık. Hepimiz için çaba gösterecek. Kan kardeşimdir, unutmasın umut­ları mızı . "

Nası l unutabi iiri m Nahide? Kirazların p ıt ı rak gibi açtığ ı , bahçe­mizin baştan savmal ığ ın ı yok ediverip her yanı kaplayan baharı . Sonra sürüp gelen yaz ı , ikimizin yazın ateş böceklerinin karanl ıkta k ı r ık dökük ış ıklarıyla k ıpı rdadıklan yaz bahçelerinin gecelerin i . Her yandan basan , içimizi sarsan ot , çiçek, böcek h ış ı rt ı ları n ı . Umutlarla genişleyip büyüyen, bizi bekleyen gençlik y ı l larımızın içine doğru geçişimizi , unutabi lir miyim? Yaşadığımız i lçede lise ol­mad ığ ı için bir başka kente, büyüyüp tek başımıza liseye girmek

• b

212

Page 212: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Tokat Bir Bag İçinde

için gidecektik. Sen doktor, ben mühendis olmak için Istanbul'a va­racaktık. Denizi görecektik. Ü niversiteye girdiğimizde onurumuz­dan ne alacakt ık kimbil i r . . . Bizim i lçede ortaokula başlayan saygı görürdü, bi l irsin . Ne derdi büyükleri miz? "Bunlar iyice mektepli ol­dular. Bizi beğenmezler e lbette." Ama her okuma sözünün yanına gene de bir evlen me eklenird i . Biz başkaydık. Anlatacaktık, anla­yacaklardı .

O yaz d a ağaçların gövdesi güneşte yansıyordu . Tümüne su yürümüştü. Kütür kütür aydın l ığa geriniyordu kirazlar. Birden daha önce düşünülmüş, sevgiyle saklanmış sözü aynı anda söyleyiver­miştik : "Kan kardeşi olal ı m." Öbür arkadaşlanmızı bundan ayı rd ı ­ğ ımıza üzülmüştük hemen birkaç gün sonra. Ik i kişi kan kardeşi ol­maz, bu arkadaşlamnızı bir yerde b ı rakmak o lmuyor mu diye. Ne denl i i nançhyd ık! Herkes Anadolu'ya dağı laca�t ı . I lçemizden tren geçiyordu ; oraya Anadolu demiyorduk. Düşünüyorum da bu dü­şünce hala doğru. I nsanlarımızı tanımaya varacaktık. Bir yerde ya­n ı lmışt ık , o yaşlarda bunu o lağan görmek gerek. Şimdi salt acı­mayla düzelmeyecek o lanı bi l iyoruz. Hakl ı olan lara hakların ı sa­vunmayı öğ�eteceğiz. Öğrenecekler de, öğreniyorlar da. Çünkü te­mel tek güveni lecek ç ık ışt ı r bu.

Anac ığ ımm mektubu beni günlerce üzdü. Daha karşı l ık yaza­mad ım. Şu kargaşalığ ı temizledi m ya. Oh, rahatladım biraz! Öbür i şlerime daha çok vakit ayırabi li rim; as ı l önemli olanlara. Bizim i lçe yeşi l liğin bitiş noktasıd ır. Tren i lçeyle bozkın böler. Tren sesi bozkı­ra çok yaraşı r. Büyük ç ınarlar hüznü göğüsler hep. Bozkır öyle mi ya? Uzant ıs ında yay ı l ı r gider tren sesleri . Kasabamızın çocukları ­baharda yazda kiraz sepetleriyle , salt çam ağaçları yeşil kaldığ ın­da da ayva dolu kesekağıtlarıyla gelip giden trenleri uğurlarıar. Yol­cu müşteri lerden al ıcı az olunca çömelip ki raz yemeye başlarlar. Istasyonumuzun gölgesi , ağaçların ın bol luğu ünlüdür. Bir iki topal köpek şaşkın , yorgun gezerler tren raylarında. M usluksuz çeşme­ler durmaksız ın akar. Çünkü dağlann doruklan hep karl ıd ı r. Ben küçükken tüm i lçenin ahşaptı yapı lan. Altlan dükkan, üstlerı evd i . Pencerelerinin perdesi açık tutulmazdı gündüzleri bi le . I nce elör­güsü seyrek dantel perdeler örtük o lu rdu. Ev altındaki dükkanıann

2 13

Page 213: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

çoğu nedense n alburi ye ya da marangoz dükkanlarıydı ve burala­rın geleni gid�ni de e rkeklerdi . Erkek kız okunan ortaokulu doğal sayan kasaba halkı , kad ın yüzlerinin çokça görünmesine karşıyd ı . Kasabamızı n o rmana yakın l ığ ından ötürü mahpushanede (hapi­sane denmezdi , çünkü bu sözcük değişimi mahpuslann duru munu hafife almak olurdu) tahta işçi liği i lerlemişti. Mahpushanede yaşa­yan bu şanssız, kadersiz adamların yaptıklanyle kasabamızın er­kekleri evlerin i döşOyorlard l , "Tanrı 'n ın kadersizleri beş on kuru ş kazansmlar," diye. Bizim eve d e iskemle girmeden iki masanın bir­den alı nması bu yol la olmu ştu.

Ben taslak ha li nde , köksüz sapsız uygarl ık özenti lerin in oy­nandığ ı bir evden gelmedim . Tahtalan ovulmuş odaların , saka kuşlann ın kaşnaştığ ı bahçelere açı lan, çekmel i pencereleri n , sar­n ıçlara yaz sıcağı nda bırakı lmış gevrek karpuzlann, sert k ış lann oluşturduğu bi r evdi oras ı . Yaşanan büyük oda ısıtı h rd ı yaln ız kı­ş ın . Toplanı rd ık kış odasına. Cin mısın ancak babalar uyuduğunda patlat ı h rd ı . Erkekler ağı rbaş l ı , az konuşur adamlardı . Kat aralan , sofalar, boşluklara açı l irdI . Yandaki evlere ara kapıyla bağlant ıs ı o lan evlerdi , bizim evlerimiz. Zor ıs ınırd ı , alabildiğine eskimişti . K ı­ş ın kat kat giyin i li rd j B ir sobanın çevresinde toplanıp e lirniz yüzü­mü:?: ısınmış, babanı n uykusu gelsin diye beklerdik. Baba en isteni­len zamanda çeki l irdi . Nası l olurdu bu bilmem. N� usta bir bi l inçti , gerekince kalkabi irnek. Annem "Hadiyin !" deyince dağ ıl ı rd ık oda­ya. Herkes yerinde bekleyen büyük oyunun gereçlerin i ç ıkarı rd ı . Cin mısırlann ın gevrek patlamaları içinde birden bel iren uykumuzu engelleyip sonuna dek dayanırd ık. Bizi soba yanan odada yatınr­lard ı . Ama soymadan. Tam tersine, biraz daha giydirip. Gece uyku­ya vardıktan bir süre sonra evin kol vermiş ahşap örgülerinden so­ğuk dolardı odaya. Sabahlan "Ya," derdi annem, "bir de yeter yeter diye diretirsiniz. Uyuyanın üstüne kar yağaL"

Bize evlerimizin eski liğini hiç belli etmemişlerdi . Ne kadar se­verdik evimizi . Didikl i insanlanmızın yönetip can kattığı yapı lardı tümü. Yaz ın koyu s ıcaklarında, öğlelerde, meyveleri n o lgunlaş ıp ağı rlaşarak toprağa düştüğü saatlerde i nanı lmaz bir serinl ik olur­du. "At koştur istersen komşum, ne terah sota," denilen sofalard ı .

• b·

214

Page 214: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Tokat Bir Bag İçinde

En beklenmedik yerlerde pencereleri vard ı . Bir çocuğun günün bi­rinde şuradan d ışarıyı görsem deyip bakıvereceği budakh içerlek pencerelere . Yı l lanmış ağaçları , y ı l lanmış bahçeleri , ç ıkrıki l kova­ların sal ındığı acı su kuyuları olan evlerdi . Dört kardeştik, bir kız üç oğlan. Art arda dOğup evi küçük çocuksuz bırakmamıştık. Öbür ev­lerde amcalar, dayı lar, yengeler, halalar, onların sayısı on beşi bu­lan çocuklarıyla bal ık evlerin bitmez savrukluğu, canl ı l ığ ı sürüp gi­derdi . Ara kapı lar, sabah mahmurluğu savulunca açı l ı r, birbirimize girerdik hemen. Büyükler bizi sarıp yönetiyordu ama bu sözlere de­ğ i l yaşamaya dayanıyordu. Kutsal babaların eve dönüş saatlerinin saygınl ığ ı na kimse değmeye cesaret edemezdi . Çocuklar ancak dayı larına ya da amcalarına ş ımarabi lirierdi . Babalarına böyle bir davranışta bulunmak bağışlanmazdı hiç. Belki kundaktayken ya­p ı lan şakalar o lmuştu babalanyla aralar ında. Bu bi li nmeyen ,şaka­lar salt babaların anı larındaydı . Evlerin gelin leri peş pe şe çocuk yapıp sözü geçer duruma gelince, en genç gelin yanlarında olma­d ığ ı zaman, yapt ıkları ve tez unuttuklan e leşti ri leriyle kavrarlardı onu. Birkaç yıl sonra ·sağlam, gülümseyen kad ınlanmıza yeni gelin de katı l ı rd ı .

Ben i lkokula başlamadan bir i k i y ı l önceydi ailenin erkeklerinin Demokrat Parti-Halk Partisi uğruna bozuşmalan. "Handiyse kanl ı b ıçaklı olacaklar can ım. Komşulardan utan ıyorum." diyordu an­nem. "Ne bu koca adamların yaptığı? Aynı kahvelera gitmiyor, ayrı dükkanıardan al ışveriş ediyorlarmış. Geçenlerde Dursun'un Tayi­be'ye rastlad ık hamamda, kasabadakiler, ne yapacağı mızı şaşı r­d ık diyorlarmış . Biri ni n selamını alsak öteki bizi selamlamıyor. Par­ticil ik i şi adamak ı ll ı k ız ışt ı bunların arası nda. Ayn ı kald ı rımlardan bi le yürü mez oldular." Bu da Allah ' ın bi r h ikmeti , demiş Tayibe, komşuya.

Ai lemizin en son gelin olup duvak takmışı Zişan Yengemin ko­cası Rüstem Amcamı n bir sözü sonunda, arabölük kapı lan sıkıca kapatı lmışt ı . Zişan Yengem, kocasın ın bu anlaş ı lmaz densizliği nası l işlediğini bi lemiyor, anneme sanı ıp ağlayıp duruyordu. "Ab la­cığım niye böyle kapıştı bu erkek kısmı , anlamadım. Evimizin tatlı ekmeği ni tats ız yapıyorlar." Zişan Yengemin Rüstem Amcama

215

Page 215: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

olan sevdası n ı biz bi le bi liyorduk. Öbür kadı nların h iç boya, süs yapmamalarına karş ın , dediklerine göre, Zişan yengem, yanak al­"ğı ku l lan ıp, be l ini , i nce görü nsün diye, cendereye girmiş gibi , mumla kat ı laşt ırd ığ ı patiskayla öylesine sıkıyormuş ki , hamamda çıplak etine yer etmiş kaytan gibi izi görmüş herkes. Az daha i l letli sanacaklarmış. M utfakta bunlar konuşulurken bizler, bahçenin Çl­k ış ındaki çimentolu yerde bez bebekleri mize sal ıncak kurmaya uğraşıp Zişan Yengeyle i lgi l i konuşmalara kulak kabart ı rdık. Kar­deşim Mehmet, bir gün çomaktan atın ı b ırakıp, açıklamıştı bize Zi­şan Yenge için düşüncesini : ''Tiyatro kızı mı bizim yengemiz? Niçin orasıyla burasıyla uğraşıyor? Rüstem Amcam onu beğenip ald ı . Dudağın ı kızartıp gezdiğini de herkes duydu," demişti . Mehmet bu · konuda yanı l ıyordu. Zişan Yenge salt yanağın ı boyuyordu duydu­ğumuza göre . Gene de Mehmet'i uyarmamışt ık. Küçüktü canım, o lsa olsa dört yaşı nda bir sümüklü oğlan.

Annem ara kapıların kapatı lma olayına i lk günden karşı çıkma­ya kalkışmışt ı . Bahçe yönündeki odaya girip babamla bir süre kal­mışlard ı . Girdikleri odada yazlan otururduk. Pamuklar orada atıhr­dı Hal laç atı l ı rken ç ıkan, kirişi n gergin t ın ı" sesi , yazın sıcakl ığ ın ı sarı san duyururdu eve. Konuşmanın sonunda çıkıp yan ımıza gel­diğinde annem, bize bakmadan mutfağa yönelmişti . Kardeşlerimle benim içime acıkıı şeyler doğuyordu. Babam gidip ara kapıyı kara demir anahtarla kilitlemişti . Anahtarı da annerne vermişti . "Üstün­de durmasın, hanım. Çocuk kısmı isteğini gemleyemez. Sizin Halk Partiniz yol işlerini köylülerin tepesine jandarmaları dikip aç biilaç çal ı şt ırarak halleti diyen Rüstem olacak adam da, karıs ı da, bütün onun gibi düşünenler de bu eve adı m atamaz. Sen de dirliğimizi bozmak istemiyorsan, bu işi arama, sorma." Annem mutfaktan, ta­n ımadığ ımız bir sesle , yan ıtlamıştı babamı : "Ama efendi çocuk sa­yı l ı r Rüstem daha. Baba olmadı . Hoş görmeliyiz. Zişan da üzüntü­den bitmiş, ne bu canı m? Sizden uzak şeylere ·özenip h ı r gür çıkar­mak yakış ık al ı r m ı? Ne di retiyorsun , konuşmayacaksın ız , d iye. Şuncağ ız sübyanları da h ıs ım kötülemeye a l ışt ı racağız. Annem­gi l ler demişti görücü geldiğinizde, i nanmamışt ım. Kara inadı var­d ı r, iyidir, hoştur ama, diye, valiah i doğru ." Sözleri ni tamamlaya­. madan babam sokak kapısını çarpıp gitmişti . Yasağın ertesi günü

2 16

• h,

Page 216: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Tokat Bir Bag İçinde

annem kapıyı açmıştı hemen. Bozuşmayı önleyememişlerdi gerçi ama, bu annelerimizin , yengelerimizin yakın l ığ ın ı daha da artır­mışt ! . Çünkü s ırdaşl ığa da başlamışlard ı . Hemen bizim mutfağa doluşrnuştuk. "Aynı çeşmelerden su içmesindi erkekler." Yemek tahtası çekimişti ortaya. Sözleri birbiri nin ağzı ndan at ıyorlard ı . Öy­lesine hakl ı buluyorlardı kendilerin i . "Ya . . . ", "Elbette !", "Olur mu ya can ım!" lar s ı ralanıyordu peşpeşe. Kocaları n ı , enişteleri ni deli ol­makla, akraba karalamakla suçluyoriardı yürekten. Mutfakta bir o yana bir bu yana seğirtirken birbirlerinin peşisı ra aynı işe gereksiz el atıyorlardı . Bu ai le içindeki umulmaz gediği kapamak için aldıkla­rı kararın kesinliği bir anda eski güvenlerini , eski sevinçlerini getiri­vermişti mutfağı n ortası na. Bizler öylesi ne görmüştük ki araların­daki hoşnutluğu, bağrışa, çığnşa f ı rlamıştık bahçeye. Ardırnızdan annem seslenmişti . "Gürü ltü etmeyin. Hacı Teyze üç ayların ı tutu­yor. Namazı na, niyazına salmayın gürü ıtünüzü kadın ın . "

Hacı Teyze, evimiz kadınların ın düzenli k ı lamadığı namazıarı­n ın bekçisiydi sanki . Çekinirlerdi ondan. Hacı Teyze, bizim bahçe­de yokmuş gibi , erik toplar eteklerimize doldururdu . "Hadi , a l ın al ın . . . K im yiyecek bunları? Kasabanı n en iyi mürdümleri bendeki­ler. Ihtiyar başıma, ancak hoşatını içim alıyor." Biz de ayıp olur kay­g ısıyla, etekleri miz, ceplerimiz erik dolu dönerdik. Bizim i lçede erik ve kiraz çok olur. Bahçecil iği göçmenler yapar. Yemeklerimizi yi­yorduk yeniden birlikte. Çimento s ıval ı mutfak önüne, bahçeye ay­nlmış ki l imi sererek. I ncelmiş, rengini yiti rmiş ki l imleri bahçel ik ederdik.

Baklalar çiçek verdi mi , babam da konukların ı çardağın ı kurup orada ağ ı rlard ı . Ancak geçinen paranı n zar zor girdiği evimizde , yoksulluğu bilmiyorduk. Çünkü azla yetinmeden ötesini görmemiş­tik . Çevremizdekilerin de bizden ayrı bir yaşamları yoktu. Kasaba­mızın en beğenilen ortak yemeği tatar böreği en önemli giyım eşya­sı da kadınlarda manto, erkeklerde "babayani bir şey olmalı" dedik­leri , ceketle palto arası üstüklerdi . Evlenirken yapılan mantoların ı giyerlerdj yı l lar y ı l ı kasabamızın kadınları . Ası l önem taşıyan man­tolanyd ı . Çünkü kışl ıkt ı . Yazlan, baharları , "Yeldirmemsi bir şeyle de geçiririz komşum. Ama kış öyle mi ya? Koparır adamın ciğerini,"

217

- -------- ------- ----- -- - -- ---- ----------- ----- --------- ----- ----------- ------- ----- ------ - - -- - -

Page 217: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

diye konuşulurdu bu konu . Beli oturmuş kal ın, kaba kumaştan kara mantoların ı giyip komşu görmeye gitt iklerinde bizimki ler, artların­dan bakard ık toplaşıp. Yengelerimizle annelerimizi ayırtetmek güç o lu rdu. Bir Zişan Yengeyi seçerdik içlerinde. O başörtüsünü başka bir çalı mla bağlardı ve renkliydi Yengem en çok göz alan ını seçerdi başörtülerinin. Annem, "Deli gençlik, can ım," derdi . "Deli gençlik . . . O da durulur. Onun da sulan yatağın ı bulur . . Elbette yapacak Zişan bunları . Rahmetli kaynanam derdi ya hep derstir bana. Ama i nsan­lar ölüyor evlatlarım, yaşamaların ı , murat almaların ı çok görmeye­l im diye."

Dedikodu ları n ı ev kad ınhğ ı h ünerleri üstünde yürütürlerd i . "Malmüdörünün han ımı , denilene göre, bulaşık bezlerini bile satın al ıyormuş çarşıdan. Başka iş görmediğ ine göre, bir bulaşık bezi dikme menin özrü nedir acaba!" Kasabaya d ışardan gelmiş küçük memurların kadınlarından ötesiyle dostluk kurmaktan kaçınırlard ı . Öyle kaymakammış, malmüdürüymüş . . . "Tasalan ı r insan kom­şum, onları n evine vardığında. Töresi , ağırlaması başka. Yok ağzı­mı mı şapiatt ım, e lim le içtiğimi mi kuru ladım derdinden iki sohbet edip gönül ferahlatamaz. Ziyade kibar insanlar. Kınahların Günnüz han ım gitmiş de, iki söz Çırpışt ıramadım yanlarında canı m, dediy­di . Üste Günnüz komşu i iki bitirmiştir. Dimdik dizi�ip kaldık kom­şum, koltuk i skemleleri nde s ı ra s ı ra . Anca jandarma albaymınki geldi de biraz aralanıp kıpırdandık. Çünkü bizimki tavuktu, yumur­taydı e li erdiği gözü gördüğü şeyi i leti r a lbayınkine. Hal hat ır o lu­nunca kollayıp, izin a l ıp ç ıktım, ikindi ezanı ndan önceleyi n varı l­mazmış konukluğuna. Kimse de söylemedi biz burahlara. Eh ca­nım, bir hoş geldine gitmesek de olmazd ı . Demez miydi neyin da­ğ ından inmiş bura halkı ve görgüsüzü. Yok komşum, yok. Ne de­mişler davul bi le dengi dengine. Sıkı ld ığ ım anlaş ı l ı r da han ıma tö­resizl ik etmiş olurum diye az yürek geçirmedim. Yalnız evlerinde radyoları var. Hayretler edi lecek bir çalg ı radyo dediklerL"

Radyoyu bir iki eve yayılmadan çeşmeli kahveye ahvermişler­di . Aman ne şenlik, ne i lgiydi tüm canl ı larda . . . Akşamüstü göçmen mahallesine dogru sapaktan dönen eşekler bi le titizlikle kulakların ı oynat ıp h uylan ıyorlard l . Güneşte gün boyu durmaktan saçları

218

• h·

Page 218: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Tokat Bir Bag İçinde

ağarmış göçmen çocukları , kmşık k ı rışık gülüyor, eşeklerinin kah­venin önünde durmasını engel lemiyor, bir iki yersiz dönenip sonra yedi riyorlard i hayvanların ı . Bizler de radyo hiç kapansın istemiyor­duk, konuşsa da, çalsa da . . .

Güneşin ağaçlara yakın vurduğu günler geldiğinde babam bir kadeh rakı içirip ağı rlamak istediği konukların ı çağı rma hazırl ığ ına girişirdi . Bahçenin mutfağa yakın köşesindeki yaz çardağın ı onar­maya başlard ı . Yağmurda karda kalmaktan çürümüş, kavi liğini yi­ti rmiş üst odunçatmaların ı i ndirip yeniden çatar, dört direğin dibine aceleci boru çiçekleri nin toh umların ı ekerdi . Her bahçe oyununun en i lgi çekici konusu, babamın çardağının çimlenmesiydi. Hamarat boru çiçekleri nin yürek biçimi i yaprakları çardağa t ı rmanmaya başladığında açmalann ı beklerdik. I lk muştuyu veren bir yirmi beş kuruş al ırd ı babamdan. En kan ıksanmış bir sabahta fışkırırd ı boru çiçekleri birden, gülerek üstümüze doğru. Masanın konacağı kıyı­ya ekilmiş hercai menekşeler daha nazllydı lar. Sanki rakı masası­nın kuru lmas ın ı baklerlerdi , koyu renkli toprağ ın üstünde p ıtı rak­landıklarında. Masa ç ıkanl i rd I . Üstüne kırmızı muşamba, raptiyey­le geri li r, özenli koşturu düzeni başlardı hemen. Annemin çıt ı r çi­çekli basma giyi minin etekleri , çal ışkan uyum içi nde olurdu her şeyle. Annem kulakların ın ard ına soktuğu siyah başörtüsüyle, ma­vi taşl ı küpeleriyle, konuk ağ ı rlamanın tüm sorumluluğunu yüklen­miş babamın yüzünü ağartmak için hünerlerini sererdi ortaya. Biz bahçenin loşlaşan en ucunda, babamın yanına doğru, yürüme anı­nı kestirmeye çal ış ırdık. Bu an babamın annerne seslendiği sıraydı hep. "Hadi yahu, hadi . Geı, yoru ldun. Iki lokma da sen aı." Annem türküye benzer vurgu larla dolu yanıtlard ı mutfaktan: "Dur efendi , şu muska börekleri bi� çevirmelik kald ı . Hem çocukları da toparla­yayım." Babamın mintanıarı sonunda dek i l ikli arkadaşları onurlu bir düzen içinde, masa başı nda, babamı dinlerlerdi .

Akşamüstünün ı l ik , uzayan seslerle i ndiği o saatlerde baba­m ın yanı na doğru yürürdük. Zamanıydı çünkü . Masanı n dibinde ben ve üç erkek kardeşim tozlu, tarazianmış dururduk. Babamı n arkadaşlan daha yakın , daha dost gülümserıerdi bize . Boru çiçek­leri renklerin i toplay ıp kapan ı rlarken hercai menekşeler sonuna

2 19

Page 219: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

dek açmış olurlard ı . B iz yere bakar beklerdik. Ufak bak ı r tabaktaki yalancı dolmaların yanı nda dağınık tulum peynirieri olurdu. Annem tulum peynirierinin ü stüne iki tutam dereotu serperdi i ncecik . Ba­bam oyuncak kadeh inden bir yudum al ıp yüzünü buruştururdu. Ar­kadaşları da onu izlerdi . Sonra bize dönüp, "Maşailah seninkiler büyüdü. Yakında oku llu o lup ak yaka takacaklar," deyince babam baş ımızı okşardı . G ü nün en önemli aferin ini al ıp yukarı koşarak bi­zim için konmuş yemek, tahtasın ın çevresine toplamrd ık. Tahta ka­ş ıklarımızın cilaları s ıcak çorbamızda yitmiş olurdu. Konuk günü yemeklerin in tek çeşitle savuşturulmaması hoşnutluğumuzun do­ruğuna vard ın rd ı bizi . Iştah lı çocuklard ık, önümüze ne konsa yer­dik. Ben çardağa gaz lambaları yakı l ıp götürülünceye dek uyuma­makta direnirdim. Pencereden bakıp çardağı üstten seyretmenin doyamadığ ım bir tadı vardı . Yapraklar geceye doğru çıkan esintiy­le oynaşırd l . Lambanın aydınl ığı durmadan yer değiştirirı"di . Otların geceleri büyüdüğü nü anlardım. Annemin babamın çok genç oldu­ğunu, durmadan tart ış ı !an yurt sorun ların ın anlaşı lmazl ığ ın ı bi l i r- , d im. Annem masan ın bir ucuna i lişip, sessiz oturduktan sonra , kalkmasıyla konukları tedirgin etmeyeceği b i r yerinde gecenin, çi­menleri n ses ini kapatt ığ ı adımlanyla yukarı çıkard ı . Son basamak gıc ırdad ığ ı nda çabucak yatt ığ ımız odaya f ı rlar, yorgan ı baş ıma çekerdim. Hükü metle i lgi l i yerlere , çarşı caddesine , memurların evlerine elektrik veren jeneratörün sesini birden duyard ım. Her ge­ce on bire dek çal ış ırd ı jeneratör; durduğunda kasabamız doğadan gelen binbir dingin canl ı sese bürünürdü. Bunu l ise sınavlarına ça­l ıştığ ımız y ı l bi lmiştim. Çocuklar erken gelen uykulara ·yeniktir.

Nahide mektup yazmamı da istemiyormuş. "Bu durumda beni görmesin , nas ı l sustuğumu görmesin . Gençliğimi yiti rdiğimi gör­mesin . Yaln ız b ir şeyi bilsin : denizi hala görmedim. El l i ki lometre yakın larına dek vard ık da gene görmedim. Hatice görmüştür. Is­tanbul f ırdolayı denizdir, değil mi teyze? Hatice size anlatmışt ı r gel­diğinde. "Hiç o lmazsa görmüş gibi olmuşsunuzdur," diyormuş. Oy­sa Nahide bi lseydi , ızmit'den tren, bi lmediğim sonsuz suya doğru döndüğünde, birden denizin çıkış ıyla nası l o lduğumu , şaşkınl ığ ı­mı , sevincimi ; şimdi bile adlandı ramadığ ım ürpermeyi , coşmayl . Deniz anlat ı lmaz, görülür. Görmenin yolunu bulmalı Nahide. Oysa

220

Page 220: 4-Anne Hikayeleri

-----------""'=-=-- Tokat Bir Bag İçinde

anacığ ım da görmedi . Yengelerim de, halalarım da, karınca g ibi çal ışan, yoksunluklan yüklenmesini bi len tedirginlik getirecek h iç­bir çıkara açı k o lmayan akrabalanm da, kasabamı n insanlar ın ın çoğu da görmediler, bilmezler denizi . Özellikle kadı nlar. Kadınlar, iş kovalamaya gitmezler "Hükümet işi bir büyük kapıdır, kadın kıs­mı ne yapsın?" Erkeklerin çoğu denizi bilir, görmüştür. Bir iş için va­r ıp da ekmek derdini , hükümet kapıs ı derdini unutmaşlarsa gör­müşlerdir.

Su özlemi duyulduğunda, bahar başlan, salatal ı k yemeye, ma­rul yemeye bahçelere giderdik. Akarsuya kurumuş sel yatakların­dan yürünürdü dengelenerek. Su değirmeninin orada duru lur, ko­naklanırd ı . Şakı rt ı larla, yansımalarla dönüp yukard�n akan küçük çağlayanın serin liği sarardı ortal ığ ı . Azık sepetlerine yeşi l likle i lgil i h içbir şey al ı nmazd ı . "Elin fukara göçmenlerine nispet gibi gidi l­mez. Uygunu yeşi l liği ordan al ıp yemek. Gerçi sonradan kopup geldi ler. Bi liyoruz, çal ışkanl ıklanna diyecek söz bulunmaz. Şehi r kesimi deği l kad ın ları . Kaynaşt ık gitt i . Pomak dememize de kız­mışl ıkları yok." Değirmenin yan ındaki, duvarlarına su yürümüş tek gözlü , penceresiz odadan çık ıp karş ı lard ı bizi bahçecin in karısı . Gölgeler içinde , eteğinin k ıy ıs ına saklanan e n küçük çocuğunu to­parlamaya çalışarak konuşurdu. "A benim komşucağızlanm, taze suvan da çektiriversek Mevlut'a. Marulla, tuium peyniriyle yakış ır. Bu kışı da savmışız sağ salim. Hazınz ötekine. Ne iyi yaptın ız kom­şulanm! Redife, kız, koş babana." Her gittiğimizde, tabanlan çatlak ayaklar ını n k ması ucun ucun bitmiş olurdu, bahçecinin karısmm� "'Komşu bu k ınalanmayı sizde de mi bilirler, yoksa bu yerlerin köy­lüsünden mi öyldlnme?" Büyücek çocukları , ış ıksız kapı açıkl ığ ın­dan süzerdi bizi . Salıncak kurulunca bi lekleri ndeki sicime seyrek d iziimiş, masmavi boncuklan Çıt Çıt ederek doluşurlardı çmann altı­na. Yüz sayma bitince ini l irdj sahneaktan, ben en uçtuğumda, yu­kan göğe bakardım. Çmarm güneşi tutan yaprakların ın üstünde, gök, duru uzanırd ı . Tümümüz mutluyduk. Kuşkulu , yerleşememiş göçmenler, bizimkiler, gökyüzünden bana uzanan sonra adlandır­d ığ ı m evren , sudeğirmeni , öylesine s ıcaklaş ı r, h ızlan ı rd ı k i , bu bostan gezmeleri tümüyle dipdiri , kal ı n çizi li rdi içimde. Anneler,

22 1

Page 221: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hihayeleri ---------------­yengeler, Pomak bahçecın in ai lesi , kasabamızm denecek kona­cak söyleşisine başlarıard ı . Hem o büyük memur ailelerini yaban­cı larlard ı , hem de onlar gibi o lmaktan öte rahata kavuşulmayacağı kanıs ı pekiştirilirdi uzun uzun. Bize bakarak söylerlerdi bunu. "Oku­sunlar, adam olsunlar. çürümesin ler bizim gibi . " Bahçecinin Po­mak karısı , "Ya komşul arım, ya komşularım . . . " diye tekdüze yanıt­larla kat ı l ı rd ı konuşmalara. Öğle sonuna doğru , sıcak geri � ip yo­ğunlaştığmda havada çiçek tozları uçuşmaya başlard ı . Susinekleri tam o saatlerde top top birikirlerdi akan suyun üstüne, alçal ıp yük­selerek, b ir yerlere konamayarak.

I lkoku L . OrtaokuL . Evlerde, bir de okul arkadaşlarınm kat ı lma­s ıyla artan yaşama çok luğu . Sevgi , çal ışma, düş kurmalar. Liseyi kasabamızdan uzakta okuyacakt ık ya, onun sevinci. Rüstem Am­camı n eski sözleri gel iyordu aklıma. "Art ık babanı n Halk Partisi burda lise açmaz. Ancak Demokratlar kazanmalı ki Usemiz olsun. Halkevi binası olsa davranı rlard ı ."

Annemin tek kız çocuğunu dışarı yol lama kuşkularıyla kıvran­mas ı , ' için i yoklamasi o günlere rastlard ı . Bize i nanıyordu Nahi­de'yle . Oğlanlar zaten oğiandı lar. "Can ım erkek kısmı komşum, ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz. Kız bun lar, büyüdü , yetişti , er­di ." Bunlar derken Nahide'yi de katıyordu aramıza. Nahide ve ben güneş dolu sofalarda erginl ik çağına girmeni getirdiği düş sevileri­mizi birbimize anlatarak H ıçkı rık romanının acıkı , sonuna katı l ıyor­duk. Adlandıramad ığ ım ız bunalımlarla gelen genç kızl ığımızı tanı­yordUk. Tahta gıc ırt ı larmm giderek arttığı merdivenlerden inip Çı­kan annemizin , babamız ın bizi dünyaya getirme yöntemleri ni n en azmdan öpüşmeyle başlad ığmı bi liyorduk ve daha başka şeyleri de. Bahçe boyunca ası l ı çamaşırlarm ap ak uçuşması , bir iki tavu­ğun s ıcaktan bitik uyuklaması bir şeyleri sağlam sağlam öruyordu içimizde. Dayanıkl ı şeyler görmüştü . Az ağlayan çocuklardık. Şim­di yetişkin kızlar olmuştul<. Koşarken ağırlaşan memelerimizi seçti­ğimizde k ızarıyorduk. Yeni tavadan çıkardığ ı akıtmaları yememiz iç in uzatan annem, gittikçe artan beğenisini gizleyemiyordu . "Komşum çOk zor çok bu okumalar. Yazda, baharda kapanıp kal ır­lar evlerin içine . Kafaları kitapta. Kitaplar da resimsiz, hep yazı hep

222

Page 222: 4-Anne Hikayeleri

--------------.... Tokat Bir, Bag İçinde

yazı . Tanrı zihin açıklığı versin, kolay değil . Her gece duacıyım, so­nuna erdi rsi n yavrucaklar diye."

Elbette yanl ışt ı gördüğümüz eğitim. Doğru olsaydı Nahide bu denli çabuk yeni l i r miydi? Nahide'nin bucak müdürü kocası kendi yurdundan, kendi insanları ndan bunalıp içkiye, barlara dadanı r da güvensiz bir evli liğin çocuklarım yetişti rirler miydi? Kasabamızın ortaokuluna U rfa'dan devlet hesabı na okumaya gelen, bit iri nce salt ebe olma olanağı tan ınan kızlar yalnız aralarında mı arkadaş­l ık ederlerd i? O beşli kız kümesini nası u nutabi l i riz? Onlarla aynı yı l larda okumuş olanlar, tuğla/arı sıvanmamış okulumuzda kavruk üç akasya ağacının dibine toplanıp durmaların ı , kara kaşların ın al­t ındaki uzak bakışlar ın ı lehçelerinin başkal ığ ına tak ı lmamızı , "Kürt kızı bunlar, " diye gülüşmeleri mizi, u nutabi iirler mi? Ebelikten öte bir f ı rsat eşitliği tanımayan eğitimlerini yabancıhkla sürdürmelerini , okulumuzu n başöğretmeninden öteki öğretmenlerine dek sağla­mıştık onlara. Kendi yurttaşları arasında bir süre kalıp uzaklara git­tikleri nde kök veren sessizliği engel leyecek bir şeyler yapmadık. Diploma alma günü şakakların ı geren sıkı , kal ın , kara saç örgüle­riyle bi r arada suskun duruyorlardı gene. Sın ıf birincimize (MaImü­dürünün kızıydı , sarışın , güzeı, nazl ı ) ödül verilen alt ın suyuna ba­t ın im ış dolmakalemi ayn ı karanlık bakış larla izlemişferdi . Büyük­lerden kimse düşünmemişti bi r armağan vermeyi onlara. Doğuya gittik lerinde aramızda bir yumuşak anıyla. ayrı lmalar ın ı sağlamak için. Topu topu beş kara kızdı lar, yeni yoksul çocukların hiç olmaz­sa sağlıkl ı doğmalarına yardımcı olacak. Bu eğitim, lisede de Nahi­de'yi , Sezai'yi , daha birçoğunu yedi , ufalad ı . Dolaplanmız! karıştı­ran , polis gibi başöğretmen yardımcısı bayan öğretmenleri orada tanıd ık. Bir ikirniz için kovuşturma bi le açtı lard l . "Hanım abla çai ış­kansm, geçimlisin. Kim akl ına sokuyor bu zararl ı , yasak kitapları okumayı? Devletimizi yerrnek iki akı ı yoksununa mı kalmış? Hükü­met bil ir sizler için neyin iyi o lduğunu."

Emekli l iğinin yaklaşan yı l ların ı sayan yumuşak davranışı ! ba­şöğretmenimiz H i lmi Beyin duygusuz uyarmalan , eşraf k ızların ın kanl ı canl ı kabahklan, tekdüze uzanan ders saatleri zordu. Akşam etüde girmeden önce arada ön bahçeye açı lan üst kat camianndan

223

Page 223: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

yeni sulanmış bahçeye bakt ığ ımda yüreğim acıyla dolard ı . Sevgi­siz büyütülenler, sonunda buna alışıyorlar. Ama sizler biz� öyle bü­yütmediniz anne. Gece yatakhanede bitmez düşüncelere dalar­d ım. Yasakladıkları şeylerdeki insanırmza yakınl ığ ı , içtenliği , doğ­ru luğu gittikçe öğreniyordum. "Bizi beğenmezler art ık," sözünü, sizleri anlatıyorlardı o kudukları m bana. B i r ara sizi beğenmez gibi olmuş muydu m? Yoo , u nuttum bile bunu. Belki bir yerden Ötekine gidişimde. Liseye gide rken tren istasyonuna toplanmışt ın ız ya. -Q yabani görünüşünüzü mü yadsımışt ım i lk kez bi r tren penceresi açıs ından. Her şeyin iz güz ayd ın l ığ ında öylesine eski çağdışıyd ı ki . . . Bana ne edip edip ele güne karşı bir takım yeni giyim al ınmıştı . Hayır, ben böyle bir ayıp işlemiş olamam. Sizler şimdi benim öğün­cümsünüz. Nahide'nin babası gelmemişti uğurlamaya. Bir annesi , bir küçük kız kardeşi , hani kemik hastalığı geçireni. Biz iki kızın ka­labal ığ ı ara istasyonunun ç ık ınh köylü yolcular ın ! yadı rgatmışt ı . Nahide'ni n annesi ağl ıyordu durmadan.

Posta trenleri uğrard ı bizim i stasyona. Bozdu , kapanıkt ı bina. Babamın hareket memuru şapkasıyla orada yabancı biriymiş gibi durması tuhaf olmuştu o gün . Rüstem Amcamın kad ın kalabal ığı­n ın en ucunda, yeni doğan oğlu Ahmet'in kundağıyla aldığı yer ba­bamla olan dargınl ık iş inde birden onu haklı göstermişti bana. Biz liseye gitmek için trene bindiği miz gün Zişan Yengemle Rüstem Amcamın üç çocukları vardı art ık. Demokrat Parti seçimleri kaza­nail , kaybedeli , başkaları geleli , gideli, y ı l lar omuştu. Babam Dev­let Demiryol ları 'ndaki hareket memurluğu görevinden bir an önce çeki lmenin yolların ı arıyordu . Evin artık desteklenmez dağı l ış ın ı , annemin çeyizlik küpelerini satarak onarmaya çal ışacaklard ı . Tren geldiğinde Nahide'nin annesi bir kutuda hazırladığı yolluğu gaz bo­yaması bir beze sarıp uzatmışt l . "Düğününüz gibi bir şey bu kızla­rım," demişti . "Evladım, Nahide'm, okur da muradına erersin . lkiniz de, ikin izde." Nahide'ye sıkı sıkı sarı ımışt ı . Nahide'nin gözlerinde yeni bir bakış görmüştüm. Küçük kardeşi orda toprağa oturuver­mişti . Trene binmeden babama doğru f ı rlamışt ım. ıçimden iti lmiş­tim sanki . Elinde işaret sopasıyla dimdik duruyordu. Sarıhvermiş­tim boynuna, irki lmişti . Q güne dek babamı davranışlarında böyle­sine acemi , sakar görmemiştim. Sarı lsın mı , öpsün mü? Ne yapa-

224

Page 224: 4-Anne Hikayeleri

-----=-==----------=-=------� Tokat Bir Bag İçinde

cağ ın ı kestiremiyordu? Kucaklamam anlamama yetmişti baba sevgimi . Küskündü bana belki de. Yı l lar var ki hiç konuşmamışt ık şöyle ik i yetişkin gibi. Sakal diplerinin d ik sertliği birden batmışt ı ya­nağ ıma. Gözleri mden taşan bir iki damla, yanaklarımız arası nda kurumuştu bir anda. Bunları çabucak, karşi koyamayacağı denli kı­sa bir sürede yapmışt ım.

Ayrı lmamız dualarla, iy i di leklerle doluydu . Gerçekten ik i yeni gelini uğurluyor gibiydiniz. Yüzlerinizin anlamı öyleydi , mutlu ve hüzünlü. Ya Pomak bahçecinin kansına ne demeliydik? Sen si l sa­n oğlunun , mavi boncuklu kızlar:ın m yanakiann ı , ai gel istasyona. Elinde seyrek örgülü bir sepete doldur kıvırcık salataları , doldur ko­ruk üzümleri , veriver elimize. Sonra da durmadan yere bak. Doğru, tam düğün uğurlaması gibiydi o gün. Posta treninin orta ham yolcu­lan i lgiyle, neşeyle seyretmişlerdi bizi . Ağlayanlar bile olmuştu ara­larında, yenilenen acı ların ı görüp. Kasabalarda herkesin , her şey­den haberi olur diye durumu anlatmanın gereğini duymamışt ık tre­ne bindiğimizde. Üçüncü mevki yolcuları da I<üçük yerlerin insanla­nydı lar, bili rlerd i . Kısaca, "O�<uyacağız da," demiştik "Hayırl ıs ı ol­sun, hayı rl ıs ı olsun" demişlerdi . Babam işaret sopasın ı indirdiğin­de bir arada kabarmıştı yüreklerimiz. Kasabada aylarca anlat ı lmış­t ı onurlanarak, göğüslenarek okumaya gittiği miz.

Annem yazmışt ı : " !stasyoncunun kızı da, Nahide de okumaya gönüllendi ler. Yüksek okuyacaklar. Acar kızlard ı r bizim kizlanmız, diyorlar." Oysa i lk etek-ceketimle dört parmak topuldu ayakkabım ı giyip Eğitim Müdürlüğü 'ne gittiğim gün çarşı kahvesinin önünden geçişte utancırndan adı mlanm karışmıştı . Bi liyordum eleştiri ler/n başlayacağın ı gece gidi lecek evlerde. "Şehi r kesimine özendi is­tasyoncununki . . . Yürümesi falan açı ld ı saçı ıd ı ," diye. Gözdağıyd ı , kadın kısmmaydı sözler. Kadınlar da kat ı ! ı rd ı , uzun uzun ı<onuşu­lurdu. Oysa biz okul dönüşleri unutu lmuş bir şeyi alıp iletendik mut­fağm eksiğine. "Peki teyzeciğim, ne zahmeti , iki adıml ık yer, al i ve­ririz." Babam işaret sopasmı indirdiğinde hemen özlemişti beni . I lk

" kez açık duru bakmıştı benden yana, küskün deği ldi . Nahide'nin annesi konuşmasız evil1e dönmenin ağır hüznünü yüklenmişti . Kü­çük kardeşi elinin tersiyle burnunu hep siliyordu. Babası i lenmeleri-

225

Page 225: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -==-------------­

ne kesin neden o larak Nahide'yi anlatacaktı durmadan, yanıt iste­meden karş ıl ığ ında. Bir yı lg ın kadındı Nahide'nin annesi , okuması için k ız ın ı tek destekleyendi . Bir ananı n desteğiyle de o lmazdı ki , üstelik yorgun bir ananın . Rüstem Amcam, babama gösteriş , elin­de kundakl l oğluyla demir köprüden bakı ld ığ ı nda gittikçe ufal ıp dimdik durmuştu. Güz yağmurlarından kabaran sular demir köpru­nün alt ında y ığ lŞ lP çözü!üyordu. Yerimize oturduğu muzda kasa­bamız öyle gerilerde kalmıştı ki toprağın rengi değişmişti . Bakır ça­hğ ı topraklar çalı larla bürülü uzayıp duruyordu d ışarda . .

Eğitimcileri miz bizi hep gözettedi ler. Kendi lerine benzetmek için h iç bir çabayı esirgemediler. Tam başarı l ı olmayışıarının nede­ni , 90bence yürekleri soğumuştu, okul ların oynanmayan, yaşanma­yan ön bahçelerine özenmeleriydi." Yaşamadaki değişmeyi izleye­meyecek denli kendi leriyle doluydular. Uyumları bu çıkıştan geli­yordu . Yiti rd ikleriyle h iç al ışverişieri kalmamışt ı o nlar ın . Genç 01-mamışlar mıyd ı? Yurdun çeşiti yerlerinden kopup gelmiş, kıtı kıt ına parayla yetin ip yetişmiş öğrencilerinin kişil iklerindeki özü, h alk ol­ma benzeşmesini hiç ö nemsemediler.

Nelerden sürü p geldim şu koca kente. Vurdurnun en bakırnh , en para harcanmış semtlerinde yaşayanlarda bir başka biçim "biz verlriı"eilere· rastladım. Üstelik yeteneklerinden ufacık bir kuşkuya düşmüyorlar. Çağdaş i nsanın biçimsel görüntüsüne öylesine vur­gunlar ki , içeriğindeki sorumluluğu görmeleri olanaksız. "Niye o la­madık seninle?" diye sormanın yersizliğini bi lmiyordu. Bağdaşma­n m çekirdeğ ini öğrenmediler, öğrenemezler de bi l iyorum. Ama bu nlar her zaman vard ı , gene de olacaklar. Akı ı yoluyla bula kaybe­de çoğalacağız. Netseler bunu engelleyemezler. Bir de anlat diyor haspam. Benim kasaba mı turistik bir görüntü gibi sereyim istiyor önüne. Kendi yurdunun turisti olmanın kolay duygulanmalarıyla, el çırpmalanyla bir vitrin seyrine hazırlanıyordu . . . lşim yok da . . . Zaten "Tokat Bir Bağ Içinde" türküsünü biriyle paylaşma isteğimin yanl ış

" davranışıyle girdim işe. Sürdürmek olmazdı . Büyük kentler, adamı y l lg ın değil , güçlü ediyor. Ama aylardan bir ay, günlerden bir gün sl­lada bir türkü çağıran olur da has söyleyişi içine işlerse kişinin, baş­l iyo r yanı ndakiyle konuşmaya. Yanlış burada işte. D�ğmeyenle konuşmak.

226

Page 226: 4-Anne Hikayeleri

---=="==---===-=------ Tokat Bir Bag İçinde

Amcalanm, halalarım, teyzelerim, yengelerim , komşularım, arkadaşlarım bir tekinizi unutmadım inanın . Belki zamanla yüz çiz­g i leriniz dağı ld ı . Ama tek yüz olduğunuz tümünüz. Bu, işi daha ke­sin ieşliriyor. Ben asfaltlara ç ıkt ığ ımda, bir yerlerde, kuru mu ş sel yol larında topal köpeker kaçışıyor. Tüm oyuncaklar ım tahtadan yapan bakımsız çocuklar bağrışarak, yığ ışarak koşuyorlar, kuyulu bahçelere doğru ; güneşin renklerin i ald ığ ı saçları rüzarlanarak . . .

Sizlere bir mektup yazacağım. Tam istediğiniz gibi olacak. Öy­le öyle . . . Ne fazla, ne eksik. Toplaşıp okuyacaksı mz. "Bak kom­şum, gördün mü, ayn ı buradan uğurladığımız günkü gibi . Hiç ya­bancı lamıyor bizleri . Tanrı zihin açıkl ığ ı versin, anlatt ıkları da akla yaikın. Bu güz gerçek bir yün h ır'Ka hak etti Hatice KiZ. Kendi elimle . eğirip, bükeceğim inan olsun ." diyeceksiniz. Annem yaşland ı . Es­kisi g ibi deği l , bil iyorum. Bunlar konuşulduğunda birden çabucak, kalkacak, gidip sabah su lanmış saksı lara yeniden su verecek ve sizler de bunu görmeyeceksiniz. Oysa ne sakarl ı kt ı r değil mi , gü­neş saatlerinde çiçek sulamak? Sizler de aynı yı lları yüklendiğiniz­den belki seçemiyorsunuz, bi liyorum yaşlandı annem, yoru ldu . Içi­ni çokça yoklar oldu. Gözyaşların ı engelleyemiyor. Çevresi ne de göstermiyor , önemli o lan bU .- Insan Anadolulu olup da bir bozlak dinliyormuşçası na yüreği kabanrsa bu hesapıaşmayı düşünmenin b�şlangıcıdı 1" • • •

Ufak yapı ı ı , kara saçh genç bir k ı z kentin gözalıcı büyülükteki apartmanların ın birinden çıkt ı . Deri leri aş ınmış çantasın ı omzuna yerleştirdi, h ızla yürümeye başladı . Kat kat yığınlaşan yapı ların bit­tiği sapaktan döndü, eğimli , geniş, asfalt yolun açıkta kald ığı yerde

. uzaktan deniz, kesin, düzgün, alabi ldiğine görünüyordu . Durdu , bir uçtan öte uca denizi gözlerinde toplamaya çal ışt ı . Deri n bir soluk ald ı , gü !ümsedi .

Büyük bir ağacın üstüne birikmiş sabah kuşlan her yanı sesle­riyle doldurarak bırden uçuverdiler göğe doğru . . .

227

Page 227: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

YILAN NİNE Gülten DAYIOGlU_

Yılan nine, ası rhk çinar ağacı gibiydi . Nereden geldiğini , yaşın ı ve kimin nesi o lduğunu bilen yoktu. Sanki o, Yı lan nine olarak doğ- -muş, yaşamını öylece sürdürüp gidiyordu. Köy içinde, soyunu so­punu tanıyan kalmamışt ı . En belirg in öze lliği , y ı lanlara karşı şer­betli o luşuydu. Her y ı lanı el ine alı r, bileğine dolar, sonra salıverirdi . Yaz ın k ızg ı n s ıcağı nda, dağda bayırda iş gören köylüler, yılanla karş ılaşınca: "Ey yılan! Yılan ninenin .başı için bana i lişme" diye ba­ğ ın rlard h

Yı lan nine, her yerde, her olayda baş kişiydi, kızların kulaklannı . o deler, köstebekl i , y ılancık ı ı hastaların yaraların ı neşterler, kan zoru olanları hacamat eder, ebelik yapar, diş çekerdi . Tarla kavga­larında, s ın ı r saptamaya gelen yarg ıçlar, onun tanıkl ığına baş vu­rurlard ı . Söz kesmeler, düğünler onsuz olmazdı . Nerede kavga Çl­karsa, Y ı lan n ine orada biterdi . Sözle önleyemediği kavgalarda, yumruğunu .kullanır ; erkek gibi dövüşürdü . Kocası , genç yaşta ölüp gitmişti . Bir tek oğlu vardı Yı lan ninenin . Ismai i ,kendi halinde, ses­siz soluksuz, dümdüz bir adamdı . Yı lan nineye diş bileyenıer, f ı rsat buldukça, oğluna sataşırıard ı . Fakat o, kendine ya da oğluna yapı­lan kötülüğü kimsenin yanma komazdı .

Yüzü buruş buruştu Yı lan ninenin . Burnu pörsüyüp sarkmıştl . Ağzında diş yoktu . Bu nedenle alt çenesi burnuna değiyordu. Diş etleri kemik gibi sağlarndI . Kışın, ev gezmelerinde, gençterle birlik-

228

Page 228: 4-Anne Hikayeleri

===------------------ Yılan Nine

te nohut ve mısır kavurması yerdi . öteki kocakanlar: "Onun peynir dişleri çıkmışt ı r, nazar değmesin diye söylemiyordur; yoksa diş etiyle nohut kavurmas! yenir mi?" diye atıp tutarlardı ardından. Yı­lan ninenin yaşı ço�u ama, gönlü kocamamışl ı . Köy pazarına ya­yı lan gezgin basmacılar, al l ı günü basmaların ı Yı lan nineye saklar­Iard ı . Yün kuşağ ın ın tongurdakları bile yedi dağ ın çiçe� i gibi renk , renkt i . Yaz k ıŞ , ayağ ından ç ıkö tr ıadığ ı nakışh yün çoraplan , deli pembeydi . Onu çekemeyenler: "Gözleri al ı yeşi li seçemiyor bes­belli. Yoksa deli olan deli , bu yaşta böyle giyinmez" derlerdi. Mevsi­mine göre , kulağ ınm ardına ya bir çiçek ya da yeşimk il iştirirdi . Fes­le�en en sevdiği kokulu ottu . Onu memelerinin arasından eksik et­mezdi .

Düğünlerde, gençlerle oyun yarışma girer, onlara : "Pes" dedir­tinceye dek oynard l . Gönlü olursa tefi el ine al ı r, yakası açı lmadık türküler söylerdi . Onun bildiği türküleri , masalları , destanlan, mani­leri , küfürleri ve beddualar ı , köyde hiç kimse bilemezdi . Ona ayak uyduramayan yaşl ı kadınlar: ."Yı lan nine kaygusuz. Hiç bir şeyi dert edinmiyor. Elbette öğrendiğini unutmaz. O da bizim gibi yokluk gör­se, koca kalın, oğul tafrası , kız nazı çekse, aJ<l ı nda ne' mani kal ı rd ! , ne de destan" derlerdi .

Oysa Yılan nine, varl ı kl ı bir kad ın değild i . Birkaç dönüm tarla­sıy ta çay I<ıyıs ında, bakırnh bir bağı vard ı . Bağı , gözünün göbeğiy­di . Çubukları I<endi el leriyle budard ı . Gerektikçe kütükleri kü ller, diplerin i çapalardJ . Hiç bir zaman bağdan elini eksik etmezdi. Ba­ğin eteğinden çay geçiyordu. Yılan nine, sulak kıyılara mısır, fasul­ye, kabak, h ıyar, domates, biber, pat l ıcan ekerdi . Onun sebzeleri herkesindekinden önce çiçeğe gel i r, mıs ı rlan erkenden koçan bağlayıp, dişlenirdi . Yı lan nine, yaz gelince oğlu i le gelinini tarla iş­lerine salar; kendisi bağ evine yerleşirdi . Tarladan kalkan buğday, evin bir yı l l ık tarhana, bulgur, erişte, ekmek ve yufka giderini karşı­Iard ı . Sonbahar gelince, bağ ın üzümlerini satar; kazandıkları para­y ı , k ış ın harçl l k edinirlerdi . Bu düzeni , Yı lan nine kurmuştu ve hiç aksamadan, yı l lard ır sürüp gidiyordu .

Vaz ortalarında bir gün, Yı lan nine, geceyi köyde geçirmek is­temiş, bağ evine oğlunu yollamışt ! . Sabah namazı için abdest al-

229

Page 229: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------===----�===­

maya h az ı rlanı rken , oğlu ç ıkageldi . N ine onu güler yüzle karşı la­d ı :

"Gel hele, tarlaya gitmeden önce bir iyi karn ın ı doyurU dedi , sonra- geline seslendi :

.

�'Gel in ! Ocağı yak. Yumurtayı kaynaL. Ekmek di l imle. Küpten pekmez ç ıkar, Ismail ' in karn ın ı doyuralım."

Gelin hemen işe girişti . On yaş ındaki Döndü, yataktan yeni kalkmışt ı . Gözlerin i avuşturarak, gelip ninesinin elindekiibriği al­

. d ı :

"Ver ninem, abdest suyunu döküvereyim."

"AI<'Jünler gör k ız ım. Ömrün uzun o lsun" dedi n ine.

Ve bismillah la abdest almaya başlad ı . Altı- yaşındaki Hali l oğ­lan, merdivene oturmuş ; el indeki sapanla darabada çiftleşen kedi­lere nişan alıyordu. N ine sağ kolunu abdestierken, sert sert� "Töv­be estağfurullah !" çekti. Oğlan aldırmayıp taş atmayı sürdürdü. He­nüz uyku sersemliği geçmemişti . Taşı kedilere denk getiremiyordu bir türlü . Nine, ayakların ı yıkadıktan sonra eği ldi , yerden ceviz ka­dar bir taş aldı. Döndü k ız, ninesinin taşı kedilere atacağım sanmış­t ı . OysaYılan nine, Hali l ' in ayaklarına doğru fırlattı . Taş varup oğla­n ın aşık kemiği ne çarpt ı . Hali l , acıdan kıvranırken, nine öfke i le ba­ğ ı rd ı :

"Ulan donuz dölü ! Kedilerden neyini al ıp veremiyorsun? Çeki l karşı ları ndan, i l işme hayvanlara."

Hali l , ağzında bir araba küfür geveledi. Fakat korkardı ninesin­den. Içinden geçenleri açığa vuramad l . Topallaya topallaya eve girdi. Yı lan nine sabah namazın ı k ı lar kı lmaz, yola Çıktl . ,.O gün oğlu tarlada ekin biçecek! Gel in çocuklarıyle birlikte , harman yerinde döven sürecekti .

Yı lan nine, bağa vard ığ ında, bedeni tere batmıştl . Hemen ken­dini çardağa att ı . Belini kerevetin arkalığına dayadı . Bir süre uza­nıp dinlenecekti. Birden, çay yanından gelen erkek sesleri i le irkiidi . Hemen doğrulup kalkt ı . Yorgun ayakların ı sürüyerek, çay kıyıs ına

230

Page 230: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Yılan Nine

yöneldi. Gerçekten, onbeş adam bellerine kadar suya girmiş, bir Si­ra taş, bir s ıra söğüt dalı döşeyerek, çayın o rta yerine set çekiyor­lard ı . Amaçları , çay suyunun bir bölüğünü kazmakta oldukları ka­nala çevirmektL Fal<at sete çarpan çay suları , kanata yönelirken gürleşip kabararak, Yılan ninenin topraklarına taş ıyordu. Yı lan ni­ne, şöyle bir çevresine bakındı . Adamlann yapmaya çal ıştıkları işi kavrayınca, akh başı ndan gitti . Hemen şalvannm paçalann ı SIV8-yarak i leriye atl ı,d ı : '

"Hey, n'apıyorsunuz orada?"

Adamlar, yaptıkları işi bırakmadan, göz ucuyle nineye baktı lar. Sonra hemen bakışlanm başka yana çevirdiler. Nine; onların dav­ranış ın ı yadırgamışt ı . "Yabancı olmalı bunlar" diye geçii'di. umui"­sanmamak ağrma gitmişti .

"N'apıyorsunuz diyorum , duymadınız mı ?"

Adamlardan biri ,

"Duyduk" dedi . ,aNaptığımız l görüp duruyorsun, ne demeye so­ruyorsun?" .

Yi lan nine , adamların hayıra solumadıklannı anlad ı :

"Gördüğüm I<adarıyla çayı böıüyorsunuz .emme, siz bu işi eder­seniz, bağırnHl etekieri su altında kalacak. Hele i lk yazda, seller ça­ya karışınca, topraldarım sulara gömülecek. Koca koca heriflersi­niz , bunları akı ı edemediniz mi?"

Adamlar hiç ses çıkarmıyor; tez tez gördükleri işi sürdürüyor­lard ı . Yı lan nine, çaya girip onlara doğru yürüdü. Bir yandan da ba­ğ ırıp çağırıyordu. Adamlar, söz birliği 'etmiş gibi susuyor; o ndan ya­na dönüp bal<mıyorlardı bi le. Su dizkapaldarma gelince, Yı lan nine durdu . Adamlara yaıdaşmışl i . El leri ni kolların ı sallayarak,

"Ben adama bir karış toprağımı yedirmem. Vazgeçin bu işten !" diye bağırdı . Aldıl'an olmayınca, öfkesi kabaI'dI . Işçi lerin analarına avrallanna, atalarına, ninelerine küfretmeye başladı . Adamlar, hiç tepki göstermiyorlard ı . Nine, öfkeden titreyerek, suyun içinde biraz daha i lerledi . Küfrun etki etmediğini görünce , bu kez beddua yağ� ·

231

Page 231: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

d ı rmaya giri şti :

"Boyu bo su devri lesiceler, sürü m sürüm sürünesicelerı odu ocağı sönesiceler, ciğer bağrından yanasıcaları kökü kazı las ıca­lar . . . "

Adamlardan biri yanındakin i ,

"Bu kad ı n Yı lan nine olmalı " diye dürttü .

öteki adam,

"Kim olursa olsu n" dedi . nŞerif Ağanın söylediklerini unutma. Dilsiz ve sağ ı r olacağız. Kimseye kulak asmayacağız. Anarruza da sövseler karş ı l ık vermeyeceğiz. Kimin adamı o lduğumuzu bi ldir­meyeceğiz. Kısacası ne yapıp edecek, çayın yansın bölüp kanala yöneiterek, suyu ağanın tarlasına akıtacağız. Sesini kes işini yü­rüt."

Bunlar, uzak köylerden devşirimiş işçileI'di. Yı !an nineyi tanımı­yorlardı . Sadece içlerinden biri , ününü duymuş, onu küfredişinden ve i lenişi nden tan ımışt ı .

Yı lan nine, akl ın yiti recekti . Adamlar ik i SÖZ etseler, böylesine dertlenip öfkelenmeyecekti . Susmalan , onu çi leden ç ıkarıyordu. Var gücüyle , yeniden bağırmaya başladı .

"Ben adama b i r karış toprak vermem, duydunuz mu? Ben ada­mı anas ından doğduğu na pişman ederim ! . ."

Sonra varıp öfke i le sete sald ı rd ı . Taşl�nn arasındaki söğüt dal ların ı çekip çıkararak, duyan yıkmaya girişti . Adamlar, öfkelen­meye başlamışlard ı . Nine bunu sezince, yıkma işine daha bir güçle sarı ldı . Söğüt dalların! çektikçe, taşlar kolayca devriliyordu. Işçi le­rin bin bir zorlukla ördükleri sette, gittikçe büyüyen gedikler açı l ı- \ yordu . Ad�mlar, hoşnutsuzlukla homurdanıyorlard ı . Ustabaşı kaş göz ederek, onları yat ışt ı rıyordu. Yı lan nine bunu kaçırmad ı :

"Len, sıçan suratl ı dürzü ! N e bok yemeye ard ımdan önümden kaş göz oynat ıyorsun? Ben kimim bi liyor musun? Bana Yı lan nine

,232

Page 232: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Yılan Nine

demişler. Doğanı n tüm yı lanlan baş eğer önümde. Bana karşı du­racak kim oluyorsun sen? Tezden topla şu işçi takımını ve de bura­dan defo ! !" diye bağ ı rd ı .

I rgat baş ın ın sabn tükenmişti. Cı l ız bedeninden umulmayacak kadar kal ı n ve tok bi r sesle çık ıştı :

"Sen çeki l git buradan kocakan ! l şimizi enge lleme . Pişman olursun sonra."

Yı lan nine, yaşamı süresince, belki de i lk kez böyle bir çıkışla karş ı laşıyordu. Çünkü o , kavgaya dönüşecek tüm o laylan, kimse­nin düşünemeyeceği L1içimde çözüm yolları bu larakı tathya bağla­masmı bil i rd i . Adamın sözleri akl ın ı başı ndan ald ı :

"Len, çulsuz deyus ! Hangi vars ı lm yal ın ı yedin d e kuduruyor­sun? Kim o luyorsun sen? Kimin yerinden kimi kovuyorsun? Bana zorbal ık söker mi sandın? Akl ın sıra, çoban köpekleri gibi u luyarak korkutacaksm beni, öyle mi? Ben hiç kimseden korkmam. Sen bir kez havlars ın, ben on kez kükrerim u lan, yı ldıramazsı n beni ı" diye gürledi .

Bunları söylerken, h indi g ibi kabararak," ı rgatbaşınm buqıuna kadar sokulmuştu. Işçiler, işlerini b ırakmış, o layı i lgiyle izliyorlardı Birden, ı rgatbaş ı , Yı lan ninenin bi leklerin i kavradl . Onu si lkeleyip sürükleyerek; çaydan kıyıya atmaya yeltendi . Fakat, kolay olmadı bu . Yı lan nine, demir kazık gibi dayan ıyordu karş ıs ında. Adam" onun gücünü k ırmak için kollarına birkaç kez kıyasıya yüklenmek zorunda kaldı . Sonunda, Yı lan nine tükendi . Adam bu f ı rsatı kaçır­mad ı . Onu yana devirip suyun içinde sürüklemeye başladı . Nine ç ı rp ın ıyor, fakat adamın el inden kurtulamıyordu . I rgatbaşı , onu çaydan çıkarıp kıç üstü kumluğa oturttu . Ve h içbir şey olmamış gibi iş ini n baş ına döndü.

Yı lan n ine , bi r an kendinden geçer gibi oldu . ıtişme s ı ras ında başından düşen yazmayı , çay al ıp götürmüştü. Kınal ı saçları ürgü ürgü kabarmışt l . Gözleri ateş saçıyordu . Üst çenesi , kutu kapağı gibi alt çenesine kenetlenmişti . Başı dönüyor, gözleri nin önünde bin lerce ateş böceği uçuşuyordu. Bir süre var olmakla tükenip git-

233

Page 233: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

mek arası nda bocalad ı . Gücünü toplar toplamaz, hemen ayağa kalkt ı . Yeniden küfürle re ve beddualara giri şt i . Arada bir, "Yetişin komşular, adam öldürüyorlar!" ya da "Yangın var dostlar yetişin !" diye bağırıyordu. Bir ara yerden ,iri bir taş al ıp var gücüyle adamlara doğru f ı rlatt ı . I rgatbaşı gözlerini belerterek küfretti :

'Taş atma acuze, birimiz yaralanı rsak, sağ komayız seni ! . ." Yı­lan nine, taş atmaktan vazgeçti. Adamlar, seti bitirmek üzereydiler. Bağ ı n etekleri , ş imdiden sular altındaydı . N ine ç ıkmaza girmişti. Ama, y ı lg ı n deği ldi . Bu kez başka bir yol denedi :

"Örün bakal ı m setinizi . Eşşeciğ im gibi örün . Siz akşama dek örersiniz, ben sabaha dek sökerim. Taş üstünde taş komam, yıka­nm . . . "

Bunları söylerken , oyun oynar gibi kol ların ı kald ırmış, parmak­ların ı ş ıklatıyordu. Sonra art arda: "Yıkarım da sökerim, sökerim de yıkanm . . . " diyerek, k ıvrak bir türkü tutturdu. Ve söylediği türkünün ezgilerine ayak uydurarak döne döne oynamaya başladı . I kide bir bel k ı rıp, o muz titreUyor; durup durup yere diz vuruyordu. işçiler işi b ırakmış , kahkahalarla gülerek, ninenin görülmemiş oyununa ba­kıyorlard ı . I rgatbaş ı , şaş'mp kalmışt ı . Bir süre kaşlann ı çatıp, "Ba­kal ım bu oyunun arkasından ne gelecek?" diye düşündü. Sonra o da, ötekiler gülmeye başlad ı .

Nine , her şeyi unutmuş gibiydi . Oyuna vurmuştu kendini ; ıslak giysi lerin in içinde, c ı l ız bedeni , yı lan gibi k ıvrı larak, eği lip bükülü­yordu. Saçları darmadağın , gözleri çakmak çakrYlaktl . Ağzın ın iki yanı nda beyaz köpükler birikmişti . Bir ara türküyü ve oyunu kesti , soluk soluğa işçi lere döndü :

"Hükümeti buraya getireceğim, hepinizi toprak çalmaktan eli bağl ı dama t ıkt ı racağ ım. Ve de çay ın ortas ı na ördüğünüz duvarı sökeceğim. Sökernem mi? Sökerim, sökerim. Taşların arasındaki söğüt dalar ın ı çekip çekip sökerim! . ."

Sonra yeniden uyduruk türküyü yuturdu : "Yıkarım da sökerim; , sökerim de yıkanm L" Bunları söylerken kıçın ı adamlara doğru do� maltmış hiç durmadan, el leriyle kaba etine vuruyordu. .

234

Page 234: 4-Anne Hikayeleri

----------------------------------- Yılan Nine

o sırada adamlar, işleri ni biti rmişlerdi . I rgatbaşı :

"Haydin" dedi , "Çabucak gideli m buradan!"

Işçi ler sazl ığa gi rip ıs lak donlann ı ç ıkardı lar. Pantolonları n ı gömleklerini giydiler, çay boyunca uzanan söğütlerin arası na dalıp gözden kayboldular. Yı lan nine, kurgulu bir aygıt gibi , "Yıkarım da sökerim, sökerim de yıkanm" diye türkü söyleyerek çaya gird i .

Akşamüstü , N ine'nin oğluyla gelini , çocuklarıyla birl ikte, yor­gun argın, bağa geldiler. Bağ evi ve çardak boştu . Çocuklar, "Nine, nineee !" diye bağ ırışt ı lar. Ses veren o lmad ı . Gelin ,

"Belki çay kıyıs ındaki göverinin başı ndad ı r. Su sesinden bizi duymuyordur" diyerek o yana yöneldi .

Çocuklar da peşine takı ld ı lar . .

ısmail çardaktaki kerevete yenice uzanmıştı . Karıs ın ın çığl ığ ı i le yerinden f ı rlad ı . çay kıyıs ına doğru koşmaya başlad ı . Yı lan ni­ne, kumların üstünde, boylu boyunca yatıyordu. Is lak g iysi leri ve k ınah saçları , kumlara bulanmışt! . Ağzı , sağ yana doğru yamul­muştu . Yüzü mosmordu , sağ eliyle kocaman bir söğüt daimı , sım­s ık ı kavramışt ı .

ısmai l , korku ve telaş içinde, anas ın ın baş ucuna çökerken ,

"Yiğit anam, can anam, n'oldu sana? �' diye bağ ı rd ı .

Fakat, sesine ses veren o lmad ı .

235

Page 235: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---�----;-----====;-----

GÜL GELİN Gülten DA Y IOGlU

Hatice nine, lastik ayakkabı lannı sürüye sürüye geliyordu . Ma­hal lenin kad ın ları , Bodur' ların kapısın ın önüne kümelenmişlerd i . Hani hanI If H alış verişi yapıyorlard ı . Nine'nin ayak seslerin i duy­mazıktan geldiler. Hatice nine buna pek içerledi. KOmeye yaklaşır­ken; alt çenesini burnuna değdire değdire seslendi :

"Kanlar huuu, oraya yuniulmuş ne dedikodı:ı kaynatıyorsunuz? Hepiniz de Cehenneme tıkaç olacaksınız. Ahirette di l inizi enseniz­den çekecekler. Yetsi n gayri . Onun bunun eteğini çekip durma­yın ."

Kadınlar, hep birden dönüp bakt ı lar. N ineyi görünce, hemen aralanıp yer açtı lar. N ine yerine yerleşirken :

"Laf in koyusu bende emme, deyiverecek dermanı m yok."

Diye derin soluk al ıp verdi . Sonra dişsiz ağzını s ıms ıkı yumdu . Kadınlar, her zaman olduğu gibi , yaltaklanmağa başlad ı lar:

"Hoş geldin hele Hatice nine. Dün akşam Irmızan dayın ın geli­ni , anası evine kaçmış da onu söyleşiyorduk. Sende ne var ne yok? Dünden beri nası ls ın?"

Kadın ın biri , böylelikle laf ın mayasın ı kurmaya çal ı şıyordu. Bir . başkası , nine·nin yüzüne gülerek ağzı nı açmayı denedi . .

236

Page 236: 4-Anne Hikayeleri

-=------------------ Gül Gelin

"Emme, geli nin neden kaçt ığ ın ı bi len yok. Şimdi senin laf ın ı ediyorduk. Hatçe nine gelse de iş in iç yüzünü öğrensek, diyord.uk. Zaten her haberi n en gerçeğini sen duyar, sen bi li rsin a güzel ni­nem."

Pohpoh lanmak, ninenin pek hoşuna gitmişti . Gerçekten, köy içinde ne iş yapılsa, Hatçe ninenin haberi olurdu . kimin gelini kaçtı . Kim karıs ın ı dövdü. Kime dünür gelecek , kimin tarlası ' satı lacak, kim alacak. Kim kaç para kazandı . Kimin kime borcu yar. Kim ne doğurdu. Hangi oğlan hangi kıza yangın . . . Kısacası köy halkı , ger-

- çeğe en yakın haberi , sıcağı sıcağına ondan alı rd ı . Ve çoğu kez sö­zü edilen kişi ler, nası l olup da bu denli tezden dile düştüklerine şa­şar kal ırlard ı .

- Hatice nine, her Allah 'm günü sokaklardan e l ayak çeki / ince, evinden tırlard ı . Evlerin pencerelerini dinlemek en büyük tutkusuy­du. Çocukluğundan beri bu alışkanl ıktan vazgeçmemişji . Laf da­ğarcığ ın ı doldurmak için , kar k ış demez, köylünün ailece akşam aşına oturduğu sı rada, pencereleri n alt ında biterdi.

Köy kad ınlan , hasat s ı ras ı d ış ında, hemen hemen h er gün, ikindiyle akşam ezanı arasında, kapıların ın önüne çıkarlard ı . Kimi daha i lginç bir şey anlat ırsa, onun çevresine öbeklenirlerdi . Hatçe nine, bu öbeklerin tuzu biberi değil , temel taşıydı . Kadınlar, laf ser­mayesini o ndan al ı rlard ı . Hatçe nine, mahalleden mahalleye , kü­meden kümeye h iç üşenmeden , seve seve dolaş ı rd I . Günün en yeni haberlerin i , kadınların ağzına sakız, diye sokarken, koltukları kabarı r, sevinçten uçard l .

O gün, lafla dopdoluydu yine. Haberin doyurucu olduğu , davra­n ışlarından anlaş.ı l ıyordu . Muhtan n Esma daha fazla dayanama-d ı :

.

"De gayri ninem, ağzındaki baklayı çıkanver hele, gelin neden kaçmış? Kavgası kaynanayla mı yoğsa kocasıyla mıymış?"

"Kafası na odunla kim vurmuş?"

Diye atı ld ı bir başka kad ın . .

237

Page 237: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Hatice nine, küçücük, çukur çukur, ış ı l ış ı l gözeriyle, hepsini bir süzdü. Sonra boğaz ın ı temizledi.

"Koyverin gayri , I ramazanı n çipi l gelini . Kaynana karı döğmüş ve, de gelin defolup anası evine gitmiş. Görüsünüz, bugün yarın dö� ner geri . Ard ın ın danasıyla babası nas ı l beslesin onu . "

Kadınlar:

"Yaa, demek'- k aynanaymış geli nin kafasına odunu i ndiren. Bak sen topal kanya hele! Aslan gibi gelini nası l haklad ı ki?"

Diye kaynaşt ı lar. _ ,S;

Hatice n ine şöyle bir k ımı ıdad ı :

"Haberin iyisini deyivermeden g'idiyorum, aha! Siz akşam eza­n ı na dek, bitiremeyeceksiniz art ık kann ın laf ın ı . Oysa . . . "

Sustu. Kadın lar, birbirlerine biraz daha sokuldular. Yepyeni bir haberi doya doya içlerine sindirrneğe hazırlandı lar.

"De ninem de, ocağı sönsün çipil gelinin . Bir daha da laf ın ı et­meyiz gayri ."

Diye tesl im oldular. Nine zaten , haberi kadınlara aktarmak için sab ı rsızlanıyordu . Bu nedenle nazlanmayı bir yana koydu :

"Duydunuz mu, (Hep böyle başlard ı söze) , dün öğleden sonra, Hasan ağanın Hacer, Elmas kad ıngi le gelmiş !"

"Yooo !"

Dedi kadınlar. Birkaç kad ın ın haberi vardı ama, ninenin anIat­ma isteği k ırı l ı r diye, ses edemediler. Kör Nuri 'nin Zehra sabırs ız-Iandı :

'

" Eee, neye gelmiş acep?'�

"Neye gelecek, bi ri oğlan anas ı ; ötekinin de gelinl ik kızı var!"

Kadınlar, hop kalkıp oturdu lar. Yeminici Salih 'in Fadime, coş-kuyla at ı ld ı :

238

Page 238: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Gül Gelin

"Yoksa istemiş mi Gül k ız ı?"

Nine:

"He ya. "

Diye anlatmaya başladı :

"Hemi de- Elmas, sevincinden gezdiğ; yerde göbek atıyormuş . Hasan ağa , köy yerinde duyu lmamış b ir ağır l ık verecekmiş."

Birisi :

"Gül k ıza helal o lsun. Azıcık hoppa emme pek güzel pek kör-

Dedi. Öteki kadınlar da onu doğruladı lar. Sonra, ağı rl ığ ın ne ol­duğunu öğrenmek için niney; laf yağmuru na tuttu lar. N ine sanki ağı rl ığ ı kendi veriyormuş gibi , kası la kası la saydı döktü :

"Beş tane Reşat Beşibirlik, iki çift altın küpe, iki tane iyi taşl ı al­tın yüzük ve de beş kat şalvarlık kumaş. Bir katı yünlü, bir katı hacı kadifesi , b i r kat ı ipekli , ikisi de iy i basmaymış . . . "

i i

Elmas kadı n öfkeyle kocası na çıkışt ı :

"Bunca ağı rl ığ ı kimin kızına verdi ler şimdiye dek a deli herif, gö­zünü aç gözünü!"

Usta diretiyordu :

"Iyi ya kan , kız daha ondördü yeni bitirdi . Hopalan çocuk gibi . Dün gelip kucağıma oturdu, bebeğinin beşiği k ı rı lmış "i l le de beşik

. yap bana" diye yüzümde öpmedik yer komad ı . Içim s ız l ıyor. Şun­cacık yavrucağı "Mah !" diye el adamına kakıvermek, gücüme gidi­yor. Daha biraz bekleyelim, büyüyüp kemikleşsin. Allah ne dünür­ler verir . Başı bacadan mı çıkt ı ki , hemen i lk dünüre "He" diye­cez?"

Elmas kad ı n bu işi akl ına koymuştu :

239

Page 239: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------.,.-=--------­

"Sen beni kaç yaşında ald ın d ı?"

"Ne bi leyim ben , ufakt ın sen de."

" Domuz gibi b i li rsi: d . Elin körpecik k ız ın ı koynuna al ı rken için s ızlamıyordu deği l mi? Aha ben de onun k�dardı m. Ondördümü . yeni bitirdimdi ."

Bekir usta, başka bir yol denedi :

"Kıza sordun mu? O he diyorsa, h iç du rmayız biz de he de­riz . "

Elmas' ın öfkesi kabardı :

"Deli henfin zoruna bak. Kız kısmına böyle şey,sorulur. mu hiç. O kim oluyor "he, yok" diyecek. Emme, dediğin yenni bulsun. Gele­neği göreneği çiğneyip soram bi kez. "Kız GüüüÜı, adı batası . Gel hele yanı maı"

Gm, .çok örgü1ü kumral saçların ı savurta savurta, odaya girdi . Cagı r cagır sakız çiğniyordu. I n 'yeşil gözlerin i , anasıyla babasını n üstüne şöyle bir gezdirdi . Sonra kayıtsız bir ifadeyle anasına dön­dü :

"N'a ldu ki ana, o lmayacak bir iş mi ettim? Ne bağı rıyorsun öy­le?"

Sonra hop! Diye rnindere atladı , bağdaş kurup soluğu nu bo­şaltt ı . Söze girişti :

"Baba be, I marnın Hüseyin var ya, inat için kaydı raktaşımı k ır­d ı . Bir gün de çeşmenin orda testimi taşlayıp k ıracakmış. Öyle di­yor. Sokakta görürsen çekiş bir kez. Güzel babam."

Yerinden doğruldu, babası na yaltaklanmaya yöneldi . Anas ı : \ "Otur, oturduğu n yerde zıp ır domuz. Utanmıyor mustın hala

gaydırarak oynamağa. Eşşek kadar k ız o ldun . (babaya döndü) So­kağa salmıyorum. - Bu kez de mahalledeki kızları avluya topluyor." Sonra bir şey anımsamış gibi sertleşti :

"Giz sen ne zaman gördün Imamın Hüseyini?"

240

Page 240: 4-Anne Hikayeleri

-----------"""""""------ Gül Gelin

Gül kız gülüverdi :

"Geçen gün, sen ebe m gi le gidince, kızlarla bizim kapın ın önünde, iki e l kaydırak oynadık da. Körolasıca tepemize dert oldu . En iyi kaydı rak taşımı da, aha o gün ikiye böldü ."

Anası yumruğunu sık ıp, üstüne yürüdü :

"Kız sen delirdin mi? Ben sana sokağa çıkmayacaksı n deme­dim mi? Konu komşu "hoppa k ız" diye k ın ıyor seni , utan be. Gayri goca kazık boyundan, neyinden utan . . . "

Baba, araya girdi , yumruğa engel o ldu. K ız babasını arka alıp dikjendi :

"Hiç oynamayaca�< m ıyız?"

Sesi ağlc;ımakhydı . Anası yumuşak bir sesle;

"Senin, oyun yaş ın geçti gayri g ız ım. Bak ge linl ik oldun."

Diye i lk çık ış ı yapt ı .

Gü l , geç başladığ ı için , ı lkokulu geçen y ı l bitirmişti . Arkadaş/a­nm ve oyunu çok seviyordu. Dışa dönük, neşeli bi r kızd ı . Yaşı gel­miş , diye eve kapanmak, örtüye girmek, bunalt ıyordu onu . Hele "geli n lik oldun" sözünü duyunca, gözlerini i ri i ri açıp, bakakald ı .

Ana hemen ekledi :

"Hasan ağa, seni oğluna al ıverecekmiş. Beş beşibirlik, yüzük, küpe , bir sürü giysiler . . . "

K ız sözünü kesti :

"Gelin melin olmam ben. Hemi de o gökgözlü oğlana varmam. Kimseye varmam ben. Burdan bir yere gitmem. Başka bir evde ya­şayamam!"

Ve ağlamaya başladı . Ana alarıp morarıyordu. Yerinden pars gibi f ı rlad ı . Güçlü bir tokat indirdi k ızına:

241

Page 241: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------=-;=a---------

Gül kız ın , günden güne neşesi söndü , ağzını bıçak açmıyordu. Içine dayanı lmaz bir acı çökmüştü. Oğlanevinden gelen, bohça do­lusu giysilere , yüzüklere, küpelere dönüp bakmıyordu bi le. Babası , bebeğine yeni bir beşik yapıp getirdi. Ona da sevinemedi Eskiden olsa, böyle birşey için , babasın ın tepesine t ı rmanır, bin kez öper­di .

Kızın J;>u hali , babaya çok dokunuyordu. Fakat karısına söz ge­çiremiyordu bir türlü .

Bir gün ana, Gül 'ü karşısına aldı . Tatlı bir sesle ve yavaş yavaş, ona geleneği anlattı :

"Bak k ız ım. Gel in oluyorum, diye bunalıp dertleniyorsun . Bu hal ini oğlan evinden duysalar, rezil oluruz. "Başka birini mi seviyor ki" derler. Ben de senin yanında gelin oldum. Bu böyle gelmiş, böy­le gidiyor. K ız kısmı , ana baba evine konuktur. Gelinlik çağına ge­len kıza, baba ekmeği haramdır. Gayri bu ev, senin evin değil . Se­nin evin kocanın evi olacak. Bundan sonra seni kocan besleyip giy­direcek. Senin de çocukların o lacak. Günü gelince sen de kızın ı eloğluna vereceksin . B iz seni bu yaşa dek büyütüp besledik, gelin edip mürüwet görelim dedik. Iyi bir kısmetin Çıktı . Vermezsek, Me­miş'in Aliye gibi , evde kaı-irsın . O zaman seni nerde serip kuruturuz. Yazık deği l mi bize?

Ve sonunda baklayı ağzından çıkard ı :

"Yarın kasabaya gidi lecekmiş. Doktorla, hakim görecekmiş seni . Kaynatan "kızı hazırlasmlar" diye haber salmış. Göreyim seni gözel kızım , te ll i durnam. Yüzümüzü kara çıkarma emi !"

Gül , i natla susuyor, arada bir için i çekip , göğüs geçiriyordu .

Elmas kadın , sabahleyi n erkenden, öğretmenin karıs ına koş­tu. Topuklu ayakkabıların ı ödünç istedi . Sandıktan yabanıık şalva­rın ı ve carın ı çıkard ı . Bu s ırada eltisi yard ıma geldi .

Gü l , anlamsız bir susmuşluk içinde , anas ın ın ve yengesinkı dediğini yapıyordu. Şalvar uzundu. Elmas kad ın, hemen orta yerin­den kaba kaba oyulga}/ıp k ısaltt ı . Kız ın içine, kat kat içlik giydirile-

242

Page 242: 4-Anne Hikayeleri

--------"""""""--------- Gül Gelin

rek, bedendeki bol luk dolduruldu. Kunduralar büyük geld i . yenge, hemen burunlanna çaput t ıkt ı . Yeniden giydirdi .

"Oldu mu şimdi eyi mi?"

Gül :

"Bi lmem!"

Diye dudak büktü . Yenge terslendi :

"Bi lmem miş, damarı dağlanası kız, görmüyor musun. Seni giydireyim diye çırpın ıyorum. Kazık gibi durup, bilmem, diyeceğine azıcık eğil de ayakiann ı yokia.!!

Gül ağlamakllyd ı . Hiç ses etmedi . Tam bu sırada kapı vuruldu . Elmas kadın te laşlandı :

"Ki moooo !"

Gelenin kim o lduğunu bi liyordu ama, boş bulunmuştu. Baba, kaba kaba yanıtladı :

"Kim olacak, benim! Haydin gayri Hasanağa kamyonun başına geldi . "

Ananı n el i ayağı dolaşt ı :

"Varıyoruz, vanyoruz."

Eltisine döndü :

"Car nerde eltim, car nerde?" .

Elle-n-titreye mreye, kıza can giydirdi. Bir yandan da söyleniyor­du.

"Canevim galkt ı e ltim. Varip bi tezden, ayak yoluna gide­yim."

Uçkurunu çöze çöze, kapıya yönelmişti . Elti atı ld ı :

"Gız eltim, hanı b u kızın memeleri? Hakim k ısmı , can açtırıyor da gelinlik kızı bir iyi gözden geçiriyor. Bunca kat kat elbisenin için­de, bizim g ızın göğsü bağn kayboldu. Böyle giderse, val iaha da

243

Page 243: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --=====------------­

nikaha izi n alamaYiz . "

Ana, bunu Quyunca, iyice telaşlandı . Çok da sıkışmışt ı . Odanın içinde dört dönmeğe b aşlad ı . Dibi köşeyi, didik didik ediyor; Gü l kı­zın göğsüne, meme yerine tıkapilecek bir şeyler arıyordu. Hemen bir e l çabukluğuyla, başındaki oyal ı yazmayı sıyı rıp a ld ı . Dürüp bükW , k ız ın göğsünü n bir yanına t ıkt ı . Bu s ı rada baba, gene ses­lendi

" Hadin be, Hasan ağa sabırsızlanıyorl"

Elmas kad ın ın her yanını ateş bastı . Bir yandan abdesti zorlu­yor, öte yandan meme işi . . . B ir eliyle şalvarın ın çözük uçkurunu kavramış, öteki e liyle de minderlerin altmı yokluyordu. Eltisi yüklü­ğü açtı , yatak demetinden bir yastık çekti . Hemen kıhfını çıkarıp tor­top etti. Boş kalan meme yerine yerleştirdi . Bu kez memelerden biri küçük biri büyük oldu . E lmas kadın , ayağındaki çorapıarı akı ı etti . Böylece meme işi bitti . Derin bir soluk aldılar. Sonunda k ız hazır o l­muştu .

Bu haliyle Gül k ız , koca memeli , elli butlu bir kız olmuştu. Ço­cuksu bakışları , tertemiz yüzüyle bedeni , birbi rini hiç tutmuyordu . B i r ara eğilip kendine şöyle bir bakt ı . Dokunsalar ağlayacaktı . Ana­sı ayak yoluna koşarken, yengesi onu , avluya iteledi .

Gül , iki üç adı m att ı , sendeledi . Ökçeli kundurayı , i lk kez giyi­yordu. Bir adım daha atmayı denedi. Dengesini yitirdi . Yüzü koyun yere kapaklclndl . Sesine , ayak yolundan anası f ı rladı . Onu boyu boyunca yerde görünce kan beynine f ışkı rd ı :

"N'oluyorsun kız körolas ı? B u muydu edecen? Neye yaman­d ın öyle yere. Gelin o lmak istemiyorsan, ben de seni istemiyorum. Bu evde aş ekmek yiyemezsin. Gelin olup gidince ettiğin bu işken­ceden utanacaksın . Çoluğa çocuğa karış ınca da, bana dua ede­ceksin."

Eltisiyle bir olup, Gül k ız ı yerden kaldırd ı lar. Gül "Dizlelim para­Iandı !" diye hüngür hüngür bir ağlamak koyverdi . Sonra:

"Dunyada yürüyernem bunlarla!"

244

Page 244: 4-Anne Hikayeleri

----""""""-------------- Gül Gelin

Diye ayakkabılan ayağı ndan f ı rlaHı . Yenge , ökçeli kunduraları kaptı , koltuğunun alt ırıa kıst ı rd ı . Kendi ayağı ndaki lastik ayakkabı­lar ı da Gül'e giyd i rdi .

"Hadi hadi nazlanma gayri ! EI adamı beldeti lmez. Hükümetin kap ıs ına kadar benim ayakkabı lanmla gidersin . Orada, hakimle hekimin önüne çıkarken, topuklulan giyersin . "

Kamyonun yan ına vard ıklarında, Gül hala ağl ıyordu . Hasan ağa gülümsedi :

"Kız kısmı hem gelin olur, hem ağlar. Bizim Gül kız da, pek er-' kan başlamış ağlamağa Benim bildiğim gelinler, gösteriş olsun di­ye, düğün kuru lunca ağlar."

Sonra.sabırs ız l ıkla:

"Hadin bakim, bi nin gayri !"

Diyerek kamyonun kasasını gösterdi . Kendisi bismil lah la şofö­rün yanına yerleşti . Bei<ir usta da saygıyla onun sağ ına büzüldü . Şoför:

"Arka tamam mı?"

Diye seslendi . Çevredeki çocuklar, hep bir ağ ızdan:

"Tamam, tamam!"

Diye bağrışt ı lar.

ii

Gül gelincik , kocaya vardığının ikinci ayında, i lk dadasına yük­lendi. Ölesiye aşyeriyordu . Yiyip içmekten kesi lmişti . Hele kocası­nı , içi h iç almıyordu . Yatakta, ayak, ter ve tütün kokan bedeni , be­denine yaklaştıkça öğürmekten içi çıkıyordu .

- Salih oğlan, askerden yeni dönmüştü . Babası varl ıkl ıyd l . Hiç­bir sorunu yoktu . Bol bol yiyor, aylak aylak geziyordu . Akl ı fikri Gül gelindeydi . Daha i lk günden , kene gibi yapışmışt ! . Her Allah ın gü­nü , dediği o lsun istiyordu . Gül gelin , çoğu kez itiyor, kakıyor, tepip t ı rmal ıyordu. Fakat, Salih oğlan umursamıyordu. "Dur kız, dur hele

- 245

Page 245: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

bi , gorkma, ne var gorkacak, dur bi dur!"

Diye diye işini biti riyordu .

-.Gü l , derdini kimseye açamıyordu . Döşeğinde yaln ız yatmak­tan ve bu oğlanın ettiği işkenceden kurtulmak istiyordu. Bunu ana­sına dese, alacağı yanıtı biliyordu. Kaynanasına derneğe de utanı­yordu. Arada bir, baba evine gittikçe, anası : "Rahatın iyi mi kızım?" diye, şöyle bir hat ırın ı soruyordu. Gül çaresiz "he" diye diyordu. Gi­de gide anası ndan ve baba evinden de soğumu ştu . Hiç kimseyi kendine yakı n bulmuyordu. Köy yerinde yapayalnız gibiydi .

Karnı , günden güne büyüdükçe, Gül gelin, doğurmaktan kork­mağa başlad ı . Bir gün anas ına :

"Koca bebe, nas ı l çıkacak içimden, ben doguramam ana, do­ğuramam!"

Diye s ızlandı . Anası öfkelendi :

"Sus' u luk kan sus , in'san doğurmaktan korkar mı? Koca'nla oy­naşırken düşüneydin bunu. Bebe,ği içine ben komadım ya! Kimse­nin yanında korkuyorum deme. Bebe içimden çıkmaz, mıkmaz lafı­n ı da etme. Dile düşeriz. Oğlan kısmı as�{erlikten, k ız kısmı doğur­maktan korkarsa, köycek kınan ı r. Herkes nası l doğuruyorsa sen de öyle doğurursun . Görmüyor musun tüm hayvanlar doğuruyor. Hemi de dili ağzı söylemez hayvaneıkiar . . . "

Gül gelin , o günden sonra, tüm korkuların kaygı lannı içine attı . Beklerneğe başladı . bebeğin kıpırt ı ların ı duydukça içi , hiç bilmedi­ği s ımsıcak bir sevgiyle doluyordu. Bazan, el ini karnına koyuyor. "Burası başı , burası d irseği , aha da ayakları" d iye bebeği yoklar­kan , kenqinden geçiyordu. Doğuma yakın, bebeğe dayanılmaz bir özlem duymaya başladı . Onu, hiç tatmad ığ ı ' bir istekle bekliyordu. Bedeni bebesiyle, ruhu bebenin sevgisiyle dopdoluydu. Son gün­lerde, Salih oğlan da tedirgin olmuyordu artık. Ağas ı : "Bebe öle ka­l ı r, kay ri karın ın yanına varma" diye uyarmıştı Salih 'i .

G ü l gel in, günlerin dadalı düşlerle geçirip giderken, bir gün, karnında ince ince ağrı lar beli rdi . Etleri iplik ipl ik çekilip, koparıl ıyor-

246

Page 246: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Gül Gelin

muş gibiydi . Korku ve biraz da sevinçle kaynanasına koştu . Hacer kad ın h iç telaşlanmad ı :

" Iyi kızım iyi . Bebe, daha golay golay gelmez. Hemen davra­nıp , evi toplayal ım. I nekleri sağıp sürüye salal ın . Gül gelin doğur­muş, diye konu komşu eve dalar. K ınamasınlar bizi . Bi r aral ık ben, anana haber salanm. "

Gü l gel in, bebesine kavuşma isteğiyle hemen işe girişti. Bütün evi süpürüp sildi . Bir süre sonra, sancı lar gücünü kesmeye başlad ı . I neğin birini kıvrana kıvrana sağdı . Ikincide e l i ayağı kesi ldi . Par­maklanna söz geçiremez oldu. Ağlaya kıvrana, ahırdan dışarı fı rla­d ı . Aviuda o yana bu yana gitti geld i . Sofaya t ı rmandı . Bir süre de, can acıs ıyla orada doland ı . Son ra ocakıl eve ' g ird i . Kaynanası , ocak başında aş pişiriyordu . Çekine çekine yaklaştı :

" Ikisini sağdım, bi r tek alaca i nek kaldı , ana."

Diye inledi . iki büklüm oluyor, sonra yeniden dikleşiyordu. Kay­nanası şöyle bir baş ın ı çevirip bakt ı :

"Şimdiki gençler pek tab'anSiZ o luyor, telaşlanma hiç, bedenin bebeği , şimdi şimdi koyvermez. Böyle iki saatte doğuverse bebe; doğurmak bal helvasl . Dur bakal ım, daha boncuk boncuk terleye­ceksin , acıdan tı rnakların etine batacak, sararıp moraracaksın . Ulu Yaradan, ancak o zaman bağlad ığ ı düğümü çözüp, bebeğe destur verecek. Analık kolay mı?"

i i i

Böylece iki' gün , iki gece geçti. Gül gelin , doğuramadı . Odanın b i r köşesine yatırmışlard ı . Belden aşağısı çıplakt ı . Bedeni tı rnakla­nna del< morarmışt l . Sancı lar, gittikçe tavsıyordu . Soluk alacak gü-cü kalmamıştı . Ineyip duruyordu . '

Köyün , ebesi yoktu . Ebe nine ve doğum dil inden anlayan bir­kaç yaşl ı kad ın , Gül gelin in başında bekleşiyorlard ı . Iki gündür ne etti lerse bebeği alamamışlard ı .

247

Page 247: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -"'"""""'-=--�------------­

Gül geli nin doğuramadığ ı , tüm köye yayı lmışt ı . H atice nıne : "Beb�k çat ıda kaldı " d iye köy içi nde dört dönüyordu.

Ana$l : iki gündür tepesine diki lmiş, durmadan söyleniyordu.

I lk gün :

" lk ın kızım, gayret et kız ım, s ıkma kendini gü/üm, çocukluk et­me anam."

Diye yumuşak yumuşak konuşmuş, . ikinci gün homurdanmaya başlamıştı :

"Korkakl ığ'ı ndan , kalpl ığ ından doğuramıyor gözü dönesice . . . Böyle edeceği bell iydi zaten. iv

Odaya girip çıkan kadın lar da kanşıyorlardı söze :

" Ik ın kız bi yoı , güçlü güçlü ıkım ıkım ver . . . Hepimiz doğurduk. Bu işi gören salt sen deği lsin ."

Güı , h ıncından ölecekti. Hem onca ağrı , hem de bunca söz, çi­leden çıkarıyordu onu. Yine de "di le düşerim" korkusuyla sesini Çl­karamıyordu. Bir ayak önce doğurup bebesine kavuşmayı , onu bağrına basmay ı , kendisi de istiyordu_o Olmuyordu i şte , olmuyor­du.

Bekir usta. kasabaya haber sal ıp ebe ya da doktor getirmek için ç ırp ın ıp duruordu . Çevresindeki ler b ırakmıyorlar! "Ebe nine, ona benzemez kimleri doğurttu ." diyorlard ı . Ana da benzer görüştey­di .

"Ebede suç yok, suçlu o lan senin korkak kızın. Ha keşke kız di­ye onu doğuracağıma, köpek enciği doğuraydım. I rezi l etti bizi köy­ıüye. Zaten kaç aydı r "Doğurarnam ben !" deyip duruyordu. Etti edeceğini gavur soyu.

dı :

Diye babayı haşl ıyordu .

Üçüncü günakşam üstü , Hatice Nine, mahalleye haber yay-

"Allah rızası için , ezan vakti , tüm kan lar uçkurların ın düğümle-

248

Page 248: 4-Anne Hikayeleri

------==-==---�-------- Gül Gelin

rini çözsünler, evlerindeki yumakları sağsiniar, yalaklann t ıkaçlan­nı koyversinler. Bebeğin başı geliyormuş. Gül geline yeniden san­cı lar gelmiş . Ebe nine: "Zar zor doğurur gayri bu sanc ıyla" diyo r­muş.

Zor doğumlarda, hep bu yola başvuru lurdu. Kadınlar, Gül geli­nin tez ve kolay kurtulması di ieğiyle söylenenleri yapt ı lar. Sora da Gül gelinin başına üşüştü!er. G?rçekten, baş görünmüştü . Gül ge­lin, kısık sesiyle inim inim inliyor ; güçsüz güçsüz ık ımp duruyordu . Perişan bir durumdayd ı . Olağanüstü bir güçle, yavrusunu doğur­mağa çal ışıyordu. !ki kadın kamına abanmış, bebeği aşağıya doğ­ru itiyorlard ı . Ebe nine, kör t ı rnak!ı parmaklarıyla, bebeğin baş in i kavramış çekiştiriyordu. Kad ınlar, kaş �<aş olmuş, gözlerini bi r nok­taya dH<rnişlerdi . Bebeğ in sağ ı ı ip i nmesini bekliyorlard ı .

G ü l gelin' in anası , hüngür hüngür ağlayarak, kızın ın çevresin": de dönüyor:

"Kız körolas ! , kendine aCinlıyorsan, dadaya acı . Boğacaksm sübyanı . Güçlü güçlü ık ın ı ık ımver. Sana yedirip içi rdiklerim haram olsun . Hadi kız hadi !"

Diye ateş püskürüyordu . Ebe !\line, bir süre sonra, gözünü işinden ayı rmadan : "Sıcak suyu hazı redin !" Dedi . ana sevinçle atı ld i : ' "Kurtuluyar mu bebecik? Çok şükür Al iaha. Kad ın ebem el in

kolun dert görmesin . Aha ocak gürü l gürü l yanıyor. GüğOm şimdi­cik ı l ı r. Demek doğuyor ha? Çok şükür."

0, güğümü ocağın üstüne, koyarken, Gül gelin, uç kez acı acı bağ ı rd ı . Ve bebek sıyrı l ıp Ebe ninenin e line ind i .

Tüm kad ınnlar: "Bebe bağı rmad ı ya!" Diye ebenin başı ııa yumuştu lar. Ana, �adı nları iteleyerek be-

249

Page 249: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

beğe sokuldu.

"Yoksa ölü mü doğdu?"

Venide' bir ağlamak koyverdi . Ebe nine burnundan soluyordu. çocuğun kalbi ni d inledikten sonra durumu açıklad ı : '

"Ölü değil emme , can ı kaçık."

Sonra Gül gelin'e döndü: . "Aha, hep bu kan kıh ksızın yüzünden oldu. Tosun gibi oğlan­

cık, bu hale geldi. Doğuramayac�k kanyı , dut kubura t ık. Bir de ka­nyız diye gek gek geğinrler. Ondört tane doğurdum. Hemi de çoğu­

. nu bahçede, kendi başıma . . . "

Bebeğin kalbini , bir daha dinledi . Yüzünü buruşturdu. Sonra bir şey anımsamış gibi , dikleşti :

"Seğirtın hele, ocağa bir avuç saç vurun !"

Sebegi çaputlann üstüne koydu . Sonu almaya girişti . Gül gelin , baş ın ı kaldı rıp kald ı rıp , bebeğa bakıyordu . Birden:

"Parmağın ı oynattı ebe nine. Bak b ir yol ona, beni koyver kendi halime. Canı içinde babenin."

Diye sevinçle haykırd ı .

Ebe nine yüzüne bakmadan tersledi :

"Iyi bildin hel�! Sen, sübyanı üç gün çatırıda tut koyverme, son­ra can ara bebecikte.

Bu sırada son, bakır leğene "şap!" diye düştü . Göbek kesilme­mişti henüz. Ebe N ine , el çabukluğuyla sonu kavradı . Ocağa yö-neldi .

"

"Saç kızdı mı ki?"

Ana:

Diye bebeği eline ald ı . Ebe Nine'nin en yapacağın ı hemen an­lamışt l .

250

Page 250: 4-Anne Hikayeleri

------------------� Gü( Gelin

Ebe Nine sonu kızgın sacın üzerine bırakt ı . Göbeği kesilmediği için , hala sona bağlı olan bebeği , Elmas kad ının elinden ald ı . Kula­ğ ın ı kalbine dayayıp beklerneğe başlad ı . Bir ara kad ınlara dön­dü : \

"Bebeni n can ı , sona'a kaçtı . Ateşi görünce, korkup bebeğe dö­necek."

Diyerek yaptığı işin nedenini açıklad ı .

Son, sacın üstünde cazır cazır yanıyordu . Odayı yanık et koku­su sard ı . Odadakiler bi r göz olmuş, bebeğe canı n geçmesini bekli­yorlard ı . Fakat bebekte, hiç k ıpırt ı yoktu. Bir kadın öğürerek d ışarı f ı rlad ı . Ötekiler de, burunların ı yazmalarıyla örtmüşlerdi . Gül geli­ne dönüp bakan yoktu. Altma gittikçe büyüyen bir kan gölü oluşu­yordu. Korkudan kimseye seslenemiyordu . Canın "sonildan bebe­ğe geçmesi için Allaha yalvarıp adaklar adıyordu .

Son, yana yana büzü lüp küçüldükçe , kadınların umutları sö­nüp dikkatleri dağ ı ld ı . Ebe N ine'nin suratı al lak bu l lakt l . Bir süre sonra kır ık bir sesle:

"Umut yok gayri , can küstü bi kere ."

Diyerek, bebeği yere b ıraktı Sonra Elmas kad ına çıkışt ı :

"Bebecik, şu senin ödlek kızın ın yüzünden gitti. yaz ık oldu as­lan gibi oğlancığa."

Gül gelin, korkuyla gözlerini açtı . Güçsüz bir şeki lde :

"Gitti m i bebeeik, öldü mü yavrum? Ölmemiştir o , bakın hele, bir daha bakın , be lki ölmemişti r !"

Diye inledi. Kadınlar, kınayan, kin dolu, soğuk bakışlı gözlerini , Gül Gelin'e çevirdi ler. O anda anası bi le, anaca bakmıyordu .

Gül gelin, tümünün gözlerine ayrı ayrı baktıktan sonra, bir kez daha sordu :

"Gerçekten ö ldü mü bebem?"

Ebe Nine at ı ld ı :

25 1

Page 251: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

"He ya, ö ldü . Sen öldürdün onu, çatı nda boğdun !"

Gü l gel i n , d i rsekteri ne dayanıp , yattığ ı yerden dikleşirken "Foş!" edip, koyu koyu kat:' boşandı içinden, ald ı rmad ı . Boynunu uzatt ı . Gözlerini , ocağı n önünde, çıplacık duran bebeğe dikti. Bak­.tı , baktı , sonra ulu boydan bir ağlamak koyverdi . Boğazından çatal sesler, h ı n lt ı lar çıkıyordu. Bir süre , durmamacas ına , ağladıktan sonra, b irden sustu . Çevresindeki kad ı nlara döndü :

"Komşular, iri i ri ne bakıp duruyorsunuz yüzüme? Bebemi yitir­d im. lçim yanıyor. Öldü işte bebeciğim, öldü . . . Öldü gitti !. .

Diye bağırd ı . Kimseden ses çıkmad ı . Gül gel in, yeniden katı la kat ı la ağlamaya koyuldu.

Kad ın lar, gö�lerin i k ırpmadan, Gül Gelin 'e bakıyorlard ı .

252

Page 252: 4-Anne Hikayeleri

Su, köpüre köpüre taşıyordu.

Bayanlara 00

BAYANLAR 00 Haldun TANER

Kevser han ım musluğu kapayıp, kovayı çekti. Yalağın içine su­yun önce yarısını , sonra da gerisini boca etti. Iki numaralı kabinenin sifonu bozuk olduğundan, her müşteriden sonra orayı böyle temiz­lemek gerekiyordu.

Bunca yı l l ık helacı idi . Iş le rin i tiksinerek, tiksinmese bi le kü­çümseyerek, buru n kıvı rarak yapan bütün öbür helacı lann, çöpçü­lerln veya otu rak döken hastane hademeleri ni n tersine olarak, onun bir gün olsun duru mundan yakınejığ ı , yüksündüğü görü lme­mişti . Deyim yerinde ise, işini sevdiği bi le söylenebi lir.

Onu , en iyi bir şeJ<ilde yapmaya çal ış ıyordu .

Ama işte böyle olmakla beraber, yine de dört tip müşteriye içer­lemekten kendini alamıyordu . Bunlardan biri : Mantetini böyle orta yerde bırakıp çıkanlard ı . Ikincisi : işini bitirdikten sonra puntuna ge­tirip ücret vermeden sıv ışmaya yeltenenler . . . Üçüncüsü : Elleri ni­sabunsuz filan şöyle yalancıktarı 1s1at ıp kağıda kurulayan-taharet­sizler . . . Dördüncüsü de: Küvetin tahtasına oturmayıp ki rli iskarpin-leri iie tahtanı n üstüne çık ıp tüneyenler.

.

Kevser han ım iki numaralı kabineden çıkınca, el lerini yeşi l sa­bunla bir temiz yıkad ı . Sonra da müşteri lere mahsus ince kurutma kağıd ı ile değil de, odasındaki zaH havlusu i le kuru lad ı .

253

Page 253: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Odas ı , bir hela kabinesinden biraz büyükçe bir yerdi . Ortada, ipe geri ii ı slak havlular . . . Pencerede temiz basma perdeler. . . Köşe-de, derli toplu bir sedir . . . Yanda da beyaz lake boyaları yer yer ka-barmış bir küçük dolap . . . Bu dolabın içinde, teklifli misafirlere mah-sus , !avanta çiçeği kokan, yumuşak tüylü, Bursa havlui�n durur­du.

Böyle yerin de teklifli müşterisi o lur mu demeyin . Kevser hanı­mın he las ı na kimler, nf' kibar hanımefendiler gelmemişti bugüne kadar . . . Insan bu . . . S ıkıştı mı helanın umumisine husus1sine bakar mı? Kibarı da gelir adisi de, tan ınmışı da, hiç bilinmeyeni de, yaşlısı de genci de, güzeli de çirkini de . . . Ermenisi , Rumu, Türkü, hatta ec­nebisi de . . .

Kevser hanı m, büyükelçi liklerdeki gibi bir protokol defteri tutup da helas ın ı ziyaret eden tanınmış bayanlara imzalatmış o lsa idi , bugüne bugün çok k ıymetli bir kolleksiyona sahip o labi l irdi .

Bir keresinde, h iç u nutmaz, bir öğle üstü , Ankara plakalı bir Ba­kanl ık arabasoi ndan ç ıkan vardakosta bir hanımefendi resmen ge­lip, Kevser hanımm naçiz helasına şeref vermişti . - Biz hela deyip duruyoruz ya, Kevser hanım bu kelimeyi pek nezih bulmadığ ınqan, galiba bi raz da modernliğe özendiğinden, daima "San Numara" tabirini kullan ı rd l .- Evet, bugüne bugün ekabir hanımlan bile san numarası na geliyorlard ı . Veki l in karısı yalnız da değildi . Yanı nda üç yaşlarında, kız gibi san bukleli , küçük yavrusu vard ı .

Veki l in karıs ı , önce oğluna sormuştu : ,

"Söylesene Ero l . . . . önden'in mi var, arkadan' ın mı yavrum?"

Küçük Şehzade bunun üzerine, terbiyeli terbiyeli :

"Önden'im var anneciğimli deyince, veki l in karısı onun askısını ç ıkarmadan sadece pantolon düğmeleri ni çözmekle yetinmişt! .

Yı llar boyu çal ışt ığı san numaralara on binlerce insan gelip git­mişti ama, adabı erkanı bu kerteye çıkarana Kevser hanım işte i lk defa rastl ıyordu . Ana-oğluD bu terbiyeli konuşmalarına hayran o l­muştu , bitmişti . Bu i şden bu rütbe nazik bahsedebi len insanları n ,

254

Page 254: 4-Anne Hikayeleri

BayanZara 00

abdest bozuşları da herhalde öbür insanlarınkinden daha bir i nce, daha bir hanımefendice olurdu. Yalan da değil . . . Vekilin hanımı ço­cuğunun önden'ini yaptı rd ıktan sonra onu arabaya yollay ıp kendi işini de bitirmiş o zaman henüz bozuk olmayan iki numaralı kabirie­n in sifonunu çekerek pür azarnet d ışarı çıkmışt ı . O kabineden Çı­k ınca san numarayı bir lavanta kokusu kaplasın , bi r lavanta koku­su kaplasm. Kevser hanım deminki konuşma kadar, çıktığ ı helaya böyle lavanta serpmek adetine de ilk defa o gün şahit olmuştu. Ta­bii hemen koşup, teklifli müşterilere mahsus , alt kenarında "Bu rsa YadiganlO yazı l ı turuncu havlu lardan birini getirdi . E llerini kuru la­d ıktan sonra, kalbi kı rılmasin diye; Kevser hanımin serptiği adi ko­lonyayı da geri çevrmeyen aiçak gönOnO hanımefendi giderr<en eli­ne birde , iki buçuk l iral ı k s ık ıştmvermişti .

H�y gözünü sevdiğim asalet ! . .

B i r keresinde de, tanınmış bi r mil letvekil i bayan gelmişti .

Ya geçen y ı lki Fransa Güzeli . . . Belediye Gazinosu'ndaki gü­zeller geçidinde, milieti birbirine katan bu sanşın di lber, dondurma­yı fazla kaçırdığmdan olacak, yol üstünde bulunan KeJser hanımm san numarasına g itmek zorunda kalmışt ı . Kevser hanım, Fransa güzelini nerden tan ıs ın . . . Işi ancaJ< kadın çıi,arken kap ın ın önü ne Hd sıra olup bekleşen hayranlanndan öğrenmiş, iyi h avlulannqan birini çıkaramadığına eseflenmiş!i. Hoş, bu da sabun kullanan soy­dan deği ldi ya . . .

San numarasın ın tarihinde daha nice şerefli sahifeler vard ı . Bir keresinde de bir yerli opera yı ldız ımız gelmişti . Al ı a l , moru mor. Tabii Kevser hanımı filan gözü görecek halde değildi . Onu , ancak ç ıkarken tanımışt ! . Nası i tan ımasın? Adeta onun eli nde büyümüş gibi bir şeydi. Kevser hanım, Devlet Konservatuan san numarası n­da çal ışırken, o-zaman hiç kimsenin tanımadığı bu kızcağız da bü­tün öbür talebeler gibi oraya gelir gider, üstelik mülayim olmayan tabiatı icabı , hepsinden biraz fazlaca kal ı rd ı . Şimdi böyle herkesçe sevilen , sayılan ünlü bir yı ld ız olduı<tan sonra -velev tesadüfen' 01-SUrl-, büyük bir alçakgönüllü lükle yine onun san numarasına geli­şi Kevser hanımı fazlasıyle duygu larıd ı rmışt! . Iki eski ahbabın bir

255

Page 255: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

san l ışmad ıkları kald ı . Opera y ı ld ız ının , gözleri sevinçten yaşaran Kavser hanımı dah a sevindirmek için , handiyse:

"Eski dostluk u nutulur mu hiç? Sen merak etme Kevser hanım­cığım. I htiyacım oldukça başka yerde yapmam, sık sık sana uğra-rım," diyesi gelmişti .

-

Bir defas ında da, fı "nerikah turist kanlar gelmişlerdi Deli musi­betler. .. Görecek yer kalmamış sanki . . . �

Kevser hanımın , san numaracı l lk hayatında en tuhafına giden, s ık ıştıkları zaman in ieye uflaya kendi lerini oraya atan kad ın ların , işlerini biti rip ferah ladıktan sonra, pudralamp, rujlanıp, kınta kınta, sanki biraz ewelki kendi leri deği lmiş, sanki hiç yemez içmez, öyle adi işler yapmaz gökyüzü yarat ıkları imişler gibi, nazl ı , narin çıkıp gidişieri idi .

Ama memnun da olurdu. Müessesesinden ayrı lan her insanın hafiflemiş, ferah lamış olmasından sanki o da bir hafiflik, bir ferahl ık duyardı . Sade büyüklere değii , çocuklara da olanca kolayl ığ ı_ gös­teriyordu. Bazı küçük lerin sarkıt ı lmaktan hoşlanmadıklann ı , i I Iede i l le oturak istedikleri ni tecrübesiyle, bi ldiğinden bir de oturak pey­dahlamış, böylece nice anaları n minnettarl ığ ın ı kaz�nmışt l . Dedi­ğimiz gibi bütün amacı ; büyük küçük her�,esi rahatlatmaki ı .

Bu fizyolojik kaygular dışında hela. -pardon san numara- es­tetiğine, temizlik ve bakımına da çok önem veri rdi .

Gidin , şehrin bütün umumi helalarım bir bir görün. Harbiye'de­kini , Sultanahmet'tekini , Tünelbaşı 'ndakini , Kadıköy iskelesinde­kini . . . Daha içeri girerken genzi nizi keskin bir asit ürik kokusu ya- " kar . . . Halbuki Kevser han ımm san numarası na giren, sanki bi r çi­çekçi dükkfmma girer gibi olurdu. Insanı , önce odasın ın pencere­sindeki fesleğenler, sardunyalar, dibi delil, bi r oturak içnide binbir özenle yetişdi rdiği karanfi l ler karş ı lard ı . Hangi san numarayı dev­ralmışsa, çok deği l , iki hafta içinde oraya titiz şahsiyetinin damga­sını vurmuş, onu benzerlerinin en temizi , en bakımlısı hal ine soku­vermişti . Hatta yalnız kendi kısmına deği l , erkekler bölümüne bile karış ı r, temizliğe olduğu kadar ahlaka da önem verdiğinden, üşen-

256

Page 256: 4-Anne Hikayeleri

BayanZara 00

mez, elinde !astikve gaza bulanmış bez, bazı terbiyesizıerin duvar­lara çizdiği saçma sapan resimleri bi rer birer silerdL Böyle resimleri sade erkeklerin deği l , bazı uygunsuz kad ınların yaptığ ın ı da olu­yordu . San numara, demek oluyor ki , bazı insanların resim dehası­n ı körükleyen bir yerdi. Bazı ları da nesir veya şiir yazarlard ı . Çal ış­t ığ ı her çeşit san numarada bu türlü insanlar eksik olmamışt ı .

***

"Çalıştığı heJ çeşit san numara" dedik. Oku helalarından tutun , en resmilerine kadar her çeşit helada çal ışmışt ı . Devlet Konserva­tuarı helas ı , hem kad ın lar hem erkekler kısmına bakt ığ ı Yalova kapl tcaları helas ı , Ankara ve ıstanbul'da çal ışt ığı i ki u mu mı hela, Park Otel helas ı , i lk yap ı ld ığ ı yı l lar kayrı ldığı Atlas sinemasın ın helası ve nihayet şimdi bu . . . en temizleri şüphesiz Atlas sineması­n ınki idi . Pml pınl beyaz çini döşeli . Biraz havasızdı ama, eğlenceli idi . Filmin sesleri oraya kadar gelirdi . Hele arada bir dublaj film oldu mu, Kevser hanım konuşmalardan fi lmin konusunu da çıkarmağa çal ış ır, hası l ! hoşça vakit geçiri rdi . S inema san numarasın ın müş­terileri de daha bir başka oluyordu. Bir kere bahşişi fazlaca verirler­di. Sonra ne hikmetse burayagelen genç kızlann, kadın ların çoğu­nun eteği sökü lmüş, kopçası kopmuş, b luzu veya kombinezonu yırtı lmış oluyor.du . Halbuki pahal ı sinema olduğundan öyle girip Çı­karken itişi l ip kakış ı lacak kadar t ık ışhkhk da olmazd ı . Kevser ha­nım bu yüzden , sabun , havlu , kolonyadan ibaret aksesuanna her renkten iğne ipl ik de katmak zorunda kalmıştı . Kad ınlar kısmında iğne iplik, erkek bölümünde ise I�ke çıkarıcı ilaclar pek makbule ge-çiyordu . . .

.

Şimdiye kadar yalnız ve yalnız, büyük vapur helalarında bulun­mamıştı . Zaman zaman, acaba onlarda çalışmak nas ı l o lur diye düşündüğü olurdu . Bir iki kere Kadıköy vapurlarında, Haliç vapur­larında oraya girdiği olmuştu . "Delikten bakarsın , alt ında deniz ka­yar. Ne güzeı , hem edersin , hem gidersin" diye düşünürdü.

Kevser hanı mm çok memnun olduğu Yalova kapl ıcalan hela- . smdan yürütü lmesin i , Halk Partisi taraftan oluşuna yoranlar var. Atlas sinernası ndan ise, Belediye orayı tahliye ettirdiği için ayn l-

257

Page 257: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

mak zorunda kalmışt ı . Ama işte, buradan da pekala m,emnundu. Iş bitip de odacığ ına çeki l ince, sigarasın ı yakıp çiçekleri aras ında dı­şarıs ın ı seyrediyor, arada bir de odasında ahbapların ı ağı rl ıyordu. Iş ön lüğü i le başörtüsünü çıkardı mı , bambaşka bir insan o lurdu. Sanki san numaraCi Kevser hanım gider, yerine ümmiliğine rağ­men ağırbaşl ı , muide tavırl ı ama hoşsohbet, ama konuksever bir­Kevser han ım gelirdi . Ondan sonra veryansın çene . . . Küçük gazo­cağ ına cezveler sürü lü r, içeriki sifon gürültülerinin, musluk sesleri­nin ve erkekler kısmı önündeki , spor maharet atış makinesi heves­Ii lerin in tart ışmalan arasında domatesin fiyatından, Valinin teftiş le­rinden , güzell ik müsabakası ndan, Moskotların politikası ndan, ka­raborsadan , piyasa şarkıcı larından konuşulur, gününe göre , her işin ergeç düzeleceği , yahut da M üslümanlığı n e lden gittiği , dünya­n ın ancak iki üç dini bütünün yüzü suyu hürmetine durduğuna dair ahkam çıkarı l ı rd ı .

***

Geçen gün ziyaretine gelen bir ahbabından , M eclisteki helaı hade.meliğinin açık bulunduğunu öğrenince, rahatı kaçt ı . Bir kere Ankara'yı oldum olas ıya sever. Sonra böyle yüksek bir yere kapı­Ianmak, bunca y ı l l ık meslek hayat ın ın bir nevi şeref çelengi olacak­t ı . Itibarın ı yeniden yükseltecek . Kaç zamandı r rüyalarında bi le kendini oraya tayin olunmuş görmeye başlad ı . Şimdi kapın ın önün­de husus! bir araba duralar gibi olsa, otomobille gelen vekil hanımı , yahut da öbür ünlü milletvekili bayan sanıp dışarı f ı rl ıyor. B ir ele ge­çirse onları , ayaklarına kapanıp, kendisini kayırsınlar diye yakara­cak.

Neylersiniz, böyle gelmiş böyle gider. Yüzünüze güner, büyük­lerin pisl iğini temizlemek bi le, bizde forsla, pistonla o luyor.

258

Page 258: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Ana Hisler

ANA HİsLER Hal ide Edip AD IVAR

Büyük, kestane renginde, içinde hüzün gölgeleri uçuşan göz­leri vard ı . Yuvarlak, solgun çehresinde dolgunlukları yumuşak hu­duduyla zıt olan, üzerlerine öksüzlüğün ıssızlığı çökmüş bükük du­dakları vardı . Tavrında düşük bir teslimiyetle, o kadar sakitane der­dini taşıyışı vardı ki , görüp de anasız olduğunu anlamamak kabi l deği ldi . Bu çocuk benim üvey kız ım Nesrin idi .

Bu muğlak hisli , e l ellerinde büyümüş yavruyu i lk görünce kü­çük ruhunda ana eliyle düzelecek ne kadar potlar olduğunu, bütün varl ığ ı kesik, kır ık bir yalnızl ıkla ezi ldiğini anladım. Hemen onu sev­meye karar verdim. Fakat bütün nkkat ve yum'lışakhğ ına rağmen mazi olmuş bir vücuda o kadar anut, vakur bir vefası , kalbini mate­miyle kararttığı ananı n yerine gelene karşı o kadar bant bir uzakl ığı ,

' Iakaytliği vard ı ki , kabil deği l onun benliğine akarrüp edemiyordum. Bütün Beyoğ lundan gelen oyuncaklar, bütün onunla arkadaş ol­maya çal ışmak için icat ettiğim oyunlar, onun kalbinde ötekini n mevkiinden bana bir karış yer kazandı ramıyordu. Evin içinde yega­ne sokulduğu vücut annesinin zamanından kalma i htiyar bir bacı idi :. Bana soğuk gözlerle bakan bu dürüst, haşin tavırl ı kad ın ın ya­n ından ayrı lmazd ı . Anl ıyordum, o bizim kapatmaya çal ıştığ ımız i eski yaraları , eski hatı raları terütaze muhafaza ediyordu. ,

Onun benden en çok kaçtığ ı zamanlar babas ın ın onu bana ısındı rmaya ce ht ettiği günler idi . O zaman babasın ın unutkanl ığını tayip eden manidar bir serzenişle nemnak gözleri açı l ı r, hafifçe içi-

259

Page 259: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

ni çekerek bir köşeye büzülür, hiçbir şey durgunluğunu, sükOnetini izale edemezdi . Bu çocuk gözlerinin temiz, fakat hayatı anlamayan deri n nazarlan karş ıs ı nda mevkiimi fEma , hem pek fena bulmaya başlamışt ım. Çoktan toprak olmuş bir kadın ın yerini tutmak bir ka­bahat olmadığ ın ı ona nası l anlatabilirdim. Bazen bu evden, bu bü­yük gözlü mahzun çocuktan kaçmak, onun anac ığ ın ın mukaddes hayalini rencide etmemek isterdim. Bazen de benim yerime gele­cek bi r kad ın ın onun i nce kederlerini , ana yoksulluğundan bütün etrafına yerleşen mağmum, çekingen durgunluğunu anlamayarak onu rencide etmesi i htimalini düşünür, o vakit onu alayışs ız e llere, i nsafsız tesadüfe tevdi et'!leye k ıyamazdım .

Çok �amanlar onu kendime ıs ınd ırmak eme liyle uğraşt ıktan sonra muvaffakiyetsizliğimden meyus olarak çeki l ir , sükOt eder­dim . Beni düşkün gördüğü bu zamanlar yavaşça yanı ma sokulur, hassas gözlerinin mütevazı , mutazan nazarlanyle beni sevemedi­ğinden dolay ı benden af d i lerdi .

Bana geliyordu ki eğer Necibe Bacı haşin , bulanık gözleriyle daima ona hatı rlatmasa, geceleri onun başı nda mazin in uzun ka­ranl ık köşelerini teşhir etmese bana daha çabuk al ışacak ve beni sevecekti. Bunu bir gün babasına söyledim. Her sözümü bir kanun diye kabul eden bu adamın halim çehresinden medit bir acı' uçuştu . Öksüz yavrusunu hayali bir darbeden muhafaza ediyormuş gibi e l­lerini kaldırd ı ; "Sakın", dedi "sakın onu bir tek tesellisinden mahrum etme." O zaman zevcime karşı biraz h iddet, fakat babalığına karş ı birçok hürmet hissett im. Fena bir kadın o lsam onu bana h ırpalat­mayacaktı . Bununla beraber, onu bazen bahanelerle hizmetçi lerin yan ına göndermesi , bana ısındırmak için Nesrin'in el im bir anlayış­la h issettiği ısrarlan vard ı ki , çocuğunun kalbinde b ı rakt ığ ı derin , y ı rtıcı izlerin çizildiği ni görüyorum zannederdim . . . . Ah erkekler!

Art ık ben de yavaş yavaş Nesrin'in hayat ına fazla neşe serp­menin yolların ı öğreniyordum. Bana geliyordu ki kendimin anne ol­mak ümidim kati leşeli onun bütün eksikliğini taktir ediyordum; onu ü rkütmeksizin hayat ındaki kaygı ları izale edebi l iyorum. En çok onu babasıyle yaln ız b ıraktığ ım zamanlar ve evde hakimiyetimi hissetti rmediğim günler bana daha ziyade yaklaşı rd I .

260

Page 260: 4-Anne Hikayeleri

-""------------------ Ana Hisler

Fakat şu hareketimin evin intizamın ı bozduğunu, hizmetçilerin itaatsizlik etmeleri ni i ntaç ettiğini görüyordum. Bir gün odaların ın önünden geçerken Necibe Bacı 'nın haşih sesi : "Artık Bey'in yanın­da düdüğü ötmüyorlf diyordu . Bu , izetinefsimi şidqetle sarstı , kulak­Ianmda müthiş bir uğultu i le merdivenleri ç ıkmaya başladım. Aca­ba cidden zevcimin yanında nüfuzumu kayıp mı ediyordum? Çocu­ğuyle bulunduğu zamanlar nas ı l manevi bir beşaşetle gözleri parlı­yordu? Acaba bunun ne kadarı maziye rapteden hatı rata raci idi? Bu endişe beni acayip bir yalnızlıkla müteezzi ediyordu. Yoksa kıs­kanıyor muydum? Mazisi beyaz, hat ı rası başka çehreleri n, başka hayatların resimlerinden ari erkek var m ıd ı r?

Bu h ırçın asabi düşünüş çok sürmüyor, zihnim henüz çehresini görmediğim yavru ya gidiyordu. Belki ben de onu yabancı ellere bı­rakarak hatırasını kıskandığ ım "benden evvelkilinin serviler alt ında dinlendiği .<aranlık yere gidecektim. O zaman? O zaman acaba ge­len kadı n çocuğu ma nası l muamele edecekti? Geceleri sOğu

'k bir

terle, bu müziç düşünce zihnimi t ı rmalayarak uyanıyordum. Hele Nesri n'e, Nesrin 'in en çocukça arzusuna karşı o kadar istekle ko­şuyordum ki. . . Kim bilir, bu gayretim, bu ana h issim belki çocuğumu h ırpalanmaktan kurtarırd ı ! Daima yaşamak için, fakat yaşayamaz­sam benim başka bir kad ın ın çocuğu na karşı beslediğim müsaa­dekar, geniş rikkati çocuğuma gösterecek bir kadın ın evimize gel­mesi için dua . ediyordum.

Nesrin uzun sükunetimden , üstünde kara düşünceler dolaşan buruşuk, mustarip aln ımdan ürküyordu. Hatta bir defa mezarı kar­şısında gören bir ananın endişeleri ne belki aşina çlJ<an büyük göz­len yaşararak: "Ninemin de yüzü beni bırakmadan evvel hep böy­leydi" dedi . I şte o zaman anlayamadığım bir hüzünle gözlerimden yaşlar boşanarak kaçtı m.

***

Uzun, acı hastalığım artık iyileşmeye yüz tutuyordu , fakat yara­s ı kapanmayan, ba,şluğu' dolmayan zaval l ı yetim kalbim! . . Küçük kadife el leriyle, pembe ipek çehresiyle onu kara topraklarda tasav-

261

Page 261: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

vur etmek hayal-i fecii l . . Yağmurların, karların sızdığ ı , belki kurtla­rın hücum ettiği küçük tabutunun rutubetini , bürudetini , kimsesizli­ğini duyan gönlüm daima büyük, kara, kadit bir elin buz gibi tema­sıyla raşedard ı ! . .

Duvarların e n ufak hususiyetini , tavanın e n s�çilmez hatların ı biliyordum. Bütün g ü n arka üstü gözlerim tavanda, ölümü bekliyor­dum, fakat iyi leşiyordum. Hatta zorla iyi ediyorlard ı . Zevcimin beni kaybetmek korkusuyle solan hal im, müşfik çehresi başucumda ölümle pençeleşiyordu . Bir gün yanaklarımdan sessizce damlayan ruhumu n yaşlarına bakarak: "Zaval l ı kadın", diyordu, "sen Nesrin'i çok severdin, niçin onunla mütesell i olmaya çatışmıyofsun?" Bile­merp, nası l bir acı i le isyan ettim, "Sus" dedim, "kendi yavrumun ye­rine başkasın ı nası l koyanm?" Fakat o anda zihnimden bir muka­yese geçti . Kendimi Nesri n'in bir sene evvelki halinde buldum. Ba­bası beni anas ın ın yeri ne koydurmak içi n uğraştıkça nası l o nun gözlerinde serzenişler uçard ı . Şimdi anl ıyorum ki , kimsenin yerine konmuyor! Hususiyle ana i le çocuk!

Rüzgarlar pencerelere çarpıyor, servi lerden, uzak, tehditamiz bir in i lU geliyor . . . . Karlar ayı n donuk, bu lan ık ziyası nda uçuşuyor­lar. . . Soğuk . . . Tabiat ı n bu dehşet velvelesi aras ında yavrucuğu­mun minimini bükası var mı? Bu elim, bu korkunç acz i le yatakta doğru ldum. Kaç aydı r, -yeis ve fe laketle sarsı lan zihnim tarumar oluyor, hüviyetim zehirli küçük zerrelere ayrılıyordu . Acı acı haykır­dım. O mahuf ıss ız, soğuk servilikteki yavrumun vücudunu h imaye için bu soğuk kıyametine, bu i nsafsız kar f ı rt ınas ına atı lacaktım . Ben kapıya doğru ayaklarım çıplak koşarken birdenbire kapı açı ld ı . Nesrin, üvey kızım, uzun beyaz geceliğiyle, keder çekmişlere mah­sus bir rikkat, felaketzedelere aşina çıkan bir melal dolaşan yumu-

, şak gözleriyle yanıma'geldi . I lk defa, isteyerek ve severek ahenktar sesiyle :

- Anne, anne!

dedi ; ve bir f ısı lt ı derecesine i ndirdiği sesinde müşfik bir sami­miyetle devam etti :

- Kardeşim için korkuyorsun, deği l mi? Fakat benim annem

262

Page 262: 4-Anne Hikayeleri

--------�--------- Ana Hisler

kaç senedir orada; korkma; kardeşimi koynuna al ır yatar, hem bil­, sen nası l sarı l ı r da insan ı ısıt ı r?

Şen koltuğun üstünde h ıçkı rı rken o ufak kol ları boynumda: "Ben de artık senin çocuğun olayım; olmaz mı?" dedi . Şimdi benim küçük öksüze ihtimamlanm beyhuda Olmadığına, yavrumun harap mezarl ıklarda bir kad ın şefkatine bir kadın ın boş kollanna sığ ınd ı ­ğ ına yanı k ruhum inanmak istiyor; küçük Nesrin annesine arkadaş yolladığ ım kardeşine mukabil- kalbimi ısıt ıyor ve boş kol larımı dol­duruyor . . .

263

Page 263: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --======-==-----------

YOL VER DENİZ ! Hal ikarnas BAl IKÇ ls l

ANA TAŞıYORUZ

FATMA BEŞ ALTı GÜNDÜR, doğum sancısıyla k ıvranıyordu. Ama çocuğu bir türlü doğuramıyordu . Doktorun çocuk doğurtmıya yarayan IAvtasl , şusu buso yoktu. "Kadını acele kayığa bindirip Ro­dos'a götürmezseniz, kad ın da, çocuk da mutlaka ölür," dedi . Fat­ma'n ın h.ıs ım akraba ve konu komşusu, o küçücük kentin limanı kı­y ıs ı na s ı ralanan gemici kahvelerine koştular.

Basık tavanh gemici kahvelerinde, gemici ler prafa, altmışaltı ve fiti l oynuyorlar; nargi le tokurdatıyorlar; içtikleri sigaraların iz ma­ritlerin i yerlere atıp topuklariyle eziyorlard ı . Dışarda ise yetmiş ya-o şındaki i htiyarlarm bi le bir eşini daha hatırlamadıkları , koca bir f ı rt ı­na yüzyı l lar görmüş ulu ağaçları saman çöpü gibi, yere çarpıyo r, çiğniyor, denizlere dumanlar att ı rıyordu.

Fatma'n ı n kahvelere koşan soyu sopu gemcilere vard ı lar. "Haydi kalk ın ! Rodosla g ideceğiz!" dediler. Gemici ler omuz si lkti­ler. "Rodos'ta iki kere ikinin dört ettiği gibi su�an olacağı mızı bi lsek bi le limandan demir kaldırmayız. Deli misiniz yoksa? Bu havada çıkmak boğulmak demektir. Şu kası rgaya avuç kadar yelken gös­termiye gelmez," diye bağı rd ı lar. Gene iskambilleri masalann üze­rinde şaklatmıya devam ettiler. Ama ölmekte olan bir anayı ve ço­cuğu kurtarmak için Rodos'a gidi leceğini duyunca, hemen hemen bütün gemiciler hep birden ayağa kalktı lar; ve hepsi de gönüllü o la­rak g itmiye kalk ışt ı lar.

• h·

264

• b

Page 264: 4-Anne Hikayeleri

---------� Yol Ver Deniz! Bir Ana Taşıyoruz

limandaki iki yüz kayığın içinde en denizci ve yol lusu Davut Kaptan' ın "Yatağan" adl ı tirhandil iydi . Ama yetmiş taytayla gide­mezdi . Gönü llü gemici ler arası nda on kadannı kur�a çekerek ayır­d ı lar.

Ihtiyar Hüseyin Dede de bunların arasındaydı . Oniki yaşı ndaki torunu ta nedenberi büyük yelkeni i le seyahat etmiye can atıyordu. Açık denizlerin kokusunu kapmaması , ve kendini denizci liğiye ver­memesi için, babası kayığa binmeyi ona yasak etmişti. Çocuk, "Ya­tağan" ı n Rodosla gideceğini duyunca kayığ ı n palamanndan t ı r­manarak, usulcacık içeri girdi ve başaltına saklandı

. Fatma'yı sedyeyle gemiye taşıdı lar. KaYiğuı ambarına koydu­lar. Fırtınaya rağmen kayığın bütün yelkenlerini açacaklard ı . Çünü kad ın ı ölmeden yetişti rmek gerekti . Yelkenleri issa ederken yi rmi gemici hep bir ağızdan "Savulun dalgalar, . engine gidiyoruz! . . . Yol ver deniz, biz denizciler geliyor," şarkısını tutturdular. Tam pupa gi­decekti . Ön ve arka direklerin büyük randa yelkenlerinin birini san­cak , ötekisin i iskele taraf ına, ayı ku lağı açtı lar. Bu i ki ye lkenden başka bez namı na kayığ ın ne kadar kanadı varsa hepsini üstüste gerdi ler. "Pupa kas ı rga, yan limanl ıkt ır" diyorlard ı . Sağnaklar yel­kenleri n içine at ı ı ınca : bütün güverte çatırdadl . Direkler kamçı lar gibi öne eğildi ler. Atı lan bir topun dumanları içinde kız ı l a levin şim­şeği nası l çakar ça, dumaniarı aşarsa, "Yatağan"da tozu dumana karıştararak öyle f ı rlad ı . Serpinti, bir yangının ateşleri gibi , direk uç­larından daha yükseğe savruluyordu. O kapkara f ırtına içinde, ge­mi zindanda öten bir kuş gibiydi . Gülüyordu, sevinç çığl ı klan sa/ı­yordu . Uçuşuyle ren k üzere renk saçıyordu. Provası , sevgi lisin in gerdanına gömülen sevgi ve sevinç gibi bembeyaz harl ıyan köpük-lere boğu luyordu. \

Kayık böyle sallan ı rken, Hüseyin Dede'nin oğlu gizlendiği yer­den çıktı . Art ık onu geriye veya d ışarıya kovamazlardı ya! Çocuk birkaç tokat ve tekrneye ise çoktan razı idi. Kızmasına babası kızdı , ama darı ımanın ı azarlamanın s ı rası deği ldi . Ara s ı ra gemici ler, bi­rer ikişer ambara iniyorlard ı . Güverteye sevine sevine dönüyorlar, . ve kad ın ın hala sağ olduğunu, dişini sıkıp gayret etmekte olduğuhu öteki lere müjdeliyorlard ı .

.

265

Page 265: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Artık yolun çoğu aşı lmışt ı , azı kalmışt ı . Sömbeki adasın ı kıy ı­tarken , uçurumlar, dağlar panik verircesine son burnundan kurtul­duktan yarım saat sonra Rodos'ta limana demir atacaklardı . "Yata­ğan" sulara kıvılcımlar atarak, burundan f ırladı . . . Ama neydi o? Bü­tün gözler dehşetle faltaş ı gibi açı ld ı lar. Tam önleri nde ve pek ya­kın larında, kapkara bir tornad, dev bir topaç, bir huni gibi diki liyor­du . Deniz mürekkepten miş gibi kararıyor, ve canl ı imiş gibi de ufuk­tan ufuka kadar tiril ti ril burgaçlanıp helezonlanı rken , titriyor, bel çalkal ıyor, daral ıyor, y ık ı lası geliyor, genişliyor, ama bozulmuyor, denizcileri o lduğu gibi e miyor, soluyor, içiyor, bulutlara çıkarıp, ora­dan dört bir ya'na savuruyordu. Denizde başlayıp göklere varan bu kara ejderin karşıs ında kayığ ın bir toz parçası kadar haysiyeti yok-tu .

Davut Kaptan hortumu sağ ından ve solundan geçmek üzere dümen kıramazdı . Çünkü kası rganın öylesiyle, ve ayı ku lağı biçi­minde açı lmış armasiy le , tam pupadan k ı l kadar ayrı lmak kayığa birkaç takla attırmak demekti . Rüzgar tam ensesinin ortas ına çarp­mak suretiyle dümen kul lanmak zorundayd ı . Bütün gemiciler ölü­mün esneyen ağzına doğru uçuyorlard l . Tom ad'dan kaçmak içi n dümeni aı buçuk sancağa ya d a iskeleye basmak, yelkenleri alt üst ederek gemiyi alabora etmek demekti . Yapı lacak başka iş yoktu , tornad'm ta gözüne işleyeceklerdi . Kurtulurlarsa iyi , kurtulumazlar­sa kara bahtlarına idi .

Bir ümitleri vard ı . Kayık tam tornad' ın içine dalacağı zaman, . onu n içine bir bomba atmaktı , dinamitin patlamasıyle çıkacak gaz­

larla, hortumun içindeki boşluğu doldurarak, onu yok etmek vard ı . Bombayı hazırladı lar.

Ambarda yatan kad ın ın ö lüme gittiğini duymaması içi n gene hep bir ağ ızdan "Yol ver deniz, denizci ler geliyor!" şarkıs ın ı tuttur­dular . Yürekleri miz patl ıyacaksa, türküyle patlas ın diyorlard ı . On gemici ve bir de Hüseyin Dede'nin torunu güverteye yirmi iki topuk vuruyorlar, vezne göre başlar ın ı sal l ıyorlard ı . Denizin gürleyişini , tornad' ın h ış ı ldayış ın ı , savruntularını şakı rdayış ın ı , rüzgarın çığ l ı ­ğ ın ı tü rkü leriyle boğuyorlard ı . Ambardaki kad ına, ö lüme deği l , selamete varı lmakta bulunulduğu duygusunu veriyorlard ı . H iç 01-

266

Page 266: 4-Anne Hikayeleri

--""""==------- Yol Ver Deniz! Bir Ana Taşıyoruz

mazsa onu son dakikaların işkencesinden kurtarıyorlardı . Fatma, art ık limana varı lmakta olduğunu sanarak güıümsüyordü.

Davut Kaptan elde dümen yekesi , bir mermer sütun mu ş gibi dimdik duruyordu. Tornad'a bakan gözlerinden sanki ateş çıkıyor­du. Dudakları bi r çelik tel gibi geri l i idi . Kerpeten gibi kıstığı dişleri­nin iki sırası şimşek çaktıkça ağrıyordu . Denizde feci bi r yoksulluk hali vard ı . I htiyar Hüseyin Dede, torununu bağrına bast ı . "Ah yav­rum, neye geldin?" diyecekti . Ama demedi . "Söyle oğlum ! haykı r. Benimle beraber haykır. Yol ver deniz, gemici ler geliyor! diye söy­le" diye haykırd ı . Çocuk güle güle olanca sesini türküye veriyordu. Büyük insanların sesleri arasma çocuğunki yürekte cız eden bir tiz­di .

Gemi bütün yelkenleriyle atak bir kartal gibi kara tornad'm ta içi­ne davrandı . Kuduran suları parçalar gibi yırtarak i leri atı ld ı . Bom­banı n gürültüsü bulutları sarst ı . Ama tornad'ı k ı ramad ı . Gemici le­rin "Yol ver deniz ! Denizciye !" diyen avazı , hatta dinamitin çakış ın­dan da daha üstün harladı . Tomad gemici leri , sanki o nlar bi r güz yaprağı i mişler gibi , yükselen şarkı larına ve uçan yelkenleri ne do­laya dolaya havalara savurdu. "Yol ver gemiciye!" diye öten şarkı , bulutların gürliyen şimşeklerine karışt ı .

Tornad bütün armayı , bütün güverteyi si lip süpyrmüştü. Bütün tayfayı işiti len ve sönen birer musiki notası gibi a l ıp götürmüştü. Ama bombanın etkisiyle olacak, kayığın teknesini kald ı ramamışt ı . Ambarda Fatma'n ın "dur yavrucuğum, sus yavrucuğum !" diyen sesine, bir dakika önce doğurmuş olduğu insan yavrusunun ağla­ylŞI karışıyordu. Bozulan hortumun göklerden i nen sularına, bu lut aral ığ ından çakan güneş ış ığ ınm yedi rengini sal ınd ırıyordu . "Yol ver deniz ! Gemici ! gemici ! geliyor" türküsü yeni doğan insan oğlu­na hale mi olmuştu acaba?

267

Page 267: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --�-------------

KADıN VE ÇOCUK Hal ime TOROS

"Ay nas ı l da büyümüş bu ufakl ık" diyerek üç yaşındaki oğlunu sevdikleri nde, baş v,e i şaret parmakların ın aras ından "bıcı bıcı" döktüklerinde oğlunun yanağına . . . Sihi rl,erinin niye bu kadar geri l­diğini kim anlayabi l i r? Kime anlatabi l i r bu "bıcı bıcı" lan üzerine al ı nd ığ ın ı? . "Ya, nas ı l da büyüdükıl diye cevaplamışt ı bir gün , bu hep yinelenen anlamsız soruyu. Şaş ırmışt ı karşlsmdakL Herhalde görmeyeli çok değiştiği ni ya da bunalı m filan geçirdiğini düşünmüş olacaktı . "Nası l da büyüdükOlün ne anlama geldiğini ona söylemedi. Kimselere söylemedi , ona söylemediği gibi . Belki gün gel ir öğrenir­lerdi. Gün gelir, onun bu sözü söylerken haklı olabileceğini yaşantı­larından ç ıkarı r, eski ev adresinden aramaya kalkarlard ı .

"Bunun için söylememiştim onlara, oğlumun büyüme sürecinin benim akh mdan ve bilincimden , öfkelerimden ve zamanıımdan da­ha ayrı düşünü lemeyeceğini . . . , Bu sözlere dökü lemezdi . Ancak yaşadığında doğru lanabil irdi . O halde, b ıcı bıcı , ne güzel de büyü­müştük."

Kad ı n ve çocuk iki arkadaştı . I l işki lerin i böyle belirlemişlerdi . Onun için çocuk, kutukutupense oynarlarken, "Arkadaş ım anne , arkasın ı dönse" diyordu . Nedense başka çocuklara da i htiyaç h is­setmiyordu. Seçiciydi çocuk i lişki lerinde . . . Gelişimi ise çok h ızl ı . O kadar ki dik ve kararl ı bir çizgi çiziyor yukarı lara doğru . S ı rt ındaki dağarcık torbası daha şimdiden bir y ığın bilgi i le yüklü . Nelerin ne

• h

268

. h

Page 268: 4-Anne Hikayeleri

---------------- Kadın ve Çocuk

zaman bi li nebileceğine dair büyük yarg ıs ın ı çürüttü çocuklar. "Büyümüş de küçülmüş sözünü hiç sevmiyorum. Belki küçült­

müş de büyümüş denebi l ir böylelerine . . . " Yaşadığı günleri , kad ın ı , kelimeleri , nesnel�ri minik el leri tor­

baya doldurmaya çal ışıyordu . Bunu yaparken yüzünde oluşan cid­di ifade ile ona yaşl ı bir insan havası veriyordu. Kadın ın yüzüyse bu ifadeye z ıt b ir çocuksuluk i le yükıüydü.

Çünü ona doğru eği lmişti . . . . Ayağı kaymışt ı , tutunam�mışt ı . Aşağı lara doğru kaıyordu. Öyle hissediyordu kendisini . Bütün ya­maçlar gibi çıkışı zor olduğu nisbette inişi kolay, Çocuk kad ına, ka­d ın çocuğa doğru yaklaşıyordu. Belki de bundand ı , çocuğun mu kendi yaşına çıkt ığı ya da kendisinin onun yaşına i ndiğini anlaya­maması . Kad ın "RIOleri söylebil iyordu, çocuk söyleyemiyordu . Ço­cuk alt ına yapıyordu bazen, kadın yapmıyordu. O, i stediği zaman kad ın ın s ı rt ına binebi l iyordu , kad ı n binemeyeceğin i b i l iyordu . Onun diş çıkarı rken salyalan akıyordu, geceleri durmaksız ın ağl ı­yor, huysuzluk yapıyordu. Calsiyum Granül veriyordu hemen, diş­leri çıkıyordu. En nihayetinde doktor, bu münasebetsiz dişi yararak çekmek zorunda kald ı . Doktora giderken çikolata, oyucak isteye­medi . Ağlayamadı bi le geceleri . . .

Kadın kitabı tersten okuyamıyordu (Gözleri ağrıyordu, ) çocuk okuyabil iyordu . Kad ı n ın resimde h iç yeteneği yoktu. Ama çocuk bütün çizdiği çizgilerle bir şeyler yapıyordu. Daire yapıp bu salyan­goz diyordu, kesik kesik çizgi ler isminin yazı l ış ıyd ı . Orgun tuşları üzerinde dolaşan parmakları bile çok hünerli olmalıydı ki , eve ge­len konuklar onu alkışhyorlard ı .

Ben "fi lan" sözcüğünün, "teklif" sözcüğünün yenmeyeceğini biliyordum. O, yemek iç in ısrar ediyordu. Hem de öylesi bir ısrar ki ,

\ dakikalarca ağlad ığ ı o luyordu . Yavaş yavaş onun yemek istediği bütün sözcükleri çıkarıp attım dağarcığımdan. Ama "R"lere "Y" de­memek için zor ısrar ettim."

"R"lere "Y" demernek için çok ısrar etmişti ama bunlara ald ı r­mayacak kadar olgu ndu çocuk. Önemsiz anne kaprisleri . . . Onu çok seviyordu çocuk. Onu bütün oyuncaklarından daha çok sevi-

269

Page 269: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­yordu. Fakat çok sevdiği oyuncağın sürekli oynanmaktan sıkı ld ığ ı­n ı görmezlikten geliyordu. Oysa kadın başka oyuncaklar da.oyna:- ' mak i stiyordu başka kifilerle. Çocuk oyuncağ ın ı çok kıskanıyordu ama. Babası ndan bile k ıskanıyordu onu . Bu yüzden ayısıyla uyu­maktansa aralarında yatmayı tercih ediyordu.

