16
1. Türk Halklar› Kongresi Gagavuzyeri’nde Yap›ld› Gagavuzyeri’nin başkenti Komrat’ta açılışı yapılan Türk Halkları Kongresi, Kongaz’da devam etti, Kıpçak’ta sona erdi. İstanbul’da Bulgar Cemaati - 12’de İstanbulun yeni ilçe haritası - 4'te UKOK Prensesi - 10’da İletişim Çağı - 11’de İtalyada bir Türk köyü - 13'te Vatikan Gizli İlişkilerde - 10’da Türk Dünyası Bize Yeter - 3’te Azerbaycan Aydınları Bulgaristan’da 6’da Erkek Kıtlığının Yaşandığı Ülke - 12’de Bulgaristan’da yuvalar- da 238 çocuk ölmüş Bulgaristan Helsinki Komitesi 20 Eylül Pazartesi günü yayın- ladığı bir raporda, son on yıl içinde ülkede devlet tarafından işletilen sığınma evlerinde 238 çocuğun öldüğünü ileri sürdü. Belgeye göre, bu ölümlerin dört- te üçü önlenebilir nitelikteydi: 31'i açlıktan, 84'ü bitkinlikten, ikisi de şiddet sonucu ger- çekleşti. Bazı olaylarda çocuklar yataklarına veya tekerlekli sandalyelerine bağlanıyor veya "kimyasal yoldan hareket edemez hale getirilmek" üzere güçlü sakinleştirici ilaçlar veriliyordu. Başsavcı Boris Velchev Pazarte- si günü gazteecilere verdiği demeçte, rapor edilen ölümlerin 166'sı ile ilgili olarak soruş- turma başlatıldığını söyledi. Bulgaristan’da Kardefllerimizin Hak ve Hukuklar›n›n Takipçisiyiz Bulgaristan'daki baş müftülük problemi yeni kongre ile çözülecek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, günü- birlik çalışma ziyareti için geldiği Bulgaristan'da, ülkedeki Türk azınlığın yaşadığı problemleri gündeme getirdi. Özellikle başmüftülükle ilgili problemin gün- deme geldiği ziyarette, sorunların demokratik yöntemlerle çözülmesi liderlerin ortak temen- nisi olarak öne çktı. Başbakan Erdoğan, Sofya'ya indiğinde Başbakan Boyko Borisov tarafın- dan karşılandı. İki lideri, baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplan- tısı düzenledi. İki saat süren görüşmenin ardından konuşan Erdoğan, kültürel konularda at- tıkları adımları 'özgüvene dayalı' olarak devam ettirdikleri mesajı verdi. Devamı 4’te... Dünyanın birçok bölgesinde azınlık durumunda olan Türklerin bir kısmı dillerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çünkü tarihte olduğu gibi bugün de çeşitli baskılarla asimilasyona uğratılmak istenmektedirler. Bu çilelerin sona ermesi ve dünyada geniş bir coğrafyaya ya- yılmış olan ve azınlık olarak yaşayan Türklerin kendi benliklerini korumaları ve bulundukları yerlerde özgürce yaşamaları, dünyadaki Türklerin birleşmelerine ve ortak eylem yapma erklerine bağlıdır. Bu nedenle bütün dünya Türkleri bir an önce birleşerek güçlü olmak zorundadır. Artık birlik ve beraberlik zamanıdır. Türk Halkları Kongresi’nin delegeleri, Gagavuz yeri Kıpçak’ta buluştular. Yola çıktığım Bulgaristan'dan, karayolu ile Romanya toprakları üzerinden Moldova’ya geçtim. Sınırda Oleg kardeşimiz bizi bekliyormuş. Birlikte yola koyulduk ve Gagavuz kardeşlerimiz ile birlikte Kıpçak Köyü’ne geldik. Devamı 8’de... Türkiye Bilge ve Güçlü Bir A¤abey B oşnakları temsilen Devlet Başkanlığı Üç- lü Konseyi üyeliğine seçilen Bilge Kral merhum Aliya İzzetbegoviç'in oğlu Bakir İz- zetbegoviç, "Türkiye'yi güçlü ve bilge bir ağabey gibi görüyoruz. Türkiye doğru bir şe- kilde hem Boşnaklara hem de Balkanlar'daki diğer halklara yardım etmektedir." dedi. Ali- ya İzzetbegoviç için kullanılan "Bilge Kral" ismine atıfta bulunan oğul İzzetbegoviç, "Türkler babamı çok seviyordu, ona özel bir isim de verdiler. Bu duygularımızı somut adımlara, kültürel, ekonomik, siyasi anlam- da somut işbirliklerine de çevirmeliyiz. Sade- ce duygu bazında kalmamalıdır. Türkler bi- zi, Aliya'yı seviyor, biz de onları seviyoruz." dedi. Ankara'nın yürüttüğü aktif diplomasi- nin çok güçlü ve inandırıcı olduğunu vurgu- layan İzzetbegoviç, Türkiye'nin bölgeye zorla ve davetsiz bir şekilde girmediğini ve Balkanlar'da tüm ül- keler için doğru çö- zümler üreten olumlu bir rolü olduğunu ifa- de etti. İzzetbegoviç ayrıca, Türkiye'nin gi- rişimiyle başlayan Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan ara- sındaki üçlü görüşmelerden önemli sonuçlar alındığını da hatırlattı. Boşnakların lider seç- tiği Bekir İzzetbegoviç, hedeflerini ise; barış ortamının ve istikrarın sağlanması, yatırım- ları ülkeye çekmek, ekonominin düzelmesi, genç nüfusa iş vermek, AB'ye ve NATO'ya giriş yolunun hızlanması olarak açıkladı. Bulgaristan’da Yuvalarda 138 Çocuk Ölmüş 10.10.2010 tarihinde Kırcaa- li’nin Ardino bölgesinde domuz avı esnasında meydana gelen olayda bölgede sevilen ve iyi tanı- nan 40 yıllık avcı Veli PALOV, Dimo DOBREVİN silahından çıkan mermi- lerle hayatını kaybetmiştir. Kırcaali Emniye- tinden olay yerine gelen olay yeri inceleme ekibinin yaptığı açıklama olayın bir kaza ol- duğu yönündedir. Devamı sayfa 15’te Bulgaristan’da Şüpheli Bir Ölüm Kaza m›, Cinayet mi? Türkiye’yi Nesilden Nesile Aktarılacak AB’nde Türkler En Büyük Grup AB’de Türkler 2.4 milyon kişi ile en büyük ya- bancı grubu oluşturmaktadırlar. Ardından 2 mil- yon Romanyalılar geliyor.Burada bulunan 27 devletten 2009 yılında 31.9 milyon yabancı sayıl- mıştır. Bu 31.9 milyondan 11.9 milyon kişi bir baş- ka ülkenin vatandaşıdırlar. AB içerisinde en çok yabancı Almanya’da -7.2 milyon kişi ile birincili- ği çekmekte; 2.İspanya-5.7 milyonla, İngiltere 4 milyon, İtalya-3.9 milyon, Fransa-3.7 milyon v.s.y. AB’nin dışından gelen 19.9 milyon kişi, AB’nin içerisinden 7.2. milyon kişi, Afrikadan 4.9 milyon, Asyadan-3.3 milyon. vardır. SEKELİSTAN İşgal Altında Unutulmuş Bir Ülke Sekelistan masallardaki gibi neredeyse hiç bi- linmeyen bir ülke. Efsanelerin ve yanlış bilgi- lerin ardına kalmış bir kara parçasının sonun- da bulabilirsiniz bu bölgeyi. Karpat Dağları- nın doğusunda Transilvanya’nın batısında yer alır. Yüzölçümü yaklaşık 13,500 km 2 (Lüb- nan’dan biraz daha büyük) nüfusu ise 700,000 civarındadır (İzlanda nüfusunun iki katından daha fazla) Devamı 4’te... Bosna-Hersek'te önce- ki gün yapılan seçim- lerde Boşnakların yeni lideri seçilen Bakir İz- zetbegoviç, Türkiye'ye sıcak mesajlar verdi. Bu gün tart›flma zaman› de¤il, bu gün sadece birleflme ve ileri gitme ve önümüze bakma zaman›. Türkiye Cumhuriyeti önem- li aflamalardan geçiyor yani yeni bir tak›m oluflumlara gebedir. Bizlerde Bulgaristan camias› olarak tüm camia bir araya toplana- rak ortak faydalarda birleflmeli ortak hareket etme zaman› gel- mifltir. Yani birlikte hareket etmeliyiz. Aram›zda k›rg›nl›klar› b›- rakarak art›k çal›flma ve yo¤un faaliyet yürütme zaman›d›r bunu tüm yöneticilerer görmelidirler. CUMHURIYET BAYRAMINIZ VE KURBAN BAYRAMINIZI KUTLARIZ Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Hayati DURMAZ Güney Kore'ninİstanbulBaşkonsolosluğu'nca, Küçük- su Kasrı'nda düzenlenen etkinlikte konuşan Güney Kore Cumhuriyeti Vatanseverler ve Gazi İşleri Bakanı Yang Kim, 60 yıl önce kardeş ülke Türkiye'den BM ça- tısı altında demokrasiyi kurmak adına 15 bin askerin savaşmaya geldiğini belirterek, bu sırada 3 bin askerin can verdiğini, birçok askerin de gazi olduğunu hatırlat- tı. Türkiyeve diğer ülkelerin savaş için gelmemeleri ha- linde bugün huzur, refah ve barış içinde yaşamayı ha- yal bile edemeyeceklerini dile getiren Yang, Kore'de sa- vaşta şehit olanların ailelerine başsağlığı diledi, gazile- re de minnetlerini sundu.Yang, ''Güney Kore Cumhu- riyeti sizlerin fedakarlıklarını boşa çıkarmamak için 60 yıl boyunca çalıştı. Savaşın hasarlarını tamir edip, dün- yanın en çabuk gelişen ülkeleri arasında yerini aldı'' dedi.Savaşın etkilerinin çoktan geçtiğini ancak kendile- riyle aynı safta yer alan Türkiye ve diğer ülkelerin gös- terdiği fedakarlık ve çabaların nesilden nesile aktarıla- cağını kaydeden Yang, ''Bizim payımıza düşen, sizlerin attığı barış ve özgürlük tohumlarını büyütmektir. Gü- ney Kore Cumhuriyeti sizleri asla unutmayacaktır'' di- ye konuştu.Güney Kore'nin İstanbul Başkonsolosu Jing-Kyoung Hong da Türkiye'nin ve Türk askerleri- nin cesurca savaştığı için Kore halkının yüreğinde yer ettiğini dile getirerek, ''Biz sizleri daima kan kardeşi olarak bileceğiz'' dedi. Türkiye'nin ve Türk as- kerlerinin cesurca savaştı- ğı için Kore halkının yüre- ğinde yer ettiğini Sofya 1913 Say› – 50 - Eylül - Ekim 2010 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz Bilip Ö¤retmek Bizim Borcumuz

BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 50.sayısı

Citation preview

Page 1: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

1. Türk Halklar› Kongresi Gagavuzyeri’nde Yap›ld› Gagavuzyeri’nin başkenti Komrat’ta açılışı yapılan Türk HalklarıKongresi, Kongaz’da devam etti, Kıpçak’ta sona erdi.

İstanbul’da Bulgar Cemaati - 12’deİstanbulun yeni ilçe haritası - 4'teUKOK Prensesi - 10’daİletişim Çağı - 11’deİtalyada bir Türk köyü - 13'teVatikan Gizli İlişkilerde - 10’daTürk Dünyası Bize Yeter - 3’teAzerbaycan Aydınları Bulgaristan’da 6’daErkek Kıtlığının Yaşandığı Ülke - 12’de

Bulgaristan’da yuvalar-da 238 çocuk ölmüşBulgaristan HelsinkiKomitesi 20 EylülPazartesi günü yayın-ladığı bir raporda, son onyıl içinde ülkede devlet tarafından işletilensığınma evlerinde 238 çocuğun öldüğünüileri sürdü. Belgeye göre, bu ölümlerin dört-te üçü önlenebilir nitelikteydi: 31'i açlıktan,84'ü bitkinlikten, ikisi de şiddet sonucu ger-çekleşti. Bazı olaylarda çocuklar yataklarınaveya tekerlekli sandalyelerine bağlanıyorveya "kimyasal yoldan hareket edemez halegetirilmek" üzere güçlü sakinleştirici ilaçlarveriliyordu. Başsavcı Boris Velchev Pazarte-si günü gazteecilere verdiği demeçte, raporedilen ölümlerin 166'sı ile ilgili olarak soruş-turma başlatıldığını söyledi.

Bulgaristan’da Kardefllerimizin Hak ve Hukuklar›n›n Takipçisiyiz

Bulgaristan'daki baş müftülük problemi yeni kongre ileçözülecek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, günü-birlik çalışma ziyareti için geldiği Bulgaristan'da, ülkedeki Türkazınlığın yaşadığı problemleri gündeme getirdi. Özellikle başmüftülükle ilgili problemin gün-deme geldiği ziyarette, sorunların demokratik yöntemlerle çözülmesi liderlerin ortak temen-nisi olarak öne çktı. Başbakan Erdoğan, Sofya'ya indiğinde Başbakan Boyko Borisov tarafın-dan karşılandı. İki lideri, baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplan-tısı düzenledi. İki saat süren görüşmenin ardından konuşan Erdoğan, kültürel konularda at-tıkları adımları 'özgüvene dayalı' olarak devam ettirdikleri mesajı verdi. Devamı 4’te...

Dünyanın birçok bölgesinde azınlık durumunda olanTürklerin bir kısmı dillerini kaybetme tehlikesiyle karşıkarşıyadır. Çünkü tarihte olduğu gibi bugün de çeşitlibaskılarla asimilasyona uğratılmak istenmektedirler. Buçilelerin sona ermesi ve dünyada geniş bir coğrafyaya ya-yılmış olan ve azınlık olarak yaşayan Türklerin kendibenliklerini korumaları ve bulundukları yerlerde özgürceyaşamaları, dünyadaki Türklerin birleşmelerine ve ortakeylem yapma erklerine bağlıdır. Bu nedenle bütün dünyaTürkleri bir an önce birleşerek güçlü olmak zorundadır.Artık birlik ve beraberlik zamanıdır.

Türk Halkları Kongresi’nin delegeleri, Gagavuzyeri Kıpçak’ta buluştular.

Yola çıktığım Bulgaristan'dan, karayolu ile Romanyatoprakları üzerinden Moldova’ya geçtim. Sınırda Olegkardeşimiz bizi bekliyormuş. Birlikte yola koyulduk veGagavuz kardeşlerimiz ile birlikte Kıpçak Köyü’ne geldik.

Devamı 8’de...

Türkiye Bilge ve Güçlü Bir A¤abey

Boşnakları temsilen Devlet Başkanlığı Üç-lü Konseyi üyeliğine seçilen Bilge Kral

merhum Aliya İzzetbegoviç'in oğlu Bakir İz-zetbegoviç, "Türkiye'yi güçlü ve bilge birağabey gibi görüyoruz. Türkiye doğru bir şe-kilde hem Boşnaklara hem de Balkanlar'dakidiğer halklara yardım etmektedir." dedi. Ali-ya İzzetbegoviç için kullanılan "Bilge Kral"ismine atıfta bulunan oğul İzzetbegoviç,"Türkler babamı çok seviyordu, ona özel birisim de verdiler. Bu duygularımızı somutadımlara, kültürel, ekonomik, siyasi anlam-da somut işbirliklerine de çevirmeliyiz. Sade-ce duygu bazında kalmamalıdır. Türkler bi-zi, Aliya'yı seviyor, biz de onları seviyoruz."dedi. Ankara'nın yürüttüğü aktif diplomasi-nin çok güçlü ve inandırıcı olduğunu vurgu-

layan İzzetbegoviç,Türkiye'nin bölgeyezorla ve davetsiz birşekilde girmediğini veBalkanlar'da tüm ül-keler için doğru çö-zümler üreten olumlubir rolü olduğunu ifa-de etti. İzzetbegoviçayrıca, Türkiye'nin gi-rişimiyle başlayanBosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan ara-sındaki üçlü görüşmelerden önemli sonuçlaralındığını da hatırlattı. Boşnakların lider seç-tiği Bekir İzzetbegoviç, hedeflerini ise; barışortamının ve istikrarın sağlanması, yatırım-ları ülkeye çekmek, ekonominin düzelmesi,genç nüfusa iş vermek, AB'ye ve NATO'yagiriş yolunun hızlanması olarak açıkladı.

Bulgaristan’da Yuvalarda

138 Çocuk Ölmüş

10.10.2010 tarihinde Kırcaa-li’nin Ardino bölgesindedomuz avı esnasındameydana gelen olayda

bölgede sevilen ve iyi tanı-nan 40 yıllık avcı Veli PALOV,

Dimo DOBREVİN silahından çıkan mermi-lerle hayatını kaybetmiştir. Kırcaali Emniye-tinden olay yerine gelen olay yeri incelemeekibinin yaptığı açıklama olayın bir kaza ol-duğu yönündedir.

Devamı sayfa 15’te

Bulgaristan’da Şüpheli Bir Ölüm

Kaza m›, Cinayet mi?

Türkiye’yi Nesilden Nesile Aktarılacak

AB’nde Türkler En Büyük Grup

AB’de Türkler 2.4 milyon kişi ile en büyük ya-bancı grubu oluşturmaktadırlar. Ardından 2 mil-yon Romanyalılar geliyor.Burada bulunan 27devletten 2009 yılında 31.9 milyon yabancı sayıl-mıştır. Bu 31.9 milyondan 11.9 milyon kişi bir baş-ka ülkenin vatandaşıdırlar. AB içerisinde en çokyabancı Almanya’da -7.2 milyon kişi ile birincili-ği çekmekte; 2.İspanya-5.7 milyonla, İngiltere 4milyon, İtalya-3.9 milyon, Fransa-3.7 milyon v.s.y.

AB’nin dışından gelen 19.9 milyon kişi,AB’nin içerisinden 7.2. milyon kişi, Afrikadan 4.9milyon, Asyadan-3.3 milyon. vardır.SEKELİSTAN

İşgal Altında Unutulmuş Bir Ülke

Sekelistan masallardaki gibi neredeyse hiç bi-linmeyen bir ülke. Efsanelerin ve yanlış bilgi-lerin ardına kalmış bir kara parçasının sonun-da bulabilirsiniz bu bölgeyi. Karpat Dağları-nın doğusunda Transilvanya’nın batısında yeralır. Yüzölçümü yaklaşık 13,500 km2 (Lüb-nan’dan biraz daha büyük) nüfusu ise 700,000civarındadır (İzlanda nüfusunun iki katındandaha fazla) Devamı 4’te...

Bosna-Hersek'te önce-ki gün yapılan seçim-lerde Boşnakların yenilideri seçilen Bakir İz-zetbegoviç, Türkiye'yesıcak mesajlar verdi.

Bu gün tart›flma zaman› de¤il, bu gün sadece birleflme ve ilerigitme ve önümüze bakma zaman›. Türkiye Cumhuriyeti önem-li aflamalardan geçiyor yani yeni bir tak›m oluflumlara gebedir.Bizlerde Bulgaristan camias› olarak tüm camia bir araya toplana-rak ortak faydalarda birleflmeli ortak hareket etme zaman› gel-mifltir. Yani birlikte hareket etmeliyiz. Aram›zda k›rg›nl›klar› b›-rakarak art›k çal›flma ve yo¤un faaliyet yürütme zaman›d›r bunutüm yöneticilerer görmelidirler.

CUMHURIYET BAYRAMINIZ VEKURBAN BAYRAMINIZI KUTLARIZ

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği

Genel BaşkanıProf. Dr. Hayati DURMAZ

Güney Kore'ninİstanbulBaşkonsolosluğu'nca, Küçük-su Kasrı'nda düzenlenen etkinlikte konuşan GüneyKore Cumhuriyeti Vatanseverler ve Gazi İşleri BakanıYang Kim, 60 yıl önce kardeş ülke Türkiye'den BM ça-tısı altında demokrasiyi kurmak adına 15 bin askerinsavaşmaya geldiğini belirterek, bu sırada 3 bin askerincan verdiğini, birçok askerin de gazi olduğunu hatırlat-tı. Türkiyeve diğer ülkelerin savaş için gelmemeleri ha-linde bugün huzur, refah ve barış içinde yaşamayı ha-yal bile edemeyeceklerini dile getiren Yang, Kore'de sa-vaşta şehit olanların ailelerine başsağlığı diledi, gazile-re de minnetlerini sundu.Yang, ''Güney Kore Cumhu-riyeti sizlerin fedakarlıklarını boşa çıkarmamak için 60yıl boyunca çalıştı. Savaşın hasarlarını tamir edip, dün-yanın en çabuk gelişen ülkeleri arasında yerini aldı''dedi.Savaşın etkilerinin çoktan geçtiğini ancak kendile-riyle aynı safta yer alan Türkiye ve diğer ülkelerin gös-terdiği fedakarlık ve çabaların nesilden nesile aktarıla-cağını kaydeden Yang, ''Bizim payımıza düşen, sizlerinattığı barış ve özgürlük tohumlarını büyütmektir. Gü-ney Kore Cumhuriyeti sizleri asla unutmayacaktır'' di-ye konuştu.Güney Kore'nin İstanbul BaşkonsolosuJing-Kyoung Hong da Türkiye'nin ve Türk askerleri-nin cesurca savaştığı için Kore halkının yüreğinde yerettiğini dile getirerek, ''Biz sizleri daima kan kardeşiolarak bileceğiz'' dedi.

Türkiye'nin ve Türk as-kerlerinin cesurca savaştı-ğı için Kore halkının yüre-ğinde yer ettiğini

Sofya 1913

Say› – 50 - Eylül - Ekim 2010 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz Bilip Ö¤retmek Bizim Borcumuz

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

2BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

Genel olarak sonucundan emin olmadığınızancak test ederek ikna olacağınız bir konugündeme geldiğinde çoğunlukla aklı evvelinbiri çıkar ve “Amerika’yı yeniden keşfetmeyegerek yok” diye buyurur. Ve sizin o konudaaraştırma yapmanıza kalbinizin mutmain ol-masına böylece engel olunur.

Bunu hepimiz hayatımız boyunca defalarcayaşamışızdır. Ama bugün, bu saçma ön yargı-yı ortadan kaldırıyoruz!

OSMANLI UYUYOR MUYDU?Şimdi bir devlet düşünün…Dört kıtada at koşturan (Asya, Avrupa, Af-

rika ve Avustralya –Açe Sultanlığı vs.-), do-nanması dünyanın en güçlü deniz filosu olan(Akdeniz, Karadeniz, Atlas Okyanusu veHint Okyanusu egemenliğinde), parası altın-dan, ordusu yenilmez, istihbaratı süper, inan-cı sağlam, sözü dinlenen (hatta adamlarınkendi aralarındaki danslarını bile ahlâka mu-gayir diye yasaklatabilen), teknolojide ileri birdevlet…

Osmanlı İmparatorluğu!Bütün bu imkânlara sahipken, Avrupa’nın

küçük sayılan yeni bir devleti (İspanya) dün-yanın başka bir köşesinde yeni bir kıta keşfe-der ve koca kıtayı sömürgesi haline getirir. Vebu bizim süper ötesi güç, sadece seyreder…Sizce ne kadar mantıklı?

Yoksa bize tarih diye başka şeyler mi yuttu-ruyorlar? Kendimizi, geçmişimizi anlatma-yıp; zihnimize, kendi tasarladıkları geleceğegöre şekil mi veriyorlar? Uzun lafın kısası;onlar Amerika’yı bir daha, bir daha keşfeder-ken, bize şartlandırdıkları tabulara bağlı kal-mamızı ve bir lokma bir hırkayla uyumamızımı öğütlüyorlar? Her dediklerine kayıtsızşartsız inanmamızı mı ve ‘he’ dememizi miistiyorlar?

Şimdi hep beraber, şimdiye kadar bütünbildikleriniz sarsacak, tarih diye yutturulanafyonu çıkartacak, geçmişin en büyük dinselsoykırımının yaşandığı gerçeklere uzanıyo-ruz…

Amerika Kıtası 1492’de Avrupalılarca keşfe-dildikten sonra İspanyollar, Portekizliler,Fransızlar ve İngilizler, buradaki yerli halkla-rı ortadan kaldırarak toprak sahibi oldular.Peki, madem orada insanlar yaşıyordu, bu birkeşif sayılır mı? Keşif olması için, insanlar ta-rafından ilk kez bulunması gerekmez mi? Busoruyu aklınızın bir köşesine yazın…

MEÇHUL TOPRAKLAR-27 Kasım 2007’deProfesör Barry Fell tarafından yayınlanan “İs-lâm Amerika’da her yerde” adlı makalede ba-kın neler anlatılıyor…“İslam Amerika'da heryerdedir. Biz, sadece bakmak zorundayız. Ül-ke üzerinde müthiş etkisi vardır” diyor. Ar-dından da Kızılderili dillerinden geçen ve bu-gün de aynen kullanılan eski yerleşim birim-lerinin adlarından örnekleri sıralıyor. MeselâTallah-Hasse (Tallahassee), Allah-Bumya(Alabama), Halife –Caliph- Haronia (Califor-nia), Islamorda Florida isimlerinin aslındaArapça kökenli etimolojik temellere dayana-rak olduğunu öne sürüyor. Hatta Kristof Ko-lomb’un gemisinde kullandığı haritaların Elİdrisi’ye ve El Mesudiye’ye ait olduğunu ha-tırlatıyor. Hatta El Mesudî’nin 950’lere ait ha-ritasında aşağıda gördüğünüz gibi Amerikakıtası çizili olup ‘El Meçhul’ diye bahsedildi-ğini ispatlıyor. (El Mesudi: Ebu el-Hasan Alibin el-Hüseyn bin Ali el-Mesûdî; kısaca ElMesudi olarak bilinen Bağdatlı bir Türk olanbu coğrafya ve metalürji uzmanı 896 ile 956yılları arasında yaşamıştır. El İdrisi: El-İdrisiel-Kurtubi el-Hasani el-Sebti; Kısaca El İdrisiolarak bilinen Endülüslü bu coğrafya bilgini1099 ile 1165 yılları arasında yaşamıştır.)

Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Basın Bildirisi

10. Zirve Toplantısının Bildirisi

Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Onuncu Zirvesi, Azerbay-can Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursul-tan Nazarbayev, Kırgız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Roza Otunbayeva,Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Türkmenistan Devlet BaşkanıGurbangulı Berdimuhamedov’un katılımlarıyla 16 Eylül 2010 tarihlerin-de İstanbul'da düzenlenmiştir.

Bu Bildiriyi imzalayan Devlet Başkanları,• Türk Dili Konuşan Ülkeler aralarında ortak tarih, dil, kimlik ve kültüre da-

yanan ortak çıkarları ve ilişkileri geliştirme, dayanışmalarını daha dagüçlendirme niyetlerini yineleyerek;

• Daha önce düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet BaşkanlarıZirvelerinin yararlı sonuçlarını ve Nahçıvan Bildirisi dahil, önceki ZirveToplantıları Bildirilerinin maddelerini teyit ederek,

• Türk Dili Konuşan Ülkeler arasındaki kapsamlı ilişkilerin ve dayanışmanın Avrasya coğrafyasındaki bölgesel ve uluslararası işbirliğini pekiştir-diği inancıyla;

• Helsinki Nihai Senedi başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler Şartı’nın amaç ve ilkeleri ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı belgelerine bağlılıklarınıifade ederek;

• Egemenlik, toprak bütünlüğü, sınırların dokunulmazlığı, içişlerine müdahale etmeme, kuvvet kullanma veya kullanma tehdidinden kaçınma ilkelerineuygun olarak devletlerin siyasi ve ekonomik güvenliğini güçlendirmeyi amaçlayarak,

• 3 Ekim 2009 tarihlerinde Nahçıvan’da düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 9. Zirvesi sırasında, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirli-ği Konseyi’nin kuruluşuna dair “Nahçıvan Anlaşması”nın imzalanmasından duydukları memnuniyeti yineleyerek aşağıdaki hususları açıklamışlardır:

1. Kırgızistan’da 27 Haziran 2010 tarihinde yapılan referandumun başarıyla gerçekleştirilmesinden duydukları memnuniyeti beyan etmişler ve bu ülke-de 10 Ekim 2010 tarihinde yapılacak parlamento seçimlerinin yapılmasının bölgesel barış ve istikrar açısından taşıdığı önemi de vurgulayarak, bu ge-çiş sürecinde Kırgızistan’a destek vermeyi sürdüreceklerini teyit etmişlerdir.

2. Kazakistan tarafından Almatı’da düzenlenecek Kırgızistan’a yardım için Uluslararası Donörler Konferansı’nın toplanmasına desteklerini dile getirmişve uluslararası toplumu bu Konferansa etkin bir şekilde katılmaya davet etmişlerdir.

3. İstanbul’da düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Onuncu Zirvesi’nin Türk Dili Konuşan ülkeler arasındaki ikili ve çok taraflı ilişkile-rin ve işbirliğinin gelişimine katkı sağlayacağını vurgulamışlardır.

4. Türk Dili Konuşan Ülkeler arasındaki ortak tarih, kültür, kimlik ve dil birliğine dayanan karşılıklı çıkarları, işbirliğini ve dayanışmayı geliştirme niyetleri-ni dile getirmişler, bu kapsamda, ulusal ve bölgesel güvenlik, istikrar ve barışın korunmasına, demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğüve iyi yönetişim ilkelerine bağlılıklarını teyit etmişlerdir.

5. Türk Dili Konuşan Ülkeler arasındaki işbirliği ve dayanışmanın temelini oluşturan ortak tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunması ve gelecek ne-sillere aktarılmasının önemini vurgulayarak bu yöndeki çalışmaları desteklediklerini dile getirmişlerdir.

6. Türk Dili Konuşan Ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi doğrultusunda güvenlik, ekonomi, kültür, eğitim, bilim, mahalli idareler, sivil toplum kuru-luşları dahil olmak üzere her alanda karşılıklı ziyaretlerin gerçekleştirilmesine, tecrübe değişimine ve işbirliğinin gelişimine katkı sağlayacaklarını vur-gulamışlar ve halklar arası ilişkileri güçlendiren parlamentolararası ilişkilerin önemini vurgulamışlardır.