"Bana yapt ıklar ın ı kimseye yapmıyordu . Kimsenin e linden ki­tabın ı çekip almıyordu. Gazetesini orta yerinden yırt ıp üstüne otur­muyordu . Yemekte benden başka kimseyi rahatsız etmiyordu ."

Çok k ızdı kadın . Onun için , laz ıml ığa birl ikte oturma teklifin i reddetti . Bütün alışkanl ıkların ın , bütün zevklerinin, tutkuların ın bir kleptomanın avuçları nda tutulduğu nu sanıyordu. Hem de elle tutu­lamayan şeyleri çalan bir kleptoman . . Şarkı lar gibi . Şarkılarını nası l çald ığ ın ı çocuğun, kimselere anlatamadı . Çünkü bu suçun cezası yoktu. Aksine bazı insanları bu suçlarla suçlamanı n cezası büyük­tü . Bunu , kad ı n bi liyordu . . .

"Benim bildiğimi başkaları d a bi lseydi , belki onu Islahevi'ne ka':' pat ı rlard ı . Çok zar�rl ı bir a l ışkanl ık çünkü bu. Öyle olmal ı !"

Suçtu gerçekte bu . Çünkü kadın ona yeşi l ördeklerin yüzdüğü ı rmaklardan, s ın ıflan dolduran okul lu iardan , mini mini kuşlardan bahseden şark ı lar öğretmeye çal ış ı rken , o, ömür boyu sürecek sevgi lerden , t ık ır ında ekonomi lerden m ı nldan ıyordu . Kulakların ı terbiye edememişti çocuğun . Terbiyesiz kulak, kleptoman kulak kad ı na ait o lan şeyler çal ıyordu.

"Bütün kasetlerimi kaldı.rd ı m divan alt ına. Ondan k ıskandığım bütün kasetleri . . . Fakat o bunu farkettiğinde yanaklarımı okşad ı . Kaybolduğunu sanıyordu . Gelişmemiş mercimek tanesi dişlerin in arasından "Üzülme" dedi . "Ben sana a lı n m". Çok utand ım o za­man. Ağlamaya başladım. Ama o ağlamadı . Ağlatamadım. Ikili kol­tuğa b ırakıverdim kendimi . "Böyle üşürsün , üstüne yorgan al , ama gerçekten ! . . . " dedi . Üzerime yorganı alsam kundaklandığımı his­sedecektim. Üzerime yorganı ,alsam, belki biberonunu da isteye­cektim ondan. Hemen doğruldum. " Istemem!" dedim s�rtçe. Çok üzüldü . Dudakların ı büidü. , Işte çocuk olmuştu . Intikamı mı aımış-tım işte. Herkes evine, evi o lmayan . . . " .

270

• b

Page 270: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Kadın ve Çocuk

Göğsüne yasladı çocuğu . Sevdi . . Çocuk kadın ve kadın çocuk bi rbirlerine sarı ldı lar s ık ı s ıkıya. Çocuk oğluna hepten çocuklaş­ması için hemen kakaolu pudding getirdi dolaptan. Kendi büyüklü­ğünü kan ıtlamak- içinse te levizyonu açt ı . Saat akşamı n sekizini gösteriyordu. Spiker o bi ldik temposunda, i lk haberi veriyordu tele­vizyon izleyicisine : "Dün yurdumuzu ziyarete gelen Çekoslokvak­ya devlet başkanı , bugün say ın Cumhurbaşkanımızia yaptığı i ki görüşme sırasında, ü lkeler arası ndaki ekonomik, kültürel i lişki lerin daha da iyiye gitmesini temenni ettiğini söyledi. Saat onbeşotuzda köşkten ayrı lan . . . " Kapattı televizyonu. Bu esnada çocuk, puddin­gin üstündeki beyaz şeylerin ne olduğunu sordu . Hindistan cevizi" dedi. Çocuk muzipçe güldü . "Hayıi" dedi . Çekoslovayvay! kabul et­meye kesin kavga çıkard ı . "Peki" dedi , Pddingin üzerindeki Çekos-

. Iovakya. Hindistancevizin in ise bir ü lke o labi leceğini düşündü ka­d.ı n . Neden olmasın? . Çekoslovakya devlet başkanı onu hiç i lgi­lendirmiyordu . Diğer programlar da öyle. Bütün programlar o nu n zaman"ı nın d ış ında . . .

"Hindistancevizi ü lkesi beni daha çok i lg ilendirmeye başladı galiba. Bu ülkede her şeye itiraz edebil irim. Yüksek sesle haykıra­biiirim. Bu ülkenin bütün bireylerini avucumda toplayıp ezebil ir, tat­I ı larımda, pastalarımda kullanabi l irim. Fakat keşke bu kadar küçü­cük, bembeyaz ve yumuşacık olmasalard ı . Nasıl kıyabi l iri m onla­ra? ...

Kıyamazdı da. Hindistancevizi ü lkesinin lideri toplumunun bü­tün üyelerini dünyanın dört bir yanına - rendesinden geçirerek -üflemişti . Ne canayakın insanlard ı !

"Hep yanıbaşımda h issediyorum onları . Çekoslovakya devlet başkanından daha gerçekler üstelik. I lişki lerin iyiye gitmesini te­menni gibi soyut laflar da ü retmiyordu. Doğrudan kendi lerini sunu­yorlar insanlara. I nsanl ık uğru na kendi leri ni feda ediyorlar. Size kendimi çok yakın hissediyorum beyaz bireyler . . . "

Kad ın düşleri nde oyalanırken , çocuk bir devleti yok ediyordu pudding kasesinde. Bir devleti küçük kaşığ ıyla ayarak ağz ına .atı ­yordu . Sonra hep ağladı o gece . Kolay mı koskoca Olkeyi yemek.

271

Page 271: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Hazımsızhk tabi . Bana bir daha Çekoslovayvayh puding yedirme gibi bir şeyler söyledi kadma. "Kaynı m ağyıd ı ." Kalmadı ki zaten , hepsini yedin , dedi kadın . Kalmadı sözü onu n e kadar d a sinirlen­dirdi . Bu kez, niye yok diye ağlamaya başlad ı .

"Sahte öfkelerime bürünmemi istiyordu yine. Sahte gülümse­melerime. Oysa gözlerim ve dudaklanm çok kısa bir an içinde hem öfkeyi hem neşeyi bi r arada yaşamaktan yorgun düştü . Onu kor­kutmak, kendime acı nd ı rmak, sindirrnek için başka yollar bulmal ı­yım."

Haklıyd ı söy.lediği nde. Çünkü surat ın ı asmadığ ı takdirde, avaz avaz bağ ı rmadığ ı takdirde, çoraplannı , ayakkabı lan giymiyordu. Böyle yapmadığ ından yemeğini yemiyordu . Ya da oynamamasın ı istediği b i r nesneyi yerine koymuyordu . Dövebil irdi belki. Öldüresi­ye hem de. Ama H i ndistancevizi ü lkesi insanlan g ibiydi çocuklar

. da. Onları avucunuzda ezmeye kalkışmak, küçüldüğünüzü hisset­mekten başka ne olabil ird i .

"Bunu sanırım bi liyordu oğlum. Bunu, e limi kaldırıp da vurama­malarımdan, dişleri s ıkmamdan bi liyordu. Bunun için üstüme geli­yor, küçülmemi görmek istiyordu. Utancımı . . . ' "

Öyleyse ç ı lg ı n bağı rmalarından sonra surat ın ı asıp oturmak­tan başka ne yapabi l i r? Çocuk için sürekli tekrarlanan zevkli bir oyundur bu. Önce annesi bağ ırıp çağ ı racak ve küsecektir. I şte bundan sonra giysi leri ni , ayakkabıs ın ı toplayıp gelecektir yanma kadın ın .

Güzeı , güze lim . . . Hadi giydiL ." diyecektir. Yanağın ı okşayacak­t ır belki ya da boynuna sarı lacaktır, Tam da burada kadın, yüz hat­larmı gevşetip ona gülmelidir. Çünkü oyunun kural ı bu . Kad ın bu kural ı hep bozmak istedi . Kural ı bozduğunda neler olabi leceğin i tahmin etmeye çal ıştı . Anne sevgisi denen şey buydu galiba. B i r anne olarak çocuğunuzu ancak bu kadar itebit irdiniz. Onun müsa­ade ettiği ö lçüde, bir oyuncunun s ın ı rları içinde . . .

" Işte yine gülümsedim. N e tuhaf ! Istediğim zaman avaz avaz bağı rabi l iyor, istediğim zaman güıümseyebiliyorum. Yüzü m sanki

272

Page 272: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Kadın ve Çocuk

benden ayrı l ıp legoların ın , tabancasın ın , topunun masan kitapları­n ın arasına karışmış. Onu s ıra s ı ra görür gibi o luyorum oralarda. Yüzümü bile çaldı i şte !"

"Gülümse !" diye emrediyor yüzüne. Gülümsüyor yüz . Kahka­halar at, avazın çıktığınca kırışt ır yüzünü, ağla diye bir dizi emir ve­riyor. Yüz hepsini mükemmel bir biçimde yerine getiriyor. Duygula­rının ve akl ın ın , duyguların ın ve yüzünün, çizgili ve çizgisiz kasIan­nın, eklemli ve eklemsiz yerlerinin, yağ dokusunun ve kıkırdak son­ra . . . Bütün bunları bi r arada tutan deriden bir yol bulup ayrı ld ığ ın ı ve döküldüğünü farkediyor.

"Saylikl i i nsanlann dil inde buna anarşi deniyür ülmah . Deri leri sağlam ya da öyle görünmesini beceren i nsanların . . . Allah muha­faza! Bir duyarlarsa . . . Bunu bir duyarlarsa . . . Toplumun sağl ığı n ı korumakla görevli . . bütün güçlerden . . . çok korkuyorum.

273

Page 273: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --=====---==-======--------

ANA ÜŞÜMESİ Hüseyin SU

Kapıyı arkasından çekince, açı lan boşluğu doldurarak içeriye doğru yürüdü kar. Tüm, bedeni birden üşüdü. Sabaha değin sürüp doldurmuştu evin duldada kalan ö nünü. Kapın ın yarıboyuna çık­mıştı Ç ığ. Rüzgar köşe bucak dolaştı evi bir anda. Hemen çocukla­r ın yataklarına giderek yorganlarım iyice bast ı rd ı , başlarına değin çekerek. Sonra da küreği aldı , önce içeriye göçen karları att ı , ardın­dan ahınn yolunu açmaya koyuldu .

Hayvanlann saman/arın ı verdikten sonra çocukların yan ına döndü . Evlerin kapısı yeni açı l ıyördu tek tük. Bacalardan dumanlar çıkmaya başlarnamıştı daha. Damlardaki karların kürünmesini da­ha sonraya b ırakarak suyla i l işki kurdu : Ellerini , yüzünü, kollarım ve ayaklarım yeni günle tanıştırd ı . Alnını da toprakla: Her gün yeni­den başlayan yaşam için hay ı r di leklerini sundu el lerini uzatarak. Titreye,n yüreği bi r tüy denli yeğniydi ellerini yüzüne götürdüğünde. Tülbendinin ucuyla almndaki toprakları silip, yanaklarım kurulad ık­tan sonra ellerinin üzerine yüklenerek doğruldu . Eklem yerlerinden çatırtı lar çıkıyordu, rüzgarda sallanan çürük, y ı l lanmış ağaçlar gi­bi .

Pencere yerine, duvardak, oyuğa çamurla tutturu lmuş küçük bir cam parçasından dışarıyı görmeye çal ıştı uzanarak. K ış ın kan·· n ı , f ı rt ınas ım: baharın uyanış ın ı , kısaca bir yaşamı bu cam parça­sınpan izlerdi . Evin içine akşamın alacası ! sabah ın morluğ u gibi'

274

• b

Page 274: 4-Anne Hikayeleri

Ana Üşümesi

koyu beyaz bir ıŞ ık vuruyordu. Sabahın ayazı kesiyordu adeta elle­ri , ayaklar ı . Bugün de gidemeyecekleri korkusu soğuk soğuk do­laştı içinde. Kaç gündür güneşin görünmesini , havanı n azıcık aç­masın ı bekleyip duruyordu. Sabahlara değin duvarlan zehirli bir yı­lan di l i gibi yalayan f ırt ınanın "vuuu !" seslerini korkuyla din ledikçe, kafası nda "uuuun!" çığl ıkları yankı lanı r, gözleri boşlukta savrulan un çuvallann ı arard l .

S ıvalan dökü lmüş, duvarları yarı lmış bu küçük evin üzerine , kıŞ, uzun ve soğuk gecelerde, uğuıtusunu daha da artı rarak, sanki inatla yüklenirdi . Duvardaki küçük cam parçalarına vuran kar tane­leri , sabaha değin "Kapıyı açı n" diye f ls l ldardL Kapı aral ığ ı ndan, duvarlardaki yanklardan, yarısı karla örtülmüş el kadar camlardan yaratıklar içeriyi gözetlerierdi . duvarları n diplerinde y ığ ı lan karlar, e lleri değnekli , uzun ak sakall ı yaşl ı lard ı . Kapı birkez açı lsa doluşa­caklard ı içeriye tümü. Değneklerinin ucuyla şu cam parçalarını ne­den iterek k ı rmazlar, duvarlardaki yarıklara sokarak uçurmazlardı gürü l gürü l? F ı rt ına, iğreti duran şu damı nası l da kald ır ıp götür­mezdi köyün alt ı ndaki düzlüğe değin?

Ne denli yalvarıp yakarmıştı Tanrı'ya canının kocasından önce almas ı , kendisi ni beş yetimle duvar dipleri nde koymaması içi n !

Köpek sesleriyle, uzaklardan yankılanıp gelen kurt u lumalany­la ürperir, hemen koynunda yatan küçük oğluna sarı l ı rd ı s ık ı s ıkı . Bu küçük erkek çocuk da olmasa yanında, deli ri r giderdi . Gece bo-

" yunca yüklükteki yataklar canlanır devri l irdj sürekli . Rüzgar kapıyı zorlard ı inatla. Korku , yalnızl ık, umars ızl ık ve karanl ık nerden gi­rerse girer, doldururdu evin içini , sarı l i rd ı çıplak yerlerine. Yorganı iyice başına çeker, oğlunu bağrına basar, soluk bile almazdı uzun zaman. Çocuklar nas ı l da uyurlardı böyle kaygusuz: ayakların ı bir­birleri nin üstlerine atarak, att alta üst üste. Karanl ık kat ı , kaskatı ve soğuktu . Oğluna daha da sarı larak unutmaya, güçlenmeye çahşır­d ı . Uyuyuncaya değin neler çekerdi neler. Korku bast ı rd ıkça, göz­kapakları n ın arası na da di rekler girer, bin tü rlü düşünce beynine üşüşür ve birer sü lOk gibi yapışırlard ı , ana bitkin düşünceye değin. Aza kor almaz, çoğa kor dolmazdı . Bir dağ ın taşını karşı dağa, ora­nın taş ın ı da bir başka dağa taşır dururdu gece boyunca. Kızları bir

275

Page 275: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------==:=-----­

bir gelin eder, oğlam evlendirirdi. Bu kez onların derdini düşünme­ye başlar ve derken çocuklardan birinin öksürüğü i le kendine gelir­d i . Kızların dördü bir yatakta yatarlardı . Kalkar, açı lanlann üstünü ö rter, yataktan düşenleri yerleştiri rdi yerlerine. Bazen h ıçkı rarak, bazen gülümseyerek uyuyan çocukların başlannı okşar, gözleriyle severdi .

Sabah yaklaşıp da şafak sökerken uyku yenerdi korku ve yal­n ızl ığ ı . Gözkapakları kapanırken , düşleri alı r götürürdü anayı azbi­raz d ingin liğine seherin .

Kar yağış ın ın dindiği zamanlarda rüzgar, b i r çıvgın halinde do­laş ı rd ı köyün sokaklarında, ç ıplak damlarda ve yerden kald ırd ığ ı karları savurarak al ı r götürürdü kuytuıa:ra. Kıymıklar halinde yığar­dı sağa sola. Köyün aşağısında bir s ın ır, i nce bir şerit gibi uzayıp gi- . den yol ıss ız olurdu böyle günlerde. Çıplak ağaçların kuru dallan , suda boğu lan bir insan ı n el leri gibi sallanı r dururdu. Elini gözlerine gölgelik yaparak görebildiği yerlere değin izledi çevreyi . Bu havada komşu köye gidi lemeyeceğini kendisi ne bi le söylemekten korku­yordu . Yorganı çekiştirirken kavga eden kızlann ağlaştıklanm du­yunca içeri girdi .

Kuşluğa doğru açıldı hava. ısıtmayan ama diri b ir aydınlığı 'olan güneş yükseliyordu yavaş yavaş. Karlarsa bir yanar döner gibi lşı l­dıyordu i nsanın gözünü alarak. Sıcak suda pekmezi özeyerek yap­t ığ ı şerbetten birer tas daha verdi çocuklara. Onlar dürü mleri nden ıs ı rarak üstüne şerbetlerini içerlerken, ana da ahı ra gidip eşeği ha­z ı rladı , h eybey; üstüne atıp getirdi ve kap ın ın demiri ne bağladı . Çuvallar ın dibini çı rpal ı ü ç gün olduğunu , gidip Ali dayıdan ödünç almak için bu kış kıyamette bugünden daha iyisini bu lamayacakla­r ın ı çocuklara, özell ikle de büyük kıza anlatmaya çal ışt ı . Ahmet'le kendisi gelinceye değin evden ayrı lmamaların ı , kapıya bacaya sa­hip olmaların ı s ık s ık öğütleyerek oğlanın ayaklanna eski giysi leri doladı , boynunu boğazını iyice sararak eşeğin üzerine bindirip ba­cakların ı da heybenin gözlerine yerleştirdi. Kış güneşine güven ol­mayacağın ı düşünerek eşeğin yuları ndan tutup çekerken "Vur, vur" diye sertçe uyardı oğlunu. Kapıdaki sekiz göz boş boş bakıyor­du arkalarından.

276

Page 276: 4-Anne Hikayeleri

Ana Üşümesi

Köyün çıkışındaki mezarl ığ ın yanından geçerken durup oku­du. Bir h ıçkırık boğazında düğümlenip kaldı yürürken. Yutkunduk­ça sertliğini duyuyordu gırtlağında. Kocası sağ olsaydı kendisi böy­le mi o lu rdu? Parmak kadar çocukla yollara vurur muydu hiç kendi­sini? Durmak dinlenmek bi lmeden el kapı larında, gece gündüz ça­! ış ırd ı kimseye el açmamak için . Oğlu daha doğmamışt ı , dört kızla­rı vard ı . Teravih dönüşlerinde ocağı n başı nda karş ı l ıkl ı otururlar, öğrendiklerin i , duydukların ı bir bir anlatı rd ı kendisine. Anı msama­ya çal ış ıyordu bunları . Ne ki , düşünce ler bir belhip bir kayboluyor­du bulutlara girip çıkareası na. Deli toplu yakalayamıyordu hiçbirini . Ömer'miş. Bi lmem neredeki oğlaktan, oğlağı n boğazındaki ipten sorumlu tutarmiş kendisini . O ôğlak ölmayı , Çöcukiannın da boğa­zındaki ip olmaların ı ne denli istiyordu şimdi . "Nerdesin Ömer?" di­ye içlendi . Geceymiş. Karanl ık bir gece, kendi�inin çi le doldurduğu geceler gibi . Sokakları , ış ıkları yanan evleri , yoksul ları bir bir dola­şır mıymış ne yaparmış? Eşek geriye ası l ınca usundaki şerit kopar gibi o ldu birden. Kaldığ ı yeri kaybetmekten korkarak sıcağı s ıcağı­na bağlamaya çal ıştı . Boşlukta kocasın ın dudakları açı l ıp kapan� dıkça sözcükler dökü!üyordu aralarından, s ıcak nefesini duyuyor­du . Zorlandı usu . Taş kaynatan bir anayı mı görmüş? Nas ı l gör­müş? Görürmüş hep. Öyle de, kendisini neden gören olmad ı bugü­ne değin? "Gel de bul beni Ömer!" Sonra gidip un çuvahn ı yüklenip getirmiş. Boş un çuvalları yolboyu savruldu gitti önünde. Elini uzat­sa tutacaktı bir çoğunu. Unlar, uzaklaşarak savruluyordu havada. Kar yerine un mu yağıyordu? Yıkmış yetimlerin kapısına ve helall ık dilemiş üstelik dul kadından. Dört mü ne arkadaşlarmış. Onlar var­ken h içbir karanl ı k yoksulu gizleyemezniiş. Hele biri , sürekli verir­miş eli ndekini avucundakin i . "Ebubekir, Ömer, Osman Ali i i , Ali . . . E y Ali i !" Tükrüğü geçmiyordu boğazındaki düğümden. Oğlunun korkmayacağın ı bi lse bağı racaktı dağa taşa duyurmak için sesini ,

, hü ngür hüngür ağlayacakt ı avazı ç ıkt ığ ınca.

Yiti rdiğimiz yüreklerdeki yaşam

Yufkalara dürdüğümüz yeşi l soğan

Bakırlarla ayran getiren ana

277

Page 277: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeler( --�------------­

Iki ndi leri n bitmez sofrası

El lerimiz, nerde e lleri miz

El leriyle evren sunan erleri miz.

Nereye geldiklerin i anlamak için durup çevresini araştı rdıktan sonra, eşeğin yularından çekerek "Dehle" dedi .

Güz bitip de kış h azı rlıkları başladığında, onlar, bir y ı l yetecek denli u nları n ı bile öğütüp çuvallara basamazlardı başkaları gibi . Baharın ucu gözükünce çuvallar boşal ır,' çırpı hp kaldırı l ı r ve' başını gösteren yaşam dolu günlerle birlikte, yoksulluk da kara bir dev gibi

, otururdu kapıların ın ö nüne . Tandı r öksüzleşirdi adeta. Ölçüyle un, sayıyla ekmek isteye isteye konu komşudan utanı r olurlard ı . Üze­rinden her al ın ış ında küçülen ekmek palası , ana için en çok korun-

, ması gereken bir şeyd i . Çocukların döktükleri küçük kır ıntı ları ar­kalarından toplard ı bereketlensin de bir gün sonra bitsin diye. Bu yokluk, s ıcak ek'meğe özlemlerin i art ır ı r, açl ık duyguların ı kamçı­lard ı çocukların . Ekmek yapan komşular ın evlerin in çevresinde dolaşırlar, tandı rhklardan gelen sac seslerini bir ninni gibi dinlerler­di . Sıcak ekmek kokuların ı bayg ın baygın içlerine çeker, daha çok duyumsayabi lmek için 'sokuldukça soku lurlard ı tand ı r damlarına. Ekmek kokusu da i nadına ağırlaş ı rd ı yaklaştıkça. Bacakları birbir­lerine dolaşı rd ı çocukların . Kadı nlar, karş ı l ıkl ı kurdukları tahtalar üzerindeki ekmekleri açarak uzatırlardı pişiriciye. Yanlarındaki ta­baklar otlu peynir ve pekmezle dolu olurdu . Sıcak ekmekleri pek­meze banar, otlu peynirle dürüm yapar, ' bi r yandan da konuşarak, el lerini işleri nden çekmeden yerlerdi. Onlar da, kad ınlar kendi lerini görünceye değin dişlerini sora sora bakarlardı kapın ın eşiğinden. Peynirli dürümü al ınca birden canlanır, b i r koşuda eve ulaşı rlard ı . Çocuklar, bi rbirlerinin el inden kaparak sevinçle yedikçe, ana acıy­la, gözleri yaşararak izlerdi bir köşede.

Yol uzad ıkça dertleri depreşiyor, an ı ları üşüşüyordu ananın uğuldayan ,başına. Dil leri olsa da konuşssaydı yollar. Neler söyle­mezlerdj neler! Bu yol ların her taş ına eli değmişti kocasının. Elleri- i ni kürek yapmışlardı bu yolların yapımı için. "Harcını terimizle karı­yoruz yol ların" derdi . Kocas ın ın el lerin in üzerinde yürüyoriard ı

278

• h,

Page 278: 4-Anne Hikayeleri

Ana Üşümesi

sanki . Yol parası vererneyince karş ı l ığ ında günlerce çalış ı rlard ı . Haftadan haftaya uğrarlardı evlerine. Yıkanan giysi leri nin kuruma­ların ı bile beklemeden, ıslak ıslak giyer, haftal ık azıkların ı çıkın ya­pıp düşerlerdi yollara. Beşinci çocukların ın bir an önce doğmasın ı ne denli istiyorlardı , yol parasından kurtulmak için ! Günler yaklaş­t ıkça "Tanrı bizi kurtaracak" diye sevinçle gülümserıerdi bi rbirleri­ne. Gözü gönlü evde kalmış ve kadın ı sancı çekerken bırakıp çık­mıştı arkadaşlarından geri kalmamak için. Kulağı köydeydi , bir ses çağ ı rı r m ı kendisini diye. Konuşulanların h iç biri ni duymuyordu. Mezarl ığ ı arkada b ı rakıp giderken bir çocuk yetişti soluk soluğa : "Oğlun , oğlun o ldu !" dedi . Kan ter içindeydi . Neye uğradığ ın ı bi le­medi. Birden eiindeki çıkını havaya fırlatt i , "Kurtuldum, kurtuldum !" diye bağ ı rarak. Eve geldiğinde de "Kurtulduk, kurtu lduk!" d iye ok­şamışt ı kad ın ın terli a lnm l . "Kurtu lduk mu sanki?" diye söylendi ana.

Gözlerini kuru layı nca, önlerindeki izin ayrım ına vardı bi rden. Yoldan ayrı l ıp tepeye sarılan patikaya gireli çok olmuştu . Durup çevreyi gözden geçirdi dinleyerek. Kurşuni bir sis, ötelerden , arka­sındaki dağları , tepeleri örterek sarıyordu kendi lerini . Daha dikkatli bakınca yüreği yerinden oynadı , gürp gürp vurmaya başlad ı . Ne yöne gideceklerini kestire medi biran. çocuğu korkutmamak için şaşkın l iğ ın ı gizlernemeye çal ışıyordu . Sis de, kat kat kal ı nlaşarak çevreleri nde bi r duvar örüyordu sanki . Güneşten en küçük bi r iz yoktu o rtada. Eşeğin boynundan tutarak çocuğa yaklaşt ı . Rengi bozarmış, yüzlerindeki sarı tüyler diken diken olmuştu üşümekten. Anasıyla gözgöze gelince titredi , dişleri birbirine vurdu şakırdaya­rak. Davranışlarındaki şaşkın ivedilikle yukarı çocuğun eline verdi . "Yolu yiti rmişiz. Sen buradan ayrı lma, ben bir bakay ım şuralara." deyip yürüdü, önündeki izi sürerek. Ananın arkası ndan yürüyen eşek, çocuk yuları çekince durdu . Ana, sisi n içinde kayboldu az sonra . Yalnızl ığı duyumsayı nca, eşeğin soluğunu ayrımsad ı bi r­den. Korkuyu bi le düşünmek, an ımsamak istemeden beklerneye başlad ı . Gözlerin i yerden kald ıramıyordu , bir şey göreceği kurun­tusuyla. Eşek, önce kulakların ı kald ı rd ı , dikti , sonra da öne doğru uzattı bir yeri gösterir gibi . Çocuk, korkuyla izledi bunu, bir şey gö­remedi . Eşeğin kulakları yanlara düşercesine sarkınca, onun da

279

Page 279: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

yüreği yerine oturdu . Çok uzaklardan gelen bir ulumayı , ikisi de ku­lak kabartarak dinledi ler. Öne doğru uzattığ ı ayag ını hatur hutur bir sesle kemiren eşek, sonra da aynı sesle burnundan soludu ve ku­laklar ını şap ı rt ıyla sal lad ı . Ağlamak duygusu çocuğun boğazına doğru yükseliyor ve o da itmek istercesine sürekli yutkunuyordu. En sonunda gözleri nden damlayan yaşları tutamadı koyverdi . Ar­kası ndan da yan ık , i nce ve titrek bir sesle ağlamaya başlad ı .

Yola değin inen ana, sürdüğü izin , kendi izleri o lduğunu anla­y ınca geri döndü . Tepenin çevresinde dolanıp durmuşlard ı kendi

, izlerinin üzerinde. Oğlunu bağrına basıp gözlerini si ldi ve sessizce devrald ı ağıd ı . Yuların ucundan tutup, kararsızca ters yönde yürü­düler.

Bir süre sonra karş ıda üç ağaç gözüktü . Az daha yürüyünce ana, yolu doğrutttukların ı anlad ı . Sacayağı biçiminde duran üç sö­ğüdü tanıyınca neşeyle döndü oğluna: Kızlar P ınarına geldik Ah­met l" dedi gü ıümseyerek. Soluklanmadan çekti yu lan ası h rcası ­na.

Ali dayı , avlu kapısında karş ı ladı anayla oğulu. Içeri ald ı lar acı­yarak, ah la vahla söylenerek. Ocaktak! ateşleri öne çekerek, üzerı­ne bolce tezek vurdular; Koyu bir duman çıkararak yanmaya başla­dı tezekler. S ıcağı görünce elleri ayakları çözüldü . Ellerini ateşe tu­tarak oğlunun o rasından burası na basıyor, ıs ıtmaya çal ış ıyordu. ' Kendi üşüdüğünün ayrım ında bi le deği ldi .

- Uyudu , dedi Ali dayı , gözleriyle çocuğu göstererek. Ocağı n karşıs ında, annesin in kucağına yığ ı l ıp kalmışt ı Ahmet. Ananın çö­kük avurtlarındaki k ınş ıklar kat kat o lmuştu . Dişsiz, kemikleşmiş damakların ı bi rbi rine sürdüktçe, acı bir et gıcı rt ıs ı duyuluyordu . Gözlerinden süzülen yaşlar, önce yanaklarındaki derin çizgi lerde kayboluyor, sonra da çeneSinden damla hali nde kucağ ı na düşü­yorlard ı . Ana, dört büklüm olmuş, taş gibi katı bi r çileydi ocağı n kar­ş ıs ında.

- Uyusun da büyüsün dayısı , çabuk büyüsün , dedi .

280

Page 280: 4-Anne Hikayeleri

Ana

ANA ısmail K ILLIOGLU

Mutfağa girdiğinde serin liğini de farketti . Havalandırmak için açmış ve giderken kapatmayı unutmuş ol­

mal ı bey, diye düşündü. Aslında bey, 'diye hitap etmezdi pek. lsmiy­le de çağı rmazdı . Doğrusu şimdiye kadar nası l hitap etmesi gerek­tiğini düşünmemişti ve herhangi bir güçlükle de karş ı laşmamıştı ; kendi l iğinden olagelmişti herşey.

Ancak percereyi kapatmadan gidişine bi r anlam veremedi . Belki u nutmuş ya da temiz sabah havasının bolca girmesini istemiş olmalıyd ı. Gerçekten hemen anlaşıhyordu ki , mutfağı n kokusu iyi­den iyiye al ı nmışt ı . Temiz ve serin havayla öğü r olmuş mutfakta, günlük işleri daha bir rahatlık içinde yapabi lirdi . Ama pek iyi hisset­miyordu kendinL Kırg ınhk sayı lmasa bi le, ona benzer bir halsizlik bell i bel irsiz yoklayıp duruyordu sabah namaz ına kalktığından be­ri .

Vakit darald ığ ı için kalkıvermiş, aceleyle abdest almış ve na­maza durmuştu . Farzma başladığında hafiften üşür gibi o lduğunu sezin lemişti . Ne var ki pek üstünde olmamıştı . Öyle bitirmişti na­mazı . Üstelik duasın ı yaptıktan sonra da yatağa girmemiş, sokağa bakan penceren in ö nüne oturmuş, günlük tesbihat ına devam ederken , bir yandan da güneşin doguşunu görme arzusunu duy­muştu . Ancak güneş doğup üç mızrak boyu yükselince , lşrak na­mazını de eda ettikten sonra yatabilmiştL Neı de olsa üçylann içinde

281

Page 281: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

bulunuyordu, her zaman olduğu gibi çoğunlukla niyetliydi ya, biraz daha uyuyabi l irdi . K uşluk uykusunu da böylece savmış olurdu .

Üşütmüşsem o zaman üşütmüş olmalıy ım diye düşündü. Mut­fağ ın penceresini kapattı . Yine de üstündeki (ya da içindeki) haIsiz­liğin üşütmekten o lduğuna kesin karar veremedi . Üşütmeyi andı r­sa bile, bütünüyle vücudu o etkiyi taşı mıyordu. Bir içbı.i rku lması , bir çeşif dolu dolu kabarma ya da burgunluk verecek denli hüzne ka­yan bir i htizaz hali usuldan usuldan dokunuverip gidiyordu.

Daha üç gün önce ziyaretinden geldiği en küçük Ayhan'ın (adı­n ı and ığ ında dahi nası l s ız ım sızım sızliyor yü reciği " ah nası l) has­retinin verdiği içdaralması m ıd ı r acaba bu hal? Ama hayır! E lbet Ayhan'cağızına özlemi tomur tomur kabarıktı r hep. Onun için az bi­raz boşbulunup koyverse yüreğinin dizgin lerin i , akıp gidiyor göz­yaşlarıyla benliğ i . Meğer rahatlamış da olsa. Önceleri olduğu gibi boş bulunmuyor. Zaten onu asker olarak görmüş olmanın Qoygun­luğu var ki , içi hasretini dizgin lemişe benziyor. O deği l bu halde kendisini titreştirip duran. Üç kızı , iki oğlu ve onların çocuklarına mı bir şeyler oldu acaba?

Bu hiç değiL . Çünkü için in hiç bir yerinde onlara karşı bir kıpırtı yok, bir uyan, bir endişe sesi yankı lanmıyor. Kaldı ki , akşam geç vakitlere kadar büyük kızın ın misatirliğindeydiler ai lecek.

Hiç bir ağrı sızı duymuyordu vücudu nda. Duymuyordu ama, keyifsiz hissediyordu kendini . Evet keyitsiz ! Işte şimdi bulduğunu sezinledi halini ifade eden kelimeyi , keyifsiz! Mücerret, hem maddi , hem manevi nitelikeri haizdi bu kelime. Daha çok da manevi hatta ruh i . Fakat herhalde bir rahatsızl ığ ı , hastal ığ ı veya sayrı l ığ ı anlat­mıyordu keyifsizl ik. Sağ l ık l ı ve zinde biri de keyifsiz o labi l irdi . Bir yerlerden mi okumuştu , yoksa biri leri mi nakletmişti , ç ıkaramadı . Bir büyük i nsan , Peygamberin Darü l Bekaya göçüşleri ni i maen ; "alemin neş'esi gitti , kedureti kaldı geriye" demiş ya! Işte şimdi da­ha iyi anlamaya başl ıyordu , keyifsizliğe h ep böyle bir anlam veri­yordu . Aa bu hal ne kadar durgunlu k verici , iç huzuru bozucu gö­rünse bile , den . ve gizli bir anlamı sakl ıyor olmalıyd ı .

Pencere taraf ında duran sandalyeye kadar yürüdü , oturdu .

282

Page 282: 4-Anne Hikayeleri

Ana

Camdan d ışarı kaydı bakışlan. Bir serçe, anaç bir serçenin balko­nun demiri ne adeta zorlukla tutunuşunu gördü . Tuhaf bu ldu öyle durmaya çal ışışmı , ona rağmen cıvı l cıvı l ötüşünü: Neden böyle duruyordu , niçil"! öyle cıvı ldamanın neşesini ve tadın ı h ırsla çıkart­ma telaşındayd ı , neden? Bir çaresizl ik miydi , bi r yaln ızl ı k mıydı serçeyi böyle pürtelaş bı rakan? Ama kendisi niçin öyle bir anlam yüklüyordu serçenin bu durumuna?

Açı lmak için , keyifsizljğini ve iç burgunluğunu açmak umuduy­la Asr'ı okumaya başladı . I lk üç defadan sonrasını , bir an farketti ki , sayamadı . Oysa vukuf-ı adedi şarttı r bi l i r bunu. Yeniden okumaya başlad ı . Ayrıca anlamın ı düşünmeye verdi kendini . Belki okuduğu­nu sayması daha kolay olurdu böylece .

Kasem olsun ki asra Durdu . Çenesini daha bir gömdü göğsüne. Duydu, duyulacak

gibiydi çı rp ın ış ın l . Derinden titreşiyor olmalıyd ı . Kasem olsun k i asra Zaman mı , hayat mı , dünya mı asr? Yoksa hepsi mi veya hiç bi­

ri mi? Hayı r hiç biri olarak düşünülemezdi ! Allah ' ın üzerine and ve yemin ettiği bir şey, muhakkak i nsan ın takdir edemiyeceği kadar anlamlı , değerli ve engin ve derin o lmal ıyd ı . Neydi zaman, neydi hayat ve neydi dünya öyleyse! Içi burkuldukça kat kat açılan bir gül gibiydi , halka halka genişleyen bir su gibiydi . Ama yalnızca sezinle­yebiliyordu, ancak sezinleyebiliyordu . Bir gül gibi açı l ıp, bir su gibi halka halka genişleyen kalbinin h ızla derinleşmesini hissedip yaşı­yordu ya ; akl ı da buna inat her yöne yetişrnek için bin parçalara ay­r ı lmış bi r kristal gibi dağ ı l ıp gideyazıyordu ki :

Kasem olsun ki asra Dedi ve durup soluklandI . Kaçıncı okuyuşuydu bu? Yine saya­

mamış , saydığını sandığı anda yitirmişti . Peki ama neden bu denli ısrarla gel ip gelip dayanıyordu ve :

Kasem olsun ki asra Der demez bir sarsıntıyı and ı rı r haldir kopuyordu içinde. Ama

283

Page 283: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

neden? Şimdi soru da, cevabı da içinin denizinde patlayıvermiş bir deniz hortumuydu . Soru cevabın burgacıyd ı , cevap sorunun ge­nişleyen dalgaların ı n gelgitiydi sanki .

Kalbinin gelip yoklayan ve oyalayan gam ve' gussasından arın­mak için başka birşeylerle onu , akl ın ı ve nefsini , oyalayıcı ve yoru­cu birşeyler bulmalıyd l . Kalktı oturduğu sandalyeden . . Oışarı , bah­çeye i ndi., kilerdeki pirinç çuvalından bir ölçek doldurdu, tepsi ye bo­şaltt ı . Geri dönüp merdivenin başı na b ıraktı onu. Bahçedeki çiçek­leri n, han ıme llerin in , reyhanlann, ateş çiçeklerin in , yaban lale ve menekşeleri n bir k ısmı sulanmıştı , bey sulamışt ı . Sulanan yerler­de yeni çekmişe benziyordu toprak suyu. Nerelerden toplanıp, to­humları al ın ıp getiri lmişti bütün bu çiçeklerin ! Her biri başka başka yer'erden getirilmişti , ama hepisi bu bahçenin toprağı nda kök sal ıp fi lizlenmiş, boy atm ış, çiçeğe ve tohuma durmuşlard ı . Insan da öy­le deği l miydi? Bi li nmez ama varl ığ ına kesin i nanı lan bir alemden devşiri lmiş olarak açı l mıyar muydu bu dünyaya ve zamanı dolunca kuruyacak o lan kökler salarak yerleşiyo r, çoğal ıyor, salarak ve yaşlanarak kapanmıyol' muydu en sonunda bu dünyaya?

Havuzun musluğuna takt ı hortumun bir ucunu ve suyu açt ı , öteki ucu el ine ald ı , h ız la çekti sürükledi , hortumun kıvrımlan açı l­d ı . Su hortumunun içinde kabarcıklar yaparak yürüdü, ama elinde­ki ucuna gelmeden çiçeklere tuttu suyu . Ince gövdelerl , narln taç yaprakları suyun bası nçl ı akışı karş ıs ında eği lip bükülmeye başla­d ı lar. Bazı ların ın sulanmaktan dolayı kökleri d ışarda kalmışt ı . Bu­na rağmen yapraklan gür ve canhydı lar. Basınçlı su onları ne kadar örseier gözükse bile, sonunda onlar daha bir canlanıyorlard l . 'Oysa sulandıktan bir süre sonrasına kadar çamura bulanmış, yaprak ve çiçekleriyle çiğnenmiş veya kökleri sökülmüş gibi oluyorlard ı . Ne var ki , bi r süreydi bu. Çaresiz bir hastal ıktan yenice ayağa kalkmış bir insanm gümrah olarak karşı l ıyordu hayat o lanca neş'esi ve yor­gunluğuyle bu hallerin i görünce ve düşününce birden içi dolu dolu oldu ve hat ı rlad ı :

Kasem olsun k i asra insan hüsrandad ı r. Zamana, dünyaya ve bu hayata i hti rasla bağl ı l ığ ından handiy-

284

Page 284: 4-Anne Hikayeleri

Ana

se tutsakl ığından (ve mahrumiyetinden) dolayı mı hüsrandayd l , i n­san? Yoksa zamanı , dünyayı ve gerçek hayatı bi lmediğ inden, do­layıs ıyla yaşamadığ ından (yaşamak da neydi? bi lmek ne oluyo r­du? ve neyi bilecekti? bi l iyor muydu?) anlamına eremediğinden mi hüsran içindeydi? I nsanın hüsranda olması , muhakkak şiddetli bir uyanydı , bir gazabı geti recek i htard ı , bi r ikaz! Ama buna rağmen, bu bencii varl ık, mazhar olduğu nice nimetlere ve armağanlara ve i hsanlara aldı rmaksızın, başıboş bir sel gibi , o taştan bu vadiye, bir ' yükseklikten bir çukura terdeddütsüz atıyordu kendini . Hayat çölde kovalanan bir ceyland ı sanki onun için . Zaman kemiri len bir ma­den. Dünya, yapıp ettiklerinden daralmış bir mekan, ne var ki , ha­yat da, zaman da, dünya da bir mOhletti ve ariyetti . Ve mühletti ki , onun hüsranın ı ören bir zaman yumağıyd ı . BUmezse eğe r!

Biri nin seslendiğ ini , kulaklanyla değil de, içinin derin liklerinden kabaran bir sezişle duyar gibi oldu. I radesi dış ında bir yeJlere ba­kındı . ' Sakinleri yeni taşınmaya başlamış komşu apartman ın zemin kat balkonunda Nihai Hanım', gördü. Bakıştı lar, hayırl ı sabahlar di­ledi ler birbirlerine. Bu apartman diki lmeden önce, tek katl ı , bahçesi kendileri nki kadar geniş bir yapı vard ı . Arsayı sat ın al ıp ev yapt ı r­d ıkiarında. Nihai Hanım'lar yine buradaydı . Onlara komşu olmuş­lard ı . Kocası Özel ldarede şef gibi bir şeydi ya, uzun süre komşuluk i l işkisi kurma gereği duymamışlard ı . Bir bak ıma f ı rsat düşmemiş de denebili rdi . Bu biraz da Nihai Hanım' ın , kocasın ı görevi dolayı­sıyla varsadığı ayrıcal ıkl ı tu�umdan i leri gelmişti . Ta ki , i lk çocukla­n, yeni yeni büyüyen erik ağacından düşüp kolunu kınncaya kadar sürmüştü. Bu beklenmedik üzücü olay, iki komşu aileyi birbirine ya­k ınlaşt ı ran, giderek münasebetlerin i geliştiren bir boyut kazandı r­mışt ı . Sonra sonra görüşüp konuşarak, birbirlerine gidip gelerek, ekmekten ateşe kadar i htiyaçların ı karşılayarak gelişen bir dostlu­ğa dönüşmüştü. Ve bir tesbihin taneleri olunca, bütünüyle bir dost­luğun, kardeşliğin s ı rl ı aleminde tamamlanmışlard ı .

Salkonun demirlerine tutanarak çömelen (çünkü romatizmala­rı vard ı . ) N ihai Han ı m, sesini zar zor duyuracak şekilde .ayarla­y ıp :

- Bir hal var, diye konuştu , Ihvan bacım bir halet üzresin .

285

Page 285: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Bekleşti ler. Kendi lerinden çok, birbi rlerinin içlerin i dinliyor gi­biydi ler.

- Öyle olsa gerek, dedi , bir halet üzreyem ki , bir yerlere koya­mad ı m. Hasretle ihtizazlaşan bir vuslat gibi . Bi r yerden çağnl ıyo­rum da, gitmek için gônlüm de kayıp gidiyor, ama bazı manialar koyvermiyor. Bir düğün yerinden ayrılmak istersin de, kimlere veda etmen gerektiği ni bir türlü kestiremezsin, öyle.

- Öyle ya, dedi aynı sesle Nihai Hanım, her soluk alıp verme­de veda üzre değil miyiz? Hatta verdiğin soluğa bile veda ediyorsun ayn ı anda. Bu bir soluğa bi le şükürler olsu n !

I kisi de son cümle üzerine ellerini yüzlerine sürdüler, dudaklan kıpırdandı bi rkaç kez.

c

- Hayı r, de I hvan Hanım, diye sürdürdü konuşmas ın ı nihai Hanım , bi rkaç gün o ldu görel i . Hayra tebdi t eylesin Rabbim ! Bu apartman yokmuş, o eski tek katlı ferah bahçeli evimiz duruyormuş yerli yerince. Sizin bahçe duvan böyle deği lmiş. Duvan yüksek mi yüksek, h emen dibinden berzan ımsı bi r çukur başl ıyor. Ayağıtn atma bir i ki taş parçası al ıp yükseliyo·tum. Sizin bahçeyi görmek için . Duvara da yaslanmıyorum, biri leri yıkı lacak d iye bağ ınyor.

' Öyleyken bakıyorum. Bahçede kimsecikler gözükmüyor, ama tu­haf bağr ışmalar, konuşmalar, hatta ağlayışlar ve i ni lti ler duyuyo­rum. Bir de bahçe değişmiş, al ından moruna kadar bir gü lzara kes­miş. O sırada durup dururken eve bakıyorum. Işte , diyorum, kendi kendime, vakti tamam. Olacak şeyi biliyormuşum önceden, ama söyleyemiyorum. Fakat bir aklımla da I hvan bacıma sesimi duyu­rabi lsem diye çırpınıyorum. Sonra enkazm alt ında kal ı r da bir yer­leri yaralan ı r, diyorum ki , evin çatısı ortasmdan göçüveriyor. Çığlık atarak telaş ve kanter içinde uyanıyorum, sabah salasma durmuş müezzinin sesini duyuyorum. Içim pek rahat olmasa bile ' seviniyo-rum rüya olduğuna. Hayırçt ı r i nşaailah !

.

- Hayı rd ı r I nşaailah , diyor kendisi de, bir te laş eseri göster-meksizin . I şte şimdi vanz, şimdi yokuz.

.

Parmağ ıyla bi r yarım daire çiziyor havada.

286

Page 286: 4-Anne Hikayeleri

Ana

- Işte geldik, gidiyoruz bu gelimli gidimli yerden. Ancak o baki. Allah i mandan ayı rmasın.

- Amin, d iyor Nihai Han ım, iman ve Kur'an'dan ayı rmasın . Sevdikleriyle bir eylesin . Kaç gündür söyleyim diyordum, unutup durdum. Telaş. Sadaka çıkardım ya, bir de sen tasaddukta buIunu­ver. Ah! Teneere ocakta kald ı . Şimdilik hakkını helal et dünya ahret bacım.

- Helal hoş olsun anacığım, dedi , sen de helal et. Burdan kal­k ıp bir adı m atmaya tapumuz mu var?

Nihai Hanım'ın arkasından baktı bir süre. Ve o zaman içinden, içinin derin likieri nden bir veda e li gibi bi rşeyler kımı ıdandı . Kalkt ı . Musluğu kapattı . Bahçeye baktı . Bir an uzaklaşt ı bahçe, uzaklaştı ve değişir gibi oldu. Ağaçlar, çiçekler, az i lerideki kiler ve kümes sis içinde yokoldu sanki . Sisin ortalarında bir yerde , bir şimşek i le yan­lan gökyüzü damarı gibi bir boşlukta, i ri taç yapraklı k ırmızı güllerin usuldan usuldan titreştik lerini gördü . Ama bır andı bu ve içinin da­ussı lası gibiydi . Başı dönüyor muydu, uğulduyor muydu? Bir rüzg,; arın anaforuna mı yakalanmışt ı? Yoksa bir kapı mı aralanmışt ı? Evet bir kapı . . . Öyle ya, bir kapı olmalıydı , kendini çekip enginlere, yüksekliklerin uçsuz bucaksız enginliğine adeta emercesine götür­müş müydü. Bunu bir garip, şimdiye değin duymadığı bir hoş koku dalgasıyla daha �i r derinden aig ılad ı . Ve bir ses . . . Bir şimşek h ızıy­la, bir kanat vuruşuyla varl ığın ı iŞ ık parlamasıyla atlaslandı ran bir sesi duyar gibi o ldu. Ses olmasına sesti , ama bir nur şelalesini an­d ın r bi r vuruşun sesiydi bu.

Telaşla yukarı , /eve yürüdü . Içi adeta engin leşen bir deniz yü­zeyine kesmişti . Akl ında ve zihninde büyüyen telaş titreşimleri , içi­nin bu enginliğine çarpıp parçalanıyordu , ama d ış ında yokoluyor­du aynı anda. Merdivenin orta bir yerine geldiğinde, biraz önce bı­raktığ ı pirinç dolu tepsiyi hatırladı , döndü, ald ı . Çabuk çabuk merdi­ven basamakların ı tırmandı . Merdiven başına gelince, geriye dön­dü baktı ; O sesi bir an daha duydu. Açı l ıp kapanan bir kanat sürtün­mesiydi sanki . Ama hiç bir şey görmedi. Baktı , bir an dald ı , giriş ka­pıs ıyla aradaki boşluk, çevre duvarın ın ötesinde uğu ıdayan so­kak,günlük hayhuyu yaşayıp yoğun laşan şehir hayatı vardı . Ama

287,

Page 287: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

kendisi için yitip giden bir nesneydi art ık bu'nlar ve belki de herşey. Biraz özde bir yankı u yandı rmıyordu bütün bunlar. Bir an kendini dinledi , o zaman dudakların ın ve çıkarttığı sesin ağır ağı r yankısını farketti . Sure-i Yasini okumakta olduğunu anlad ı . /

Anladı ki, bahçede görür ve h ış ı rtısın ı duyar gibi olduğu O'ydu. Vakit dar o lsa gerek, diye düşündü. Nihai Hanım' ın anlatt ığ ın ı da yorumlar gibi o ldu o an . Tamamdl .

Artık acele etmesine gerek bi le yoktu . Yavaş yavaş içeriye yö­neldi . Holü geçti ,aç ık mutfak kapıs ında bir an durup içerisine ba­k ınd ı . Öyle duruyordu mutfak: Oynayan çocuğun b ı rakıp gittiği oyuncakları gibiydi tencereler, tabaklar, çatallar, kaşıklar ve her­şey. Yemek hazırl ığ ı na girişmesi gerekmiyordu art ık. Piri nç tepsi­sini tezgaha bırakt ı , oturma odası na geçti . Kapının hemen yanında duran koltuğa oturduysa da, burasın ı uygun bulmadı . Çünkü sırt ın ı K ıble'ye dönerek oturmak duru munda kal ıyordu. Huzursuzland ı . Kalktı , divana geçti. Koltuk minderlerinin ikisini soluna ald ı , yasIan­d ı . Bir an soluklandI . Karşısı na düşen duvarda ası l ı saatın biteviye işleyen tik taklanna kaptırd ı kendini. Saat on ikiye on vard ı . Saatın altındaki çiviye siyah kadife çanta içinde Kur'an ası l ıyd ı . Çantanı n üzeri alt ın sarıs ı sı rmayla işleme Besmele yazı l ıydı . Okudu. Keli­me-i Şehadet getirdi. Eli kendi liğinden h ırkasın ın cebine gitti . Tes­bih ini ç ıkard ı . Işaret parmağıyla tanenin i lkini kavradı ve:

- Allah ! Dedi . O an saat ı n üzeri nde O'nu gördü. Pencereden dışarı

kaydı bir an bakış ları . I ki serçe birbi r!eriyle oynaşıyor o lmal ı lard ı . Ve yeniden O'na dayanı lmaz bir istekle baktı . Kanat sesini andınr o sesi de duyması bir o ldu. '

GÜlÜmsedi . Öğle ezanı okunuyordu . Dış kabının ziline bastı Ahmet, bekle­

di. Anahtar cebindeydi , ama elindeki paketleri yere koyup anahtarı çıkartmağa üşendiğinden zi le bir daha bast ı . Içerisini dinledi . Hiç bir ses yoktu. Namaza geç kalmamak için paketlerden bir kısmın ı yere bıraktı en sonunda, anahtarın ı ç ıkartt ı , kapıyı açt ı , g i rdi .

Merdiveni gürü ltülü bir şekilde ç ıktı . Içerde yabancı bir kimse \

288

Page 288: 4-Anne Hikayeleri

·Anlü

varsa duyup çeki düzen versinler diye. Holü geçti , mutfağa girdi , paketleri tezgaha b ı rakt ı .

,- Hacıhatun! Içerde misin? Diye seslendi . Cevap beklemeden üzüm paketinden b ir salkım

ald ı , suyun altı na tuttu . Raftan bir tabak alarak üzümü koydu yıka­d ıktan sonra. Mutfaktan çıkt ı oturma odasına geçti .

Onu divanda yaslanmış şeki lde oturur buldu . Uyuyor gibiydi . Uyandı rmamak gayretiyle kapı yan ındaki konuğa sessizce oturdu , el indeki üzüm tabağ ın ! dizlerini üstüne yerleşti rdi .

- Sen niyetli misin bugün de? D�ye sordu . Cevabı nı beldemeden üzümü yemeye koyuldu .

. Tez bitirdi üzümü. O'an ezanın okunduğunu iıat ı rladL BeUd farza yetişebilirim, diye düşünerek kalktı . Divamn üzeri nde oturur duran kans ın ı uyandırma gereği duydu .

- Ben camiye gidiyorum, dedi sesini bi raz yükseltereJ<. Karı­sından hiç bir tepki gelmediğini görünce, yanma yaklaşt ı ve yeni­den :

- Uyuyor musun? Dedi . Yine hiç kıpırtı olmad ı . Elindeki tesbihi fa.rketti . ışaret par­

mağına, düştü düşecek tal<ıi l kalmişt� tesbih ya; iıçi titredi ve OşOr gi­bi o ldu . Dikkatle bir kez daha bakt ı , bekledi . Gürü ltüyle öksürdü. Soluk al ıp a lmadığ ından şüphelend! , o na doğru eği ldi , din ledi bir süre . Hay ı r soluk al ıp vermiyordu , Omuzuna dokundu usu lcana, hemen !<at ı ! tğ ! hissetti ve {) an herşeyi , yani tel< bi r gerçeği anladı . Derinden solukland ı , burnundan a lnma doğru şiddetli bir acın ın h ızla kayd ığ ın ı duydu.

- I nna l i l lah . . . Dedi . Karıs ın ın yüzüne baktı . Engin bir tebessümün öylece do­

nup kald ığ ın ı ve bir tutam saçın ın başörtüsünden d ışarı taşt ığmı gördü. Usulca o bir tutam saçı başörtüsünden içeri soktu. Öyle eğii­diği halde, kendiliğinden gözlerin in buğuiandığ ın i sezinledi . Içten , handiyse sessiz h ıçkı rd ı az bi raz.

289

Page 289: 4-Anne Hikayeleri

, Anne Hikayeleri ------------------

KEDIDIR KEDI Kami l DORUK

Gündüzün giderayak olduğu , gecenin de henüz gelip yerleş­mediği -eşyanın yüzüne iyice çökmediği- akşamı n alacakaran­ı ık saatleri için yaşlı lar, yeri geldikçe, pek içaçıcı laflar etmezler. Ka­za ve belalar, insanı n üzerine çul'lanmak için fellik fellik dolamr, en ufak bir dikkatsizliği kOllar, tetikte beklermiş . Tekinsiz saatler o la­rak anı l ı r yani, güneşin Batı'ya vardığı bu saatler. Uğursuz haberler genellikle bu vakitlerde gel irmiş. Küçükler içeri çağ ır ı l ı r, yakındaki bakkala veya komşuya gönderilecekse, kapıdan çıkarken, dikkatli o lması , fazla oyalanmadan dönmesi , yolda karş ıdan karş ıya ge­çerken sağına-soluna bakıp gelip, geçen arabaları kol laması , ı s­rarla tenbih edi l ir ; gençleri n de arabayla yola çıkmas ına taraftar olunmaz. Yaşl ı ların bu tutumları e lbet sebepsiz o lamaz.

Gerçekten de; gündüz i le gecenin kıyı lan arası nda gerili gr i bir köprü olan, sonia baş ın yaşandığı , adeta, savaşan iki ordunun or­tasında bulunuşu n şaşkınl ık ve tereddüdünün bizi dürtüp tedirgin­Jeştirdiği ve güçsüzleşti rdiği bu saatlerde, gelen nahoş haberler, . nerdeyse saydamtaşmış, savunmasız içimize daha bir yal ı nk ı l iç i şler. Evlerinde, l<aynayan teneerelerin buharlarından buğulucamII pencereleri n tül leri ard ı nda eş ve çocuklatın ! bekleyen, canları gözleri nde yolları gözleyen anaların, kadınların, 'esirrneğe haz ı r, semender kuyruğu gibi i nce i nce seğiren, güneş batıya çeki l ip da-

290

, , . \�

Page 290: 4-Anne Hikayeleri

------------------Kedidir Kedi

ha alçaldıkça, kafesteki esir kuş s ıçrayışların ın t ıp/rt ıs ın ı andıran bitimsiz depreşmelerle daha bir başdöndürücü uçurumlaşan , uçu­rum diplerinden göklere yükselen dere ve bir orman derin liğinden derelere karışan yaprak ş ı rı lt ı s ın ın s ırdaşı esrarkeş kulaklar gibi esrikleşen , çelik çemberler cenderesinde titreşen yüreciklerin i , ka­ra haberler, yağl ı bir yangın kurşunu gibi deliverir de, ciğerlerini pa­ralar, dağlar dağ gibi parola bilmez kan parlakığ ında alevleriyle. Ve gözyaşları . . . için , tane tane, parça parça dökülüp toprağa geçişi misali , akar, akar, akar ... arzın delişmen damarlannı yans ıtan ay­na'pınarlann ın çakmak çakmak k ışsonu yağ mu rlarıyla başlayan sel 'ayin lerinin başaçık ı lmaz coşkusuyla-ayin müziğin in ç ı ld ı rtan çağ ı lt ı s ıyla, -ki , d ipteki çak ı l lar notalar, içteki boş luklar da icra aletleridir- ve aktıkça yıkar, entir, deler ve delirtir değdiği her yeri ve yerlebir eder değdiği herbir evi-koca koca, koca akıyorsa.l . .

***

Büyük kentlerde, zamanı n t ıknefes tekerlenişinde sık ış ıp ha­vasız kalan insan yüzleri , akrep sokmuş gibi kansız , ye l in çoktan kovulup yerini dumanların aldığı yapı lar içinde ve aralarındaki , dar­geniş hep kalabalık, yollarda isJçinde, terli ve damar damardır. Sa­atlerce u laşı lamayan dakikahk uzakl ıklarda, santim santim i lerle­yen araçlarda, sinirler her saniye milimine dek geri li r, geri lir , kopar, kopar ve sonunda rahat nefes alamayış ını n çabuklaşt ı rd ığ ı , nefe­se i ht iyacı olmayan , görünürdeki ve donuk rahatl ığa ,erer yüzler; ama yine re�k yok: büyük kentlerde boşuna aramayın .

Büyük kent zamanın ın bu yüzsüzüğü , ancak nineleri n yüzün­de pek yüz bulamaz. Çok şükür onların , kentin üç-beş ki lometre ötedeki filanca semtinde, ü lkeler ve şehirlerarası seyahatten daha uzun süreli ve daha zahmetli bir yolculuğu gerektirecek semtlera­rası seyahat için , tan ıdıkları ya yoktur veya kalmamışt ır. Yani ; ken­te sonradan, i lerlemiş yaşı nda çoluk-çocuğunu peşinde sürükle­nerek göçmüşse, yakın çevrenin dışında tanıdığı yoktur, eski kent­I i lerdense, yaş ı tları nı n pek çoğu bu dünyadan göçüp gitmiştir, kal­mamışt ı r.

Yarısı yol seviyesinden daha aşağıda kalan, odu nluk, kömür-

29 1

Page 291: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----. ---------===-----­

lük, ki ler ve sair o larak kullan ı lan --zamanmda- bodrum kat ın üzerindeki ik i katı l , ahşap, beton apartmanlar arası nda s ıkışıp kal­mış, üst katı cumbalı eski Istanbul evceğizinde, gözlerinin biri mavi diğeri yeşi l olan, uzun beyaz tüylü kedisiyle başbaşa yaşayan Şeh� riyar Hanımninenin yüzü, pamuksu aklığıyla zamanın yüzlerda oy­nad ığı gölge oyun lanna yüz vermemiş yüzlerdendi . Pamuk kedi­siyle pamuk nine ak.l ıkta yanşıyor gibiydiler. Görüntülerin ve yüzle­rin durmadan değiştiği yeryüzünde , beyazı n baharına, değişen mevsimlerin ötesindeki değişmez baharına, yüksel miş iki beyaz kelebekmişçesine süzülüyor!ardı kendi semalannda. Kökleri yerin derinl iklerine süzül müş zengin yeraltı suların ı özü msemade iyice ustalaşmış ulu bir çınann ucundaki taze filizlerin ışı lt i i ı saydaml ığ ı , böyle akça-pakça ninelerin nuriu yüzlerinden daha da görkemli de­ği ldir kuşkusuz. Bu, uzun bir dünya hayatın ın yetkin ieştirdiği bir ru­hun göğe yöneimeyi bilip ardan kendisine vuran ış ığ ın yansıyışın­dan başka bir ş.ey değildir.

Zaten peı, az olan gOniü!< i htiyaçları dışında evinden çıktığı gö­rülmeyen Nine, ai<şam üzerleri , ölçOlü lüğünden çok şey kaybetmiş cumbanın, boyasmdan hiç bir iz kalmamış çerçeve ii penceresinin , çamaşı r i laçları ve güneş ışınlarından sararmış, son zamanlaroay­sa su yüzü görmemeden koyulaşmağa başlamış, naylonlarına gö­re daha kalın iplikii ve iri delikli -belki de kendi zamanının en incesi olan-, keten tüiü ardında oturur, ve usul usul , yani dik olmayan ba­kışlarla sokağı seyrederdi. Kendini iigilendirmeyen şeyleri görme­diği tereddütsüzce söylenebi li rdi . Yiyecek kabil inden ihtiyaçları için köşedeki bakkala gidip gelirken de böyleydi bakış'!an . , Akşam ezanların ın okunmağa başlama.sıyla birl ikte otu�duğu yerden ağı r h areketlerle kalk!p uzaklaşıman, başı ndaki beyaz başörtüsü , o sa·· atleri n melankolisinde, görenier için , onu korumak üzere baş ın ın üzerinden ayrı lmayan ak kanatlı bir meleği düşündürtebilirdi kolay­ca. ,

Son yedi y ı ld ı r, evde ai lesinden Idmse hayatta kalmadığ ı için , b irlikte yaşadığı beyaz kediı bir bakıma, ai leden kalan bir yadigar ödi Şehriyar Nineye. Soğuk bir kış akşamı , sokak kapısın ın dibinde bir miyaviamadan içi sızlayıp rahatı kaçan Şehriyar Han ım, daya-

. \�

292

Page 292: 4-Anne Hikayeleri

�=-==-""""""---_.=-=---==--� Kedidir Kedi

namayı p sokak kapısını açmış ve bembeyaz bir yün yumağ ı kuca­ğ ı nda olarak içen dönmüştü. Kolları arasında thi l ti ıi l titreyen yumu­şak topak K.adml ı i< duyguları n ı ayaklandı rm,ş , e nsesinden beline doğru bir ürperti seline kaptırm ı şt ı onu . Yavru kediyi h e me n mut·· fakta yanan odun sabası n ı n k ıy ıs ına yerleştirmiş, birkaç dal<ika sonra daı ağımm dibine, içi ı l ık süt do lu ufak bir kase sürmüştü. I n­

'cecik pembe di l in sonu gel mez Şıp'şıp!auta süt e dokunuşunu sey­rederkenı kuşkusuz, dünyanın en mutlu kadım Şehriyar Hanı m idi . Kedicik, o günden sonra evde, ailenin bir ferdi gibi olmuştu ; geldi­ğinden bir yı i sonra da, artık iyice yaşlanmış olan Şehriyar Hamm­nine ile yapayalnız �<aimışlard ! ; ve tabiidjr, daha bir bağlanmışlarch birbirleri nfJ.

Ev, Şehriyar !\linenin kendi babasmınd ı . Bundan oniki yı l önce, ayyaş kocasından o lma iki sakat I<ızmdan büyüğü de ölünce baba evine dönme�< zorunda kalmıştı . Iki sene sonra da, yine kendisi gibi kimsesiz kalmış olan kızkardeşi gelmişti. Ama peı< içli bir kadın olan kızl\ardeş, baba evine döndmcten SGkiz ay sonra ölmüş ve babaları �.7rı büyük eviadıyla son günlerini yaşamağa başlam!şt ı . Yine de bu son günler dört yı, ida.rı biraz fa::da sürmüştü . G eçimleri ni , bi r za­manlar babanın marangozharıesi olan, şimdi ise bir mobilya teşhir V�3 sa� ış yeri olarak ku!!amlan, iki so!,ak ötedeki cadde üzerinde bu­lu nan dül{kanm �drasından sat.�l ıyoriardı . Yürüyebil i rken baba n ı n g id ip alrnakta olduğu !<ira, yü rüyerniyecek duru ma gelince, h e r ayı n i lk haftası içinde bir ç ı rak. taraf ından getirilmeye başlanmişt ı v e halen, bi r Idşiden fazlasmın ihtiyacın ı göremeyecek olan kira bedeli böyle geHyordu Şer:fiyar Nineye. Onun da daha 1az!asml düşü ndüğü yoktu. Tabii uza!( bk akraba gibi görül meyi uzun yı l lar do�ayıs!yla ha�<etmlş o!arı dükk.§m kiracıs ı , su ve eiektrik faturalar ı , vergi i ş leri gibi şeyleri, yine bir çırağ! görevlendirerek, haynna gör­dürüveriyordu. Böylece, bu evde yaşayan olduğu d ışa karşı ispat-· Ianm ı ş o luyordu, ayda bir. .

Bir a�<şam üıeriydi yine. Nine, eiirıdH ı<apakh , beyaz amayeli bir . çin�(o kasa, sokağın sonunda, yani beş aH! ev ö1edeld köşe bakkah­

na gitmek için kapıs ından çıkmış, ağır adı miar�a yürürneğe başla­m ı şt ı . Bu esnada, çıkarken iyice öıiemediği ı uzun yı l ların yağmu r

293

Page 293: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----",-----------­

ve güneşini yiye yiye boyası dökülmüş, hatta yer yer çürümeğe başlamış ahşap doğrama kapısı usulca aralandı . Ve N inenin, be­yaz tüylü yaşl ı can yoldaşı kedisi , sahibesininki ler gibi ağı r adımlar­la, dalg ı n dalg ı n d ışa rı süzüldü. Kuyruğu kapıya henüz değer du­rumdayken , sokağı n serin liğine doğru eğil ip gerinip, göğsündeki tüyleri pembe di l iyle taradı . Eylü lün girmesiyle beraber, akşam üzerleri hava serin olmağa başlamış, bu da, içerde yata yata iyice uyuşuklaşmış o lan yaş l ı kedinin, güz güneşine aldanıp dışarı çık­t ıkça pek hoşuna gitmez olmuştu. Şu anda güneşin son ış ınları da çekileyazmış o lmas ı na rağmen, sahibesine olan aşı rı bağl ı l ığ ı , onu sokağa sürü klemişti işte. Kald ı r ırnda sağa sola bak ınd ıktan sonra, o da bakkala doğru yürürneğe başlamıştı ki , kendisini gör­meden veya görmüşse bi le aldırmadan üstüne doğru koşa koşa gelen altı yedi yaşlarındaki bir erkek çocuktan sakınmak için ani bir sıçrayışla yaya kald ı rı mı ndan aşağı atlayıverdi . Atladığı yer yol or­tası değildi ama, o sokak için fazla olan bir h ızla gelen özel bir sarı spor otomobilin geniş kara tabanh arka tekerleğinin hemen önüy­dü.

i i

Kaldır ım taşlarına sürtünen bir lastiğin keskin cayıit ıs ıyla birlik­te , madeni ama küt bir çarpma sesi , sokağın kendi olağan uğultu­suna aykır ı l ığ ıyla kulak ları t ı rmalay ı nca, köşedeki bakkala çok yaklaşmış olan Şehriyar Nine de, herkes gbi başını kald ırıp bakmış ve sokağın öbür yarısında, yani beş-attı metre kadar ötes'inde, sarı renkli'; çift kişi lik bir spor otomobi l in ön kısmından f ı rlayıp havada uçmağa başlayan bir yaşl ı erkek görüntüsüyle karş ı laşmıştl . He­men hemen aynı anda da, damarlardan kanın çekiliverişine benzer bir halsizlik hissiyle gözlerini yumuverince , yumuşak insan gövde­sinin sert kald ı rı m taşlarına bi r çaput bohçası gibi düşüşünün, o, kulak değil insanl ık zarmı patlatıcı , o anlatı lamaz "patı" se�ini duy­muştu : hani bi r ok, onu gören gözlere mi l çeker, sonra kulakları de­lip geçer de, insan yüreğine şık bir sesle gömülüverir ya, işte öyle. Şimdi Nineyi kuşatan, saran ve sıkışt ıran dünya, oyalayıcı ve uyu­tucu ve yutucu ikiyüzlü lüğünden s ıyrı lmış o larak ası l yüzüyle kar-o ş ıssında dikilmiş, kulak, beyin ve yürek üzerine, barajdan boşanır-

• b

294

Page 294: 4-Anne Hikayeleri

-----------------Kedidir Kedi

cas ına, bir asit sağanağı gibi yağan, kahkahalar atıyordu .

Zannedil i r ki i htiyar ruh lar aniden heyecanlanmazlar. (Oysa her ruhun bir püf noktası vard ır.) I htiyar ruh, elbet yanl ış bir deyim. Bir şey, ölüm onun gibi gerçekt�n son durak olacaksa zaman içinde gitgide i htiyarlar.

I htiyar bedenler, taşıdıkları ruhun ani ve de coşkun ayaklanış ı­nı dışa hemen yansıtacak ne bir ten ve kas, ne de bu iletkenlikle bir sini r yapıs ına sahip olmad ıklarından, heyecans,zl ıkl� itham edi l ir­ler. Oysa heyecanlar, mevsimlik sebzeler gibi gecikmeğe pek gel­mez; hele turfandası pek s ı rıtır. i htiyar bedenler de, kendi liğinden, bu iğretilikten korunmuş olurlar -heyecana hemen kapi lmamak­la.

Nine , dikkatleri kazaya yönel miş telaş! ! ve merakl ı insanların arasından, iç halini belli etmeyen bir d ış görünüşüyle, dönmüş, evi­ne doğru yürürken , kapıs ından içeri kendini atıp-atamamanın pa­niğiyle boğuşmaya başlamışt ı . Kapın ın önüne vardığında ise, yer­lerdeki ve hatta kapıya kadar s ıçramış o lan kan lekeleriyle yüzyüze geldi . Oysa kaza ta nerde olmuştu? ! Peşisı ra kendisini takip mi edi­yordu hala? . . Mümkün müydü bu artık? .. Eve mi girmeli ; yoksa dÖ- . nüp bakmal ı mıydı arkası na? Bu arada, yaya kaldı rimm kıyıs ında diki lmiş ve yolun ortasına doğru bakmakta o lan küçük çocuğu far­ketiL Biraz toparlanıp cesaretlenir gibi o ldu . Baş ın ı çevirip yola bakt ı . Kan izleri ni n kaza yeri ne 'kadar uzayıp uzamad ığın ı merak ediyordu. Izi takib edince, tabii, yaya kald ırırnın ancak yarım metre kadar i lersindeki kan gölünü n o rtas ı nda, bel inden kuyruğunun ucuna dek yere bir kırmızı leke gibi yapışmış olan kedisini göruver­di . Sağ kulağı üzerinde uzanmış pamuk kedinin sol ön ayağı , hava­yı t ı rmalamak istiyormuş gibi hafifçe kalkıkt ı . Bu kez gözlerini ka­patmad ı Sokağ ın ortası nda yapayalnız yansıyla yatan ve biraz sonra bir başka aracın gelip, kalan öbür yansını da kald ırıma yapış­t ı racağ ı kedisine dumanh ve titrek gözlerle bakarak, evinin aralık duran kapıs ına doğru yavaş yavaş yürürneğe başlad ı . Kapıdaki , p ıhtı laşmaya başlamış, yani yürek rengine bürünmüş kan lekeleri­ne bir kez daha baktı. Akşamın, san üzerine griden oluşan alacaka­ranl ığı atında kapı , adeta başka bir dünyaya aitmiş gibi , ayaklan- .

295

Page 295: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

mış bir çöl grubuna dönüşmüştü . Kapıdan içeri i lk adımın ı atan'Ninenin yüreğine bir ebabii bulu­

tu çul lanmışt ı sanki. Şakaklanna doğru bi r basınç art ış ıyla ürperdi . Midesinin ufal ip bi r dan tanesi kadar kaldığını sandı . Ve, al ışk.anl ık sayesinde kapattığ ı kapın ın arkasına s ı rt ın ı dayayıp, bitkin , f ıs ı lda­d ı : "Bi r Tanemı" Ama duyamad ı .

Şehriyar Han ı m ni ne d ışar ı ç ıkar�en başlamış o lan akşam azanları susmuş, o rtal ığa, kül tadma henzer kekre bi r sessizlik çökmüştü.

296

• b

Page 296: 4-Anne Hikayeleri

�-----"""""""-------�---- Arabacı

ARABACı Kemal TAH i R

Çerkeş'ten ç ık ınca hayvanları durdurtdu . Yere atladı . Araban ın üstünde döşeme yoktu. Arka dingi li , su lak çivisine

kadar geli çekti . Bu suretle araba, ok boyunca uzamışt ı . çatalın al­tma as ı h yağdanl iktan tavuk kanadmı al ıp tekerlekleri yağlad ı .

Sağ hayvan, Delikır, huysuzlanıyordu. Arpa çuva! ıyle , saman çuva! ın ı çatalm üstüne taşıd ı . Dikkatle

bağlad ı . Ön tarafa, hayvanların yem torbalarm l j ö rtü leri ni , I<endi yorgan ın ı yerleşti rdikten sonra arabaya bindi . D izgin leri topladı . Kamçısm ı beygirlerin sağrısma hafif dokundu rdu.

- Döyyt! Haydi oğlum! AI aslan ım! Güneş batmal< üzere idi . Ağaçların uçları k ızarmışt ı . Dumanh

akşamm içinde şose dümdüz görünüyordu . Kenardaki hendekIe­rin hizasında aral ık aral ık kavak ağaçları , tarla çitle ı; vard ı . Tarlala­r ın çok uzağı nda boz tepeler başl ıyordu .

Delikı r'm rahvanı açık o lduğundan , sol hayvan Pamukkı r, ona yetişrnek için 't ı rı sa kalkmışt ı .

Arabacı , iyi beslenmiş, genç beygirlerine muhabbetle, iHiharla bakt ı . Ikisi de talinıli asker gibi kulak kulağa gidiyorlardı . Okun üstü­ne dayadığı çizmeli ayakların ı altına al ıp yerleşerek bir sigara yak­t l . Tekerlek!erin dingi l kapaklarına vurdukça çıkard ıkları çelik çın­g ı rak sesleri , hayvanlann boynundaki zi l lere karışıyor, arabacı al ı-

297

Page 297: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

ş ık o ld�ğu bu lezzetti g ürültü i le keyifleniyordu. Sigara dumanı yü­züne vurduğu içi n gözlerini kısmışt ı . Elmacık kemikleri çıkıntıh , bı­y ıklan düşük o lduğundan, suratı daima gülümsüyo r gibiydi .

Eşeklere b in miş üç köylüyü arkada b ı rakt ığ ına memnun ol"" du.

- Döyyt! AI aslanım, haydi oğlum! diye kamçıs ın ın ucu ile bey­girleri okşad l .

Şosenin yanı ndaki küçük s u biri kinitisinde, sazann ortası nda, bi r leylek, bir ayağ ın ı karnına, uzun gagas ın ı göğsüne saklamış, dinleniyordu .

Parmağı n ın ucuyle sigarası n ı o tarafa f ı rlattı . - Ateş buyur, hacıbaba! Çocukluğundan beri leyleklerin gagasln l çubuğa benzetiyor­

du. Kalaslan oynayan bir köprüyü , tahta gürültüleriyle geçip şose­

nin dönemecini k ıvrı l ınca, epey i lerde yaya yürüyen iki kad ın gör­dü . Entari lerin in arka etekleri ni başörtülerinin uçların ı savurarak, h ızl ı h ızlı gidiyorlard ı . Iyiden iyiye bastıran karanlığa rağmen, birisi­nin s ırt ındaki heybe fark edil iyordu.

Arabacı , arka tekerleklerin üzerine yerleştirdiği yem çuvallann ı düşündü : "Fıkaralan oturturum. Dua etsinler teyzeler." Genç mi, i h­tiyar mı olduklann ı uzaktan anlayamadığı için , siyah fötr şapkası­nın, yağmur yiye yiye aşağı düşmüş kenarların ı ihtiyaten sıvazlad l . B ıy ı klan n ı yoklad l . '

Araba yaklaşınca, kad ınlar dönüp baktı lar. Dizgin leri çekti : � Teyzeler, Suhizarı 'na buradan m ı gidi li r? Omuzunda heybe olan kad ın , erkek gibi kal ın' sesiyle güldü : - Bedave deyive�mek olmaz oğul . Bizi arabana bindirirsen sa-

na yolu gösteririz , dua ederiz.

298

Page 298: 4-Anne Hikayeleri

--------------------- Arabacı

- Bindirmesi· kolay ama halacağırn, baksana sandık yok. Tah-ta çekeceğiz diye sandığı kald ı rdık da arabayı sal yaptık. Arkadaki çuvalların üstüne oturur musunuz?

/' - Eksik o lma, otururuz, ayağımız yerden kesi lsin yeter. - Haydi , atıayın bakal ım. H iç konuşmayan kadın ın , karanl ıkta yaş ın ı tahmin etmeye ça­

l ışmış, yüzünü gözlerine kadar kapatmış o lduğundan birşey anla­yamamışt ı . Hayvanları kamçı ladıktan son ra laf açmak için sor­du :

- Suhizarı buradan kaç saat çeker. - Ayakla beş, alt ı saat. - Iyi , bizim hayvanlar üç saatta a l ı r demek!

) - Alı r elbet, Allah bağış lası n. -lAmin , teyze! Hep o sesi kal ı n karı konuşmuştu. Biraz sustular. Suhizarı 'na kaçak tahta yüklerneye gidiyordu. Çerkeş'e üç, üç

buçuk saat olduğunu söylemişlerdi . Bunun doğru çıkmasına sevin­di .

Bu sefer, kal ı n sisl i kadın sordu : - Suhizarl ı mısın sen arabacı? - Hayı r teyze ! - Kiraya mı gidiyorsUn? - Kiraya gidiyorum. - Taşpınar'dan sonra Köklü ler'den sapaeaksın . Sapacağı n

yeri gösteri riz. - Eyvallah . . . Lakin Suh izan 'na bir saat kala hayvanları sula­

mal ı . - Yolda s u çoktur. Taşnıpar'da sulars in.

299

Page 299: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Öteki kad ı n i lk defa lafa karışt ı . Arabacıyı gizlice güldürecek kadar kekeliyordu : '

, - Tahta m ı yükleyeceksin oğul? - Tahta yükleyeceğim. - Iyi . . . Çerkeş'a mi götürülecek taQ!:alar? - Daha i leriye, Kurşunlu nahiyesine. Tren yolu döşeniyor ora-

lara . . . - Döşeniyormuş , öyle diyorlar, buralara d a gelecek, diyor­

lar . . - Buralann sözü mü olu r. Karabü!<'e, Zonguldak'a. gidecek.

Kal ı n sesli kad ı n : - Bizim rahmetl inin kardeşi o taraflarda oturu r, dedi , bi lmem

bi l ir misin . San yağız bir adamdır . Ayağı da biraz topal. Abdurrah­man derler.

- Bilernedim teyzel - Karısın ın köyü I Igaz'a yakm. O söyledi : Tren yolu kıtlı !'\ getiri-

yormuş. Gelin ler kötü olmuş hep. Rabbim saklasın . --- Bırak şöyle lafi teyze . . . Tren yolu k ı t l ık getirir mi? Ağam da

benim gibi arabacıd ı r. Lakin benden ziyade mal! var. Dört çift bey­gi r, iki yayl ı . . . Treni o da sevmez. "Ekmeğimizi bir gün elimizden alacak!" der,

- Allah göstermesin , arabacı k ısm ın ın ekmeğini kimse ala­maz.

- Ben de öyle diyorum. Iki senedir hat boyunda kiracı l ı k ede­rim. Geçiniyoruz. Tren işlerse arabaya iş kalmaz mı? Kamyonlar için de böyle denildiydi . Ald ı rma, yalan çıkt ı . Suhizan'm,t . .

"Kaçak tahta yüklemeye . . . " diyecekti vazgeçti. - Suhizan'na tahta yüklemey� de tren gelecek değil ya . . . - Elbet gelemez, ne haddine. Arabacı beygirleri'ne arkadaşça bakt ı . Delik ır' ı , tayken al ıp bü-

• b

300

• h·

Page 300: 4-Anne Hikayeleri

-==------------------ Arabacı

. yütmüş, sürülmüş tarlalarda koştura koştura, rahvana al ıştı rm ış­t ı .

Kadınlar aralarında trene dair konuşuyorlard ı . Kal ı n sesli ka­dm:

- Arka arkaya odalar bağlamışlar, dedi , amanın , ev gibi imiş. Kocaman . . . Bizim köyün adamın ı hep doldursan , Bulgurlu 'nu n , Değirmenarl'CC!sı 'n ın ahalisine de y e r kal ı r, diyorlar. Bir bağ ı rırmış gel irken . . . kömüş (Manda) sürüsü gibi .

Öteki kekeiedi : - Ne olacak, gavur i şi . . . Öyle bağ ırı r elbette . . . - Bağ ı rsm b'akal ım. Arabaci , sigara yal<mal< için kibrit çaı< ınca, kal ı n sesli kad ı n

sordu : .- Evlad ım, anan baban var m ı 'köyünde? Arabacı , yaşı! koy kadınları nın yüreğini s izlatacak laflan iyi bili­

yprdu . - Ne anam var, ne babam . . . Dür;ıya yüzünde bir başıma kal­

d ım. - Vah oğul vah ! Kimin kimsen de mi yok? Demin , ağabeyisinden bahsettiğin in farkına varmamışlard ı .

Buna, ayrıca memnun oldu . . - Hiç kimsem yok halacığ ım . -- Ne tarafhsm asl ında? "Çankır ı 'n ın Şabanözü nahiyasi nden" diyeceği yerde, kamçı-

s ıyle uzak bir yeri gösterdi : - Buraya aras ı çok . . . Yozgat taraf ındanız! - Evlenmedin mi hiç? Arabacı , büsbütün kederlenmiş gibi davrand ı : - Kimsesiz adam nerede evlenir? Evlenemedik işte.

301

Page 301: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Yazık olmuş. - Yazık olmaz mı? Pek yazık oldu valideciğim. Yazık o ldu ba-

na . . . - Askerliğini yapt ın , bitird in mi? Nüfus kağ ıd ı küçük yaz ı ld ığ ından askerliğine daha iki sene

vard ı . Fakat gene yalan söyledi : - Yaptım. Hay ı rl ı sı i le bitti , gitti. Ne dersin ,asker ocağı nda ça-

vuş bi le o lduktu . - R abbim devlete , mi l lete bağ ışlas ın . - Amin deyzel Bir müddet konuşmadan gidildi . Bu sı rada kekeme kan haz ı r-

lanmışt ı : - Araba kendi malı n mı? diye sordu. - H ayvanlar da, araba da kendi mahm. - N eyse, mal sahibi o lduğun iyi . ,

� - Ayhkçıhğı sevmem. Bak şu Delikı r'a. Tayken kendim yetiş,.. t irdim. Yanına eş bulncaya kadar yirmi gün dolaşt ım. lakin şimdi çiftine i ki yüz l i ra verseler satmam. Merakl iyız işte . . . · Bak, arabayı Amasya'da hususi yaptırd ık. Ispitferi ekli deği ldir. Bütündür. Kavza koşumların ı gündüz gözüyle bir görmelisin. Pulların ı , boncukların ı , gül lerin i , çıngıraklann ı , paldum süslerini Çankırı 'n ın en meşhur sa­racına, başı nda durup işlettim.

- Maşallah , maşallah l Merakl ıs ın. Belli bi r şey. Gece iyiden iyiye bast ı rmıştı . Hava s ıcak ve rüzgars ızd ı . Arabac ı , karı mi l letinin, iyi hayvandan, iyi arabadan, iyi koşum-

dan asla anlayamayad:ığın ı düşünerek kederli kederli içini çeki n­ce, kal ı n sesli kad ı n :

- Ne var, çavuş ağa, dedi. Yüreğin dolu, yoksa birine sevdal ı m ıs ın?

- Yok can ım !

302

• h,

Page 302: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Arabacı

- Hele . . . hele . . . Delikanl ıs ın ayı p değiL . Tam gönül çekecek zamanın , kaç yaşı ndasın?

- 324 tEweııütlüyüm. Yani 24 yaş ı mızı bit irdik, 25'ine girdik. . - Gördün mü evlenecek zamanın gelmiş de geçmiş bi le . . . K ıs­

metin açık değil miş çavuş ağa. Arabacı , karanl ıkta rahatça gülüyordu. Üç aydan beri nişanlıy­

d ı . I lkbaharda düğün yapacaklard ı . - Kimsesizliğin gözü kör'olsun teyze . . . Gurbet gezmek belimi­

zi büktü . - Vah! vah ! Kadınlar, a lçak sesle konuşmaya başladı lar. Arabacı dikkatle

kulak verdiği halde söylediklerin i anlamıyo rdu . K ı rbacın ı şaklata,;. rak hayvanları t ı rısa kald ırd ı :

- Beni hep arabacı -bellemeyin sakın. � . Çiftçilik, rençberlik işin­den çok anlarım, beygirlerle bir herk yaparım, şaşarsın ız. Ama pul­luk o lmalı . .

Ikisi birden, bir tuhaf sevinçle sordular: - Hakikat , bil ir misin rençperliği? Arabacı yan dönüp arkası na baktı : - Bil ir misin , ne demek? Sürmeliyim de, görmeli . Kal ı n sesli kad ın ötekinin kekelemesine meydan bı rakmad ı . ' - Rençperlik tevatür güç i ş. Adamı ezer. Böyle arabada otu-

rup dolaşmaya benzemez. - Her zanaatın müşkülü var, teyzel Arabacıl ık da s ıras ına gö­

re çetindir. Yolda teker k ı rı l ır. Ne yaparsın bakal ım? Bir kere gur­betten baş al ınmaz. Evin yok, kimsen yok. Han odalarıyla ömrün tükenir. .

Kadı nlar yine yavaş sesle konuştu lar. Arabacı , yalnız kekeme karın ın birkaç kere : "Olur mu kız, bak

303

Page 303: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

şuna; olu r mu hiç?" d ediğini işitti. Ağabeysin in yayı ls ın ı sürerken müşteri lerin sözlerine ku lak vermeye al ışmıştı . Bu eğlenceli bi r şeydi . I nsan lafa dalar, yolun uzunluğunu unutur. Arka tekerleklen sulak çivisine kadar geri çektiğine canı s ık ı ld l . Gürü ltü , işitmesine büsbütün enge l o luyordu. Saat ına bakt ı . '

- Teyze! Ne kadar yolumuz kaldı . Hayvanları bir saat kala su-layacağ ız.

-- Suhizan 'n ı mı sordun? - Evet! - K ız, burası neresi? Tahta köprü mü? Kekeme kan tasdik etti : - Tahta köprü , Suhizan'oa yanaşt ık . - Susadan sapacaksm , bi ld in mi oğlum? - Sapı lacakmış . Sapt ıktan sonra ne kadar çeker? - Yanm saat . . . Arabacı , yan m saatla, bi r saat arasında h iç fark görmeyenıere

eskiden beri kızardJ . Uyuşan ayaklarım okun üstüne uzatmak için k ımı ldad ı . Tahtalan yükedikten sonra ormancı lar yakalarsa . . .

Arabayı da, h ayvanları d a te l lala veri r ler. B i r gün, Şabanö­zü'nde , ağası n ın arabasın ı tıeygirlerle beraber, yüküyle beraber yakaladı lar. Ağas ına kalsa beygirleri de kaptıracakt l . Bereket ken­disi, kayışlan kesip hayvanları sürmüştü. Arabayı tellala çıkard ı lar. On liradan mezat edildiği halde köylü acıyıp art ı rmamış, on bir lira­ya yine ağasında kalmışt ı . Adeta yüksek sesle: "Köylü kısmı mala kıyamaz !" diyerek bir sigara yakt ı , kadınlara seslend i :

- I şte böyle teyzeler. . . SürOnüp gidiyoruz. Kal ı n sesl i kad ın, çeı<inerek gü ldü : - Ah, benim köye yolun uğrasa . . . Anlad ı n mı arabacı? - Sizin köy çok uzak m ı?

. 304

Page 304: 4-Anne Hikayeleri

�-"""""""�-----�"""""""'--� Aı'abacı

- Uzak deği l , uzak deği l . . . Suhizan'ndan biraz ötede . . . Iki sa­at, haydi bi lemedin üç saat

- Pek uzak deği lmiş. Allah izin verirse birgün o tarafa da yolu­muz düşe r, gelir, size misafir o lu ruz. Siz in köyün adı ne?

- Ah ... Hani ya ... Bir gelsen bizim köye ... Bizim köye, Arslanlar deni r.

- Arslantar'a gelsem', bana ayran içiri r miydi n teyza?

- Ayranın lafı mı olur, bir gelsen . . . Bir şey soracağı m dinin gibi doğru söyle çavuş ağa !

- S o r bakal ı ty!.

- Evlenmeye niyetli misin?

- Niyetli olunmaz rm? Bir namus ehl i kan bulsam hiç bakmam evlen irim.

- Iy i ya işte . . . B;zim köye gelse n ı a rad ığ ı n ı rnu ltaka bu iur­dun.

- Deme . . . Bu lunur mu namus e h il ?

Tekrar yanm döndü . Kadı nlar, arabanı n sars ıntıs ıyle başlar ın ı k ımı ıdatarak oturuyorlard ı . Yüzleri görünmüyordu.

-- Bir münasibi bulunursa ben de geli rim teyzeler . . . Vailah bil­lah h ayvanlan dehler, sizin köye ç ıkar ını.

- Oras ı n ı gönlüm bi l i r ev!ad ım. Diyeceği m şu : Sana münasip bi r kız var. Güze l l iğine güze l . . . Çal ışkanl ığ ına sabahtan akşama kadar durma.z çal ış ı r . . . Namus taraf ı dersen bütün köylü i spatt ı r,

- Çal ışkan , bir de namusiu ise bana yeterdi. Güzellik gelir ge­çer, namus durur. Erkek dediğin, baca dumanıdır, teyze, sabahle­yin ç ıkar gider, gözü a n'\ada kalmayacak.

- O tarafa meraklanma. Kızımız pe�( körpedir ama, bir kusuru , du l kar ıd ır. Du la da razı m ı s m arabac ı ?

- Elbet razıy ım. Her şey Allah ' ın emri . . . Kocas ı kötülükte gö­rüp ç ıkarmadı ya.

305

Page 305: 4-Anne Hikayeleri

• h·

Anne Hikayeleri ---------------­

- Kötülükte olur mu? Tövbe de . . . Geçinemedi ler. Arabacı , güldüğünü belli etmemek için tekrar içini çekti. Bir tah­

ta köprü daha geçti ler. Yolun iki taraf ında kurbağalar bağı rıyordu. Evvelce vakit geçirmernek için konuşan arabacı , işin döne döne körpe bir dul karıya bağlandığın ı görünce, hayvanları sulamayı bile u nutmuştu .

Kal ın sesli kadm, yanındakiyle biraz f ısı ldaştıktan sonra: - Işi n acele mi bu gece çavuş 'ağa? diye sordu.

(

- Yok, pek acele sayı lmaz; yarm gitse m de olur. - Öyle ise bir hay ı r yapal ım. -- Ne gibi? - Bak, sana açık açık diyivereyim çavuş ağa, biz iki kız karde-

şiz. Evlenecek kız, kardeşimin kızıdı r. Istersen yürü, bizim köye gi­delim. Kızı gör, o da seni görsün . . . Birbirinizden haz ederseniz ne iyi , ne güzel. Kızımızı köyden isteyen çok ya .. . Sana kısmet ise ne diyel im. Allah' ın emri . . . Ev, yurt sahibi olursun. Duydun mu?

Arabacı , şaşı rd ığ ı için birdenbire cevap veremedi . Kadm tek-rar:

- Bir kere gör evladım, dedi. Beğenmezsen, sana yol masrafı­n ı veririz.

- Masraf laf ln ! bırak bir yana .. . Haydi işimizi bıra�ıp sizin köye gittik diyel im, gece vakti arabayı hayvanları nereye çekeriz?

- Nereye çekeceksin, alacığ ı n k ız ın hanesine. - Babası , ağası söz etmez mi?

\ - Babası , ağası yok . . . Bunlar, bir ana, bir kız . . . Benim evim ay­ndır.

- Öyle ise olur bu iş . . . Pekala, gidelim teyzeler. . . Arabac ı , alayla gülümseyerek: "Yiğidin başma yazı lan geli r"

diye düşündü, hayvanları h ızlandı rd ı . Yola çıkarken kız bakmaya gideceğini bi l miş g ibi , yeni ,elbiselerin i giymiş, çizmeleri ni Çer-

306

Page 306: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Arabacı

keş'te boyatmışt ı . Bu taraflara tren hattı döşenmeye başladı başla­yal ı , yol boylannda gidip geliyordu . Bekarl ı k canı na yetmişti . Ya­kınlarda bir kan peydahlamak fena olmayacakt! . Köy nikahı yap­malı , sonra aklı na esince b ı rakıp gitmeli . . . Yozgatl ı öksüz arabacı­yı bulmak ne mümkün? Bir ambar i nce samanda mintan düğmesi aramak gibi bir şey . . . Içine bir şarkı tutturmak arzusu geldi . Lakin kaynanasına karşı ağı r başl ı görünmek lüzumunu düşünerek vaz­geçti. Beygirleri sularken çaldığ ı ıs l ığ ı k ısacık öttürdü.

Kal ın sesli kad ın , anlatmaya başlamışt ı : - Evlerinde erl<ek yok . . . Baş olu rsun . . . Hani gönlün kızımıza, ıs ın ı rsa. - Adam ıs ınmak da nedi r? Namuslu ya? . . - Namusuna bütün köy ispat . . . Rençperlikten anlad ığ ın iyi .

Derenin alt başında burçak tarlası var. Arpal ikları var. Çalışan oldu muydu, bizim oralarda toprak boldu r.

- Çal ışmadan yana hiç korkmayın teyzeler. Hele babayiğit bi r karı bulursam, iki yı la varmaz bir çift öküzü, iki çifte çıkarırım. Dava­n mız, ineklerimiz yayı l ı r. Gündüz demem, gece demem uğraş ınm evvel Allah ! Arabacı o lduğumuza bakmayın. Içkiye, kahveye töv- " beliyiz. Babam hoca adamdı . Vasiyeti böyle . . .

- Iyi herifmiş, nur içinde yatsın . . . - Amin teyze! Şosenin solunda, boş toprakların i lerisindeki hafif bir ış ık görü- i

nünce arabacı telaşlandı : - Teyze, Suhizarı 'n ın ı ş ıkları m ı bunlar? - Yok! Buraya I l ıca derler. Üç haneli bir köydür. Fakir bi r

köy. Arabacın ın içine bi r keder çöktü. Fısı l f ıs ı l konuşan kadınlara

kulak verdi . Bunlarda f ıkara kısmıyd ı . Hali vakti yerinde olan, yol boyunda damat arar m ı ?

'

Beygi rleri hiç lüzumu yokken k ı rbaçlad ı . Kendi kendine:

307

Page 307: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

"Ada.m sende, Suhizan'na varınca caymış olurum. Yalvanrlarsa, I<imim i<imsem o lduğunu , nişanl ımm düğün beklediğini söyl�rimli dedi ve bu kararı veri r vermez ralıatlad ı .

Tekerlekler, yine �<eyif le t ıng ı rdamaya başlamış lard ı . Kekeme karın ı n k ı z ı n ı düşündü . Gözünün ü stüne Kurşun­

lu'daki Deli Emine geldi . Sakın onu gibi beyazlığı na beyaz, etli butlu olmasın . . . işe ya�kın , babayiğit kan , enine kal ın , boyuna indir. Tam yatak harc ı ! Iyi ya . . . Böyle karıyı kocası ne demeye boşadı . Herif yoksa öldü gitti mi? Az kalsın boş bulunup bu tarafı soracak!1 . Vaz­geçti. Esmer, kara kuru rezi l in alçağı bir şeyse . . . "Anasına bak, kı­zım alL." derler.

Kekeme kanYi ı karanl ıkta bir türlü fark edemediğine üzüldü. Bu . esnada kal ı n sesl i kad ı n : \

- Sunizan'na i şte buradan ini liyor, dedi . Ait baştaki kavakları gördün mü? Oradan sağa bükü!ürsün , doğru Suhizan . Dönüşte akl ı nda kalsı n . . . Şaşırma oğlum . . .

Arabac ı , dalg ın ! ıktan kurtu lup etrafı na baktı . Sapması laz ım gelen yol ağzını on adım kadar geçmişlerdi . Gece burada daha ten­ha, daha karanl ıkt ! . "Oğlum'� kel imesinin tamamıyle anlayamadığ ! kadar büyük tesiri oldu. "Ben caydım, haydi atlayı n aşağ ı !" diyeme­di . Hayvanlar, bunca senelik arabac! olmasına rağmen �er dikkat edişte, hayrette kald ığ ı bir metanetle koşuyorlardı . Kamçıs ın ın sa­pıyle ensesini kaşıyarak bağ ı rd ı :

- Döyyt ! Ai � aslanı m! . . Haydi oğlum. , Arslanlar köyüne gitmek için, geniş bir çayırlığ ın ortasından ge­

çen bir toprak yola sapt ı lar. Kal ı n sesli kadın: - Çavuş ağa, buraların düz!üğüne aldanma sakın, diye güldü .

Köyümüze değrne arabacı gidernez. Acemi lerin kağn ı lan bi le dev­ri l i r.

--- Acemi olmayan tel<erleğini döndürür ya teyze l . . - Döndürü r e lbet. - Öyle i se meraklanma, evvel Allah , salirnen vas ı l oluruz.

• b

308

, i . \�

Page 308: 4-Anne Hikayeleri

--=�-----=. -=�' �"'--�""""""'='�--��� A .. rabacı

- Artık orasın ı benden iyi sen bili rsin , arabaeısin, kendin i gös-ter.

Yarım saat sonra , arka dingW , sulak çivisinden çıkarıp öne yak­laştı rmak i ktiza etti .

Vol , iri i ri taşlarla, tümseklaria, ÇuklH'larla doluydu. Araba çat ı r­dayarak sarsı l ıyor, çukurla.m gömülen te�<erlekler insan gibi in liyor­du. Gitgide araba geçidi deği l , çoban yolu bi le ,kalmad! : Dik bir inişi ka.zas ız savuşturmak için arka tekerleği zincir le ba.ğlarr1ak icabet­t i .

Arabac! , yere atlayıp hayvanların baş in ı sağ eliyle tuttu . !<arrl­ç ıs ı n i ı beygiri n boynuna yavaş yavaş vurarak, arabayı devi rme­den, t.ekerlekleri I<ı rmadan dereye indi .

Artı�( ym'\sek sesle, y'ola da, arabaya da, hayvan lara da küfredi� yordu. Kendine güvenip "mutlaka aşarızl' demeseydi , kanları mey·· danda b ırakıp çoktan dönecektL

Terlediği için ceketini çıkarm ışt ı . LAldn biraz sonra çal ıya takı� ! ıp ',aybolmasından çekinerek. giydi . Bu sı rada eli belindeki taban­

. cas ına çarptı .

Kan!ann kendisini bir dolaba düşürmeleri ihtimali akl ı na geldi . "O lur mu olur, kı l ığ ına kıyafeline aldamrlar. . . Para urnarla.L Köy!ü­de az oyun mu var?" Şimdiyı3 kadar dinlediği soygunculuk hUçaye­leri ni peşi peşi ne hatı rhyoreju . "Soysalar bir şey deği l . . . Leşini' bir amansız dereye at ıveri rle r. Seygirleri de Çingenelere sat . . Hal is Amasya arabası na müşteri çıkarsa ne aliL . Çıkmazsa odun niyeti­ne daya 'ocağa . . . Ibrik ibrik gusül suyu ısıİsm !"

Sağ beygir çok yoru!duğundan kumazhk ediyor, a rabayı Pa­muk.kı r'a çektirrnek için oka yaslanıyordu. "Hele imans iza bak he­le !" diye bağ ı rarak Demirk ın 'n ı insafsız i nsafs ız kamçı lad ı .

Yine bir dereye indiler, bir yokuş çıkt ı lar. Uzak b i r tepenin ağaç­ları üzeıi nden, kıpkırm ı z ı testekerlek ay doğdu . . .

Ağ ı r ağ ı r soluklarından, hayvanlann fena ezi ldikleri anlaş ı l ! -yordu . /

Arabacı , bir taş ın üstüne oturarak sigara yakt l . Kadınlar da, şo-

309

Page 309: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

seden buraya kadar yaya gelmiş say ıhrlard l . Çömeldikleri yerde sesleri çıkmıyordu.

Iyiden iyiye kızd ığ ı halde, kendisi zorla tutmasa,. kocakann ın "kızı beğenmezsen yo l masraf ın ı veririz!" demesine yüksek sesle gülecekti . "Hay Allah'tan bul kaba sesli karı . . . Bu cehennemin dibi­ne akl ı başı nda arabacı gelir mi ki masrafı olsun . . . "

Saat ına bakt ığ in l farketmiş olacaklar ki , kekeme karı sordu : - Saat kaç çavuş ağa? - Iki ! - Alaturka m ı , alafranga m ı? - Alafranga . . . - Bizim saatle ne tutar? - Yedi , sekiz tutar. - Artık meraklanma çavuş! Artık yanaşl ık . Birazdan yol düze-

lir. Dereden ötesi Arslanlar'a bir sigara içimidir. Arabacı bitim Türk'ümüzün "Bir sigara içimi , "Şu tepenin arka­

sında, bağırsan duyulur" ölçülerinin!, bazen bir saat, bazen iki saat, bazan da iki saatten ziyade sürdüğünü bil iyo rdu.

Dereye in ince hayvanları sulad ı . Yolun bundan �onrası haki­katen fena deği ldi . K ı rk beş dakika sonra Arslanlar köyünü tuttu­lar.

***

Kekeme karın ın hanesi , köyün başı nda, büyücek bir avlunun içinde id i . Çerkeş taraflarındaki bütün .köy gibi alt katı taştan, ü st ka­tı tahtadan yapı lmışt ı .

Arabacı , beygirleri çözerken, kekeme karı evden b ir çıra yaka-rak geldi : i

- Haydi oğlum, hayvanları dama çekel im. Arabacı , ağdal ı ağdalı geviş getiren bir çift öküzü yemliğ in dibi­

ne sürerek yer açt ı . Saman çuval ı i le arpa çuval ın ı içeri taşıd ı .

3 10

Page 310: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Arabacı

Kekeme kad ın sordu : l

- Çuvalları neden geti rd in evlad ım? 1 / - Hayvanlara yem vereceğiz valde.

i - Hiç olu r mu i miş? I şte yem haz ı r. Kadın , büyük bir sepet samanla, yarım çuval kadar arpayı gös­

terdi . ArabC;lcı akşamdan beri bir türlü seçemediği yüzünü ç ıra ışı­ğ ında görmeye çal ışarak güldü :

- Yem vard ı . .. Gece akti zahmete girdin . - Zahmeti mi olurmuş ! Hayvanlar ter içnideydi. Hamutların ı v e meşin bellemelerini Çı­

karmadan çul ların ı örttü . Arpanın taş ın , kalburdan geçi rdi. Sama­n ın tozunu çalkadı . Birbirine karışt ı rıp torbalara doldurarak başları-na takt ı . i

Kekeme kadın, ç ırayı o�uzu h izasında tutmuş "maşaliah I Yiğit atların var, çavuş�' diyordu .

Arabacı , Pamukk ı r' ı n boynunu küçük b ir şamarla okşayıp d ı -şarı çıkt ı . Ev alt ında dört tarafa bak ınd ı :

- Biraz s u bulal ım valde . . . El imizi yüzümüzü y ıkarız. - Hele yukarı buyur evladım. - Zahmet ettik gece v�kti . Merdiven ayağı nda duraklad ı . Çizmeleriyle çıkmak istemiyor­

du. Kekeme karı : - Yürü , yürü . . . dedi . Yürüyeceksin . . . Olmaz! . . Yukarıda merdivenin karş ıs ında üstüste zah i re ambarları du­

ruyor, sol taraftaki aral ık kapıdan tereyağı kokusu geliyordu. Sağ­da başka bir kapıdan sofaya ış ık vurmuştu . Bunun önüne gelince kadı n seslendi :

. - Cemile k ız ! . . M isafire baksana . . . Koş ! . . Arabacı , başın ı önüne eğdi . . . Anas ı :

311

Page 311: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

-- Haydise ne . . . Çizmeleri çek . . . Bak hele, diyordu. Duvara doğru bir adı m geri ledi : - Dünyada olmaz, ben çıkarın m valde . . . Olmaz. - Neden o lmazmiş . . . Haydi gel l<lz. Kız çömeldi . Fesin in üstüne ört1üğü çember bembeyazdı . Şai­

varın ın kırmızı çiçeklen bu beyazlığ ın yanında daha kız ı l görünüor­du. Arabac! ayağ ın ı uzattı .

***

Odaya girip sedire uzand ığ ı vakit, aç olmas ına ve d ışarıdan geien k ızg ın tereyağ kokusuna rağmen, ewela yat ıp uyumak ihti­yacı duymuştu . Çizmeleri ç ı l<ard i �<tan sonra, serbestlayen ayakla­rın ı uzat ıp ar�(asma yaslanacağ ı s ı rada, leğen ibrikle Camile'nin içeri girdiğini görerek doğru ldu . Ceketini süratle çıkararak kol ları n ı s ıvad ı .

Leğenle ibrik , bi r saat evvel kalayianmışlar gibi pan l pan ı , e i havlusu , demin yıkanmış gibi temizdi .

Arabacı , bakış ların ı ibriğin parlak sapında duran küçük e lden ayı rmaksızı n :

- Zahmet o ldu gece vakti ! diye mın ldandı . Yaln ız kal ınca gülümsayarek odaya göz gezdirdi . Yerler, se­

di rler ki l imle döşeliydi . Lakin bunlar eski ve yamah şeylerdL Arabac! : "Üç kişi f ıkara kanmn ocağmı söndüreceğiz, gÖrdün

mü iş i sen?" diye düşündü . Atları da adamdan saydığ ı için kendi kendine gü ıümsedi . Duvarda as ı l ı beş numara lamban ın , yeşi l camdan haznesinde ancak bi r parmak gaz kalmışt ı .

D ışarıda f ıs ı lt ı iar işiterek kulak kabartt ı . Içi ne yoldaki soyulup öldürü lme vesvesesi düştü . Fıs ı ldaşanlar arasında erkei( sesi olup olmad ığ ı ili anlamak üzere, az kalsın yavaş yavaş kapıya kadar gi­decekti. Kendi kendine : "Kekeme kan giriverirse ama ayıp olur ha!" dedi .

Soğuk su, uykusunu dağ ıtmışt ı . Tabancasın ı yoklayarak pen­cereden d ışarıya bakt ı . Avlunun bir köşesinde kağnı duruyor, kapı-

• b

3 12

Page 312: 4-Anne Hikayeleri

-�--�='�. �.�� ..... -=� Arabacı

n ı n sol l,anadı na yakı n yerde, hat boyu makasçıla n n ı rı kulübe!eri­ne benzeyen apteshane bu lunuyordu . Arabası orta yerde kalmıştı . Avlunun taş duvannm ötesi hep ağaç l ikt ı . Ay iş ığ ı n ı n alt ı nda her

. şey sakin ve zararsız görü nüyordu .

Kekeme kan , Kastamonu iş i �(arakalem sofra örtüsünü sedirin üstüne serince , eve girdi g irel i tekrar etmekten usanmaya başladı-ğ ı bir sesle :

.

-- Zahmet o luyor teyze ! dedi .

Kadın , cevap bile vermedi. Tekrar evlenmeyen ve erkek evladı olmayan bütün du! kadı nlar gibi , evine gi rer girmez değişmiş , yol­dakı s ik ı iganhğin i barakmişti .

Arabacı , yolda hiç durmadan kOfluşup, baş ına olmad ı k iş/e r açan ka!m �esli kadın ın o rtadan kaybolmas ı nı yad ı rgıyofı ona al !ş­t ığ ı n ı , o gelse daha serbestieyeceği ni umuyo rd u .

Önü n e , tahta bi r sofra üze ri nd e , "'alayı bozulmamı ş bal' o r sa­hanlar içinde, peynirli yumurta ve bir çinko tas i le pesti l hoşafı koy­dular.

Kalı n sesli I<adınla kekısme kan içeri girip karş ıdaki sedim otu­wnca:

- Siz ye meyecek misiniz? diye sordu. i

- Biz yedik, keyfin e bak! dedi ier.

" " Bi r evin erkEıği omak iyi şey" diye düşündü .

Kız, kapı n ı n yan ında ayakta duruyordu . SofraYi önüne koyar­J(eil yüzünü şöyle bir gö rmüştü . Dudaklan ı�ahrı kahı'! ; etl i etliydL

Yemek yerken, o kadar i stediği ha lde kafasın ı kald ı r ıp baka­mad ı . Bunca yı l gurbet gezmiş , tıovardal ık etmişti . Cesaretsizliğini ayıplad ı . Gözlerin i mutlaka görmek için su istedi . Fakat, maşrapayı ah rken de, bol şalvann alt ı nda, çiçek l i �'ü n çoraplar giymiş bir çift. �'\üçük ayaktan ve kuşağ ı n Q stü nde , terbiyeli te rbiyeli d u ran o rta parmağı gümüş üzül'<lü bi r e lden başka bir şey fark edemedi .

Ancak, üç peşli e ntari n i n arka· eteği savru!up k ız ın döndüğünü anlayınca baş ı nı kald ı rd ı , arkadan görünüşü pek fena deği ldi . Saç-

313

Page 313: 4-Anne Hikayeleri

. \�

Anne Hikayeleri

ları iyice siyahmış . . . Saçları iyice siyah o lan karın ın kendisi mutla­ka ayna gibi beyaz olur .

Yemekten sonra kahve içerken kahn sesli kadın birdEmbire sor­du :

- N as ı l evlad ı m , k ız ımı beğendin mi? K ız süratle d ışarı ç ıkt ı . Arabacı , böyle bir suat karş ıs ında kalacağın ı h iç beklemiyor­

muş gibi k ıpkı rmızı o lmuştu. Önüne bakıyor, elindeki ' kahve fincan! titriyordu . Bir türlü cevap veremedi . .

Kad ı n bir daha sordu : - Gönlün çekmediyse darı l mak olmaz. I slam din i aşikare .

Açıktan açığa söyle . . .

di .

Arabacı , kahve fincanın ı yavaşça yere b ırakt ı . - Olur teyze ! - Demek beğendin? - Beğendim , Al lah bağ ışlas ın ! Bu kısa cevabı n kafi olmad ığ ın ı , pek manasız kaçt ığ ın ı sez-

- O da beni beğendiyse, ben de onu beğendim . - Neden beğenmeyecekmiş? Aslan g ibi koç yiğit ada ms ın .

Namuslu herif olsun , tembel o lmas ın e lverir. Kal ı n sesli kad ı n ciddiyetle konuştu: - Bir şart ımız var evladım. K ız kardeşim tarafı erkeksiz. Kız ı

gurbet e l le re götürmek olmaz. Bak, senin de dünyada kimin kim- " sen yokmuş. Bu da senin bir anan. Tarlal�r ortakç ı eli nde kaldı . Kendi malı n gibi çal ış ı rs ın .

- Elbette, tabii . . . Arabacı bÖ\'I� söyleyerek yerinden kalkt ı : - Hayvanları t ımar edeyim. Vakit geç oldu. Siz de rahati.nıza

bak ın .

' 314

Page 314: 4-Anne Hikayeleri

--------------------- Arabacı

Kekeme karın ın yaktığı idare kandi l ini alarak, ah ı ra indi . Hayvanların teri kurumuştu . Çulları ve koşumları al ı nca, yele­

leri ni titreter�k gübreye yat ıp iki tarafa yuvarlandı lar. Arabacı , uyuklayarak ikisini de baştan savma kaşağ ı ladl . Ka­

şağıdan sonra süpürge i le tüylerini s ıvazlad l . Torbaları n ı tekrar doldurarak başlarına ast ı .

Odaya çıkt ığ ı zaman, yatağı seri lmişti . Süratle soyundu , para çantas ıyle tabancayı yast ığ ın ı" a lt ı na koyup lambayı üfleyerek yattı . Yorganı başından çekerken , oda kapıs ın ın ara l ık kald ığ ın ı farketti . Dışarıda kapattırmak için sesleneceği sı rada "Belki kızı ya­n ıma gönderi rler" diye düşünerek vazgeçti .

Yorgunluğuna rağmen uykusu yine dağı lmışt ı . "Böyle bir niyet­leri yoksa lambanın söndüğünü görüp mutlaka kapıyı çekerler." di­yordu.

"Kız bunca zaman dul oturmuş. Kocakarılan uyutur da, bir ba­hane i le içeri g i rer belki . . ."

Bir müddet boş duvarları seyrettL "Şuradaki dolapların bi risi yOklük, birisi hamamlık . . . " Pencereden içeriye ay ış ığı ve sessizlik vuruyordu. Kendi kendine öfkelendi . Kızın yüzünü, gözünü, kolunu budunu bir türlü gözünün önüne getiremiyordu.

Küçük ayaklar, bir e l . . . S iyah saç örgüleri . . . Akşamdan beri h iç konuşmadığ ın ı hat ı rlad ı . ' Sesi acaba nası ld ı köpoğlunun?

Eve, yapıldı yapı lalı yavaş yavaş sinmiş olan kuru zahire koku-sunu derin deri n kokladı .

Yorganın a ltı nda s ıcak büsbütün ziyadeleşmişti . Bir müddet sonra, uyudu. Vücudunun yorgunluğuna baş ın ın kazan gib i olmas ına ald ı r­

mayarak, ortal ık aydınlanırken kalkt ı . Gürültü etmemeye çal ışarak ah ı ra indi .

i . Hayvanlan t ımar ettikten sonra, eline geçirdiği bir kova ile sula­d ı .

Torbaları n ı doldurdu . Akşam çıra ışığ ında s ıska gibi görünen

315

Page 315: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri w=--__________ �=----

öküzler oldui<ça semiz ve kWNetliydiler. L�U{in ahır pek harap, yem­likler pek perişarıdt

Yukarı çıkmcaya kadar odaya sıcak süt hazırlamışlartiı .

Ekmeğe el sürmeden I<aseyi başına dikti. Tel�rar yatağa girer­ken cüzdanın ın koyduğu yerde durup durmadığma bakt ı .

"Er�,ekleri yok f ıkaralann . . . Ah ır bakımsız ka lm ış" diye güldO.

Kal ın sesl i kad ın evine gittiği için, öğle yemeğini yerken, keke­me kan , karş ıs ı ndaki sediade yalnız oturuyordu .

Kız, yine kapı dibinde durmuştu. Gözleri de siyaht! . Boyu, kapı çerçevesine yakındı. Biieğinde bir gümüş bilezn, görJnOyordu. Yü­zü güneşten yanmıştt . Durduğu yerde terlediğ! için yanak!an pa.rl l­yor, arada. sırada bem etmeden kendisine bakıyordu.

Arabacı , yemekten sonra odada uzun müddet yalnız kaidL

Yorgarıı alm ış l(�r, faı<at "belki uzarur" diye yatağı toplamamış-!ardl .

. i

Saatinın gümüş kösteğiyle oynayarak ne yapacağını düşün­dü. Pencereden dışarısm! seyrel.iikçe içine· bir gariplik �'Öküyordu. Harman yeni kalkmış, }(öyu sapsan bir boşluk kap!amışt ı . Canun ötesinde, her şey, hiç kımıldamadan, rengi uçmuş bir gazete resmi gibi insanın canın ı sıkacak derepede bulanık ve keder!idwuyordu. Asla gözüne alamadığ ı halde, bütün ömrünü buraıarda ge1;irmeye artı�< mecburrnuş gibi ürkın . Kışın soba �;arş!sında oturmak, oduna gitmek, köy odasında boşboğaılik etnıekı yaz üstünden başlayıp bu zamana kad,1"j dunnadan, dinlenmederJ, ölesiye uğraşmak, mahpuslut<ta.n daı !lastfl yaıına.ktan da zor bi r şeydi.

Avlunun ortası ndaı(j genç arik ağacından birkaç sararmış yap­rak düştü . Ayal<lannı uzatıp esneyen köpek, topraktan bir parça zannedilecek kadar kirli idi . Beygirlerden birisi , muhakl<at< Delikız, �\eyifli keyifli kişnedi. .

Arabacı , derhal ayağa kaJi<tl . .A:şaği inmek için merdivene doğ­ru yürürken, karşi odadan kap kacak sesleri duyuldu . Bem belirsiz tereddüt ett i .

• b

3 16

Page 316: 4-Anne Hikayeleri

"" Arabacı

Oda, son derece loş o lduğundan, dolabm önünde bir şeylerle uğraşanın mi , yoksa kenardaki sand ıktan tekneye un çıkaranm mı, kel�eme kan olduğu nu seçerneden eşikte durup konuştu .

-- Baksana valde . . . Benim Kurşunlu'da eşyalamn var. Onlan gid ip geti rmel i .

.

Kekeme kan , dolabın kapağ ın ı kapat ıp döndü :

- Eşya ların m ı var? - Var ya . . . Konsol dolabI . . . Yatak karyolasL .. Öteberi . . . - Gider, getirirsin . . - Ben de öyle söyk:yı.1cektim valde.

-- Dur, lakin". S ıcağı n gözünde yola ç ık ı lmaz . Akşamı bekle·· yelim . HayvanıDJ da din len ir. .. , Ne dersin?

-- Pekala! iş in mOşkü! taraf ını bu kadar kolay atlatl ığına sevinere�\ ahı ra

indi , 80ygirle r iyice dinlenmişlıardi. Delikıı, başıni di!�JT!iş tırnak VU� ruyordu . ,Arabaci , harap yemmdore baka!"�(en köşede eski , bir se­petin içinde bir keserle· eğri büğYü , pas!anmış çivi ıer görd( L Ceketi·· ni çıkanp direklerden birisine asarak yemı1kleri tamira başladı .

çanı<an . toprağI 1l8\ ait. bir �,J.ax��� ı tutıurmuştu . Ben güzelim diye yüksekten uçma, !ndirirler seni , el yaman olur.

Siyah zü lüflerin gerdana ;sıaçma,

Eser sabah yeU ı yel yaman olur.

Sesi doigun ve raha.tt ı .

Keseri parmağına vurdu . Parmağmı küyrıederek açizına götür­dü .

Ai\şam olmuş, ah ınn küçük penceresi kararm!ştL

Geri çekilip, gözlerini süzerek yapt � �< ıanm seyrettL

317

Page 317: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Sonra, Delikız'm gergin kalçasma bir şamar indirdi : - Ne dersin oğlum ! Dalmış gitmişiz. Yemlik de yeni gibi o ldu,

ne dersin? Artık, arabayı koşup yola çıkmaktan gayrı bir şey istemiyor­

du. . Dul karının, bir de akşam yemeğini yerse rezil iik olacaktı . H atta

yediklerinin bedelini ödemek için bir çare aradı. Bulam�yınca "Ara­ba parasma saysı nlar" diye söylendi .

Odada, e liyle ceket ini süpürüp hazırlanırken, kız lambayı yak-t l . Arabac ı , rahatsız rah ats ız sedire oturdu .

Sofrayı geti rdikleri zaman yüzünü astı.: !

- Zahmet o ldu valde. - Zahmeti mi var oğuL . . Bugün sabahtan beri evimizi şen len-

dirdin . -Sesi titriyordu- Erkeksizlik kötü oğu l . . . Sen damda türkü söylerken , ben ağlad ım . -Vernenisfnin ucuyle gözleri ni kuru la­d ı- Erkeksizlik bir kötü . . . Yemliklere baktım da . . . Ömrü ne bereket. Şunun babası askere g ideli yirmi y ı l o ldu. Rahmetli giderken Cemi­le şuncacıktl. Hala o gidiş . . . Koynuna kırk bankmot koymuştum. Ki­mi : "Parasına tamah, yolda kesti ler" dedi . Kimi "Camide otururken, top gelmiş" dedi . Ölüm Allah'm emri . . . EI kadar bir kağıt gelseydi , imama okutsaydım, hiç yanmazdım. Şehit haberi gelmedi , ne der­sin?

- Hangi muharebeye gittiydi valde, seferberliğe mi , Kuvayi Mi l l iye'ye mi?

- Muharebeye gitti ya, hangisine olduğunu bilernem . . ***

Arabacı , hayvanları koştuğu zaman, yatsı okunuyordu . Keke­me kan , el indeki çıran ın alevini savurarak gidip avlu kapıs ın ı açt ı . Cemi le, erik ağacın ın önünde, e l lerini kuşağının üstüne kavuştur­muş, arabacıya bakıyordu .

Arabacı yan kayışlar ı , dingil kapaklarını , çuval lann ve yem tor­batannın iyi bağlan ıp bağlanmadıklannı , gözden geçirdikten son-

• b

3 18

. \�

Page 318: 4-Anne Hikayeleri

-------------------- Arabacı

ra, oka basıp arabaya bindi. Hayvanlar yürüyünce, Cemiieiye doğ­ru elini sallad ı .

- Ismarladık şimdi.. . Kapıda, kekeme karı , ç ı rayı yukarı kald ı rd ı . - Ne günü dönersin çavuş ağa? . Arabacı , bu suale hazırlanm ıştı . Baş ın ı çevirmeden : - Yarın , dedi . Olmazsa öbürgün akşama buradayız. - Yolun açık o lsun evlad ı m. I nişli yokuşlu yerlerde, bütün dikkatini arabaya ve beygiriere

verdiği halde, yüreğine çöken kederi gittikçe artt ı . Altı aya, bi r sene­ye varmaz, yemlikler yine harap olur. Kocakan , "erkeksizlik bir kö­tü" diye nası l da kekelemişti. Öbür akşam geri dönse, eşyalarla av­luya giriverse kim bi l ir ne kadar sevinir f ıkaralar.

Ay'll şeyleri , öyle arka arkaya utanarak ve kızararak düşündü ki , yolun uzunluğunu h iç fark etmedi . Yokuşlan atlayıp, düzdeki ça­yırhğa girdiği zaman ay doğmuştu. Etrafı na dalgı n dalgm bakt ı .

çayırl ığ ı n ötesinde berisinde, k ısa ve çarpık dallanyle, ağaç­tan ziyade, öylece kalakalmış insanlara benzeyen söğüt gövdeleri ' vard ı . Birdenbire şoseyi gördü . çayı rl ığ ı n hizasmdan bi raz yük­sekte duruyo r, iki ucu ağaçların arasıdan kayboluyordu.

Arabacı , şoseyi görür görmez, yabancı bir yerden evine dön­müş gibi ferahladı . Geniş kenarl ı siyah şapkasın ı yukarıya iterek "Eşekliğin alemi yok oğlum!" diyerek güldü.

Şoseye ç ıkınca, beygirler kulakların ı dikip t ınsa kalktı lar. S ıcak ve sakin gecenin içinde, yol dümdüz uzuyordu .

319

Page 319: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

.AYNA Leyla ERBI L

Sen o lmasayd ı n evlenird im, paşa.ya varırd ım, kanı m kurudu , şimdi , memeleri m ekşidi , i l ikierim karard ı ve katildı yüzüm mil<:enli­lerden kalma b i r sarmc! andıny�r, kadife modaydı o vakitler, dol,· mabahçede balo var diye çürümüş bir kedi bi le olsam, kurtuluş yok, baban alamanyadan getirmişti ne paşalar, kolordu kolağaları , ma­reşa! reşasettin , baban ı n silah arkadaşları , bir kedi leşi yenmez ar­t ık, savaşta o lur, gitgide küçülüyorum, karyolam büyüyor, ayakka" b ı larım e lbiselerim UZUYOf1, dekolte bir yakaı paşa pek beğenmişti ı tek-taş pırlant ım, ben ö lüııee sana kalacak, yüz görümü , sen de bi­raz babanın kansı sayı l ı rs in , madam artirik dH<mişti , ense açık , ku­iaklar p ın l pm!, h anı mefendicim ne i nce beli niz var, o muzlann ız ipek sanki , teninize değince el im uyuşuyor, size rop dikmek hem kolay, hem çok güç, beni görür görmez sormuş "Kim bu taze" yüz­başı Selahattin in hamm ı paşam" bir vais datıa, baş ın ız mı döndü sultanım, çal ı n bir vais daha, ama ben diktim, gözlerimin ış!ğ ı yite­ne dek diktim, elini bile sürdürtmedim, bir vals daha, bi r zambakça apank bir kad ı ıı , ama siz varsınız sen ve kardeşin, kardeşin neden dönmedi , ben senin içi n bekledim, sen de beni bekle , sevildim ben , kürkler eimaslar içinde seviştim, senin yaşı nda gelinl ik giydim, du­vak bile taktı m, paşayı o gün tanıdım, benim evim burası , ben ö l­dükten sonra kimin le istersen onunla yap, babanın on parası geç­medi bu eve, dişlerimi n yarıs ın ı kesti rdim, ağz ım çöktü, kasamm anahtarlqfi nerede, yüzümün ortası nda dönüp duran anaforu dur-

320

-; h·

Page 320: 4-Anne Hikayeleri

-------------=-----------=--�---------=- Ayna

duramıyorum, seni düşünmekten' de beyni m durdu , bir oğul böyle mi o lur, ben neler yaptım, ayaklarımı öperdi paşa, konak, çiftlik, sa-

. raYrdüğmelerini çözdü, bi r demet turp çıkard ı , kokladım, ama be­nim bir kız ım ve bir oğlum var, oğlum güney Amerika'ya gitti , bir kız­la baş başa kaldım, anahtarlarım ve neyim varsa onun olacak, bek­liyor, yemeğime her gün ağı koyuyor, ağJr ağı r ö ldüren bir ağı , ses etmiyorum gençtir yapsın , ölmem ki ben, oğlum yüzü me tükürdü gitmeden, onu da severim, arası ra ağladım bi le, gitme dedim ona, işe yaramaz bir . . . 'sm sen dedi kızıma' . . . . olarak bile hiçbir yarann yok dedi , k ız ım dondu kald ı , ard ından h iç ağlamadı , k ız ım mülkü­mün tümü kendisinin olacak diye seviniyor, güney Amerika'da ne var, ç ı ld ı rmış bu çocuk, bi rkaç Amerikalı öldürmeden geberi rsem alçağ ım diye tutturdu günlerce, bir doktora gitmeliydi , herke� ne yapıp yapıp iki Amerikalı öldürmeliymiş, ne isityor Amerikal ı lardan, onların da anaların ın ciğeri yanar, geri llaya katı lacam dedi , kimmiş o geri l la Al lah kah retsin onu seni benden al ıyor dedim, hep o kürt arkadaşı yüzünden, düşük bıyıklı kara kıl l ı oğlan var ya, ben de as­kerliği bit ireyim mavzeri alıp dağa çıkacam dedi -oğluma, oğlumun mavzeri de yok, tabanca çekmesini de bi lmez, ben onu öyle mi ye­tiştirdim, paşa oğlu o, bekle, gitme, önce birlikte kendi yurdumuzu kurtaral ım dedi oğluma, mavzeri kapıp dağa çıl<mayla yurt kurtulur sanıyor bunlar, oğlum bekleyernem diye haykırdı kürde, her geçen gün kinimiiden bir parça daha eksi ltiyor, dakika bile bekleyernem diye bağ ırdı , sakal lan da var, gülmem tutuyor onları gördükçe, kü­çücük küçücük adamlar, sen nesin diye sordu kız ıma kürt, herhal­de sosyal demokrat ımd ı r dedi kız ım da, sosyal demokrat ne de-, mektir dedim 'ona, boku kaşığın sapıyla yemektir, dedi: terbiyesiz-

. ler de . . .

Ben o n u nelerle o boya getirdim,' gidersen hakk ımı he lal et­mem, zaten yolda üşütürsün, asya gribinden ölürsün dedim , baba­sından kalma küçük çantaya bir gömlek, bi r diş f ırças ı , bir don, bir atlet, mavi bir havlu , bir de babas ın ın çok eski postalların ı koydu , mavi renge bayı l ı r, bunların hiçbiri gerekmeyecek bir ay sonra ba­na diye sevindi , kurtu luyorum şu sizin giysi lerinizden, bannaklan­nızdan, dergilerinizden , yemeklerinizden dedi , radyoyu da çald ır­mazdı bize, sizin çalg ın ız, sizin sinemalarınız, dostlukların ız deyip

321

Page 321: 4-Anne Hikayeleri

• h,

Anne Hikayeleri ---------------­

duru rdu, ne 'söylesem sizin iğrenç düşünceleriniz derdi . Neden bu denl i iğrenmiş bizlerden bilmem, sonra bana döndü, yağmurluydu da hava, ömründe ilk kez bir işe yara pırlanta yüzüğünü ver bana, baş ,m sıkışacak, birkaç aya varmaz ölecem, ama iki Amerikalı öl­dürmeden gitmem bu dünyadan, oranı n ne havası na al ış ığ ım ne suyuna, di l lerini de bi lmiyorum, ölmeyebil irim de, ölsem de önemli deği l , beni anlatacak insanlar bi rbirleri ne, benim verdiğim örnek onları düşündürecek falan diye bir y ığ ın söz etti . . .

Delirmiş bu çocuk birkaç kişiyi düşündürecekdiye pırlanta yü­züğümü verir miyim ben adama, kızım: Biz ne olacağız, annemi bu yaşta di lendirecek misin , diye korktu , h ı h l Kendisine kalacak sanı­yor yüzük o da, nah veririm ben sana yüzük, oğlum, di lenseniz ne olur sanki şimdi de birer dilencisiniz dedi , nankör, ben de yüzük de­ği l z ı rn ık bi le alamazsın benden , yüzüğe yazık, çok geçmez sen onları temi�lemeden Amerikal ılar seni temizler dedim, namert ne çabuk unuttun daha dün çükünle oynarken yakalad ımdı seni, nası l yakıımdı oranı , sünnet yerinin altında hala iz i bellidir, nereye kaç­san benim izimden ayrılamazsın , güney Amerikaya da gelirim . . .

Ne çabuk adam o ldun da Amerikal ı ö ldürmeye çıkt ın dedim otu rduğum yerden tane tane o larak, geldi , karşuna durdu , kara gözleri koca koca açı ldn , bembeyaz dişleri ni gösterdi,' onu öyle hangi kız görse tutulur onun o lmak isterdi , ardından yuzümün tam ortası na doğru tükürdü , çantasın ı aldı ve gitti , soluk ald ık o gidince, ev geniş ledi , perdeler uç�ştu , kızım si ldi süpürdü . . .

Temelli el ine kaldım bunun, bıkıp usanmadan bekliyor, bekle­sin ölmem daha çok gencim, yapacak yığınla işim var, bugün ko­nuklanm gelecek, kapıcıya fondan ald ıracam, bu kat benim, samur kürkümü getir, dizleri me ört , kimim şimdi , gözlerim de görmüyqr, başsağl ığ ına gelecekler herhalde , üzülmeyeyim diye neye geldik­lerini sakhyorlar benden, önce anahtarları ver yüzüğümü takayım bugün, konukları m gelecek sultan Reşat ın torununun gelini yakın ahbabımdır, saçlarım çok yağlandı , ' hanidir yıkanmadım, pamuğa alkol damlat ver si l ineyim, saçlarım kumrald ı , Atatürkle döndük döndük döndük, debdebeli geçti yı llarım, genç yaşta toprağa koy­dular onu, tabutsuz, köpekler havlayarak buldu lar yerin i , tepede,

322

Page 322: 4-Anne Hikayeleri

---------------------------------------- Ayna

oyup çıkardı lar, d işlerine takt ı lar postalları n ı çekti ler saçları duru­yordu daha, toz, toprak, ottan kocaman yuvarlak bir top olmuş ken­di liğinden yuvarlandı aşağı lara dağ ı n etekleri ne değin , yutkunur­ken bir başkas ın ın tükrüğü geçiyor g ı rtlağı mdan, şamdanları yak, saçlarımı tara, e ıierimi tut, iyi ki sen vars ın . Ki msin sen?

Ne çal ıyor öyle, ben de seni çok arıyorum olsun arada bir uğra gene, beni özlüyorsun, ama bu hiçbir nen demek olmuyor, olsun bir kez başladık, sonuna dek gitmeli artık, ama olsun elimi tutuyor, du­daklarımı bulamıyor, ben kaçırıyorum, ağzım önündeki her nenlen içeri çekiyor, bunu saklad ım ondan, çok rakı içtik bi rlikte, çok çok konuştuk, bal ik levrekti, gözlerini içtik, uykumuz geldi gid ip yatt ık,

_ e l im seninkine değdikçe büyüdü, küçücük el lenn ,var, yüreğin de h iç atmıyor, sen misin? Herkesi birden yaşamak istiyorsun, kendini korumaktan hayı r gelmez sana, benim de bir yardımım olmaz, yü­ce lmeye inanmışsın bir kez, öyle de aşağ ı lardasın ki , şamdam söndürsene, iyice batağa dal , iyi olmaya özenemeyesi pislen, ken­dini yıkabilsen

', bütun insanlar kadar pis olabi leceğini anlasan o va­

kit bağışlarım seni benim pırlant yüzüğümü çaldı , kızımdan sakl ı ­yorum bunu, sen de söyleme, duyarsa beni terk eder, b i r gün kızı­mın ırz ına geçmeyi kuruyorsun, sana kötülüğü oynattı rd ım, sen de oynad ı n e l inden geldiğince , iyi becere medin , anlamıyormuşça seyrettim seni , göremediği mi sanarak daha da i leri giderler şam­dan sönünce anahtarları ald ın, yüzüğü çaldın oradan, gözlerim gö­rüyor benim, körmüşüm san ıyorlar, k ız ıma da öyle yapıyorum, gözlerimin önünde ağ ı şişesini boşalt ıyo r yemeğime, kapıcıyla önümde sevişiyorlar görmüyorum diye, kapıcıyı çağır fondan alsın konuklarıma, paşa karıs ıy ı m ben , bu zambak sizden, daha çok körpe, koca kız olmuş maşallah derler, bana da öyle derlerdi , kar beline d�k ıslatmışt ı seni , durmadan para çekiyordun benden, ba­bam oynuyordun bi r yandan garsonlarla baban denli konuşuyor­dun, piçin birisin dedirndi sana, al şu parayı , 250 gr. fondan al, 1 25 gr. kıyma bir portakal, beni tan ımayan bir bakkal, bi r kasap, bi r ma­nav bulacaksın taa aşağılara gecekondu semtlerine doğru git , biz 60 yı l önce gittik Alamanyaya, ordu terfian gönderdi babam, galiç­yada çarpış ırken şehit olunca, o vakit/er böyle dağdan inmeler gi­demezdi Alamanyalara, soylu bir aileyiz biz, iki göbekten Istanbul-

323

Page 323: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

luyuz, daha ö ncesini bilemeyeceğim, onun kollarında vals yaparak­buralara dek geldim , bu çocuk neden dönmedi , gelmeyecekse i açıkça söylesin her ana evlad ına bağ ı rı r, sevişmeye özeniyorsün ' . durmadan, yaşamasm ı da bi lmiyorsun, direklere t ı rmanıp bağ ı rı ­yorsun , akı lda kalmak için ö ldüreceksin kendini , akı ı kimleri bi l i r h ıh ! Kendini alamadığ ın bir para var, baban da böyleydi , onunla da sevişmiştim , o daha beceriklidir, gözlüklerimi masamm üzerinden çaldı , usulca al ıp cebine attı , hiç ses etmedim, iyice göremeyeyim 'diye yaptı n bunu , bir dahaki gelişinde de anahtarları al ıp yüzüğü çaldı onu oğluma bile vermemiştim, görmediğimi sanıyorsun bur­da mıs ın? iyice düşkün leştiğimi sanıyorsun, bunları böyle sandı rt­t ığım için çok sevinçliyim, kürküm tüm odayı kaplad ı , büyüyor, ka­pıcı geliyor, sen söyle ona ben uyuyayım, siz sevişin burada, sevi­şin sevişin beni terk etmeyin de daha gencim ölmem, küçükken seyrettim sizi anahtar deliği nden aylarca baktım, oğlum daha dört­lerindeydi , gene de anl ıyor<;iu, kızım çoktan uyanmışt ı , delikten yü-zü görünüyordu k ız ımın , ağzı çarpuluyor, gözleri kayıyordu, maşa-yı ateşe soktum, içeri dald ım, bir daha yapmadı ama, ikisini de ya­rc;ılamış ımdır, oğlumu da, kız ı mı da, babaları ö lünce dul 'kald ım , ama başkası na varmadım, onlara bakt ım, okuttum büyüttüm bu boya getirdim , o nlar yaral ıd ı r, sevişemezler, sen neden sevişemi­yorsun onlar neden, biz neden sevişemiyoruz? Biz kimdik? . ne olacak böyle, sana da acıyorum, şimdi de kürkümü çalmayı kurma-ya başladın , baban da böyleydi , verirken daha çoğunu almayı dü­şünürdü , iyice karardı ortal ık, göz gözü görmüyor, ağı şişesini ya­kaladın gene, kimse gelmeyecek i , hani başsağlığına geleceklerdi , oğlum ölünce dul kalmıştı m . . .

324

• h

Page 324: 4-Anne Hikayeleri

ÖLÜ Leyla ERBIL

Öldün l Öldün h a ! Şimdi ben ne yapayım? . B i r memur ö!üsü­nün karısı? . Daha gencim, güzelim de, kolay mı? . Sevgilim! Biribi­rini incitmeden geçinmiş kaç kan koca vardı r şu dünyada! . . Sarar­mış incir yaprakl ı , çakı l taşl ı , elektronik beyinli , buzullu , göllü , uçak alanı ! daha çok varl ıklar için , kat ı r yolu yoksul lara, Hotel Shera­ton'lu , Astoria '-l i , dana k ıyması yiyi lerı li dünyada ! Neden öldün Asım? Tannm, şu i ncir çekirdeği doldürmayan mutlu luğu çok mu gördün bana? Eşim ! Yoldaşım! (Çeneseni de bağlamalı ) . Onca ge­çimsiz çiftler varken , varken onca dişi lerle erkekler, erkeklerle er­kekler, dişi lerle dişi ler . . . Örneğin Süheyla i le Mahmu re , Pre nses Nurhan' la sallabaş �ocası Mahmut, Rahim'le Rahime. Tanrım on­ları alsayd ın ya da şu pın! p ın l patlıcanlan yarattığın dünyamızdan, dağ koylarındaki kat ı rtı rnaklanm, kıyı lara üşüşen kuğuları pembe boyali . (Kırk metre uzunluğunda, on metre genişliğinde bir alay ol­mal ı , bir y ı l boyanmamal ı) . Ne istedin benim tatı l di lli , gü !eç gözlü �rkeklik organımdan? (En sevdikleri : karn ıyank, makarna.) Bayım benim bayım; B , A ve Y. Sayım benim bak bana yakıştı ö lmek sa­na, bak bak Martı 'na Martı 'n yaaa Martı 'n! Martı'Sinın Boris Alekse­yeviç Trigorin' i seni ! (Tabutunu hemen ısmarlanm) . Denizim be­nim, yazlık evim; üç ay geçirdiğim içinde, tiyatrom, plaklanm, gel şöyle bana, yaslan arkana, geı, hah şöyle l Yaslan yaslan yast ığı­rn ıza, ben de seni ölü sandım. Mi lena'n ın Kafkası ! (Çıfıt seni) . Bir ı h larnur kaynatayı m iyi gel i r akciğerlerine , pankreas ma ve hor-

325

Page 325: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

monlarına, ölmezsin belki de? Rakı ya da? Rakı bizim yerli sanayi­mizin emek ürünü olarak ciğerle'rimizi sevindiren, aalgalandı ran ıs­sız kaygan kuytuda otu ran damarlarımızı ki o denli dayanı kl ıd ı rlar ölüme ama istemezsin , i l le viski . . .. Şu prenses bozuntusu al ışt ı r­d ıydı bize, domuz kan ucuz ucuz yerli konyağımızı içip duru rkan sana caka viskisi . . . Ma inatçı seni yatma! I l le de öleceksin deği l mi, kalk şöyle bakayı m, ben ne olacağım sonra; h iç başıboş koymaya , gelmez bunu gözünü ayı rmayacaksm üstünden, hemen saçmalar narin domuz, elini versen kolunu kapar, durbari ben içeyim viskin i , güzel güzel bi r viski black Iabel, kara label . . . (Müslümanlı kta kara­lar giyinmekt yoktur? Eşyalların yerini değiştiririm: Perdeleri , seh­palar ı , banyoya her girenin akl ı nı karıştıracak gavur kavanozların ı dizerim �ynanın önüne. Odomo, TaHrne, tüm Bleu Beaute' leri mi ne işe yaradıklarm� kim selerin bi lemeyeceği, bunları neresine sü­rüyor acaba diye gızlice açacağı kapaklarım, açar açar prensesli­ğinden utanmadan açar bakar, şu adamı nelerle esir etmiş kendine diye meraktan açar, gösteririm ben de ona gülümserim, en tiksintili dudak çıkmt ımla, mevluta limon küfü bir giysi diktiri rim, saçlarım ı ensemde toplar ım, ku laktarım gözüksün, ölü ayağıy la geçinebil ir miyim? Pul koleksiyonunu da satarım, gözü denli bakard ı o na.)

. Otu� yı l nası l da geçindik, senden başkasıyla bir türlü yatarnadım otuz y ı l , biliyorum sen de yatmadın, kolay değil ne f ırsatlar geçti eli­ne, ince kalm, esmer beyaz, çeşitli f ı rsatlar kimseye o gözle bak­mamışsmdı r ki . . . (Ayda kaç lira verirler ölüsüne?) Müşterisiz bir diş doktoru evde kalmış, akl ı ve eli oynaşta bır daktilo hadi hadi bi liyo­rum o sizin dairedeki Gülbedia smtınca Qtuz iki k ırmizi dişelleri or'" taya çıkan, kısır prenses nah şu boku alışt ıran bize, nerede barda­ğ ı m benim? Ne o ldu neden yıkı ldm gene, kalk kalk al iç, içmiyor musun? Ben içerim seninkfni de, bana kal ı rsa karı lann sana ya­naşmalan bana düşman ol maları ndand ı , nedense hiç seymezler beni , bende onlan kendi gözlerinde küçük düşüren ne var sanki sen de kendine sanı rd ın , sevmezler beni , onların ruh larını görürüm hemen de anlarlar, bunu ayartmaya kalkarlar, onlardan başka ol­duğumu anlarlar, beni seven başkasın ı .sevemez ki , başkasıyla ya­tamaz benimle yatan neden bilmem ama öyle işte , öyle deği l mi? Benimle bir yatan öyle değil mi? . Bu da kendine sanır, şuna bakın :

• b

326

Page 326: 4-Anne Hikayeleri

----------------------------------------- öla

boy yok bes yok; boy bos olmaz da cinsel çekmesi olur insanın, alı­mı olur efendim? . gene de başkasıyla yatamad ım otuz yıl . . . Bi r topluluğa girdi mi kendisi ne baktır ır, sözünü dinleti r, göz yaşart ı r, aksı rt ı r, hapşı rt ı r, bunun ağz ın ı bıçak açmaz . . . B ıçak dedim, ö lü karn ı na konurmuş, korkma bıçak m ıçak geti recek deği lim . . . Neh , ne yapacağı belli olmaz, ola ki ölmedi d e s ın ıyor beni . . . Amaaan eli ermez gözü görmez bir nesnesin işte, eskiden şu bardakların biri senin biri benimdi şimdi ikisi de benim . . . Yaln ız ruhen inceydi ağ­zından bir kaba söz bir atasözü bile çıkmamışt ır. Örneğin "horoz ölür gözü çöplükte kal ı r" deği l mi. . . Hadi desene . . . Çöplük! Çöplük! Çöplük! Çünkü çöplük sözü incitir kendi lerini , hah hah hah! Pek i n­ce bir kişidir canım! Amaaan seni doğruHmak.tan da bıktım, yüksek memurdu bu . . . Kadınları çeken belki de burasıdır? Söylesene ha? Söyle susmaların mı çeken onları? . Söyle bana senden yüksek memurların karılanndan hiç sana bakan çıktı mı? Ha? Ç ıkmaz bi li­yorum, öyle olsa kaçmazdı gözümden, yalan söylemiyorsun deği l mi , artık beni kandırmakla kandırmamak arasında bir ayrım kalma­d ı . Yüzüme bak ö lü m yatağ ındas ı n , ö lmek üzeresin, ö ldün bi le , saklama, yok yok bana hiç yalan söylememişsindir, senin gibi b ir erkek bulunmazdı bi liyorum, üstün bir sevgiydi aramızdaki Miş­kin' im benim ! (Cenaze iyice gösterişl i o lmalı , babanmki gibi , onu aratmamalı , yedi adım sonra bando çalmaya başlamış, annen yü­rümemişti art ık . . . ) Hem de benim sevi lecek neyim vardı ki :, güzel deği l im öyle, varl ıkl ı da değildim, soydan soptan bir üstünlüğüm de yoktu, sana bir i lg i de göstermemiştim, ne bulduydun bende, ne­den bir dengini bulmadıyd ın ha? Ah! Ah! Sanki müthiş bir aşktı da bu san deniz kıyıs ında görünmez bir f ırtına bir tayfun çaldı götürdü seni üçüncü günümüzde, yedinci günümüzde . . . (Biri sizi severse siz de onu sevmali misiniz?) Bir yudum daha içeyim, bu son.