7. Terörizm, aşırıcılık, insan ticareti ve yasadışı göç, uyuşturucu ve psikotropik maddeler, ateşli silah kaçakçılığı ile sınıraşan örgütlü suçlar da dâhil ol-mak üzere, her türlü suçun yarattığı uluslararası güvenliğe yönelik tehditlerle mücadelede işbirliğinin ve ortak mücadelenin önemini bir kere daha vur-gulamışlar ve bu amaçla kendi aralarında ve uluslararası toplumla dayanışmanın önemini teyit etmişlerdir.

8. Sınırların zorla değiştirilmesinin kabul edilemeyeceğine dair tutumlarını tekrar vurgulamışlar, uluslararası toplumun, barış ve istikrarı, devletlerin ege-menliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit edebilecek saldırılarla mücadelesinin güçlendirilmesinin küresel güvenliğin tesisindeki belirleyici bir unsur oldu-ğuna dair inançlarını kaydetmişlerdir.

9. Türk Dili Konuşan Ülkelerin ortak hassasiyetlerinin uluslararası kuruluşların gündeminde daha fazla yer alması için bölgesel ve uluslararası kuruluş-larda ortak tutum belirlenmesinin önemine dikkat çekmişlerdir. Bu bağlamda, uluslararası toplantılar öncesinde, bir araya gelerek işbirliği olanakları-nın görüşülmesinin, ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi açısından yararlı olacağını dile getirmişlerdir.

10. Kazakistan’ın 2010 yılında AGİT Dönem Başkanlığı’nı üstlenmesinin ve başarıyla sürdürmesinin AGİT katılımcı ülkelerinin Kazakistan’a duy-dukları güvenin somut göstergesi olduğunu vurgulayarak, Kazakistan’ın AGİT Dönem Başkanlığı’ndaki başarısının devam etmesini diledikleri-ni belirtmişlerdir.

11. AGİT İstanbul Zirvesinden on bir yıl sonra ilk AGİT Zirvesinin Astana’da yapılması kararı dolayısıyla AGİT Dönem Başkanı Kazakistan’ı tebrik etmiş-ler, 2010 yılında Kazakistan’ın liderliğinde Avrupa güvenliğine ilişkin olarak sürdürülen diyaloğun Astana Zirvesi’nde alınacak kararlarla daha ileri biraşamaya ulaşmasını umduklarını ifade etmişlerdir.

12. Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’nın (CICA) Asya kıtasında barış ve istikrara artan katkılarının önemini teyit ederek, CICA’nınbir siyasi diyalog forumu olarak, işbirliğine dayalı güvenliğin sağlanması yönündeki çabalarına aktif destek beyan etmişlerdir.

13. İstanbul Zirvesi ile CICA Dönem Başkanlığı’nın bir Türk Cumhuriyeti’nden, bir başka Türk Cumhuriyeti’ne geçmiş olmasından duydukları memnuniye-ti ifade etmişler, Kazak Dönem başkanlığında kurumsallaşmasını başarıyla tamamlayan CICA’nın, şimdi eylem aşamasına geçmiş olduğuna atıfla,Asya’da güven arttırıcı önlemlerin hayata geçirilmesinde üstlenilmiş olan öncü role ve sorumluluklara işaret etmişlerdir.

14. Kazakistan’ın 2010 AGİT Dönem Başkanlığı ile Türkiye’nin 2010-2012 CICA Dönem Başkanlığının Avrasya güvenlik kuşağındaki merkezi konumları-nın ülkelerini çok taraflı işbirliği platformlarında dayanışma içinde, daha aktif olmaya teşvik ettiğini dile getirmişlerdir.

15. Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı’nın (TÜRKSOY) ortak değerlerin ortaya çıkarılması, zenginleştirilmesi, yaygınlaştırılması ve tanıtılması ile Türk Di-li Konuşan Ülkeler ve halklar arasındaki kültürel işbirliğinin derinleştirilmesi için önemli bir görevi yerine getirdiğini yinelemişlerdir.

16. Dünya medeniyetlerinin gelişimine önemli katkılar sağlayan zengin Türk kültür mirasının muhafazası ve Türk Kültürünün desteklenmesi amacıyla Ba-kü’de özel bir Vakfın kurulmasını amaçlayan girişimin hayata geçirilmesinin önemini teyit etmişlerdir.

17. TÜRKSOY’un 2012 yılı için Astana’yı Türk Kültür Başkenti olarak ilan etme önerisini desteklemektedirler.18. Türk Parlamenterler Asamblesi (TÜRKPA) Sekretaryasının Bakü’de faaliyete geçmesinden duydukları memnuniyeti dile getirmişler ve TÜRKPA’nın,

Türk Dili Konuşan Ülkelerin parlamentoları ile diğer ülkelerin parlamentoları arasındaki işbirliğinin geliştirilmesine katkı sağlayacağını kaydetmişlerdir.19. Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 9. Zirvesi sırasında imzalanan Nahçıvan Anlaşması ile kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konse-

yi’nin üye ülkeler arasındaki işbirliğine kurumsal bir nitelik kazandıracağına ve bölgesel işbirliğine olumlu katkı sağlayacağına dair inançlarını yinele-mişlerdir.

20. Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin İstanbul’da yerleşik Sekretaryası’nın kuruluş çalışmalarının son aşamaya gelmesinden duydukları mem-nuniyeti dile getirmişler ve Sekretarya’nın ilk Genel Sekreteri olarak, Nahçıvan Anlaşmasının yürürlüğe girmesinin ardından resmi olarak görevini üst-lenecek olan Türkiye’nin adayı Büyükelçi Halil Akıncı’nın atanmasını onaylamışlardır.

21. Türk Dili Konuşan Ülkeler Dışişleri Bakanlarına, Nahçıvan Anlaşması’nda öngörülen ilgili belgelerin sonuçlanması ve kabul edilmesi hususunda tali-mat vermişlerdir.

22. Ticaret ve ekonomi alanındaki ilişkilerin eşitlik ve karşılıklı çıkar ilkeleri temelinde geliştirilmesi ile sanayi, tarım, ulaştırma, iletişim, hidroelektrik, alter-natif enerji ve turizm dahil olmak üzere tüm alanlardaki işbirliğinin genişletilmesine dair niyetlerini ifade etmişlerdir.

23. Türk Dili Konuşan Ülkelerin dinamik bir şekilde gelişmekte olan ekonomilerinin, muhtelif alanların yanı sıra iş sahasında işbirliğinin geliştirilmesi açı-sından uygun şartlar yarattığını kaydetmişler ve mevcut potansiyelin azami ölçüde kullanılmasının önemini teyit etmişlerdir.

24. Ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Konseyi’nin kurulmasını kararlaştırmışlardır. Özel sektöre yeni fırsatlar yaratıl-ması ve petrol dışı sektörlerde kalkınmanın desteklenmesi amacıyla İstanbul’da “Türk Dili Konuşan Ülkeler Kalkınma Bankası” ve ortak bir Sigorta Şir-keti kurulması imkanını araştırmayı kararlaştırmışlardır.

25. Avrupa’nın enerji güvenliğini temin eden Hazar havzası enerji kaynaklarının artan önemini teyit ederek, stratejik Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattıve Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattının küresel enerji güvenliğine ve bölge ülkelerinin sürdürülebilir ekonomik kalkınmalarına hizmet ettiğinedair inançlarını dile getirmişlerdir. Bu çerçevede, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının kapasitesinin arttırılmasının ve sözkonusu boru hattının Ak-tau limanıyla bağlantısının önemine dikkat çekmişlerdir.

26. Türk Dili Konuşan Ülkeler arasındaki ulaşımı kolaylaştıracak olan ve 2012 yılında hayata geçirilmesi planlanan Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu bağ-lantısının aynı zamanda Avrasya bölgesindeki ticaret hacmini arttıracağını, bölgesel kalkınma ve ekonomik işbirliğini kolaylaştıracağını dile ge-tirmişler ve demiryolu bağlantılarının kısa bir zamanda tesis edilmesinin önemini vurgulamışlardır.

27. Bilim, eğitim, kültür, sanat, turizm, spor ve diğer alanlardaki ilişkilerin geliştirilmesinin karşılıklı yararını teyit etmiş, Türk Dili Konuşan halklar ara-sındaki beşeri temaslara olan desteklerini ve Türk Dili Konuşan ülkelerin gençlik birliklerinin bu faaliyetlere katkıda bulunacağı beklentilerini kay-detmişlerdir.

28. Bilimsel kurumlar, eğitim kurumları ve bilim adamları arasındaki ilişkilere katkıda bulunacak somut projelere olan desteklerini ifade etmiş, eği-tim alanındaki işbirliğinin geliştirilmesine olan ihtiyacı yinelemiş ve halklar arasındaki dostluğun pekiştirilmesi ile daha yakın bağlara sahip ge-lecek nesiller yetiştirme amacıyla eğitim alanındaki belgelerin karşılıklı olarak tanınması imkanını aramanın önemini kaydetmişlerdir.

29. Türk Akademisi’nin Astana’da faaliyetlerine başlamasından duydukları memnuniyeti dile getirmiş ve akademik alandaki işbirliğinin Türk Dili Ko-nuşan Ülkelerin bilimsel birikiminin geliştirilmesi ve ortaya çıkarılması bakımından büyük önem taşıdığını dile getirmişlerdir.

30. Türkoloji alanındaki bilimsel kaynakların, etnik-kültür ve etnik-turizmin desteklenmesinin, “Türk Akademisi” çerçevesinde bir girişim olan ve kar-şılıklı anlayış ile Türkoloji bilimini geliştirmeyi hedefleyen Türk Tarihi Müzesi ve Türk Kütüphanesi kurulmasının önemini teyit ederek, Türk Aka-demisi’nin uluslararası örgüt şeklinde oluşturulması ihtiyacını vurgulamışlar.

Devamı gelecek sayıda...

Amerika’yı

Yeniden

Keşfetmeye

Gerek Var Mı?

Alptekin

CEVHERLİ

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

3BULTÜRKBulgaristan Türklerinin SesiEylül-Ekim 2010

Sayın Genel Başkanım, Sayın Milletvekillerim,Değerli misafirler, Değerli Gagavuz kardeşlerim,

Her yıl düzenlemekte olduğunuz bu güzelfestivale katılmaktan ve de sizlerle birlikte ol-maktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu gü-zel organizasyonun yapılmasında katkıda bulu-nan herkesi tebrik ediyorum. Bizleri de bu büyükorganizasyona davet eden değerli kardeşim Sa-yın milletvekilimiz Oleg GARİZAN’a Bulgaris-tan grubu olarak teşekkür ediyoruz. Sizlere ko-nuksever ve kardeş, Bulgaristan’dan “Bulgar,Türk, Pomak, Gagavuz kardeşlerimizin” kucakdolusu selamlarını getirdim.

Değerli Kıpçaklı kardeşlerim, Bir düşünürünsöylediği gibi bir toplumu ortadan kaldırmakiçin onun dilini yok etmek veya unutturmak ge-rekir. Çünkü bir toplumu yaşatan ve bir arada tu-tan o topluluğun kullandığı ortak dildir.

Biz Bulgaristan Türkleri olarak, uzun süre di-limizi muhafaza edebilmek için mücadele ettik.Belki sizler de biliyorsunuz ki, Bulgaristan’da birdönem Türkçe konuşmak dahi yasaktı. Dahasıisimlerimiz Slav isimleri ile değiştirildi. Biz dekendimizi koruyabilmek ve var olabilmek içindilimize binlerce yıllık tarihimize ve kültürümü-ze sıkı sıkı sarılarak tüm saldırıları bertaraf ettik.

Değerli Kıpçaklı Gagavuz kardeşlerim, Sizlerde uzun yıllar önce Rus İmparatorluğunun ar-dından Sovyet diktatörlüğü dönemlerinde kendidilinizden, kültürünüzden ve törenizden uzak-laştırılmak için çeşitli baskılara maruz kaldınız.

Bugün burada görüyorum ki; bu baskılaragöğüs gererek kendi kimliğinizi koruyabilmiş-siniz. Gelecekte var olabilmek için kendi özü-nüze sıkı sıkıya sarılmanız şarttır. Sömürgecilerher zaman çeşitli toplulukları yok edebilmekiçin bu toplulukların dillerinin yeterli zengin-likte olmadığını, bilim dili olamayacağını, Dün-ya çapında bilimsel ve edebi eserler yaratama-yacaklarını iddia ediyorlar. Ancak bunun doğ-ru olmadığını hepimiz biliyoruz.

Gagavuz Türkçesi en az Rusça, Ukraynaca,İtalyanca ve benzeri diller kadar zengindir. Biz-lere düşen sıkı sıkıya kendi benliğimize sarıl-mak ve yücelmektir. Bildiğim kadarı ile tümGagavuz diyarında kiliselerde ibadet dili bü-yük çoğunlukta Rusça yapılmaktadır. Ancakçok az bir bölgede Gagavuz Türkçesi ile ibadetyapılmaktadır. Tüm Gagavuz diyarında ibadet-lerin Gagavuz Türkçesinde yapılmasının, top-lumun BİRLİK VE BERABERLİĞİNİ sağlama-da ve var olmasında büyük bir etken olacağıkesindir. Özellikle gençlerin arasında GagavuzTürkçesinin yaygınlaştırılması için çalışmalaryapılmalıdır.

Burada Kıpçak’ta sokaklarda çocukları oy-narken seyrettim, hiç birini Rusça konuşurkengörmedim, hepsi Gagauzca konuşuyordu. Bugüzel gelişmeyi sizinle paylaşmak istedim, buda göstermektedir ki; Kıpçak halkının geleceğiislea demektir.

Değerli kardeşlerim, Gagavuz Türkçesinetercüme edilmiş incilin baskıları yapılarak her-kese ulaşacak şekilde dağıtımı yapılmalıdır. İn-cil’le birlikte Gagavuz Türkçesinde GagavuzTarihi ile birlikte Genel Türk Tarihi de dağıtıl-malıdır. Hatta bunların her evde bulundurul-ması sağlanmalıdır. Bu nedenle Gagavuz bilimadamlarının ve ileri gelenlerin bu konuda hare-kete geçmelerini temenni ediyoruz.

Kanaatimizce bu faaliyet Gagavuz halkınıntarihinde bir devrim, bir dönüm noktası ola-caktır.

Bu organizasyona katkıda bulunanlaraözellikle dostumuz Moldova Milletvekili Sn.Oleg GARIZAN başta olmak üzere Kıpçak Be-lediye Başkanı Sn. Ivan Nikolaevic ile tüm gö-revlilere teşekkür eder, katılımcıları gönüldenkutlarım. Bizler Bulgaristanlı kardeşleriniz ola-rak Kıpçak Köyünün 219. yılını kutlar, Kıp-çak’ın ilelebet yaşatılmasını temenni eder, kar-deş Gagavuz halkına başarılar dileriz.

Kıpçak Köyünün

219. Yılını

Kutlaması

Rafet

ULUTÜRK

HAN‹ TUNA’NIN ‹LK SAH‹B‹

Aziz Nazmi Şakir – Taş (Bulgaristan)

Tuna Tuna’m mı?Ve Tuna’m Tuna’na benzer mi?Tuna’yı kim sahiplenmedi ki…Roma, Bizans ve Osmanlı öncesi ve sonrasındaGelen geçen ve geçemeyen herkesKendi lisanında,Kimi kılıç kimi kalem oynatarakMethetti Tuna’yı:Donau, Danube, Dunaj, Dunav…Ve methinde hep “Tuna’m, Tuna’m” diye haykırdı.

(Sen Tuna’m, en çok kimi sevdin?“Plevne’den çıkmam” diyen ve sana“Akmam” dedirten o Osman Gazi’yi mi?Çetecileri ile Radeçki vapurunu kaçırarakVatanına dönen şair Botev’i mi?Seni “Güzel Mavi Tuna”sıyla valslaştıran Strauss’u mu?Onlar’ı mı?Bizler’i mi?Yoksa gövdeni gâh okşayan gâh delik deşik eden balıklarını mı?)

Tuna’nın suladığı topraklarıKuru kuru vaatleriHep paramparça etti.Onu da böldüğünü sananlarHaritalarda kıyılarını “sınır” rengiyle boyadı..Oysa o, bütün haritalardan çok önceÇizmişti güzergâhınıKara Orman’dan Karadeniz’eHep Kara’dan Kara’yaAma alnının akıyla aktıHayy’dan Hû’ya,Kalpten kalbe,Benden sana Tuna.

Bir Köylü ve Profesör...

Nihat Kahraman

Bir profesör konferans vermek üzeresalona girmiş.

Ama bakmış ki salon, ön sıradaoturan Erdoğan isminde bir kişi dışında boşmuş.

Konuşup konuşmama konusunda tereddütte düşen Profe-sör sonunda Erdoğan’a sormuş:- Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yok-

sa konuşmamalı mıyım?

Erdoğan cevap vermiş:- Hocam ben basit bir köylüyüm, Köselerin galburcalar kö-

yünden İstanbula geldim bu konulardan da anlamam. Din-lemeye geldim.

- Fakat ben Köselerde olsaydım ahıra gelseydim ve bütünkoyunların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine deonu beslerdim.

- Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamiş.- İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra

da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansınçok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:

- Konuşmamı nasıl buldun?- Erdoğan cevap vermiş:- Hocam sana daha önce basit bir köylü olduğumu ve bu ko-

nulardan pek anlamadığımı söylemiştim.

Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm koyuların kaçtığınıgörseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona veripde hayvanı çatlatmazdım.

“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anladığıkadardır."

Rusya'da bir firma stresini atmak isteyenleriçin ücretli geçici mezar hizmeti veriyor. 40dakikası 160 dolar.

Stersten kurtulmak isteyenler 160 dolarverip 40 dakikalığına mezara giriyorlar. Stres-le mücadele için yeni yöntem icad eden Ruslarcanlı canlı toprağın altına giriyor. Hayatın zor-luklarıyla daha kolay yüzleşmeyi hedefleyenyeni stresle mücadale yönteminin adı 'terapimezar'. Bir mezar kazarak diri-diri gömülme-nin strese iyi geldiğini öne süren organizatör-ler, yaşamın güzelliğini ortaya çıkarmaya çalı-şıyor. Mezara gömülmenin psikolojik prob-lemler ile en etkili mücadele yolunun olduğu-nu belirten Aydınlık Sahası eğitmeni Konstan-tin Muhin, yöntemlerini şöyle açıklıyor: "Me-zarda insan hiç bir şey duymuyor ve görmü-yor. Ve hiç hareket edemiyor. İnsanın fikrindiplerine kadar dalarak tefekkür etmenin dı-şında bir çaresi yok."

YARIM SAATLİK MEZAR TERAPİ 160DOLAR-Üniversite öğrencilerinden iş dün-yasında bir çok insana çekici gelen gömülmeterapisinin maliyeti 160 dolar. Terapiye katı-lanların bir çoğunun amacı korkularıyla yüz-leşmek. Bir günlük psikolojik eğitime katılanvatandaşlar hayatları boyunca yüzleşebile-cekleri korkulara hazır hale geliyor. Panikkoşullarının kontrol edilemeyen bilinçaltı-dan kaynaklandığını dile getiren AydınlıkSahası Yöneticisi Andrey Gorbov, "Onun üs-tesinden gelebilmek için farklı yollar mevcut;Zihinsel görüntüler, ritm ve nefes çalışmala-rı. Kişinin korkularını bastırmak için çeşitliyollar var. İşte onları öğretiyoruz." ifadelerinikullanıyor. Yeraltında bulunmanın maksi-mum süresi 40 dakika. Daha fazlası fizikselfonksiyon eksikliği yüzünden zihinde sorun-lara yol açabilir. Derinlik ise 30 santimetreolarak belirlenmiş. Bu boyut basıncın en uy-

gun ve rahatsızlık vermediği derinliktir. Ne-fes ise boru yardımıyla alınıyor. On yıllık tec-rübeye sahip örganizatör Gorbov, ev şartla-rında bu tür gömmelerin denenmesininolumsuz sonuçlar doğurabileceği uyarısındabulunuyor. Gorbov, "İnsanları çukurdan çokhızlı bir şekilde çıkartmayı ve onlarla kon-takt kurmaya hazır olmalıyız. Toprak insanvücudu etrafında düzgünce yayılmalıdır kibasınc rahatsız etmesin. Bu konuda uzmandeğilseniz bu tür girişimlerde bulunmama-nız lazım" diyor.

Türk Dünyas› Bize Yeter

DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, KKTC'ninizolasyon altında olduğunu söyledi.KKTC'deki Demokrat Parti (DP) Genel Baş-kanı Serdar Denktaş, KKTC'nin izolasyon al-tında olduğunu ve dünyada siyasi olarak ta-nınmadığını belirterek, ''Dünya varsın bizidışlasın, 300 milyonluk Türk DünyasıKKTC'ye yeter ve artar'' dedi. DP Genel Baş-

kanı Serdar Denktaş'a, Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de, Yeni KuşakAzerbaycan Gençlik Derneği tarafından, Türk dünyasına hizmetlerin-den dolayı ''Türk Milletinin Hizmetkarı'' ödülü verildi. Ödül törenine,Serdar Denktaş, Türkiye'nin Bakü Büyükelçisi Hulusi Kılıç, Azeri Mil-letvekili Ganire Paşayeva, MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya, siviltoplum kuruluşları temsilcileri ve davetliler katıldı. Azerbaycan DevletFilarmoni binasında düzenlenen törende ilköğretim okulu öğrencilerihalk oyunu gösterileri sundu, şiirler okudu. Törende konuşan SerdarDenktaş, Azerbaycan'a ikinci kez geldiğini belirterek, ülkenin kalkındı-ğını gördüğünü söyledi. KKTC'nin dünya tarafından izolasyona uğra-dığını, siyasi olarak tanınmadığını ifade eden Serdar Denktaş, ''Dünyavarsın bizi dışlasın, 300 milyonluk Türk Dünyası KKTC'ye yeter ve ar-tar'' diye konuştu. Ayrıca Türkiye'nin Bakü Büyükelçi Hulusi Kılıç, es-ki Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye-Azerbaycan Parlamentola-rası Dostluk Grubu Başkanı, AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Ka-bakcı, MHP Milletvekili Kaya, Azeri Milletvekili Paşayeva, Türk İşbir-liği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) ile TRT Bakü temsilcilerinede ödül verildi. Tüzmen ve Kabakcı ödül törenine katılamadı. Öte yan-dan Serdar Denktaş, Azeri Milletvekili Paşayeva'nın KKTC'nin 1. Cum-hurbaşkanı ve babası Rauf Denktaş hakkında yazdığı kitabın tanıtımetkinliğine katıldı.

Terlik Günü Büyük Çoflkuyla Kutland›Her yıl geleneksel olarak kutlananTerlik Günü, bu yıl da büyük çoşkuy-la kutlandı. Kırcalinin Dıjdovnitsaköyünde yapılan ve bir ay süren festivalde, köyün erkekleri tarafın-dan örülmüş 249 minyatür terlik de köy meydanında sergilendi.

Kırcaliye bağlı Dıjdovnitsa köyü, bu yıl beşincisi düzenlenen‘Terlik Günü’ kutlamalarına ev sahipliği yaptı. Her yıl olduğu gi-bi bu yıl da büyük bir coşkuyla kutlanan ‘Terlik Günü’ festivalitam bir ay sürdü. Dıjdovnitsa köy halkı ve çevre komşu köylerdengelen misafirler Terlik Günü kutlamalarına büyük ilgi gösterdi.Dıjdovnitsa köyü erkekleri tarafından örülmüş olan 249 minyatürterlik de köy meydanında sergilendi. Festival programı Kırcali Be-lediyesi’nin katkısıyla KRIG Sanat Grubu tarafından düzenlendi.Açılışta başta Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Azis olmak üzereBelediye Meclis Üyeleri Niyazi Şakir ve Belediye Kültür uzmanla-rı Şirin Süleyman ve Elmaz Kasım hazır bulundu. Belediye Başka-nı Hasan Azis konuşmasında, bu şenliğin sadece Rodoplar veBulgaristan’da değil, Avrupa’da da bir ilk olduğuna işaret etti. Dıj-dovnitsa sanat evinin, birkaç yıldır farklı ülkelerden genç sanatçı-ları ağırladığına işaret etti. Belediye Başkanı, Kırcali’nin farklı et-nik grupların ve kültürlerin bir arada yaşamına örnek teşkil ettiği-ni belirtti. Ençets, Rani list, Stremtsi, Jinzifovo ve Şiroko Pole oku-ma evlerinin folklor ekiplerinin yaptıkları gösteriler programarenk kattı. Gelen misafirlere ve köy halkına geleneksel keşkek ik-ram edildi. Bu arada Dıjdovnitsa’nın kadın ve çocukları, Anka-ra’da kimsesiz çocuklar için düzenlenecek olan bağış kampanya-sına terlik ve sanat eserleri bağışında bulundu.

Stres Atmak ‹çin Mezara Girmek

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

4BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

San Juan Nehri Sınır Sorunu Nikaragua Gö-lü’nden Karayip Denizi’ne dökülen, 192 kmuzunluğundaki San Juan Nehri, Kosta Rika ileNikaragua arasındaki “doğal sınırı” oluşturuyor.Bu doğal sınırdan kaynaklanan ihtilaflar, Türki-ye’nin bazı sorunlarıyla benzerlik gösteriyor. Or-ta Amerika ülkelerinin İspanya’dan bağımsızlığı-nı elde etmesiyle bölge ülkelerinde sınır sorunla-rı oluşmaya başladı. Bunlardan bir tanesi de Kos-ta Rika ve Nikaragua arasındaydı. Sorun ilk ola-rak ülkelerin İspanya’dan bağımsızlıklarını eldeettikleri 1821’de ortaya çıktı. 2005’te Kosta Ri-ka’nın Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmasısonucu sorun Divan tarafından 13 Temmuz2009’da çözüldü. Problem, Kosta Rika’nın SanJuan üzerinde savunduğu “navigasyon hakları-nı” ve “askeri varlığını” içeriyor. Nikaragua’nınSan Juan Nehri’nde Kosta Rika’nın haklarını kı-sıtlaması ve anlaşmazlığın detayları, Türkiye’nintaraf olduğu bazı uluslar arası sorunlarla paralel-lik gösteriyor. Nikaragua’nın San Juan KanalProjesi 1800’lerde ABD ve İngiltere gibi ülkelerOrta Amerika’dan geçecek muhtemel kanal yol-larını araştırıyorlardı. Böyle bir kanal Nikaragu-a’ya daha ucuz ulaşım ve muazzam kaynak sağ-layacaktı. En uygun yol San Juan Nehri’ydi. Fa-kat Costa Rika kendi kıyısını da etkileyeceği içinbu fikre karşı çıktı. O zamandan itibaren iki ülkenehir üzerine uzlaşamadılar ve sorun büyüdü.1858’de Canas-Jeres Anlaşması Kosta Rika ile Ni-karagua arasındaki doğal sınırı oluşturdu. Bu an-laşma ile Nikaragua San Juan Nehri üzerindeegemenlik hakkı elde ederken, Kosta Rika da na-vigasyon hakkı elde etti. Anlaşmaya göre Nika-ragua, Kosta Rika’nın fikrini almadan okyanus-lar arası kanal projesini gerçekleştiremeyecekti.Ancak Nikaragua 1913'de okyanuslar arası kanalprojesinin başlatılması ile ilgili bir anlaşma imza-ladı. Bu kanal projesi Kosta Rika’ya hiçbir hak ta-nımıyordu ve tüm nehri içeriyordu. Kosta Rika,Nikaragua’nın bu kararını şiddetle kınadı. Nika-ragua tüm nehir üzerinde egemenlik istedi. Fa-kat Kosta Rika da aynı nehir üzerinde haklara sa-hipti. Canas-Jerez Anlaşması Nikaragua için so-run teşkil ediyordu. 1998'de Nikaragua Kosta Ri-ka’nın sivil korumaların nehrin kenarında silahlıdevriye gezmesini engelledi ve sorun daha daderinleşti. Geçmişin Kırgınlığı ve Bugünün Gü-vensizliği 1980’lerde Nikaragua İç Savaşı sırasın-da birçok Nikaragualı iki ülkenin sınırını oluştu-ran San Juan Nehri üzerinden Kosta Rika’ya kaç-mak istedi. Kosta Rika’nın Nikaragua’dan dahafazla iş olanağı sağlaması ve daha zengin olmasıKosta Rika’yı Nikaragua İç Savaşı’ndan kaçanlariçin bir sığınak haline getirdi. Bu dönemde KostaRika, Nikaragualı göçmenlere iltica hakkı tanıdı.Zenginliği dolayısıyla Lerardo Morning Times’ındeyimiyle “Orta Amerika’nın İsviçre’si” olarakda bilinen Kosta Rika’nın, Nikaragua’dan gelengöçmenlere kötü davranması iki ülke arasındakırgınlığa da neden oldu. 1980’lerde Nikaraguaİç Savaşı, San Juan Nehri kıyısındaki sivilleri teh-dit ediyordu. Kosta Rika sınır boyuna silahlı ko-rumalar yerleştirdi. Nikaragua bu durumu ege-menliğin ihlali olarak nitelendirdi. Managua,Kosta Rika’nın sadece navigasyon hakkı olduğu-nu ve karakol bulundurma hakkı olmadığını id-dia etti. 1998’de Nikaragua, Kosta Rika’nın nehirkıyısında silahlı devriye bulundurmasını yasak-lamasıyla sorun en hararetli dönemine girdi.Kosta Rika tartışmayı Uluslararası Adalet Diva-nı’na taşıma tehdidinde bulundu. Nehir kıyısın-da oluşan yerleşimler sorunun çözümünü dahada karmaşık hale getirdi. Uyuşturucu, yasadışıgöç, silah kaçakçılığı gibi güvenlik problemlerisınır sorununu derinleştirdi. Bunun üzerine geç-mişten gelen kırgınlıklar da eklenince sınır soru-nun çözümü daha da zorlaştı. Aynı Anlaşma,Farklı Anlamlar Nikaragua, 1858 Canas-JerezAntlaşması’na göre San Juan Nehri üzerinde ege-menlik hakkına sahip olduğunu ve nehirde baş-ka bir ülkenin egemenlik hakkı olamayacağınıiddia etti. Buna karşılık Kosta Rika ise 1858 An-laşması’nın kendisine navigasyon hakkı tanıdığı-nı ve daha önceki yönetimler tarafından kendisi-ne verilmiş navigasyon hakkının geri alınamaya-cağını savundu.