Bana sahip oldun, her işime burnunu soktun. SAHI p olmak . . . Haahhahhahahhahh'! Ben de sana sahip o ldum kahkahkahkah ! Dur bir yol daha bakayım sahip olduğum sana, halı hah hah hah ! (mevlutu bir atıatsam!) Gene mi devri ldin, git öteye biraz, git haah şöyle, yanma uzanıcam şöyle ot�z y ı ı o lduğunca, otuz yı l bir odun denli uzandım yanma, naşuracığına. Yatağımızı bölüştük, gövde­leri mizi paylaştık; ruh larımızı bütünleştirdik, nah şuncacık yerde

327

Page 327: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

olçu bu işle r, üç karışçık yerde hih h ih h ih ! Hep günübirlik gelmişim de gidiverecekmişim sanıyordum oysaki , ha bugün ha yarın der­ken otuz y ı l . . . Otuz y ı l seni ne yapacağımı bilernedim; "kocam" di­yemedi m sana h iç , fincan ım, çiçeğim, bi r sardunyam var görme nas ı l açtı dedim mi hiç haa? Tüm kadınlar böyle konuşur, "kocam, erkeğim, aslanım!" Evlendin mi şi ltene bir aslan sıçrayacaktı r nası l o lsa, hahahah ahaha h L Durmadan seni aldatmayı kurmuşum­dur . . . . denedim de birkaç kişiyle ama olmadı , olmadı işte yapama­d ım , s ıy ı ramad ım bir türlü olmuyor işte çıkaramıyorum . . . Bir kez

. Mehmet'in evinde nerdeyse olacaktı . .. Hah hah ! adamın arka:sı ba­na dönükken s ıyı rmaya başI?dım, belli etmeden ona hazırlandığı­mı , epeyi i nmişti na şuralarıma değin, birden gördü adam, patlat ı l­mış . Amerikan m ıs ı rlar ı , Salem çıgaralan , buzlu viski bardakları aras ında bir görüntü ben ki he sinema; "bir sözünüz bana yeter" fa­lan diyerek o çökerek dizlerimin dibine i lkin kış ayakkabı larımı Çı­karıp -artık iskarpindi onlar kara rugan- ama ben artık istemem anlad ığı içi n hazırlandığ ımı o lmaz asla istemem, ve ası l onunkini çıkarmasına dayanamam çıkarmadan dayapı lamaz ki , beni b ıra­kıp ayağa kalkıyor, bir telaş, elin ayağına dolanaraktan h ızla çekip kemerini çekip atıp ardından ön düğmelerini . . . Aaaa! Deli mi , ne ya­pıyorsun öyle, bunun için gelmedim ben, bunu düşünmemiştim bi­le , ama olsun beni böyle bı rakamazsı n, yalvarır ım yapma, hay ı r asla, ama ne o ldu sen i incitecek ne yaptım, hayır çünkü çok komik i nsan i stemiyoru m hiç istemiyorum ama insan donunu çıkarıyon , fani las ı da var ve ötekine muhtaç, oysa nası l güze ldim yakıcı ve uzun kad ml ığ ım, dopdolu ve bitimsiz ama bir kez gördün artık ol­maz, b ı rak beni git, otuz yıl beklediğimce beklerim gene, temizim ben, kocamdan başkasıyla olmaz, otuz y ı l tam bir başarısızl ıkla dolu bir kad ınl ığ ın var, uyu hadi uyu, uyu , üzmem seni kıskanıyor- \ sun . . . Yaln ız bi l meni i sterim : her vakit gittiğim gibi dönmüşümdür sana, el değmemiş o larak ölmekte olduğuna göre saklamayaca­ğ ı m art ık denedim denemesi ne tam 1 2- kez seni aldatmayı dene­dim, senin varl ığ ına karşı özgürlüğümü korumayı istedim, ne devri­!iyorsun gene, doğrul, kaçma, ne var bunda yani? Mutlak o lan ne? Nedir bu i lişki? Birbirimizin nesi oluyoruz, hangi bağdır bu? Seninle değil de bir başkasıyla evlenmiş qlabilirdim ve o kocayla seni aldat-

328

• h·

Page 328: 4-Anne Hikayeleri

----------------------------------------- Ölü

mış o lacakt ım? Öyle değil mi? Kim bilir şimdi , şimdi kim bil ir hangi ası l kocalarımızı ve karılarımız ı aldatmış durumdayız? Dur anlata­cağ ım hepsini, bir yudum daha . . . 1 . Şu demin anlattığım Mehmet'le şu senin müsteşarın olan . . . 2. Lüks birotel odasında Prenses Nur­han' ın sallabaş kocasıyla, hem odanın ortasında havuz biçimli p ın l pml b i r yatak varken, öylece koydum adamı sana koştum, adamsa ard ı mdan ayıp yerini eliyle örterek ve sallanarak iplikleri etlerin in , bunu Nurhan'a ders o lsun yapt ım eşarbımı da unuttum onun dola­b ında; tanı r onu . . . 3. Bir sandalda Kınah açıklarında, buna hep ha­yıflan ırı m , gök ö lene kadar kalacaktı gözleri mde ama adamı n iğ­renç uzun kıvnk ayak t ı rnaklarınatakıldım . . . 4. Bir Yahudi terzi'nin prova odasından geçilen ince uzun bir koridorun ucunda, hep uzun uzun öpüşmelerle dayanı lmaz sanı lan ama ben dayandım yan m saat öpüşmeye, kaçırmıştı zamanını o . 5 . Bir asansörde -gözleri­mizle , h iç tan ımadığım o, beş kez inip çıkt ık sana geliyordum, hiç böyle güzel sevişen erkek bi lmem. 6. Bir yı lbaşı gecesi hani Türk­an'larda geçirmiştik, arka odalardan birinde, o sizin yabancı uzman vardı hani Mister Hogart mıydı neydi . . . Eee ne devri ldin gene, k ıs­kandın mı yoksa . . . Haa o işi Türkan ayarlamıştı sana çok kızardı bi­li rsin , benim akl ımdan bile geçmezdL .. 7. Bir içkievinde tezgah ı n arkasında, zilzurnaydık yeteneksiz, inatçı bir ozanla. Dudağın ın kı­y ıs ına bir yemek parçası yapışmışt ı öpemedim .. . Aaa ! . . ,K ıskanı ­yorsun, k ıskanıyorsun sen beni , söyleseydin ya ölmeden önce, "yapma, seni seviyorum, kutsald ı r ve doku nulmazdı r evli l ik, ben­den başkasıyla yapma öpeyim ayakların ın altın ı" deseydin ya! da­ha henüz körpeyken o ayaklar, demedin . . . Peki kals ın anlatmam, . ö lüm yatağ ındasın , birazdan ö leceksin . . . Ama bi! ki h e r birini ince taktiklerle atlatarak sana el değmemiş o larak, tabii bu ası l sana o lan sevgimdem değil yalan söyleyemem, kendime güven me duy­gumu yitirmemek asıl , çünkü bir kez başladın mı artık sonu yok ve o adamca hemen ıskiti lebi li rsin, oysa gidince kal ın ı r e lbette el lerimi ye dudaklarımı ve adam kötü niyetliyse ayaklarımı öptürdüğümü saymıyorum . . . ama sana bir genç kız olarak genç k ızdan da daha beyaz dönmüşümdür, duygulu ve ince serçe parmağımı üfleyerek öpen sana, çünkü sen değersin ve yetersin sevdin beni , hep hoş­gördün, çocukluğuma verdin , bağış lad ın . Senin kapanmal ıy ım

329.

Page 329: 4-Anne Hikayeleri

• h

Anne Hikaypleri --------�------­

ayaklarına, evet işte ö lü dizlerine senin kapanıyorum . . . Ayy! Dizle­rim ! dizim ayy! batı ı , dizime batı i ,

-sinsi sen ne yaptın gene, ne koy­

dun yerlere, gülüyor bir de gülüyor! Kancık memur seni ! Tanrı şu öL­müş de örtülmemiş memur parçasın ı ne vakit alacaksın başundan! Ayy dizim kangren olur muyum? Otuz y ıhmı kokmuş yatağında na­s i l da geçirdim , niye gitmedim Tanrım, niye gitmedim, çok pişma­n ı m, çOk çok çok pişmanım, şu el in adamı nı sonuna kadar niye bekledim, boğuluyorum , boğuluyorum pişmanlıktan . . . Otuz y ı ld ı r pusu kurdun bana, delice oyunlarla oyaladm beni , bulaşık eldiven­lerimin içini hamamböceği doldurdun , ayaklarımı gizli gizli güneşte kuruturdun , gü l getirird i n koklasam kurt ç ıkard ı içinden, suyuma tuz, yatağı ma kum serperdin, beni kaybetmemek içinmiş, kaybet­memek biz taşmdığ ımızda bile kayıp değil miydik . . . Otuz y ı l aşağı­l ık müdürlerini , iğrenç yüksek tabakadan konukların ı bana ağı rlat­t ın, eşine dostuna bayram kartların ı bana yazdı rttm delerdi yorganı ayak t ı rnaklann da ben iğreniyoru m diye kesmezdin, saçlannı s ir­kelemeden sevişmezdi'n benimle ı Mehmet'le de Hogart'la da se­vişmemi hazırlayan sendin, yaptı ramadm ama, yaptığımı sanırdım hep sana, yaptı ramadın işte, sevişmedin senden başkasıyıa: seviş­meyeceğim işte! Ne istedin, neden s ınayıp durdun hep budala, ben kötülesem sen güçlenelin , sevinsem hastalandm, eğlensem ölme­ye kalktm, seni aldatmalıydım, aldatmalıyd ım . . . (tabutunu en ucu­zundan ısmarlayacağı m , vefat i lan ın ı bile vermeyeceği m gazete­ye) Ağl ıyorum ya ağl ıyorum! Gebe kald ırn da bir kez olsun "güzel gebem" dedin mi bana, "benim melek hamilem" ya deL. (ikramiyeni

, ald ığ ım gün aşk seyahatine çıkar ım, Türkan' ı da yanıma alın m o ayarlar işleri . ) Dokuz ay o sözü bekledim : "bir tanecik temiz hami­lem benim?" dedin mi ha, dedin mi? Ne olurdu deseydin , ne olurdu! Başkalarına benzemezmiş o ! N e o lu rdu yani benzesen, ne o lu r­du? . . "Bir tanecik temiz hamile!" H ı h ! Biz neden herkişiler denli ola- , madık? Bak insanlara, biraz daha ölmede bak şu insanlara; bıkma­dan u sanmadan, bi rbi rlerine gidip geliyorlar, eski konuştuklarını yeniden konuşuyorlar, yeniden çaya şeker koyup içilir, eller sıkı ı ı r, "allahasmarladık, bizde bekleriz, güle güle", "çocuklarm gözlerin­den . . . " E h h ! El in in körü ömür boyu , ama yaşamak budur işte, Türkan "her şey yaşanmalı" der, içicem işte! Bir yudum bi le yok sa-

330

• h

Page 330: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Ölü

na, içerek kutlayacağı m ölümümü böyle . . . Öksür, lstediğince öksür . boğuluyormuşçası na kandı ramazsın beni ; öksürsen taş f ı rlat ı rs ın g ı rtlağ ından, gQlsem kum sağanağı , ö lmene izin vermey�ceğimı gözlerinin önünde konuşa konuşa, yı llar süren konUşmalarla sevi­şeceğiz, çıkaracağı m işte çıkaracağfm böyle , senin sakladığın her sözü o söyleyecek bana, yı l larca uzun uzun . . . Kiminle mi? . .. Kimin­le mi? . . .

331

Page 331: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -------------------

YASA Mehmet AY

i i

"Ağlama yavrum ağlama. Si l gözyaşların ı . Baban ı al ıp götü­- ren, Kara Öküz'ü nede n götürmesin?

Karanl ık gökyüzü y ırt ı lmanın eşiğinde sancılar çekiyor. Iş ık ta­neleri alaca karanıığ ın bürüdüğü tepelere üçarcasına koşuyor, ka­ranl ığa vuruyor baş ın ı . Gece, gözerimi ötesinde diyarıara çeki lip gidiyor, evrenin bu yakasına gündüz -kuruluyor ... Hürü Bacı çama­şır leğeninin başında, yatsıyla yoğurdl!ğu hamurdan beze yapma­ya kQYuluyordu. Arası ra kalkıp içeri geçiyor, k ızların ı yeni yetme oğlunu, fi l izlenen yeni güne çağınyordu�

Savuşturulacak s ığ ı rlan , yakı.lacak tand ın , buğday dolduru la­cak kağnıyı , bir yandan yapılacak ekmeği . Doğmamış güneşi , ka­yaaltında köyün batıcı serin liği . . . Iş de aş da sabahınd ı , bu üşüten serinl iğin.

.

K ızların ı duman dolu tandı revine yol lad ı . Ahmet'le kağnın ın yerden zor kalkan b in yamah ki limini geçirdiler. Ahmet kağnının üs­tüne çıkt ı , ki l im takı lan dikmeleri iyice yerlerine oturttu . Dört dikme­yi de teker teker elinden geçirdi. Aşağı atladı . öteki dikmeyi aldı eli­ne, arka iki dikmenin o rtasına getirdi , sicimle iki yanından bağladı . Kil imi üzerinden att ı , birbirinden aralı aralı duran kağnın ın tabanını ki l imle bezene özene ö rttü. El ine onaltı ki loluk üstü açı lmış zeytin­yağı tenekesini aldı , ah ıra daldı . Hürü Bacı kağnının arkasına eğil-

• h·

332

• h

Page 332: 4-Anne Hikayeleri

---------------------------------------- yasa

di , öteyi beriyi yeniden kapattı düzeltti . I lk teneke buğdayı buraya döktürdü . Ahmet' in s ı rt ın ı sıvazlay ıp tand ırl ığa döndü.

Ter içinde kalan yüzüne soğuk su çarptı biriki . Tandı rdamına girdi , eline tutuşturulan dürüm ve hazırlanmış çıkın la dışarı seğirtli . Elinde üvendiresi , yukarı özün çamurlu , yolsuz belsiz toprağından türlü güçlüklerle geçti , ine çıka tüm yolları ağır ağı r. Birkaç kez du­rup mazı lan yağladı . Son komşu köyünden geçti son yokuşa vur­du. Gıcırdayan, kulaklarına sil inmez bir melodi gibi giren tekerlek­lerin sesinin azaldığ ın ı duydukça, öküzleri dürtüyordu : "Ho .. ho .. ". diye, Düz!üğe çıkınca rahat bir soluk ald ı , kasabanın beyaz bada­nal ı evleri yüzünde ış ıd l .

Yükselen gün , basmış s ıcak.

Yakası bağrı açı lmış kızarmış yüzüyle Ahmet , yalpalayarak yukarı öze gerisingeri geliyordu. Elinde üvendiresi . Susamışl ığ ı , yorgunluğu, giysisinin dış ına dek çıkan terlemişliği . Kızg ınf ığ ı yor­gunluğunu artt ı rıyordu. Dereyi geçti , derenin akışyönüne yöneldi . Serçeparmak kal ı nl ığ ında su akan çeşmenin önü nde toprağa yü,:, zükoyun yattı , içti içti . Biraz ötesindeki çayırl ığa yuvarladı bedenini. Yüzü güneşe dönüktü . El leriyle yüzünü kapadı , güneşin keskin ışıkları na karşı gözlerini: Ateşler içindeydi ama gitmeliydi, biran ön­ce varmalıydı köye. Iki elini yere'dayayıp doğruldu . Uzaktaki köy, benliğini saran aşı lmaz görünen tepelerin sessiz diki lişi . Titreyen ayakları , bir kez otursa kaldı rmayacak yorgunluğu . . . Cinl i derenin kurumuş yatağ ına gelince çı lg ınca koşmaya başlad ı . Bedeni bu­ram buram terledikçe, unuttukça yorgunluğunu unutlukça, çatlar­cası na koştu koştu. Uzaktan acı çeşmenin duvarların ı gördü. Ya­vaşladı . Kendine geldiğinde göğsünün inip inip kalktığ ın ı , zor nefes ald ığ ın ı duyumsadl . Kararmış gözleri , taşa dönmüş ayakları . Çeş­menin uzağı ndan her yanı taş o lan yokUşu çıktı . I lk evleri bulanık gözlerle geçti, muhtarın evini geçince olanca gücüyle y ı rt ınd ı , sesi boğuk çıkt ı . Boğazını tekmeledi . "Anaa . . " diye ünledi . Y ığ ı ldı kapı­nın önüne.

Güneş aşağı lara kayıyordu. Köpekli Dağı gökyüzündeki birkaç parça bulutu üzerine çekiyordu. Sarı s ıcak kavuruyordu ortal ığ ı .

333

Page 333: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------'!""'"

Tozlu yol kasabaya büklüm büklüm. Ahmet: "Gün i niyor ana çabuk gidelim." Anas ın ın isli tülbenti una belenmişti . Kan kırmızısı yanak­Ian soluklaşmış , aln ı kal ı n k ınş ıkhklarla dolmuştu.

Kayalardan aşağı i ndi ler. Acı çeşmeyi geride b ı rakt ı lar. Cinl i dereninin kuytu geceleri , ürperten köşelerinden hiç konuşmadan. Yukan öze girdiklerinde gün daha �şağılarda, ikindinin yakıcı dem­ıerindeydi . Özün , suyu çok çamurlanna ald ı rmadan yürüdü ler. Komşu köyün yanı başı na erdikleride , başlan omuzlan içine gö­müldü. Ahmet'in gözlerinde büyüyen, anasın ı n gölgeiLyüzü k ınş­mışt ı alnı . Konuşması n ı isterd i ,bi r cümlecik de o lsa konuşması­nı .

Öne yat ık kağ n ı duruyordu karş ı larında. Öbür öküz besbel li çok h uysuzlanmışt l . Kara Öküz gibi o da çökmüştü o lduğu yere . . Boyunduru ktan kurtu lmak için çabalad�ğı belliydi , başaramamışt ı . "Oğ lum, çöz şu hayvan ı yay ı ls ın biraz." Ahmet sessizc� hayvan ı ÇÖzdü. Hürü Bacı Kara Öküz'ü n yattığ ı yana geçti, dalg ın gözlerle seyretli öküzün kıpı rt ıs ız yat ış ın ı . S ırt ın ı kağnın ın tekerleğine da­yayarak çöktü . Ahmet de yamna oturdu.: "Buğdayı şatt ım. Içim içi­me sığmıyordu. Buraya dek geldim. Sonra . . sonra . . :" Kendini tuta­madl . Hürü Bacı oğlunun başı m döşüne dayadı . Sessiz bedenin­den dinginl ik akıyor g ibiydi Ahmet'e. Sessizlik. Iki e liyle omuzIann­dan tuttu sonra. Parlayan nemli gözleri ni oğlunun yaşl ı gözleri ne dikti . Kurumuş dudaklannı k ıp ı rdatt ı : "Ağ lama yavrum ağlama si l -gözlerini . Herşey yerliyerinde. Bak yaşıyoruz işte. Kendi yeri miz­deyiz. Haydi si l gözlerini . Geç kalmadan gidel im gayrı ."

Ahmet öküzü kağmya koştu. Hürü Bacı öbür öküzden boşalan yere geçti . Kara Öküz yolun kıyısında öylece yatıyor, sinekler qan­sız bedenine inişler yapıyor. Birbirine karışmış ayak izleri gitgit yal­nızlaşıyor. Toprak alabi ldiğine çatlak ve alabi ldiğine bozkı r koku­yor. Yer kızgın, dere az akıyor, sarı sıcak soluyor. Sulu çayırın orta­sına, derenin k ıy ı larına tektük kuşlar konuyor.

l i . Tere belenmiş bir kadı n ve bir çocuk kağnı çekiyorlar sürek-

334

• h·

Page 334: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Ana Evlad,

ANA EVLAD Mehmet RAUF

Gözlerini açtı , başı sis içinde bOğulmuş gibi idi . Hiçbir şey bilmi­yor, düşün�miyor, h içbir şey tahattur edemeyerek kal i b gibi yatı­yordu.

Etrafında konuşanlar vard ı . Ewela anlayamayaraK� uzun uzun bakt ı . Bunlar kimdi? Burası neresi idi? . Nihayet yavaş, müşevveş, h eyaı�H ı , dağınık düşünceler arasıda bir hastahane koğuşunda bu­lunduğunu anhyordu .

Fa�at niçin gelmişti? Bunu bulamıyordu. K ımı ldanmak istedi , böğründe müdhiş bir acı duydu, yaral ı mıyd ı?

O zaman önünde b i r perde sıyrı lmış gibi, birden herşeyi tahat­tur etti . Evet, evet, yaralı idi. Fabrikada ustabaşı ikindiye doğru yan­larına gelmiş, şehre Yunanlı lar geldiğinde, çarşı taraf ında muhare­be olduğunu , herkesin evine gitmesi evla o lacağın ı söylemiş, o da öteki işçi kad ınlar gibi Ali'si ne, fabrikaya çal ı şmağa geli rken bir komşu kad ına b ı rakmakta o lduğu üç yaşı ndaki oğluna yetişrnek için hepsinden daha delice bir şitabla sokağa f ı rlamıştı .

Son ra, dumanh hatıralar arasında, sokakta koşarken, köşeleri siper alarak sağa sola si lah atan düşman askerlerin i görüyor­du . . .

Onların arasında patlayan silahlardan sakına sakına giderken,

335

Page 335: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

birden bire tekerlenip yere yuvarlanmışt l . . . O kadar! . .

Şimdi anlıyordu, demekölmemişti . Onu hastaheneye getirmiş­lerdi . Fakat Ali . . . AIi 'si . . .) O nerede idi? . O ne olmuştu? .

Derin bir çığl ıkla feryad' etti . Etraftan koşuştular. Saniye Hanım h ıvranıyor, gözlerinden yağmur gibi yaşlar boşanarak in liyordu. Çağ ın lan doktor onu bu halde görünce başucuna gelerek ne oldu­ğunu sordu.

O işitmiyor, buh ran içinde i nliyor:

-- Alim . . . Aliciğim . . . Ah yavrum, yavrum !. . diye feryad ediyor­du.

Doktor, kolundan tutup kendine bakmağa icbar ederek:

- Hanı m, sana soruyoru m . . . Ne o luyorsun , nen var? . Kısık dudaklarla cevab verd i : -

- Oğlum, yavrum nerede? . Yoksa ö ldü mü, Allah aşkına söy­leyiniz, ö ld(fmü? .

- Seni buraya bir hafta ewel getirdiler . . . Böğründe korkunç bir yara vard ı . . .

Kad ın daha acı feryad etti :

- Bir hafta mı? . Ay, mutlak ölmüştür . . . Ah yavrum, ah Alim . . . M utlak ö lmüştür . . . Ya Rabbim, ne yapmal ı , ne yapmal ı? .

Şiddetle kalkmak istedi , g idecek, mutlak bir haber alacaktı . . . B i r dakika duramazdı , AIi'sinin ne halde

' o lduğunu öğrenmeli idi .

Doktor, iyi kaibii bir adam, onun muavenet ·ve teselliye muhtaç o lduğunu görerek, yumuşak bir sesle :

- Sen gidemezsin hanım, dedi . Ben adam gönderir, haber ah­nm. Sen evvela anlat bakal ım, iş nedir? Evvela öğrenel im . . .

O zaman Saniye Hanım anlattı . Büyük Harb'de kocası-ö lüp de o zaman daha emzikte olan oğluyle yapyalnız kal ınca, ne yapsın­lar, zaten kocası askere gideli komşularda tahta si lip çamaşı r yıka-

336

Page 336: 4-Anne Hikayeleri

------------------=- Ana Evlad

yarak ald ığ ı beş on para ile ana oğu l ölmeyecek kadar yiyerek, sü­rünüyorlard ı .

Fakat yavaş yavaş tahta, çamaş ı r fi lan kalmıyordu. Zaten kal­"- sa bi le , ald ığ ı haftada, on günde bir e l li kuruş güç yetişiyor, baz ı

günler aç bi le yat ıyorlard ı . Sonra birgün , b i r hay ı r sahibi onu ipek fabrikas ı na koydu . Bir

mecidiye gündelik ! Saniye art ı k kendini zengin o ldum zannetti . Yalnız , çocuğunu fabrikaya almadıklarından ayda iki l ira verip gün,;. düzleri Hacer Hanım nammda bi r komşuya b ı rakıyordu. Işte son gün, AIi 'sini yine oraya bırakmış, fabrikaya gitmiş ve avdette yara­lanmışt ı �

Doktor sordu : - Ev ne tarafa düşüyor? . . - Sedbaşı 'n ı geçince, Temeniye Yokuşu'nda Imamm Hacer

Han ım diye kime sorsanız gösteri rler. Doktorun gönderdiği adam, biraz sonra avdetinde , Hacer Ha­

n ım'm kaç gündür gelecek ·gelecek diye bekledikten sonra , Saniye Han ım'm görunmediğini görerek, dün sabah çocukla beraber Is­tanbul'a gittiğini , çocuğun anası eğer bir gün çıkar g�li rse, kendisi­ni bu lmak için bi� kağ ıd b ı rakt ığ ın ı söyledi .

Kağ ıdda Fatih 'te bir evin adresi vard ı . Yarası kami len kapanmadığ ı için doktorlar onu daha b ırakma­

yac�klard l . Kald ığ ı müddetçe Saniye Han ım gündüzleri Ali diye nefes a l ıyor, geceleri hep Ali 'yi sayıkl ıyordu .

Nihayet, tamamıyle ifakat bulmadığ ı halde, yürüyecek bir hale gelince, ser-tabib bey müsaade etti. Onun yalvarmasına dayana­mayarak, el ine yol için biraz para verip trene bindi rdi ler.

***

. O akşam Fatih 'te tramvaydan i nmiş, e lindeki kağıdla evi ara­mağa başlamıştı . Kalbi titriyor, Ali 'yi göreceği ni düşünerek sevin-

337

Page 337: 4-Anne Hikayeleri

• b·

Anne Hikayeleri

cinden gözleri doluyordu.

N ihayet evi bulduğu vakit, dizleri gevşeyerek kapıya dayandı . Ah , bir dakika sonra sahiden yavrusunu görecek miydi? . "

Evde, Hacer Hanım'in Bursa'dan gelince burada üç gece kal­d ığ ı n ı , sonra Çengelköyü'ne gittiğini söylediler. Bu her ne kadar Saniye içi n bir darbe idiyse de Ali'nin hayatta olduğunu, gülüp ko­nuştuğunu öğrenince, öbür sabah görmek ümidiyle genişledi .

Öbür sabah Hacer Hanım onu karşısında görünce ağzı hayret-le açı lmış , gözleri bozuk,

' haykırd ı :

- A , kadı n sen ö lmedin mi , nereden çıktm? .

Saniye şübheli şübheli sağma soluna bakıp Ali 'yi arayarak:

- Nereden çıkacağım, ahiretten . . . dedi .

Ve kısaca baş ına gelenleri anlatt ı . Hala Ali'den bir ses ve sada çıkmadığ ı içi n korku i le , şübhe i le harab oluyordu.

Hacer Han ım biraz s ık ı l ı r gibi :

- Sağına soluna bakıp da Ali'yi ini arıyorsun? .. dedi . Sen şimdi AU'yi görme . . . Oldu bir şehzade . . . Hani ya, elimi bırak, ayağımı öp: . . Oğlanı n kısmeti de Allah için pek parlakmış . . .

Saniye bozuk bir gözle, aksi bir ifade i le bakıyor, anlamıyordu. Nihayet Hacer Han ı m :

- Ben onu zengin bir yahya evlad verdim . . . dedi .

Saniye'nin gözlerinde bir y ı ld ı rım çakt ı :

- Ne yapt ın? . . . N e yaptın? . . .

- Evlad verdim . . . Fakat söylüyorum ya, bir görme . . . Valiahi ta-n ıyamazsın . . . Allah için , bak hanımefendiler de söylesinler, yalıda kendi yavrulan gibi bakıyorlar. . . Ali'nin bir dediği iki olmuyor. Her is­tediği hemen ayaklarına geliyor . . .

Saniye , Ali 'nin kendinden başka kim olsa al ış ıp sevemeyece­ğini , rıası l bir hayat içinde bulunsa kendisiyle olduğu gibi rahat ede-

338

• b

Page 338: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Ana Evlad

meyeceğini bi liyordu. Mutlak Hacer ondan kurtulmak için bi r köşe­ye b ı rakmış, şimdi kendisini kandı rmağa çal ışıyordu.

Onu el elleri nde anasız babasız kalmış bilmek pek gücüne gitti , birden gözlerine yaşlar hücum ederek ağlamağa başlad ı :

- N için verdin niçin? diye şikayet ediyordu . Fazla m ı geldi? Fazla gelecekse niçin ald ın , Istanbul'a getird in? .

Nihayet , sert , kat'i sesiyle :

- Ben oğlumu isterim . . . Ben yavrumu el evlerinde süründüre­mem ! diye ısrar etti .

- A, a, a . . . Hacer haykı rd ı : Delinin zoruna bakın ız.

Bütün hanı mlar etraf ın ı almışlar, ona türlü sözlerle, yeminlerle anlatıyorlar, Ali'yi zengin ve asil bir ailenin ölen çocukları yeri ne yal­vara yalvara aldıkların ı ve kendi evlad ları gibi bin naz ü nimetle bakt ıkları n ı söylüyorlard ı .

0 , iki gözü iki çeşme, muttası l :

- Ben oğlumu isterim . . . Ben oğlumu isterim, diye sızlanıyordu. Nihayet ona lakı rd ı anlatamayacakları n ı görünce Hacer'e:

- AI götür de kendi gözüyle görsün ve ne yapacaksanız orada yapm ız . . . dedi ler.

Hacer de:

- Kadın dur, ağlama, çocuk senin çocuğ�.m, istersen geri al ır­sm . . . Fakat sana şunu söyleyim ki , al ı rsan çocuğu yazık edersin ; dünyanın en büyük saadetinden ayırmış olursun . . . Haydi kalk gide­lim.

Saniye gözeri yaşl ı , dudakları sert , tekrar ett i :

- Ben oğlumu isterim! . . ***

Ömründe bu kadar zengin bir ev görmemişti. Her taraf hal ı , ay­na ve yaldızla dolu idi. Aptallaşmış bir �azarla bakıyor, nihayet yav-

339

Page 339: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

rusunu kucaklayacağm ı düşünerek, kalbi s ı k s ık atıyordu. Tatl ı yüzlü , pek genç ve pek güzel bir hanımın karş ıs ına çıktı­

lar. Hacer Hanım, nereden başlayac�ğ,ını , nas ı l söyleyeceğini bi le­miyor g ibi bir müddet yutkunduktan sonra :

- Hanımefendiciğim, diye başlad ı ; hanımefendiciğim, ne söy­leyecegimi , nası l yapacağımı valiahi şaşırdım. Sabahtan beri Çen­gelköyü'nde bütün yal ı halkı hanımı kandı rmağa çalışt ık. Kendisi­ni , ben ölmüş zannediyordum, halbuki hastahanede imiş, iyi o l­muş, kalkmış gelmiş . . . Al i 'n in annesi . . . Şimdi oğlunu a lmak isti­yor . . .

Han ımefendi vuru lmuş gibi i rki ldi : - Nası l? Annesi . mi? Ali 'yi a lmak m! istiyor� . . . - Evet, lak ı rd ı din lemiyor, söz anlamıyor, iki gözü iki çeşme,

Alim de Alim . . . diye harab oluyor . . . Ağzından başka söz çıkmıyor . . . Nihayet baktık, başka imkan yok, a ld ım buraya getirdim . . . Belki siz söz anlatabi l irsiniz yahud çocuğu verirsiniz, alı r götürür . . . Ben iyi l ik yapt ım zannediyordum, halbuki fenahk-yapmışım . . .

Saniye bir mukavemet gör�ceğini zannederek korku v e tered-düd i le tekrar:

- Ben oğlumu isterim, diye h ıçkı rd ı .

Hanımefendi b i r müddet perişan perişan durduktan sonra : - Durunuz, beyle �i r görüşeyim, diye yukarı ç ıkt ı . Hacer bir taraftan durmuyor, ona evin servetini , ailenin asaleJi­

ni anlat ıyor, Ali 'nin bunların evla,dı olacağ ın ı , bütün bu mallara bir gün sahib olacağın ı söylüyordu .

Saniye taş gibi , işitmiyormuş gibi , sesini ç ıkarmayarak sade din liyordu.

Biraz sonra onları yukarı beyefendinin yanma çağ ı rd ı lar. Be­. yetendi , şişmanca, kibar bi r adam, metin bir sesle :

-:- Biz Ali'yi çok sevdik, ö len çocuğumuzun yerine aldık. Oğlum .

340

Page 340: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Ana EvZad

t ıbkı O yaşta ö lmüştü. Ana baba deli gibi idi k, ne yapacağımız ı bil­miyorduk; şimdi Ali i le biraz avunuyoruz . . . Hanım da, ben de onu pekçok seviyoruz . . . O da biraz al ışt ı . . Daha da alış ı r, ne olacak üç yaşında bir çocuk . . . Burada yaşayıp gidiyorduk . . . Şimdi diyorlar ki , onu götürmek isÜyormuşsun . . . ihtimal ana şefkati, ondan ayrı lmak istemezsin , fakat hem kendi menfaatin için, hem onun iyi liği için, bu hiç doğru bi rşey deği l . . . Çocuk buraya geldi , rahat gördü , yüzüne kangeldi . . . Koşup oynuyor. Şimdi onu alıp nereye götüreceksin? Servet ve refah içinde büyümek nerede, sefalet, yolsuzuk içinde çırp ınmak nerede . . . Sen de anlamışsındır ki , çocuk için bu ele geç­mez bi r saadettir. . . Onu kendimize öz evlad yaptıktı . . .

Saniye, _ cevab olarak, sadece ve metanetle :

- Ben oğlumu isterim, diye söylendi .

Beyefendi , i htimal para i le yola geti ri rim ümidiyle :

- Oğlunu istersin amma, al ıp nereye götürceksin? . . Gel, sen onu bize b ı rak, bizde rahat etsin , sana istediğin kadar para vere­lim . . . Köyüne g it ! . . .

Bu söz, Saniye'yi kudurttu . Nası l , oğlunu satın mı almak istiyor­lard ı ?

, - Beyefendi , benim oğlum satı l ık deği ldi r . . . diye başın ı kaldır­d ı ve onların hayret ve heyecanını görünce, gücendirdiğini anIaya­rak bir aksül'l-amel i le, gözyaşları tekrar hücüm etti ve h ıçkıra hıçkı­ra ağlayarak, kesik kesik anlatmay� başlad ı :

- Siz bilmezsiniz, fakat Hacer Hanım söylesin . . . O benim bü­tün dünyamdı r beyefendi . . . Babas ı öldüğü vakit daha emzikte idi. Daha ewelleri , babası harbde iken, biz ana oğul , aç kaldık, susuz kald ık, bir dakika birbirimizden ayrı lmadık . . . Ben şimdi para için na­sı l evladımı feda ederim? Ona nası l kıyarım? O benim için hem evl­ad, hem ana, hem koca, hem yoldaş, herşeydir . . . Ben oğlumdan ayrı lamam . . .

- Hanım, biz sana kıy, onu feda et, demiyoruz. Sen pek yanl ış anl ıyorsun . . . Onu ası l buradan alacak olursan kıymış, feda etmiş

341

Page 341: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

olacaksın . Buradan götürmek o nun için en büyük fenal ık olacak!

- Ben onsuz yaşayarnam . . . Orıdan ayrılamam . . .

- Eğer akım varsa, kendine kahret,. onun rahat ın ı bozma . . .

- Benim dünyam, canı m bütün odur. Onu birgün görmezsem deli o lurum . . .

Hacer Han ı m da söze karıştı :

- Sen yalnız kendini düşünüyorsun a kızım . . . Bu ona iyi l ik et­mek değil, kendi zevkini düşünmek. . . Oğlana keyfin için gadretmiş olacaksın . . . Onu sefalet içinde süründüreceksin . . . Burada kalsa adam olacak, okuyacak, yazacak, zengin yaşayacak . . . Ömür süre­cek . . . Seni nle beraber çekeceği s ık ınt ı ları , mihnetleri gözönüne getirsene . . .

Beyefe�di d e i lave etti :

- Bak hanım, evlad senindir . . . Biz kanşmayız, istediğini yap . . . Fakat bir kerre düşün taş ın . . . Burada nası l ömür sürdüğünü gör de sonra karar ver . . .

Hanımefendiye dönüp:

- Çocuk uyuyor deği l mi? Götürün de gösterin . . . Bakalım bir kerre, �endi gözl�riyle görsün . . . dedi .

Hanımefendi bir kapı açtı , büyük bir yatak odasına girdiler. Bir köşede y9,ld ız içinde cibinliklerle büyük bir karyola, öbür köşede ayn ı modelde küçük karyolaya yaklaşarak kurdelelerini çözdü ve . cibinliği açtı .

'

- . Saniye titrernekten dizlerini üstünde duramayarak bir masaya dayanmış, uzanarak bakıyordu .

, Ali , kar gibi dantelli ketenıer, ipek yorganlar, kurdeleli yast ıklar arasında, küçükten beri adet ettiği üzere, bir elini Y'anacığ ın ın alt ı-na sokuşturmuş, tosun gibi uyuyordu.

-

Ana, kollarını uzatarak derin bi r in i lt i içinde:

342

Page 342: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Ana Evlad

- Ah yavrum, d iye s ızlad ı .

Bütün vücudu sendeliyor, kalbi birbirine z ıd yüzbin fikr ü karar içinde döğünüyor, ezi liyordu .

Onların sözlerin in doğru luğunu bütün açıkl ıkla tesl im ediyor­du. Madem ki oğlunu böyle bir hayat içinde yaşatmayacaktı , deği l mi? Madem ki kendisiyle beraber sefalet ve zillet onu içinde sürük­leyecekti ve . . . Madem ki . . . Ah ya Rabbim, ya Rabbim, demek onu b ırakmak daha hayı rl ı idi , daha hayı rl ı olacaktı , öyle mi? .

Buna karş ı onu istediği zaman görmemek azabıyle, yanında h issetmernek elemiyle isyan eden ana kalbini susturmak !azımdı . Eğer oğlunu seviyorsa, kalbini s ıkacak, ezecek, kendi bin azab ü elemle didişecek, onu bu saadetten ay ı rmayacaktı ; fedakar bi r ananın yapacağı şey bu idi . Kendi keyfi , kendi zevkı için yavrusu­nun saadetine mani o lmağa hiç hakkı yoktu .

Masaya dayanmış, deri n deri n uçu ru mlara akmış, kendinden geçmişt i . Girdablarda yuvarlanıyordu. Artık inada, aksi liğe kuweti kalmamışt ı . Onlar hakl ı idi . . .

Hacer Han ı m yaklaşarak Ali 'yi gösterd i :

- Nasıl gördü mü? . Bir de Bursa'daki o yatağı gözünün önüne getir . . . d iye söylendi .

Saniye baş ı n ı çevirdi , gözleri vakarınm metaneti , feragatinin kuvvetiyle dolu , fedakarhğın ın u lviyetiyle haledardı . Kahir bir mec­buriyetıe ezi lmişti . Boynu bükük, mazlum ve kır ık bir sesle :

- Peki , dedi .

Beyefendi , muzaffer, memnun : i

- Hah şöyle . . . Aferin . . . Akı l l ı bir kadınmışsm . . . Bravo . . . Çok memnun oldum.

Saniye yine o kı rık sesiyle devam eti :

- Yaln ız, arası ra, oh ayda yı lda bir, gelip görürüm . . .

Beyefendi keskin bir sesle :

343

Page 343: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Yoo, işte o o lmaz . . . diye itiraz ett i .

Saniye hayretle bakt ı :

- Nas ı l? Niçin? Ne zararı var?

Bey�fendi devam etti :

- Biz ona seni unutturmak için bin türlü güçlük ç�kiyoruz . . . Se­ni görürse bizim bütJn gayretlerimiz boşa gider. .. Ana baba olarak bizi bilmesini istiyoruz. Buna razı isen ne ala, yoksa al götür . . . Anla­d ın m ı ? . .

Kad ın ın za'f ım görünce beyefendiye kahramanlık gelmişti ; fa­kat onun birden bire cayması ndan korktuğu için tekrar yumuş�-d ı :

'

- Hem madem ki bir kerre karar verdin ve bu elbette en akı ll ıca bir karardı r, dişini s ık, hiç görmeyiver . . . Biz sana her sene bir yeni resmini gönderi riz . . . Sen oğlunun sıhhatte ve saadet içinde oldu­ğunu gözünle görürsün . . . Bu elvermaz mi? Olmaz mı? . . '

Saniye başına i nen bu son darbenin zulmü alt ında bir daha sendeledi . Nası l , onu hiç mi göstermeyeceklerdi? . Bu zulüm pek fazla deği l miydi? . .

.

- Aman merhamet edin beyafendi , diye yalvardı .

Kendini unutmuş, yüksek sesle söylemişti. Beyefendi , çocuğu uyandırmamak için onu şedid bir hareketle sükOta davet etti ; o 'za­man ana, bu işarelin şiddetiyle korkarak sesini kıst ı , daha zeli l , da­ha sefi l oldu :

- Peki , peki , diye s ızlandı .. Işte yavaş söylüyorum . . . Fakat merhamet edi niz, senede bir kerre görmekten ne çıkar?

- Kadın , sen h iç söz anlamıyorsun . . . Bütün tertibimiz bozu­lacak, bizim istediğimiz o lmayacak . . . O seni ana bildiktel) sonra bi­zim ne lüzumumuz kal ı r? .

Saniye, bu söze karş ı daha büküldü , daha ezi ldi ve daha kır ık bi r sesle :

344

• b

Page 344: 4-Anne Hikayeleri

----------""""""'------- Ana Evlad

- Peki, peki. . . Öyle olsun . . . Öyle olsun . . . Ona da peki . . . Ne ya-payım, o rahat ·etsin, me sud olsun da . . . Ben ne olsam olurum . . . . Yal-n ız, dedi. En sonra, yaln ız bı rakı n ız son bir kerre öpeyim . . . Son defa . . . Bir kerre öpeyim . . . Korkmayınız, uyandı rmam al ışıkt ı r . . . AI I-ş ıkt ı r.

Artık humma ve buh ran içinde idi . Sendeleye sendeleye karyo­laya yaklaşt ı . Cibin liği açmak için uğraşıyor\ titreyen el leriyle kur­delalan çözemiyordu. Gözlerinden yağ mur gibi yaş akıyor, omuz­ları h ıçkınklarla kaynıyordu .

Hanı mefendin in yard ı m ıyle cibin lik açı l ı nca çocuğun- üstüne kapandı . Bu feci veda oradaki yabancı ların yüreğini parça parça ediyordu . .

Nihayet onun karyoladan ayrı l ıp sallana sallana dışarı çıkt ığ ın ı gördü ler ve takib etti ler.

Beyefendin cebinden bir yüzlük kağıt çıkarmış, onu uzatt ı :

- Sen şu parayı al da ne olur ne olmaz. Belki lazım olu r, de­di . . .

. Saniye h ıçkı rıklar aras ı nda tekrar şiddetle sars ı ld ı :

- Hayı r beyefendi ! dedi. Ben para istemem . . . çocuğumu sat- . m ıyorum . . . Para kabOI etmem . . .

- Peki ama nereye gideceksin? . . Nası l yaşayacaks ın, yardı"­m ı olur . . .

. - Hayı r, ben çal ışmm beyefendi , para ıstemem.

Ve nereye gideceğini , nas ı l yaşayacağın ı bi lmeyen ana, ha­rab, perişan, sendeleyerek merdivenden indi Ve kapıdan çıkarak bi lmediği yollarda kayboldu gitti .

345

Page 345: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------

ANA KIZ - KIZ Memduh Şevket ESENDAL

- Emi ne Hamma-

Yer katında bahçe üstünde bir od�. Pencerelerini mor salkım­lar, h anımelleri kapadığından biraz ioşça. Odanın içinde yüksekçe iki erkan minderi. Minderlerden birinin köşesinde sekiz dokuz yaş­larında, ince , saz benizli bir kızcağız oturmuş. Eski örme bir kuşa­ğ ı n sanki ö rgüsünü çözüyor.

K ız ın karşıs ına, onu köşede kapıyacak şekilde annesi diz çö­küp oturmuş. Bir elinde balık yağı dolu bir kaşık, öteki elinde bir tas. Yatağı n üstünde bir fincan tabağı içinde kuru kahve, bir ufak ka­şık:

Anası son derece şabırl l , mütevekkil görünüyor. Bekliyor. Kız­cağız da h ı rçınl ık, huysuzluk yok. Sessiz, durgun, kuşağın kenarı­na bakıyo r, düşünüyor gibi duruyor . .

K ız, bal ık yağı içecek, ama, hasta sinirlerine bal ık yağının ağı r­l ığ ına katlanabi lecek kadar yorgun luk, gevşeklik gelmemiş, onu bekliyorıar. Arası ra anası , çok yumuşak, çok yavaş, çok durgun bir sesle :

- Haydi Kidm tut burnunu , diyor.

K ız; "Tutarım hele, biraz dur," demel< ister gibi başını sallıyor ve

346

• b

Page 346: 4-Anne Hikayeleri

-----------"--=---- Ana Kız - İki Kız

elindeki kuşak parçası na bakıyordu .

Her i laç içmek lazım geldikçe, balık yağı mevsiminde her gün, bu sahne tekrar edi li r. Ana, kız saatlerce beklerler. Bu halden de şikayetçi değildirler. Evdeki ler, teyzeler, ablalar, büyük anneler, bir kaşık i laç için, bu üzüntüleri , bu saatlerce beklemeyi anlamıyor, arasıra itiraz ettikleri oluyor; ama bir yandan da al ışıyorlar. "Ben kı­za i laç içireceğim, sen mutfağa bakıver!" deni ldiği o luyor. '

I laç içirmek bazan iki saat sürerdi . K ızcağız i laç içmeğe çağırı­l ınca i lkin : "Yarın içerirn" deye ufak bir naz yapmak ister, bir yandan da gider, köşesine oturur, anası da karşısı na geçer, bir kaşık i laç dOldun...;!", bu ince, bu hasta vücudun tahammülünü hazırlamak için karş ı l ıkl ı beklerneğe başlarıar. Arası ra anas ı :

- Haydi kızım, tut burnunu , der. Kızcağız başını sallar, arasıra '. da "dur anne, içeceğim" diye yavaş sesle söyleni rdi .

Bir dakika o lıır ki vakit yaklaşmış bulunur. ikisi de bunu: anlarlar, anası kızma sokulur, ısrarlarmı artt ı rıı ı r ve s ıklaşt ııı r, kızcağ ızda heyecan artar, korka korka burnunu tutar, ağzın ı yarım açar, biraz daha beklenir. Bu devre işin mühim devresi, bi r durak yeridir. Kaşık yaklaşt ı rı l ı r, tas hazıranı r, bu son dakikada ana kız birbirlerine dik­kat ederler. Kaşığı zamanında vermelidir . Eğer çağı geçiri li rse; sahne yeniden başlar. Nihayet nas ı l o lur bi linmez, bal ık yağı ağ ıza dökülür! Yarısı ağıza, yarısı tasa döküldüğü de olur. Hemen arka­s ından kahve . . . Anası biraz söylenir, kızcağız sevinir, açı l ı r, oy na­mağa gider. :Anası da tas! götürür, kaşığı yıkar, kahve tabağını kal­d ı rır ; büyükanne de söyle!7lir:

- Ikindiye başladım, oturdular. Ezan, Allahüekber, kale fethol-du , der.

'

Cevap veri lmez. Anası kızın ı tan ıyor. Bu çocuğa i laç içi rmenin daha kolay yolu yoktur. Bu şimdil ik böyle gidecek. Büyürse belki değişir. Bu kış gayret edip bir şişeyi bitirmeli. Geçen sene bir buçuk şişe içti , biraz kendini toplad ı .

34T

Page 347: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri. ----------------i i

Ankara'da b i r otel in odasında, beş aH ı yaşlarında sevimli , sinir­, l i , saz benizli bir k ız i le anası . Bu küçük hanımı bir yerde tutmak, oturtmak mümkü n deği L . Bir dalg ın l ığa geti rip d ışarı kaçıyar. Tez içeri al ıyorlar ama, üşüyor h astalanıyor. -

Bugün gene ateşi var. Annesi . hem odadan çıkarmıyor, hem de i laç içirmek i stiyor. K ız pencerenin yanı nda bir koltuğun üstünde ayakta duruyor, ilaç içmiyeceğini söylüyor. Annesi hem i laç şişesi­ni açmağa çal ış ıyor, hem de kızına cevap veriyor:

- Içrnem ne demek? Sen fena kız m ısın? Pekala içersin. I laç içmernek istiyen hanım lar söz dinlerler. Neye paltosuz dışarı çıkı­yorsun.

- Ben o i lac ı -sevmiyorum !

- Sevmiyorum, ne demek. Hem bak içtikten sonra senin Edi-be h,anıma gideceğiz ! Hani, sen bana soruyordun: "Edibe hanımın çocuğu var mı?" diyordun. Şimdi bak, gideriz, görürsün . Ufacık bir bebeği var.

- Daha süt emiyo r mu?

- Meme emiyor, ya! Yüzünü buruşturuyor. Neler yapıyor. Ha-di iç i lac ın ı .

K ız biraz düşünür, düşündüğü de parlak gözlerinden anlaş ı l ı r . Annesi biraz sinirlenmiş gibi :

- Hadi içsene ya! Bak arkasından sana portakal verece-ğim.

-- Ben portakalı sevmem.

- Pekala çikolata veririm.

Annesi yapma bir sevinç i le :

- Aay, Emine, bak sana söylemeği unut1um, Edibe han ım ın \ evinde bir de koyun var, kuzulamış. Aman görsen ne şeker şey:

348

Page 348: 4-Anne Hikayeleri

i ,.

----------------- Ana Kız - İki Kız

Sen o kuzuyu da seversin .

� Kara kuzu mu?

- Kara da var, karagöz de var. Hadi iç kız ım sen i lacın ı . Bak vakit geçiyor, şimdi Etem ağayı çağ ı rı rız, arabasına bineriz, bizi g�O��

.

- Ben otomobil severim .

- Pek güzeı , otomobil isteriz. S_en iç ilacın ı !

-:- Ben o ilaçtan korkuyorum.

Ama Emine, densizlik ediyorsun. Sen zaten güzellikten an-lamazsı n ki ! Hadi iç bakayım.

- Ben o i laçtan korkuyorum.

- Canı m i laçtan korkulu r mu? Iç bakayım sen .

- Ben o i laçtan korkuyorum.

- 0001 Emine , canımı s ıkıyorsun. Şimdi seni odaya kapar, ba-ş ımı al ır giderim. Anlad ım m ı , densizlik lazım deği L .

Kızcağ ız içmek istemez, annesinin içi receğinden de korkar, Hacı içmeden öğürmeye başlar. Annesi k ızar:

..::- Kızım niçin kendini iğrendiriyorsun? lçsene şunu adam gi-bi !

- Ben ondan korkuyorum, anneciğim . . .

- Canım insan i laçtan korkar mı? Bu kimin çocuğunda görül-müş şey! Hadi iç bakayı m.

- Ben �:mdan korkuyorum.

Annesi yaklaş ı r, içireceği belli olur. Kızcağız zaten son derece duygulu ve sinirlidi r. Titrerneğe başlar.

- Iç diyorum, hadi , üzme beni.

- Ben ondan korkuyorum, anneciğim.

349

Page 349: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Hay Allah ı n cezası ! I laçtan korkulur mu, iç bakay ım.

Acıkl ı dakika yaklaşı r. K ızcağız sini rden, korkudan bayı lacak gibi o lur . Ağl ıyarak "ben ondan korkarım anneciğim" diye yalvarır, annesi de bozu lur ama, i lacı içi rmeli ; k ız ın ateşi var.

- Hayı r içeceksin .

Çığl ık, ağlayış. Kızcağız, i lacın birazını ağzına almış olur, .ama, yutamaz, püskürür, anııesinin yeni elbiseleri de i laç içinde kal ı r.

- Hay Allah ' ın cezas l . . . Ne o ldu şimde bu böyle? Beğeniyör musun şu yapt ıkları n ı ? .

K ız ağl ıyarak, kendini de çok hakl ı bularak:

- Ben korkuyorum diyorum.

Annesi çok kızar, ama faydasız. Ne yapab.i l i r. K ızcağ ız çok nazl ı bi r bebekti r, çok da sevimlidir.

Annesi 'yanındaki odaya gider, el lerini yıkar, k ız ına söylenir:

- Senin ne fena kız olduğunu bilmiyorlar da, herkes seviyor. Iyi bir han ı m san ıyorlar. Ben söyliyeyim, kimseler sevmesinler. I l­kin Muhtar beye söyliyeyim, bak senin yüzüne bakar mı? Gel çıka­rayı m o arkandakileri.. . Bende kabahat ki, ' senin iyi olduğunu istiyo­rum. Ver el lerini .

Kızcağız bil ir ki , bu sözler k ırg ın l ık sözleridir, gelir geçer. Ana kız gene sevişirler.

Nas ı l ki öyle de o ldu . Yanm saat sonra kızı anasının kucağına oturmuş, konuşuyorlard ı . Anası , hem kızın ın densizliğinden şika-yet ediyor, hem de onu seviyordu. i

. - Bak, başrn ateş gibi , ne olurdu şu ilacı içeydin? Yarın sabah bir şeyciğin kalmazdı .

- (3en ondan korkuyorum.

- Sen del i misin? I laçtan korkulur mu?

- Yok .. . Karn ı m korkuyor!

• b

350

Page 350: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Gül Hanımın Annesi

GÜL HANIMIN ANNESİ Memduh Şevket ESEN DAL

Anası babası i le birkaç gündür, Ankara'n ın bi r otel inde oturu­yorlar. Beş yahut a�ı yaşlarında, ince, pek sevimli , tat l ı , yaramaz bir k ızcağız. Sabahtan akşama kadar belki otuz defa, belki k ı rk defa, otelin merdivenlerini inip çıkıyor, her yeri dolaşıyor. Otelin sahip­lerin i , garsonlanm, aşçl lann ı , müşterilerini , herkesi tanıyor. Kendij­si tutmak, sevmek isteyenlerden kaçıyor, I<onuşmak isteyen olursa hemen ahbap o luyor. Lokanta müşteıisi hanımlardan kendi kendi­ne tamştığ ı , konuştuğu, dostluk ettiği hanımlar var! Onların davet­Ierini kabul ediyor, onlarla oturup yemek yiyor; onlara adın ı , kim ol­duğunu , babası n ı , anas ın ı anlatıyor. Burada niçi n oturdukların ı söylüyor. Burada hangi odada oturuyorlar, Istanbul'daki komşuları kimlerdir, ağabeyleri hangi mektebe gidiyorlar, babası ne zaman­danberi burada, nereye g idecek, Ermeni matmazel lere , bakkal Hacı 'ya, kapı önünden geçen dilenci lere, kendi bebeklerinin hika­yelerine kadar hepsini anlatıyor.

Otelde tanıd ıkları içinde, en çok sevdiği Edibe hanı m ; kendi kendine bulup dost olduğu bir genç hanım. Ona tanıt ı lmak için be­bekler, lokantaya kadar iniyorlar, takdim olunuyorlar: "Bunun adı , G ü l hanım ! Bunun MelahaL" Eğer bebeklerin adları değişmiş ise (bebeklerinin adların ı değiştirmekten' hoşlanıyor) yeni adları i le be­raQer eskileri de haber veriliyor. Sonra Istanbul'daki evin hikayelen i le hat ıralan anlat ı l ıyor: "Ayşe abia parmağını kapıya sıkışt ı rmış idi , onu hekime yollamışlar; Ayşe abla ağlamış . . . Fatma gece merdi-

351

Page 351: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

venden inerken bir gölge görmüş, bu cindir demiş, hemen odasına kaçmış . . . H ikmet'in ku lağ ı ağrımış."

Anlatt ıkların ı , çok çocukça, çok tatı l anlatıyor. Sanki onun tanı­d ıkların ı , herkes tanıyormuş, onun sevdikleri ni herkes seviyormuş gibi konuşuyor. Kendi anlatacakların ı bitirdikten sonra, karş ısında­ki lere soruyor: "Siz bu ote/de mi oturuyorsunuz? Adınız ne? Niçin yemek yemiyorsunuz?", eğer anlamadığ ı cevaplar veri rler; yahut onun gönlünü yaralıyacak bir latife ederlerse, hemen kaçıyor, so­kulmuyor ve bütün çqcuklar gibi kendini sevenleri pekgüzel seçiyor ve tanıyordu.

Çokları onu seviyorlar. Lokanta kapısından, dudaklarında her­kesi avlayan sevimli , yaramaz çocuk gülümsemesi i le göründü mü, hemen her yerden sevgi i le karşı lanıyor, çağ ı rı l ıyor. Masaların ara­s ından sıvışarak anasın ın , babasın ın yanlarına gidiyor: Yakın tanı­dık beylerden yanına gelenler, hat ı r ın i soranlar da oluyordu:

Garsonlara yüz vermiyor. Tutmak isterlerse, kaçıyor. Kaçmaz­sa, tırmalıyor. Ortal ıkta kimse bulunmadığı saatlerde, odalarına Çl­kiyor, Gül han ımı uyutuyor. (Daima, en yeni ve en sevdiği bebeğin adı Gül hanımdır) . Ona yemek yediriyor, elbisesini değiştiriyor; i laç içiriyor; kendisine ne yapıyorlarsa, o da Gül hanıma yapıyor. Ana­s ın ın dalgml ığ ına getirebili rse, bir aral ık kaçıp, kapı önüne kadar inmek de var!

.

Babası memur bir adam. Gündüzleri bu lunamıyor. Anası , ote­lin hemen her saatte boş olan üst kat salonunda, art<aslhl kış güne­şine vermiş, bir iş işl iyor. K ız geziniyor, bebeklerini kanapenin üze­rine s ı ral ıyor. Yahut çocukların ı kucağına alıyor, kağıt şemsiyesini açıyor, geziniyor, bebekleri e konuşuyor.

Bir gün, böyle dalg ın oynarken , anası onun elini bağl ı gördü , -merak ett i .

- Gel bakayım, ne oldu parmağ ına?

- Kesild i . . .

- Nerede kestin? Getir bakay ım !

352

Page 352: 4-Anne Hikayeleri

---------------- Gül Hanımın Annesi

- Yok anne, oyunda kesi ldi .

- Doğru söyle . . .

Parmağın ı çözdüler, h içbir şey yo'<.

- Parmak kesilmesi de oyun olur mu? Nereden akl ı na gel­di?

- Dün, Seher parmağ ın ı kesmedi mi?

Dün, h izmetçi k ız parmağı n ı kesmişti . Gül han ımın annesi de onu görmüş, özenmiş . . . Tekrar parmağın ı bağlad ı lar, gene bebek­leri i le oynamağa başlad ı , yattıktan odaya girdi . Aradan birzaman geçti, hiç ses yok! Gül hanımla annesi odada ne yapiyorlar? Ikisi de uyudular mı? Çünkü çok defa böyle oluyor: Gül hanımı uyuturken annesi de uyuyup kal ıyordu .

.

K ız ı n anası sofadan seslendi :

- Gül han ım ın annesi ! Ne yapıyorsunuz orada?

- Hiç anne, temi�liyorum.

- Ne temizliyorsun?

- Gül han ı m bal ı k yağ ın ! döktü de . . .

- Nereye döktü?

Kadın, hemen işini bı rakıp odaya koştu . Gül hanıma balık yağı için irnek isteni imiş, şişesi bulunmuş, kaşığa konmuş, yahut kon­mak istenilmiş, bu s ı rada şişe devri imiş, bal ık yağı yere dökülmüş ve annesinin kanape üstünde seril i duran elbibesi de lekelenmiş . . . Ne yapmal ı ! G ü l han ımm annesi , temizlemek istemiş, havlunun ucunu ıslatmış, ipek entan sil inmiş. Annesi seslendiği vakit, daha da si l iniyormuş . . .

Kad ı n kızar, müteessir olur. K ız ına ç ıkış ı ı':

- Ama sen artık, sahiden de arsız oldun, der. Görüyor musun şu yaptığ ı n işleri ! . . Ben şimdi ne yaparım, başka elbisem de yok ! Yemeğe ne i le inerim? Canım, sen niçin kendi bebeklerin le oyna-

353

Page 353: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------­

m ıyorsu n da, her yeri karışt ır ıyorsun? - Gül h an ı m bal ı k yağı içecekti . . . - Sen de l i m i o ldun, h iç bebek balı k yağı içer mi? -..,- Sahiden değil anne. - Yalandan o lsun. Bal ı k yağı şişesiyle oyun olur mu? - Azıc ık içirdim. - Sürme el lerini üstüme. Bak buraları da berbat. Bilsem, şu

seni şeytan lar m ı dürtüyorl Dur, ç ıkaray ım onları arkandan. Ben seni Istanbul 'a al ıp götüreyim , bir daha hiçbir yere ç ıkarmıyay ım da , sen görürsün . . . Senin gibi pis hanımlan kimse sevmez . . .

Annesi dara l ı r, azarlar. Üst baş temizlenir, değişt iri l i r. O gece yemekte Edibe han ım ı buldu. Ona anlat ıyordu :

- Biz artık I stanbul 'a gidiyoruz. - Yaaa, neden böyle? - E, ne yapal ım. Annemin başka entarisi kalmad ı . Esbablan

Jstanbul'da . . . - Ya, demek beni b ı rakıp gidiyorsun? - E, annemin e ntarisine bugün bal ı k yağı döküldü. - Vah vah, leke o lmuştur. - Oldu. Gül han ı m bal ık. yağı içiyordu , şişe devri ldi. - Haaaa, desane şunu sen döktü n! Ah, seni ah! Gördün mü bir '

kere yaptığı n iş i ! -

- Ben yık ıyacaktım, annem b ı rakmad ı . - Ne yaps ın , elbette b ı rakmaz. çocuğun dediği doğru çıkt ı . Ana kız otelden gittiler. Erkek yal­

n ız kaldı . Bu i ki hanı m yerlerini boş b ı raktı lar. Gözler, epeyce za­man kırmızı beresi , beyaz örme h ı rkası , kumral saçlar ı , emsalsiz parlak gözleri olan bu incecik , küçücük han ımı aradı lar.

354

Page 354: 4-Anne Hikayeleri

----------- Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası

UMUTSUZ AŞKIN MÜNAKAŞASI Mustafa KUTLU

Şükran,evleniyor. Şükran nihayet bir kat, bir araba ve bir de ko­ca buldu. Aslında bu cümle Şükran' ın kocasın ın bir kat ı , bir de ara­bası var şeklinde olmal ı ve "koca" unsuru mezkOr emtia arasında sayı lmamalıyd ı . Bu cümleyi bana böylesi bir insafsızl tkla bina etti­ren nedir acaba?

Belki bu nikah salonunun umumi vaziyetldi r .

. Hatta hayli s ıkışık sayı labilecek vaziyete rağmen dairedeki ar­kadaşlann -benim eski arkadaşlarımın , yani mesai arkadaşları­m ın- aralarında mutaka para toplayarak yapt ı rdıklan ve müdür beyinkinden h iç de aşağı kalmayan çiçek sepetinden birkaç kırmızı gül aşırmaya çalışan şu tanı madığ ım süslü bayan -evet o ger­çekten bi r bayandı r- da o labi l i r.

Hemeyse .

Görü ldüğü gibi gel inle damadı bekliyoruz.

Annemle bir köşeye çeki lmiş ayakta dikil iyoruz. Annerne bu -bir köşeye çeki lip ayakta diki lmeyi- zor kabul ettirdim . Daha doğrusu ben gidip -bi r köşede- diki ldim . O da asl ı nda şöyle nikiUı masasının yaı< ınlannda bir yere oturup davetli lere, i mza me­rasimine, Şükran ve kocasın ın elbiselenne, takı lanna, yüzlerine o l­dukça yakın olmayı "Ah . . . Ah . . . Işte Şükran kızımın mürüvvetini de göreceğiz" diye, evden çıkt ığ ı mızdan beri ağzın ın içinde geveleye

355

Page 355: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

geveleye bana birşeyler duyurmaya, birşeyler hissettirmeye çalışa çaluşa kurup durdu ama, peşimden gelmeyip, gidip orada, kendi is­tediği yerde tek baş ına oturmayı göze alamadığ ından kuzu kuzu gelip yan ıma _ diki l iverdi .

Zavall ı anneciğim .

B u zavall ı sözünde n utanıyorum. ıçimden birşeyler alip götü­rüyor bu slfaİ. Bu sıfat içimden neleri alıp götürüyor? Bunlan anlat- ­manın s ırası değil şimdi . Ben --bir köşede-yim işte. Uzun, etekle­ri ayaklarıma varan bir manto, başımı , saçlarımı çepeçevre saran, omuzlarıma inen bir başörtüsü içindeyim. Yüzüm boyasız. Yüzüm yerli - yersiz gülümsemelerle kapalı . Bu halimle nikah salonunu dol­duran kalabalıktan ayn I Iyorum. Ruhum: O zaten bu salondan içeri girmedi . Içeride o lan ben: yans ı annemin ı sran , yarısı da Şükran denen kızla olan geçmişim. Bir hat ıranın (da) bitişi .

Bu hat ıranın Şükran d ış ında kalan parçaları -eski arkadaşla­nm- salonun pek çok köşesinden bana başların ı . hafifçe öne eğe­rek, hafifce -nezaketen- gülümseyerek selamlar gönderiyorlar. Kimse yanı ma gelmedi . Çünkü güçlenen, süren bir arkadaşl ık de­ğil artık bizimkisi ; tükenen biten -ve iyiki biten-o Çünkü bu arka­daşlar daha önceleri , yani ben müslüman o lup işümden aynldıktan, o dünyadan ç ıktıktan sonra; müteadditkereler benimle karş ı laş­m ışlard ı r. Benimle karşı laşmalan onları şaşı rtmış, ardı ndan tedir­g in etmiş, daha ard ı ndan korkutmuştur. Ben onlar ın dünyasın ı tehtid ediyorum.

Ben bu salonu, bu salonu dolduran kalabalığı , biraz sonra arz-ı endam edecek olan gelinle damadı , bilmem gözleri bir an olsun ba­na takı labil ir mi nikah memurunu, imza defterini de tehdit ediyo­rum.

Bir telaş. Sonra alkışlar. Kalabal ı k i kiye ayrı l ıyor. Şükran -kaşları yolunmaktan nerdeyse görünmez olmuş; yüzü sürü len ­boyalardan manasın ı , değil tabii halini , yani göz gözlüğünü, ağız -ağızl ığ ı kaybetmiş ve bir oyuna çıkar gibi , gerçekten belki de bir oyun bu merasim, bu merasimle başlayacak

'-hayatm bir bölü mü

gerçekten bir oyun- sürüyerek uzun beyaz gelinliğini- ucundan

• h·

356

• h

Page 356: 4-Anne Hikayeleri

""""""'=------====--- Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası

tutan küçük çocukların ayaklaırın ı birbi rine dolaştı rarak ve "ya dü­şüveri rleırse ı birden herşeyi berbadediverirlerse" diye ebeveynle"' rin yüreklerini ağızlarına getirerek -kolundaki damatla- ütü lü , kolal ı , uygunad ı m bir çocuk göründü .

Alkışlann arasından o yegane an göründü . . Başlar ını bakışların , yaşaıran gözleri n arasından biır yol açı l-

d i .

�ngin göründü. Yani birbiri mizi gördük. Bu muhtemel bir konuşmadır. Hesaplaşmadı r. Kaderin kendi-

sidir. - Hayat ımız ı birleştirelim. - Pek ala . lakin önce hayat üzerinde anlaşal ım. - Biz seninle eskiden,

- Çok iyi anlaş ı rd ık diyeceksin. - Evet. . - Birbirimizi deli gibi severdik.

- Evet. - Peki ya şimdi . - Evet "şimdilıyi konuşal ım. - Ben hayat ın bir imtihan olduğuna inanıyorum. Yeniden diri li-

şe, dünyaya inanıyorum. - Ben de inanıyoırum. - Peki niçin öyleyse ömrünün her anın ı mal biriktirmeye harcı-

yorsun. Annem dirseği i le dürtükleyip duruyor. - Süheyla bak, bak Engin . Gördün mü sana bakıyor. - Gördüm anne.

Şükranla damat nikah masasına oturuyorlar. Süslü bayan aşı rd ığ ı gülle ri n yan ına bir de beyaz karanfil ekl iyor.

- Ne yapt ı rnsa hep senin için yapt ım. - Öyle mi?

357

Page 357: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------­

- Evet inan bana. - Senin için çok zengin oldu diyorlar. � Zenginlik kötü bir şey mi?

- Dünyanı n mal ın ı , parasın ı kazandı diyo rlar. - Evet kötü bir şey mi?

- Bu kadar zamanda bu kadar malı nas ı l kazandı n?

- Çal ışıyorum. - Peki başka ne yapıyorsun? -Hiç. Senden başka düşüncem yok.

Nikah memuru geliyor, şöyle bir salona bakıyor, sandalyesine otu ruyor. Flaşlar sönüyor.

- Istesem, benim için bi r şey yapar mıs ın? - Pek tabii, ne i stersen söyle .

- Bugünkü hayat ı ndan vazgeç.

- Kazandığ ın her şeyden vazgeç. B ı rak onları .

- Tövbe et. - Nereden çıkard ın şimdi bunları Süheyıa. Biliyorsun ben yok-

sul bir ai lenin çocuğuyum. Y ıllarca didindim, bir yere geldim. Ben­den bunları isteme.

- Harama batmışsın . Mülewes bri o rtamda ç ı rpınıp duruyor-sun.

- Peki tutal ı m k i sen hakl ıs ın . Ne olacak o zaman? - Hayat ımız ı bi rleştiri riz.

- Evet. - Harama batmamış bi r beldeye hicret ederiz.

- Hadi, nolur niyet et, içindeki ürpertiye kulak ver, hadi, yalva­rıyorum.

- Bana bak, yüzüme. bak, sana teslim olacağım. Seninıe birlik-

358

Page 358: 4-Anne Hikayeleri

---------- Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası

te Hakk'a tesl im olacağız.

- Engin . Heyyy. Yoksul ve temiz çocuk. Sana sesleniyo­rum.

AlkıŞ, alkış, a lk ış . Damat Şükran'm duvağmı kald ırıyor. Iki ya­nağına birer öpücük konduruyor.

- Hayır. Kabul edemem. Aldanıyorsun. Böyle bir belde yok. Gidecek h içbir yer yok.

- Allah'a güven. Allah'm inayelini u nutma. Haydi niyet et.

- Bak işte karş ında ağl ıyorum. Senin için, ikirniz için , herkes için ağl ıyorum.

Başlar, bakışlar dalgalanıyor. O görünmez ip bir yerinden ko­puyor. Gelinle damat nikah salonunun çıkış kapıs ındaki yerlerini alıyorlar. Heyecan yatışıyor. Arkadaşlar ından biri Şükran'm duva­ğma kırmızı bi r gonca i liştiriyor.

- Pek yoruldum Süheyıa. Şurada oturup biraz dinienelim. Da­vetli ler çıkıneaya kadar.

-:- Olur anne.

Boşalan ni kah salonunun kıyıcığmda iki sandalyeye oturuyo­ruz. Annem nemlenen gözarini si l iyor. Davetliler birer�jkoi sıraya gi­rip, artık yerlerini almış o lan gelinle damadı tehrik ediyorlar. · Bir yaş­lı kadın annerne yaklaşıyo r.

- NaSi lS in i Münire han ı m? - Ay, sen misin Melahat. Çok şükür nolacak iyiyiz işte. Yoru-

muşum, çöküverdik buraya. - Nas ı l da yakışmış gelinlik Şükran'a. - Öyle öyle Allah bir yastıkta kocatsın ikisini de. Maşallah da-

mat da pek şeker. Yaşl ı kadın Süheyla'ya bakarak, ancak duyulabil ir bir sesle ve

fakat eset dolu bir sesle:

- Allah herkese bu günleri göstersin. Inşallah Süheyla kız ımın

359

Page 359: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hihayeleri ---------------­

da mürüvvetin i görürüz. Başkaları da gelebi lir. Annemle benzer şeyler konuşabil ir. Ba­

na öyle acıyarak bakabi lir.

- Hadi anne kalkal ım art ık. Bak geriden bir nikah daha geli­yor.

Salondaki görevli gerçekten bir önceki n ikah ı n davetl i lerin i ikaz eden, bir an önce salonu boşaltmalarım rica eden sözler söylü­yor.

Kuyruğa giriyoruz . . . . Şükran', yanaklanndan öpüyorum. Şükran terle karışık deodo- "

rant kokuyor. Şükran'a ne söyleyebil i rim. Annem saadetler d i liyor. Elimize nikah şekerlerin i tutuşturuyorlar. Çiçek sepetlerinden

gül aşı ran süslü bayanı n el indeki karanfi l ler fazlalaşmış. Çiçek se­petinden çiçek aşı ranların sayıs ı fazlalaşmış.

- Merhaba Süheyıa. Merhaba Münire teyze. Evet Engin. - Merhaba Engi n . - Nas ı ls ın Engin oğlum? iyi misin? - Teşekkür ederim Münire teyze. Annem bi lgiç adı mlarla uzaklaşıp bizi yalnız bı rakıyor. Şu Mü-

nim han ım yaman kad ı nd ı r.

- Çıkıp bir yerde yemek yesek ne dersin. - Yıl lar oldu görüşmeyel i . - Evet y ı l lar oldu. Senin için çok şey duydum Süheyıa.

- Ben de öyle .

- Te"klifime bir şey demedin. Boğazda bir yer bi liyorum. Balık

yeriz. - Evet sonra. - Sonra oturur konuşu ruz. - Ne konuşacağız?

• b

360

Page 360: 4-Anne Hikayeleri

---------- Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası

- Ne istersen. Içimde bir telaş, bir telaş. Engin incelmiş biraz. Yüzü kemikleş­

miş. Gözlerinin koyuluğu artmış. Varl ığının etrafımı derhal kuşatan çemberini güç-bela yı rtıyorum.

- Bak, Engin <sen yabancı bir erkeksin.

- Yabancı mı? - Evet, artık yabancı . Bu sebeple seninle çıkıp bir yerde ye-

, mek yiyemem. Sonra otu rup konuşamam.

- Bunu anl ıyor musun? Çok sıkı l ıyor. Elleri oyalanacak, tutunacak b i r şeyler anyor. So­

nunda parmaklan kravat ın ın ucunu yakalıyor. Önce kendini , sonra sesini yakal ıyor. Çiçek sepetlerine bakarken :

- Evet anl ıyorum.

Kendimi tutamıyorum. - Keşke anlasan; anlayabilsen. Kaçar gibiyim. Annemin böyle önüme çıkması ne güzel tesa­

düf. Yoksa bulabi li r miydim.

"Bir şarkı gibisin artık" Nereden takı ldı bu mısra dudaklarıma. Nağmesiz. Tok. Garip bir mısra. Eve gelinceye kadar bu her halde çok kullan ı lmış mısray' tekrarl ıyorum. Güzel şeyler var etraf ımız­da. Bazıları bu güzel şeylerin farkına varıyorlar. Herkesin bu güzel­likten istifadesi için belki , böylesine bir iyi niyet i le, bir uygun yol bu­lup sunuyorlar. Sonra herkes kendince nasibi ni al ıyor bu güze­!ikten. Yerli yersiz, hoyratça kul lanı lmaktan o kadar yorgun düşü­yor ki . Sonunda "orta mal ı " diye kimse yüzüne bakmaz oluyor bu güzelliğin. Dedim ya, kelimenin tam anlamı i le "garip" bir güzelliği var bu mısranın.

361

Page 361: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

TENHALIK BASıNCA Mustafa KUTLU

. . Hayat ım her günkazandıOım yeni yalmzhklarla zenginleşiyor. Ancak bütüne oranla devede kulak kalan bu zenginleştlrme çaba­s ına zaman zaman acıyorum. O' kadar minimi nnacık duruyor ki öbürlerinin yan ında: Önemli o lmaktan ziyade sevimli .

Mesela dün saç tokalanmdan birini kaybettim. Bir süre telaşla arandı m durduma Odadan odaya, dolaptan dolaba gidip geliyor­dUQ1. EI çantalannın , kol çantalannın, etajerlerin , çeşitli boy ve ya­pıda kutulann içini karı şt ırd ım.

Aman Allah am! . .

Ne kadar çok saç tokam varmış benim.

Benim ne kadar çok e l çantam, ko! çantam varmış .

Bunlann içinde, üzerinde küçük mavi-pembe mine li çiçekler! olan saç tokam kayboluvermiş.

Nedense ona pek önem verirmişim.

Işte bu küçük eşyanın beni yalnız bıraktlO I gün. Onun benden, benim ondan kurtulduOum gün, böylesine miniminnacık bir yalnız­l ık daha edinmiş o ldum. Kimbi li r içinde daha nice saç tokalan, nice e l-kol çantalan çöreklenmiş yatıyor.

Bunca yı l l ık arkadaşım teyze beraber okuduk böyle o lacağın ı

362

. \�

Page 362: 4-Anne Hikayeleri

---------------- Tenhalık Basınca

nereden bilebi l irdik işte ne güzel çal ışıp kazanıyorduk bana kal ırsa ne olduysa şu Engin denen herifle tanışmasından sonra oldu bu kı­za değişti birden o eski neşesi kahkahası tükendi h ı rçın laştı durup dururken sağa sola sataşır oldu inanır mısın Münire teyze bana bi le söylemidiği kalmıyordu Engin'in gizlice nişanlandığını duymuştum eh üstünü örtecek saklayacak deği ld im ya en yakın arkadaş ım bi­l iyorsun o zamanlar sözlü g ibiydi ler hepimiz onları birb irlerine ne kadar yakıştınyorduk beynimden vuru lmuşa dönmüştüm bunu Sü­heyla'ya nası l söyleyeceğim diye kendimi yiyip bitriyordum boşuna telaşlanmış ım teyzeciğim boşuna kıza olanlar olmuş.

- Ne olmuş?

Nolmuşu var mı ayel dut yemiş bülbüle dönmüş kız bir şey söy­lesene hiç olmazsa bağır bağır git herifin gırtlağına san l l ıh öylece pencereden d ışarı baktı durdu bunca yı l ık arkadaşız teyzeciğim o gün bu iş bana nası l dokundu nası l dokundu anlatamam t ı rnakları­mı söküyorlar sanki kız birşey söyle cadı di lini mi yutun söyle de biz gidip konuşalım şu işin asl ını fasl ını aniayal im e bir ses çıkmayınca valiahi ne kadar üzülüyorum bilemezsin şu anda bi le kendimi tut� masa m ağlayacağı m neyse aradan aylar yı l lar geçti hep bekledik belki düzel i r diye .

- Düzeli r mi?

E tabii Süheyla gibi b ir k ız okumuş etmiş öyle türbanlara ne bili­yim ben örtü lere bürü nsün de gün yüzüne çıkmasın bu gencecik yaşında kendini evlere odalara hapsetsin .

Mutfağa ince ince çay kokusu yayı l ıyor. Porselen demliğin be­yaz üzerine lacivert-kırmızı çiçekli gövdesinde buğulu damlacıklar beliriyor. Süheyla bir elini tezgahın fayansına dayamış, öbür eliyle ağı r ağır çörekleri pasta tabaklarına yerleştiriyor. Pasta tabaklan­nın ortası nda bir Endülüs bahçesi . Balkonun korkuluklarına yas­lanmış ahu gözlü sevgil isine kitara çalan at üstünde bir delikanl ı . Geceler güzeldir diye başlayan Fransızca bir şarkı . Ada vapuru ve kızlı erkekli bi r grubun şimdi çinde yankı lanan kahkahalan. Bir ga­zete kupürü , kristal b ir vazo, i ri gül le r, f ıs ı ltıya benzer bi r çift söz, herşey, her şey . . . Hatta şu çay tepsisi , i nce kenarlı bardaklarda tü-

363

Page 363: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

ten çay. Bu çörekler. Daha önce bel li unsurlarla düzenlenmiş, belli gayelere , bel li duygularla yönelmiş, hayat ın ı , hafızasın ı bir ağ gibi örmüş, kapıa.mış. Dalgm, al ıyor tepsiyi, çörekleri , oturma oqasına

. yöneliyor.

Geçen gün pat çıkageldi kim olacak canım Engin denilen herif i şte ah ah teyzeciğim bir görmel!ydin dai rede bir koşuşma bir ko­şuşma önce müdürün odasında dediler tabii büyüdü artık nerde o eski süklüm püklüm oğlan zenginleşti daha arabası kapının onün­de duru nca farketmişler kızlar anlattı efenim bir çıkmış arabadan üzeri nde siyah kurvaze bir takım araba da siyah mersedes elinde bir çanta doğru müdürün odasma girmiş öyle ya i ş konuşacaklar. Biz hep bekliyoruz neyse efenime söyliyim çıktı kızlar hep etraf ın ı aldı lar bir açı lmış bir açılmış sorma sanırs ın kırk yıl l ık iş adamı pat­ron ayaküstü konuştuk meğerse nişan mişan yokmuş canım ortağı olacak adamın kızıymış ortağı dediğim Münire teyze Yalovah zen­gi in Yolva'n ın yarısı onlarınmış işte Engin le ortak iş yapıyorlar tabii bu arada evde kalmış kizı da oğlana yamamaya kalkmışlar bu da kurt ya önce yüz vermiş kız şurda burda dOlaşmış biraz kız bir yan­dan nişanh m diye sağa sola söylüyormuş akl ı s ı ra oğlanı kapata­cak.

Bu sandalye hep böyle burada mı dururdu. $üheyla'n ın hiç oturmu şluğu yok. Demek şimdi oturacakmış Çökebi li r, el indeki tepsiyle beraber çaylan devirebi l ir, çörekleri berbat edebil ir. Yeni­den e li ni başı na day'yor. Şükran içerde alabi ldiğine konuşuyor. M utlaka arada bir kapıya göz attıktan sonra annesine nerdeyse ağ­z ın ın içine girecekmiş gibi yaklaşıp "Müni re teyze, Müni re teyze sen ne diyorsun ayol oğlanın gözü hala Süheyla'da" diyebi lir.

Yok dedim ben de Süheyla ayrıldı işten dedim tabii olan biteni nas ı l bir bir anlatayım zaten vakit yok ayaküstü konuşuyoruz hiç gelmiyor mu görüşmüyor musunuz diye üsteleyince Münire teyze işitiyor musun üsteleyince ben umutlandı m bu sefer eh dedim ara s ı ra.

O s ı rada mutlaka kravatı i le oynuyordur. Bakışların ı eğmiştir. Saçları yhıe öyle eskisi gi�i uzun ve dağın ıksa perçemleri alnına

364

• b

Page 364: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Tenhalık Basınca

düşmüştür. Elleri ni n içi terliyor Süheyla'n ın Çarp ıntısı tutuyor. "Bir saç tokası ndan yalnız kalmanı n hakkından gelemeyen ben. En­ginden nası l böyle rahatça kurtulabi leceğ imi sandım." Hepimiz bir kuşatmadayız. I l iklerimize kadar ıslanmışız . Bir başka Süheyla bir başka dünya demektir. Öyle, amenna. Gel gör ki acizlik elveriyor, bi rden tenhal ık basıyor. Içimizin mikroplan içimize b i r aykırı çöp uzanmayagörsün, hep birden o ç ı lgm danslara başl ıyorlar. Şerha şerha yararak kalbirnizi , yeniden ve bir daha ebedi uykusuna, sev­gil i gafletine terkediyorlar. Hakikata yeniden ve bir i lahi vesi le, bir lütuf i le tutununcaya kadar.

Neyse dedi görürsen selamlaomı söyle dedi ben de uğrayaca­ğ ım ya diye i lave etti şaş ı rmış ım di l im tutu lmuş sanki ancak peki Engin diyebi ldim geldiği g ibi gitti bütün k ızlar pencerelere üşüş­müştü odacı M urtaza efendi kapıya kadar geçirdi yükünü tuttu di­yorlar nerde o eski engin işte böyle Münire teyze iki günü iple çek­tim koşup geldim işte bançı sorarsan oğlanın gözü hala Süheyla'da ama anacığ ım bizim klZlnılZ kız değil hey Allah ya gelirse şimdi ge­lip onu böyle ne bi liyim belki de görüşmeyi bi le kabul etmez damarı tutar cad ın ın olur o lı.ır sen bari i lgi len teyzeciğim .

- Ben mi? Ben napiyim Şükran kızım beni dinleyen mi var ana k ız sabahtan akşama didişip duruyoruz daha geçen gün ne dese beğenirsin bu evde ne kadar fazla eşya var şunların bir kısmından kurtulal ım demez mi hey Allah ne cevap vereyim bi lmem ki zaten ne kadar üstü başı var torladı topladı bir kenara kaldı rdı bir münasip fukara bulursa verecekmiş iki kat elbise bana yeter de artar diyor hani o haftada bir gittiği sohbet toplantı ları var ya işte onlara gider­ken birini giyiniyor ötekini de evde.

- Hangi sohbet toplantısı? -\

Canım geçende bahsetmiştim hani yoksa bahsetmemiş . . . evet evet . . sana söylemedimdi bizim kız böyle dindarlaşalı Hoca Hanım diyorlar biri var büyük şeyhlere bağl ıymış diyorlar işte ona bağlandı anam bağlandı dediysem _

çayın rahiyası kayboluyor. Rengi de, canl ı l ığ ı da bir bir terkedi­yor çayı . çay soğuyor. Süheyla Engin' le gelen sarsıntıyı içeride

: 365

Page 365: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

bağlanmak. lafı edildiği s ı rada savuşturuyor. Kalkıp çaylan yenile­yecek. Kendini de. Bir ata banyoya uğrayı p aynada yüzüne bakı­yor. Şükran bu yüzden bir şey anlamaz. bu yüzden henüz kendisi de bir şey anlamış değıı . Yüzler neler neler anlat ır. H ızla mutfağa geçiyor� Çaylan tazeliyor.

- Nerede kaldm kız ım?

- Çaylar da bir acaip o ldu anne, bir türlü dem tutmuyor. Şük-ran çayı demli sever biraz uğraşt ı rd ı beni .

Şükran'la annesi birbirlerine bakiyor�ar. Bir yudum çay, bir kar­ş ı bakış.

Bu tereddüt Süheyla'ya güç veriyor.

- Ee Şükran, anlat bakal ım nas ı ls ın daha? Dairede işler na­s ı l?

Yüzü aydı nlanıyor Şükran'ı n . Içinde tuttuğu nefesini boşaltı­yor. Biraz heyecanlı , titrek, ama yine de cesur, arzulu konuşkanh­ğ ın ı yakalıyor.

- Münire teyzeye onu anlatıyordum geçende Engin geldi dai­reye.

Sağol Şükran. M ütemadiyen boşaltıyorsun içirnin kalabalığ ın ı . Engin'den bahsettikçe sen , bilhassa sen, çünkü bu yüzün elbisen, düşünce ve davranışların la sen, senin bütünün, böyle habire ko­nuştukça ve bilhassa Engin'den bahsettikçe ferahl iyorum. Her sö­zünle bir kirli parça, bir laşe, bir mülevves eşya çıkanyorsun içim­den. Beni sıkan cenderenin vidalanna, çarklarına, levyelerine do­kunuyorsu�, baskıyı azaltıyorsun .

Benim bir saç tokam vard ı .

Küçük mavili-pembeli mineli çiçekleri o lan.

Engin' in bi r arabası olmuş, ne güzel . Siyahmış. Mersedes­miş .

366

• h.

Page 366: 4-Anne Hikayeleri

------"""""'=--------- Tenhaiık Basınca

Meğerse nişanlanmamışmış. -Bunu kapı arkası ndan duydu­

. ğumda görmeliyd in beni-, aman ne kadar iyi olmuş.

Yakında belki biz im eve bi le gelebi lirmiş . -Bu nu da duydu­ğumda-.

Yine duyuyorum ya, bu sefer biraz fazla derine giriyorsun Şük. ran. O kadar dayanıkl ı değilim çünkü. Daha hazır deği lim .

- Öyle mi? Demek bize gel�ceğini söyledi. Napalım buyursun gelsi n .

Diyorum ya. Bakma sen . Bermutad giyeceğim şeyıler, saçım m biçimi , onu nası l karşı layacağımı düşünüyorum. Bunlar istemeden geçiyor zih nimden. Yı l lar ın kalibı çünkü. K ı rı lmayan kal lb ı . Sonra bi rden karşı düşünceler -ve bu sefer isteyerek- sökün ediyor. Onunla ben istediğim, ve benim istediğim biçimde, ancak o zaman. O zaman ve görüşmekten ziyade belki hesaplaşmak üzere bir bu­luşma vaki olabi l i r. Böylece bu tartışma tamamlan ıyor içi mde v� yeniden geliyorum kendime. Annem telaşh, ç ırp ıntı h . Bu telaş ve çırpınt ısı biraz da Engin'i n o eski Engin olmadığından i leri geliyor. Fırsat kaçmamış . M ış .

Şükran'a:

- Onu bir daha görü rsen, deki ; Süheyla Müslü man olmuş, de.

Diyorum. Sanki bir bi lmece sormuşum. Sanki o anda yüzümde garip bir manzara peyda olmuş. Veya sanki h iç konuşmamışı m .

Şükran ağzı açık bakıyor yOzüme. Ağzı ve gözleri açık.

Annem içinden cık, cıklannı sıral ıyor. Bir ikisini biz de duyuyo­ruz. Şükran şaşk ın l ığ ı n ı öfkelenerek bast ınyor. Buna pek bastı r­niada denemez çarşafların ı toplamaya çal ışıyor, geveleyerek kefi­meıeri , çiğneyerek:

..,- Ne yani , h epimiz Müslümanız Allah ı ma şükOr.

Dönüyor, SOheyla'n ı n annesine tutunmaya çal ış ıyor:

367

Page 367: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Öyle deği l mi fy1ünire teyze?

Birazdan gideceksin Şükran. Seninle birlikte bu oday ı iyice sa­ran, hakimiyetini s ınta s ınta i lan eden; gO ya terkettiğim, terketme­ğe çahşt ığ ım o saç tokalanndan, arabalardan, Enginlerden, bunla­ra bağ lanmış çay-çöreklerden oh,.ışan dünya da süklüm püklüm ard ı ns ı ra çıkacak. Ben yine dikiş-nakışlanma, rüyalarıma dönece­ğim. Akşam mor benekıl lacivert perdeleriDi i ndirecek. Gece kandil­lerini yakacak.

• h

Hayat ım üzeri ne kiminle konuşabi l irim? .

368

Page 368: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- �rüşme

GÖRÜŞME Necati CUMALI

Ufak cinsinden beş altı portakaıı ık kese kağ ıdım , kadı n elinden hastan ın başucundaki sehpanı n alt gözüne -usu lca b ırakıp doğru l­du .

Dört kişi l ik koğuşta, kadın ın geldiğini gören öbür üç- hasta, ko­ğuşun balkon kapıs ından çıkıp, ikisini yaln ız b ı raktı lar.

Kad ı n çevresine bakındı . Sandalye göremedi . Son ra yine usulca hastanı n karyolasına yandan i lişerek oturdu .

Hasta ayakların ı ö rtünün altı nda yana çekerek:

- Rahat otur, dedi . Nas ı ls ın?

Kadın kapıdan girdiği andan beri bell i etmek istemiyordu ama, bi r ikidir anlamasından çekinerek gördü, anladı mı diye hastaya bakıyordu. Yine öyle kaçamak, ölçer bir bakış att ı hastaya. Sonra gözleri ni ne yapacağın ı bi lmeyip kucağı nda kenetlediği el lerine eğdi . Gü lmeye çal ışt ı .

- Nasıl olacağım ben? Omuzların ı si lkti ; öyleyim işte . Bildiğin gibi . Gözleri erkeğin bakışları i le b i r daha karş ı laşt ı : Toplamış-s ın . . .

Erkek kadı ndan yana o lan sol kolunu uzatt ı . Zay ıf lamış el ini kadın ın el leri üstüne koydu. Sonra kad ın ın sağ e lini al ıp, rahat ra-

369

Page 369: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

hat avucu atı nda tutabileceği kadar yakın ına bıraktı .

- Kilo aldı m bu h afta, dedi . Bir kilo aldım.

Kadın ın gözlerinin içi güldü :

- Bel l i , dedi . Yanaklann dolmuş.

- Öksürüğüm de hafifledi .

Kad ın ın bütün yüzü ış ıd ı :

- Bell i , dedi , yine. Bel li iyisin .

- Iyiyim ya, daha iyiyim . Iştahım da iyi .

- Çok iyisin . Gire r girmez anlad ım. Rengin gelmiş ! . .

K ısa b i r an sustular. Kadın yine gülümsemeye çal ışt ı . Sonra baş ı nı önüne eğdi .

Erkek:

- Ben iyiyim, diye yineledi, merak edilecek bir yanım yok. Ba­kı l ıyorum. Yemekler boL . Doktorlar iyi . Sizi düşünüyorum ben. Siz ne yapıyorsunuz?

Kad ın telaşsız bir sesle karşı çıkt ı :

- Ne yapacağız biz? Iyiyiz işte ! . . Bi ldiğin gibi . . .

- Biliyorum, yatt ığ ım yerden bi liyorum.

- Neyi biliyorsun?

- Senin nası l dokuz parça o lduğunu biliyorum. Düşünmeden edemiyorum.

Kadın erkeğe doğru eğildi . Boşta olan sol elini erkeğin e li üstü­ne koydu:

- Bizden yana üzülme sen, dedi . Bizi düşünme. Biz nası l olsa oluruz.

. .

- Elimde deği L .

370

• h

Page 370: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Görüşme

- Sen şimdi iyi leşmene bak.

- Olmuyo r ki !

- Olur. Istersen olur .. Bizden yana hiç üzüntün olmas ın.

- Uyuyamıyorum. Bütün gece uyuyamıyorum.

Kadm üzüntüsünün açığa vuran bir sesle:

- Yapma n'olursun, dedi. Ölümü öp yapma! I laç al , akl ına baş­ka şeyler geti r. Ne bi leyim? Şan l şanl akan bir dere kenan geti r. Tok karn ı na dere kenarına uzand ığ ın ı geti r, ne yaparsan yap uyu.

Erkek baş ı n ı salladı . Sözü değişti rdi :

- Erol nası l?

Kad ı n yat ışt ı :

- Topaç gibi . Komşu lara b ı rakt ı m. Komşunun çocuklanyla arası iyi . Bir arada yuvarlan ıp gidiyorlar.

Erkek bu sefer iki eliyle kadının ellerini ellerine aldı . Sonra elleri kad ın ın b i leklerine doğru i lerledi . Kad ı n el lerini· çekmek i stediği ni saklayan bir hareketle hafif mın ıdand ı :

- Erol'u görme, diye devam etti . Durduğu yok. Odanın içinde bir baştan bir başa koşup da, minderin önünde, senin resminin altı ­na gelince, kendini "Baba !" diye bir mindere atış ı var, bay ı l ı rs ın .

Erkek başparmaklarıyla s ı rtlanndan okşayarak' kad ın ın el lerini yine bilekleri ne yak ın yerinden avuçladı . Başparmaklan gittikçe kadın ın bi leklerinden yukarı kayıyordu. Kad ı n uzanıp erkeğin ar­kasındaki yast ığ ı düzeltmek bahanesiyle, ellerini bir daha erkekten kurtard ı . Sonra ellerini yerine getirirken, entarisinin yenıerini belir­siz bir hareketle el lerinin s ı rt ına doğru kaydı rd ı .

Erkek hareketsiz bekledi . Sonra eski hareketini tekrarladı : Ka­dın ın el lerini bu defa bilekleri yakınından kavradı . Başparmaklarıy­le kadın ın bileklerini hafif yokladı . Sonra kadının gözerinin içine ba-

371

Page 371: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------­

karak:

- Istemezdim , dedi .

Kadm saklamaya lüzum görmedi .

- Senin ne kabahatin var bunda?

- Istemezdim. Bilezikleri n kolundan ç ıksm istemezdim.

- Laf, çocuk o lma, sen iyi o l da, bi lezik ne ;zaman olsa yerine konur!

'

Adam sustu . Karısmm hamarat, güleç haliyle evin içinde öte­beriyi toplarkan bi lezikli kolunu şöyle bir yukarı kaldı rışı vardı ki se­verdi .

Kad ı n yine:

- Çocuk olma, dedi . Kolumda boşuboşuna sal lanıp duruyor-lard ı . Bi lezik için üzül menin s ı rası m ı şimdi?

.- Olsun ! Sallansın ıar. Çok deği l ki sana!

- Ben bileziksiz de o lurum!

Erkek mın ıdand ı :

- Ben, dedi , sana . . . akımdan bi r sürü şey geçiriyordu . B ı rak beni , gençsin, güzelsin, bana bel bağlama. Buna benzer bir sürü şey geçiyordu. Ama karısı gibi bir kad ına bunları demenin saçma­lamak, ağız yapmak gibi bir şey olacağın ı da apaçık biliyordu. Karı­sı durgun bir sesle: Haftaya mağazalar açı l ıyor, diyordu başucun­da. Erol 'u komşu lara b ırakacağım. Haftada onyedi l ira. Yeter bize. Sen iyileşmene bak. Hepsi geçer . . .

Içinde s ıcak, soluğunu daraltan b i r şeyler koptuğunu duydu.

- Ben, dedi tekrar, bi l irsin di l dökemem !

Kadmın gözlerinden işıklar geçti .

- Dökme, daha iyi .

• b

372

Page 372: 4-Anne Hikayeleri

------�------------- Görüşme·

- Üç yı ld ı r evliyiz, sana daha tatl ı bir söz bi le demedim.

Kad ın eliyle erkeğin el inin s ı rt ına hafifçe vurdu.

- Ben anları m, demesen de anlanm !

- Okumuş olsaydı m . . .

- Ben anlanm. Değişmezdi . Dudağın kımı ıdasa, yüzüme bak-san anlanm.

Erkeğin bütün yüzü gü ldü . Soluğu nu daraltan o s ık ınt ı sanki içinden çıkt ı .

- Iyi , öyleyse, dedi. Iyi . . .

Gözleri önce parı ldadı lar. Sonra nereden çı.kt ığ ı bell i olmayan bir ıslakhk kaplayıverdi gözlerini . Başın ı gözlerini saklamak için ya­n ıbaşında seh panll"faltma doğru eğdi . Portakallan kastederek

- Niye zahmet ettin bunları , dedi .

Meret hastalık! Biraz duygulanmasın insan, gözleri öyle çabuk yaşanyor ki . . .

373

Page 373: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

SEVGJ EKMEKTJR Necati GÜNGÖR

Havuzun çevresine güvercinler konardı . Tatı l bir şınltıyla akar­d ı su . Ortadaki gözde n taşıp kocaman mermer havuzda_birikirdi . Biri uçar, biri konardı kuşların. Cebimde, ninemden gizli getirdiğim ekmek kır ınt ı ların ı atardım onlara. Küçük, kırmızı ayaklanyla ıslak mermerler üzeri nde itişip kakışarak kaçırırlar ekmekleri . Ben de kuşlarla birl ikte itişir, onlarla birlikte uçard ım sanki. Namaz vaktine dek oyalanırd ım öyle. lçlerinde� biri topaldı . O, benim güvercinim­di. Topuzlu bir değnek gibi kütleşmişti parmaklan . Seke seke yün;.i­dü havuzun taşlarında. Gözleri ateş kıvılcımlan gibi yanardı . Yüru­müyor da sıçrıyordu hayvancık. Ama uçuşta, ötekilerden hiç de ge­ri kalmazdı . Belki de acıyordum güvercinime. Acıdığı m için sevi­yordum onu. Ekmek kırıntı larını kapışırken yiğitlenınesi bir hoştu . . .

. Hep ondan yana atardJm ben de ekmeği. Daha güçlü olsun, kendini ezdirmesin diye.

Ninem öteki d i lenciyle dertleşirdi . Eski günleri anlatı rlardı bir­birlerine. Savaş ç ıkt ığ ı zaman memleketlerinden kaçışların ı anla­t ırlard ı . Asmal ı Caminin başka dilencisi yoktu . Öteki , kendisi di­lenmez de, tekerlekli bi r sandık içindeki oğlunu di lendiri rdi . Ben korkardım ) aşi l adamdan. Bembeyaz saçı sakal l ı bütün yüzünü kapatıyordu. Bin yaşında gibiydi . Ninem su i stediği zaman kuşlan bırakıp yanlarına giderdim ancak. Hep önüne bakardı yaşl ı adam. Sandığa zor s ığıyordu oğlunun bedeni . Et yığ ın ından öte birşey değildi . Kocaman bir yüzü vardı . Şiş şiş o lmuştu etleri. <;3özkapak-

374

Page 374: 4-Anne Hikayeleri

�----------------- Sevgi Emektir

larım aralamaktan başka kıpar tı s ı da yoktu. Göğsüriü n ortası na yerleştirilmiş tabağa para atıyordu gelip geçenler.

Ak Sakal l ı adam, araba içindeki bu et külçesiyle bir i lişkisi yok­muş gibi uzakta duruyor, sonra kendil iğinden kalkıp oğlunun yü­zündeki sinekleri kovuyordu. Asl ında adam, hiç kimsenin yüzüne bakmıyordu. Onu öyle görenler, oğlunun o hale düşmesi , adamı n suçu samrd ı .

N inemle konuşurlarken duymuştum: Y ı l larca önce , kar ıs ı ö L­müş adamın . Ikinci bir kad ınla evlenmiş. O da b ı rakıp kaçmış. O gün bu gün

", felçli oğluna kendisi bakıyormuş. Gençliğinde mezba­

hada kasaplık yaparmış. Yaşlan ınca işsiz kalmış. Mahalledeki ca­mide ezan okuyarak geçjnmek istemiş ; ama sesi güzel değil diye istememiş mahal le li ; ikide bir de yüzüne vurmuşlar sesinin çirkin li­ğini . O zaman canı s ık ı ımış adamın. Ezan okumayı b ı rakmış. ÖL­mesi için gece gündüz Tanrı'ya yakardığı oğlunu, dışarı ç ıkarıp di­lenmeye başlamış . . .

A k sakal l ı adam ağlardı bun ları anlatırken. I lk karısın ın iyil iğini söylerdj boyuna. O ağlarken, ninemin de ağladığın ı görürdüm. Oğ­lumun ölmesini i stediği için , yüreğinin yandığ ın ı söylerdj adam.

"Tanrı beni utandı rd ı ," derdi . "Bakmaktan usanmıştım. Oysa kör boğazımı doyurmakıa şimdi ! Yediğim her lokma ekmek, taş parçası gibi çakı l ıyor kursağı ma şimdi !

Derken ezan okunmaya başlardı . Namaza yetişmek için koşu­şan insanlarla dolardı Caminin avlusu. ' ınsanlar ı , ayak sesleriyle saya�dı ninem. Namaza kat ı lanlar çoğaldıkça, sadaka verenler de art ıyordu.

Gözlerin in ışığı kesilmeden önce de, ninem buraya gelip ha­vuzun soğuk suyundan içermiş. Sonra asma ağacın ın alt ında otu­rup yorgunluk çıkarırmış. Ne zaman çarşıyayolu düşse, burada su içmeden, oturup dinlenmeden geçmezmiş . Ara sıra soruyordu ba­na: "Hulusi , asmalar üzüm tutmuş mu bu yı l? Havuzun taşlarındaki yosunu temizlemişler mi? Kuşlar su içiyor mu mermer havuzdan? Kapın ın yeşil çuhas ın ı değiştirmişler mi?"

375

Page 375: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Ben üç yaşı ndaymış ım ninemin gözleri kör olduğunda. Babam böbreklerinden hastaymış o yı l . "Sancısı tuttu mu taşa toprağa sal­d ır ı rd ı can acısıyla . . . " diye anlat ı rd ı , ninem. "Doktor doktor gezdL Kendi ağırl ığınca para döktü ilaçlara. En son , ameliyat edelim dedi­leL Başka çaresi , başka umudu yoktu artık. Gidip yattı fukaram! Yattı da kalkamadı bir daha . . . Karısın ı , çocuğunu ortada koyup git:.. ti l E lde avuçta beş paramız yoktu. Bakacak bir kimsemiz yoktu. Iki baş kadın , bir çocuk . . . Gidenin mi derdiyle yanayım, kalanların mı? Şaş ı rm ışt ım ki ö lümler derecesinde. : . Gün yirmi dört saat ağlıyo'r­dum. Ana yüreğinin en onulmaz yarasın ı kanatıp döküyordum göz­yaşı diye . . .

"Arası çok sürmedi , gelin olacak o yürek yoksunu d a kaçtı ev­den. Bir kanş var yoktun sen. Söz bilmez, yol bilmez bir- yavruydun. Üstüme b ı rakıp kaçtı seni. meğer, içi nde tırnak ucu kadar bile ana sevgisi taş ı mazmış kör yüreği ! Yere yurda konulmaz söylenti ler çıktı arkası ndan . Yeni lip yutulmaz sözler söylendi . . . Kimileri , gidip kendini bir suya attı diye uydurdu. Kimileri, Adana'da kötü bir evde çal ışmakta dediler. El in ağzı torba değil ki büzesin . - Daha bir y ıktı beni bu söyle ntiler. Daha çürüttü ana yüreğirni l Kanl ı gözyaşlanm durmak bi lmedi art ık ! Uykularımı yitirdim kara geceler boyu . Bir yandan da sana bakıyordum. Hem ağl ıyor, hem seni büyütüyor­dum oğul . Senin çok yiyeceğinde gözyaşı m vardı . Yalan deği bu. Öksüzlüğüne, talihsizliğine ağlayarak bakıyorum sana . . .

"Bir gün, gözlerime b i r örtü çeki ldi ! B i r duman çöktü dünyanı n üstüne. G ittikçe bulandı h e r şey: Gittikçe karardı dünya. Ve art ık görmedi gözlerim! Onca y ı l , iy i günlerini , kötü günlerini yaşadığım

dünyayı bi r daha görmedim . . . "

Namaz dağ ı l ı nca, güvencin leri u nutup n inemin yanı na ko­şardım. Caminin çarşıya açı l�n kapıs ın ı biz tutardık. öteki kapı , ak sakallı adamındı her zaman. Cami kapısında dilenirken tef çalmaz­d ı ninem. Böyle bir yerde çalgı çalmanın günah olacağına inan ı rd ı . Yaln ızca ayak seslerin i duyduğu adamlara seslenip yakar ıyor­du :

"Ezan lar, namazlar yüzü suyu hürmetine bir sadaka . . . "

376

Page 376: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Sevgi Emektir

"Çocukların ız ın başı için olsun . . . "Yaradan aşkı için boş geçmeyin ağalar." Ben , para veren adamları gözleyerek duru rdum, n inemin

ayakları dibinde. Para çanağı ninemin elinde olurdu. Kimi leri cami­nin ayakçaklann ı i ner ; önümüzden geçerken, birden görmüş gibi durup para ç ıkarırdı cebinden. Kimileri daha yaklaşmadan e lini ce­bine götürür . . .

Uzun sürmez, tükenirdj adamlar, caminin avlusu, az önceki ıs­s ız l ığ ı na bürunürdü yeniden. Kuşların kanat vurması , havuza dö­külen suyun sesi , gürü ltü gibi yayı l i rd ı ortal ığa . . .

, Ninem, gözlerime ve ad ımlarıma b ı rakı r kendini , çarşıya dü­şerdik bu kez. Acıma duygusunu yitirmemiş insanlardan, ' ö lmeye­ceğimiz kadar ekmek parası denkleştirmeye uğraşı rd ık. Ninem dü­ğünlerde tef çaldığ ı y ı llarda nas ı l bahşiş topluyorsa, yine öyle bir gönü l rahatl ığ ıyla di lendiğini söylerdi hep.

"Gocunacak bir yan ı yok," derdi , "avcuma konulan parayı al ıp kabul etmenin. Yı l larca, kan koca çalgı çal ıp eğlendirdiğimiz insan­lardan son bi r kez bahşiş topluyoru m. O kadar.."

Ben, çocuk akl ımla, para veren insanlara şaşard ım nedense . . Karş ı l ıksız para verilmesinde, anlamadığ ım bir yan vard ı . Çalgı ça­larak para toplamak başka bir şey olmalıydı . Birinde sormuştum ni­neme bunu : "Tanrı� sadaka veren:kulunu sever," diye anlatmışt,! . "Zaten zenginleri bunun için yaratı r Tanrı. Yoksullara, kimsesiztere

. baksın ıar, onları gözetsinler diye . . . Yoksa ne yiyip ne içer bizim gi­bi leri? Hem beş kuruş vermekle varl ıkları tükenmez ki . Domuzdan bir k ı l gitmiş gibi bir şey .. ," N inemin söyledikleri de kandı rmazdı 'beni . Tanrı kendisi verseydi yoksullara parayı . Zengin lerin umudu­na niye b ırakıyordu? Hem Tanrı niye baştan yoksu l yaratıyordu ki-milerin i? Çocuk kafamla altından kalkamazdı m bu düşüncelerin . Bir gün önce büyümek isterdim o zaman. Ninemi di lenmeye bırak­mayacakt ı m büyüyünce ; paralar kazancak, her istediğini alacak­t ım onun. Evde otursundu her zaman. Mahallede, kendi gibi yaşl ı kad ınlarla arkadaşl ık etsin . Ya dedemin kemanını çalar düğünıp"

377

Page 377: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

de, ya da kendim yaşımdaki çocuklar gibiçı rakhk yapardım. Para­lar kazanı rd ım. Her gün di lenmek içi n önünde durduğumuz dükka­nıarda bir dolu çocuk çal ışıyordu. Önlerinde önlük takı i t . Ustaları­n ın yan ında ağımaşhhkla çekiç vuran, çivi çakan, kemik soyan ben yaşta çocuklar . . . Büyük adamlar gibi görü nürlerdi gözüme: .. Ama ninem hiç birine izin vermiyordu daha. "Sen benim elim ayağ ımsın" diyor da, karş ı l ı k istemiyordu. "Ben sensiz edemem oğul . Elimin değneği , gözümün ı ş ığ ıs in sen. Koluma yapış ınca, güç al ıyoru m senden. Tutup d a seni e lleri n önüne nas ı l ç ı rak vereyim? Yoksa ben de isterim bir zenaat sahibi o lmanı . Ben de isterim ekmeğini al ınteriyle kazanman! . Önce bir iş tutacaksın , sonra kemanı öğre­neceksin . Tek murad ım budur yeryüzünde. Onca y ı l senin için sak­lad ı m dedenin kemanın ı . Gözlerimi yitirdim de onu yitirmedim ! sen çalasl n diye . Adl nı ' dedenden ald ı n ; e llerinde onunki gibi hünerli o lur i nşal lah . . . Kara topraklara girmeden önce, rahmetl i dedenin makamlarını birde senden dinleyeyim yeter! Başka hiçbir şey iste­mem a rt ık Tanrı 'dan . Başka hiçbir murad ı m yok dünya üstün­de . .. "

- Böyle söylerdi ninem. Bir işe g i rmek, ardından kemanı çalabil­mek için sabırsızhktan yorulurdum adeta. Ve için için k ızardin nine- , me. Bir şey söyleyemezdim ama, di lenmaya çıkmak ölüm gibi ge­lird i . H içbir zaman b üyüyemeyeceğimi san ı rd ım. H iç bir zaman, çarş ın ın dükkancı lan gibi cebimde para olmayacaktı . . . ,Niye babam erkenden ölmüştü sanki? Keşke gidip de kendi ayağıyla bıçak altı­na yatmasaydı . . . O zaman anam da kaçmazdı belki . Kaçsa bile, babam gidip getirirdj o nu eve. Bir gün çıkıp gelirmiydi acaba? Ama ninem onu kovardı evden. Kötü bir evde çalışıyormuş. Bu kötü ev sözünü de bir türlü çözemezdim kafarnda. Niye kötü diyorlardı ana­m ı n çal ı şt ığı eve? N as ı l kötüydü acaba? Hem her gün evde ne yap ı labi l i rdi ki... Tahtaları , pencereleri camların ı si l iyo r olmalıyd ı . Yaşar' ın anası da öyle yapardı ya. Hep başkaların ın evine iş yap­maya giderdi . Yaşar'sa boyacı l ık ediyordu çarşıda. Kazandığı pa­rayla da Yı lmaz Güney�in fi lmlerine gidiyordu. Sonra gelip H ıd ı r' la bana anlat ıyordu bal ıand ı ra bal ıandı ra. Boyacı sand ığ ı nı da Yı l­maz Güney';n resimleriyle donat ı rd ı Yaşar. Hiç b ir f i lmini görme­miştim ama, ben de seviyordum Yı lmaz Güney'i . Üçümüz de hay-

378

Page 378: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Sevgi Emektir

randık ona. Onun gibi güçlü olr. i, onun gibi dövüşmeyi kurard ım kafamda . . . Yaşar'ı n babası hapisteydi. Her pazar onu görmeye gi­diyordu Yaşar. Tıpkı Y ı lmaz Güney gibi , babas ın ın düşmanların ı döveceğini söylüyordu . Kendisinden büyük iki d e ablası vardı Ya­şar' ın . Ama o, başı na buyruk bir çocuktu . Kimseleri d inlemezdi. Karışanı edeni yoktu . Anası , bıkıp usandığı zaman, "babana söyli­yeceğim bu yaptıklar ın ı !" diyerek korkuturdu Yaşar' ı . Böylece diz­ginliyordu oğlunu kadın . Babas ından da korkmazdı asl ında Yaşar; ama mahpusta olduğu için üzülmesin i istemezdi besbel li .

H ıd ır sessiz bir çocuktu oysa. Babası ve abisiyle birlikte hamal­hk ediyordu . Sabahları üçü birden çıkıyor evden, akşamieyin gene birlikte dönüyorlard ı el leri ndeki yiyeceklerle. Köyden göçüp gel­mişlerdi mahalleye. Yapacakları başka iş o lmadığ ından, bi rer ip bulup hamall ığa başlamışlardı hemen.

Yaşar'la H ıdır ' ı , anarndan söz etmiyorlar diye severdim ben . Öteki çocuklar g ib i kendi aralarında konuşup güıüşmüyorlard ı . Kendini beğenmiş hal leri d e yoktu. Yaşar'la birlikte sinemaya gide­yim diye yalvanrd ım ninerne. B ı rakmazdı .

Akşamüstleri , çarşıda b i r suskunluk olurdu. Al ış veriş iyicena duru rdu bu saatlerde. Gezgin sat ıc ı lar art ık bağırmaz ; şerbetçi ler, s ı rt ındaki güğü mlerle koşturup durmazlar ortal ıkta. Dükkaneı lar, dükkanıarın ın önüne birer oturak atıp günün yorgunluğunu çıkanr­Iar. Ve çarş ın ın suskunluğunu yaln ızca biz bozardık . . .

D ı m çın, d ı m çın , d ım d ı m ç ın . . . "

Her dükkanın önünde böyle bir sürü çalıp geçiyorduı< usul usul. Dükkancı iar, ya benim uzatt ığ ım çanağa beş on kuruş atar ya da "Allah versin" deyip savarial'dı başlarından. Kimseye bir şey söy­lemeden yürürdük gene. N inem, ayakların ı bana uydururdu . Ko­lundan çekmesem, olduğu yerde du rup tef çalmayı sürdürürdü : "D ım Cin, d ım çın . . . "

Gözlerini , kara bir göz!ükle kapatıyordu ninem. S ı rt ındaki so­luk, yıpranmış manto h iç eksik o lmazd ı . Yaln ız, giyeceklerinin te­mi

'zliğine özen gösterirdi. Hep düğüne gidiyormuş gibi hazırlanırd ı .

379

Page 379: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------­Gözieri nin görmemesine karşın onun bu titizliğin! k ıskan ı rd ı ma­hal leli kadınlar. Baş ın a da kara bir örtüyle bağlıyordu ninem. Ak tem saçları , uçlarda n çık ıp gümüşi ış ı lt ı larla döküıürdü. Tef çalan par­maklan ysa, kurumuş değnek parçasın ı and ır ırdi . Gergin deri üs­tündeki ölgün ö lgün k ıpırdanı rlar öyle; y ı l ların verdiği al ışkanl ık ve ustal ıkla uyumlu ses ler çıkarırlar teften . . .

Ayakkabıcı lar çarş is ı Asmall Cami'nin yan ıbaşında olduğun­dan, ilkin oradan geçerdik. Çarşı baştan başa, tabaklanmış gön ko­kard l . Dükkanıardan taşan çekiç sesleri tefi bastmrd ı neredeyse. Kara kara tertikler, mestler ayakkabı lar ası l ıydı dükkanıarın önün­de. çarş ıyı boydan boya kara ış ı lt ı larla donatmışlard ı sanki . Ben yaştaki çocuklar ciddi ciddi gön kesiyor, pençe çakıyortardı . Para toplamayı unutup içimde büyüyen bir saygıyla o çocukları izlerdım boyuna.

Ayakkabıcı lar bizi tanıyorlarol ! . Para vermek isteyenler, daha tefin sesini duyar duymaz çekmeceden bozukluk ç ıkarı rlard a . Ben ninemin adı mların ı gözleyerek çekerdim onu dükkanıarın önüne. Kara gözlüğü bir maske gibi duru rdu yüzünde . . Içinde kopan f ı rt ı­nalann maskesiydi sanki bu gözlük . . .

Ayakkabıc ı lardan sonra ş ı ra pazarına, o radan da kasaplar çarş ıs ına geçerdik. N inemin kolunu hiç b ırakmazdım. B ı rakı nca öfkelenirdj de ondan. Çarş ın ın ortası demez, bunca insanın arası demez yapıştmr azarı ! Yüreğinlde hep bu azarın korkusuylai yürür­dük adı m adım. Yaz ortasında giydiğim kışl ık kazağı n içinde terler

- dökerek yürürdüm. Bir de, sadaka veren insanların gözlerine baka­mazdı m. Gözlerinde yanan bir a lay ış ığ ı mı seziyordum, bilmiyo­rum ... Yüzlerini , bakışlarmı görmediğim insanlann da beni görme­yeceklerini samyordum belki çocukça bir kaygıyla . .

i Kasaplar çarş ıs ında ninemin bir arkadaşı vard ı . Yaşl ı bi r ka-

saptı bu. Adına, ıbrahim diyordu ninem. Ara s ı ra, suyunu çıkarsm diye, i likli kemik verirdi nineme. Kocaman posbıyığı ağzını kapat ı r­di kasap Ibran!;T'in. Onun dükkam önüne geldik mi, nerden bil irse bilir, tet çalmayı b ı rakı rd ı ninem. Oyalanı r, şurdan burdan konuşur­Iard ı . Eskinin düğün eğlencelerinden, unutulmuş türkücülerinden

380

Page 380: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Sevgi Emektir

söz ederler . . . Bir de her yıl , oğlak derisi veriyordu ninerne, yaşl ı ka­sap. Ta ilk yoldan anımsat ı r ninem oğlakların kesim zaman ı gelin­ce de alırd ı . Tefinin derisini yenilerdi bununla. Nedense, y ıpranmış gevşemiş deriyle di lenmeye bi le çıkmazdı ninem. Canı gibi gözetir­di tefini . Süslü püslü bir şeydi zaten. Kasnağı sedef kakmaiarla iş­lenmişti . IŞ l lt l ! ı bir ağaçtan yapı lmışt ı . Kara kara ış ı ldayıp dururdu eli nde.

Oğlak densi vermediği y ı l , gelip gidip baş ına kakardı ninem, adamı n.

- "Heeey/' diye seslenird i dükkan ı n ı n önü nde. "Kasaplar , ağas ı , kasaplar ağas ı ! Böyle miydi senin söz vermeieri n ? Bahar

geldi geçti , yaz tükenip gitmekte işte, sen hala oğlak derisi verecek­sin öyle mi? Yazık senin ağahğına ! Nerede senin hat ır gönül adam­l ığ ın? Nerede, seni tefimin önünde oynattığ ı m o düğün bahçeleri? Yalan mı o ldu hepsi? Her şeyimi yiti rd im işte. Bir şu kasnak kaldı elimde. Rahmetl inin amsı yerine koydum onu. Di lenip döşürmem bi le bu kasnağın umuduna kaldı . Densi gene gevşedi. Duvarda ses var bunda yok . . . Ne olurdu bana bu y ı l da bir Karış deri versey­din?"

Kasap ıbrahim, kendini bağ-'şlatmak için , yağ l ı bi r yi rmibeşlik çıkarıp atar elimdeki çanağa. Ninemin sözlerine de gülerdi bir yan­dan.

"Doğrusun be Elmas kad ın," derdi . "Sana karşı yalancı çıkt ık. Lakin senin tafe uygun bir den düşmedi bu yı l . Seninkisi i nce o la­cak, bi l irim, yeni doğmuş oğlağınkinden olacak . . . Kağıt gibi . Öylesi de hiç gelmedi ! K ısmetse gelecek bahara art ık. Üzme sen tatlı ca­n ım . Sözü yine söz . . . "

Ninemin öfkesi hemen diner; yüzü gülerdi birden bire .

"Hadi öyleyse, derdi . "Bir sigara sar da içeyim şurada. Madem gelecek bahan bekleyeceği m . . . "

Elindeki tefi kucağına al ıp çömerdi olduğu yere. EI yordamıyla kapıyı bulup sırt ını verir. Iyi haber almış gibi bir noşnutluk kaplar yü­zünü. Yüzünün bu güleçliğinde o anki dingin yüreğini görürdüm

381

Page 381: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

adeta. Ben, el imdeki çanakla dikil ip bekleri m ninemin yanıbaşı nda.

Kasap ıbrahim, tabakasından kaçak tütün sanı! bir sigara çıka­np yakar. Ninemin p armaklan arasına yerleştirir sigaray ı . Ninem, gönül rah at l ığ ı içinde bir soluk al ı r ; duman ı , görmediği boşluğa doğru mler.

"Güzelmiş tütünün ıbrahim ağa, san kız saçı m ı ?

"He, san k ız saç ı tütünden . . . " Çevrede işkembe kokusu, tuzlanmış deri kokusu olurdu. Kes­

kin keskin vururdu adamın burnuna- bu kokular. Ked i le rı sokağa atı lan kemikler için h ırlaşırlar birbirleriyle. Ben , dükkanlardaki etle­rin çokluğu nu düşünürdüm. Kasaplar et yemekten bıkmazlar mıydı acaba? Hem satar, h em yerler. Çocuktan her gün et yer kasapla­nn . . . Kurban bayramlanmda bizim evde et olurdu. N inem, leğenin içine doldurur gelen etleri ; tuzlar, kokması n diye. Avluda ateş yakıp pişiri rdik Gülşen ablayla. Ben kıvı lcamlanan ateşi üflerim, Gülsen abla da pişen etleri çevirir parmakların ı yalayarak. Kendi payını ye­mez de götürür kocası na verirdi Gülsen abla. Niye böyle yapar, an­layamazdı m . . . kocası çok kötü dövüyordu onu. Çocuklan olmuyor diye. Kimi akşamlarsarhoş gelir eve, Gülsen ablayı saçlarından sü­rür avluda. Gülşe n ablan ın gözleri herkeslerden güzeldi . Gözleri moranr, saçı başı dağ ı ı i rd ı kocası dövünce. Ben , kocası Süley­man' , hiç sevmezdim. Hüsam baba, üst kattan picamasıyla koşup onları aymncaya dek döverdi Gülsen ablayı . O zaman gidip yatardı Süleyman. Ak saçlı Hüseyin babaya karşı gelemezdL Gülsen abla, h ıçkı rık, ağlama nöbetleri içinde , o geceyi ninemle birlikte geçirirdi art ık. Sabaha dek oturup söyleşirierd i . Beni uyand ı rmamak için 11sıl fısıl konuşurlar. .. oysa ben de uyumaz, yattığ ı m yerde dinler­dim onları . Ninem, uykuyu unutmuş gözleriyle sigara içerdi bütün gece. Sigaras ın ın ateşi , karanl ığın içinde ufacık bir y ı ldız gibi yanıp sönerdi . Gülsen ablayı avutmaya çalış ırd I . Esmer tenl i , şişman be­denli , kıvırcık saçlı Gülsen abla, Adana'da bir yapı yerinde tanımış­tı kocasın ı . Görüp sevmiş onu . Sonra birlikte kaçmışlar Adana'dan. Babası zenginmiş memleketlerinde: Kendisini isteme gittiği zaman

382

• b

Page 382: 4-Anne Hikayeleri

---------""'"""""------- Sevgi Emektir

Süleyman', kovmuş. Kaçtıktan bu yana h iç aramamışlar birbirleri­ni . Öldü mü, kaldı mı , onu da bilmiyordu Gülsen abla . . . Bunları an­lat ı rken, bir pişmanl ık duygusu �'oktu sesinde. Hala sever Süley­man' i , kızg ınhkla söylediklerini unuturdu. Iyi yanların ı söylerdi ko­casın ın . Belki doğruydu dedikleri . Belki geriye dönemeyeceği için , tutunacak dal arıyordu kendince. Ama ben anlamıyor ve acıyor­dum Gülsen ablaya. Onun h ıçkı rıkları, içimde bu rkuntu lar yaratı­yordu! Bana karşı hep iyi davrandığından mıydı bu? Yoı<sa hep öf­keti ,as ık yüzlü tanıdığ ım Süleyman'ın itici liğinden mi? Belkide GOI­sen ablanan çaresizliğinde, kocasına bağl ı l ığ ında sevdiğim bir yan vard! . . . .

Kimi leyin de, beni konuşurdu ninemle yaşl ı kasap. Utanırd ı m onlar benden söz ederken . Adamın gözleri üstümde olurdu. Gü!­sen abla, bayram eti , si l inirdi birden bire kafamdan. Kim bi l ir, belki de bundan, düşleri mi n si l inmesinden rahatsız oluyordum .. "

"Maşailah büyüdü, " demişti bir gün, yaşl ı adam. "Elinin önünde bir adam oldu. Bak ne güzel gezdirmekte seni . Adamın faziası ol­maz. Üç dört y ı l sonra kendi başına ekmek kazanı r. Sana ba­kar . . . "

"Kara gönlümün yadigan işte," dedi ninem. "Kolurnun anın bile­ziğiydi oğlum. Yitirdim onu! Rahmet olas ı , bu çocuğu dünyaya ge­t irdi hiç deği lse . . . Beni büsbütün çaresiz koymad ı , kendisi gider­ken . . . Hangi data tutunurdum yoksa ben? Yaşı benzemesi n, rah­metl imin yertne koydum şimdi bunu. Onun yerine bağrıma basıyo­rum. Onun I<okusunu duyay ım diye . . . "

"Anasından bir haber ç ıkmadı mı , yitip gideli?"

Yaşl ı adam bunu sorunca, n inem, yarasına tuz bş.sı lmış gibi kalkmışt ı yerinden . Kalkarken kucağındaki tefi yere düşürmüştü.

"Ne haber olsun ki?" demişti kızgınlıkla. "Kötü yola düşenin ha­beri gelmesin daha iyi ! Rahmetlimin t ı rnağına bi le değişmezdi m onu ben. Al ınyazısı ters yazılmış b i r yol . . . Ölmeseydi de, öylesi itlar t ırnağ ına kurban olaydı !"

Bunları söylerken, kolunu yeniden bana uzatmışt ı ninem. Yü-

383

Page 383: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

zünün derisi titriyordu s ıkıntıdan. Başka söz etmeden yola koyul­muştuk. Anarnın adı n ın her geçmesinde böyle olu rdu. Durmadan söylenirdi artık. Sövgüler ederdi anarna. Ama nedendir bilmem, ni­nemi n bu sövgüleri i lgi lendirmezdi beni : Sanki anama değ i l de, başka birine söylerdi . Ana diye bir - sevgi yoktu içimde. Ninem, be­nim hem anam, hem de babamdı .

Biraz da bunun için özlüyordum erken büyüyüp para kazanma­yı . Ninemle ödeşmek ir;in . . . Gün gün artıyordu bu özlem içinde Ni­nemi kurtarmalıyd ım di lenmekten l O da, öteki kadınlar gibi , kendi yaşındaki kadınlar g ibi kapın ın önüne minder koyup oturmal ı üs­tünde. Sigarası n ı tüttü rmel i . Kendi zamanı nı n düğünleri ni aniat­malı boyuna. Dedemin keman çalmasıyla ağlayan sarhoşlari an­latmal l . .. Cümbüşçü Tahsin' in ölümünü . . .

Ne denli severdi bunları anlatmayı ! Dinleyen olsa, belki b in y ı l h iç durmadan anlat ır . . . Bana öyle geliyordu. Ben de masal yerine dinliyordum bunları .

Bir daha yaşanı lmayacak masallar. Düğün masal! . Anlat ı rken, . tatlı bir düşü yeniden �aşıyordu sanki , ninem. Başka anlatacak şe­

yi yok gibi . Ayak bas ı lmamış bir ülkede geçen serüvenlerdi nine­min düğün masalları . O yı llarda o lamadığıma, o düğünleri göreme­diğime üzü !ürdüm !

Babam, ben yaşlardaymış daha. Evimizde bolluk varmış. Her istediği al ın ı rmış babamın. Zaten bir evin bir çocuğuymuş . . . Ayak­kabısı , üstü başı , çift çift al ın ırmış çarşıdan. Görenler zengin çocu­ğu sanır'mış onu. Ninem, saçların ı tararmış her gün, oğlunun, . . Yal­n ız, düğünlere gittikleri zaman onu evde b ı rakıyorlarmış. Gittikleri düğün evinde üç gün üç gece kaldıkları o luyormuş çünkü . Bir yandan sarhoşları eğlendiri rken, bi r yandan da evde yalnız kalan oğlunu düşünüyormuş ninem . . . Akl ı hep evde kalıyormuş . . .

"Eski zamanı n düğünleri , şimdiki lere h iç benzemezdi ," diye anlatıyordu ninem. "Saman alevi gibi parlayıp geçmezdi öyle he­meneecik .. . Üç gün üç gece sürdüğü çok olurdu. Bk ömür söylenir de bitmezdi o üç günlük düğün. Dil lerde, destan gibi dolaşırdI . . . Ki­mi zaman da kanla biterdi düğünler. Biraz da bunun için götürmez-

384

Page 384: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Sevgi ET!J,ektir

dik babanı yanımızda. Başına bir şey gelmesinden, o hayhuy için­de yitmesinden korktuğumuz için . . . "

Ben, ninemin anlatt ıkların ı gözümün önüne getirmeye çal ış ı r­dım. Eğlenirken, kan döken adamları garipserdim çok. B i r yang ın yerine, bir savaş alan ına dönüşen düğün evlerini canlandı rmaya çal ışırdım kafamda. Yaşar' ın anlattığı fi lmlerden bir şeyler de vardı sanki .

, "Cumartesi gününün akşamında, düğün sahibi paytonu getirip dayardı kapıya. Yaya da gitmezdik ha . . . Rahmetli deden, pazarl ığ ı öyle yapard ı . Bir de arkadaşı vardı dedenin ; Cümbüşçü Tahsin . O

. da hep bizimie çıkard ı düğüniere. iyi arkadaştı lar! Ikisi de öldü ya . . . Tahsin, dedenden önce ö ldü . Verem i l letine yakalanmışt ı ! Sevda­I ıydı . Yüreği yang ınhyd ı . Doktorlar evlenmesine izin vermiyorlard l . Kendisinden küçük bır k ız ı seviyordu . Deden , kemanla uzun hava-

- lar çalarken, Tahsin de cümbüşüyle dem tutard ı . Ne güzel günler­di ! Payton önce bizi a l ı r evden, sonra Tahsin'e giderdik. Yalnız ya­şıyordu rahmet o lası . Yık ınf ı bi r evi vard ! . . .

"Düğün evine vardığımızda siniler, sofralar kuru lmuş olurdu. I l­kin oturup yemeklerimizi yerdik. Bizi oturtacak yer bulamazlard ı konuklar arası nda. E I üstünde, başköşelerde tutulurduk . . . Çalg ıcı demek, düğün demekti de ondan . . .

Deden kemana e l atınca konuklarda bir kıpırdanma olur, gürül­tüler kesili rdi hemen. Rahmetli sanki dinleyicilerin sabırs ızl ığ ın ı ar­t ırmal< için, uzun uzun reçine sürerdi yaya. Gül ağacından başka bir yayla da çalmazdı . Ta ıstanbul'dan getirtmişti o yayı . Neyse ... Yay reçinelenir, ard ından te l lerin sesini düzene sokar . . . Konuklarm sabrı taşar art ık : Hayda be, Hulusi usta, can ımız ç ıkt ı bekle­mekten! . . . diyenler o lu rdu . Hulusi, tellere dokunur dokunmaz, orta­l ık şöyle bir si lkinip duru lmuş gibi sessizliğe gömü lür. Ç ıt çıkmaz kimseden. Sinek uçsa hani , kanat sesi gürültü olur. Parmakları , öpücük gibi tellere dokunup kalkar. Bir boydan bir boya çeki l ir yay öyle kıvnlarak. Öyle nazl ıcana! Sonra gittikçe rüzgarlaş ı r parmak­lan. Ses daha bir derinden gelir. Ortalardan inceye iner. Rahmetli , her nedense, hüseynlden kopamazdı . Aslında hep kendisi için ça-

385

Page 385: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

hyordu o. Kendi gönül dünyasın ın makamı nı anyordu teller üzerin­de. Böyle ağır havalar çalarken tete iş düşmezdi pek; Ben de durup dinlerdim, konuklar gibi . Zaten herkesin gözü bende olurdu. Bir dü­ğünde giydikleri mi bir başka düğünde giymezdim. Şu saçlanm ka­ra kömür gibi ış ı ldard ı o zamanlar. Gençlik, güzell ik vard ı . Erkek dediğin kad ı n yüzü mü görürdü sanki. . .. Çarşaflar içinde yaşayıp ö türdü kendilerin i . H ulusi engin adamdı . Beni kendi aklıma bırak­m ıştl . Sevgisi , güven i h içbir zaman eksilmedi .

"O devirlerin türküleri de söylenmiyor artık. Ağır makamlan din­leyenler tükendi . Içine işlerdi adamın , eski türküler. Hele de rah­metli çalarsa . . . Bir büyücü gibi görünürdü gözüme; keman çalar­ken ! O ses, o makam, yayın tele sürtmesiyle çıkmıyor da sanki, gö­rünmez bir pınardan dökülüyordu berrak berrak. Su gibi akıyordu . . . Hüseyniyle gece açoh r; sonra uşşaka, garip hicAza, rasta geçil irdi . Yağdan k ı l çeker gibi bağlardı birbi rine, makamları .

"Hey gidi günler h ey . . . Gece i lerledikçe, sarhoşluğu artardı adamların. Tatı l sözleri bile kaldı ramaz olurlard ı . Biz ara vermezdik çalmaya. Hiç bir isteği geri çevirmezdik. Bu zamanda sarhoşlann cömertliği de artard ı . Daha bir bol atarlar bahşişi . Kalkıp oynayan­lar ın al ınlarına kağıt paralar yapışt ınrlar . . .

"Dedenle Tahsin. de içerdi . Ama onlar sarhoş olmazlardı hiç. Tahsin, hep o içmeleri yüzünden y ıkı ldı ya . . . Verernin elinde n kur­taramadı yakasın ı . Daha otuzuna varmamıştı öldüğünde. Kim bili r , belki içkiyle, canevindeki i lletin acıs ın ı bast ı rıyordu fukara! Türkü­ler yakardı kendi üstüne. Tahsin' in ölümü, yüreğimde ikinci bir evl­at acıs ı gibi yanar .. , Zaten yak ın ırnız sanırdı başkaları ; akraba sa­n ırlardı . Çal ıp söylerken ağlardı kimileyin. Sesi de dokunaklıyd ı ha­ni. Ince yüzünden , i plik iplik süzülürdü yaş . . . Dertsiz insanları bi le ağlat l ı'd ı rahmetli , çalıp söylediği vakit Kendisi vardı türküleri nde. Sevdası vard ı . . .

'

Bakma gönül pencereme,

Gözlerin yalandı r senin . . .

Yakma istemem geceme,

386

Page 386: 4-Anne Hikayeleri

-----�----------- Sevgi Emektir

Iş ığ ın yaland ı r senin . . . "Tahsin d e hüseyniyi severdi deden gibi . Bizlerin derdini , sev­

das ın ı anlatmaya daha m ı yatkınd ı r bu makam? Bi lmem ki . . . Dü­ğün bahçelerinde geceleri , ateş olup yakard ı bu türküler. Gönülleri yangı n yerine çeviri rdi . Ah , yaşamayan bi lmez o düğünleri ! Derdi­ne dert katardı adamoğlunun. Selvi ağaçlar usul usul sallanı r tepe­mizde. Yıldızlar ın her biri bir yerden çıkıp şavkı r ki , bayram kandil i sanırs ın . Yerlerde yedidağ çiçeği ki l imler. Kaçak rakı ların kokusu yayı l ı r dört bir yana. Kebaplar, süzme yoğurtlar, bal ıar. . .

Tahsin , yemeklere bakmazdı ; ama kaçak rakıya d a doyası o l­mazdı bi r türiü . Dedim ya, içindeki i iietin acıs ın ı bast ı rıyordu san­ki . . . Evlenemeyişi , sevdiği kızı alamayış ı , veremden daha kötü bir yaraydı sinesinde ! Daha onu lmazd ı ! Galiba yine düğünlerln birin­de görüp tutulmuştu o kıza. Öyle dile destan, adına türkü ler yakı la.., cak bir güzel liği de yoktu kız ın . Gönül bu, tutulmuştu bir yol . Sevgi dediğin ekmek gibidir; her insan bir parça yemiştir ondan. Ekmeği , sevgiyi tatmamış i nsan var mıd ı r? Ama Tahsin'in sevdası ekmek deği l , ağuydu ! Çaresi yoktu . EvlenemezdL Adı neyd i , u nutmu­şum . . . Gözleri çok güzeldi yalnız. Çıra gibi yanard ı . Mavi mavi ya­nard ı . Kara, uzun kirpikieri kadife örtü ler gibi kapatırd ı göz lerin in ı ş ı lt ıs ın ı . Gökyüzünün mavisini , karabulut ların örtmesi g ib i . O .ba­karken bakamazdm gözleri nin içine. Büyülü bir şavkla dönerdL

. Ben, kad ın o lduğum halde, gözlerine bakmaya doyamazdım . Bü­yülüydü o k ız . Adem oğlu soyundan deği ldi . Saçın ın telinden aya­ğmm tımağ ına dek büyüıüydü. Daha i lk görüşte anlamışt ım bunu . Tahsin'in, "gözlerin yatandu'" demesi bundandı belki . Eli el ine değ­medi yoksulun! Bir resmi bile yoktu koynunda. Koklayacak bir men­dil bile vermemişti . Yüzüne gü!üyordu ama. Hiçbi r zaman yolunu ondan ayı rm ıyordu . Son sözünü söylemiyordu . Sevi lmek hoşuna gidiyordu e lbet. Adına türküler söylenmesi hoşuna gidiyordu. O ka­dar. Yüreğini oyan da buydu Tahsin 'imin ! Çal ıp söyleten buydu. Ablası yerindeydim: Hiç bir gizli sakl ıs ı yoktu bizden. Açıp gösterir­di yarasın ı . Içini dökerdi . . . Kötü bir sevdaydı bu !

Bil ip de söyleyemezdik. Di l imiz varmazdı demelere. Can gibi yakınımızdı Tahsin. Sevdası karaydı onun. Sonu yoktu . . . Bir i nsan

387

Page 387: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­bir i nsana bunca tutulur muydu? Görmesem i nanmazdım. Anlat­salar, yalan derdim. O içmesi n de kimler içsindi?

"Öldüğü zaman, beş kuruş desen bir yerinden ç ıkmadı yoksu­lUn ! Ölüsüne geleni bi le olmad ı . Bir cümbüşü, bi r kendi . . . Cümbü­şünü sat ıp keten parası yaptık. Türküıeri u nuturdu gitt i ! Kendisin­den başkası söyleyemezd; onları . Hepsinde sevdası vardı türküle­rinin . Biraz da bunun için dile düşürmedi. Türküsünü bile kıskanırd ı zalim kız ın ! Analar doğurmazdı öyle bir yürek yoksununu. Eli eline değmedi. O k ız ın mayası çamurdandı . Büyüsünden başka güzelli­ği yoktu O kız şeytand ı ! . . Tahsin öldükten sonra, tüccardan biriyle evlendi dedi ler. Görmedim de söylediler. Içim e lvermedi bir daha -yüzünü görmeye . . .

"Biz de, Harputlu klarnetçiyle ç ıkar olduk düğünlere. Tahsin' in üstüne başka cümbüşçüyle çal ışmayı deden istemedi . Harputlu­nun adı , M emoş muydu ne? Tenekeci ler çarşısında dükkanı vardı Hafta sonları düğünlere gelirdi bizimle.

"Eski düğünlerle birlikte biz de tükendik .. . Ne gördükse, o gün- '

ler içinde gördük. Öncesi ve sonrası yalan! Konuşmaya bile değ­mez. Iyi g ünleri anıyor i nsan işte. Iyi ler de, iyi l ik de u nutu lmuyor. Düğünler, bizim yaşamımızmış meğer; soluk almamızmış yeryü-zünde . . . "

'

Nin�min düğün masah bitmezdL Ara veri rdi anlatt ıklarına yal­nızca. Uzun bir düş; toz pembe, masmavi güzelliklerle dolu bir düş yaşamışt ı da sanki , sonunda uyanmış gibiydi . Anlat ı r, yorumlardı gördüğü düşü. Beni de etki iiyordu ninemin masalı . Dedemi görme­mişt im ama, bir masal kişisi o larak tanıyordum. Hele Cümbüşçü Tahsin i! h iç u nutamazd ı m . . . Çocuk gönlümü n deri nl ikleri nde yankı lanan bir sesti o . Sevdiğim, arkadaşl ık ettiğim, acıma duydu­ğum bir masal kişisiydi o. Hatta ben yaşlarda bir çocuklu Tahsin . Onunla, kı rlarda sultan nevruz çiçeği toplamaya çıkmıştık b ir ba­har günü. Söğütıü derenin suyunda yıkanmıştı k birl ikte . . . Ama o, çocuksu bir sevdanın , olmayacak bir iş in peşinde koşup, kendini içkiye verip bırakmışt ı bizi . Masaldan çıkmışt ı Tahsin . Ölmemiş de sanki , gerçeğe dönmüştü . . .

388

Page 388: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Sevgi Emektir

Cümbüşçü Tahsin'i n b ı rakt ığ ı yerden masal ı sürdürmek için yanıp tutuşurdum. Dedemin kemanın ı mutlaka öğrenecektim . Ben keman çalmasım öğrenince, ninemin anlatt ığı günler yeniden ge­lecekt i . Öyle san ıyordum.

Ninem yine mutlu o lacak; evimizde bolluk görecektik . . . Avuç açmayacaktık kimselere. Ama ninem, e i sürdürmüyordu şimdi lik kemana. Kara kutusu içi nde duruyordu öyle . Büyülü bir değnekti benim için keman. Onu çalmaya bağl ıydı her şey. Öyle inanıyor­dum. Dedemin makamlannı çalacak, n inemi n gözünde büyüye­cektim . . .

"Sen aid ırma benim aniatt iklanma," diyordu nlnem b u kez . "Kemam öğrenince bir zenaat sahibi o lamazsın. Anlattığ ım iyi gün­lere aldanma. Geride kaldı onlar. Masal oldu. Ekmek kapısı başka yerlerde şimdi . Dünya değişti ; her şey değişti . Tahsin' in hüseynl türkülerini dinleyecek adam bulamazsın . O türküler bi r daha yakı l­maz hem artık. O sevda ki düşman başına bir daha yaşanmaz! Bo­şuna heves etme çalg ıcı l ığa. Ben yaşadıkça, senin ekmeğini ke­mana bağlatmam! Bizim hallerimizi örnek aL. Tahsin'e kefen parası oldu cümbüşü ! Deden ö ldüğünde, baban ın kazancından başka umudumuz yoktu. Harputlunun karnı doymazdı tenekeci lik etmez­se . . . Ben ise, di lenip döşürmekteyim işte . . . Sen olmazsan, kim tu­tardı e li mden? Tefçi E lmas hatun, derlerdi adıma; di lenci kör kan oldu şimd i ! Düşünürüm de, o bol luk içinde bi le, bir kıyıya atacak beş on kuruşu art ı ramamışız . . . Ancak i liştirmişiz iki yakayı bi r ara­ya. O bolluğun temeli yokmuş getçekte. Bunca zaman sonra anl ı ­yor insan . . . Ama b iz çaresizdik! K ıt l ık, kıyamet içindeydik. Açl ıktan ölen!eri ayakl ıyarak gelmişlik o günlere . Can kurtancımızdı bizim, çalgıc ı l ik. Yoksa ata-dede zenaatımız değil.. . Dedenin babası . Sa­vaştan önce müstantikmiş. Parayla hoca tutarmış oğluna ki , ke­man çalmayı öğrensi n . Sonra, düşman ın önünden kaçarken, ke­manı da birlikt� taşımış rahmetli . Onu nla ekmeğini kazanacağın ı düşünmemiş bi le . . . Sen sen ol , bu sözleri mi kulağ ına küpe yap! Genç ömrünü, onu bunun düğünleri nde içerek tüketen Tahsin'in , kendi düğün muradına eremeden ö ldüğü nü u nutma!"

Çarşıdan döndüğümüzde, gecenin lacivert gölgesi çökm"üş

389

Page 389: 4-Anne Hikayeleri

• h

Anne Hikayeleri ------=----==-------­olurdu mahalleye. Biri leri ölmüş gibi her şey ölen kişiyle unutulmuş gibi , derin bir sessizliğin içine yuvarlan ı rd ı mahalle. Korkulu , ürkü­tücü bir suskunluktu bu . "Dar vakit" derdi ninem, bu saatlere. Yoksa bundan m ıyd ı , bir daralma duyard ım içimde. Bir sıkınt ı yaşard ım . . . Herkes gecenin eşiğ inde, kaçmaya haz ırl ık yapar gibi görünürdü gözüme. !vecen olurd u bütün i nsanlar. Sanki dünya yüzünde son gecelerini yaşamaya h azırl

,an ıyorlar gibi . . .

Mahallenin evleri eskimişti . Kerpiç duvarların sıvası çoktan dö­külmüş; yosunlar, yabanotları kaplamıştı . Eskiden Ermeniler otu­rurlarmış burada. Savaş yı llarında göçüp gitmişler. B ıraktıkları ev­lere, göçmenler gelip yerleşmiş .

N inem i le dedem de o göçmenlerdenmiş. Ta Kars'tan kopup gelmişıer buraya. Yakın ların ı , tanıdıkların ı yitirmişler. O kaçışta, o ölüm kahm günlerinde tanım ışlar birbirlerin i . Dedem, sahiplik et­miş nineme . Evlenmişler . . . Bir iş i , zenaatı yokmuş dedemin; Ke­man çalmas ın ı bil iyo rmuş yaln ızca. Düğünlere çıkıp para kazan­mayı akı ı etmiş . Sonraları , n inemi de birl ikte götürmeye başla­mış.

Iki kat l ı , kocaman b i r evdi bizimki . Üst kattCl, terzi Hüsam ba­bayla çocukları ; karıs ı , iki oğlu, gelini ve torunları oturuyorlard ı . Alt kat, tahta bir perdeyle ayrılmışt , . Iki kanatlı kapının birinden, duvar­cı Süleyman'la Gülsen abla girip ç ıkard ı , ötekinden de biz . . .

Kapıdan içeri g irer girmez: "Kolay gelsin hanımlar! . . . " derdi ni­nem. "Nedi r bu, boğaz derdine düşmüşlüğünüz?"

Gülsen abla, kocası gelince sofrayı haz ı r bulsun diye, ivecen ivecen yemek yapardı avluda; h ın lt ıyla yanan gazocağı nı pom­palar, daha güçlü yans ın isterdi hep. Hüsam babanı n karıs ı hacer anaysa, biz geldiğimiz saatlerde keçisini sağardı .. Ninemin sözüne karş ı l ık :

"Biz boğaz derdindeyiz de, sen Tanrı yolunda mıs ın sanki? Gençliğinde düğün dernek koymadm, soydun somurdun. Her ada­mın düğününe bile gitmezdin, parayı bol vermezler diye. Yaşlan ın­ca tefini yine yine eline al ıp çarş ıy ı pazarı vergiye bağlad ın işte."

390

• h

Page 390: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Sevgl Emektir

Ninem de gülerdi Hacer ananın sözlerine. Gülerdi ya, uzun sür­mez bir burukluk kaplard ı yüzünü :

"Bana çunmayı n bre anam," derdi yakmarak. "Bana özenme­yin . Yaradan kimseleri benim gibi yapmasın. Üç beş kuruş veren in': san!ann gönlünden kopuyor elbet verdikleri . Onların . hepsinin dü­ğününü savmış ım ben . Hepsini oynatmış ım tetimin ö nü nde. Dü­ğun dediğin, koca bir ömrun bir tek eğlencesidir. 0, ömürde bir gün­lük keyfin beş kuruş vergisi olmuş çok mu? Kaldı ki , .yaradanm ya­n ında boşa gitmez sadaka . . . "

Hacer ana bir şey söylemezdi daha. Susup kalması , "hakl ıs ın" _ demeyege ii rd i .

Ninem içeri girip mantosuyla göz!üğünü çıkarırdı . Evin içindey­ken benim yard ı mına gerek görmezdL Eli y ı la yakın ömrü , bu dört duvar arasında geçmişti. Iğneden ipliğe dek her şeyi e! yordamıyla bu labi l iyordu. Ama çoğu i şleri , bana ve Gü lsen ablaya söyleyip yaptı rmak zorunda kal ı rd ı .

Gecenin eşiğ inde Gülsen ablanın ivecenliği arttıkça, iyicene eli ayağına dolaşı r, beni yard ıma çağı n rd l .

"Huıusı , ge ! şu gazocağı m sen iğnele ; senin e l in yenileek . . . Sü­leyman abin gel ir de, sofrayı kuru lu bulmazsa keser beni ! Yatı rıp keser valla .. . O da bir çeşit deli işte. Dünyada yedi çeşit deli varmış. Benimkisi söz anlamaz, halden bi lmez cinsi. Kurban olduğum Hu­lusL ."

Hacer ana, erlk ağacına bağı ! keçiyi sağmayı sÜrdÜrJrdü . Hü­sam baba her yıl bir keçi sat ın al ı r, bütün yaz sütünü içerler, güzün de kesip kavurma yaparlard ı hayvan ı . Avluda başka yer o lmadı­ğ ından, keçi , gece gündüz ağacın alt ında bağı l kal ı rd ı . Meyvesi oL­madı enk ağacın ın. Salk ım saçak bir dalı da yoktu . Ufacık yaprakla­n tozdan ağard ı her yaz. Kendi kendine yeşerir, öyle kıyıda kalmış gibi yine kendi kendine dökerdi yapraklannı . Hüsam babanın keçi­leri de o lmasa, h iç bir işe yaramayacaktı ağaç . . . Bütün çocukluğum bu avluda geçtiği halde, bende bir i lgi uyandırmamıştı . Dal ına, yap­rağına dokunmamışt ım bir gün olsun. Ona karşı bir ağaç sevgisi kı-

391

Page 391: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

pırdanmamışt ı içimde . . . Ama bir akşam; uğursuz, sıkınt ı l ı bir gece­nin eşiğinde; i nsanları n , dünya üstünde son gecelerini yaşamak için çırpındıkları o dar vakitleri n biri nde , anamı '9ördüm avludaki erik ağacının altında. Evde bir ölüm suskusu vardı . Gülsen abla ko­cası na yemek haz ı riamıyordu . Ninem, kapıdan adımın ı içeri atar ' atmaz, nası l anladıysa, donup kalmıştı öylecene. Hüsam babanın gelini , �bu eve gel in geldiğinden beri belki de i lk kez- kundakI! çocuğunu alıp gece vakti avluya inmişti. Ve ben, varhğıyla yokluğu­nu ayrımsamadığ ı m o erik ağacının tozlu dallarına uğursuz bir kuş konmuş gibi ; bu kuş sanki bilinmeyen bir ü lkeden kötü haberler ge­ti rmiş gibi meraklanmış, şaş ı rm ışt ım!