Orta Amerika’dan Sınır

Anlaşmazlığı

Sekeller, Macar lehçelerinden birinin farklıağızlarını konuşurlar; fakat farklı bir topluluk-tur. Sekeller’in kökeni efsanelerin arasında kay-bolup gitmiştir. Kendi inanışlarına göre Atil-la’nın 453’te ölümü ve devamında gelen Hunİmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında KarpatHavzası’nda muhkem bir yere çekilen 3000Hun savaşçısının torunlarıdırlar. 895’te Macar-lar gelene dek burada varlıklarını devam ettir-diler. Orta Çağın Macar vakayınameleri de Se-kellerin Atilla’nın torunları olduklarını ve Ma-carlar geldiklerinde onları orda bulunduklarınıkaydetmektedirler.

Bazı tarihçiler ise Sekellerin bölgeye Macar-lardan evvel geldiklerini fakat Hunların değilAvarların torunları olduklarını kabul etmekte-dirler. Bazıları ise Macarlarla beraber geldikle-rini ve Esegel veya Esgil denilen topluluğun to-runları olduklarını düşünmektedirler. (İsimleriArap ve İran kaynaklarında sadece S’k’l sessiz-leri ile kaydedilmiştir). Bu topluluğun anavata-nı bugünkü Başkurdistan civarı idi. Bir diğergrup tarihçi ise Hazar İmparatorluğu’ndan ge-len Kabarlar olduklarını düşünmektedir.

Ataları kim olursa olsun, Sekel Kültürü’nüneski unsurları ile eski sosyal ve siyasi teşkilat-lanmaları göstermektedir ki kesinlikle bir TürkBoyu ile ilişkilidirler. Sekeller, eski Göktürk Al-fabesi’ne çok benzer bir alfabe olan kendi alfa-belerine sahiptirler. Milli renkleri mavidir veüzerinde altın sarısı bir güneşle gümüş rengibir hilal olan bayrakları da gök mavisidir. Se-kellerin 6 boyu ve her boyun 4 kolu vardı. Bir-çoğunun adı Türkçedir. Ayrıca, Sekeller MacarAğızları konuşmalarına karşın, dillerinde Ma-carca’dakinden daha katı bir ünlü uyumu sözkonusudur. Yine bu özellik de dillerinin Türk-çe ile olan ilgisini göstermektedir. Macarlarıngelişinden sonra Sekeller, sıırları korumak içinsınırlar bölgelerine dağıtıldılar. Savaş zamanın-da görevleri hücum durumunda öncü kuvvetolarak, geri çekilme durumunda ise artçı kuv-veti olarak savaşmaktı. Daha sonra, 11. yy.’ınbaşından itibaren Sekeller once güney sonra dabatı sınırlarını korumak amacıyle çoğunluklaTransilvanya’da toplandılar. Burada teşkilatla-narak Latince olarak (zamanın resmi dili) Reg-num Siculorum (Sekel Krallığı) dedikleri ülke-lerini oluşturdular. Bu ülke Macar nüfusununbulunduğu bölgelerden farklı bir şekilde teşki-latlanmıştı. İlçeler yerine, ‘sedes’ (makam san-dalyesi) denilen yönetin birinlerine ayrılmıştı.Her bir makamın kendi meclisi vardı; fakat tümmilleti ilgilendiren konularla bir üst kurumolan Sekel Milli Meclisi ilgileniyordu. Ülke Se-kellerin içişlerine müdahale etmeyen MacarKralları hesabına derebeylik olarak tanınıyor-du. Buna karşılık Sekeller de geleneklsek aske-ri görevlerini yerine getirmek durumunda idi-ler. 1526’da Macar Devleti’nin çökmesindensonra Osmanlı Sultanları da Sekel Muhtariye-ti’ni tanımıştır. Devam edecek...

Sekelistanı’ın Tarihçesi

Mesut UĞURLUİstanbul’da 41 olan ilk kademe belediyelerin-den 37'sinin tüzel kişiliği sona erdilerek 8 ilçebelediyesi oluşturuldu. 32 olan ilçe sayısı daEminönü’nün kaldırılması ve 8 yeni ilçeylebirlikte 39 oldu.

İstanbul İli Sınırları Dâhilinde 5747 SayılıKanun Kapsamında Oluşturulan 39 İlçeye AitAlan ve Nüfus Bilgileri (EXCEL - 33 KB) “Bü-yükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçeKurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Ya-pılması Hakkındaki Kanun” çerçevesinde ilçesayısı 39’a çıkan İstanbul'un yeni haritası ha-zırlandı. 32 ilçesi 151 köyü, 817 mahallesi ve41 ilk kademe belediye oldu.

Yeni Milletvekili Sayısı İstanbul 1 Bölge:30; İstanbul 2 Bölge: 28; İstanbul 3 Bölge: 27

İstanbul'un Vekil sayısı 85 -YSK illerin çı-karacağı milletvekili dağılımını ve bölgeleryenlendi.

YSK illerin çıkaracağı milletvekili dağılı-mını ve bölgeler yenlendi. Arnavutköy 3. Böl-ge, Zeytinburnu 2. Bölgeye alındı

İstanbul 70'den 85 Milletvekili'ne çıktı... Yüksek Seçim Kurulu, Adrese Dayalı Nü-

fus Kayıt Sistemi verilerine göre illerin çıkar-tacağı milletvekili sayılarını yeniden belirledi.

Yüksek Seçim Kurulu’nun Resmi Gaze-te’de yayımlanan kararına göre, İstanbul 85,Ankara 31, İzmir ise 26 milletvekili çıkartacak.

İstanbul 1 numaralı Seçim Çevresi: Ada-lar, Ataşehir, Beykoz, Çekmeköy, Kadıköy,Kartal, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sultan-beyli, Şile, Tuzla, Ümraniye ve Üsküdar. Mil-letvekil sayısı 24'den 30'a çıktı.

İstanbul 2 numaralı seçim çevresi: Bay-rampaşa, Beşiktaş, Beyoğlu, Esenler, Eyüp,Fatih, Gaziosmanpaşa, Kağıthane, Sarıyer,Sultangazi, Şişli ve Zeytinburnu. Milletvekilsayısı 21'den 28'e çıktı.

İstanbul 3 numaralı seçim çevresi: Arna-vutköy, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakır-köy, Başakşehir, Beylikdüzü, Büyükçekmece,

Çatalca, Esenyurt, Güngören, Küçükçekmeceve Silivri. Milletvekil sayısı 25'den 27'ye çıktı.

İLLERE GÖRE MİLLETVEKİLİ DAĞILIMIYüksek Seçim Kurulu’nun belirlemelerine gö-re iller ve çıkartacakları milletvekili sayısışöyle:Adana 14; Adıyaman 5; Afyonkarahisar6; Ağrı 4; Amasya 3; Ankara 31 ; Antalya 13;Artvin 2; Aydın 7; Balıkesir 8; Bilecik 2; Bingöl3; Bitlis 3; Bolu 3; Burdur 3; Bursa 17; Çanak-kale 4; Çankırı 2; Çorum 4; Denizli 7; Diyarba-kır 11; Edirne 4; Elazığ 5; Erzincan 2; Erzurum6; Eskişehir 6; Gaziantep 12; Giresun 4; Gü-müşhane 2;Hakkari 3; Hatay 10; Isparta 4;Mersin 12; İstanbul 85; İzmir 26; Kars 3; Kas-tamonu 3; Kayseri 9; Kırklareli 3; Kırşehir 2;Kocaeli 11; Konya 14; Kütahya 5; Malatya 6;Manisa 10; Kahramanmaraş 8; Mardin 6;Muğla 6; Muş 4; Nevşehir 3; Niğde 3; Ordu 6;Rize 3; Sakarya 7; Samsun 9; Siirt 3; Sinop 2;Sivas 5; Tekirdağ 6; Tokat 5; Trabzon6; Tunce-li 2; Şanlıurfa 11; Uşak 3; Van 8; Yozgat 4; Zon-guldak 5; Aksaral 3; Bayburt 2; Karaman 2; Kı-rıkkale 3; Batman 4; Şırnak 4; Bartın 2; Arda-han 2; Iğdır 2; Yalova 2; Karabük 2; Kilis 2; Os-maniye 4; Düzce 3; Genel Toplam 550

‹stanbul’un Yeni ‘‹lçe’ Haritas› Çizildi

Bulgaristan’da Kardefllerimizin Hak ve Hukuklar›n›n Takipçisiyiz

Bulgaristan ziyaretiDoğan'la görüşme iptal

Başbakan Erdoğan, "Bul-garistan'daki Türk azın-lık mensuplarının eşithaklara sahip vatandaş-lar olarak, ülkenin istik-rarına refahına ve gelişimine, huzuriçinde katkısı olan ve ikili ilişkilere ilavebir boyut katmak suretiyle Bulgaris-tan'ın güçlenmesine vesile olmaları databii ki temennimizdir." dedi. Bu sözler-le, Bulgaristan'da kardeşlerimizin hakve hukuklarının takipçisi olacakları me-sajını verdi. Erdoğan devam etti: 'Birinciulgaristanda Başmüftülük sorunununçözüm yolunu ise 'çok kısa sürede' ve'demokratik ölçüler içerisinde', müftüle-rin katılımıyla' yapılacak seçim olarakgösterdi. Erdoğan, seçim sonucunda birhuzur ve rahatlama yaşanacağına dairinancını dile getirdi. Bulgaristan Başba-kanı Borisov da bu konunun yeni bir se-çim ile çözülmesi temennisini dile getir-di. Erdoğan, bu konunun Bulgaristan'ıniç meselesi olduğunu özellikle vurgula-dı. Erdoğan, başmüftülük sorunun ta-raflarından Mustafa Alış Hacı'yı da ka-bul etti. Başbakan Erdoğan ise görüş-meyle ilgili bir açıklama yapmadı. Bul-garistan'ın içişlerine karışma olarak algı-lanabilecek bir yorum yapmaktan kaçı-nan Erdoğan, desteğini sadece 'seçilmişmüftü' sıfatıyla Mustafa Aliş Hacı ile ay-nı karede yer alarak gösterdi. BaşbakanErdoğan, benzer bir görüntüyü çoğun-luğunu Türklerin oluşturduğu Hak veÖzgürlük Hareketi lideri Ahmet Do-ğan'la da vermeyi planlamıştı. FakatDoğan'la görüşmesi iptal edildi. BEL-GENİZ VARSA HAKKINIZI ALIRSI-NIZ -Başbakan Erdoğan, basın toplantı-sında gazetecilerin, Doğu Trakya'dakimülklerini terk etmek zorunda kalanBulgarların haklarını iadesiyle ilgili so-ruyu cevapladı. Erdoğan, "Bilgi ve belgevarsa bunların üzerinde dururuz vemalları sahibine teslim ederiz." dedi.Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın da katıldığıgörüşmelerde Nabucco projesinin yanısıra Bulgaristan'a doğalgaz aktarılacakayrı bir hat üzerinde de duruldu. Erdo-ğan, Bulgaristan'a 'komşuluk hakkı' ola-rak böyle bir hatla doğalgaz verebilecek-lerini söyledi. Türkiye - AB ilişkileriyleilgili sorulara da cevap veren Erdoğan,oyalama sürecini devam ettiren AB'yieleştirdi, "Biz kararlı ve azimli şekildemüzakereleri sürdürüyoruz. Sabırladersimize çalışıyoruz." dedi. Erdoğan,terörle mücadelede Avrupa ülkelerin-den destek istedi, bazı Avrupa ülkeleri-nin teröristlere yataklık yapmaktan ma-li destek vermeye kadar olumsuz bir roloynadığını dile getirdi.

Borisov,Bulgaristan ile Türkiye arasında aracılara gerek yok

Borisov, Türkiye'nin iyi birkomşu olduğunu ve AB

yolundaki müzakerelerinin devam etti-ğini hatırlatarak bu konuda Bulgaris-tan'da "referandum" yapılmasının ke-sinlikle gündemde olmadığını vurgula-dı. Borisov, Fransa'nın Bulgaristan Bü-yükelçisinin "Sofya, Türkiye'nin ABüyeliği konusundaki kesin tavrını gös-termeli." sözlerine, "Bazı büyükelçileryetkilerini aşıyor." yorumunu yaptı.Başbakan Borisov, "Bizler elçilere karşıoldukça saygılı tutumlar sergiliyoruz,bizim elçimiz Fransa'da böyle bir konuş-ma yapmış olsaydı eminim ki Sarkozyonu sınır dışı ederdi." dedi.

Başbakan Borisov, Bulgaristan'ınTürkiye ile güvenlik alanında başarılıbir iş birliği yaptığını belirtti. Borisov,"Uluslararası terörizm ve kaçakçılıklamücadelede iş birliği çerçevesinde ya-kında çok büyük bir operasyon düzenle-yeceğiz." dedi. Türkiye'den göç etmekzorunda kalan Trakya mültecileri konu-suna da değinen iki Başbakan, elindeevrakları olan tüm mültecilerin tazmi-natlarının ödeneceğini belirttiler. İkiBaşbakan, Bulgaristan'da bulunan Os-manlı'dan kalma tarihî eserlerin ve Tür-kiye'de bulunan Bulgar kültürüne aiteserlerin restorasyonlarıyla ilgili 27 Ka-sımda Kültür Bakanı Vejdi Raşidov'unUNESCO Başkanı İrina Bokova ile gö-rüşmesini destekleyecekleri konusundada uzlaştı. Bulgaristan Müslümanlarıarasında süren başmüftülük sorununada değinen Borisov, "Bulgaristan Müslü-manlarının meselelerine karışmak iste-miyoruz. Sayın Erdoğan'a da bu konudagösterdiği anlayış için teşekkür ederim."dedi. Borisov, Müslüman cemaatindekibaşmüftülük sorununun yeni bir UlusalMüslüman Kongresi ile çözülebileceğinive bu konferansın başarılı olması içingerekli güvenlik ortamını sağlamaya ha-zır olduğunu kaydetti.

Bulgaristan Başbakanı Boyko Bori-sov Başmüftülük sorununun yeni birkonferans ile çözüleceğini, iki ülke ara-sındaki vize konusunda ise, "Türkiye'debiyometrik verileri içeren yeşil pasaportuygulamasına geçildiğinde vize sorun-larına da çözüm getirmeye kararlıyız." ,"Ben, Sayın R.Tayip Erdoğan'a çok te-şekkür ederim. Müşterek kariyerimizvar. Futbolculuk, belediye başkanlığıyaptık. Aramızda güven var.

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

5BULTÜRKBulgaristan Türklerinin SesiEylül-Ekim 2010

Amerikan-Balkan Der-nekleri Federasyonu(FEBA) ve TUSKON iş-birliği tarafından orga-nize edilen “Balkan Li-derleri Zirvesi 2010”Balkan ülkelerinin cum-hurbaşkanları, başba-kan ve dışişleri bakanla-

rını New York’ta bir araya getirdi. Türkiye’ninev sahipliği yaptığı zirvenin onur konuğuTürkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oldu.

Amerikan-Balkan Dernekleri Federasyonu(FEBA) ve TUSKON işbirliği tarafından orga-nize edilen “Balkan Liderleri Zirvesi 2010”Balkan ülkelerinin cumhurbaşkanları, başba-kan ve dışişleri bakanlarını New York’ta biraraya getirdi. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı

zirvenin onur konuğu Türkiye Cumhurbaşka-nı Abdullah Gül oldu. Gül, konuşmasındaTürkiye’nin, Balkan ülkelerinin hepsinin NA-TO içerisinde yer almalarını çok arzu ettiğini,bütün Balkan ülkelerinin bir gün AB’ye detam üye olacaklarına kesinlikle inandığını be-lirtti. Zirvede konuşan Başbakan Borisov, Bul-garistan’ın komşu ülkelerin AB ve NATO üye-liklerini desteklemeye ve kendi tecrübeleriniaktarmaya hazır olduklarını söyledi. AB üyesiolmayan ülke liderlerine seslenen Borisov,‘Önünüzde uzun bir yol var. Ancak AB’ye üyeolduktan sonra sizi daha farklı bir zorluk bek-liyor. Sizlere yardım etmeye hazırım.’ dedi.Daha sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ilekısa süreliğine bir araya gelen Borisov, kendisiile Sofya’ya yapacağı ziyarette daha kapsamlıgörüşmelerde bulunacaklarını söyledi.?

1940'lı yıllarda Guatemala'da 700'e yakın kişi-ye cinsen hastalık bulaştırmakla suçlananABD sert eleştirilere hedef oluyor.

Guatemala lideri ABD'yi sert dille eleştir-di. ABD Guatemala'da insanlığa karşı suç işle-mekle suçlandı.Suçlamanın nedeni atmış yılönce ABD'nin bu ülkede yaptığı bazı tıp de-neylerinde yüzlerce kişiye cinsel hastalık bu-laştırılmış olması.Guatemala CumhurbaşkanıAlvaro Colom bunun insanlığa karşı suç oldu-ğunu söyledi. ABD Başkanı Barack Obama'nında Colom'a, bu deneylerin ABD'nin değerleri-ne aykırı olduğunu söylediği açıklandı. ABDkonuya ilişkin soruşturma başlatma sözü deverdi. Amerikalıların 1946 and 1948 yıllarındayürüttüğü araştırma, cinsel yolla bulaşan has-talıklara karşı aşı geliştirmeyi amaçlıyor-du.Enfeksyona maruz kalanların çoğunun,onayına başvurulmayan ve üzerlerinde ne türdeney yapıldığının farkında olmayan mah-kumlardan ve ruh hastalarından oluştuğu an-laşıldı.Amerikan yönetimi şimdi bu araştırma-dan dolayı özür diledi.

Sorulması gereken soru önemli olduğu kadar korkutucu: Fran-sa’da yeni doğan bebeklerini öldüren kadın sayısı neden gün-den güne artıyor? Uzmanlar, sebebin henüz tıbben ve yasal ola-rak tanınmamış bir hastalık olduğunu söylüyor.

Bu soru, Fransa’nın kuzeyinde boğularak öldürüldükleridüşünülen sekiz bebeğin katillerinin anneleri olduğunun orta-ya çıkmasının ardından acil olarak değerlendirilmesi gerekenbir husus haline geldi. 2003 yılından bu yana en az beşinci be-bek cinayeti vakasıyla karşı karşıya olan Fransa’nın, bu cinayet-lerin arkasında olduğu düşünülen olguyla yüzleşmesi hayatiönem taşıyor. Bu olgu, "gebeliği reddetme" olarak bilinen ruh-sal bir sorun. Fransa’daki son bebek cinayeti vakası, ülkenin ku-zeyindeki Villiers-au-Tertre kasabasındaki iki evin bahçesindesekiz bebeğe ait kalıntıların bulunmasıyla ortaya çıktı. Cesetler-den altısı, 29 Temmuz tarihinde 45 yaşındaki Dominique Cot-trez ve 47 yaşındaki kocası Pierre-Marie’nin evinde gün ışığınaçıkarıldı. İlk iki ceset ise, önceden bu çifte ait olan başka bir evetaşınan ailenin, bahçede havuz inşaatına başlamasıyla tespitedildi.

ADI BİLİNMEYEN HASTALIK-Soruşturmayı yürütensavcının belirttiğine göre, Lille kentinin güneyindeki kasabadayaşayan Dominique, hamileliklerini ve bebekleri öldürdüğünükocasından gizledi. Bu durum, bebek cinayetlerinde eşinin ha-mileliğinden haberi olmayan baba vakalarının en sonuncusu.2003 yılında, Véronique Courjault adlı kadın yeni doğan üç be-beğini öldürmüş, bebeklerin cesedi kocası tarafından buzdola-bında bulunmuştu.

Geçtiğimiz Mart ayında ise, Céline Lesage adlı kadın, hami-leliklerini kocasından sakladığı altı bebeğini öldürmekten suçlubulundu. Courjault sekiz, Lesage ise 15 yıl hapse mahkûm oldu.

Uzmanlar, bu cinayetlerin genelde yanlış anlaşılan ve çokaz görülen "gebeliği reddetme" sorunundan kaynaklandığınısöylüyor. Courjault’nun davasında tanıklık eden eski bir kadındoğum uzmanı Michel Delcroix’ya göre, "gebeliği reddetme"kadınların kürtaja yasal olarak izin verilen süre içinde hamileolduklarını anlayamamaları veya bunu kabul etmemelerine ne-den olan şizofreni benzeri bir hastalık. Delcroix, kadınların do-ğumdan önce veya doğum anında bu sorunla aniden karşı kar-şıya kaldıklarını ve tüm belirtilere rağmen yaşadıkları psikolo-jik reddin ağırlığından dolayı durumlarını kabul etmedikleriniifade etti. Jinekoloji uzmanı, “Bu kadınlar hamileliğin imkânsızolduğu düşüncesine kendilerini öyle kaptırıyor ki, istemedikle-ri çocuk doğduğu zaman onu gerçek gibi görmüyor ve hamile-liğin söz konusu olmadığı hayatlarına dönmek için onlardankurtuluyorlar” dedi. Delcroix, “Sonuçları çok korkunç olsa da,bebek cinayetlerinde gebeliğin reddi sorunu bir insanı başka birinsanı öldürmeye iten ruhsal bozukluk etkisi yapıyor” dedi.

KADINLAR NEDEN BUNU YAPIYOR? Gebeliğin reddinin tıbben veyasal olarak tanınması içinmücadele eden Delcroix vediğer uzmanlar, bu sorunuyaşayan kadınların tespitedilmelerinin ve tedavileri-nin kolaylaştırılmasının on-ları cezalandırmaktan çokdaha mantıklı olduğunu savunuyor.

Peki kadınların bu sorunu yaşamasına neden olan şartlarneler? Delcroix’ya göre dayak ve tecavüz gibi travmaya nedenolan birçok şey etkili olabilir. Dahası, fiziksel olmayan faktörlerde gebeliğin reddinde etkili olabilir. Hatta sorunsuz bir gebelikyaşamış ve çocuk büyütmüş kadınlarda da bu sorun görülebi-lir. Bunun en iyi örneği, 14 yaşında bir oğlu olan Lesage ve 20’liyaşlarda iki kızı bulunan Dominique Cottrez. Delcroix, gebeli-ğin reddi sorununun onlarca yıldır var olmuş bir hastalık olma-sına rağmen son yıllarda vakalarda belirgin bir artış görüldüğü-ne dikkat çekti. Fransız uzman artışın en muhtemel nedeninin,geniş toplumlarda çocukluğun, ana-babalığın ve ailenin değeri-nin düşüren sosyal değişimler olduğunu belirtti.

KENDİLERİNİ ANNE OLARAK KABUL EDEMİYORLARAncak bazı durumlarda, sorun kadınların kendilerini anne ola-rak kabul edememeleri kadar basit olabilir. Psikiyatrist PierreLamothe, bazı kadınların hamilelik döneminde bireysel kimlik-lerini değiştirmek konusunda başarılı olamadıklarını, bazıları-nın da doğum yapmak istememelerine rağmen hamile kaldık-larını belirtti. Lamothe, Le Parisien gazetesine, “Çocuk doğdu-ğu zaman, anneleri var olduklarını kabul etmiyor. Psikolojik te-rimler altında, ona yaşam hakkı vermiyorlar. Eğer onu gerçekbir bebek olarak görebilseler, cinayet işlemezler” yorumunuyaptı. Bazı kadınlar ise hamile olduklarını ya hiçbir zaman an-layamıyor ya da idrak edemiyor. Gebeliğin reddi konusundauzman kişiler bu sorunu yaşayan kadınların fazla kilolu oldu-ğunu veya hamilelik yüzünden kilo aldıklarını zannettiklerinibelirtiyor. Fransa’da her yıl 230 bin kadın hamile olduğunu do-ğum esnasında fark ediyor. Bugüne dek ortaya çıkarılandan çokdaha fazla gizli bebek cinayeti vakası olduğundan endişe edenDelcroix, tüyleri ürperten bir soru soruyor: “Acaba bir olgu ha-lini almaya başlayan gebeliğin reddi, ya da bebek cinayetleriFransa’da büyük bir sorun haline gelebilir mi?”

Dr. Nedim BİRİNCİ

Çiğdem, 2 yıldır her ağladığında ve canı sıkıldı-ğında gözlerinden gelen kan damlalarıyla gören-leri şaşırtıyor.

İzmir'in Tire İlçesi'ne bağlı Akkoyunlu Kö-yü'nde oturan tarım işçisi Kala Nurcan ve Musta-fa Kala çiftinin kızları 16 yaşındaki Çiğdem, 2 yıl-dır her ağladığında ve canı sıkıldığında gözlerin-den gelen kan damlalarıyla görenleri şaşırtıyor.

Aynı anda genç kızın el ve ayak tırnakları ileçeşitli uzuvlarında başlayan kanama da ailesiniendişelendiriyor

‘Kan ağlamak’ deyimini somut hale getirenolay Tire’nin Akkoyunlu Köyü’nde yaşanıyor. Ta-rım işçisi 44 yaşındaki Mustafa Kala ve 39 yaşında-ki Nurcan Kala'nın dört çocuğundan biri olan Çiğ-dem'in dramı yürek burkuyor. İlkokuldan terkÇiğdem'in 2 yıldır her ağladığında ve canı sıkıldı-ğında gözlerinden akan kan damlaları hayrete dü-şürüyor. Aynı anda genç kızın el ve ayak tırnaklarıile çeşitli uzuvlarında başlayan kanama da ürkütü-yor. Esrarengiz rahatsızlığına Tire Devlet Hastane-si’nde herhangi bir teşhis konulamayan ve İzmir’esevk edilen genç kız, doğuştan görme engelli ağa-beyi Enver (17), kalbi delik kardeşi Önder (5) veGülşen (12) ile birlikte hayata tutunmaya çalışıyor.

K›rcal›'da neleri görmek isterdim;1. En azından bazı kafelerde Kadriye Latifova'nın "Yandım Ela gözlere" şarkısı nı duy-

mak isterdim.2. Otogarla pazar yeri arasında mini bir tramvay çalışmasını isterdim.3. Kapısında "Helal" tabelası olan lokantalar görmek isterdim. Yine bu cümleden,

üzerinde helal yazan sucuk ve salamlar, sızdırmalar görmek isterdim.4. Belediye başkanına sokakta, camide, pazar yerinde rastlamak isterdim.5. Cami cemaatinde genç insanlar hatta çocuklar görmek isterdim.7. Hediyelik eşya ve el sanatları çarşısı olmasını isterdim.8. Klimasız ve çok eski otobüslerle şehirler arası yolcu taşımacılığının yasaklanmasını

isterdim.9. Başta Mestanlı, Koşukavak, Alibey Konağı gibi yer isimlerinin ve köylerin Türkçe isim-

lerinin iade edilmesini isterdim.Bu liste daha uzar gider en iyisi burada bir son verelim, Kalın sağlıcakla diyelim.

Tunay Şen-Ekim 2010

TUSKON, Balkan Liderlerini Buluflturdu

ABD ‹nsanl›¤a Karfl› Suçlarla Suçland›

Frans›z Kad›nlar Neden Bebeklerini Öldürüyor?

16 Yafl›ndaki K›z ‘Kan A¤l›yor’

BOSNA'DA ''TÜRK GÜNÜ'' ‹LAN ED‹LD‹KAKANY KENTİNDE ''30 AĞUSTOS'' BUN-DAN BÖYLE ''TÜRK GÜNÜ'' OLARAKKUTLANACAK. Bosna Hersek'in Kakanykentinde 30 Ağustos tarihi, bundan böyle''Türk Günü'' olarak kutlanacak. Başkent Sa-raybosna'ya 45 kilometre uzaklıkta, çoğunlu-ğu Boşnak 50 bin nüfusun yaşadığı Kakanykenti belediye meclisi, 30 Ağustos tarihini il-de ''Türk Günü'' olarak kutlamak için kararaldı. Karar doğrultusunda Kakany kentindedüzenlenen törende ayrıca, Bosna Hersek'teAvrupa Birliği Barış Gücü (EUFOR) bünye-sinde görev yapan Türk Temsil Heyeti Baş-kanlığı'nca inşa edilen saat kulesinin açılışıyapıldı. Törene, Türkiye'nin Saraybosna Bü-yükelçisi Vefahan Ocak, Türk Temsil HeyetiBaşkan Kurmay Albay İbrahim Şahinol, Ze-nica-Doboy Kantonu Ulaştırma Bakanı Ner-min Mandra ve Kakany Belediye BaşkanıMensur Yaşarspahiç ile yağışlı havaya rağ-men çok sayıda kişi katıldı. Büyükelçi Vefa-han Ocak, törende yaptığı konuşmada BosnaHersek'in geleceğinin parlak olacağına inan-dığını ifade ederek, ''Bu ülkenin geleceği par-lak olacaktır ve bunu bir arzu değil profesyo-nel görüş olarak söylüyorum. Sizin ülkenizeTürk halkı olarak hizmet edebildiğimiz için

büyük mutluluk du-yuyorum'' dedi.Ka-kany Belediye Başka-nı Mensur Yaşarspa-hiç de törendeki ko-nuşmasında Türki-ye'ye, Bosna Hersek'e ve Kakany kentine yö-nelik yaptığı çalışmalar için teşekkür ederek,''Bu saat kulesi aslında gerçek bir dostluğunsembolüdür'' diye konuştu.Türk Temsil He-yeti Başkanı İbrahim Şahinol da Kakany'deinşaa edilen saat kulesinin aslında BosnaHersek'in bütünlüğünü ve istikrarını temsilettiğini vurguladı.17 metre yüksekliğindekisaat kulesinin açılış töreninde, kulenin mi-marı Tiyana Tufek Memişeviç AA muhabiri-ne yaptığı açıklamada, kulenin tasarımındaiki ülke kültürünün yakınlığının gösterilmekistendiğine dikkat çekerek, ''Saat kuleleri Os-manlı'nın mirasıdır ve inşaa edilen bu kule-nin tasarımında Türk sembolleri kullanıldı''dedi.Saat kulesinin açılışı ve kentte ilan edi-len ''Türk Günü'' nedeniyle düzenlenen tö-renler kapsamında, öğrenciler halk oyunlarıgösterileri yaptı, şiir dinletisi sundu ve çeşit-li şarkıları seslendirdi. Kentin birçok yerineise Türk bayraklarının asıldığı görüldü.

Nahit Doğu

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir günlük Sofya zi-yareti sona erdi. Bulgar mevkidaşı Borisov ile iki ülke arasında va-rolan ancak çözülmesi zor olmayan konular görüşüldü. Ağırlık ta-bi ki ekonomik konulara verildi. Görüşmeden beklediklerini ala-mayanlar arasında görev süresi sona eren Fransa’ın Sofya Büyü-kelçisi, VMRO partisi ve sayıları onbinleri geçen Mehmet agalarımoldu. Daha önce Fransız monşeri, Türkiye’nin AB üyeliğine Bulga-ristan’ın ‘evet’ mi, ‘hayır’ mı dediğine cevap vermesı yönünde çağ-rıda bulunmuştu. Fransız diplomatın duymak istediği cevabı sanı-rım söylememe gerek yok. Ne var ki, Borisov, iyi komşuluk çerçe-vesinde Türkiye’nin AB yolunu desteklediklerini söyledi. Diğeryandan aşırı sağ VMRO partisi de bu cevaptan hiç memnun kal-madı. Bu siyasi oluşum, 300 bin cıvarında imza toplayarak Türki-ye’nin AB üyeliğine Bulgaristan’ın ne diyeceğini bulmak için refe-randum yapılmasını istiyor. Borisov, bu konuda bir halk oylaması-nın gündemde olmadığını açıklayarak VMRO’yu yine kızdırdı.Gelelim Erdoğan’ın Bulgaristan ziyaretinden hayal kırıklığına uğ-rayan onbinlerce Mehmet agama. Onlar Erdoğan’ın Hak ve Özgür-lükler Hareketi Partisi lideri Ahmet Doğan’la göşmesini, el sıkış-masını ve bunları da televizyonlarda izlemeyi bekliyordu. Haya-tında bir şeylerin değişeceğini beklediklerinden mi? Hayır, sadeceve sadece bunun gerçekleştiğini görmek için. Yakın tarihin sayfala-rından bugüne taşan mesajı kendi kendilerine vermek için. Görüş-meden kendileri için almak istedikleri mesajda siyaset yok, ekono-mik planlar yok, bölgesel denge stratejisi yok... Sadece yakın tari-hin bugünkü birleşiminden doğan beklenti vardı. Bu beklenti ma-alesef bugün gerçekleşemedi. Bu onbinlere, görüşmenin Erdo-ğan'ın programının sarkması nedeniyle yapılamadığına inandır-maya kalkan varsa vazgeçsin derim.

Erdo¤an’›n Ziyaretinde Arad›¤›n› Bulamayan Kim?

‹lk Kal›c› Yapay Kalp NakliDünyada ilk kez bir hastaya kalıcıyapay kalp takıldı. İtalyan haberajansı Ansa, önceki gün Roma'dakiBambino Gesu hastanesinin cer-rahlarının 15 yaşındaki bir çocuğakalıcı yapay kalp taktığını duyur-du. İtalyan doktorların hastaya ka-lıcı yapay kalp takarak bir ilke im-za attığı ameliyatla ilgili ilerleyensaatlerde basın toplantısı düzen-

lenmesi bekleniyor. Geçici yapay kalp nakli uygulamasına,uygun kalp bulunana kadar beklemek zorunda olan hastalariçin sık sık başvuruluyor.

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

6BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

Bulgaristan sınırları içerisinde bir azınlık olarak yaşama-ya mahkûm edilmiş Türklerin tam 130 yıllık bir azınlıktarihî geçmişleri vardır. Bulgarlardan sonra en büyük nü-fus oranını oluşturan bu topluluk 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından bu yana kendi millî benliğini koruyabil-mek için eğitime canla başla sarılmış ve kültür mirasınasahip çıkmayı, kültürünü geliştirmeyi bir borç bilmiştir.Bulgaristan’ın prenslik (1879-1908) ve çarlık (1908-1944)dönemlerinde Bulgaristan Türklerine Türkiye’den az sa-yıda öğretmen, belirli sayıda da ders kitabı, gazete vedergi gönderilmiş, bazı gençler Türkiye’de öğrenim gör-müş ve İkinci Dünya Savaşına kadar Bulgaristan Türkle-rinin Türkiye ile bağları kopmamıştır.

İkinci Dünya Savaşından sonra dünya ikiye bölünürve Bulgaristan Doğu Blokunda, Türkiye de Batı Blokun-da yer alır. Türk-Bulgar devlet sınırı da iki süper gücün“cephe hattı”nı oluşturur. Başlangıçta (NATO’nun1949’da, Varşova Paktı’nı da 1955 yılında kuruluşların-dan önce) Müttefikler Kontrol Komisyonunun Bulgaris-tan’da bulunduğu dönemde SSCB’nin Bulgaristan’a doğ-rudan diktesi, bu ülkede millî meselenin, yani azınlıklarsorununun Yosif Visarionoviç Stalin’in Millî Mesele Te-orisi doğrultusunda çözümlenmesiyle ilgili olmuş-tur.Müttefikler Kontrol Komisyonunda Sovyetler Birli-ği’nin temsilciliğini yapanlardan biri de A.D. Novi-çev’dir. Leningrat (Petersburg) Üniversitesinde Türkiyetarihi profesörü olan A. Noviçev’in başlıca görevi, Bulga-ristan Türk azınlığının sorunlarını Sovyet modeline uy-gun bir şekilde halletmekten ibarettir. Y. V. Stalin’inMİLLÎ MESELE ÖĞRETİSİ’nin uygulanması demek, butopluluğun İslâm dinine bağlılığının aşılmasını, İslâm di-ninden uzaklaştırılmasını sağlamak demektir. Bu amaçla-ra ulaşabilmek için de ilk adım olarak özel statüde bulu-nan Türk ilk ve ortaokulları (iptidai ve rüştiye mekteple-ri) “resmî okul” statüsüne alınmalıydı. Bulgaristan Ulu-sal Meclisi 27 Eylül 1946 tarihli toplantısında Türk özelokullarının devletleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısını ka-bul etti. Bundan sonra da bir-iki yıl içerisinde tüm Türkokulları devletleştirilerek eğitim ve öğretim BulgaristanEğitim Bakanlığının denetimi altına alınmıştır. Bu tarihekadar lise veya lise düzeyli Türk okulları yoktu. 1918/19eğitim-öğretim yılında Şumnu’da açılan Türk Devlet Öğ-retmen Okulu (Dar’ul- Muallimin) 1928?de hükümet ta-rafından kapatılmıştı. Dinî içerikte eğitim veren tek bir“Nüvvab” Okulu kalmıştı, bu okul da 1 947? de lâik dev-let lisesine dönüştürülmüştür.

Türk okulları devletleştirilince zorunlu ilk öğretim(ilk ve ortaokul) yasası Türk çocuklarına da daha titizlik-le uygulanmaya başlanmıştır. Bu yeni durum burjuva, fa-şist Bulgar hükümetlerince kapatılmış Türk okullarınınaçılmasını gerektirmiştir. 1921 – 1922 eğitim-öğretim yılın-da sayıları 1720’lere ulaşan Türk okulları 1943-1944 eği-tim-öğretim yılında 4l3?e düşürülmüştü. Türk okullarınınaçılması ve öğrenci sayısının artması öğretmen ve ders ki-tapları ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. İşte o zamanBulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı Azerbaycan Eğitim Ba-kanına (Maarif Nazırına) başvurarak yardım istemiştir.Devletin denetiminde bulunan Türk okullarına öğretmenyetiştirmek için 1947-1948 eğitim-öğretim yılında EskiZağra’da (Stara Zagora’da) dört yıllık bir Türk ÖğretmenOkulu açılır ve bazı ders kitaplarının hazırlanmasına baş-lanır. Bundan böyle okul kitapları hazırlatma ve bastırmaişini Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı üstlenir.

Bulgar komünistleri bir yandan okul açmakla ve bazıbaşka kültürel olanaklar sağlamakla Türkleri kendilerineısındırma ve kazanma yoluna giderken, öte yandan da es-ki devlet politikalarından vazgeçmeyerek Türkleri göçezorlamaya devam etmişlerdir. Ağustos 1949 yılında Polit-büronun almış olduğu kararı yürürlüğe geçirerek 1950 yı-lında Türkiye’ye bir göç başlatıldı. Bu göçü Bulgar hükü-meti hazırlamış ve gerçekleştiriyordu. Ülkede zorunluolarak toprağın kooperatifleştirilmesine geçilmişti. Yüzdeseksen beşi (%85) köylü ve toprağına bağlı olan Türk hal-kından tepki beklenebilir iddiaları ileri sürülerek, kitle hâ-linde bir göç ile hem Türklerin sayısı azaltılacaktı, hem detoprak ve öteki gayrimenkuller Bulgarlara kalacak-tı.Türkler de Türk okullarının devletleştirilmesi, bu okul-larda ateistik eğitime geçilmesi, dinî âdet ve gelenekleringiderek kısıtlanması, gayrimenkullerin ellerinden alınma-sıyla işlerin nereye varabileceği bilincinde olarak, çocuk-larını gelecek karanlık günlerden kurtarmak için kitle hâ-linde göç ediyorlardı. Göç etmeye niyeti olmayan Türkaydınlarını da Bulgar makamları 15 gün içerisinde Türki-ye’ye zorunlu olarak gönderiyordu. Böyle aydınlara on-beş günlükler adı verilmişti. 1950-1951 yıllarında154.000’in üzerinde Türk Türkiye’ye göç etmiş, 60.000Türk de Bulgar makamlarından çıkış vizesi almış, dahaon binlerce Türkün de elinde göç pasaportları vardı.

Azerbaycan

Aydınları

Bulgaristan’da

Prof. Dr. Hayriye

YenisoyAlmanların yüzde 20’si, 1990 sonrasındadoğduğu için Almanya’nın iki ayrı devleteayrıldığı dönemi yaşamadı. Peki Alman-ya’nın birleşmesiyle ilgili ne düşünüyorlar?1990 sonrası nesil ‘bir’ olabildi mi? MatteoBrossette, Köln kentinde orta sınıfın yaşadığıbir semtte St. Irmgardis lisesine gidiyor. Okuleve sadece 20 metre mesafede. Ona eşlik edi-yor, sınıfın kapısından içeri giriyoruz…

Öğrenciler için mazi…-Petra Linssen ta-rih dersi veriyor. Bugünkü konu Alman-ya’nın yakın tarihi. Öğrencilere dönerek,“Kim şimdiye kadar Berlin Duvarı’nı gör-dü?” diye soruyor. Öğrencilerin yarısı ya daüçte ikisi el kaldırıyor. Petra Linssen, “Duva-rın Batı Berlin’deki tarafı rengarenk görünü-yordu. Peki Doğu tarafının nasıl göründüğü-nü düşünebiliyor musunuz?” sorusunu yö-neltiyor. Öğrencilerden biri yanıtlıyor: “O ta-rafta hiçbir şey yoktu. Doğu tarafında duvarıboyamak zaten imkansızdı!” Öğretmen, niyeimkansız olduğunu soruyor ve bir kız öğren-ci yanıtlıyor: “Çünkü duvarın yanına yaklaşı-lamıyordu bile!”. Yanıt doğruydu. Çünkü du-varın Doğu Almanya kısmında gözetlemekuleleri ve duvarın önünde Almanca ‘ölümşeridi’ olarak bilinen, içine girenin vuruldu-ğu dikenli tellerle çevrili bir alan vardı. Eski

komünist Demokratik Almanya Cumhuriye-ti, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Almanya’nın ye-niden birleşmesi… Günümüzün 17-18 yaşın-daki gençleri bu tarihî olayları sadece filmler-den biliyor. ‘Birlik’ ise onlar için içinde yaşa-dıkları gerçek bir kavram. Öğrencilerden biri,“Kafalarda hâlâ bir duvar olduğuna inanmı-yorum. Ben birleşmiş Almanya’da büyü-düm” diyor. Diğerleri onaylarcasına başınısallıyor.

Neredeyse fark kalmadı-Münih merkezlisosyal araştırmalar enstitüsü TNS’de çalışanbir sosyolog. Gençlik üzerine araştırmalar ya-pan Gensicke, birleşmenin üzerinden 20 yılgeçerken Doğu ve Batı’daki gençlerin homo-jen bir grup haline geldiğini belirtiyor. Gen-sicke’ye göre bunun nedeni, iki tarafın yakın-laşma sürecindeki çerçeve koşulların büyükbenzerlikler taşıması. Ancak daha yakından

bakıldığında yeni bir eğilim ortaya çıkıyor.Batı Almanya’daki gençlerin maddi koşullarıdaha iyi. Doğu’daki gençlerin geleceğe dahakaramsar bakmasının ardında yatan da bu.Sosyolog Thomas Gensicke bunun hiç şaşırtı-cı olmadığını belirtiyor ve Doğu’da gençlerarasındaki işsizliğin, Batı’dakinin iki katı ol-duğuna dikkat çekiyor.

Batı’daki gençlik, ‘cumhuriyet sistemine’daha yakın-Gençlik üzerine araştırmalar ya-pan sosyolog Thomas Gensicke, aşırı sağcıla-rın Doğu Almanya’da da azınlıkta olduğunubelirtiyor, ancak Doğu’daki gençlerin FederalAlmanya Cumhuriyeti’nin siyaset, ekonomive toplumunu daha fazla sorgulama eğili-minde olduğunu belirtiyor. Gensicke bununnedenini ise, Batı’daki ebeveynlerin, okul vemedyanın, sisteme Doğu’ya göre daha alışıkolması ve sistemi benimsemiş olması olarakaçıklıyor. Josephine yine de Doğu’ya gidipyerleşebileceğini söylüyor. Ancak şartı, yerle-şeceği yerin büyük şehir olması. Batılı gençle-rin çoğu ise Doğu’ya Josephine kadar açıkdeğil. Çoğu, Almanya’nın batısının eğitim vemeslek açısından daha iyi perspektifler sun-duğuna inanıyor. Gerçi haksız da sayılmaz-lar. Çünkü Doğu Almanya’daki gençlerin ço-ğu da aynı görüşte ve geleceklerini, ekono-mik sistemin daha iyi işlediğine inandıklarıBatı’da arıyorlar.

A l m a n y a ’ d a Y e n i N e s i l G ö z ü y l e B i r l e fl m e

Bulgaristanın Kır-caali şehrinde bu-lunan Türk Med-resesi şimdi müzeolarak kullanılanBölge tarih müzesi27 Eylül tarihindesaat 17.30’da Ro-dopların en büyük

fırça ustalarından biri olan Mestanlı’lı Kam-ber Kamber’in “Altmış yılda almış tablo” adıaltındaki resim sergisine ev sahipliği yaptı.

Rodopların usta ressamı Kamber Kam-ber 02.07.1950 yılında Momçilgrad (Mestan-lı) belediyesine bağlı Sedefçe (Sahranlar) kö-yünde Kamberler mahallesinde Kambero-ğullarından Osman’ın ilk çocuğu olarakdünyaya gelir. İlk ve ortaokul eğitimine köy-deki Nazım Hikmet Ortaokulunda, lise eği-timini de belediye merkezinde Mustafa Sup-hi Lisesinde görür. 4 – 5 yaşlarındayken köy-deki evde eline ne tür kağıt geçerse geçsinhemen iki yüzünü de çizimlerle doldurur-muş. Kendi değişiyle, “O dönem kıtlık dö-nemi, fakirlik dönemi. Şimdiki gibi her şeybol değildi. Kağıtların, gazetelerin, kartonla-rın, kağıt kaplamaların ve benzeri tüm mal-zemelerin yüzeylerini çizimlerle dolduru-yordum”. Geriye dönüp yaşamının ilk yılla-rını hatırlarken fırça, boya ve gergibezin (tu-val) egemeni Kamber duygulandı! Torunu-nun bu yeteneği Mehmet dedenin gözün-den kaçmaz, resim çizme tutkusunu destek-ler ve torunu çizerken kıvanç ve sevinç doluizlermiş. Minik Kamber ilkokul üçe geldi-ğinde dedesi kendisine renkli kalemler hedi-ye eder. Bunu daha sonra babası tarafındanhediye edilen sulu boyalar takip eder. İlko-kul dördün sonunda da evlerinin yanındakikilli topraktan doğadaki yabani hayvanlarınve kuşların heykellerini yapar, güneşte ku-rutur ve onları avluda sergilemeye başlar.

Vatani görevini Gorna Oryahovitsa (YukarıRahova ) kentinde ressam olarak yapar. Ora-daki atölyesinde 55 – 60’a yakın resim çizer.Aralarında dev boyutta, çoğaltma (repro-düksiyon) resimler de vardır. İlk sergisini as-kerde açar ve ulusal çapta ilk ödülünü alır.Hiçbir zaman da resim çizmeyle, kültürüyle,tarihiyle, teknikler ile bilgilenmeyi bırak-maz, sürekli kitap okur. Askerden sonraGabrovo (Gabrova)kentinin tarihi evleringüzelliğine kapılır ve bir yıl orada kalır. Ora-da dönemin büyük fırça ustalarından Niki-for Balbanov ile tanışır. Kendisini, kaldığı ki-raya davet eder ve Balabonov dört duvarında resimlerle kaplanmış olduğunu görünceKamber’e meslektaşım diye hitap eder. An-cak genç ressam bundan rahatsız olur. Anı-larını anlatırken bile alçak gönüllüğündenödün vermiyor. Bu dönem Kamber’in ser-best şekilde çeşit çeşit ve farklı akımlardanresim çizmesine denk gelir. Nikifor’un resimsanatı ve tarihiyle ilgiliği verdiği tüm kitap-ları ve kütüphanelerden aldıklarını da birnefeste okur, kendini geliştirmeye devameder. Gabrovo’dan dönünce Zvezdel (Gök-viran) köyündeki okuma yurdunda görevebaşlar ve 1972 yılında da bölgedeki ilk sergi-sini açar. Sonra da gerisi gelir. Hem sancak-ta hem de ulusal çapta resim sergileri açar veonun adına düzenlenir. İsim yapmaya başla-dığı bu dönemde dışarıdan gıyaben eğitimalır. Bu eğitim esnasında yılda iki kez atölyeçalışmaları her yaz da açık hava çalışmaları-na katılır. Kendisi tapunun sadece bir kağıtparçası olduğuna, başarının yetenek ve çokçalışmanın sonucu geldiğine inanır. “Zama-na ayak uydurmak gerek. İnsan bu yöndesürekli kendisini geliştirmelidir. Aksi haldeyerinde sayar. İyi ressam Allah’tan kabiliyet-li olan ve yorulmak nedir bilmeden bilinçliçalışandır”. Resim sergisi 20 Ekim tarihinekadar devam edecek

ABD'li bilim adamı Robert Lanza yayınladı-ğı bir hipotez ile ölümün aslında var olmadı-ğını iddia etti. Lanza'nın bilim dünyasını iki-ye bölen şok iddiasını dayandırdığı nokta isebilim ve felsefeyi buluşturuyor. Lanza, ölü-mün insanlar için bir yok oluş değil, sınırsızsayıda Evren içerisinde bir diğerine geçişolarak tanımlıyor. Bu geçiş senaryolarınınhiç birinde ise bugün anladığımız anlamdabir ölüm gerçekleşmiyor sadece enerji şekildeğiştiriyor. Lanza, insan bedeninin zamaniçerisinde işlevini yitiriyor olmasının "Benkimim?" diye sorma becerisini gösteren ya-nımız ile aynı şey olmadığını iddia ediyor.Lanza'ya göre insan beyninde bulunan ener-ji kaynağı, bedenin ölümü ile birlikte yok ol-muyor. Doğadan enerjinin asla ölmediği ve-ya yok edilemediği gerçeğinden yola çıkanLanza, bu enerjinin bizi biz yapan en önemliöğe olduğunu ve bedenin ölümünden sonravarlığını sürdürdüğünü iddia ediyor.

Beyaz Saray'a Türk doktor

Dünyaca ünlü Ürolog Prof.Dr. Ziya Kırkalı,11 aday arasından ABD Ulusal Sağlık Araş-tırmaları Enstitüsü Üroloji Bölümü'nün başı-na getirildi.

Uzun yıllardır Amerikan Ulusal SağlıkAraştırmaları Enstitüsü Üroloji Bölümü'ndegörev yapan Amerikalı Dr. Nyberg'in bu yılbaşında emekli olmasının ardından arayışageçen Amerikan yönetimi, bu pozisyon içindünyaca ünlü ürologlardan toplam 11 isimiçin referans aldı. Amerikan yönetimindenmayıs ayında yapılan resmi çağrı üzerine baş-kent Washington'da 20 ayrı mülakata alınan54 yaşındaki Prof. Dr. Kırkalı, Amerika'nın eniyi 10 doktorunu geride bırakarak bu göreveseçildi. Amerikan üroloji ve kanser araştırma-larına ayrılan 1 milyar dolarlık bütçeyi yönet-mek için ilk kez bir yabancıyı görevlendirildi.

A l t m › fl Y › l d a A l t m › fl T a b l o T e o r i : Ö l ü m Y o k

B e s t C a f e - 5 0 0 E v l e r d e

Cevatpaşa Mah.Gökhan Sok. No: 23Bayrampaşa/İstanbul

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

7BULTÜRKBulgaristan Türklerinin SesiEylül-Ekim 2010

20 Şubat 1970'de temeli atılan ve Cumhu-riyet'in 50. yıldönümü olan 30 Ekim1973'de büyük bir törenle açılan BoğaziçiKöprüsü'nün kare kare yapılış hikayesi...

20 Şubat 1970: Beylerbeyi'ndeki temelatma töreni .Mart 1970'de Ortaköy ayakla-rının kazısı başladı. Hemen ardından daBeylerbeyi ayaklarının kazısı başladı. 4Ağustos 1971'de Kule montajı yapıldı. Ma-yıs 1971'de Ortaköy çelik kulelerinin mon-tajına başlandı. Beylerbeyi kulelerininmontajına ise Temmuz 197'de başlandı.Ocak 1972'de iki çelik kule de yükseldi. Di-key kulelerinin birbirleriyle yatay olarakbağlanması. Ocak 1972'de kuleler tamam-lanınca Ortaköy'den Beylerbeyi'ne kadardenizin yüzeyine, birbirine paralel 2 adetkulavuz halat serildi ve bunlar kulelerdenaynı anda çekilerek ilk birleşim sağlandı.21 Şubat 1972'de kılavuz halatlar çekildi...

Son tabliye denizden montaja getirilir-ken... 26 Mart 1973'de son tabliye de mo-najlandı. Ardından 60 adet tabliye birbiri-ne kaynaklandı. Böylece ilk kez yürüyerekAsya'dan Avrupa'ya geçildi...

26 Mart 1973'de son tabliyenin monta-jı tamamlanmak üzere...

Nisan 1973'dekauçuk alaşımlıçift kat asfaltındökümüne başl-yandı. 1 Haziran1973'de asfalt dö-küm işlemi sonaerdi...

Şubat 1973'deOrtaköy ve Bey-lerbeyi üzerindengeçen yaklaşımviyadüklerinininşasına başlandı.Mayıs 1973'de bitirildi...

8 Haziran 1973'de ilk defa araçla geçiştecrübesi yapıldı...

15 Mart 1974'de Çevreyolu'nun önemligeçişlerinden olan Haliç Köprüsü'nün ikiyakası birleştirildi ve yaya olarak geçildi.10 Eylül 1974'de de Haliç Köprüsü açıldı

İşte 3. köprü güzergâhıUlaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 3. BoğazKöprüsü geçişinin de dahil olduğu KuzeyMarmara Otoyolu Projesi'nin Garipçe vePoyraz mevkisi arasında olduğunu bildir-di. Yıldırım, üçüncü köprünün güzerga-hıyla ilgili yaptığı açıklamada, 3. BoğazKöprüsü de dahil Kuzey Marmara Otoyo-lu'nun maliyetinin kamulaştırma bedelle-ri de dahil olmak üzere 6 milyar dolar ci-varında olacağını söyledi. Bakan Yıldırım,3. Boğaz Köprüsü'nün Garipçe ve Poyraz-köy mevkisi arasında olduğunu belirte-rek, şöyle konuştu:

''Kuzey Marmara Otoyolu, İstan-bul'un batı sınırından 41 derece enlem,28 derece boylamındaki Kınalı mevkisin-de TEM otoyolu kavşağında başlamakta.41 derece enlem 28 derece boylamdanbaşlayan Kömür ocakları mevkisini ka-tetmekte, İstanbul Boğazı'nı ise 41 dereceenlem 29 derece boylamda 1275 ana açık-lığı olan bir asma köprüyle geçmekte.Daha sonra 41 derece enlem 29 dereceboylamdaki Paşaköy mevkisine ulaşa-rak, 40.8 derece enlem 29.4 derece boy-lamda Gebze civarında İzmir otoyolu ay-rımına ulaşmaktadır. Kuzey MarmaraOtoyolu, 40.7 derece enlem, 30 dereceboylamla İzmit'in kuzeyini katederekAdapazarı'na yönelmektedir. 40.8 dereceenlem, 30.3 derece boylamında Adapaza-rı'ndan Eski Adapazarı ile Yeni Adapaza-rı-Yeni Kent arasında geçen güzergah,40.7 derece enlem, 30.6 derece boylamdaAk Yazı ile Hendek ilçe sınırları içerisin-de TEM otoyolu ile buluşmaktadır.''

Türkiye modern bir İslam ülkesiolarak Ortadoğu'da öncü rolünüüstlenebilir.

Türkiye'nin AB üyeliğine muha-lif olan Belçika'nın aşırı milliyetçiLijst Dedecker Partisi MilletvekiliJurgen Verstrepen, İstanbul'u gez-dikten sonra fikrini değiştirdi. Ziya-ret çerçevesinde Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Ba-ğış ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ilegörüşen Verstrepen, ülkeye dönüşünde kaleme aldığı makaledepartisinin Türkiye'nin AB üyeliğine karşı tutumunu sorguladı.Belçikalı parlamenter, yazısında "Türkiye'nin AB'ye üye olması-na izin vermemenin akıllıca olacağını düşünmüyorum." dedi.Avrupa her zamankinden çok Türkiye ile ilişkilerinde ciddi ol-malı." görüşüne yer verdi. Türk ekonomisinin büyümesi ve di-namiği göz önünde bulundurulduğunda Ankara'nın Birlik'ealınmasının AB'nin ekonomik büyümesi için iyi olacağını vur-guladı. Sağcı milletvekili, yazısında, "Türkiye'de yüzde 11,4'lükbir ekonomik büyüme var. İşsizlik çok hızlı bir şekilde düşüyorve bu tempoda Türkiye'nin 20 yıl içinde ek işgücüne ihtiyacıolacak. Az zaman sonra Avrupa'ya ihtiyaçları kalmayacak veAvrupa artık AB'ye gelmeleri için yalvaracak. O ülkede dönennakit AB'nin boş kasaları için gitgide daha da ilginç oluyor." ifa-delerini kullandı. Bu ekonomik göstergelerin, aynı zamanda"Türkler AB'yi istila edecek" şeklindeki korkuların da yersiz ol-duğuna işaret ettiğini dile getirdi. Sağcı milletvekilinin değindi-ği bir diğer konu ise Türkiye'nin Ortadoğu'da yükselen profilioldu. Türkiye'nin bölgede istikrar için çaba harcadığına dikkatçeken Verstrepen, "Türkiye modern bir İslam ülkesi olarak Or-tadoğu'da öncü rolünü üstlenebilir.

Sakarya'nın Karasu ilçesinde bir çiftçi-nin tarlasında çıkan fasulyeler görenle-ri şaşkına çeviriyor.

Karasu İlçesi Tepetarla köyü Sazmahallesinde yaşayan ve çiftçilik ya-pan Kani Yaman tarlasına ektiği fasul-yelerin verdiği ürünü görünce şaşkınadöndü. Bu güne kadar görülmemiş birboyda fasulyeleri gören Yaman bu du-rum karşısında şaşkınlığını gizleyeme-di. Yaman, “Biz her yıl olduğu gibi bu yılda tarlamıza fasulyediktik. Ancak bu yıl her zamankinden farklı bir fasulye ile kar-şılaştık buda bizi şaşırttı. Fasulyelerin boyu 50 ile 60 santimuzunluğunda olması bizi hem sevindirdi. Hem de şaşkınlığı-mıza neden oldu. Konuyu ilgilere aktararak, bu konuda biraraştırma yapılmasını istiyorum. Bu fasulye özel bir tohumunürünü değildir. Geçen yıl ektiğimiz fasulyeden alınan tohum-dur. Bu güne kadar bu boyda fasulye hiç olmamıştı. Görenler-de hayretler içinde kaldı” dedi.