Her şeyi sonradan anlad ım : Ne Hacer ananın , ne de Gülsen ablanın içeri buyur etmediği bu kad ın anarnmış benim! Biz çarşıda dilenmekteyken gelmiş eve. Yanında bir erkek varmış; anamı eve b ı rakıp kendisi ote l bulmaya gitmişti adam.

'

Ninemi görünce ayağa kalkmışt ı , ama gözü bendeydi anarnın. Gözyaşları pusuda beklermiş gibi ş ıpı r şıpır dökülmeye başlad ı . Bize doğru bir adım atmıştı . Başında bir eşarp, elinde bir çanta, üs­tünde mavi renkli , güzel bir elbise vard ı . Ayışığ ında gözyaşları , gü­müşten tel ler gibi akıyordu. Anam olabi leceğini sezinlemişt im ya, bil inmez bir ü lkeden kara haberler geti ren uğursuz kuş duygusu , ninerne yapışt ı rmışt ı beni .

.

"Neye geldin baykuş?" diye gürledi ninem. "Hangi yüzle çıkıp da geldin bu kapıya sen? Tanrı'ya dua et ki gözlerim görmüyor be­nim. Yoksa iki parmağı mı uzatıp iki gözünü birden oyardım senin ! Yurek yoksunu ! Nankör! Iyi gün dostu ! Ne Hulusi öldü, n e d e ben . . Senin uğursuz ayağın kesi ldi , o kadar. Gittin d e paşa konaklanna

. kuruldun sanki , öyle mi? Rahmetlinin üstüne gül kokladın da, ölüm­süzlüğe erdi başin he mi ?"

Sonrasın ı getiremedi ninem. Oturduğu yere y ığ ı l ıp ağlamaya koyuldu. Önce usul , sonra adeta uluyarak ağlamaya başlad ı . Öteki de, anam da ağ l ıyordu . Gözlerini ayı rmıyordu benden. Ben, yap­rakları tozlu, hiç bir zaman meyve vermemiş o lan erik ağacına ba­kar gibi bakıyordum anama . . . Her türlü duygudan uzak olarak bakı-

392

• h,

Page 392: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Sevgi Emektir

yordum . . . Ne acı ma, ne sevrne, ne tiksinti , ne de korku vard ı içim­de. Kurumuş bir kabak gibi bomboştu içim, anama karş ı .

Gülsen abla, ninemin koluna yapışıp kald ı rd ı toprak üstünden. Ağlama seslerini duyan komşular de gelmişti avluya. Anamm ağla­ması inlemeye dönmüştü . Ayışığ ın ın aydın l ığ ında, Tanrı 'n ın önün­de yarg ı lan ı r gibi duruyordu herkes.

Hüsam baba, biz gelmeden önce anamla konuştukların ı nine­me aktardı herkesin içinde. Anam Adana'da evlenmiş. Kocası me­murmuş. Anam, ikinci karıs ıymış adamın. I lk kad ından çocukları varmı ş. Anam, beni de onların yanına götürmek için gelmiş. Koca­s ı , birkaç saat sonra gelip bizi otele götürecekmiş, yar ın sabah da Adana'ya . . . Her şey, n inemin beni vermesine bağl ıym ış.

Ağlama s ı ras ı bana ge lmişti sanki ! Her şey anlaş ı ld ıktan sonra, anam, aramızdaki uzakl ığ ı aşıp

beni kollarına almışt ı . Öpüyor, kOkluyo,r, baş ımı göğsüne basıyor­. du .

Ninemi , h iç bir zaman bu denli çaresiz, kolu kanad ı k ı rık , yı lg ın ve acınası görmemi ştim .

"Hulusi 'nin bi leceği b i r şey, gidip gitmemek . . . " diye kestirip att ı . " Işte anası , işte oğlu . Komşular, hepiniz de buradası nız işte . . . Şen bunca yıl , di lendim döşürdüm, aç koymadım çocuğu . EI kadar yok­tu , anası koyup.kaçtığ ında. Hepimiz de bi lmektesiniz. Benimki de anahk goreviydi . Rahmetl i oğlumun bir yavrusuydu. Götürüp de cami kapısına koyamazdı m onu. Atamazdım, satamazdım. Ben ki, görür gözlerimi oğlumun ard ından kör etmişim . . . Bir çocuktan mı

\ vazgeçmeyeceğim? Kaç y ı l daha ömrüm var şurada? Hulusi paşa olsa, padişah olsa bana yararı dokunmaz. Üç yıl ya yaşarım, ya da

, yaşamam. Bu üç y ı l ı da , nas ı l o lsa di lenerek geçi receğim . . . I şte anas ı , işte oğlu . . . Yaln ız, benim Hulusi 'den bir isteğim var ki , sizer önü nde bi r di leğim var ki, bu kör kad ın ın emeklerin i unutmas ın . . . Gerisi kendi bi leceği b i r iş . . . "

Dedim ya, ağlama s ı ras ı bendeydi ! Uzunca bir zaman, kimse bir şey değmedi . Komşular bi le ağl ı-

393

Page 393: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

yordu Şimdi. hüsam baba, beni anamın kollarından çekip aldı . Hün­gür hüngür ağl ıyordum. Hüsam babanın da elinden kurtulup nine­me koştum .

"Nineee !" diye bağ ı rd ım. Başka tek söz çıkmadı ağzından . . .

Ağlamıyor da, h ıçkmyordum bu kez. Nineme, içinde kopan f ır­, t maları , görm�yen gözleri ni n , durgun yüzünün maskesiyle ö rtü­

yordu gene. Sesi öyle dingin , öyle yumuşaktı ki . . . Ne çabuk ermişti bu dinginliğe?

"Ağlama," dedi , "sus şimdi. Bak ben ağl ıyor muyum? Oysa sen erkeksin oğlum!"

Sonra herkes dağ ı ld ı . Hüsam baba, hepimizi üst kata çıkard ı . M isafir odasmı açtı rd ı gel in ine; çay pişirmesin i buyurdu. Anamm yüzüne bakamıyordum artık. Ama duygusuzluğumun yerini bir acı­ma kapl ıyordu usu l usul . Bir yanda da bir hafifl ik gelmişti üstü­me.

N i nem, anamla konuşmaya gönül i ndirmediğ inden, Hüsam baba konuşuyordu onun yeri ne .

, "Olan olmuş, torba dolmuş . . . " diyordu Hüsam baba. "Kanı , suy­la yumak gerekir. Çocuk, yine senin çocuğundur kızım. Ama o, ni­nesiyle kalmak istiyor. H iç kimse birşey diyemez buna. Sen de, ço­cuğunu istediğin zaman gör. Kimse karışmaz. Ha, madem ki ana yüreğin yan ıp duruyor; öyleyse çocuğun geçimini de sen üstüne al . . . Ara sıra üstü başı için para gönder. Bu da analığın bir gereğidir, u nutma . . . Bu kadın ın bir ayağı çUkurda. Kendi boğaz i için di lenir; ama çocuğun yükünü onun s ı rt ından aL. "

Anam, hep kap ın ın eşiği nde oturmuştu . Önüne geti ri len çay­dan bir yudum bile içmedi . Hüsam babayı dinlerken, başını kald ı rıp da kimsenin yüzüne bakmad ı .

Ertesi gün, ninem, dedemin kemanı nı çıkarıp bana verdi . Gül­sen ablanını kocası duvarcı Süleyman, haftal ık on liradan beni ya­n ı na çı rak ald ı .

Avludaki erik ağacına gelince, o h e p gözlerimin önündeydi .

394

• h.

Page 394: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------ Babaanne

BABAANNE Necip FAZIL

KÖPRÜ iske lesinden Kadıköyü vapuruna akan kalabal ık için­de i htiyar bir kad ın , vıcık vıcık insanlar aras ından görü lmemiş bir çeviklikle i leride kaybettiğini bi rini arıyor.

- Sevi l , neredesin . Sevi l , k ız ım ! Siyah başörtü lü , yeldirme mantolu , gözlüklü , yüzü sütlaç gibi

buruş buruş b ir kad ı n . . . S ıska bacaklar ve bebe rugan patikleri var . . .

Rastladığ ı he r boşluktan kıvrı larak, boşluk bulamayınca insan­ları yararak öne geçmeye çal ış ıyor ve acı acı bağı rıyor: i

- Sevi i , neredesin , Sevi l , k ız ım ! Bu seste uçuruma yuvarlanmış çocuğu na b i r yarın tepesinden

seslenen bir anne tonu . . . Heyhat ki , Sevil ' in, içinde bir an kayboldu­ğu in,san halkaları bütün uçurumlardan daha korkunç . . .

Kasvet dolu suratlar ve karanl ık yuvası gözler. . . Dört ayak üze­rinden amOda kalkt ıktan sonra giyinip kuşanmış hayvanat bahçesi canavarın ı andı ran bu kalabalıkta ihtiyar kadın , sürünün içinde ya­bancı bir kuş . . . Kalabal ığ ın içinden sıyrı l ıp kaçmak ve kendince çok aziz bir varl ığ ı da kaçı rmak istiyor gibi :

.

- Sevil , neredesin , Sevi l kız ım !

395

Page 395: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Ve sesleri yüzleri kadar çi rkin bu insan lar arası nda, �n derin şefkatle en dipsiz korkuyu di le geUren bir ton . . .

Vapura girerken, bi r lahza içinde gördüğüm, sonra arkasından havada çırpınan ellerini takip ettiğim ihtiyar kadın , bana misi lsiz bir dramın kahramanı gibi göründü. lradem dışı onu takip etmeye baş.:. lad ım .

Şu , 50-60 yı l öncesinin genç k ız nesiine bak! B i r de , o kadar merak ve heyecanla aradığ ı -herhalde torunu olacak- Sevil'i dü­şün! Henüz görmedim ama, ne mal olduğu , saçın ın biçimine ve is-

. karpinlerinin markası na kadar, adından belli . . . Bu iki kutup arasına 50-60 yılda giren mesafeyi 5 asra sığdıramazsın ız! Kafesli ev nere­de plaj kabinesi nerede ? Içinde tayton arabaların ın müşteri bekle­diği , ten h a hele büsbütün kad ınsız sokaklara karş ı l ık bugünkü tra­fik manzarası . . . Petrol lambasından (floresan) ış ığ ına ve peçeden donsuzluğa . . . Bütün bunlar hep birarada ve topyekün isimleri , te­rakki . . . Şüphesiz ki terakki ? .. Ama nas ı l?

Mesela şu torunu için çı ld ı ran kad ın ın delice şefkat duygusun­dan Sevi l'de en küçük pay var mıd ı r? Bu son nesil uçup gittikten sonra geride kalanlarda eski Türk annesinden ne kalacaktır? Has­ta çocuğunun başında sabahı eden, onun ateşli aln ına sirkeli bez­ler koyan ve dakikada bir, örtüsünü düzelten, evine bağl ı eski Türk annesinden ne kalacakt ı r? Bu sokaklara vurmuş ve topyekun ma na dünyasını kaybetmiş, ihti laç içindeki son nesli nası l kurtarıla­cak, onun ruhuna yivlerin i kazdıkları eski manalar nas ı l yeniden nakşedi lebilecek?

.

Ben her zamanki fikir kabusum içinde bunları düşünürken, i hti­yar kad ın , biri nci mevki alt kamaradan geçti ve lüks mevkie dal­d ı .

Lüks mevkide tepeden t ırnağa kadar her unsuriyle adın ın dela­letini veren Sevil , ve yanında bir istampa kadar benzerlerine uygun favoroli , topsaçlı bir delikanl ı . . .

Hemen bir kenara geçip oturdum ve büyük bir dramın kahra­manı hayal ettiğim ihtiyar kad ın ın orada tekrarlad ığ ı :

396

• h-

Page 396: 4-Anne Hikayeleri

... --�-------------------------------- Babaanne

- Sevi l , nered�sin, Sevi l , k ızım !

ç ığ l ığ ından sonra n e geleceğini takibe koyuldum.

Hayal ettiğ im büyük dram çok küçük çıktı .

Sevi l ı ihtiyar kadına bir çavuşun suçlu ere bağırdığı gibi , suratı acı ve kaşları çat ık, hitap etti :

- Babaanne ! Sen hemen yukarı çık, üst kamarada otur ! Ç ı­karken buluşuruz !

Ihtiyar kadın ın bir anda süklüm püklüm geriye dönüşü , bebe ru­gan patikleri üzerinde kendisini sürükleyişi ve karanlık yuvası göz­lerin "bu karga da nereden çıktı?" gibi lerden ona bakış ı görü lecek şeydi .

Hayal ettiğim dram çok küçük çıkmıştı .

397

Page 397: 4-Anne Hikayeleri

• L�

Anne Hikayeleri ----------------

ÖMRÜM Necip TOSUN

Orada, ölgün bir ış ığ ın aydın latt ığ ı balkonda, bir kadın ud eşli­ğinde hicranl ı bir şarkı söylerken, ben ellerim cebimde, orada Kadı­köy'ün bir arka sokağı nda, apartmanın bir köşesine yaslanıp, son- .

suz iç kırg ın l ıklan içinde ağlamaya başladım. Iç parçalayıcı , hüzün yağan bir şarkıyı söylüyordu kadın. Gökyüzüne bakt ım: sadece ka­ranl ık vard ı . Yaşlar süzülüyordu yanaklarıma. Sen yoktun. Hemen önümde, kaldırı ma düşmüş bir serçenin üstüne durmaksız ın yağ­mur yağıyor, karşı kaldmmda simitlerini yağmurdan korumaya ça­l ışan bir çocuk telaş telaşa koşuyordu. Bir süre sonra balkonda şar­kı söyleyen kad ın ın sesi kesi ldi . H ıçkınklarla ağlamaya başlad ı. Geceydi ve boğazın karanl ık su larına yağmur yağıyordu. Uzakta çığ l ık çığl ığa öten bir vapurun sesi karanlıkta kayboldu. Ama sen yoktun . Ve ben koştum. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura ald ırmadan, nereye gideceğimi bi lerneden koştum, koştum. Oeli ­cesine . . . Boğaz ın karanhk sularına yağmur yağ ıyordu. Ama sen yoktun . Elimde s ımsıkı tuttuğum yüzüğün.

Anne uzandığım herşey elimde kalıyor hayatta, hiçbir ucundan tutam ıyorum hayat ın . Kapı arkasında kapı , kapı arkasında kapı . .. Anla anne hiçbir gizini çözemiyorum hayat ın. Anne, ruhumuzu se­rinietecek hiçbir şey olmuyor hayatta, bunaliyoruz. Hiç. ummadığı­mız b ir anda içimizi dolduran sevinç bir otobüs durağında harcanıp gidiyor, yeni liyoruz. Ah anne, neresinden tutmalı hayat ın , neresin-

398

• h,

Page 398: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Ömrüm

den? Saçlarımız dağ ın ık , ellerimiz kirl i , t ı rnaklarımız uzun : utanı­yoruz. Hay ı r anne öylesine büyüdük, öylesine aradık. Anla anne öylesine yaşıyoruz. Anne saçlarımı çekiyorlar boyuna. Anne i nan çok acıyor. Bağ ı ramıyorum, ağlayamıyorum. Çığhğımı içime gö­müyorum anne, daral iyorum. Peki anne hep kendi ölümümüz pe­şinden mi koşacağız hayatta, ne vakit yakalayacağız hayat ı , ne va­kit? Anne, yağmur durmaksızın üstüme yağıyor ü şüyoru m. Anne sarı l bana, ıs ıt. Uyumak istiyorum anne, bir daha asla uyanmama­cas ına. Anne saçlarım ı çeken kim? Anne itiyorlar boyuna, lütfen uzat e l le rin i düşüyoru m. Uçurumlar uçurumlar . . .

V e b e n koştum. Yağan yağmura aldı rmadan, bütün yan hşla­rımdan, a ldanış lardan , ihanetierden, 'hayı r' ıardan kaçareas ı na koştum. Sokak aralarında rastladığ ım bütün şemsiyeli adamlara istisnasız çarparak . . .

Geceydi v e boğazın karanl ık su larına yağmur yağıyordu. Ben hiç durmamacasına koştum. El imde s ıms ıkı tuttuğum yüzüğün, yorgun ve yaral ı kalbirnle, koştum. ışıkları çoktan sönmüş apart­man ın camlanna yağmur yağıyordu. S ın lsıklaml ığ ıma ald ı rmadan koştum. Ama sen yoktun. Art ık h iç olmayacak o lan sen yoktun. Koştum. Boğaz ın karanl ık sularına yağmur yağıyo rdu.

Anne, hayat ı e n i nce yerinden yakalamak isteyen biri olarak, şimdi lerde ucuz bir piyasa romanındaki abartmalı ve düzeysiz kah- . raman aşkların ı yaşamak bir çelişki deği lse ne? Ama hay ı r anne, çelişki lerimi seviyorum, acı larımı . . . Anne, hayatta herkesin yaşadı ­ğ ı ama üstlerinden si lkip attığı , kendi benlerinde gündeme getirme­diği bir çelişkiye sahip çıkmak mozişizmd�n öte (neden herşeyi ta­nımlayacak bir kelime, sadece üç-beş harflik bir kelime bu,luruz ha­yatta, neden?) b ir insani olaya sahip çıkmakla eş anlamlı deği l mi? Çünkü o çelişki ye sahip çıkmak ayn ı zamanda kendimize sahip çıkmak değil mi? Ve ben çelişki lerimi sev.iyorum anne, acı larımı . . . Anne anla çember git gide daral ıyor, boğuluyorum. E lini uzatan yok anne, düşüyorum. Anne şimdi burada bir red cevabının getire­ceği büyük yıkım ı yaşarken, yalnızl ığa, sürgit yaln ızl ığa iti ldiğim

. an ı yaşarken , koşmak, bu yağmurda durmaksız ın koşmak neyin

399

Page 399: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

karşı l ığı hayatta? Anne uzat ellerini düşüyorum. Anla anne dursam düşeceğim, uçurumları uçljrumlar . . . Peki anne nereye koşuyorum, içinde yaşadığ ımız an' ın öncesi ve sonrası hiçbir şeki lde ve h içbir zaman asla sadece kendimize ait değilken nereye koşuyorum. Uzat e l lerini anne, düşüyorum� Dursam düşeceğim biliyoru m.

Koştum. Sokak lambaları akıyordu iki yan ımda. Hay ı r h içbir k ı rmızı ış ıkta durmayacağ ım. Koştum, delicesine yağan yağmura ald ı rmadan, daralan, bunaltan, kalbimle, nereye varacağımı bi le­medenı koştum. Elimde s ımsıkı tuttuğum yüzüğün, yolların bitme­sini hiç istemeden karanl ık sokak aralarında koştum, koştum. Yağ­mur damlalan gözyaşlarıma ,karışt ı . Geceydi . Koştum . Ama sen yoktun yanımda. G ittin sen , giUin . Yapayalnız, h icranlar içinde bı­rakıp gittin . Ve ben koştum. Delicesine yağan yağmufa aldırma­dan, durmamacası na . . . Dursam mümkünü yok düşecektim biliyo­rum. Ve ben koştum. Geceydi ve boğazın karanl ık sularına yağmur yağ ıyordu .

Ama anlad ım. Yanl ışlara tesl im edi lmiş yitik çocuklarıyız haya­t ın , yeni ldik. Cepleri mizdeki adreslerden hiçbir u mut yok, döne dö­ne yorulduk. Hayır, bütün çiçeklerimiz çiğnendi yenildik. Kabul , ha­yatın gizlerini çözecek bütün anahtarları kaybettik. Ah ömrüm, ne­lerden geçtik, neresindeyiz hayat ın? Peki ne b ı rakt ık arkamızda, ne? Çığl ıklar, çığl ıklar. .. Rüzgarda savrulan sararmış yaprakları� mıyız hayat ın , neden h içbir şey coşkulandırmıyor bizi hayatta, ne­den? Ah ! yorgun ve yaralı kalbirn neden herşey intihara çağı rıyor hayatta bizi neden? Nerelerde yanl ış yaptık, nere lerini atladık ha­yatın? Dönüp bakıyorum arkama ne bıraktık geride ne? Pişmanlık­lar, pişmanl ıklar. Aşklarım, sevdalanm neredesiniz? Ah ! yüreğimi açtıkça kaçan . sevgi li m nerede? Gidiyoruz işte, bir daha asla dön­memecesine, şunun şurasına ne kald ı . KabuL . Acemi aktörleriydik hayat ın yanl ış oyunlarda oynat ı ld ık. Ama oyun bitti , yenildik.

Sonra durdum. Yağmur dinmişti . Durdu m, ama düşmedim. Şehri n her yanından ince ince ezan sesleri duyulmaya başlandı . Uzaktan, boğazdan esen hafif bi r rüzgar ıslanmış gömleğimi vücu­duma yapışt ı rd ı , Ürperdim. Gökyüzüne bakt ı m lacivertti . Sonra

400

Page 400: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Ömrüm

elimde s ımsıkı tuttuğum yüzüğü yere b ı rakt ım. Yere düşen yüzük kaldırırnda birkaç kez zıpladıktan sonra yuvarlan ıp kald ı rırnın yağ­murluk demirlerinden içeri düşüp kayboldu . El imi cebime sokup şehre doğru yürümeye başlad ım.

Hiçbir şeye i nanmıyorum.

Bismi llah .

401

Page 401: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

KEKLİK TÜRKOSÜ Ne4ihe MERiÇ

Oya, yanaklan ateş içinde, süzül müş mavi gözleri p ın i p ın l , pencerenin yan ı ndaki koltukta oturuyor, odada konuşulanları , uzaklardan geliyormuş gibi duyuyordu. Zeh ra Hanım :

- Koca ekmeği meydan ekmeği yavrum, diyordu: Sen de vak­tiynen yuvanı biL . Annen senin fenal ığ ın için söylemiyor ki. . .

Annesi alevii alevii devam ediyordu :

- Sonra Zehranı mcığım, nihayet sapsız üzüm; Ben bunu sidi­ğine lebboy, bi lmem nesi ne şebboy nas ı l büyüttüm bi l irsiniz. Şura­da kaç zaman!ık komşuyuz. Sonra aslan gibi çocuk, ekmeği elinde. Okumuş olacak diyordu, işte okumuştu . Ben de şurada iki günlük ömrümüz var, yerine yerleşsin istiyqrum. Babasının hiç umurunda bile değil vallahi . . .

- A . . . tabi ayol, erkek kısmısı anlar mı? . .

- Sonra ele güne karşı da ne diyeceğimi şaşırdım. Ona olmaz, buna olmaz, tutup insana ya sevdalı derler, ya bir korkusu var. Her­kesin ağz ı . . .

Oya'nın genç vücudu' bi rden bi re dikleştL H ırçın bir sesle :

- Anne rica ederim şu adi sözleli b ı rak! dedi . Korkusu var ne demekmiş. Allah ·Al lah !:. Hem �Ialem bana vız gelir . Ne demek

• h·

402

Page 402: 4-Anne Hikayeleri

""""""'--------------- Keklik Türküsü

canım, elalem ne demek? Benim elalemle ne işim var?

Annesi Makbule Hanım, yanaklan ve göğsü pençe pençe kıza­rarak:

- Işte böyle bu kardeş, dedi . Köpek gibi h ı riar insanı n yüzüne. Karş ına alıp evlad ımd ı r diye iki lakırd ı söyleyemezsin . Cehenne­min dibine git ! . . .

Oya aksilend i :

- Orası benim bi licem iş .

- Çenen tutulsun . . .

- Anne Allahaşkı na asabımı bozma, zaten . . .

Zehra Han ı m araya gi rdi :

i _ Canım bunda sini rlenecek bir ş'ey yok. Varaçak biz deği liz

ya. Bizim dediğimiz sen mesut olas ın. Annelerin başka ne üzüntü­sü var.

Sonra Makbule Hanım'a:

- Hadi hadi kalk, Remziye'ye kadar gidelim açı l ı rs ın , dedi . Ha­y ırl ıs ı Allahtan . Kısmen olduktan sonra ne deseniz boş. Yeter ki Al­lah hay ı rl ıs ın ı versin .

Iki kadın ç ıkıp gitti ler. Oya b i r zaman pencerenin önünde otur­dli ve komşunun bahçesindeki elma ağacın ın pembe çiçeklerin i seyretti . Sonra içini çeke çeke ağlamaya başlad ı . Yaşlar hafif bir

, pembeliği olan yanaklarından peşpeşe yuvaranıyor ve o alt duda­ğ ı n ı büke büke ağl ıyordu.

Tutup aş ık olmuştu . Hem, de nas ı l ! . . Acaba kim onu n kadar inanmış, aşkı böyle tatı l bi r neşe içinde karşı lamıştı r. Acaba aşık 01- , dum diye kim onun gibi sevincinden deli olmuştur . . . Yaşlar süzülüp gidiyor, pembe elma çiçekleri titreşiyor ve Oya'nın ku lağında kendi sesi ç ın l ıyordu : "Oh ! . . Cüneyt Beyamca, sizin bu elma ağacın ın çi­çekıeri hariku ıade." O zamanlar her şeyde bir şey vardı zaten. " In­san aşık olunca, kapal ı göz kapakları arkasından bütün dünyayı

403

Page 403: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---====-------------­

fi liz yeşili bir sükCm ve ahenkten ibaret görür, diyordu. Hani pembe akide şekerleri vard ı r bi l ir misiniz, onların bir baygın pembesi , insa­n ı n içine yayı lan bi r kokusu vard ı r. Aşk öyle bir şey işte ."

I lk defa geçen kış ı n yağmurlu bir gününde, Kadıköy vapurunda karş ı laşmışlard ı . Oya , yukarı salonda, arkadan ikinci sı raya otur­muş, o gün çıkmış olan bir dergiyi merakla gözden geçirirken, genç bir adam gelmiş ve boş yerlerden yer beğenerek, geçip onun karşı­s ına oturmuştu . O kadar çok ıs lanmışt ı ki . . . Oya'n ı n gülmesi tut­muş, bell i etmemek için dudağın ın kenarın ı ıs ırarak, kaşların ı çat­mış. Halbuki genç adam doğrudan doğruya kıza olmasın diye onun omuzuyla kulağı aras ı nda bi yere bakarak açıkça gülmüştü. Etra­f ından .su lar süzülen şapkasın ı çıkardığı zaman . Oya göz ucuyla ve i lk defa, geniş bir aln ı , sarı e la gözleri ve saç aymmında bir yara izi o lduğunu görmüştü . Uzun boylu ve yakışıkl ı bir adam olmasına rağmen, güzel deği ldi . Fakat halinde tavrında öyle sevimli bir hay­lazı lk ve gülüşünde, yaramaz oğlan çocukların ı hat ırlatan, öyle tatlı bir haşarı l ık vardı ki , Oya'mn içi aydın lamvermiş , ferahlamış, için­den , kalkı p adamı n boynuna sarı l l rvermek gelmişti . Genç adam onun e lindeki dergiye şöyle bir baktıktan sonra, hemen:çantasını açmış, aynı dergiyi çıkararak yalancı bir merakla okumaya başla­mışt ı . Oya da hemen orada, ona bir isim takmışt ı : "Dergi !"

O günden sonra daima aynı vapurda, karşı karşıya oturarak gi­dip gelmeye başladı l'ar. Artık koca şehrin kalabal ığ ı içinde birbi rine aşina iki insan vardı . Birbirlerini tetkik ediyor ve tanımaya çalışıyor­lard ı . Şimdi Oya, onun tam üç kat elbisesi , sade bir zevki olduğunu, haftada iki kere gömlek değiştirdiğini ve çorapıanna jartiye ku l lan­dığını biliyordu . Bafra maden sigarası içiyordu, çok şık bir sigara ta­bakası vard ı . Iktisattan mezundu ve bir bankada çal ışıyordu. Göm­leklerinin yakaları kolali ve kravatları çok zarifti ama, bu pantolunu­nun paçaların ı çamur içinde b ırakmasına bir mani teşkil etmiyordu. "Dergi" de Oya'ya ait birçok şeyler biliyordu. Akademi talebesiydi, çok şık giyiniyordu . Bu kış kendine bir beyaz kazak örmüş ve yeni bir manto yapmıştı . Sonra o ağırbaşl ı görünüşünün altında bir şey­tanı n gözü sakl ıyd l . Arkadaşlarıyle yapt ıkları konuşmalarda karşı­l ıkl ı ku lak kesi li r ve küçücük bir sözden bi rbi rlerine ait türlü şeyler

404

Page 404: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Keklik Türküsü

keşfederlerdi . Biri geç kaldığı zaman öbürü pek meşgul görünür ve "Merhaba!" yerine geçen bir bakışı esirgerdi. "Dergi" ayakta mı kal­d ı , Oya hemen gülmernek

'için kaşların ı kaldır ı r ve dudağın ı büzer­

di. Fakat Oya ayakta kal ınca, "Dergi" yerine iyice yerleşir ve o hay­laz haliyle açıkça gü lerdi . Karş ı l ık l ı otururlarken eğer bi r kaç gün gelemiyecekse önceden haber veri rdi . Arkadaş ına derdi ki : "Yarın Ankara'ya gidiyorum. Semih, bilmezsin kardeşim seni göremeye­ceğim içine kadar üzülüyorum." O zaman Oya'ya düşen gülmemek için nefesini tutmak ve k ızarmak olurdu tabii . Sonra, yüzüne bak­mad ı ğ ı halde "Dergi"nin yan yan bakarak güldüğünü bi ldi rdi . B i r gün Oya'nı n b i r arkadaşı : "Oya yarın akşam Hale'ye geliyor mu­sun?:: derdi . Eğer Oya, " Evef' demişse, ertesi akşam sinemada, Dergi'yle beraber olurlard ı . Işin güzeli Oya'n ın o kadar kurt geçinen dayıs! , sinemada daima arkadan ikinci s ı raya oturdukların ı ve aynı s ı raya uzun boylu kumral bir adam gelince , yeğeninin kıpkırmızı o l­duğunu farketmezdi . Hiç konuşmadıkları halde, bir bakış, b ir otu­ruş, kaşm ucundan geçen bir suat, dudağın bir bükülüşü, omzun bir hareketi i le birbirlerine bir çok şeyler anlatı rlarıard ı : "Merhaba! Ne o nezle misin? Vah vah pek yazık ! Bu çahta yeni mi küçük hanım? Güle güle . Bu sabah yanınızdaki k ız kimdi efendim? Gözleriniz pek parlıyordu. Öyle yorgunum ki sorma. Kızım o canım saçları nası l da

. böyle k ısacık kestin . . . Hadi hadi üzülme yakışmış. Bu paçalarınm çamurları ne Allahaşkına? Kız sen çok sevimlisin Valiahi . Ay ay sen dudakların ı da mı boyuyorsun? Sakın ha ! . . Sen bana karışamaz­sın, anlaşı ldı mı . . . " Ve daha neler neler . . . "Dergi" , Oya'n ın erkek ar­kadaşlar ın ı müsamaha i le karş ı lard ı ama, Oya onun yanı nda bi r kız görmeye, katiyen tahammül edemez, hemen küser ve ortadan kaybolurdu . "Dergi"yi günlerce, vapur vapur dolaşt ı rı r, iskelelerde bekletir, nihayet bi r gece rüyası nda görür, dayanamaz ortaya çı­kard ı . Karşı karşıya oturduklan zaman "Dergi" bir oh ! . . çeker ve ye­rine rahatça yerleşerek arkadaşına: "Azizim derdi . Senin de amma da sarı damarın var. Bak söyleyim bu böyle o lmaz." Oya içi nden güler ve artık günlerdir süren aksi liğini bırakır, yeniden huzur içinde yaşamaya ve hayal kurmaya başlard ı . I nsanın evi çok güzel o lma­yabi l ir diye düşünürdü. Ama evine giden yol , mutlaka güzel bi r yol olmal ıd ı r. Kendince , şehrin d ış mahallelerine doğru , k ı rlara ve

405

Page 405: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------------------­

dağlara yak ın , asfalttan ayr ı lan bir toprak yol düşünürdü . Bahar vakti , i nsan bostanlar ın kenanndan rüzgarın sesini dinleyerek ağır ağı r yürür. Şeh i r uzakta, deniz i le göğün bir örnek mavil iği arasın­da, hafif dumanh ve d eğişik bir mavi likte küme halinde durmakta­d ı r. Uzaklardan sesler duyulur. K ı rlangıçlar gelir geçer ve ancak o zaman, gök yüzü bir baştan bir başa, çepeçevre ve sonsuz derinli­ğinden baş dönerek seyredi lebil i r. Böğürtlenler henüz o lmamışsa, onların o çok bilmiş k ırmızı rengini akı ıdan geçirmek zor bir şey de­ğildir. Ev yolun sonunda, kocaman bir bahçenin içide olmalı ve bah­çenin toprak duvarlarından mutlaka salkımlar sarkmalıyd ı . Bu ol­mayacak bir şey deği ldi ki. Oya böyle bir çok evler biliyordu. Bahçe­nin bir köşesindeki büyük ceviz ağacının altına kocaman, yuvarlak bir masa koyar ve üzerine yeşil bir örtü örterdi. "Dergi" orada, Frenk gömleğin in kol lar ın ı beceriksizce sıvamış o larak, şezlonga yan gelmiş gazete okur ve i lk bakışta saç ayrımındaki o yara izi göze çarpard ı . Hayali n burasında Oya boynunu bükerek gülümser ve : "Küçükken kimbil ir ne düz duvara t ırmanan yaramazmış" derd i . Iki tane çocuğu olacaktı . Biri kı;z biri oğlan. K ız s�n , oğlan babası gibi , bi raz tatar ıms ı , kabak kabak kabacık! Hem de yaramazı n çivi si. Bahçenin öbür ucundaki kümesin yanından kız ın çıng ı r ç ıng ı r sesi gelecek. "anne be . . . şu oğluna baksana . . . " Ah, h ı nzır saçakl ı , mut­laka "BeL" diyecekti r. Oya bundan katiyyen emindi r. Oğlan ona çelmeyi takar ve bağ ı rı r: "K iZ ben sana şu tavuklarla uğraşma de­miyor muyum ... " Oya kendini daima bir şey kızartırken düşünürdü . M esela kızg ın yağa at ı l ı r atı lmaz hemen pembeleşip kabaran puf börekleri . Küçük bir mutfvak iskemlesine oturmuş, malt ız ın karşı­s ı nda, yanakları ateş gibi ve s ık ınt ıdan bağı rd ı bağı racak bir hali vard ı r. Bir ara terden ensesine yapışan saçların ı tepesine toplayıp bir toka ile tutturarak, "Dergiliye seslenir. Burada da akl ından ona bir isim takard ı . Çünkü "Dergi", onun merak ettiğini bildiği için ismini sıkı s ıkıya saklard J . "Cahil. . . Sütçü geldi , alıver, hadi canım." "Der­gi" ona bakar , o kayg ısız haliyle güler, sonra esner ve masanın üzerinden süt tas ın ı alarak kalkar. Oya bazen kendi sesini duydu­ğunu zanneder ve onun sallana sallana bahçe kapısına doğru gidi­şini görür gibi olur ve tutar ağlard ı . O zaman koşar Beyhan'ı yaka­lar, y·arı ağlayıp, yarı gülerek "Valiahi Bil lahi yakında kaçıracağım,

406

Page 406: 4-Anne Hikayeleri

---------------- Keklik Türküsü

derdi . Gece daima onun sesini iştiyorum. Allah canımı als ın ki işiti­yorum. Geçen akşam rüyamda o bahçeyi gördüm. Çocuklar için k ı rmızı çiçekli çinko maşrapalar almışt ım. Yeşil masa örtüsünü n üzeri nde, ah n e kadar güzel duruyordu . . . . " Sonra yine yolda, mek­tepte , evde, uykuda hayaline devam eder giderdi .

Kendisini h içbir zaman, s ıkıca taranıp toplanmış saçlar, siyah bir elbise ve topuklu iskarpinlerle, genç bir kad ın halinde gözünün önüne getiremezdi. O her zaman böyle, küçük spor bluzlar ı , kolları s ıvah h ı rkaları ve gülerek kır ışıveren burnuyla, bi r genç kız olarak kalacakt ı . Zaten "Dergi"de haylaz bir oğlan çocuğundan başka bir şey değildi. Çocuklara gelince; onlar mutlaka saç baş bir yanda, ya­ramaz, haşarı , dağ bayır koku lu ve bi raz yabanı olsunlar isterei . Kendi kendine : "Bende mahallevarı bir ruh var, derdi. Bak hele na­s ı l gevşek bir hayat düşünüyorum."

Sonra . . . Şimdi Oya h ıçkı ra h ıçkıraağl ıyor ve aşkın tarifi değişi­, yor. "Bir ç ı lg ın l ık anında muhteşem bir çığl ık halinde dünyada atla­d ığ ın ız ı ve boşlukta tükeninceye kadar parçalandığmızı düşünün. Aşk budur."

"Dergi" ansızın ortadan kaybolmuştu. Şimdi Oya -arkadaşla­rın ın gülerek söyledikleri gibi- zincirlik deliydi . Evet, barka sığamı­yor, oturamıyor, yerinde duramıyor, ağlayamıyor ve otuz sekiz bu­çuk ateşle dolaşıp duruyordu . Sanat ne demekmiş, ders ne de­mekmiş . . . ana .. baba .. s inema, yemek uykU . . ne demek! Ne de­mek! Izzet-i nefs , onur, vekar, genç kız l ık gururu . . . ne demek! Ne demekf Gelsin fal ! Tabii inanıyor, hem nas ı L . Gelsi n niyet , gelsin aşk şarkı ları .

"

Sonra, günlerden bir gün , o akşam vapuru nda karş ı laşt ı lar. Oya hep o huzu rsuz hali i le dalg ın dalgın oturuyordu. Bir ara ansı­z ın, vapurun kalabal ığı ve uğultusu içinde her şeyi birden bire görü­verdi. "Dergilinin parmağında pınl pml bir nişan yüzüğü ve yanında bir kız. Hem ne kız! Ortadan sayrı l ıp s ı ms ıkı f ı rçalanarak ensede toplanmış parlak siyah saçları , simsiyah gözleri , k ıpkırmızı dudak­ları ve i nsanın gözlerini dört açtıran fevkalade bacakları olan bir kız. O dolgun göğüs, o f ıst ık yeşi li tayyör ve yakadaki uçuk sarı çi-

407

Page 407: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­çekıer. . . Halbuki Oya "De'rgi"yi görü r görmez baş ın ı çevirecek, fa­kat daha ewel şöyle bir bakışla : "Rica ederim, sizinle bir al ış veri­şim yok" diye sitem etmiş olacakt ı . O yine karşıs ına oturacak, yine omzuyla kulağ ı arası nda bir yere bakarak gülecek ve arkadaşına : "Semih , diyecekti. Müthiş hastaydım. I nan k i kardeşim hep seni sa­yıkladım. Beni rüyanda görmedin mi?" Halbuki onlar yanından ge­çerken Oya bütün gayretine rağmen yine de baş ın ı kald ı rıp bak­mışti ve "Dergi", göz göze gelince sık ınt ı lı bir halle baş ını çevirmiş­ti .

Oya, hala şaşar, nas ı l düşüp bayı lmadan oturabi l mişti . Nas ı l o lup da avaz av az ağlamamıştı . Sadece, kalbi boğaz ın ı t ıkayarak çarpıyor, kulaklan uğulduyor ve güçlükle nefes al ıyordu . Ateşinin yükseldiğini hissediyor, fakat büyük b ir sükunet içinde oturuyor­du.

"Dergi"nin ona "ihanet" ettiğine hiç bir zaman inanmad ı . Defte­rine sadece: "Sevdiğimin kaval ! kald ı dayal ı yerde." ,diye yazdı . O sarı, ela gözleri ve o h aylaz haliyle "Dergi" iyi bir adamdı . Sadece kader k ısmet . Fakat o i lk geceler sabahlara kadar ağlarken hep derdi ki : "Al lah ım , Allah ım beni iy i niyetlerime yazık değil mi? Alla­h ım, bana acı mad ın m ı . . . Şimdi masanın yeşil örtüsüyle, çocukları çiçekli maşrabaları ne olacak! Ya benim saçakıl sarı kızımla, kaba­c ık oğlum. Art ı k "Dergi" benim değ i l mi? Art ık arkadaşlar ım Oya'n ın "Dergilisi diyemeyecekler m i? Üstelik ben o güzel kızı be­ğenmedim de. O kız " Dergi" eve geldiği zaman kap ın ın arkası na saklanıp korkutmasın ı ve o yara izine bir öpücük kondurmasın ı da bi lemez. Işte öyle ancak bacak bacak üstüne at ıp kurulur .

Hafiften bir akşam esintisi çıkmışt ı . Elma çiçekleri titreşiyor ve Oya yine öyle gözleri p ın l pm/ ve yanaklan ateş içinde oturuyordu . Art ık ağlamıyor, fakat ciddiyetle bu yeni mühendis tali bi nas ı l atla­tacağın ı düşü ı 'üyordu . Zehra han ımın laflan akl ı na gelince daya­namayıp güıümsedi . "Kız finnari . . . diyordu. Alemin kızları doktor di­ye, mühendis d iye can veriyor. K ız k ısm ına öyle ressamlı k , müs­samiık ne olacakmış. Var bir kocaya da gelip evinde bir kahve içe­lim. Kız everdik diye azıcık da biz geri nel im bakal ı m."

• b

408

Page 408: 4-Anne Hikayeleri

--�----=====--- Geyikler, Annem ve Almanya

GEYİKLER, ANNEM VE ALMANYA· Nursel DURUEL

o gece ıstanbul 'da üçüncü gecemizdi . Üçüncü ve son gece­miz. Ertesi sabah annem, Almanya'ya babamı n yanına gidecekti, anneannemle ben çay'a dönecektik. -Afyon'u n çay i lçesinde oturuyoruz biz, anneannemin dedemden kalma dul maaşıyla geçi­niyoruz, kardeşimi de orada, teyzemgilde b ı rakt ık.- ıstanbul'da anneannemin uzak bir akrabasma konuı� olduk. Ev sahibimiz de yalnız yaşayan yaşlı bir 'dul hanım. Kocası D ışişleri nde görevliy­miş. Gençliklerinde çok ülke gezmişler, çok insan tanımış lar, hiç çocukları olmamış, çocukları çok severmiş. O gece gençl ik serü­venlerini anlatt ı , f ıkralar söyledi ; fotoğraflar gösterdi ; çok eğlendirdj bizi . Yatma saati geldiğinde annerne iyi geceler dilerken, "Kıskanı­yorum seni" dedi . Almanya'ya gideceksin . Almanya . . . ah Alman­ya . . . ne günlerdi Tanrım . . . en çok eğlendiğim ü lkelerden birisi ora­s ıd ır ."

Yatt ığ ımız oda t ıkhm tıkl im eşya doluydu : Koltuklar, sehpalar, sehpalarda türlü türlü süs eşyaları , duvarlarda resimler, fotoğraf­lar . . . Bi r köşede de bizim naylon torbaları mız ve file lerimiz. Anne­annem beni daha i lk geldiğimiz gün sımsıkı tembih lemişti : "Aman dikkatli ol, Mihriban Hanımm eşyaları antikadı r, zarar verirsen öde­, yemeyiz." Hiçbir yere çarpmamaya çal ışarak soyundum, yatağa girip anacığ ıma sokuldum. Annem, bir süre sonra beni uyudu sa­n ıp yavaşça yataktan çıktı ve anneannemin yatt ığı koltuğa gitti . Fı­sır f ı s ı r konuşmaya başladı lar. Arada bir babamın adı geçiyordu.

409

Page 409: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Konuştukça sinirlenmeye 'başlad ı lar, siniriendikçe f ıs ıt ıyı u nuttu­

lar. Art ık her söyleneni duyabiliyordum. Anneannem, anneme "bo­şan" diyordu. "O adamdan hayı r gelmeyeceğini bi liyorsun, b i r de gidip eli n memleketlerinde sefil olacaksın . Boşan; hiç değilse koca yumruğu eksi lsin tependen. Çocuklarına babalık etmeyi şimdiye dek bi lmeyen adam, bundan sonra mı adam olacak? ." Annem di'" reniyordu. "Bunca y ı ldan sonra mı?" diyordu, "çocuklar . . . " diyordu. "Nas ı l olur? Ne yapanm?" diyordu . . .

'

Daha neler konuşmad ılar. . . Babamın A!manya'Y81 gitikten son­ra iyice bozulduğunu, bize hiç para göndermediğini , neler neler . . . Başkaları da gidiyormuş Almanya'ya, ama onlar canların ı dişlerine takıp çal ış ıyor, çocukların ı n geleceği ni kurtarmaya uğraşıyorlar­m ış . Benim baQamsa vurdum duymazmış, akı ls ızmış. Annem de eskisi gibi sayıp sevmiyarmuş onu. Eski iyi günlerin hat ı rı için , ço­cuklann ın hatm için sabrediyormuş şimdi lik. Almanya'da babamı bi r kez daha zorlayacakmış düzenli yaşamaya, bu son deneme olacakmış. Olmazsa o zaman ayr ı l ı rm ış. Hem Almanya'da bir iş bulabiUrse bize gerektiğince sahip çıkarmış.

-

Anneannem, "Bu benim son öğüdümdü. Yarın uçakta olacak­s ın . Madem bu ölçüde kararl ls ın , hiç değilse erl<en ya't, bi lmeqiğin memleketlere uykusuz varma, gözün açık olsun," dedi ve iyi gece­ler di leyip yorgam baş ı na çekti.

Annem usulca sokuldu yanıma. El in i uzatt ı , yüzümü okşaya­cakt ı , vazgeçti . S ı rtüstü yat ıp gözlerini tavana dikti . Hala uyuyor­muş gibi k ıpırt ıs ız duruyorduma Aralik pencereden ayışığı g iriyor­du içeri . Hiç ses yoktu. Öyle bir sessizlik ki , neredeyse camı geçen ayış ığ ın ın sesini duyacağım. Almanya'daki kentleri n , kentlerdeki fabrikaları n sesini duyacağım, annemin yarın bineceği uçağı n se­sini duyacağ ım . . . .

Boğaz ıma dek t ıkand ım. Boynumdaki damar hiç böyle atma­m ıştı . Ağlamak istemiyorum. Ağlarsam bumum akacak, burnumu çekersem annem ağladığ ımı bilecek. Uyuyamayacak, uyuyamaz­sa yann güçsüz ı'�alacak. Anneannem hakl ı , çok zayıfladı annem. Ağlamamal ıy ım . Her şey bir yana, ağladığ ı m ı görürse a n nem utançtan öleceğim. Hayır. Görmemeli.. . bi lmemeli . . . Bütün çabam

410

Page 410: 4-Anne Hikayeleri

------------ Geyikler, Annem ve Almanya

boşa gitti . Tutam ıyordum kendimi . Sel g ibi geliyordu gözlerimden yaşlar. Yast ığ ı m sırı lsıklam olc,;J . Iyice gömüldüm yorganın alt ı na. Burnumu çekmemeye uğraştığım için nefes alamaz oldum. Azıcık araladı m yorgan ı , annemin gözleri hala tavanda. Bu gözyaşları düşmanı m benim. Onlarla savaşırken annemi seyredemiyorum. Oysa tek isteğim annerne doyasıya bakmak. P is gözyaşları , kötü gözyaşlar ı , yok olası gözyaşları , yann istediğiniz kadar akın. Ama şimdi , bu gece rahat bırakın beni, perde gibi inmeyin gözlerime. Anmerne bakmak istiyorum ben. .

Annem, iyice zayıflamış annem dünya güzeliydi. AYlŞ ığ l boy­nunu , çenesini , yanağın ı aydınlat ıyordu, gözleri gölgede hep öyle tavana diki li . Sabahın alacası ayın rengini soldurana dek seyrettim annemin yüzünü. Kimi an, "Işte şimdi yanı mda yatıyor," diye düşü­nüyor, sevinçten bağı rası m geliyo rdu. Hemen ard ından, "yarın yok!" diyordum.

Bir bi lseniz neler etti o gece ayış ığ ı , annemin yüzünü durma­dan değişti rdi . Bi r bakıyorum, sisler buharlar içinde gibi belli beli r- , siz. Bir bakıyorum bizim Çay'da yol yap ı l ı rken toprak alt ından Çl­kardıklan kad ı n heykelinin yüzü gibi kıp ırt ısız, dümdüz. Bi r anne­annemin yüzü gibi kınş kınş, bi r gelinlik fotoğrafındaki gibi gülüm-:­süyor . . .

Ben böyle hem ağlar, hem bakar, h e m annemin nelere benze­diğini ayı rdetmeye uğraşırken bir "offff" çekip benden yana dönü­verdi annem.

fO-Yeter art ık . . . yeter . . . yeter . . . yeter d iyorum sana." Yaln ız benim duyabileceğim kıs ık bi r sesle , böyle azarladı be­

ni . Sonra sarı l ıp tekrar öptü gözlerimi , yanaklarımı . Yine azarladı , yine öptü.

"-Va ben ne yapayım," dedi. "Anadan ayrı lmak zorsa, evlat­lardan ayn ımak daha zor."

O böyle söyleyince ağlamaktan duyduğum utanç yitip gitti. Sa­nldık birbirimize, ikirniz de, gülmeye başladık. Bi lmem size h iç böy­le o ldu mu? Olmuştur, mutlaka olmuştur. Hani gülün pembesi var ya, kokulu gülün pembesi , işte öyle baştan ayağa pembelik içinde ' kald ık. Sabahın alacasında iki pembe gü l . . . Havada savrulan ku-

411

Page 411: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri �------==-------­

caklar dolusu gül yaprağ ı . . . Her bir yaprak camdan s ızan ışık okia­nna takı lmış 1 1 r ftr dönüyor. Gökten gül yaprağı yağ ıyor, annemin kOkusu , gül kokusu . . . annem , babam, ben , kardeşim elele tutuş­muş dönüyoruz, giysi leri miz gül yaprağından. Yanaklarımıza göz­lerimize gül yaprakları konuyor. Dönüyoruz, dönüyoruz . . . hepimiz gÜL yaprağıyız. Sabah ış ığı bir yan ı mızdan öte yanım ıza geçiyor, hepimiz saydam pembeyiz . UYUMUŞUM.

Rüyamda şimdikinden daha ı<üçüktüm. Kış bitmiş , bahar gel­miş, karlar çoktan eri miş, sular çoğaimış. Mayıs ayı nı n sonların­daymış!z. Uzaktan , k ıvrım kıvnm parlak bir kemer gibi gözüken, yakınlaşt ıkça çağ ı lt ıs ı i nsanı n içini hoplatan bir derenin kenarına varmışız. Ki l imlerimizi y ıkayacakmışız. Gökyüzü masrnavi , kuşla­rın cıvı lt ıs ı derenin sesine karış ıyor, toprak ı l ik, mis kokuyor.

Kilimlerimizin üstünde geyik resimleri var, kuş resimleri var, çi­çekler, yuvarlaklar, çizgiler, çaprazlar var. Her biri başka renk. Mor, sarı , yeşi l , pembe . . . "hadi" diyor annem '1ut şu küçük kilimin ucun­dan, suya basal ım , bir güzel ıslansın , tozları aks ın . " Ki limin iki ucundan ben tutuyorum, iki ucundan annem, götürüp derenin orta­s ına, suyun en çok olduğu , en h ızl ı aktığ ı yere seriyoruz. Babam, dört tane büyük, yuvarlacık taş bulup geliyor, ki limin dört ucuna yer­leştiriyor. Dere küçük ki l imi n üstünden akıyor. Sonra geride kalan iki kilimi geti rip küçük kil imin alt yan ına yayıyoruz. Babam onların da dörder köşesine taş yerleşti riyor. Dere kilimlerimizin üstünde n akıyor. Sular aktıkça geyikler h e p aynı yöne doğru koşuşuyorlar. t(oşuyorlar, koşuyorlar, hep ayn ı yerde kal ıyorlar. Üstlerine eğil ip suyu gölgelediğim zaman beden leri dalgalanmaya başl ıyor, boy­nuzlan dalgalanmaya başlıyor. Onların altındaki çizgi boyunca di­zi len çiçekler, yuvarlaklar, çaprazlar hep birlikte halka halka daIga­lanıyor. I ncecik kum tanecikieri savru la yuvarlana üstel'inden geçi­yor. . .

Dayanı lmaz böyle b i r güzelliğe , kimse dayanamaz. Ben de . . . Tutamıyorum kendimi , derenin en derin olduğu yerde kilimlerin üs­tüne atl ıyorum. ��·NU, çiçekleri , geyikleri, kum taneeiklerin i , her şe­yi kucaklamak istiyorum. Kalkıp kalkıp atı l lyorum sulara. Annem kahkanalarla gülüyor, babam, kıyıdaki teyzem kahkanalarla gülü­yoriar . . . SEVINÇ .. . yalnız sevinç var yeryüzünde. Başka hiçbir duy-

412

. b

Page 412: 4-Anne Hikayeleri

-----------= Geyikler, Annem ve Almanya

gu yok. Sırtüstü, yüzükoyun, yan, nasıl olursa, yeniden yeniden vu­ruyorum kendimi su lara . . . Diplere �'Jtunmaya çal ışarak ayaklanm­la dereyi dövüyorum. Durmamacası na, deli gibi . . . Geyikler altı m­dan kaçışıyorlar, sonra geri dönüp yeniden katı l ıyorlar oyuna. Ben ayaklarımı vurdukça sular havaya s ıçrıyor, sular oynuyor, su lar ço­şuyor, su lar kahkaha atıyor. .. Su ların kahkahası ovaya yayı l ıyor. Binlerce küçük çıngırak ayn ı anda çalmmış gibi yankı lanıyor kah­kahalar.

Babam paçaların ı s ıvamış koşarak geliyor bana doğru. Kucak­layıp havaya atıyor. Sonra bir daha atıyor, bir daha, bir daha . . . Gö­ğün maviliğiyle kudıklaş ıp kucaklaşıp babamı n kollarına düşüyo­rum. Sevinç var . . . yaln ız sevinç . . . . Gökyüzünde, ovada . . . yaln ız se­vinç! Babam da, ben de soluk soluğa kal!yoruz. K ıyıdaki beyaz ça­kıl taşların ın üstüne yat ırıyor beni , kendisi de yanıma uzanıyor. "Bi­raz dinlen," diyor; "akşama dek buradayız, bak size neler hazı rla­dım." !şaret ettiği yöne bakıyorum. Iki koca taşın üstünde bir kara tencere, alt ında çal ı çırp ı yanıyor. "M ıs ir haşhyorum" diyor. Gözle­rimi kapatıyorum. Güneş gözkapal<lanml öpüyor, burnumu, saçla­nmı , ı slanmış kol ları mı , ayaklarımı öpüyor. Renk renk sayısız y ı l­d ızcık pır pır ediyor kirpikielimin ucunda. Kalkıp oturuyorum. Bir de bakıyorum, derenin öbür yanında tam karşımda bir leylek. I ncecik uzun ba�aklan , ış ı i ış ı l yanan Wyleri , ak tüyleriyle göz al ıyor. Uzun kirmiZi gagasmı tak . . . tafc. tak . . . vuruyor. Onun tak ı rt ıh gü!üşü de yay ı l ıyo r ovaya. I lk kez görüyoru m bi r leylek, yine de bi l iyorum onu n laylek olduğunu. "Şuraya bak, şuraya bak," diye sesleniyor annem. Bakıyorum , uzakta bi r ağaç. "I şte yuvası erda," diyor.

Yeniden koşuyorum sulara, anneme ... Annem etelderini topla­mış , bel ine sık ışt ı rmış . Saçlarından , e lbisesinden sular s ız ıyor. Benim annem, bu iki yana açt ığ ı bacakları n ın arasından çağı Ida­yan derenin aktığı annem dünyanın en güzel kadın ı , en güçlü kadı­n ı . Is lak saçlarıyla, bembeyaz bacaklanyla, beni kucaklamak için açtığı gürbüz kol lanyla, hep böyle duracak suların ortasında. Dim­dik . . Sonsuza dek . . . Ayaıdannın attı nda h ış ı rdayan çakl.1 taşları , su­ların akış ına dayanamayıp kıvı ıdanan kum tanecikleri , bembeyaz minare böcekleri sonsuza dek gülümseyecek bize. Tarlaların öte­sindeki çayırl ık sonsuza dek yeşil serinl iğini gönderecek bize .

413

Page 413: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Ben bir su dam lası gibiyim annemin yanında. Dereden kopup havaya sıçrayan haşari bi r su damlasıyım. Güçlü, neşeli , yok edi,le­mez bir su damlas ıyım. Durmadan akan derenin ve durmadan de­ğişen annemin bir parçasıyım. Onlardan kopan ama onlardan ba­ğ ı msız bir damla . . .

Annem babama el ediyor. Babam koşup gidiyor yanına. Ağırla­şan 'ki l imleri sürüyerek kıy ıya çekiyorlar, katlay ıp büyücek yayvan bir taş ın üstüne yerleştiriyorlar. Sonra teyzemle annem tokaçlarla dövüyorlar ki l imi . S ı rayla bir annem vuruyor, b ir teyzem, Pat . . . pat . . . pat . . . Tokaç sesleri de yayıl ıyor ovaya, leyleğin tak taklan gi­bi. Onlar vurdukça ki l imin Ostendeki çiçekler yeniden açıyormuş­çasına renkleniyorlar. Geyikler, sevgi li geyiklen m parlayan tüyleri­n i gösteriyorlar bana. "Ne güzel eğlendik", diyorlar.

Bütün bu olanlar başımı döndürüyor. Mutluluktan yorgun dü­şüyorum. Bedenim gevşemeye başl ıyor. Derenin akış ı yavaşlıyor yavaşl ıyor, durgun bir süt gölü oluyor. Annem teyzema f ıs ı ld ıyor: "Uyudu".

Kapın ı n zi l iyle uyand ım. Anneannem akşam yatt ığ ı koltukta oturmuş beni seyrediyordu.

, "-G ünaydı n kız ım," dedi .

"-Günaydın , " dedim, "annem gitti mi?"

iI-:-Evet gitti. Bi r saat önce yolcu ettik. Seni uyandırmak isteme­di . Gece çok geç uyumuştun."

Burnum s ız!ayıverdi . Yine başlarsam ağlamaya. Hayır . . . ha­YIL .. ağlamayacağ ım art ık. Ben bi r su damlasıy ım. l natçı b ir su damlasıy ım. Büyürnek için savaşacağım. Mutlu düşleri gerçekleş­ti rmek için savaşacağı m.

Yatağ ı topladım, çarşaf ı özenle katladım, yastığ ı n kı lıf ı n ı Çı­kartt ı m. Anneannem şaşkınl ıkla izliyordu beni .

"-Ne olacak o k ı l ıf ," dedi .

"-Yıkayacağım. Yoksa Mihriban Han ım Teyze beni çişli bi r k ız san ı r. Hem de yatak yerine yast ığ ı ıslatan bi ri ."

414

Page 414: 4-Anne Hikayeleri

---------------- Şahut 'la Karısı

ŞAHUT'LA Orhan KEMAL

Baba Şahut dondurma kutusunun başındaydı . Kutunun çevre­sini buz parçalariyle doldurup tuzlarken arada gü !ümsüyordu . Bir ara karısına baktı . Kadın az i lerde, tavandan kuvvetle vuran güneş sütununun yanı başı nda, yedinci çocuğunun gömleği ne kimbi l ir kaçıncı yamayı vuruyordu .

Baba:

"Ne düşünüyo rsun avrai?" dedi , "doktor anas ı o lacağ ı n ı m ı?"

Kadın gü ldü :

"Onu ben değil , sen düşünüyorsun ası l . . . Doktor babası o lacan diye �oltuklanna karpuz s ığmıyor. Allah vermeye !"

"Heye valiaha avrat, sığmıyor, ne yalan söyleyim . . . Bizim de bir konağırnız olur, temiz bir elbisem . . . Löküs bir kahvede, bacak ba­cak üstüne atar nargile tokurdatmak . . . Doktor babası olacam kolay mı?"

Dikişini dizine indiren kad ın gözlerini ovalad ı :

"Uryarnda görüyorum bazı bazı . . . Ş u Abidinpaşa caddesindeki doktor konaklan yok mu? Onlar ın biri nde o lu rmuşuz , amma en yükseğinde. Oğlumun levhası da olurmuş . . . Sana bir şey deyim mi herif, oğlumun levhasım her gün sabunlu bezle kendim, elimle si le-

415

Page 415: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

cem. Oğlumun avradı na töbe kaynanal ık etmiyecem. Torunlarımı bağrıma basacam . . . "

"Ben de . . . " dedi adam "her ikindi önüme takıp parka götürür gezdiri rim . . . Çocuk çiçeğe benzer. Iyi hava, bol güneş . . . "

"Tahtaları n ı kendim si ler, çamaş ırların ı kendi e lciğezimle yu­rum . Işi el adamına b ırakmıya gelmez, baştan savar . . . Söküklerini de kendim dikerim."

"Konaklarında tabii bize de b i r oda veri rler. bizim yiyeceğimiz­den nolacak? O zamana daha ihtiyarlarız . . . "

"Rahat döşeğinde de adam adam ölürüz, cenazemiz rezi l ol­maz . . . "

"Lakin o bu deği l ya, oğlum doktor o lduktan sonra, şöyle dosta düşmana karşı , bacak bacak üstüne atıp iyi bi r nargile tokurdatma­dan ölürsem gözlerim açik gider!"

"Tabii onlar masada çatal bıçakla yerler. Biz yakışt ı rabi lecek miyiz dersin?"

"Amaan sen de . . . "

"Misafirlerine de görünmeyiz. Misafirleri geldi mi , çekilir odamı­za, kilitleriz kapımızl . . . "

"Kahvelerini pişi rip kapıdan veri riz!"

"Tabii. . Kahveleri ni pişi rmernek olmaz . . " ,

; "O bu değil ya avrat, dosta düşmana karşı bacak bacak üstüne at ıp son yaşımda, iyi bi r nargi le toku rdatsam da . . . "

"Eee?"

"Ondan sonra /Cenaballah isterse canımı als ın !"

Kuvvetli e lleriyle dondurma kutusunu tuzlu buz -parçaları n ın içinde çevirmeye başlad ı .

. b

416

• b

Page 416: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Yollar Kesik

KESiK Osman ÇEviKSOY

Dört gün önce birden bire başlayan yoğun kar yağ ışı i lk h ız ın ı biraz kaybetmiş olarak devam ediyordu. Rüzgar yoktu. Köy kal ın kar tabakası alt ında k ış uykusuna çeki lmiş gibi sessiz ve sakindi . I htiyarlar, soba başı sohbetlerinde otuz yı ldır böyle kar görmedikle­rin i tereddüde düşmeden söylüyorlar, sonra otuz y ı l önceki k ış ı uzun uzun anlat ıyorard ı . Içleri nde kıyametin yakın l ığ ı ndan dem vurup tüyler ürpertenler olduğu gibi , bu yıl mahsulün bol olacağın ı müjdeleyerek insanı rahatlanlar da vard ı . Herkes kendine göre yo­rumlar yapıyordu . Yorumların çoğu iyimserdi . Yine de insanların yüzlerinde endişe izleri vard ı . Pencere ve çat ı lara doğru yükselen, ortalığ ı dümdüz eden bu beyaz örtü daha ne kadar yükselecek, ne zaman, nası l kalkacaktı? .

Sığırın ı sürüsünü çeşmeye getiremediği için taşıma suyla ah ı r­da sulayan köyün erkekleri , gündelik işlerini biti ri r bitirmez canları­nı kahveye attıklarından, kahve t ıkhm t ıkl imd I . Oyun merakl ı ların­dan çoğu, dönüşte yer bulamamak korkusuyla öğle yemeğ,ine dahi gitmiyordu. Bu durum en çok kahveci Gazl 'nin işi ne yanyordu. Otuz yı ldır görülmeyen bu kar yağışı karşısında bazan iyimser, ba­zan endişeli görünmesine rağmen içten içe sevindiği muhakkak­t l .

Kapı açı ldı , içeri beş altı yaşlarında bir çocuk girdi. Gazi'nin oğ- �,

luydu bu . Gazi, bi r elinde demıik, bir elinde süzgeçle oğlunun yanı-

417

Page 417: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

na gelmesini bekledi . Gözleri büyük büyük bakıyordu. Heyecanlıy­d ı . Oğlu yanına gel ince eğildi . Soğuktan morarmış dudakları ve burnu sümüklü oğlun u n söylediklerini d in lerken gözleri daha da büyüdü. Telaşlandı . çay doldurmak için hazırladığı bardakları , çay bekleyen müşterileri , hatta kahveyi hatta herşeyi unutup oğlunun e l ine yapışt ı . Kahvede n aceleyle çıktı lar. Oyuna dalmış olanlar; olup biteni n farkına bile varmadı lar. Boş oturanlardan, oyun seyre­denlerden o layı gören ler de zihinlerde oluşan soruya cevap bula­madılar. Eli işe yatk ın ve Gazi'ye akraba bir genç ocağa geçti . Gazi gitsede işler yürüyecektL Yürüdü de . . . Eli işe yatkın genç hazırlan­mış boş bardaklan doldurdu, dağıtt ı . Az sonra başları topladı , yıka­d ı , hazırlad u . Oyunu biten masalardan hesap ald ı , oyuna başlaya­cak masalara iskambil verdi . Veresiye defterin! titizlikle işled i . So­baya odun atlı .

Kahvede düzen aynen Gazi varmış gibi yürüyordu.

Oğlunun el ine yap ış ıp gidişinden bir saat sonra Gazi ge ld i . Yorgun görü nüyord u . Üzüntülü , çaresiz, perişan bir hali vard ı . Omuzlarında, şapkasmda kar, bıyığında buz vard ı . Titriyordu. Ka­pıya arkasını vererek kahvenin içini 'gözden geçirdi. Sonra sobanı n baş ı na kadar yürüdü .

.

- Allah hepinizin belas ın ı versin . . . diye bağı rd ı .

B i r anda bütün oyunlar, bütün sohbetler ve şakalaşmalar dur­duruldu, bütün gözler Gazi'ye çevrildi. Bir anda yoğun bir sessizlik doldurdu kahveyi . Sobanın gürül gürül yanışını en uzak köşedeki­ler dahi duydular.

- N'oldu Gazi , dedi yaşl ı lardan biri .

Gazi dişlerini sıkıyo rdu.

B ıyığındaki buzu h ırsla s ıy ırıp attı .

- Ne olacak, dedi . (Yutkundu) Çamhcah öıüyor. Karnında be­besiyle öıüyor. Motor sahiplerin i tek tek dolaşt ım da birisi demedi

� ki . . .

Durum anlaşı lmışt ı . Gazi 'n in karıs ı hastaydı . Büyük i htimalle

418

Page 418: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Yollar Kesik

vakit geldiği halde doğum yapamıyordu. Motor sahipleri günlerdi r yağan karı bahane edip "gidemeyizıt demişlerd i .

- Yok! . . . dedi , Gazi . Yok, memlekette i nsan kalmamış . . .

Bu sözden sonra kahvenin sessizliği bozuldu .

- Yazık, dedi kimisi .

Kimisi :

- Bu karda motor köyü bi le çıkamaz, dedi .

Bazı ları da:

- Yok canım, Ebe'nin bir şeyden anladığı yok, diye köyün ebe­sini çekiştirmeye başladı lar .

Gazi ne yapması gerektiğine bir türlü karar ver�miyordu. "Mut-'

laka doktora 'götürmeli" demişti Ebe "Zor doğum . . . t ıbbi müdaha­le . . . " gibi bir sürü şeyler daha söylemişti . Yani durum teh likeliydi . Doktora mutlaka götürülme'l i , ama nası l? . ,

Dip masalardan birinde, kendisi gibi bıyığı yeni terlemiş üç ar­kadaşıyla dört koldan pişti oynayan bir çocuk, kağ ıd ı masaya çar­parak ayağa kalkt ı . Hac ıhasanların Hakkı 'ydı bu . Fort motorları vardı . Eke erkek tavrıyla Gazi 'nin yanına geldi . Ayn ı tav ı rla adeta emretti :

- Yengeyi hazırlay ın , gidiyoruz . . .

Gazi şaşı rd ı . Duyguland! . Sevindi .

- Ama yiğenim, deıdi . Babana söyledim, " bu havada motor koşturamam yola adam salamam" dedi .

Yine ayn ı eke tavrıyla konuştu çocuk:

- Babamı boş ver sen. Ben motoru zincirlemeye gidiyorum. Yengeyi hazı(edin.

GittiJer. . .

Az sonra adam boyunda tekerlekleri olan koca bir motor, üze-,

419

Page 419: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

rinde sannmış, sarmalanmış-bi r çocukla Kahvee! Gazi'nin avlu ka­pıs ına güçlükle yanaşt ı . Römorksuzdu. Aral ık tahtasın ın üzerine bir yatak atı ld ı . Yatak sürücünün oturduğu yere doğru açı ld ı . Ahşap merdivenden sekiz on kişinin yard ımıyla yorgan içinde hasta indi­rildi . Hasta yatağa konulup yorgan üstüne örtüldü. Yorganm üstü,:, ne eski bir ki l im seri ld i . Yastıklarla hastanın sağ ı , solu , arkası des­teklendi . Hastanın yan ma sıkı giyinmiş iki kad ın bir de Gazi bindi . Hakk ı , mahre mdir diye arkası na dönüp de bakmadı . Fakat hasta­n ın ne kadar büyük acı çektiğini acı acı bağrışlarından anlıyordu. Olsun. O bir erkekti . Şunun şurasında üç sene kalmıştı askerliğine. Yüzünün erkeksi (asl ı nda çocuksu) tavrım bozamadl .

- Tamam dedi ler.

Hacıhasanlann H akkı motoru yavaş yavaş yürüttü . Köyün dar sokaklar ından geçerlerken s ıcak evlerin buğulu camianndan ba­kanlar oldu . Bak ıp geri çekilenler, geri çeki lmeyip penceres ini açanlar oldu . Penceresin! açanlardan OOgidemezsiniz, geri dönün" diyenler o ldu . "Kad ı n ı zorla ö ldüreceksiniz" d iye açık kon uşanlar oldu. Hakkı kimseye aldırmadan yoluna devam etti . Motoruna gü­veniyordu . Lastikler yeni, zincirler sağlamd ı . Yoldan çıkı , çukura, hendeğe düşmedikten sonra, -Al lah' ın izniyle- asfaltı bulacak­lard ı . Asfalta kavuştuktan sonrası kolaydl . Özel araba mı ge.llr, mi­nibüs mü, otobüs mü . . . ne gelirse? .. . Gavur deği llerdi ya, duru mu görünce elbet alac�oklard ı .

Köyü ç ıktı lar.

Hakkı u stakl lkia vites yükseltti . Gaza biraz daha gaza bast ı . Motorun hem sesi değişti hem h ızı artt ı . Gazi , "aman yeğenim ya­vaş" diyecek o ldu, vazgeçti . Içinden kazasız belasız asfalta kavu-

. şabil mek için dualar etmeye başlad ı . Sonra iki sigara yaktı , bi rini Hakkı 'mn ağzına verdi . Arkalarında iki tekerler iziyle birlikte kardan bir oluk bırakarak gidiyorlard ı . Ön lastikler ve motorun burnu tama­men kann içindeydi . Kara saplanmış durumda i ler!iyortardı . Acıs ı­n ın, acelesinin, duaları mn arası nda "olunca Ford motor olmal ı" di­ye düşündü Gazi . Allah zenginl ik ve�ir de, motor alacak o lu rsa "Ford . motor" almaya karar verdi .

420

• h

Page 420: 4-Anne Hikayeleri

------�---------- Yollar Kesik Iki taraf ında kavak ağaçları s ı ral ı bağ yolunu geride bırakt ı lar.

Ön leri nde uzanan lekesiz, düz beyazl ığ ın neresi yoı , neresi tarla kestirmek zordu . Işte buradan korkuyordu Hakkı . Vites küçüıttü . Ayağın ı gazdan hafif çekti . Bütün dikkati gözlerinde, en ufak belirti­leri değerendirerek devam etti . Hastanın sıklaşan çığl ıklar ı , iki re­fakatçi kad ın ın "vah vah"lan, çocuk yüreğini durmadan sarstığ ı hal­de dikkatini dağıtmadı . Dikkat, önsezi , ve işgüdüyle yolu takip etti . Düz araziyi geçti ler. Ön leri ndeki rampayı da çıkıp öte yamaca sarkt ı lar mı asfalt görünecekti .

Rampanm bitmesine çok az kala ;

- Durun . . . Duru n . . . diye bağı rd ı ik i kadı ndan biri .

- Durun , çocuk geliyor galiba . . .

Köyün Ebesi'nin sesiydi bu. Yolda kalmayı , üşümeyi , hasta ol­mayı göze almış, "giderken doğuracak olursa .. . " diye hastanı n ya­nma binmişti .

Motor durdu . Hastan ın eltisi olan öteki kadın önce yast ıkları , sonra yorganı n ibiğın! kald ı rd ı . Ebe duru mu I<ontrol etti .

- Yok, dedi . Gidebi l iriz.

Ne var ki , olan olmuştu. Motor kalkmıyordu. Yeni lastiklere, zin­cire rağmen patinaj yapıyordu Hakkı 'mn bütün uğraşmatan boşa gitti . Bir türlü kaldıramadı motoru. Geriden kaptınp gelmeyi denedi . Ta rampamn tabamna kadar geri geri gitti, kapt ı rd ı geldi , ayn ı yeri on metre geçemedi. Aynı şeyi tekrar denedi , defalarca denedi, ba­şaramadı .

- Bırak yiğenim, dedi Gazi . Olmuyor, b ı rak.

Hakkı dinlemedi . Işi duymazl ığa vurdu. Rampanm tabanında ta ötelere gitti. Uzaktan son gaz kaptırıp geldi . Olmadı . . . Rapmanın bitişine doğru kar azdı , fakat karı n altı çamur olduğundan tekerlek­ler patinaja tutuluyor, motqr sağa sola savru luyor, bir türlü ilerleye­miyordu . Babası söylemişt i ama. liSanl ık ' ın toprağı pistir, boğazı aşamazsin , aşsan dönüşte öte yüzde kal ı rs ln . . . " demişti . Dönüş önemli deği ldi . Daha olmazsa motoru bırakır yaya gelirdi köye. Ah

421

Page 421: 4-Anne Hikayeleri

Anne ,Hikayeleri

• b

bir aşabi lse ler boğ'az ı . : . Kar yağışı sürüyordu. Yüksekte o lduklarından rüzgar da vard ı .

Hastan ın k ısa aral ık l ı ç ığ l ıkları , rüzgarın acı masız soğuk sesine kanşıyordu, yüzlerde u mutsuzluk, beyinlerde panik vard ı . "Şimdi ne olacak? .. "

Gazi motordan aşağı atlad ı . - Geriye dönebi l i r misin , diye sordu Hakkı 'ya.

Hakkı k ısa bir süre geriye dönüp dönemeyeceğini değil Ga­zi'ni n gözlerindeki ifadeyi düşündü . Ne yapmak istiyordu? Panikli bak ışlanndaki u mut nereden geliyordu?

- iJönerim, dedi . - Öyleyse s iz köye gidin . - Sen? . - Ben, dedi . Biraz duraklad ı boğaza doğru bakt ı . - Madem k i hastayı götüremiyoruz, bari doktoru getireyim de-

di . - Nası l , diye sordu Hakkı . Gazi acele ve k ısaca anlattı . Asfalta kadar yürüyecekti . ı lçeye

varı r varmaz karayol lan bakımevinin gece bekçisi Çolak Bekir'; bu­lacakt ı . Doktoru dozerle getirecekti köye . Bekir herşeyi hal,leder­di . . .

Içindeki bulundukları umutsuz durum hiç d e fena fikir deği ldi . Hatta iyi fikirdi . Hasta doktora gitmiş, doktor hastaya getiri lmiş ne fark ederdi? .

" Ga;zi" Sanl ı k yqklBşunun . tepesi�e dOQ,ru bdyük ,adımlqrıa yü� rurkenı Hakkı i lk k�i soğur gibi olduğu Ford moto runu geri geri b ı� rakh. �.IAI;lah .kahret$in,n �.edi içinden. "Ku l yapl$1 işte., Ç ıknıayınça çıkmlYQL Sir at �rabası ol,�a bir kağn ı olsa da ,bu vokuşu ,:çıkar�

422

• b

Page 422: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Yollar Kesik

d l . . . "

Sahi niye bunu söylememişti Gazi dayıs ına. Yengeyi arabayla yahut kağnıyla rahatça asfalta i ndirebi l i rdi . Yoo . . . Söylese de du­rum değişmezdL Hani araba? Hani kağm? Köye motor geleli on se­neden fazla oluyordu. Mi llette araba mı , kağn ı mı kalmışt ı? Araba, kağnı olsa bile artık kim at, katır, öküz besliyordu? Şimdi motor dev­ri . . .

Düzlükte geri dönçü. Acı çeken, ölümle pençeleşen bir insana, i nsanlık adına iyi lik edememiş olmamın ezikliğiyle gaza bast ı . "Ga­zi dayı iş işten geçmeden doktoru kavuştursa bari . . . "

Bağ ların arasındaydı lar.

Önce:

- Yavaş, dedi ler.

Sonra:

- Durdur motoru , durdur? dedi ler telaşla.

Ayağın ı gazdan tamamen çekip frene koydu. Motoru durdur­du , boşa ald ı , el frenihi çektL

Hastanm kısa aral ıklarla bağ ı rış ları bir "son"u yahut bir "baş­langıç" ı haber veriyordu. "Ölüyor mu , doğuruyor mu?" diye sordu içinden. Erkekti . Dönüp bakarnazdı . Direksiyonun üstüne kol larını , kol ları üstüne başın ı koydu , öylece bekledi . Ç ığl ıklar, çığlık arala­rındaki halsiz in leyişler dayanı l ı r gibi deği ldi . Erkekti , dayanacak­İ l .

Ebe, işinin ehli kişilerin soğukkanl ı , güven verici sesiyle hasta­ya ve e ltisine neyi nası l yapmaları gerektiğini söylemiyor, emredi­yordu. Emredici sesinde korku heyecan ve endişe vardı . "Sık dişi­ni" diyordu. "Kendini geri çek . . . Kalkma ne yapıyorsun? . Dayan . . . Az kaldı , dayan . . . E ltisi terini si ldi . Battaniyeyi topla biraz . . . Bezler

, hazı r mı? Tamam geliyoL .. Bu i ş bitecel{ . . . Bağırma, kurtulacak-s ı n . . . Daha kuvvetli . . . Bağ ırsm sen çök . . . Şunu tut. . . Olmadı sen aşağ ı in . . . Ayı r . . . Daha fazla . . . Tamam . . . Kurtu luyorsun . . . Hadi . . .

423

Page 423: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

hadi gayret. . . Sen şöyl e geç . . . Bismillah . . . "

Hastanın acı pağı rı şlan , inleyişleri sona erdi . Hasta sakinledi belki de rahatladı . Ebe'nin deyimiyle kurtuldu. Ve ince, cırtak sesiy­le bir bebeğin ağlay ış ı d uyuldu. Yavaş yavaş başını kaldı ran Hak­kı 'n ın gözleri gülüyordu . "Ana olmak ne kadar zormuş" diye geçirdi içinden. Yanıbaşında Ebe'yi gördü. Ebe zor bir işi başarmış o lma­n ın mutluluğu içindeyd i .

- Bıçağ ın var m ı , d iye sordu Hakkı 'ya:

Hakkı meyve yemek için taşıdığı bıçağı ceplerinde ararken :

- Hadi yavaş yavaş yürü, dedi Ebe.

Y .... ·!a beş kişi ç ıkmışlard ı . Gazi doktor getirmeye gittiği halde köye yine beş kişi döndÜ ıer. , Ebenin söylediğüne göre bebeğin de anasının da durumları iyiydi . Kahvede Hakkı'ya erkek mi kız m ı ol­duğunu sordular. "Bi lmiyorum" deyince herkes güldü. .

i O akşam kar yağ ış ı durdu. Arkadaşları , akrabaları bi r k ız ımn

o lduğunu müjdelemek için Gazi 'n!n dönmesin i bekledi ler. Gazi dönmedi . Üzerinde duru imadan basit yorumlar yapı ld ı . Gece veya sabah dönebileceği söylendi . Gece oldu, sabah oldu, yine dönme­di. · Basit, üyimser yorumlara devam edildi . Belki doktor buiamamış­t ı . Dozerlerin yol bak ım ı ndan dönmeleri ni de bekliyor olabi li rd i . Doktoru, dozeri bulmuş bile o lsa Sanı lk geçidinin öte yüzü bu yüz­den berbati! . Orada tak ı l ıp kalmış olabili rdi . Öğleye kalmaz doktor­la birlikte damlardı köye.

Öğle ezam okundu Gazi yine o rtalarda yok . . .

Hava iyiy.di . Güneş doğmuş kar alttan erimeye, çat ı lar damla­maya başlamışt ı . "Baş ına bir iş gelmiş olmasın" denildi . "Arayal ım, soral ım" deni ldi . Gazi'yi sevenler, akrabalar, eş dost yollara dökül­dü . Kar, daha o akşam bütün izleri örtmüş olduğundan iz sürüleme­di. Ama arandı Gazi . Sanhk ve çevresi didik didik arandı . Buluna­madl . l lçeye gidi ldi , gece bekçisi Çolak Bekir bu lundu, soru ldu.

- Gelmedi , görmedim, dedi Çolak Bekir.

424

• b • h·

Page 424: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Yollar Kesik

Baş�a tanıdıklara, bildiklere soruldu. Karakola, jandarmaya di­lekçe b ı rakı ld ı , geri dönüldü. Gazi'den en ufak bir haber al ınamadı . Yoktu, kayıpt1 Gazi . Peşi bırakı lmadı . Öldüyse ölüsünü, ö lmediyse derisini bulmak için aramaya devam edi ldi . Çevre köylere haber sal ınd ı . Gazetelere veri ldi . Bulunamadı . Ta ki bahar gelinceye ka­dar. . . Bahar gelip da dağ taş insanla dolunca çobanlar ormanda sa­atini , tabancası n ı , ayakkabı ların ı buldular. Duru m anlaş ı lmışt ı . Gazi asfalta kısadan kavuşmak için ormana uğramış, yoluna çıkan kurtlar onu yemişti . . .

Bebek babasız büyüyecekti .

425

Page 425: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

Osman ŞAHIN

Deri n sel yatağı ndan yukarı ağı r adımlarla çıkt ılar. ikisi de k ısa boyluydu. l kisi de acı bir anıya batmışlar gibi kederli başların ı öne eğmişlerd i .

Kad ın olanı önden gidiyordu . . Bir kazma i le kürek atmıştı omu­zuna. Peşis ı ra gelen çocuk, kıvırcık kara saçı ı , i ri parlak gözıüydü. Koltuğunun a lt ına katlanıp dürülmüş, renkl i , yepyeni bir �II çuval al­mışt l . Anas ın ı n ard ı s ı ra yürüyordu.

Ikisi de yorgundu . I ki sinin de göğüsleri soluklu , ağ\i'zıarı büyü­

müştü. Kuru , çok kuru , yakıcı bir de sıcak vardı havada. Yukarıda ne

bir bulut, ne de bi r rüzgar vardı üstlerine azıcık o lsun serinlik döke­cek. Koyak tabanın ı boydan boya kaplayan ak çakıl taşların ın üstü­ne vuran güneş, güçlenmişcesine, daha bir parl ıyor, i nsanın gözü­nü al ıyordu. Ancak, ana i le oğlun ne sıcağa, ne de yorgunluğa al­d ı rd ıkiarı vard ı . Birbirleri nden habersiz iki YOlcudan farksızlarmış gibi h iç konuşmadan , kendi hallerinde dalg ın , sessiz yürüyorIar­d ı .

El leri yüzleri biraz temizceydi . Giysi leri yeniydi . Ka�mayla kü­rekleri , bir de dürü lüp katlanmış ki l im nakışl ı k ı l çuvallan olmasa, onların bir düğüne ya da davete gittiğini sanabil irdi insan. Oysa de­ği ldi . S ıcağı da aşan derin bir keder vardı ikisinin de yüzünde. Kadı-

426

. h

Page 426: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Agzıkörler

nın kömür karası kıvırcık saçları , beyaz başörtüsünün altından kal­çasına kadar sarkmışt l . Kadın, gözlerini kısıyordu bazan. O kısışta dudaklan k ıp ırd ıyor, yanakları titreyip seğriyordu. Ağlad ı ağlaya­cak bir hali vard ı . Terli yüzünü arada bir si liyor, hep uzayan, kısal­mayan, ince bi r i ni lt i , ince bir ağıt gibi yürüyordu.

Sel yatağı geri lerde kald ı . Çam ormanlarıyla kapl ı , s ık gölgeli bi r yola gi rdi ler. Orman serindi , uğulduyordu. I ri dallı gövdeleriyle gökleri tutan iri , dev çam ağaçların ı n dipleri sakız ve reçine koku­yordu.

I leride, yola dirsek vermiş i ri bir kayal ık vard ı . O kayalığ ın dibi­ne varınca durdu kadın. Omuzların ı ağrıtan kazmayla kürek yükÜ­nü yere indirdi . Yüzü , omuzbaşları bol terliydi. Başörtüsünün ucuy­la önce oğlunun , sonra da kendi yüzünün terini sildi.

- Yoruldun mu oğul , dedi , kısık, kederli bir sesle. Yoru ldun mu M emedimin andacı? Anan bülüğü nü yesin senin . . .

Çocuk, yorgun olduğu halde şişindi :

- Hiç yorulur muyum be Ana? Bu yol ne ki? Daha bir bu kadar yol gideri m.

Oğlunun şişinmesi , anas ın ın hoşuna gitmişti . Başörtüsünün ucuyla oğlunun yüzünü tekrar yel leyiverdi .

- S ık dişini bi raz, dedi . Babana varmamıza az kald ı . S ık dişi-ni . . .

Çocuk yanıt vermedi . Isdar tezgah ı nda yeni dokunmuş ki l im renkli kı l çuval ın ı yere atıp üstüne oturdu. Ayağı ndan karalastik pa­puçları n ı çıkard ı . Papuç içlerine toz toprak dolmuştu . Çocuk, tozu toprağı si lke lemeye koyuldu .

Ana, herzamanki o dalg ın, sessiz haline dönmüştü gene. Ikide bir çevresine, o rmana, karş ıdaki i ri dağ kat larına bakıyordu . Her bakışı n ı n arqından, uzun bi r anlal ıma geçecekmiş gibi soluklanı­yor, derin derin iç geçiriyordu .

Havada kuşlar dönüyordu. 'lArı kuş ları , k ırlangıçlar, atmacalar,

427

Page 427: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­

doğanlar . . . Çok i lerideki dağların üstüne masmavi, cam gibi de par­lak bir gökyüzü oturmuştu. Karşıda tepesi ormanlarla kapl ı bir da­ğ ı n yüzü i ri li ufakl ı say ısız mağaralarla peteklenmişti . Ve dağ ı n ö n ü , sipsivri , uçurumlu kayalıklara bakıyordu.

Ana, çevresine, uzaklara bir süre daha baktıktan son'ra geniş-çe bir soluk koyverdi ö nüne. '

- Hey gidi günler, hey gidi ! dedi kendi kendine. Kim derdi ki bu­günleri de göreceğiz . . . Vaktiyle buralardan geçerdik oğul. Babanla şu ormana, işte işte, şu yürüdüğümüz yoldan yürür, kaçak oduna giderdik. Sen küçüktün , sen s ı rtımdaydin o zamanlar. Hep ağlar­d ın . Ah şu ormanı , yolun ağzı d i li olsa da söylese, kimbil ir kaç ço­cukluk sesini duydu senin, kaaç?

Ana sustu . Bir süre daha derince soluklanıp iç geçirdikten son­ra kazmayla küreğini omuzuna a!d l .

- Fazla oyalanmayahm yavrum, dedi . G ü n öğlen oldu. Daha bu gidişi n bir de dönüşü var. Babam bekletmeyelim fazla . . .

Çocuk, papuçlarım giydi . K i l im renkli k ı l çuvahm koltuklayıp doğru ldu . Kayal ıktan ayrı ldı lar.

, Ormanı çıktıktan sonra iki yan ı bolca ota, çahya kesmiş toprak bir yola girdiler. Ortalık delice yaban otu ve sıcak kokuyordu. K ı r ça­yı , keki , yavşan, kör yonca kokuyordu. Iri dal l ı kanaklar, otlar baldır­ıarı n ı döğüyor, kanak uçlarından incecik pamukçuklar uçuyordu. I leride bir karamık çalıs ın ın tepesine bir takcik kuşu tünemiş, h iç kı­mıldamadan duruyordu. O çal ıya çokça kuş konuyor olmalıydı . Te­pe dalları apak, akıtma kireçlenmiş kuş pislikleriyle doluydu çünkü. Yukarıda hava tutuşmuş yanıyordu. Ağaçlara ağmış gitmiş sarma­şıkiar, susuzluktan yorgun düşmüş kollar örneği, cansızdı lar. Yap­rakları bi rer ikişer dürü ıüp, ufalmışt l . Yaz ortaları olmasına karş ın, gerilerde gökyüzü i le ağız ağıza gelmiş, dumanh başları henüz kar yükünden kurtulamamış i ri Bolkar dağları görü nüyordu. Ve dağla­rın sivri likleri oralarda mavi göğün ukunu daha da yukarılara itmiş gibiydi .

'

Ana, gene önden yürüyordu. iOalg ı nd i. Her solukta bi r başka

428

• b

Page 428: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Agzıkörler

dünyayı yaşıyor, algı l ıyor gibiydi . Heran içinden geçen bir anı kıpır­tısınıj bir düşünceyi yakalamak istermiş gibi duyarlı bk gözde iki ya­n ına bakıyordu. Bakışları bazan dalg ınlaşıyor, bazan da dil ine vu­ruyor, konuşuyordu .

'- Şimdiye ayan o lmuştur babana geleceği miz oğul , ş imdiye ayan olmuştur mutlaka ... Dün gecedenben dimdik ayaktadır o şim­di . Ah Memedim, ah kocam! . . Nas ı l da şaşıracaksın oğlunu görün­ce kimbil ir, nası l da? . Bak bak, kara oğlum, Kara Mustafam büyü­müş, adam olmuş da, beni almaya gelmiş diyecek. Oğlum diyecek, Mustafam diyecek. Diyecek . . . Sabret Memedim, az daha sabret! . . Sana varıp; sana kavuşmamıza az kaldı . Sabret. . .

Mustafa çocuk, anasın ın konuşmalarından habersiz, geri lerde kalmışt ı . Önünde ard ı nda uçuşan kırmızı kanat l ı , boz benekli çe­kirgelere bakıyor, kuş taşlıyor, kovalıyordu . Yani yolcu luğu bir tür oyun etmişti kendine� Sonra da genlerde kaldığını farkedince h ız­lanıyor, körpe sıpalar örneği , baş ın ı sağ ına soluna çevirip döndü­rerek, bir koşuda anas ına yetişiyordu .

Ana, anı larla doluydu. Dalgın, kederli bir dünyada sessiz adı m­larla yürüyor, kendi kendine, az sonra varacağı kocasıyla konuşu­yordu.

- Yürümek, adı m almak nas ı l da yakışırd ı sana? Nası l da? . Oturmak sana yakışırd l . Herbirşeyin yönü-yakışığıydın sen. Tuttu­ğun baltaların sapına değme erkeğin avucu yetişmezdi . O çak­maktaşı kavların, bi leği taşların hala sandığımın dibinde durur. S ır­t ına aldığın ağı r odun yükleriyle nası l da karanl ıklan yüze yüze Çı­kar gelirdin Memedim? Nası l da? Kendi ellerimle elini ayağını yıkar yurdum. Terin erkek erkek, alçamlı bi r hoş kokard ı . Tütün sarış ın bir hoştu. Tütün tabakanı önüne açışın daha bir hoş . . . Hey gidi yok­luk, hey gidi . . . Bir t ırnak geçim uğruna insana binbir türlü takla att ı-

, ran yokluk, adın batsın . . .

Kad ın, anı lanna daha fazla batmaktan çekinirmiş gibi ' gene sustu. Derince soludu . Di l in in ucuna geliveren sözcükleri dertli dertli ah çekişlerin soluğunda koyverdi .

429

Page 429: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Çocuk geri lerde kalmışt ı . Renkli k ı l çuvalmın başın ın üstüne şemsiye örneği açmışt a . Baştanbaşa renk ve nakış yüküydü k ı l çu­val. Güneşte morlu , sarı l ! k ırmızıh , pembeli, yeşi ıli renkleiiyle ade­ta tutuşmuş yanıyo rd u .

Kad ın , kazmayla küreğini sağ omuzundan sol omuıu na ald ı . H e m yürüd, h e m de .kocasıyla konuşması nı sürdürdü.

- Kaç yı ı o ldu birbirimizi görmeyeli koca? Söyle kaç y ı l oldu? Tam sekiz y ı l deği l mi? Di le kolay, tam sekiz y ı l. . . Tam sekiz y ı ld ı r uğramadı m yurduna. A m a ş u yüreğimin çan ı , göğsümün gürültüsü hep senden yana vurdu, hep seni diye diye öttü. Bunca yı ldı r derdi­ni tuttu m senin Memed , bunca yı ld ı r . . .

Yürüyor, duruyor, sonra gene yürüyordu. Çevresine bakın ıyor, sonra tekrar duruyordu . Süzgün, kederli bakışlarla ormanı , havayı dinliyordu . Sanki o rmandan kulağ ına bir ses çalmışt ı da, o sesin geldiği yönü arıyor gibiydi. Yürüdüğü yolda, baldırıarına çarpan ya­ban otlarında, o muzları na değen i ri kozalakı l çamların dalı nda, uçan anların sesinde , geçmiş gitmiş ayların, y ı llar ın değişik koku­ların ı , binbi r anın ın ayr ınt ı ların ı görüyordu. Ormandan gelen uğul- -tu, çam pürlerine değen hafif yelin h lŞ ırtısl adeta yarı kaybolmuş bir dil le sesleniyordu ona. Anılar sarıyordu içini , anı lar . . . Yüreği yanı­yor, düşlerle, yitmiş gitmiş gölgelene doluyordu akl ı . Geçmiş y ı l la­r ın ağırl ığ ı bazan adı mlar ına vuruyor, bir yavaşlat ıp bir h ızlandm­yordu onu.

Ağlamaya başladı .

- Tümü bir kucak odun için, dedi . Tümü, olduğu olacağı bir ku­cak odun için. O odunlar sebebimiz oldu bizim. Bir t ı rnakl ık geçim sebebimiz oldu, Memedim. S ı rt ın ın yüküyle, s ı rt ın ın odunuyla vur­dular senL Gördüm, bi l irim , orman kolculan vurdu seni. Taşıd ı ğ ın

. odunları alkanma boyadı lar. Şimdi o odunlar kimin ocaklarında ya­nar kimbilir? Ben ise genç yaşımda göğsüm emizikli dul kaldım. Dul kaldı m di lsiz bir ana sabnyla. Nereye baksam, dul gölgeme erkek nefsi aşerer. Fakiriz , sofram ız kuru , ağz ımız ekmek görmez diye adı mız "Ağzıkörler"'e ç ıkmışt ı zaten. Şimdi sen öleli soframız daha da örümceklendi . Kimse bizi hukukuna almad ı . Adamlığına alma-

430

• b

Page 430: 4-Anne Hikayeleri

--------------------- AiJzıkörler

d i . Kimseler arayıp sormadı hey Memedi m. Nere gittiysek, hangi taşa başımız çaldıysak, hayatın kolayına geldik. Afitan geçtik, üst­ten geçtik geçtik de, netice de dağlarda kald ı mezarın , dağlar­da . . .

Hafif yokuşu çıkınca yüzüne azıcık yel değdi. Durup soluklandı biraz kadın. Havayı içinden içinden geçiri reesine iyice soluklandı . Sonra i leride, y ık ılacakmışcasına yan yatmış duran, kara gövdeli , yaşl ı , çok yaşlı bi r çam ağacına doğru h ızland ı . Kederli bir coşku, kederli bi r garip heyecan sarmıştı yüzünü şimdi . Koşmaya başladı bi rden. O koşuda omuzların ı döğen kazmayla küreğin tak ı rt ı ları duyuldu. Ama kadinii! sesi , o tak ırt i lan da bastırd ı .

- Geldik Memedim, diye bağı rd ı . Kalk! Kalk seni götürmeye geldik ! Yeter art ık, mezarın ın yörük sürü lerinin ayağ ın ın alt ı nda kaldığı , yeter. Köy mezarlığ ında sana göre yer gördüm, yer beğen­dim. Mezarın ı kazdı rd ım . Yeter art ık mezarın ın yazın ın , yabanı n yüzünde kaldığ ı . Yeter bunca yıld ı r otun, çal ın ın arasında yattığın, yeter . . . Kalk da bak, seni oğlun M u stafa'yla almaya geldik, kalk ! . .

Eğri , i ri , yaşlı çamın dibine varır varmaz omuzundaki kazmayla küreğini yere att ı . Çamın dibine yakın, üzeri kurumuş yaban otla­rıyla kapl ı uzunca bir toprak tümseğin üstüne attı kendin i . "Kalk," dedi , "Kalk! . ." Sessizce h ıçkırıyor, omuzbaşları o h ıçkınşta kocası­n ın gömüt toprağın ı döğüyordu.

Çocuk, az sonra çuval ın ı baş ın ın üstüne şemsiye örneği tut­muş, ağı r ağır çıkıp geldi . Bir anasına, bir de eğri çama bakt ı . Eğri çam çok büyüktü. Yaşl ı dalları genişçe bir alanı kaplamışt ı . Çocuk, başın ın üstünde tuttuğu renkli k ı l çuvalı eğri çamın dallarından biri ­ne attı . Sırt ını çam ağacına vererek b ir süre bekledi. Hiç görmediği , sesini bile duymadığ ı , an ımsayamad,ğı babasın ın gömütünün ba­ş ındayd ı şimdi . Uzun uzun ,anasına, anas ın ın kapandı ğ ı gömüt toprağına bakt ı .

Ana ise, oğlunun geldiğinden habersizdi sankL Hiç kakmaya­cakmış gibi de düşüp .yapışmışt ı otlarla kapl ı gömüt toprağı na.

431

Page 431: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Çocuk, neden sonra sırtını çam ağacından aldı . Ne yapacağını bi len yetişkin bir i nsan gibi ik i avucuna tükürdü. Kazmayı eline al­d ı .

- Çekil Ana!

Kad ın ın omuzların ı n sars ıntıs ı durmuştu. Ağlamıyordu. Yüzü, gözü kızarmışt ı , mosmordu. Ağı r ağı r doğrulduğunda, terli yüzüne, alnına, avuçları na gömüt toprağın ın kurumuş, moloz o lmuş otları yapışmışt ! .

Çocuk kazmayı vurunca, ana, eliyle gömüt toprağın ın üstünü usulca okşad l .

-Babanın ayakucu şurasıydı oğlum, dedi . Istersen önce aya­kucundan başla. Başucu ise şurasi . Yaln ız yavaş vur kazmanı , ya­vaş vurda incin mesi n babacığın ın toprağ! . . . i ncinmesi n . . .

çocuk geri ldi . Bir daha vurdu ; ,az sonra renkli k ı l çuvala doldu­rup da s ırt ında, g�ri köyüne taşıyacağı babasın ın kemiklerine u laş­mak için

Vurdu.

432

• h-

Page 432: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Deli Hatice

Osman ŞAH i N

"Kale gedıaı u'galanaır karmanı

Üç yastaa. yamamışam kanmanı."

Sen Kiraz'ı m . . . Işte gene çıktı m, geldim gölgene. Geçmişlerim sende sakl ı . D i l im senden usanmaz, sana muhtaç . . . Beni duyan, bi l in mi?

Işte , şu bedenlerin Nezi r'imin yaş ıt ı . Künyen onun künyesi . Karn ı m ona yüklüyken soktuyduk kökceğizini toprağa. I neeydin . Bir kuş konsa, belin çöker, eğili rdin. Üçü , dördü geçmezdi yaprak­ların ın sayıs ı . Hatırlan mı? Kış günleri kar binince tepene, elde me­ses, kim çıkar da gelip çırpardı dalların ın yükünü? Günbegün bü­yüdün . Gölgen al ı r oldu bizleri . Nezi r'im, dallanna aşı vurur: kara vişne u lard ı . Harman vakti geli r, döven sürmeye ; yaş sürgünler ke­serdi kökünden. Şimdi gene diplerin yeşi l sürgün tutar m ı?

Nezir'imi görür müsün? Hele bak bakal ım, neresinde bahçe­min? Hangi ağacımın dalında, hanmımın , çağ ı l lmın taş ında? .Be­nim gövdem yağdan yaştan çeki ldi . Oysa senin bedenlerine kolan sarsam kavuşmaz? Ip at ıp i lmeklemeye kalksam kendimi , boyum u laşmaz. Assam tasalanmı , şu dalann tire r mi?

Nezirim,' Nezirim, Nezirim . . .

433

Page 433: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Sen Ibrahimim,- bitmez eri mez gövdelim . . . O boylarına kap ılar yetmezdL Boyun "u lu"ydu herkesten . Dam başları seni tanı rdı . Kal­d ı rmadığm yuvaktaşı kalmazdı . Düğünlerde yiğitbaşı , sinsinierde pehlivandın . Önüne gelenle güreşirdin. Kavuşsa kavuşurdun� Diz­lerin yere gelmezdi. Ayarlarından üç dördünü ceketine sarar da çe­kerdin, ıbrahimim . . . B i r gün olsun o boylarına göre all ı yorgan dike­medim. Gü!lü çorap, pul !u uçkur öremedim. Esvap kestimse, göm­leklerin kaldı düğmesiz. Bedeninin andaçları aha üstümdeki dallar­da asıl ı . O koku ların ciğerimde deşin i r. A, kan izlerim, canlanmm suları . . . Bak, ananız gene' azı k getird i . Boyların ız neden görün­mez? O adların ız , ş imdi hangi sesin , kulakların içinde? .

Nezirim , ıbrahimim, Nezirim, ıbrahimi m.

Osman ı m m, adı veri lenim Osmanım . . . Sen en küçükleriydin , cacığ ım . . . Sancı babanı yokladığında, sen kırlarda oğlak güderdin . "Yazdı r, s ıcaktı r, kokar," dediler alaşafakta gömdüler onu. Toprak atmaya yetişemediydin kabrine, öksüzüm . . . Şu Toros'un i nlerlnde ateşinin kül leri yatar. Çan sesleri hala kulağımm ağzında. Şu pma­rm gözü seni sever de, seni tanı rd ı . Yengeciydın. Çamuruyla keyf eder, oynardm. Yunaklığımızm taşma otururdun . Dizlerine tef ge­rer, çalar çalar da söylerdin, a göbeğimin son bağ ı . . . Şimdi o ellerin edolanan sular nerede? Hangi seller kaptı da, çamurundan bOğdu gitt i , çobanı m?

Nezirim, ıbrah imim, Osmanı m . . .

B i r gün olsun, abdestsiz elleri me almadım sizi. Ağzınıza cünüp sütü vermedim. Vakti geldi , göğüslerim soldu. Ç ıktım dağlara dağ­lara . . . Ot yelmik topladım. Ekinlerde s ı rt ımda taşıdım. Hala soluk­larımzm buğusu yakar ense mi .

Kocam dersem, genç yaşta öldü gitti . Ne eşimi bilebildim, ne aşıml . . . Dul kaldım, şu dağın dört çatmanuı arasında. Kucağımda üç öksüz, sahiplenen ister. Soğuk olur kar yağar, yıl azgm! . . . Eller var, iki ayaklı" kul azgm! . . . Evime giren olur, teperne binip çöken . . . Geceleri mandal durdum kapı larım m ard ına. Gözlerime çöp ger­dim uyumadım. Bir kerecik açık başla çıkmadım, kara güneşin al- -n ma. Saçları mı yandan yarıp, taramadım. Gömleğimi sermedi n

• h,

434

Page 434: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Deli Hatice .

göreneğe . Beni diyen namusumu korudum. Yemedim, yedirdim. lçmedim, döküp yeşerttim. Dibinize kazık tuttu m gövdemi. Sizi diye diye büyüttüm canlarım. A, ekinimin ellikleri . . . Demek bizeymiş bu s ıcakla soğuklar . . . Yalanmış o günler . . . Meğer başkalar ın ın kini imiş üstümüzde öğünen .. . Al ı n yazım, kaderim değirmenin alt taş ı oldu mu?

Nezirim, ıbrahimim, Osmanı m . . .

Şurada kendi ocağ ım ızı yakard ık. Odun bizim, kü l bizimdi . Kimselere kötülük vermezdik. Yoksul ları öte itip yerlerini almazdık. Sakın ı rdık tütünümüzün dumanın ı başkas ın ın gözünden. Elirniz uzun deği ldi . Göz sürmezdik komşunun mal ına. Gün o lur, di l imiz kararı rd ı açt ığ ın el inden. Oklavamızı yalard ık ama, el açmazdık zenginin sofrası na . . . Vay g idi vayyy. Demek yere düşen yüzü de çiğneyen o lu rmuş . . .

Nezirim, ıbrahimim, Osman ım . . .

Dün gibi , bugün gibi . . . Hepiciği ayan beyan akl ımda . . . Na şur­da, şu derenin kenarında eğleşirdiniz. Küreğiniz işinizi severdi . Ka­nal açar, bent tutard ın ız bahçemize. Işte vebaliniz o günlerin boy­nuna. Hangi rüzgar esti getirdi bi l inmez. Kı l ıç gibi dört atl ı çıkt ı gel­di, şu mezarl ığ ın gediğinden. Omuzları kayışhydı , atları koşumlu. Urubaları. düğmeli , al l ı pu llu gümüşten . Hükümettenmiş namları meğer, mekanları şehirli .

Çift,e davut döğüldü. Vakitsiz ezan okundu. Tel lal sesleri tekrnil yu du çalkadı ortal ığı . Elirniz işini boşadı , kulağ ımızı yokladı . Bi r şey

, var ya, ne dedik? Ortal ığ ı sel bassaaa, gökte bulutun çekirdeği yok. Katım sayım var desek, dahaca vakti gelmedi. Yoksa Mehdi mi ine­cek gökten? Bir çekilecek mi var yukarı? . Aman kör şeytan, dağı ı dağ ı ı da g i t başımdan . . . Ve cümbür cemaat çıkt ık, vard ık, cami­ye.

Herkesin dili dolaşkınd ı ağzında. Kaygaııdı . Bir padişah laf ı , bir yukarı lafı edi l irdi . . . Ortalık karışkınmış meğer. Ortalık nere, yukarı­sı nere bi lmeyiz. Felek, bi lmek hakkın ı köretmiş bizlere. Urbalı lar­dan biri çıkt ı o rtaya; bir ayağı özengide. Ivedisi , ferman okuyasıy-

435

Page 435: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ' ----------------­

mış . . . "Eeeey millet . . ." der der de, bağırı r durmadan. Sesi kara, sesi çetinsek. "Duyduk duymadık demeyin . . . Seferberlik i lan olundu . Sancağı-şerif açı ldı . Padişah ımızın has buyruğu ; herkes asker olacak . . . Tarladaki çiftçi mesesiyle, dağdaki çoban asas ıyla, bu cenge kat ı lacak . . . Ümmeti Muhammet si lah başı na , gavur üstü­ne . . . "

Çiftçi mesesiyle , Çoban asasıyla . . .

B i r sürü hesap saymaya başladı ağızlar. "Kur'a"ymış meğer. i 3i 3' lü , i 3 i 4'lü , i S i 5'1L. . Yaşı tutan gidecekmiş . Işte o zaman akan yanlarımız üste geldi yavrularım .. . Ama gene de, bize ne yu­kandan, aşağıdan . . . Onlarla bir akanmız, kokanmız yok, demedik. Yiğitcek düştük ardlanna. Mezarl ığa gidi ldi . Toplu namaz k ı l ı nd ı . Yol ları mız ı n hay ı r-duası üstüne . . .

Aman dağ ard ına gideler de, yer alt ına gitmeyeler . . .

Dağ ard ı na gideler de, yer alt ına gitmeyeler . . .

Daha taze sabah ı n behri doğmadı . G ü n dağlara varmadı . Ana­ları ardınızda koydunuz da, aşıp gittiniz, şu dağların yüzünü. Çarık ayağ ın ızdayd ı , ter s ı rt ı n ızda . . . Analarla bir iyice sarmalaşıp kok­laşmadan. Konuşmamız ucu ucuna denkleşmeden . . . Gözlerimiz üç o ldu, dört o ldu ard ın ızda.

Daha çocuğumuzun dambaşlan düğün-düzgün bi lmeden . . Eşi­ğimize ince gelin inmeden. "Oğul" bal ı tatlı olur, torun yüzü görme­den. Ağlamamız işte aynen böylesi . . .

.

Nezirim, ıbrahimim, Osmanım . . .

Oymuş meğer . . . Tam beş kış geçti aradan. Gidişieriniz de oldu da, dönüşlerin iz olmadı yavrular.

Bural ığa gelip-gide adlanm da, Deli Hatice'ye kavuştu mu, ölü­leri m .

. Neziri m , ıbrahi mim, Osmanım . . .

Haydi canları ım, canlanl im . . . Bak ananız gene azık getirdi. Sizi bekler. Bekletmeyin sofrasın ı , sabı larım. Oturun, yiyin . . . Yiyin yav-

.436

• b

Page 436: 4-Anne Hikayeleri

-----------------� Deli Hatice

ru larım, yiyin . . . Için , su lamn . . . Soframza kuşlar-karıncalar Çökme­den . . . Şu taş Nezir'im içi n ; Nezirim, Nezırim , Neziri m . . . Şu ibra­him'im için , şu Osman' ım . . . Kuru bağı rlarım da et tahtasına döndü mü? Kurban olsun taşlanan böğrüm . . . Her biri nize, kurban . . .

Nezirim, ıbrahimim, Osmanım . . .

Vay gidi vay . . . Demek, ölüler anası o lmakmış kaderim. Demek, şanımız kal ın , alnımız genişmiş kanuna, yazıya. Şimdi o fermanı ! beyleri n-Paşaların boylan neden örtük bizlere? Atları neden gö­rünmez? A, görünmezin görü nüründeki sakl ı lar . . . Sonunda ettiği­nizi bil i r misiniz? DOğurduğum seneleri , kur'alara koyanlar şimdi neye bir dil bağ ırnız olmaz, sizinle?

Dağlar . . . A, çiçeği sulu dağlar . . . Sizi kim diker oraya? Temaşa­nız kime göre? Önünüz neden beni tan ı r da, ardın ız kimi saklar?

Topraaak . . . A, toprak . . . S , rtın kulağın duymaz mı? Görmez mi­sin halimi? Daha ne tutarsın beni üstünde? Neye uğrayıp bir yokla­man o verdiğin emaneti? Ağzımdan çekip alsana canımı? Yoksa­ma senin s ı ran, kararların hep bu mu? O kadar günah l ı olan ben miyim? Ne oldu? Sen de mi yoks

'u llaşt ın? Kefenleri n mi tükendi?

Sık ınt ıma doyurdu n mu sonu nda ; acı i le , ölüm i le, diri m i le . . .

Nezirim, ıbrahimim, Osmanım . . .

Izleriniz sahibini bi lmedi . O g ü n b u gündür, ananızın içi gece, yüreceği kir . . . Ağızlanm tad ını unuttu . Dişim yerinden usandı , çıkt ı

. döküldü . Acıyan yerim ayrı oldu, acıkan yerim . . . Her Allah ' ın günü düşüm al ı r sizleri . "Ana, geleceğiz" dersiniz. Inanı rım. Bugün yarın ,

. bugün yarın . . . Ha geldi ha, ha gelecek ha. Bekliye bekliye kanı m suya kesti , canım umutluğa . . . "Ana açız" dersiniz. "Ana sususuz . . . " Saç kül ledim, saç indirdim ocaktan. Ekmek attım, hamur vurdum sabaha. Yün eği rdim. çifter çifter çorap ördüm, oğullarım giysin di­ye. Sandık açıp puşu vurdum, yavru lanm gelsin diye . . .

Nezirim, ıbrahimim, Osmanım . . .

Gittiğiniz yerleri bi r bir sorup yerledim. Gelen geçenden gözüm size cayar . . . Sorarım; kimi , "Kafkas" adı söyler, kimi , "Arap uşa-

437

Page 437: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

ğı"mn içini . . . "Kanal" derlermiş adına. K ıbleymiş yönü. Kummuş al­t ın ız. S ıcakmış üstünüz. Oysa buralıkta bahçeniz, ıı,k güneşin al­nmda. Toprağ ı mız çatlad ı ; her yanları ağzı kara . . . Kendi kanalı ­mızdan söküp aldı lar da, hangi kanallara körpe canlarınızı bast ı iar, kurbanlanm . . .

Nezirim, ıbrah imim, Osmanı m . . .

B i r fermanmış dGmek sebep o lan . . . Şimdi evleri miz ölgüıü . Başlarımız kefeniL Her yanlarımız derde kovan . . . Ağıtlanmız ağar­d ı , sesleri miz kamaşt ı ölümlerin ardmdan.

O gün bu gündür, yolunuza azık taşır ananız. Öldüğünüze ge­ne de güvencim yok benim. Kirazınızın dibi çeker beni . Nere bak­sam, akl ım size basar, el lerim sizi tutar.

Neden susan, a toprak? Oğullarım nerende? Hangi ucun taşla­rın altı nda? Otlar mı biter üstünde , kökler mi sarar alt ını? Cinsi ne? Kanlannı emen çiçekleri , şimdi kimler koklar, kimler takar yakası­na? El leri ne , saçları na kına 'yakan kim şimdi? Sizler öldünüz de, halay başı nda mendi l sallayan kim oldu a, canlanm?

Nezirim, ıbrahimim, Osmanı m . . .

, Çift mi koşarlar üstünüzde? Buğday mı ekerler? Harmanla'n ki­

me göre savru lUr? Kervanlar mı çeker tanesini? U lu çanları güm­bür gümbür ne söylerler de yerler susar, gök dinler?

"A-gam zen-gifl , Pa-şam zen-gin . . . "

Ne-zi-rim , Ibi-ra-mım, Os-ma-nım . . .

438

. b

Page 438: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Balkon

BALKON Ömer Seyfettin

Muhsin Bey sofradan kalkınca, büyük ceviz büfeye dayanmış kendi lerini gülümseyerek dinleyen hizmetçiye :

- Elehi , nargi lemi kameriyeye getir, kahyeden evvel. . . Haydi çabuk.

Dedi . Sonra sofradaki lere döndü:

- Çocuklar! S iz de oraya gelin !

Hamdune Han ım - na.rin, süzgün , yaşl ı bir kadın - elmasını soyuyordu. Gözlerini kaldırmadan itiraz etti :

- Daha mehtaba bir saat var. Karanl ıkta ne yapacağız?

- Burası cehennem be !

- Orası cennet mi?

- Isterseniz gelin. Ben burada yanarnam.

- Uğurlar o l�un .

. Bu, şişman bir adamdı ; ihtiyar bir şişman ! Sallana sallana kapı­dan çıkt ı . Tekaüt o lduktan sonra doktorlara inat oburluğa, nargile­ye bir nihayet vermemişti. K ı r sakaimın, daha dökülmemiş kır saç­Iann ın altmda kıpk ı rmız ı , şiş yanakları onda yalancı bi r s ıhhatin daimi sevincini alevlendirird i . Halbuki on senedir iyi olmaz bir kalb

439

Page 439: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---==---------------­

hastal ığ ından mustaripti . Maddi ıztı rabı manevi neş'esini bozma­mışt ı . Hamdune Han ım, kocasın ın aksi , çok küskün b ir kadınd ı . Her an sebepsiz bir e lem, b i r s ık ınt ı içinde yaşard ı . M eçhul bi r matem sanki ru hunu ebediyyen karartmışt ı . Daima sinirl i , az güler,

' hep heyecan içinde . . . Köşkün kap ıs ı ndan kazara postacı geçse sapsan kesil ird i . Gece gündüz bir felaket haberi bekler gibiydi . Sa­ğındaki oğluna:

- Maşallah , hepimizden genç . . . Dedi . - Genç, deği l , içi ferah ! - Ya yemek yemesine ne dersin? - Fena. Ama ne yapal ım? . "Allah sekizde verdiğini dokuzda

almazmış !" Böyle rahat felsefere dayandıktan sonra . . . Delikanl ı n ın karşıs ında havlusunu katlayan genç kız: - Aman siz de h ep beybabamla uğraş ı rs ın ız . . . Dedi . Sofranın üzerindeki lambamn kırmızı abajurundan süzü­

len ziya içinde i ri , mavi gözleriyle, kumral saçlarıyla harikulade gü­zel görünüyordu. I nce, keten bluzun alt ından, i ri , gürbüz, munta­zam bir vücudun , geniş bir göğsün şekli sanki taşıyordu. Bu Ham­dune Hanım' ın qaha memede iken al ıp kendine evlat ettiği bir kızd ı . Tam on sekiz sene Muhsin Bey onu Suad'den ayırdetmemiş, belki daha ziyade sevmişti . Bu muhabbet karş ı l ık l ıyd ı . Ai le içinde M uh­sın Bey'in taraftan , hatta fedakan Resan'd ı .

Hamdune Han ım: - Sahi s ıcak. Ben de burada duramayacağım! Dedi. Suad sordu : - Nereye anne? - Babanın yanma .. . Siz de gelin ! - Geliriz.

440

Page 440: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Balkon

o çıkınca, iki genç yalnız kald ı lar.

Resan arkas ı na dayanmış, gözleri penceri nin d ışarıs ındaki simsiyah bir duman gibi görü nen geceye dalmışt ı . Suad sandalye­sinden doğruldu . Onun önüne geldi . Yemek masası na dayand ı . Resan' ın gözleri hala dald ığ ı yerden kurtu lamıyordu. El ini tuttu.

- Bu dalg ı nl ık ne, Resan?

- Hiç.

- Söyle söyle.

Genç kızın gözleri sanki yorulmuştu. Suad' ın el lerinden çektiği eliyle gözlerini oğuşturdu .

- Bu karanl ıkları hiç sevmiyorum. Bana öyle geliyor ki , bütün felaketler hep bu y ı ld ızsız, ays ız gece'lerin içinde sakl ı !

- Gayet şairane, yani gayet yanlış bir fiki r.

- Ne ise, ben burada oturacağım , istersen sen bahçeye çık.

- Ben de burada otururum, cicim.

Şık, genç, demin annesinin kalkt ığı sandalyeyi Resan'm yanı­na çekti . Beyaz fanile pantalonun üzerinde ince, lacivert bir ceket vardı . Cebinden narin bir tabaka çıkard ı . Içinden bi r sigara ald ı , genç kıza verdi .

- Istemem, canı m istemiyor . . .

- AI, al, karanl ık düşman. lçmeğe başlayı nca i ster!

Sigarayı kendi eliyle Resan' ın güzel dudaklanna dokundurdu . Bir kibrit çaktı . Evvela onunkini , sonra kendisininkini yaktl . Ç ıkan dumanlar içinden derin derin birbirlerine bakt ı lar. Küçükten, pek küçüktenberi sevişiyorlard ı ! Suad :

.

- Yalnız karanlık deği l , dedi , sende başka bir şey var.

- Ne gibi ?

441

Page 441: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -��--�-------�..."...;.­

- Halinde bir d u rgunluk.

- Hiçbi r şey yok!

- Var, var, söyle .

- Ne olabi li r?

-Bili r miyim?

Resan aral ık kapıya baktı :

- Tabii, zaten sana söyleyecektim.

Dedi . Suad duraksadR :

- Söyle Resancığ ım.

Içeri gi ren h izmetçi kız tabakları toplamağa başladı . Büfenin önüne istif etti . Örtüyü kaldı rd ı . D ışarı çıkınca:

Suad tekrar:

- Ne söyleyeceksin bakalı m?

Diye genç kıza şefkatle baktı . Resan öyle ince yapmacıkı l , akt­ris tavırl ı , sahte bir kız değildi . Son derece hassas, doğru, samimi, serbestti . Ağ ır bir seda i le :

- Artık evlenmeliyiz, Suad . . .

Dedi .

- Elbet, Resan'cığ ım. Bu zaten bizim yegane emelimiz deği l mi?

- Evet, fakat hemen evlenmeliyiz, hemen. Bu ay, hatta. bu h af­ta içi nde .

- Iki üç ay kalmaz diplomamı alacağım. Daha mektepte iken evlenivermek bana bi raz mahalle çocukluğu gibi geliyor.

- Mecbüru?:.

- Niçin?

442

• b

Page 442: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Balkon

� Çünkü . . . Genç kız gözleri ni önüne indirdi . Uzun, kumral kirpikleri gözle-

rini göstermiyordu. - çocuğumuz doğacak! Dedi. - Gebe misin , cici m? - Evet. - Pekala, öyle ise, hemen evlenelim. Sakın üzülme. Bu ay, bu

hafta değiL . HemE!n yarın ! - Yarın m ı ? - Yarın val iah i . . . Birbirlerine sarı ld ı lar. Suad dikkat etti. O daha ziyade güzel leş­

miş , büyümüş, kadmiaşmış, bir harika olmuştu . . . - Resan'c ığ ım, sen biraz yukarı , yahut bahçeye çık, ben an­

nemi çağı ray ım. Hemeo meseleyi açayım. .

- Fakat. . . - Fakat ı , makatı yok. Bi liyorsun, ben sab ı rs ız ım. Sabaha bir-

şeyi b ırakamam. Hakikaten Suad son derece aceleciydi . Akl ı na geleni yapar,

ani, asabi hareketlerle herkesi şaş ı rttı . Erenköyü'nün en namdar bir sporcusu say ı l i rd I . Cesurdu . Ufak bi rşeyden heyecana gel ir , ehemmiyetsiz bir laftan büyük bir kavga çıkarır, en teh likeli tecrü­belere gözünü k ı rpmadan atı l ı rd ı . Resan' ı n kalkmasm ı bekleme­di.

- Eleni ! . . Diye seslendi. Hizmetçi kız gelince; "Git, annemi çağır, hemen

gelsin !" dedi . Resa�' la tekrar kuc�klaşt ı lar. , Harlldune Han ım odaya girer gi rmez : "

443

Page 443: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­- Ne var Al lahaşkına, Suad?

Diye durdu . Yüzü sapsarı kesi lmişti . Meçhulden ürken bu ka­d ın için "Çabuk, hemen, "şimdi" gibi kelimelerin içinde mutlaka bir felaket gizliydi . Suad:

.

- Otur, anneciğim, sana sevinçli bir şey söyleyeceğim . . .

Dedi .

- Söyle bakayı m . . .

- Ben Resan' ı alacağım.

Solgun kad ı n ı n yüzü gülümsed i :

- Hay ı rd ı r i nşallah , rü'ya m ı gördün? Böyle birdenbire . . .

- Yok, hakikat. Hem de hemen yarın alacağ ı m . . .

- Aman, Suad deli l iği b ı rak. Bu acele ne?

- Anneciğim, sen benim tabiat ımı bil i rsin. Aklı ma birşey koy-dum mu , hemen yapmalıyım.

- Ey Resan'a birşey söyledin mi? . .

- O da beni seviyor !

- Pekala ama, hazırl ıksız, nişansız, filan . . . Herkes bize deli di-yecek . . .

- Ne derslerse desinler, herkes benim umu ru mda deği l !

- Yok,. yok, b u o lamaz.

- Olacak, anne ! . . Söyle, sen bu izdivaca razı değil misin?

- Tabii razıy ım . . .

-:- O halde yarın ın, öbürgünün ne ehemmiyeti var?

- Vakıa hiç . . .

- Öyle i se niçi n beni kınyorsun?

Hamdune Hanım oğluna gülümseyerek bakt ı . Bu şımarık ço-

444

Page 444: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Balkon

cU,k onu gönlüne hakimdi . Doğduğundanberi ne isterse yaptı r ırd ı . Yavaş yavaş içinde b i r sevinç duynu. Resan' ı da kendi kızıymış gibi severd i . Hakikaten bu , mes'ut bir izdivaç olacakt ı . Yuvanı n kuşlan başka yerlere gitmeyecek eski ahenk bozulmayacaktı , damat gibi , gel in gibi yabancı ruh lar bu küçük ailenin harimine girmeyecektL

- Memnunsun ya, anneciğim.

- Çok.

- Şimdi Resan' ı çağı ral im.

- çağ ır.

Suad, d ışarı f ırlad ı . Resan', aldı , getirdi . Ciddi kız kıpkırmızıy­d i . Hamdune Hanım onlara birçok güzel sözler söyledi . Kendi his­siyat ın ı anlatt ı . Art ık sinirieri geçmişti . Gülüyordu. " Işte ben sizi bu akşamdan itibaren birbirinize veriyorum!" dedi ve Resan'la Su­ad' m ellerini bi rleştirdi .

- Fakat bir halka olsun takamıyorsunuz. Suad bu senin deli li-ğin . . . diyordu .

- Güç olsun da, geç o lmasın , anneciğim.

- Haydi deli . .

Konuşurlarken d ışarıda, kameriyedeki Muhsin Bey'i unutmuş­lard ı .

Suat :

- Babam b u karanmızı duyarsa kimbi li r n e kadar sevine-cek!

Dedi . Hamdune Han ım:

- Çı ld ı racak!

Diye güldü . O vakit Suad'a bir fikir geldi . Annesi ona bu karam söyleyecekti . Sonra kendi leri de onun karşıs ına çıkıvereceklerdi . M uhsin Bey gayet şen , gayet neşeli , adeta çocuk gibi bi r adamdı . ' Ailenin ası l reisi Hamdune Hammd! . Hatta bu izdivaç için Muhsin

445

Page 445: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­

Bey'ni reylne bi le �üzum görmüyorlard l . Yaln ız nası l sevineceğini görmek için haber vereceklerdi .

-- Anne, dedi . Sen şimdi babamın nargilesini yukarıya gönder­ti rsin. Biz de Resan' la beraber balkona çıkarız. Perdeleri indiririz. Sen işi açarsın . O çocukça sıçramağa, ellerini çırpmağa başladığı

, zaman biz arkası ndan çıkıveri riz.

Resan bunu istemiyordu :

-- Tiyatro oynar gibi . Ne olacak sanki bu !

-- Hiç, Resan'c ığ ım. Babam seni de , beni de kucaklayacak, öpecek, işte bu !

Hamdune Han ım:

-- Babana birdenbire sevinçli b i r haber vermek yasak Olduğu-nu unutma!

Dedi .

- Yavaş yavaş açars ın .

- Peki . . . Bari s iz önden ç ık ın . Ben de onu yukarıya alayım.

-- Haydi anneciğim , benim cici anneciğim .

Suad kocaman bi r bebek beceriksizliğiyle annesine sarı ldı . Kı rlaşmiş saçlarından, soluk alnından öptü. Annesi d ışarıya çıkın­ca aynı şefkatle Resan' , kucakladı .

- Fakat, Suad, ben b u balkona saklanmayal ım, diyorum.

- Niçin , cicim?

- Yapma Resancığ ım. Mes'ut mes'ut güleceğiz. Babamın se-vincini seyredeceğiz. Sana artık nas ı l sataşmayacak, neler söyle­meyecek? Geli n hanım, gel in hanım, diye.

-- S4at , �alko na çl�rnayaIJm.

--Yapma cicim. -, . . ; , � Çıkmayal im.

446

Page 446: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Balkon

- Haydi , haydi . Babamdan evvel davranal ım. B izi görme-s,in .

Delikanl ı Resan'in kollarından tuttu . Adeta onu zorla sürükledi . "Seni karanl ığa al ışt ı racağı m" d iyordu. Yüksek bir merdivenden çıkt ı lar, yüksek tavanh bir salondan geçti ler. Suad ortadaki lamba­yı açt ı . Iki pencere arasındaki balkonun ağır perdelerini indirdi. Kö­şedeki bir koltuğu açık pencereye doğru çevirdi . Tam bu s ı rada Eleni de büyük beyin nargilesini getirmişti . Suad onu da yerine koy­du.

- Haydi şimdi aktörleri bekleyelim, diye Resan' , balkona çek-t i .

Hava son derece karanl ıktı . Civar köşklerin aydınl ıklan can çe­kişen ateş böcekleri gibi hasta, donuk bir ziya i le parl ıyordu. Suat

, yannki karıs ın ı kucakladı . Genç kız, gözlerini yummuştu . Açsa san­ki yaşlar dökü lecekti . O kadar mes'utlu.

w w w

- Rutubet var.

- Siz zaten hep beni rahatsız etmeğe çal ış ı rsınız. Yemeğime karış ı rs ınız. !çirtmezsiniz. Uyutmazsın ız. Sanki dünyaya kazık ka­kacakmışım gibi !

- Burada otursak ne olur?

Muhsi n Bey pencereye dönen ko�uğa çöktü. Hamdune Hanım nargi lenin marpucunu çözerek kocasına uzatt ı :

- AI memeni !

- Haydi bakal ım bunu da çok görün.

Konuşmağa başladı lar. Hamdune Hanım, daima meyus yaşa­yan sinirl i i nsanların neş'eli zamanlarındaki heyecanl ı tavı rlariyle yavaş yavaş işi açıyordu.Suaı' ın büyüdüğünden bahsetti . Çabuk evlenirse çok iyi o lacakt ı . Fakat Resan'a h iç kıyamıyordu . D ışarı vermeyecekti . Muhsin Bey: " Iç güvey alı rız" dedi . Fakat Hamdune Hanım, Suad'e de kıyamıyordu. Muhsin Bey: "Gelini de yanı mıza

447

Page 447: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

alı rız" dedi.

Hamdune Han ı m :

- B u kadar uzun külfetlere n e , Iüzum var? diye güldü. Ben bu meseleyi birdenbire halletmenini kolay ım buldum.

- Nası L .

Yan ımıza ayrı bir iç güvey, ayrı b i r gelin alacağımıza . . .

- Ey?

- Suad'e Resan ' ı al ıveri riz, vesselam.

Muhsin Beyin marpucu elinden düştü. Ağ ı r hareketlerle onu yerden al ı rken :

- Ne münasebetsiz şeyler düşünüyorsun, han ım!

Dedi .

- Neden münasebetsiz olsun .

- Münasebetsiz ya!

Balkondaki aşıklar da, .tıpkı Hamdune Hanım gibi, bu bekleni l­mez tavırdan şaşırmışlard ı . Muhsin Bey'in sevineceğini, el lerin i birbirine çarparak çocuk gibi kalkıp ,hepsinin boynuna sanlacağın ı bekliyorlard ı . Hamdune Hanım, konuştukların ı işiten balkondakile­ri çok üzmemek istedi :

� Sen uyuyorsun , Bey!

Dedi.

- Ne demek?

-:- Ben Suad'le Resan'ı bi rbirlerine verdim bile !

Muhsi n Bey, bu sefer marpucu el inden att ı . Doğru ldu . Yüzü kıpkırmızı oldu .

- Bu izdivaç kat'iyyen olamaz!

Hamdune Han ı m yine sinirlendi :

448

• b

Page 448: 4-Anne Hikayeleri

-------------------- Balkon

- Oldu bi le . . .

Dedi .

- Olamaz, diyorum . .

I htiyarın çehresi fena halde bozulmuştu . Balkondakilerin kalb­leri çarpıyordu. Bu hiç beklemedikleri müri'laneat onları şaşı rtmışt ı . Resan h ıçkırmağa başlad ı . Suad onu öpüyor: "Korkma cicim. Ne ehemmiyeti var? Yarın senin le burayı terkeder, başka yere gide­riz , " diyordu . Hamdune Han ım da içeride kocasıyle münakaşayı azıft ı lar. Muhsin Bey, bir türlü niçin bu izdivaca razı olmadığın ı söy- '

lemiyordu .

Karıs ı· onu zorladıkça yalnız : "Olamaz, olamaz , ben sağken buna imkan yoktur!" diye bağırıyordu . Hamdune Han,m, n�hayet iki gencin birbirlerini sevdiklerini, izdivaç etmezlerse bedbaht olacak­lan nı söyledi :

- Sebebsiz bir mümaneatle iki genci meyus etmekten ne fay­da?

- Sebep var, diyorum, ı srar etme!

- Söyle o sebebi !

- Söyletme, diyoru m !

-- Söyleyeceksin !

o vakit Muhsin Bey boğuk bir sesle karıs ına:

- Madem ki istiyorsun, söyleyeyim işte, dedi . Hani yirmi sene evvel , h enüz seninle yeni kan koca iken ben ızmir'e malmüdürü tayin olunmuştum. Hat ı rl ıyorsun ya?

- Hat ı rl ıyorum.

- ıstanbu l'dan yaln ız gittim, sen gelmedin .

- Evet.

- Sana h er hafta mektup yazdım, çağ ı rd ım, yalvard ım, yakar-d ı m gelmedin .

- Gelernezdim. Annemi ölüm döşeğinde nas ı l b ı rakı rd ım?

449

Page 449: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­

- Işte o bir sene içinde ben sana kızdığımdan ızmir'de başka bir kad ınla evlenmişt im ! . .

- ! ! ! . .

- B u sı rrı tam yırmi sene sakladım. Yine senin zorunla söylü-yorum. Bu kadın doğururken öldü . Resan işte onun kızıdır. Suadiın kardeşidir. An-Iadı n mı ?

Hamdune Hanı m bembeyaz kesi ldi . Balkonda büyük bir gurul­tü , acı bir feryat koptu . Kan koca, ikisi de yerinden sıçradı lar. Per­deyi açt ı lar. Resanla Suad birbirlerini parçalayacaklarmış gibi bo­ğuşuyorlard ı .

- Olmaz, dur!

- B ı rak, beni b ı rak!

Resan i nanı lmaz bir hamle i le sporcu genci balkonun eşiğine çarptı , sonra adeta beyaz bir alev gibi balkonun kenarından karan­hğ ı n içine fı rladı . Bahçenin çaki llarma düşen b�r vücudun derin , ağı r sesini dehşetle duyduiar. Suad , daha doğrulmamişt ı . Muhsin Bey ellerini boğa.zına götürdü . Birdenbire arkası üstü yuvarlandı . Hamdune Hanım, onu oturtmağa çal ış ırken gayr-i ihtiyari gözlerini balkona çevirdi . Oğlu, sevgili Suad' ı da l<orkunç karanlıkarın içinde kaybolmuştu.

***

Biraz sonra . . . Siyah ağaçlar ın arkasından doğan kan renginde bir ay, balkonun kenarında, �-<endini tutmak isteyenlerin arası nda, saçları dağ ı lmış , gözleri yerleri nden fırlamı ş , san , perişan bir hayal in aşağıya bakıp kahkahalar att ığ ın ı gördü . . .

450

Page 450: 4-Anne Hikayeleri

__________ �=m= _____ _=__ İlk Namaz

.� Aralik 1 320

NAMAZ Ömer Seyfetti n

Oh, bu sabah ne kadar soğuktu, yatağ ımın hararetlerini terket­tiğim vakit, çı lg ı n f ır1lnalarla haykı rarak, tehditkar rüzgarlarla cam­lan döğerel" gecen gecenin bütün bürOdetinl massetmiş olan so­ğuk terliklere ç ıplak ayaklarımı sokunca, içimde bakıyye-i leyl bi r üşümenin titrediğini h issettim. Hizmetçim tabii uyuyordu , onu bu yakıcı soğukta sıcak yatağından kald ı rmağa acı rd ım. Odamın ka­pıs ın ı açtım: Dışarıda kesici ve parçalayıcı k ış ın , müfteris soğukla­rı yüzümü ve el lerimi tokatladı lar. Bu merhametsiz tokatlar ın alt ın­da kol lar ım! sıvadım. Abdestimi ald ı m. Odama dönünce yalancı bir sıcakl ık, bi r nefes-i teselli gibi , havlunun alt ından kolları ma, yü·· züma, ıs lanmış saçlanma temas ediyordu. Daha fecr-i sadık uyan­mamiştl . Fecr-i kazibin donuk, k ı rmızı sükOneti gecenin seradik-i . zalam-ı baridini parçalayarak büyüyor ve genişliyordu . Pencereye dayandım. Önümde, tır-i payimdeki bütun evler, ebedı bir uykunun uyanı lmaz kabusların ı itmam ediyor gibi camid ve bı-hayat, duru­yoriard ı . Deniz, na-mahdut bir incimad-ı laciverdı i le uyuyor ve fec­rin zail gölgeleriyle titreyen uzak ve sisli sahi llere beyaz dalgalarıy­le nih ayetsiz bir haU- ı fas ı ı çiziyordu .

Evlerin arasında fakir ve naçiz, fakat bir azamet-j ma'neviye ile semaya doğru yükselen Eski Camii 'nin küçük ve i htiyar minaresi daha boştu . Sonra . . . Bu dakika-i ezeliyette, bütün o intiha-j leyal

451

Page 451: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

sincabi zu lmetler, mai bir .şeffafiyet-i sürh gibi takattur ederken, minarenin şerefesinde genç müezzinin zı ll-ı zaifi hareket etti. Ben h ırkama bütün bütün büründüm. Soğuktan büzülmüş ve 'mütefek­kir, bu kainat-ı melU l ve esmere karşı unutulmaz bir hitab-ı uluhiye­tin hatırası gibi derinden akis ve ruh umu lerze-riz-i haşyet eden ezanı dinlerken , onbeş senedir kalkabildiğim bu büyük ve mebşu'-I ruhaniyet sabahların birincisini düşünüyordum. Ah, onbeş sene evvel . . .

***

Şimdi muhit-j tesellisinden ne kadar uzak buiund�ğum annem, dünyada en sevdiğim, dünyada yegane prestiş ettiğ im bu vücud-ı muhterem, işte derhatır ediyorum, onbeş sene ewel Qeni i lk sabah namazına kaldı rm ış idi . Galiba yine böyle bir kışt ı . Onu n odasına bitişik o lan küçük odamdaki küçük karyolamda uyurken bir buse-i esma u har gibi alnı mı okşayan nazik eliyle, nazik ince parmaklarıy-

, le saçlarımı tarayarak:

- Haydi Ömer'ciğim kalk, demişti , kalk, haydi yavrucuğum.

Ben gözlerimi açmıştım. Köşedeki küçük yazıtlanemin üzerin­de yanan küçük gece kandili - ah bunu unutamam, bu bir kedi ka­fası idi - iki pencerel! olan odamın beyaz, muşamba perdelerinin esmerlikleri ni aydınlat ıyor ve yeşil camdan gözleriyle bakıyordu.

- Fakat anneciğim, demiştim, daha gece . . .

Her vakit öptüğü yerden , sol kaşımın ucundan tekrar öpe­rek :

- Yok yavrucuğum, saat oniki , sonra vakit geçer . . .

Diye koltuklanmdan tutarak kaldırdı . Içi fanileli küçük terlikleri­mi giyerek ve gözlerimi yumruklarımla uğuşturarak onu takibeHim. Karanl ık sofada bir lahza da geçerek odasına girdik. Bağdaş kur­muş bir zenciye benzeyen siyah ve alçak soba gürü ltüyle yanıyor­du .

- Aa . . . Pervin de kalkmış . . .

452

Page 452: 4-Anne Hikayeleri

------------------ İlk Namaz

Pervin - hizetçimizdi - elindeki sarı güğümü sobanın üzerin­den indiriyordu. Onun kalkacağı na hiç ihtimal veremezdim. Annem demişti ki :

- Pervin her sabah kaıkar. Ben h iç kalkmad ığ ım halde onun her sabah k�lkması na taac­

cüp ettim. H ı rkamı ç ıkard ı lar, kollarım ı sıvadı lar, abdest leğenin in \ yanı na çömeldim anneciğim :

- Öyle yoru lursun, diye küçük bir iskemleyi alt ıma koydu, ona oturdum. - Haydi , besmele çek! . . Pervin ı l ı k suyu el lerime döküyor, annem baş ucumda. - Yüzünü . . . Kolların ı , y ine üç defa . . . Diye f ısı ld ıyor, u nuttukça: - Aa, hani maşma mesh? .. ,

Gibi ihtarlarla yanl ışlarımı bana tekrar ettiriyordu . Abdest bitin­ce annemle beraber yavaş bir sesle namaz duaların ı okuyarak kol­larım ı ve yüzümü kuru !ad ık, Pervin de ayaklarım ı kurulad ı . Ve ço­raplanmı giydirdi . I s ınmak için sobanı n önüne gitmiştim. Arkama dönünce, annemi , arakiye seccadeyi açıyor gördüm . . . Sonra başı ­na yeşil baş ö rtüsünü örterek beni çağ ı rmışt ı :

- Gel . . . Gittim . Küçücük ben, onunla bir seccadede, bi r yavru samimi­

yet ve saadetiyle o muazzez, hassas anne vücudunun yan ında durdum. I ki lal< ı rd ı i le , bana, yapacağ ım ı , evvelden öğrettikleri ni tekrar etti :

- Iki rekat sünnet. . . . Gece öğrendiklerini zammet, unutmad ın ya? . .

- Hayı r. . . - H aydi . . .

453

Page 453: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

O, iftitah tekbirin i el lerini omzularına kaldı rarak kad ı n gibi ya­parken , ben de gayr-:i i htiyari onu taklid etmiştim. Sünneti bitirdik­ten sonra, bana , gözlerinin nCışin ve nafiz bir tebessümü i le güle­rek :

- Yavrum, demişti , sen kad ın mıs ın . . . Kad ın lar öyle başlar, sen �rkeksin , el leri ni kulaklarına götüreceksin .

Ve hararetli e lleriyl� benim küçük e llerimi kulaklarıma kaldı ra­rak :

--- I şte böyle .. .

Diyerek erkek iftitah ını öğrett i . Ben de tekbiri öyle al ıp annem­den farkım ı , niçin erkek olduğumu , erkekliğin ne olduğunu , erkek olmanın yaln ız küçük k ızlar ı döğmek ve onlara hakim olmaktan başka da farkları o lacağ ın ı düşünerek namazı biti rdim .

Dua ederken sordum ki :

- Nas ı l dua edeceğim anne . . .

O dua ediyor ve dudaklan hareket ettikçe baş örtüsü de i htizaz eder gibi o luyordu . Baş ın ı sailaçiı , duas ın ı bitirdikten sonra, daha hala hat ı r ımda:

-"- Eweia Islam o lduğum için ey cenab-ı vacibü'l-vücut hazret­leri sana hamd ederim, de . . . Sonra vatanımızın düşmanların ı peri­şan etmeni senden istirham ederim, de . . . Sonra da bütün eziyet çe­ken, hasta o lan, felakette bulunan, fakir olan Müslümanların sela­met ve s ıhhatlerini senden temenni ederim, de . . . kendin için, kendi iyi olman ve şeytanı n yalanlarına aldanmaman için dua et!

Demişti. Ben bu basit ve Türçe duayı , annemin dolabındaki bir­. bi ri üstüne duran ve karışt ı rmakl ığ ım "dua kitaplandı r, sak ın i iş­me!" i htarı i le daima men olunan, yıpranmış, Arapça ve esrel i üs­tünlü kitaplan derhat ı r ederek içimden söyledim, fati ha . . .

Annem seccadeyi toplayarak bana uyuyup uyumayacağımı

454

• l:-

Page 454: 4-Anne Hikayeleri

------------�------ İlk Namaz

sordu , uykum var m ıyd ı? Bunu bi lmiyordum . . . Cevap vermedim. - Haydi öyleyse , git kitab ın ı getir, dersini dinleyeyim. - Peki . Art ık esmer ve duman gibi bir ayd ın l ıkla tenevvür eden sofa­

dan h ızla geçtim. Odamm perdeleri biraz beyazlaşmış, küçük gece i<andi lin in yeşi l gözleri sönerek siyah iki nokta gibi kalmış ; sanki, geceleri kendisine bakarak uyuduğum bu kedi kafası q lmüş, ter1<-j hayat etmişti . Yazıhanernin üstünde açık duran kitabım ı kapt ım, annemin yanına koştum, h iç yan l ış ım ç ıkmad ı . Annem geceleri derdi k i :

- Yatmazdan ewel dersini üç defa oku, yavrum, uyurken mel­aikeler sana onu öğreti r.

O melaikeler bu gece de, uykumda bana dersim! öğretmişlerdi . Annem müşfik aferinlerle saçlarımı okşadı . Ve : '

- Daha mektebe çok vakit var. Diye beni kendi yatağına yat ı rd ı . Uykum yoktu. annerne bakı­

yordum. Yeşi l b.aş örtüsü başı nda, bu zu lmet-i münevvere içinde, bir hayal gibi hareket ederek Kur'an'mı aldı ve pencerenin kenarı ­na, geniş sed i re oturarak mühtez ve rakik sesi i le Wavete başlad ı . Ruhumda bir aks-eni n-i şiir alOd bırakan b u güzel sesi dinleyerek . . . Büyük, yeşi l baş örtüsünün altı nda, tıpkı ölen b i r hemşireme ben­zeyen güzel ve asım çehresini görerek . . . ve yavaş yavaş sallanan baş ını n aheng-i hafif-i münacitt ın ı seyrederek dal ıyordum. Perde­lenn altından görülen dumani ı sema gittikçe aydın lanıyor, geç kal­mış birkaç y ı ld ız J<oyu lacivert bi r atlasa düşmüş maı ve nadide el­maslar gibi parl ıyor, vapesın-i maı neşrederek parI Iyorlard ı . Anne­mi bir meleğe benzetiyordum. Bu tahayyül le melaikeleri düşüne­rek . . . Kur'an okuyan annemin şimdi etrafı na toplanmalan gereken ıme laikeleri müşahede ediyorum zannederek dal ıyordum. Yüzü­mün üstünde, ahi rette gü! ler bitecek ve cehenneme g irecek o lu r­sam kat'iyyen yanmayacaı, olan sol kaşımın ucunda tatlı bir ürper­

. me duyuyor, sonra annemin münevver bir zanbak ayd ınl ığ ıyle par­. layan dudak ları n ı n k ımı ldanmas ına bakarak . . . ; o görü lemeyen

455

Page 455: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --�------------­

melaike kanatların ı n saçlarıma, annemin şimdi Kur'an tutan i nce parmaklarıyla okşad ığ ı sarı ve çok saçlarıma dokunduğunu h isse­der gibi o luyor ve dal ıyordum.

* * *

Ah, onbeş sene ewelki sabavet ve şimdiki ben . . . Tatsız, neş­vesiz, muhabbetsiz , aşksız ve heyecansız, herşeysiz, boş bir h iç­ten daha boş geçen h ayat-ı serma-yı taabaıud . . . Şimdi mülevves emelleriyle , h ırslarla, h akikatte k ıymetsiz olan baidü' l-vusul arz­u larla, has ı l i bütün bunların bir icmal-i mebhCıtu olan o seebpsiz ve tah ammü lsüz bikararl ıklarla mecrOh olan ruhum, mecruh oian kal­bim ve maneviyetim . . . Şimdi , daha bu gece görülmüş gibi , o nbeş saniye evvel görülmüş ruhani bir ru'ya-yı kıymetdar gibi saadetleri unutulamayan ve zaten velvelei i ve husranhiz bir ru'ya olan bu ömr-i fani içinde yaln ız kabus olmayan sabavet ve hat ı ratı . . . Şimdi düşünüyorum ki , hayatta en muztar ve şefkatsiz mazilerin güzariş-i ademinden mütehass ı l ne garip bir hiçl ik, ne zevalperver ve pür hayal bi r beyhudelik, ne müphem, ne esrar alud bir sür'at var! . . .