Atatürk Bulgaristan ve Bulgar toplumu ile kurduğu dost-luğun ilk adımlarını 1913 - 1915 yılları döneminde baş-kentimizde ataşemiliter olarak görevaldığı günlerde at-mıştır. Bulgar aydınları ile dostluğunun temellerinde iseProf. Dr. Stefan Kirov bulunmaktadır ki, o genç Türkler-le ilişkisi olan nadir Bulgar toplumsularından biridir.Mustafa Kemal de Genç Türklere dahildir. Prof. Kirov'unevinde Bulgar cephesinde savaşan iki düşman,MustafaKemal ile General Stilyan Kovaçev karşılaşır/ar. Bir ger-çek var ki,Mustafa Kemal'in Sofyada ataşerniliter olarakkaldığı yıllar, Türkiye ile Bulgaristan ilişkilerinden Bal-kan Savaşından ve Birinci Cihan Savaşı başlarındaki yıl-larda ilginç sayfalar oluşturmaktır. Yine bu yıllarda Bul-gar Ordusu sabık Genel Kurmay Başkanı General Jekovda Savunma Bakanlığı'nda Mustafa Kemal ile gizli gö-rüşmelerde bulunmaktadır. Atatürk, 1912 ve 1913 yılla-rında Balkanlar'da olup biten tüm askeri olayları fevkala-de bilen bir kişidir, ki o yüzden de Bulgar halkının Neu-illy Antlaşrnasr'ndan uğradığı hayal kırıklığını tamamenpaylaşmaktadır. Ruhça liberalolan Mustafa Kemal şunuiyi algılamaktadır ki, Türkiye Avrupa tarafından tekkomşu Bulgaristan bakımından arkasını sağlamalı, belbağlamalıdır. hatta ulusal ülkülerini gerçekleştirebilmehususunda askeri yardımı bile ararnalıdır. Mustafa Ke-mal'in de sık ve güvenilir biçimde gelişebilmesi. iki ülkearasında dostluk ilişkileri olmadığında mümkün değil-dir. Mustafa Kemal. Bulgar halkının dinamik gelişimin-den hayranlık duymaktadır. Çünkü Bulgar halkı 40, 50yıl içerisinde yaşamın tüm dallarında büyük ilerlemekaydetmiştir.Atatürk daha Sofya'da iken yeni bir Türki-ye'ye ilişkin hayaller kurmaktadır. Kr. Naumov'un ifade-since. o zamanki binbaşı. 'Türk Ordusunun başına geçipbaşkomutan olmayı son derece arzu ediyorum, ki BAL-TAM / Türk/ük Bilgisi 141 Türklere ve yabancılara Tür-kiye'nin nasıl savaştığını ve nasıl idare edilmesi gerekti-ğini göstermek istiyorum!" demektedir. Ve ancak yedi yılsonra Mustafa Kemal'İn emeli gerçekleşmektedir. İlk as-keri başarılarını 1915 yılı sonlarında Çanakkale'de İngi-lizler'e karşı elde etmiştir. Atatürk ve emrinde bulunanerleri bütün dünyaya nasıl savaşıldığını ve vatan uğrunanasıl şehit olunduğunu göstermişlerdir. Profesör PetkoStoyanov'un ifadesine göre " Atatürk, eski Türk İmpara-torluğu üzerine ayaklanan aç, susuz, fakat yüce önderi nemirlerini yerine getirebilmek için ölüme hazır olan erle-rin yardımı sayesinde yepyeni bir Türkiye kurmuştur."Ve 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ilan edil-miştir. Başta Atatürk olmak üzere halkının savaş meyda-nında olduğu gibi, yeni Türk devletinin, Türkiye Cum-huriyeti'nin kuruluşunda eriştiği başarılar nice kimselertarafından büyük sevinçlerle karsılandı. Hatta Yama,Burgas, Razgrat vb. şehir ve köylerin sakinleri orduya veTürk halkına yardım ettiler. Ve Cumhuriyetin ilanı veMustafa Kemal Paşa'nın Büyük Millet Meclisi'ne Başkanseçilmesi ile ilgili kutlama telgrafları gönderdiler. O da,kendi tarafından bütün bunlara son derece dikkatli venezaketli, saygılı minnettarlık cevapları çevirdi. MustafaKemal ile Bulgaristan Türk ahalisi arasındaki karşılıklısevgi ve saygının kaydadeğer ön nedenleri vardır. Mus-tafa Kemal Türkiye'nin Bulgaristan elçiliğinde görevaldı-ğı günlerde Türk ahalisinin yoğun olduğu bölgeleri sıksık ziyaret etmektedir, ünlü aydınlarla, milletvekilleriyle.işadamlanyla vb. kirnselerle görüşüp konuşmaktadır.Örneğin, o, Plovdiv Türkleri'ne misafirliğe gider, onlarda onu zamanının en lüks otelinde misafir ederler. Bumünasebetle verilen ziyafete Plovdiv valisi, ordu komu-tanı ve Şehir Belediye Başkanı da katılmıştır. Bu da gös-teriyor ki, Mustafa Kemal toplumun önde gelen Bulgar-ları tarafından da saygı ve hürrnetle karşılanmaktadır.Mustafa Kemal daha sonra Pleverı'i ziyaret etmektedir.Orada da şarkılarla, marşlarla karşılanmıştır. Yama rüşti-ye öğrencileri ve Pleven ilkokul öğrencileri onu özel kar-şılamak amacıyla tren garına getirilmişlerdir.

Burada Mustafa Kemal Veliko Tırrıovo, Gabrovo, Ya-ma, Kazanlık şehirlerini ziyaret eder, oradan da dinlen-dirilmiş erik rakısı ile anılmış Kösterıdil şehrine devameder. Birkaç zaman sonra yeni bir ziyaret düzenlenir. Budefa Pleven ve Nikopo\ misafirliği gerçekleştirilir. Kü-çük bir gemiyle de Vidirı'e devam edilir, oradan da Sof-ya'ya dörıülür.142 BAL-TAM i Türkliik Bilgisi MustafaKemal Deliorman Türkleri ziyaretini asla unurrnarnak-tadır. Oranın erkek ve kadınlanna ilişkin izlenimleriniTürkiye'ye döndüğünde de alenen sık sık dile getirme-den geçemerniş, onlardan gururla söz etmiştir. Misafirlikesnasında ovada 125 yaşını çoktan aşmış olan bir ihtiya-ra tesadüf eder. O ihtiyar ise böyle beklenmedik bir mi-safiri görünce, beş on adım ötede bulunan bir başka be-yaz sakallıya, gelenek üzere bir Türk kahvesi yapmasınırica eder (ikinci yaşlı ise birincinin 90 yalanndaki oğlu-dur ve misafire kahve ikram ederler.

Bulgaristan Türk

Şiirinde Atatürk

Sabri ALAGÖZ

‹stanbul’u Gezdi, Türk Hayran› Oldu D e v F a s u l y e S a k a r y a ’ d a

Azerbaycan Devlet BaşkanıAliyev, Habad-Or-Avner" adlıYahudi okulunun açılışınıyaptı.

Azerbaycan Devlet Başka-nı İlham Aliyev ve eşi Mehri-ban Aliyeva Bakü'nün Hataiilçesinde Yahudi çocuklarınıneğitim göreceği "Habad-Or-Avner" okulunun açılışını yaptı.Okulda 50 öğrenci eğitim görecek. Okulun içerisinde Yahuditarihi ve kültür merkezi, kütüphane de buunuyor. "Or Avner"BDT ve Uluslararası Yahudi toplumu fonunun başkanı LevLaveyev devlet başkanına teşekkürünü bildildirdi. Törenedevlet başkanı ve eşinin yanı sıra İsrail elçisi Shlomo Amar,Rusya Yahudi topluluğu temsilcisi Berel Lazar, Amerika Yahu-di Kongresinin başkanı Jack Rosen da katıldı. Okulun inşaedilmesine dair anlaşma Haydar Aliyev ile Lev Laveyev ara-sında yapılmış ve okulun 2005 yılında inşa edilmesi ön görü-lüyordu. İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres de açılış töreninemektup gönderdi.

B a k ü ’ d e Y a h u d i O k u l u

Amerika'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Asya ve Avustralya'ya dün-yanın dört bir yanında yaklaşık 1,5 milyon Türk, ekmeğini yurt-dışında kazanıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan alınan verileregöre, Türkiye dışında çalışan Türklerin sayısı 1,5 milyonu bul-du. Türklerin 1 milyon 41 bin 835'i Batı Avrupa ülkelerinde, 48bin 140'ı Türk Cumhuriyetlerinde, 143 bini ABD ve Kana-da'da, 143 bin 991'i Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde, 30 bin 90'ıAvustralya'da, 33 bin 582'si Rusya ve diğer ülkelerde çalışıyor.Türklerin en çok bulunduğu ülkelerin başında gelen Alman-ya'da 564 bin 92 Türk çalışıyor. Fransa'da da 195 bin 794 Türkçeşitli alanlarda iş yapıyor.

1 , 5 M i l y o n T ü r k , Y u r t d › fl › n d a

Bo¤aziçi Köprüsünün Hikayesi

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

8BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

Beni Primariyanın sekreteri (Belediye Başkanı Sek-reteri) Svetlana Hanım karşıladı ve eşyalarımı ala-rak kendi arabasına koydu. Birlikte babasının evinegittik. Orada bir yemek hazırlamışlardı. Ben deoruçlu olduğum için yemek yiyemeyeceğimi söyle-dim, hiç itiraz etmediler. Zaten bizim Ramazanayında olduğumuzu ve oruç tuttuğumuzu biliyor-lardı. Oradan Primariya’ya (Belediyeye) gittik oradayeni seçilen başkan ve çalışanlarla tanıştık. Bana Be-lediye Başkanı Sn.İvan Nikolaeviç odasını verdi,“İşte telefon, işte internet burası senin” dedi. HemenMoldava’ya gelen diğer arkadaşları aramaya ve irti-bat kurmaya başladım. İlk gün on arkadaş ile haber-leşmeyi başardım ve gelmelerine sevindim. Akşamoradan Svetlana Hanımla birlikte evine gittik. Evle-rinde beni kocası Panteley (Manerka) ve oğlu Artömçok sıcak karşıladılar, daha sonra öğrendim kızlarıda varmış Alöna isminde... 16 yaşındaki Alöna sağolsun bana çok hizmet etti. Bana kalacağım odayıgösterdiler, (burası Alöna’nın yani kızlarınınmış)“bu oda artık senin” dediler. Arkadaşlardan öncegeldiğim için köyde gezme fırsatı da buldum. Bura-da sokaklarda gezerken yanımda getirdiğim bazıhediyeleri ay yıldızlı balonları, oyuncak at, kedi veköpekleri çocuklara dağıttım. Ayrıca Sn.SakinÖNER hocamızın verdiği Atatürk rozetlerini de bu-rada dağıttım. Bu rozetleri çok sevdiler. Sokaklardagezerken dikkatimi çeken en önemli şey küçük ço-cukların kendi aralarında sadece Gagavuz Türkçesikonuşmalarıydı. Ben özellikle Kıpçak’ta şunu gör-düm; Kıpçak Köyü’nün geleceği gerçekten parlak.Bu arada, Kıpçak Köyü’nün tamamı Bulgaris-tan’dan gelmiş...

Evlerde ise hizmet gerçekten mükemmeldi, ya-ni ailelerin birer parçasıydık. Kıpçak Belediye Baş-kanı Sn.İvan Nikolaeviç beni Komrat’ın kurtuluşgünü kutlamalarına götürdü. 21.08.2010 tarihindeKıpçak Belediyesi’nin önünden Gagauz özerk böl-gesinin Başkenti Komrat şehrine doğru BelediyeBaşkanı Nikoleviç ve hanımı ile birlikte yola çıktık.Komrat şehrine ulaştığımızda Komrat’ın kurtuluşuiçin toplanmış kalabalığın içine karıştık. Kıpçak Be-lediye Başkanı Sn.İvan Nikolaeviç’i tanıyanlar alıpbizleri ön sıralara oturttular. Komrat şehrinin kuru-lusunun 221.yılı kutlamalarında açılış 4 dilde (Mol-dova, Gagavuz Türkçesi, Rusça ve İngilizce) yapıl-dı. Komrat Belediye Başkanı açılış konuşmasında,“Gagavuz halkı artık tüm dünyaya dağıldı. ABD,AB, Türkiye ve Rusya’ya... Hoş geldiniz sizleri ek-mek ve tuzla karşılıyoruz, bunlar bizim gelenekleri-miz” dedi.

Açılıştan sonra Rusça konuşuldu. Moldova veGagauzya milli marşları okundu. Ardından 3 çocuksahneye gelerek ellerinde Gagauzları temsilen ma-vi, beyaz ve kırmızı renkli balonları havaya bıraktı-lar. Gagavuzyeri bayrağını gökyüzüne gönderdiler.Komrat semaları Gagavuz bayraklarıyla donandı.Daha sonra sahneye çıkan Gagavuzyeri’nin folklorgrubu, seyircileri oyunlarıyla büyülediler. Ardındanda Gagavuz halkının en çok sevdiği şarkıcı StepanKURİDİMOV ceketinde Sakin hocamızın verdiğiAtatürk rozeti ile sahneye çıktı. KURİDİMOV muh-teşem sesiyle şarkılarını seslendirdi. Özellikle “Oğ-lan Oğlan” şarkısıyla Gagavuz halkının coşkusu do-ruğa çıktı. Halk dakikalarca onu ayakta alkışladı.

Kuridimov’un ardından Moldova folklor grubuAnsanbıl JOK sahneye geldi. Orada bir şey dikkati-mi çekti. Gruptaki kadın ve erkeklerin hepsi bir boy-daydı. Bu durum bana çok ilginç geldi. Daha sonraöğrendim ki onların hepsi seçilirken, aynı boyda ol-maları istenirmiş.

Her şey çok güzeldi fakat kutlamalarda Gaga-vuzyeri’nin Başkanları yoktu. Böyle bir kutlamayaBaşkan’ın katılmaması, orada bulunan herkesi sonderece üzdü. Daha sonra öğrendik ki geç vakit gel-miş konuşma yapmış ve gitmiş. Konuşmasını daRusça yapmış. Hâlbuki Gagavuzya, Moldava’dabir bölge ve Rusya ile hiç bir alakası yok. Gagauzhalkının Başkanı kendi halkının geleceğini düşüne-rek özgüvenlerinin artması için çabalamalı ve ko-nuşmalarını Gagavuz Türkçesinde yapmalıdır. Bu-rası Gagavuz Türklerinin öz vatanıdır. Kendi va-tanlarında başkanın Rusça konuşmasını anlamakmümkün değildir. Zaten Gagavuz halkı da kendi-sinden pek hoşnut değildir. Her şeye rağmen Gaga-vuz Türkleri kendi liderlerini mutlaka bulacaklar-dır ve gelecek kuşakların kendi varlıklarını ve dille-rini muhafaza etmek için mücadele edeceklerdir.Kongre çalışmalarına girmeden önce unutamaya-cağım bir hatıramı anlatmak istiyorum. Gagauzhalkının örf ve adetlerine bağlılığını gösteren veGagauz halkını ebediyen yaşatmaya götürebilecekolan son derece önemli bir geleneğin uygulanması.Son Pazar akşamı, misafir olduğum Panteley benibabasının evine davet etti. Anlattığına göre her Pa-zar babasının evinde bütün sülale toplanıyorlarmış.Babasının evine gittiğimizde gördüm ki; tüm kar-deşleri oradaydı. 9 kardeşler... 6 kadın, 3 erkek. 26torun ve 6 torunun çocuğu hepsi bir arada aileninen büyüğünün yanındaydılar.

Tanıştıktan sonra bana kendilerinden biriymişgibi sarıldılar, çok mutlu oldular. Panteleyin BabasıORJİNAL MANERKA (Panteleyin Babası İkinciDünya Savaşı sonrası Polonya dönüşünde köyüne

ilk defa Manerka (askerlein taşıdığı matara) getirdi-ğinden bu isimle anılmaya başlanmıştır) herkeseorada şunları söyledi, “Ben sizleri burada görmek-ten çok mutluyum. Size, hepinize söylüyorum; Tür-kiye’de ki kardeşlerinizi unutmayın. Biz bu gün bu-rada özerk cumhuriyetimizi Sn. Süleyman Demi-rel’e borçluyuz. O olmasaydı bugün özerklik olmaz-dı. Bunun için bir olun, birbirinize sahip çıkın. Böy-le birbirinize gidin gelin ki aranızdaki kardeşlik, sı-caklık kaybolmasın. Birbirinizi asla unutmayın. Siz-ler birbirinize sahip çıkarsanız, hepiniz güçlü olur-sunuz. Ama şunu da ilave etmeliyim ki, en çok bi-zim onlara yani Türkiye’ye ihtiyacımız var, çünkügüçlü ve özgür bir ülke, yarının da lider ülkesi ola-cak. Bizleri sadece Türkiye koruyabilir, bunu aklı-nızdan çıkarmayın” dedi. Bana dönerek de, “Neolur bizim evlatlarımızı yalnız bırakmayınız” dedi.Bir anda gözlerim doldu... Türkiye’yi gerçekten çokseviyor olduklarını bizzat görme imkânım oldu.Ben de “benim de burada artık kardeşim var Pante-ley (Manerka) benim kardeşim dolayısıyla onunçevresinde 8 kardeşi ve Gagauz halkı bizim öz ve özkardeşlerimizdir” dedim. İki yaşlı o kadar mutluy-dular ki, ailelerinin bir arada olmaları onları mestediyordu. Babası “Ben bu görüntü için her şeyimiveririm, beni bu dünyada en çok mutlu eden ailemiböyle bir arada görmektir. Yanımızda bir de Türki-ye’den bir kardeşimiz olunca mutluluğumuz on katdaha artmış oldu” dedi. Kanaatim şudur ki; Gaga-vuz halkı bu geleneklerini sürdürdüğü sürece kendibenliğini koruyacak ve asimile olmaktan kurtula-caktır. Her Milleti yaşatan zaten sahip oldukları mil-li değerler değil midir?

1.Dünya Türk Halkları Kongresi -1.günü25.08.2010 tarihinde toplantıya Türk Dünyasındangelen tüm arkadaşlar ile Kıpçak Belediyesi’ninönünde buluştuk. Otobüslere binerek Kıpçak Kö-yü’nden Gagavuzya’nın başkenti Komrat şehrinedoğru yola çıktık. Kongre Gagavuzların başkentiKomrat şehrinde başladı. Türk Dünyasında kültürelyakınlaşmayı ve bütünleşmeye hizmet etmek amacıile her yıl geleneksel olarak toplantılar düzenleyenDTGB, kendine yeni bir hedef çizerek Birinci TürkHalkları Kongresi’ni bu yıl 24-28 Ağustos tarihleriarasında Gagavuz yerinde gerçekleştirdi. Balkanlar-dan – Altaylara, Türkmenistan’dan – Sibirya’ya, Ad-riyatik’ten - Çin Seddi’ne kadar "Dilde, Fikirde ve İş-te Birlik" şiarını hayata geçirmek için dünyanın hertarafından 80 genç delege Gagavuzya özerk Cum-huriyeti’nin başkenti Komrat’ta bir araya geldi.

Komrat şehrinde açılış yapıldı. Açılış konuşma-sını bir erkek ve bir kız Gagauzca ve Rusça yaptılar.Daha sonra Gagauz marşı okundu.

Ardından divana DTGB Başkanı Sn. EkremAdullayev, Başkan Yrd. Şemsettin Küzeci, DTGBKoordinatörü Rafet Ulutürk ve Moldova Milletveki-li Sn. Oleg Garizan seçilerek yerlerini aldılar. Sn.Ş.Küzeci, açılış konuşmasını yapmak üzere DTGBGenel Başkanı Sn. Ekrem Abdullayev’e sözü verdi.Sn. Ekrem Abdullayev konuşmasında “DTGB 14Kurultay, 10 Liderler toplantısı yapabilen tek teşki-lattır. Bugün de burada 1.Türk Halkları Kongresi’nibaşlatıyoruz. 1.Türk Halkları Kurultayı’nın yeni binyılın başında Gagauzyeri’nde toplanması çok an-lamlıdır. Bizler dostluk ve sevgi hareketiyiz. Bizlertarih boyunca kendi kültürümüzün kıymetini pekbilmedik. Şimdi Türk ülkeleri istiklallerine kavuşu-yor. İstiklalin korunması milli ve manevi güçlerinkuvvetlenmesine bağlıdır” dedi. Gagavuz yeri özü-nün en şerefli günlerini yaşıyor. Bu 1.Türk HaklarıKurultayı Türk Dünyasının kendi arasındaki birliğikuvvetlendirecektir” dedi. Ardından Umut DerneğiBaşkanı sözü aldı. O da “Bu bayram bizim tanışmabayramımız, buralara gelmekle iyi bir iş yaptınız.Bizim kapımız tüm Türk Dünyasına açıktır. Burayageldiğiniz, bizi yalnız bırakmadığınız ve bize yalnızolmadığımızı kanıtladığınız için sizlere teşekkürederim. Buradan ayrıldığınızda bizi Gagavuzlarıher yerde anlatınız. Türk Dünyası ilk defa burayageliyor, sağ olunuz sizleri her zaman bekleriz” dedi.

Daha sonra Moldova Milletvekili Sn. Oleg Gari-zan sözü aldı; Gagavuz dilinde “Bugün bizim Gaga-vuzya’da yeni beyaz bir sayfa açıldı. Daha sonraKomrat Belediye Başkanı N. H. DUDOĞLU sözü al-dı; Gagavuz dilinde “Biz Sn. O. GARİZAN kardeşi-mizi, sizleri bir araya bizim topraklara getirebildiği

için kutluyorum. Biz sizleri burada gezdireceğiz,Komrat şehrimizi çok seveceksiniz. Türk Halklarıher yerde rahat ve özgür yaşasınlar. Hepinize bura-lara kadar geldiğiniz için teşekkür ederiz. Tekrar hoşgeldiniz, Türk topraklarına” dedi. Moldavadaki dışülke diplomat ve büyükelçilerinden de toplantıyayakın ilgi vardı. Katılan diplomatlardan TürkiyeCumhuriyeti- Ali Urkal, Rusya-A.M.Şevçenko veAzerbaycan Moldova Büyükelçiliği temsilcisi-Va-hap Zade birer konuşma yaptılar. Moldova HalkAsamblesi Başkanı-Olga Gonçarova’da konuşma-sında toplantının Moldava’da yapılmasının kendile-ri için büyük bir kazanım olduğunu belirtti.

Türkiye’den Sayın Prof.Dr. Ahmet ÇOLAK da birkonuşma yaptı. "Biz Türklerdevletsiz yaşayamayız, dünyadevlet kurmayı bizlerden öğ-renmiştir, ancak artık “Türkgibi başlayıp Türk gibi bitir”dedirtmeliyiz. Artık dünyadayalnız kendi sınırlarının içindekalacak şekilde çalışmanın fay-dası yoktur. Bütün dünyayıesas almalıyız. Telefonda sesi-mizi duyurmamız için karşı ta-

rafın da telefonu açması gerekir. BAKINIZ BİR ÇAĞRIÜZERİNE PAPA VATİKAN’DA BİR MİLYON GENCİTOPLAYABİLDİ. Biz Türkler de bu tür organizasyonlaryapabilmeliyiz. Artık Türklerin tarihini dünyaya tanıt-malıyız. Binlerce film yaparak Türk tarihini dünyaya gös-termemiz lazım. Her şey sabır işidir, siz gençlere benim üçtavsiyem var:

1. Hedeflerinizin sonu olmayacak; 2. Ağır şartlarkarşısında yanıp yakılmayacaksınız; 3. Mükâfat kesinlik-le beklemeyeceksiniz

Bedenleri ruhlara galebe çalanlar, asla büyük işler ba-şaramazlar, ruhlar bedenlere galebe çalmalı. Bir de şahsı-nıza yapılan zulmü affedin ki; zalim olmayasınız. Fakatdevletinize veya milletinize yapılan zulmü hiç bir zamanasla ve asla affetmeyiniz. Muhtaç oldunuz kudret damar-larınızdaki asil kanda mevcuttur” dedi.

Ardından gönderilen Mesajlar okundu;Gagauzyerinin Başkanı’na da plaket takdim

edilecekti ancak plaketini bile almaya gelmedi. Buda hepimizi çok üzdü, diyebilirim ki, “bizim için enkötü olay” buydu. Nasıl oluyor da bir Başkan1.Türk Halkları Kongresi’ne katılmıyor hatta top-lantıyı yapmak için gelen “misafirlere hoş geldin bi-le” diyemiyor. Gagavuzların Başkanı kongre 1 haftasürmesine rağmen, Türk Dünyasının değişik bölge-lerinden gelen delegelerle görüşmek için zamanayırmamasını yadırgıyoruz ve kınıyoruz. Büyük ça-

balar sarf edilerek tertiplenen 1.Türk Halkları Kon-gresi Gagavuzların Başkanı için bir fırsat olması ge-rekirken, hiç ilgi göstermemesi, Gagauz halkını nekadar düşündüğünün de bir göstergesidir. Demekki Türk Dünyasından uzak olmak istiyor, belki degönlünde başka şeyler vardır. Gagauz bayramındabile Rusça’ya Gagauz Türkçesinden daha çok önemverdiğine göre.

Gün bitince akşam yemeği ile birlikte TürkDünyasından gelen heyetlerden her gece ayrı birteşkilat, kendi giysileri ve türküleriyle folklor göste-rileri sundu. Böylece “Gagavuz kardeşlerimiz ilekaynaşma sağlandı” diyebiliriz. Geç saatlere kadargösteriler devam etti. Ardından yorgun düşen evinegitti. Evine diyoruz çünkü gerçekten hepimizi Kıp-çak Köyü’nde bir eve misafir vermişlerdi. Ev sahip-leri üzerimize titriyorlardı. Gece saat 01.00'de bilebizlere yemek ikram ediyorlardı ki, “bu da bizimkendimizi öz evimizdeymişiz gibi hissetmemizi”sağlıyordu. Güneş her gün genç olanlar ve de yüre-ği genç kalanlar için bambaşka doğar. Güneş ondannasiplenmeyi bilenler için sonsuz bir güç kaynağı-dır. Gagauzyerinin Kıpçak Köyü’nde güneşin doğ-ması yorgunlukların kader defterine devredilmesigibidir. Burada Gagavuz topraklarında doğan güne-şi kuş ve horozlarla birlikte seyrettik.

2.günü Kongaz’da 1.Türk Halkları Kongresi de-vam etti - Kozgaz’da devam eden kongrede TürkDünyasının her köşesinden gelen Heyet Başkanlarıdaha çok kendi bölgelerindeki problemleri anlattı-lar. Katılımcılar Türk Dünyası'nı bir arada görmek-ten duydukları mutlulukları dile getirdiler. Konuş-malar genel olarak eğitim, ekonomi, kültür ve siya-

set üzerine yapıldı. Bu konuşmaları dinlerken bazengözlerimiz yaşardı, bazen sevindik, bazen de göğsü-müz kabardı. Bizler bu konuşmaların hepsini Türkdünyasının umutlu geleceğine uzanan eller olarakgörmekteyiz. Şahsen bu toplantılarda DÜNYATÜRKLERİ HAKKINDA BİRÇOK ŞEYİ BİLMEDİ-ĞİMİ, İNSANLAR İÇİN ÖĞRENMENİN BAŞIOLAN SONU OLMAYAN BİR UĞRAŞ OLDUĞU-NU BİR KEZ DAHA İDRAK ETTİM.

Çalışmalarımız başladı. Burada genç beyinlergeleceğe dair beklentilerinde ne varsa onları masa-ya koydular, ideallerini hayallerini bembeyaz kâ-ğıtlar üzerine yazdılar. Bu hayallerin bizden sonragelecek nesillerin gerçekleri olacağının bilincin-deydiler. Artık tarihten, tozlu sayfalarda saklanan,altın harflerden değil, bu harflerin oluşturduğu ke-limelerden değil, o kelimeleri fikirleştiren yepyenibir tarihten söz etmeliyiz. Büyük ve genç potansi-yeline sahip olan Türk Halkları aramızda bir TürkHalklarının Merkezinin kurulması bizlere ayrı birdinamik katacak ve birçok olayı daha bilinçli birşekilde idrak etmemizde yardımcı olacaktır. Aslın-da burada herkesin ne yapılabilir sorusunu sor-maktan ise, bir kaç kişi ne yapabilirim sorusunusorması daha yararlı olurdu kanaatindeyim. Bir ül-kü için bir ülke için kalplerinde aynı güzel şeyleribesleyen az kişi de olsa bunlar yeter de artar bile.Heyet konuşmaları; Türkiye adına Prof. Dr. AhmetÇOLAK; Dağıstan adına YANGURCİ ADZHIEV;İngiltere adına Levent BORBLEY; Kırım adına Es-kender BARİYEV; Omsk Sibirya adına DinaraLUKMANOVA; Kırgızistan adına Edil MARLISUULU EDIL; Çuvaşistan adına Oleg STEPNİKOV;Irak adına Şemsettin KÜZECİ;

Bulgaristan adına Rafet ULUTÜRK konuşması: 3. günü Kongre Kıpçak’ta devam etti - Türk

Dünyasının neferleri dünyanın dört bir yanındaniman, bilgi, dürüstlük, cesaret ve ülkü getirip Türk-lük meydanında harmanladılar bunları. Getirmişoldukları bilgileri gerçeklerin süzgecinden geçirip,aralarında tartışıp doğruları buldular. Sırtlarındageleceğin yükünü taşıyormuşçasına sorumlu, hiççökmemesini istedikleri bir binanın temelindeki taş-ları tek tek koyuyormuş gibi titiz davrandılar. Kon-grenin 3.gününde basın ve sonuç bildirisi de hazır-landı. Buraya gelen her delege şunun bilincindeydi:HAYAT NEYİ NİYE YAPACAĞIMIZI DÜŞÜNEBİ-LECEĞİMİZ KADAR UZUNDUR. AMA DÜŞÜN-MEDEN YAPTIKLARIMIZI TELAFİ EDEBİLECE-ĞİMİZ KADAR UZUN OLMAYABİLİR.

Türk Dünyası'nın her yerinden gelen heyet baş-kanları ve delegeler bu bilincin yeşermesi, dallanıpbudaklanması, gürleşmesi için çalışmaları gerektiği-nin bilincindedirler ve bu yönde bıkmadan, yorul-madan gecelerini gündüzlerine kattılar. B u r a d agerçekten büyük işler yapıldığını herkese duyur-mak isterim. Bunlar tarihe not düşmek için bunlarıyazıya döküyoruz, buradan herkes okusun ve bun-ları gençlerimiz bir yerlere not etsinler diye. Bilindi-ği gibi Türk milleti büyük işleri tarihten bu yana hepyapmıştır ve bizler de bunu devam ettireceğiz. Yal-nız zaman mekân ve metod değişebilir, dün Çanak-kale’de top tüfek ve süngüyle yapılanlar, bugün bu-rada Gagauzyeri’nde eğitim, bilgi ve iletişimle yapı-lıyor. Yarın da tarih neyi nasıl gerektirirse onu öyleyapacaklardır. KİM NE DERSE DESİN BÜTÜNDÜNYA BUNUN KARAKTER MESELESİ OLDU-ĞUNU ER YA DA GEÇ ANLAYACAKTIR.

Buradan çıkan sonuçlar bir daha tüm delegele-re okunup yine oylarına sunuldu ve hepsi oy birliğiile kabul edildi. En sonunda da her zaman olduğugibi basın ve sonuç bildirisi hazırlandı ve böylece1.Türk Hakları Kongresi’nin sonuna gelindi. Görü-yoruz ki; on yıl önce konuşulması, hatta düşünül-mesi bile güç olan şeyler bugün gerçek olmaktadır-lar. Toplantıdan tüm delegeler çok güzel sonuçlar çı-kardılar. TÜRK DÜNYASININ DELEGELERİ GE-LECEKLERİNİ TAYİN EDİLMESİNİ BEKLEMİ-YORLAR, GELECEĞE YÖN VERME YARIŞINAGİRİYORLAR. Evet, böylece bu kongrenin de so-nunda hepimiz güzel duygularla geriye dönüyoruz.Bugün sınırların kalkmasından bahsedenler çoktur,fakat bizler Dünya Türk Halkları bu işi aramızdaçözmeye karar verdik. Bizler dünyada ayrı bölgeler-de yaşayan Türkler, kalplerdeki sınırları kaldırdık.Bizim de amacımız zaten kalpleri fethetmek, gönül-lere girmektir. Gagavuzyeri’nde misafirliğimiz sonaerdi, şahsen yıllarca okuyup sahip olamayacağımşeyleri burada öğrendim. Ayaklarımızı geçmişinüzerine koyup, kollarımızı geleceğe doğru uzattık.Gagavuz kardeşlerimiz bizleri tek tek evlerindenalarak uçakla gidenleri havaalanına, karayolu ile gi-denleri otogarlara kadar götürdüler. Bazı Gagauzkardeşlerimiz ise Komrat ve Kagula kadar uğurla-maya geldiler misafirlerini. Bu toplantının düzen-lenmesinde katkıda bulunan özellikle tüm Kıpçakhalkına, Sayın Oleg Garizan ve Kıpçak BelediyeBaşkanı Sn. İvan Nikolaeviç ve Belediye sekreteriSn. Svetlana CAVDAR kardeşlerimize, emeği geçenherkese, özellikle de Kıpçak Primariya da çalışanherkese sonsuz teşekkürlerimi sunarım. TürklerTürkleri korusun ve yüceltsinler. Tüm Gagauz Hal-kı sağ olun ve sonsuza dek var olun.

Nafiye YILMAZBulgaristan

1. Türk Halklar› Kongresi Gagavuzyeri’nde Yap›ld›

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

9BULTÜRKBulgaristan Türklerinin SesiEylül-Ekim 2010

Para sıkıntısı çeken bir ilkokul, iki yeni sınıfı-nı bir otobüste açmak zorunda kaldı. İngilte-re'de para sıkıntısı çeken bir ilkokul, iki yenisınıfını bir otobüste açmak zorunda kaldı.Cornwall yakınındaki Parc Eglos Okulu, ikiyeni sınıf açmak üzere okul binasında tadilatagirmek için gerekli 15 bin sterlini (33 bin TL)bulamayınca ilginç bir yönteme başvurdu.Toplayabildikleri 3 bin 500 sterlinle (Yaklaşık 8milyar) eBay sitesinden iki katlı bir otobüs sa-tın alan okul, dersleri park halindeki bu oto-büsün içinde yapıyor.

Cenazelerin uzun süre korunması için klimalıtabut yapıldı.

Tabutlara ölülerin canlanması halinde dev-reye girecek bir alarm sistemi de yerleştirildi

Çorum'da her türlü aracın iç ve dış dizaynı-nı yapan firma, geliştirdiği klimalı tabutla cena-zelerin uzun süre muhafazası sağlıyor. ZorluOto Dizayn Ticaret Limited Şirketi Genel Mü-dürü Elvan Zorlu, yaptığı açıklamada, cenazele-rin uzun süre korunması için klimalı tabut üret-meye başladıklarını belirterek, ürünün yurt ça-pında büyük ilgi gördüğünü söyledi.

Yılların değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir.”Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lidergetirir.”

Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal Atatürk, döneminin dünya liderleri içerisinden 21. yüzyılageçebilen tek liderdir. Üstelik diğer liderler, kendi halkları tarafından yok edilmenin acısını yaşamış-ken; o, hâlâ halkının ve dünyanın nabzında en büyük canlılığıyla, sevgisiyle, saygısıyla hala yaşaya-bilen dünyadaki tek lider. Önemli olan da, sanırım, yaşarken ölmek değil; öldükten sonra da bu kadaruzun süre canlı kalabilmeyi başarmak değil midir?

Biz, Atatürk'ü hep tarihe mal olmuş yönleriyle tanıdık: "Asker Atatürk" ya da "Devlet adamı Ata-türk" olarak.

Bu verdiğim örnek, dünyada tek olan örnektir. Zaten herhalde bir başkasına da rastlamamız müm-kün değil. En büyük düşmanı; hani şu ordularını denize döktüğü düşmanı, Yunan başkomutanı Trikopis.Hiçbir zorlama olmadan, hiçbir baskı olmadan her Cumhuriyet bayramı Atina'daki Türk büyükelçiliğinegidiyor Trikopis, Atatürk'ün resminin önüne geçiyor ve saygı duruşunda bulunuyor.

Yıl 1938, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve ya-nında duran 120'den fazla kişiye döner ve aynen şöyle der: “Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadıile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim.” dedirten o büyük özlemi ve onu oluşturabilenMustafa Kemal'i.

Ya da, yıl 1938. Bir İranlı şair, bir Tahran gazetesine ölümü üzerine bir şiir yazar. İşte o şiirin ikimısrasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi li-der getirir.” dizelerindeki bu kıskançlığı oluşturabilen Mustafa Kemal.

Yıl, 1976. UNESCO, üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak is-tiyorum. Diyor ki; "Bugün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Ke-mal'dir." Öneri nedir? Öneri ise, "Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılında, 152 ülkenin (152 üyesi var-dı UNESCO'nun) devletleri, aynı anda kutlasın." önerisidir. Birden İsveç delegesi, ayağa kalkar ve şöy-le söyler:

“Ne yani, dünyada bu kadar devlet adamı var. Hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mı-yız?” şeklindeki kinâyeli sözlerine, Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur ve 152 ülke-nin delegelerine aynen şöyle söyler;”Genç delege arkadaşım, hatırlatmak isterim ki; Atatürk, öyledünyadaki herhangi bir lider değildir. Bırakın onu bir yıl anmayı, her ülke her probleminde onu çareolarak aramalıyız.” Sonra ne mi olur?

UNESCO tarihinde ilk ve tektir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok... 152 ülke, şu metne imzaatar; hani İsveç delegesi demişti ya “ne yani” diye. O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofo-na gelir ve aynen şunları söyler;”Ben, Atatürk'ü inceledim. Bütün ülkelerden özür diliyor, ilk imzayıben atıyorum” diyecektir.

İşte o muhteşem belge diyor ki;“ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK, ULULAR ARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇA-

BA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKILÂPÇI,SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAY-GILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK,DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİ-YETİNİN KURUCUSU”

Var mı böyle bir metin! İşte bu metin, 152 ülke tarafından imzalanmıştır. Eşi olmayan devlet ada-mı metni. Peki daha sonra ne olmuştur; 151 ülkede hemen hemen bir yıl boyunca her yerde bu metnigörebiliriz, soruyorsunuz bana o bir ülke kim?

İşte o ülkenin adını vermeye benim dilim maalesef varmıyor. Hadi gelin Haiti'ye gidelim. Yıl 1996,Haiti Cumhurbaşkanı ölür. Bir vasiyet bırakmıştır. Haiti'ye baktım haritada bir kutup kadar uzak ül-ke. Haiti Cumhurbaşkanı 1996 da öldüğünde vasiyeti açılır. Vasiyetinde mezar taşına yazılması içinbir metin bırakmıştır. Haiti Cumhurbaşkanının bugün mezar taşında yazan hitabeyi sizlere okumakistiyorum.

Diyor ki “Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamış ve uygula-mış olmaktan dolayı mutlu öldüm.”

Peki yıllar, bir şey değiştirir mi? Hayır. Yıl 2000 ABD Başkanı, milenyum mesajını veriyor. Mesa-jın bir yerinde aynen şunları söyler;

“Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Çünkü oyılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir.” 2000'de ABD Başkanına işte bu gerçeği de ifa-de ettirebilen bir Gazi Mustafa Kemal var.

A t a t ü r k Ö z e l K ö fl e s i

O t o b ü s t e D e r s . . .

TUİK'in yaptığı araştırmasında çıkan sonuçlarezber bozdu..

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) yü-rüttüğü araştırma, aylık gelir içinde alkole ay-rılan payı, il il gösteren bir tablo ortaya koydu.Açıklanan rakamlarsa yıllardan beri kulaktankulağa söylenen bu şehir efsanesini yıkmış ol-du.

Zira aylık gelir içinde en büyük harcamaoranını alkole yapan il, hep söylenilenin aksineKonya değil, kuzeydoğu Anadolu içerisindeyer alan Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan.

Hang i ‹ l Ne Kadar ‹ç iyor?

Pamukkale Üniversitesi'nde, nano teknoloji kullanılarak pamuklu kumaşların deterjan ve suya ge-rek kalmadan güneş ışığında kendi kendini temizlemesini sağlayan bir ürün geliştirildi .

PAÜ Mühendislik Fakültesi’ndeki Çevre Mühendisliği, Tekstil Mühendisliği ve Biyoloji Bö-lümü tarafından 18 ay önce, pamuklu kumaşların güneş ışığında kendi kendini temizlemesinisağlayacak bir ürün için çalışmalara başlandı.

TÜBİTAK’ın da destek verdiği projeye İtalya’dan Napoli Üniversitesi ve Kuzey İrlanda’danda Ulster Üniversitesi ortak oldu. Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Selçuk,Tekstil Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sema Palamutçu, Çevre Mühendisliği Öğre-tim Üyesi Doç. Dr. Fehiman Çiner ve Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet HilmiÇon’un birlikte çalıştığı projenin son aşamasına gelindi.

Tekstil Mühendisliği labaratuvarında pamuklu kumaş parçalarına nano partikülleri uygu-landı. Ardından başta çay olmak üzere ve çeşitli lekeler sürülen kumaş parçaları güneş ışığındayaklaşık 4 saat bekletildi.

Kumaşların deterjanla temizlemeye gerek duymadan, üzerindeki lekeleri güneş ışığı saye-sinde kendi kendine temizlediği gözlendi.

Deter jan ve Suya Son

Meksika'da kadın sürücülerin sadece kadınmüşterilere hizmet verdiği pembe taksiler bü-yük ilgi gördü...

Hem sürücüleri hem de müşterileri sadecekadınlar olan bu pembe taksiler Meksika’dabir yıldır kullanılıyor. Hırsızlık ve tacize karşıbaşlatılan pembe taksi uygulamasına ilgi ol-dukça yoğun…

Kadınların zevkine hitap etmesi için pemberenge boyanan taksilerde makyajını tazelemekisteyenler için güzellik seti bile var…

Bu Taksiye Erkekler in B inmesi Yasak!

‹ L G ‹ N Ç H A B E R L E RTabutta ‘Hayata Dönüfl’ Alarm›

BULTÜRK’ün Faliyetleri

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

10BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

Rusya Bilimler Akademisi'nin (RBA) Sibirya Bölgesi - Altay Karma Ekibi1990-1995 yılları arasında Çin, Moğolistan ve Kazakistan sınırları içerisindeyer alan Yüksek Ukok Dağ Plâtosu'nda araştırma ve kazı çalışmaları yapmış-tır. Bu bölgedeki Kurganlardan AK-ALAHA Höyükü'nde yegâne bir kadınmezarına rastlanmıştır. Bu höyükte yapılan kazılarda ölünün cesedi, 3,3 x 2,3m. ebatlarında olan ve duvarların iç kısmı çok iyi düzlenmiş melez ağacıtomruklarından yapılmış defin odasında bulunmuştur. Defin odasının taba-nına da aynı şekilde yontulmuş tomruklar döşenmiştir. Söz konusu oda on-bir adet iyi örtüşen tomrukla tamamen kapatılarak mezar boşluğu buzlarladoldurulmuş. Tabandaki tomrukların üzerine taş ve özel mıcır yayılmış.Bunların üstüne ise birkaç parça keçe üstüste dikilerekhazırlanan siyah örtüserilmiş. Defin odasının güney duvarının hemen bitişiğinde büyük bir kü-tüklerden yapılmış bir sandık bulunmaktadır. Bu sandığın kapağı başları yu-varlak ve bakırdan yapılmış çivilerle birleştirilmiş vaziyettedir. Buzlar eriyin-ce bu kütük sandığın içinde deriden yapılmış geyik figürlü süs eşyaları bu-lunmuştur. Yan tarafta soğuktan parçalanmış iki seramik testinin parçalarıyere yayılmış vaziyettedir. Tabaklarda çok iyi muhafaza edilmiş et parçaları-na rastlanmıştır. Bir parça et bir bıçağın ucuna batırılmış şekilde bırakılmış-tır. Bıçağın özenle süslenmiş sap kısmı simetrik olarak iki yana yönelik dağkeçisi boynuzlarını andıran figür ve kurt başı şekliyle süslenmiştir. Neticedesapı süsleyen kompozisyonun merkezinde sivri dişlerini gösteren kurtağzıyer almaktadır. Diğer Pazırık definlerinde de olduğu gibi, mezarın kuzey kıs-mında tamamen duvarın dibine yakın bir yerde altı tane at görülmektedir.Bunların tüyleri, saç örgülü kuyrukları, at koşumunda kullanılan ahşap süseşyaları, eyer parçaları, keçeden yapılmış at örtüleri en iyi şekilde korunmuş-tur. İki kat keçeden hazırlanarak yere özenle serilmiş kalın örtünün üstündeise sağ tarafına yatmış, başının altında keçe silindir yastık bulunan bir kadınuyur pozisyonda yatmaktadır. Bacaklar diz kısmından hafif bükülmüş, ellerise karnının üstünde kavuşturulmuş vaziyettedir. Cesedi örten kürk örtü isealtın folyodan bitki ornamentlerinde süslenmiştir. Ölünün üstündeki elbise-ler de çok iyi muafaza edilmiş durumdadır. Sarımtrak ipek kumaştan genişgömleğin kolları uzundur, bilekleri örtmektedir. Dikişleri üzerinden ayrıcaince kırmızı iplikle geçilerek süslenmiş olup etek, yaka, kol uçları ve ortasıkırmızı şeritle bezenmiştir. Uzun ve iki renkten (beyaz-kırmızıdan) oluşanyün etek ise kalın yün iplikle dikilmiştir. Beli saran kırmızı kemerin uçlarıpüsküllüdür. Ayaklardaki uzun beyaz yün çorapların konç kısımları, aplikenakışla süslüdür. Ölüye şahsi eşyaları da eşlik etmektedir. Sol kalçayı örteneteğin üzerinde keçe kılıf içinde dikdörtgen şeklindeki ayna bir tunç levhası-dır. Ayna çerçevesinin arka tarfı ise geyikli motiflerle süslenmiştir. Ayna lev-hasının yüz kısmına sürülmüş olan cilâ hem parlaklık, hem geçeklik izleni-mi vermektedir.

Nazarlığına gelince: boncuk, inci ve tunç salkımlartamamı ince bir iplebir araya toplu bir şekilde bağlanmış vaziyettedir. Onun hemen yanında bu-lunan bir makyaj seti yer almakta olup, içinde at kılından fırça, yeşil-maviarası toz halindeki(vivianit minerali genelde mavi boya yapımında kullanı-lan) madde bulunmaktadır. Onun yanında özel kalem parçaları ve özü, taş-tan oyma vivianit maddesinin bulunduğu kap yer almaktadır. Parçalanmışhalde bulunan kalem genelde resmi törenlerde yüz makyajında kullanılmak-tadır. Ölünün başlığının bitiştiğinde taştan oyulmuş fincan içinde bitki to-humları bulunmuştur. Bariz şekilde görülmektedir ki, bu mezar sıradan birkadına ait bir defin olayı değildir. Defin odasının ferahlığı ve büyüklüğü, te-sis ediliş şekli, cesedin mumyalanması, özenle süslenmiş ve büyük bir kü-tükten yapılmış tabuta konmuş olması, özel hazırlanmış ve çok zarif motif-lerle süslenmiş koşum takımlarıyla gömülmüş altı ölüye eşlik etmesi, bunlarhepsi soylu bir kadının ekonomik durumunun ve toplumda aldığı mevkiningöstergesidir. Diğer taraftan gerçekten soylu, zengin ve toplumda yüksek birsosyal statüye sahip olmasının göstergesi olarak ölünün üzerindeki ipek ku-maştan yapılmış elbise, Pazırık kurganlarında çok nadir rastlanan mücev-herler de sadece hükümdar ailelerinin defnedildiği kurganlarda rastlanan eş-yalardır. Vurgulayarak belirtebiliriz ki, ipek kumaştan dikilmiş elbiseye ilkdefa bu mezarda rastlanmıştır. Etnografya kaynaklarından aldığımız bilgiyegöre, soylu-zengin ve fakir olup hayvancılıkla uğraşanların arasındaki temelfarklılığı görsel olarak genelde giyim kuşamda kullanılan kumaş türü oluş-turmaktadır. Ukok'lu genç kadının iki kolu da bilekler kadar dövmelerle süs-lüdür. Ellerinin bazı parmaklarında dövme kalıntıları görülmektedir.Özellik-le sol koldaki bembeyaz cilt üzerine yapılmış mavi renkteki dövmeler çoknet bir şekilde görülmektedir. Sağ koldakilerden sadece bilek kısmında vebüyük parmaktaki dövmeler korunmuş vaziyettedir. Sol omuzun üzerinde-ki dövme, hayalet hayvan şeklinde olup görünüş itibarıyla geyiği andırmak-tadır, gagası tihariyle akbabaya benzemekte, boynuzları ise geyik ile dağ ke-çisini çağırıştıran bir hayvan figürüdür. Boynuzlar grifon başlarıyla süslen-miş, söz konusu hayalet hayvan hafif bükülmüş vaziyettedir. Başını arkayaeğmiş bir de koç görülmektedir. Ayağını kurban olarak gördüğü koçun üze-rine basmış olan benekli parsın kuyruğu halka şeklinde kıvrılmış bir vaziyet-te görülmektedir. Bazı belirtiler var ki, bunlara dayanarak açık bir şekilde şu-nu söyleyebiliriz: Söz konusu genç kadının defnedilme şeklinle kabilesi, ba-riz bir şekilde ona olan saygı ve sonsuz hürmetini, statü itibariyle de mevkiözelliğini vurgulamaktadır. Fakat bu işaretleri dikkate alarak onu muhakkatbir şaman veya dini lider saymamız gerkmiyor. Bu genç kadının hâkim, ozanveya falcı olarak geleceği bildiren birisi olması da mümkündür. Zaten Sayan-Altay Bölgesi törenlerinde genel olarak pratikte, otuzdan fazla farklı alandabu tür uzmanlar vardır ki; bunlar bilgi sırlarının hamili olarak her zaman şa-manın yanısıra mevcudiyetleriyle gerekli fonu oluşturmaktadır.

Bundan 2500 yıl önce ölmüş kadının görünüşü birçok kşiyi hayrete dü-şürmüştür. Ben bu satırları yazarken şunu belirtmek istiyorum. Pazırık'takikadınların ruhu sanki benim de 39'ncu yaş günümde ise dişi geyik dövme-sini omuzuma da yaptırdım. Benim de kanımın 1/8 Lenan'dır. Amerika'da-ki Lenanlar Kızılderili boyudur ve Delavar nehri vadisinde yaşamışlardır.Onlar Baykal Gölü'nün güneyinde bulunan bölgede sözkonusu Leydi'ninmezarının bulunduğu yerden 1000 km kadar mesafede yaşamış olup Be-ring'i geçerek Amerika'ya göçetmişlerdir. Bu satırlar Roza Domnan'ın-dır.(ABD'nin Kaliforniya Eyaleti'nden yazdığı mektuptan alıntıdır).ElizabetJonsonlyine (ABD'nin Kaliforniya Eyaleti'nden) Novasibirsk'e gönderdiğislaytta da battaniye üzerine kapitone nakış işi olarak aynı hayalet hayvanınresmi, yani aynen Altaylı Hanımefendi'nin dövmesinde olduğu gibi görül-mektedir. İspanyol Migel Anhel Gorgilio Urkuya ise Pazırlıklıların defnedil-diği bölgenin üzeride uçakla bir gezi planlamaktadır. O da uçağının kuyru-ğunu grifon-geyikle süslemiştir. Kaybolmuş halkın bu çok eski sembolüsanki yeniden hayat bulmak üzere...

Ölümlerin yarısının nedeni kalp

Türkiye'de ölümlerin yüzde 55'inin kalp-da-mar hastalıklarına bağlı olduğu bildirildi. Üm-raniye Hisar Intercontinental Hospital Kardi-yoloji Bölümünden Doç. Dr. Yılmaz Güneş, 26Eylül Dünya Kalp Günü dolayısıyla yaptığıaçıklamada, halk arasında damar tıkanıklığıolarak bilinen koroner arter hastalığının kalpkrizine neden olabileceği hatta ölümle sonuçla-nabileceği gerçeğinin hastaları korkuttuğunudile getirdi. Koroner arterlerin kalp kasını bes-leyen damarlar olduğunu ve kalbi besleyen budamarlarda daralma ya da tıkanma sonucundahastalığın oluştuğunu ifade eden Güneş, hasta-lığın tam tıkanma olduğunda kap krizi ile ken-dini gösterdiğini belirtti. Gelişmiş ülkelerlekarşılaştırıldığında Türkiye'de sigara içme ora-nı oldukça yüksek olduğundan koroner arterhastalığının temel nedenleri arasında sigaranınilk sıralarda yer aldığını anlatan Güneş, riskfaktörleri arasında genetik, aile öyküsü, yaş-lanma gibi değiştirilemeyen faktörlerin yanı sı-ra hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekli-ği, şişmanlık, hareketsizlik, stres gibi değişebi-len faktörlerin de yer aldığını kaydetti. Damar-daki darlık arttıkça, koroner arterlerin kalp ka-sının oksijen ihtiyacını karşılayamaz hale gel-diğini ve bu durumda göğüs ağrısının ortayaçıktığını belirti. Kalp krizlerinin çoğunluğununkritik darlık oluşturmayan darlıklar üzerindemeydana geldiği akıldan çıkarılmamalı, buhastalar mutlaka önerilere uymalıdır'' dedi.

Diş eti hastalıklarında en önemli etken bakteriler

Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Diş Birimi So-rumlusu Diş Hekimi Hasan Kaçaroğlu, diş etihastalıklarının Türk halkının yüzde 70'inde gö-rüldüğünü belirterek, bakteri plaklarının çü-rükler ve dişeti iltihaplarının en önemli etkeniolduğunu kaydetti. Ağız sağlığına ve hijiyenine gerekli özen gösterilmediği için nüfusun bü-yük bir bölümünde diş eti hastalıklarının gö-rüldüğünü ifade eden Akdeniz ÜniversitesiHastanesi Diş Birimi Sorumlusu Hasan Kaça-roğlu, düzgün temizlenmediği zaman gıda ar-tıklarının dişler arasında ve yüzeylerinde birik-tiğini vurgulayarak, üç gün içerisinde bu artık-ların bakteri ürettiğini söyledi. Ayrıca tükürük-te bulunan kalsiyumun artıkların üzerine çö-keldiğini ve böylelikle tekrarlanan siklus diştaşı oluşumu başladığını belirten. Kaçaroğlu,"Bunlar aslında bakteri kolonileridir. Bu bakte-riler gıdalardaki şekerle birleştiklerinde asitüretirler, bunlar da diş çürüklerine, aynı za-manda dişleri çevreleyen dokularda yıkımlaraneden olur. Daha ileri safhalarda çekim kaçınıl-maz olabilir".

Diş eti hastalıklarının ilk belirtisinin kana-malar olduğunu aktaran Kaçaroğlu, buna dişetlerinde şişmeler, kızarıklık, çekilmeler gibibelirtilerin de eşlik ettiğini bildirdi. Yapılanaraştırmalara göre yüzde 30 oranında genetiketkenlerin diş eti hastalıklarında önemli bir ye-re sahip olduğunu hatırlatan

Diş eti kanamalarının aynı zamanda kanhastalıklarının da habercisi olabileceğine dik-kat çekti, özellikle lösemi hastalarının altı aydabir kez diş hekimine gitmesi gerektiğini kay-detti. "

Uyku Hapları Erken Ölüm Nedeni

Kanada'nın Quebec eyaletindeki Laval Üniver-sitesi bilimadamlarından Genevieve Bellevil-le'nin 12 yıl süren araştırması, The CanadianJournal of Psychiatry isimli bilimsel psikiyatridergisinin son sayısında yayımlandı. Uzunömürlü, yüksek gelirli, kronik sağlık sorunuolan, sigara içen ya da alkol alan gruplardan 12bin kişi üzerinde çalışan Belleville'nin araştır-masına göre, uyku hapları ölüme neden olanetkenler arasında. Belleville, araştırmasında,uyku hapı kullananların ilacı hangi sıklıkta al-dıklarına ilişkin bilgi vermedi. Uyku hapları-nın şekerleme olmadığına dikkati çekti, her yılyazılan milyonlarca uyku hapı reçetesine ilave-ten, eczanelerde reçetesiz satılan uyumaya yar-dımcı ilaçların da aynı etkiye sahip olduğunuhatırlattı.

UKOK PRENSESİ

Ayşe YILMAZSa¤ l ›k Köfles i

Vatikan’ın ve Papalığını tarihi sayısız cinayet, entrika ve skandalla dolu-dur. Vatikan’da gece sapasağlam yatıp sabaha ceset olarak kaldırılmak suiçmek kadar olağan bir durumdur. Vatikan’ın servetinin tam olarak ne ka-dar olduğu hiç bir zaman açıklanmayan bir sırdır. Yıllık gelirleri bazı ka-lemlerde açıklanır, yaptığı açıklamalar biraz da abartılarak gösterilir ancakmal varlığı tam olarak asla açıklanmaz. Vatikan tam bir “Bezirgan” gibidir;daima gelirlerinin azlığından yakınır ama ilginçtir ki her geçen yıl birazdaha zenginleşir, biraz daha fazla para kazanır. Vatikan maliyesi yılda ikikez incelenir. Mali komisyonda kardinaller vardır ve başkan da (Prefektürdenir) Amerikalı Kardinal Edmund Szoka’dır.

DÜNYANIN SERVETİ SIR EN KÂRLI ŞİRKETİ -Vatikan şu anda dünya-nın en zengin devletlerinden biridir. Ünlü Vatikan uzmanı Peter Hebbleth-waite’nin dediğine göre de bu devlet hiç bir özel girişimcinin ya da kapita-listin baş edemeyeceği kadar katı “Sosyalistce” kurallarla yönetilmektedir.Aynı uzmana göre bu nedenle Vatikan yeryüzündeki tek Sosyalist Tan-rı–Devleti sayılmalıdır. Gerçekten de Vatikan’da hiç bir devletin yapamaya-cağı bir “sistem” ve yönetim anlayışı yürürlüktedir. Gördükleri işe göre dün-yada en az maaş ve ücret alan insanlar buradadır. Buna rağmen toplam 1000kişiyi geçmeyen Vatikan bürokrasisi, 2500 işçisiyle dünyanın en kalabalıkdinsel topluluğunu (yaklaşık 900 milyon) hiç bir aksama olmadan yönet-mektedirler. Bu gerçeği yeni öğrenen bir Amerikalı zengin kendini tutama-mış ve “Aman Tanrım! Meğer dünyanın en kârlı şirketi Vatikan’mış” deyi-vermişti. 600 kişinin yönlendirdiği 900 milyon insan koşulsuz olarak Vati-kan’a bağlıdırlar ve onun emirlerine tabidirler. Dahası, onu korumak, geliş-tirmek ve gerçekte daha da zenginleştirmekle yükümlüdürler. Bu emekleri-ne karşılık Papa’dan alabilecekleri tek “gelir” her Pazar günü

Papa’nın onlar adına yaptığı şükran “Duası”dır, o kadar.DÜNYAYI SARAN AĞ -Vatikan’ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahi-

bi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazeteve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu ya-yını bulunmaktadır. Bu yayınlar 24 saat süreyle bütün dünyayı bir ağ gibisarmaktadırlar. Vatikan’ın gelirleri başta her ülkedeki Katolikler’den kesilenKilise Vergisi; Aidatlar; Bağışlar; Şirket Gelirleri; Hisse Senedi–Tahvil–Bonogelirleri; Bankacılık ve Faiz gelirleri; hediyelik eşya satışlarıyla elde edilengelirlerden oluşmaktadır. Basın yayından elde edilen reklam gelirleri deepeyce tutmaktadır. Vatikan’ın diğer bir gelir kaynağı da Hıristiyanlığı tem-sil eden kişileri, örneğin İsa’yı, Meryem’i, azizleri veya sembolleri (Haç gibi)pazarlayarak kazandığı kazançlardır. Bu açıdan bakıldığında Vatikan’ınkendi Tanrısı’nı (İsa) ve dinini en iyi pazarlayan holding olduğu apaçık gö-rülebilir!Vatikan’ın gelirleri sadece bunlar değildir. Vatikan, dünyanın öndegelen bir çok şirketinde hissedardır. Çeşitli ülkelerde sayısız gayrimenkulüvardır. Bir çok bankanın ortağıdır. Özellikle giyim ve turizm sektörlerindeçok kâr getiren yatırımları vardır. Avrupa Birliği içinde Vatikan’a bağlı ola-rak çalışan “Katolik Tekstil Sanayicileri Birliği” onun çıkarlarının yöneticisidurumundadır. Benzer şekilde ayakkabı, yiyecek ve enerji ile inşaat sektör-lerinde de kârlı yatırımları ve ortaklıkları vardır.Sözün kısası, 200 milyon nü-fuslu ABD’yi yönetebilmek için sadece Washington’da 250.000 devlet me-muru bulunduğu düşünülürse Vatikan “Mucizesi (!)” daha iyi anlaşılır. İh-raç malı olarak sadece “Dualar ve Emirleri” olan bir devletin dünyanın enkalabalık topluluğunu yönetip dünyanın en zengin devletlerinden biri ola-bilmesi başka hangi sözcükle tanımlanabilir ki...