456

• h·

Page 456: 4-Anne Hikayeleri

Çocuk

ÇOCUK Rasim ÖZDENÖREN

Gökyüzü patlayacak kadar dolmuş muydu, nedir, m ıymmtı bir karanl ıkla? Koy'un oralardan, dalgacıklar acımadan camları k ı ra­rak seslerini odanın içine kadar uzatıyor, köşede bezginlikten titre­y,erek yanan mumun çevresinde pervaneler gibi dolan ıyordu. Bir de o , çevrelerini bir haksızl ık gibi saran korkunç karanl ığ ın içinde, dev ceviz ağaçları n ı n oradalarmış gibi ge len yarasaların merha­metsiz ciyaklamaları . . . yüzüne, şaşkın l ıkla, ünlü Çin işkencesinde o lduğu gibi , bell i bir korkuyu düzenli aralıklarla püskürtüyordu . Du­vann ç ıkı nt ıs ından vmlayarak bir sinek kalkt ı , çocuk, onun tavan­dan sarkan örümcekli sicimin üstüne konduğunu düşündü. Ve hiç bi r işe yaramayordu bu . Ne kötü. Düş mü görüyordu, n'olmuştu kendisine, herkeslere? Bir daha hiç bulamamacası na sevgili oyun­caklar ın ı mı kaybetmişti? Karanl ı k bast ı rd ığ ından beri koy'dan mavnalann boğuk sesleri , uzaktan ve yorgun , hasta babasın ın h ı ­rı lt ı lar ı gibi h iç eksi lmemişti . Bir gül açar gibi b i r şey değişmişti , mi­nicik dünyasında ü rperti lerle karışan bir şeyler, "hemen o anda" bir tüy darbesiyle bi linmezliğinin içine yaslanarak, biraz da öteye beri­ye korkular salarak, arkadaşların ın garip ve şaş ı rmış bakışların ın içinde, nas ı l olmuştu , dayıs ın ın ge lişiyle, amcasın ın kocaman b ı ­yıklarından akan suskunlukla bir şey başkalaşmışt ı . Oda, içine ka­panmış perdeyle, kendisine dalg ın eşyayla t ıkabasa doluydu, kor­ku muydu bu; ama geceleyin aşağı inerken duyduğu şeye benze­miyordu. Birden kaçmak isterdi o zaman. (O da başkalaşmış). Şim-

457

Page 457: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

di büzülüyordu, ufahyo l'du , tortop o lmak istiyordu yatağı nda. An­nesi ağlamışt ! . Yanı na döndü . Tülü köpeği kırmızı boncuk gözleriy­le bakıyordu . Arkası ndan vagonlan ayrı lmış treni , raydan çıkmış, devri lmişti . Adam olmayacak bu , diye geçirdi . Zaten bir günden bir güne doğru dürüst çal ışmadı . Sonra tü lünün boncuk gözleriyle kar­şı laşt ı . El ine alıp mıncıklamak istedi . Mum titredikçe k ı rmızı ışiklar gelip geçiyordu W lünün gözlerinden. Bakma tülü, öyle bakma, diye söylendi . Yalvanş dol u bir sesle yüklendi içi . Ne o lmuştu acaba? Her yana sinmiş bu sessizlik yabansı duruşuyla dünyanın ortasına lök gibi dine lmişti . Tülü bakıyor, boyuna karanl ığı t ı rmıkl ıyordu k ı r­m ız ı gözleriyle. Başka zaman o lsa öfketanird i ona, f ı rlatıp atal'da bir köşeye. Az ötesinde annesi yatıyordu. Yan odaya da bazı bay­ramlarda olduğu gibi , uzaktan yakından gelen akrabaları yerleş­mişlerdi . Usu lca kalkt ı , kapıyı açıp aşağı i ndi . Herkes ve herşey uyumuştu . Yan odanın kapı aral iklarından ış ık sızıyordu. Mutfağı n kap ıs ı g ıc ı rdad l ,.açı l ı rken . Geçip ayakyolunu buldu . Geri döndü. -Dönerken babasın ın büyük, aski , kara kunduralanna takı ldı ayağı . Birden gördü kundura lan v e işte o zaman çok iyi tanıd ığ ı korku , içinden bir demi rci balyozu gibi ayağa kalkt ı . Arkası ndan iti l iyor­muşcası na koşarak ç ıkt ı merdivenleri , Kapıyı h ızla açıp çarparak kapattı ve yatağma attı kendisini. (Babası ) . Yorganmı gözlerine çe­kerken anne uyandL Tam o s ı rada, duvara ası lmış, babas ın ın ko­caman, gülen resmiyle karşı laştı . Çok tuhaf bir biçimde gülüyordu . Bütün bu anlamsızlarta o lup biten leri , bu vıcık vicık karanl ık gece­yi , oradan gözleriyle yöneten oydu sanki . Gözlerinin ta içine, dibine bakıyordu ; tü!ü vard ı , başJ<alan vardı , neden hep kendisine .. (anne neden böyle) kesecek gibi. .. hiç böyle yapmazdl . (Babas ı !) Demek babas ı . . . yıvlŞ ık bir karanl ığa bulanmış suratıyla sapsan mum ışık­ları içinde kocaman kunduralanyla gür kaşları ve h ı rı lt ıyla açı l ıp ka­panan dudaktarı -döşeğindeyken nas ı l da çeki lmiş büzülmüş be­deni şimdi en canlı duruşuyla karş ıs ında olarak� boşluğu kemiri­yor gibi gözleri i le Em korkunç biçiminin içine sığ ınmış, oydu demek. "Ne o luyor?" diyerek yekindi annesi . Bakt ı , ama sesini çıkarmad ı . B i r çengel gibi kıvrıhp takı lmış soru gittikçe sivri l ip sertleşerek en­gel o ldu . Anesi kalkt ı , s ı rtı nda ağı r bi r yorgunluğu sürükleyerek ya­n ına geldi . Her gün tahta si lmekten, bu laş ık, çamaşı r y ıkamaktan

458

Page 458: 4-Anne Hikayeleri

Çocuk

pörsümüş ellerini baş ın ın üstünde, saçlarında dolaşt ı rd ı . "Uyu" de­di . annesinin yüzüne baktı , bi r şeyi anlamak istiyordu ; aa bir türlü ' bu lamıyordu onu . Islak gözleri görünüyordu annesini n (sen niye uyumad ın?) . "Hadi art ık." B ı rakıp çeki ldi yatağı na. Annesinin se­sinde duyduğu güvenle yastığ ına yasladı s ı rtı n ı . Eşya biraz daha duruklaşmış, biraz da berraklaşmışt l . Ama kafasına bir tığ gibi takı­l ıp kalmış o şey neydi , o soru neydi? Ah, neden bu kadar aptaldı , Tannm? Tülüyü yakalad ı . Bakma, öyle bakma bana. Öfkeyle ku-, Iakların ı çekiştirdi . Sonra s ı rt ı n ı kendine döndürerek trenin üstüne b ırakt ı . Babası hep o korkunçluğunun içinde, duvardan , gözlerin i dikmiş , ç l ld ir1acakmış gibi gü ıümsüyordu . (Bu babam değ i l be­nim) . Kır ı l ıp dağı lan eşyanın içinde bir çizgiyi yakaiar gibi oimuştu . H ı rçın bir ses yükseldi boğazına. Huysuzlanarak:

- Anne, diye seslendi . Annesi incecik yatıyordu. - Ölü baba ne demek anne? Karanl ık bir şimşek gibi s ıyrı l ıp geçti bir boşluğun üstünden ve '

mum ış ığ ın ı şöyle bir k ırpışt ırarak uzaklaşt ı . Annesi yastığında ba­ş ın ı kald ırmış, gözleri i ri iri açık, kendisine bakıyordu. Araları nda, anlamsız bir perdeyle doğru lmuşlar, zamanın içinde yiten , eriyip giden bir şeyle karşi karşıya diki lmişlerdi . Hava sebepsiz bir yumu­şamayla ezi lmişti . Anne, hep çocuğu bakarak:

- Bir şey yok yavrum, bir şey yok, dedi , uyu art ık. Çocuk o zaman birden yorganı baş ına çekti ve bütün gücü i le

ağz ı na bastı rarak, kendini tutmağa çal ı şarak ağlamaya başlad ı .

459

Page 459: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

KUNDAK Rasim ÖZDENÖREN

Rüzgar azgı n uğultusuyla avluda dört dönüyordu. Yağmur, ca­mı durmadan tokatl ıyor, d ışarda ak bir çamaşı r, karanl ı k boşlukta dalgalanıyordu. Avlu komşularımız içerlere kaçışmışlard l . Pence­relerden , d ışan bozuk dörtgenler halinde sönük, ö lü ı şıklar vuru­yordu . Oda, küf kokan loşluğu içinde yağ kokusuna bulanmışt ı . Ocağ ın yal ı mlan duvara düzensiz, gizemsel gölgeler çiziyordu .

Anam t�ncereyi ocaktan i ndirdi . Yan ık yağ çorbamn üstünde cızı rdad l . Kapın ın orda düğmeyi çevirdi , san, kör bir ışık adayı dol­durdu. Içinden k ı rp ınt ı l an çıkmış çaput mindere çöktü, ampulun donuk ış ığ ında babamın kimbi l ir kaç kez yamanmış pantolonunun sökükleri ni yamamaya koyuldu . Fersiz ış ıkta eşya yıpranmış ve süzgün . Yeniden yanıbaşı mda duran kitaplardan birini çekip oku­mak istedim. Ama karşıdan vuran ışık harfleri kararttı . Ha, neydi. . . evet. . . b i r şey bi lmiyorum şimdil ik. Buydu. Anam küskünmüşcesi­ne söz etmiyor. Sabahtan beri yağmurdan ve soğUktan d ışarı ç ık­mad ı . Kendince bütün gün çal ış ıp durdu. Yağmurla rüzgarın uğul­tusu ikimize de yetti sanki . Insan ne konuşur zaten böyle durumda? Ama mesele bu deği l . . . başka şey . . . bu deği l . . . bir hastalığ ın ucun­dayım. Bir yonga gibi beynimde. Orda. Kanl ı , k ızg ı n bir b ıçakleyin sapı ! orda. Bütün kahrımın, diken üstünde duruşumun kaynağı . Bir şey belirlenir gibi oluyor. Yalan. Yüz kere, bin kez yalan. O beli rlen­diği anda bin şey daha belirleniyor. lşim yok. Besbel li , herşeyin kö­kü bU , herşey bundan çıkıyor. Ne diyebi l irim? Inatç ı , doymaz sus-

,

460

Page 460: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Kundak

kunluk. Bir yonga gibi takıh beynime neyse . . . söküp atamıyorum, ne o lduğunu bi lmiyorum. Iten , iğneleyen bir şey. Anamınsa yüreği yufkadan yufka. Bir söz etse, olmıyacak bir iş mi ederim falan diye korkuyor. Babamın kızg ınhğ l . Öfkesi . Bütün tedirgin l iğ i , huysuz­lunmayı yaratan belki de o. Ezan okunail epey o ldu. Kerem mey­danlarda yok daha. Küçük kardeşim. Bu vakte kalmazdı pek. (Ber­ber çırağ ı , onikisinde var YOk.) Aşı rı bir saygı duyuyor bana. Yatma­dan önce kimini uydurduğum, kimini şurdan burdan okuduğum öy­küler, masallar anlatıyorum ona. I lgiyle dinliyor. Her şeyi bi liyorum sanıyor. Evde bütün gün boş boş oturuşumun bile bir anlamı olmal ı onca. Küçükken hep kucağımda doktorlara taş ı rd ım onu . Hep has­tal ikl i büyüdü . HaYir gelmez bu çocuktan, demişti bir doktor. Öle­cek mi , diye sormuştum korkuyla. Bünyesi c ı l ız kalmış. G ıdasızl ık falan . . . O gece ö lecek diye bekledim. Babam biz yatt ıktan sonra geldi . Hepimizi uyand ı rd ı . Keremin ağlamaları . H iç yapmadığ ı bir şey yaptı o gece babam: Keremi kucağına ald ı , tosunum, dedi. Ce­binden birkaç tane akide şekeri ç ıkarıp verdi . Keremin ö leceğini sezin ledi d iye düşünüyordum. Doğru luk. dOrüstlük üstüne uzun uzun konuştuydu. Sonra', yatmamıza izin verdi. Kerem yatakta, ba­bam çok iyi adam, demişti. Anam nedense hüzünlüydü o gece. Oy­sa doktorun söylediklerini anlatmamışt ım ona. Ama bu da deği L . Kanl ı yongan ın , sebepsiz çağrın ın h i15meti . Bi liyorum. Peki ama s ı rrı neydi o gecenin? Babamın? Hiç böyle yapmazdı . Bunu h içbir zaman soramadım. Sorsam da söylemezdi zaten . Belki inkar eder­di. Belki gerçekten hiç öyle bir şey olmadı da hasta başım böyle giz­l i kalmış bir avuntulu gece özlüyor, uyduruyor. Evet, bozuk bir şey olmal ı bunda. Ucuc,a getiremediğim. K ı rı k ve saçma bir şey. Ten­cerenin kapağın ı kaldırdı anam. Esneyip başımı kaşıyorum. Koyu, kokulu bir buğu yay ı lıyor odaya. Kapağı yerine kodu , kalkt ı , avluya çıkt ı , bir şey için komşuya seslendi . Oda kapıs ı doğruca d ışarı , av­luya açı l ıyor. Kapın ın açı lmasıyla vücuduma buz gibi soğuğun ya­y ı lması bir o ldu . Yeniden içeri girdiğinde omuzlan -ıs lanmışt ı . Elin­de bir tavayla ocağa yakın oturdu . Az sonra Kerem de, iyice ısIan­mış , e lleri, yanaklan soğuktan kıpkırmızı kesi lmiş geldi . Yanm ka­lan öyküye devam ederken uyuyup kald ı . Uğu ltunun verdiği kor­kunç tekdüzelikte düşlerime kapt ı rd ı m kendimi . Bir y ığ ın karışık,

46 1

Page 461: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

düzensiz düşünceler, düşler birbi rini kovalay ıp durdu. Ama rahat­s ız edici b i r damar yatıyordu hepsinin temel inde. En çok da mahi­yetini bi lmediğim bir korku . Zehirli bir kurt gibi kemiriyor içimi . Belki yaln ız l ı ktan . . . belki i nsandan? Hayır, sesten. Bir sesten korkuyo­rum. Düş çökümü dedikleri . Avluda bir lamba IŞlgl yürüdü . O ara d ış kapı açı ld ı . Babamı adımlarından tanıd ım. Kahveden>dönüyor olmal ı . Anamla bir şeyler konuşuyorlard ı . Bi liyorum, az sonra bemi çağırtacak. Önsezim h iç yanı ltmamışt ı r beni . Onun için şimdiden tedbir al ıp uyumuş gibi yapt ım. Dediğim çıkt ı . Çorbası m içtikten sonra anamı yanı ma sald ı . Anam yorganı çekti üstümden. Bağı ra­cak o ldum. Yalvarırcasma sus işareti yaptı parmağıyla. Babamı n öfkeli o lduğunu söyledi . Yarın sabah köylere ç ıkacakmış . Gezici berberdir. Ayda, iki ayda bir köylere çıkar, alacakların ı toplar. Ber­berlikten kalan zamanı nda da, yazsa şerbet, kışsa salep satar gü­ğümde. Yanı na çıkt ığ ı md a gözünü yere dikmiş, ki l imin gü l lerine bakıyordu. Iki üç adım önünde dineldim. Baş ımı kald ırmad ı . Anam endişeyle bekliyordu, birden söze başlad ı . "Art ık yetti, dedi , serse­ri liğin ş ı rası değiL . Bir iş bul çal ış." Böyle söyleyip sustu . O anda bir saman çuvah konuşuyormuş gibi geldi bana. Yüzüne bakmadı m. "Hastayım ben" dedim. Anama döndü, "Hastaymış, ded i , görüyor musun?" Sonra sert, acı l ı bir sesle: "Bak oğlum, dedi , şimdiyedek s ık ınt ıda komadı m sizi. Tan rı ya şükür .. " Elini kaşığa uzatt ı . "Ama . baş ın ız ı n çaresine bak ın art ık." Anam sessiz \ağl ıyordu. "Kes be" diye bağı rd ı babam. "Bu değirmenin suyu . . . Q� Ocağa döndü . "Zı r z ır, ne be." Ayağa kalkt ı , ocağı n üstünden tütün kesesini a l ı rken tane tane : "Elimizde bir bu dam kald ı , dedi , onu da i lk müşteride e lden ç ıkaracağı m." O zaman i lk kez, dediği ni hemen o an yapacakmış g ib i yüzü me bakt ı . Bel li bel irsiz omuzumu si lktim. "Şimdiyedek yapmadığ ıma zaten . . . " Sözünü bitirmedi . Sustuk kald ık . Diyecek bir sözümüz kalmadı . Bir süre sonra baba.m ibriği alıp avluya çıkt ı . Biraz sonra da ben, kimseye bi r şey demeden, kapıyı çarpıp ç ık­t ım.

Yağmur dinmişti : Üzgün de deği l , bir garip boşlukla geçtim so­kakları . Kafama takı lmış bir cümleyi söyleyip duruyordum: kimden bana ne? diye. Istasyon , - hep bi ldiğimiz, az ışıkl ı , gürü ltüsü bir­den başlayıp birden de, kesi liveren, kimi raylan kul lan ı lmaya ku l la-

462

• b

Page 462: 4-Anne Hikayeleri

------=----=------------------------� Kundak

mlmaya pasıanmış, bir treni savuşturduktan sonra hemen uyuma­ya haz ı r, bezgin memurlan olan, bir saat ı , birkaç ahşap binası , artık ku llanı lmadığı için tokmağı bağ lanmış çam bulunan o küçük istas­yonlardan biri . . . Nerden geldim buraya? Bekleme salonuna doğru yürüdüm. Trene daha hayli vakit o lduğundan ortalık tenhayd! . Iş ık­lar söndürü lmüştü. Yalnız orta yerde zayıf bir ampul dOrıuk donuk parlıyordu . Üniformalı bir işçi gişenin önünü süpürüyordu. Salonun kapıs ında birkaç köylü, çuval ların ı yere b ı rakmış , uyukluyordu. I çeri girdim. Kapın ın I,arş ıs ına rastlayan bi r kanepeye doğru yor­gunca yürüdüm . Sa hi ne diye ge ldim buraya? Kendimi b ı rakt ım. Baş ımı avuçlarımm içinde sık ıp yumuldum kanepeye. N as ı l o lu­yor, hiçbir düşünce, hiçbir iz yok �,afamda. Kopkoyu bir yoğunluk. Birçığ gibi yürüdükçe genişliyor ve hiç bir şeye yer bırakmıyor. Öyle kald ım. Nice sonra ya'nıbaşımda birinin durduğunu farkettim. Başı­m ı kaldı rıp baktım. Düzgün giyiml i b iriydi . Yüzümün du ruşundan selam verdiğim anlamını da çıkardı nedir, mavi, parlak gözü - sol gözü - kırp ışt l . Boynunu öne doğru uzatt ığ ı n ı h issettim. (Hadi , başla ! ) Ben mi . . . (Tanıyorum senL. ) Trençkotunun yakası kalkık, boynu içinde çeki li , el leri ceplerinde, ayaklar ım uzatmış oturuyor, göz altından boyuna bana bakıyordu . Kimdi , neydi? I nce yüzlü, za­yıf , kapal ı , esmer. Ateşten gibi mavi gözleri . Başımı çevirdim. Sol gözü kırplŞtl . Besbelli herşeyi bilen biri . Çatlatas ıya bakıyor. (Söyle kimsin, nesin sen?) Haykırd ım sandı.m . GÜIOmsüyordu . ( Hadi ca­n ım sen de . . . bi lmezmiş gibi yapma) . Göz kırptı . "anladım" diye mı­n ldandım. Adam bakış ım değiştirmedi . Mavi. Biraz şaşkın yalnız. "Bir şey mi dediniz?" diye sordu. O zaman kendime geldim. "Biliyor musunuz, ben treni beklerniyarum burda." dedim. "Anlamadım" dedi . "Treni diyo rum beklemiyorum burda" . (Beyefendi , Beyefen­di ! ) Bey�fendi , diyor bana. "Evet, evet, sık s ık gelirim buraya. Bur­da; bu kanepede otururum: (Alçakça yalan söylüyorum.) Hoşuma gidiyor buranın tenhal ığı". Sonra devam ettim : "Bağışlayın, sizi izli­yordum. Bir ayd ı r peşinizdeyim. I şte sonunda yakalandın ız." Kor­kunç bir kahkaha attım. Birdenbire söyleyiverdim bunu. Hiç düşün­meden. (Korkuyor). Mavi gözleri nası l da çekinti l i . Ürkerek yüzüme bakt ı . "Yanı lmıyasın ız?" (Heh, heh . . . ) Kararl ı , "hay ı r" dedim. Çok

. yumuşak bir sesle : "Yanıtmıyorum efendim . . . yakaladım işte sizi . . .

463

Page 463: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

kısk ıvrak." (Beyefendi , beyefendi ! ) Istediğimi e lde ediyorum. Kor­kutuyorum onu. Hem de ben. (Ben, ben.) Şaşırtmak istedim bu kez. "Doğrusunu isterseniz t ;zi izlediğim falan yoktu ." dedim. Güvenli . "Sizi tanımıyorum. bana da bir zararın ız yok. Buraya i lk kez geliyo­rum. Sığınmak için uygun bir yer, hepsi bu kadar." Rahatlar gibi o l­du. Geniş bir soluk ald ı . (Bilseniz ne kadar iyisiniz) dedi dişlerinin

i aras ından. Q şnda cebinde sert bir şeyle oynadığ ın ı korkuyla far­kett im. Adamın yüzü korkunç bir biçime giriyordu. Gevrek gevrek güldü. "Demek beni tehdit ediyorsun?" dedi usu l bir sesle. "Demek yanı lmıyorsun?" "Ha . . . hay ı r . . . " diye kekeledim. Yerinden kalkt ı . Cebinde o sert şeyle oynayarak ömnürnde gezinmeye başladl . Bü­külüp tortop kaldı m oracıkta. Birden "Artık benim buyruğumdası n" diye bir top gibi gürledi sesi tepemde. "Sıçan . . . bir s ıçansın sen. An­lad ın m ı şimdi?" Tiksintiyle parmağı n ı omuzuma dokundurdu. Ür­pertiyle kendi mden geçtim. "Hep bu anı bekledim. Ayaklan�ın al­t ında debeleneceğin anı ." Bir adı m geri çekildi . "Ama bazan da yu­muşağ ım ben, dedi, h iç bal yedin mi sen?" S ırtımda buz gibi bir ha­van ın dolandığ ı n ı h issettim. Gidip eski yerine oturdu . " Işte böyle , dedi , şimdi debelen ayaklarım ın alt ında . . . " Sesi gitgide bir gürü ltü halinde yükselirken dedikleri anlaşı lmaz o luyor, ben büzülüyorum, sesi , gürültüsü uzaklaşıyor, yüzünün biçimi değişimden değişime uğruyor . . . kafamın çat ıs ında yaln ız uzak, yal ı n, iğrenç kahkahalar çınlayıp duruyor, vücudu bir tek yüz, bir cehennem kaçkınmı n yüzü o luyor, sonra o yüz ürperti veren somut bir ses . . . çağırıyor . . . ken­dimde o lmadan ayaklar ına kapanıyor, korkuyor, susmasın ı ya Iva­rıyordum. Q anda omuzlarım şiddetle sars ı ld ı . Tepernde gür, dün­yalık bir sesin bağırdığını işittim. "Otel mi burası be. Tren kalktı . Ha­di yaılah . . . " Bir istasyon memuruydu. "Kapıyoruz buras ın ı , tez 01." Bir şey anlamadan kalkt ım. Salonun bütün pencerelerini açmış lar­d ı . Kapıyı geçtim. Köylüler, hiçkimse yoktu orda. Yanımdan yeşil feneriyle bir memu r geçti . Karanl ık , büsbütün can yakıcı bi r h alle sallanıp duruyordu. Yağmur yeniden çiselemeye başlamıştı . Han­gi sokakları geçip eve vard ım, bilernedim. Kapıyı açtığ ımda bir uy­ku kokusu çarptı yüzüme. Ayakkaplarım ı ç ıkarı rken tökezlendim. Yatağa sessizce girdim. Kerem kaçıncı uykular ında! Başımı yastı­ğa korkomaz o adam geldi akl ı ma. kimdi? Niye korkutmak istedi

464

Page 464: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Kundak

beni? Anlamaya varmadan tuhaf , v ıcık vıcık bir uykuya daldım. Uyand.ığ ımda üstüme güneşvuruyordu. Hava açmış, dünküne

benzemeyen, tertemiz bi r gök parçası duruyordu camda. Kerem çoktan kalk ıp gitmişti . Yatakta doğru ldum. Düşünce lerimi bell i b ir yönde toplamaya çal ışt ım. Babamın d ışardan çorba içerken çıkar­d ığ ı höpürtü ler duyu luyordu . I ki lokma arasında kızg ın kızg ın ho­murdanıyordu. O gitmeden d ışarı çıkmayı göze alamadım. Neyse ki alet çantasın ı istedi . Kapıyı çarpıp çıkarken anama, "Söyle, ken­dine iş arası n" dediğini duydum. "Vız vız edip durma sen de. Üç dört güne değin anca gelirim ben." Yürüyüp gitti . Cümle kapısında adımların ın sesi kesilince d ışarı çıkt ım. Babam akşamk! çorbadan içmiş, sofra öyle duruyordu . ses etmeden kapıya vardım. "Se'n iç­miyecek misin?" diye sordu . Sesi yufka. "Korsan içerirn . . " dedim. "Az bekle, dedi şunları derleyim hele." Sofrada, babamın dedikleri­ni tekrarlamak istediğini , ama yapamadığın ı sezinledim. Yüzü du­vara dönük duruyordu. Ayakkapları mı giyerken : "Bi liyorsun ba­ban . . . " diye geveledi . "O da bunaldı . . . el inde avucunda bir şey kal­madı . . " Kaç kez duydum bunları . Öfkeyle başımı sallad ı m. Ama ona deği L . Duymamış gibi yapt ım. "Kahretsin ı slanmış lar . . " diye söylendim ayakkaplara "olmuyorlar". "Köye çıktı" dedi anam. "Bil i­yorum" diye mır ı ldandım. Bir yandan da kendime hayıflanıyordum. Içimde bir kurt yeni ği . Anama bu soğukluk da nesi? Sokağa çıktım. I lk anda nereye gideceğimi kestirernedi m. Ayağı mda bir garip tu­tukluk. Yüzüm soğukla karş ı laşınca bir sayrı l ıktan kalkmış gibi ol­dum. Kent önümde korkutucu bir labirent karanl ığ ı ve karış ıkl ığ ıyla seril iydi . Amaçsız , di lsiz yürüdüm. Küçük, dar sokaklardan , koca caddelere ç ıkt ım, alanları geçtim. Akşam yeniden nas ı l o ldu? l lkin minarelerin ucu karardı , karanl ığa gömüldü . Sonra ağı r ağ ı r aşağı­lara indi, kara bir bu lut gibi kentin üstüne çöktü , yayı ld ı . Nereye gi­deceğimi , ne yapacağı mı bi lmiyordum. Parka yöneldim. Ama ka­nepeler oturulur gibi deği L . Iyice ıslanmışlar. Kimseler yok görünür­de. Ağaçlar, kapkara korkunç dalların ı göğe salmış, u luyorlar. Da­ha çok durmadım. Caddeye çıktım. Neden? Yol üstünde, ağzından . köpükler saçı ımış, insanl ıktan ç ıkmış biri , soğuk, ıslak taşları n üs­tünde çarpıntıyla yatıyordu . Ah, varıp yard ım etmeli ona. Beni dur­duran kim? Beni kim durdurabiliyor? Içimde yaln ız bu istek: Bir kurt

465

Page 465: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ==-----�---------­yeni ğ i . "Herif zom o lmuş" diyerek biri geçti yanı mdan. Yürüdüm. Yağmur usuldan çiseliyordu . Elimi kap ın ın tokmağ ı na att ığ ı mda gök, sabah ı bildi ren b ir halle kırpış ıyordu . Yatağa girdiğimde öksü­rüı<ten boğulur gibi o ldum. Gece, aral ıkl ı öksürüklerle geçti. Ertesi gün uyand ığ ınıda vakit öğleyi geçiyordu. Bitkin , kendimden geç­miş uyandım. Anam hasta ç.orbası yapmış bana. Karn ım aç o lma­s ına rağmen isteksiz içtim. Konuşmadık. Yaln ız d ı şarı ç ıkarken "Gitme" diye seslendi ard ımdan. O çekingen, yalvarmal ı sesi . Ha­yat ırnda belki i lk kez yüzüne bakıp gülü msedim. Içi ı l ls ı n diye.

Sokakta nereye gideyim diye düşünüyordum. Eve dönemez­dim artık. Birden akl ı ma geldi . Bir dostu mu bi liyorum. ı lyas . Gece

. için onun evi ne s ığ md ım. OnOç EI<im - ı lyas at cambazı . Hep.kapaıı , san yüzlü , sayrı l ı .

Az gülerdi , beUd de hiç. Bir yanlarda ana babası vardı galiba. Onlar­dan konuşt'uğunu hat ı rlamıyorum. Beni iyilikle karş ı lad ı . Yabancı­l ık çekmeden rahat, derin, ummad ığ ım bir uykuya daldım. Uyandı­ğ ımda i lk ,anda çevremi yadırgadım. Ama o saat her şey apaçık gel­di bana. Geçen anlarım ın, üstümde h içbir iz bı rakmadığ ı n ı görün­ce şaşt ım. Bi( gece değiştiğim ,gibi . ı lyas erkenden işe çıkmıştı . Du­rumumu bi liyordu . Istersem bir süre yanı nda kalabi leceğimi , hatta b irl ikte çal ı şabi leceğimizi söyledi . Ş imdi yaln ız ım. Hepsinden -önemlisi özgürüm. Bunu i l ik!erime değin duyuyorum. Pencereyi açıp baktım. Ev, tepede bir yerdeydi . Çinko, kiremit karışımı bir çatı tarlas ıd ı r uzanıyordu pencereden bakınca. Uzakta, deniz puslu, ince bir çizgi halinde çatı lan bütünıüyordu . Bacalardan çıkan, ken- . te , göğe yayı lan duman, otobüslerin homurtusu , kalabal ığ ı n uğul­tusu , şurda burda beyaz benekler ha linde taraçalara' ası lm ış ça­maşırlar, sat ıcı ların sesi , içime anlamad ığ ım, şimdiye dek tatmadı­ğ ım bir garip mutlu luğu haber veriyordu , Art ık özgürdüm. Böylesi­ne sevinç veren bir duyguyla uyanmamışt ım. Kente baka aka ge- '

rindim. Pencereye sırtımı döndüm. Burnuma bir at ve saman koku­su geld i . Demek yan taraflarda bir ah ı r var. Kahvalt ı yapacak bi r şey arand ım. Ekmek, zeytin yedim. Yeniden yatağa uzand ım. Eli­mi baş ımın alt ına kavuşturup bir şey düşünmeden uzun uzun dur­dum. Sonunda sıkı ldım; Kalkıp musluğa gittim, su akıyor mu , akmı-

• h

466

• b

Page 466: 4-Anne Hikayeleri

----=------------=------=---=----=-=� Kundak

yor mu diye bakt ım. (Akıyormuş. ) Yeniden pencereden çat ı lan seyrettim. Aynada saçıma bakt ım.

J Ondört Ekim - Bugün kenti dolaştım. i . Caddesinde bir aşağı ,

bir yukarı gezindim. Vitrin lere , afişle re bakt ım . Akşam oldu . Eve döndüm. ı lyas gelmemiş daha. Pencerenin aral ıklarından yel giri­yor. Duvar boyunca birkaç sıra rafa, gelişigüzel kitaplar sıralanmış. Koltuğa uzanmış, düşünmeksiz bunlara bakıyorum. Içimde, derin­den bir ses akıyor. Bir dürtüyü seziyorum. Gözlerim bir noktaya dal­mışken birden kalkıp yeniden sokağa çıkıyorum. Işıklar, evler geçi­yor yanlarimdan. Birden küçük bir alanın ortasında durup kaldığımı ayırdettim. Yorulmuşum, Eve döndüm. Ne yapsam? Yatağ ım buz gibi görünüyor. Uyumak mümkün mü, diye soruyorum.

Yirmiiki Ekim � Sabahleyin s is vard ı . Soğuk üşütecek kadar yoğun . Yataktan ç ıkmayı can ı m istemedi . Yattığ· ım yerden sisin dağ ı lmasına bakt ım. Neden sonra kalkt ım. Bir kahveye gidip çay içtirrl. Gazete okudum. Ayakkaplanm iyice eskimiş. Yenisini nas ı l alabilirim? Eve döndüm. Öğleye doğru uyudum. uyandığımda ikin­di o lmuştu. Yeniden kahve ye çıkt ı rn . Yağmur çiseledi . Camdan, gelip geçenlere baktım. Akşamdan sonra eve vard ım. Kitap kanş­t ı rd ı m. ı lyas gelince uyu muşluğa vurdum.

Yi rmiüç EI<im - Pm p ınl bir güneşle uyandım. Yataktan gün­lerdir i lk kez istekle kalkıp yüzümü yıkadım. EsI"i koh:ukiardan birini pencere kenarına yerleşti rdim. Manzara böylelikle daha rahat gö­rülüyor. Yanm saat kadar d ışarı baktım. Gece bıraktığ ım kitabı ye­niden karışt ırdım. Kıyıya gidip denizi serettim. Rüzgarda üşüyünce ayr ı ld ım. Bir sinemaya gittim. Sinemadan ç ıkt ığ ımda yağmur yağ­mıştı . Eve dönmeden önce kahveye uğradım. Uykum gelince ya­takta olmayı arzuladım. Yağmur hala çiseliyordu . Elini att ığ ım yer­.de bir cıvıkık vard ı .

Yirmidört Ekim - Anama uğradım. Keremle babam evde yok­tu. Anam ne yapıp ettiğimi sordu . Az bir şey kald ı m. Gömleğimin söküğünü dikmek istedi . Ç ıkarken gene gelip gelmiyeceğimi sor­du .

Akşam eve bir daha uğradı m. Babam evdeyd i . Ocağ ın kena-. 467

Page 467: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

n nda oturmuş, e l inde tütün kesesiyle oyalamyordu. Kapıdan girin­ce h iç ayırdetmemiş gibi yapt ı . Başını kaldınp bakmadı . Kendi oda­ma geçtim. Niye geldim sanki , diye düşündüm. Yeniden dışarı çık­maya da çekiniyordum. Sonunda çıkt ım sokağa. "Babam hiç laf et­medi . lstasyona gidiyo rdum. o adamı görmeye. Kimdi , merak edi­yorum. Adımlarım ın a l ış ı lmamış sesi yank ı lan ıp duruyor kimsesiz sokakta. Dinleye d in leye yürüyorum. I stasyon binası uzaktan gö­rünce birden düşüncemden cayd ım. O adamla birdaha gerçekten karşı laşmaktan korkuyorum. Görünmez bir kudret hal inde bütün havama yay ı ld ığ ın ı duyuyordum. Bir felaket sonunda terkedi imiş kent. Sokakta kimse ler yok. Bir baskın ı bekliyor. Pusuya yatmış. Bekliyor ve herkesler kaçışmış. Köprünün parmakhkiarında, bakı­yorum. Kara katran sularına denizin. Boğuk boğuk bir vapur i nliyor. S ı rtlan, çürük etlerine geçirmiş penç€>si kentin. Ölü kendini savuna­maz. Art ık kendini savunamaz ölü� Iğrenç iştihas ına duracak s ı rtla­n ı n. Işe yaramaz bir kurttur o. Öyle de �zilecek. Kendinin yas ın ı tu­tuyor şimdiden. Ben bunu özlemiyorum. Ama işte demir çarığı çü­rümüş, asasına dayanacak gücünü de yiti rmiş. Aradığ ın ı bulama­dan. Hiç de bulamıyacak mı, diyorum. Evet, beiki hiç. Karanl ı k su­larda gözümken .. bakıyorum .. işte .. suyun bir kesimindeki parlak­I ıkta, ta kendisi . . sivri d işlerini göruyorum üstüme doğru bir g i rdap­tan yekinen . . . O .. gülüşünü beklemek istemiyorum . . . s ıçan diyen sesini . Korkuyla köprnde koşmaya başl ıyorum. Ama ard ımdan ge­liyor. N'olur bir insana raslasam. Koşa koşa geçiyordum köprüyü. Olağanüstü gücüyle ardı mda. Peşimi b ı rakmadan . . . koşuyorum sokaklara. Şimdi nas ı l tutacak bEmi . Soluğu ensemde gibi ya d a tu­tup çekecek ayağımdan. Ard ıma bi le bakmıyorum. Baksam o kanl ı mavi gözlerle karş ı laşacağım. Büyü durduracak ,beni . . O korkuyla ayaklar ım büsbütün birbirine dolaşarak sokakları yarıyorum . B i r görüntü deği l , hay ı r. . Şiddetle kapıyı yumrukluyorum. O zaman dö­nüp ard ıma bakıyorum. Kimse yok. Inanmıyorum. Dar sokağı n çe_o perlerine vurarak geçiyor bir rüzgar. lIya� telaşla kapıyı açıyor. Se­sini duyana kadar emniyette hissetmiyorum kendimi . "N'old u , ne var?" diye soruyor. Söylesem anlamayacak. Titriyerek giriyo rum içeri . "N'oldu?" diye soruyor. Sesini duyunca yatış ıyorum.

Aln ı mda ter domurcukları .

468

Page 468: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Kundak

- Geçti , diyorum, yok bi r şey. Kahkahayla bakıp gülüyor hal ime . - Korktum, diyorum yaln ız. - Evet bir başkal ığ ı n var, diyor. Gül mesi ni tutamıyor. Demek güıüneceğim. Ben bir kez daha böyle o lmu ştum. Içiçe giren düşlerdi . Yanl ış b i r yere girmiştim. Anlayacaklar diye korkuyordum. Korkumu avucumda tutuyordum. Derken sessizce kapıyı açıp ç ıkıyorum. Ama işte felaket I<ar­

ş ımdaymış. Gürültüyle merdivenlere çarp ıyorum. O anda uyanıyo­rum� Düş olduğunu anl ıyorum. Ama bu kez gerçekten merdiven baş ında duruyorum. Görseler bir yabancı diye yakalayacaklar be­ni . O telaştayken yeniden tökezleniyorum. Yeniden uyarlıyorum. Üstünde olmayan b i r suçla yakalanmanın korkusu. B i r düşten son­suzca uyanamamanın korkusu .

Gece böyle geçiyor. ı lyas la konuşuyoruz. Daha doğrusu o konuşuyor. Konuşurken

sükCm buluyorum. Kendisiyle pazara çıkrnamı öğütlüyor. Yirmiyedi Ekim - Dün evden ç ıkmadım. Insan ancak dinlene­

ceğim dedi mi , dinleniyor. Böyle söyıeyerek bütün gün kaldım ev­de.

Dört Kasım - Boşluğun sinir bozucu , insanı tüketen kırbacın­dan kurtuldum sayı l ı r. l Iyasla at cambazl ığ ı yapıyoruz. Daha doğ­rusu o pazara giderken ben de yanında duruyorum. Ona destek oluyormuşum. Böyle söylüyor.

Altı Kas ım - ı lyas gelenek hal ine geti rmiş. Eline şu uydurma cenk kitaplarından birini almadan pazara çıkmıyor. Fı rsat bulduk­ça birl ikte okuyoruz. O kötü kitapıara dadan ıp kald ık bu günler­de.

469

Page 469: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Yedi Kasım - Sabah 'erkenden atlan al ıp çıktık. Pazarda tor­balannı boyunlarına g eçirdik. Sezgin, can sıkınt ısıyla çiyniyorlard ı samanıarı . Her yan at kokusu . Saman. Duvar dibine çömelniiş,' ala­na bakıyor, arasıra gel ip atların şurasını burasın ı tıpışlayan, t ı rnak­ların ! yoklayıp yüzlerin i ekşitip giden adamları gözıüyorduk. "Al ıcı deği l bu" diyordu ı lyas. Ta gelişlerinden, at ın kıçın ı t ıp ış layış biçi­minden anl ıyordu bunu . Güneşli bi r gün. Atlar öfkeli sesler çıkarı ­yor. Bir ara birkaç kişi geli p atları n etraf ında dolanmağa başlad ı . Alıcı , zengin elbiseli , d üzgün görünüşlü biriydi. Bir koşum atıyla üs- . te para verip l Iyas ln atlarından bi rini almak istiyordu . Uzaktan ne konuştuklannı duymuyordum. Adam gülümsiyerek bir şey söyledi . Dönüp atmın boynunu okşadı . ı lyas aldı rmaz göründü , önem ver­miyormuşça, o da bir şey söyledi . Adam bu kez atın sağrısım t ıpış­Iad ı . "Fırsatı kaçı rma" diye bakıyordu gözleri. Bir yük arabası geçip gitti yanlarından. Boyuna l Iyasl kandı rmaya çal ışıyor, ı lyas da o l­maz gibi lerden baş ı n ı sal l ı yordu . Ağzında bir şeyler geveled i .

1 Adam gidecek gibi yaptı , bir- iki ad ım yürüdü, geri dödü . Yaltakla­nan bir duruşla el lerini iki yana açarken "Be birader' diye bağı rdığı­n ı duydum. Yeni bir teklif . ı lyas direniyordu. "Bu . . at. . . koş ... . h iç . . " Sesli sesli güldü bu kez. Tokalaşmak için �!ini uzattı . ı lyas yumuşa­madı . O ara başkaları da geldi , I lyası aralarına ald ı lar. ı lyas , duva­nn dibinde, burnu torbanm içindeki öteki atın ı gösterdi. Hepsi o ya­na bakt ı . Beğenmedikleri anlaş ı l ıyordu . Başbaşa toplandı lar yine. KaU<lp onlara doğru yürüdü m. Sonra birden cayd ım. Alandan yu­kan doğru uzanan yola sapt ım. Yol , dar olduğundan kalabal ı kt ! . Sebzeci ler, baharatçı lar, basmacı lar s ı ra s ı ra dizi lmişlerdi . Keskin bir baharat kokusu . Bel irli bir iş içinmiş gibi aceleyle geçtim. Yolun sonu bir tepeyle bitiyor, ondan sonra da bir patika halinde uzanıyor­du. Tepeye, beyaz badanal ı , birtakım küçük, kerpiç evler serpişti­rilmişti. Alt yanda, suyu çeki lmiş, . nerdeyse kuruyacak ınce bir dere vardı . Bir yerini beton birsetle kapamışlar. Birkaç kad ın çamaşır y ı­kıyordu orda. l lk kez görüyorum buray ı . Bol güneş alan, tek tük ağaçh bir yerdi . Aras ı ra , sebze ve yemiş sandıkları yüklü arabalar, toprak yoldan çat ı rd ıyarak geçiyordu . Bir dönemeci geçince , pati­kanm uzaklarda, tepelerin aras ında kaybolduğu nu gördüm. Ora­larda bile eve benzer bir şeyler, kulübeler vard ı :� Az yukarda, tepe-

• b

470

Page 470: 4-Anne Hikayeleri

---------==-==-==------==-=--=---=-=� Kundak· ....... de tek başı na bir ağaç. Süzgün, duruyordu " Döndüm, h ız l ı h iZ I ı aşağ ı inip caddeye varan patikadan yürümeye başlad ım. Güneş karşıdan geliyordu şimdi. Bu lutlar bir acele güneşin önünde toplan­maya çal ış ıyordu. Caddeye indim. Satıcı lar, sergi lerini brandalarla kapamış, kenara çekilmişlerdi . Koşumlarından çözülmüş atlar, du­var diplerinde bi lgiç bilg iç başların ı sall ıyordu. Pazar, uyku başlan­g ıc ın ın o I,arş ı l<onulmaz başdönmesi ,. sersemliği içindeydi . Loş , yapışkan bir sessizlik şaşırıp kalmıştı o l1a yerlerde. Garip bir önse­ziyle doldu içim. Bir an h iç yürümediğimi sandım. Kafamın bir yerini t ı rmıklayan o saydam, aldat ıc ı , belirsiz korku . . . adımlarım ın yerin­de sayış ı . . . Bir koma sesiyle yana çeki ldi m ve aıi ık düzenli olarak yürümeye başladım. Sıra s ı ra işportacı lan - aynalar, iğneler, ipHk­ler satan işportacı lan - baharat sat�cı lanm , sebzecileri .. . . geçip sonunda, at pazarın ın bir köşesinde, yapyalnız duran caminin mi­naresini , geri lmiş branda!ar arası ndan gördüm. Daha sonra da ca­miye u laştım. O sırada, bir yemiş arabası nın çevresindek.i I<alaba­hkta, bir an, demin l Iyasla pazarl ık yapan adamın yüzünü seçer gibi oldum. Ama bir gölge gibi o anda kayboluverdi . Beni farkettiğini se­zinledim. l Iyasm oraya yürüdüm. Köşeyi döndüm. ı lyas göründü . Orta yerde şaşkın , bozguna uğramış duruyordu. Bütün bütün san , sinri liydi yüzü . Baktım, atlar yoktu. Birden anlamadım. Yanma git­tim. Yüzü ma dönmeden "Dolandın ldım . . . " diye mmldandı utanç ve kah ı r karş ı l ığ ı bi r sesle. Ah, domuz kafa. Zorla gü lümsemek istedi sanki . Elleri sarkmış, duruyordu. O s ırada beklenmedik bir şey ol­du : alan ın orta yerinde bir at ipincecik kişnedi . Bir k ısrağ ın parlak tüylerinden bir ış ık geçti . .. "Zabıta . . . " falan gibi bir I�U ettim galiba .

. "Bırak al iasen . . " anlamı nda e lini sallad ı . Yüzümde bi r yel. Bir an . . . bekledik: Yağmur. Gök çatlamışcasına bütün h ıncıyla boşanmaya başlad ı . Saçak alt ına kaçt ı k. El leri cebinde, yüzü hmçll , dişlerini s ıkmış duruyordu . "Onu gördüm ,ben, dedim, yemişçi lerin orday­d ı . " Alayi ı baktı yüzüme. "Bir dahaki sefere . . . " diyecek o ldum. "Bir dahaki seferi yok bunun." dedi . B ıçak keskin l iğiyle geri ldi ağzı . Yağmurun seriniflde titrediğini gördüm. Bomboş, döndük eve .

Gece - Yağmurda üşütmüştüm. Her yan iğrenç bi r ıs lakl ığa batmış sanki . H iç bir şeye dokunmak istemiyorum. El ime yapış ıp kalacak gibi . Her şöy öylesine iğrenç. Solucanlar gibi kıvranıyor eş-

47 1

Page 471: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

ya. Baş ım zonkluyor . Yatağı n örtüleri ne dokundukça kamımdan yukarı , yüreğirne, beyni me doğru titreme nöbetine benzer bir şeyle sars ı l ıyorum . Tiksinti veren bir şey. Tı rnak uçlanm gergin , s ıcak, soğuk bir ü rperti . l Iyasm pişirdiği çayı içt im. S ıtma tutmuş halimle yorganı baş ı mdan aşı rd ım, gömüldüm. Hiçbir şey yok gözümde. Yalnız, sonsuz bir kaynaşma. Titreyen ben değil im. Korkan, kaçan. Al ıp kaçınyorlar. Niye susuyorum? Durun demiyorum? Ödleğin biri miyim? Belki . . belki ondan da aşağı , iğrenç. Titreme. Çoktan yıkı l­mışım bitmişim ben. Kaçmak istiyordum o zamanlar. Kimden? Bü­tün yoksul luğuma, ciğeri beş para etmezliğine, birtahtası noksanh­ğ ı na rağmen .. ey yeryüzü . . ey kuşlar . . . uzatın gül lerinizi , okşayan parmakların ızl . . Acın ı las ıhğımı biliyorum. Kurumuş bir sap üstün­de bir güz yaprağı gibi sapır sapır. Yeni bir hayat bekliyordum. Belki çölde, belki bir dağ başında. Inanıyordum buna. Titreme yavaş ya­vaş geçiyor. S ıcak, yakıcı bir ter alnımda damarlanıyor. Yeryüzünü yakmak, ateşimle temelini kundak sokmak istiyorum. Bir düş müy­dü, neydi . . . uzun , siyah kuyruğunu , koyu yal ımlann üstünde gezdi­riyordu Şeytan . Maymuna benzer bir görünüşü var. Iyice görüyo­rum. Açıkça. Mezarl ık tutuşmuştu. Her taş ın dibinden bir alev yük­seliyordu . Şeytan ordaydı . Bir mezar taş ını n üstünde, ucu püskü!lü kuyruğunu yal ım lann üstünde gezdiriyordu . Alçakça korkuyor­dum . Çoktan ölmüş olduğunu bi ldiğim bir akrabanı n evindeydim. O, sanki baştanberi h iç ölmemiş gibi karşımda duruyor, konuşuyor. Büyük salonda bir şölen var. Şölene ben de çağrt l iy ım. Uzun, bit­mez zamanın, katil geçmişin içinde durup bekliyoruz. Yeryüzü s ıt­ma tutmuş gibi titreyip sars ı l ıyor. l lyası aranıyorum. Şölende yok·o. Niye yok? Bilmiyorum. Derken Şeytan . . . bir uğursuzluk çöktü şöle­ne. Ateşten gözleri k ıpk ı rmızı dolandı mezarda. Bir kaynaşma. Sı­cak su lar, fokurdayan bir buhar, buğu . . lanetli baş . . B i r yanda me­zar taşları diplerinden tutuşurken, ben, çöllerde, su kıyı larında, tipi­lerin , kışların u laşamadığı bir yerler özlerniştim. S ırtımdan sıcak bir sel in akt ığ ın ' , yayı ld ığ ın ı , tiksinç bir ıs lakl ı kla yay ı ld ığ ın ı . .. hangi şölen? Kim? Akrabam tanıd ık sesiyle korkunç bir kahkaha att ı . · Şeytan gülüyor, benim gölgem, benim tenim, kanım . . . günah ımm hesabı soru luyor . . baş ımı kaldı rı nca lahidin soğuk, sert, ıs lak taş ı­na çarpıyor aln ım. Uzun kuyruğu haya alevlerin üstünde . . . hiç yan-

472

Page 472: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Kundak

madan . . iğrenç gülüşü, sivri sesi . . t ı rmalay ıc l . Geçmişimden bir şey ansımıyorum. Sanki hiç ge<s. ilişim olmamış, hiç geleceksizim; . tüm dayanaklanmı , s ığ ınaklanmı yıkmış ım. Şölen ne k i? UğuIda­yan yeryüzü rüzgan deği l , u luyan yeryüzü köpekleri deği l , ne de ben yeryüzü insanı . öteye ait o rüzgarın uğultusuna kendimi kap­t ırmış, doymak bilmez karanl ığ ın aç ağzına doğru , tenime iğne gibi batan şeytansı seslerle, binbir türlü bi r siyah şöleni , karanlık heye­molalarıyla akıp gidiyor, akıp gidiyorum. O tek rengi, o tek, süt siyah rengi buluncaya, o renkle kaynaşıncaya, kayboluncaya dek .. o ca­navar ağza akıyorum. Sonra hiç bi r şey yol<, kesin bir sonrasızl ık ve tehlikel i b ir uçurum. Kayboluş.

Sekiz Kasım, Sabah - I lyası n sesiyle uyandı m. Gözlerim dı­şarı f ı rlayacak gibi ağrıyor. Eşya bir tüiün ard ında. Sil ik, si lik, titre­şimli . Rengimin attığ ın ı duyuyorum. ı lyas ı n endişeli gözleri . Herşe­yi açığa vuruyor. Kalkmak istedim. Başim döndÜ. Yemek öğü rtü veriyor.

l

Onyedi Kasım - Hastal ığ ım sürüyor. Yalnız, d ışarı çıkabiliyo­rum. l Iyasın kapatunu kullanıyorum. Parmak uçlarım demir bi r şe­ye değdi mi tüylerim diken diken o luyor. Kentin çekici liği kalmad ı artık. Her yan bir rezalet yuvası halinde. Garip, vahşi bir duygu can­lan ıyor içimde. Nedir, bi lmiyorum.

Yirmidokuz Kas ım - Hasta l ıktan kurtulamad ım. l Iyas ın birik­miş parası suyunu çekmek üzere. Ne yapacağımızı düşünüyoruz. "Servis"in önünden gelip geçtikçe benzin deposunu ateşlernek ge­çiyor içimden.

Otuz Kasım - Depoyu ateşe vermek çok zor. Çünkü toprağın altı nda maden bir korunak içinde ve onun da çevresi betonla kap­l ı .

On Aral ık - Üç gündür, banliyölerin birinde, bi r inşaatta çal ış ı­yoruz. Soğuk, demir gibi vuruyor yüzüme. l Iyas ın parası n'ı tükettik. Gözümüzü kapayıp geldik bu yüzden. Ama sonuç o rtada işte. lğ­rendim.

Geçmiş bir düşten artakalan di lsiz adamlar yürüyor içimde .

473

Page 473: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Şeytan o lduklann ı bi l iyorum. Ama söylemeye di lim varmıyor.

Onüç Aral ık - Işi bırakmayı düşünüyorum. Zaten doğrudürüst çalışarnıyorum. Gücüm kesilmiş. Her yanımı sardı bu düşünce, do­ğası belirsiz bir yel gibi sessizce geçti bedenimden. l lyas bunu. an­lamıyacak� Işçi lerin bu ağ ı r, savsak kürek sa/layış lanyla yapın ın bitmesi daha uzun bir süre ister. Henüz temeller bile çıkmad ı . -Daha kaç zaman ister bu yapı ların bitimi? Bu yapı lar biter mi? Akşam bir olsun . Gideceğim artık buradan. Çünkü karşı konulmaz bir buyruk çağı rıyor beni kendine doğru . .

Aı<şam, Gece - Kendimi rahat duymuyorum. Serinmden 'kor­�<uyorum. Güçten, istekten kesi ldim. Akşamın o luşuna bakt ım. Bo­dur badem ağaçlarından başlayıp sonra yavaş yavaş her yana da­ğ ı larak bir-iki insan bağrışması , köpek sesleri arasında bütün yapı alanm ı doldurdu . Barakaya geld im. ı lyas oradaydı . Ocağa pi lav koymuş, beni bekliyor. Içeri s ıcak ve karanl ık. Lambay! yakt ım. Or­tal ık karmakanş ık. Yataklarm içi kum, toztoprak dolu . Yemeğimizi yedik. Yatağı n tozların ı silkeliyerek uzandım. Gök açık. Insanı n içi­ni titreten bir berraklık var. l Iyasa yarın işten aynlacağımı söyledim. I lkin ses etmedi . liSabahieyin bir araba kaU<acak, kavşağa kadar onunla gidersin." dedi sonra. Sesi donuk, duygusuzdu. Hayat ı , de­ğer verdiği bi r yerinden kırı lmıştı sanl<i. Aramıza bir zaman perdesi gelip kondu . Geceye doğru i lerliyor. Işte, sinemadan dönüyor işçi­ler. Uzaktan bağnşlann ı duyuyorum. Biri geldi , barakanın kapıs ın­da toprağı yumrukl iyarak " ı lyas, ı lyas" diye bağ ı rd ı . Ses etmedik. Bir sarhoş kahkahasıyla uzaldaş ıp gitt i . Bi r zaman sonra ses ler iyi­ce kesi ldi . Yaln ız denizin ve birtakım hayvaneıkiarın uğultusu hala sürüyordu.

- ı lyas, diye seslendim. Gözleri bell i bir noktada, s ırtüstü duruyordu . - Yaşıyoruz galiba. O donuk, duygusuz sesle : - Şaşacak bi r şey yok bunda, dedi .

474

Page 474: 4-Anne Hikayeleri

· - ılyas. - Söyle. - Ben . . bir şey yapacağ ım , bi r şey ç ıkacak elimden. Gecenin içinde, belki barakanın üstünde, herhangi bir yerde bir

yarasanın ok gibi geçtiğini h issetti m. Elimde olmadan : - Bir şey ç ıkacak, diye mın ıdandım, bi r buyruk . . Anl ıyor mu­

sun, bi r hayvan k ımı id ıyor. Anlamadan bal-<t ı , yüzü gü ıümsüyor gibiydi . Ondört Aral ık - Uyandığı mda, aral ı ktan puslu bir güneş vuru':.

yordu . Aceleyle kalktım. Dışarı ç ıkt ım. ı lyas çoktan kalkmış , orda, bi rkaç günlük birikmiş bu laşıklan y ı l< ıyordu . Eli nde bulaş ık bezi , "senin araba bozulmuş, dedi , onanmı akşama kadar sürecekmiş," Öteidier de geceden çıkmış sefere. Neyse ki onarım öğleyin bitti. ı l­yas ani bir kararla, "Ben de geliyorum seninle, dedi, bize göre deği l bu iş." Müteahhitle konuştuk. Kamyonun sefere hazırlanması biriki saat sürdü. Kavşağa vard ığ ımızda ikindi olmuştu . Arabadan indik. Kent uzaktaydı . Ara, ağaçı ! yoldan kente saptık. I lk evlere vard ığ ı ­m ızda hava kararıyordu .

Yirmi Aral ık - i lkin tedirgin oldular evde. Babam, "bir bu eksik­ti" diye söyleniyordu l Iyas ın gel işine. Ama gitgide sustu lar. I lyas ın varhğ ıyla yokluğu bi r, evde . Babam farketmez gibi davranıyor ar­t ık. Salep hazırlamasına yard ı m ediyorum bi rkaç gündür. Rengi­min solukiuğu , hastal ığ im acıma duygusuna dokunuyor ne de ol­sa. Dinlenmeye vakit buluyorum. Geç va�<itlere kadar yataktan kalkmadığım oluyor bazı sabahlar. Hoşa giden, vahşı şeyler kuru­yorum. Ateşe ve cehenneme bulaşık . . .

Yirmibir Aral ık - Di lsiz bi r adam yü rüyor içimde. Yirmiiki Aral ık - Sabahleyin salep güğümünü devirdim. Çıkan

ateşler, kaynar salebin içinde c ız ı rd ıyarak söndü. Işkenceye ben­zer bir zevk uyandı içimde. Yüreği mden, aşağı lara doğru yürüdü.

475

Page 475: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­Babam kızd ı m ı , k ızmadı m ı anlamadım. Yeni salep hazırlad ı lar.

Gece - Kulakl ar ı m uğulduyor. Di lsiz adam çağı rı yor. Gene gece - Keremin doğum günü geldi konuk olar�k. Kar ya­

ğ ıyor. Anlamıyorum. Kerem hem bu gece doğdu, hem oniki yaşın­da.

Ertesi gün öğle vakti - Babam geldi . Kar yağıyor. SC�\.h . • oldu­ğundan öğleye doğ ru bir güğüm salebi bitirmiş. Az bir şey otu rdu evde. Ikinci bir güğümü al ıp Ç ıktı . Kapıda "bu oğlana n'oluyor?" Di­ye sordu. "Kökden di l in i kaybediyor. Hiç konuşmaz oldu." Anarnın ne dediğini duyamad ım . Zaten bir şey demez o. Ağlar.

Akşam - ı lyas eve gelmedi . O zaman, başka günlerde de gel­memiş o lduğunu b irdenbire ayı rdettim. Niçi n bana bir şey sÖyle­medi? Niçin kaçt ı? Nereye kaçtı? Bi liyorum, o da terketti beni . Pa­ras ı yoktu .

Yirmidört Aral ık - Bu gün dışan çıkt ım. Biraz dolaşt ım. Kentin ortasında güpegündüz yangın çıkmış. Itfaiye arabaları düdüklerini çalarak yanundan geçtiler. Ne de çabuk geliyorlar. Tahrik edici , na­mussuz bir sesleri var.

Yirmibeş Aral ık - Hiç durmadan konuştuğum halde konuşmu­yorsun diyorlar bana. Kimbil ir ; böyle diyorlar bana.

Yirmialt ı Aral ı k - DOğduğumdan beri içinde yaşadığ ı m kent deği l bu . Kimseyi tanı mıyorum. Kimseye yüzvermiyorum. Konuş­muyorsun diyorlar bana. Bana söylüyorlar bunu.

Yirmidokuz Aral ık - Küçük bir gezinti yapt ım. Gitmek istedi­ğim bir takım yerler vard ı . Ama gündüz gözüne gitmeye cesaret edemedim. Beni o ralarda görseler ne derler? Eve döndüğümde kendimi halsiz h issett im. Baş ım döndü . Anam nişasta pişirdi , so­ğuk alg ın l iğ ına iyi gelirmiş. Basit bir soğuk alg ın l ığ ı deği l benimki , biliyorum. Başka b i r şey. (Başka bir şey) . Ruhum hasta benim. VÜ-

. cut bahane. Bedene yayı lan hasta ruh . Baş döndüren. Bir ateşe doğru iteLeyen. Nişastayı içtim. Göğsüm azdan yumuşadı . Yatt ım. O dilsiz adam. Yürüyor. Yürüyor ve çağ ı rıyor. Ü rkütücü karanl ık

476

Page 476: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Kundak

şeritler ve O'nun sesi . Kalktığ ımı hissettim. EI yordamıyla YOlumu keşfediyorum. Karanl ık , tülsü perdenin ard ında, uzakta babamın sesini duyuyorum. B i r uçu rumun ucu nday ım. Dipte, aşağı larda alevler k ız ı l ağ ızların ı açmışlar, ard ı mda o dilsiz, şeki lsiz adam, yalnız sesten ibaret olan. Bir adım daha atsam alevlere yuvarlana­cağ ım, olduğum yerde kalsam teh like gitgide büyüyerek yaklaş ı­yor. Teh like yaklaşıyor. Yalvarıyorum. I<ime? Kime? Kime? Duyan yok. Ses, o acıkt ı , duyu lmaz, işiti lmez, ezici , zaval l ı haliyle içime gömüıüyor. Tehlike büyüyor, nerdeyse s ı rt ıma temas edecek. Ür­pertiyle bağınyorum. Hani tam yakalayacakken ve uçurumun boş­luğuna . . alev!er, k!zı l , korkutucu , ben onların arası nda ve kası rga gibi anaforlar yapan çığl ıklar. . Kulaklarım , her bir yanım . . ta kulağı­mm dibinde ötüyor, çat ı rt ıyla düşüyoru m boşluğa, vahşi di l leri alevleri n . . . yürüyor üstüme üstüme . . bağırıyorum birden, bağı rıyo­rum duysunlar beni , kurtarsın lar diye, bağı nyorum.

Dört Ocak - Kar yağıyor. Her yan beyaza kesmiş. Pencerenin kenarları buz tutmuş . Ocağa boyuna odun atıyor anam. Gene de soğuk I<mlmıyor. Kapı açı l ı nca, kar serpintisiyle birlikte h ızla içeri doluyor soğuk. Öğleye doğru, avlu komşularımızdan bir kad ın gel­di . Anamla oturup konuştu lar. Odamda, yorgana sarı lmış yatıyo­rum. Kar dinsin diye bekliyorum. Korkunç biçimde kulaklarım çınh­yor. Ç ıngırak sesleri gibi . Ç ın lamaların arasında, alabildiğine net , buyurucu bir başka ses. I nsan sesi deği L . Kesin , buyruk veriyor. Korkuyorum. Başka herşey d ışarda, uzakta. Bana yabancı .

Tuğ lalan karanl ıktan olan b i r duvar örü lüyor dünyayla aram­da.

Beni eşyadan tecrit ediyor. Kendimden . . . Zaman bitiyor. Gelenler gidiyor. Eşya yok oluyor. Uzak boşluk­

lar göz kı rp ıyor. "Gel" diye bağı rd ı ses. Vakit gece. H içbi r şey görmüyorum.

Yalnız, karşıkonulmaz buyruk, egemen ellerini koydu üstüme. Hiç­bir şey yok gözümde. Ne yandan çağ ı rd ığ ın ı kesti remedin i lkin .

477

Page 477: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Dinledim. Bel li bi r yönden açıkça çağırıyordu . F ı rt ınanın uğuıtusu , cama vuran f ırt ına . . çok u�aklarda. Korkunç bi r uğultuyla a ltüstü ediyor yeryüzünü , ku laklanmı tı rmal ıyor. Bir yönden çağı rıyor ses. Boyun eğmemem olanaks ız. Düşünmeye vakit yok. H içbir şeye vakit yok. Kalkt ım. Bir sonsuzlukta yürüyorum, süzülüp gidiyorum. Ses çağ ı rıyor. Çok uzaklardan , çağı rd ı yönde onu izliyorum. Bir­den, büyük, ince � dünyal ık bir ç ığ l ık . Kerem. Sesinden tan ıd ım. "Anneee . . " diye korkunç bir çığl ıkla yekindiğini gördüm nası lsa. Ko­şuşup geldi ler. Anam, elinde bir lamba tutuyordu. EI/enm önde, ka­p ın ın önüne yığ ı l ıp kalmış ım. Hiçbir şey anlamadım o lanlardan . Şaşkın ; büyümüş gözlerle üstüme eğiien anama bakıyorum. El in­de kocaman bir ıamba. "N'oluyor?" Diye babam göründü kapıda donecik. Şakağ ımda bir zonklama ve tatl ı bir ı hkı ık duyuyorum. Eli­mi sürüyürum. Koyu bir kan bulaşıyor avuçlanma. Babamın "zinci­re vurma! ! bu heriti" d iyen öfkel i homurtusunu duyuyorum.

Beş Ocak, Sabah - Şakağımda, acı veren, şiddetli bir zonkla­mayla uyanıyorum. N io ldu? Niçin? Bir tülbentle sarı lmış alnım . Eli­mi baş ı ma götürünce anl ıyorum. , Gece. Kerernin üstüne basmı­ş ım, şakağ ım ı kapın ın demi r tokmağ ına vurmuş, yere y ığ ı lm ı -ş ım. ' ,

Hasta, yatıyorum şimdi . Bir alay komşu gelip gidiyor. Halimi so­myorlar. Bakıyor, bakıyor. . cevap vermiyorum. Aramızda bir duvar olduğunu bilmiyorlar. Yeryüzü adamı deği lim ben. Bunu bi lmiyo r­lar.. !çim böyle söylüyor. Içimin sesine uyuyorum. Çünkü yaln ız 0 ,

, doğruyu söylüyor. Içim .

• h-

Yemeği bi li nçsiz yedim. Yatağa uzandım. Bütün bu o lup biten­lerden sonra uyumaya korkuyordum, bu çatın ın altı nda başkaları­nın varl ığ ın ı bil işim , gözü me uyku vermiyordu . Gene de dalmış ı m. Bunları düşüne düşüne. Akşama yakın ı lyas gelmiş. Yorgun solu­ğumun gürültüsünde yan odada sesini duyuyorum. Kapı usu lca araland ı . Anarnın başı göründü . Yeniden ayn ı çekingenlikle 'çekti kapıyı . l Iyasa "uyanmış" dedi . Demek ilk deği l , hep bakmışlar uyu­yor muyum, uyanmış mıyım diye. ı lyas geldi . Kerevete oturdu . I lkin bi r-iki söz söyledi . Sonra o da sustu , konuşmaz o ldu . Öyle uzun uzun durduk. O duvar, kal ı nlaşa kahnlaşa yükseliyordu hep. Gittik-

478

Page 478: 4-Anne Hikayeleri

-----------------=-=--------------=-== Kundak

çe sönükleşen m ın lt ıs ı duvann ard ında uzaklaş ıyor, kayboluyor­du. Bitmez tükenmez duruyorduk. Kendime geldiğimde, ne zaman gitmiş, bi lernedim.

Gece - Evet, ı lyas falan YOh1u artık. Hatta şimdi onun gerçek­ten gelip gelmediğini de bi lmiyordum. O dalg in l ık s ı ras ında biraz dinlenmişim. Ama gene de ayrıntı lan iyice alg ıhyamıyorum. Eşya o kadar açık seçik değiL Gözüme uyku girmiyordu . Evdekiler akşam ' yemeğini yemişlerdi . 'Eve, akşam sonras ın ın o tembel, uyuşuk ha­vası çökmüştü . Kerem tedirginlikle baş!adı uykusuna. Boyuna sa­ğ ına soluna dönüp durdu, di lsiz gözlerle bakt ım ona. "Bakma, bak­ma .. " diye avuçlanyla gözlerini kapadı , yüzünü yastığa gömdü. Ağ­layacak sand ım. Az sonra döndü , yüzünde , kurtlardan korkmuş I<oyunun teh like geçtikten sonraki o şaşk ın , malul , huzursuz hal i . Nice sonra uykunun düzenli soluklan doldurdu oday l . Tedirginl ik, rahat koymuyor. Gözlerim yan ıyor. Kerernin uy�duğuna iyice inan­d ıktan sonra usulca kalkt ım yataktan. Bütün mesele onun uyuması

\ mıyd ı? Gerçekten onun uyumasın ı mı beklemişt im? Niye bunu beklemiştim? Elbisem! giydim. Bütün özenimi ku llanarak sessizce

. kapıyı açtım. Sofayı geçtim. E� yordamıyla ayakkabı larım! bu ldum. Içerden anarnın in i ltisi ge liyordu. Kapıyı açt ım.

Kar i<esilmişti . Günlerce yağdıktan sonra. nihayet bu gece kesi'ı­mişti . Korkunç bir aydınl ık ve sükunet vardı ortal ıkta. Avluyu geçer- , ken , avlu komşuları mızdan biri , eli nde i brik, gürü ltüyle öksürerek d ışarı çıkt ı . Ama o zaman ben, avluyu geçmiş, sokağa çıkmışt ım. Beni görmemişti . O zaman, içimden , nedense , her şeyin yolunda gittiği ne dair bir sevinç ış ığ ı gelip geçti . Bir an, önemle durdum bu nokta üstünde. Sokak lamba!anndan donuk, ölü bir ış ık vuruyordu karlar ın üstüne. Düşünmeden yürüdüm. Üşüme duymuyordiJm. El lerim cebimde yürüyordum. Kar ayağ ımin alt ı nda g ıcırd ıyordu . Bir takım sokakları geçtim. Baz ı yerlerde, ayak izleri açı lmamış ya­da sonradan yağan karlarla kapanmışt i . ElektrH< direklerinin köşe­leri donuk bir yüzle parl ıyordu . Bazı evlerin pencere lerinden c ı l ız , yoksul ış ıklar düşüyordu sokağa. Ama bunların h iç biri , ne ayağ ı­mın alt ındaki karlar, ne şurdan bundan yansıyan ış ıklar, ne ortal l- i ğ ın tehdit edici sükuneti , h iç biri i lgi lendirmiyordu beni . Herhangi bir

479

Page 479: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

duygu mu uyandı rmıyor, hiçbir cevap vermiyordu. Hiçbir şey bekle­meden boyuna yürüyordum. Bir zaman sonra benzin deposunun oraya gelmiş olduğumu şaşkın l ıkla ayırdettim. Nas ı l gelmiştim bu­raya? Niçin gelmi ştim? Bizim evden çok uzaklardaydl . Bir anda, şaşk ınl ığ ın verdiği tuhaf bir korkuya, hareketsiz bir panik havas ına

. kap ı ld ım . Ama depo, güven verici bir korunak içindeydi . Bunu ön­ceden bi liyordum. Camekandan içeri bakt ım. "Servis" bürosunda, tulumlu bir işçinin, masada uykulu oturduğu, belki uyuduğu , açıkca görülüyordu. Büronun ana ış ığ ın ı söndürmüşlerdi , masanın üstün­de bir gece lambas ı yanıyordu sade. Böyle gecelerin üstünde bir gece lambası yan ıyordu sade. Kimseler yoktu ortal ıkta, tek canl ı , tek hareket yoktu . Böyle gecelerin ürperti verici süsü köpekler bile. Büro kapısında "sigara içi lmez" yaz ı l ı bir levha vard ı . Ezici bir cazi­beyle sayaca yaklaşt ım. Aynı levhadan bir tane de sayacı n yakın ı ­na koymuşlard ı . H ızla okudum üstündeki yaz ıyı . Sayaçtaki rakam­lar daha si l inmemişti . Sondan biri rakam hafifçe aşağı doğru kay­mışt ı . Olağanüstü bir şey pekleyerek, hayır, hiçbir şey beklemeden o lduğum yerde duruyor, büyük bir dikkatle rakamlara bakıyordum. Bir süre daha baksam, rakamlar kendil iğinden hareket geçecek­miş gibi' bi r duygu ya kapı ld ım. Hatta nerdeyse hareket ediyorlard ı . Tam o sırada korkunç bir çığl ık la kendime geldim, s ı rtımda bir s ı ra tüyün diken diken o lduğunu h issettim. Nerden geldiğini anlayama­d ığ ım uğursuz bir ses, hemen hemen ku lağ ımın dibinde:

- Yang ın var! Diye haykı rd ı .

O anda itfaiyelerin canavar düdüklerini d e işitmeğe başladı m. Arabalann ardında bir takım i nsanlar, karların üstünde, karanl ı k le­keler hal inde, belli bi r yöne doğru koşuşuyorlard l . Korkuyla, korku­dan çok şaşkın l ıkla ve dehşet verici bir soruyla koşuşunlara bakı­yordum. Bir yanda dökü lmüş rakamlar vard ı . O anda gürü ltü den bürodaki işçinin de uyanmış olduğunu gördüm ve oradan hemen, görünmeden kaçmam gerektiğini anlad ım. Eğer adam beni göre­cek olursa, bu kaçış, bir suçlunun kaçışı olacaktı . Bunu bi liyordu m. Ama bütün bunları tartmak için art ık vaktim kalmamışt ı . Belki de görünmüştüm bile. Hala tereddüt içinde oyalanıyordum. Evet, ra­kamlar dökülmüşlerdi , tek şahidim uyanmışt ı . Ama bütün bunların

480

• h

Page 480: 4-Anne Hikayeleri

=--===----------------------------�= Kundak

bir anlamı var m ıydı? Düşünmeye vakit var mıydı? Bir söz . . "şahit!" Işte o zaman birdenbire koşmağa başlad ım. "Servis"in az ötesin­deki alanda, kalabal ıktan bir takım gruplara ayrılan insanların her­biri ayrı bi r sokaktan dal ıyorlard l . Alana açı lan bir sokak vard ı . Her­kes en kestirme bi ldiği yola doğru koşuyordu. Bir anda kalabal ığa karışt ım ve rastgele bir sokakta, beş on kişiyle bi rlikte koşmağa başladı m. Biriki sokağı dönünce yang ın uzakta, yuvarlak, k ı rmızı , harika bi r kpbbe halinde göründü . Kentin s ın ı rlarında, yoksul lar mahallesindeydi . Yang ın ın gökyüzünde açt ığ ı , kocaman k ı rm ız ı kubbeyi görünce kemiklerimin ürperdiğini hissettim. Şakağ ım, sar-

, g ın ın alt ında korkunç bir acıyla zonklamaya başlamışt ı . Yangın ye­rine kadar koştum. Orada, çoğu yoksul �örünüşlü, öbek öbek bir in­san yığ ın ı merakla, be lki keyifle yang ın ı seyrediyordu . Uzanıp kı­salan, türlü biçimlere giren �koyu alevler birden yükseliyor, türlü Çığ­l ıklar aras ında kabanyor, her yana dağ ı lıyor, bir çat ırtıyla başka bir yerde yeni bir alev denizi coşkun sulann ı göğe salıyordu. Yoksul lar mahallesi yanıyordu. Kalabalığ ın ayak alt ında ya da yangının sıca­ğ ında eriyen karlarla vıcık vıcık çamura kesmiş sokak, boydan bo­ya, evlerden taş ı nan akı ı almaz eşyayla bit pazarına dönmüştü . Alabi ldiğine bir kargaşal ık sürüp gidiyor, bir takım adamlar ordan oraya koşuyor, itfaiyeci ler telaşla ve aceleyle merdiven kuruyor, ki­mileri el lerindeki kazmaiarla evleri y ıkmaya çal ış ıyor, kalabal ığ ı n yang ın yerine daha fazla yaklaşmasın ı önıüyorlard l . Bi rden ahşap bir evin üst katin ın alevlere boğulmuş bir çat ırt ıyla bir kal ıp halinde çöküp yıkı ldığ ın ı gördüm. Kargaşal ıktan, "Kurtarın!" diye bir ç ığ l ık koptu . Ama kurtarmak imkans ızdı art ık. Ev, alevler içinde, o lduğu gibi çökmüştü. O anda da azgın bir alev seli göğe doğru keyifle yük­seldLoYangına karşı en gözü pek, en i lgisiz görünenler bi le kendi l i­ğinden geriye çeki ldi . Is lak, içe işleyen bir soğuk vard ı . Kad ınlar, kucaklarında bebeleriyle sokaklara dökü lmüşler, bir yandan ağl ı ­yor, bi r yandan da , nas ı l b ir duyguyla, kendi lerine bakıp ağlayan çocukların ı avutmaya çal ış ıyorlard ı . Kargaşal ık, ateş, alev, bağnş­malar, çat ı rtı lar arasında gitgide büyüyordu . Bebelerin çığl ıkları bu kargaşal ıkta ayrı bir felaket haberi gibi bütün yangın alanına dağ ıh­yor, bütün bu olup bitenleri , o lmaya devam edenleri sanki tek başı­na onlann sesi yönetiyordu . Çevre, olağanüstü bir grup vakti hal in-

48 1

Page 481: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----�---------­

de ayd ın l ıkt l . Yan ıbaş ı mda bir kad ı n, az önce yitirdiği çocuğunu bulmuş, boynuna sarı l lyor gözyaşlarıyla koklayıp öpüyor, çocuksa e llerini sarkıtmış, anas ı nı n karşıs ında dimdik, k ımı ldamadan duru­yor, anas ın ın e linden kurtulmak istiyordu . ,Niçin yapt ım bunu . N için yaptım? Şimşek gibi bi r pın lt ın ın geçtiğini h issettim kafamdan. Bir­den kan ım dondu : yangın ı ben çıkard ım! Bu yangını ben çıkard ım. Soğuk, öldürücü bir terin yayı ldığ ın ı duydum vücuduma. Evet, da­ha benzin deposunun oraya varmadan bu sokaktan geçmiştirn': Hatırl ıyorum. Bu hakarete uğramış, ,ezi lmiş evleri unutabi li r miyim? Yan ımdan, bir gece bekçisi ters ters bakarak geçmişti . Işte şu ev . . sokağı n karş ı kıyıs ında . . penceresi yete 'yakın . . Perdesinin ard ın­da zayıf bir ış ık parl ıyor, pencereden dışarı uzanan soba borusun­dan dumanlar çıkıyor, bir bebek ağl ıyor, bir, ana duyulur bir sesle, ince , içli bir ninni söylüyordu. Bunları görmüştüm. Ama sonra? . O ses . . n inni . . taştan , y ı k lk bir duvar yığ ın ! . önünden geçiş . . birkaç elektrik di reği . P1 4 gibi bir işaret. Neyi gösteriyordu? Ama sonra? Hep dönüp duran .. Neydi bunlar? Ne anlamı vard ı? I l la bir anlamı olması gerekir miydi? Niye hep soruyordum? O yıkık taş duvann di­bine çömelmiş miyd im, bekçi, bana:

- Ne anyorsun burada, diye sormuş muydu?

Yani daha o zaman tehl ike li bir adam olduğumu beli rtmiş miy­di?

Yorgun bir duyguyla, o pencerenin önünden bir kez daha geç­rnek istedim. Fakat ayakkabı larıma su sızıyordu. Üstelik ış ık sön­dürü lmüştü . Kulaklarımda yalnız o incecik ninninin yankı ıanyla ge­ri döndüm. Bütün bunlar olmuş muydu? Böyleyse, sonra? Sonra ..

, Kara, belirsiz, bilinmez bir yığ ın t ıkanıp kal ıyordu orda. Sonra "Ser­vis." Bürodaki işçi . Tek şahidim. Tanrım, Tanrım ! Beni görmüştü . Mut laka görmüştü . Yangına doğru atı ld ım. Herşeyin bir anda bit-, mesi gerekiyordu art ık . Bir anda yansın, yok olsun. Ben başladıy­sam bu yangı na, ben biti rmeliyim. Ama bı rakmıyorlar, birkaç �işi yakalayıp yang ı na koşmama enge l oluyor. Alevii bi r kütüğü n yu­kardan, ü stüme doğru yürüdüğünü görüyorum. K ım ı ldamadan, durup bakıyorum. Kütük az ötemde, çamrulara yuvarlanıyor, iç ezi-

482

Page 482: 4-Anne Hikayeleri

-----=-------====---=-------------===- Kundak

ci bir cız ırt ıyla bi r yanık , duman kokusu yayı l ıyor. Kokuyu tanıyo­rum, çok iyi bi liyorum. Içimi somut bir haz gibi kapl ıyor bu duman. Bu yang ını ben çıkardım, beni kutlayın, diye bağırıyorum herkesle­re . Ama kimse duymuyor beni , ne dediğimi anlamıyor. Koca alev denizinin önünde diz çöküyorum. Ah, çekip sürüklüyorlar beni . Ben böyle hazden erimişken beni tesel li ediyorlar. Anlamıyorlar. Kala- , bal ığ ın ard ında, bi r duvar dibinde, çamurlu bir yere bırakıyorlar be-ni . Ağlayan, kah ı rlanan, yaz ıklanan kad ınların ve çocukların aras ı ­na. Artık önlere de bırakmıyorlar beni . Yangın ı ordan gözlüyorum. Kendi varl ığ ımı , yapıt ımı . Yoksa eksik, korkutucu , yalancı bi r düş mü (görüyorum) ? HaYif, deyi l , deyiL Alevler, dehşet verici di l leriy-le, bütün canl ı l ıkiarıyla karş ımda duruyor. Mahalle gözler önünde yanıyor işte. Dışarlara hala bazı evlerden yataklar: masalar, ıv ır zı­v ır bir sürü şeyler taşı n ıyor. Evet, artık bi raz gururla, üstüm baş ım çamurlara i?elenmiş, geri lerden seyrediyordu m yang ın ! . Bi r deli sansınıar, beni bi lmesin ler, ne önemi var! Alevlerim ahşap yapı lara savru!uyor, onlar savru ldukça kalabal ık tek bir devinimle geri geri açıyor, sonra yeniden i lerlemeden, oldukları yerde duruyor, ordan seyrediyorlar. Ortal ı l< g itgide yaln ız alevden ibaret kal ıyor.

Sabaha Doğru - "Hemşerin !" diyen bir sesle omuzlanm sarsı­l ıyor. Tuhaf, o duvar dibinde, çamurlar içinde s ız ıp kalmış ım. iyilik­severin biri beni uyand ı riyor. (Gülünecek şey) . Vücudum s ız ı lar içinde' kalkıyorum. Baş ı m ın sarg ıs ı düşmüş. Yerde, çamurları n içinde duruyordu . Şakağ ıma dokunuyorum, pıhtı laşmış bir kan tor­tusu. Büyücek bir yara yeri . Beni uyandıran kimse gözle kaş arasin­da kaybolup gitmişti . Ayağa kalkı nca, hareket eden bir karartıyla başım döndü , bir an duvara tutunup kald ım. Geçti . Yang ın sön­müştü . I lk anda, bulant ı verici , ağ ı r bir koku yayı l lyordu yang ın ye­rinden. Duvara tutunmuş, bi r süre öyle kald ım. Sonra k ımı ldandım, kendime geldim. Ve birden hat ırlad ım: yangın. Şimdiyse sönmüş­tü . Yerinde yalnız bu lantı verici bir koku , kömürleşmiş �<ütükler, yan yanmış, kimi kurtarı imış bir sürü ev eşyası , çökmüş duvarlar, çat ı ­s ız, kararmış evler, bir de bu yıkınt ı görünümünden, eşyadan ayır­dedi lemiyen, sadece k ımı ıdayan birer eşya hali ne gelmiş olan bir takım insan öbekleri kalmıştı . O h ı rsl ı haz birden kaplayıverdi içimi .

483

Page 483: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Vücudu m yorgun , üstümbaşım çamurlara belenmiş o lsa da, içim zafer kazanmış bir komutan duygusuyla kabararak yang ın yerin­den yürüyüp geçtim. Evet, evlerin çoğu, kulübelenn hemen hemen tamamı çoktan yanıp kü l o lmuş, kulübe sahiplen unmaz bir çare­sizlikle donup kalmış lard ı . Yüzleri bembeyaz kesilmiş, eşyalaşmış bir hareketsizlikle durmuş, yangın yenni seyrediyorlar, hiç olmazsa kurtarabi ldik leri öteberi leri ni bekliyorlard l . Gü lümseyerek yürü-düm önlerinqen. ! .

lş imi bitirmiştim.

Yoksul lar mahal les inde, kentin barsağ ın ı deşmiştim. I ki ya­n ımdan ezi lmi ş b i r saygıyla açı l ıp yol veren insanların arasından geçiyordum. Yangı n yen , bir marsık yığın ı halinde gitgide arkamda kal ıyor, uzaklaş ıyo rdu.

Güneş doğacak mı , batacak mı bel li deği ldi : b ir garip , bir ya­bancı , bir puslu vakitt i . Kurşun! renge boyanmış göğün uçlarında, buharlaşmış alev zerreleri halinde donup kalmışt ı güneş.

B ir türlü durmak bi l miyordu. Iki büklüm s ı rt ımla yürüyüp gidi­yordum. Derken , kendimi kentin o karış ık sokak başlarından binn­de buldum. Artık h içbir şey beni şaşırtmıyor, az önceki marazıt duy­gu, yerini gitgide umutsuz bir hüzne bırakıyor, içimde bir pişmanl ık duygusu gelişiyor, tad ı n ı alamad ığ ım bir korku kabarıyor, b i rşey ö lüyor, o şeyin ölüsü gide gide büüyordu. Işte o zaman, beynimin ta içinde o sesi bir kez daha duydum. Kesin biçimde çağı rıyordu. H içbir şeyi görmeden, sadece adı mlarımın sese doğru h ız la yol al­d ığ ın ı ayı rdettim. Kunduramın, duvarlarda boşluğu ürperten yankı­larla . . Ra! Ben burdayım. Bir deliyim. Yangı na bulaşmış, yangın ın duman ıyla lekelenmiş , ayaları kararmış e l imi gizl i bi r karanl ı kta öpüyorum. Adsız bir yiğidim ben. Kunduramın t ınlayan yankı larla .. SES .. ad ımlar ım h ız la yol al ıyor: yaln ız l ığ ın sesini d inlemekten başka yapacak bi r şey yok. çağ ı rıyor. Bir deliyim, yürüyoru m ve kundağm gittikçe uzaklaşan uğuıtusu , kulaklanmda iştihal ı , anla­ş ı lmaz ezgi ler b ı rakarak dönüyor, yavaşl ıyor, söylenmemi ş bir cümleye-doğru, boğuntulu sokaklarda, doğmayan güneşler ve kur-

484

Page 484: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------- Kundak

şuni renkler ve umutsuz serserj ler ve çınlayan uzak kahkahalar, alevlere batarak y ık ı lan kütükler, destekler, içime çektikleri boz renkli setler ve kızıdıklan ö lümsüz izler, bitmeyen, dinmeyen kay­naşmalarla ve bütün bunlar olurken ben gidiyorsam nereye böyle kaçmak!ar, yakalayarnamaklar, ç ı nlayan yönsüz sese doğru rüzgarlar gibi , bi r delicesine uzanmak bu sokak kim deliysem bi r kelime cin çarpmalara doğru evrenin ötelerinde görünmez madde­lere uçmak, kaybolmak . . . Umutsuz bekleyişle . her bitişi bitmeyen yanniara b ı rakmak ve boyuna, herşeyden s ıynlarak çağı ran inatçı sese doğru yol almak . . . Kurtu lamamak.

Gözümü açt ığ ım zaman güneş daha doğmamışt l . Anam baş ucumda duruyordu. Gece nereye gitliğimi sordu . Bizim sokakta yı­kı l ıp kalmış ım. Sabahleyin beni sokakta yatar gören komşular eve getirmiş . Durmadan sayıkl tyormuşum. Olanları hat ı rlamıyorum, ben yoktu m. Anama cevap vermedim. Her şey yeniden karard ı .

B i r g ü n - H i ç kimse yoktur. H içbir şey devam etmemekte� dir.

485

Page 485: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------=------

'-/JI .&...4 .... , .... .... JilL.#' . ........ KALAN Recep SEYHAN

"O'nun adı anı lmayacak bu evde" diye gürledi adam. Kadın ağ­z ından kaçı rdığı söze çoktan pişman olmuştu ama bir kez çıkıver­mişti söz ağzından. Adam bir zaman yiti yiti baktı kadına. Bir an eve sessizlik hakim o ldu . Kad ın konuyu değişti rmek için : "Sabun bitti evde, dedi , çocuğu gönder de tikandan (bakkal) sabun alsın eve." Adam kadın ın sözünü duymamış gibiyd i . Bir müddet sustuktan sonra kendi duyacağı kadar bir sesle :

"Namussuz etti beni cazı , dedi , kimsenin yüzüne bakacak ha- . l im kalmad ı . " Günlerdir o layı n etkisinden kurtulamamışt ı adam. Nereye gitse kendisiyle birlikte o , kendi deyimiyle 'utandıncı ' olay, bütün tüzeliği ve etkin liğiyle sanki adım adım izliyordu adamı . Köy­de s ık ı i lişkide bulunduğu dost ve akrabalanyle uzun zamandı r

, yanyana görülme rnek için adeta köşe. bucak kaçıyordu . Kansı ve ' diğer iki çocuğuyla da çoktandı r hala senli benli o lamamıştı . Evdeki resmi havadan tedirgin olan çocuklar, sokağa f ı rlamak için f ı rsat kol luyorlard ı . Bazan ı lyas'ı annesi gidip getiriyordu sokaktan. Ka­d ı n kocası na bir şey soracak olsa ezi lerek, çekinerek, bi r zaman sözü ağzın ın ucunda söylemeye hazı r bekleterek, iyice kontrol et­tikten sonra zar-zor söyleyebiliyordu. Bu kez de boş buIunuvermiş­t i i şte. Kad ın konuyu değiştirdiğini sanarken adamın ansız ın yine aynı konu üzerinde o lduğunu bel l i eden söylenişi evde yeniden bir resmiyet ve sessizl ik doğurdu . ı lyas babas ın ı n cebine davran ıp

486

• L�

Page 486: 4-Anne Hikayeleri

Geride Kalan

kendisini bakkala göndermesini sabırsızl ıkla beklerken, o ara, um­duğu o ldu.

"Eşikte oturu lmaz derdi kocaanam (Anneannerne kocaana de­riz biz.) D ışarı ç ıkabi ldiği zamanlar, eşiğin önünde çıkma taş ın ın üzerine bir post veya elbise eskisi serer orada saatlerce otururdu . Dayım çok zaman evde bulunarnazdı , on-onbeş günde bir eve uğ­rar fazla kalmadan yine uzaklara giderdi . Bir keresinde dayımı si­lah l ı cendermeler aramışt ı da korkudan ağlayıp alt ıma işemiştim. Dayım evde olmadığ ı zamanlar, akranlarıyle biraraya gelip 'türkü çağı rı rlar pıt ık çalarak oynariard ı . Pencereden gözetlerdik onları ; çocuk o lduğumuz için bize ses etmezlerdi. Arada bir "Yavaş o lun kı ız" diye sesi duyu lurdu kocaanarnın . B i r tral<:tör sesi duysa he­men pencereye koşard ı , şimdi daha iyi anlıyoru m bunu. O da evin önünden her geçişinde korna çalard ı . Köyde başka traktör bulun-

. madığ ı için çocukça bir sevinç duyardık bundan. Köprübaşı ndaki tarlarnızda bir iş çıkt ığ ı zaman onu düğüne gidiyormuş gibi sevinçli gönJrdük, oysa tarlaya gitmek pek işine gelmezdL çoğu zaman da tarlaya babamla giderdik, anamın beni tarlaya gönderesi olmazd ı , çünkü öküzlerimiz acemi olduğundan önleri S ira yürümek gerekirdi ve ben öküzlerin önünde yürürken tezeklere dolaşi r düşerdim, ba­bam da beni üvendire i le döverdi . Babam çok titiz bi r adamdı , hala da öyledir. Anam hastalıkl ı bir kadınd ı . Bir gün ayakta ise iki gün ya-. takta geçiyordu günleri . Ona dua ederdi : "Sen de olmasan ne gün­!ere kahrdık a kız �m" derdi . Yattığı yerden yapacağı işleri tarif eder­di. Çorbanın tuzuna k_adar her konuda yard ımc! olurdu . Kendi kat­k ıs ı o lmayınca işlerin ağı r a l<sai< gideceği ne inanıyordu. Babam yanyana getirebildiği üçbeş I<uruşu da doktor parası yapıyordu . Ki­mi zaman anamın o uzun kış gecelerinde çektiği çi leye dayanama­yıp başucund.a ağlaş ı rd ık. Bir keresinde babam bi le ağlamışt ! . O zaman anamı ölecek sanmıştık. Benden küçük o lan kardeşlerimin özel l ikle Aliye'n in bak ım ı , giydiri lmesi , kaştan imas i genel l ik le Onun e linden geçiyordu. Ne bi leyim severdi bizi , biz de onu sever­dik. Babam ilçeye gittiği zaman Ona kanaviçe, incil< boncu�<, işleme ipi gibi her genç kız ın o yaşlarda i lgi lendiği elişi malzemeleri a l ı rd ı . Ev işindeıı f ı rsat bulunca hemen yengemgi le koşard ı . Yengemle arkadaş gibiydi ler. Saatlerce neşeli , kahkahal ı konuşmalar yapar-

487

Page 487: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

lard ı . "Kız ım derdi a nam, yarın geli n o lu rsun aha, haz ı rl ığ ın ı yap şimdiden." Utanırd ı anamın bu tür sözlerinden , yüzü kızarı rd ı . "Ne var kızım bunda derdi anam da, evde' kalacak değilsin y� sen de gi­deceksin e l kapıs ına." Nas ı l yapabildi anama bu ihaneti hala akl ı m almıyor. Eğer ş u an yan ımda o lsa nası l davaranacağımı düşünü­yorum da tüylerim ürperiyor, nefret ediyorum ondan. Anamı en kö­tü ·gününde, ölüm kal ı m mücadelesi verdiği bir s ı rada b ı rakıp git­mesi bağışlan ı r mı? Üstelik anama hizmet edebi lecek kimsenin o l­mad ığ ı , daha ameliyat dikişlerinin iyice tutmadığı bir zamanda na­sıl yapabildi bunu , nası L . Daha da kötüsü vardığı adamın evli o lma­sı. Babamı yiyip bitiren de burası deği l mi? Onun yüzünden babam ay!ard ı r azap çekiyor, bize hiç iyi lafı o lmuyor. Eğer vard ığ ı adam bekar t;ri o lsaydı bu kadar nefret etmezdik ondan, belki banşabil ir­dik, h iç olmazsa babam anamı şartlamaıdl . Anam iki haftadı r ağı r hasta yatan kocaanarnın yanına varıp da hiç olmazsa e l gibi "geç­miş o lsun" diyemedi : Hep onun yüzünden. Bu işi yengemin (dayı­mın karısı nın) tertiplediğ i , Mahmut dayımın da bundan haberli o !� du ğu er geç babamın kulağ ına gelirse durum ne olur bi lmiyorum. O adamın sık s ık dayımgile uğrayış ı meğer boşuna deği lmiş, birta­kım dolaplar dönüyormuş, Kimin akl ı na gelirdi böyle işlerin olabi le­ceği?"

"Bugün daha da kötü lemiş" diyor kad ın . Adam omıana gitme hazırl ığ ı içinde. Evin avlusunda baltas ın ı eğeliyor. I nce, tiz bir ses çıkarıyor eğe. Adam kendisini o kadar işine vermişti ki , battayı eğe­lerken, dilini çıkard ığ ın ın fark ında bi le değildi. Bir kez daha yineledi kad ın . Bu kez daha bir cesaretle konuşabi ldi . Kocasından "Git" sözcüğünün çıkacağından umutlandı . Adam i lkin dilini ağzına çek­ti , sonra çal ışmasını durdurdu, iki eliyle s ım'slkl kavradığı eğeyi sağ eline a ld ı , o an, kad ın dövüleceğini düşündü , fakat adam, baş ın ı ' kald ı rıp sert sert bakt ı yalnızca. Bu bakışlarla kısa süre birleşti ka­d ın ın gözleri ; ancak uzun sürmedi bu , kadın gözlerini başka tarafa kayd ı rd l . Asl ı nda önerdiği konunun adamın sini rlerindeki geri l imi arttı rmaktan başka bir sonuç vermiyeceğin i bi le bi le "belki" diye özetlenebi lecek bir umutla söylemişti . Işte yine sonuç ayn ı o lmuş­tu . Bakışların ı kocası na çevırdiğinde, hala o sert bakışlarıyle bak­makta olduğunu gördü . Adam boyun kıvırarak "Lahavle" çekti . lşi-

488

Page 488: 4-Anne Hikayeleri

Geride Kalan

ne yeniden koyulu rken , "Hasbünallahü Veni'melveki l" dediği du­yuldu. Kadın umutsuzca, ses çıkarmadan uzaklaşt ı . Adam kadın ın peşinden: "Ekmek ç ıkmın ı a l ığa astm mı kız!" diye seslendi .

"O, uğursuz, kötü günün üzerinden bir yaz mevsimi gelip geçti . Evimizde o günden bu yana ne anarnın ne de babamın yüzü güldü. Günler birbirlerine benzer biçimde gelip geçti. Anarnın sancı larına bir de başağrıları eklendi . Yine günlerinin çoğu yatakta geçti . Kimi zaman yemeği babamla birlikte hazırladık. Çamaşırlarımız ı kaIka­bi ldiği zamanlar anam y ıkad ı , kalkamadığı zamanlar da Allah raz ı olsun komşudan bizi garip ve yetim bırakmadı lar. Babamın üzerin­deki ô sinirli l ik olmasa, zamanın yüklediği yükü gücümüz yettlğirıee s ı rtliyoruz ama, babamı n gülmeyen, gülmediği gibi konuşunca da kah ı rla konuşan o azar dolu sözleri bozulmuş o lan huzurumuzu büsbütün dağıtıyordu. Bir ara emmim oğu llarından para a l ıp Istan­bul'a kaçmayı bi le düşündüm. Fakat anarnın durumu beni bu dÜ­şünceden caydı rd l . Çok hesap ettim, ne etsem bu evden kaçma fik­rini uygun bir yere yerleştiremedim. Ne tarafından tutsam çap çıkı­yordu . Bu düşüncenin bana musal lat olduğu günlerde kocaanam öldü . Anam pencerede saatlerce ağladı , cenazenin evden çıkarı l ıp namaz k ı lmmak üzere camiye götürü lüşü s ı rası nda ancak salm ı görebi ldi . Babam cenaze evden çıktıktan sonra anama izin verdi . Şiddetli arzusu üzerine cami nin önünde anama kocaanarn ı n so­ğuk yüzü gösteri ldi . Anamm her bakışında babam "Üçten dokuza şartettim olmaz" dedi . "O ev düşürmedi mi bizi bu hallere ne üsteli­yorsun kız" diye azarladı . Komşuların ricas ı da bir sonuç verme­di .

I lkoku lların açı ldığ ı s ı ralardayd l . O dönem benden iki yaş kü­çük olan kardeşim beşinci s ın ıfa gidecekti. En küçüğümüz de bu y ı l yeni birinci s ın ıfa yazı lacakt ı . Bi r önceki yı l babam "Daha küçük" di­ye yazdırmamışt ı . Öğretmen babama küçük kardeşimi niçin yaz­d ırmak istemediğin in gerekçesini sorunca babam gerekçe o larak: "yakında göçeceğiz" demesin mi? O ana kadar babamın komşu ile bağl ı i lçelerden birinden ev ald ığ ından hiç birimizin haberi olmad ı .

, Bu beklenmedik haberi evimizin ve tarlalarımızın sat ı lması izledi . Anam eve ocağa ve tarlalarımıza çok acıd ı , kendi kendine içten içe sızland ı , söylendi .

489

Page 489: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

. . . . Ve taşmacağ ım ız gün geldi çattı . Birkaç gün komşu ve akra­balardan gelenlerin yard ımıyla eşyalanmız sanıdı , düzüldü. Bu sa­bah hepimiz erken kalkt ık: Babam araba getirmeye gittiğinden ev­de yok. Anam zaman zaman dal ıp gidiyor, arada sessizce ağl ıyor, gözyaşı döküyor. Evimizi ocağ ımızı , köyümüz, komşu ve akraba­lanm ızı düşünüyoru m : Bu evin , ah ırm, samanl ığ ı n , avlunun, eşl­ğin , kapı ları n, odalar ın , duvarların, tahtaların, pervazları n, ocağın, çıkmanın , merdiven leri n, bahçenin ve tarlalarım ız in karış , karış her zerresinde e limiz, emeğimiz" acımız ve sevincimiz var. Bunu iyi bi liyorum. Anam bir akraba kadına ev yapı l ı rken çektiği acı ları , sa':' manl ıkta kald ığ ımız g ünleri (o zaman, ben dünyada yokmuşum) anlatıyor. "

490

Page 490: 4-Anne Hikayeleri

--------=-=-------==-= Zamanla Giden

ZAMANLA GİDEN Recep SEYHAN

Ağaçla r rüzgarın sert vuruş ların ı uğu ldayarak duyu rdular. Rüzgarın soluğu kışın nefesini duyuruyordu . Yaylacı ların, yazları şenlendirdiği , ıslık çaldığ ı , orman diplerinde balta takı latt ığı , keklik­lerin , kuğu iann, baykuşların , bülbü l ierin, guguklann ve daha binbir çeşit kuşların seslerinin saltanat kurduğu, şenlendirdiği yaylalarda kış ın beyan örtüsü çeki lmiş, bayı rlar kuytu lar, dere dipleri , orman içleri şimdi sessizliğin sesini yaşamaya başlamıştı r. Bu anlarda in­san, her şeyin insanla şen ve i nsanla canl ı , hayat dolu o lduğunu daha iyi anl ıyordu . Şimdi , sürüngenler, kanncalar, t ı rt ı l lar, böcek­ler, kimbi l i r toprağ ın hangi noktalarına gizlenmişlerdi . Sanl<i insa­n ın çekildiği yerden her şey çeki l ip gitmekteydi . Sadece yaylalar deği l , yazı yol ları , faravga böğürleri , tepe ve ağaç dipleri bi l inme­yen ve tarif edilemeyen bir sessizliği yaşıyorlard ı . Arazi yolu veya cı lgalardaki kağnı veya traktör izleri , çobanlann ateş yataklan, ko­yun eğrekleri , açık ağı ı yerleri, yazlan en çok uğranı lan belirli gölge­l ikier, ç.ocukların çayı rlarda oyun oynad ıkları s ı ralarda oyduklan eşmeler, geçici su gölekleri , yağmurlu bir günün ardından sığı rların t ırnak izlerini kopya eden çÖkekler, tarla an ızlan , çorak veya işlen­memiş meraya yayı lan yabani otlar görunmeyen bir s ıy ırgı ile si lin­miş , bel irsiz hale gelmişt ir. Art ık kuşlann sesi kesi lmiş , ağaçların her biri kendi dünyasında uzlete çekilmi§, sert ve haşin rüzgarların eşliğinde kutlu bir söyleşiye durmuş, dereler söyleşi yi yüksek sesle terennüme başlamış , toprak bi rbiri ard ından yağan yağmurlarla

49 1

Page 491: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----====------------­yaz ın susuzluğunu gidermiş, yol lar tenhalaşmış can l ı lar yuvaları­na çeki lmiştir. Şimdi evlerin bacaları da birhoş tütüyordu ; Sokaklar (ev araları) tenha)aşmış kapı lar kapanmışt ı . Evlerin saçakları , kire­mitier, yerler ve hatta kedi ler bi le kış ın soluğu nu duyuyorlar ş imdi: Şafakla başlayan gün başlang ıcın ın kapal ı gürü ltüsü, sabahları , s ığ ı rların , camışlan n dikenleşen tüyler,i , akşama doğru sobaya odun kesenlerin balta sesleri , camiden e li cebinde nefesleri buğu­layarak ç ıkan cemaatin ayaküstü yar ım kalmış sOhbE)tleri , kahve dedikodu ları , çocuklar ın eve musallat olup annelerini gücetmeleri , ağzındaki sigarayı u nutarak e li cebinde kendine sığ ınmaya çal ışa­rak bir yere gidenleri n acele adımlarla sokaklardan çekilişieri , çeş­me başındaki kad ınların tez eve dönmek için gevezeliği özetieme­leri bu mevsimde birbi ri ne benzer biçimde geçen günlerin be LU baş­l ı özell ikleri arası ndad ı r . . .

"Eskiden neyin şaka neyin ciddi olduğunu , hangi sözün sevgi , hangi sözün yergi olduğunu ayı rdederdim. Şimdi öyle deği l im. ! n­san yaşlan ınca böyle o luyor demek ki . Kusuruma kalma kız ım."

Kapı h ız l ı örtüldüğünde, çocuklardan-birin in sesi yüksek ç ıktı ­ğ ı nda, anlamadığı b i r sözün tekrar edi lmesini istediğinde, veya oğ­lunun çehresini asık bulduğunda varl ığ ın ın bir angarya olduğu veh­mine kap ı l ird ı kad ı n. Ocakbaşı na geçer, yanmakta olan odunlan seyre dalard ı . Bacayı zorlayan rüzgarı n uğuıtusu , odunlann yan­dıkça şekil değiştirerek ağı r ağı r yıkı l ıp dağ ı l ış ı ve kül oluşu , çorba­n ın ateşte kaynaması , ibriğin sobanın üzerinde s ızlan ışı , seslerin , konuşmaların bi rer say ıklama halinde belirsizleşmesi geceleri d ı ­şarı larda, bi l inmeyen yerlerden eve u laşan (net olmayan) sesleri n adland ı n lamayış ı , tavanaras ı nda sabaha kadar sürekli çal ışan ağaç kurtlar ın ın tayı rt ı ları , kedi teri n "ağlaşmas'ı" , köpek u luma­SL. . . .

Bütün bunlar, kad ın ın ömürünü, sanki birçırpıda karşısına geti­ren şeylerdi . Neler düşünmezdi böyle anlarda neler . . . Yı l lar önce yine ayn ı iklimdeydi , ayn ı kap�ı lardan işlemişti , aynı kaplardan ye­mişt i , karşıs ında sabahları yine ayn ı tepeler vard ı , akşamları yine güneş bu mevsimde ayn ı yerden batıyordu ve kendisi ayn ı i simle çağrı lmışt ı . Değişen neydi? Güneş mi , dağlar mı , yollar mı , kapılar

492

• b

Page 492: 4-Anne Hikayeleri

---------------- Zamanla Giden

mı , sofralar mı , kedi /er mi , köpekler mi , odunlar m ı , ateşler mi , kül­ler mi, mevsimler mi, yemekler mi , ağaçkurtları mı , geceler mi; gün­düzler mi, akşamlar m ı , sabahlar m ı , pencereler mi , odalar mı? . . Neydi değişen. I nsanlar yaşlandıkça değişiyordu e lbette, bu bi li ­nen bir şeydi . I nsanlarla birlikte gülüşler, ağlayışlar, bakış lar, otu­ruşlar, yemek yeyişler, çocuk sevişler, g irişler, çıkışlar selamlar, kelamlar, kapı lar, odalar, köpekler, kedi ler, dağlar, bayı rlar da mı değişiyordu? Bu önceden de böyle miydi? Sevgi ler ve tutku lar, acı­lar ve s ız ı lar, bekleyişler ve umutlar, özlemler ve utkul ar, bütün bunlar eşyanı n yedeğinde miydi? I nsan ı insanla ve zamanla götü­ren neydi ve nereye götürüyordu . Rahmetli Bayram Çavuş da böy­ie miydi? O da ömrünü n sonuna yak ın (bil iyor muydu hasta l ığ ı nın

, amansızllğ ını ) sesleri , sözleri , bak ışları , gülüşleri , kapı lan , bacala­rı, ocaklan, merdivenieri , yolları , ağaçlan, velhas ı l herşeyi anlamlı , m ı buluyordu?

\ '

O'na ömrünün h iç bir anında i smiyle seslendiğini hat ı rlamıyor­du. Genellikle "Herif" ya da Hoca diye seslenirdi . Bayram Çavuş'un köyde, civar köylerde, hatta kasabada hatı rı sayı l ı r bir yeri vard ı . Askerl iğini "çavuş" o larak yapmas ı ndan kinaye "Çavuş", kendi kendini yetişti rip , zamanın ın tanınmış alimlerinin huzurunda az bir zaman da olsa diz çöktüğünden "Hoca" s ıfat ıyla aml ı rd l . Dahası köyde uzun zaman imam hatiplik yapmış, Kur'an okutmuştu . Bay­ram Çavuş'un ya da Bayram Hoca'n ı n mahzenlerde, bodrum kat­larda kap ıya nöbetçi dikerek gizlice Kur'an okuttuğu y ı l larda radyo yaln ız O'nda vard ı . Köylüler ikinci dünya savaşıyla i lgi l i haberleri , paşanın demeçlerini , Tokat ve Erzincan büyük depreminin geriye b ı rakt ığ ı acı ları n habe'rlerini büyük bir heyecanla dinlemeye gel ir­Ierdi . O yı l larda Nahiyelerde Nahiye Müdürü vardı . Bayram Çavuş Nahiye Müdürü Nazmi Bey'le iyi geçinmeye çal ış ı rd I . Çünkü , Bay­ram Hoca'n ın gizl ice Kur'an okuttuğu haberi Nahiye Müdürünün kulağına gitmiş ve hoca bundan çok tedirgin olmuştu . Bayram Ça­vuş, çevre köylerden birinde gizlice Arapça ezal1 okuyan bir hoca­n ın ne durumlara düştüğünü bildiği için, bu konuda çok uyanık ol­maya çal ış ır, Nazmi Bey ve k,arakol çavuşu i le "merhaba"sın ı kes­memeye özen gösterird i . Kendisini eski bir meslektaş olarak tan ıt­t ığ ı günden bu yana karakol çavuşu i le aralarındaki yakın laşmayı

493

Page 493: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

sürekli taze tutmaya çal ı şmışt ı . Bir keresinde karakol çavuşu "kula­ğ ı ma bir şeyler geliyor, Bayram Hoca, sonra ben de kurtaramam sen ha . . . " diye yan şaka yan resmi uyarıda bulunmuştu . Fakat ka­rakol çavuşunun tayinin in başka bir yere çıkması Bayram Hocanın (Çavuş'un) huzuru nu kaç ı rm ışt l . N itekim Hayri Çavuşun göreve başlamasından iki üç ay kadar sonra bir ihbar üzerine Bayram Ho­ca mahzende Kurlan öğreti rken "suçüstü" yakalanmış ve soluğu karakoıda daha sonra mahkeme, derken hapishanede almışt ı . Ne Nazmi Bey 'in ne i lçedeki Tahri rat katibinin ne de Mübaşir Nazmi Efendinin Hoca" yı kurtarmaya gücü yetmemişti. Bunca y ı lm Bay­ram Hoca' s ın ın karakol larda, mahkemelerde dolaşması çok ağn­na gitmişti . Bayram Hoca onu lmaz hastalığa dört ay kaldığı hapis­hanede yakaland ığ ı na i nanıyordu� » Olup ıs ınamadım , ne oldum sa orada o ldum » diyor, başka birşey demiyordu. Çok sürmemiş biry ı i sonra çok kalabal ık bir merasimle kendisinin » Dar"ül Ebed » dediği dünyaya uğurlanmışt ! . Şimdi yaşl ı kadın düşünüyordu da aradan yaklaş ık yirmi y ı l geçmişti . Bayram Hocadan geriye kalan­larda birer birer gidiyorlardı .Sadece yaşıtlan deği l , eşyalan , eliyle yaptığı aletleri . . . hepsi . Hoca" nın öldüğü yı l larda oğulları henüz ye­ni yetişiyorlard ı . En büyüğü onbeş yaşındayd ı . Büyük kızı e l kapı­sında bulunuyordu.O y ı llarda kız ın ın kocasıyla çekiş - niza edip iki­'debi r eve yıkı lmasına çok sinirlenird i . Hoca sözüne gitse bir daha göndermeyecekti. Damadı n evini baş ına yıkas ı geliyordu . Zaman­la bu düşüncesinin yanl ış o lduğunu düşünmeye baş lamış, kızıda art ık eve kavga nedeniyle g elmez o lmuştu. Hocanın ö lümünden sonra çok çok şey değişmişti veya O'na öyle geliyordu . En azından kendi düşüncelerinde büyük ölçüd,e değişiklik olmuştu' .OğulIarı n ın yetişmesi , ev ocak sahibi o lmaları , iş leri n kumandasmı e le alma zorunluluğu ,küçük oğlunun okutulması kad ın ı iyice pişi rmiş müca­delenin içine itmişti . Bir erkek kuwetiyle işe girer, ekinin ne zaman ekileceğini , toprağın ne zaman �erk edi leceğini , neyin al ınıp neyin ' sat ı lacağın ı , hangi gün ne iş görüleceğini zamanı nda oğul lari na hat ı rlat ırdI . Bayram Hoca zamanından kalma Ambann büyük oğlu taraf ından sat ı l ığa ç ıkarı lması ve kad ın ın tüm karş ı koymalanna

. rağmen bunda başarı l ı olamamasıyla birlikte yeni bi r döneme g i r­mişti . Art ık yaşlanmaya başlamış her tarafa eskisi gibi koşama� 01- .

494

Page 494: 4-Anne Hikayeleri

--=--------------- Zamanla Giden

muştu. Evin işini artık oğul lar ın ın çevirmesi , kendisinin geriden iz­leyici olması gereğini düşünmeyle birlikte etkinliğini yitirmeye kat­lanamıyordu. Ne ki i le rleyen zaman ve ömrün bunu kaçın ı lmaz k ı l­d ığmı zamanla anlamışt ı . He r şey nası lda bi r başkalaşı ma uğru­yordu . Altı l ira vergiyi ödeyemezdi,Bayram Hoca, ortak ektiği tarla­dan çıkard ığı mahsülü ağız tadıyla yiyemezlerdi . Hoca bir keresin­de çok bunaimış, radyoyu satmaya kalkmışt ı . Fakat köylü , > koca köyün bir radyosu var,etme yapma Bayram çavuş> demiş, satt ı r­mamışlard l . O yı l larda köylüler kışl ık yiyeceğini kimsenin bi lmediği toprak altları nda saklarlard J . Şimdi her şey farklıyd ı . Çay art ı k i laç niyetine içi lmiyordu , toprak gübre lenince rahmet kucağln ! açm!şt ı , aylarca harman sürü lmüyordu. Değişen bunlar mıydı sadece. Ge­l in ler art ık kaynatalarma yaşmak tutmuyorlardı , kad ınlar sokakta erkeklerin geçmesini beklemiyorlard ı erkeklerin önünde yürü mek >ayıp> deği ldi artık, caminin önünden geçerken çalg ıcı lar ara ver­miyorlardı , düğünlerde erkekleri n oyununu kad ın ların seyretmesi yad ı rganmıyordu, genç delikanl ı lann nişanl ı ların ın evlerine gitme'­leri doğaldı , d ışarıda. yaşmakl ı olmak ,şart deği ldi , ve . . . ve gel inler kaynanalarına yüksek sesle bağ ı rabi liyorlard ı , koca ları n ı n yan ı n­da süslen�p,on lara dan ışmadan istedikleri yere gidebi l iyorlard l . Kadın bunları düşünürken, >Ne umutlar beslemiştim, n e güzel dü­şünceleri vardı ,beni ne kadarda umutlandı rmışt ı> demekten ken­dini alamıyordu. izine gelme haberini a l ınca günlerce uçarcası na bir mutluluğu yaşard ı . Aylar öncesinden onun en sevdiği yiyecekle­rin hazırl ığ ın ı yapard ı , evde o lmayanı komşularından temin ederdi . Bir sohbet açı ld ığ ında, sözü döndürüp dolaşt ır ıp oğluna getirird i . Onun sözlerin i , şakalar ın ı , gülüşleri ni , yürüyüşünü, anlat ı rd ı , bü­yük bir mutluluk duyardı bundan. Bazen kendisiyle baş başa kaldı ­ğ ı zamanlarda, ondan bir iz taşıyan eşyalarla konuşurdu , f ırsat bu­lursa hemen bahçeye gider küçük bir fidan o larak diktigi ağacın di­binde oturur, dal ıp gider ve ağlard ı . Okuldaykan tati l ierde, i lk f ı rsat­ta koşar gelirdi . Okulu bitirip hayata atı ld ıktan ve özel likle evlendik­"ten sonra bambaşka i nsan oluvermişti. Kadına kal ı rsa köyden ev­· Ienmemesi, şehir kızı a lması her şeyi berbat etmişti . Yan ında kal-dığı üç ayın kendisine zeh i r o lacağını nereden bilebi lirdi , misafirle­rine anas ın ı göstermernek veya onu tanıştırmamak için binbir yola

495

Page 495: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

başvuracağı n ı , daha açığ ı başkalar ına karş ı kendis inden utanç duyacağı n ı- düşünebi l irmiydi?Gel ininin oğlunun ve kendisinin ya­n ında boyanıp süslener'�k yalnız başı na sokağa ç ıkmasına arada bir kendisini azarlamasına nası l dayanabil irdi . Dahası toprağ.ın gö­rünmez olduğu , çayır ve çimene, ahı r kOkusuna, hasret, ve bunaltı-

. Ci duvarlar arası nda hergün birbirin in ayn ı o lan günlerin azabı na katlanamazdı . «Oğul» demişti bir gün, «ben buralara ahşamadım, beni köye b ı rak, gel , o lmazmı?» O geliş bir daha çok sevdiği oğlu­nun yan ı na g idememişt i . Büyük oğlun a gönüllendiği zamanlarda "Süleyman' ın yanına gideceğim, ne haliniz varsa görün" gibi sözler ederdi , gidemeyeceğini bi le , bi le. Büyük gelinin i ğneli sözlerin i si­neye çeker, kendi haliyle başbaşa kal ınca ezgil i b ir mır ı ltıyla ağIar­d ı . Her y ı l h iç olmazsa bir kez gelen Süleyman, artı k ik, üç yılda zor ge liyordu . Her y ı l izne geleceği umuduyla bekler dururdu. Yine kimsenin göremiyeceği yerlerde kurban etinde n Hanife kadı na yaptırd ığ ı past ırma, yağl ı peynir, ceviz saklard l . Kimi çürür, kimine fare u laş ı r öylece kaybolup giderdi. Her y ı l aynı bekleyiş, aynı umut ve ayn ı h azı rl ıklarl a yaklaşık onbeş y ı l geçmişti . Fot�ğraflan geli­yordu toru nların ın . Onlan görmeden sevmeye ahşmışt ı art ık . l ik torununu dört yaşı na gelince görmüştü, bir zaman da onun sözleri­ni her gelene tekrarlay ıp durmuştu, Yüreğinde SüJ�yman'ı n hasre­tini dalga dalga taşıryarak, u laşamamanın ızdırab ın ı duyarak, gçm­lerini bir ninni ltiyle birbi rine ekleyerek yaşamanı n ne denli zor oldu­ğ ıunu bi liyordu. Buna evdeki büyük oğlunun uluorta bağ ınp çağı r­ması da eklenince büsbütün doluyordu kadın . Bazen sözü yerinde yakalay ıp büyük oğluna boşal i rd ı , O da ses çıkarmazd ı , sadece «akl ın ın ermediği yer var ana" der geçerdi . Yine de O'nun karısına bağı rması na, eve sinirl i gelmesine, 'çocuklardan birin i h ı rpalama­sına al ı n ırd l . Bundan kendisine bir pay çıkarıd ı . Son izin li gelişinde Süleyman'la iki ikiye kalmak için çok f ırsat kol lamış , fakat umduğu emin bir ortamı bu lamamışt ı . Ondan ortaokula giden torununu , o yaz için köyde bırakmasın ı isteyecektL Bir söz s ı ras ında gelinin ya­rı şaka yarı ciddi «çocuklanmı kimseye i nanamam» sözü üzerine bundan vazgeçmiştLSüleyman gittikten sonra oğu l ların ın kendi aralarında araziyi bölme konusunu konuştukların ı , anlaşamayıp darg ın ayrı ldıklar ını öğrenince üzülmüş, fakat bundan kimseye söz

496

Page 496: 4-Anne Hikayeleri

.".,;.."---,;..,,.,.,----------- Zamanla Giden·

açamamışt ı . Art ık tamamen d ışarı çıkamaz olmuş, acıkt ığ ı nı o.lhi bi lmez oımuştu . Evi'n kedisinden ve küçük torununun oyunlarından başka tanıdığı kalmamış gibiydi . Kedinin mıntl ı ların ı dinler saatler­'ce tavana bakard ı . Kimse ne düşü ndüğü nü bi lemezdi . Pencere pervazları sürgülenmeye başlamışt ı . çürümeye yüz tutan taban tahtaların ın aral ığ ından s ızan soğuğun tesiri ta i liklerine kadar işli­yordu . Evde konuşulanları iyi ayı rdedemiyordu. Ancak bir Süley­man sözüydü duyumsayabildiği . «Sü leyman izine mi geliyor oğul» diye söylendi. > Yok ana >dedi , büyük oğlu, mektup geldi , sana se­lamı var.

Ağaçlar rüzgarın sert vuruş ları n ı uğuldayarak duyu rdular. Rüzgarın soluğu k ış ın nefesini duyuruyordu . . .

497

Page 497: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

GARAZ Refik Hal it KARAY

Anas ı , bir köşeye bOzOlüp üzgün üzgün oturan kız ına bakt ı , baktı ; acıyacağına öfkelendi . Öfkelenince memleket diliyle beddua ederdi ; ' . ,

-Kızı l kızı l bişesin de k ız ı l ataşa düşesin ! Istanbul' a gideceğine akl ı n ı n bardağı k ın laydı da senden kurtu laydıkl

Diye çıkışt ı . Nebi le karş ı l ık vermedi. Kavga edecek halde de­ği ldi ; bitkindi . l şitmernezlikten geldi , yeniden düşünrneğe dald ı .

Küçük kasabanın e lektriği üç gündür bozuktu; hep, ikide bir 00-zulurdu ; bozulmadan işlediği varmıydı ki? işte gene odada ufacık bir lamba yan ıyordu . Sanki aydınlatmak için konulmamışt ı ; ç ıp lak duvarlan gölgelerde doidurmağa, gi rip ç ıkanlardan oturanlardan çok onların gölgelerini seyrettirrneğe yarıyordu. I lk soğuklar ve i lk sürekli yağmurlar başlad ığ ı için de ış ıksızı lk kız ın büsbütün üzün­İÜsüne dokunmuştu . Yüreği her akşamkinden şişkindi .

Art ık hep böyle, burada, kasabada mı yaşamağa mahkum­du?

Taksim meydanı gözünün önüne geldi . Şimdi sağnak alt ında alsfalt yol lar ş ık ır ş ık ır parl ıyordu ;otomobii h3r nası l koşuyor, halk nas ı l kaynaşıyordur! Tramvay çanlariyle korna seslerini sanki du­yuyor, dinl iyordu. Pencereden bakıverse o manzarayı görecekti sanki . . .

498

• b

Page 498: 4-Anne Hikayeleri

Garaz

Halbuki d ışarıda, duvar ard lanna sinmiş kerpiç evleriyle , her dönemeçte çıkmaz sanı lan iğri büğrü , çoktan el ayak kesi lmiş dar sokaklariyle koyu karanl ık, çürük bi r kasaba leşi yat ıyor.

Gözleri doldu ; Beyoğlu caddesi o mahşer kalabal ığ ı ve iki ke­çeli I Ş ı it l 1 ı vitrinleriyle hat ırına gelince içini çekmekten kendini a la­mad ı . Geçen yı l , bu mevsimde bu saatlerde sinema çıkışı kız, er­kek bir sürü arkadaş la pastacı lara uğrayıp ne isterlerse atışt ı rmış, üstel ik kutu kutu doldurup apartımana götürmemiş ler miydi? Ya, dadandığı muhal lebici . . . Keşkül üzerine dondurma yerler ve tekrar sinemaya koşarlar, gece seans ına yetişi rlerdi .

Geçti o günler , bitti o bolluk! Istanbul çok uzakta . . . içinde kendi­sinin bulunmadığı istanbul'un gene eskisi gibi , bi ldiği parlakhğı ve kalabal ığiyle yaşamakta devam ettiğine sanki i nanamıyo rdu.

**

Nebi le savaş başlangıcında babasın ın hem yolda !<at ık , hem şehirde azık olur, masrafı azalt ı r diye heybelerine kuru dut, cevizli sucu k, bastık, erik pesti l i doldurarak Istanbul'a gidişini çok iyi hatır­l ıyordu . Kasabadaki küçücük dükkanı için mal satın alacak, üç haf­ta sonra dönecektL

On all ıs ına basmış, boy atmış, bakışları dişi leşmiş esmer kızı­na, f ı rçalanmamaktan pası ! bakır rengine çalan koca koca, yüksük kal ın l ığ ında bir s ı ra dişlerini gösterip s ın tarak:

- Sana da fistan luk geti ririm ! Demişti. Fakat aylar geçmiş , geri dönmemişti . Gönderdiği

mektuplarda-eski haıilerle yazdığ ı için orta sonda o lan Nebile bun­lan mahkeme katibine okuturdu- işlerinin bitmediğini , yeni işle re girdiğini bi ldi riyor, sonuncularda da artık oraya yerleşmek, yakında kendi leri ni ald ı rmak niyetinde olduğunu söylüyordu. Kasabaya ya­yı lmıştı :

-Çerçi Hal i l işini düzmüş . . . Haydi o da çıks ın bir tahta. sahnsın birkaç hafta!

. Sonunda bi r gün yolcu oldu lar; Haydarpaşa ganna i ndi ler.

499

Page 499: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Anası da, kendiside yeldirme biçimi uzun mantolu, siyah başörtülü idi ler: birbi rlerine sokularak ve Kavaf Ahmet ustanınnal ın sesi çıka­ran kaba kundu ralann ı parkeler üzerinde bir garip tak ı rdatarak köstekli adımlarla yürürlerken Nebi le babasındaki değişikliğ in far­k ına vardı : Kasketi atmış başına siyaha yakın, kadifemsi bir şapka geçirmişti ; pantolonu , baldı rıanndan kopçalı ve büzmeli deği ldi ar­tık . . . Mintanı da b ı rakmış kravatl i gömlek giyiyordu. Ayakkabı lan iki renkli , p ın l p ın ld l .

Fakat as ı l değişme tavırlarında: Kaymakam beyin kasabada gezisini hat ırlat ıyor; eşraftan Kollukcu'nun oğlu gibi göğsünü çıka­rıp ensesini şişi rerek kuru mla bir gidiyor ki . . .

Daha o gün denizden, vapurdan, otomobilden başlayarak Ne­bile sonu gelmeyen bir heyecan evrenine girivermişt!. Hele babası­nın Taksim Meydanı karş ıs ında tuttuğu apartımanın asansörüne binip de yükseliverdikleri zaman salavat getiren anasına sanldığ ı ­nı h iç unutmamışt ır. Ama sonraları bu acemiliğin yüzüne vuru lma­s ından kızarıyordu ; babası ev beş yüzlük bankanot desteleriyle döndüğü akşamlar, yarenlik olsun diye o o layı hatırlatınca; çık ış i­yor, aksi l ik ediyordu .

Şehirl i görünmek tutkusu , kendini beğenmesi, kasaba k ız ın ın ıstanbul'dan ald ığ ı i lk kötü huy o ldu ve birkaç hafta geçince baba­siyle anasının yeni hayata kendisi gibi uyuyamayacaklarını hep ka­ba, geri , taşral ı kalacak/an nı anlayınca h ırçınlaştı .

Onlarla beraber bulunmaktan, insan içine çıkmaktan utanma­ğa başlad ı .

Oluk gibi akan parayı nas ı l harcayacaklannı bilemiyorlard ı . Önceleri bir süre ana, k ız büyük mağazaların sadece vitrin leri

önünde durup bakmışlar, içeriye girmek cesaretin i bulamamışlar­d ı . Fakat apartımanın bodrum katındaki kiracı Fitnat han ımla ah­bap olunca iş değişmişti , kad ın, taşral ı ları peşine takmış, bu mağa­za senin, o dükkan benim, ikisini de alış verişe, gezip tozmaya, ter­zi ler bularak, işçi kızlar tutarak giyim kuşama alışt ırmıştı ; .kahyal ık­lann ı ediyordu.

500

Page 500: 4-Anne Hikayeleri

Garaz

Derken yeni dostlar ortaya çıkt ı . Altı ay geçmemişti ki ayakla­rında mantar ökçeli iskarpinler, başlarında tül !ü şapkalar, Beyoğlu kalabal ığ ına gülünç bir ana-kız daha kat ı lmışt ı . Nebi le tek başına mağaza mağaza dolaşıyor, en pahallsından el çantalar ı , eşarplar, e ldivenler, ne bulursa al ıyordu . Birçok şoför, tezgahtar, dükkancı kız veya pastacı taraf ından tanınan, "Küçük hanımefendi" diye ça­ğ ın lan say ı l ı tiplerdendi art ık . . .

Hacıağan ın kızı çevresinde ün salmışt ı . Komşular "Kabak çi­çeği gibi açı ld ı . Ne malmış meğer!" diyorlard ı .

Ikinci yı l plaj lara da dadandı ; yüzüyor, kumda yatıp gürieşleni­yor, dans ediyor, kürek çekiyordu. Işsiz güçsüz delikanl ı lar ın etra­f ında dönüp dolaştıkları Nebile bir şımarmış, bir ars ızlaşmıştı ki . . Anasın ı durmadan , nefes a ld ı rmadan azarlıyor, babas ın ı adam yerine koymuyor, ağzını açarken susturuyordu. Hele birl ikte soka­ğa çıkt ı lar mı çevresindeki leri onlardan olmadığ ına inand ı rmak için hep ya i leride, ya geride yürüyor, eve dönünce de "Beni yerin dibine geçirdiniz ! Rezi l ettiniz" diye kıyametler koparıyordu. Saçların ı sa­rıya boyatmış, perçemlerini bir gözünün üstüne indirerek Veronica Lake'e benzediği ne inanmışt ı . Ayak t ımaklanna kadar boyanıyor, bütün tuvalet eşyasın ı markalarından tan ıyordu .

Iki kere nişanland ı ; ikisinde de yüzükleri geri verdi ; nişan boz­mak modasından bi le geri kalmamıştı . Her seferinde çeyiz düzülü­yor, piyasaya yeni kumaşlar, modeller çıktığı için onlar bi r yana atı­l ı p tekrar yeni leri yapt ı rı l ıyordu. Anasın ın kol ları kal ın , kakmalı ve okkah alt ın bi leziklerle yerinden kalkmaz halde idi ; kürklerin birini ç ıkanp ötekini giyiyorlar, bakmağ ı bi lmediklerinden hepsini , her yaz güvelere yediriyorlard ı . '

Beş yı l , bütün çı lg ın l ıklanyla, sonradan görmüşlüğün en kaba, zevksiz , gü lünç sahneleriyle bu hayat böyle sürdü . . . Son aylarda idi , Nebile bir delikanl ıya gönül verdi ; fakat nişanı bu sefer erkek ta­rafı bozmuştu . Çünkü hacıağanın , bi rçokları gibi ancak sermayesi­ni kurtarıp memleket yolunu tutacağ ın ı öğrenmeyen kalmamıştı .

Çerçi Hali l bu son günlerinde, birdenbire eskisinden hasis, me­teliğin hesabın ı arar, sorar bir duruma geldi . Ne varsa sattı ; ' kürkle-

501

Page 501: 4-Anne Hikayeleri

• b

Anne Hikayeleri

rinden başlayarak apart ımanın perdeleri ne, kadınların iç çamaşır­ları na kadar . . .

I lle Üçüncü mevki vagonla dönmek istiyordu. Ağl ıya bayı la, saç baş yolarak ikinciye zor razı edebi ldi ler. Tren dolu idi ; bu labi ldikleri tek yeri Nebi le'ye veren ana baba yolculuğu koridorda, heybeler, bavul lar, torbalar üzeri nde yapt ı .

Kad ın bir türlü benimseyemediği , daima kasaba özlemi çektiği , taş dibekte tokmakıarta bulgur dövemediğine yandığı ıstanbul'dan aynıdığ ına sanki memnundu . Erkek kederliydi ama bell i ki yıkı lmı­yacak, küçük dükkanına yeniden ıs ınacak, çok küçük ö lçüde ol­makla beraber gene beş, on kuruş kar etmekle avunacaktı . Beş yı­l ın beyiiği kat ı , yalçın ruh larında çatlakhk deği l, iz bile bırakmamış- i t l . Ası l çöken Nebile idi ve ana baba için ası l kaybedilen servet, ne ümit idi ; taze k ızlarıyd ı .

Nebi le'nin her çeşit zevkini , ala. ala heylene en görkemli şekilde sürdüğü ıstanbul'dan ayrı larak yirmi bir yaşında, kasabadaki dört duvarla çevri l i , heleısı sokak kapısı yanında, bir tek kavak ağacı zor bes'leyen kavruk bahçeli izbe kasaba evine dönüşü pe�< üz ücü ol­muştu. He le bir kere şaat kulesi meydanında eski ardiyeden boz­ma sinemaya gidip de katı iskemle üzerinde kasaba haU<ma kan­şarak dakikada bir kopan kovboy filmi seyrettiği günün akşamı ba­yı lmıştı .

I stanbul'u daha çok kokuları i le düşünüyordu : Otomobi l leri n benzin kokusu, sinemaların lavantal ı �ad ın ve briyantin li erkek ko­kusu , pastacı ların vani lyal l hamur ve rendelenmiş badem kokusu i le ! . .

Geceleri pencereden dışarıya ürke ürke göz atınca coşkun in­san kalabal ıkların ı ayd ınlatan keskin e lektrik ış ıklarm ı bulama­mak, otomobil ve tramvay gürü ltü lerini işitememek, te rsi n,e kasa­banın kerpiç kesmiş sessizliğini , buz tutmuş hareketsizliğini yata­ğın ın içinde bi le, karl ı g.ece imişçesine duymak .. Nebile'yi bitirmiş­ti .

En çok kendisi ıstanbul'da har vurup harman savururken yarı

502

Page 502: 4-Anne Hikayeleri

Garaz

aç, yan tok Fakülteye devam ederek yakında doktor çıkacak o lan komşu polisin k ız ı Hanife'ye rastlamaktan korkuyordu. "

Bütün heyecanlarının tükendiği bu genç k ız yüreğinde art ık bir tek duygu hüküm sürüyordu : Babasına karşı hudutsuz bir kin , bir garaz ! Küçücük kasabasında, mavi göz!ü mahkeme katibine gön­lünü kaptı rarak yerine geti ri lmesi kolay bir takım küçük isteklerle memnun yaşarken ve hep böyle yaşayacak iken Istanbul'un göste­rişli hayatını tanıtan; sonra hepsini elinden alan bu babaya düşman kesi lmişti .

Çerçi Hali ! işin farkı ııda idi ; ikide bir karıs ına dert yan ıyordu : - Hele şu kancığa baı<! Ayağına mıh batasıca! Öz babasına ga­

raz bağlamış . Ben nideyim? Yeldim yeldim yol verdim, emeklerimi seie verdim. Dünyadır bu . Başımıza geldi işte bir kelli . Malımı it ye­diği yetmiyormuş gibi şimdi de bağrımı bit yiyor !

0, böyle sızlanırken gün geçtikçe süzülüp solan Nebile'nin ufa­cık kalmış yüzünde büsbütün i ri görünen yaşl ı siyah gözleri akşa­müstü yağmur atlındaki Taksim Meydanı gibi s ırsıklam, pan l parı l­d i . Babasın ın sesini işitlikçe garazdan yüreği burkularak ve öğren­diğ i I stanbul lehçesini unutarak memleket ağzıyle söyleniyordu :

- Sakai ı n teneşirde sabunlana!

- SON:-

503

Page 503: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

SEMAVER Sait FAiK

- Sabah ezan ı okundu. Kalk yavrum, işe geç kalacaksın . Ali , nihayet i ş bul muştu. Bir haftadı r fabrikaya gidiyordu. Anası

memnundu . N amaz ın ı k ı lmış, duas ın ı yapmışt ı . Içindeki Cenabı Hak'la beraber, oğlunun odasına girince, uzun boyu, geniş vücudu \ ve çok genç çehresi i le rüyasında makineler, elektrik pil leri , ampul­ler gören, ' makine -yağlan sürünen ve bir dizel motörü homurtusu işiten oğlunu ewela uyandı rmaya k ıyamad l . Ali , işten çıkmış gibi terl i ve pembeydi .

Hahcıoğlu'ndaki fabrikanın bacası kafasın ı ' kaldı �mış, bir horoz vekanyle sabaha, Kağıthane s ı rtlarında beli ren fecri kazibe bakı­yordu . Neredeyse ötecekti.

Ali n ihayet uyandı . Anas ın ı kucaklad ı . Her sabah yaptığı gibi , yorganı kafasma büsbütün çekti . Anası yorgandan d ışarda kalan ayakların ı g ıd ıklad ı . Yataktan bir hamlede f ı rlayan oğlu i le beraber tekrar yatağa düştükleri zaman, b i r genç kız kahkahasıyle gü len kadın mesut sayl labi l irdL Mesutları çok az bir mahallenin çocukları deği l miydi ler? Anas ın ın çocuğundan, çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Yemek odasına kucak kucağa geçti ler. Odanı n içini k ızarmış b i r ekmek kokusu doldurmuştu . Semaver n e güzel kaynard l . Ali , semaveri , içinde ne ıst ırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yaln ız koku , buhar ve sabah ın saa­deti isti hsal edi l i rdi .

504

Page 504: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Semaver

Sabahleyin, Alilnin, bir semr ver, bir de fabrikanın önünde bek­leyen salep güğümü hoşuna giderdi. Sonra sesler. Halıcioğlu'nda­ki askeri mektebin borazanı , fabrikanın uzun ve bütün Haliç'i çınIa­tan düdüğü, onda arzular uyandırır ; arzu lar söndürürdü . Demek ki , Ali 'miz biraz şai rce idi . Büyükdeğirmen'de bir e lektrik amelesi için hassasiyet, Haliç'e büyük transatlantikle r sokmaya benzerse de, biz, Ali , Mehmet, Hasan biraz böyleyizdi r. Hepimizin gönlünde bir aslan yatar.

Ali , annesinin elini öptü. Sonra şekerli bi r şey yemiş gibi dl,.ldak­ların ı yalad l . Annesi gülüyordu. O, annesini her öpüşte, böyle bi r defa yalanmayı adet etmişti . Evin küçük bahçesindeki saksı ların içinde fesleğenler vard ı . Ali birkaç fesleğen yaprağını parmaklarıy­le ezerek, avuçları n ı koklaya koklaya 'uzaklaşt ı .

Sabah serin , Haliç sisl i idi . Arkadaşların ı sandal iskelesinde bu ldu ; hepsi de d inç del ikanl ı lard J . Beş kişi Hahcıoğlu 'na geçti­ler.

Ali bütün gün zevkle, h ı rsla, iştiyakla çal ışacak. Fakat arkadaş­larından üstün görünmek istemeden. Onun için dürüst, gösterişsiz işleyecek. Yoksa işinin fiyakasın ı da öğrenmiştir. Onun ustas ı , ' ıs­tanbul'da bir tek elektrikçiydi . Bir Alman'dı . Ali'yi çok severdi. Işinin dalaveresini , numarasın ı da öğretmiştL Kendi kadar usta ve bece­rikl i o lanlardan daha üstün görünmenin esran, çeviklikte , acelede, aşağı yukarı sporda, yani gençlikteydi .

Akşama, arkadaşlarına yeni bir dost, yeni bir kafadar, ustalan­na sağlam bir işçi kazandı rd ığ ına emin ve memnu n evine dön­dü .

Anas ın ı kucaklad ıktan sonra, karş ı kahveye , arkadaşları n ın yanına koştu . Bir pastra oynadı lar. Bir heyecanlı tavla partisi sey­rettL Sonra evinin YOluhu tuttu. Anası! yats ı namazını k ı l ıyordu. Her zaman yaptığ ı gibi , anacığ ın ın önüne çömeldi . Seccadenin üzerin­de taklalar att ı . Dil ini çıkard ı . Nihayet kadını gü ldürrneğe muvaffak olduğu zaman, kad ıncağ ız selam vermek üzereydi .

Anas ı ,

505

Page 505: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­- Ali be, günah be yavrum -dedi-o Günah yavrucuğum, yap­

ma! Ali , - Al lah affeder ana-dedi . Sonra safı masum sordu : - Allah hiç gü lmez mi? Yemekten sonra , Al i , bir Natpinkerton romanı okumaya daldı .

Anası ona bir kazak örüyordu. Sonra, yükün içinden lavanta çiçeği kokan şi lteler serip yatt ı lar.

Anası sabah namazı okunurken Ali 'yi uyandı rd ı . K ızarmış ekmek kokan odada semaver ne güzel kaynareılı . Ali ,

semaveri, içinde ne ıztırapı ne grev, ne de patron olan bir fabrikaya benzeti rdi . Onda yaln ız koku , buhar ve sabahı n saadeti istihsal edi l irdi .

Ali'nin annesine ölüm , bir m.isafir, bir başörtülü, namazına niya­zmda bir komşu han ı m geli r gibi geldi . Sabahları oğ lunun çay ın ı , akşamları i ki kap yemeğini hazırlaya hazır!aya akşamı ediyordu . Fakat yüreğinin kenarında bir SIZi hissediyor, buruşuk ve tülbent k0kan vücudunda, akşam üstleri merdivenleri h ız l ı h ızl ı çıktığı za­man, bi r eksiklik, bi r ter, bi r yumuşakhk duyuyordu.

Bir sabah , daha Ali uyanmadan, semaverin başında, üzerin e bi r fenahk gelmiş; yak ı n sandalyeye çöı,üvermişti . Çöküş, o çö-küş. '

Ali , annesinin kendisi'ni bu sabah niçin uyandırmadığm hayret etmekle beraber, uzu n zaman vaktin geciktiğini an layamamışt l . Fabrikan ın düdüğü , camların içinden , tizliğini , can koparıc ı l ığ ı m terk etmiş ve bir sünger içinden geçmiş gibi yumuşak, ku lakları na geldi . Fırlad ı . Yemek odasın ın kapısında durdu. Masaya e l leri da­yal ı , uyuklar bi r vaziyetteki ö lüyü seyrettL Onu uyuyor sanıyordu . Ağı r ağı r yürüdü. Omuzlarından tuttu . Dudakların ı , soğumaya baş­lamış yanaklara sürdüğü zaman ürperdi .

. \�

506

• b

Page 506: 4-Anne Hikayeleri

ölümün karş ıs ında, ne yapsak, muvaffak olmuş bir aktörden farkımız olmayacak. O kadar, muvaffak olmuş bir aktör.

Sarı ld ı . Onu I<endi yatağına götürdü . Yorganı üstleri ne çekti , soğumaya başlayan vücudu ısıtmaya çal ışt ı . Vücudunu , hayatiye.;; t ini bu soüğuk i nsana aş ı lamağa uğraşt ! . Sonra, aciz, onu köşe minderinin üzerine att ı . Bütün arzusu na rağmen, o gün ağlayama­di . Gözleri yand ı , yand ı , bir damla yaş çıkarmadı . Aynaya bakt ı . En büyük kederin karş ıs ında, bir gece uykusuz kalmış i nsan çehresin-

J den başka bir çehre a lmak kabi l o lmayacak m ıyd ı? A!i , birdenbire zayıflamak, birdenbire saçları n ı ağarm ış gör­

mek, birdenbire belinde müthiş bir ağn i le iki kat oluvermek, hemen yüz yaşına girmiş kadar i htiyarlarnak istiyordu . Sonra ölüye bir da­ha bakt ı . Hiç de korl(unç deği ldi .

Bi leıkis , çehre eskisi kadar müşfik, es�<isi kadar mülayimdi . Ölü­nün yarı kapalı- gözlerini metin bir elle kapad ı . Sokağa f ı rlad ı . Kom­şu ihtiyar han ıma haber verdi . Komşular koşa koşa eve geldi ler. O, fabrikaya yol land ı . Yo lda kayıkla giderken , ö lüme al ışm ış gibiy­di .

Yanyana, kucak kucağa, ayn ı yorgan ın içinde yatmişlard ı . Ölüm, munis, anasına girdiği gibi , onun bütün hassasiyetini , şefka­tini , yumuşaklağ ın ı almışt ı . Yalnız biraz soğuktu , Ölüm, bi ldiğimiz kadar korkunç bi r şey deği ldi . Yalnız bi raz soğul<tu , o kadar ' "

Ali , günlerce evin boş odalarında gezindL Gece ış ık yakmadan · oturdu. Geceyi dinledi . Anas ını düşündü. Fakat ağlayamad l .

B i r sabah, yemek odası nda karşı karş ıya ge ldi ler. 0, yemek masas ın ın muşambası üzerinde sal<in ve parlaktı . Güneş, san pi­rinç maddenin üzeri nde donakalmışt ı . Onu kulplan ndan tutarak, gözleri ni n görem�yeceği bir yere koydu. Kendisi bir sandalye ye çöktü. Bol bol , sessiz bir yağmur gibi ağlad ı . Ve o evde, o, bir daha kaynamadı .

Bundan sonra Alifnin hayat ına bir salep güğümü girer. KıŞ, Haliç etraf ı nda, ıstanbul'dakinden daha sert, daha sisl i

507

Page 507: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayele�i -�-------------­

olur. Bozuk kaldırımların üzerinde buz tutmuş çamur parçalarını kı­rarak erkenden i şe gideQler, mektep hocaları , celepler ve kasaplar fabrikanın önünde bir müddet dinlenirler; kocaman bir duvara s ı rtı­nı vererek üstüne, zen�efil ve tarçın serpi lmiş salep içerlerdi .

Yün e ldivenierin içinde sakl ı k ıymettar elleri salep fincanın ! ku­caklayan , burunlan nezleli , kafa/an grevli , ı st ırapl ı , piri nç bir sema­ver gibi tüten sanşın ameleler, mektep hocalan, celepier. t.r,.,.'. aplar ve bazen fakir mektep talebeleri , kocaman fabrika duvarına s ı rt ın ı ' veri rler ; üstüne rüyalarımn mabadi serpi lmiş salepten yudum yu­dum ,. içerlerd i .

508

Page 508: 4-Anne Hikayeleri

Günlerin İçinden

GÜNLERiN içiNDEN Sai m ŞENG IL

Varup l imana demirlediği zaman ortal ık alaca karanl ıkt ! . I ske­lede henüz kimsecikler görünmüyordu. Yukarıardan, dağların yük­sekleri nden tepelere , tepelerden vadilere , oradan küçük kentimi­zin üstüne doğru , ince bi r sis bulutu halinde aydınl ı k yavaş yavaş i nmekteyd i . Güvrte küpeştesine dayanmış , bi r düşünce evreni içinde k ıyıyı seyre dalmış ım. Gündoğusundan ıs lak bir esinti geli­yordu . Vapur iyiden iyiye bizim "Karagözler'I mahallesine doğru dö­nünce, em uzatsam kıyıyı tutacfl,k gibi o ldum! . . . Öylesine yakın gö­rünüyordu bana . . . Birdenbire ' gözüm evimize tak ı ld ı . Bu sı rada aşağ ı odanı n ış ığ ı yamverdi . "Annem ocağı yakıyor olma l ı !'! diye düşündüm. Nerede ise babam da kalkıp aşağıya inecek. Annemle karş ı l ık l ı oturup, ocağın tadmı çıkararak bire r kahve ' içeceklerdi r. Babam, koca rumeli' l i Recep usta, o güngörmüş, ağı rbaşl ı haliyle ateşin közlerine dalıp gidecek .. . Annem bundan bir anlam çıkar­maya, birşeyler sezinlemeye boş yere çal ışacakt ır :

"Ne susars m be Recep usta? Yok mu birşey anlatasm? . . " "Görmezsin Kaku lamm! kesatl l k var . . . "

Annerne babam her gün yeni bir ad takardı . Bugün de "Kakula� mm" diyeceği tutmuştur. Sık sık değişen bu adlara annem al ışkm­d ı r. Adıyla çağn lmayışından h iç yüksünmez. O sırada nerede olu r­sa olsun "buyur" der. Bu kez de annem:

509

Page 509: 4-Anne Hikayeleri

• b

Anne Hikayeleri

"Ama iki kadeh içsen , açı l lveri r di l i n , anlat ı rsm da anlat ı r­s ın . . . "

"Görmezsin sanki beni nas ı l d in lediklerini kakuıan ım . . . " Gerçekten de öyledir. Konu komşu , eş dost özell ikle gelirler,

babamı konuşturmaya çal ış ı rlar. Annem, akşam olunca babamın çi l ingir sofrasmı hazırlar, Recep usta'n ın di l i çözü!ür, tatıl tatl ı anla­tır da anlatı r. Annem de kaçıncı kez o lsa da, saygıyla, sevgiyle onu dinler. Bir di l im ekmeği paylaşı r gibi anı lan böıüşürler. Annem mut­fakta, ya da başka bir yerde işle uğraşıyor ise, babam suskundur, düşünür, kadehini yudumlar sessizce .. Kimi de hafiften bir rumeli türküsü mın ldamr. Bu , ya 'Alışimin kaşlan kara'd ı r ya da 'Drama Köprüsü'dür. Babamın en çok sevdiği türkü ler arasındadır bunlar. O türkü söylemeye başlayınca annem ne yaparsa yapsın bırakı r, sedirin önündeki şi lteye dizüstü sessizce oturur, yorgun ince bir duygu içinde, mevlüt dinlermiş gibi dinler; başında bir başörtüsü eksiktir. O da Selanik'de bıraktığı çocukluğuna, genç kızl ığ ına, ge­çirdiği günlere çoktan dal ıp gitmişti r . Kimi kez de maviş gözleri nemleşir, babama bel l i etmeden yemenisinin ucuyla-si ler. Başka bi r gece konuklarımız varsa, erkekler karş ı l ık l ı içerler. Kad ın lar, k ızlar babamın çevresinde toplanı rlar. Babam yavaş yavaş açı l ı r, rumelinden sözeder. Balkan savaşından, tutsak oluşundan anlatır. Çok yakınlanmız, babamın anlattıkların ı ısayısız I<ez din lemiş olsa­lar bi le gene de sanki , i lkmiş gibi di nlem�ye gönülden hazırd ı rlar, öylesine tatl ı anlat ır . . . Dinleyenlerden biri, anlatı lan konunun bir ye­rindel babamın o ince , gergin teline basmayı kaçırmaz. I l le de 'Kü­peksoyu küpek'i dedirtecek'ti r. Komşumuz banka mudürü :

l'Tutsakl ığ ında yaptığın o un helvasın ı nası l da çalmışlar h ın­z ı rlar!"