VATİKAN’DA İKTİDAR KAVGASI -Böylesine zengin ve güçlü bir devle-tin başında kim olmak istemez ki? Bu nedenle Vatikan’ın içinde sürekli birmücadele yaşanmaktadır. Vatikan’da etkileri ve güçleri tartışılamayacak baş-lıca altı akım vardır. Bunlardan ikisi “Laik”, dördü “Dinsel” niteliktedir. La-ikler OPUS DEI (Tanrı’nın İşleri demektir) ile Malta Şövalyeleri’dir. OPUSDEI, İspanyol asıllıdır ve sadece 65 yıllık bir örgüttür. Buna rağmen günü-müzde Vatikan’da en etkili olan “Laik” kurumdur. Gizli bir örgüt olan OPUSDEI’nin tüm üyeleri Katolik meslek sahiplerinden oluşmakta fakat her ülke-de örgütten sorumlu bir Kardinal bulunmaktadır. Vatikan pasaportu taşıyanbu Kardinaller’in dokunulmazlıkları vardır ve sadece Papa’ya karşı sorum-ludurlar. Curia bile bunlara diş geçirememektedir. Malta Şövalyeleri ise ön-cekinden çok daha eski ve köklü, aristokratik bir örgüttür. Bu da önceki gibikapalı devre işleyen bir örgüttür ve ününü Türklere karşı Katolik inancını sa-vunarak edinmiştir. İlkin Rodos’ta kurulmuş, burası Osmanlı’nın eline geçin-ce Malta’ya sürülmüşlerdir. Türklüğe ve İslamiyet’e kökten karşı bir örgüttür.İlginçtir ki bu sofu Katolik örgütü ölümünden bir yıl önce Turgut Özal’a özelstatü sağlayarak onursal üyelik beratı vermişti!

Mesut Uğrlu

Vat ikan ’ ›n G i z l i ‹ l i flk i l er i

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

11BULTÜRKBulgaristan Türklerinin SesiEylül-Ekim 2010

Sayın milletvekilleri, değerli basın men-supları ve kıymetli katılımcılar. Her şey-den önce sizin gibi değerli bir topluluğaTürkçe olarak hitap edebildiğim içinmutlulukların en büyüğünü yaşamakta-yım. Evet, Türkçe konuşmak, birbirimizirüyalarımızın dili ile anlamak. Ne mutluki bizlere Çin den Adriyatik kıyılarınakadar Türkçe iletişim kurma özgürlüğü-ne sahip bir milletin fertleriyiz. Yaşadığı-mız yüzyılın adı kesinlikle iletişim çağıolmalı. Bu çağ o kadar ilginç bir çağ kitemelleri milletlerin oluşumuna kadargitmekte ve olgunlaşması ise bu dönemerastlamaktadır. Türk tarihinin önemligerçeklerinden birisi Akı sistemidir. Tabibu Akı sistemi nedir diyenleriniz olacak-tır. Akı sistemi Ahiliğin temelini oluştu-ran Kardeşlik sistemidir. Bu günkü Do-ğu Türkistan bölgesinde ticaret yapanTürkler binlerce yıl önce Türkçe konu-şanları kardeş olarak kabul etmişler veticaretlerine yön vermişlerdir. Bu sistemidaha sonra bir dünya nizamı haline ge-tirmek ise Hoca Ahmet Yesevi ve erenle-rine nasip olmuştur. Anadolu coğrafya-sında ise Ahi Evren bu sistemin kemik-leşmesini ve Türk milleti arasındaki ile-tişim sistemi haline gelmesini sağlamış-tır. Dilde, fikirde ve işte birlik diyen Yu-suf Akcura iletişim ile ilgili en önemli şe-yi ortaya koymuştu aslında. Konuşmak,anlamak ve anlatmak. Aynı dilde artıksadece yüz yüze değil binlerce kilometreötedeki kardeşlerimize de hitap edebili-yoruz. Rüyalarımızı hayallerimizi akta-rabiliyoruz. Acılarımızı, hüzünlerimizipaylaşabiliyoruz. Kısaca tek yürek olabi-liyoruz. Bu gün iletişimin çağının enönemli gereçlerinin başında radyo, tele-vizyon ve sinema gelmektedir. Toplummühendislerinin en önemli uygulamaaraçları da bunlardır. Topluma yön ver-mek, topluma istediğini tükettirmek yada istediğin gibi düşünmesini sağlamaktamamen bu araçların doğru şekilde kul-lanılmasından geçmektedir. Bu gün he-pimiz büyük devletlerin tv kanallarınıtakip etmekte, büyük sinema yapıtlarınıizlemekte ve müzik yapımlarını radyola-rımızda dinlemekteyiz. Globalleşendünya adlı köyün içinde bir taraftankendimize yabancılaşırken bir taraftanda global dünya köyünün muhtarı oldu-ğunu iddia eden güç odaklarının hemmüşterisi hem tebaası haline gelmekte-yiz. Global dünya köyünde kendimizebir yer açmak mı yoksa bu köyde silikbir şahsiyet olmak mı? Tabi ki bu dünyaköyünde kendi kimliğimizle ve kendiruhumuzla var olmak.

Bu küçük köyde mutlu olmanın yegâ-ne yolu da kendi milli değerlerimizi ko-rumak başka milli değerlere saygılı ol-mak kaydıyla kendi coğrafyamızda bizimgibi yaşayabilme Özgürlüğüne sahip ola-bilmektir. Bunun içinde tek yol iletişimunsurlarını kendi dilimizde ve kendi mil-li değerlerimiz içinde doğru olarak kulla-nabilmektir. Bu gün dünyamızda beş yüzmilyona yakın Türkçe konuşan, Türkçerüya gören büyük bir Türk Milleti var. Bumilletin rüyalarını süsleyen unsurları ya-ratmakta bu milletin entelektüellerinedüşmektedir. Bu minvalde Türk sinema-sını ve Türk sanatını hak ettiği yere çıkar-mak bu milletin entelektüellerinin birincigörevidir. Evet entelektüellerimiz DedemKorkut’u çekmeleri gerekiyorsa defalarcabeyaz perdeye aktarmalılar, yada ZaloğluRüstem’i veya bozkurtların destanını veya ılgamış destanını defalarca sihirli ca-ma aktarmaları gerekmekte radyolardabunların müzikleri hit parçalar olmalıdır.Biz bu yüzyılda 6 milyarlık dünya çapın-da dünya köyünün 500 milyonluk Türkmilletinin fertleri olarak tarihe; her şey-den önce insanlığa bu değerleri aktar-makla görevliyiz. İletişim çağının belkideinsanlığa bahşettiği en önemli görev buolsa gerek. Aksi takdirde yaşamanın bek-lide bir millet olmanın bir anlamı kalma-yacaktır.

Marmara Denizi'nde hamsi avına çıkan ba-lıkçıların ağlarına kanatları olan ve türü bi-linmeyen ilginç görünümlü balıklar takıldı.Hamsi sürüsüyle birlikte Ege Denizi'ndenMarmara'ya geldikleri sanılan balıklarıngörünümü herkesi hayrete düşürdü.

Almanya ve Hollanda başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde giderekdaha fazla yayılan 'Bisikletli birahaneye' trafiği alt üst ettiği için yasak geldi.

Almanya ve Hollanda başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde gide-rek daha fazla yayılan ‘Bisikletli birahaneye' Düseldorf’taki mahkeme sınırla-ma getirdi. Bisikletli birahaneler bundan böyle "kamu noktalarında" trafiğeçıkamayacak.

Dünyada kişi başına en fazla bira tüketilen Almanya’nın Düsseldorf ken-tindeki mahkemenin verdiği karara göre kentteki iki bisiklet birahane işlet-mecisi halka açık yollarda, bisiklet parkurlarında bisikletli birahaneler kulla-nılabilecek. Aynı anda 1’i sürücü 16 bira tutkununun 5 metre uzunluğunda2.25 metre genişliğindeki bisikletli birahanelerin müşterileri kentte dolaşır-ken, bu tür araçların tehlikeli olduğu belirtildi.

İletişim Çağı

Nuh Mehmet DenizSofyada 10. Türk liderler toplantısındaKöln’de bir ilkokulun, Alman ve göçmen öğrencileri ayrı sınıflara koyduğu id-

diaları tartışma yarattı Almanya'nın Köln şehrindeki Goterning İlkokulu'nun,yeni eğitim döneminde kayıt yaptıran birinci sınıf öğrencilerinin etnik kökenle-rine göre ayırdığı iddia edildi. Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre, göç-men kökenliler ile Alman öğrencilerin farklı sınıflara konulması veliler tarafın-dan da tepkiyle karşılandı. Okul müdiresi Silke Schröder–Wohlert, Alman med-yasına Türk bir veli tarafından taşınan bu haberi "bir yanlış anlama" olarak de-ğerlendirdi ve çocukların milliyetlerine göre bir ayrıştırmanın söz konusu ol-madığını söyledi. İlkokula yeni kayıt yaptıran çocukların sayısı 33. Bunlardan11’i Alman. Bu Alman öğrencilerin tümü aynı sınıfta bulunuyor. Sınıflar oluş-turulurken etnik köken gibi hususların göz önünde bulundurulmadığını belir-ten Müdire Schröder-Wohlert, sınıflandırmanın tüzük gereğince yapıldığını ifa-de etti. Bu kıstaslar arasında okula gidiş yolu, erkek-kız dengesi, Alman-göç-men öğrenci dengesi ve kardeş öğrenciler var.

VELİLER ÇOCUKLARIN GELECEĞİNDEN KORKUYOR-Müdire Schrö-der-Wohlert,1A sınıfının sadece Alman çocuklardan oluşturulmasını pedagojikgerekçelere dayandığını belirtti. Öte yandan 1B sınıfının sadece göçmen kökenliçocuklardan oluşmasından dolayı kaygı duyan ve kendi çocuğu da bu özel sınıf-ta olan veli Christina Özkan ise sınıfların hangi ölçütlere göre ayrıldığına dair ye-terince açıklık getirilmediğini düşünüyor. Veli Özkan, bu sınıf ayırımından dola-yı, çocuğunun 3 ayaklı Alman eğitim sisteminin en düşük kademesi olan "Ha-uptschule" tipi okul seviyesinde eğitim görecek olmasından endişe duyuyor.Kendi çocuğu 1B sınıfında olan Özkan, bu sınıfta hiç Alman çocuk olmamasınadikkat çekiyor ve bu durumdan dolayı çocuğunun dışlanmasından korkuyor.Okul idaresi 1A ve 1B sınıflarının eşit derecede ayrıldığını ifade etti. Sınıflarınsağlıklı şekilde ayrıldığını savunan okul, velileri ise ikna edebilmiş değil.

Oueensland Başbakanı Anna Bligh, parlamentoda yaptığı açıklamada, kuzey-doğuda Cape York yarımadasındaki 75 bin hektar alanın Wik Mungkan halkı-na iade edileceğini belirterek, kararla, Oueensland'in yerli tarihinde utanç dolubölümün sona ereceğini söyledi. "Archer Bend" olarak bilinen ve MungkanKandju Ulusal Parkı'nda bulunan alan, 1977 yılında hükümet tarafından ulusalpark ilan edilmiş, böylelikle bölgede yerlilerin ya da başkalarının toprak alma-sı, ev yapması ve iş kurması engellenmişti. Geçmişte yerliler tarafından büyükoranda hayvan otlatma alanı olarak kullanılan bölgenin gelişmesiyle ilgili ola-rak herhangi bir kısıtlama getirilip getirilmediği konusunda ise açıklama yapıl-madı. Avustralya'nın gerçek sakinleri olan yerliler, 21 milyon nüfusun yüzde2'sini oluşturuyor.

Aksemseddin: (1389-1459) Pasteurden cok cok once mikrobu bulan ilk bilimadami.

Ammar: (11.yuzyil) Ilk katarak ameliyatini kendine has bicimde yapan bilimadami.

Battani: (858-929) Dunyanin en meshur 20 astronomundan biri, trigonometri-nin mucidi, sinus ve kosinus tabirlerini kullanan ilk bilgin.

Cabir Bin Eflah: (12. yuzyil) Cubuklu gunes saatini bulan bilim adami.Cahiz: (776-869) Zooloji ilminin onculerinden. Hayvan gubresinden amonyak

elde etti.Cezeri: (1136-1206) Ilk sistem muhendisi, sibernetikci, elektronikci ve bilgisaya-

rin babasi; oysa bilgisayarin babasi yanlis olarak Ingiliz matematikci Char-les Babbage olarak bilinir.

Demiri: (1349-1405) Ilk zooloji ansiklopedisini yazan alim.Ebu’l Vefa: (940-998) Matematik ve Astronomi bilginidir, trigonometriye; tan-

jant, kotanjant, sekant ve kosekanti kazandiran matematik bilginidir.Ebu Maser: (785 – 886) Med-Cezir olayini (gel-git) ilk kesfeden bilgin.Giyasuddin Cemsid: (?-1429) Ondalik kesir sistemini bulan Cemsid ayni za-

manda cebir ve astronomi alimi.Harizmi: (780 – 850 ) Ilk cebir kitabini yazan ve batiya cebiri ogreten kisidir. Adi

algoritmaya isim olurken, rakamlari Avrupaya ogreten kisi olarak taninir.Ibni Cessar: (?- 1009) Cuzzam hastaliginin sebeb ve tedavilerini 900 sene once

aciklayan Musluman tabip.Ibni Fazil: (73 -805) 12 asir once ilk kagit fabrikasini kuran vezir.Ibni Havkal: (10. yuzyil) 10 asir once ilmi degeri yuksek bir cografya kitabi ya-

zan alim.Ibni Karaka: (?- 1100) Dokuz yuz yil once torna tezgahi yapan bilgin.Istahri: (10. yuzyil) Minyaturlu cografya kitabi yazan bilgin.Ibni Yunus: (?-1009) Galileden once sarkaci buldu.Ibnunnefis: (1210-1288) Kucuk kan dolasimini bulan unlu Islam alimi.Ibrahim Efendi: (18.yuzyil) Osmanlilarda ilk denizaltiyi yapan muhendis.Kadizade Rumi: (1337-1430) Osmanlinin ve Turklerin ilk astronomudur.Kazvini: (1203-1283) Astronom ve cografyaci bilgin.Vesim: (?- 1761) Verem mikrobunu Robert Kochdan 150 sene once kesfeden un-

lu doktor

101 yıl önce geldiği ABD'de geç de olsa vatadaş olmayahak kazandı.Meksika doğumlu Eulalia Garcia-Maturey, 101 yıl öncegeldiği ABD'de geç de olsa vatadaş olmaya hak kazandı.Doğum tarihi 12 Şubat 1909 olan Garcia-Maturey, sadece

sekiz aylıkken ailesiyle birlikte geldiği Brownsville'deki göçmenlik bürosundadüzenlenen törenle resmen ABD vatandaşı oldu.

M a r m a r a ’ d a B i r Y a r a t › k

B u N a s › l B i r a h a n e ?

G ö ç m e n l e r A l m a n l a r A y r › S › n › f t a

Y e r l i l e r T o p r a k l a r › n a K a v u fl u y o r

Türk ve Müs l üman Muc i t l e r ve ‹ c a t l ar ›

101 Y › l Sonra ABD Va tandafl › O l du

ABD’de 20 yıl önce dondurulan em-briyodan bir erkek çocuk dünyayageldi

ABD'de ismi açıklanmayan 42yaşındaki İngiliz kadın, 20 yıl öncedondurulan embriyodan sağlıklı birerkek çocuk dünyaya getirdi. İngilizgazetesi Sunday Times’ın haberine

göre, 42 yaşındaki kadın, on yıl boyunca süren başarısız tüp bebek tedavilerin-den sonra, dondurulmuş embriyoyla mayıs ayında 3.15 kg ağırlığında bir be-bek dünyaya getirdi. Institute for Reproductive Medicine’da yapılan tedavide,bir başka kadının 20 yıl önce bir günlükken dondurttuğu beş embriyodan birikullanıldı. Embriyonun sahibi olan annenin, kendi tedavisi başarılı olunca on-ları bağışladığı açıklandı.

40 YILA KADAR DONDURULABİLİYOR-20 yıl donmuş halde kalan embri-yolardan ikisi, yeni annenin rahmine yerleştirilmeden önce iki gün laboratuvar or-tamında büyüdü. Ancak sadece bir tanesi hayatta kaldı ve dünyaya geldi. 2006 yı-lında İspanya’da bir kadın 13 yıl dondurulan embriyodan bebek dünyaya getir-mişti. Embriyoların 40 yıla kadar dondurabileceği sanılıyor.

KANSER TEDAVİSİ GÖREN KADINLAR DA ANNE OLABİLECEK-Bu ge-lişmeyle kadınlar geç yaşlarda, gençliklerinde dondurttukları embriyolardan ço-cuk dünyaya getirebilecek. Ayrıca kemoterapi tedavisi yüzünden anne olma şans-ları azalan kadınlar da yumurtalarını saklayarak bebek sahibi olacak.

2 0 Y a fl › n d a D ü n y a y a G e l d i

Türk Hava Yolları (THY), Boeing'den aldığı ve tek katlıda dünyanın en büyük uça-ğı olan 777-300ER tipi yolcu uçağını Türkiye'ye getirdi

Boeing'in ABD'deki sivil uçaklarının üretim merkezi Seattle'dan kalkan 777-300 ER tipi uçak durmadan 11 saat 25 dakika uçarak, öğle saatlerinde İstanbul Ata-türk Havalimanı'na indi. TC-JJE kuyruk tescilli "Dolmabahçe" isimli Boeing 777-300ER tipi uçak, THY Genel Müdürü Temel Kotil ve çalışanlar tarafından karşılan-dı. DHMİ'ye bağlı itfaiye araçları da "su köprüsü" kurarak yeni uçağa "Hoşgeldin"dedi. Uçağın ilk yolcuları ise THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu ile Türkve yabancı gazeteciler oldu.

D ü n y a n › n E n B ü y ü k U ç a ¤ › T H Y ’ d e

Cep telefonunuzun bir gün vücudunuzla da "konuşacağı" hiç aklınıza gelirmiydi?

En son teknolojik gelişmeler, cep telefonlarının sağlığımızı da korumasını sağ-layabilir. Hollandalı araştırma organizasyonu IMEC'in en son teknolojisi tanıtıldı.Vücuda bağlanan elektrotlar ile durumu takip eden cep telefonu, uzaktaki bir bil-gisayara veri gönderip alabiliyor. Kronik durumu olan hastaların devamlı takipedilmesini sağlayan bu teknoloji daha öteye de geçiyor.

C e b i n i z V ü c u d u n u z l a K o n u fl a c a k . . .

Tamamı gerçek insanlara ait heykellerden yaratılan resif büyülüyor...Meksika'nın doğu kıyısı açıklarında insan heykelleriyle yeni bir yapay resif

yaratıldı. Yapay resif, İngiliz sanatçı Jason de Caires Taylor tarafından gerçek in-sanların heykellerinin resif oluşumunu sağlayacak materyaller kullanılarak yapıl-masıyla oluşturuldu.

Y ü z e y i n 1 0 M e t r e A l t › n d a k i l e r . . .

Oltayla 35 kiloluk lagos yakaladı...Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde

balıkçılık yapan 45 yaşındaki Meh-met Aksu, oltayla 35 kiloluk ‘pat-lakgöz’ cinsi lagos yakaladı.

Turgutreis Beldesi, AkyarlarKöyü açıklarında, bugün öğle sa-atlerinde avlanan balıkçı MehmetAksu'nun parakete oltasına 1.5

metre boyunda, 35 kilo ağırlığında lagos balığı takıldı. Aksu, güçlükle tekneye çek-tiği dev lagosu, Bodrum Limanı'na getirerek tezgâhında sergiledi. Bugüne kadarbu büyüklükte bir lagos görmediğini belirten Aksu, daha sonra balığı satılmasıiçin hale gönderdi. Balıkçı Hamdi Karayel'in tezgâhında kilosu 40 TL'den satışasunulan lagosa otel veya restoran sahiplerinin ilgi gösterdiği belirtildi.

O l t a y l a 3 5 K i l o Y a k a l a d › !

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

12BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

Soykırımdan kötü trajedi sizce nedir?Sizce nedir? 8.300 sivilin soykırıma tabitutulması mıdır? “Uluslararası korumagücünün himayesinde oldukları” haldekatledilmesi midir? Cesetlerinin parça-lanması mıdır? Buna göz yuman barışgücü birliğine madalya verilmesi midir?

Yoksa dava açıldığında Adalet Diva-nı’nın “soykırım olmuş, ama kimin yap-tığı belli değil” diye karar alması mıdır?Bunlardan hangisi daha trajiktir? Sizihangisi daha çok utandırır? Bu soykırı-mın üzerinden 14 yıl geçti. Soykırımın14. yıldönümünde on binlerce BoşnakPotocari Mezarlığı'na gitti. Sessizce ka-yıpları için ağladı. O zaman öldürülen8.300 kişiden sadece 534 kişinin kimliğitespit edilebildi. Kimliği tespit edileme-yen kurbanların cenazelerinin halini dü-şünmek bile korkunç. Bugüne kadarSrebrenitsa'da öldürülenlerden şimdiyekadar 3.200'ü -bulunabildiği kadarıyla-Potocari'deki mezarlığa defnedildi. Sreb-renitsa’da Ne Oldu?

Yıllardan 1995, aylardan temmuzdu.Bosna’da katliam “savaş adı altında” sü-rüyordu. Sivil Boşnaklar “etnik arındır-ma” politikasından kurtulmak içinBM'nin korumasındaki Srebrenitsa’ya sı-ğındılar. Sırp milisler Srebrenitsa’yı ku-şattı. Sonra Srebrenitsa’ya girdi. Milislermavi bereli Hollandalı askerlerle pazar-lık etti. BM adına orada olan ve oradauluslararası toplumun vicdanına sığınanBoşnakları korumakla görevli mavi be-reliler önce Boşnaklardan silahlarını al-dı, sonra kadınları ve erkekleri ayırdı. Ensonunda da silahsızlandırdığı ve grupla-ra böldüğü Boşnakları kasaplara teslimetti. Sorumlular belliydi; Bosnalı Sırpla-rın lideri Radovan Karadziç ile komuta-nı Ratko Mladiç. “Bosna Kasabı” Karad-ziç ancak 21 Temmuz 2008’de yakalana-rak “Eski Yugoslavya Uluslararası CezaMahkemesi’ne” teslim edilebildi. Mladiçise hala “bulunamadı”. Mladiç denilin-ce, soykırım öncesindeki sözünü unut-mamak lazım: “Bugün 11 Temmuz 1995günü Sırp şehri Srebrenica'dayız. Büyükbir Sırp kutsal gününün öncesindeyiz.Bu şehri Sırp milletine armağan ediyo-ruz. Türklere karşı ayaklanmamızı hatır-layarak... Müslümanlardan rövanşı al-manın zamanı geldi”. Karadziç şimdiiçeride. Daha önce Slobodan Miloseviçde “büyük patron” olarak aynı mahke-meye teslim edilmişti. Ağır savaş suçlarıhakkında 66 ayrı davası bulunan Miloşe-viç, dört yıl Hollanda'nın Lahey kentin-de aynı mahkemede yargılandı. Miloşe-viç, 11 Mart 2006'da savaş suçlarındanyargılandığı sırada Lahey'de öldü. Hü-küm giymeden gitti. Bu sene Srebrenit-sa’daki vahşiliğin yıldönümünde sadece-kimin katlettiği belli olmayan- soykırımkurbanları anılmadı. Bir şey daha oldu.Bu sene Srebrenitsa’nın yıldönümünde,AB Sırbistan’a vizeyi kaldırma kararı al-dı! AB yıl sonunda Sırbistan, Karadağ veMakedonya'ya vize muafiyeti getirecek.Bosna-Hersek ise AB’ye göre muafiyetiçin “kriterleri yerine getiremedi”. Amasiz bunun kötü bir şey olduğunu düşün-meyin. Bakın Solana ne diyor; “böyleolumlu bir adımdan kötü sonuçlar çı-kartmaya çalışmak bana saçma geliyor”.Solana daha önce Karadzic ile Mladiçmahkemeye teslim edilmeden Sırbis-tan’a AB kapılarının açılmayacağını dasöylemişti. Soykırımcılara daha güzel birhediye olamazdı. AB “yıldönümü parti-si” düzenlese daha fazla sevindiremez-di. AB, Batı Balkanlarda çoğunluğu Hris-tiyan ülkelere vize muafiyeti tanıdı. Bos-na-Hersek, Kosova ve Arnavutluk'u dı-şarıda bırakması mutlaka “Müslümanla-ra ayrımcılık yapıldığı” anlamına gel-mez. Solana’nın dediği gibi “böyleolumlu bir adımdan kötü sonuçlar çı-kartmaya çalışmak bana saçma geliyor”.

Trajedi nerede başladı? Nerede bitti?“En trajik” olan nedir? Hangisi daha faz-la utandırır? Hangisi daha saçma?

Demir Kilise"Sveti Stefan"“Sveti Stefan”Demir kilisebahsi geçtiğindeheyecan duy-mayan Bulgarkalbi yok dene-cek kadar azdır.

Şanlı bir geçmişe sahip olan bu anıt kilise Bulga-ristan veya her nerede yaşarsa yaşasın kendiniBulgar hisseden herkesin gurur ve güven vesile-sidir. ”Altın Boynuz” Haliç kıyısında, Fenersemtinde yükselen bu kilise, eski ve ebedi şehrintacındaki bir inci tanesi gibi dikkatleri üzerineçeker. Prens Stefan Bogoridi’nin bağışladığı ara-zi ve üzerindeki ahşap hane, Istanbul’daki Bul-garların gönüllü yardımlarıyla kiliseye dönüştü-rülür. 9 Ekim 1849 yılında Slavca dilinde birayinle takdis edilen kilise ve iki sene sonra kar-şısına inşa edilen metoh binası Bulgarların kül-türel ve dini bilincinin uyanışının beşiği olurlar.Bulgarların, Osmanlı İmparatorluğu sınırları dâ-hilinde ilk defa Osmanlı Padişahın fermanı ileayrı bir dini cemaat olarak tanındığı 28 Şubat

1870 tarihli ferman ilk olarak burada okunur, kı-sa bir süre sonra ise başka bir fermanla Bulgareksarhiyası kurulur.

1898 yılında yanmış olan ahşap kilisenin ye-rine, bugün hala ayakta olan Demir kilise inşaedilir. Projenin mimarı Hovsep Aznavour’dur.İmalatçı ve inşaatçı firma ise Avusturya’da Viya-na şehrinde faaliyet gösteren Rudolf von Wag-ner’dir. Toplam 500 ton ağırlığında demir dökül-müş ve sonradan parçalar burada birleştirilmiş-tir. Bina zamanının 4.000.000 gümüş levasınamal olmuştur. Dökülmüş olan parçalar, Viya-na’dan Tuna ve Boğazlar yoluyla gemilerle geti-rilmiştir.

Kilise 08.Eylül.1898 günü Ekzarh Yosif tara-fından kutsanarak ibadete açılmıştır.

Zamanında, tüm dünyada sadece 2 adetolan demir kiliselerden diğeri zamanla yokolunca Sveti Stefan dünyadaki tek demir kiliseolarak varlığını sürdürmektedir. 3 kubbeli vehaç şeklinde olan kilise, diş süslemelerinin zen-ginliği ile de dikkatleri üzerine çeker. MihrabıHaliç’e dönüktür. Çan kulesi giriş kapısının üze-rinde ve 40 metre yüksekliktedir. Çan kulesinde-ki altı adet çanın hepsi Rusya’nın Yaroslavl şeh-

rinde dökülmüş olup, günümüzde iki tanesimükemmel bir şekilde kullanılabilmektedir. Mo-dern rönesans stilindeyapılmış olan ahşap iko-nostas bir mükemmellik ve zerafet örneğidir.Hayırseverler tarafından bağışlanmış olan kiliseeşyaları ve ikonaların tarihsel önemi büyüktür.

Günümüzde Demir Kilise Sveti Stefan Bul-gar dini inanışının en büyük sembollerinden bi-ri olmaya devam etmektedir.

Bulgar Eksarhane Binası-Bulgar Eksarhanebinası, Şişli semtinde, yeşil, bakımlı ve geniş birbahçenin içinde, günlük gürültüden ve meraklıgözlerden uzak, güzel ahşap bir bina olarakyükselir.1907 yılında, varlıklı Bulgarların yardı-mıyla Eksarhlık konutu olarak alınmış ve BulgarEksarhanesinin ihtiyaçları için kullanılmıştır. Gi-riş katındaki odalardan biri Eksarh Yosif.1’in ça-lışma odasıdır. Otantik görünümü korunmuşolup ziyarete açıktır. Bu odada, Sultan Abdüla-ziz’in 1870 yılında Bulgarları, İmparatorluğu-nun içinde ayrı bir millet olarak tanıdığı fermanda bulunmaktadır. Hemen yanında, kilise yöne-tim kurulunun mutad toplantılarını yaptığıtoplantı odası bulunur. Orta katta, oldukça ha-rap bir vaziyette, kabul salonu bulunur.

Sosyolog Baiba Bela Letonya’da kadınların er-kek bulmasının zorlaştığını belirtiyor.