"Vermiştim de bütün koğuştakilere . Güzel kokmuştur düşesiye burun larına, imrenmişlerdir, diye . . . Sonra sen gel çal köpeksoyu köpek! . . ."

Işte babama: "Küpeksoyu küpek" dedirtmek için laf döridürü l­müş, dolaştırı imış bu kerteye geti ri lmişti r. O zaman herkes bol bol gü ler. Babam da anlar neyi söyletrnek istediklerini ama ald ırmaz, .

510

. b

Page 510: 4-Anne Hikayeleri

-----------""""""'--- Günlerin İçinden

boş verir. Mademl<i o sözcüğü seviyorlar, varsın sevsin ler. Sevgi­den zarar gelmez insanlara, diye düşünür. Başka akşamlardan bi­rinde Posta Müdürü girer devreye. Muhabbetin koyulaştığ ı bi r ye­rinde :

"Çok çektirmişler Balkan savaşında . . . " "Gönüllü gitmiştim. Ne bileyim böyle olacağını ! Na bu f ındık ha­

n ım .. " Annemi göstererek: "Demez mi , 'Beni b ı rakı rs ın ik i çocukla, sen giders in gönül lü

harbe! Bu kadar bezdin mi benden? . . ' bütün cinler toplandı k1afam­da. Ne bezmesi be kad ın? Bre vatan gidiyor elden . . . Ç ıkard ım bir kese att ıll i , f ı rlatt ım ayaklan ucuna. Öfke bu, ferman dinlemez. Bi­raz yüksekten atmış im, h ızh gitmiş , geldi belina. K ıvrand ı , düştü yere küpeksoyu küpek. Koştum kald ırd ım. Ağlarken, bi r de 'hami­leyim ben' demez mi? tut kelin perçeminden. Gitmezsen asker ka­çağı diye yakalayacaklar! Bre ben gönül lü yazı lmış ım, kaçak olur muyum? . . Anlatıncayakada,. post gider e ldert Çaresiz gittik aske­re . . . Üç gün beş gün sonra sürdüler cepheye. Elde tüfek yok, önde bi risi ö lecek, ya da yaralanacak, sen kapacaksın. tüfeği n i . Böyle harp o lur mu? Ne yapacaksın , döğüştükl Ekmek yok, su yol<.. Vur peksimeti kafana, katan kın is ın . Dur durak yok; ha babam, de ba­bam derken cephanesiz kaldık. Bir galeta parçasını ağzımizda ke­mirarek, torbanın dibinde kalmış üçbeş kuru ü'zümle idare edersin, gel gelelim cephane olmazsa neyi idare edeceksin . Karş ındaki düşman, kuş gibi avlar seni . . . Uzatmayalim ordu dağ ı ld ı . Beş on ki­şi benimle kald ı . Bulgar hududundan geçecez. Kavilleştik, hiç sağa sola bakmadan birer ikişer karakolun önünden yürüyecez. Sorar­Iarsa 'yol işçisiyiz' denecek. Ben önde, arkadaşlar arkada yavaş yavaş geçmeye başladık. Karakolun biraz ötesinde gelecekleri gözleyerek bekliyoruz. En geride kalmış bir avanak, ha büle açmış ağzım , bakar sağa sola. Yakalarlar nöbetçiler, anlat ır bü lbül gibi bi­zim de geçtiğimizi. Gelirler bulurlar bizi . Dizdiler tespih gibi karako­lun önüne. Biraz sonra geldi komutanları : 'Kimse başınız, çıksın or­taya' dedi Bulgarca. Ben bi l iri m ana dil im gibi Bulgarcayl . S ı radan çıktım bir adım üne. Bizde üst baş döküıüyor. 'Ne işiniz var, ne arar­smız burada?' dedi gene Bulgarca. Ben de ona kendi diliyle karşı l ık

5 1 1

Page 511: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

verdim. 'yol işçisiyiz , iş arıyoruz. ' dedim. sustum. O, 'uzat e l lerini . ' dedi , uzatt ım, ellerimi tuttu , avuç içlelerimi baş parf'Dağı i le yöklad ! . 'Yol işçisinin avuçiçleri nasırı ! olur, bunlar hanımevladı e lL ' demez mi küpeksoyu küpek ! . . . "

Kahkahayı basarlar dinleyenlerin tümü . Posta müdürü de ru­melil i , hem de Arnavut. . . Bazı kez lafın bir yerinde Arnavutça birkaç sözcük söylerd j babama, ard ından onlar da gülenlere kat ı l ı rlard ı . Posta müdürünÜn karısı rumdan dönmeymiş. Nice y ı l sonra öğren­dim bunu . Biz ona hep 'madam teyzel derdik, öyle an ımsarım .

. Sonra babam işine giderken, annem onu kapıya kadar geçire­,cek. Cantezl i l iğin içinde annem gerisin geriye dönerken mutlaka:

"Kız Mukaddes, hala kalkmıyor musun? Günlük güneşlik oldu ortal ık ! . . ." diye kardeşime sesienecektir. O yukarı odada mın ida­n ı r, annem aşağ ıda ne demek istediğini anlamaz. Bundan sonra herkes günlük yaşamın ı sürdürür. Annem hemen evi toparlar, te­mizliği yapar, kaşla göz arası nda yemeği de pişiri r, yak ın ım ızda oturan ablama da küçük çocukları o lduğu için yard ıma gider, daha da vakti kal ı rsa konu komşunun IOhosasına, hastasına, düğününe derneğine yetişir.

Kardeşim uyku sersemliğinin denizinde kulaç atar. Kendince kurduğu düşlerin göklerinde kanat çırpar. Birazdan mahrnuriuğu geçecek, ayakları yerin sertliğine, acımasız l lğ ına basacaktı r. Şim­di lerde daha çok genç, koyun beğendiği dünyalarda yaşası n .

Dal ıp gitmişim . . . Bi r garip duygu içinde, belki de binlerce kez gördüğüm kentimi­

zin her yerine, şimdi yeni görüyormuşum 'gibi bakıyor, bir yandan da vapurun birinci yazmanın ın merdiven baş ından uzaklaşmasını bekliyorum. Asl ında gemide bilet kontrolu yapmak onun görevi de­ğil yardımcısı varken . . . işgüzariık işte .. Oysa yürüyüp geçsem, ba­na bilet falan soracak deği L . Kentimizde bu vapurların acentesinde bir yı l çal ışt ım. Denizci lerin çok kah ı rların ı çektim, beni iyi tan ı rlar. Baş yazman biletsiz bindiğimi bi lmediği için , bir de onun öğrenme­sini onuruma yediremediğimden bu sıkıntıya katlanıyördum.

512

Page 512: 4-Anne Hikayeleri

Günlerin İçinden

Vapurda olduğurnun haberini , yolcusunu al ıp giden tan ıd ık bir sandalcın ın haber uçurması , bizim evin güncel düzenini bozar. An­nem her. günkü gibi , 'ne yemek pişirsem?' düşüncesin in tersine mantosunun kolların ı sokakta geçirmeye çalışarak, bir solukda is­keleye iner. Ana yüreği bu .. Vapurdan inmediğimi görünce haber yol lamış :

"Ne bekliyor, gelsin artık ! . ." diye. Nereden bi lsin benim, bi ri nci tek kişi l ik kamarada yatmama

karşın, kaçak yolcu gibi biletsiz geldiğimi ! . . Eve yazmamışt ım, mut­luydIJm, s ınavı kazanmıştım, okuia girecektim. Aksi liğe bakın , ge­mi baş yazmanın ın , merdiven başında bi let kontrolü yapacağı tut­tu . -Annem işi n fark ında değil ki . .

Üç gün önce d e musallat olan bu garipseme duygusuyla, kenti­mizden birini görür, biraz konuşur bizim oradan haber a l ı r, üstüme çÖker, gurbet karabasanını hafifletirim düşüncesiyle , vapurun ya­naştığ ı iskeleye koşup gitmiştim. Içimde birden bire kentimize dön­mek istediğinin dayanı lmaz ateşini duydum. Annemi , babamı , ab­lamı , kardeşimi , komşularımızı özlemiştim. Evimizin önündeki de­niz, arkamızdaki incir, nar ağaçlan , asmalar ve bütün sevdiklerimle kentimiz gözü mde tütüyordu . Oysa haftalard ı r burada her şeyi unutmuş, gireceğim s ınavı kazanmak umuduyla, geceli gündüzlü ders ierime çalışmışt ım. Sonunda sınavı kazanmışt ım, daha ne is­tiyordum ! Ne varki parasız, yatıh olarak kazand ığım okulu bu yıl bi­ti ren leri n atamalan üç ayd ı r yapı lmad ığından, yeni gi receklere okulda yer o lmadığ ın ı öne süren yönetici ler, üç ay yatıs ız okuma­mızı istiyorlard ı . Benim ise yatacak yerim yoktu� Şimdi her ne kadar amcamlarda kal ıyorsam, da bu durum ortaya çıkıp söylediğimde : "Okulda yat ıh oluncaya kadar burada yatars ın, ne yapal ım" deme­mişlerdi . Amcam da, yengem de önlerine bakıp susmuşlard l .

Şimdi bu birden bire içimde oluşan kentimize dönmek isteği bu­radan kaynaklanıyor olmal ıyd ı . Bu zorlu yolu kendim seçmişti m. Kimsenin etkisi , baskısı o lmamıştı . Daha başka çıkar yolları dene­memiştim . Tüm çabaları m boşa mı gidecekti şimdi? . . .

Tanıd ık birini göremeyince hemen vapura atladım. Çok iyi tanı-

513

Page 513: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

dığım yazman yardı mcısını buldum. Ter ve sıkıntı içindeydi . Elinde ordinolar, konşimentolar vardı . Çocukluğu mu n bütün safl ığı içinde yumuşamasın ı·, öfkesinin geçmesini bekledüm, bi li rim bu işleri . . . Anladığ ım kadarıyla, yanlış verilen bir parça işini çözmeye çal ışı­yordu, cana sıkkınd ı . Beni görünce, şaşılacak bir içtenlikle, sanki yi­ten parçayı -Eskiden olduğu gibi- ben bulacaktım. Birden bire öfke� , sinin köpüğü kesildi . Acente yazmanlığı yaparken böyle çetrefil i ş­leri çok çözmüşümdür. Gülümsedi :

"Beraber mi gidiyoruz?" dedi . -Denizciler hep böyle söylerler­Bu candanhğ ı görünce şaşırdım, önüme bakt ım. Bir güverte bileti olsun alacak param bile yoktu. Işi anlamışt ı , cin gibi bir adamdı. Eli­ni o mzuma koydu :

"Akşama kalkıyoruz. Sen gemiye geı, elbet bir çaresine baka­rız: " diyerek el ini birkaç kez, hafifçe o lduğu yerde gezdirdi .

Onu aradığı eksik parçan ın tasasıyla başbaşa bırakt ım. Koş­tum, işyeri nde olan amcama gideceğimi söyledim, elinö öptüm. Sonra evin yolunu tuttum. Bavu!umu hazırlarken yengemin gidi­şimden üzülmüş gibi yüzünde yapmacık bir acı bulaşmışhğı varda . Onu haklı buluyordum. Dar bütçelerinin, üç ay iÇin de olsa, b i r kişi­nin daha yükünü kaldı racak gücü yoktu. Her ne kadar öğle ·yemek­lerimi 'Bahribaba Parkı Onda, üzüm ekmek yiyerek geçişti rmiş o l­sam da sofraya akşamdan akşama konulacak bir sahan aş, ağı r geliyor olmalıyd ı .

Bu düşünceler ve yengeme h ak verdirten duygularla onun da elini öptüm. Merdiven başında amcamı n kızıyla karşı laşt ım. Elini sıkarken başını yana doğru çevirmişti, ağlıyordu . Daha önce din le­miş o lmahydı yengemle konuşmalarımızı , demek gidec,eğimi bi l i­yordu ! . .

. Gene güvertenin küpeştesine şimdiki gibi d i rseğimi dayamış,

olanbitenlere, kaderime s ı rt ımı çevirmiştim. Vapurun yardığı deni­zi , dalgalar halinde bizden uzaklaşan beyaz köpükleri seyreder­ken , gecenin karanhğına dalmışım. Çok uzaklarda ızmir kentin in ış ıkları , gökteki y ı ld ızlar gibi titreşiyar sonra birer bi rer gecenin ko­yu lacivert rengi içinde arkamızda yitip gidiyorlard ı . Yalnız saman-

5 14

Page 514: 4-Anne Hikayeleri

Günlerin İçinden

yolu bizimle yarış ediyordu sanki . . . Vapurun makina bölümünden yükselen i nişli yokuşlu sesler, geminin hafiften yalpalayıp ve kalkıp inmesi birbiriyle uyumlaşıyordu . Bu s ı rada, kaptan köşkünün mer­divenleri nden gelen ayak sesi , daldığ ım düşüncelerden kopard ı beni . Bu , vardiyayı ikinci kaptana b ı rakıp, davlumbazdan inen su­varinin ayak sesleriydi. Beni orada, güvertede görünce, ummadığ ı anda karş ıs ına çıkan birini görür gibi önce irkiidi , sonra şaşkın l ığını gidermek istercesine:

"Vayy küçük bey! . . ." diyerek söze başlad ı . Acentede çahştığ ım günlerden, buraya gelişime değin bir sürü can sıkıcı soruların arka­s ından, hangi mevki de o lduğumu sordu. Ona sadece:

"Kamaram yok . . . " diyebi ldim . . . Güvertede vardiya tutan lostromo'yu hemen çağ ı rd ı . Beni

onunla baş kamorota yol ları ve birincide, bir kamara açmasın ı söy­ledi . Bana dönerek tatl ı , babacan bir sesle:

"Hayd i , rahat ına bak. Üç gün yo lumuz var, yarın görüşü­rüz . . . "<

Sonradan aklı na gelmiş gibi : "Yemeğe beklerim . . . " dedi. Teşekkür ettim. Bu sırada yanımız­

da, geminin iskele yönünde kırmızı bir deniz feneri çıkıyordu. ızmir körfezinin son şamandı ra feneri ... Bana mutluluğumu muştulayan, dost bir kişi sanki göz k ı rpıyor gibi gelmişti .

Annem iskelede beni beklerken ben, gemin in sancak yönün­den i ndiri len merdivenin biraz ötesinde, başyazman'ın bi let kon'ro­lunu biti rip g itmesini bekliyordum sıkıntıyla . . .

515

Page 515: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -------------""""'---

MEKTUP Samim KOCAGÖZ

I nce, esmer yüzü sararmış, i ri siyah gözleri , küçülen yüzüAde büsbütün büyümüştü. Pencerenin yanında bir i skemlede, oturuyor, karşıdaki derenin iki k ıyıs ında uzanan ç ınarlara kavaklara, yemye­şil yamaçlara bakıyordu. BtI görüntüyü hep, geçmiş yılların ın anı la­r ında saklamış , zaman zaman yiti rdim sanıs ına kap ı lmış , kork­muştu . Ne ki iki aydı r işte bu çocuklu"unun cennetindeydi .

. Sabah ın sisl i yeşi l ine bakmaya doyamayordu. Olayların için­deyken, ya da hastanedeyken düşünebi lmek, kavramak zordu : In­san için bir yeşil yapraktan bile ayrılmak güçtü . Oysa kimlerden, ne- ' lerden ayrı lmışt ı .

Korkuyla birden baş ın ı küçük odaya çevird i . Sabahın alacaka­ranl l" ı henüz odadan çıkmamışt ı . Köşedeki yatağı n içinde oğlu­nun baş ı , siyah saçları görünüyordu. Yüzü duvara dönüktü. Nefes almıyormuş gibi geldi . Kalkt ı ; dizleri , e l ler( titreyerek yavaşça yak­laşt ı . Yüzünü gördü ; yanağ ın ı yanağı na koydu : Rahat, sakin uyu­yordu oğlu . Ondan beş yaşı ndayken ayrı lmış, sekiz yaşı ndayken ona kavuşmuştu. Geçen kış kendisi yokken okula başlamışt ı . Bu yaz, i ki ayd ı r yeniden annesine kavuşmanı n sevincini yaşıyordu. He le annesiyle bir odada olmak, yanyana, yataklarda yatmaktan çok mutluydu . Kendisi de köyüne gelmekten , anasıyla babası na kavuşmaktan çok mutluydu.

Pencereden bakt ıkça, bu bağ kulesinin üst kat ındaki odadan

516

• L�

Page 516: 4-Anne Hikayeleri

Mektup

iki yakasın ı seyi r ettikçe, çocukluğunu n anı lan zihnine tak ı l lyor, ayağına dolaş ıyordu. Ne ki "şu s ı ra ağabeysi , sanki eski ağabeysi deği ldi . Ona eski sevgisi kalmamış gibiydi . Çocukluk sevgi leri çok geri lerde, "uzaklarda yitmiş gitmişti . Yüzüne yalandan gülüyormuş, sevgi gösteriyormuş gibisine geliyordu . Zaman zaman öfkeyle ba­kıyor, gözleri ni ondan kaçınyordu . Yengesiyle f ıs ı ldaşt ığ ı nı duyu­yordu. Bütün bunlar kendi kuru ntusuydu herhalde. Yok yok ağa­beysi ona kırg ındı . Dün köyden, köyün bakkalına gelen mektubunu nas ı l da geti rip önüne, masan ın üstüne atıvermişti : 'AI , seninkin­den mektup var !' demişti . Sanki şu s ı ra köyde değil de, şu bağda bahçede bulunmaktan memnun gibiydi . K ız kardeşiyle köyün için­de buiunmaktan tedirgin mi ôiacakt i? Anasi babasi böyle davran­mıyorlard l . Onların da oğlu say ı l ı rd ı e lbet, oğluna üç y ı l boyunca gözleri gibi bakmışlard ı .

Oğlunun yorganın ı düzeltti , örttü . Yavaşça pencerenin önüne dönerken, yandaki küçük masanın üstündeki mektuba yine gözü i l işti : Artık eskisi gibi ağlamıyordu , ağlayamıyordu . Göz yaşları içi­ne , yüreğine akıyordu . Mektubun zarf ına parmaklarıyla dokundu. Mektup zarf ından çıkarı lmış açık, öylece duruyordu. Dünden beri kaç kere, okumuştu. Art ık sat ı r sat ır akl ındaydı onun yazd ıkları :

'Bi r tanem,' diyordu . 'Art ık üzülme . . . sabırlı olmaktan başka ça­remiz yok. Bunca y ı l bekledik, bi rkaç yı l daha bekleriz. Bi liyorsun ayrı hğımızm daha ne kadar süreceğini . . . Belki daha önce de ka­vuşmak olası l ığ ı var. .. Seni , oğlumu çok özledim: Şu S ira çal ış ıyo­rum. Çal ışmak belli süreler içi n i nsan ın kayg ı ların ı , s ık ıntı ların ı unutturuyor. Art ık bana para göndermek için çırpınma, kazanıyo­rum. Yakında ben size para göndereceğim. Oğlumuza bi r top al , oynasm. Günümüzde geçerli meslek topçuluk. Iy i b ir futbolcu olur­sa çok para kazanır ( !) Başkaca mesleklere boş versin . Okumayı yazmayı öğrensin yeter! Bizler gibi l iseymiş , üniversiteymiş oku­yup da ne yapacak! Akı l dünya işlerine ermesin daha iyi . . . Daha mutlu olur. Her neyse şu yazd ıklarıma kulak asmayacağın ı bi liyo-ı rum. Bil irsin ben , yaşantımdan hiçbir zaman pişman olmadım; piş­man değil im. Bütün tesel l im, senin çileni doldurup oğlumuzun ya­nına dönmendir. Bir daha da hastaneye fi lan gideyim deme; hasta

517

Page 517: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------­

olma, .kendine iyi bak . Köyün havası sana iyi gelecek. Ananın ba­ban ın yanı ndasın ; bu senin için sevinç kaynağ ı o lmalı . Düşün ki ben, anamı babamı erken yitirdim.

Seni , oğlumuzu öperim. Anamıza, babamıza, ağabeyimize ve yengemize selam ve sayg ı larımı yollanm. Çocukların gözlerinden öperim. Benim için de dağlara, yamaçlara, yeşi l yaprakl ı ağaçlara, sizin oradan geçen dere nin beyaz köpüklü sulanna bak:

Yin e pencerenin yan ı na, iskemleye i lişti . Akl ı ndan geçirdiği , ezbere okuduğu mektubu , bu kez eline ald ı . Atladım mı , eksik oku­dum mu? diye yeniden satırlanna bakmaya başladı . Sonra zarf ına yerleştirdi ; götürdü yastığ ın ın a lt ına koydu. Pencereye döndüğün­de, güneş bir mızrak boyu yükselmişti . Babası , anası tarlaya gidi­yordu. Bi lıyordu ; fasulye/eri çapalayacaklard ı . Ağabeysiyle yenge­si, çoktan bağ ın içi ndeydi ; kükürt at ıyorlard ı bağa.

Bu s ı rada oğlu yatağı ndan, "Anne !" diye doğru ldu ; uyanmıştı . "Oğlum!" d iyerekten yanı na vard ı . Çocuk, her sabah uyandığında annesini karşısı�da görmekten

sevinçliydi . Gece yatarken , ertesi sabah uyandığ ı nda, annesini bulamamaktan korkuyordu. Yatağın ın içine oturan delikanl ı , uyku­lu gözlerle hemen masaya baktı :

" Babamın me�tubu ne oldu anne, nerede? dedi . "Saklad ı m .oğlum. Yastığımızın a lt ında . . "

"Iyi . . . " dedi çocuk, iki yakasına bakınd ı , "dedem, ninem tarlaya, çapaya gitmişti r. Ben de yard ıma koşay ırn . . . "

"Önce e lini yüzünü y ıkayacaksın. Sonra sütüne ekmek doğra­yacağız . . . "

"Peki anneciğim." Bağ kulesinin avlusuna çıktıklarında, oğlu sağdaki u lu ç ınann

attında duran küçük çapasını kaptı , yürüdü . Bir süre onun arkasın-

518

İ _.-. �.'-

Page 518: 4-Anne Hikayeleri

Mektup

dan bakt ı . Sonra, 'yeter tembel lik, iyi leştim gayri . . . ' diye söylendi ; gitti çınann alt ından o da bir çapa ald ı . Çocukluğunda, genç k ızh­ğ ı nda, okul tati l ierinde yaptığ ı gibi yine çapaya başlayacağından, içine büyük bir sevinç girdi . Kendisini umutlu hissetti . Gerçi i lk kez, uzun bir süredir açık havaya çıkarnamaktan yüreği bir hoş o lmuştu . Dizleri , e l leri titriyordu. Durdu, derin bir soluk ald ı . Çapas ın a omu­zuna vurup yürüdü. Sanki beyaz gömleği n i giymiş laboratuvanna yürüyordu.

519

Page 519: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

ANALARıN Sami m KOCAGÖZ

Dağlar, hemen hemen bir dikaçı yaparak körfezi iki yandan ku­şatırlar ve denize doğru hafif bir eğimle inerler. Kent, denizle dağlar arasındaki daracık şeride s ık ışmış , uzan ı r. Kuzey yakasındaki dağdan, Anadolu'nun içerleri nden gelen karayolu i ner. Fundal ık­larla kapl ıd ı r tepeler. Nane ve kekik kokar. Dağ ın eteğindeki kay­nağ ın çevresinde meşeler vard ı r. Oralara pikniğe gidi l ir. Cumarte­sileri ve pazarları yanmış yağ , tand ı r kebabı , duman kokar pınar­baş l . .. Bol bol da anason. Doğu 'yakasındaki tepelerse çam orman­larıyla kapl ıd ı r. Yazları serin olur. Dağın denize bakan yüzüne bü­yük turi stik otel ler yapı lmıştır. Çevre kent lerin, özel likle de ortado­ğu zenginlerin in paraları bura lara akar.

Geceleri kuzey yakasındaki dağ karanl ıktı r. Ay o lmayınca se­çi lmez bi le. Bir kara, yı ldızsız boşluk görünür, o kadar. ötekinin do:­rukları ı şı klar içindedir. Tepelere t ı rmanan arabaların farlan saba­ha kadar dolanı r durur dağı . Arabalar, s ın ır ın ötesinden sakal l ı , bı­yıkı ı , beyaz ipek ceket giymiş adamlar taş ırlar. Parmakları nda el­mas yüzükler vard ı r adamların. Sakallarına, bıyıklarma s ıcak ha­valarda boğuntu veren kokular sürmüşlerdir. Pipo ya da püro içer­ler. Kimileri , boyunlarına, yazın s ıcağına ald ı rmadan pahal ı kürkler dolamı ş çok boyalı kadınlarla gelirler. Yanlarında kadın yoksa da tasalanmazlar. Varacakları yerde, pezevenkleri n de bulunduğunu bil i rler.

520

. !�

Page 520: 4-Anne Hikayeleri

-==---------.;,.--------Analann Hakkı

Bir gece kuzey yakasındaki dağda da ışıklar yandı. Soluk, kızı­I ıms ı ış ıklar .. Yandı , söndü durdu. Ard ından si lah sesleri duyuldu . Daha sonra soluk kızı l ımsı ışıklar görünmez oldu. Dağ karanl ığına çeki ldi . .

Sabah , doğu yakasındaki tepelerden doğru hiç bi r şey olma­mışcasına indi kente ; serin , günahsız ve umursamaz. Ezan okun­du. Sıcak bir gün başlıyordu. Öğleye doğru üç ölü getirdi ler Beledi­ye Hastanesine. Fotoğrafları çekildi . Sonra üstlerini ö rttü ler, morga kald i rdı lar.

Sokaklarda, kahvelerde, dükkanıarın önlerinde ve resmi yer-lerde konuşuldu :

- Eşkiya vurmuşlar. - Ben gördüm ölüleri ni . . . Üçü de pek gençti. - Öğrenci , dedi kimileri de. Iki Cadi l lac, bir Mustang, bir de k ırmızı Thunderbird indi oteller­

den doğru . Kentin sokakların ı geçip sahi l yoluna vurdular, sonra geri döndüler. Görü lmeğe değer bi r şey bulamamışlard ı besbel l i . Kald ı rımlarda şeftali , salatal ık, üzum satı ld ı . Ç ı raklar dükkan kapı­ları n ı n önünü ikinci kez suladı lar. Lokantalarda, evlerde öğle ye­meği yendi . .

Saat ikide dükkanıar, daireler, lokantalar kapand ı . Herkes evi­. ne çeki ldi . S ıcak, dayanı l ı r gibi deği ld i .

i i

. Dağdaki otellerden Büyük Çınar' ın sahibi Hal i l bey, arkasında kahve fincanını taşıyan hizmetçi k ızla merdivenleri çıktı . Karısı Sa­ide'nin kapıs ı önünde durdu. Bi r an için kapıyı vurmayı düşündü ; kendine yakıştı ramadı , vazgeçti. Hep öyle olurdu. Kapıyı vurmazdı ama bir süre beklerdi . Gene öyle yaptı . Sonra yavaşça açtı .kapıyı . Arkası nda hizmetçi k ızla içeri gi rdi . Saide pencereni n önünde, ayaktaydı . Kocası içeri girince dönüp baktı . Kız, fincanı , duvara da-

52 1

Page 521: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

yalı küçük masanın üzerine koyup çekildi . Yukarıya, otele gitmedi­ği günler, kahvesini karısmm odasında içerdi Hali l bey. Günün öte­ki saatlerindeyse karısın ın yüzünü bile göremezdi . Saide dudakla­rın ı kısmış karşısında d uruyordu, her za.manki gibi. O yer gösterip buyur etmeğe bile kalkışmadan. Hali l bey masanın yanındaki san­dalyeye i l işip bir sigara yakt ı .

- Hüseyin bey bir sepet vişne ,yo llamış, dedi, söze başlamış ol-mak için . - Yedin mi?

- Yemedim.

- Sen seversin vişneyi. . . Tadma baksaydın . . .

- Dağdan silah sesleri geldi gece yarıs ı . çarpışma mı n e olmuş! Gülperi bir şeyler anlattı ya, pek kulak vermedım. Bilirsin, ağzı kala­bal ıkt ır. Deli deli söylenir durur.

Saide, kocasına hiç soru sormazdl . Kocasının sorularını da ya . evet ya da hayır'la cevaplandınrd ı hep. Bu kez böylesine uzun ko­nuşunca, Hali l bey seviniverdi . Saide'nin gözüne girmek için acele acele :

- Üç kişiyi vurmuşlar, dedi . - Üç genç . . . Ölülerini de kente getir­mişler.

- Demek doğruymuş Gülperi'nin anlattıkları . . . Üç genç ha? .. Ne istiyorlar çocuklardan?

- Ne çocuğu canım, saçlı sakallı adamlarmış. Yirminin üstünde olmal ı lar.

- Olsun. Gene de çocuk sayı l ırlar. ' Çocuklann kolay kolay büyü­mediklelini sen nereden bileceksin? Neden vurmuşlar ki körpecik civanlan ? .

- Uzun hikaye . . . Anlatması güç . � . Hem karıştırma akım ı şim-di .

- Kim yollamış k i onlan buralara, taa buralara ö lmeğe? . . Gülpe­ri , ıstanbul'dan gelmişler, dediydi . Taa ıstanbul'dan buralara, vuru­lup öldürü lsünler diye kimler, neden yollarlar ki çocukları? '

• b

522

Page 522: 4-Anne Hikayeleri

------------------Analann Hakkı

Halil bey kendisini umutlandıran konuşmanın bu yöne dönüşe­bileceğini h iç hesap etmemişti. Mendiliyle alnında biriken terleri si l­d i . Kahvesinden bir yudum bi le alamadı . Sigaras ın ı da öylece fin­can tabağ ın ın kenannda unutmuştu .

- Hemen davranıp bir hikaye kurmağa kalkışma kafanda . . . Her­kes eşkiya o lduklannı söylüyor. Eşkiya öldürmek yasak değil ya. B ı rak bunları dedim sana. Akl ın e rmez. Boş yere üz me kendini . Bak, sarı güller açmış. Senin gü/ lerin . . . Sulatayım da bahçe mis gibi koksun.

= "Kahvan! iç, dedi Saide kocası na, = Soğuyacak!

i i i

Bahçeden gelen su sesini duyunca k ıp ı rdand ı Saide. Hala pencerenin önünde ayakta duruyordu. Oda sigara dumanı ve kah­ve telvesi kokuyordu. Si lkindi. Bahçeye baktı . Gür yeşi l likli , bakırnh bir bahçeydi bu . Kayısı gülleri bahardan beri üçüncü kez açıyordu. "Iyi ama, ben bu bahçeyi sevmiyorum." diye düşündü Saide, "hiç bir şeyi sevmiyorum."

Uzaklardan gelen ezan şesini duydu. Ezanın okunup bitmesini bekledi . Sonra sediri n üzerinden seccadesini ald ı , serd i . Baş ına beyaz bir ö rtü örttü . Dizlerinin üzerine oturdu. Bekledi . Namaz k ı l­masın ı bi lmezdi Saide . . . Namaz surelerini de . . . Bir zamanlar anne­si öğretmişt i , ama hepsini unutmuştu. Anlamad ığı Arapça sözleri anımsamağa da çalışmamıştı . Arada ezan sesi duyduğunda, sec­cadesini serer, oturur, beklerdi . Uzun sürmezdi, Tanrı hemen gelir dururdu seccadenin öbür ucuna. Tanrı ya da dayısl . .. Hep kanştırı ­yordu. Gelen dayıs ı mıyd ı , yokta Tann mı , seçemiyordu . Ya da

, Tann'n ın yüzü, dayısın ın yüzü gibiydi . ıı

- Tanrım, dedi v.e gözlerinden yaşlar boşandı Sonra: - Çocukla­n vurdular dayı , diye sürdürdü konuşmasın ı . - Gene vurdular bak . . . Hala öldürüyorlar çocuklan .

Dayısı üzülmedi . Bu dünyadan değildi artık. Üzü lmeyi , acı çek-

523

Page 523: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri, ----------=====----­

meden u mut ve sevecenlikle dolu olmayı becerebi l iyordu. Yalnız­ca bal renkli gözleriyle baktı Saide'ye. Saide'nin yüreği serinledi , di l i çözüldü :

di .

- Ben sana hep yalan söyledim dayı , hep aldatt ım seni . Seccadenin başındaki yüz, iy i bi r şey duymuş gibi gü lümse-

- Annem mektup yazdı rt ırdı bana ... "Saide gene hastalandı . Bu kız neden böyle çürük, bi lmem. Doktor, i laç derken bir sürü para harcad ım. Yirmi beş l i ra yollasan yeter." Utanı rd ım. Gene de ya­zard ım annemin dedikleri ni . Yazmazsam döverdi . Yazarsam şe­ker al ı rd ı . Şekeri çok severdim. Parlak, renkli kağıtlara sarı l ı mey-val i şekerleri . . . Çocukların hepsi şeker severler dayı . Tatı l yiyecek-leri severle r . . . Helva, baklava . . . O vurulanlar da severlerdi besbel-l i . . . Onlara, anaların ın en son ne zaman baklava açtıkların ı bi lmek isterdim .. . Ya, işte böyle dayı . Evlenirken' de yalan söyledim sana. "Beni isteyen adamın bir dükkanı var." diye yazdım. Sen izin ver­mezsen evlenemezdim. Babam yerindeydin çünkü . Kocamın ka­çakçı olduğunu yazsaydım eğer, onun la evlenmeme eng el o lur­dun. Öyle deği l mi? Bu yüzden yalan söyledim ben de. Elimde de­ği ldi , seviyordum onu . Öyle güzel bi r yüzü vard ı ki . Böyle, şimdiki gibi şişman da deği ldi o zamanlar . . . Tığ gibiydi . Bense çirkindim. Parasızdım. Gene de istedi beni . "Okumuş kızs ın ," diyordu , "oku­muş, akı l l ı , dürüst." Okumuşluk, dürüstlük bir kaçakçmın ne işine yaradı ki dayı? Hala anlayamadım. Ama onu çok sevdim. Öyle çok sevdim ki, yüreğim bin parçaya bölünüp göğsümden taşacak, titre­yen el lerimi saklad ığ ım kucağıma akacak sanı rd ım. Senden bi le çok sevdim onu . Doğurduğum çocuklarımdan bi le çok sevdimdi sanki . Ama art ık sevmiyorum. H iç sevmiyorum. Oğlum vu ru la" kimseleri sevmiyorum. Kızlarımı bi le . � . "Ne hakları var, onlar niye yaşıyorlar, oğlumun yiyemediklerini yiyip, giyemediklerini g iyiyor­lar?" diyorum. Haksızl ık ediyorum belki ama el imde değiL . Oğlum ö ldürüle l i yalnız seni seviyorum. Yaln ız sen vars ın benim için . . . Sen , ya da Tanrı .

Saide gözyaşların ı başörtüsüne si ldi . Anlaş ı lmaz sözler m ın l-

524

Page 524: 4-Anne Hikayeleri

-------------"""""F-- Analann Hakkı

danarak tesbih çekti , iki yanına sallana sallana . . . Sonra gene ko­nuştu :

- Senin ölüm haberin geldiğinde gebeydim. Öyle üzüldü m, öyle ağladım ki , komşular "kendine gel artık," dediler, "karnındaki bebe­yi düşün. Eksik-meksik doğar da . . . Tannm korusun !" Oğlum do­ğunca senin adın ı verdim ona, "Hasan" dedim. Sana benzesin isti­yordum çünkü . Benzedi de. Hem yüzü , hem huyu sana benzedi . Görecektin oğlumu. Alt ın yürekli , gü leç yüzıüydü . Şakalaşmayı se­verdi . Gerektiğinde ciddi olmayı da bil irdi . Tıpkı senin gibi . Üstelik güçlüydü , inatçıydl . . . Senin gibi . Korku nedir bilmezdL . . Ölüme de öyle gitti , gözünü bi le k ı rpmadan. Ben odanın ortasında, halmın üzerine diz çökmüş ağl ıyordum. Kocam yalvarmalanma ald ırmı ­yordu . "Ben gidersem vururlar beni , pusu kurmuşlar," diyordu, "oy­sa çocukla bir al ıp veremedikleri yok. Ona dokunmazlar." Baktım ki , oğlumun gitmesine engel olamıyorum, son anda ağlamayı kes­tim. Gözlerimi iyice kurulayıp oğluma baktım. Yüzü resim gibi kafa­ma çakı l ıp kalsın istiyordum besbell i . Hasanımın gözleri dupduruy­du. Yedi yı ldır düşünürüm, O duruluğun anlamını çözemedim. Ger­çek bir yiğitlik miydi , ya da çocuksu bir ald ı rmazl ık mı? Yoksa akı ı erdiremediği dünyada olup biten bunca saçmalığa karş ı sessiz bir sitem mi? Belki de hepsi vardı bakışlarında . . . Ne bileyim? Gene de diyorum ki , herkes dünyaya böylesine yiğitçe bakabi lmeli . Yiğitçe ve çal ımsız. Oğlumun ölüme baktığı gibi . Zaval l ı yarat ıklanz hepi­miz. Pisiz. Bak, her yan ı m kokuyor. . Yıkanmak neye yarar? Sular ki rimi temizlemez ki. . Gene de dünyaya öyle bakmayı öğrenmeliy­dik bana kal ı rsa . . . Hasanım daha küçüktü . On beşindeydL On beş yaşında öldü . O n beş yaşında tabanca kurşunuyla vurdular. Tepe­deki otel , bu kocaman süslü ev, onun kan ı bedelidir. Bak, şimdi de üç del ikan l ıyı vurmuşlar. Bütün tepe lerde çocuk kanları . . . . Neye varacak bu işi n sonu?

Dizleri s ızladığ ından soluna doğru kaykı ld ı , oturdu . - Ne çok konuştum gene dayı l . . . Ortal ık kararmış bi le. Kafamın

içi karmakarışık. Yorgunum. Nedir bu yorgunluk? Odamdan dışarı çıkmıyoru m. Iş falan gördüğüm de yok. Neden böyle yorgunum?

525

Page 525: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

LV

Bitişjk odada Saidelnin anası Fatma hanım geziniyordu. Ayak sesleri b ir duyuluyor, ulr duyulmuyordu . M al ların ı beklerdi Fatma hanım. çal ınmasından korktuğu malların ı . Perdeleri s ıkı sıkıya ka­pal i , tep�sinde yirmibeşlik çıplak bir ampul yanan loş odasında beş kocaman sandı k vard ı . Alt ıncısın ı ısmariamayı düşü nüyordu Fat­ma hanım. Bir yolunu bulup damada söylemeliydi . I lkin kızar, hatta eğleni rd i Hal i l bey, ama sonunda a l ı rd ı gene.

Önce tek sandık vardı Fatma hanımm odasında . . . Çok eskiden Saide'ni n evlendiği o küçük, ahşap, akarsuyu bile bulunmayan ev­de. Saide'nin çeyiz sandığıyd ı . Saide postanede çal ış ı rken biriktir­diği paralarla yapmıştı çeyizini. Gene de Fatm a hanım, kızı evle n­diğinde, birkaç çarşaf ı , havluyu vermemiş, üstel ik sand ığı da kendi odasına taşı mışt ı . O zamanlar sandığın üstüne çıkıp oturmak huyu yoktu. Çünkü evde tek başınaydı . Kızı da, damadı da işe giderlerdi . K ız ından kapt ığ ı sandığı kolayca doldurmuştu Fatma han ım. Da­madı iyi kazanıyordu ; sürüyle kaçak mal gel iyordu eve. Fatma ha­n ı m can ın ın i stediği ni seçebi l i rd i . Kadifeler, simle iş lenmiş ipekl i kumaşlar, havlu lar, yorgan yüzleri , bilezikler, saat ler . . . Sonra b i r sandı k daha ald ı . Üzeri renk renk boyalı , yaldız çemberli güzel b i r sand ıktı ama kapağı tümsekliydi . O zamanlar üzeri ne oturmuyor­du sandıkların , nereden bilecekti . Şimdi art ık ceviz ağacından oy­mal ı , kapakları dümdüz,hem de alçacık boylu sand ıkları seçiyor-du. Onlara �olayca oturup kalkabil iyordu çünkü.

.

Bu kocaman evde iyice tedirgin olmuştu Fatma han ım. Evin içinde iki hizmetçi vard ı . Kızlar da büyütmüşlerdi ; arkadaşları gidip geliyordu. Evin içine giren ç ıkan belirsizdi zaten. Üstelik Saide bir odaya kapan ıp, eviyle i lgi lenmez olunca, Hal i l bey Ankara'dan dul ablası Nevin'i getirtmişti . Evin her bir şeyine o karışıyordu şimdi. Ve i nsana güven vermeyen bakışları vardı kad ın ın. Bu yüzden Fatma hanım art ık odasından d ışarı çıkmıyordu. Çişini bi le oturağa edi­yor, Gülperi gelip döküyordu . Camlar da h iç açı lmadığ ından kötü kokuyordu oda. Ama Fatma hanım bu pis kokuyu duymuyordu .

Saide, iki ndi leri annesini yoklard ı ; birlikte çay içerlerdi. Odanın

526

Page 526: 4-Anne Hikayeleri

------------------Analann Hakkı

kOkusu, yirmibeşlik ampulden yayı lan cansız ış ığ ın hüzün lü hava­sı yüreğini bulandınr, gene de giderdi anasına. Odaya girince göz­leri Fatma han ımın sağ yanağında, burnunun tam dibinde bulunan et benine tak ı I I rd I . Ben, büyümüş büyü müş tam karafatma kadar o lmuştu. Kadın konuşurken karafatmaya benzeyen ben kıpı rdanır, Saide'nin yüreği ezi li rd i .

K ız ı içeri girince, kapağı türnsekli sand ıktan güçlükle i ndi Fat­ma hanım. "Hoş geldin , " dedrSaide'ye, sonra ace le acele öteki sandıklara bakt ı . Hangisinin üzeri ne oturması gerektiğine karar veremedi bir süre . Neden sonra birini seçti , gitti oturdu. Saide, oda­da iskemle bulunmadığından yatağa i lişti her zamanki gibi.

- Kahvaltıda gene o tuzlu zeytinden getirdi ler, dedi Fatma ha­n ı m s ız lanarak. - Bir haftadı r yeşii zeyt in istiyorum, aldı ran yok. O pint; kan , ağabeysinin paralarına iyice sahip çıkt ı . Her şeyi esirgi­yor bizden. Arttırdıklan kendi cebine gidiyor da ondan. Söyle şuna, eve yeşi l zeytin ald ı rs ın .

- O lur anne, söylerim. - Senin canın hiç yeşil zeytin çekmiyor mu? Şöyle ekşi ekşi ola-

n ından . . . . - Hayır.

- Ağz ın ın tad ın ı bilmezsin ki . Ne anlars m yeşil zeytinden ! Ço­cukluğunda yediğin kara zeytine doyamadm g itti . Sabah akşam zeytin yerdik unuttun mu? Tek katığ ımız oydu. Şimdi bunca para­mız varken neden iyi bir şeyler yemiye lim?

- Camlan açsak biraz anne ... Çok s ıcak burası . - Sıcak m ı? Yok canım, ben üşüyorum. Kanım çekilmiş besbel-

l i . I htiyarl ık, ne yaparsın? Doğru dürüst yemek pJşiren de yok ki, yi­yip azıcık canlanayım . . Görümcenin nas ı l semird iğinin fark ında mıs ın? Çünkü canı ne isterse onu pişiriyor, do ya doya tıkınıyor. Bizi h iç düşünmuyor. Dün uğramışt ı . Iki saat oturdu uğursuz. Sanki yü­zünü görmek istiyorum da . . . Koca cep i i bir esvap vardı üzerinde. Nereden gerekti dersin böyle büyük cep li esvaplar giymek ... Ha?

527

Page 527: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---===--===----------­

Geldiğinde yoktu. Bütün giysileri cepsizdi. Iyi bi liyorum. Besbelli iç­leri ne bir şeyler t ık ışt ı r ıyor. . Her gün uğruyor mu sana?

- Uğruyor. - ' Bel l i etmeden b i r bakıver, ceplerinde neler ,var. Hiç deği lse

ceplerin in sark ık olup olmad ıklarına bak. Hemen anlaş ı l ı r. Eğe r sarkıksa, içine bir şeyler doldurup odasına taşıyor demektir. Nere­de kaldı çay . . . SesJensene şunlara.

V

H alil bey arabasın ı öfkeyle dağ yoluna doğru sürdü. Kald ınm­Iardan yola taşmış a rabal ı sebze ; meyva, kuru yemiş satıcılanna küfretti . Salata l ık yüklü bir arabayı devirmesine ramak kald ı . Te­kerleklerin arasına g iren b i r plastik topu patlatınca rahatladı . Daha sonra iki yan ında öka liptüslerle pembe çiçekli zakkum ağaçları s ı ­ralanan dağ yoluna vurdu. Sert dönemeçiere ald ı rmadan h ızla sür­dü arabasın ı . Kötü bir şevroleydi bu .. Ikide bir tamir isterdi . Altmış üç model bir tenekeydi açıkçası . Ama boş inançları vardı Hal i l be­yin . Can yoldaşı Abdul lah uyarmıştı onu, "göze geli rsin ," demişti , "nene gerek, b ı rakma eski arabanı . " Oysa hiç deği lse, az kul lan ı l­mış , içi k ırmızı döşel i beyaz bir parizyen almak. işten bile deği lde Hali l bey için . Gene de Abdul lah' ın sözünü dinlememezlik ede me­miştL Yokuşları homurdana homurdana tırmanan eski şevrolesiyle uyuşmak zorundaydı .

Tabii bütün soru n araba deği ldi . Öfkelenince tekmelerd in h iç değıise. Daha o lmadı Abdul lah'ı da, boş inançları da siktir eder, çe­kerdin alt ına bir parizyen, bir tandı rbörd . . . Ama Saide'ye gelince i ş değişiyordu . Saide'yi ne tekmeleyebi l ir ne de başından atabi l i rd i . Kadın, kendi öz ni�ahl ı karıs ı , Üç-yok-iki çocuğunun anası karşı ko­yuyor, Hali l de boyun eğiyordu . Evlendiklerinde Saide liseyi biti r­mişti , çal ış ıp para kazanıyordu. Hali ise boktan bi r kaçakçıydı a ltı üstü . I lk yı l lar Saide türlü s ık ınt ı lara, kocasın ın s ın ı rı geçerken bir mayın tarlası nda parçalanması ya da jandarma kurşunuyla g e be­rip gitmesi olas ı l ıklarına xiğitçe göğüs germiş, bir erkeğin huysuz-

528

• b

Page 528: 4-Anne Hikayeleri

----------------Analann Hakkı

luklarına, ara ara salt ahmakl lktan savurduğu tokatlara ses çıkar­mamışt l . Şimdi kendisine zengin nimetler sunuluyordu. Saide ka­fasın ı dikip 'hayır' diyordu , her şeyi el inin tersiyle iteleyiveriyordu . Yalnızca parayı mı , Halil'i de bozuk çıkmış bir mal gibi f ı rlatıp atmış­tı işte.

Üstelik unutmasını da bi lmiyordu . Yedi yı ldır unutmayan, bun­dan sonra hiç unutmazdı . Kaçakç ı l ık yaparken kocasın ı hor gör­memişti Saide. Namuslu bir iş saymıştı kaçakçı l ığ ı . Halil ' in hep ön­de gitmesi , arkadaşların ı görüp gözetmesi kaçakçı l ığ ı namuslu bir iş olarak kabullenmesine yetiyordu . Hali l kaçakçı l ıktan kazandığı paralarla bar açınca da k ızmamışt ı . Istanbul'lara gidip kız getirme­sine de. Ama Halil' in gerçekten zengin bir adam olmasın ı bağ ışla­rnıyordu. Kendisini _korumak için fedai tutmas ın ı korkakl ığ ına veri­yordu. (Burada durdu Hali l bey. Işine gelmeyen bir olayı atIayıver­di . S ık ınt ısı geçince düşüncelerini sürdürdü.) Hiç de h ı rsl ı adam değildi , bunu bi l iyordu . Karısıyla, çocuklarıyla (burada da bir atla­ma yaptı) rahatça yaşamaktan başka di leği yoktu . Ne var ki , ancak çok parası olunca güven duyacağın ı sandığ ından, bir an önce , ne yolla olursa olsun bol para kazanmak istemiş, bunun için de elinden geleni yapmıştı . Elinden geleni yapmak demek, Saide gibi lerce ko­nulan ' namus sın ırların ı aşmak demekti kuşkusuz. Bu da hiç ı rgala­mamıştı Hali l beyi . Herkesin yaptığ ın ı yapmakta ne sakınca olabi­l irdi ki .

Sonunda yeterince para kazanmıştı . Ama art ık duramayacağı­nı da anlamışt ı . Çünkü sınır kentlerinde hiç bir şeyin sın ırı yoktu . Sı­nır kentlerinin kendine' özgü yasaları acımasızdl . Bir kez başlayın­ca, artık durulmazd l .Bir tek s ın ır vardı belki de ... Herhangi biçimde yok olmak, kısacası geberip gitmek. . . Saide bütün bunları bi lmez­di. Bi lmemesi daha iyiydi . Hali l'in canının, mal ı nın ancak kaçakçıl ık günle ri ndeki kadar güven altı nda bulunduğu nu anlayamazdl . An­lamamalıydı da. Anlamamakta, bi lmemekte direndiği için , karıs ın ı bu kadar önemsiyordu belki de Hali l .Hayatının tek dokunulmamış, temiz kalmış yanıydı o. Gene de "neye yarar?" diye içini çekmek­ten, h ı rslanmaktan kendini alamıyordu .

529

Page 529: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

Arabasın ı bir dönemeçte durdurup, kayaların gölgesine çekti . Arabadan i ndi . Yolun k ıy ısına kadar yürüyüp aşağıya baktı . Döne­mecin başındaki kayal ık , sol yanı kapattığından, aşağıda körfez bir göl gibi görünüyordu. Sular sıcak mavi buğuların alt ında lş l l l Ş l ld l . Kentin kocaman uğultusu buralara kadar yükseliyordu. Anlaş ı lmaz garip bir uğultu. Arada, bir klakson sesi , bir çocuk ağlaması , hatta bir eşeğin antrtısı iyice belirgin, açık ve seçik duyuluyor, i nşan böy­lece kendine gel ir gibi o luyor, ,ne var ki , çok kısa sürüyordu bu ayı ­I ış . . . Başdönmesi geçmiyordu . Kente böylesine yukardan bakmak, i nsanları , evleri küçücük görmek ürküttü onu. "Bu kadar yukardan bakmak benim işim deği L ." diye söylendi . "Saide yükseklere çıkma­yı severdi . Yı ld ız ları görmesine engel o luyor diye penceresin in önündeki güzelim armudu da budatmadı mı? Oysa pencereyi ·aç ın­ca eliyle-armut koparıp yesin , diye düşünmüştüm ben. Evet, Saide yüksekleri sever . . . Dipsiz, sonsuz olan şeyleri de sever. Geceleri y ı ld ızlara bakar durur. Ne görür ki oralarda . . . Ben hemen önümde olana bakanm. Böylesi daha sağ l ıkl ı . . . "

ÇömeldL Önünde k ıpk ırmızı bi r çiçek tarlası uzanıyordu. Çi­çekıerden biri ni koparıp a ld ı . Kocaman, nas ı rh başparmağ ı n ı n

, ucunda küçük bir yara gibi duruyordu çiçek. "Budala sen de?" diye söylendi ve çiçeği iki parmağının arasında ezdi . Garip bir koku duy­du. Sonra bayırdan aşağı akıp giden kırmızı çiçeklere takı ldı gözü . . Binlerce, mi lyon larcayd ı !ar. Bayı r, taze taze, s ıcak s ıcak ama gü­lümseyerek kanıyordu sanki .

Taa aşağı lardan, kentten bir çığl ık yükseldi . Ya biri ezilmişti ya da çocuğun bi ri sevinçle haykı rmışt ı . Sat ıcın ın biri sesleniyordu belki de. Yükseklerde her şey anlamın ı , önemini yitiriyordu demek. Ama Halil bey önemsememek deği l , önemsemek istiyordu. Bir i şi vardı örneğin . Kendis ine çok para kazandı ran bir iş i . . Hayat ın ı namlu ucunda kazanmak zorunda kalan zavall ı b i r kaçakçıyı bu­gün herkesçe sözü dinlenir, saygın kişi hal ine getiren işi . . . Her şeyi vardı şimdi Hali l beyin. 'Canının istediklerini , kimsenin gözünün ya­ş ına bakmaz, çeker al ırd ı gerektiğinde. Parası da, sahip olmak is­tedikleri de hemen şuracıktaydı , e linin altında . . . Ama uzaktan ba­kınca, küçüklüğüne karşın , garip uğuıtu ların ard ında büyüyen şu

530

Page 530: 4-Anne Hikayeleri

----------------AnaZarın Hakkı

kent, avuç içi kadar görünen deniz, nası l da yabancı , inanı lmaz bi­çimde ürkütücüydü . Uçurumun ön(.inde böyle tek başına dururken tiz bi r çığl ıkla sars ı ld ı . Bağ ı ran kendisi miydi yoksa? Kente tepeden bakarken neden bu kadar küçülüyordu? Kol uçlarından sarkan bü­yük, güçlü , korkunç el leri hiç bir işe yaramayacak gibiydi . Aşağıda çat ı ların üzerini örten duman koyulaşıyordu . Duman, kalabal ıklar­dan çıkıyor, yükseliyor, boyuna yükseliyordu . Bayırdan akıp giden kan çiçekleriyle birleşiverecekti sanki . Kalabal ıklar, çokluklar, Çığ­l ıklar Hali l beyi yadsıyordu. Arabasına doğru yürüdü. Arabaya bi­nip hemen motoru çal ışt ı rd ı .

V i

Saide yatağın ın üzerine oturmuş titriyordu. Bir türlü engel" ola­mıyordu titremesine. Kendisini tutmak, bedeninin sars'ı lmasını en­gel lemek ister gibi kol ları n ı çaprazlamış, el leriyle omuzlarını tutu­yor, s ıkıyor s ıkıyordu ama titrernesi geçmiyordu. Çeneleri birbirine vuruyordu. Oysa sıcaktı oda. Yatağ ına 'girip örtünmeyi düşündü. Yerinden kalkamıyordu. Yüreği ağrıyordu. Sanki göğsünü yarmış­lar, içine bir avuç köz doldurmaşlard ı .

Gülperi b i r tepsi içinde öğle yemeğini getirdiğinde, onu oturdu- . ğu' yerde titrerken bu ldu .. Rengi sapsanydı , gözleri evleri nden uğ­ramış, bi r noktaya diki lmişt i .

- Nen var hanı mcığı m, dedi telaşla, - Hasta mıs ın? Koşarak öteki h izmetçi Hatice'ye ve Nevin han ıma haber verdi.

Onlar hep birlikte odasına girdiklerinde h iç konuşmad ı Saide. Göz­leri ni bakıp durduğu noktadan ayırmadı . Hatice, bir bardak suya kolonya damlatıp içird i , biraz nane ruhu koklatt ı . Öteki lere de, "siz gidin," dedi, "yalnız kalsın . Ben şu çorbayı içirtmeğe çalışayım. Iyi gelir." Saide, Hatice'nin uzattığı çorba kaşıklarına hiç karşı koyma­dan ağz ın ı açt ı . Yarım kas e içtikten sonra:

- Yeter, dedi , - iyiyim artık. Yatıp uyumak istiyorum. Annemin çayını götürdüğünde gelemeyeceğimi söyle. Kimse de içeri girme­sin!

53 1

Page 531: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --=-==-'===-----------­

Saide uyand ığ ında akşam olmak üzereydi . Oldukça hals izdi ama titrernesi geçmişti . Göğsündeki o dayanılmaz acıyı da duymu­yordu artık. Kalkt ı . Kerevetin üzeri nde duran gazeteyi ald ı .

Toprağa yanyana uzanmış yatan üç delikan l ı n ın resmi vardı gazetede . Bedenleri ni n belden yukarıs ı çıplaktı ve delik deşikt i . Yüzleri b i le kandan , kurşunların açtığ ı yaralardan seçi lmiyordu . Resimler bulanıkt ı gerçi , ama içlerinden birin in eli açık seçik görü­ıüyordu. Üzerinde ne kan ne de kurşun izi bulunmayan tertemiz bir e ldi bu . ' Bir yaban nanesinin üzerine konmuş , yaban nanesi e l in ağı rl ığ ıyla hafifçe eği lmişti . Bir resim daha vard ı . Ölenlerden birin in vesikal ık fotoğrafı . . Ciddi, korkusuz, güve ni li r bir yüz.

"Herkes dünyaya böyi,esine yiğitçe bakabi l me li 1 . . . Oğlum u n ölüme baktığ ı gibi . . . Yiğitçe ve çalı msız."

Saide gene seccadesini yaydı , baş ın ı ö rttü , oturdu . Bekleme­ğe başlad ı . Tanrı geldi. Ama bu kez dayısın ın yüzüyle deği ldi . Oğlu H asan vardı karş ıs ı nda.

- H asan, diye f ıs ı ldad ı , - Hasanım, oğlum benim . . . Canım yav­rum !

Hasan gazetedeki resim gibi k ıp ı rt ıs ızdı . Saide'nin onu son kez, yedi yı l önce gördüğü yüzüyle duruyordu karşısında.

- Hasan, gü lsene bana yavrum . . Konuşsana .. Bak, dayın hep gülerdi ; hatta konuşurdu bi le. Sen neden susuyorsun? . . Hasan, b ir tek söz o lsun söyle . Azıcık gül bari . . . Gülsene ciğerimin köşes i . . . Yoksa bana k ı rg ın mıs ı.n? Sen ölünce evi ateşe vermeli, düyalan mı yakmalıydım? Öyle ya, ne yaptım .ben? Sustum. Yalnızca sus­tum, odama çeki ldim. B ı raktım, baban, kardeşlerin senin kanı n ı n pahasından yararlansınlar . . . Susmak, küsmek nedi r ki ! B i r çocuk yok yere ö ldürü lür, sonra öz anası bi le susarsa, başka çocuklar da öldürü lür artık deği l mi? Kötü/er, "bak biz haklıymışız," derler, "he­sap soran yok çünkü . Analar bi le susarsa, meydan bizimdir." Ana­lar hesap sormazsa kim sorar? Ha yavrum? Yaşasaydın onlar ka­dard ın şimdi . . . Dün dağda vuru lanlar kadar. Baban ö ldürtmeseydi seni , belki delik deşik bedeniyle toprağa. uzananlardan biri de sen

532

Page 532: 4-Anne Hikayeleri

----------------Analaiın Hakkı

olacaktın. Deği l mi Hasan, madem kahpeter hesap sormuyor, kor­kuyor. Hasanım kahpeyim ben . . . Ne istersen de . Vur bana .. I ncit beni . . . Kır ! Ne istersen söyle . . . Ama yalvarırım, bi r kez gü l bana. Gülüşün al bir gül gibi tomurcuklan ı rd ı yüzünde. Bir çocuğun gül­mesi nedir, bi l ir misin Hasanım? Serin su ları kucaklamakt ı r. Tan ağard ığ ında soluyup soluyup göğü yüreğine doldurmaktı r. Gül bir kez anana Hasan.

Hasan gülmedi . Dünyaya çal ıms ız, ama yiğitçe bakan bir gen-cin fotoğrafı gibi kıpı rt ısız durdu.

-

Vi�

Akşam üzeri o lduğundan deniz kıyıs ındaki gazino kalabal ıkt l . Esmer yüzlü , kara b ıyıkl ı adamlar iskambil ya da tavla oynuyorlar­d ı . Tavla oynayanlar neşeliydi ler; yiti rmeleri önemli deği ldi çünkü . Mahalle kahvelerinin gelenekleri ne uyularak, çayına ya da kahve­s ine oynan ı rd ı hep. Akı l ları n ı , beceri le ri ni kul lanıp, cesurca bir oyun çıkarmanın, çal ım satmanın tadına varıyorlar, şen kahkaha­lar koyuveriyorlardı arada. Bunlar soluk gömlek giyinmiş küçük es­naftan gençler, orta yaşın üstünde o lanlar, bir de öğrenci le rdi .

I skambi l oynayanlar iki ayr ı gruptu lar. Oflıarm bulundukları yerden hiç ses gelmiyordu. Büyük paralar dönüyordu çünkü . Bütün yapabi ldikleri , h ı rsla bıyıkların ı kemi rmek ya da h mzırca şöyle bir­gü lümsemektj , ama çok kısa bir süre için ; öteki oyunculara hiç bir şey sezdirmemek en iyisiydi . I ri parmakları nda alt ından kal ı n yü� zükler vardı . Pal! Malı ya da Kent içiyoriard ı .

Denizin tam kıyısındaki masalardan biri nde beş genç oturu­yordu ; ikisi kız üçü erkek. Giyimleri öteki lerinden ayrıyd ı . Bell i , dı­şarhkl ıyd ı lar. Kızlar da, oğlanlar da kot pantolonlar, rengi atmış 'gömlekler giymişlerdi . Oğlanların bıyıklan , sakalları vard ı . Kentin yerli leri - ya da kendilerini yerli sayanlar - kızlara da oğlanlara da al­d ı rmad ı lar. Ne de o lsa d ışarl ık l ıyd ı lar.

Gençler konuşmuyorlard l . Önleri ndeki meyva suyu Qardakları­na da dokunmamışlard l . Bir ara içlerinden biri "ölüm tart ış ı lmaz,"

533

Page 533: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

dedi . öteki ler ağı r ağır başların ı salladı lar. Güneş batmak üzereydi . Limanın ağzında bir tanker bel irmişti .

Gövdesi baştan başa pembeydi . "Suların rengi vurmuştur ," dedi kızlardan biri . O s ı rada gazinonun radyosunu açt ı lar. Bir şarkı du­yuldu . "Şarkı gazinoya yakışt ı ," dedi oğlanlardan biri .

Tanker l imana g i rd i . Reng i hala pembeydi . Radyo haberleri vermeğe başlad ı . O zaman biri gitti , radyonun sesini yükseltti. Duy­gusuz, ö lçü lü , denenmiş bir ses, bi r erkek sesi öteki sesleri örttÜ. Kararnamelere uygun olarak seçi lmiş sözcükler, i nsan kafa!aramn üzerinden aşarak körfeze yayı ld ı ; deniz, duyarhğın ı yitirdi birden. Tavla oynayan lar, kağıt oyuncuları , evlerinin balkonunda günbat ı ­m ına karşı otu rmuş nakiş iş leyen kad ın lar a ld ı rmadı lar. Güven içinde yaşad ıkların ı bi r kez daha duydular.

Ertesi gün de ara ara titreme nöbetleri geldi Saide'ye. Öğle ye­meğinden sonra küçük kız ın ın gönderdiği hapı içti . Hapı içince, de­rin derin- uyudu . Kalkt ığ ı nda ikindi olmuştu. Seccadesini yayd ı , oturdu : Bekledi . Uzun uzun tesbih çekti. Gene bekledi . Kimseler gelmedi . Ne oğlu , ne dayısı . . . Akşam yemeğinde yalmz çorba içti . Gülperi'ye, "soğuk bir ayran yap da getir," dedi, "büyük bardakla ol­sun. En iyisi maşrapaya koy. Içim yanıyor." Gülperi ayran getirince, Said�, bey! sordu. "Daha gelmedi ," dedi GÜlperi . Şaşırmışt l . Çün­kü hammın ın, bey i arayıp sorması duyu lmuş deği ldi .

VIn

Ertesi gün de ara ara titreme nöbetleri geldi Saide'ye. Öğle ye­meğinden sonra küçük kızın ın gönderdiği hapı içti . Hapı içince, de­rin derin uyudu . Kalktığ ı nda ikindi olmuştu . Seccadesini yaydı , oturdu . Bekledi . Uzu n uzun tesbih çekti , Gene bekledi . Kimseler gelmedi . � .� oğlu , ne dayısı . . . Akşam yemeğinde yaln ız çorba içti . Gülperi'ye, "soğuk bir ayran yapda getir," dedi, "büyük bardakla ol­sun. En iyisi maşrapaya koy. Içim yanıyar." Gülperi ayran getirince, Saide, beyi sordu . "paha gelmedi," dedi GÜlperi . Şaşırmıştı . Çün­kü han ı mın ın , bey i arayıp sorması duyu lmuş deği ldi .

534

. h

Page 534: 4-Anne Hikayeleri

----------------Analann Hakkı

Kıskanç bir kocaydı Hal i l eskiden . Saide o zamanlar içinden gülerdi : "Beni kim, ne yapsın ki ! Işte, adett ir diye kıskanıyor o da . . . " derdi. Kaçakçı l ığa gidip de uzun süre eve uğramadığ ı günlerde hep kaygı l ı olurdu Hali L . Bu yOzden bir Smith-Wesson alıp geldi gü­nün birinde . Saidelnin si lahı görünce ödü kopmuştu. Silah kendi kendine patlarmış gibi çığl ıklar atmış , sonra yatak odasına kaçıp kapıyı sürgülemişti . Ama Hali l 'e göre bir kaçakçının karıs ı si lah kul­lanmasın ı bi lmeliydi . Hem onun evde olmadığı günlerden birinde, sütü bozukların kapı lar ına yüklenmeyeceği nereden bel liyd i .

B i r gün kimseleri n bu lunmadığı b i r meyva bahçesine götürdü karıs ın ı . Si lahı nası l tutacağın ı , emniyeti nas ı l boşa alacağın ı falan

, bir bir gösterdi. Sonra da, "hadi bakal ım koca kız," dedi, "çek!" Ağaç gövdelerine nişan alıp ateş etti Saide. Si lah ı doğrultuyor, nişan al­d ıktan sonra gözlerini kapatıyor, tetiği öyle çekiyordu. Her atıştan sonra Hali l , karıs ın ın s ı rt ın ı s ıva,z l lyor, kahkahalar atıyordu. Yürü­rneğe yeni başlayan çocuğunun maskaral iklann ı seyreden bir ba­ba gibiydi .

Evet, si lah nas ı l atı l ı r öğrenmişti Saide, ama onu kul lanması gerekmemişti hiç. Hatta o zamandan beri tabancaya el ini sürme­mişti . Eski yerinde miydi acaba? Odası ndan çıktı . Bir süre dikeldi kapının önünde . . . Durdu , din ledi . Evde hiç ses yoktu . Herkes yat­mış olmalıydı . Hali l bey akşam yemeğinde evde değilse eğer, ge­nell ikle ya bire doğru , o lmadı sabaha karş ı dönerdi otelden. Saide

, sessizce merdiven lerden i ndi . Kocasın ın yatak odasın ın kapıs ın ı açtı yavaşça. Bu odaya i lk kez giriyordu . Elektriği açmad ı . Pence­reden vuran ölgün ışık odayı az çok aydınlatıyordu. Odaya h iç gir­memişti , ama eşyaları hemen tanıçi! . Eski takımlard ı . bunlar. Sai­de'nin henüz kocasıyla birl ikte yatt ığ ı günlerden kalmayd ı . Hal i l bey eline para geçer geçmez, önce yatak odalarını düzmüştü . Sai­de küçük kız ı Fatoş'u bu yatakta doğurmuştu .

Sağ yandaki komedinin çekmecesini açt ı , bakt ı . Boştu çekme­ce. Sol yandakini açtı . Sigara paketlerinin -arkasına gizlenmiş silah ı buldu . Eline ald ı . Art ık korkmuyordu tabancadan. Atış talimi yaptığı günleri n üzerinden yirmi yı l geçmiş olmalıyd ı , ama al ı şk ın , yatkın e l lerle kavrayıvermişti Smith-Wesson'u . Gene çok al ışkın e l lerle

535

Page 535: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

silah ın topunu çevird i , bakt ı ; tabanca doluydu. Rahatlad ı . Yatağı n ı üzerine oturdu . Smith-Wesson'u d a yatak örtüsünün üzerine, sağı­na b ırakt ı .

Dışarda bir duvar saati ağı r ağı r biri , birbuçuğu vurdu . Demek sabaha karş ı gelecekti Hal i l bey. Saide odanın öteki penceresini de açt ı . Hafif bi r h ava akımı oldu. Uykusu yoktu. Öğleden s·onra uyumuştu ya . . . Üstel ik Çök sakindi . Beklemenin huzursuz l�ğunu . bile duymuyordu. "Hasanımın ölümünden bu yana h iç böyle o lma­mışt ım," diye düşündü . Acı duymuyordu artık. Oğlu ölmemişti san­ki. Yaşıyordu. Anasına sevinç, yaşama gücü, gelecek için sonsuz, umutlar vererek yaşıyordu. Saide'nin bedeni de hafiflemişti . El leri­ni, ayakların ı u nutmuştu. Sağ el in i k ıpırdattl . Tabancan ın kabzası­n ı s ıktl .

Sonra odanın karanlığ ı iŞ ıdl . Kuşlar hep birden ötmeğe başla­d ı lar. Tül perdeler h avalandı . Şafak sökmüştü demek. Bir motor gürü ltüsü duyu ldu . Daha sonra ki lide sokulan anahtarın sesi. Hala sakindi Saide. Yüreğinde hiç bir kıpırt ı yoktu. Elinde o lmadan gü­lümsedi , neye sevindiğini bi lmeden .

Hali l bey yatak odasın ın kapısını açtı . Saide'yi görüncü şaşırd ı . . Daha doğrusu sevindi . Birden umutlanmış mıyd ı , neydi?

- Aa, ne arıyorsun burada? Asl ında başka şeyler söylemek is�iyordu. Karıs ına doğru yürü­

dü. Yaklaştı . Saide tabancayı s ımsıkı kavradı , kaldı rçj ı , Hal i l beyin göğsüne doğru tuttu . Iki e l ateş etti . "Smith-Wesson 'lar tutukluk yapmaz h iç." Hal i l bey şöyle bir kayk ı ld ı önce, sonra topar/andı .

Öyle iki kurşunla devri lecek adamlardan deği ldi . Besbell i şaş­k ınl ık sarsmıştı onu. Karıs ına doğru yürüdü. Saide atik davran ıp kendini yana attı ; Ha l i l bey yatağın üzerine kapakland ı . Saide aya­ğa kalktı ; kalan kurşunları yatakta yatan adamın üzerine boşa ltt ı . Sonra tabar . Jayı komedinin üzerin�, koyup kapıya doğru yürüdü.

Hali l bey yattığı yerde hala çırpınıyor, belki de doğrulmağa çal ı­şıyordu .

536

Page 536: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Annemin Sardunyaları

ANNEMİN SARDUNYALARI Sel im iLERi

, Onlar açal ı beri annen seni unuttu dedi babaannem. Kel Asım Paşa'nın bahçesinden aşırmıştı annem onları ; sakız

sardünyaları , her renkte. O bahçede hepsi açmışlard ı . Biz oraya giderken karn ım acıkmıştı benim, çok acıkmıştı . Yolda görmüştük köfteciyi ; kenara çekmiş arabasın ı , aH ında boru ları , dumanlar çıkı­yordu . Sakın babaannene söyleme demişti annem, sana sokakta köfte ald ığ ımı , sonra dan imm demişti . Kel Ası m Paşa'nın bahçe­sinde cüceler var. Ben gidince hep o cücelere bakıyorum. Iki tane ; biri nin san pantalonu , mavi gömleği var. Öbürü yere uzanmış, çu­buk içiyor, Hanımellerinin arasında taştan bir k ız ın boynuna mavi boncuklar geçirmişler. Saygın bir hanımefendidir o demişti annem, elini öpüp aln ına koymayı unutma sakın. Elimi öpme çocuğum de­mişti o buruşuk yüzlü, k ıpkırmızı dudaklı kadın. Ben e l öptürmesini h iç sevrnem demişti . Biz Feridun Bey'in l imoniuğundan da a ld ıktı sardunya. Ama tutmadı . Babaannem annerne yükledi suçu, çok su verdi diye. /şemiştir dedi benim için . I şedin mi diye ku lağımı çekti acıt ıp. Kimseler yoktu bir ara yanımızda. Tebeşirle duvarı çizdim. Kel Ası m Paşa gelmeyecek mi dedim anneme. Di li ni koparı r ım, sus diye bağırd ı annem. Ama dilimi koparmazdı annem benim; köf­te istediğimde alt ın bacalı köfteciden al ı rd ı köfte, acı , baharl ı . Bü­yüyünce n'olucaksın oğlum dedi o yaşlı kadın ; çay içer misin dedi , şeker ye dedi , bonoon, saçların ne güzel kıvı rcık dedi , oynamak is-

537

Page 537: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

ter misin ablayla dedi , erler gibi saçlan kesilmiş bir kızı gösterdi , ha­di seks ek oynayın birlikte dedi . O kızın yanağında al a\ bir yara var­d i . Ben sustum. O yaşl ı kadın sordukça sustum. O kıza sordum; bü­yük hanım kızg ın maşa yapışt ı rd ı dedi . Annem terleme dedi . Ter­lersen öksürü rsün y ine dedi . Büyük han ım, annerne ne söylüyor dedi o k ısa saçl ı kız . Ası m Paşa'n ın başı ke l m i gerçekten dedim . Annemin gözleri kan "çanağı gibiydi . Büyük hanım artık konuşma­dan, sessiz oturuyordu . Gitmemizi bekler gibiydi. Hadi gidelim diye tuttu rmayacaktı m, annerne söz vermiştim. Yoksa süt dondurması almayacaktl. Annemin elini öptü Kel Asım Paşa, babası yaşınday­d ı oysa. K ı rmızı kurdelah madalyalar takmışt ı , ceketinin yakası na. B i ri nde bir adamın resmi vard ı . Putlu olan ı vard ı , onun kurdelass m aviydi . Valideniz h an ımefendi nas ı llar dediyoli Kel Asım Paşa. H iç saçı yoktu, kaşı da yoktu. Madalyalan vardı ama. B ıyildan var­d i . Aman bu köfteci ler dedi büyük �anım, yan ımızdaki i nşaata geli­yorlar, işçi ler yer öğleleri, eşek eti midir nedir? dedi . Kokudan geçil­miyor dedi " Kel Asım Paşa, telefon edeceğim Belediye'ye dedi . An­nem önü ne bakıyordu. Pek terbiye l i , ama di isiz dedi bana dönüp büyük hanım. Kel Ası m Paşa yakalayıp zorla kucakladı . Bacaklan bir türlü kapanmıyordu bitişip. Elleri kemik kemikti . Soluğu da koku­yordu. size gül versinler hanımefendi demişti Kel Asım Paşa, Gani­met gül makasını getir demişti. Böyle süslü bir makas getirmişti ya­nağ ı maşah , kız, kocaman. Goncalan kesme kız demişti buruş bu­ruş yüzlü kadarı, parmağın ı sallamıştı dik dik. Annem cüceli bahçe­ye i nmişti taşl ıktan. El imden tutuyordu. Hava kararmıştl . Eve gide­l im diye f ıs ı ıdadım. Gideceğiz demişti annem. Dönüp bakmışt. Kel Ası m Paşalara; birden çantasına iki üç sap sadunya kopanp koy­muştu. I nsanlar arsız o luyor demişti büyük hanım, biz çay içerken . Kapıdan geçiyorlarmış, hem de sizin bizim gibi insanlar, öyle köylü fiian değil , Ganimet'e baktım bir, çarık çekti desem değil , o kopası ­ca e lleriyle bi ldiğiniz gibi deği! efendim, küçük yaşta derede çayda çamaşır yıkamaktan mor mor damarlar çıkıyor' hepsininki nde, bu geldiği vakit bit içindeydi inanın , elektrik düğmesine basınca şaşı rI ­yordu , ödü kc,r":.ıyordu e lektrik düğmelerinden, can ım rozalan km­yor dikenleri ne aldırmayıp, o rozalan Paşa'ya Paris'in en büyük ne­batat bahçesinden göndermişlerdi . Babaannem yine üstüne ldrlet-

538

Page 538: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Annemin Sardunyaları

miş bu dedi , düştün mü dedi . Nas" "lynatır seni Nezihe Hanımefen­di besmeleyle dedi . Ben beslerı . � ıi çok sevdim dedim. B,abaan­nem sevmedi diye sevdim. O kız beni yere itmişti. Seksek oynarken merrner taşımı çalmışt ı . Annen ağl ıyor demişti gülerek. Asım Paşa

. Hazretleri geldiler mi yanımıza diye sormuştu babaannem. Gelme­di dedim, yalan söyledim. Mermer taşı sinemalı arsadan almıştım, öylesi tel<ti. Bu çocuğu yalana sen al ışt ınyorsun dedi babaannem. Senden öğrendi bütün kötü lükleri . Ben o adamın Kel Asım Paşa ol­duğunu bi lmiyordum dedim: Annem anlatmıştı ; Kel Asım Paşa'nın karısı o evde maymun beslermiş bir zamanlar. Sonra kaçmış may­munu. Annem sardunyalan d ikmişti hemen o akşam; Feridun Bey'den aldıklarımız tutmadıyd ı demişti bana. Ben balkonda kum kaşıklamıştım; su döküp tünel yapmak istedim ama, olmad ı , dağ ı ı ! dağ ı ı lverdi . Açacak demişti annem, bütün kiŞ savaşacak toprakla , sonra açacak, çividi, san ; bunlan yaprakların ı ovalarsan e linde, sakız sakız kokar demişt i . Şimdi o lmaz demişti , yaz gelince, çok yaprakları olunca. Ben o gece anneme" ben babamı , babaannemi sevmıyorum dedim . Böyle söyleme dedi annem, baban seni çok sever dedi . Babaannem diyor ki , nesi var diyor, etsiz butsuz bir kız­d ı , görgüsüzdü diyor, neleri ne güvenirler bilemem ki . Otuz beş ya­ş ında daha, tam yaşı erkeğin otuz beş; olmazsa bu çocuğa ben ba-. karım. diyor, herkes peşinde babas ın ın d iyor.

539

Page 539: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

HANİFE Sevgi SOYSAL

Kavak ağaçları karanl ığa uzand ı , si lah seslerinden uzağa. Üç silah sesi , sessizlik, karanl ık, kavak ağaçları . Ağaçların yanından akan dere kanla k ız ı l laşt ı , görünmedi değişen renk. Karanl ıkta si­lah sesleri , patlaman ı n hemen ard ından, yankısız, h içbir karş ı l ı k gelmeden, sanki hiçbir şey olmamış, h içbir ş�y değişmemişçesine nası l dağı l ıverdiyse; kan , öyle sessizce aktı dereye, karanl ıkta gö­rünmedi derenin değişen rengi . Hanife öleli birkaç dakka o lmuştu , uzçı.k1a, köyde horozlar başlad ı ötmeye ; gün ağard ı , köy kad ınlan çorbalann ı ateşe vurdular, ekmek çoktan yoğru lmuş, pişiyordu , donsuz, yal ın ayakl ı köy çocukları ev kapı larının yan ıbaşına çöme­�ip etti ler kaka!arın ı , hemen tutuşmayan çal ı ç ırp ın ın qumanı , köy evlerinin damındaki dörtköşe deliklerden yükseldi , dağ ı ldı rüzga­rla . Hanife 'nin yemenisi başından uçmuş , doğan günle tozlanan yaprakıanna takı lmıştı kavağın . Hanife'nin kol lan kavağı n gövde-

/ sine s ıkıca bağl ı , yumrukları , si lah seslerinin patladığı andaki g ibi s ık ı ! ! du ruyor hala.

Üç adam kavakları arkalarında b ıraktıklarında e l leri s i lah ları­nın üstünde sıkı l ıyd ı , o son; önemli , geri dönülmez karara, kararın kesin liğ ine , kaç ın ı lmazl ığ ına s ık ıca sarı lmış parmaklarla kavra­mışlardı si lahlann ı . Silah lann ı bı raksalar, gevşetseler parmakları­m; kararları (fT:emin i , kesinliğini yitiriverecek; olmaz ki bu , üç silah patladı , kan aktı dereye, karanlıkta hak buldu yerini, karanl ıkta, gi:z­l ice , kavaklan n gizinde, kan dereye aktı , art ık hiçbir şey değişe-

540

. \�

Page 540: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Ilanlfe

mez, ekinler biçilecek, ekmek pişecek f ı rında, Hanife suçunu öde­di. Ahmet, Kara Al i ve Mustafa \ 3mizlediler kötülüğü , elleri silahları­n ı kavramış, koşarak, daha dana h ızlanarak kaçtı lar kötü lükten, suçlanyla ; s ığ ınarak suçlanna. Yü:çseldikçe gün tozlandı kavağın yaprakları . Hanife'nin bedeninden akan kan kat ı lad ı , kurudu , s i­nekler kondu, kalkamadı üstünden , derenin suyu temizlenmişti ar­t ık. Çoma tencereleri kumla ovuldu , köy kadın ları tarlaya vardı lar, boyları na varan ekinleri n arası nda görmez o ldu lar bi rbi rlerin i , ayakların ın alt ında ezi len ekinleri n sesi , diplerinden kopan ekin Ie­rin h lŞ ı rt ıs l , savrulan orağın boşalan soluğa karışan ini ltisi , sessiz­lik arasında ağlad ı bebeler. Döndü bebesini gölgede emzi ri rken büyük oğlu Osman'm tepeden aşağı koşturduğunu gördü : Ne ko­şar bu deli? Recep habar etmişti r kahveden, h ınzır köpek, gölgede tavla oynad ığ ı yetişmezm'işcesine ne ister gene, öğle sıcağ ında tarlaya salar oğlanı . Dursuuun, ne koşuyon, dur, hele dur, şuna bak, he bak dinliyo mu , 'gözün kopsun rezi l i \

Dursun'un sesi kendinden önce vardı tarlaya ekin biçen kad ın­ların oraya : Anaa, kız ana Hanife'yi vurmuşlar! Nah orda, kopda gel .

Dursun ter içinde vardı anasın ın yanına, yere çöktü, ağzını ka­patıp açt ı , kol lanyia kavisler çizdi havaya. Döndü kadın s ı rt ın ı yum­ruklad ı oğlunun, Dursun bebeliğinde geçirdiği havaleden beri , böy- , le heyecanlanınca konuşamaz, ağzın ı kapayıp açar, garip sesler çıkarı r.

Dur soluk al bi r yoı , u lan öğle s ıcağında koşulur mu? Rezil Re­ceb'in oğlu ne o lacak, dölü boklu , ana nı diğneme sen daaa. u lan hangi Hanife, desene gözü kör olasıca, bak konuşur mu, bak dinler mi , ben seni şimdi . . .

Oğlunun s ı rt ın ı yumruklamayı bırakıp sarsmaya başladı kolun­dan :

Kimleri n Hanife'yi vurmuşlar, kim vurmuş hele, ah domuz ko­nuşsana, senin bubanı vuracaklar da, söyle dili kopasıca, ananın canı çok geldi d imi .

.

541

Page 541: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

" Dursun biraz kendine geldi , anasının korkusundan başın ı e liy­le gizledi :

Kara Alitnin . H anife, kim olacak gız! Kötü Hanife Kara Ali'nin osuruğu cinli orospu gızı , ocağı kör ka­

lasıca Kara Ali'nin mal kızı , ö lmüş, vurmuşlar. Bir mavuç lebiebiyle renkli boncuğa ya da beşibi rliğe , asl ında anas ın ın itip kakmaları arasında bir çocukluk boyunca büyüyen sevgisizliğe baştan çıkan. Az da merak sard ı rmanın ard ından adı kösnüğe çıkıveren, köy de­likan l ı ları nı n, aralan,nda "kız ı l kanl ı" diye ağ ız yordukları Hanife , vuru lmuş, vurulacak e lbet, boynu eğri lesi , günahı boyunu deviresi vurulmuş, tavuk götü töğbe tutmaz, adı �ötüye çıkan kız ın eceli so­rulmaz.

Vaaaah yavruu , vah yı lgm gôzlüü ! Sonra çömeldiği yerden çarçabuk kalkt ı . H ı rs l asi lkeledi oğlu­

nu : Nerde, söylesene it dölü, gözü topraktan kalkmayası , Hani ­

fetnin ece!i gelmesi n de kimleri n gelsin? Boylarına varan ekinleri n arasmdan görünmeyen kadınlar bu­

luverdi ler birbi rleri ni . Bebelerin i sı rtlarına vurdular. Kimi çocuklu , çocuksuz kimi, t ırmandı lar tepeye, öğle güneşinde kavruldu yüzle­ri . Ter, kat ı , kavrulmuş saç diplerinden s ırtlanna akt ı ; kavaklarm oraya vard ı lar. Hanife'nin ölüsünün bağl ı olduğu kavağı n gö(gesi­ne çömeldi ler s ı ra s ı ra . Al ın larından boyunlarına akan teri si ldi ler el leri ni n tersiyle. Bebeleri ni emzirdiler, artık esmiyordu rüzgar, ka­vak ağaçların ın yaprakları tozlu, yemeni uçup gitmiş, daha al ıp gö­türmemişler Hanife'nin ölüsünü. Kavağın uzun gölgesinde azıkla­rın ı yediler, uyuklad ı lar, arkalarda, yaşlı bir kadın öne arkaya salIa­narak bir uzun hava tutturdu, yorgun, kısık sesi kadınların yüreğin­deki acı tohumunun çatlattı kabuğunu, acı bitkileri f ışk ı rd ı eki n bo­yu, acı bitki leri arasından görmez oldular birbirlerini , göz yaşlanyla akıp gitti acı . çocuğun biri yerden aldığı taşı f ı rlatıverdi Hanife'ye. Taş başına geldi , arta ka/an kan aktı alnından: Ne çok kanı varmış kız. Kanın şaşkın l lğ ı , ürküntüsü geçti geçmedi, kad ınlarla çocuklar

542

Page 542: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Hanife

kavak gölgesi boyunca ellerinin altındaki taşları atmaya başladı lar Hanife'nin ölüsOne, h ırs lanaral'� , h ızlanarak neleri eksikse, kimler suçluysa, kim bellemişse analarım ona h ı rslan ırcasına taşladı lar, acı ekin leri sararıp kuruyana, acı tohu mu , kahn, . sert kabuğuna gi­rene dek. Uzakta toz bulutu görününce, kadınlar çömeldikleri yer­den kalktı lar, bebeleri ni s ırt lanna vurup tarladan aşağı yürüdüler. Ekinler arasında dağ ı ld ı lar. Güneş az alçald ı , kavağın gölgesi uza­d ı . Jandarmalan, muhtarı , savcıyı , hükümet tabibini taşıyan cip ço­ğalan toz bulutuyla geldi , durdu. Hanife'nin kolların ı çözüp götürdü­ler, güneş alçaldı az, kavağın gölgesi uzad ı , uzad ı , yemeninin uç­tuğu yere.

Beşibirliği taktığında he demiştim Hasan'a. Kaymukam karısı­na benzedin , dediydL Kaymukam karıs ı ! Bi hoşuma gittiydL Önce­leri , on yaşı mda ya vard ım, ya yoktum, amcamgi l in ah innda, k ız seni büyüyünce kaymukam karıs ı yapıcam, derdi dürzÜ. Bu kay­mukam dediğin ne ki , büyük çok büyük, candırmadan da büyük, mıhtardan, her bi şeyden büyük. Sonra iki kış geçti geçmedi , sa­manhkta, beşibirliği boynuma takmaya bi le kalmadan. Dur Hasan, dur hele, ne delieniyon, bir gören olursa, beni alacan değil mi. . . , de­meye kalmadan . . . Deli liği vurmuş ki nasıl korkup seğirteyim deyin­ce basmıştı dayağ ı , kaymukam karisı dayak yer mi ki , yer mi ki, sonra yerde, koyup gittiydi beni , almıycan beni , bi l iyom almıycan. beni diye yakt ım ciğerimi , beşibirl iği tal<mıp sesetmedim sonra. Acısı bir ay sürdü , bir ay yürüyernedim, anam, bulgar gel ini gibi ne k ınt ıyo n diye söylendi hep. Anlamasın diye koşacağı m demeye kalmadan yeniden kanatarak. Bir ayın sonunda Ahmed ağam beşi­birliği bulunca, anladı o saat, benim içime düşmüştü zati, demeyle dövdü beni . Yıkı id ığ ım yerde kalmışım. Ahmed ağam o gece kasa­baya varıp satmı ş beşibirliği , Hasan bana, namıss ız pezeveng ka­nlarla yemiş parasın ı , dediydi sonra. Bi daha da bir şey takmadı ba­na.

Kahpe, takmış beşibi rliği boynuna, kız nerden buldun bunu di­ye sual edince, ahk al ık bakın ı r, bast ım dayağı , bast ım dayağı , ses etmedi hiç, Hacer olsa, ağbicim, Ahmet ağacım, gözünün çupağm öpeyim, kara bokunun gurbanı olay ım vurma, gibisine s ızlan ı rd ı ,

543

Page 543: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­

bu dik dik bakt ı , domuz. Ne o lacağı küçüklüğünden bel liyd i , ba­bam, Bu Hanife'den dayağı eksik etmiycen h iç, derdi , kahpe dölü , nereye gitse eğleşmeden dönmez, su geti recem diye kopar, işin yoksa bekle, anam kafasına kafasına istediği kadar vursun , hiç an­lamaz, okur yine bi ldiğ i ni , daha şuncacıkkene Hasan'la samanda yakaladım, gelin oynuyom, kaymukam karısı olucam,' deyip hay ın hayın baktıyd ı çakır gözlerle. Bi gün , ne d ik bakıyon davar, diye patlattığ ı mda, höst köy!ü , dediydi bana. Kahpe ah, deli liği vurma­ya, taş atar, toprak atar, döver,bi paralık yüzüm kalmadı inan olsun. Hasan o uğursuz bi le yanımdan aşağ ı lamal ı aşağı larnai l geçeli , mıhtarı n kızını istemiş , kahvede gerine gerine bana verecek kız ın ı mıhtar, orospu pezevengi Ahmed'e verecek değel ya, diye caka­Ianmış. M ıhtar da başka bir dürzü, Ahmed elin namısl i gızın ı iste­meden namısmı temizlesin önce bi , demiş. Düşüm neyim hep kanlı gayri , bu namus gibi yok, gece oldu muydu yum gözünü uyuyabi lir­sen uyu gök şimşeği gibisine çakar da çakar, geçen gece, düşüm­de davulun sesi , güm güm de güm güm, mıhtarın kızı Hasan'a varı­ya, diye bağıran velede vur Allah vur , vur Allah vur, yüzünden gö­zünden oluk oluk kan aktıydı dereye de Hasan ardımdan yetişip de­reye itti beni , s ımsıcak kan ağzıma, burnuma, kulaklarıma dolunca gök söndü , dağları ovaları sarsacam şimdi dememle yay gibi fırla­mışım döşekten, ana m yetişti , Ahmet, kulun kurbanın olayım, gü­zel oğlum bu n� biçim uyumak, diye hem ağlar, hem su koşturur, orospunun anası deyip bakracı atıverdim kafasına, alnı ndan kan akaraktan ses etmedim ağlayınca içim bi kötü ledi , bi lokma yime­den bast ım çıkt ım evden. Hanife , kız Hanife , karabasan gibi çök­türdün yüreğime utancı , seni vurmayan . . . Kahvede tavla oyna­maynan geçer mi bu dert, arda burda oynaşmaynan, Salih ' in trak­törüne binip kasabaya gitmeynen geçer mi , yüreğim s ıkı la s ıkı la. dane gibi kald ı , namıs gibi bela var mı, bir ard ında bir önünde, gök gibi her yerde, beni izleyi izleyi .

Ahmet namıssızı beşibirliğ imi boynumdan koparıp kasabaya vard ığ ında ben de evi koyup gittim. Esma'n ır:ı harap evine. Esma öleli kaç yı ı oldu , tarlada ev bakınıp anamgi ller f ıs ı ldarkene bi me­raklanırdık ki bu Esma ne ola diye. Hasan'a bakarsan, orospu mo­rospu köy kadınına bunun çok hayrı dokanmıştır der, çocuk zayi et-

544

Page 544: 4-Anne Hikayeleri

--------------=------------------=-==--- llanlfe

mek isteyen hep ona varırmış gizliden. ihtiyaç gibi rezimk var m ı , kötü mötü , diğnemez vanrlardı ona. Namıssız yüzü me karş ı , "kötü" dimeye utanmadm. Bütün gece i l iğim dondu Esma'mn yıkık gözün­de. Ne pencere kalmış ne kapı . Herbir yammın sızısı ayrı . . Ama ağ­lamadım, ağlamadım hiç. Hanife , didim kendime, herkesler sana gurban olsun, düşeni n ağıdı duyulmaz , bir ay yatakald ım o harap­ta, Hasan su bi le getirmedi , bi Hacer geldi bi kaç kez, anarndan ba­bamdan gizli , sonra o da kesi ldi , bi r ay yatt ım, ö leyazd ı m. Hanife g ız , herkesler sana gurban olsun dedim kendime.

Hanife'den bana ne? Gözü ç ıkasıca. Anam babam bi eşşeklH< edip söz kesmişler, daha bi damlayken , anam şimdi, ben üste!edik­çe, böyle olacağın ı ne bi lecektik diye ağlaşı r. Bi lecen, n� olacağın ı bilecen, ne yapacağı m bi lecen. Şimdi adı mda önümde Hanife'ni n sözünü etmiyorlar m ı , ulan Mustafa diyorum kendime, u lan telgraf kaz ığ ı , sen kavak ağacı mıydın da seni Hanife'nin yanı na dikti ler, şimdi s ıkıysa de bal<ahm, Hanife'den bana ne diye. Tarlalar, hep tarlalar yüzünden . Kara AIi 'nin tarlalanyla babamınki ler iç li d ıŞ l i , şimdi iyicene karıştı tarlalar, bizim büyük tarlaya hayvan saldım ge­çen gün, tarlayı ekmedik bu yıl, hayvanlar Kara Ali'nin ekil i tarlasına dal ıp rezi! etmişler, sövmesine aldı rmadım hiç, u lan kavat sen kızı­na sahip çı l, önce, diycem ya, sesetmedi m topladım hayvanları . Sopamla boz ineğe bi vurmuşum ki , sı rtı kanamış. Yaşar' ı n anciğ i , namısmı inek kapmış gibisine ineği sopal ıyor, diye eğlenmiş kah­vede. Ah Hanife , ah gavur, bi memeleri var. Istanbul nan gibi , patlat patlat ye, geçen gün gittiğimde eve almadı orospu ard ımdan kötü söylüyomuşun rezi l Mustafa, elimi öpüp "Bayan" demezsen hava al ı rsm, demez mi? Bana varaydı n bedavaydı . dememle durup sa­na varacak denli al ık mıydım ben, dedi domuz. Hanife'den bana ne, hep tarlalar yüzünden, bütün hayvanlarım Kara AHInin tarlasın ı ba­yıra çevirse ne gam, babam da tarlalan kaçırdığ ın yetmedi mi hay­vanlara sahip oibari , demiyo mu? Bi de dik, bi de inat. Alamanya'ya gidecekmiş, ben seni götüreyim dedim de, köyün ahğıyla Alaman'a rezil olamam, gideceksem sana ne hacet, dedi üste , boğazın ı sıkı­verecektin orda, s ık ıverecekUn.

Hasan geçen güz Alamanya'ya gitti . Kız Hanife, dedim kendi-

545

Page 545: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

me, bin yoldan biri A lamanya'ya varıyorsa, ö yolu bulmayan eşşek olsun, o yolu bulucan , Alamanya'ya varıcan. lşçiye tonla para viri­yoriarmış, işçini!1 namısından kime ne, yeter ki gücü olsun, bak na­s ı lmış gücüm kal leş Hasan, bak nas ı l y ığıcam üstüste paralan , sonra bir gün, kaymukam karı ları gibi giyinip otomobile kuru lucam, çek oğlum o Hasan denen kavatm çal ıştığ ı fabrikaya. Hasan beni görünce düdük gibi kalıverecek, sonra yl l ıŞıp kız Hanife, kız deli , ne anyon burda, gözümde bi tüttün ki diyecek, onu arabama al mıy­cam, gözünden yağmur gibi yaşlar akacak, onu evime almıycam. Hasan karasevdalanacak kapımın eşiğinde yatacak. Kız bi ver, ba­na uyku durak yok diye. Anasını köyden getirip istetecek beni, u lan köylü, höst, ben kaymukama varacam, hem de Alaman'm kaymu­kamına, diycem ona.

Kara Al i hayvanları kovdu tarladan, bu ekinden bu yı l hay ı r ge­l irse iyi . Şu Mustafa'yı ne yapmal ı , geberticem, geberticem de ne . olacak o ahğı , bi de bu tarlayı ona vereceğdim. Hanife'ye sahip çık­mayan tarlaya çıkar mı? Sonra kahveye vardı , oturdu akşama dek. Bu mıhtarhğı gözden çıkar Kara Ali, Hanife'nin evine g iden, mıhta­nn orospu kızına gidiyoruz; diyerekten kahvede otu rdu, kahvenin karş ısmdaki çeşmeden su dolduran kızlar musluğu kapamadan gittiler. Kara Aii'nin gözleri çeşmeye tak ı l ! kaldı , suyun boşa akma­s ına hiç dayanamaz, hep gözünün biri çeşmede oturur kahvede, bunun takıntısı da bu der köylü , açık kalmaya görsün çeşme, kalkıp kapatması bir olur. K ızlar çeşmeyi açık bıraktılar yire. Kara Ali çeş­meye bakıyor, yerinden kalkıp kapatmad ı çeşmeyi , akşam köye inene dek baktı çeşmenin akar suyuna, kapatmad ı çeşmeyi , saba­ha su tükeni r, her bi derdin başı tükenir.

Ahmet, kavak ağaçlann ın orda bekliyordu , saatlerdir el indeki kuru da I la yere çizdiği şekil ler görünmüyordu art ık, büyüyen gölge­ler kapattı şeki l leri . Güneş batıyor, hava serin . Babası şimdi geli r. Mustafa da gelecek. Kahvede konuşuldu her şey. Burda buluşu la-

. cak. Herkes silahmı alacak. Ordan Hanife'ye, ordan . . . Uzaktan gö­ründüler, güneşi n yükü kalktı Ahmed'in üstünden.

Hanife'nin gözünü bağlad ı lar. Tepinmedi . Yere tükürdü. Bu he­pinize. Sizde beni vuracak yürek ne gezer? Son ana dek inanmad ı

546

Page 546: 4-Anne Hikayeleri

---------------------------------------- llanife

vuracaklarına. Yürekleri tükenir şimdi . Sonra vuracaklannı anladı ­ğı o son anda, Hanife'ye gurban olsun, diye ağladı az. Herkes Hani­fe'ye kurban olsun, Alaman'm kaymukarnı da.

Diyarbakı r (THA) Çmar i lçesinin Geli köyünden Musa Akçakoyun ve kardeşi Ra­

mazan "Akçakoyun, Ömer K ız ı ldağ , Hali l Pan, Davut Güven, Mus­tafa Pan i le dayısı Çakal isimli akrabalarıyla birlikte kötü yola düşen kızkardeşleri 1 5 yaşındaki Makbu le Akçakoyun'u ağaca bağlaya­rak kurşuna dizmişlerd i r.

Soru : Almanya'da Hasan gazetedeki haberi okudu mu? Kötü Almancasıyla Hans'a çevirdi mi? Hans inanmayınca, buna benzer başka öyküler anlatt ı m ı? Hans, yaşanmaz ora larda, yok insan ın beş paralık değeri , burda hakkını al ı rs ın yeter k i çal ış dedi mi? Ha­san da, dönmiycem zaten, dedi mi?

Cevap: B ir ay sonra Hasan'm çal ışt ığı fabrikada işçi sayıs ın ı azaltt ı lar. Hans, Hasan'a onun da işine son verildiğini söyledi . Ha­san yeni bir iş bulana dek geçinmek için arabası nı sattı , borçlandı . Işsiz olduğu anlaş ıhnca memiekete gönderildi .

547

Page 547: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------------

SARSıNTı Sevinç ÇOKUM

Bahar gelmemişti . Üç beş çiçek açmış olsa da . . . Bahar gelme­yebi l ird i . Sabah, çamurlu, hantal bir otobüs her zama nki gibi , bu hummalı , s ıtmal ı , z ı rh kuşanmış şehrin ortası na onu b ırakıvermiş­ti. Kalaba l ığ ı n eğri büğru çizgi leri arasına dalmışt ı . Yağmur yağ ı ­yordu. Sonra caddenin bir kıyıs ında o yaşl ı ve yapayalnız ağaç" pa­n idayıp şöyle bir si lkinmişti . ı lknur, yan ına gidip, yaşayan bu eski zaman ağac ın ın nefes al ış ın ı duymak istemişti . Ağacın ağnh , san­c ı l ı dallan k ıp ırdayıp duruyordu. I şte o s ı rada kalabal ığ ın uğultusu kesildi . (Güldür güldür akan sulann sesi duyuldu, ortal ığa bir mer­mer ayd ın l ığ a düştü . Ve hahcı lar, oymacı ia,r, hattatlar, nakkaşlar, tezhipçi ler, çinici ler peyda o ldular. Gelip hünerlerin i ortaya döktü­ler. Dört bir yana i nce nakışlar çiz i ldi , gün altun rengine boyandı . Sonra gittiler. ) Yeniden gürü ltü ve kirli renkler . . Ağacın dibine birisi tükürdü. O mimarın , simkeşin ve müzehhibin torunlan otobüslere t ık ı imış, gidiyorlard ı . Büyük sevgi lerin i , ruhların ı yitirmiş olarak ve güze l liğe s ı rt çevirerek .. "Bu çiniyi bu kubbeyi kim yapmış?" diye sormadan. OIBu duvan deden örmüştü ." deni lmesine aldı rmadan. Bu iyi i nsanlar ve kötü insanlar . . Öğlene kadar suçlular, günahka­rlar bel li o lur. Sonra bir eğreti karanl ık gelir, onları ö rtrneğe çal ış ı r. Tilki gülümseyişli biri si , ayaklar ın ı sehpan ın üzerine uzat ı r. Vur­gun ! Nas ı l vurmuştur? Turnayı mı gözünden vurmuştur? Kim vu­rulmuştur, kimler vuru lmuştur? Niye, hangi sebeple . Derken eğreti bir karanl ık . Bahar gelemezdi ki . .

548

• h-

Page 548: 4-Anne Hikayeleri

---------==-==-==""""""'-=�=-=- Sarsıntı

Babas ı , "if lasm eşiğindeyim." demişti . Sabahtı , Pencerelerde kurşuni bir yağmur s ık ınt ıs ı . Annesi de yeşil sabah l ığ ı üzerinde, solgunluğu b ir kat daha artarak bardaklara çay do!duruyordu. Yüzü çaydanl iğ ın buharı ve sigara dumanlan i�lrd ında kaybolup geriye dönüyordu. " Ne düşündüğü bel li deği ldi , e l inin ayağm m çözüidüğü belliydi . Iflas .. Bir köşede gazetelerden kesilmiş i lanlar, üzerlerine bir takım hesaplar yapı lmış k�ğ't parçaları duruyordu . Babası , uy­kulanna sızan s ık ınt ı larla kalkıp yol lara düşmüştü . IUas .. Yalnız o deği l , herl<es iflas edebi l i rd i . Etmiş miydi? Annesi onlar gittikten sonra dağ ın ık odalarda dolaşarak kendisine ait bi rşeyleri arayıp durmuş muydu? Eski günleri düşünmüş müydü? Belki de gelecek zamanın bulanık hayal leriyle boğuşmuştu . Saçlanm taramak aklı ­na hiç gelmeyecektL Saçlarınaı yakasına çiçekler takmak, değişi­verme�< akl ına hiç gelmeyecektL Ne zamandı r şarkı söylenmeyen,

" k ınl< dökük yaşayıp gittikleri bu evde. Az önce bir profesör, akşamla ilgil i şi irlerden söz etmişti . Bu şi­

i rierle isımp durmuşlardı . Güzel şii rlerdi deği l mi? Yalnızca günerin ve gurubun kırm ızısıyia örü lü akşamları anlatıyordu . Eski akşam­lan . . Elleri kadifemsi bir şeylere değer gibi oluyordu. Durup durup hatıras! olmayan eşyalar arasında, ağaçsız bahçelerde, bahçesiz evlerde yaşadıkiann ı , hem de eğreti bir yere i lişerek yaşad ıkların ı düşünüyordu. Hep anlatırlard ı . Akşamları , mehtabı , yı ldızlan . . . Es­ki evlerin aydın l ık sofra ların ı , o şeffaf, narın sevginin incinip k ın l­mayacağı yerlerde saklanışıru . . . Şarkı ların söylendiği bahçeleri ve sevdalan . . Saatieri n sesi , suyun rengi , suyun damlay ış i , tomur­cukların patlayış ı , kapı ların , pencerelerin açı l ıp kapanışı bi le baş­�{a olurmuş. Şimdi güzell iği aramaya vakit yokmuş. Bir tükeniş . . .

Selma, "Ben kütüphaneye gidiyoru mn demişt i . Müjgan me de mercimek çorhas! içmek istiyordu . Acı biberli . . Fahrettin yanları Si­ra sessizce yürüyor. Sahatlar'dan bir kitap almayı düşünüyordu . parasın ın yetip yetmeyeceğini bi lmiyordu. Aliye'de bugün bir baş­kal ık vard ı . Yeni çizmelerini giymişti . Şu halde başın ı dik tutabi li rdi . Öyle de yapıyordu . Bakışları aydınl ık, mavi gözlü sanşm kız Atiye. "Hadisenize, gelmiyor musunuz? Hadi , mercimek çorbas! içelim." ı lknur, "Ben çarş ıda do laşacağım" diyordu . Mercimek çorbası iç-

549

Page 549: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

rnek istemiyordu . (Çünkü için in ıs ınmasını istemiyordu .) "Neyin var ı lknur?" diye sormuyorlard l . Birdenbire güldüğüne şaşınverdi­ler. Ağlamak değil gülrnek şaşı rtıcıyd l . Müjgan "Niye gülüyorsun?" diye sordu . "Görmedin mi?" "Neyi?" "Kamyonetin içindekin i? Öl­müş biriydi . Bir kedi, köpek leşi gibi kamyonete atıvermişler." "Belki uyuyordu ." "Be lki" dedi ı lknur. Buna gülünü r mü diye sormad ı lar. Yalnız yüzüne tuhaf tuhaf baktılar. Bu s ırada bir fotoğrafçı dükkanı­nın önündeydi ler. Bir ge li nle damat resminin , on ların sevincinin önünde. Ama kirl i renkler içi nde herşey eriyip gidiyordu . Yağmur anında. I nsanlar . . Elden ele uzatı lan buruşuk paralar . . . "Nideriz ha­yat suyun, biz can yağmaya verdiklGevherleri sarrafa, maden yağ­maya verdik" Yunus bunları söylüyordu . öte yanda devalüasyon, enflasyon, banker falancalar, borsa, a lt ın . . . Yunus bulutların ardı­na çekil :yqrdu . Yağmaya veri lmiş canlarla birlikte. Ölüm, buzlu , kristal , cam bir hücre . . I nsansız bir deniz. Maddenin parçalanıp eri­diği , y ı ld ızsız, siyah bir boşluk. Öyle mi? Ürperdi. Şimdi biri nin kolu­na yapışmahyd ı . B i ri si ne tutu nmalıyd ı . Müjgan, "Ne o ldu?" d iye sordu. "Hiç" dedi . "Ölmüş bir adamı hatırladım" demedi . (Denizde çırp ın ış ın ı yeniden yaşar gibiydi . Sesin i duyuramıyordu. Küçücük bir kızd ı . Derken birisi , saçlarından tutup çekmişti . Bu Ramiz Bey­di. Saç diplerinde duyduğu acıyla yeniden hayata iti liyordu. K ıy ıda bir telaş. Ağlayıp Ramiz Bey'in kol larına s ık ıca sarı ld ığ ın ı hat ı rh ­yordu. Işte bu Ramiz Bey, onbeş yı ldır yaşama çizgisinin ö lüme va­ran ucunda zaman zaman belirip ı lknur'a güıümsüyordu . Onun da işleri bozulmuş. Arası ra Erenköy'deki evlerine giderlerd i . Ramiz Bey ö ldükten sonra bu ev satı lmış. hani, bahçesinde eflatun, siyah gü! ler vard ı . Nar ağacı , erik ağacı , tavuklar .. Ramiz Bey arası ra ut çalard ı . ı lknur, onun çocuklarıyla birlikte evin keşfedilmemiş köşe­leri ni arard ı . Ortal ıkta ağızları dual ı i htiyar kadınlar dolan ı rd ı . Loş merdivenler, kanarya kafesleri . . Ve Ramiz Bey' in yüreğinden ta­şan sevgisi . . )

Mercimek çorbasi içmeye gitmeyecektL Içinin ısmmasın ı iste-:­miyordu. Içi ni n ve ruhunun. Buna hakkı yoktu . O duvarları ayrı renklere boyal ı , masaları plastik çiçeklerle süslenmiş lokantalarda onlar gülsünler, içleri ni ı sıtsın lard ı . Taze ekmeğin Çıt ı rt ıs ı . Huzur. Buna hakkı yoktu . Işte R amrz Bey yanıbaşındaydı . Ellerini paltosu-

550

Page 550: 4-Anne Hikayeleri

-------�----------- Sarsıntı

nun ceplerine sokmuştu . Ayak sesini hiç duyurmadan yürüyordu. Kimse onu tanımıyordu, kimseler tan ımayacakt l . Arkadaşlar ı , "Biz gidiyoruz" dedi ler. Gitti ler.

Çarş ı küf kokuyordu. Plakçı dükkanıanndan taşan şark ı lar bir­bi rine karışıyordu. E'ski Istanbu l türkü leri nin söylendiği köşeleri aradl . Eski Istanbul kartları satan adamın küf kokulu kartlarına bak­t ı . Gü l yağ ları , keh ribar tesbihleri satan adamlar neredeydi? Ya o türküler? Hal i ların ki l imlerin üzerinde soluyordu. Yumuşak geçen günler arasında birbi rleriyle sohbet eden satıcı lar .. Fatih'e doğru alaca renl<ler içinde yayı lan gevrek kokusu . Mavi akşamlar, birbiri­ne sokulmuş evlerin tüten baca!an .. Bütün bunları aradı . Ona anla­t ı lan ve resimlerde gördüğü şeyleri .

Bir adam, vitrini ni yeniden düzenliyordu. Hazır elbise satı lan bir dükkan. Derken bir mankenin üzerindeki mantoyu çıkartt ı . Manke­nin iki yana açı lmış kol ları zaval l ı l ığ ın ı anlat ı r gibi o ldu. Bu insana benzeti imiş, cansız şeyin sütlü kakao rengindeki vücuduna donuk bi r ayd ın l ık vurdu . Kalabal ığ ın karş ıs ında ç ıplakl ığ ı ndan utand! . Vitrindeki adam, b u utanışı sezmiş gibi , çarçabuk ona baharltk bir e lbise giydirdi . Mankenin boyalı , bebek yüzü yeniden gü!ümseme­ye başlad ı . Sonra bir gelinlikçi dükkanı . o köşeye kimsenin baktığı yoktu . Gelinl ikler, kar çiçeklerinin soğuk beyazhğ ındaydl . "Anne, sevda nedir? Aşk nedir?" Annesi , unuttuğu birşeyleri hatı rlamaya çal ış ıyordu. Vapurlar ın alt kamara ların ı anlats ı nd ı . Hani bi r za­manlar, şarkı söylenirmiş. Güle eğlene adalara gidi l irmiş. Sevda i l­leti baharda başlarmış, sonbaharda yaprak dökümü. Kız ın bir tu­tam saçmm rüzgarda uçuşması oğlan ın içinde f ı rt ınalar kopanl'­mış. Bun lar da olmuş' işte. Bunlar da gerçekleşmiş. sonra mimoza­larla, melankol ik leylak!arla , yaseminlerle adalardan dönüıürmüş. Ne güzel vapurlarmış onlar öyle . . vıSiz yaşayamadmız!" diyordu an­nesi . "Bizim hayat ımız , freni patlamış bir kamyondan kaçış. O za­mandan bu yana o çiçekler hala açıp duruyorlar, deği l mi anne? Söyle. Biz görmedik, biz kol<lamadık. Mehtaba bakıp kimseleri an­madık anne. Ancak, hi iali gördüğümüzde di lek tuttuk. Ninem öğret­mişti . H i lal i öptük, kaş göz arasında. Gizlice . Dakikalar sayı l ı . Işte böyle ."

55 1

Page 551: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

"Evlendikten sonra aşk denilen şey, günlük hayatın içine yerle­şiveriyor. Bir eşya gibi . Birgün ansızın telaşlanıyorsun. Neredeydi , diyorsun. Neredeydi? Arıyorsun. Hay Allah, herşeyin solduğunu, eskidiğini görüyorsun, Işte böyle. Düşünüyorum da 1 960 yı l ları ne ki? Şu ondokuz yıl nas ı l h ızla geçiverdi . Daha dün. Ben incecik bir kızdım. Baban karl ı günlerde bi le bizim oralara gelirdi . Beni pence­rede görebilmek için . Yürüye yürüye evine döndüğü de o lmuştur . . Kar kış k ıyamet. Evleneceğimiz gün yağmur yağıyordu. Saçlarıma inci çiçekleri tak ı lmış! ı . Güzeldim doğrusu . Benim için "Güzel bir gelindi" dediler. Aşkı soruyorsun. Aşk şimdi çay bardaklarında ış ı l- . d ıyor, tencera lerde is leniyor. Herşeyin yıprandığ ın ! görüyorum. Tavanıann karardığın i , eşyaların eskidiğini, görüyorum. Özlediğim şeyler l1azen bir başağrısı o lup çıkıveriyor. Sebepsiz bir başağrıs ı , eski günlere hasret demektir . . Başka ne olabi l i r? Şimdi s ı ra sende. Serpi l teyzen çeyizin için sana bir masa örtüsü örüyormuş. Benim bugün lerde el im hiçbir i şe varmıyor. "Evet. Iki y ı ld ır; b ir sandığa çarşafları e l bezleri , havlular atı l ıyordu . Aralarında bir de pijamahk kumaş vardı . Al ınmış a l ınmıştır , diyordu annesi . Peki kimdi bu da­mat? Bell i deği ldi. Nas ı l biridir? Şimdi nerede, ne yapıyor? Bunları düşünmeyecekiL Düğü n kalabal ığ ı dağ ı ld ıktan sonraki yeni g ıc ır ' gıcır pijamalarmı giymiş bir damad ı düşünmeyecekti . Çünkü bunu düşündü mü dağlara çıkası geliyordu. Nası l biriydi bu, nası l? Yansı kuş, yansı i nsan. Cin, Harut Marut benzeri .

Ölü şehir . . "Biz duUuğa giderdik." diyordu babası . Bu dut ağaç­lan neredeydi? Ya I hlamur'un ı h lamur ağaçları? Ya Fulya Tarlası ­n ın fu lyalan? Peki , Topağacındaki top top ağaçlar nerede? H içbiri yok. Ölü şehir. Durağa doğru yürüdü . Sağında solunda çamura bu­Ianmış insanlar, eskimiş ayakkabı lar, çamurlu pantolon paçalan . . Bi liyordu ; akşamın rengi , o şai rin şii rlerindeki akşamlann rengine benzemeyecekti . Bahar da gelmeyecektL Herşey olabili rdi . derken yapayalnız kalabi li rdi . Ei ele tutuştuğu insanların herbiri bi r yana dağı ıabil irdi . Ortal ığa bir karanl ık çökebilir, sert bi r rüzgar esebil irdL Bu sıtrnall , hummalı şehi rde . . . Her zaman insanı kurtaracak Ramiz Beyler bulunmayabi l irdj .

Komşu çocuğu duraktayd l . Onun da paçaları çamurluydu .

552

Page 552: 4-Anne Hikayeleri

--------------------- Sarsıntı ,

Boynundaki atkıy ı dişleyip duruyordu . Besbel l i , hiçbi r zaman aç­mayacak bir tomurcuk gibi içine kapanmıştı . Soluyordu, çürüyordu belki . Geç kalmış bir tomurcuk. Birgün şarkı lar söylenecek, belki yeniden adalara modalara gidi lir, öyle deği l mi? Döner, döner aynı noktaya geli rsin. Aynı kör kuyunun başına. "Yok canım, bana yase­min demetleri fi lan vermesin ler. Yol larda ağlayas ım geliyor. Akl ı ­ma Ramiz Bey geliyor." Oğlan ı lknur'u gördü. Atkısını dişlernekten vazgeçti . Yaklaşt ı . Ha l hat ı r sormadı , ama onu eğri büğrü ne dü­şündükleri belli o lmayan bir takım kimselerden korumak için bir şa­hin olup kanatiarın ı gerdi . Otobüs geldi . Bindi ler. Camlar buğuluy­du , sıcak nefesler . . . Iyi insanlar ve kötüler. Hem iyi hem de kötü ler . . Şehir, camlann ard ında kayboldu . Şimdi bu gecikmiş tomurcuğun o sımsıkı birbirine kenetli yaprakların ı tek tek 'y ı rtmadan açabi lmek mümkün mü? Oğlan güldü . Kimbi li r neler düşündü. Söylenebi lece­ği işte bu kadardı . Akşam karşıki evin dördüncü katında bir ış ık ya­nacak. Geç saatlere kadar. Pencerenin önünde bir masa. Masanın üstünde bir iamba. Bu çocuk, ince uçlu kalemleriyle , siyah mürek­kebiyle proje çizecek. Derken birdinbire o küçük pencereli evleri , ç ıkmalı , cumbah evleri , han lan , hamamlan hatı rlayacak. Kendi mi l letin in çizgi leri n özleyiverecek. H iç kimsenin göğünü , yeşi l in i çalmayacak evler yapmayı tasarlayacak. Dayanıkl ı , sıcağa soğu­ğa göre düşünülmüş evler. Böyle mi? Yoksa günün biri nde ukala akademil i ler gibi bacak bacak üstüne at ıp, piposunu yakarak ikti­sattan, edebiyata kadar her konuda kendisini söz sahibi sayıp, h iç­bir şeyi beğenmeyen, neyi beğendiğini bi lmeyen birisi mi olup Çı­kar? Hayır. Bu otobüslerin , durakların çocuğu güzelim binalar çize­cek. Bizden olan çizgi leriyle. Onları şehre (eğer boş yer varsa) bir hoş yerleştirecek. Öyle ki , dağlar tepeler küsmeyecek. Bunlar, dağların tepelerin emrine g i recek. Ağaçların emrine girecek.

Teyzesi gelmişti . Yün örüyordu . Puf böğreği yapmışlar, "Sen de ye!" dediler. "Ne yapt ın bakalım? Soğuk değil mi d ışarıs ı?" Son­ra peynirin kilosu şu kadar o lmuş, etin kilo,su şu kadar. . "Canım her­kesin işleri altüst. Yalnız sizinki mi? diyordu teyzesi . "Dünya cayır cayır kaynıyor. Ekonomik buhran . . . Yalnız b i r mi? Peki , eskiden bu s ık ıntı lar yok muydu? Ne yapıyorduk o zamanlar?" Kalo rife rle ri yanmıyormuş. Soba kurmuşlar, "Uydurduk işte. Soruyu salondan

553

Page 553: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

geçirip mutfak bacasına verdik. Ne yapal ım yani . Şurda bahara ya­za ne kald ı ?" Bunları konuştular. Anarşi , dedi ler, soygun dedi ler. Kimler ölmüş, kimler evlenmiş. Ve genç kızhk günleri ni hatırladı lar. Teyzesi yünü elinden b ırakmıştı . "Ay o ne fi limlerdi can ım! Beyoğlu sinemalan o zamanlar böyle miydi?" I nce topuklu ayakkabı lar yine moda olmuş. Çizmelerin yanına varı lmıyormuş. Sonra seslerin i al­çaltt ı lar . ı l knur'un tanımad ı·ğ ı bi r kad ın dan söz ediyorlard ı . i ik­nur'un annesi , "Ne günle re kald ık" diyordu. "Bir çift çoraba . . " "Ne yapsı n . . Cemiyet kurban ı . Kocası hay ı rs ız ın biriydi . Ayıplamaya­l ım." Yani kötülük artıyor demek istedim." " Insanın ne olacağı bel l i o lmaz." "Çalışs ın efendim." "Hayır, onu demek istemedim. Sen za­ten benim söylediklerimi n hep tersini söylersin. Valiahi çocuklan görmek için geliyorum. Her zaman bir tatsızlık çıkıyor." "Uzatma al­lahaşkma."

Birden ormanıann seri n nefesini , koyu yeşi lini , kahverengisini , nemli toprağı n kokusunu özlemişti . i lk çiçek açmış o lmal ıd ı r. O pembemsi papatya. Loş, kuytu i nsansız bir yerde. Kardeşinin el leri soğuk. Güneş açm ıyor. Gitseler. . Ormanıara gitseler. Reçine ko­kusunu içlerine çekseler. Ü lker bir ağacın ardına gizlenir mi? "Beni yakal ıyamazsm" der mi? K ırmızı yün başl ığ ın ın k ırmız ıs ı yüzüne vurur mu? Yanaklan bir şafak rengine bürunür mü? Ellerini oğuştu­rup kat ı la kat ı la gü ler mi? Belki annesi bi r kütüğü n üstüne oturup hafiften şark ı söyler. Babası yi rmiş beş yıl evvel in i düşünrneğe başlar. Adımları yürüyüşü değişir. Yirimi beş yı l ewelinin delikanh­s ı oluveri r.

Yatt ığ ı yerden sokak lambas ın ın mavi ış ığı görü nüyordu . Bu ışık, üzüntü lere aykırı , huzurlu günleri düşündüren birşeydi . Ufacık bir pervane olup o ışığa karışmak istiyordu . Ülker çoktan uyumuş­tLi . Uykusunda bir buluta başın ı yaslamış olabi l i rdi . Bir motosiklet geceyi parçalayıp geçti . Ü lker k ıp ırdand ı . Baş ın ı dayad ığ ı bulut parça parça oldu. Şehir uzaktan uzağa inliyordu . Yaraları açı l ıp ka­nıyordu .

Kalkt ı . Babası oturma odas ında ki kanepede uyuya kalmışt ı . Bir çocuk nasıl uyursa, öyle. Üzüntüler, endişeler, yanniann korku­su yüzünün çizgi lerine yapışıp kalmışt ı . Hayat neydi? Babası kü-

554

Page 554: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Sarsıntı

çücük bir çocukken işte bu hayat denen şey avuçlarında renkli bir bi lya i miş. Sonra o büyüdükçe avuçlarında tuttuğu şey de büyü­müş, taşınmaz olmuştu . Ormanıan , çiçekleri , aşklann gelip geçici rüyaların ı bi le hat ı rlamadan onu taşıyacakt ı .

E l lerine dokunmak istiyordu . Nefesini duymak. Uyans ın isti ­yordu. Seslend i : Adam, büzülüp kald ığ ı s ık ınt ı ı ıann aras ından gözlerini açtı . "Ne var, ne oldu?" ı lknur, "Burda üşürsün baba!" de­di . "Ramiz Bey akl ıma geldi , korkuyorum, sen ölürsen ben ne yapa­n m?" diye medi . babası doğruldu. Sigara paketine uzanacakt ı , vazgeçti . "Sen niye uyumadm? Midem sancıyor. Süt var mı? I l ışt ı r, şeker koma." Ramiz Bey'in gölgesi üdadan çekiUp gitti .

Sütünü içerken, "Annenle şeyi konuştum" dedi . "Bu işleri b ırak­sam diyorum. Bir toprağı mız olsun, bi rşeyler ekel im. Ağaç yetişti­rel im." ı lknur, " Evet dedem de bir bahçesi olsun isterdi. Dar sokak­lara t ıkıhp öldü." diye düşündü. "Çok sıkı ldım. Bu şehir .. Kolay deği l bizim bu işler . . Hangi iş kolay ki? Bıktım artık, bezdim galiba. Fabri­ka bu hafta da ödeme yapmad ı . Bizimkisi yan sanayi . Fabrika lar durdu mu hayat ımız söndü demekti r. Seneler, senetle r . . . Sonra düşü nüyorum da bu işi b ı rakmak kolay deği L . S ıf ı rdan başlad ım . Anlatmışımd ı r. Kimse bana ön ayak olmadı . Bu tezgah ı , bu d9zeni nası l kurdum, ben bi l irim. Ama şimdi herşeyin sars ı ld ığ ın ı görüyo­rum. Toprakla uğraşsam diyorum, domates biber ekeyim . Tavuk­Ianmız horozlarımız o lsun. Iki de i neğimiz. Şu apartmanların bah­çeleri ne işe yanyor dersin? Çocuklar güneşli havalarda oynuyor­lar, öyle mi? Ya bu dikenler, zakkumlar nedir? Bir incir ağacı dikil i o lsaydı , hayat ın ız başkalaşı rd l . "

"Bize bugüne h içbir şey b ı rakı lmadı diye düşünüyorum. An­nem anlat ıyor. Adalardan leylaklarla, mimozalarla döndüğü nüz günleri ." "Evet, iki de inek. Nere lere gideriz? Güneye mi batıya mı? Güneş enerjisinden istifade edebi leceğimiz yerlere gitmeliyiz . Ya­ğı peyniri de kendimiz yaparız. Ama annen buradan ayrı lmak iste­miyor. Şehri seviyor. Sinemaları , çarş ı ları . . Yeni koltuklar istiyor, yeni duvar kağıtları . Annen yattı mı acaba? Az önce sesimizi duy­muşsunuzdur. Yani bi raş at ıştık. Belki ağl ıyordur."

555

Page 555: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Annesi aynan ı n karşıs ındaYdl . Saçlarıyla oynayıp duruyordu, saçları n ı ö rüyordu . N iye? Ofe lya'yı hat ı rlad ı . Bakışları donuktu , Oysa geceleri aynalara bakı lmazdt N inesi söylemişti . "Anne saç­ların ı . . . " dedi . Anası örgülerini çözmeye koyuldu . "Vakit ö ldürmek işte" Eskiden roman okurdum, şimdi okuyamıyorum. Sebep? Az önce silah sesini işittin mi? Köpekler havlayıp durdu. Yakınlarda mı dersin? Ben bu odadan b ıktım. Pasıand ı , eskidi herşey. B ıkt ım. Saçlarım eskiden gür ve parlakt ı . Birşeylenn solmasına dayanamı­yorum. Hadi git yat sen."

Gitti . Sokağı n mavi ış ığ ı onu bekliyordu. Yann sabah yine yol­lara düşecekti . 1 979 yı l ın ın herhangi bir günü kalabal ıklarda eriyip tükenecektL Belki bu böyle sürmezdi. Bahar gel irdi deği l mi? Ma­denGe, Hünkar'a, Bentler'e, Ki lyos'a giderlerdi . Üşüyen ağaçlar el­bette ıs ın ı r, çiçekleni rdi . Kurşuni bulutlar dağ ı l ıp giderdi . Belki kö­rebe de oynarlar, sal ıncaklarda sallanırlard ı . Belki annesi , yakala­rına gül !er takan kızları , ıs i ık çalan delikanl ı lan yeniden anlat ı rd ı . Bi r sokağın kar topu oynayan i nsanlarını , ka�ı yokuşlardan merdi­venle' kayanlan , o kahkahalan .. O sevgi leri . .

Bahar gelme lidi r. Sahıpsiz herbirşeyi kucaklamal ı . Sahipsiz yaprakları , tomurcukları , sahipsiz evleri , çocukları , hüznü ve yal­n ız lığ ı . ·

Uzun bir gündü . Şimdi ası l söylemek istediklerini geceye, ora­dan göğe, bulutlara duyuracaktı . Oradan y ı ldızlara, güneşe ve ora­dan . . .

556

Page 556: 4-Anne Hikayeleri

ANASI Şükran KURDAKUL

Hayriye kahve çevzesini geri geri çekti , sonra yeniden daha derine sürdü . . Mangalda çoğu kü!e dönüşmüş odun ateşi vard ı . Beş numara gaz lambasının ış ığ ı altında ası l görünüşünden başkaIaşı­yor, gölge-ış ık değişimleriyle derinleşen irl i ufakl ı ateş parçaları in­san ın gözünü alıyordu. Kimi de karanl ıkta parlayan kedi gözleri bi­çiminde görünüşlermiş gibi boş bu lununca bayağ ı korkutucu olu­yordu .

Hayriye'nin yaln ız geçirdiği gecelerde kapı ld ığ ı vehimlerdi bunlar. Birkaç gün öncesinin canl ı görüntüleri kafasında somutlan­d ıkça, öteki odaya bi le geçmekten çekinil" olmuştu. K ı rk y ı l l ık evin kapıs ın ı , penceresini bi le yabancı l ıyor, kafesleri n düz, eğri , çapraz gölgeleri ne gözü takı lsa, hemen arkalarında bi ri leri bekliyormuş duygusuna kapı l ıyordu. Kaç gecenin mahmurluğu içinde, güvenlik memurların ın ürkütücü resimlerini görerek çarpmtı lan tutmuş, uy­kusun açmak için ne yapacağ ım bi lernemişi i .

Kahveyi boşaltt ı . Fincan ı n biri ni karş ıs ındaki kadına uzat ı r- . ken ,

- Ne iyi ettin de geldin Şaziye, dedi . Gece yalnız kalmak öldürü­yor beni . Bir an dalmaya gelmiyor. Karş ı mda hep onlar. Gözümü kapasam, konsola, yüklüğe, yataklann alt ına dalan el leri görüyo­rum .

.. Kendini bırakma abla, dedi kadın. Sabahattin'e bir faydası var

557

Page 557: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

mı bunun. Düşün . . . . Bir gün gidemesen, ne yer, ne içer? Maazallah bir evlattan o lu ruz. dur bakal ı m.

Hayriye �nsesine dlişen tülbetin ucunu çekiştererek gözlerin i si ldi .

- Eniştenin cepheden tuttuğu defterleri bile kanşt ı rd ı lar Şaziye, dedi, Ne diyorsun sen ? .. Zavaıl ın ın hatı ras ına saygı duyacakIan­na . . benim bile e l sürmeye kıyamadığım defterleri , görsen, didik di­dik ettiler.

- El lerine kuvvet geçmesin abla. Ne biçim oluyor insanlar böy­le. Samrs ın ki . . .

- Yok kız ım yok, diye kesti Hayriye. Artık bir şey sandığım filan yok benim . Cenab-ı Hak evlad ıma şu işten kurtars ın da . . .

Derken de kötümserliği ağı r bastı . Kırı k dökük, kendi kendine konuşur €Jibi ,

- Ama art ık süre r de süre r, dedi, kapı kapandı mı kapanmadı m ı?

- Benim Tevfik söylüyor, dedi Şaziye. Sade Tıbbiye'den on yedi kişi varmış . '

- Vardır ya, o lmaz mı . . . On yedi kişi de olur, yirmi yedi de . . . Itti­hatçı lar bir baskında girmedik ev b ı rakmazlard ı . Hakkı Dayılya ye­tişmedin mi sen ! Ferdane Yengelnin Hakkı Dayı , gemiden geldiği akşam, gusuihanede y ıkamrken ç ın lçıplak yakalamışlar adamı .

- Enişten anlat ı rken cini tepeseni ç ıkard ı . "Ah şu uşakmikaplan ! . . ." diye bağ ı rmasından camlar titrerdi .

- Sabahattin de enişteme çekmiş, dedi Şaziye, Bizim sü lalede karakol görmüş adam mı var abla ! Ağabeyim, t ınmaz melaiike , Gölgesinden korkar . . . Babam dersen , sanki saray adamı . Evden işe, işten eve . . .

- Öyle , babas ına çekmiş, derken dudaklan t i rerdi Hayri ­yeInin .

"Arslan g ib i adam" gözünün önünde canlanıvermişti . Kapıs ı ­n ın önünden i l k geçtiği gün , şu kafesin arkasından baktığı andaki duyguları bunca yıl sonra yeniden yaşar mıymış insan? . . . Otuz se-

• b

558

• b

Page 558: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Anası

kizinci yaşı nda, yirmi yı l öncesinin bir an ın ı , şimdiymiş gibi , duyar m ıymış? . .

- Babası na çekmiş, diye yineledi . Onun havasında büyüdü. k ı­z ım. Hep mücadele gördü. Onun kitapların ı okudu .

Konuşurken, çoktan yitmiş bir zamanın hayalleri somutlanmış, • birdenbire için in bir yan ında bi ldik bir erkek çamaşır ı kokusu alev­

lenip geçmişti . B i r an l ık etkiyle saçların ın dipleri ne kadar terliyor, yoksunluğun gerçeği i le , s ık ıntı ve biraz da utanç duyguları hep bir arada ense kökünde ağrı lar yaratıyordu. Ama bırakmadı kendin i . Yaşıyormuş da karş ıs ındaymış gibi , gülümsemeye çal ışt ı .

- Hoş babas! da bayı ld ığından girmedi ya mücadeleye. Girme­sin de ne yaps ındl . Askerdi , ama ince adamdı . " Ingiliz gelmeden gi­demezsem, ölüm çıkacak . . . . " derken ölecek sanırd ın . Ne binbaşı­Iar, ne miralaylar duydu bu acıy! . . . Boş verdiler. Savaşa katı lanlarla alay bile etti ler, k ızım, Doktor Kazım Bey'in damadı Sami Bey, as­ker deği l miydi? Geçti mi Anadolu'ya? Ferik Musl ihittin Arif , niyse yaşl ıyd ı diye lim, kardeşi . . . draz gibi kaymakam . . . Geçti mi? . .

Şaziye de duygulanmışt ı . - Benim Tevfik de öyle söyler, dedi. Sivildir ama asker ruh/udur.

Iki kadeh içince anlat ı r an�atı r, çi leden çıkar. - N'iysa, diye içini çekti Hayriye . . . N'apal ım . K ı rş ıs ında duvarda, büyük çerçeve içinde , hattatı n küçük b i r

kalyona benzeterek yazdığ ı satı rlara gözü takı lmışt ı . Bu boşluktan yararlanarak Şaziye çantası ndan alacağın ı al-

mış, ablas ın ın gözleri ni arıyordu. - Abi . . . - Ne var kız ım? - Tevfik yirmi l i ra gönderebildi . Hayriye kardeşin in uzatt ığ ı parayı bakmadan a ld ı . - Sağ o l ! dedi . Tütün ikramiyesi al ınca veririm. Üç aylığa bırak­

mam. Kale d ış ı ndan kopan rüzgar, Topkapı çarş ıs ı 'nda bi r dolan ı­

yor, sonra bütün soluğuyla Yenibahçe'ye doğru akıyo rdu. Arpae­mini Yokuşu'nun başındaki terkos çeşmesinin önünde çocuklarla

559

Page 559: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ------------=='==---­

kad ınlar tenekeler! , kovalan dizmişler s ıra bekliyorlard ı . Hayriye, kahvenin önünden geçmemek için , Hamamodaları

sokağına sapacak oldu , vazgeçtL Dar sokakta kaç kapı açı lacak, "gel içeri" diye kolunda n tutup çekecekler.

Atkısına sarılarak yukarıya doğru yürüdü.� Kahvenin karşı kal­d ınmından geçerken duygu larında yine o sallant ı . Yüzbaşı Sedat, içerde tav la oynuyormuş, ya da nargile içiyormuş duygusunun ya­rattığ ı o e lektrik le nme. Torbasın ı tutan parmaklarında üşümeye benzer, yanmaya benzer titremeler . . .

"Her görüşme günü , elinde bu torba, tramvaya giderken karşı­ma bin çıkacak diye niye üri<üyorum. Soracaklarsa, söylersin . . . Bü-yüten Allah , yetim büyütüyorum ben. Kolay mı? . . . Kaç çOCUk var Askeri T ıbbiye'lerde okuyan koskoca Topkapı'da . . . N'apahm, yazı yazmış . . . Babası d a yazardı . Zararl ı şey yazar mı benim oğ­lum! . . ."

Tramvayın cam kenarına dirseğini , avucuna çenesini b ı rakı r düşünürdü :

"Zaten ne olursa analara oluyor. Kadınlara oluyor. Her şeyi biz çekiyoruz. hastal ığ ı , parasızl iğ ı , ölümü ... Mülazim Sedat'm karıs ı olmakla , göz açıp kapayıneaya kadar, Şehit Yüzbaşı Sedat'm dul karıs ı olmak arasındaki küçücük defterde yazanlan bana sorsun­lar. Sakarya'n ın sevincini bile d.uymaya vakit kalmadan , arslan gibi adamı n toprakta kaldığ ın ı öğrenmek nedir, bana sorsun lar.

"Evet, evet her şeyi kadınlar çekiyor. Hürriyette de öyle olmad ı m ı Hareket Ordusu'yla gelip Sultan Hamid'in üstüne yürüyen ko­can, sarayı tutuyor diye işinden atı lan babandI . Sonra . . . Anado­lu'ya geçen kocan, 'nereye gidiyorsun . . . Bi yenme mi indi receksin . . ' diye haykıran baban.

"Şimdi de, Sabahattin'in oraya (düşünürken bile hapishane di­ye düşünemiyordu) g i rmesinin yarattığı sonuç yine onun omuzları­na bindirmemiş miydi? . . .

"Askeri Tıbbiye öğrencisi Sabahattin Sedat, şehit yetimi, Yirmi dört gündür, kapatı ldığı hücreden, 'Gönderdikleri ni ald ım anneci­ğim'den ibaret, tek satırl ik pusula .. Mektepten de çıkarı rlar mı aca-

560

Page 560: 4-Anne Hikayeleri

------------------------------------=-- Anası

ba? Baba maaşın ı keserler mi? Ya taş odalarda, rutubet içinde bir i ll et sahibi olursa? Ya tasalan ıp tasalan ıp içlenirse?

"Karş ıs ında ne vardı bunca soru nun, bunca ağ ırl ığ ın . �. " 01- Anneciğim, kancığım, Hayriyeciğim . . . " Sözcükleri oğlu da, kocası da, babası da söylese değişen bir

şey mi oluyordu . Pol is müdürlerin in , savcı ların, devlet büyüklerin in göremedik­

leri biziz. Şu kapı larda beklettiğiniz Hayriye'ler, Hatçe'ler . . . Başka ü lkelerde de, başka başka adlarla, makaralara ayn ı çi lenin iplikleri­ni doldura doldura bitemeyen acı tezgahları . . .

Si rkeci 'den değişti rdiği tramvaydan i i i . Ahmet Çeşmesi 'ni n önünde indiği zaman, ayak bi leklerine zincir bağlamışlar gibi , ağı r, korkulu adımlarla karşıya geçti . Hep böyle oluyordu . Asker içine girmenin , subay üniforması görmenin yarattığ ı acıyla, oğlunun, ba­basıyla aynı ocaktan yetişmiş silah arkadaşların ın kapıs ın ı tuttuğu yasak bölgenin arkasındaki karanl ığa at ı lmas ın ın acıs ı b i r arada duyguların ı del ik deşil< ediyordu .

Bir e l ini torbasın ın tutamadığmda, bir e li ni atkıs ın ın uçlarında s ıkarak Nazmiye'ye girdi . I lg i li bölümde , i lg i li görevli , i lg isiz i lg isiz baktı yüzüne.

- Kimin anasıyd ın sen? - Askeri Tıbbiye'den Sabahattin Sedat'm , dedi . 1 1 4 numara. - Akşam, Ankara'ya götürdüler, dedi i lgi l i , kıpı rdamadan. Sesi ne sert , ne yumuşakt ı . - Istiklal Mahke mesi'ne çıkaracaklar. Birden parmakları gevşedi Hayriye'hin , adamın yüzüne boş

boş baktı kald ı . - I stiklal Mahke mesi'ne mi? Yere yığ ı l ı nca, torbasın ın içindeki üç elmadan ikisi özgürlüğü­

nü yaşayan çocukların f ı rlatt ıklan lastik toplar g ibi , nöbetçin in önünden h ız la geçti ler, merdivenlerden atlaya sıçraya caddeye çıkt ı lar.

561

Page 561: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --------=====-------

DOKUZ AY ON GÜN Tahsin YÜCEL

Sen güzel günlerin düşünü kuruyordun. U mut doluydu gözle­rin . Gözlerin kentin üstüne bütün yoğun luğuyla çökmüş sisin , sis içinde donuk donuk k ıp ı rdayan, renkli iş ıkların ardında bir şeyler kovalar gibiydi . Hava da buz gibi soğuktu , titriyordun. Ama hoşnut­tun, gelecek günlere güveniyordun. Duru bir genç kız sesi yankı la­n ıyordu ku laklarında : "Hiç gelmez o lur muyum?" diyordu . "Sen beklersin de ben gelmez miyim?" Gözlerinin önünde duru sesli kı­zın esmer yüzü vardı . Yüzü de sesi gibiydi, güzeldi alabildiğine, ço­cuk düşlerindeki k ızlardan bile güzeldi. Sen, ta: çocukluğundan be­ri , böyle bir kız beklemiştin , kapın ın birderbire aralanıvermesini , saçları omuzlarında, gözleri gök mavisi bir genç kız ın içeriye gir­mesi , "Nas ı lsın?" diye sormasın ı beklemiştin . Y ı l lar geçmişti ara­dan, vefasız hiç gelmemişti , başın ı dizlerine koyup ağlamayama­m ışt ın , " Iyi ki geldin" , diyememiştin. Sonra anl'atmıştın , gelmiye­cekti , güzel k ız dudaklarındaki çağla tad ın ı i lik/erine sindiren deli­kan l ı Uar gibi deği ldin, ne baban, ne paran vardı . Ama sesi kulakla­rında çınlayan esmer kız gelmişti . O başkaydı , yüreği de yüzü gi­biydi onun , büyüdüğü evin k ız ı değildi sanki , 'sanki göklerden i n­mişti . Baş ın ı eğip girivermişti basık kapından. Hiç bir şey isteme­mişti senden, �ma her şeyini vermişti. "Hep geleceğim", demişti , gelmişti de. "çocuğumuz da burada doğacak, ondan sonra hiç git­miyeceğim", diye f ıs ı ldamışt ı ku lağı na. Işte bekliyordun, hesabın tamamdı , kuşkun yoktu geleceğinden. Çoktandı r görünmüyordu

• h·

562

• h

Page 562: 4-Anne Hikayeleri

Dokuz Ay On Gün

ama ne çıkardı? Sancılar içinde de olsa gelecekti bu akşam, biliyor­dun. Gözleri ni yol lara diktin , uzun uzun yol lara baktm. Yanakları pembe pembe bir bebek düşündün. "Adın ı Yı lmaz koyacağım", de­din; Yanaklan pembe pembe bebek bütün sisleri dağ ıtıverdi bir­den , karanl ıkları erittL Ş ık ı r ş ık ı r bir dünya doğdu içine. Gözleri ni kapadın , gülümsedin. Ama birdenbire i rki liverdin birden, arkalarda bir yerden dertli b i r türkü yükselmişti . Din ledin, saman l ıkta ı rz ına geçi imiş bir kad ından sözediyordu. Içindeki dünya sars ı ld ı , dertli türkü bir roman oldu kafanda, samanl ıkta ı rz ına geçi imiş kad ın ın sonunu dOşündün, için s ız ladı . Ama gözlerinin önü aydın lıkt ı , için­deki bebek büyümeye başlamışt ı , dünyandaki sars ınt ı lar durmuş-tu . "Hele bizim Yılmaz büyüsün", dedin , "Hele yumruğu bir sertleş­sin hele ! Kimsenin ırzına geçemiyecekler o zaman, babasız çocuk-lar doğmayacak!" dedin Unutmuştun bile dertli türküyü , tertli türkü-yü söyleyen adam çoktan susmuştu ama Tarlabaşı 'nda bir evde, dertli türküler kadar acı bir çığl ık yükselid. Yumuk gözlü , yumuk el li bi r bebek doğdu ardından. Anasına Adapazarlı Mualla derlerdi , ba­bas ı bel li deği ldi . Adapazarı! Mualla ekmeğini etiyle kazanırd ı , yaz­g ıs ı samanl ıkta ırzına geçilen kadın ınkine benzerdi . "Oğlan mı , kız mı?" diye sordu gözlerini açar açmaz. "Oğlan" dedi ler, güıümsedi . Adapazarı! Mual la ekmeğini etiyle kazanırdı ama her şeyden önce ' anaydı , garip bir sevinç içindeydi . "Ad ın ı Sat ı lmış koysak", dedi . Yanakları pembe pembe bebeğini düşünüyordun sen ! Yanakları pembe pembe bebek büyüyordu. Büyüdükçe karanl ıklar bütün bü­tün si l iniyordu, yepyeni bi r dünya kuru luyordu kafanda. Tat ı l tat ı l . göğüs geçiriyordun. Soğuktan değil de sevinçten titriyordun sanki . Yı llar kadar uzun bir karanlık geceden sonra gün ışığına kavuşmuş gibiydin. Uzaklarda kalmış kara günlerini düşündün. U nutulmuş bir kasabanın çamurlu çarşısında ti ri l tiri l titreyen , yal ı nayak bir çocuk geld i gözlerin in önüne , siyim siyim yağmurun a lt ında gidiyordu. Koltuğunun alt ında gazeteler vard ı , benzi sapsarıydı , karnı açt ı , boğazına yumruk gibi bir şey otu rmuştu , bağı rmak istiyor, bağ ı ra­mıyordu , bağı rmayınca da olmuyordu , kimseler bakmıyordu koltu­ğundaki gazetelere , gözleri doluyordu , "Al lah ı m, yard ı m et bana!" diyordu . Yal ı nayak çocuğun acıs ı tat l ı bir anıydı senin için , tatl ı bir anıdan öteye geçmezdi , senin de amlarla başın hiç hoş değildi . Ge-

563

Page 563: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

lecek günleri n düşüne dald ın yeniden, yeniden doğacak çocuğunu düşündün , "Hele biz im oğlan büyüsün", dedin. "Hele yumruğu bir

. sertleşsin baka l ım . Çocukl ar yal ınayak basmayacaklar toprağa, işleri Allall'a kalmayacak!" dedin. Umut dolu gözlerini yol lara diktin . Yol lar karahkt ı , Edi rnekapı yolları daha karanl ıktı . Edirnekapı'dan bir gecekondu yarın y ık ı lacakt ı .

.

Yıkı lacak gecekonduda iki bebek dünyaya geldi , �i ri kız, biri oğland ı . Çeki rdekten yetişme mahal le ebesi Mukadder, cebinden . bir eski makas çıkard ı , göbeklerini kesti , ağlad ı lar, Analan sessiz . sessiz ağlad ı , babaları dizlerin i dövdü : "Gördün mü , gördün mü?" diye i nled i , "Gördün mü şu iş i , Mukadder bacı? Saracak çaputu­muz bile yok, bir kaşık tuzumuz bile yok, iki çocuk bir<;Jen, olur mu böyle?" Görmüş geçi ri şmiş kad ınd ı Mukadder han ım, "Üzülme­yin , " diye karşı l ık verdi . "Üzü lme, garip Osman'ım, üzülme çi lekeş Cevriye'm, garip kuşun yuvasın ı Allah yapar, deldiği boğaz i aç koy­maz," dedi . Sesi kulaklannda çınlayan esmer kızın adın ı mın Idan­dm, özlemiyle doldu yüreğin, ağı r ağı r yürümeye başladın . El lerin cebinde , gözlerin uzaklardaydt .Çoktandı r yağmur yağıyordu , s ı rı l ­s ıklamdm. Ayakkaplar ın ın içine sular dolmuştu , parmaklarin , to­pukların donmuştu , ama ald ı rm ıyordun, duymuyordun, bambaşka bir dünyada yaşıyordun. Yaşadığ ı n dünyada mevsim bahard ı , ya-: şadığm dünya s ıcakt ı , ış ıklar içindeydi , maviydi , pembeydi , adın ı di linden düşürmediğin genç �ızın gözleri gibi yeşi ldi . Ayakkapların _ sağlamd ı , h erkesin ayakkabıs ı sağlamdı , üstü başı düzgündü , gözlerinin içi gülüyordu, içleri d ışları birdi . Insanlar birbirini aIdatmı­yordu , kötülüğün, iki yüzlülüğün adı bi le bi l inmiyordu, bütün i nsan­lar dosttu , içtendi . Çocuklar toprağa yahnay�k basmıyorlard ı , hep­si de bakımı ı , sevimliydi üstelik, analan babaları bell iyd i . K ısacası herkes mutlu , herkes iyiydi yaşadığ ın dünyada, yaşadığ ın dünya yaşanacak yerdi . "Oh !" dedin. Bir kamyon geçti önünden, yüzüne gözüne çamurlar sıçrattı , kendine geldin, mendi l ini ç ıkanp yüzünü si ldin , I liklerine kadar ısland ığ ın ı gördün o zaman, oluklardan bo­şan ı rcasma yağan yağmuru gördün. Güzel bir d ışten uyanmış , kendini taşlar kadar sert, buz gibi soğuk bir yatakta bulmuş gibiy­din. Ama göz kapakları nda güzelim düşün tatf l l ığ ı sürüyordu , ka­padm. Yanaklan pembe pembe bebek imdadına yetişti . Büyümüş-

564

• h·

Page 564: 4-Anne Hikayeleri

----===--===«=-=-�--===-� Dokuz Ay On Gün

tü , daha da büyüyece',!! , kararı"hk dünyayı düşleri ni n dünyasma benzetecekU , yeryüzünden kötü lüğü , a lçakhğı si lecekti , insanlar insana benzeyecek, ik i yüzlülükler kalkacaktı ortadan, yüreklerin pas ı si l inecekti. Maçka sokaklarından b i r otomobi l ye l gibi geçti , Maçka sokakları titredi . Çok geçmedi , kentin en kodaman doğu­mevinde bir bebek dünyaya geldi . Doğumevi yerinden oynad ı , doktorlar, hastabakıcı lar, ebeler, hemşireler birbi ri ne g irdi .

Gözlüğü altm çerçeveli , ak gömlekli bir adam, bir oraya bir bu­raya giden şişman bir adamın önüne geldi, göbeğinin e lverdiğince eğild i , el lerini ovuşturdu, "Beyefendi , müjde !" diye başlad ı , bir şey­ler söyledi . Şişman adamın ağzı ku iakianna vard ı , yerinden s ıçradı "Oğlumu göreyiml" diye bağı rd ı , yol verdi ler, bir kapıdan içeri girdi , Karısı yatağında gülümsüyo rdu, kan-ter içindeydi , yüzündeki bo­yalar birbirine girmişti . Kansmı kutladı , sonra bebeğe seğirtti . Be­bek ağl ıyordu, kucakladı , havaya kald ı rd ı , "Sus, ağlama, yavrucu­ğum", diye başlad ı , "ağlamana neden yok. Sen gülmeye geldin bu dünyaya, her şeyin önceden hazırlandı , her şeyin tamam, yavrucu­ğum. Ama sen bunları büsbütün çoğaltacaksin , apartmanlar dike­ceksin benim gibi , mağazalar açacaksin her semtte. Zor bir şey de­ğil bütün bunlar, merak etme, ben sana öğreti ıim yolunu . Aidatma­yı , eği lmeyi bi leceksin yerine göre, gerekince sert , gerekince yu­muşak olacaksın, iki yanı idare edeceksin, dikeceğim apartmanları düşüneceksin yaln ız , gerisine boş vereceksin, anladın m ı , tonto­num? Ağlama!" diye bitirdi . Bald ız ı , alı al, moru mor, dansı bı ral< ıp gelmişti , bir ablasma baJ<t I , bir bebeğe, "Bana! !" dedi . Içini çektin , gerindin, "Gel artık, ge l art ık !" dedin içinden. Gelmiyordu . Bekleye bekleye bir hal olmuştun. Beldernek yorucu şeydi, beklemek bitirdi adamı, beklemek deli ederdi . Saatler geçmişti. Yağmur da bir türlü dinmiyordu . titriyordun, dişlerin birbirine vuruyordu , başın zonklu­yordu. Sesi kulaklarında çınlayan esmer kızı gözlerinin önüne geti­riyordun, onu düşünmek yetiyordu . Onu düşündün mü yanaklan pembe pembe bebek kOşup geliyordu . Büyüyordu. Yağmuru dindi­riyor, geceyi aydın!atıyordu . Soğuğu da, yağmuru da, beklemenin acıs ı n ı da unutuyordun. Yanakları pembe pembe bebek işi başl ı ­yordu . Nerde bir kötü lük görse koşuyordu, eziveriyordu hemen, nerde bi r haksızl ık görse düzeltiyordu , yeni bi r tanrı gibiydi . KöİÜ-

565

Page 565: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

lükten, bütün tanrı ların başı boş bıraktığı kötülükten, iyi l iğin, doğru­luğun, güzel liğin , sevginin yüzyı llar boyunca birikmiş öcünü al ıyor­du.

Bütün bütün sabı rsızlanmaya başhyordun. "Nerde kaldm?" di-ye söyleniyordun . Birden yerinden sıçradm, bir otomobil geliyordu; koştun, "Yı lmaz geliyor! Yılmaz geliyor!" dedin yüksek sesle, Sonra otomobi l in ard mdan bakaka ldm , karanhklara gömüldü, si l ind i . Emlak Caddesinde bir apartman dairesinde bir bebek dünyaya geldi, yanakları pembe pembeydi. Anası yerlerin dibine geçti , çar­şafı başın ın üstünde çekti , "Adını Yı lmaz koyacaktık", diye söylen-di. Yanakları pembe pembe bebeğin büyük babası , büyük annesi pür hiddetti, "Sustur" , dedi ler, "sustur şu piçi l" susturacaklardı , her şey önceden tasarlanmışt ı . Olan o lmuştu bir kez, küçük hanı m ba­ğış lanmışt l . Ama büyük baba Mahmut efendi : "Velet yaşamaya­cak!" demişti Yanaklan pembe pembe bebeği susturdular, bir da­ha da sesi işiti lmedi. Sen hep bekliyordun. Yağmur da bir türlü din- \ miyordu. Deli dolu bir yel esiyordu , buz kesiyordun� Ama hoşnut­tun . Umut doluydu gözlerin , gözleri ni n içi gülüyordu. Gelecek gün­lere güveniyordun.

566

Page 566: 4-Anne Hikayeleri

----------=-===--------- Munise

MUNİsE Tal ip APAYDIN

Oturduğu m yerden karşı apartımanın üçüncü kat ı nda pence­releri si len kad ına bakıyorum ikidebir. Bakmıyay ım diyorum, göz­lerim kendi l iğinden gidiyor. Her gördüğümde içimde bir yer cımra­şıyor. Bir eliyle çerçeveden tutmuş kadın, öbür e liyle uzanıp camla­rı si liyor, Düştü düşecek, ya düşüveri rse? Uzanma yahu o kadar, teh likel i . Duvarın dibi beton. Gözlerimle ölçüyorum, altı-yedi metre var. Hep kemikleri kırı l ır. Canı çok I,ötü acır. Belki de ölür. Hastaha­neye yetiştiremezler. Kim götürür hastaneye? Ev sahibinin arabasi varsa kendisi götürür. Yoksa komşu lardan biri sine rica ederler. Belki ambulans isterler hastaneden. O geli nceye kadar k ıvranı r yerde. Beton da soğuktur şimdi . Mevcim kış. Belki d e azarlar kadı­nı , "niye dikkat etmedin aptaı, niye iyi tutunmadın? Başımıza iş aç­tm." Gündelikçi kadın , evin hanımı deği l , Giysi lerinden bell i . Akşa­ma kadar çalışacak, temizleyecek. Karş ı l ığ ında birkaç kuruş ala­cak. Ev sahipleri de temiz bir evde rahat oturacaklar. Yarın konuk­lar gelirse "ne temiz ev" diye düşünecekler. Evin hanımı da gizli bir mutluluk duyacak bundan. Kendi hünen imiş gibi onurlanacak. YÜ­zünü iyi göremiyorum ama epey yaşl ı da. Belki evin han ımmdan daha yaşl ı . Gecekonduda oturur, öyle ya? Köyden yeni gelmişler. Kocası bi r yerde çal ış ıyordur, belki yapı işçisidi r. bu mevsimde iş de bulamaz. Gidip kahvede oturuyordur. Kadın da böyle hergün bir evde temizlik yapıyordur. Çocukları vard ır, kesin . Hem de üç-beş­ten az deği ldi r. Kimisi oku lda, kimisi onarım yerlerinde ç ı rak. Elleri

567

Page 567: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

yüzleri kir-pas içinde dönerler akşam. Evlerinde su akar mı acaba? Yoksa gidip tenekelerle çeşmeden mi taşıyacaklar? Hay Allah , na­s ı l da acıkmışlard ı r? Koca bir teneere lahana yemeğini siler süpü­rürler. Eve çabuk dönüp o yemeği pişirmesi gerekecek. Onun için acele acele siliyor camlan. lşi yaln ız cam deği l ki , yerler süprulüp si­l i necek. Koltukların , dolaplann ,tozu a l ı npcak. Sonra öbür odaya geçi lecek. Sonra öbür odaya. Kaç odaları var acaba? Sonra mutfa­ğa, sonra banyoya, Fayanslar lavobalar . . . Evin hanmı nereyi gös­teri rse , p ın l pml yapacak. Yoruldun mu, biryerin mi ağrıyor, roma­tizmalan n mı var? H iç sorulmayacak bun lar. Para veriyor, çal ışa­caksın !

Uzanıyor kad ın , kolunun yettiğ ince. Bakamıyorum. Sini rlerim geri liyor. Koptu kopacak. B ı rak bac ım diyonim ıçimden, orası da kahversin. Düşeceksin yahu! H iç düşünmeden yapmışlar bu geniş pencere leri . Ne gerek var bu kadar büyük camlara? H iç değilse araya bir açı l ı r çerçeve koysalar ya? Bu evin planın ı çizen mimar bi lmez mi camlann haftada bir si l ineceğini? Bil ir ama ömründe hiç cam si lmemiş ki. O sadece d ışardan bakınca apartıman nası l görü:­nür, onu düşünür. Ölçüsü o . Gündelikçi kadın ın böylesine zorlana­cağ ı , pencerenin d ış ına çık ıp diki leceği , camı öylece sileceği akl ! ­na bi le gelmemiştir. Evet, dışan çıktı kadın . Bir eliyle çerçevden tu­tunup sil iyor. Oy oy, sinirlerim sızhy.or. Bakamıyorum. Düşecek ka­d ın . Yahu , ne iştir" evin han ımı nerde acaba? Bacaklanndan tutsa bari... Çerçeve sağlam mı? Ya kır ı l iveri rse, birl ikte uçarlarsa aşağı? Camlar şang ı r şungur . . .

Kalkıp dolanıyorum odanın içinde. Kendimi yatıştı rmaya çal ı ­ş ıyorum. Yoru ldum. Başkalanna söylesem gü lerler. "Günde likçi kadın çal ış ıyor, sen yoruluyorsun" diye alay ederler. Kendimi onun yerine koyuyorum. Elim ayağ ım buz. Kalbim küt küt vuruyor. Gel bacım, diyorum, bırak! Herkes kendi silsin cammı. Evini kendisi te­mizlesin. Sara ne? Canını sokakta mı buldun? Niye girersin bu teh­likeli işlere? Senin banyon da yoktur, öyle ya? Gir bizimkine, yıkan hadi. Şu elbiseleri giy üstüne. çay içel im seninle. Konuşal ım. Sen anlat ben dinliyeyim, ben anlatayım sen dinle. Neden uzağız bu ka­dar? Ikirniz de i nsanız. Kimbil i r ne ortak yan larımız var. Yard ımcı

568

• h·

Page 568: 4-Anne Hikayeleri

olal ım birbirimrze. Uysal kadın . Gü!ümsüyerek uyuyor di leklerime . Bana inanı­

yor. "Ah abi , diyor, kimse içten seslenmedi bana böyle. Hep kendi

gücümüzle yaşamaya çal ışt ık ." "Ad ın ne bacım?" Munise'ymiş. Ağrı 'dan gelmişler. Üç çocuk anası imiş. Kocası

işsizmiş. Aki ayd ı r iş aryor. bulamıyormuş. "Peki niye geldiniz Ağn'dan?1I El lerin i açıp kapıyor, "Uzun iş abi , diyor. Anlatması zor. Geçim sorunu kısalJasl . Ge­

çinernez o lduk oralarda. Dedik gidel im büyük kente, ekmeğimiz oralarda anyailm. Duyuyoruz hani , gelenler iş bu luyorlarmış, ken­di lerini kurtanyorlarrmş. Para bolmuş."

"Peki , memnun deği l misiniz? Pişman mı o ldunuz? Boynunu büküyor, "Bilmem. !ş buisak iyi olacak belki . Orada da iyi değildik. Bin bir

zorluk içindeydik. Burada da zor ama iyi olacak diye dayanıyoruz. O çal lştığ ım abla söz verdi , Ahmet'e iş bulacak. Kocası mühendis­miş . Bir yerlere gitmiş, dönünce söyleyecel< bakal ım. ol

"Sigara yak. Rahat o l . O gördüğün hanı mlardan farkın yok se­n in . Hepimiz i nsanız. tüm sorun ların ı da ben çözeceğim he­men . . . "

"Öy!e mi , doğru mu bu?" "Evet . Olmuş bi l !" Birden değişiyor karş ımda. Banyo yapmış, saçların ı taramış,

Uygar bir giysi s ı rt ında. Bacak bacaküstüne at ıyor, "Harika, diyor. Bir duble kanyak içerim şimdi . Ya da cintonik 01-

569

Page 569: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

sun. Bayanlara cinton ik daha çok yakış ı r." "Aferi n Munise, diyorum. Yerini al işte böyle?" "Biz a lmayalı m mı dedik abi , vermiyorlar ne yapal ım? Ama

şimdi . . . akşam koyüme telefon edeyim. Gerçi babamın evinde tele­fon yok, ama muhtar babama haber veri r. Uçak bi letini,zi gönderi­yorum, anamı da al gel diyeyim."

" Iyi olur, gezdir birkaç gün. Hem yeni evinizi görsünler, hem de torunların ! özlemişlerdir. Sevinir i htiyarlar."

"Yı l l ık iznimin bir bölümünü al ıp birkaç gün gezdireyi.m onları . Yaz ın da Antalya'ya götürmek istiyorum. Hep birlikte denize gire­riz. Gerçi Ahmet izin a labi l i r mi , b i lmiyorum. onun i şleri yoğun."

"Nerede çal ışıyor?" "Fabrikada işçi . Hem de sendika temsi lcisi . Geçen gün toplan­

t ıda güzel bir konuşma yapmış. Çok etki l i olmuş. Arkadaşları de­mişler, bundan böyle sendika temsilcimiz sensin . Köyden geldiği­miz gibi değil abi , Ahmet çok değişti. Iyi okuyor. Ağzı da laf yapıyor ha! Benim bi lmediği m kitaplardan yazarlardan örnekler veriyor."

IIÇok iyi . Aferin�Evde sana yard ımcı o luyor, deği lmi?" "Hem de nası l . . . mutfağa .bi rlikte gireriz, her işi birlikte yaparız.

Çocukları da çahştinr. Herkes kendi işini yapmal ı der. Çocukların odaları na ben hiç girmem, kendi leri toplarlar, kendi leri temizler. Çamaş ırlar ın ı otomatik makineye atar y ıkarım, o kadar'u

"Ders leri nas ı l , iyi okuyorlar m! . "

" iyi fena değim. Kendi lerini kurtarıyorlar. Özel öğretmene falan gerek o lmadan s ın ıfların ı geçiriyorlar. Geçen gün büyüğün okulu-

. na gittim , öğretmenleri memnun. B irden değişti d iyorlar. Çabuk uyum sağlamış. Babası s ın ı f ın ı geçersen sana bisiklet alacağı m dedi . O d a bisiklet istemem, bi lgisayar a l diyor. Ucuz Bi lgisayarlar varmış. K ız, bisiklet istiyor. Yazın tatilde bol bol binecekmiş. Şimdi­den onun düşünü kuruyor.""

GÜlÜmsüyorum.

• h

570

• h-

Page 570: 4-Anne Hikayeleri

-�-------�--------- Munise

"Müzik dinlemeyi seviyor. Kulağ ında wolk- men, ders çal ı rken hep müzik dinl iyor."

"Hangi tür müziği seviyor" Gençleri bi lmez misin? Hafif batı müziği , caz falan. Benim de

kulağ ım al ıştı epeyce. Ama Ahmet klasik müziği yeğliyor.Beetho­ven, Chopin . . . Iyi bi r pi lak kolleksiyonumuz var. Pazar günleri ba­zan birlikte dinliyoruz. Bize açıklamalar yapıyor. Şimdi ingi lizeeye merak sard ı , çocuklar i ngi lizce çal ış ıyor. Çocukların di l i iyi . Hele büyüğümüz BBC' yi falan dinl iyor. Liseden sonra bilgisayar mü­hendisliği , ya da ingiliz fi lolojisi okumayı planl ıyor. Biz hiç karışmı ­yoruz e lbet. Hangi da l ı seçerse onu okusun"

" Çok iyi . Çocukların kişisel eği l imleri önemli. Onlara saygı l ı ol­malıyız."

Size bir şey soracağım abi , kendim çözemiyorum. Geldiğimiz yerler belli , biz halk insanlanyız. Çok açığımız var. Baz okumuş ba­yan arkadaşlarla konuşrken bunu daha iyi anl ıyorum. Kültürel boş­luk . . . Herhangi bir konu üstüne fikir yürütebi lmek. Yeterince yapa­mıyorum bunu . Cesaret edip, söz al ıp konuşamıyorum Siz .ne öne­rirsi niz?"

"Anl ıyorum. Çok hakl ıs ın. Hepimizde var bu . Aldığ ımız eğitim biçiminden geliyor. Önce iyi okumal iyız. Gazete dergi kitap . . . Eleş­tirici bir gözle, kendi düşüncemize uyuyor mu . , uymuyor mu , irdeli­yerek . . . Ben o lsam bu konuda ne derdim diye kendimizi yoklayarak okumal iyız. Açık bir dünya görüşüne u laştık mı , gerisi kolay. O bir ö lçektir elimizde. Her konuyu o ölçekle tartarak kendi düşüncemizi ü retebi l iriz. Sonra her alanda konuşmak zoru nluğu da yok. Bazı şeyler i lgi lendi rmiyebi l ir insanı""

" Doğru. Bizim Ahmet hep sendikal konularda yoğunlaş ıyor. O konuda çok okuyor, çok düşünüyor. Bi lmediği yok."

"Ya siz?" "Ben daha çok ekonomiye merekl ıy ım Şir:ndi . genç olsaydım,

doğrusu ekonomi öğrenimi görmek isterdim. Ama geçti . Şimdi de

571

Page 571: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

bulabildiğim yazı lan, kitapları okuyorum. Çok geniş bir konu. Ucu bucağı yok. Hepsini öğrenmeye i nsanın ömrü yetmez. "

"Öyle . I nsan l ığ ı n temel sorunu. Herşey ekonomiyle biçimIeni­yor."

"Geçen gün bir konferans izledim. Ünlü bir ekono.mi profesörü ' konuştu . Konuyu çok iyi bi liyor doğrusu. Bazı doğruları güzel : ;.oy­du ortaya. Ama takı ldığım şeyler de söyledi . Bana ters geldi . t(alkıp düzelteyim dedim , ama cesaret edemedim."

'

"Kalksayd ın ız keşke, çekinecek ne var?" "Bir daha ki sefere ' inşaUah. Ekonomi konulu komeraslara gidi­

yorum, hiç kaçırmıyorum." " Evde yemek iş lerini naS i l düzenliyorsun Munise?" "Kolay oluyor abi , eskisi gibi değil ki . Otomatik f ır ın ım var. Buz­

dolabında etirniz sebzemiz hazır. Ç ıkarıp at ıyorum f ı rına. On daki­ka sonra hazır. Öğlenleri zaten işyerinde yiyoruz. Çocuklara para veriyorum . Okulda kebapçıda karınlanm doyuruyorlar. Bir sabah kahvalt ısmı birl ikte yapıyoruz. Bir de akşam yemekleri ni yiyoruz. Bulaşıkian da makineye dolduruyorum, kendi kendin� yıkıyor. Es­ki günleri mizi düşünüyorum da bunlar benim için iş mi?"

" Pel<i hiç s ık ınt ın ız yol( mu şimdi?" "Var, o lmaz m ı ? I nsan ın sık ıntı ları biter mi?" "Ne g ibi?" Söylesin mi söylemesin mi , düşündü biraz. , Yüzü kızard l . lçki­

sinden bi r yudum ald ı . "Biz gördüğün gibi orta yaşı geçirdik. Fiziksel bir takım sorun'la­

n m var. Içim sıkı l ıyor. Ama doktorum yard ımcı o luyor. En hafif bi­çimde atlatmaya çal ış ıyorum. Bu konuda birşeyler okudum. Sanı­yorum) erkekler daha rahat. Ahmet durumu iyi anhyamıyor. Ne olu­yorsun , niye sıkı l ıyorsun deyip duruyor. Bir de . . . siz yabancı değil­siniz, hadi onu da anlatayım. Ahmet'in çal ıştığ ı iş yerinde genç bir kadın var. Kocasından ayrılmış. Ahmet'le i lgi lendiği falan kulağıma

572

Page 572: 4-Anne Hikayeleri

---------==�--=��--=-�- Munise

geldi . Çok kötü bozuldum. Gerçi Ahmet yeminler ediyor, yok öyle birşey diyor. Bir kere yemek yemişler bi rlikte. Her arkadaşımla ye­mek yerim, ne var bunda diyor. Doktoruma da anlatt ım. Gece rüya­ma girdi . Çok etkilendim. Uyanınca ağlad ım sinirimden. O günden beri yatışt ı rıcı i laçlar al ıyorum."

"Aman be Munise, üzüldüğün şeye bak. Sen akl ı başında bir kadmsm. Kocan da öyle . Sorun yapı l ı r mı bu gibi şeyler? Gü l geç . . . "

"Ha işte , siz erkekler hep böylesin iz . Hepiniz ayrıl ." Suratmı ast ı . "Yahu ne var bunda? Şimdi sen de benimle karş ı l ıkl ı oturdun ,

içki içiyoruz. Ne oldu yani?" Şaşı rd ı , "Öyle mi , içki içiyoruz sahi . Ama bu iş baş�<a." IONe başkası , aynı şey işte. I nsanlar arasında dostlul< denen bir

o lay var. Neden kötüye yorumlarsm hemen?" OlDoğru. bu konuyu tekrar düşünme liyim." Bardağı ndaki içkiyi bit irdi , "Ben art ık gideyim, diyerek doğruldu . Teşekkür ederint Siz de

b!ze buyurun bi rgün . Hem Ahmet'le tan ış ı rsınız." IIHay hay, dedim. Memnun oluru m." Mantosunu tuttum, giydi . Ayağında pm! pm! çizmelen , Munise

hanım o larak çık ıp gitti . Karşı evin penceresine baktım, ortüimüştü .

573

Page 573: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

) SÖZ Alma .... Fakat JJl.ı.IHllf"U� Tank BUGRA

BU UG,URSUZ bir karş ı laşma o ldu ; yoksa amcam o gün beni bulabi l ir miydi? Hatta değil yalnız o gün, o günden sonra beni kasa­bada ve belki de dünyan ın h içbi r yerinde art ık bulamıyacakt ı .

Fakat gaddar şans , ben im şansım, bizi , en o lmıyacak yerde karşı karşıya getirdi . Ve ben eliffide üç paketle evleninin yolunu tut­tum.

Paketlerden birinde kahve, ötekinde şeker var. . Akşam şekerli kahve ikram edi lecek!

"Tam laz ım o lduğu n sı rada . . Sen evin adamısm." Amcam böyle söylüyordu bana. Ve üçüncü pakette I stanbul

şekeri vard ı : Misafi rlere tutu lacak! M isafirlere , yani can al ıc ı lara!

Kapı aralıktı ve bu beni , bar bar bağırtacak kadar çi leden çıkar­d ı : Kapın ın aralık duran kanadına, bütün kuwetimle bastım tek me­yi . Ev şöyle bir sarsı ld ı . Az sonra da merdivenin başında yengemle annem göründü. Annem de oradaydı tabii . "Böyle bir günde !"

Annem yan şaş ı rmış , yan kızg ın : - O ne biçim kapı kapayış , Allahaşkına? dedi . Terk ters baktım ve merdivenleri , omuzlarıma ağı r ağı r çıktım.

Yengem: "Del i oğlan i şte . . . " diyerek işi ne gitti . El imden paketleri

, 'o 574

Page 574: 4-Anne Hikayeleri

------------===- Söz Alma . . . Fakat Kimden

annem ald ı , bunu yaparken de, ta gözümün içine bakt ı , sonra da hiç sesini çıkarmadan uzaklaşt ı . O annemdir benim ve belki de bir şeyler sezmiştir. Ah sezmiş olsa. Bu bile yetişir bana; fakat nası l se­zebi l i r?

Onlar odada idi ler. Nllüfer de odada idi ve bunu düşünmek be­ni , büyülenmiş gibi olduğum yerde tutuyordu.

Sofa bir masal çölü gibi sessiz ve uçsuz bucaksızd ı : Içimi kor­kuya benzer, küçülüşe, mini mini , aciz, zavall ı bi r hayvancık ahşve­rişe benzer bir duygu kapladı ve ben, hemen tam karş ımda duran ay.nayı farkettim :

Amma n e delikanl ı ! Baş ında, o senelerdeki ü niversiteleri n şahane guru ru o lan,

bozkurtlu aptal kasket ve ceketin yakasında yı lanl ı rozet. "Ve aleykümüsselam yarın ın Aki l Muhtarı !" Yarın dediğin de nedi r ki? Fakülte için beş sene, askerlik için üç sene , Çemişkezek hükü­

met doktorluğu dört sene . . . sonra? Sonrası kolay ! Sonrası bunun, para, şöh ret, i lim ve . . Ve'si yoi< işte art ık !

Dişlerlm kenetlendi, çene kemiklerim oynadı ve kasketi kaptı­ğım gibi masanın alt ına savurdum.

Yengem seslendi : Masan ın yeri değişt iri lecek. Bir ucundan annemle Ni lüfer tutmuşlard ı , yengem benim tara­

fa ge liyordu : - I stemez, dedim. Deği l masayı , hatta bütün evi tuttuğum gibi ta cehennemin dibi­

ne f ı rlatabi lridim, peka la . . tek baş ıma ! Gözlerimi Ni lüfere dikmiştim, kaşlarım gazapla çatı lrmştı , fakat

o bana bakmıyordu ve art ık asla bakmıyacakt ı . - Kald ırsanıza masayı ! diye bağ ı rd ım. Annem: - Seni bekl iyoruz, dedi .

575

Page 575: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --==--------------=====­

Yengem gü ldü : - .. Sonra, daha bir sürü iş yap ı ld ı . Ve amcam geldi ; ne canı s ıkkm, ne de kızg ındı , fakat gene de

kaşlan çatıkt l . Ve babam geldi ; memnundu . Teyzemin k ızları geldi ; s ınt ıyorlard l . Ayak üstü bi r şeyler yeni idi . O rta l ık kararmışt ı . Babam, am­

cam; ben misaf ir odasına geçtik Babam sigarasın ı sarı kehribar ağızhğ ına takt ı ; istemiye istemiye ldbrit çaktım: 0, baş ına çevirip, ağız dolusu dumanı öte tarafa savurduktan sonra, yüzü me bakma­dan :

- Hasta mısm sen? diye sordu . - Yoo, dedim, sonra da ani bir kararla ve meydan okurmuş gibi

ben de ona sordum : - Hasta mı görünüyorum? Gözlerimin tam bebekleri ne bakarak: - Söyle, kahvemi geti rsin ier, dedi . - Hasta mı görünüyorum? Gözlerini k ısarak, şöyle bir gü!Omsedi ve ben utandım : Sor­

makta ısrar etmiştim, zira buna cevap verirse, konuşmanm gizli ka­pakl ı da olsa, pekala bir iç döküş, bir cesaret veriş, bi r avutuş olabi­leceğini umuyor, yani istiyordum.

Babam kahvesini bitirdikten sonra kapı çal ı ndı : Sabahtan beri duyduğum kararsızlık, tokmağın sesiyle paniğe çevri livermek üze­re idi ki babam, alelade bir sesle ne kadar mümkünse o kadar sert:

- Gidip kapıyı açsana, Fincanı da al , dedi . Fincanı sofadaki masaya bırakt ım ve daha taşl ığa kadar inme­

den: - Kim o? diye seslendim.

576

Page 576: 4-Anne Hikayeleri

------------ Söz Alma . . . Fakat Kimden

Budalal ık i şte. Gelenle ri n kim o lduğunu bi lmiyen mi var koca kasabada sanki?

- Ahmet efendi evde mi? "Açma kapıyı pis heriflere . . pis haydut/ara .. evde kimse yok de .

. Defolun diye , gücünün yettiğ i kadar bağ ı r!" Fakat öylesine sakin, öylesine kendinden emin ve hakkına gü­

venen bir sese nası l karş ı gel i nir? Birbirleri ne : "buyur buyur" dedikten sonra başta müttü olmak

üzere, eşraftan Hacı Salih Efendi , Hacı Reşit Efendi , Hacı Ali Efen­di s ı rasiyle içeri girdiler.

Babamla amcam onları merdivenin başında karş ı layıp odaya aldı lar. Hoca efendi sedirin baş köşesindeki mindere kuru ldu . Ba­bam onun yan ında yer ald ı . Öbürleri de yaş ları ve başlarına göre kapıya doğru s ı ra land ı lar . B e n kapı n ı n önünde ayakta he . . . . . . . : . . . . . . . . . . . .

Herkes birbirleriyle : "Merhaba" diye selamlaşt ı , ha l hat ı r sorul­du , havadan sudan konuşulup Allah'a şükredi ldi , herşey iyiydi , çünkü onlar hep iyi şeylerden bahsetmişlerdi .

D ışardan kapıyı t ık ı rdatt ı lar. Ç ıkt ım : kahve . . komşu kızdan tepsiyi al ip içeri girdim. Kahveyi i lk olarak şu en aşağıda, amcamm hemen yanında, sümsük sümsük ve sürüklenip getiri lmiş gibi otu­ran harife buyur etmek isterdim, fakat tabi i , ayaklarım dolana dola­na müftü efendiye gittim.

Ve müfdü efendi az sonra: - Sebebi ziyaretimiz efendim, şudur, diye söze başladı :- Biz ara­

mızda konuşup görüşüp münasip gördük ve namus ve gidişatiyla herkesin hürmetini kazanmış olan, eşraf ımızdan Hacı Salih efen­din in mahdumu Cahid efendiye , bizim Ahmet efendinin kerimeleri N i lüfer hanımı Allah ' ın emri Peygamberin kavliyle istemiye karar vardik. Sen ne dersin Ahmet efendi?

Herkes susuyordu . Amcam da susuyordu . Ben de. Hoca efendi gene konuştu :

577

Page 577: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Gerçi zamane delikanl l lanna pek öyle güveni lmiyor, fakat biz, hepimiz, oğlumuz Cahid efendinin ah lakına şahadet ederiz. Içkisi , sigarası yok. Kahveye mahveye gitmez, top mop oynamaz. Sa­bahtan akşama kadar işinin başındadır ve beş vakit namazına eda . eder. Sonra, Ahmet efendi , k ız ın ız evin in sahibi olacak ve kimse kalbini i ncitmeyecek.

Gene susuldu. Cevap bekleniyor ve bu bekleniş amcamı eziyordu; ezi lişi bes­

bell iydi . Nihayet başı eğik ve gözleri hal ı n ın , fakat farketmediği bir işlemesine bağ l ı o larak konuştu :

- Bana söz düşmez müttü efendi ; ağam söylesin , ai lenin başı o .

Hoca efendi babama döndü. Babam: - Kısrnet ne ise o olur, müttü efendi ; bu bizce de münasibdir, de-

di . Odadakiler geniş bir nefes ald ı lar. Ve ben ancak, onlar hacı Sa­

U h'e ve amcama "hayır l ı uğurlu olsun" derlerken kendime gelebi I­dim.

Münasib mi? Ni lüfer Cahid efendiye mi münasib? Cahid efendi Ni iüfer'i , o, benim bunca yı lda dokuyup ördüğüm

Ni iüfer'i ne bil i r ki , Ni lüfer ona münasib olsun? Fakat bütün bu olup bitenlere, bu haberi duyduğum andan beri

olup bitenlere bir is im takmaya bir türlü vakit buiamadım ki . "Sen evin adamısin , götür şu paketleri . . . masanın yeri değişe­

cek . . fincanı al . . kapıy ı açsana .. " Ve bu arada annem memnun, babam memnun, yengem mem­

nun, amcam vakurlaşacak kadar mutlu. Hoca efendi , hacı Sal ih efendi , hacı bi lmem kim efendi , bütün kasaba. Ve bütün bunlar yet­mezmiş gibi Al lah' ı n emri Peygamber' in kavli . .

Peki y a Ni lüfer?

• b

578

• h.

Page 578: 4-Anne Hikayeleri

------------- Söz Alma". Fakat Kimden

Ya ben? Ni lüfere bakan kim? Bana bakan kim? Şimdi odadaki ler, müttü efendiye uyarak diz çöküyor ve onun

okuyacağı duaya "amin" demeye haz ı rlanıyorlar. Hoca efendi bana işaret etti, anlamad ım. Amcam f ıs ı ldad ı : - Kapıyı aç. Açt ım: Karanl ık sofanın dip taraf ında, başlan beyaz tülbetlerle

sarı i i kadınlar diz çökmüş, duayı bekliyorlard ı . Hoca efendi başladı : Davudi sesi , camide , yani derin l iğin ve

imanın içerisinde ne kadar dokunakl ı , ne kadar bağlayıcı ise bura­da da öyleydi .

Dua bitti , amin deni ld i . Hay ı r ve .uğu r di lekleri tekrarland ı . Ve kapıya, gene ayn ı komşu kı�ı şeker geti rdi . Alarak dağıttım.

Şekerliği sofadaki masanın üzerine b ı rakı rken, kadınları n bu­lunduğu odadan 'Ve zaptedi lmek isteni len gülüşlerin arasından bir h ıçkı rık bana kadar geld i : Ni ıüJer ağl ıyor.

Mutlu luktan tabi i . "Mutluluktan" diyorlar. Odaya döndüğüm zaman müttü efendi : - Araplar cahi liye devri nde dokuz yaşına kadar olan kızları diri

di ri kuma gömüyorlard ı , diye anlat ıyordu ve burada bir parantez açarak insanl ık üzerine , can üzerine, insan ın varl ığma hükmede­bilmesine ve ona Allah'tan başka kimsenin hak iddia edemiyeceği­ne dair güzel sözler söylüyordu.

Hoca efendi kızların varl ı k olarak, Alah'm can ı olarak kabul edi lmiyen o devre tan'ediyor ve bunu yaparken o güzel sesini hid­det deği l , gazab deği l , hüzün, hatta melal titretiyordu . Sanki biiı üç yüz küsur sene önce ve bambaşka bir iklimde yaşıyan bir başka If­k ın günahlarında kendisinin de vebali vardı ve bu onu pişmanhktan h a�ab ediyordu .

. 579

Page 579: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

Buhran Tarık BUGRA

ŞEHI R kulübü bu saatte tam kıvammdadı r: Kaymakam tavIa­da, e mniyet amirine son sayıyı vermemek için h i le yapmakta, beriki ise buna göz yummaktadı r. Havucun kenarındaki masada briç mü­nakaşası almış, yürümüştür. Beride bir grup siyasetten, ötede üç beş kişi akşam ki pokerden bahsetmektedir.

, Saat altıya gelmek üzere . . . Ceza hakimi geciktiğim için artık kızmaya başlamışt ı r. O; beni her akşam bu s ıralarda dört gözle bekler. Eskiden, yani bir hafta öncesine kadar ,ben de onun peşini b ı rakmazdı m. Piket oynardık; bir parti bir paket Yenice sigarası . . . O benden çok iyi oynardı , fakat şans tutup da bu h ı rsl ı adamı yeni­verdim mi ne keyifli o lu rdu. Evet ne keyifli olurdu ... bir hafta öncesi­ne kadar.

Şimdi. . . Şimdi deği l oyuna, kim olursa olsun oturup konuşmaya bi le katlanamıyorum.

Halbuki bu, pekala ufacık b i r gönül eğlencesi olur, geçer gider­di . Zaten ben bunun fazlasını on sekiz yirmi yaş budalahğı sayar., dım. Şimdi , ise ona engel olması lazım gelen şeylerin derdimi arttır­maktan başka bir işe yaramad ığmı görüyorum . . . "

Nereden geldi , niçin geldi , neden kanmla bu kadar kolay kay­naştı lar? . Ama artık bütün bun ların üzerinde durmak masal oku­maktan farksız. Şimdi dünyada ancak ve ancak iki hakikat var; biri onun görmediğim bir memleketten" gelerek benim dünyama girdiği "

580

Page 580: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Buhran

ve bütün varl ığ ımı altüst ettiğidir, öteki ise hala başka bir aleme ait olduğu ve .. er geç çekip gideceğidir.

0, çekip gidecek, gittikten sonra da gene böyle gülecek, gene böyle . . .

'

Peki, ya ben ne olacağım? . Ben, bırakıp gittiği bu dertte, ne ya­pacağım? . Böyle her şeyi kaybetmiş, herşeyi manasızlaşt ı rmış olarak ben ne yapacağ ım?

Evde yalnız oğlum vard ı ; o da yukarıda, odasında idi . Ayak-kaplarımı ç ıkarı rken seslendi :

- Baba, sen misi n?

- Evet, dedim. Oturma odasında hazin bir boşluk vard ı . Bu duvarların emdiği '

sözler, aşk, muhabbet ve şefkat dolu sözler, sanki asırlarca evvel ve başkaları arasında konuşulmuştu . Kendimi uykuda, bambaşka bir aleme göz etmiş ve birdenbire uyanmış zannettim. Içimi bir ço­cuk korkusu, bir ikinciyi , ane gibi , kardeş gibi . . . evlat gibi yak ın bir ikinciyi vahşi bir h ı rsla özleten korku bürüdü . . .

- Ömer, gelsene biraz! Diye seslendim. - Amma çal ışıyorum baba! Diye cevap verd i . Bak sen . . Çalış ıyormuş . . . B i r üçgenin açı ların ın toplam! . . . Ba-

ğ ı rd ım: - Gel buraya. Merdivenleri ' telaşla inerek odaya gi rdi : ' - Efendim? Bakışları ü rkekti ; içim eriyiverdi : - Biliyorsun işte, dedim; evde kimse yok . . . Soyunurken sen yar-

581

Page 581: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

d ım etsen olmaz m ı sanki? Pijamalarım ı getirdi , ceketimi ast ı . - Annen nerede? - Sabiha teyzemle . . - Peki, peki . . . Sedire uzand ım . 0, ayakta duruyor, git dememi bekliyordu : - Peki , git ! dedim . Odasına Çıkt ı . Mühendis olacak . . . Bir üçgenin açı ların ın topla­

mı . . . Efendiye daha şimdiden gerisi vız geliyor. Sonra son sın ıf öğ­rencisi de artık, gelecek sene ortaokul . . . Biraz ferahlar gibi oldum: Onun i�tikbalini düşünüyorum. Oratokul kolay; burada var . . . . Fakat · sonra? Biraz para biriktirmeli , yoksa dayıs ın ın yan ına göndermek zorunda ka!acağız.

Derken. kap ın ın önünde onların sesleri beliriverdi . Karım : - Biraz da bizde otururuz , diyor, ·ötekinin itarazlanna. Aylanın

incecik sesi de karış ıyor, galiba o da ısrar ediyor. Fakat razı ed e­medi ler.

Ayla ayakkaplanmı görmüş olmal ı : - Anne babam gelmiş ! Diye bağ ı rarak odaya rüzgar gibi girdi . Neşeli ve cana yakındı ,

annesine benzerdi . Sedire Çıktı , yanıma uzand ı , kucaklaşt ık. Nezlesi vard ı ; ÜÇ beş

gündür sokağa çı�mamışt l . . .

B u gezinti onu coşturmuştu ; sık s ık beni öpüyor ve boyuna an­lat ıyordu . Sonra annesi geldi ; elbiselerin i değiştirmişti . Kaşlannı çatarak:

- Elbiselerini berbat edeceksin, Ayla; hadi bakayım değişti r on­lan . . . diye çıkıştı .

582

• h

Page 582: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Buhran

Kız ım kalkmak istedi ; fakat b ırakmad ım ve kanma: - Görmüyo rmusun , işimiz var, dedim. Ta�1 I bi r gü lümseyişle : - B ıra�< çocuğu şimdi , dedi ; seni ne zaman olsa öper. Entarisi

buruşacak . . . Halbuki ben onun h ı rçmlaşmasın ı , beni de azarlamasın ı isti­

yordum : - Buruşsun varsin, dedim, H e m sen ne diye kız ımı nezleli nez­

lel i d işanya çıkarıyorsun , bakal ım? Çoraplann ı düzeltiyor ve hala neşe i le konuşuyordu : - Ben mi çıkarmışım? Bir taraftan kendisi , bir taraftan da Sabi-

ha . . . - UH , diye sözünü kestim ve Ayla'yı öptüm. Karım kaybolmayan neşesi i le : - Sabihaı diye başlamak istedi . Gene sözünü kestim : - Akşama n e yemek var? - Öğleden köfte kaldı , bir de pilav yapıveririm; salata mı istersin,

ayran mı? Canım ne· salata, ne ayran i stiyordu ; benim istediğim şöyle

adamakı l l ı bir münakaşa çıkarmaktı . Fakat bunu yapamıyacağımı iyice seziyordum:

- Hangisi olursa olsun . . . dedim. Duvardaki küçük aynaya bakarak saçların ı çözüyordu . - Sabihaya . . . - Ç ıkar şu fi rketeyi ağzı ndan . Beni kudurtan bir uysalhkla çıkard ı ve:

583

Page 583: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Sabihayı , diye yeniden başlamak isetedi . Sözünü kestim: - Hurrem, dedim , Fakat devam edernedim. - Ne var? dedi . Anlat ıversem mi? Her şeyi , söylemek, ferah lamak istiyordum: Bu suçlu psikoloji­

sine daha fazla katlanamazdım. Söylemeye muhtaçt ım ve bu be­nim h akkı md ı . Fakat beni anlamıyacak, şimdi yaln ız beni perişan eden şey, bambaşka ve bütün bütün kat lanı lmaz, artık tamir kabul etmez bir halde bütün eve hükmedecekti . Halbuki benim tek ü mi­dim bu o labi l i rdi . Çaresizl ik beni çileden çıkardı ve bağ ı rd ım:

- Sabiha, Sabihaya, Sabihadan . . . Ne oluyorsun kuzum, Al lah aşkına; se� başka laf b i lmez misin?

Ayla odadan çıkt ı . - Iyi ama, bunda k ızacak ne var? K ızacak ne varmış? Peki , öyle ise hep Sabiha'dan bahsedelim: (Ne pervasız hal i

var deği l mi? Pervasız, fakat başı dik. Simsiyah"gözleri ne kadar i ri " değil mi? iri ve pın l pın ! . . . Kal ı n ve nemli dudaklan ne kadar kırm ız ı değil m i? Onları araladıkça ben , bağı rmak, gülrnek ve ıs ırmak i sti­yorum. Anlad ın mı? Şimdi de, bunda kızacak ne var diyebi li r mi­sin?)

Dudaklanm titriyordu . Boğaz ım kurur gibi o lmuştu . Avuşlan­mın içi yanıyor ve ben bağı ra bağ ı ra ağlamak istiyordum.

Yavaş yavaş yanıma yaklaşt ı . Gözleri tuhaf bir hayretie hafifçe büyümüştü . B irdenbi re; her şeyi anlayıvermiş o lmasından kork­tum. Sedire , yanı ma i lişti :

- Ne oluyor sana? dedi. - Hiç, dedim! - Yok, yok! Dur bakay ım. dedi .

584

Page 584: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Buhran

Ömer içeri girdi . Ona şöyle bir baktı : - Ömer, dedi . Fakat sustu ; h ali , tavrı değişi r gibi oldu veya de-

min de öyle idi de, ben vehimlenmiştim, devam etti :

- Ömer, o paketi aç; bak, sana boyunbağı ald ım. Bana döndü . Her zamanki iyi ve tat l ı gü lüşüyle : - San da sakız, dedi. Sigarayı belki azalt ı rs ın . Ayla da geldi . Ömer: - Bu nas ı l bağ lanacak? Diye soruyor; o : - Baban göstersin ! Derken, büyük bir dikkatle sakızı dörde bölmeye uğraşıyordu .

Bizim paylarımızı da geti rdi . Ömer ald ı . Ben : - Istemem! dedim. Alsam, çiğnesem, üfleyip balon gibi şişirsem, sonra da almma,

veya daha iyis i , onun aln ına habersizce vurup patlatsam, gü lüş- . sek, ne çıkar sanki , fena mı oluyor? Yoo . . . Fakat ne çare ki , i şte şimdi bile; yanımda Ömerim, Aylam ve karım varken bi le , şuramda bi rşey esip duruyor, h içb i r şey düşünmezken bi le kalbirn ağz ıma geliverecekmiş gibi o luyor.

Karım biraz donuklaşi r gibi o ldu� Fakat bu çok sÜrmedi ; hatta belki de sadece bana öyle geldi . Sonra :

- Radyoyu açayım m ı? dedi . - Sen bi l irs in, dedim. Yanı ma oturdu ve : - Ayla , dedi . Haydi babana kahve yap; iki kaşık kahve, yar ım

kaşık şeker; iyice kaynayacak. Ömer sen de testiyi dolduruver ço­cuğum.

Onlar çıktı lar. Gözlerimi arıyordu. Içimde bir şey ürperdi . Ken-

585

Page 585: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

dimi zorlad ı m, gözleri ne bakt ım; fakat hayır: Mavi , mOnis ve dost gözler. Bunlar, her zamanki gibi şüpheden, huzursuzluktan bir kı­r ınt ! b i le taşı mıyorlar. Bu gözler bana daima gülümserdi .

Ah, sen niçin böylesin? Şu olanları sezsen, k ızsan, hatta bana ağı r şeyler söylesen , bi r şeyler yapsan, bu i şi n muhasebesini , münakaşas ım yapsak. Hakl ı olmad ığ ımı bi liyorum; fakat hiç ol­mazsa beni müdafaadan bu kadar mahru m b ırakmasan. Sonra madem ki bir şey sezmedin, niçin çocukları çıkarıyor, niçin gözleri­me böyle bakıyor, böyle her şeyi bi l ir gibi gü ıümsüyorsun? . .

Eliyle saçlarımı darmadağın ederek ayağa kalktı. Esnedi , fakat bu zoraki bir esneyişti :

- Sabi haya, dedi . Almm k ı rı şt ı , sözünü kesrnek istedim . Fakat: - Dinle, diye devam etti: Param yetişmedi , Sabihadan yüz sek­

sen kuruş borç ald ım. Ayla'ya ver de götürsün. Kahveni iç, biraz dinlen. Ben de yemeği haz ırlayım.

Çıkt ı . Yemekte: - Eğer, dedi , bu surat gidecekse, sana bi r kadeh rakı veri rim ;

hatta iki kadeh . . .

Ayla neşelendi: 0 , benim içkin halimden hoşlanırd ı . Fakat müs­takbel mühendis, kaşlann ı çatt ı :

Iki kadehten sonra şişeden az b i r şey kal ıyordu. Onu da içtim. Biraz açı l ı r gibi olmuştum. Bir hayli gevezelik etti . Sonra çocuklar yatmağa ç ıktı lar. Karı m :

- Bu gece hiç uykum yok, biraz daha otursak . . . dedi. Arkası ba­na dönüktü, radyoda bir şeyler arıyordu .

- Peki , dedim . Radyoyu kapatt ı . ı= akat dönmedi .

• h

586

Page 586: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Buhran

Saat saniye leri koval ıyordu ; bi r, b ir daha, bir daha . . . belki de yüzlercesi, binlercesi geçti. B i z konuşmuyorduk. 0 , hep radyonun önünde, ayakta, arkası bana dönük duruyordu. Ben ise saatın ya­n ında. Sonra gene radyoyu açt ı ; gitti e lekti riği söndürdü. Bir san­dalye çekerek radyonun yan ına oturdu, sesi iyice kıst ı . Ben art ık işitmiyordum :

- Biraz aç, dedim. - Gel, dedi ; böyle çok güzel. Gittim, yanına oturdum. Başın ı omuzuma dayad ı . Susuyorduk. - Hurrem, dedim. - Efendim? - Beş on gün için şeh re, ağabeyine gitsek . . . - Ne zaman? - Yarın GÜldü . - Hatta, dedim. Istanbul'a Gene güldü. � Evet, diye tekrarlad ım-: Daha iyisi Istanbu l'a, hem de ya-

r ın . . . - Para? - Var ya bankada? - Onlar Ömeri 'in . - Yine birikt iri riz. Sustuk. - Peki niçin istiyorsun gitmemizi? Hem de hemen yarın?

587

Page 587: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Sesinde dost bir m uziplik vardı . Fakat her zamanki sesiyle ko­nuşmakta acel e etti :

- Ağabeyime gide li m : Masrafsız o lu r. Sonra bir y ıldan fazla olu­yor görmeye I i . . .

Biraz daha ağı rlaşt ı . Yumuşad ı . Saçların ı 'okşad ım: "Bu san , ipek saçlar öbüründe yok."

- Saçlar ın ı kesmeyişin ne iyi . . . dedim . Güldü, devam ettim : - Hele örgüleri alnın ın üzerinde toplayı nca ne kadar güzelleşi­

yorsun. Baş ın ı göğsüme iyice, iyice bastırarak birkaç defa sağa sola

çevirdi . - Bunun sen de farkı nda olmalısm: Nişanl ı iken bana hep öyle

gelirdin. Yann da öyle yap. Baş ın ı birdenbire kaldı rd ı . Bana bakarak: - Ağabeyime deği l , Istanbul'a deği l , o günlere, on üç sene önce-

sine gidebiisek. . . .

Onu s ıkı s ık ı kucaklad ım . Yanağı alev alevdi . :- Y ı l lar, saatler, saniyeler değil , biz nereye gidiyoruz; deği l y ı l­

larca önceye ait olanlar, sabahki duygularımız nerede; onlara niçin hükmedemiyoruz? Kararlanmıza, iyiniyetlerimize rağmen dostluk­lanmızı , sevgimizi . . . Aşk ımızı el imizden alan ne?

Sustu. Çenesinden tutarak yüzünü bana doğru çevird im: Bu yüz radyo lambasın ın zayıf turuncu ış ığ ında belli beli rsiz, çok eski bir rüyada görülen bir yüzün hat ı ras ı gibi görünüyordu. Ben bu' rü­yayı on yedi yaşımda iken görmüş ve onu senelerce şehir şehir, so­kak sokak aramış, daha i lk karşı laşmamızda, göğsüm daralarak: " Işte bu odur!" demiştim.

- Gözlerin hep böyle taze, hep böyle yeni kaldı lar; onları daha şimdi gÖrüyormuşum gibi . . .

588

Page 588: 4-Anne Hikayeleri

-------------------------------------- Buhran

- Bu kadarcık - ış ıkta renkleri ni farkedebil iyor musun? dedi. - Evet, dedim. - Ben de seninkileri , dedi . Sustuk ve birbi rimize daha çok sokuldı:ık. Aynı ses bir başka

şark ı söylüyordu.

d ı .

- Sen, dedim ; Ömer'in , �y!a'nm annesi, benim kanmsm.

Başın ı tekrar omuzuma dayadı . - . E n çok hangisini seversin? diye sordum. - Seni, dedi . Sesi rüyah ve çok hafini : Ya sen? diye m ın ldan-

- Ben de seni . . . dedim . Hafifçe titredi : - Yatal ım art ık, uykum var! . . dedi . - Ben uyumayacağı m bu gece . . . ne olur sen de kal , dedim. - Peki ! Uyumak istemiyor, uykuda değişmekten korkuyordum. Bu nası l oluyor, öteki, otuz küsür yı l l ık hayat ırnın nesi var, nesi

yoksa, her şeyimi anlamsız laştı rarak, bana hükmedecek kudreti nereden alıyordu? Kaç defa bunun başlangıç noktasını yakalamak için , şu son iki haftarnı didik didik ettim ; çektiğimi Allah bi l i r.

Kolunu omuzuma att ı . Bi leğini tuttum: - Sen, diye f ıs ı ldad ım ; annerne ait bir hatı ra, çocukluğumdan

kalma bir şarkı gibisin . Bana onlardan daha yakın, onlardan daha , çok sahipsin . Ben sensiz kendimi düşünmem ki . . .

Başın ı yine göğsüme iyice bastı rarak birkaç defa sağa sola çe­virdi :

- Sedirde, hayı r yerde otura l ım . . . dedi .

589

Page 589: 4-Anne Hikayeleri

,Anne Hikayeleri ----------------­

Hal ıya oturdum. B i r bananiye ald ı . Baş ın ı dizime koyarak uzand ı . Bananiyeye sarı ld ı .

- Odamıza ç ıksaydık ! dedim. - Hay ı r, dedi ; çok iyi , dedi . Yükselen ay, pencereyi az i lerimizdeı hal ln ın üzeri ne düşür-

müştü . - Oraya gidelim ! dedim . - Hayır, dedi ; o raya bakal ı m daha iyi o lu r. Niçin korkacakmı şım? Hal ıya düşen aydı nl ık çerçeve içerisinde en eski h�Uıralarl keş­

fedi lmemiş renkelere bürü lü o larak uçuşuyor, uçuşuyorlard J . Ve d ışarıda ağaçlar, ay ış ığ ı. alt ı nda, damarlarında usare yerine nur dolaşırmış gibi , p ın l p ı n ld ı lar.

Neden korkacak mış ım? Gel in odası döşeniyor veya ben doğumu mu bekliyordum. Veya i lk karşı laşmadan az öncesi idL Ertesi günü bir hayli borçlandım: Bir çay takımı aldım, perdelik­

ler ald ım, su bardaklan a ld ım ve Ceza hakimine bir defa, bir defa daha, bir defa daha, tam üç defa pikette yeni ld im.

590

Page 590: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Annedilini Hatırladıkça Bak

ANNECİGİNİ Tarık D URSU N K.

FOTOGRAFIN arkasındaki "Anneciğini hatırladıkça bak" yazı­s ı ; sağ alt kenar üçgeninden sol üst kenar üçgeninin ortasına doğru yürüyor. Iş lek, açık bir yazı . Bir kadın elinden çıkma. Yine de anne­min değiL . Bir komşu kız ına yazdı rm ış mutlaka. Annem yeni yazıyı öğrenemedL Uğraşa didine okumasın ı söktü ; yazmaya gelince, i l­kokul birinci s ın ıf öğrencileri ninkini arid ı rı r büyük büyük harflerle bir imzasın ı atmayı bi ldi , o kadar.

Gazeteleri okurdu , kitop okurdu, ağabeyimden gelen mektup­ları okurdu; iki sat ırl ık bir-karş ı l ık yazmak gerektiğinde de ya benim başımın etini yerdi ya da bir komşu öğrenci çocuğunun. H iç kimse­den yard ım görmedi mi oturur, eski yazıyla kendi yazard ı .

Yedi kardeşten biriydi annem. Üstelik, ıbrahim day ımla ikiz eşiydi. Birbirlerine hiç benzemeyen ikiz iki kardeştiler. Annemin bü­tün çocukluğu Bostanl ıköy'deki evlerinde geçmiş. (Ninem ö ldü­ğünde , bütün kardeşler miras kavgas ına düştü . Anlaşmayınca mahkemeye kadar gittiler. O yoldan sat ı ld ı ninemin eviyle bahçesi. Bir doktordu galiba, bin sekizyüz e ll i U raya aldı herşeyi . Annemin payına düşenle koluna dizdiği beş a lt ın bi leziği sonra ları s ı rayla bozdurup gün gün yedik. Annem hep "baba ocağım, rahmetli aQa­m ı n evi , bahçesi" dediği bu yeri , y ı l larından ard ından, ağabeyi m sekiz bin l iraya yine geri aldı o doktordan.) Yunanl ı ların Izmiri işga­linde, annem, delişmen bir kızmış, anlatırdı ,hep. Dedemin çektikle-

591

Page 591: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

rini bir tür lü u nutmazdı . Işgalden hemen sonra Bostalnl ıköy'de ku:" ru lan Yunan karakolu ; tellal ç ıkart ıp kimin elinde, evinde tüfek, ta­banca varsa getirip t esl im etmesini istemiş . Dedem bunu duyar duymaz kahveden eve gelmiş, tüfeğini bahçedeki en sık mandali­na ağacın ın dalları arasına saklamış. Giritli komşularından biri gör­müş bunu, yememiş içmemiş, karakola yetiştirmiş : "Kürt Memeda­ğa, gördüm, tüfeği ni bahçesine saklad ı ." Dedem, Harput ası l l ıydı . Annemin dediğine göre, derebeyi imiş, Varl ıklı , görkemli bir kişi ya­nL Çok kardeşliymiş. Kız kardeşlerinden biri gönlünü bir delikanlı­ya kaptırmış ve kaçmiş ona. Iki sevgili dağlara vurmuşlar. O e llerin dağları güzel dağlardı r, yabandı r, çıplakt ır ama yine güzel dağlar­d ır. Iyi adam saklar. Dedemgil bu nası l olur diye küplere binmişler. Bir kız, koskoca Suyolculanndan olacak, anas ın ı , atas ın ı , kardaş­lann ı tepecek, kimseye danışmadan sorgusuz sualsiz kendi bi lip kendi beyendiğine g idecek, öyle mi? Dedemgi l si lah lanıp tezden atlanmış , ardlar ına d üşmüşler. K ızla oğlan kaçmışl�r, bunlar iz sürmüş, kovalamışlar. Bir dağ köylüğünde kıst ı rm ışlar. Köylü ver­mezden gelmiş. Dedem, ağzı köpük içinde "ateşe verir, taş taş ·üs­tünde komam köyünüzde, bilmiş olun !" demiş. Namı deliye de çık­t ığ ından şerrinden ürkmüşler. Köyün kocaları araya girmiş, "Etme, eyleme Memedağa," demişler. "Bir kez birbi rlerine gönül düşür­müş bunlar. Sen büyüksen , büyüklüğünü biL . Bağışla. Varsı nıar, gözünden ı rak bir köylük yerde mekan tutsunlar. Namus namus di­yorsan, masaldaki g ibi yap. AI oğlanın mintanın ı , dağlardan bir ya­ban ceylanı vur, kan ı na bele, yüreğini de hançerle oy, götür baba­nın önüne at; işte, de, işte yüreği o hayın ın erkeğinin." Dedemi razı­dan getirernemişler. " Ben babama yalan diyernem. Gözlerime mil çeker bir anlarsa . . . " demiş. "Verin oğlanla kızı bana. lşim var, işi mi bitireyim." Kocalar susmuşlar.

En yaşl ıs ı , "bari ," demiş, "Bırak, oğlana bir silah verelim, ölcek­se dövüşerek ölsün." Dedem buna karş ı çıkmamış. Oğlanı s i lah­landı rmışlar, sal ıvermişler. Sabaha kadar sürmüş müsademeleri . Gün ışırken tüfek sesleri dinmiş, ortalığı bir suskunluk sarmış. Köy­lüler çıkmışlar, bakmışlar: Oğlan da ölü , kız da. I ki sini bir mezara koyup öyle gömmüşler. Dedem bu olaydan sonra durmamış, kaç-: mış memleketinden. Kaça kaça ızmir'e gelmiş. Kemerindeki san

592

Page 592: 4-Anne Hikayeleri

------------- Annecigini Hatırladıkça Bak

altınlan bozdurmuş, bu bahçeyi sat ın almış, evi , o iki göz odall top­rak evi bir başına yapmış, komşu bahçenin kızı ninemi de alıp evine gelin geti rmiş. )

Dedemi karakola çağırmışlar. "Benim Wfeğim yok," demiş de­dem. "Var, domuzluk etme ," demişler. "Saklamışs ın . Edebin na­musunla getir gel şunu." Dedem diretmiş. Kıramamışlar Kürt i nadı­n ı onun . Falakaya yat ı rm ış lar. Ağzında diş bırakmamışlar. "Yok," demiş hep. "Benim Wf.e'ğ im yok."

yüzleştirmişler. Yarı ölü getirmişler, mandalinanın dal ları a:'ra­s ında sakl ı tüfeği e l leriyle koymuş gibi bu lmuşlar. Aylarca hapis yatmış, Sonunda hapishanenin gardiyanına para yedirmiş de kaç­mış. Anadolu'nun içlerine geçip Kuvvayı Mi l liye'ye yazı lmış. Asker­le birlikte ızmir'e gi renler arasında dedem de varmış. Gelmiş. Ken­disini ihbar eden komşuyu bulmuş, ağzına dayamış tüfeğinin nam­lusunu : "Ölümlerden ölüm beyen bakalım !" demiş

"Ama," d iye anlat ı rd ı annem. "Komşu gavuru, ağlayıp hüngür­deyerek babamı n ayaklarına kapandı . Karıs ı , çocukları, babamın bir e lini b ırakıp öbür e lini öpüyorlard l . Babamı bir duraksamadır al­d ı . "Allah belanızı versin !" diye bağ ı rd ı . "O kadar çok i nsan ö ldür­düm ki , art ık zoruma gitmeye başlad ı . Basın gidin burdan, bi rinizi bi le gözüm görmesin ! "

Komşular gün bat ımmdan önce p ı l ların ı p ı rt ı lann ı toplamış , gitmişler.

"Girit'e ," derdi annem.

Babama vard ığ ında yaşı onikiymiş. "Büyükannenler görücü di­ye geldikleri s ıra sokakta k ızlarla oyun oynuyordum. Babam da çok kızmış, "benim kız ım daha ufak, eti ne, budu ne . . . " demiş.

Sonunda razı etmişler ama dedemi . Güzel bir düğün olmuş. Bahçedeki bütün ağaçları kağ ıt fenerlerle, "Yaşa Gazi Mustafa Ke­mal Paşa" yaz ı l ı bayraklarla süslemişler. O cumartesi , sabahtan kad ınlar gelin hamamına gitmişler, annemin iki el ine kına yakmış­lar. Pazar günü , erkekler kendi aralçınnda eğlenmişler, akşamına

593

Page 593: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­da baba evinin kapısına iki atl ı bir Iandon dayanmış. Annem, dede­min yan ına varmış.

" Eh , gidiyorsun h a ?" demiş dedem. Ninem, annemin yerine : "Gidiyor," demiş. "Artık kendi evi oldu onun da."

- "O ana kadar bana bir oyunmuş gibi geliyordu her şey," derdi annem . "Babama baktım, anneme baktım, içim burkuldu. Annem hemen anlad ı , kopup ge ldi . "Sakın ha," dedi . "Sık dişini . Uğursuz­luktur." dediğini yapt ım , dişleri m bi rbi rine geçi l i , önce babamı n, sonra annemin e llerin i öptüm. Babam uğurlamaya çıkmad ı . Kapı önünde annem, ikiz eşim ıbrahim, ısmail dayın, Ethem dayın, Mu­sa dayın, Vedatgi l le r, Hediye teyzem, Aliye ablam, öbür komşuIan­mız bir dizi o ldular. Baban, elimden tutu . , arabaya bindirdi. Iki çeyiz sandığ ımdan biri ni arabacın ın yanına, öbürünü arkaya koydular güzelce. ısmail dayın atlara "dehin len , hadi !" diye bağı rd ı . Araba yürüdü . On dakikada bakla tarlaların ın içindeki kese yoldan t ıngı r m ıng ı r koca evine geldik."

Annemin beş çocuğu olmuş. I lki , ağabeyim . Erkek. Ikincisi , kız­mış. Üç ayl ıkken ölmüş. Iki de düşük. O birinci kızını hep içi yangı n, anardı : "Yaşasayd ı , şimdi gel in li k çağ ına girmişti . Can yoldaşı m olurdu." (K ı rkbir yaşındayd ı , Muzaffer babamdan Esin'j doğurdu, bi rinci k ız ına duyduklarını ona aktardı . I lk torunu erkekti çünkü .)

Babam, evini , karıs ın ı , iki çocuğunu ansızın b ı rakıp gittiğinde, ben, yedi yaşındaydım. I lkokula gidiyordum. GÜzdü. Okul önlüğüy­deydim, Gülsefa'nımın oğlu , sonra Doga, Remzi , bi r de ben diringa oynuyorduk. Bahçedeydik, babam üstümüze geld i . Belki daha ön­celeri gelmişti de biz sezinleyememiştik. Bahçeyi kuşatan taş du­varları n bir ucundayd ı . Nar ağacın ın dibine oturmuştu , bize bak ı ­yordu . Diringa yüzünden Doga'yla atıştık, sövdüm ben de .

Babam duvardan geçti , yanımıza geldi . Titriyordum. Doga üç d i ringa'mı aln:lIşt l , anas ına sövmüştüm, o ara babam olmasaydı Doga ben! döverdi , bi liyordum.

594

Page 594: 4-Anne Hikayeleri

----------- Annecigini Hatırladıkça Bak

"Niye kavga ediyorsunuz bakayım?" dedi babam. Doga kinle baktı bana. "Anama sövdü ," dedi. "Ver diri ngalarımı benim," dedim. "Üç diri ngamı ald ı , benimdi

onlar." Doga'n ın omuzuna -büyük bir adammış gibi , Doga'yla arka­

daşmışlar gibi- e l ini koydu. Bembeyaz bir eldi babamın eli , Mali­ye'de memu rdu.

"O senin küçüğün Doğan, ;; dedi . i'Hem birdaha öyle ayıp şeyier de söylemeyecek."

Bana döndü . "Söylemeyeceksin ı deği i mi?" dedi . Istemiye istemiye "evet," dedim. Önlüğümün cebinden bütün

diringalarımı ald ı , Doga'ya verdi babam. Doga diringalan ald ı , kaç­t ı . Del i o ldum.

"Niye verdin ona diringalarımı?" dedim. Babamın yüzü aydıhl ık içindeydi , parl ıyordu. "O pis şeylerle oynamayasın diye . . " dedi . "Ama öbür çocuklar oynuyor . . . "

595

Page 595: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

:IYİNEMİN İKİ KUMRUSU Tank DURSUN K.

ANN EM IN ANN ES I Bostanhköy'de oturur. Kara Bostani ıs ı da derler adına ; denize bahçelerden, bakla tarlalarından geçerek ya­n m saatte zor varı l ı r. Haftada bir gün, annem, ninerne g itmeden edemez. Ninemin dedemden kalan bir yanı Abidin amcalara, bir yanı Güzin teyzemleri nkine bakarı bahçesini ı smail day ım ekip bi­çer. (Her dönüşümüzde ısmai l day ım bahçeden zerzavat toplar, büyük bird kargı sepeti t ıka basa doldurur. Annem, Alireis mahal le- . sindeki komşulanna övünçle dağ ıtı r getirdiklerin i . "Bizim bahçe­den," der. "Annemgil in bahçesinden hepsi ." Domatların üzerindeki t ı rnak biçimi sarı çiçeklerini de herkese gösteri r. )

Ninemin bahçesi yemiş ağaçlanyla doludur. Abidin amcanın oğlu fahri , incir ağaçların ın en tepe/erine çıkar, hiç karkmaz. Ağaç­lardan, güneşte kavrulup kurumaya yüz tutanların ı toplar hep; o i n­cirler daha baı ı ıd ı r, ik'imizde bil iriz. Büyük kuyunun başında oturu r, ağustosböceklerinin bütün çevreyi dolduran çınlamaların ı dinleye-\ rek dönme dolabı çeviren gözleri bağl ı atı dehdeh leriz. Atın her dö-nüşüyle boş kova/ar dolar, beton havuza akan su, yalaktan arklara geçer. ısmail day/m, günü tepeye vard ı rmadan fideleri su lar: Ba­ş ında poşu, e li nde çapa, dikkatle arkı gözler. Fideler birer birer su­yu yedi mi , keser, yolunu döndürüp ağaçlara çevirir.

Fahri 'yle ç ıplak ayaklarımız ı havuza sokarız. Dönme dolabın atı bazı baZ ı yorulur, yavaşlar, (belki d� oyunun farkına varır, hiçbir

596

. \:'

Page 596: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Ninemin İki Kumrusu

yere gitmediğini , hep aynı daire içinde döndüğünü sezinler) duru r gibi o lunca, kulağı kirişteki ısmail dayım, "hey," d iye bağ ı rı r. "Ço­cuklar, n'oluyor orda?"

Fahri, ı smail dayımm sesini alı r almaz hemen fı rlar, uzun kargı­s ıyla atın sağ ı rıs ına vuru r; at h ızlanı r, seker gibi yürür, üçüncü ya da dördüncü turunda yine eski yavaşl ığ ına döner.

Öğle yemeğinden önce (ninem, hep domatlı et yapar bize. I s­tasyonun karşısındaki çifte kahvelerin önünde her gün kaçak et ke­serler. ısmail dayım döş taraf ından kuşbaşı doğrat ır; ninem bahçe­den domat toplar, toprak güveçte çal ı Çırp i ateşiyle yemeği kotan� verir) ' Fahri'yle Tomaza'ya g ideriz. Tomaza, Bostan lı köy'e çok uzaktır. Yayan, yarım saatten fazla çeker. Biz Güzin teyzemin oğlu Nusret, Şükran ablamın oğul ları Celal'le Cevat bir de Isa dayımın en küçüğü Ali kat ı l ı r. Tren YOlunun izlediği kara batakl ığ ın karg ı l ık­ları içinden Tomaza'daki büyük köprünün alt ına kadar gideriz! Bü­yük köprünün oralan kuş luktur. Öbür çocuklar geli rken yanlarında ekmekle bir kaç taze soğan geti ri rler. Çevre bahçeleri nden ham domat da koparırız. Kuşlar sapanla avlanacak, tüyleri yolunacak, taze taze pişiri lecek; hepsini birbirine katık edip yiyeceğiz.

"Sen s ın ıf ın ı geçtin mi?" "Geçtim." "Kaç pekiyin vard ı?" "Dokuz. Senin?" " Be nim de ." Sapanların lastikleri , en iyisindendir. Kara lastikten. Bir çektin

mi , kolunun uzunluğunca geri li r. B ı rakı ldığ ında ard ındaki deri par­çasına sanı ! bekleyen taş, kyrtu lmasıyla birlikte vınlayarak rüzga­rdan daha h ızl ı gider, ağaçların dallarında habersiz duran kuşçuğu pattadak vu,rur, yere i ndiri r.

"Ben vurdum, ben vurdum!" "Hayır, ben vurdu m ası l !"

597

Page 597: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

Herkesin taş ı na mim konmuştur. Fahri 'ninki lerde F. Celal' le kardeşininki lerde C .Nusret'inki lerde de N harfleri . Ali , sapansız, cepaneci lik yapar, taş taş ı r. Kuş taşı göğsünden yer. Bazan da ba­ş ından. Taş, gelmiş çarpmış , başparmak büyüklüğündeki baş ın ı darmadağ ın etmiş. Bazan da yaralanmamış , yalnızca ald ığ ı dar­beden sersemlemişti r. Fahri , kapar kapmaz, bir çekişte başın ı göv­desinde n ayınverir . Hayvanın kopuk, kanl ı baş ın ı tarlaların içine savurur.

:'Ateşi yak ın , çabuk, kebap edel im şunu !" Tüyleri yolan parmaklar ın ı görmenin imkan ı mı vard ır ! B i r de

bakmışs in , kuş yolunmuş, ayıklanmış , temizlenmiş bi le . Oüdük karg ıs ın ı i nce i nce ayır ı r, Celal'e venr. Celal , kargı şiş lere kuşlan geçiri r, Cevat' ı n yakt ığ ı ateşte pişiri r, herkese pay eder. Ekmek

, arası yeriz. Biraz soğandan, birazcık domattan . . . Annem, öğle yemeğinde olmayış ıma çok k ızar. Tomaza'dan

sonra çocuklarla bakla tarlaların ı kesti rmeden yarıp deniz Bostan­h 's ına, yüzmeye gideriz. Oönuşte annem sigara çeker : Nereler­deydim, kimlerleydim, nereye gittim, nfaptım bu vakte kadar, yoksa ��re ��n � ? .

"Girmedim," "Yemin et !" "Va lla'i , bi l lafi g irmedim." "Annemin biricik ölüsünü öpeyim ki , de !" Annemin biricik ölüsünü öpeyim ki dersem, annem, hemen

oracıkta dizleri üzerine çöküp ölüverecek, ben de suçlusu olacak san ı rd ım kendimi . Susar, başımı keserdim. '

"Gel bakayı m yanıma!" Yan ına giderdim. Gömleğimi sıyırı r, di l iyle s ı rt ımı yalar, kızg ın­

hkla yere tükürür.

• b

"Girmişsin işte ! Bak, her yanın tuzlu."

598

Page 598: 4-Anne Hikayeleri

--------------- Ninemin İki Kumrusu

"Bırak çocuğu, denize girmişse girmiş . Ölüm yok ya ucunda?" der ninem.

El imden tutar, annemden kaçır ır beni . "Gel anam, gel güzel oğlum benim, biz kumrularımıza gidel im,

bakal ım n'apıyorlar!"

Ninemin iki kumrusu demlenerek büyük narın dibinde kırmızı ayaklarıyla pıt ı r p ıt ır dolanırlar. Ninem eteğine doldurduğu sofra ar­t ığı ekmek k ırıntıların ı. önlerine döker. Kumrular ninemden hiç kaç­mazlar, e linden yem yerler. Ninem tek tek tutar, bana da sevdiri r kumru ların; . Kirpiksiz, .çipi l , açık kahverengi gözleriyle yüzüme ba:. karlar. Yüreklerinin heyecandan güm güm vuruşunu bile duyar ım. S ıcak gagalanndan öperim, irkil i rler, kanat ları ç ırp ın ı r.

"Nine, kumruların eti yenir mi?" "Yenir mi h iç? Günah. Onlar, Havva anamızın kuşlar ı . AvIaya­

n ın yuvası y ık ı l ı r. " çifte kahveleri n karş ıs ındaki çay ı ra cambazhanenin geldiği

gün, dayım beni yat ıya alakoydu. Annem akşamüstü döndü. Yat­sıyla bir cambazhane çalgıcı ların ın gürü ltüsü ninemlere kadar gel­meye başladı . Lokmalar boğazıma dizi l i . ısmai l dayım lihadi , kalk, gidiyoruz" desin diye ağzı n ın içine bakıp durdum.

Krepon kağıtlanyla kordonlaşmış, kağıt fenerlerle süslenmiş , renk renk minicik ampullerin ış ığı nda cambazhanenin kuru lduğu çayır gündüze dönmüş. Bir keman, bir klarnet bir de davuldan kuru­lu cazband çağ ı rgan havalar çal ıyordu. Pul pu l elbisel i bi r dansöz kadın arada kapıya çıkıyor, elindeki zi l leri şakırdatarak müşteri kı­z ışt ı rmak için göbek çalkalayıp şarkı söylüyordu : bahçelerde ge­zelim -Olmaz mı be şekerim- Can ımsın , ruhul11su n- Var oldukça sen benimsin !"

Cambazhanenin i bişi ı yüzü al larla, morlarla, k ı rm ızı larla boya­l ı , dansözden sonra el inde çıng ı rakla kapıya durmuştu , bağı rıyor­du : "Hadi, başl ıyor, başlıyor! Bir gören pişman, bi r görmeyen ! Ölüm cambazı Hayri Telgezer programına başlıyor!"

599

Page 599: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Önden küçük bir fası ı geçilecek. Yaşları kırkı çoktan aşmış, sa­n benizli , hastalıkl ı bakışl ı iki üç kadınla iki üç erkek seyircilere karşı tahta sandalye lere oturup saz eşl iğ inde eski zaman şark ı lann ı okuyacaklar. Kimse d inlemez onlan. Bil irler v e umursamazlar. Ço­cuklar ın gürü ltüsü herkesi rahatsız edecek kadar artarsa, fası lda­ki ler seslerin i yükselti rler, gürültücülere gözdağı veri rler.

Sonra ibişin başro lünü oynadığı gü lünçlü bir oyuna geçi lecek. Ö lü m canbazı H ayri Telgezer, temsi l in en sonuncusudur. Tele ayağın ı attı mı, çevrede kim varsa soluğu nu tutacak, cazband bile duracak. Yaptığ ı korkulu numaralara kadın lar çığl ık atacak, çocuk­lar bağı rarak, erkekler takdirle alkışlayacaklar.

ısmail dayım o gece bir hoş. Kıpır kıp ı r, yerinde duramıyordu. Ibişi n yaptıklarına da gülmedi pek. Akl ı nı n başka yerlerde o lduğu­nu anladım. I ki de bir başın ı çevirip çevirip bir yerlere bakıyor. Beş dakika isti rahat'ta yeri nden kalktı ;

"Gazoz içel im, hadi !" dedi , cambazhaneden çıkıp çifte kahve'7 leri n tulumbal ı olan ına gittik�

"Ben cambazı görmeyeceğim, tl dedi gazozlanmızı içerken. "Biti nce Fahri 'yle eve dönersin , deği l mi?"

"Sen n'apacaksın?" "Benim bir iş im var," dedi . B ir ş işe gazoz daha ald ı . "Bunu da Fahri'ye götürürsün . " "Olur." Ibişin başlama çıngırağın ı duyana kadar gazoı;umu içip bitir­

dim. "Dayın ne "de?" dedi Fahri , sordu. "Gelmeyecek. Bir i şi varmış , biz ikirniz dönecekmişiz," de­

dim. Davul vurdu, klamet öttü, keman inledi ,seyirci lerin hepsi dikkat

600

Page 600: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Ninemin İki Kumrusu

kesi ldi ler. Cambazlar cambazı Hayri Telgezer ölüm numarası na başl ıyordu .

Istasyonun arkasındaki karanl ı k ara sokağa 'saparken ısmail dayımla karş ı laştık. Yolumuzu kesti .

"Herkes dağ ı ld ı mı?" dedi . "En son biz çıkt ık," dedi Fahri . "Geli n ! Sizle bi r iş yapacağ ız, ama kimselere söylemek yok.

Söz mü?" "Söz," dedi Fahri . Son tren Tomaza'ya çıkal ı epeyi olmuştu. Çevre ı ssızd ı , kah­

veler kapanmış , sokaklarda başı boş köpekler yaz gecesinde bir-birlerin i koval ıyorlard ı . '

!stasyona döndük. Cambazhane karanl ık lar . içindeydi . ısmai l day ım, Fahri'yle beni durdurdu .

"Biri lerini gelirken görürseniz kumru gibi guguklayan, ben anla­nm." dedi , gitt i .

Arkası ndan bakt ık : I stasyonu geçti , i nci rte rin a lt ında kaybol­du .

Bir süre bekledik. Ne olacak diye içimzi içimizi yiyordu . Kimse gelmed i , kimse geçmedi yanı mızdan . Gecenin suskunluğunda Fahri'yle birbirimize sokulup du rduk.

Tomaza�dan Basmane'ye inen tren Bostanl iköyde durmadan geçti gitti . Onun gürü ltüsünden olacak, ı smai l day ım ın geldiğini duymadık. Ansız ın karanl ıkta beli riverdi . Yaln ız deği ld i , yanı nda bir kad ın vard ı . Kad ın elinde bir de bohça taş ıyordu .

"Hadi , yürüyün," dedi ısmail dayım, hepimizi önüne kattı . Fah­ri'yi evlerine b ı raktık, Güzin tayzemleri n bahçesinden vurup bizim eve geldik. ısmai l day ım anahtarla kapıyı açt ı , g i rdik. . Ninem uyand l . Uzun, pazen geceliğiyle ocakl ı odadan geldi .

Idarenin fiti l ini açt ı . bize bakt ı , çOk şaşırd ı . Lambayı kald ı rıp gözleri

601

Page 601: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­hizası na getird i .

"Hayırd ır," dedi . "Bu . . ısmet deği l mi? Nloldu k i a yavrum, başı-na bir şey mi geldi yoksa?"

'

ısmail dayımın getirdiği genç kadın iki letmeden ninemin e li ne kapandı , öptü , baş ına koydu .

"ısmet'i a ld ım, getirdim ana," dedi. ısmail dayım yetişmeseydi , ninem eli ndeki lambayı az daha düşüreyazdı .

"YanL." dedi n inem. "Kız ı , Kaçırd ın , öyle mi?" "Kendi gönlünün rızasıyla, ana," dedi . ısmail dayım. "Işte yüzü,

işte yüzüm. Saçın ın tel ine bi le dokunmadım." I lk kez ısmet yengemin sesini duydum. "Ben kendim istedim; kendim geldim, ana," dedi. Sesi sıcacıktı .

" Istemezsen, oğluna yakışt ı rmazsan, ben gerisin geri dönerim. Evimiz uzak deği l . "

Ninem boşanıverdi . " Istemernek ne demekmiş? A yavrum, ben kimin de seni Isma­

i ll ime yakıştırmayayım? Siz ikiniz gönül kesmişseniz ben neci olur­muşum! Madem he dedin, madem sen istedin, buyur, hoş geldin evimize. Bu ev bundan böyle senin de evindir."

ısmet yengem ninemin ö nünde diz çöktü , yanaşt ı . "Beni de k ız ın bi ldin mi ana?" diye sordu. "Benim kız ım çok," dedi ninem. "Var, bir kızım da sen ol. Dost­

larımız göneni r, düşmanlarım ız çatlar." Dayıma döndü. " ısmail , di­kelme ayakta oğlum. Geç öbür odaya, kırmızı yorganı al getir, · ben de yüklükten gün yatakla temiz çarşaf çıkarayım, karyolayı hazırla­yayım size."

ısmet yengdm ocağın yanında yer ald ı , bohçasın ı apış arasın­da tutup bekledL, Ninem içerki odada büyük, dedemin mirası kar­puz lambasın ı yakt ı , ortal ık gündüz gibi aydınlandı . Demi r karyola­n ın bi rinci yatağın ı altüst etti , yüklükten çıkardığı yeni atı lmış yün

_ . : .... ,.:- -

602

Page 602: 4-Anne Hikayeleri

-------------� Ninemin İki Kumrusu

yatağı üzerine yayd ı , çarşaf değiştird i . "Çeyizimde getirmiştim bur.J ," dedi . ısmet yengeme. "Kısmet

bugüne imiş." ısmai l dayım hiç konuşmadan ısmet yengemin yanında duru ­

yordu. Ninem işin bitird i , doğru ldu . Yanımıza geldi . Elimden tutup kal­

d ı rd ı beni . Biz Abidin amcalara gidel im, orda kalal ım bu gece," dedi . ısmail dayımla ısmet yengemi evde b ırakıp gecenin o saatinde

Abidin amcalara geçtik , uyandırdık, onlara misafir kald ık.

o gecenin sabah ı ısmail dayım, ısmet yengemi almış, i lk trenle ızmir'e Ethem dayımlara gitmiş. ısmet yengemin anas ı , babası , er­kek kardeşleri bu runlanndan k ı l ald ı rmış, sabah sabah bahçeye doluştu lar. N inem hepsine karş ıcı ç ıktı .

"Sabire hanım, gördün mü ısmai l oğlunun yaptığ ın ı?" dedi . ıs­met yengemin topal babas ı . YÜklendiği gül dal ından bostonu elin­de titriyordu .

Ninem bilmezdEm geldi . "N'apmış?" diye sordu. "Bizim ısmet'i kaçı rmış. Namusumuz iki paral ık oldu , iy i mi?" "Iyi , " dedi ninem. "Eğer öyle yapmışsa, pek iyi etmiş. Ewel eski

ısmet'i beyenirdim, ah , n'etsem de şu kız ı Ismail' ime alsam, evimi­ze ge li n geti rsem derd im. ıçimden geçen, rabbime malum ol­muş . . .

ısmet yengemin anası bacakların ı ayı rd ı , ninerne ateş püskür­dü.

"Benim kızım senin oğluna layık olabi l ir, ama senin oğlun be­nim k ızımı layık mı bakal ım. Sabire hanım?" dedi . Sesi tren yoluna

603

Page 603: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­kadar uzadı . Ninemin iki kumrusu büyük nardan ürküp yere indiler, her an kaçmaya h az ı r kanat gerdi ler.

'

"Orasına ne sen karış ırs ın ne ben," dedi ninem. "Çocuklarımı­zın bi leceği şey. Benim oğlum senin k ız ın ı zorlamış da mı kaç ı r­mış? Öyle olsayd ı , ş imdiye Bostanhköy çoktan ayağa kalkardı . Iki­si de gön�1 kesmiş/er birbirlerine, olur mu o lur, demişler. Ben n'apa­nm, sen n'apars ın?"

ısmet yengemi n topal babası bastonunu yere vurdu. "Karakola haber ettim," dedi . "Candarma bir bulursa oğlunu ,

yandı ." "Devletin e li uzun ," dedi ninem. "Şe riatin kestiği parmak acı ­

maz." Oğlanlardan biri kabadayı duruşluydu. "Evde lerse söyle çıks ınlar, yoksa fena olur bu iş in sonu," de-

di . N inem güldü . iLA yavrum," dedi . "Sen ne zaman cin o ldun da adam çarpmala­

ra kalktın?" "Evdeler mi?" "Ben bi lernem," dedi ninem. "Biisem de söylemem. Biri oğlum,

öbürü gel inirn." Kabadayı oğlan horoz gibi kubararak ninerne geldi . "Teyze," ded i . "Ben delinin biriyim. Üstüme varma fazla." Ninem baş ın ı sallad ı , yeniden güldü . "Sen deliysen ben de Kürt Memeda'nm karısıyım. Çiğneyebi­

I irsen çiğne beni , geç, bak içeri !" Babası , oğlana seslendi . "Uyma oğ:u:'n, şeytana lanet, b ı rak! Bunlar hem suçlu , hem

güçlü !"

, 604

Page 604: 4-Anne Hikayeleri

-------------- Ninemin İki KumrUBU

B9yle dedi , döndü . Bağ ı rd ım ama duyuramadım, geç kaldım. Ninemin ik i kumrusundan biri , olrndan bitenden habersiz koştu ra­rak ısmet yengemin topal babasu ı ııı ayaklarına dolandı . Adam ürk­tü , k ızg ınhkla bastonunu kald ı rdığ ı gibi indirdi . Kumrucuk darbe­den kaçamadı .

Herkes durup öyle kalacak, yerde ç ı r çı r ç ı rpınan kumrucuğa bir çare bulacak sand ım. ısmet yengemin akrabaları hiç ald ı rma­dan çekip gitti ler. Ninem, gözlerini onların gidişierinden ayrımaksı­zın yere çömdü . Başı kopuk kumruyu avucunun içiyle sevdi . öteki kumru guru ldayarak geldi , sokulacakken ninem onu yana itti, gör­mesini istemedi .

Kumru hemen öldü . Ninem keserla narın a ltına küçük bir çukur kazdı , kumruyu gömdü . Bütün gün benimle bi le tek kel ime konuş­mad ı .

B i r haftanın sonunda ısmail dayımla ısmet yengem ç ıkageldi­ler. Izmir'deyken y ı ld ı rı m ,nikah ı da yapt ı rmışlar, öbür kardeşleri hep haz ı r bu lun muşlar.

ısmet yengem eve yerleşti . Anası babasıyla da barışt ı lar. Ni­nem, kız taraf ın ı n eve geliş gidşlerini kendi sağkan yasaklad ı .

"Dünyada bağışlamam," dedi. "O topaJ pezevenk, ben ölürsem cenazeme de gelmesin , istemem!" '

Ö ldürü le n kumrusuyla acıs ına dayanamayıp üç gün sonra Fahri 'nin tekir kedisine göz göre göre can ın ı teslim eden öbür ku­murusunu bir gün olsun unutmad ı .

605

Page 605: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

AYŞE Tomris UYAR

- Oğlanı görecek misin bugün? dedi Ayşe. Buradan doğru bize gideriz i stersen. Annemler evde yok nas ı lsa. Uğrar, görürsün .

Sesi teıaşl ıyd ı . Suçlu, karars ız, Sanki yal nızca söylemesi ge­rektiği için söylüyordu bunu , istediğinden deği l ; yine de ası i duygu­lan anlaş ı Imasin diye, ayıp olmasın diye, çınlamal ı bir içtenlik katı­yordu sesine.

- Bu hafta kalsın artık. Geciktik zaten. Gelecek hafta tamtamı­na iyi leşmiş olur, sokağa ç ıkarır dolaşt ı rı nm.

- O lakantaya götürme ama. Hem sıkı l ıyor, hem günlerce et ko­kusu çıkmıyor üstünden.

- Götürmem peki . . . Nesi varmış peki? Doktor ne dedi? - Artık iyi leşti say ı l ı r. Kulak deği lmiş. Ben ondan korkmuştum

ya, deği lmiş. Nezle, kulağa vurmuş o kadar. - Önemli bir şey deği l yani? - Yok - Ama� neyse . . . - Iyi ki . . Sesleri ardarda, h ızla izliyordu birbirini, arada hiç boşluk bırak-

. h

606

Page 606: 4-Anne Hikayeleri

-�---------------- Ayşe Haklı

mamacasına ama o boşluk yine de var. Konuşmakla dolduru lma­yacak, e lle tutulacak kadar somut , yer kaplayan bir boşluk . Araba kalksa, rüzgar içeri esse, baskısı azal ı r belki .

Ayşe, arka koltuğa bir göz attı . Bomboş daha. Yarım saattir, o üç kişiyi bekliyorlar. Her şeyin,yapraklar ın bi le' kıpırtısız kaldığı bu k ızg ın i kindi saatinde, duru mavisi , esintisiyle soluk veren bu kıyı­dan kim ayrı lmak ister? Beleyecekler. Şoför dışarda, kahyayla mı­ni mını bir .şeyler konuşuyor, s ıcağ ın ağırl ığı alt ında; radyoda mız­mız b ir kad ın sesi türkü söylüyor: Dar yerlerde gezdirmedim ben senii i

Arabanın yeşil plastik döşenmiş koltuklan , sabahtan beri tepe­den vuran güneşi iyice sindirmişler, içlerinde kaynatıp koyu bir sıvı hal inde yüzeye yansıtıyorlar. Yüzeyde, damlalara dönüşüyor, bu­ğu, ta derin!erde çarpmtıya, iç çeki lişine; baş dönmesi , koyu bir ba­takl ık fol<urtusu.

Ayşe, kolunu camdan çıkard ı ; havayı kavramak, avucunda tut­mak istedi . Bacağ ın ı oynat ı nca, ko ltuk, eteğin sıynldığı yerden kaptı çıplak etini : Plop! Emdi , b ı rakt ı ; k ızarık kaldı orası . Bacağ ın ! kurtarmaya çal ış ınken, s ırt ın ı kapt ı rd ı koltuğa, eteğin kumaşında koyu lekeler belirdi .

Eteğini çekeledi , düzeltti . Eski kocası nı n dirseğine değdi eli : - Af edersin . Gelişigüzel söylemişti ama sessizlik büsbütün koyuldu , acemi­

leşti . Kaç y ı ld ı r, nereye gitseler birl ikte görü ldükleri ağ ı r, boğucu ev-içi havası yay ı ld ı arabaya. .

Demin denizde, h içbi r gölgeyle kararmamış, gözalabi ldiğine bir maviliğe doğru açı l ı rlarken, daha kolay bulmuşlardı sözcükleri . K ıyıda, denizden gelen esinti aralarından geçmiş, günlerin tortula-. r ın ı , kı r ıkl ıkiarı , karalan , belirsizl ikleri s i lmişti , giysi lerini ayn ı yöne savurmuştu. Kumlara sereserpe yatmak, kasıkları ve yürekleri gü­neşe açmak, iyi gelmişti . Gözkapakların ın üstünde dalg ın bir ağır­l ık , yumulu gözlerinin önünde yalnız siyah , san, kırmizi benekler, halkalar, dudaklarında denizin teri-tuzu . O süre içinde aralarındaki

607

Page 607: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

boşluk, k ıyıdaki lerin paylaşt ığ ı geniş liğe karışmış, özel liğini yitir­miş, tatl ı bir gevşekl iğe bürünmüştü .

Birden ayağa f ırlamışt ı . Ayşe, denize koşmuştu . "Gelsene!" di­ye bağı rıyordu koşarken. Y�rışacağ ı yüzücü son anda gelmemiş bir şampiyonun güven li , kararl ı , biraz da tedirgin kulaçlarıyla yüzü­yordu. Arasıra durarak , soluklanarak, zıplayarak, su püskürtüp su f ışkırtarak. Sonra dibe dal ıyor, ç ıkarken, omuzundan kayan askısı­n ı düzeltiyordu. Habire konuşuyordu.

"Şu kad ına baksana n'olu r. Kaçırma! Nas ı l ciddi bir yürüyüşe çıkmış kumsalda. Hasır şapkasına, lastik pabuçlarına bak! Adama bak! Midesini içine çek miş, kasihyor. Kadınları kesiyor akl ınca. Ay! Ay ! Şu çocuğu bak! C a-mm ! Ca-n ım!"

Sudan ç ıktığ ı nda , kumlu havlusuna sarınmışt ı yan l ış l ı kla . Kumlu e l leriyle burnundan s ızan su ları si lmiş, burnunun da kum­Iandığ ın ı görünce gülmüş, koşup denizde yüzünü y ıkamış, havlu­yu fı rlatıp kumlara oturmuştu.

Şimdi , arabanın cammdan d ışarı bakıyordu ; nedense bir dur­gunluk, bir hüzün çökmüştü üstüne, Demek deminki sevinci , uçan­I ığı , san ı ld ığ ı kadar içten deği ldi ; denii·kıyıs ında-böyle-eğleni l i r­gösterisini n b i r parças ıyd ı . Ayşe'yi yaşan ı lan an içinde düşüne­mezdi h iç. Onun programladığ ı anları hep geriye doğru çözmek, değerlendirmek gerek i rdi . O zaman da davranışlardaki iğreti l ik, genel düşüncelere s ıçrard ı . Suçluluk bast ınrd ı .

Kıyıda, onun kumlanmış burnunu, uzun, parlak saçların ı , askı­s ın ın altı ndan görünen yanmamış omuzunu tutkuyla istemişti , gı­cırt ı l ı kum tanecikleri yüzünden Ç'leri ve S'leri güçlükle çıkaran be­yaz dişlerin i , titreyen dudakların ı , d i l ini . Ama gal iba o anda bi le , içinde ikinci bir erkek, Ayşe'deki öbür kadını özlüyordu. Tanımadığ ı bi r Ayşe'yi ; yanında oturan, camdan dışarı bakan şu uzak kad ın ı deği L .

- Ben iki kişilik ücret vereyim, yoldan nası l olsa birini bulursun, dedi bi r erkek sesi .

Uzun bi r sü redir bekliyordu herhalde, arka koltuktayd ı , oysa

608

- � . : - )

• b

Page 608: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Ayşe Haklı

onun , geldiğini , oturduğunu duymamışlard l . Şoför, kahyayla tol<alaşt ı , arabaya girdi . Toprak yola geçtiklerinde, esintiyi yüzlerinde duydular. Ayşe'nin saçlarında ince ış ıklar titreşiyordu . Bel irsiz bir yere

bakıyordu gözleri . Kirpikieri !<oyu ve uzundu . Dudakların ı is ınyor­du. Evet, güzel bir kad ındı eski karıs ı .

Daha birkaç y ı l önce, avuçları onun avuçlanna değdiğinde, ufacık bir sürtünmede, genzi yanardı tattan. Ayşe , o zaman d� böy­le uzak mıydı acaba? Yoksa paylaş ı I' m ıydı o tad ı?

Bi lmem. Yalnız, gözlerimizi bi rbi rimizden kaç ı rı r, öte lere ba­kardık birlikte. Konuşsak, açıklasak, o şey bozulacakmış gibi . Belki de Ayşe, aynı tad ı paylaşamadığı için kaçı rıyordu gözlerin i . Daha baştan . . Bi lmem.

Diyelim ki o şey -her neyse- başta vardı . Ne zaman eksi idi pe­ki? Azald ı ? Bozuldu? Yokoldu?

Bir tartışmada mı? K ıncı bir tart ışma mı , s ı radan bir tartışma mıyd ı?

Başbaşayken mi? Kalabal ıkta mı? Gittikçe artarak mı eski ldi? Yinelendikçe mi? Duru ldukça

mı? Nereye başlamıştı taşlaşma? .

E li mden bi r şey gel i r miydi? Yoksa kaçın ı lmaz m ıydı şu "Af edersin ?"

Bak, Ayşe aynanın karş ıs ında saçları n ı f ı rçal ıyor. O günlerde saçları yine böyle uzun parlak siyah. 25 kere f ırçalıyor, ne eksik, ne fazla; bi r dergide okumuş .

. Biraz önce, yumuşaı<, tüylü terHkleriyle, hiç ses çıkarmadan gir­di yatak odasına. Aynasın ın karşısına oturdu. Önünde t ırnak ci lası , b i r krem, b i r dudak boyası , siyah göz kalemi duruyor. Aynada da

, yansıdık lanndan çok görünüyorlar. Oysa Ayşe , süslenmeyi , bo-

609

Page 609: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

yanmayı sevmez. Yüzü gülsuyu kokar geceleri, ağzı naneli diş ma­cunu. Gecelikleri kal ı n , yumuşak ve uzun kol ludur.

Ayşe çok üşü r. Ayşe, başucu lambasını yaktı , yatağı girdi, tahtaya üç kere vur­

duktan sonra bacaklarını kocasın ın (benim) bacakları arasına sı­kışt ı rd ı . Sevgiyle değ i l , sevecenlikle deği l , tutkuyla değıi , bacakla­rın ı ıs ıtmak için . Düpedüz. çocuğun üstünü her gece örtmesi de öyle . Düpedüz. Bi r törenin parçası , bi r gösteri'nin : haz ı rlan ış ı ço­cukluk, genç k ızl ık y ı l ların ı almış, art ık düşünülmeden uygulanan eksiksiz bir törenin .

.

Ayşe çok konuşur: " !çmesene şu sigaray ı , öksüreceksin yine. Odayı havaland ı r­

mak gerekecek. Üstünü ör'tesene , üşüteceksin. Yarın gecikmesen bari . Meral' lere gittiğimizde hep "gecikiyo-

ruz . Bu gece iyi eğlendik, değil mi? Ne dersin? O kadar içmeseydin,

sen de katı l ı rd ın konuşmaya. O kızı -hani zeren miydi neydi adı- tuttun mu? Kocasından da­

ha sıcak kanl ı , orası öyle ama kocası da belki bıkmışt ı r çenesin­den. Çok konuşuyor canım. tatıl konuşuyor diyeceksin ama bıktın r, b ıktın r . . . Sen beğendin , anlad ım. Bir ara, ağzının içine düşeceksin sand ım. Şey sanrna. Kocası kıskanır diye korktum, yoksa ben-"

Her zamanki gibi soruları kendi soruyor, yanıtları kendi veriyor­du yine. O gece bir ara dönmüş, kocasının gözlerinin içine bakmış­t l . Şarap içti mi, yanakları hep böyle kızarırdı . Uykulu uykulu bakar­d ı . "B ı rak, şimdi yorgunum," der, s ı rt ın ı döner, lambayı söndürür­dü .

O gece, şaşı laşacak bir ustal ıkla alt ıma kayıvermiştL Sevişi r­ken gözlerini kapamamışt ı , dudaklarını kaçırmamışt ! . Kacınnadan b ı rakmlŞtl kendini . Gerçek sevişmeye bunca yaklaştığı h iç o lma-

610

Page 610: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Ayşe Haklı

mıştı daha önce. Içten miydi , yoksa körükleyicLbir kıskançl ık sonu­cu mu? Odada bir kadın varsa, mutfakta oyalanmaz mıyd ı hep?

\

Birbirleri nden çözüldüklerinde, bir an duralamışt ı Ayşe : - Çocuk duymuş mudur? demiş, sonra h içbir şey olmamışcası­

na, daha doğrusu , her şey kendisini n dış ında olup bitmişcesine banyoya yürümüştü .

Sonral,ap , ufak k ıskançl ıklar da etkilemez oldu Ayşe'yi . O gece eve döndüğünde, Ayşe sallangaçıl i skemlede otur­

muş, ağı r ağ ı r sal lanıyordu . Iş ıklar sönüktü . Karanl ıkta kendin� ninni söyleyen, kendini pışpışlayan bir çocuk gibi öksüz öksüz otu­ruyordu. Çocuk, kucağ ındayd ı . Gülümsüyordu kocası na .

Kızacağ ın ı ummuştu oysa; eve i lk gecikişiyd i . Gelgelelim k ız­mamıştı Ayşe. Kalkıp oğlam kucağına vermişti : "bak babası , ne cici -uyuyor, deği l mi? sen gelmeden yat ı ramadım, sen öpmeden uyu­maya al ış ık deği l ne olsa"

Oğlunu yat ırd ıktan sonra dolaptan iki bardak çıkarmıştı . Ken­dine de içki koymuştu . Yeniden iki sevgi li gibi karş ı l ık l ı içmişlerdi . Bir ara gözleri parladı Ayşe'nin, gü lümsedi : Sevgi , öfke, küskünlük, kin . . . Hepsi vardı bu gülüşte .

Hangisiydi?

. Sonra yine dişlerini ovmuş, saçlarını tam 25 kere f ı rçlamış, tah­taya 3 kere vurup yatağa girmişti . Konuşacak zaman bı rakmadan, soru sormadan lambayı söndürmüş, s ı rtı n ı dönmüştü .

Olabi lseyd i , söyleyeceği şeyler vardı karıs ına (Ayşe'ye) . O gece, nicedir görmediği bi r ark�daşına raslamışt ı . Hapisten

yeni ç ıkmıştı' oğlan. Bi rlikte bir yerde içmiş, şuradan buradan ko­nuşmuşlard l . I lişki lerdeki taşlaşmal ı , Yabanc ı l ığ ı . Bir y ı lda yiten gençliği. Her gün biraz daha kal ınlaşan bu alçı tabakasına aşkın bi­le işleyemediğini artık. Suskunluğu , korkunç susku nluğu .

Nedense , bu i l k gecikmenin baş ına kötü kakı lacağ ı önsezisi vard ı içinde. Sözgel imi , çocuğu neden yat ı rmamış , kucağ ında

611

Page 611: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

bekletmişti Ayşe? Neden, bunca karşıyken , içki içmiştD gece yan­s ı? Bu coşkunluk gösterilerinin aKında bir çeşit kibir, ne kibiri, püpe­düz bir kötülük yatıyo rdu sanki . Uzak duran, yüzleşmeyi kendi adı-na küçülme sayan b i r kin.

.

Çocuk büyürken , Ayşe'nin gövdesi oğlununkine kat ı l ıyor orta­da bu gelişen kinden başka Ayşe kalmıyordu. Yürü rken kucağı n­daydı çocuk , yemek pişirirken s ı rt ındayd ı . Hiç b ı rakmıyordu . Me­meleri , artı k yalnızca çocuğu na süt vermeye yanyordu, kollan ço-

, cuğunu sannaya, kasıklanyla bacaklan çocuğunu sallamaya, Do­kunulmamışlıkla, safhkla bedenini durmadan besliyordu , Etini - ka­!h ın ı - sütünü cömertçe çıkarıyor, gittikçe solgunlaşıyor, saydamla­'ş ıyor, solgunlaştıkça gözlerindeki suçlayıcı bakış , dudaklarındaki sert k ıvrımlar gittikçe art ıyordu. Önünde herkesin eğilmesl gere­ken bir kutsal - ana - anıtıydı artık Ayşe. Yanağı ndan makas ahna- / mazdı , memesl el lenemezdi . Ası l : konuşulamazdı .

Çocuğuyla arasıda özel bjr sevgi-dili geli ştirmişti : cik'li , cük'lü, pompom'lu , toştoş'lu , b ı'bı l l , pıt ırcık gibi üstelenen sessizlerle zen­ginleşen , özel bir anlam kazanan bir diL . Baba, (ben) bu dilin , bu iki kişi l ik evrenin d ış ındayd ı , "Hanimiş binbi limin mahallebisi?" diyor­du Ayşe. "Hanimiş p ıtnkm çorbası ?"

O günlerde öfkeye kapı imayıp akşamlan evde kalabi lseyeti , her keresinde, "Bu akşamdan sonra h iç gecikmeyeceğim, bu son" demeseydi , belki kapayabi l irdi aralarında açı lan boşluğu.

Gelgelelim Ayşe'nin bulunduğu yerde soluk alamıyordu artık. O ufak boşluğun kıyısi , iki adı m sonra korkunç bir uçuruma açılmış­t ı . Bocal ıyorı tutunmaya çal ış ıyordu .

Ayşe çok uzaklardaydı , erişi lemiyordu, gülümsüyordu, hak ve­riyor anlayışla karş ı l lyor, Evin Babası 'na yemek aymyordu . Başı­na bir şey kaktığ ı da yoktu . Çocuğunu Baba'n ın kucağına veriyor, öptürüyor, "Babaya da öğreteceğiz bizim dili , di mi kıtınk?" diyordu. "Saati bi r gelsin ! "

Ütünün, bulaş ığ ın , ev temizliğinin, çocuk y ıkamanıo , çamaşı r yI J<amanın , kocayla sevişmanin nası l belli b i r saati-vakti varsa, bu

612

Page 612: 4-Anne Hikayeleri

---====-��----===---"'"""""-===-�-====== Ayşe Haklı

gizemli dili öğretmenin de bir zamanı vardı demek. Beklemeliydi . Ayşe'n in yanı nda yaşam, yaygın bir sürede g�çerdi . Her şeye bol bol zaman varmış gibi . Saçlar 25 kere f ı rça!anı r, dişler ovu lu r, tah­talara 3 kere vuru lu rdu.

Camdan, uçsuz bucaksız bir k ı r koştu , gitti , Yolun solunu kıiıhmsi kahverengi tepler tutmuş. Dönemeçler

birbiri ni izliyor. Yolun ormana sapan patikayla birleştiği noktada, doimuşa

ağaçların serinliği vurdu. Gölgede ilerlemeye başladı lar. Bir ara ye­niden denizin kokusu geldi .

K ı rda, tahta masalar, tahta iskemleler, çimenlere çökmüş in­san yüzleri belirdi . Küçük yastıklar, büyük minderler, şi lteler, yaygı­lar, .hasıriar, ocaklar, soğuk su testi ieri , bira şişeleri , ağaçlara geri l ­miş hamaklar, top oynayan gençler, kağıt oynayan yaşl ı lar, uykuia­nnda bi�e radya dinleyen i htiyarlar, kuytu larda yürüyen sevgi li ler.

Hepsine genç, I<ınşıks ız bir k ı l ıf geçirmişti iki ndi güneşi . Ayşe, camdan bakıyordu. Şilebazinden bo! kollu bu luzlar, giy­

si ler, uzun basma ete�der giymiş kızlar koşuşuyol", zıpl iyor, top oy­nuyorlard ı . Ayşe, şaşJ<1r! gözlerle süzüyordu yaşlİların ı . Kocasın ın arkadaşların ı da böyle süzerd i . Garip bir ürküyle Hele kan lany!a geldiklerinde, birlikte türküler söylendiğinde, nas ı l baştan kat ı l ı r gi­bi yapıp, sonra usulca kendini çekiverirdi. Işte, yine öyle bakwordu. K imbil ir - kim - bunlar - bakışıyla. Herkes - benim - mutluiuğumu -

. bozmaya - hazır diyen orta-sınıf l<uşkusuyla ; duru yaz göğünü , cıvı l e ıv ı l yaz k ırım ağı rlaştıran, donduran, kendine zindan eden ezikli­ğiyle, sevgi leri hep üçe-dörde bölüşü , üçle-beşle çarpış ıyla.

Demin gözlerinin önünden bir çırpıda geçen eski , soluk şipşak­ların Ayşe'si işte: bak, başını eğmiş saçların ı f ırçalıyor bir sabah, bi r öğleüstü , tencereyi karıştı riyor, bir akşam, gözlerini k ıs ıp ipliği iğ­neden geçirmeye çalışıyor. Kocasından başka hiçbir erkeğin ÇlP­lakl ığ ın ı tan ımamış, tan ımayı ak! ı na ' bi le geti rememiş Ayşe. Şu genç kızları n yaşıtı ana Ayşe. Genç, güzel bir kad ın , eski karıs ı .

,.

613

Page 613: 4-Anne Hikayeleri

A7?-ne Hikayeleri

Gençliğinin diri , başıboş özsuyunda anlatı lmaz bir ağı rl ık duy­du . Sevecenlik kapladı içini. Belki de o dediği şey, baştan vardı Ay­şe'de, kendisi yürütememişti , tutup elinden götürememişti , gelişti­rememişti ; uzakta kal ı p e leştirmeyi seçmiş, taşlaşmış, onu sus­kunluğunda yaln ız b ırakmışt l .

Ve o şey, art�k ancak başka bJr erkeğin bakış 1cırıyia, el leriyle, ağı rl ığ ıyla canlanabi l ird i , kendini bulabi ıridi . Belki başka bir �rkekle seviştikten sonra soru l ar sormazdı Ayşe , banyoya koşmazdi , se:: vişmenin s ıcakl ığ ında uyumayı göze alabi li rdi . Hiç değıise bir sü­re .

Onu (karıs ın ı ) yabancı bir erkeğin kol larında gözünün önüne getirmeye çal ışt ı , k ıskanmak istedi , iç i yansın , aynld ıklanna piş:-. man olsuı istedi .

Yetinmedi : en güvendiği arkadışını koydu yüzü belirsiz erkeğin yerine. Alçı yine k ın lmıyordu. Çabas ın ın yoğunluğundan baka bir şey duyamıyordu.

- Bak Ayşe, dedi o zaman, şey diyecektim. Sen hakl ısın galiba.

614

• b

Page 614: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Ön söz

ÖNSÖZ Tomris UYAR

- Yemekten sonra açarız , dedi Anne . Konuşur, tartış ı rız hep birl ikte. Bi r karara bağlarız.

- Süha beyler geleceklerdi , dedi Nine. Izgarayı musluğun alt ına tuttu .

- Gelsinler. Yabancı mı Süha beyler? Anne gözlerin i kısmış, tabaktaki köfte leri sayıyordu. Herkese

ikişer tane düşüyor. Kıza üç tane de verilebilir ama Dede kızar. Her şey kararında o lmal ! . Köfteler, lokumlar, canerikleri öyle hemen bitmemeli . Kiraz bile olsa çocuğun tabağına bir avuç koymalı : ye- ' ter. Öyle herkesin teneereye çatal ın ı-kaşığ ım serbestçe dald ırd ığ ı gecekondu sofrası değil bu sofra. Çocuk öğrenmeli ve alışma!! kü­çük yaşta. Hakkına düşene boyun eğmel i . Koparıp almamalı . Öğ­renmezse, i le rde karşı laşabileceği kıtl ık y ı l larına nası l göğüs gere­bil ir? Daha da önemlisi al ışmazsa şimdiden, başkald ırır. Oysa De­de'yle Nine haksızl ıklara, yoksulluklara tat l ı l ıkla karşı koymuşlar­d ır. Ne o lmuştur sonunda? Daha ne olabili r? Selanik'in bir mahalle­sinden kalkıp ıstanbu l'da ev sahibi o lmaktan, b i r üst s ın ıfa kuru l­maktan daha büyük bir armağan düşünülebil ir mi? Dede'yle Nine ustal ıkla bölüşmüşlerdir bu armağanı ara larında. Eşyaian, malları , saatleri paylaşmışlard ı r.

Sözgelimi ikindi , Nine'nindir; onun saatleridir. Nine buzdolabı-

615

Page 615: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -----------"==----­

n ı açar, k ışsa portakallan eller, sayar; yazsa domatesleri . Hepsini birer birer ç ıkarır dolaptan, yumaşamışlan , düşmüşleri , çürümeye yüz tutmuşları ön s ı raya al ır ; d iri leri arkaya iter. Böylelikle dolabı zamansız, Nine'ye sormadan açanlar, bu saygısızl iğı gösterenler, hiç değilse önlerine i lk gelen yemişlerle sebzelerden almak zorun­da kalacaklardır. Denge bozulmayacakt ır. Dolap yerleştirme töreni böyle bir gözdağıdır işte. Ancak akşam yemeğindaki haklarını ikin­di üstü kullanmak isteyen bir çocuğa -o da çocukluğu gözönünde tutularak ve yalnız bir kereye özgü olarak- diri bir domates uzatı la­bi li r geri lerden, gönülden koparsa. Yoksa evde her şey bir gün son­ra, üç gün sonra, hep pörsüdükten , sarardıktan sonra yenir. ,

Akş,-,m saatieri D ede'ninçji . O yüzden Nine, tabağ ı Anne'nin elinden ald ı , sofraya kendi taşıd ı ve kocasın ın önüne koydu. Ona sundu. Köfteleri paylaştır ımen, yağ lekeleriyle dolu önlüğünün ce­bindeki kocaman anahtar destesinin ş ı ng ı rt ıs ı duyuldu . Evdeki, hangi gizemli köşeleri açıyordu bu anahtarlar? Kimse tamtamına bi lmezdi . O yüzden ü rkünçtü belki . Akide şekerine, yastık yüzüne b i le ki lit vurulan b ir evde hangi anahtarm ne işe yaradığ ı kestirile­mezdi ki . Bilinen tek şey, anahtarlardan birinin, Ninenin, yatak oda-s ın ı açt ığıyd ı . .

Dede'yle odaları m ayı rmışlardı çoktart Dede, önceleri zarif ve kültürlü bularak istettiği bu yabancı kadmın (Selanikli oldukları hal­de akraba değildi ler) pasakl ı l ığmdan, daha i ik günlerde tedirg in ol­muştu. Gerçekten de bu kadında erdemlerini bile kötÜye kul lana­bilme gibi al ış ı lmad ık bir yetenek vard ı . Bektaşi bir ai leden geldiği için umursamaz ve dağ ınık; tann-tanımazl ığı bilinçte benimsediği için h ınzı r ve alaycıydı . Kendine güvenirdi ve kayıtsızd l . Sürmeleri gözaltianna bulaşırdt Kocasıyla ilk gittiği baloda takma Iülesi düş­müştü. Patiska gömleği 'hep sarkardı entarisinin altı ndan. Zaman­!qı sevi hnedikçe , göğüsleri de küçülmüştü , s ı rt ı kamburlaşmış , f ransızcas i seyre imiş , ezbere bi ldiği ş i i rl eri ve keman çalmayı u nutmuştu. U nutmadığ ı tek şey Rumeli' li o lduğuydu. Tiks in i rd i Anadolu'lu lardan. "Geçenler geçmiş, kaymak tabakası Rumeli'de kalmışt ı . Avrupa'da yanLıI Selanik'te kaçgöç yoktu o yı l larda evet. Peçeymiş, yok cara girmekmiş . . . Rumlarla Yahudilerle içiçe yaşar-�

616

Page 616: 4-Anne Hikayeleri

Önsöz

lard ı . Kadın larla erkekler dostluk edebi l ir lerdj rahatça. Çünkü Av­rupatllyd ı lar. Iki çocukla yetinmeyi bilirlerdL Bu "istanbo! askeri" gi­bi kab as aba davranmaz, gece yatıs ına kalmaz, ansız ı n çık ıp bir yere yemeğe gitmezlerdi ; en yakınlarına bile. Yok canım, kabalar geçmişti Anadolu'ya, seçkinler RumeJi'deydL Torunu bi raz benzi ­yordu kendisine; doğru. Bilekleri inceydi, teni beyazdı ama kalkıyor bir Anadolu'lu gibi işe s ıvamyor, o bi leklerle güzel im Çekoslovak işi ağır karyo lalan yerinden kaldı rıyor, altların ı silip süpüruyordu: "Çe­tin ceviz.�' Nine, di l ini düzeltmemiştL lnatla savunurdu bozuk şivesi­ni. Anadolu'luyu küçümsemek için en uygun deyimleri Rume li ağ­z ından seçmekte titizl ik gösterirdi : "Kazdağl ı " derdi . "Okumaktan yazmaktan, şimdi geiir bağ kazmaktan.ii Kinini bi iemekle geçiriyor­du art ık günleri ni . I ncecik, i htiyar b�caklanyla odadan odaya dur­maksızın dolaş ı rken, dolaplan açıp kaparken, makbuzlan düzene koyarken, oyalan , yazmaları havalandır ı rken anahtar destesinin ş ıng ı rt ıs ı yayı l ıyordu eve; sahibinin varl ığ ın ı , ege menl iğini haber veriyordu. Dişi liği tükenmiş, ev kadınhğı hala süren bir i htiyann tek süsüydü.

Çünkü sinemalara, tiyatro lara, operetlere, terzi Sabri 'ye takım e lbise rsmarlamaya, iyi konuşmaya, güzel k ıravatlara ve güzel ka­dınlara tutkun, yaşlanmak bi lmeyen bir erkek olan Dede içi n tek Çı­kar yol kalmışt ı geriye : iki çocuk peydahlamak ve anahtar destesini

i karıs ın ın el ine vermek. Dişi l iğinin ldUdini geri veri rken, odaları ayı- . n rken, onu kendi namusuyla bağlamak ve titiz bir rah ibe gibi so­rumlu kı lmak evin gidişinden. Bu s ımsıkı i şbirliğinin gevşediği anlar olurdu. B i r zeytinyağı tenekesi zamanından önce açı l i rd ı sözgeli­mi , havagazı makbuzu yüklü gelirdi bi r ay: işte o zaman ikisinden biri evdeki lerle kısa süreli bir anlaşmaya girebi l i rdL Toruna bir por­takal kopard ı gönülden, damada yeni bir göm'lek armağan edi l irdL Yine de ilk seçilen ortak, Anne olurdu çoğunluk. N ine'nin becerik­sizliğini , tembell iğin i kendi çabasıyla örtbas etmeye çal ıştığ ı için , pişi rdiği çeşit çeşit yemeklerle Dede'yi hoşnut edebi ldiğ i , eve bağ­layabi ldiğ i için .

I şte şimdi de telfışll gözlerle sofrayı süzüyor, bir eksi'k o lup ol­madığ ına bakıyordu . Gidip Baba'yı çağıracakt ı birazdan . kayınba-

617

Page 617: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

ba sofrasın ın dayanı lmaz baskıs ından kaçard ı Baba. Katıfmazdl . Ama b u gece mutlaka gelmesi gerekiyordu : Kızın ın geleceği tartı­ş ı lacaktl . Ya geımezse? .. Anne, her zamanki korkakl ığın , çaresizli­ğ in yüreğine yerleştiğini duydu . Bunca yı l l ık koşuşturma, el ulaklI­ğ ı , küçük hizmetçi l ik boşa gidecekti o zaman. Öyle ezik büyütül­müştü ki , parlak zekas ın ı , coşkun içgüdülerini tanıyamamıştı bi le . Gerçi yüksek öğrenim görmüştü . Dede'yle Nine, kendi lerinde ek­sik kalan fransızeayı kızların ın tamamlaması için ellerinden geleni ardlar ına koymamışlardı ama bunca emek, bunca masraf'Ineye ya­ramışt ı? Çoc,uk doğurmaya, yemek yapmaya, herkesi uzlaştırma­ya. Anne, kendinde eksik kalanları Kız' ın tamamlayacağına inanı ­yordu . Bu gece o yüzden önemliydi . Onun için de önemliydi . K ız okuyordu , çok iyi okuyordu doğrusu. Ama buna okumak demek mi daha doğruydu, kaçmak demek mi? Kimseye sokulmaz bu çocuk. Kapanır odasına okur. Burnu da nası l büyük Nine'yi bi le azarlar s ı­ras ı nda. Neye güveni r? Yol parası veri lmezse yürür; istemez. Harçl ı k nedir bilmez. Düzenlidir orası öyle, dürüsttür, ama bir gün bakarsı n sözgelimi i 8.30'da geleceğim demiş (ki hep dediği saatte ge li r) , kalkmış 2i .30'da gelmiş. Yani ürı<ütür. I şte şimdi oturmuş • sofrada t ı rnaklar ın ı kemiriyor. Dede k ızacakmış , umurunda bi le deği L . .

K ız terliklerini ç ıkarıp atmış , c ı l ız bacakların ı uzatmıştı masa­n ın öte yanı na. Geleceği konusunda karar çı l ınacakmış. O, küçü­cük yüreğiyle bu gece ası l temeldeki sorunun çözümleneceğini , iki ucun (Dede'yle Baba'nın) uzun süredir sessizce sürdükleri gergin- . liğ i giderecekleri Ai sezmişti . Olanakları , yeni geli r alanları tüken­miş , bitmeye, çökmeye yüz tutmuş bir evin ayakta durabitmesi için bi rşeyler i stenecekti kendisinden . Geleceğini konuşmak özrüyle. Uzlaşmaz uçlar bi le bi raraya geleceklerdi . Çoktand ı r gözden Çı­kard ığ ı damadına kucak açacaktı Dede. Gerekirse. I lk adımı ken­disi at�cak kadar alçakgönü!lüydü de. Ne de olsa çokluğun düzeIti­ci gücünü bi l irdi . Oniki kardeşti ler. M ahal le aralarında yırt ık donla oynadıkları günleri unutmamıştı daha. Şair ve avukat olan babala­nn ın , kat ı , ilgisiz bakışlarla süzdüğü bu perişan çocuklan cahi l ana tek baş ına büyütmüştü sayı labi l ir. Ama o acı ları , o yoksunluklan bir daha yaşamamak için yeterince savaşmıştı Dede. Alt ı ıarda kalkıp

618

, i . \�,

Page 618: 4-Anne Hikayeleri

işe gitmişti , gece yarı larına kadar çal ışmışt ı . O yüzden biriktirmişti belki , "gayrımenkule" yatırmıştı her kuruşunu. O yüzden evinde bir köftenin fazla yenmesini hoşgörmezdi . Oysa nası l hoşgörü lüydü d ışarıya karş ı . Tatl ı konuşurdu , yoksu l ları sevindi ri r , zenginleri

_ . yoklar, gönlünce gezer eğlenırdi . Hem de cebinden tek kuruş har­camadan. Ne de olsa, Rumeli toprağında dayanışmanın , bi rbirin i gözetmenin bütün o lanakları yeşeri rdi kolayl ıkla : yard ımlaşma, dayanişma, "biraderlik."

Damadına gerçekten bel bağlamıştı başlangıçta. Varsın Kara­denizli' olsun, babası yirmi yı l mebusluk etmiş ya -köylü möyıü. Der­ler ki adamcağız oğlunu Isviç're'de okutabi irnek için Köylü cigarası içmiş, asl ın ı hiç gizlernemiş, yürekliymiş. Sözgelimi güya maliyeci Cavit beyi evinde saklamış da Gazi'nin akl ına bi le gelmemiş onun evini aratmak. K ısacası , o da kendisi gibi savaşmış hayatın ı hayat yapabi lmek içi n. Oysa damada ve öbür gençlere neler sunuldu? · Kendiliğinden? K ı l ların ı kıp ırdatmadan e lde edebi li rlerdj i stedikle­rini. Edebi lenler, başarı l ı o lanlar, etti ler de. Kolej'de müdürlük, ban­kalarda genel yönetim kurulu üyelikleri , sonraları Ereğli Demir Çe­lik'i n hisse senetleri . . . Bakanl ık .

Baba, bu tatsız toplant ıya kat ı lmak için merdivenleri çıkarken düşünüyordu : Pek mi haksızdı Kayınpeder? Türkiye'nin ayağ ına Avrupa'yı geti rmek için d ışarıya gönderi len i lk "harika çocu'k­larıldan kaçı "başarı l ı" o lmuştu? Gerçekten? En yeni sanat akımla­r ın ı izlemişlerdi , Rimbaud okumuş, Gaugin sevmiş , ince hastal ığa yakalanmış, salonlarda felsefe yapmışlard ı kendi lerinden beklen­diği ölçüde. Yakup Kadri beyin deyimiyle halka, köylüye u laşmak, onu eğitmek, onunla elele vermek ortak düşleriydi . Oysa dönüşle­rinde, konservatuarda müzik ya da resim öğretmenliği ya da uydu­ruk bir hukuk müşc;ıvirliği, bi r müfettişlik bekliyordu onları. Işin kötü­sü , eğitmeye çal ıştıklarıyla, i lişkiye girdikleri kimselerle hiçbir ortak yanları kalmamışt ı . I stekleri d ış ında koparı lm lŞ lard l toplumdan . Başkaldı rmay ı öğrenmişken , gel ip ufacık bir halkası olmuşlard ı bürokrasinin. Yapı labi lecek şeyler s ın ı rl ıyd ı : 8 9 Fransız Devrimini bi le görmemiş Markiz Pastanesi'ne işgalci bi r Alman askeri sertli­ğiyle gi rmek; Park Pastanesi 'nde akşamüstleri (pastaneler döne-

619

Page 619: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri --===--===='=-----------­

miydi.) bol kre mah peşmelba yerken, Yahya Kemal bey'in tarih de­dikodularına kulak verip esnemek. Sonra sağ köşede, bahçeye açı lan kapın ın ağzındaki masada oturan Ingi liz Kemal Esat' ı n "so­luk kesici" serüv�n lerin i din lemek sıkıntıyla ; Küçük Moda'da birlik­te bir kotra gezintisi içi n gün kararlaştı rmak (semt adları da bu uz­laşmazl ıkları ortaya koyar gibiydi , alay eder §ibiydi onlarla: Küçük Bebek, Küçük Moda, Şifa, Belvü . Yaz akşamları TOdori , kış ak­şamları Cumhuriyet Kahvesi . Dede Efend i söz konusu deği ldi ; Selahattin P ına(a da yoktu lar pek. Varsa yoksa Osman Nihat) . i

Bunlar yetmezse daha da i leri gidil i rdi . Peyaml Safa'nın ünlü ruh çağ ı rma toplant ı larında - ış ıklar bir ara yandığında- Reşat Nuri bey'le kısa bir söyleşi h alk kültürü konusunda. "Natürmort'larındaki devrik karpuzların can l ı l ığ ıyla ü nlenmiş bir dostun yal ı s ında Falih R ıfkı bey' le, o raya fransızca sözcükleri n bol bol serpişt iri ldiği bir tart ışmaya girmek k ıyasıya. Boyun eğmemek. Omleti bıçakla kes­rnek, eti elle koparmak, gürültüyle sümkürmek. Bu aradaufak me­mur ayl ığın ı yetire memek ve Hüseyin Cahit muhalefeti .

"Yeni kurulan partiye g irmek için bas,kı da art ıyor," diye düşün­dü Baba. Beyoğlu'nda kürtajdan para kazanan bir doktorla bir karta-: siyecl ayarlıyorlardı bu işi . Herkes koşuyordu yeni partiye, yeni ge­çim kaynağına. Kay ınpeder öncülerdendi . Ama ikinci bir kopuk luk göze al ınamazdı artık. Yeni ödünler verilemezdi. Baba, adı gibi bili­yordu bunu.

- Evet, diye sözü bağladı Dede. Demin de söylediğim gibi , bil i­yorsunuz çoktanberi yeterince çal ışamıyorum. (Sözün burası nda Süha bey'le karıs ına bakt ı : kahve içiyorlard ı . Anne, kapın ın yanın­daki iskemleye i l işmişti , bir şey istenirse hemen fırlayacaktı.) Evet ast ım bindird i . Anjin dö puatri n keza. Bari , diyorum el imde kalan beş-on kuruşu yerli yerinde harcıyayım. Ai lenin köklü geçmişi bunu bekliyor bizden. Yeni yetişenleri düşünmeliyiz önce, değil mi efen­dim?

- Şüphesiz, dedi Süha bey kimsenin bir şey söylemediğini gö­rünce.

- Efendim, sorun şu. Elimdeki cüz! miktardaki parayı (bi r de ce-

620

• h·

Page 620: 4-Anne Hikayeleri

----------------------------------=---- Önsöz

naze masrafım için ayırd ığ ı m var ayrı bi r zama) nas ı l harcayaca­ğız? Nerede? Kısaca, bizim torunu iyi bir okula mı yol layacağız yoksa ona çehiz mi · düzeceğiz bu parayla?

Uzun bir sessizlik oldu . Sonunda dayanamadı Anne : - Okusunbence, dedi . Iyi bi r ol<ulda. Dil öğrensin . - Yalnız iy i oku l , iyi giyim-kuşam ister. Başka masraflar da ge-

rektirir yani . '

- Ben dikerim, dedi Anne havaya garip bir makas çizerek. Ben biçer, dikerim, iki etek, dört bu!üz yeter de artar bi le. Değiştiri r de­ğiştiri r giyer. Geçen yıl diktirdiğim paltoyu da veririm. Zaten giyim­de kuşamda gözü yoktur pek. Annemle benim eski lerimizi günde­likçiye verip uydurtuyorduk onun üstüne göre. Iyi bir rastlantı : hepi­miz 35 numara pabuç giyeriz (Süha beylere baktı) . Bizim eski pa­buçları giyer kızım.

- Kültürlü kadın her zaman geçerlidir, dedi Baba. Bence de oku­sun. çal ışs ı n sonra . Serbest olsun .

- Ezilebii ir belki, dedi Süha beyin karıs ı . i l k konuşuşuydu . Oku­mamış, ama sezgi leri ve içgüdüleri güçlü bir kad ındı -yani o iyi gi­yimli kızlann içinde . . .

- Ezi lmez. ezi lmez , dedi Anne. Çok çal ışkand ı r, ezi l mez. - Zengin bir koca da kötü deği l ama, dedi Dede şakayla. Bir mü-

hendis, ya da bir doktor. - Araba!! bir damat hepimizi gezdirir arabasıyla, dedi Süha bey

gülerek. - Zayıft ır kızım, diye iç çekti Anne. Maden mühendisleriyle Zon­

guldaklara falan gidemez. Doktorların da saatleri vakitleri belli de­ği L .

- Herkese veri lmez e lbet, dedi Dede. Iyi b i r düğün yapsınlar. - Okusun, dedi Nine. Okursa zaten iyi bir kısmet bulabil i r. Iyi bir

k ısmete de çehiz gerekmez . Yani okumakla , bir taşla iki kuş. Küçük. kız, t ı rnak yemeği sürdürüyordu. Ödeşecek vakti çok-

tu .

62 1

Page 621: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

ÖMÜR Tom ris UYAR

KAlıN B I R M U ŞAMBA, eski kalm bir yağmurluk nas ı l terler yağmurda, nas ı l buğular çıkarır, içindeki yün renkleri , kumaşlar na­. s ı l birbirine karış ır da a lacah , hüzün!ü bir şey olur, işte tam öyle ağ-

. l ıyordu . .

Hanm merdivenleri ne i l işmiş, bir e liyle trabzam tutuyor, öbür elinde kırmızı bir n�ylon torba var. Sıkı sıkı yapışmış. SEVDIK yazı­yor torban m üstünde , arl<alanndaki si l ik çizi lmiş bir mağazadan hep birl ikte giyinip yeni çıkmış bir ana-baba-çocuk resmi var.

i Kapıcı , bir saattir gözlüyor kadım. iri yan bir kadın. Gözleri me-

nevişii ; zaten gözleri o lmasa, erkek dersin . Elleri yassı , nasırl ı . Sırt ı kal ın, boynu küt, göğüs kafesi geniş ama meme, bel arama. Kalça­ları o lsa, hiç değilse "şişman karı" diyeceksin, o da yok. Çuval gibi bir gövde; biri ' getirip basamaklara atmış. Pazen entarisinin alt ına bir pantolon geçirmiş . Pabuçları sivri topuklu, yenik, eskL Çok çok ağl ıyor, hiç kesintisiz, ağladıkça artıyor istediği . Bunlara mı ağl ı ­yor? B ir derdi mi var? Cengiz beyi aradığına göre? Cengiz beyle ne işi olur bunu n? Adam hesap uzmanı . Kibar adam.

Ağlamaktan, etl i dudaklarının çizgisi si lindi . Boyanmaktan, si­l inmekten rengi kaçmış boz bi r leke oldu ağzı .

Daha tuhaf ı , kendi kendine konuşuyor boyuna, söyleniyor. Hem soruyor, hem karş ı l ığ ını kendi yapışt ı rıyor hemen .

622

• h,

i

Page 622: 4-Anne Hikayeleri

---------------= Ömür Biter Yol Biter

-Geldin de ne oldu? diye sordu kendi kendine. Sulamad ın iş-te .

- Olsun , beklerim, dedi yine öfkeyle. - Akl ın tam deği l senin kızım. Herkes söylüyor ya. Kalk Sarıyer-

den Yeşilköy'e git, oradan Gaziosmanpaşa'ya, sonra gel Kara­köy'de bekle dur. Herif ne diyecek gece.

- Olsun , bir dayak daha yerim. Yoo niye yiyeyi m? Dönmem eve, anarnda kald ım derim .

.;, I nan ı r m ı? Seni kimselerin barındırmayacağın ı b i l i r. Ondan değii mi tafrası? "Üvey ablana git, ben seni geli r al ır ım Pazar'a" di­yor. Gidiyorsun. Ne oluyor? O akşam dışarda i şleri var, dönüyor­sun kös kös eve. En küçük bir şey olsa, herif basıyor dayağ ı .

Annemin e li ayağı tutmuyor , y�rleri s i ld im, evini temizledim, derim . Hem başka şeyler de söylüyor herif arası ra. Güzel sözler edip gönlümü almıyor mu? "Allah var bak, temiz kad ıns ın , idareli­sin. Değdi seni meyhane köşeleri nden kAurtarmama, kız ına sahip çıkrnama doğrusu .. Iyi bakıyorsun bana Allah var. Bankaya senin adına nesap açt ı rd ım. Unutma, ben ö ldükten sonra kimseler gö­zetmez senin hakkın ı . . . " Bunlan demiyor mu? Gü lüp k ıç ıma bir şaplak atmıyor mu? Şöyle, seviyormuş gibi sanki?

- Neden sevsin elin herifi seni? Sevilecek neyin var? Kim sevdi seni şimdiye kadar? Onüç yaşında recide çal ış ı rken akşamlan pe­şir:ıden ayr ı lmayan Hasan mı? Temizliğe gittiğin doktor mu?

- Hasan'ı ben sevdim çocukluk, onu katmayal ım araya. Doktor­dan korktuğum için hayır diyernedim. Eve dönmek istemiyordum. Gerisi ne olursa olsun. Hem çocuğu da ald ı rtt ı ; her şey, h iç olma­mış gibi oldu. Kızmıyorum artık doktora. Kimseye k ızmıyorum, be­ni kurtarmasınlar artık, yeter. B ı raksın ıar, yerime al ışayım. Yedi re­miyorum.

- Herife de kızma öyleyse; Neye h ı rçınlaş ıyorsa, yapma onu. Ne diyor? "Elin de ağı r k ız ım senin , kafan g ibi . Sinir b ı rakmazsın sen adamda. Bir saatte bir mendil kaynat ırs ın , temiz olur ama bir saat sürer. Şöyle karşıma geçip bir kadeh bir şey atmazsın."

623

Page 623: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

- Ne yapayım ama? Unuttum. Sonra karşıs ına otursam ne ola­cak? Herif sabahtan başl ıyor vermuta. Vermut yoksa. Likör. Mobil­yac ılar hep böyleymiş. Akşam geldiğinde bir şeyi görecek hali mi kal ıyor? Dönüyor k ıçmı , uyuyuveriyor. Mezeler hazırlasam ufak ufak, kızartma, amerikan salatası , küçük köfte falan belki ama heri­fin istediği bir tas çorba.

- Daha iyi ya, kolay, uğraşma istemez. - Ahşmamış ım. Değişti remiyorum kendimi. - Atamanyaya nas ı l alışacaksm peki- Kızınm evine? - Orasi son yerim benim. (Bak, senden başka kimsem yok ab-

la.) Kız ım çağ ı rıyor beni . "Gel anne ," diyor, "gel de torununa bak. B ı rak o sarhoşu, son günlerin rahat geçsin burada." Gelmem mi kı-

.' zım? Gelmem mi yavrum? Sen beni çağı rı rs ın da gelmem mi? AzI"7 c ık s ık dişi ni . Bana güven sen .. N e yapıp yapıp geli rim. K ı reşlere, verme çocuğunu. Zaten kocan Alman; verme. Ben bilmem mi ana­,sız büyümenin zorluğunu? Dediler bana, anam ben bir yaşmday­ken bir herite kaçmış. Babam, sırf bana kalsı n baksm diye o cadıyla evlenmiş. Ama o lmadı i şte� çalrşt ı rd ı lar, okutmadılar beni.

- Senin akl ı n yarım kızım, ondan okutmadı lar, okuyamazdm ki .

- Belki doğrudur a�la. Yediremiyorum kendime. Anamın kaçı­şmı, beni b ırakışın i da yediremiyorum aynen. Bir ana, el kadar kızı­m sevmesin . . Yavrum bekle, Cengiz bey i şi bir düzeltsin,\ge lece­ğim yanma.

- Sen kızı bırak şimdi benle, ablanla konuş. Bugün neden gittin ana m görmeye, bunca y ı l son ra?

- Daha kızımm mektubunu al ınca düşmüştü anam akl ıma. Bel,:, ki o da çağı rıyordur beni . Gitmeden bir helallaşal ım dedim.

- Ne oldu peki? - Kalkt ım önce Yeşilköy'e gittim abla. Anamm o kaçtığı a dam-

dan olan çocuğu Yeşi lköy'de h avaalanında çal ışıyormuş. A dresi ondan alayım dedim. Yüreğim gümgüm atıyor. Atladım minibüse ,

624

Page 624: 4-Anne Hikayeleri

-��--------=--- Ömür Biter Yol Biter

kardeşimin oraya gidiyorum. Kardeşim sayı l ı r ne de o lsa, ana bir.

Adam iyi karş ı ladı beni hakçası . Benden iki yaş kadar küçük, yani 50 civarında. O okuyabilmiş. Memurmuş. Annemizin adresini verdi , Gaziosmanpaşa'daymış ev. Sokağın adın ı yazdı , köşedeki bakkal! bi l� çizdi I ki bu labi leyim, şaşırmayayım.

Yolda, bir tatl ıcıdan anama baklava aldım. Alamanya'ya gidi-yorum ya.

Ihtiyar bir kadın açt ı kapıyı . - Kimsin? dedi . - Müzeyyen anacığ ım, dedim, atı ld ım kollarına. O da sarı ldı ,

gözleri doldu : - Neden geldin? dedi birden . Korkmuş gibiydi . - H iiiç, dedim, Alamanya'ya gidiyorum. K ızımın yanma. Oralar

da burası gibi pahal ıymış. Bebeğine bakacağım. - Evlendi demek k ız ı n ! dedi içini çekerek. Zaman nas ı l geçi­

yor. Gitti , terlik getirip ayağıma uzatt ı : demek gece kalabi leceğim .

burada. Cengizbeyi yarın görürOm art ık. - Buyur, dedi , buyur içeri Müzeyyen. - Bir Almanla evlendi . B izim lokantada tan ışmışlard l . - Adı ne kızını n? - Mübeccel anacığ ım, dedim. Senin adın ı verdikti . - Sağ ol kız ım, dedi . Adresimi nereden buldun peki? - Fikret bey verdi , dedim : - Bu Fikret de b i r tuhafoldu . Iki yaşl ı kad ın neler konuşur, onları konuştuk işte. - Hadi güle gÜle, dedi sonra. Yolun uzun. Dönüşünde belki gö-

rüşürüz yine. •

625

Page 625: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­- Bak bacı , Cengiz bey işte ! dedi kapıcı . - Peki hanımefendi ama baştan anlatsanız, dedim. - Karışt ı rıyorum, deği l mi Cengiz bey? Akl ım yar ımd ı r zaten. - Yoo, siz anlat ın , rahatça şöyle. - Efendim temizl iğe gittiğim doktorun çal ıştığı handa bir çaycı

vard ı , geceleri küçük bir meyhane işleti rmiş . Beni h izmetçi l ikten kurtarmak istedi adamcağız, iyi yemek y�pt ığ ı mı duymuş doktor­dan, daha doğrusu doktor bey söylemiş kendi leri.

- O bey de sizin yan ında çal ışmanızı istemiş anladığ ıma göre. Meze haz ırlamanızı falan.

- Evet efendim. Meze haz ırhyordum. - Yani lokantaya ortak gibi bir durumunuz yoktu. - Yok efendim, kimse ortak olamazdı ki , hep birlikte yeyip içiyor-

duk, garson vardı bi r tane, bogaz tokluğuna çal ış ıyordu. Müşteri ler borç takıp' gidiyorlard ı da yine ses çıkarmıyorduk.

- Sonra o beyle evlenmişsiniz galiba. - Evet efendim. Bir de kızımız oldu , MÜbeccel . Şimdi Alman":

ya'da. - Peki kocanız nerede? Yani nereden bulabili riz? - Bir akşam gelmedi efendim, sonra hiç gelmedL Kayıplara ka-

rışt ı . Ben yeniden evlendim. Bir mobilyaeıyla. - Peki Müzeyyen hanım, siz o ara hiç imza verdiniz mi? Hatırla­

maya çal ış ın lütfen. Lokantanın sahibi olarak? - Kocam kaybolunca hesaplar benden aranırdı tabi i . Belki ver­

mişimdir. - Beyanname veri lmemiş, vergi ödenmemiş. Almanya'ya git­

mek için başvurduğunuzda çıkmış ortaya bunlar. El l ibin l i raya ya­km vergi borcunuz var, öyle görünüyor. Ödemeden çıkamazsın ız yurtd ış ına.

626

Page 626: 4-Anne Hikayeleri

----------------- Ömür Biter Yol Biter

- Ama neyle ödeyeceğim? Hiçbir şeyim yok ki benim . Sorsun-lar.

Ağlamaya başlamıştı yine. - Sizin için fakir babası dedi ler Cengiz bey, bir yol yok mu? - Anka.a'ya gideceğiz, dedi Cengiz. Danışacağız dostlara, so-

rup soruşturacağ ız. Siz de geleceksiniz benimle. o: Gazanfere bilet a layım bu akşam için. Iki kişi l ik. - Beyefendi bi liyor mu? Yani gideceğinizi? Şimdiki eşiniz? - Izin verdi efendim. Gözün arkada kalmasin , dedi . - Siz izin verdiğine i nanıyor musunuz? Sonra bi r şey çıkma­

sın? - Yoo çıkmaz, ev onun ; geç ge liyor zaten bir aydanberi . - Öyleyse gidelim hemen . Adnan' ı , Yusuf'u , eski Mü lkiyel i leri

bulal ım. Belki de Bakanlar Kuru lu'ndan karar çıkart ınz. Şunu unut­mayın yalnız hanımefendi . Bu, biraz da benim işim oldu . Yalnız si­zin ad ın ıza uğraşmıyorum yani . Yol para lann ı böıüşürüz. Sonra ödersiniz 1bana. Kazandığ ımızda. Almanya'dan yollars ı nız.

- Her ay yollarım, her ay ne isterseniz yollanm. Çünkü akhm ya­nmdı r benim Cengiz bey kardeşim. Her ay yollamazsam unutu­rum.

- Ben eve bir telefon edeyim, dedi Cengiz. Haber vereyim. - Bir şey soracaktım Cengiz bey kardeşim. Şey . . . ayıp olacak

ama. Bezmişim ben anladın ız mı? Devlet beni koyvermezse dışa­n, toru numa bakamayacaksam, bir vesika versi n bari diyecektim. Uzun sürer, o kadar parayı h iç toplayamam ama belki bi r kısmın ı , hani bağışlatacak kadarın ı . . .

627

Page 627: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

AVCI Yaşar KEMAL

Hamit'e dağ ıyla Anavarza arası geniş, düz bir ovadı r. Savrun çayı Cephan nehri ne tam Anavarzanın dibinde karış ı r. çayın Cey­hana karışt ığ ı yerden ta Vayvayl ı köyüne kadar bir sazl tk uzanır. Ağcasaz. Hemite dağ ı , AnavalLa, Vayvayl l arası na günün her vak­tinde bir boz duman çöker. Daha doğrusu, incecik bir sis değil de bir dumanmı� gibi tüter.

Ceyhan , Kesikkelinin orada ikinci bir gölcük yapar. Ceyhan SI.,J­.yuyla bu gölcük arasında bir ada kal ı r. Dümdüz, ci lal ı mermer gibi düz, kapkara bir toprak parçasıdı r bu. Kışın bu gölcüğün yüzü ya­ban ördekleriyle dopdolu o lur. Suyun yüzü ördeğe keser�

Yol larda toz, diz boyudur. Toz kırmızı demir gibi yanar. Ağca­zasın kıyı larında taptaze, pır ı l p ın l bir yeşil , serin sazlar vard ı r. Bu sazlara berdi derler, gökberdi . . . Berdinin kahverengi başağ1. suya doğru sarkar . . Berdiden berdiye örümcek ağları geri lmiştir. Örüm­cek ağlan yapış yapışt ı r. Ağların kalı nl ığ ı bir iplik kal ın l ığ ı kadardır. Sarıca arı lar sazlara kocaman, yeşi le çalan, gümüşi peleklerin i as­mış lard ır. Peteğin üstünde döner dururlar. Her b iri bir karı nca gi­bi . . .

Ağcasazm kıyıs ına e v kuru lamaz. Kurulursa d a burada i nsan yaşamaz. Sivrisineğin türlü�ü . . . Zeh i rlisi , z�hi rsizi . . . An oğu l veri r gibi . Tüm gecede, her bir yanda arı oğul verk gibi . Zehirli sıtma bir-

• h

628

Page 628: 4-Anne Hikayeleri

-----=-------------------------=-------- Aveı

kaç gün içinde götürür adamı . . . Ağcasaza yak ın köyler de vard ı r. El li si nden yukarı adam göremezsin .

Kal ın , simsiyah kolları her zaman açıkt ı . K ış yaz öyle. " KıŞ yaz çiftesini al ı r Ağcasaza, Ceyhan suyunun gölüne ava giderdi . Av­dan bir hafta, iki hafta gelmediği de olurdu . En çok, kaybı .üç hafta sürmüştü. Bir hafta, iki hafta sonra yüzü solgun, üstübaşı tepeden · tı rnağa çamura batmış olarak gelirdi . Karısı onu kapının önünde Çl­n lçıplak soyduktan sonra içeri a l ı rd ı . Daha çamaş ı rların ı bile giy­meden ç ır� lç ıplak, köşeye seri lmekte olan yatağın başında dimdik durur, yatak seri lince kendisin i ölü g ibi atar, hemencecik uyurdu .

. Kipırdamadan bir gece iki gün böylece üyurdu. Ikinci günün akşa­mında uyanı r, gözlerini uzun uzun ovuşturur, sonra kalkar yemek yer, ondan sonra da tüfeği ni temizlerdi .

Avdan gelmişti . Deri n uykudaydl . Daha uyanmasına beş saat vard ı . Kad ın , yatağ ın baş ına döndü, kocası n ı i ki e l inden tutup oturttu . Bağ ı ra bağ ı ra : "Muslu , Muslu uyan! Çocuk ölüyor, uyan!" dedi .

Sonra h ı nçla e lleri bı rakt ı . Muslu , ö lü gibi yatağa düştü . Kadın çocuğun başına gelip oturdu . Yumulüp toprakta zangır zangır titre­mekte olan çocuğu yaşlı gözlerle seyretmeğe başlad ı . Sonra ağla­ması arttı . Sesi gittikçe bir çığlık hal ini ald ı . çocuğu topraktan kuca­ğına al ıp d ışarı ç ıkard ı . Dışarıs ı çat ı r çat ır yanıyordu. Ortal ığa kur­şun gibi ağı r, soluk ald ırmayan bir güneş çökmüştü. Güneş aHında bir o yana bir bu yana gitti . Sonra oradan oraya koşmağa başladı . Tarlaya gitmemiş bir ik i kadın onu böyle deli g ibi dönerken gördü-

. ler. Kolundan tutup içeri çektiler. Biraz öğütledikten sonra b ı rakıp gitti ler. G itrneğe gitmezlerdj ya köycülük hali bu, çok işleri vardı . .

Kadın gene eskisi gibi ateşler içinde titreyen çocuğunu kucağı­na almış, öyle kalakaldı . Sonra çocuğu yere koydu. çocuğun sı­cakl ığ ı onu yakmıştı. Bir de dil i damağı kurumuştu kifH ışımla yerin­den kalkt ı , geldi Musluyu el lerinden tutup var gücüyle çekti. Ağzını Muslunun ku lağına koyup olanca sesiyle bağ ı rd ı :

"Musluuu ! Muslu ! Musluu! Çocuk ölüyor, Muslu ! Uyan, Mus­lu !"

629

Page 629: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Bir zaman öylece bağırd ı . Sonra sesi yavaştadı . Sonra da kısı l­d ı . Sonra kesik kesik başladı söylenmeğe. çocuğu minderi n üstü-' ne yatı rmışt ! . Sara l ı lar nas ı l titrer, ağ ızlarından nas ı l sal ya akar, çpcuk: da böyleydi .

Kad ın : "Bak Muslu , " diyordu, "beni a l ı rken, seni kuş sütüyle beslerim dediydin . Aylarca, y ı l larca yolumu beklediydin. Babam beni sana vermiyordu . Muslu , ben babamı , evimi barkımı , kardeş­lerimi kodum, sana geldim. ,On beş y ı ı o ldu anamın babamın yüzü­nü görmedim. Anam babam sensin , dedim. On beş y ı l ın . ad ı var, Muslu on beş yı ldır sen av peşinde gezdin, çifti ben sürdüm, harma­nı ben dövdüm, pazara götürüp ben sattım. Sen, ·on beş yı ldır el ini ı l ı ktan soğuğa vurmadın . Her �ahn ben çektim . . Bak, Muslu , şu ağarmış saçlarıma bak, ben böyle mi olacaktım bu yaşta? Bir güne bir gün de seni koyup gitmek akl ıma gelmedi . Kış gecelerinde sen ördek peşindeyken , bi r batağa saplanır kal ı r deyi gözü me uyku gir­medi. Sabahlara dek göz kırpmadan seni düşündüm, senin için ağ­ladım . . . Ya Muslu , Süleymanı m öldü . Ölüsünde bi le bulunmadın . Derviş im öldü , mezar ın ı b i le kazmad in . Tüfeğini ald ın , çocuğun ö lüsü daha yatakta soğumadan, ava gittin . Gene bağrıma taş bas­tım; Muslunun cam s ıkı lmasın deyi bir gün o lup bunları yüzüne vur­madım. Muslu, çocuk öıüyor. Uyan, Muslu ! Uyan da bana söyle. Ne yapayım, Muslu?"

Muslu yavaşçacık yatağa geri düştü. Kad ın çocuğunun başına varıp gene esRisi gibi yumuldu . Sonra bir an geldi � çocuğun ağzı bi­raz daha köpüklendi , bundan sonra da birdenbire gerindi , sonra çözü ıüverdi . Sü leymanın da ö lü mü aynen böyle o lmuştu . Kad ın kendini boylu boyunca çocuğunun üstüne attı . Artık sesi çıkmıyor, gözlerinden yaş'da akmıyordu. Köyde çocuğu kaldıracak, daha doğrusu anaya yard ım edecek kimse yoktu . Akşam oldu . Akşam o lunca tam zamanı nda Muslu uyandı . Gözlerini uzun uzun ovuş­turdu.

Kad ın : "Muslu ," dedi. "Çocuk öldü , Muslu !" Ama bunu korka korka söyledi . Muslu bu laf ı duymamış g ibi

kalktı, tüfeği ni aldı , sildi, arkasına bakmadan yönOnü Ağcasaza çe-

630

Page 630: 4-Anne Hikayeleri

---------------------------------------- Avcı

vi rip yola düştü . Kad ın h iç bir şey söylemedi . Olacağı bi l iyordu , bekliyordu zaten. KomşulardanAli onbaşı , yani San 'Al i , tarladan dönmüştü . Ona gitti .

"Ağam, Ali ağam, bizim çocuk öldü ," dedi , "ne yapsak ola?" Ali yorgundu . Kalktı öteki köylülere haber verdi. Kadınlar ölüyü

y ıkamışlard ı . Gecenin karanl ığ ında çocuğu küçücük, karanl ık bi r mezara koydu lar. '

Köylü ler: "Aman,'i diyorlard ı , "koy git babayın evine, bu Muslu­dan sana hayır yok. Koy git ."

Bunu her gün söylüyorlardı ya, onun ald ırd ığı bi le yoktu . Bir ku­lağ ından girip ötekinden çıkıyordu. Ama bu son söylenenler yüre­ğine demir g ibi oturuverdi .

Sabaha kadar uyumad ı , ölçtü biçti . Sabah olunca öteberisini bohçasına koyup on beş y ı ld ı r uğrayamadığ ı baba evinin yolunu tuttu .

Ceyhan suyunun odası , Ağcasazın bataklığ ı . . . Muslu dert için­de döndü dolaştı . Eve geldi ki , ev bomboş. Bunu hiç beklemiyordu. Kurşunla vurulmuşa döndü. Kapı nın eşiğine yığ ı l ıp kald ı . Üstübaşı çamur içindeydi . Komşular kald ı rıp bi r yatağa yatırd ı lar.

Ağcazasın kenarına h iç mi h iç ev kurulamaz, insan bir ayda sıt­madan öteki dünyayı boylar. Şimdiye dek h iç kimse de ev kurma­mışt ır.

Şimdi Ağcasazın gün doğu ya düşen kıyıs ında küçük bir huğ vardır. Huğun yan ı yönü ördek, kaz, toy, b ı ld ı rcın , daha bilmem ne cins kuşlann tüyleriyle doludur. Tüyler çal ı lara takı lmışt ı r.

Hemite dağıyla Anavarza arası geniş bir düzlüktür. Bu düzlükte on beş yirmi kadar köy vard ı r. Işte bu arada tüfeği s ırt ında, çamura batmış, saçı sakalma karışmış bir adam köylü lere y ı l lard ı r, vurdu­ğu av hayvanların ı satar. Bu , Musludur.

63 1

Page 631: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri -�-------------.,;...

Yaşar KEMAL

Öyle çabuk yürüyordu ki , yarı beli ne kadar toz içinde kal ıyor­du .

Tepeden diki ne i nen güneş onu adamakı l l ı sersemıetmişti. Yü­rürken iki yan ına arada bir sallanıyor, ayakkabı ların ın yırt ığ ı ndan giren köz gibi s ıcak tozlar ayakların ı yakıyordu.

ısmail hem yürüyor, hem boyuna mı rı ldanıyordu , bel li belir-siz.

Kucağındaki alacah bulacah kuşağın içerisinde bir bebek san­l i . Bebeğin başı Ismail in sağ kolundan d ışarı sarkmış. Yüzü ciğer gibi k ıpkı rmızı . Kırmızı yüzü bir toz tabakası örtmüş. Bebeğin göz-leri yumulu. Boynu ipineecik .

.

Toz yaribelinde. ı smail ha yürüyor, ha mır ı ldanıyor. Ter çizgi li mintanından dışarı çıkmış, tozla karışıp çamur haline gelmiş. Yan­da yönde deste çekenler, ekin biçen orak makineleri, biçerdöverler var. Bunların gürü ltüleri o rtal ığ ı al ıyor.

.

ısmai l yandaki deste çekenlere, kad ınh erkekli tarlaya doğru sapt ı . Kucağındakini arabanın altına, ıslak toprağın ,üstüne koydu. Yanda sarı t,:r it, dil ini bi r karış d ışarı çıkarmış uyukluyordu. Araba­ya t ı rmand ı . Fıçıdan bir tas su ald ı , kafasına dikti. Artanını da açık, 'k ı l l ı göğsünden aşağıya döktü. Sırt ını tekere dayayıp oturdu . Ayak­ları n ı uzatt ı . Ayakkabıs ın ın y ı rt ık yerinden başparmağı ç ıkm�ştı .

632

Page 632: 4-Anne Hikayeleri

Altı yank yuruk, t ı rnağı uzun , di l im di l imdi . Sırtın ı tekere dayayıp oturdu. Ayakların ı uzatt ı . Ayakkabıs ın ın

y ı rtık yerinden başparmağı çıkmışt ı . Altı yank yuru k, t ı rnağı uzun, di l im di limdi .

ötede, deste çekenlerden bir kadın su içmek için arabaya doğ­ru yürüdü . Arabaya gelince yüzü bir başka türlü oldu . Çenesi sivri I­di . Kocaman kara gözleri açı ld ı :

"O neee !" dedi . " Ismai l ·kardeş buralarda ne işin var?" Gözünü arabanın altma dikti : "Vay," dedi . "Vaay Zalam. Vay, sürmelicem." Eği ld i , çocuğu kucağ ına ald ı . "Boy nu düşmüş," dedi , "bunun. Bu yaşamaz bire kardaş. Vay

Zala . . . Vaay Sürmeli Zala. Zala gibisi yoktu ." Memesini ç ıkarıp oğlunun ağzına dayadi . Çocuk memeyi ald ı .

"Bak,'" dedi, " ısmail kardaş, çocuk memeyi al ıyor. Düşkünlüğü aç­l ıktan çocuğun. Sıcakla da telesimiş . Hüruyü çağırayım da süt ver­sin. Memeleri dolu. çocuğu evde de, sabahtan beri toprağa sağı-yordu sütü nü ."

.

Çocuğun ağzından memesini ayı rd ı . "Kuru memeği bi le koyvermiyor . . . Kız Hürü ! K ız Hürüü , gel !

Gel'" Hürü çal ışan kalabal ı ktan ayrı ld ı . ("Gel Hürü , Zaianm çocuğu . . . Ge l emzir . . " Hürü çocuğu al ıp arkas ın ı dörıdü : "Vay," dedi , "kimse kimsenin kısmetini yemez. Duramaz 01-

dumdu . Şiştiydi memeklerim. Az daha sağacaktım toprağa . . . Kim­se ki msenin . . . "

Sivri çeneli kad ın : " "Zala gibisi yoktu . Zalanm eşi yoktu . K ız iken kazmaya gider-

633

Page 633: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

dik. Yüzü güleçti . Bi r saçları vard ı , bir kucak. Mor saçlar . . . Bir kusu­ru vard ı , yal ınayak yere basamazdı . B ir kusuru vard ı . .. Yal ı na- ' yak . . . "

Hürü çOcuğu memesinden ayırd ı . çocuğun gözleri gene kapa­hyd l . Yalnız çenesi oynuyordu. Çenesinde , ağz ın ın yan ında yö­nünde süt bu laş ığ ı kalmışt ı .

"Toprağa sağacaktım gayri ." Içini çekti. "Vaay Zala," dedi. "Ço-cuğu böyle el aral ığ ında mı kalacaktı?"

Sivri çeneli : "Kardaş," dedi , "Zala nas ı l ö ldü?" Hürünün kucağı nda çocuğu gören bir iki kad ın i şlerini b ı rakıp

arabaya doğru geldi ler . Y ı rt ık başörtüsünden ak saçları f ı rlamış Hava ana: "Ne o ?" dedi . "Zalanm bebeği mi? Vaay Zala!" Gözleri nden bir iki damla boşand ı . "Vaay sürmelice Zalam. Kara gözıüm. Kadersizim . . . Nası l oldu

da ö ldü yavru? Nas ı l ö ldü?" Yerden bitme , k ısa boylu , çökük avurtlu Kara E lif : "Nas ı l öldü, ı smai l? Nas ı l ettin?" ısmai l boyuna mın ldanıyordu. Boynu önüne düşmüştü. Kalkt ı .

Arkasın ı ç ı rpt! . Hürüden çocuğu ald ı , kol larına yat ırd ı . Keskin : "öıdü , " dedi . "Doktora d a götürdüm gene ö ldü. Iğne yapt ı rdım

gene ö ldü. " Ça,buk çabuk yü rüdü. UzUn bacaklanndaki bol , y ı rt ık kara şalvan yalpalanıyof, şal-

vann ı n y ırt ıklarından beyaz donu görünüyordu . Kadı nlar 2;"J �asından bakakaldı lar. Hava ana büzülmüş dudakların ı usulca oynatt ı . "Dert li oğlan. Fıkara, bakınsana ne kadar dertl i ! Kan ağlıyori.

634

Page 634: 4-Anne Hikayeleri

------------------=--=----------------- Bebek

Hiçbirimizin yüzüne bakamadl . Avradı kendi öldürdü sankime . . . " Yerden biter gibisi , avurdu çökük kara avrat : "Arnaan anam, bakmamış Zalaya, bakmamış boyu devri lesi .

Gezsin böyle kucağ ı çOluklu , köy köy gezsin. Gezsin ! Götürmemiş yirmi gün doktora .. Eşi içinde kalmış .. Ben ne bi leyim, eşi içinde gö­vermiş! Zala gibi var mıydı? Ölmeyeydi Koca Emine, kurban ederdi Zalayı o yabanın ısmail ine . . . "

Hürü oturduğu yerden : "E I kapı larında kaldı f ıkaracık. Hayra şere karışmaz, babayiğit

oylan ısmaiL . " Hava ona: "Bakt ı racak biri ni bu labi li r mi ola?" Sivri çenelisi : "Kim bakacak? Herkes kendi çocuğuna bakamıyor. Bak Hürü­

ye, gül gibi çocuğu evde koydu da geldi . Çocuk orade:ı aç aç sinek­ler gibi vız ı ldıyor, bu burada toprağa sağıyor sütünü. Bu burada topraqa . . . Iflah olmaz Hürünün çocuğu . Varıyor akşam . . . Kan gibi süt . . ."

Hürü el leri ni yere bast ı r ıp kalktı : . � Ben gön lümlen mi geliyorum? Körolası yokluk. Keyfimden mi

geliyorum? Aç kal ı rık çoluk çocuk: Ele muhtaç . . . Muhanetin '<apısı o • • Bilmez deği lsin ya bacım. Gönlümlen o lsa . . . "

Hava ona: · "Zor," dedi . "Muhanet kap ısı ölümden de zor." Sivri çeneli : "Koca karın ın gözleri de görmez. Nas ı l bakıyor çocuğa o la?

Öyle mi , kız Hürü? Gözleri de görmez . . . " Hürü : "Çocuk yangı l ıs ı karı . Çocuk için deli o lur. Kuş gibi döner üstün.;

635

Page 635: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------­de. Çocuklar onun yanında hiç ağlamaı. 'Çocuk ağlaya ağlaya öl­sün, götür kann ı n yan ı na, kesiveri r sesini . Çocuk yang ı l ı s i . . . Bi r nen çalar . . . "-

Kara Elif : ' "çocuğu ağlatmıyor. Sin,ek kapışsln , kara sinek yesin , haberi

o lmuyor, i l le çocuk ağlayacak. Göz yok, neylesin kan . Çocuk yan­gı Si ya, neylesin . Diyo riar ki , i kide bir, ağzl 'diye çocuğun gözüne doyarmış süt şişesin i . "

Sonra ısmai l in a rkası ndan baktı bakt ı : "Nereye gidiyor ı smail? Nereye götürüyor çocuğu? K im baka-

cak? Kimse çocuğu na oakamıyor bu iş güç zamanı . . . " ' Hava ona: "Dayısıgi l var. Onlar bakar zaar. Onlar bakar." Sivri çeneli çal ışanlara doğru giderken geri döndü : i'Teh , dayısıgiide bakacak avraı' vard ı ! Allah kimsenin çocuğu-'

nu anasından geriye komasın ." Hava ana: "Anası ölünce o da öleydi , A l lah ım. 'Nolurdu? Ne diye koydun

anasın ın ard ına? Bir öksüzlen dünyayı mı dolduracaksın, Allah ım? Vaaay Zala . ., Iş güç zamanı . . . Netsin ısmail?"

Gün tepedeydi. Toz duman ortal ığı almışt ı . ötede, uzakta, kö- ' yün beri yanında i ncecik bir duman kımı ldamadan, bell i belirsiz gö­ğe doğru süzü!üyordu . Firezler pınl pmldı . Koca ova birpın lt ı içinde y�nıyor, kalayı l kaba gün vurmuş gibi yalp ya Ip ediyordu.

ötede, çal işan biçerdöverin parlak birdemiri şavkıdı . Ismail in gözleri bir hoş o ldu . Gözleri terden yanıyordu. Yolun k ıyıs ında toz­dan apak olmuş, seyrek gölgeli bir dut ağaCi gördü. Ona sapt ı . Ço­cuğun başı kolunu n üstünden aşağı sarkmış, ipineecik yumuşak boyun uzamışt ı .

çocuğu th,Jtun kÖküne doğru yerleştird i . Kendi de oturmadan sırt ındaki gömleği ç ıkarıp s ıkt! . Gö�ürdü, yolun k ıyısı ndaki , tozdan

636

• h·

Page 636: 4-Anne Hikayeleri

-=-------------------=--------�------= Bebek

belirsizleşen böğürtlen çal ı s ın ın üstüne serdi . Şalvanmn parçası çamur olmuştu, si lke ledi .

Bebe vızı ldıyo rdu. Yüzünü gözünu karasinek kaplamışt ı . Sert bi r e l' ç ırpmasıyla ısmail onları uZ2klaştı rd l . Çocuk vız ı it ısmı kes­med i. ı smail çocuğu iki yanına ığra ladı :

"Neeen yavru ," dedi'. "Neeeen . . Nennii i . . . . " Vız ı ltı kesi lmedi. Yaş gömleği çal ıdan çabucak çekti , giydi. Yürüdü. Toz yan be­

l inden aşağısını göstermiyord�.1. Çocu�un boynu sarkmıştı . I ncecik bir sesle, i nler gibi , Vizi ld iyordu .

Yoldan bir kamyon geçti . Havada bir zaman, yol boyu, bir toz bululu ası l ! kald ı . Toz bulutundan çıkınca ısmai l in bumuna keskin bir batakl ık kokusu geldi . Sağ yanlarından köyün dibine kadar bir yeşi l alan, çeltik tarlası uzanıyordu. Yolun 'kıyısındaki hendelde üs­tü tozdan I(aymak bağlam!ş bir su durup duruyor, kocaman çeltik alanı , yakan gün a ltı nda buğulanıyordu .

Çeltik alan ın ın kıyısında, yani yola' gelen yanmda, el inde beli , s ı rtı nda abas ı , ak sakal l ı , beli kamburlaşmış bir ihtiyar saka duru­yor, yüzündeki tane tane ter, uzaktan bell i oluyordu. ısmail önünden h ızla geçti . Başı çocuğun başından yana eği lmiş, k ı l ımdamadan bakıyordu.

Sak,a: "Uları," dedi , "bire yolcu , çocuğun başı sarkmış." ısmail duymad ı . Başı öyle, yürüyüp geçti gitti . Saka: I ODüşm.an baş ına ." dedi kendi kendine . "Düşman baş ına.

ZOL . . " ısmail o h ızla köye girdi . Tozlu ı dar yollarda kocaman manda

pislikleri üstüste y ığ ı lmışt ı . Toprak s �yah , tszak yapışt ır ı l ı huğlann cöbel leıinde ağızları açık, d i l leri d ışarıda, kanatları düşük, toprak içinde debelenen bi r sürü tavuk duruyor, uzun kırmIZi di l leri sark-

637

Page 637: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

mış köpekler uyukluyo rlard l . Köyde i laç için arasan ağaç yoktu . Hendek kıyı larında tozdan ağaç oldukları bi le belirsiz olmuş bodur karacanlar vardı ya, onlar ağaçtan bile sayılmazlar. Kısacık, çal ı gi-bi .

>

Ismai l in dayısıgi l in evi köyün ortarağında, kamıştan örülmüş, üstü ot, sağ robeli içeri doğru yamı lmış bir huğdu . Kapıdaki boya­sız, ağaçları çatlamış , tekerlerinin şı nas ı paslanmış bir araban ın alt ında tavuklar, köpekler yatıyorlardL B i r ördek, arkasında yumak yumak cücükleri ni dolaştır ıyordu .

Kapı açıkt ı . Uzun boylu , i ri olduğu uzaktan belli olan bir kad ın , ayakların ı karn ı na doğru çekmiş , baş ın ı eşiklikten yana koymuş uyuyordu .

. ısmai l , başı çocuktan yana bükü lmüş, yüzü kapan ık, kapıda öylecene durdu kald ı . Çocuk vız ı lt ıs ın ı kesmemişti . Kad ı n baş ın ı usu lca kald ı rd ı. B i r yığ ın karasinek havalandı . Gözlerini ovuşturdu . Ismai l i seçemeden, yumuşak bir sesle : . -

"Ne o? Girsene içeri . Qurma günde." ısmail duymad ı . Baş ı çocuktan yana büküimüş duruyordu.

(3ölgesi kap ın ın önündeki boz tozun, gübrelerin üstüne düşmüştü . Kopkoyu, yan i nsan büyüklüğünde bir gölge.

Kad ın ayağa kalkt ı . Kendine geli r gibi o ldu . "Ne o? ısmail , yavru, sen misin?" Çocuğu kucağından ald ı . ı smail yerinden kıpı rdamad ı . Bebek

vızı ld ıyordu . "Neen yavru , neen, ağlama. ısmail gel içeri . Yandı n günde.

Ateş saçıyor. Gel yavru . Kadersizim!" Bebeği bi r çulpazı n üstüne koydu . Ismai l in koluna dokundu . "ısmai l , yavru , kurban, g i r içeri . Çıpl ldak tere batmışs ın . Ç ıp ı I­

dak." Ismai lin gözleri cam kesilmiştL lçeri girip dizlerinin dermanı çö­

zülmüş gibi çöküverdi .

638

Page 638: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Bebek

Kad ın Ismai le baktı . '''Yavru,'' dedi . "Bu kadar meraklanma. Başa gelmedik iş olmaz.

Ölen le ölünmez. Zala iyi avratt l . Ne ge li r e lderl. Ölenle ö lünmez yavru . Akl ın ı baş ına aL. Ölenle ölünmez. Avradı ölmedik herif, herifi ö lmedik avrat olur muymuş? O binde bir yavru . Meraklanma. Ha­berin var mı ne haldesin? Hiç kendinden haberin var mı? Başa ge­len çeki lir. Sen işine bak. Duyduk, dayın meraklanıyordu. Diyorlar­dı ki , almış bebeği kucağı na . . . Iki kolunun üstüne ısmai l , nen çal ıp yatıyor. Deli gibi nen çal ıp yatıyor. Canı sıkı ld ı dayın ın . Gece gün­düz diyorlar, çocuk kollarında ısmail in, nen çal ıp yatıyor. Etme oğ­lum kendine bunu."

Ismail in uzun yüzü az daha uzamış, kararmışt ı . Yüzü , gözleri dönmüş gibiydi . Kapl ığ ın yan ında, ıs lak yerde, beli çit e dayal ı . . .

"Teyze," dedi , "hatun teyze . . . Öldürüyor beni . Vızı ldatma şunu. Vızı ldatma . . . "

Cennet kad ı n yerdeki çocuğu kol lanna ald ı . Cennet karı n ı n saçları apakt l . B i r bölük san tel de vardı içinde. Bundan gayrı yan ı süt gibiydi . I ncecik, ö n e doğru bükük be linde , aş ınmış, püskül leri dökülmüş, kimbi l ir ne zamandan kalma bir kuşak sarıhyd ı . Gözleri p ın ! p ın ! , küçücüktü. Erkekleri nki gibi güçlü çenesi yüzüne sert bir hava veriyordu .

Bebeği kol lar ında ığralad ı : "Neen yavru , neen öksüzüm. Neen kadersizim neen." Evin içinde o baştan bu başa, kollarında bebeği sallayarak gi-

dip geliyor: "Neen kadersizim nen. Nenni öksQzüm nennHL" diyordu. Çocuk boyuna vız ı ld ıyo r, kuru lmuş gibi . "Sen, diyorlar ısmai l , bakmamışsın Zalaya, Bak ıms ızl ı ktan öl­

muş. Gövdeli avradı götürmüşsün şeleğe. Son gününe kadar. Ço­cuk doğuşun atmışsın bir ahırl ığa. Bakan'yok, eden yok. Bir başına . . . Vebali günah ı boynuna . . . Böyle diyorlar işte . . "

639

Page 639: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

D ışardan içeri doğru bir gölge uzandı . Kara şalvann ın içinde geniş, etli kalçalan bell i olan, daracık omuzlu Döndü kız girdi . Kaş­lan kirpikleri top toptu . Dudaklannda, ak dişlerin i gösteren , her za­man bir gü lümseme olurdu . Kocaman gözleri vard ı . Kirpikierinin gölgesi yüzüne düşerdi . Gamzeliydi .

Cennet karın ın kucağındaki bebeği ald ı . Arkasın ı dönüp me­mesini ç ıkard ı . çocuğun ağzına verdi. Çocuk memeyi ald ı . Sesini kesti .

D ışarda iki ç ınpçıplak, anadan üryan çocuk, bir e llerinde bıçak bir e l leri nde soyulmamış dal , duruyorlard ı . Karınlan kocaman ko­caman, boyunları i pi ncecikt; , G ı rtlaklanna kadar çamura s ıvan­m ışlard l . Çamur kurumuş, kurumuş çatlamışt ı .

Çocuğun bi ri başın ı içeri uzat ıp geri çekti. " Eeeyt, " dedi , "bir görsen!" Orta parmağı n ı gösterdi . "Boynu böyle i nce işte . . . Çöp gib i ince. Döndü bacıcık memek

vermiş." "Yalancıktan , ağlamasm diye vermiş memeyi . K ızların sütü

olu r mu? Herife gitmemiş k ızların sütü olur mu? Anam olmaz dedi . Yalancıktan i şte . . . "

"Yalancıktansa yalanc ıktan. Bebek ağlamıyor ya! Emiyor ya!"

EUeri ndeki dalları budaya budaya uzaklaşt ı ıar. Cennet kan : , " I şte böyle diyorlar," dedi . " Işte böyle I smai l im. Avradl kapa­

mışsm bir içeri çocuklan, ki litlemişsin kapıyı üstleri nden, içecek bir su veren bi le yok. Gitmişsin tarlaya. I rak yerin davulu koygun öter ısmai l im. Böyle diyorlar ısmail im. Biri inanmazsa ısmail im, bin ina­n ır . . . Elin ağzı çukur bağın deği l ki çeke bağlayasın yavru. Düşme­ye gör, keyf için yerler seni ! Diyorlar Id karanl ık içerde hasta avrat, a l ı rm ış çocuğu kucağ ı na, deli gibi dönermiş içerde ç ı rı pç ıplak,

640

" ; ")

Page 640: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Bebek

anadan üryan. Vebal ı diyenin boynuna. Dert delisi o lmuş Zala . . . Yaa ısmaili m . Ya yavru . . . "

ısmail i dinlemiyor san ı rd ın , birden i rki ldi : "Teyze," dedi ,"gözüne kurban o lduğum teyze . . . " Sesi yalvarır gibi , ama kızg ın çık ıyordu. "Kurban olduğum teyze, ben Zalaya kötü lük eder miyim? Evi­

min orta direğiydL Evimin orta direği . . . Gel benden sor. Yanıyor yü­reğim. Yanıyor içeri m köz gibi . Beni iflah etmez Zalan ın derdi. Zala­dan sonra ben neye yararım ki? Zala gibisi karış karış gezsem şu dünyayı buiur mu? Buiabiii r miyim? Gei içerimden sor."

Cennet karın ın gözleri yaşla doldu . "Zala gibisi bulunmaz." dedi. "Hani öyle avrat? Bir geldi dünya­

ya, bi r gitti ." ısmail in sesi sanki kendinden ç ıkmıyordu . Yandaki duvardan,

yerden, başka yerlerden çıkıyor gibiydi . Gözleri yarı kapal ıyd l . Akı karası belirsizdi gözlerin in . Bir hoş . . .

"Teyze," dedi , "ayakların ı öpeyim teyze, bunda benim bir su­çum yok. Kız, dedim, avrad dedim, Zala dedim, az kaldı dedim. Sen dedim , gitme tarlaya. Ben bir başıma çal ışırım, çekerim şeleği . Za-

\' ten ne kaldı dedim, zaten ne �<aldl . Tutmadı sözümü. Ben, dedi , bu­günü bekliyordum, dedi . Iş kendirnin olsun da, el içi n çal ı şmadan kurtu layım da, dedi . Ölünceye dek çal ış ır ım. Kemiklerim kırı !mca­ya dek çal ış ı rim. Sen. dedi , tutmal ıktan,el kapıs ından bu yı l kurtu l­dun daha. Ben y ı l lar yı l ı bugünü bekliyordum, dedi . Ortakçı l ık tut­mahktan iyi , dedi. Yarıs ı el in ise, yarıs ı da benim. Ettim etmedim, kalmadı evde. Gövdeli avrat . . . Karn ı burnunda. Yü'reğim parçala­n ıyordu çal ış ırken. Zala, diyordum, etme, diyordum. Nuh , diyordu. Ben, diyordu, bugünü bekledim. Kendi işimde çal ışmayı da görür müyüm diyordum. Elin kapı larında i rezi l sefil belim büküldü . Iştah la çal ış ıyordu. Ben bugünü bekliyordum. Babam, diyordu, el kapı la­rında tutmalıkta, anam pençiklikte öldü ; Ben de el kapılarında süru­nüyorum. Deli gibi boyuna, ben bugü nleri bekliyordum, diyordu.

641

Page 641: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---�------------

"Bir gündü, di l leri bir karış d ışarda, kuşların tap deyin havadan düştüğü s ıcak bir gündü. Şelek çekiyorduk. Gün tepemizdeydi . Mıh gibi kişleniyordu tepemize. Zalanın s ırt ında bir koca şelek des­te vard ı . Iki adam bir o lsa götüremez. K ız o kadar vurma dersem, ben bu günü bekliyordum der, gözleri dolard ı .

"Bir bakt ım, yan yolda, harmana varmadan şeleği yazıya atı ­verd i . Noldu k ız , dedim . Sanc ı , dedi . Keskin leşti . Sabahtan beri o kadar deği ldi ya, şimdi keskin leşti . B ıçak dürtük gibi o luyor, dedi . Öldürücü, dedi . Ben gidiyorum eve, sen işine bak, sen çal ış, karın­cay a pay etme yiyeceğimizi . Bin y ı l ın bi r başı , dedi, kendi malımız­da kendimiz için çal ış ıyoruz. Karn ın ı tuta tuta köye doğru seğirtti .

. Gitti bir yere yıkı ld ı . Varacak o ldum. Karıncaya pay etme mal ımızı , . ben giderim , dedi . Kalktı gitti .

"Akşamlayın eve vardım. Bir yanda kendi yatıyor, bir çapıt için-de, bir halbı rm üstünde, bir yanda çocuk. Göbeğini kendi kesmiş bir

• makaslan. Avrat yok Id çiftlikte göbek kesecek. çocuğu yumuş, . ' tuzlamış kendi el iylen, komuş şuracığa. Ağa bir yandan, kendi bir iyandan, mahmızı kurda kuşa, karmcaya pay etme, diye başımı n :etini . yediler. Ağa yüzünü azd ı rı r, kaş ım çatar, kötü söz eder. Zala, bin yı l ın bir başı mal sahibi olduk, onu da benim yüzümden yerlerde · çürcıtrne, der, ben kendime bakanm . . . Gızırgamr. Edemedim, yal­n ız , içerde tek başı na koydum, çal ışmaya gittim. Edemedim."

Cennet kar ı , usu l usu l, derin deri n içini çekti : "E I kap ıs ında büyüdü . Öksüzlük, YOksul luk . . . Mal sahibi olu­

şun, can ından tatı l gelmiş. Görmedi gününü . . . Vaay Zala , görme-lı· " yi .

ısmai l , sözüne ara vermeden : i i "Bir hafta yataktan kalkamadı . Zala, dedim, bu böyle olmaz. Bu

gidişle iyi leşemezsin , ölürsün böyle olursa, dedim, aç susuz, kuru igerde . . . Yüzü de mum gibi olmuştu. Sapsarı , kemikleri ç ıkmışt ı . �ekıerim başında, dedim. Götürürüm doktora daha olmazsa. Sana cflmm da kurban, mahm da, dedim. Ağlad ı , s iz lad ı . Sabahtan iyi oluru m, dedi . Sald ı beni gene çal ışmaya. Kaldı içerde, karanl ıkta, zrki Beyin ahırl ığ ında, tek başına, aç susuz, sersefi l ... Ağa olmasa

642

Page 642: 4-Anne Hikayeleri

--------�--------------------=-------- Bebek

zar zor onu kandırırd ım ya, ağa bela. Seni tuttum yancı , ortak ettim diyor, tutma iken ortak ettim. çürütme yerde malımı. Her akşam ge­l irim, Zala, derim, senin halin kötü. Ben kalayım da sana bakayım. Yoksa doktora götü reyi m, derim. Her akşam yemini bi l lah eder. Bugün biraz iyiceyim. Sabah leyin di mdik yekinirim yataktan, der. Akşam vanrım ki kalkarnamış. Böyle aradan yirmi gün geçti. Iğne ipliğe döndü Zala. Gözleri çukura kaçt ı . Bir deri , bir kemik .. . Iş de yeyni ledi . Burama geldi . Tok dedi imanı ma. Bakt ım avrat gidiyor, e lden gidiyor. "

Sesi sertleşti . Dudaklan na bir titreme geldi Deminki hal ini üs­tünden att ı . Sesine sahip oldu . Deminden mın ltı gibi çıkan sesi dik-leşti . .

"Vard ım dikiidim karş ıs ına ağanm. Ağa, dedim, avrad ı m ö lü­yor. Doktor, dedim, i lle doktor. Ağa güldü . ısmai l, dedi, bun.lar yatar yatar diri l i rler. Doktor moktor iste"mez bunlar. Canı demir bunların. Telaşm ne, dedi . Işine bak, dedi . Yok, dedim, ağa malım ne varsa anan südü gibi sana helal o lsun . Kozam, küncüm, buğdayım, anansüdü gibi. Bana yirmi beş l ira buL . Edemedi , verdi yirmi beşi . Buldum bir araba, 'götürdüm doktora, vard ım doktoru n kapıs ına , doktor yok. Yaylaya gitmiş doktor. Gezdim şehri baştan ayağa. Bir iğneci bu ldum. Kinin dağıtanlardan birini . . Geldi baktı Zalaya . . . Son soluk . . .

"Eği ldi ku lağı ma. bu çoktan gitmiş, dedi . Dedim ki, gitsin, o la­cağı buydu zaten, sen yap bir iğne. Ben, dedi, soluktakine iğne ya­pamam, ne faydası var? Koydum parayı önüne. Aha, dedim, sana para. Yap iğneyi . Parasıylan değil mi? Şu ağaca vurdururum, bey­girlerime vurdururum. Yap iğneyi kardaş, dedim. "yüreği�e dert 01-mas ı ıı , e lalem anama avrad ı ma sövmesin, dosta düşmana karş ı , dedim. Iyi adammış, bir iğne yapt ı . B i r iğne daha yaptırd ım. B i r da­ha yap kardaş. Zalanın bende çok hakkı var, dedim. Bir daha yaptı . Deri kemiğe yap ışmış, bir deri bir kemik, teyze . . . Zala öyle o lmuş işte . Inanı lmaz. Görsen, bu Zala deği l , dersin . Gözünlen görsen. Koştum arabayı öğlenin s ıcağı nda. S ıca�( çat ır çat ır. Düştük yola. Ölücüyse de çiftlikte ölsün dedim. Bir sıcak bir sıcak vardl , kabil ka­rar deği L . Öyle s ıcak işte . Ateş düşmüştü yazıya yabana. Alev al-

643

Page 643: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

mışt ı dünyay ı . Yan yola gelişin , Zala eremeke doğru ldu. B irşeyler söyleyecek o ldu, söyleyemedi , başı geri düştü. Ağzı ndan , bin yı­I ın . . . çocuğum . . . ç ıkt ığ ın ı duydum. Usulcana, duyulur duyulmaz söyledi ."

Cennet karı : "Bin y ı l ın bir başı f ıkara kendi işinde çal ış ıc ıydı , o da k ısmet ol­

mad ı . Vay," dedi , "vaay Zala . . . " ısmai l : "Gözleri dönüve rdi . Bakt ım ses soluk yok. Çocuk kucağ ında.

Baktım ses soluk yok . Güneş teperne işlemiş. Bir hoş o ldum. Geri­sini bi lmiyorum. Kendime geldim ki ne göreyim, tozun toprağın içi­ne belenmişim. Her yan ım sızhyor. Atı , arabayı koydunsa bu! . Se­ğirttim şimdi. San s ıcağ ın altında ... Beygirfer, dedim, ya götürüp bir dereden' yuvarladı larsa? Dirisi gün görmedi . . . Ölüsü, d edim, ölüsü olmas ı n i rezi! . çocuk , dedim, çocuk kurda kuşa yem o lmasın , Ö lür ölmeye ya . .. Anasiz çocuk yaşar mı? Kim görmüş yaşadığ ın ı çocu-:­ğun? Elin adamı anal iyı yaşatamıyor. Hemi koşuyorum, h emi yanı ­ma yönüme bakiyo�um çocuk düşmüş m ü deyi .

"Böyle böyle, koşa koşa geldim baktım ki bir kalabal ık , toplan­mışlar köyün ortas ına. ' Ne köyü? Daha hangi köy o lduğunu bilemi­yorum. Bir köy işte . . . Bir kalabalık, bir kalabalık, iğne atsan düşmez yere. Kulağı ma bir ölmüş laf ı geldi . Vard ım girdim kalabal ığa. Ara- , ba ortalarında . Çocuk anas ın ın kucağı nda daha. Yüzü gözü toz içinde. Gözleri yumulu . AvraUar ağl ıyor. Ne köyüydü b i lmem. Bo­yuna avraUar ağl ıyo r.

"Bindim arabaya sürdüm. Necisin, demediler. Bu ö l ü nen olur senin , demediler. Nereye demediler. Ağızlarınd(�m bir çift laf çıkma­d ı . Öylecene donakald ı lar. Arkamdan bakakaldı lar.

"Çocuk kaldı üstüme. Iş zamanı, güç zamanı ... Yukarı köye gö­türdüm. San Kız (jerler emzikli bir avrat varmış, verdim o na, geldim köye. Iki gün sonra 'geti rdi ler çocuğu attı lar üstüme. Ben im südüm, diyormuş, benim çocuğuma yetmiyor. Öldüremem, diyo rmuş, e l in çocuğu için çocuğumu. O yanlarda emzikli avrat koymadım. Kime

• b

644 \

Page 644: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------==----------� Bebek

verdirnse getirdi attı üstüme. Elim kolum bağlandı bu iş güç zaman ı . . . Süt versen süt içmez, emzik versen emzik almaz. Ölüp kurtulmu­yor. Bir alarnet. Ölüp kurtulmuyor. Bir kolumda.çocuk an gibi vız ı !­dayıp duruyor. Bir e l im işte. Şaşt ım kald ım."

ısmail yerinden doğru ldu. Baş ı huğun otlarına yetecek kadar uzun boyluydu . Sal land ı , geri çömeldi . i-

"Işte görüyorsun." dedi . "Bir anası da sensin. Ne edersen et. Iş güç zamanı . Döküm saç ım kald ım,"

Cennet kan , başı yerde, kımı ldamıyordu. Bir zaman geçtikten sonra usulcana baş ı m kald ırd ı .

" ısmai l . . . ," dedi. Sonra sustu . Sesi titriyordu , ağlamakl lyd ı . ısmai l : "Ne diyorsun , teyze ," dedi. "Desene ne diyorsun?" Cennet karı : " ısmail , " dedi , "bin y ı l ın bir başı el kapıs ından kurtulduk, kendi

işimizde çahş icıyd ı i< , gününü görmedim diyecekti zaar, Zala, öyle deği l mi? çocuğu ma iyi bak diyecekti zaar , . . "

.

ısmai l : "Zaten ," dedi , "di l inden düşmOyordu. Bin y ı l ın bir baş ı , bin y ı l ın

b i r başı . . . Bir seviniyordu Id el kapıs ından kurtulduğumuza. Deli gi­biydi. Görmedi gününü. Doya doya çal ışamadı kendi işimizde. EI işi zor gel iyordu kendine, e l işi , e l için çal ışma öldürüyordu onu . Ömrü el işinde tükendi . Görmedi gününü. Bir anası da sensin ne­dersen et öksüzü .. , "

Döndü kız, bebeği memesinden ayırmadan Cennet kannın ya­n ı na geldi . Yüzü yal ım gibi , korlu ateşin yal ım ı gibi k ızarmış! ! .

Kulağ ına eği lerek: "Cennet teyze," dedi, "bir hoş bir tatıl bir şeyler oluyor bana be-

645

Page 645: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

bek emdikçe. S ı rt ımdan tat l ı bir şeyler geçiyor. Akşama kadar e m­se, on tane çocuk olsa da emse . . . Bir tat l ı . . . "

Usulcana geri ndi . "Bi r tatl ı ı ı ı . Bi r hooooş . . . " Cennet karı : "Deli , " dedi, "hepimiz öyle oluruz." Akşama doğru dayı eve geldi . iri yan bir adamdı . Güneş yanığı

yüzüne saman parçaları , k ılçık, toz yapışmışt ı . " ısmai l ," dedi , "diyorlar ki , ısmai l , çocuğu almışsın kucağı na,

gece gündüz. Deli o lmuşsun." Bebek orta direğin yan ında bir çulun üstünde vız ı ld ıyordu. Karısı bi r ışmar etti , yaşl ı adam sözü değiştird i . "Demek böyle ı smail? Duyduk durumunu, yüreğimiz yandı . " Cennet karı : "Herif , " dedi , "sal Musdu luya da gelsin. Topal Emineyinan

onu n avradı var emzikli . Bir de Hürü var ya, o f ıkara kendi çocuğu­na bakamıyor. Musdulunun avrad ın ın südü çok. Temiz de av rat. Çocuk sal Musduluya. Avradı , gönlü olursa Musdu!unun emziririm dedi ."

Az sonra Musdulu , gönderdikleri çocukla içeri girdi . K ısa boy­luydu . Lacivert ceketin in yakas ı ndaki er büyüklüğünde k ı rmız ı mendi l , i lk bakışta adamın gözüne çarpıyordu . Düzgün taranmış saçlar ı , yeni kasketinin alt ı ndan f ı rlamışt ! . Şalvarı da yeniydi . Aya­ğ ında da arkası basık bir Adana ayakkabıs ı vard ı .

Day ı , Musdulunun e lini tutup yanı na oturttu. "Oğlum," dedi, "güzel oğlum, Musdulu ," dedi . Eliyle orta direğin

dibinde vız ı ldayan bebeği gösterdi. "Görüyorsun işte . Allah kimse­nin baş ı na vermesin. Başa gelmedik iş o lmaz. Kul s ık ı lmayınca Tanrı yetişmez. Senin avradın südü bolmuş. Bir iki . . . Neyise ısmail esirgemez. Ne diyorsun? Iyi l ik yazıda kalmaz. Bir iyi l ik yap da at

• b

646

Page 646: 4-Anne Hikayeleri

denize , bal ık bi lmezse, Halik bi l ir . B i r iyil ik et de . . . Bi l ir . . . " Musdu lu başın ı yere dikmiş , i nce dudakların ı s ıkmış, bitiştir-

miş , h iç bir söze varmıyordu . .

"Oğlum," dedi, "bu iş güç zaman! . . . Evde kimse yok . . , Çor yok, çocuk yok . . . Ismail i n durumu . getir gözüyün önüne. Taş o lsa erir adamın yüreği . Garip yiğit kişi ısmai L . Bin yı l ın bir başı kurtuldu tut­mal iktan. O da batmasın çocuk yüzünden. Ne dedin oğlum Musdu­lu? Bir söze varmıyorsun?"

Musdulu durumunu bozmamış, başı yerde, k ımı ldamıyordu. H lyi i ik etmek f ı rsat ı her zaman ele geçmez. Bak," dedi , "buna

Allah da razı olur. Cennetin kapıs ın ı açarsın . Senin avrat bakmaz­sa bu çocuk ölür. Bir can kurtarırsin. Yaşamasına sebep olursun bir can ın . Bak veni ldeyip duruyor . . . Buna can, buna yürek dayan ı r m ı?"

Musdulu kalktı yürüdü . Ayağın ın birini eşiklikten d ışarı att ıktan sonra, baş ın ı geri çevird i .

"Emrni , " dedi, "kim dedi sana Musdu lunun avradı hizmetçi di­ye? Benim avrad ım h izmetçi deği l . . . If

Hış ımla çıkt ı . ısmail , bi rden yerinden kalktı . Iki e lini Musdulunun arkasından

uzatt ı . "Kardaş, kardaş," dedi . "kardaş etme bu kötü lüğü . . . " Dayıs ı birden kolunu tuttu . "Ulan," dedi, "yalvarma böyle it oğlu itlere! Can için olsa bi le yai­

varma! Avrat gibi o lmuşsun. Sana noldu böyle? 'Ölsün," dedi, karı­s ın ı gösterdi. "Bu," dedi , "on ait ısmı gömdü. Böyle bebek deği l , to­sun gibi babayiğit . '\

Cennet kan : "Yavni," dedi, "sen bir hoş olmuşsun. Bir çocuk . . . Ayına yetme­

dik bir bebek . . . Evlenirsin . Allah gene veri r. Ölürse ö lsün. Ben on alf ıs ın ı ömdüm. Ben nas ı l dayandım? On alt ıs ın ı verdim kara top-

647

Page 647: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

raklara . . . Kör ocaklara oturduma Gene evlenirsin . Allah gene verir. S ıkma canın ı yavru . . . Sen de hasta olursun bu yaz günü. Bu iş güç zamam. Öldürme kendini . .. "

ısmai l in yüzü duvar gibi apak kesi lmişti . Cennet kann ı n yüzü döndü , düşünceli bir görünüm a ld ı . "Dur he le ," dedi kendi kendine. "Dur hele ' " Topaj Emine bi r,

Hürü ik! . . . Topal Emine . . . Hürü . . . Topal bir . . . Hürü . . . başka yok."

Hep kendi kendine konuşuyordu : "Topalin südü zehirli . . . Hiç çocuğu durmaz. Kendimi bi ldim bi­

leli çocuk doğuru r. Her y ı l bi r tane doğurur. Her y ı l ölür. Çocuktan kalmaz benim gibi . Her yıl doğurur, her yıl ayı na varmadan ölür. Bil­mez . . . Şimdiye kadar kaç çocuk doğurdu, sayıs in ı kendi bi le bi l ­mez. Ben heyle veririm çocuğu ona? Hürü dersen başı kaYIS i oldu f ıkara, kendi çocuğu na bakamıyor. Ötürgen oldu ,çocuğu ı sıcak·süt içe içe .. Kör kan başı nda dönüyor. Kör çocuğa nas ı l bakar? I l le · ana . . . "

Day ı : "Avrat," dedi , "ne v ın v ın edip duruyorsun? Sütü zehirl i mehirli ,

Topal Emineden başka yok. Verek Topal Emineyle ." Cennet kar ı : "Herif," dedi , "göz göre göre ö ldürülür mü çocuk? Vebaii?" ısmai l sertçe : "Teyze," dedi , "al ı rsa verelim. Acından ölmesin. EI anama av­

rad ı ma sövmesili de . . . Böyle ö leceğine, öyle ölsün. Bak şu hale . . Acından ö lmesin d e göz göre . . . Herkesin çocuğu öıüyor. Ölür, öl­sün . . . "

Topala çocuk gönderdi ler. Topal ayağ ın ın biri ni ta geri lerden sürükleyerek, eği le kalka, eği le kalka geldi . Boyu kısayd ı . Bir yanı , omuzdan aşağı düşmüştü. O kadar çok düşüktü ki , dururken, o ya- ' na nas ı l devri lmediğine insan şaşar kal ı rd ı . Bacakları nda rengini

648

Page 648: 4-Anne Hikayeleri

------------------=--=----------------- Bebek

atmış, bozarmış, bir iplik çeksen bin yamalık dökülür, kara bir şal­varı vardı . Bağı gevşek şalvarın ı geniş kalçalan tutmasa şalvar ba­caklarına aşağı y ığ ıhveri rdi . Topal yan ına doğru sarkmışt ı . Üstü başı toz, un, hamur bulaşığı içinde idi . Büzüş büzüş kara memeleri yı rt ık yakasından dışarı çıkmış , aşağı lara, göbeğinin üstüne doğru sark ıyordu . Yüzü bir acaipti . Gözleri , karmakarış , kirli , pis saçları­nın alt ında kalmış, gözükmüyordu . Koca koca benli kara yüzünün benleri meme meme, parmak başı gibi sarkıyordu , k ınş k ınş .

Dayın ın karş ıs ına geldi . "Vel i ağa," dedi , "beni çağ ı rttı rmışsın . Geldim işte ." "Kız ım." dedi , "işte şu çocuk. Bak diye çağı rd ım seni . ısmai l

gönlünü görecek. Seni faz lasıylan memnun edecek. Fazlasıyıan. Hemi sevap. Bir can kurtaracaksın . Az iyil ik mi? Allah yanında kıy­metin artar. Hemi de hakk ın ı ahrs ın . Ne diyorsun k ız ım?"

ısmail yalvanr bir sesle : "Bacı ," dedi , "Emine bacı , ne istersen sana veririm. Kuş südü­

nü bi le eksik etmem. Kuş südünü istesen bi le bulu ru m. " Eminenin yüzü daha çok kmşıklaştı , karard ı . "Ağa," dedi . "Veli ağa, benim südüm benim çocuğu ma yetmi­

yor zaten . Ne yiyorum ki südüm olsu n !" ısmail doğruldu : "Bak," ded i , "güzel Emine bacım, kuş südü bi le istesen bulu-

rum. Ne diyorsun? Olu r de, gel . " Emine: "Ne deyim kardaş." ded i . "Akşam benim herif ge lsin de . . . " Yerde sız ı ıdayan bebeğe süt bi le vermeden çekti gitti . Döndü kız koşa koşa içeri girdi . çocuğu kucağına ald ı . Arkası­

nı dönüp �eme verdi . S ız ı lt , kesi ldi . "Anam da," dedi , "salmaz ki . . . Yoktan iş çıkarı r. Anam da . . . " Kurbağa sesleri geceyi dolduruyordu . Ikindiyin çıkan garbi yeli

649

Page 649: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

durmuştu, azıc ık fisi lti bile yoktu. Azıcık olsun. Hava batakl ık koku­yor, taze s ığ ı r pisliği kokuyordu. Yapış yap ıştı . Gök kocaman, par­iak y ı ld ızlarla ö rtü ıüydü .

ötede , uzakta, çay ı rı n kıyıs ı nda b i r çınar vard ı . Bi r u lu ç inar. Dallar ın ın üstüne ak ak leylekler s ıralanı rd ı geceleyin . Sayısız. Bir iki kez tak ı rtı ları duyu ldu .

Veli day ıgi lin evlerinin önünde bir adam boyu yüksekliği nde bir çardakları vard ı . A lt ında, yanında, yönünde köyün s ığ ı rları yatar, geviş geti ri rlerdi .

Bebek çardağı n s ağ yan ında. Cennet ka"mıın .yanıbaşı nda VI­z ı ldayıp duruyordu . Cennet karı da boyuna beşiği sall ıyordu. Beşi­ği sal lad ıkça çardak da beşik gibi ı rgalanıyordu . Veli dayı çoktan uyumuş horluyordu . Az sonra beşiğin sallanması kesi ldi . Cennet karı da uyumuş olacak. Sivrisinek dopdolu , ortal ığ ı kavur�yor.

Gece yanyı çoktan aşmıştl . Bebek daha ağlıyordu. ısmail sert­çe bir iki kere yanı na döndü . Birkaç sefer daha döndü . Çardak be­şik gibi sallandI .

Duyulur duyulmaz bir sesle: "Teyze," ded i . "Cennet teyze !" Kad ın uyandı . Ya da uyumamış, uyukluyordu . "Teyze," dedi , "al götür şunu Topal Emineye. Öldürüyor beni .

Kesmedi , kesmiyor sesini . Öldürüyor beni . . � Götür şunu ." Kad ın gözlerin i ovuştura ovuştura kalkt ı , çocuğu beşikten Ç ı ­

kard ı . Köyün kad ınları tarlada, sokakta, buzağ ı sürer, ı sdar dokur­

ken, nerede ikisi bir araya gelirse, Topal Emineden, Isr:nai l in bebe­ğinden konuşuyorlard ı .

Kara Elifin kap ıs ında bir top kadın vard ı . Kad ın lar ayakta ki r­men çeviriyoriard ı .

"Aman kele bac ım, kader kader dediğin de böyle olma l ı . Olu­şun böyle o lmal ı . Zalanm ö lümü yaradı pasakl ı Topala . . . "

650

Page 650: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Bebek

"He bacım, çocuğa baksa, baksa yüreğim yanmaz. Çocuk ak­şamlara dek it eniği gibi veniliyor. O da bey gibi yiyor ı smailin getir­diklerini . Şeker koymadı çarşıda, yağ koymadı , üzüm koymadı deli batası , batas ı ısmail taş ıdı Topal ın evine. Dükkana döndü Topal ın evi . . . "

"He bacım dükkana döndü !" "Çocuğa da baksa . . . " "Ben kapıs ından geçemiyorum. Şafaktan akşama dek veni ldi-

yor, bebecik. Yürek dayanmaz. it eniği gibi veni idiyor . . . " "Sabi çocuk, yürek dayanmaz. " " ısmai l in halini görsen I" "Yürek dayanmaz!" "Sararmış solmuş f ıkara . . . " "Yürek dayanmaz!" "Varın ı yoğunu , e lindekini avucundakini yedirecek Topala. Ge-

ne tutmal ı kta sürünecek it gibi . ", " It gibi . . . " " If lah olmaz çocuk." "Ölür çocuk." "Topala baktı racağı na . . . " "Götürsün koysun bi r ağacın başına, kartal lar a ls ı n . . . " "Suya ats ın . . . " "Diri d iri mezara gömsün." "Hee bac ım !" " Iki güne bir s ı rt ında bir çuval . . ." "Geli r ı smaiL." "Avrat yesin , dermiş, südü çoğalsın . "

65 1

Page 651: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ---------------­

"Otururmuş beşiği n yan ına, bükermiş boynunu, bakarmı ş .yü­züne çocuğun . . . K ıpı rdamadan bakarmış. Hiç konuşmaz, geldiğin­den gidişine kadar bakarmış öyle . Hiç kımı ldamaz ."

"Durur öyle bakarmış." "Ciğer . . . " "Yüreği yanıyor f ıkaranın . " "Yürek . . . " "Anasız." "Anasız yavru yaşamaz . . . " "Emeciği boşa I smai l in ." "Südü zehirli . . . " "Yaşasa kendi çocukları yaşard ı . " "Yaşamaz!" Emine çocuğu ald ıktan on gün şonra -ortalığa düştü. Önüne ge­

lene : "Amaaaan avratlar, hiç başıma gelmedi böyle iş ! Attılar başıma

çocukların ı . Süde doymuyor. Ne de büyük karnı varmış. Ona baka­yım derken, kendi çocuğumdan oluyorum. ötürgen oldu çocuğum. Su gibi , su gibi geliyor al' ı . Ölücü Duranım. Bu yaşar diyordum. O da bu yüzden ölücü . Götürür atarım üstüne.

Kendinin o lsun geti rdiğ i . Zaten getirdiği ne ki . Ben çocuğumu öldürüyorum, iki kilo şeker, on gün oldu iki kilo şeker! Yaa bacım, iki ki lo şeker . . . "

da:

Kadınların tümü birden: "Götür at," diyorlard ı , "Cennet karın ın üstüne. Götür at." Topal Emine ayağ ını sürüye sürüye gittikten sonra da araların-

"Çocuk yaşamaz zaten." "Götürsün ats ın. "

652

Page 652: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Bebek

"Kele bacım, getirdiklerini de beğenmiyor herifi n !" "Bu lunca bunar." "Iki ki lo şekerI Pasakl ı , anadan doğdun doğalı boğazından aştı

mı iki kilo şeker?" "Heee, aşt ı m ı , batasıca?" "Topal pasakl ı !" "Herife yaz ık . Bir yüreğim acıyor ki . . . " "Götürsün ats ı n."

, "Götürsün atsı n. " "Götürsün ats ın." Konuşuyorlard ı . ısmai l , çocuğu Topaı Emine'ye verdiğinin on ikinci günü gene

geldi . S ı rt ı nda gene yarıs ına kadar dolu bir çuval vard ı . Dayısıgi le, başka bir yere sapmadan doğru Eminenin evine yü­

rüdü . Eminenin evi , üstünün otları eskimiş, gümüş; , çitlerinde to­pak topak tezek yapıştırıh , sıvası tezekten bir göz bir huğdu . lçerde öteberi denecek pek az eşya vardı . Köşede dayalı üç çuval, bir de yüzsüz, pamukları d ışarı çıkmış bir yatak. Bi r köşeye bir buzağ ı bağ l ı duruyordu. Buzağ ın ın bağ l ı bu lu nduğu köşeden taze s ığ ı r pisliği , işemik kokusu geliyordu. Çocuklar ın beşiği buzağ ın ın ya­n ındayd ı . Iki çocuk, kirden kapkara kesi lmiş, yarı imış eski beşiği n içinde koyun koyunaydı lar. Yumuk elleri birbirine dolaşıyordu. Evin içi baştan aşağı çamurdu. Bir karış büyüklüğündeki pencerenin al­t ı nda, üstlerini yosun bağlamış iki cam bardaktan boyuna su slz l­yordu.

ısmai l , beşiği n alt ında durdu durdu baktı . . . "Bacı , " dedi , "Emine bacı , no lmuş bu çocuğa böyle?" Çocuğun derisi kemiğine, karn ı beline yapışmış, gözleri çuku-

ra kaçmışt ı . ' Dayanamayıp d ışarı çıkt ı .

653

Page 653: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Emine çuva l ı si lkeledi . "Bak," dedi , "Elif b acım, şunun geti rdiklerine. Bak şu boyu dev­

ri lesi uzun devenin ettiğ ine. Bir de kurumlu kurumıu bakıyor da, ço­cuğa nolmuş böyle diyor. Ölüyün körü oldu. Boycağızı devrilesi i ki kilo şekercik ! Ye de çocuk emzir . . . "

öteberi l eri çuva ldan al ıp oraya buraya 1 1 ld ı nyordu. "Ölür çocuk. Benim çocuğum ö lü r. Ötürgen . . . Ölür de kurtul a­

mam elalemin di l inden." Kara Elif : "Götür üstüne at bacım," dedi . "Götür at üstüne."

. "Ölür de çocuğum . . . · El ifil çocuğu na baktı da kendi çocuğunu öl­dürdü derler. "

ı smail s ı rt ın ı verdiği çitten doğru ldu. Derin b ir "0001" çekti . Diş-leri nin aras ından ıs l ık gibi bir :

"Orospu, " ç ıkt ı . "Topal orospu . . . . .. Sarhoş g ibi yalpalayarak yürüdü . Iki gün sonra Emine, dövüşe çekişe, çocuğu getirip Cennet ka-

r ın ı n üstüne att ı . "EI ne der," diyordu , "benim çocuğum ölürse, e l ne der? Cennet kan da çocuğu babası na gönderd i . Harman bir adam boyu yüksekliğindeydi . Ta şafaktan önce

başlamıştı sap atmaya. Gün kuşluktu . Ortadaki öbek epeyce yükselmişti . ısmai l e lindeki di rgeni sap­

lar ın üstüne att ı . Harmanm gölgeli yanı nda duran testiyi başına dikti , Döğenin üstüne i nce boyunlu , kirpikieri çok uzun bir çocuk vard ı . Cocuk boyuna önündeki i ki zabı n doru beygiri k ı rbaçlıyo r, daha yumuşamamış sapın üstünde h ızla dönüyordu. Ortal ığı insa­n ı n genzini yakan bir saman, bir kuru ot kokusu almışt ı .

ısmail harmanın gölge gelen dibinde v ız ı ldayan çocuğun ağz ı ­na, üstüne emzik geçi ri lmiş süt dolu b i r rakı şişesi dayad ı . Çocuk

654

• b

Page 654: 4-Anne Hikayeleri

----------�--------------------------- Bebek

sesini kesti . Usulca emmeğe başlad ı . ısmail in sağ dizi yere daya­I ıyd ı . Yüzü samandan, tozdan bellisizdi. Sol duluğundan çenesine doğru inen uzun derin yara izinin içi tozla, saman parçalarıyla dol­muştu . Yırt ık , çizgil i gömleğinin yakası açıkt ı . K ı l l ı göğsü görünü­yordu . C ıp ı ldak tere batmışt ı .

Gömleğini çıkarıp firezlerin üstüne serdi, geldi dizini yere daya­yıp şişeyi tuttu . Daha yornuğunu alamamış, körük gibi soluyup du­ruyordu.

Döğen süren çocuğa seslendi : "Meh med gel , dedi . "Ge! de ekmeğini ye ." Memed atların baş ın ı sapa verip geldi , çık ın i açt ı . ısmail bir e liyle yiyor, b i r eliyle de şişeyi tutuyordu . Şişeyi çeke­

cek o lsa, 'çocuk hemen vızı ldamaya başl ıyor. ısmail de buna daya­namıyo rdu.

M emed hem yiyor, hem konuşuyordu. "Bak," dedi , " ısmai l emmi , bizim köyde bir oğlan vardı . . . " Bebeği e liyle gösterd i : " Işte o da bunun gibiymiş; Anası ö lmüş. Kucağında gezdirirmiş

babası . Fıkaraymış da kimse bakmazmış. Anam öyle diyordu. Hiç kimse bakmazmış. Kimsesi de yokmuş. Çocuk ölücüymüş acl n­dan , yaa çocuk ö ıücüymüş. Acı ndan ağlaya ağlaya ö ıücüymüş. Anam öyle diyordu , babas ın ın kucağ·ı nda acından öıücüymüş. Şimdi o çocuğa var ya, Kürdün oğlu diyorlar. Anam diyor ki , babası ne Kürttü , ne birşey . . . Anam öyle diyor. Babası bir gece sarmış bir çuvaleskisi ne bebeği , koymuş köyün ortasındaki çeşmenin taş ı­na, savuşmuş g itmiş .Baş ın l a lmış gitmiş. Çocuğu KOrt k ız ı almış büyütmüş. Kürdün oğlu diyorlar şimdi . Kürt kızı almış . . . Babası ba­ş ın ı almış gitmiş bir daha da basmamış köye. Imi timi bellisiz olmuş. Ne bi leyim ben , anam öyle diyordu işte."

ısmai l birden yekindL Güneşe gelince, göğsünün k ı l larına ya­p ışmış saman parçaları ış ı laşt ı . Fi relerden gömleği n i ald ı . Kuru­muştu. Çabucak giyindi . Çocuğu kol larına al ı p yürüdü.

655

Page 655: 4-Anne Hikayeleri

/ Anne Hikayeleri

. L . Kör kan ayak sesleri ni duyunca yüzünü kapıdan yana ckndür-

dü. i "Kim o ," dedi , "kim ., gelen? Bir bebek mi var ne kuqağı nda? Bebek sesi deği l mi bu gelen?" i

ısmai l : / i

"Benim," dedi . "Ana benim." Kör Karı : "Kusura kalma yavru , sesinden bi lemedim." ısmai l :

i

"Benim ana," dedi . "Avşar ısmai l . . . Durmuş ağanın eski tutma-s ı . . . "

Kör kan , zehir gibi acı , yumuşak, ağlar gibi bir sesle : "Yandı , " dedi , "hepiciğimizin yüreği Zalaya . . . Gün görmedi h·

kara. Pasakl ı topal kurban o lsun Zalaya, kurban olsun bebeğine. çocuğu getirip de ü stüne atm ış d iyorlar, öyle mi? Aaaah ," dedi , "oğlum o laydı burada! Hürü -de gitmeyeydi işe , Zalan ı n gü l hat ı r ı için bakard ım bebeğine . Yavru." dedi, "o kucağındaki ağlayıp duru- , yor, yat ır beşiğe çocuğun yanma. Yatırdm ml? Neeen neeeeen . . . Anasız kuzu, neeeeen . . . . "

Beşiği usul usul sal l ıyordu . ısmai l : "Ana," dedi , "daha n e zaman günü yeticl mahmudun o la? Daha

ne zaman?" "Neeeen neeen , ololoş neeeen . . . " Sonra h ış ımla: "Aaah," dedi , "benim oğlum, hökü met geçer mi hakk ından?

Hökümet geçer mi? Neeen, o lo loş neeen . . Bu yaşa geld im duyup işitmedim. Neeeen anas ız kuzu neeeen. Toplanmış yol parası , toplanmış ısmai l im, toplanmış yavru . . . Neeeen sefi l im neeeen . . . Olutuş neeeeen . . . . Hökümet diyormuş ki , versin paramı koyvere-

656

Page 656: 4-Anne Hikayeleri

---------------------------------------- Bebek

yim kendisini . Diyormuş ki hökümet . . . Neen canı m neeen . . . . Ver­mezse paramı kendi bilir diyormuş, yatar ölenedek. Neeeen el e li n­de kalanı m neeeen. Az buz para deği l yavru , bi r araya gelmiyor yavru. Neeen öksüzüm neeen. Bir Hürü çalışıyor. Bir avradın çal ış­ması ndan nolu r? Neeen Zalan ın bebeği neeen . . . Kaç kere vara­yım, dedim, düşeyim dedim hökümetin eline ayağına .. Hayır olmaz dedi ler, i l le para dediler. Neeen kadersizim neeeen, olo looooşşş neeeen . . . "

Ev, yanyana seri lince iki yatak alacak büyüklükte, çitleri s ıva­sız, üstünden gün ış ıkları s ızacak kadar otları seyrelmiş, tertemiz bi r huğdu.

Kör karı kapıya doğru oturmuş, yüzü ış ığa dönüktü . Usul usul beşiğ i sal layıp ni nni söylüyordu .

"Neeen neeen . . . Anasızlar hep böyle durmadan ağlar . . . Nee­en neeeen neeeenniii . . . Oooff bana da birşeyler oluyor. Neeen ne­eeen . . . Günüm yaklaştı gayrı . . . Mahmut gitti gideli Allah ın günü sıt­ma tutar beni . Neeen ololoş neeen. Şakır şak ı r s ıtma tutar. Hiç ha­lim dermanım yok. Neeen gülüm neeen. Neeen dağların güzel çi­çeği , ağlama neeen . . . Aaaaah Mahmudum burada olaydı . . . Neeen neeeen nenni i i . Zalan ı n çocuğunu böyle kapı kapı sü rü ndürü r müydüm? Neeen neeeen."

Beşiği sal lamayı b ı rakt ı . "Hangi yandaki ı smai l? Hangisi Zalanı n bebeği?" ısmail el i ald ı , çocuğun üstüne koydu. Kör kan usulca, elini ok­

şar g ibi çocuğun yüzünde dolaşt ı rd l . "Vaaay," dedi , "vaaay anasız ! B ir deri b i r kemik kalmış . . . Hürü

destesini topladı . Neeen neeeen . . . Şimdi gayrı pamuğunun otunu döğücü . . . Neeeen neeeen nenniL Bi r deri bir kemik '" Neeeen." .

Gün batarken Hürü geldi. Içeri gi rer girmez işi anladı . Bir yanda kör kan uzanmış of çeke çeke titriyordu. Her ikindi nöbeti gelirdi. ıs­mai l de beşiği n baş ında usul usul sall ıyordu .

Hürü yirmi yaşında gösteriyordu . Yüzü günden yanmış, kap�a-

657

Page 657: 4-Anne Hikayeleri

• h·

Anne Hikayeleri /

ra o lmuştu . i /

/ /

" ısmail kardaş," dedi , "ne deyim şimdi? Sana ,ben n� deyim? Yüreğim parça parça o luyor ya, ben ne deyim? Gördün, ben sütü­mü toprağa sağıyorum, memeklerim şişiyor akşam'a dek, çocuğu­ma veremiyorum da toprağa sağıyorum. Ben ne deyim �i mdi sana ısmai l kardaş? Ben ne deyim? Mahmut olaydı ısmai l kard aş . . . "

ısmai l : "Bacım," dedi , "Hürü bac ım, ne i stersen veririm. Harmanın ı

ben sürerim, harmanım bitince . Son umudum sende . . . " Hürü : "Ana," dedi , "sen n e diyorsun? Ben ne deyim şimdi? Ben n e de..,

yim?" Kör karı of afla karış ık : "Kızım," dedi , "kız ım, kara göz!ü s ı rma saçlı han ım k ız ım, göz ·

göre göre ö ldürülür mü bebecik? Zaten ölmüş, Zalan ı n bebeği . . . Ben ne diyeyim? Zalan ın bebeği . Ben ne diyeyim? Zalanın teben­ği . . ·"

ısmail üstünden öldürücü bir ağı rl ık kalkmış kadar yeynidi , ev-den Çıkt ı . '

Hürü iki çocuğun her biri ni bir koluna almış, kör karı d a o nu n şalvarın ın bağ yerinden tutmuş, arkadan geliyordu. Tarlaya var- , d ıkları zaman şafağm yeri daha yenice ağanyordu.

Çocukları yan yana, otları döşek gibi yapıp yatırdı . Kör karayı da baş ına oturttu. Beş dönüm kadar pamukları vard ı . Pamuk a lacaka-\ nnl ıkta atlardan seçi lemiyordu daha. lşıyınca çapalamaya başlad ı . Tarlada, yakınlarında ne ağaç vard ı , ne bir şey . . . Ne de çal ı . . . Tüm ova da öyleydi ya. Çapayı vurdukça taze bir toprak kokusu f ışk ırı ­yordu.

Gün epeyi yükse !i p s ıcak dört yanı k ızdı nnca kör karı , Hürü­ye:

"Kızım," dedi , "kız ım Hüru , çocuklar yanıyar . . . Sıcaktan ö l ü rler

658

Page 658: 4-Anne Hikayeleri

---------------------------------------- Bebek

bunlar. Sürmel i k ız ım, ge l de gölgeme koy şunları . " Hürü geldi , kör karın ın arkasım gün doğudan yana döndürdü,

çocukları da gö lgesine yerleştirdi . "Ya," ded i , "ana, gün tepeye diki ldiğinde gölgen kalmaz, göl-

gen çeki l irse nişlerik? Ya anam, o zaman nederik?" .

Kör kar ın ın dudakları titredi . I ncecik dudakları buruş buruş, dudak mı , değil mi, yüzündeki

kır ışıkl ıklann içinde bell i bi le olmuyordu . Yüzü avuç içi kadar küçü­cüktü. K ırış ıklar olmadan yüzüne bakan adam çapar olduğunu he­men anlay ıveri rdi . Gözleri çukura kaçmışt ! . Yumulu gözkapakları­nın alt ında iki yuvarlak kımı l kımı l ediyordu . I ncecik, bir deri bir ke­mik kalmış, damarları görünen elinin üstünde güneş lekesine ben­zer bir sürü iri l i ufakl ı lekeler vardı . Oturduğu yerden karalt ısı ufacık b i r çocuğun karaltıs ı kadar görünüyordu . Çocuklar ağlad ıkça iyi l ik, cana yakınl ık dolu sesiyle Hürüyü çağı rıyor, emzitti riyor, iki yanına usul usul ığralana ığralana ninnisini söylüyordu .

Bebek seni uyuturum � neeen neeen

Bahçelerde bAyAtArAm, neeen neeen

Ağlayan çocuğu avutur derler, kör karın ın işte böyle yamk, taa adamı n yü reğine işleyen bir sesi vard ı .

Gün yükseldikçe Hürüyü çağı rıyor, çocukları kendine doğru çektiriyor, üstlerine eğiliyordu. Ikide bir çocukların üstüne gün deği­yor mu diye de Hürüye soruyordu .

Günün tepeye diki ldiğ i , ortal ığı kavurduğu zaman, adam o za­man e lin i yere değdiremez, ayağ ın ı toprağa basamaz olu r. Otlar boyunlar ın ı bükerler, pamukların yaprakları dürü lü r, i şte o zaman kör karı , çocukları taa karn ına çekmiş, üstleri ne de kapanmışt ı r. Usul usul ı rgalamp ninni söylemese uyuyor samr adam.

Bebek seni uyuturum , neeen neeen

Bahçelerde bAyAtArAm, neeen neeen

Bebek seni uyuturum , neeen neeen

Aldım geldim bebek sen i oooy oooy

659

Page 659: 4-Anne Hikayeleri

· Anne Hikayeleri

Yeşil beşik sekis inden neeen neeen

Anayı emmeyen bebek oooy oooy

Bi lmez ana kokuısuından neeen neeen.

Nen' çalarken sağ yanda yatan Zalan ın bebeğinin ayağ ın ı ok-şuyordu. '

Bebek seni uyU/turum, neeen neeen

Saraylarda büyütünlm neeen neeen

Gün tepeye diki ldi , gün yaktı pişirdi ama, kan ne etti eyledi de gün ikindin o luncaya dek çocukların yüzüne güne göstermed i . Tam ikindi üstü , gün aşağı lara inerken nöbet geldi . Karıcık yerlerde belenmeğe başladı . Tirtir titriyor, uzun uzun s ıcak toprağın Ü stün­de geriniyor, debeleniyordu .

Işte böyle, her gün böyle , kancık gün iki ndin o luncaya dek 00-beleri n yüzünü güne göstermiyor, ikindin olunca . . . olunca . . .

Beş dönümlük yerin çapası bitincey.e dek böyle gidecekt i . B i r köşecikleri kalm ışt ı . Ufac ık bir yer, e i içi kadar . . . Ne çare k i . , .

Kara haber tez u laş ı r. ısmail harmanın ı bit irmiş, buğdayın ı ku­yularken söyledi ler. Y ı ld ı rı mla vuru lmuşa döndü.

Vard ı baktı ki ne görsün, Hürü yatakta , yüzü sapsan avurt lar ı birbi rine' geçmiş.

ısmail çekine çekine : "Bac ı , " dedi , "Hürü bac I , başin sağ olsun . N u r içinde yats ı n o

karı . Dünyada ış ık yüzü görmedi . Nur dolsun mezarına." Hürü titrek, ağ/ar g ibi bir sesle: "Öldü ," dedi , "iki gün oluyor. Çocuk yangı l ls ıyd ı fıkara. Bir nen

çalard ı , yürek komazd ı i nsanda . . . Bir nen çalard ı , dağı taş ı e ri ­tir. . . "

ısmai l : "Nur dolsun mezarı na, ış ık yüzü görmedL" Hürü in ler gibi : "Çardağımız yok kardaşı m bizim. Sinekler kapış ıyordu yerd e .

Ondan oldu diyorlar, karı ondan gitti diyorlar. Bir nen çalardı yürek

660

Page 660: 4-Anne Hikayeleri

--------------------------------------- Bebek

komazdi . o nen çald ıkça parça parça olur da adamın yüreği , ağzi­na geli rdi . Bir nen çalard ı , yakard ı alemi ."

Başın ı bir tarafa att ı : "Yanıyorum kardaş, " dedi . "Ateş a ld ı dört yan ıml . . . Köz gi­

bL ." ısmai l baktı bakt ı : "Bacı , " dedi , "şu nları sana geti rdim." Kesekağ ıdındaki şekeri yastığ ın başına koydu. Beşikte çocuk­

lar sessiz sessiz uyuyoriard ı . Beşikten kendi çocuğunu çıkarıp ku­cağ ına ald ı . Kapıya varınca geri döndü :

"Bacı ," dedi , "Hürü bac ı , harmanın için hiç merak etme. Gene ben süreceğim. Harman için hiç kalbine birşey gelmesin. Ben süre­rim. çocuğu götürüyorum deyi . . . . "

Iş ı laşan saman parçaları karışmış, tozlu yolun üstünden koyu bir bu lut gölgesi geçti . Güneyde , ötelerde, taa uzaklarda, Akdeni­zin üstünde apak, top top yelken bulutları vard ı .

Ova dalgasız bir deniz gibi mavileşerek dümdüz, göz alabildiği­ne uzay ıp gidiyordu . Öte başta, ovayı çeviren mavi dağların koyu gölgeleri gündoğuya doğru uzanmışt ı .

Ismai lin yarı - belinden aşağıs ı tozdan görü nmüyordu . Sol yandaki , köyün dibine kadar uzanan yeşi l alandan , çeltik

tarlas ından burnuna keskin bir batakl ık kokusu geldi . Yol boyunca uzanan hendekteki üstü tozdan kaymak bağlamış suyun yüzü yel değdH�çe k ı rış ıyordu.

çocuğun başı sağ kolunun üstündeydi . Sarkmışt ı . Gözleri ,ta çukura batmış, yerleri birer karanl ık deliğe benzemişti. Boynu başı­n ı tutamayacak kadar incelmiş, ipincecik o lmuş, buruş buruş, kap­kara kesilmiş derisi kemiklerine yapışmışt ı . Çenesi düşmüş, ince, deri gibi dudakları içeri çökmüştü. Açık ağıza sinekler girip çıkıyor­du . ısmai l baş ın ı çocuğun baş ın ın durduğu sağ kolunun üstüne doğru eğmiş, öylecene bakıyordu . Hem bak ıyor, hem yürüyordu .

Page 661: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri ----------------

SARI SıcAK Yaşar KEMAL

Çocuk: "Anarn," dedi , "anam, yarın sabah gün ış ımadan uyan-d ı r beni .

.

. "Gene uyanmazsan?" "Uyanmazsam iğne sok etirne. Saçlarımı çek. Döv beni ." Soluk yüzlü , i nce kad ın ın kara gözleri s�vinçli bi r ı ş ı lt ı içinde

kald ı . "

. "Yana gene uyanmazsan?" "Öldür ben i ." Kad ı n var gücüyle çocuğu kucağı na al ıp, bağrına bastı . "Cannn !" dedi . "Uyanmazsam . . . " Çocuk düşündü . B irden : "Ağzıma bib e r

·koy," dedi . Anası yeniden, ayn ı sevecenlikle, gözleri yaşararak onu bağrı-

na basıp öptü . Çocuk boyuna yineliyor: "Bak uyanmazsam ağzıma biber koy ha ! . ." Ana: "Can!" diyor. "Biber çok acı o lsun ."

• h,

662

• h

Page 662: 4-Anne Hikayeleri

-----"""""""----------==---- Sarı Sıcak

Ş ımarıyor, tep,i niyof, ara vermeden boyuna haykmyor: "Acı biber, kı rmızı biber. . . Bir yaksin ki ağz ımı . . . Bi r yaksm ki. . .

Hemeneecik . . . Hemencecik uyanayım." Anasın ın elinden kurtuluyor, o h ızla çardağa çıkıp yatağa giri­

yor. BunaUıcı bir yaz gecesi. Gökte te!< tük soluk y ı ldızlar, kocaman,

testekerlek bir ay . . . Yatak ekşi ekşi ter kokuyor. Yanına yönüne dönüyor. Sonra bir karar: "Sabaha kadar uyu­

mam." Seviniyor. Sabahleyin , anası "Osman," der demez, hemen J<alkıp boynuna sarı lacak. Nasıl da şaşacak bu işe anası ! Yatağ ın içinde sevinçle hopluyor. Sevinci b i r an sönüverip, içine korku giri­yor: "Ya uyursam." Kendi kendine hep yineliyor: "Uyumam. Uyu­mam., işte. Neden uyuyum? Ne var uyuyaca�<?"

Al sonra anası gel ip yatağa, yanına uzanıyor. Okşuyor: · "Yavrum," diyor, "uyudun mu?" Osman hiç mi h is ses ç ıkarmıyor. Anası kucaklayıp öpüyor.

Osmanın içinden ı lık ı l ık bir sevgi, aşka, dostluğa benzer ağlatıcı bir şeyler geçiyor. Sabah ı bekliyor. Anası nas ı l şaşacak. Aldı fikri , sa­bahleyin Hemencecik uyamp nas ı l şaşırtacağı nda.

Ana uyumuş. Osman yatakta dönüyor. Gözkapakları ağ ı rlaşı­yor. Osman kendini öyle kolay kolay b ı rakmıyor.

Bir an kalkıp derin deri n soluk alan anas ın ın yüzü ne bakıyor. Yüz, aş ış ığında bembeyaz parlıyor. Örgülü gür saçlar, şimdi daha kara görünüyor. Örgülü uzun saçlar, yast ığ ın beyazl ığ ı nda çörek­lenmiş. Örgülerde pınld l . Uzun zaman saça, bembeyaz yüze bakı­yor. Sonra başı ağı rlaş ıp yast ığa düşüyor.

, Geceyarıs ı , ay çoktan aşmış , o rtal ık gündüz g ibi apayd ın l ık . Çardağı n altında yatan ineğin gevişi , dişlerinin g ıcı rt ıs ı duyuluyor. Uyku iyiden iyiye bastınyor. Uyuyuverecek. Dişini s ıkıyor. Kolların ı ıs ırıyor. Ne yaparsa yapsın, uyku b ir su gibi dört yanını sarm ış, bo­yuna yükseliyor. Kız ıyor," sonra güıümsüyor. Kızıyor, güıümsüyor. Sabah leyin anas ın ın boynuna sarı l ıyor. Kol ları anas ın ın boynun­da.

663

Page 663: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Ay, batıdaki ovaya doğru inmiş , bir ucu toprağa değecek gibi . Neredeyse kızanp batacak.

Doğudaki dağlann arkasından ince, ak bi r ış ık kümesi fışkınr­casına usuldan usuldan dağlann tepeleri ağanyor. Köyün s ığ ı rlan bÖğürmeğe , köyde her şey canlanmağa baş/ad ı .

Ana d iz çöküp çocuğun üstüne yumulmuş, kımı ldamadan ba-k ıyor. '

çocuğun başı yast ıktan yana kaymış, boynu ipineecik , yüzü san . Çocuk soluk bile 'almıyor. Küçücük yüzü , alacakaranl ıkta ha­yal meya!. . . Ana durup durup içini çekiyor . .

Çocuk bir ara bir kolunu ç ıkanp dışarı atıverdi . Kol bir başpar­mak kal ın l ığı nda ancak var. Derisi kemikten dökülecekmiş gibi kı­nş k ınş . . . Ananı n gözü kola takı ld ı kald ı .

Sonra, deri nden "Of !" dedi , "yavrum ooof . . . "

Kımı ldad ı . Iki yanı na sallandı . Çocuğun yanından kalkt ı . Ay, gölgesini huğun sazlann ın üstüne düşüruyordu.

Ana h ış ımla, "uyandı rmam" dedi . "Uyandı rmam. Acı mızdan öleceksek de ölel im. Bir çocuğun çal ışmas ından ne o lur?"

Gözleri incecik kolda. Şimdiye kadar, çocuğun bunca zayıf ol-duğunun fark ı na neden varmadığ ına şaşıp kal ıyor.

"Acımızdan öleceksek de ölel im." Uzun,örgülü saç ın ı ağzı na al ıp h ı rsla çiğnedi . Aşağıdan kocas ı bağ ı rd ı : "Gene uyanmadı m ı?" Kad ın, okşar, yalvanr bir sesle: "Ne istersin çocuktan?" dedi .

"Daha parm-:ık kadar. Kemikleri k ın lacak, öyle ince işte . . . "

Koca h uysuzland ı : "Bugün mutlak uyanmal ı . Uyanmall diyorum sana ! Ça l ışsın,

a l ışmasın tembeL . Çocuklukta pişmel i . "

664

• b

Page 664: 4-Anne Hikayeleri

------------------- Sarı Sıcak

Kaç ın, m ın ltı halinde korka ' :orka: "Ko lu öyle ince .ki . . . " dedi . çocuğun başına varıp durdu. Gönlü bir türlü bu tüy gibi hafif ço­

cuğu uyand ı rıp , bu çat ı r çat ı r sıcakta, işe göndermeğe raZi olmu­yordu .

Aşağ ıdaki huysuz ses : "Uyandı r onu , " dedi . "At tokadı . Söz verdik Mustafa Ağalara. Bu geceyarıs ı nereden çocuk bu lurlar sonra?"

Kad ın : "Herif" dedi, "hiç yüreğim götürmüyor. Bi r ince ki. . . Onun çal ışması bizi zengin mi edecek?"

Erkek : "Şimdiden çal ışmaya al ışmazsa . . . " ded i . Kad ın çocuğun saçlarını okşadı . Usuldan : "Osmanı m," dedi ,

"Osmanım, kalk. Yavru kalk. Gün ış ıd ı Osmanı m." Çocuk in ledi . Yavaşça bi r yandan bi r yana döndü .

. "Osmanım, yavrum ! Gün IŞıyor. . . " Çocuğu omuzları ndan tutup kaldı rdı . Öylesine yavaş tutuyor-

du ki . . . Sanki k ı rı hp dökülecek . . . Yatağ ı na geri yat ı rd ı . "Uyanmıyor işte , uyanmıyor. Öldürüyüm mü?" H ızla çardaktan aşağ ı i ndi . Çardak beşik gibi sal land ı . Erkek köpürdü : "Al lah senin de belam versin , onun da . . . Uyanmıyormuş!" "Uyanmıyor işte napay ırn!" Erkek sertçe' merdivenlere atladı . Çardağa ç ıkt ı , h ı nçla çocu­

ğun iki kolundan tutup kald ı rd ı . Çocuk, bir tavşan yavrusu gibi , elin­de ası l ı kald ı . Uyku sersemi ç ı ıp ınıyor, "ana ana" diye bağırıyordu . Adam çocuğu çardaktan aşağı indirip kadın ın önüne atıverdi . Ço­cuk avlunun tozları içine seri ldi .

Kad ın çocuğu na baktı baktı : "Al lah kimsenin yavrusunu, kimsenin eli ne koymasın ," dedi .

665

Page 665: 4-Anne Hikayeleri

• b

Anne Hikayeleri

çocuğu yerden h ız la kapıp bağrına bast ı . çocuğun gözleri koca­man I<ocarnan açı lmış , şaşkınl ıkla bakıyordu . Götürüp soğuk suyla

. yüzünü yıkad ı . Kendine gelen çocuk : "Ana!" dedi . "Can !" "Ağzıma kı rm ız ı biber mi koydun?" Bu s ı rada Mustafa Ağamn arabası gelip evlerinin önünde dur­

du . "Osman . . . " Osman koşa J<oşa gidip, arabaya atladı . Sevinçle taşıyor, tür­

küler söylüyordu . Ana, Mustafa Ağalara gündeliğe giden Zeynebi bir kenara çe­

kip: "Kubran olayım Zeynep, Osmam kolla, çocuk .. Bir deri bir ke­mik . . . " dedi .

Zeynep: "Korkma bacı , Osmatm incitir miyim hiç?" Tarlaya geldi ler. Daha gün doğmamı ş . . Orak makinesinin düz­

gün s ı ralad ığ ı desteler çiğli . . . Ot ve ıs lak ekin kokusu. K ızağa atı koşup, destelen yüklerneğe başladı lar. K ıza!<ta çift yerine tel< at ko­şulu . . . Atın başını Osman çekiyor, kızak dolar dolmaz, kuş gibi , har­mana götürüp getiriyor . . .

�< ızağı yükleyenler orada Osmana takı l iyorlar: "Nas ı l , Osman?" "Yaşa, Osman !" Osman seviniyor. . . Derken, k ıpk ırmız ı bi r ateş yuvarlağ ın ı and ı ran güneş karşı

dağların ard ı ndan çıktı . . . Ekin saplarından, destelerden usu l usul , incecik , gözle görü lü r görü lmez bir buğu yükseliyor. Gökte parça parça ak bulutlar dönüyor.

Osman, harmanla desteci ler arasında mekik dokuyor. Osman canl ı , dipdiri .

666

• h

Page 666: 4-Anne Hikayeleri

------------,.,......------ Sarı Sıcak

Zeynep, ikide bir : "Ha Osmanı m. Aslan Osmanım . . . " diye Os­manı okşuyor.

Gün tepeye doğru yekindi . Ortal ık ış ığa boğulmuş . . . Toprakta­ki ekin sapları na, destelere vuran gün şavkıyor. . . I ş ı lt ı lar iplik ipl ik sönüyor. Binlerce, yüz binlerce, birbirine dolanmış ış ık ipliği uçuşu­yor. Desteci lerin yüzleri toza bulanmış, yüzlerden oluk oluk ter sü­ZÜ IÜYOf. Dört bucağa ateş düşmüş yanıyor.

Osman kararmış , yüzü biraz daha incelmiş , kocaman gözleri k ıs ı lmış . . Gömleğinden de ter f ışk ı rmış . . .

Sabahtaki canl ı l ı k ! . . Şimdi Osman yürürken ayakları birbirine dolaş ıyor. Neredeyse düşüp atı n ayakları alt ında kalacak . . . Os­man tutuyor kendisini .

Toprak da kızg ın demir gibi . Osman her ayağını basışta bir sıÇ­rıyor. Bu yüzden yürüyüşü bir acaip.

Kızak gelinceye kadar, desteci kadınlar, ağ ızları yukarı , deste­lerin üstüne, güneşin aln ına yatıp yorgunlukların ı ç ıkarıyorlar.

Osman boyuna gökyüzüne bakıyor . . . Bir parça bulut. . . Bazan bi r ak bulut gölgesi, üstleri nde bir an kal ı p geçiyor . . . gözler bu lut gölgesinin arkası nda . . .

Gün tepede . . . Ekin sapları çat ı rdıyor. yarı imış , k ızg ın toprak, Osmanı n ayakların ın alt ında . . Osmanı habi re hoplat ıyor.

Can ın ı dişine takmış Osman. Alttan yan ıyor, tepeden yanıyor. Ciğerine k ızg ın bir demi ri sokuyo�lar gibi . . .

Sıcak . . . Dünya kamaş kamaş . . . Göz açıp on metre i leriye ba­k ı lmıyor.

Zeynep deste yüklerken Osmana dönüp bakt ı . Baktı ki Osma­n ın bacakları zang ı r zang ı r titriyor.

"Osman," dedi . "Osman . . . Osmanım, böyle yaya gidip gelme. : Seni at ın üstüne bindi reyim ."

, Kaldı rdı , at ın üstüne koydu. Osman atı sürdü. Daha bacakları­nın titremesi durmamışt l . At üstünde gitti geldi . ' Zeynep uzaklarda

667

Page 667: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

deste yapıyordu . Attan atlayı p Zeynebe doğru yürüdü. Zeynep: "Neden at � b ı rakt ın Osman? Ya kaçarsa?" Osman yanına yaklaşıp el in i tuttu : "Bak," dedi , "Zeynep teyze , ben büyürsem varya, sana alt ın

küpe alacağ ım." '

Koşa koşa at ın baş ına döndü. Sıcak boğucu .. . Yel esmiyor, ufacık bir fisi lti bi le yok . At ın üs­

tünde Osman ın bacakları ağndl . Tutmaz oldu . Neredeyse düşe­cek . . . Gözü dört bir yanı görmüyor. Osman atı sürmüyor, at kendisi gidip geliyor.

Derken öğle paydosu . Sıcağın a�ında yemek . . . Kan gibi ı l ik su . Zeynebin tüm yalvarıp yakarmalanna karşın Osman ağzına bir lok­ma ekmek bile koymad ı . Boyuna su içti . .

Zeynep akı ı etti d e başına bir kova s u döktü. Çocuk ondan son­ra art ık kendisine gelebi ldi .

Işe kalkarlarken Zeynep: "Osmanım," dedi , "sen git otur gay­n .At l başkası götürsün."

Osman: "Olmaz, Zeynep teyze," dedi, "ben götürürüm. Hiç yo­ru !madım."

At ı e l inden al ı nca Osman oturup hüngür hüngür ağlamağa, "Ben yoru lmadırn. Valiahi yoru lmadım," derneğe başladı .

Bi r kocakan : "Bindiri n ata şunu . . . Düşsün de atı n ayağ ının al-t ında parçalansm it eniği !" dedi .

Osman: "Val iahi düşmem, bi l lahi büşmem. Ben yoru lmadım ki l" Bindirdi ler. Bindirdi ler ya, Osmanın üç dönüşten son ra başı

dönrneğe başlad ı . . . Kendini s ık ıyor. Bir an geldi , atm üstüne boylu boyunca uzanıp yelesine ellerini

668

Page 668: 4-Anne Hikayeleri

------------------ Sarı Sıcak

dolad ı . ZE?ynep iş in fark ına varıp atı n üstünden Osmanı a ld ı . Os­man kendinde deği ldi . Götürüp bi r destenin üstüne yat ı rd ı . "Yav­ru ," dedi , "yavru . Ne de i natçl . .. "

Sonra Zeynep gene su getirip başına döktü� Güneşe karşı du­rup gölge etti . Osman neden sonra ayı ld ı . Akşama, iş paydos edi­linceye kadar, Zeynebin koyduğu destenin üstünde, bomboş göz­lerle, bir topak olup çal ışanlara bakt ı . Utanemdan baş ın ı yerden kald ı ramıyordu .

Paydosta Zeynep Osman ı n el inden tutup arabaya bindird i . Çocuk yumuşacık bi r kü lçe gibiydi .

"Osmanı m, " dedi . "bugün sen çok iyi çal ışt ın . Mustafa Ağa hakk ın ı fazlasıyle verecek . . . "

Osman şaşarak: "Veri r mi ki ?" diye sordu . "Sen çok çal ışt ı n ." Osman canlan ı r g ibi o ldu . Tüm ai le toplanmış , d ışarda, kapın ı n önü nde yemek yiyor.

Ötede araba, arabaya bağl ı atlar. Atlar baş lar ın ı taze ota sokmuş, h ı ş ı rt ıyla, sanl<i otu sümürüyoriar. Ortal ığ ı taze bir ot kokusu al­mış . . .

Karanl ık perde perde iniyor. Atiarın az j lerisinde d e Osman. Tarladan geldiğ inden beri diki lmiş duruyor. Sabrıs ız, gözü yemek yiyenlerde. Yemek yiyen ler Osmanın farkında deği ller.

Osman bekliyor. En sonunda sabrı tükenip öksürüyor. Osman dört dönüyor. Yerden bir çubuk al ıp gürü ltüyle kınyor. YemeK yi­yenler oral ı deği L . Sonra Osman k ı rd ığ ı çubukla tozlara daire ler, çizgi ler çiziyor. Çubuğu o lanca gücüyle toprağa sürtüyor. Çubu­ğun toprağa sertçe sürtü lmesinden çıkan sesler . . . Osman muradı­na eremiyor. Yemek yiyenler konuşup gülüşüyorlar. Osman sin ir­Ieniyor. Habire çubuğu toprağa sürtüyor. Yapt ığ ı çizgi leri ayakla­rıyla geri kapatıyor. Çubuğun ucu toprakta .. Osman koşa koşa çu­buğun etraf ında dönüyor. Sonra yemek yiyenleri unutup kendini salt oyununa kapt ı rıyor . . . Çiziyor, çiziyor, kapat ıyor.

669

Page 669: 4-Anne Hikayeleri

Anne Hikayeleri

Birden bir ses . . . Çubuk e linden düştü. Donakaldı . B ırÇtkıp kaça-cak, kaçamıyor.

Mustafa Ağanın kar ıs ı hayretle : "Aman !" ded i , "Osman ! Osman bu . . . Gei Osman !" Osman yerinden k ım ı ldamıyor. "Gei Osman ım , otur da yemek ye !" Osman ald ı rmıyor, susuyor. "Seni anan mı gönderdi?" Osman ın baş ı yerde. Kaldı rmıyor. "Sen tarladan gelince eve gitmedin mi yoksa deli oğlun? A nan

seni şimdi arar, merak ed�r . . . " Kocası na eği lip bir şeyler söyledi . Sofradaki ler gü lüştü . Osmanın içind�n boyuna kaçmak geçiyor. Geçiyor ya, yeri ne

mıh lanmış gibi . Mustafa Ağa : "Bak ın hele şu bana, Osmanı n hakkın ı vermeyi

unutmuşum . . . " dedi, kesesini çıkarıp Osmana bir yirmi beşl ik uzat­tı . Osman kaşla göz aras ı parayı kaptı . Bir "Alloooş . . . " çekip , f ı rla­d ı .

Koşa koşa eve gelip soluk soluğa anasın ın boynuna at ı ld ı . "AI ! . . . " dedi. Ana, yirmi beşliği üç kez başında döndürüp dudağına götürdü.

670

Page 670: 4-Anne Hikayeleri

671

Page 671: 4-Anne Hikayeleri

ADALET AÇ;AOGLU: 1929 yılmda Ankara'da doğdu. Ankara Oniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fa­

kültesi Fransız Dil ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Oç Oyun'la 1974'de Türk Dil Kuru­mu Tiyatro Ödülü'nü, Bir Düğün Gecesi'yle 1979 Sedat Simavi Ödülü'nü ve 1980 Orhan Kemal ve Madaralt roman ödüllerini kaiandı. Yüksek Gerilim'le de 1979 Sa-it Faik HiMiye Ödülü'nD aldı.

'

OYUN: Bir Piyes Yazaltm (S. Uzgören ile 1953), Evcilik Oyunu (1962), Tom­bala (1963), Çatıdaki Çatlak (1954), Smlrlarda (1966), Bir Kahramanm Ölümü ( 1968), Kendini Yazan Şarkı (1970), Çıkış (1970), Kozalar ( 1971), Oyunlar (1982).

ROMAN: Ölmeye Yatmak (1973), Fikrimin Ince Gülü (1976), Bir Düğün Gece­si ( 1979), Yaz Sonu (1984), Oç Beş Kişi (1984), Hayır (1987).

ANU: Göç Temizliği (1985) HIKA YE:Yüksek Gerilim (1978), Sessizliğin Ilk Sesi (1978), Hadi Gidelim

(1982). DEMEMEmELEŞTIRI: Geçerken (1986).

* * *

ALt KARAÇALı: 1960 yılmda KahramanMaraş (Gaffarlı)'da doğdu. Gazi Oniversitesi Türk Dili

ve Edebiyatı Bölümü bitirdi. Hikayelerini ve denemelerini Edebiyat Dergisi'nde ya­yımladı. Öykülerin Kamçı adlt kitabında topladı. (1983).

* * *

ALt HAYDAR HAKSAL: 1951 yılmda Bingö/'de doğdu. Erzurum Atatürk Oniversitesi Edebiyat Fakül­

tesi mezunu (1979). Yedi Iklim dergisinin kurucuları arasmda yer aldı, bir ayar yazı iş/eri müdürlü­

ğünü üst/endi. Sesim Bana Yetmiyor adl1 kitabwla Türkiye Yazarlar Birliği 1 987 Hikaye Ödü/ü'nü aldı.

ESERLERI: Evdeki Yabancı (1986), Sesim Bana Yetmiyor (1987), Gelişi/Gü­zel (1988), Sarl/dığım Soğuk Bir Ceset (1988), Sokağm Adi ıssız (1989)

* * *

ALt ULVt TEMEL: 1956 yılmda Baltkesir'de doğdu. bitirdi. Edebiyat Dedgisi'nde hikayeleri dene­

meleri ve çevirileri yayımlandı. Yayımlanmış Eseri: Uzun yürüyüşte (Hikaye­ler. 1978)

* * *

672

Page 672: 4-Anne Hikayeleri

ARİF AY: 1953 yılmda Niğde'de doğdu. Gazi Oniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili

ve Edebiyatı BölOmü'nden mezun oldu. (1988). ESERLERI: Htra (1978), Dosyalar (1980), Şiirin Kandil/eri (1983), Gökyüzü

Saatleri (1986), Ima Kitabı (1989). * * *

AYHAN BOZFlRA T: (D. 1932, Istanbul- 6. 1981) Istanbul Oniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.

Bitirdiği fakültede Ceza Usul Hukuk Kürsüsü asistam olarak çalıŞtı. Avukatllk yap­tı.

HIKA YE: Istasyon (1971), Fmldak (1972), Sokak Lambalart (1980). ROMAN: Osman (Çocuk Romam, 1972), Dört Yol Ağzmdaki Ev (1976).

* * *

A YSEL ÖZAKIN: 1942 yılmda Urfa'da doğdu. Ankara Gazi Eğitim Enstitasü Fransızca BölOmü­

nü bitirdi. 1974 yılmda Yeni Adamlar dergisinde düzenlenen Sabahattin Ali Hikaye . Yartşmasl'nda bir hikayesiyle birincifiği kazandı. Almmda Mavi Kuşlar eseriyle de

1979 Madarah Roman Ödülü'nD kazandı. ROMAN: Gurbet Yavrum (1975), Almmda Mavi Kuşlar (1978), Genç Kız ve

Ölüm (1981), Mavi Maske (1989). HIKA YE: Sessiz Bir Dayamşma (1976), Kanal Boyu (1982).

* * *

AYŞE KİLİMCİ: 1954 yılmda ızmir'de doğdu. Ilk öyküsü Varlık'ta yayımlandı. Ilk kitabı Sosyaı

Hizmetler Akademisi öğrencisiyken çıktı. ESERLERI: Yapma Çiçek Ustalan ( 1976), Sevdadır ' Her Işin Başı

(1983),Sevgi Yetimi Çocuklar (198 7), Benim Adım· Çocukluk (1989), Elimizdeki Işık (1989), Gül Bekçisi (1989).

* * *

BEKİR YILDIZ: 1933 yılmda Urfa'da doğdu. Istanbul Sanat Enstitasü ve Istanbul Matbaacıllk

Okulu'nu bitirdi. Bir süre Almanya'da çahştı. Dönüşünde Asya Matbaasım kurdu. kara Vagon adlt hikaye kitabıyla May Edebiyat ÖdülO'nü Kaçakcı Şahan ile de 1971'de Sait Faik Hikaye ÖdülO'nü aldı.

ROMAN: Türkler Almanya'da (1966), Halkah Köle (1980), Aile Savaşlan (1984), Kerbela (1987). '

673

Page 673: 4-Anne Hikayeleri

HIKA YE: Reşo Ağa (1967), Kara Vagon (1969), Kaçakçı Şahan ( 1970), Sa­hipsizler (1971), Evlilik Şirketi (1972), Beyaz Türkü (1973), Almanya Ekmeği (1974), Dünyadan Bir A tıl Geçti (1974), Insan Posası (1976), Demir Bebek (1977) Mahşerin Insanlan (1982), Bozk" Gelini (1985), Seçilmiş Öykü/er (1989).

RÖPORTAJ: Harran (1972), Yaman Göç (1973). ÇOCUK KirABI: Ölümsüz Vadi, Anlar Ordusu, Şahinler Vadisi (1981), Canlı

Tabanca (1981). -

DENEME: Yargılayan Zaman Içinden Konuşmalar (1984) * * *

BUKET UZUNER: BuJ<et Uzuner 0.0. T.Ü. 'de öğrenim görevlisi olarak çalışmaktadtr. Çevrebi­

limcidir. Ve şu s/falar akademik yaşamma ara vermiş sinema, video, reklam ve dergi yazarlığı yapmaktadif.

ESERLERI: Benim Adım Mayıs (Öykü) Ayın En Çıplak Günü (Öykü) Bir Siyah Saçlı Kadlnm Gezi Not/an (Gezi notu / seyahatname).

* * *

CEMAL ŞAKAR: 1962 yılmda Balıkesir'de doğdu. Ankara /. T.I.A Işletme Bölümünden mezun

oldu. Gidenler Gidenler yazann ilk kitabı. (1990) * * *

ERENDİz ATASÜ: 194 7 Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesi Eczacıllk Fakültesi mezunu

(1968). Ilk kitabı K�dmlar da Vardır ile 1982Akademi Kitabevi Öykü Ödülü'na, Yaşlı

Bir Genç Kız adlı tek hikayesiyle Benazus Yanşmasl'nda jüri özel ödülünü kazan­dı.

ESERLERI: Kadınlar da Vardır (1983), Lanetliler (1985), Dullara Ya� Ya.kıştr (1988).

* * *

ESMA OCAK: 1928 yılında DiyarbalClr'da doğdu. Lise Mezunu. Kırlar Dağının Düziı, Ker­

van-Servan ve Berdel yaymlanmış hikaye kitapland". * * *

674

Page 674: 4-Anne Hikayeleri

FAHRİ CELAL: 1895 yı/mda ıstanbul'da doğdu. i/k eğitimini Yerebatan 'daki Darü!-Edeb'de

orta tahsilini Mercan Idadisinde yaptı. (1912). 1918 yıımda Darü'/-Fünun Mektebi Tıbbiyesi'ni tamamladı.

3 Haziran 1975 günü ıstanbul'da öldü. ESERLERI:

Talak-ı Se/ase ( 1923), Kma Gecesi (1927), Eldebir Mustafendi (1943), AvUl Zavur Kahvesi (1948), Salgm (1953), Rüzgar (1955), Çanakkale'deki Keloğ/an (1960).

* * *

FAKİR BAYKURT: 1929 yılmda Burdur'da doğdu. Gönen Köy Enstitüsü'nü (1948), beş yıl köy öğ­

retmenliğinden sonra, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirdi (1955). Yılanlarfn Öcü ad" romanlyla Cumhuriyet gazetesinin düzen/ediği 1958 Yu­

nus Nadi Roman Ödülünü aldı. Tifpan ile de 1970 TRT ve 1971 Türk Dil Kunımu ro­man armağanlanm ve 1980 Avni Dilligil Tiyatro Ödülünü, Can Pazarf ile 1974 Sait Faik Hikaye Ödülünü kazanan Fakir Baykurt'un Sakarca adlı çocuk romam Tiyatro . 79 dergisince 1979 yılmda yllm oyunu seçildi.

ROMAN: Yılanlarfn ÖCü (1959), /razca'nm Dirliği (1961), Onuncu Köy (1961), Amerikan Sargısı (1967), Kaplumbağalar (1967), Tifpan (1970), Köygöçüren (1973), Keklik (1975), Kara Ahmet Destanı (1977), Yayla (1977), Yüksek Fmnlar (1983), Koca Ren (1986).

- HIKA YE: Çilli (1955), Efendi/ik Savaşı (1959), Karm Ağrfsı (196 1), Cüce Mu­hammet (1964), Anadolu Garajı (1970), Can Pazarf (1973), lçerdeki Oğul (1974) Sımrdaki ÖLü (1975), Gece Vardeyası (1982), Bartş Çöreği (1982), Duisburg Treni (1986).

ÇOCUK ROMANI: Topal Arkadaş (1980), Sakarca (1980), Sart Köpek (1980).

* * *

FEYZA HEPÇtLİNGİRLER: 1948 yılmda Ayvalıkta doğdu. Istanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölü­

münü bitirdi. Sabah Yolcu/an adlı kitabwla 198 1 Akademi Kitabevi Öykü Birincilik Ödülünü Eski Bir Balerin'le 1986-8ait Fai/{ Hikaye Ödülünü aldı. Pot/uğu Gidermek öyküsüyle 1989 Yunus Nadi Ikincilik Ödülünü, Ne Güze/ Ölmüştüm ile de 1990 Ba/­kan Yazar/ar Top/antısı Ödülünü a/dı.

* * *

675

Page 675: 4-Anne Hikayeleri

FÜRUZAN: 1 935 yılmda ıstanbul'da doğdu. Orta öğrenimini tamamlayamadı. Kısa bir

müddet tiyatro oyunculuğu yaptı ise de yazarllkta karar kıldı. Parasız Yatllı ile 1972 Sait Faik Hikaye Ödülü'nü ve 47'liler ile de 1975 TDI<

Roman Ödülü'nü kazandı. ESERLERI: Parasız Yatılı (hikaye, 1971), Kuşatma (hikaye, 1972), Benim Si­

nema/a"m (hikaye, 1973), 4r1iler (roman, 1974), Gecenin öteki Yüzü (1982, hikft ye).

Ay"ca yazafln Yeni Konuklar (1971) ve Ev Sahiplerr(1981) ad" kitaplafı gezi notla"m ve amla"m kapsar. 1981 yılmda yazılmış Redifeye Güzel/eme adlı bir de oyunu vardlf.

* * *

GÜLTEN DAYIOGLU: 1935'de EmetlKütahya'da doğdu. Öğretmen Okulunu bitirdi. 1964-65 Yunus

Nadi Hikaye Yaflşmasmda Ikinci/ik Ödülünü aldı. 1974'de Arkın Çocuk Edebiyatı Ya"şmasmda birincilik ve ikincilik ödülünü aldı.

H/KA YELERI: Klfmızı Bisiklet (1964), Dö/ ( 1970), Geride Kalanlar (1975), Geriye dönenler (1986).

ÇOCUK KITAPLARI: Fadiş (1970), Dört Kardeştiler (1971), Suna'nm Serçe­leri (1974), Yurdumu Özledim (1971), Ben Büyüyünce (1979), Leylek Karda Kaldı­Güzel Hamm (1979), Dünya Çocuk/afln Olsa (1981), Ölümsüz Ece (1985), Kaf Da­ğlnm Ardma Yolculuk (1988), Şenlik Günü (1988), Azar Kuşu (1988), Deli Bey (1988), Uçan Motor (1988), Uçurtma (1988), Sıcak Ekmek (1988), Neşeli Boyacı (19�8), Küskün Ayıcık (1988), Pargat Dağmm Esra" (1989).

* * *

HALDUN TANER: D. 1915, Istanbul - Ö. 1986. Istanbul Oniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Di­

li ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 1972'de Sersem Kocanm Kurnaz Kaflsı ile TDK Tiyatro Ödülü'nü aldı.

HIKA YE: Yaşasın Demokrasi ( 1969), Tuş (1951), Şişhaneye Kar Yağıyordu (1953), Ayışığmda Çalış-kur (1954), On Ikiye Bir Var (1954), Konçinalar (196-7; Sancho'nun Sabah Yürüyüşü (1968), Ya"da Sabf3h (1984).

O,YlJN: Dışardakiler (1957), Fazilet Eczanesi ( 1960), Günün Adamı (1961), Keşanlı Ali Destam (1964), Gözlerimi Kapar/m Vazifemi Yapaflm (1964), Eşeği! Gölgesi (1965), Zi/li Nazife (1966), Sersem Kocanm Kurnaz Kaflsi (1971), Vatan Kurtaran Şaban, Bu Şehr-; Istanbul ki, Astronot Niyazi, Ha bu Diyar, Aşku Sevda (1972), Dev Aynası (1973)

676

Page 676: 4-Anne Hikayeleri

DIGER ESERLERI: Devekuşuna Mektup (1960, sanat-edebiyat yazıları), Hak Dostum Diye Başlayım Söze (1978, sohbet/er), ÖıÜr Ise Ten Ölür Canlar Ölesi Değil (1979, portre), Düşsem Yollara (gezi notları), Çok Güzelsin Gitme Dur (1983)" Berlin Mektuplan (1984), Koyma Akıl Oyma Akıl (1986), Önce insan Olmak (1987).

* * *

HALİ DE ED İp ADIVAR: (D. 1884-lstanbul- Ö. 1974). Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu (1901). RIZe

Tevfik Bölükbaşı ve Salih Zeki Ökten'den özel dersler aldı. Bir süre öğretmenlik ve müfettişlik yaptı.

Sinek/i Bakkal (1942) romanlyla CHP Roman Ödülü'nü, aldı. ROMAN: Raik'in Annesi (1909), Seviye Taiip (1910), Handan (1912j, Mel/'ut

Hüküm (1918), Ateşten Gömlek (1922), Kalp AğflSI (1924), Vurun Kahpeye (1926), Zeyno'nun Oğlu (1928), Sinekli Bakkal (1928), Yolpalas Cinayeti (1938), Tatarcık (1939), Sonsuz Panaylf ( 1946), Döner Ayna (1954); Akile Hanım Sokağı (1958, Hayat Parçalafı (1963), Sevda Sokağı Komedyası (1972), Çaresiz (1972), Kerim Usta'nm Oğlu (1974).

HIKA YE: Harap Mabetler (191 1), Dağa Çıkar Kurt (1922), ızmir'den Bursa'ya (1922).

ANI: Türk'ün Ateşle Imtiham (1962), Mor Salkımlı Ev (1963) OYUN: Kenan Çobanları (1918), Maske ve Ruh (1945), Ingiliz Edebiyatı Tarih

(3 cilt, 1940-49), Üniversite Kafası ve Tenkid (1942), Edebiyana Tercümenin Ro (1944), Türkiye'de Şark-Garp Tesirleri (1955), Dr. Adnan Adıvar (1956)

* * *

HALİKARNAS BALıKÇısı: D. 1886, Istanbul - Ö. 1973. Asıl adı Cevat Şakir Karaağaç, Bodrum'un Antik

çağdaki adı olan Halikarnas'ı imza olarak seçti. Ve bu adla tanmdı. Istanbul Robert Kolej (1904), Ingiltere Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bölümü (1908), mezu­nu. Türkiye'ye dönüşünde Resimli Ay, Inci vb. gibi dergilerde yazarlık ve ressamlık yaptı.

.

HIKA YE: Ege Kıyılarında (1939), Merhaba Akdeniz (1947), Ege'nin Dib (1952), Yaşasm Deniz (1954), Gülen Ada (1957), Ege'den (1972),,,Gençlik Denizle­rinde (1973), Parmak Damgası (1986).

ROMAN: Aganta Burina Burinata (1946), Uluç Reis (1966), Deniz Gurbetçilerı (1969), Ötelerin Çoğu (1969).

MlrOLOJI: Anadolu Efsaneleri (1954), Anadolu Tanrılafı (1955), Anado· lu'nun Sesi (1971), Hey Koca Yurt (1972).

* * *

677

Page 677: 4-Anne Hikayeleri

HALİME TOROS: 1960'da Tarsus'da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Idaresi Yüksek

Oku/unu bitirdi. Kamu yönetimi alanında master yaptı. Öykülerini Tammsız adlı kitabında topladı. Bu kitapla Türkiye Yazarlar Birliği

Başan Ödülünü aldı. * * *

HÜSEYİN SU: 1952 yı/ında Çiçekdağ'da (Kırşehir) doğdu. A.D. DH ve Tarih Coğrayfa Fakül­

tesi Türk Dili ve Edebiyatı Bö/ümü'nü bitirdi. Ha/en Öğretmenlik yapmaktadır. Edebiyat Dergisi'nde yaymlanan hikiiyeLeri

"Tünel/er" adlı bir kitapta topladı. (1983) * * *

İSMAİL KILLIOGLU: 1947 yıımda K. Maraş'ta doğdu. A.Ü. Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Bazı hikayelerini "Ateş Yaltmı Üstünde Bir Toplantı" adlt kitabında topladı

(1974) Ayrtca denemelerden oluşan "Düşünce ve Ouyarlik" adlı kitabı vardır (1986).

Halen öğretim üyeiiği görevini sürdürmektedir. .

* * *

KAMİL DORUK: 1958 yıımda Bursa (Kemalpaşal'da doğdu. Istanbu/ Üniversitesi Edebiyat Fa­

kültes; Psikoloji Bö/ümü'nü bitirdi. Hikaye/erinden oluşan Antik Sevgililer ilk kitabı oldu. (1988).

* * *

KEMAL TAHİR: 1910'da ISetanburda doğdu, 1973'de öldü. Galatasaray Lisesi'ndeki öğrenimi­

ni onuncu smıftayken yanda bırakarak avukat katipliği yaptı. Ço ğu defa takma ad­larla roman çeviri/eri yaparak geçimini kalemiyle sağladı. Çevirdiği Mayk Hammer dizisi polisiye roman/anmn bir böllimünü kendisinin yazdığı söylenir. Edebiyata Ic­tihad, Yeni Kü/tür, Geçit, Yedi Gün dergilerinde çıkan şiir ve hikayeleriyle girdi. Da­ha çok 1955'den sonra yayım/adığı romanlanyla tan/ndı. Yorgun Savaşçı roma­myla 1967-68 Yunus Nadi Ödülünü, Dev/et Ana ile de Türk-Dil Kurumu 1968 Ro­man Ödülünü kazandı.

678

Page 678: 4-Anne Hikayeleri

ESERLERI:

ROMAN: Sağırdere (1955,) Esir Şehrin Insanlan (1956), Kör Duman (1957), Rahmet Yol/an Kesti (1957), Yedi Çmar Yay/ası ( 1958), Köyün Kanburu ( 1959), Esir Şehrin Mahpusu (1f!62), Kel/eci Memet (1962), Yorgun Savaşçı (1965), Boz­klfdaki Çekirdek (1967), Devlet Ana ( 1967) Kurt Kanunu ( 1969), Büyük Mal (1970), Yol Aynmı (197'1), Namusçu/ar (1974), Kan/ar Koğuşu (1974) Hür Şehrin In san/an (1976), Dağağas/ (1977), Bir Mü/kiyet Ka/esi (1977).

HIKA YE: Gö/ lnsan/an (1955), Ilk Eşine Mektup/anm Içeren Kema/ Tahirden Fatma Irfan'a (1979), ısmet Bozdağ'm derlediği Kemal Tahir'in Sohbet/eri tf980).

* * *

LEYLA ERBİL: 1931 yılmda ıstanbul'da doğdu. Istaf/bu/Üniversitesi Edebiyat Fakü/tesindeki

öğrenimini sürdürmedi. HIKA YE: Hal/aç (196 1), Gecede (1969), Tuhaf Bir Kadm (1971), Eski Sevgili

(1977).

ROMAN: Karanltğm Günü (1985), Mel(tup Aşkla" (1988).

* * *

MEHMET AY: 1960 yılmda Ankara'da doğdu. A-Ü. lşletme Fa/{ültesinden mezun o/du. Hika­

yelerini Yol, Yağmur ve Hüzün adlt kitapta topladı. (1984) * * *

MEI-IMET RAU]b': D. 1875, Istanbul - Ö. 1931. Bahriye Me/debi mezunu (189 1). Edebiyat dünya­

sma Halit Ziya Uşakllgil'e gönderdiği Düşmüş ad/ı hikayesinin Hiz met gazetesin­de yayım/anmasty/a başladı. Daha sonra Ha/it Ziya'nm aracılığıyla Servet-i FO­nun'cular/a tamşıp aralarmda yer a/dı.

ROMAN: Eylül (1901), Ferda-yı Garam (1913), Karanfil ve Yasemin (1924), Genç Kız Ka/bi (1925), Böğürtlen (1926), Son Yıldız (1927), Cerihe ( 1927), Kan Damlası (1928), Ha/as (1928).

HIKA YE: Ihtizar (1909), Aşıkane (1909), Son Emel (19 13), Hamm/ar Arasm .. da (1914), Bir Aşkm Tarihi (1915), Ilk Temas Ilk Zevk (1923), Aş/{ Kadmı (1923), Es-/{i Aş/{ Gece/eri (1924).

.

MENSUR ŞIIR: Siyah Inci/er (1901). OYUN: Ferdi ile Şürekas/ (1909)

* * *

679

Page 679: 4-Anne Hikayeleri

MEMDUH Ş EVKET ESENDAL: D. 1883, Çor/u- Ö. 1952, Ankara. DOzenli bir öğrenim görmeksizin kendini ye­

tiştirdi. 1906'da Ittihad-Terakki Partisi'nin faal Oyeleri arasmda yer aldı. Bir yıl Ka­bataş ve Galatasaray Liselerinde tarih, coğrafya öğretmenliğinin ardmdan Halk ve Meslek gazetelerini çıkardı.

HIKA YE: Hikayeler-I ( 1946), Hikayeler-II (1946), Otlakçı (1958), Mendil Altına (1958), Sahan Külbastısı (1983), Veysel Çavuş (1984), Bir Kucak Çiçek (1984), Ihtı yar Çilingir (1984), Hava Parası (1"984), Bizim Nesibe (1984), Kelepir (1986).

ROMAN: Miras ( 1925), AyaşII ve Kiracılafı (1934), Vassaf Bey (1983). * * *

MUSTAFA KUTLU: 1947 Erzincan'da doğdu. Erzurum Üniversitesi Edebiyat FakAltesi TOrk Dt1i ve

EdebiY1tı BölOmünü bitirdi. (1968). Üniversite öğrenimi slrasmda "Fikir ve Sanatta Hareket" dergisinde hikayeler

yazarak sanat hayatma atıldı. ESERLERI: Ortadaki Adam (1970), GönOl lşi (1974), Yokuşa Akan Sulaı

(1979), Yoksulluk Içimizde (1981), Ya TahammOI Ya Sefer ( 1983), Sait Faik'in Hikaye Dünyası (1968), Sabahattin Ali (1972).

* * *

NECA Tl CUMALI: 1921 yılmda Yunanistan'da doğdu. Çocuk/uğu Ur/a'da geçti. A-Ü. Hukuk Fa­

kültesi mezunu (194 1). Milli Eğitim Bakanlığı GOzel Sanatlar Genel MOdOr/OğOnds çalıştıktan sonra Ur/a ve ızmir'de avukatllk yaptı.

ŞIIR: Kızılçu/lu Yolu (1943), Harba Gidenin Şarkılan (1945), Mayıs Ayı Notlaı (1947), GOzal Aydmltk (1951), Denizin Ilk YOksalişi (1954), Imbatla Gelen (1955, Başak/ar Gebe (1970), Ceylan Ağıdı (1981), Yarasm Beil/ar (1982), Tufandan Ön­ce (1983), Aşk/ar Yalnızlıklar (1985), Kısmeti Kapalı Gençlik (1986).

HIKA YE: Yalnız Kadm (1955), Değişik Gözle (1956), Susuz Yaz (1962), Ay BAyArkan Uyuyamam (1969), Makedonya 1900 (1976), Kente Inen Kaplanlar (1976), Dila Hanım (1978), Revizyonist (1979), Yakub'un Koyunlan (1979), Aylı Bıçak (1981).

ROMAN: TOtOn Zamanı (1959), Yağmur/ar ve Toprak/ar (1973), Acı TOtOn (1974), Aşk da Gezer (1975).

OYUN: Mina ( 1959), Oyunlar i (1969), Oyunlar " (1969), Oyunlar '" (1969), Oyunlar iV (1969), Oyunlar V (1973), Oyunlar Vi (1963), Yaralı Geyik (198 1).

DENEME: Niçin Aşk (1971), Senin Için Ey Demokrasi (1976), Etiler Mektupla­n (1982).

* * *

680

Page 680: 4-Anne Hikayeleri

NECATİ GÜNGÖR: 1949" yılmda Malatya'da doğdu. Istanbul Oniversitesi Hukuk Fakültesinde

Okudu. Gazetecilik ve reklam yazarllğı yaptı. Sevgi Ekmektir adlı kitab'Yla 1979 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'nü aldı.

ESERLERI: Yolun Başı (1973), Sevgi Ekmektir (1978), ıstanbul'da Bir Hasan (198 1), Yeryüzünde Iki Gölge (1982), Bu Sevda Ölmek (1983), Hayatımm Yedi Hikayesi (1984), Unutulmaz Bir Kadm Resmi (1986).

* * *

NECİp FAZIL KISAKÜREK: 1905'te ıstanbul'da doğdu, 1983'de öldü. Ilk ve orta öğrenimini Amerikan ve

Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebinde tamamladı. Istanbul Edebiyat Fakültesi ' Felsefe Bölümünü bitirdi. Fransa'da Sorbon Üniversitesi Fe! sefe BöDmünde oku­du. Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkardı.

ŞIIR:

Örümcek Ağı (1925), Kaldmmlar (1928), Ben ve ötesi (1932),Sonsuzluk Ker-vant (1955), Çile (1962),

HIKA YELER:.

Birkaç Hikaye Bir Kaç Tahlil (1933), OYUNLAR:

Tohum ( 1935), Bir Adam Yaratmak (1938), Künye ('94)), Sab" Taşı (1940, Para (1942) Nam-ı Diğer Parmaksız Salih ( 1949), Reis Be) (1964), Ahşap Kona (1964), Siyah Pelerinli Adam (1964), Yunus Emre (1969), Hanlı Sank (1970).

MAKALE-FıKRA:

Çerçeve (1940), Halkadan Pmltılar (1948), Çile Ine7 /lur (1950), Yüz Bir Hadi (1951), Cinnet Mustatili (1955), Ata Sentoni (1950), Bü)Ol Doğu'ya Doğru (1959), Tann Kulundan Dinlediklerim (1968), Peygamber Haktsı (1968), Nur Harmant (1970), Başbuğ Veli/erden 33 (1973), Veliler OrdusunefIr 333 (1976), Doğru Yolun Sapık Kollan (1978), Iman ve Islam Atlası (1981), Bai 7efekkürü ve Islam Tasav­vufu (1982), Son Devrin Din Mazlumlan (1969), Yençer ( 1970), Tarihimizde Mos­kof (1973), Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar (1965), deolocya Örgüsü (1959), Türkiyenin Manzarası ( 1968), Bab-ı Ali (1975), O ıe fen (1974), Hac (1973) . .

HITABE-KONFERANS: Abdülhak Hamid re Polayıs'Y'a ( 1937), Müdafa (1946), Her Cephesiyle Komünizma (1961).

MONOGRAFI: Ulu Hakan Abdülhamid Ha7 (1J65), Vahidüttün (1968), Be­nim Gözümle Menderes (1970), NamıkKemal .:1941), Sahte Kahramanlar.

ROMAN: Aynadaki Yalan (1970), Kafa H3ğıd(1983). * * *

681

Page 681: 4-Anne Hikayeleri

i / (

NE tHE MERİÇ: i 1,925 (!mda Gemlik'te doğdu. Istanbul üniversite�i Türk Dili ve Edebiyatı Bö­

Iümün� biti i. Korsan Çıkmazı romamyla 1962 Türk rif Kurumu Roman Odülünü aldı. \ ,

HıkAY, ' Bozbulamk ( 1953), Topal Koşma (19�6), Menekşeli Bilinç (1965), DumanJ�tl (1979), Bir Kara Derin Kuyu (1989). /

D/�!L ES

,

ERLERI: Korsan Çıkmazı (roman,; 196 1), Sular Aydmlamyordu (oyun, 19�8), Alagün Çocuklan (1976), Sevdican (pyun, 1984). '

* * * i ' '

i NEC i 1960'd Km�ale'de doğdu. Ilk ve Orta öğ:r:fimini aym şehirde tamamladık­

tan sonra 19 'de Gazi Üniversitesflktisadi ve IC1J�i BiI�'!1ler Fakültesi'nden mezun oldu. Halen S ışta�da denetçi olarak görev ya�lYor. Oykü ve sinema yazılan Ay-/Ik Dergi, Me, e.

ıC:�::

rgi�rin: :ay:nıa; dı. .

194 1 yılmda ı'ıcikaraağaç'ta doğdu. Istjnbuı Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü eZJnu. Tek eseri olan GeY;kler, Annem ve Almanya (1982) adlı hikaye kitabwla �

,are

,'?'

,· Kitabevi EdebiYl Ödülleri yanşmaSmda

, birinci/ik ve

1983 Sait Faik Hık eOdülü'nü aldı. "

* * ;* ,

ORHAN KE AL: i D. 1914 Ceyhan- ··. 1970. Hikayeler/Çokıukla Varlık, Yeni Ses, Yurt ve Dünya

gibi dergilerde yaymlan I.Kardeş Payı ii� 19S8'de, Önce Ekmek'/e 1969'da, iki de­fa Sait Faik Hikaye Ödü o'lÜ aldı. Yine Once Ekmek'le Türk Dil Kurumu 1969 Hika­ye Ödü/ü'nü aldı. 72. Ko (ş adlı oyunurıa da Ankara Sanatseverler Derneği'nce yılm en iyi oyun yazan s . 'di. .

i HIKA YE: Ekmek Ka iSI (1940) /Sarhoş/ar (1951), Çamaşırcmin Kızı (1952),

72. Koğuş (1954), Grev (1 5I.), Arka �okak (1956), Kardeş Payı (1957), Babil Kule� (1957), Dünyada Harb Va /11963),jlşsiz (1966), Önce Ekmek (1968), küçQkler ve Büyükler (1971). i

ROMAN: Baba Evi 94J), ,;lvare Yıllar (1959), Murtaza (1952), Cemile (1952), Bereketli Topraklar e1nd� (1954), Suçlu (1957), Dev/et Kuşu (1958), Vu­kuat Var (1959), Küçücük (1 O),Dünya Evi (1960), EI Kızı (1960), Hammm Çiftliği (1961), Eskici ve Oğulla" ( 6a, Gurbet Kuş/an (1962), Sokak/arm Çocuğu (1963), Bir Filiz Vardı (1965), üfettişler Müfettişi (1966), Yalancı Dünya ( 1966), Evlerden Biri (1966), Arkadaş IIklert (1968), Sokaklarda BirKız (1968), Üç Kağıt­Çı (1969), Kötü Yol (19fd), Ka k ('970).

682 \

Page 682: 4-Anne Hikayeleri

OYUN: Ispinozlar (1964), 72 Koğuş, Bekçi Murtaza, Eskici Dükkam ve Kardeş Payı.

ANI-INCELEME: Nazım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl (1965), Senaryo Tekniği (1963), ıstanbul'dan Çizgiler (1971).

* * *

OSMAN ÇEViKSOY: 1951 yılmda Çorum'un Feruz köyünde doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe

Bölümünden mezun oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nm düzenlediği 100. Yı/ hikaye yanşmasmda Be­

yaz Yürüyüş ile birinci/ik kazandı (1982). Diğer hikaye kitaplan Tutuklu Yürek (1982), Ağlamak Yasak (1984), Duvann Öte Yam (1985), Kar Yağar Gül Üstüne (1986), Derdimi Gü! Eyledim (1989), Geriye Hüzün Kalır (1990).

* * *

OSMAN ŞAHiN: 1938 yılmda Mersin'de doğdu. Diyarbakır Dicle Köy Enstitüsü mezunu

(1956). 1961 'de Ankara Üniversitesi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü'nü bi­tirdi.

Onsekiz öyküsü filme almdı. 1970 yılmda Ktrmızı Yel adlt hikayesiyle TRT Sa­nat Ödülleri Yanşması'nda BOyük Ödül kazandı. Ağız Içinde Dil Gibi kitabtyla 1980 Nevzat Üstün Hikaye Ödülü'nü aldı.

HIKA YE: Kırmızı Yel (1971), Acenta Mirza (1974), Ktraleli (1979), Ağız Içinde Dil Gibi (1980), Acı Duman (1983), Kol/an Bağlı Doğan (1988), Ay Bazen Mavidir (1989).

SENARYO: Ayna (1984), Kan (1986). * * *

ÖMER SEYFETTİN: D. 1884, GÖnen-ö. 1920, Istanbul. ıstanbul'da Eyüp Baytar Rüştiyesini, Edir­

ne'de Askeri Idadi'yi; ıstanbul'da Harp Okulu'nu bitirerek önce ızmir'de, sonra. Selanik 3. Ordu Komutanftğma bağ/t olarak smtr köy ve kasabalarmda üsteğmen olarak görev yaptı. 191 1 'de ordudan aynlarak Genç Kalemler dergisinde yazmaya başladı.

ESERLERI: Efruz Bey, Kahramanlar, Bomba, Harem, Yüksek Ökçeler, Kuru­muş Ağaçlar, YaJmz Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet.

* * *

683

Page 683: 4-Anne Hikayeleri

RA sİM ÖZDENÖREN: 1940 yılmda K. Maraş'ta doğdu. 1.0. Hukuk FakOltesi ve 1.0. Gazetecilik Ensti­

tüsünü bitirdi. ESERLERI: Hastalar ve Işıklar (1967), Çözülme (1973), Çok Sesli Bir ÖıÜm

(1974), Çarpılmışlar (1977), Iki Dünya (1977), Gül Yetiştiren Adam (1979), Denize Açılan Kapı (1983), Müslümanca Düşünmek Ozerine Denemeler (1985), Yaşadı­ğımız Günler (1985), Ruhun Malzemeleri (1986), Yeniden ınanmak (1987), Çap­raz Ilişkiler (1987), Kafa Kanştlfan Kelime/er (1987), Yumurtayı Hangi Ucundan Ktrma/t (1987), Müslümanca Yaşamak (1988), Red Yazı/an (1988). '

* * *

RECEP SEYHAN: 1954 yı/mda Amasya (Taşova)'da doğdu. Eğitim Enstitüsü mezunu. Çeşitli

okul/arda Türkçe öğretmenliği yaptı. Halen bir Anadolu Lisesinde yöneticilik yapı­yor. Çiçekler Kesmiş Selamı yazann ilk kitabı.

* * *

SAİT FAİK ABASIY ANıK: D. 1906, Adapazan - Ö. 1954, Istanbul. Bursa Lisesini bitirdi. Istanbul Edebiyaı

Fakültesi ve Grenoble'de yüksek öğrenim gördü, mezun olamadı. ŞIIR: Şimdi Sevişmek Vakti (1953). ROMAN: Medar-ı Maişet Motoru (1944), Kayıp Aramyor (1953). HIKA YE: Semaver ( 1936), Sarmç (1939), Şahmerdan (1940), Lüzumsu2

Adam (1940), Mahal/e Kahvesi (1050), Havada Bulut (1951), Kumpanya (1951), Havuz Başı (1952), Son Kuşlar (1952), Alemdağ'da Var Bir Yılan (1954), Az Şekerlı (1954), Tüneldeki Çocuk (1955), Mahkeme Kapısı (1956).

* * *

SALİM ŞENGİL: 1913 Selanik doğumlu. Ankara Lisesi mezunu. Seçilmiş Hikayeler ve Dost

dergilerini çıkardı. Dost yaymlanm kurdu. .

ESERLERI: Kafasım TörpOleyen Adam (1943), Es Be Süleyman Es (1980), Güzel Bir Oyun (1983).

OYUN: Bir Rüzgar Est; (1945), Savrulup Gidenler (1987). * * *

SAMİM KOCAGÖZ: 1916 yılmda Söke'de doğdu. Istanbul Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebi­

yatı Bölümü mezunu. Lozan Oniversitesinde Sanat Tarihi öğrenimi gördü.

684

Page 684: 4-Anne Hikayeleri

HIKA YE: Teli; Kavak (194 1), Sığmak (1946), Sam Amca (1951), Cihan Şoför (1954), Ahmet'in Kuzulart (1958), Yolun Üstündeki Kaya (1964) Yağmurdaki Kı. (1967), Alandaki Delikanlı (1978), Gecenin Soluğu (1985), Zor Kanat (1985), Si­mon Pepeta ( 1986).

ROMAN: Ikinci Dünya (1938), Bir Şehrin Iki Kapısı (1948), Yılan Hikayesı (1954), Onbinlerin Dönüşü (1957), Kalpakıllar (1962), Doludizgin (1963), Bir Kartş Toprak (1964), Bir Çift Öküz (1970), ızmir'in Içinden (1973), Tartışma (1976), Mor Ötesi (1986).

DENEME-ELEŞTIRI: Roman ve Yazarlık Onuru (1983) * * *

SELÇUK BARAN: 1933 yılmda Ankara'da doğdu. A Ü. Hukuk Fakültesi mezunu. Üniversiteler­

de on yıl kadar çalıştıktan sonra memurluktan ayrtldı. HIKA YE: Haziran (1972), Analarm Hakkı (1971), Kış Yolculuğu (1983), Tortu

(1984), Yelkovan Yokuşu (1989). ROMAN: Bir Solgun Adam (1975), Bozkır Çiçekleri (1979).

* * *

SELİM İLERİ: 1949 yılmda ıstanbul'da doğdu. Galatasaray'da başlayan orta tahsili ni Atatür�

Usesi'nde tamamladı. (1967). Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne devam et­meye başladtysa da tamamlayamadan bıraktı. 1974 yılmdan bu yana hayatım yaz­dıklart ile kazanmaktadır.

Dostluklarm' Son Günü ile 1976 Sait Faik Hikaye Armağant'nt, Her Gece Bodrum ile de 1977 TDK Roman Ödülü'nü kazandı.

ESERLERI: Cumartesi Yalmzlığı (hikaye, 1968), Pastırma Yazı (hikaye, 1971), Destan Gönüller (roman, 1973), Dostluklarm Son Günü (hikaye, 1975), Her Gece Bodrum (roman, 1976), ÖıÜm Ilişkileri (roman, 1979), Bir Denizin Eteklerinde (hikaye, 1980), Cehennem Kraliçesi (roman, 1980), Bir Akşam Ala­cası (roman, ,1980), Yaşarken ve Ölürken (roman, 1981); Eski Defterele Solmuş Çiçekler (hikaye, 1982), Ölünceye KadarSeninim (roman, 1983), Kmk Bir Aşk Hikayesi (hikaye, 1983), Son Yaz Akşamı (hikaye, 1983), Yalancı Şafak (roman 1984), Saz Caz Düğün Varyete (roman, 1985)

Ayrtca inceleme, hatlra, deneme ve tercüme eserleri de olan yazarm pekçok senaryosu filme almmıştlr.

* * *

685

Page 685: 4-Anne Hikayeleri

SEVGİ SOYSAL: D. 1936 Istanbul - Ö. 1976. A.Ü. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi mezunu. Yürümek adlı eseriyle TRT ro­

man ödülünü (1970), Yenişehir'de Bir Öğle Vakti (1974) ile Orhan Kemal roman ödülünü kazanmıştır.

ESERLERI: Tutuklu Perçem (1962), Tante Rosa (1968), Yürümek (1970), Yenişehir'de Bir Öğle Vakti (1974), Şafak (1975), Yıldmm Bölge Kadmlar Koğuşu (1976), Bakmak (1977), Hoş Geldin Ölüm (1980), Banş Adlı Çocuk.

* * *

SEVİNÇ ÇOKUM: 1943 yı/mda ıstanbul'da doğdu. I.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Di/i ve Edebiyatı

Bölümünü bitirdi. Türk Edebiyatı Dergisinde yazarlık ve yazı .işleri müdürlüğü yaptı. ESERLERI: Eğik Ağaç/ar (1972), Bölüşmek (1974), Mahika (1976), Zor (ro­

man, 1977), Bizim Diyar (roman, 1979), Hi!;31 Görününce (roman, 1984), Derin Yara (1984).

* * *

ŞÜKRAN KURDAKUL: 1927 yılmda ıstanbul'da doğdu. Tan, Yeni Gazete ve Varlık Yaymevi'nde dü­

zeltmenlik yaptı. Bir Yürekten Bir Yaşamdan (1982) adlı kitabıyla Nevzat Üstün 1983 Şiir Ödülü'nü kazandı.

ŞiiR: Tomurcuk (1943), Zevk/erin ve Hülyalarm Şiir/eri (1944), Gider ay. (1956), Nice Kaygı/ardan Sonra (1963), ızmir'in Içinde Amerikan Neferi ( 1965), Ha/k Ordu/an (1969), Acı/ar Dönemi (1977), Bir Yürekten Bir Yaşamdan ( 1982), Ökselerin Yöresinde (1984), ÖlÜmsüzlerle 1982-84 (1985).

HIKA YE: Tamğın Biri (1970), Beyaz Yakalılar (1972), Kurtuluştan Sonra (1973), Öyküler (1987).

INCELEME: Sosyalist Açıdan Türk-Iş Yargılamyor (1966), Şairler ve Yazar­lar Sözlüğü (1971), Namık Kemal (1977), Nazım'm Bilinmeyen Mektuplan (1986), Çağdaş Türk Edebiyatı-Cumhuriyet Dönemi (1987).

* * *

T AHSİN YÜCEL: 1933 yılmda Elbistan'da doğdu. Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Fransız Dili ve Edebiyatı mezunu.

686

Page 686: 4-Anne Hikayeleri

HIKA YE: Uçan Daireler (1954), Haney Yaşamalı (1955), Düşlerin ölOmü ' (1958), Yaşadıktan Sonra (1969), Dönüşüm (1975), Ben ve Öteki (1983), Aykm Öykü/er (1989).

ROMAN: Mutfak Çıkmazı (1960), ANU Tl: Vatandaş (1975). MASAL: Anadolu Masal/an (1957) DENEME-INCELEME: Dil Devrimi (1968), Yazm ve Yaşam (1980), Di/ Devri­

mi ve Sonuçlan (1981), Yazmin Sımrlan ( 1982), Yapısalcıltk (1982). * * *

TALİp APAYDIN: 1926 ydmda PolatIJ'da doğdı). GaziEğitim Enstitüsü mezunu. Top;a ğa Ba­

smca adlı kitabıyta 1964'te Doğan Kardeş Çocuk ÖdülO'nü, Yaptlar Yaptltrken ve Otobüs Yanşı adlı basılmamış radyo oyunlany/a TRT Sanat Ödüllerinde ilk başan ödülünü, TütOn Yorgunu adiı romamy/a 1976 Madaraft Roman ÖdülO'nü kazan­dı.

ŞIIR: Susuzluk (1956) HIKA YE: A teş Düşünce (1967), Öte Yakadaki Cennet (1972), Koca Taş

(1974), O Güzel ınsanlar (çocuk hikaye/eri, 1978), Yolun Kıyısıfıdaki Adam (1979), Duvar Yazılan (198 1), Kökten Ankara'!t (1982), Hendek Başı (1984), Hem Uzak Hem Yakm (1985).

ROMAN: San Traktör (1958), Yarbükü (1959), Emmioğlu (1961), Ortakçılar (1964), Toprağa Basmca (1966), Defile (1972), Yoz Davar (1973), Toz Duman Için­de ( 19 74), Ortakçmm Oğlu (1974), TütOn Yorgunu (t975), Kente Indi Idr/s (198 1) Vatan Dedi/er (1981).

ANI: Bozktrda Günler (1952), Karanlığm Kuvveti (1967), Akan Sulara Karşı ( 1985),

O YUN: Bir Yol (1966) * * *

TARıK BUGRA: 1918 yılmda Akşehir'de doğdu. Istanbul Oniversitesi Tıp, Hukuk ve Edebiyat

Fakültelerine iki üç yıl devam ettiyse de bitiremeden aynıdı. Oğlumuz ad/ı hikaye­siyle Cumhuriyet gazetesinin hikaye yaflşmasmda ikinci oldu. (1948). lbişin Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülünü aldı. Osmancık romamyla da 1985 Milli KültOr Vakfı Ödülü 'nü, Akümülatörlü Radyo ile Türkiye Yazarlar Birliği Tiyatro ,ödülOnü aldı.

HiKA YE: Oğlumuz (1949), Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952), Iki Uyku Arasın· da (1954), Hikaye/er (1969).

687

Page 687: 4-Anne Hikayeleri

ROMAN: Küçük Ağa ( 1964), Ibişin Rüyası (1970), Firavun Imam (1976), Dö· . nemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (198 1), Yalmzlar

(198 1), Osmancık (1983). FIKRA-DENEME-GEZI: Gençlik Türküsü (1964), Düşman Kazanmak Sanat

(1979), Gagaringrad (1962). OYUN: Ayakta Durmak Istiyorum (1964), Oç Oyun (1981), Güneş ve Arsları

- (1988), Yalmzlar (1948), Aşk Esirleri (1953), Şehir Uyurken (1954), Yamyor mu Ye şii Köşkün Lambası (1955), ÖLÜ Nokta (1958), Sonradan Yaşamak (1958), Abaza Paşa'nm Rüyası (1959).

* * *

TARıK DURSUN K.: 1931 yılmda ızmir'de doğdu. 1939'da Kurul Kitabevi'ni açtı. Milliyet Yaymla­

rI'm ve kurduğu Koza yaymla"'m yönetti. 1973-1974 yılları arasmda GünümOzde Kitaplar adlı bir aylık dergi çıkardı. Şiirle başlad@ edebiyat çallşmalartm hikaye ve romanla sürdürdü.

ŞIIR: Devrialem (Cengiz Tuncer l1e, 1951), HIKA YE: Hasangiller (1955), Vezir Düşü (1957), Güzel Avrat Otu (1960), 35

Kısım Tekmili Birden (1970), Bağrlyamk Ömer ile GüzelZeynep (1972), Bahriyeli Çocuk (1976), Imbatla 001 Kalbim (1982), Ona Sevdiğimi Söyle (1984), 6mrOm Ömrüm (1987). . .

ROMAN: Rıza Bey Aile Evi (1957), Insan Kurdu (1959), Sabahı Olmasın . (1967), Denizin Kam (1968), Kopuk Takımı (1969), Gün Döndü (1974), kayabaşı Uygarlığmin Yükselişi ve Birdenbire Çöküşü (1980), A/çaktan Uçan Güvercin (1980), Kurşun Ata Ata Biter (1983), Iyi Geceler Dünya (1986), Bağışla Onları (1989), Ayrıca Deve Tel/al, Pire Berber Iken ve Bir Küçücük Aslancık adlı masal ki­taplarlyla Hoşça Kal Küçük (1979) adlı bir çocuk romam yayımladı.

* * *

TOMRİS UYAR: 194 1 yılmda ıstanbul'da doğdu. Istanbul Oniversitesi Gazetecilik EstitOsO me­

zunu (1963). Turgut Uyar'la birlikte Latin şairi Lucretius'tan çevirdikleri Evrenin Ya­pısı adı kitap ile 1975 TOK Çeviri Ödülü'nü, Yürekte Bukağı (1979) ve Yaza Yolcu­luk (1986) adlı hikaye kitaplanyla 1980 ve 1987 Sait Faik Hikaye Ödülü'nü kazandı. Son Sır ile de 1987 Haldun Taner Ödülü'nü aldı.

HIKAYE: Ipek ve Bakır (1971), Ödeşmeler, Dizboyu Papatyalar, Gündökümü 75, Yürekte Bukağı, Sesler Yüzler Sokaklar, Yaz Düşleri Düş Kışlart.

• h

* * *

688

Page 688: 4-Anne Hikayeleri

YAŞAR KEMAL: 1922 yılmda Adana'da doğdu. 1951 'de geldiği ıstanbul'da Cumhuri yet gaze­

tesinde çaIJşmaya başladı. Edebiyat hayatı Adana Halkevi dergisi Görüşler'de Çı­kan şiiriyle başladı.

Ilk romam,/nce Memed'in kazadırdığı başanyla dünyaca tanman bir yazar 01-du.

HIKA YE: San Sıcak (1952), Bütün Hikayeler (1967). ROMAN: Teneke (1955), Ince Memed (1955), Orta Direk (1960), Yer Demir

Gök Bakır (1963), ÜÇ Anadolu Efsanesi (1967), Ölmez Otu (1969), Ağndağı Efsa­nesi (1970), Binboğalar Efsanesi (1971), Çakırca" Efe (1972), Demirciler çarşisı Cinayeti (1974), Yusufçuk Yusuf (1975), Yılam Öldürseler (1976), AI Gözüm Sey­reyle Salih ( 1976), Filler Sultam ile Kırmızı Sakallı Topal Kannca (1977), Deniz Küstü (1978), Kimsecik (1980), Höyükteki Nar Ağacı (1982), Yağmurcuk Kuşu (1984), Kale Kapısı (1985).

RÖPORTAJ: Yanan Ormanıarda Elli Gün (1955), Çukurova Yana Yana , (1955), Peri Bacalan (1957), Bu Diyar Baştan Başa (1951-58), Bir Bulut Kaymyor (1974), Allah'm Askerleri (1978).

DIGER ESERLERI: Taş Çatlasa (Fıkra, 196 1), Baldaki Tuz (1959-74) aras gazete yazılan), Ağacm Çürüğü (Konuşmalar, 1980).

689

Page 689: 4-Anne Hikayeleri
Page 690: 4-Anne Hikayeleri

içi

ADALET AGAOGlU şI IR ve SiNEK. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

ALI KARAÇAlı ZIRCIRLER.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 5

ALI HAYDAR HAKSAL SARILD IG IM SOGUK BIR CESET.. . . . . . . . . . . . . . . . 1 9

ALI U l vi TEMEL YAPi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36

ARIF AY çiÇEKLERI SULADıM. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40

AYHAN BOZFıRAT

'" AYSEL ÖZAKIN

ALŞE KILlMCI

BEKIR YILD IZ

BUKET UZU NER

BALKON .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42

FIRILDAK. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53

ANNEM IŞINI KAYBEnL. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65

KAÇ KAÇ' TA. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 69

ÖLÜ BOHÇAS I. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 79 ŞAIR ANA.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85

KADıN ADAMıN KADı N Kızı OLUR.. . . . . . . . . . . . . 92 KARAR NE OLACAK. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99

69 1

Page 691: 4-Anne Hikayeleri

CEMAL ŞAKAR

ERENDIz ATASÜ

ESMA OCAK

FAHRI CELAL

FAKIR BAYKURT

O RA ÖZLEMLERL . .. . . . . . . . . . . . . . . : . . . . . . . ' . . . . . . . . . . . . . . 1 01

BALKON SAATI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 08

KADıNLAR DA VARDıR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1 9

B ERDEL . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 48

DOGUM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 62

PANCAROGLU EMINE HATUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 65

E MSIZ OGLAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 69

FEYZA HEPçlLlNGIRLER SEVGININ ESKIMEZLlGL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 79

FÜRUZAN TAŞRALI . . . ; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 89

TOKAT BIR BAG lçINDE. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 95

GÜLTEN DAYIOGLU YıLAN NINE . . . . . . . . . . ; . . . . . . . . . . . . . . . . . � . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . 228

GÜL GELIN . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . :. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 236

HALDU N TANER BAYANLAR 0 0 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 253

HALlDE EDIp ADIVAR ANA H iSLER! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 259

HALlKARNAS BALlKÇlsl YOL VER DENIz BIR ANA TAŞIYOR.. . . . . . . . . . 246

HALIME TOROS KADıN VE ÇOCUK.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 268

HÜSEYIN SU ANA ÜŞÜMESI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 274

ıSMAIL KILLlOGLU ANA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 281

KAMIL DORUK KEDIDIR KEOI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , 290

KEMAL TAHIR ARABACI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 297

692

Page 692: 4-Anne Hikayeleri

LEYLA ERBIL AyNA . . . . · . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 320

ÖLÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 325

MEHM ET AY yASA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 332

MEHMET RAUF ' ANA EVLAD . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 335

MEMDUH ŞEVKET ESENDAL ,

MUSTAFA KUTLA

NECATI CUMALI

NECATI GÜNGÖR

NEClp FAZIL

NEClp TOSUN

N EZIHE MERiç

N URSEL DURUEL

ORHAN KEMAL

OSMAN çEVIKSOY

OSMAN ŞAHIN

ÖMER SEYFETTIN

ANA KIZ iKi Kız.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 346

GÜL HAN IMIN ANNES! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 1

UFMUTSUZ SIR AŞKIN MÜNAKAŞASI . . . . . . 355

TENHALIK BASINCA. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 362

GÖRÜŞME . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 369

SEVGI EKMEKTIR. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 374

BABAANNE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 395

ÖMRÜM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 398

KEKLlK TÜRKÜSÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 402

GEYIKLER ANNEM ve ALMANyA . . . . . . . . . . . . . . . . 409

ŞAHUT' LA KARISI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 5

YOLLAR KESIK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . � . . . . . . . . . . . . 41 7

AGZI KÖRLER. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 426

DELI HATicE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 433

BALKON . . . � . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 439

ILK NAMAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45 1

RASIM ÖZDENÖREN ÇOCUK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 457

693

Page 693: 4-Anne Hikayeleri

KUN DAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 460

RECEP SEYHAN GERIDE KALAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 486

ZAMANLA GELEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 491

REFIK HALlT KARA Y

SAIT FAIK

SALIM ŞENGIL

SAMIM KOCAGÖZ

SELIM ILERI

SEVGI SOYSAL

SEVINÇ ÇOKUM

GARAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 498

SEMAVER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 504

GÜNLERIN IçiNDEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 509

MEKTUP . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 1 6

ANALARıN HAKK!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 520

ANNEMIN SARDUNYALARI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 537

ı-IANIFE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 540

SARSINTI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 548

ŞÜKRAN KURDAKUL

TAHSIN YÜCEL

TALIp APAYDIN

TARıK BUGRA

TARıK DURSUN K.

ANASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 557

DOKUZ AY ON GÜN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 562

MUNlsE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 567

SÖZ ALMA FAKAT KIMDEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 574

BUHRAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 580

, ANNECIGINI HATıRLADıKÇA BAK. . . . . . . . . . . . ; .. 591

N INEMIN IK) KUMRUSU. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 596

TOMRls UYAR AYŞE HAKLI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ; . . . . . . . . . . . . . . . . 606

ÖMÜR BITER YOL BITER. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 622

YAŞAR KEMAL AVCI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 628

BEBEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 632

SARI s ıCAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 662

YAZARLARıN ÖZGEÇMlşLERI . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 671 '

• h·

694

• b