Kadın ve erkek ölüm oranındaki dengesiz-lik yüzünden Letonya'da erkek nüfus oranı birhayli düşük. Letonya'da Sovyetler dönemindensonra kapitalizme erkeklere kıyasla daha iyiuyum sağlayan kadınlar daha iyi eğitimli ve or-talama ömürleri daha uzun. Ancak bu durumaynı zamanda Leton kadınların eş bulmasınınçok zor olması anlamına geliyor. Erkekler erkenyaşta ölüyorlar. Letonya'da erkeklerin doğumoranı kadınlardan daha yüksek. Ancak erkekle-rin ortalama ömrünün kadınlara kıyasla dahakısa olması, yetişkin kadın oranının erkeklerdenyüzde 8 daha fazla olmasına yol açıyor. Cinsiyetdengesizliği 30-40 yaşlarında ortaya çıkıyor.

Başkent Riga'daki Letonya Üniversitesi'nde cin-siyetler arasındaki dengesizlik açıkça görülü-yor. Sosyolog Baiba Bela, kız öğrenci sayısınınerkeklerden yüzde 50 fazla olduğunu söylüyor.Bu nedenle de, kadınların kendi eğitim seviye-lerinde erkekler bulmasının zorlaştığını belirti-yor. Kadınlar evlenme çağına geldiklerinde de,bu yaşlardaki erkeklerin daha erken ölmesi veintihar etme ihtimallerinin dört kat daha fazlaolduğunu vurguluyor. Bela, 'Cinsiyet dengesiz-liği ilk olarak 30 ila 40 yaş arasında ortaya çıkı-yor. Çünkü bu yaş grubundaki erkeklerin ölümihtimali kadınlara göre üç kat fazla.

Kadınlar 11 yıl daha fazla yaşıyor. 30 yaşınaltındakiler arasında kadınlardan 9 bin dahafazla erkek var. Ancak 30 ila 39 yaşları arasında

kadın sayısı erkeklerden 3 bin daha fazla. Kadın-ların ortalama yaşam süresi ise erkeklerden 11yıl daha fazla.

Nihat KAHRAMAN

Bulgaristan'da tek hafız yetiştirme merkezi, Ro-dop dağlarında 6 bin nüfuslu Maden şehrindebulunuyor. Çoğunluğunu Bulgarca konuşan Po-makların oluşturduğu belediyede 25 hafız adayıöğrenim görüyor. Ramazan ayı boyunca MerkezCamii'de öğlen namazı öncesi mukabele okunu-yor. Bu mukabelenin özelliği hafız ve hafız aday-ları tarafından ezbere okunması. Her gün bir cüzokunan cami içindeki ilk sırayı kurs kurucula-rından olan emekli Hafız Murat alıyor. Ardındanoğlu ve kurs müdürü Hafız Şevket Hacı takipediyor sırayı. Yetişkinlerin ardından mukabeleyeküçükler devam ederken, onları mushaftan camiimamı takip ediyor. Madan'da hiç bir zaman ha-fız yetiştirme olayının kesilmediğini aktaranŞevket Hacı, kendisinin komünizmin en zor dö-nemlerinde hafızlığını tamamladığını ve o za-manda dahi Kur'an'ın unutulmadığını söylüyor.

KURS 11 YILDAN BERİ FAALİYETTE-EyyübEl Ensari'nin (r.a) adını taşıyan kursa tüm Bulga-

ristan'dan öğrenciler geliyor. Baş Müftülüğe bağlıkurs, 1999 yılından beri faaliyette. Yatılı olarak ka-lan öğrenciler okul vaktinde normal derslerine gi-dip, öğleden sonra Kur'an'ı Kerim ezberliyor. Nor-mal olarak 3 yıl içinde bir hafız olunabileceğinedeğinen Hacı, 18 ayda hafız olan bir öğrencilerininde olduğunu belirtiyor. Şevket Hacı, "Bir zamanlarMadan hafızlarıyla ünlü bir yerleşim yeri imiş. Bubu geleneği devam ettirmek için bundan 11 yıl ön-ce bu kursu kurduk. Ülke çapında eskidenKur'an'ı Kerim ezberlenen yerler olmasına rağ-men bugün sadece burada hafız yetiştiriliyor. Ku-rulduğundan bu yana merkez camide her yıl ha-fızlar tarafından okunan mukabele yapılması gele-nek haline geldi." diyor. Şevket Hacı, 5 yıldan beriyılda bir defa hafızlık yarışması yapıldığını ve bu-rada herkesin seviyesi ölçüldüğünü kaydediyor.Babası hafız olan Hacı'nın kızı da atalarının izinitakip etmiş; şimdi ülkede hafızlık eğitimi görenbeş kızdan biri onun talebesi.

Ayrımcılık ve Trajedi

Nafiye YILMAZ‹ s t a n b u l ’ d a B u l g a r C e m a a t i - 2

E r k e k K › t l › ¤ › n › n Y a fl a n d › ¤ › Ü l k e

Rodoplar’da Haf›z l ›k Gelene¤i Sürdürülüyor

Hükümet ilk güven oylamasını 8 Ekim Cumagünü yaptı ve başarıyla çıktı. Önergeyi, hükü-metin sağlık sektöründe reform yapamadığınıileri süren muhalefetteki Bulgaristan SosyalistPartisi ve Hak ve Özgürlükler Hareketi sunmuş-tu. Oylama bir çekimserle 144'e karşı 70 oylagerçekleşti.

Millet Meclisi’nde Boyko Borisov hükümeti-ne yapılan güvensizlik oylamasının reddedilme-si dolayısıyla başbakan Ataka Partisi lideri Vo-len Siderov, Mavi Koalsiyon lideri Martin Dimit-rov ve İvan Kostov’la parlamento gruplarınahükümete gösterdikleri yapıcı destek için teşek-kür etti.

Başbakan şöyle dedi: ‘Hükümet, Bulgaristanyurttaşlarına yönelik şeffaf ve açık politikasınısürdürecek. Ülkemiz zorluklarla dolu birkaç ayyaşayacak, ancak ben krizden çıkabileceğimizeinanıyorum ve çabalarımız da buna yöneliktir.

Bulgaristan HükümetGüvenoyu Ald›

Genç çiftlerimizin hayatının enmutlu gününü kutluyor ve BultürkYönetimi olarak ömür boyu mutlu-

luklar diliyoruz.

BULTÜRK ÜYELER‹

Naz›m i le Renginar ÇAUfi ve Hasan i le Mehtap GÜLER Hayatlar›n› birlefltirdi ler

SALUT 2009 K IRCAAL I

- MUHASEBE İŞLEMLERİ- EMEKLILIK İŞLEMLERİ/kuruma teslim/

- VATANDASLIK ve D VIZA İŞLEMLERİ EKSPRES TERCUME ve LEGALIZE

Tel: +359361 / 5 45 97GSM: +359 878 81 61 73 / 878 18 61 73

e-mail: [email protected], Skype: salut 2009adres:Kircaali „Orfey” sinema, kat.1 ofis No 15

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

13BULTÜRKBulgaristan Türklerinin SesiEylül-Ekim 2010

İbn-i Sina (Ebu Ali el-Hüseyin ibn Abdullah ibn Hasanibn Ali İbn Sina) (Batı dillerinde Avicenna) (d. Ağustos980, Horasan - ö. 21 Haziran 1037, Hemedan), felsefe,matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik alanla-rında çalışmalar yapan bilgin. Ailesi Belh’ten gelerek Bu-hara’ya yerleşmişti. İbni Sinâ, babası Abdullah, maliyeyeait bir görevle Afşan’dayken orada doğdu. Olağanüstübir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim’i ezberledi. 18 yaşında çağının bütün ilimleriniöğrendi. 57 yaşındayken Hemedan’da öldüğü zaman150?den fazla eser bıraktı. Eserleri Latince’ye ve Alman-ca’ya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında Avrupa’yaışık vermiştir. Onu Latinler “Avicenna” adıyla anarlar veeski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler.İbni Sinâ, daha çocukluğunda, çevresini hayrete düşürenbir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir. Küçük yaşta çağı-nın bütün, ilimlerini öğrenmişti. Gündüz ve gece oku-makla vakit geçirir, mum ışığında saatlerce, çoğu zamansabahlara kadar çalışırdı. Pek az uyurdu. Buhara EmiriNuh İbni Mansur’u ağır bir hastalıktan kurtardı ve buyüzden de Samanoğulları sarayının kütüphanesinde ça-lışma iznini aldı. Bu sayede pek çok eseri elinin altındabulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi.Hükümdar öldüğü zaman o, henüz yirmi yaşındaydı veBuhârâ’dan ayrılarak Harzem’e gitti: EI-Bîrûni gibi bü-yük bir şöhret ve değerin, onun çalışkanlığına, bilgisinedeğer vermesi, kendisini yanına kabul etmesi, beraberçalışması, hakkında kıskançlığa yol açtı. Bu yüzden taki-bata bile uğradı. Harzem’de barınamayarak yeniden yol-lara düştü. Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan’akadar geldi ve orada kalmaya karar verdi. İbni Sînâ, ço-ğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarın-da eser yazmıştı. Farsça olan birkaçı dışında bunlarınhepsi Arapça’dır. Çünkü o devirde ilim eserlerini Arapdiliyle yazmak âdetti. Arapça’ya bu bakımdan değer ve-rilirdi. Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son dereceorijinal ve doğrudur. Bu yüzden doğu ve batı hekimliği-ne kelimenin tam anlamıyla, 600 yıl, hükmetmiştir. Eser-leri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna di-ye şöhrete ulaşan İbni Sinâ, yanlış olarak bir süre Avru-pa’da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır. Bununda sebebi, eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır…Bununla beraber, batılılar da kendisini Hâkim-i Tıb, yanihekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir.16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbni Sinâ, res-mî saray doktorluğu da yapmıştır. Matematik, astrono-mi, geometri alanlarında geniş araştırmaları vardır. İbniSînâ, tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaş-masında göze görünmeyen birtakım yaratıkların etkisiolduğunu, yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilin-meyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir.Mikroskobun henüz bilinmediği bir devirde böyle biryargıya varmak çok ilginçtir. Şifa adlı eseri bir felsefe an-siklopedisidir. Diğer eserlerine gelince bunlar arasındaen tanınmış olanlarından: el-Kanun fi’t-Tıb isimli kitabıtamamen bir tıp ansiklopedisidir. Necât ve İşârât adlı ki-tapları ve Aristo’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik Kitâ-bü’l-İnsâf’ı başta gelen eserlerindendir.İbni Sina kimyaalanında da çalıştı ve önemli keşiflerde bulundu. Bu hu-susta Berthelet, kimya ilminin bugünkü hale gelmesindeİbni Sina’nın büyük yardımı olduğunu söyler.Bu çalış-maları ve etkileriyle İbni Sina Doğu ve Batı kültürünü ge-liştiren büyük bilginlerden biri oldu. Bütün bunlardanbaşka İbni Sina çok güzel şiirler yazdı. Hatta Türkçe ola-rak yazmış olduğu şiirler de vardır. İbni Sina, 1037 tari-hinde Hemedan’da mide hastalığından öldü. İbn-i Si-na’nın asıl büyüklüğü doktorluğundadır. Şifâ adındaki18 ciltlik ansiklopedisi, ismine rağmen tıptan çok mate-matik, fizik, metafizik, teoloji, ekonomi, siyaset ve musi-ki konularını içine alır. Onun tıp şaheseri, kısaca Kanûndiye bilinen el-Kanûn Fi’t-Tıb adlı büyük kitabıdır. Eser,fizyoloji, hıfzıssıhha, tedavi ve farmakoloji bahislerineayrılmıştır. Konular dikkatle incelendiğinde İbn-i Si-na’nın bugünkü tıp için bile geçerli olan pek çok ileri gö-rüşleri bulunduğunu; mesela mikroskop olmadığı halde,hastalıkların ‘mikrop’ mefhumuna benzer yaratıklarcameydana getirildiğini sezebildiğini görürüz. İbn-i Si-na’nın Kanûn adlı eseri XII. yüzyılda Latince’ye çevrildive Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı. Roma’nınGalen’i de, Er Razi’de ilimde eriştikleri tahtlarından indi-rildiler ve çağın Fransa’sının en meşhur tıp fakülteleriolan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri’nin temel ki-tabı Kanûn oldu. Durum XVII. yüzyılın ortalarına kadarböyle devam etti ve İbn-i Sina, 700 yıl Avrupa’nın tıp ho-cası oldu. Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüp-hanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn-i Si-na’nın Kanûn’u yer almıştır. Bugün hala Paris Üniversi-tesi’nin tıp fakültesi öğrencileri St. Germain Bulvarı ya-nındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında ikikişinin duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar.Bu iki portre, İbn-i Sina ve er-Razi’ye aittir.

Devamı gelecek sayıda...

Avustralya Başbakanı Kevin Rudd, İngiltere’nin sömürge tarihindekiutanç verici bu bölümünde ülkesinin oynadığı rol nedeniyle af diledi.

“Beyaz ırkın devamı için sizlere ihtiyacımız var”... Bu sözler 1930-1967 yıllarında “Göçmen Çocuk Programı” kapsamında fakir aileler-den koparılarak İngiltere’den Avustralya’ya tek başlarına getirilen,yaşları 3-14 arasında değişen 7 bin çocuğa söylendi. Şimdi ise Avus-tralya hükümeti hala hayatta olup bugünün yaşlıları olan bu insan-lardan ve devlet gözetimindeki yetimhanelerde ve bakımevlerindekötü muamele görenlerden özür diledi. İngiliz hükümeti tarafındanyapılan açıklamada da, Başbakan Gordon Brown’un “Çocuk GöçmenProgramı” için özür dileyeceği bildirildi. “Unutulmuş Avustralyalı-lar” olarak adlandırılan ve bugün halen hayatta olanların hikayeleribirbirinden çok farklı değil. Fakir ailelerden gelen bu çocuklara öksüzoldukları söylendi ve akıbetleri ailelerinden gizlendi. Kardeşler birbi-rinden ayrı kurumlara yerleştirildi. Göç programı sayesinde bu ço-cukların İngiltere’ye sosyal anlamda yük olmaması ve göç alan ülkeiçin işçi sağlanması hedeflendi. “Unutulmuş Avustralyalılar'dan"olan John Hennessey, henüz 10 yaşındayken II.Dünya Savaşı’ndanyeni çıkan İngiltere’den Avustralya’daki bir Hristiyan yetimhaneyebol miktarda yiyecek bulunduğu ve çocukların okullara kangurular-la gittiği söylenerek gönderildi. Vaat edilenlerin aksine Hennesseyşiddete ve cinsel tacize maruz kaldı, gün doğumundan gün batımınakadar çalıştırıldı. Bugün 72 yaşındaki Hennessey, “Başka hiçbir ülkeçocuklarını dünyanın öbür tarafına gönderip terk etmemiştir” dedi.Rod Breydon’a ise, henüz 6 yaşındayken Melborn kentindeki erkek-ler yurdunda geçirdiği ilk gece Kurtuluş Ordusu’nda görevli bir su-bay tecavüz etti. Bu olayı yöneticilere rapor ettiğinde dayak yedi vezindana kapatıldı. Altını ıslatan çocuklar ceza olarak derileri kanaya-na kadar temizleniyordu, ayakları kaynamış su içine konuluyordu.

Türkçe bilmemeleri ve Tür-kiye’ye hiç gelmemelerinerağmen 1950’lerden beri ge-lenek haline getirdikleriTürk festivali Moenalılar ta-rafından her yaz kutlanıyor.323 yılldır süren bir efsane-yi Türk gelenek ve görenek-lerine göre yaşatmaları ef-saneyi başlatan yeniçeri as-

kerine olan saygılarını gösteriyor. “İl Turco” Efsanesi…Efsaneye göre bundan tam 323 yıl önce 2.Viyana Kuşatması

sonrası yaralı bir yeniçeri askerini ölmek üzereyken bulan Aus-burg düklüğünden (Moena’nın bağlı olduğu düklük) biri onu te-davi ettirir. Bir süre sonra burada yaşayan bir İtalyan kızla evle-nen yeniçeri, “Osmanlı Erkeği” görünümüyle ev yerine eşiyle birçadırda yaşamayı tercih eder. Zamanla kasabanın ağası haline ge-lir ve o sıralar Ausburg Dükalığı askerlerinin topladığı haksız ver-gilere karşı halkı ayaklandırır ve bölgede kahraman ilan edilir. Kılçadırda yaşayan, başındaki sarığı ve belindeki kılıcıyla gezen ye-niçeri Avrupalı’ya ayak uyduramaz. Ancak ismi meçhul Türk,Türk gelenek ve adetlerini yörenin insanlarına öylesine sevdirir ki323 yıldır bu “Türk Köyü”, gelenekleriyle varlığını sürdürmeyedevam eder. Moenalıların, “İl Turco” dedikleri yeniçeri askerininçocuğu yok ve mezar yeri de belli değil. İl Turco’nun ölümündensonra bile bu efsaneye olan derin saygılarını koruyarak gelenek-lerini sürdürmeleri ve bunu 323 yıldır yaşatmaları Moenalılarınne kadar vefalı olduğunu gösteriyor. Manzori Dağları’nın etekle-rindeki Karadeniz yaylasını andıran bir dağ köyü olan Moena’daher yaz “Moena Türk Festivali” düzenleniyor. Festival yeniçeribüstünün bulunduğu meydanda yapılıyor ve 2 gün sürüyor. Fes-tivalde belediye başkanı dahil herkes Türk gibi giyiniyor. Moena-lılar, kitaplardan ve televizyondan öğrendikleriyle kendi festivalkostümlerini yapıyor. Festivalde yeniçeri askeri gibi giyinen in-sanlar sokaklarda dolaşıyor. Moena köyünün en yaşlısı sultanolarak giyiniyor ve “İl Turco”yu temsil ediyor. Türk örf ve adetle-rini benimseyen Moenalılarda başlık parası da isteniyor. Köydendışarıya gelin giderken “Albastia” töreni düzenleniyor. Köyünbüyüklerinin sultan ve geri kalanın Türk olarak giyindiği törendegelinin dışarıya çıkması için sultanlarının izin vermesi gerekiyor.İzin toplantısı gelin köyden çıkarken yapılıyor. Bunu Moenalılartöre olarak kabul ediyor. Moenalılar “İl Turco” efsanesini hayatla-rının her kısmına dahil ediyor. Evlerinde bile Türk gelenekleriniyaşatan Moenanlılar babalarından ve dedelerinden gelen bu gele-neği gelecek nesilere inançla aktarmaya devam ediyor

İBNİ SİNA

İSMAİL ERDEMB e y a z I r k › n D e v a m › ‹ ç i n

Sivil toplum kuruluşları tepkili -Ancak sivil toplum örgütü ElectronicFrontier Foundation’den Kevin Bankston bu planların dehşet vericiolduğunu, böyle bir uygulamanın araştırma-geliştirmeyi frenleyece-ğini belirtiyor ve Facebook örneğini veriyor.Bankston, “Mark Zucker-berg, bu gözetleme mekanizmalarını kurmak ya da aksi takdirde pa-ra cezası ödemek zorunda kalacağını biliyor olsaydı, okul yurdunda-ki odasında Facebook'u geliştirebilir miydi? Hükümetin dinleme im-kanı o dönemde olsaydı Skype bu kadar başarı kaydedebilir miydi?“değerlendirmesinde bulunuyor. Uzmanlar dinlemelerin sadece ha-kim kararıyla yapılabileceğine dikkat çekiyor. Hükümetin planınıeleştirenler ise programlara yerleştirilecek bu tür arka kapıların sade-ce devlet değil, bilgisayar korsanları, suçlular ya da ajanlarca da kul-lanılabileceği uyarısında bulunuyor.

İstanbul içinhazırlanan 20milyar dolarlıkmüthiş projeyleHaliç Boğaz'akanalla bağla-nacak, yeni birboğaz oluşacakve Manhattan'abenzer bir adaortaya çıkacak.

İstanbul ikinci bir boğaz ve devasa bo-yutta yeni bir ada kazanacak. Haliç'ten ka-nallar açılarak Kağıthane ve Alibeyköy de-releri üzerinden Boğaz'ın kuzeyindeki Bü-yükdere'ye ulaşılacak. İstanbulda proje ola-

rak Başbakan Erdoğan'a sunulan plana gö-re, çalışmalarda başta Kağıthane ve Alibey-köy dereleri olmak üzere su yolları kullanı-lacak. Haliç'ten kanal açılmaya başlanarakKağıthane ve Alibeyköy dereleri takip edi-lecek. Kağıthane İlçesi ve Ayazağa ve Ke-merburgaz'ın hemen üzerinden yine su yol-ları takip edilerek Büyükdere'ye yani İstan-bul Boğazı'nın kuzeyine ulaşılacak. Kanalortalama 100 meter genişliğinde planlanı-yor. Haliç'in Boğaz'ın kuzeyinde kalan Bü-yükdere ile uzunluğu 20 kilometreyi bulanbir kanalla birleştirilmesiyle İstanbul yenibir doğal adaya daha kavuşmuş olacak.Ye-ni İstanbul adasında Beyoğlu, Beşiktaş, Şiş-li, Kağıthane, ve Sarıyer'in bir kısmı yer ala-

cak. Böylelikle tarihi yarımada olarak bili-nen Eminönü-Fatih bölgesinin yanı başındayeni bir de ada yer alacak. Yeni kanal İstan-bul'a çok önemli başka katkılar da sağlaya-cak. Bölgedeki araziler değerlenirken, özel-likle Alibeyköy ve Kağıthane'de yıllardırkaldırılmyan, çevreye zararlı fabrikalar daortadan kalkmış olacak. Su kanalının Bo-ğaz'dan sağlayacağı akış ile sirkülasyon ar-tacağı için Haliç temizlenmiş olacak, derele-rin kirliliği de ortadan kalkacak. Ön projeünlü mimar Sinan Genim tarafından hazır-landı. İki yıl içinde bitirilmesi planlananprojenin kamulaştırma bedelleriyle birlikte20 milyar dolarlık bir maliyete ulaşmasıbekleniyor.

ABD ‹nternette Kontro lü Artt ›rmak ‹st iyor

Bulgaristan Mart 2011'e kadar Schengen kriterlerini karşılayacak

İçişleri Bakanı Tsvetan Tsvetanov 3 Ekim Pa-zar günü yaptığı açıklamada, Bulgaristan'ın31 Mart 2011'e kadar Schengen bölgesine ka-tılım kriterlerini karşılayacağını söyledi. Tsve-tanov'un sözleri, Açık Toplum adlı STK'nınhazırladığı bir raporun eline geçmesi sonra-sında geldi. Belgede, Bulgaristan'ın AB'nin vi-zesiz bölgesine katılması için gereken tedbir-lerin uygulanmasının gidişatına övgüde bu-lunuluyor. Bakan, Bulgaristan ve Roman-ya'nın 2011 yılında Schengen'e birlikte katıl-maları gerektiğini öne sürdü.

Bulgarlar zorunlu din eğitimi için yürüdüler

Okullara zorunlu din eğitimi getirilmesi tale-biyle 24 Eylül Cuma günü Sofya'da düzenle-nen bir mitinge binlerce kişi katıldı. Dinadamları ve vatandaşların katılımıyla gerçek-leşen olaysız gösteride, kalabalık OrtodoksHıristiyanlığı, Roma Katolikliği veya İslam'ınzorunlu olarak öğretilmesini talep etti. Hükü-met konuyu kamuoyunda tartışmaya sunaca-ğını açıkladı. Din dersleri şu anda Bulgarokullarında seçmeli olarak veriliyor.

H a l i ç ’ e M e g a K a n a l , ‹ s t a n b u l ’ a D e v A d a

Türkiye'nin en büyük otoyol projesi için im-zalar atıldı. İstanbul-İzmir arası artık çokama çok yakın. Türkiye ulaşımda dev ham-lelere imza atıyor. 'Süper Proje' için imzalaratıldı. İstanbul-İzmir 3.5 saate inececek. Tür-kiye’nin en büyük otoyolu projesi olan ve İz-mit Körfez geçişiyle bağlantı yolları dahil ol-mak üzere yap-işlet-devretmodeliyle ihale edilen Geb-ze-Orhangazi-İzmir otoyo-luna ilişkin sözleşme imza-landı. Ulaştırma Bakanı Bi-nali Yıldırım, proje için "Tür-kiye Cumhuriyeti tarihindeYap-İşlet-Devret modeliylebir seferde yapılan en büyükprojedir'' ifadelerini kullan-dı. Dolaylı istihdam 50 binkişi-Törene, sözleşmeye imza atan Ulaştır-ma Bakanı Binali Yıldırım, Nurol, Özaltın,Makyol, Astaldı, Yüksel ve Gökçay firmala-rının temsilcileri katıldı. Proje için gelecek 20ayda 7 ayrı şantiye kurulacak ve 10 bin kişidoğrudan istihdam edilecek. Dolaylı istih-dam sayısı ise 50 bini bulacak.

En büyük proje-Projenin bir diğer özelli-ği ise Yap-İşlet-Devret modeliyle bir seferde

gerçekleştirilen en büyük proje olması. Pro-jenin yaklaşık maliyeti ise kamulaştırmalar-la birlikte 11 milyar TL. Proje kapsamındainşa edilecek olan İzmit Körfez Geçiş Köprü-sü ise toplam açıklığı nedeniyle dünyanınen büyük ikinci köprüsü olacak. Tüm huku-ki engellerin aşıldığı projede ilk temelin 2 ay

içinde atılması bekleni-yor. Yolun tamamınınise 7 yıl içinde bitirilme-si hedefleniyor. 22 Yıl 4ay işletme hakkı-Proje-nin yüklenicileri de oto-yolu yapım dahil 22 yıl4 ay işletme hakkına sa-hip olacaklar. Projedekiköprünün toplam uzu-nuluğu ise 3 bin metre

olacak. Ayaklar arasındaki uzunluk ise bin700 metre olarak öngörülüyor. Bugün yakla-şık 1 saat süren İzmit körfez geçişinin deköprünün yapımının ardından 6 dakikayainmesi öngörülüyor.

Bursa bir saat - Proje tamamlandıktansonra azami hız kurallarına uyulduğundaBursa'ya 1 saatte, İzmir'e 3-3.5, Eskişehir'e2.5 saatte ulaşılabilecek.

‹ z m i r - ‹ s t a n b u l 3 . 5 S a a t O l a c a k

‹ t a l y a ’ d a B i r T ü r k K ö y ü

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

14BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

Almanya-Köln: Rafet DALİngiltere: Gökçe YÜKSELENAmerika-New York: Terken HACALOĞLUBelçika-Antwerpen:Nevi BEYTULLAHİsviçre: Muharrem GÜDERİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923)Kazakistan-Türkistan: Erkan Bayra

BULGARİSTAN:Sofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIKj-Momçilgrad: Akif MEHMETKj-Ardino: Aziz ŞAKİRKj-Cebel: Erdal H. AHMETKj-Krumovgrad Mehmet ALEVPlovdiv: Fikret SEPETÇİBurgaz: Dr.Akif SULEYMANStara Zagora: Hamiyet DALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKPleven: Rafet RODOPLUŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİHaskovo: Güner SERBESSilistra: Tijen GÜLERVarna: Şakir ARSLANTAŞDobriç: Sebahattin AYYILDIZRuse : Mecbure Efraimova

TÜRKİYE:Ankara: Doc.Dr.Hasan KARASAR

Sedat Aşkın, Salih DOĞANİstanbul:Bayrampaşa: Dr. Bilican DERMANSultangazi: Seyhan ÖZGÜRGOP.Yeşilpınar: Suzan YAMAÇGOP.Merkez: Metin AKINGOP BHPaşa Mah. Dr.Nedim BİRİNCİZeytinburnu: Mustafa GÜLEREsenler: Ramazan KIŞLABaşakşehir: İsmail ERDEMAvcılar Ömer KAYAAnadolu Bölge: Mahmut ORALBursa: Rıdvan TÜMENOĞLU B-Yıldırım: Turhan YAMAÇB-Hürriyet: Üzeyir AKGÜNB-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKANİzmir:İ-Sarnıç: Durmuş İ-HATİPOĞLUİ-Görece: Mümin GÜNEYİ-Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLUİ-Bornova: Kenan ÖZGÜREdirne: Nadir ADLIKırklareli: Ali ÖZTÜRKTekirdağ: Ertaş ÇAKIR, S.ALTINAYBalıkesir-Bandırma: Güner BAŞARANEskişehir: Osmangazi Ünv. - Svgin GÖKEZonguldak: Dr.Mustafa KAHRAMAN

İmtiyaz SahibiRafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür Yrd.Mümin TOPÇU

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüRıdvan TÜMENOĞLU

Yayın DanıSmanları:Prof. Dr. Hayati DURMAZDiş Dr. İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Ahmet ÇOLAKProf. Dr. Emin ÇARIKÇI

E.Alb. Süheyl ÇOBANOĞLUYavuz GÖKALP YILDIZProf. Dr. Basri ERDEMY.Doc.Dr.Hasine ŞEN

Doç. Dr. Emine İNANIRMuh.Erdoğan YURDAKUL

Dr. Nazım ZAFERE. Kur. Alb. Nurettin RUACAN

Haber Sorumlusu: Hüseyin ALTINALANHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Zihni KARPATİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazes YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: Mümin YILMAZArt Direktör: Timur BOZKURTOĞULLARIİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Dr.Müjgan DENİZReklam Müdürü: Nihat KAHRAMAN

İrtibat Bürosu: Yıldırım mah. Şehit Bahtiyar Kamil Sok. No: 114/A

Bayrampaşa/İSTANBULTel: 0212 581 78 08- Fax: 0212 526 51 98

Teknik Hazırlık: Abdullah HacıfettahoğluBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.

Sofya 1913

1-) COCA COLANIN FORMÜLÜ!- Dünya-nın en çok kâr eden şirketlerinden CocaColanın formülünü ölesiye saklamasındandaha doğal birşey yoktur. Birçok kola mar-kasına rağmen hala dünyanın lideri konu-mundadır. İçindekileri herkes merak edi-yor ama sadece bilinenlerden kabarcıklı su,yüksek oranda fruktoz mısır şurubu, kafe-in ve kahverengi boya maddesinin olabile-ceği. KİM BİLİYOR? Sadece dünyada 2 ki-şi... Söylentilere göre 2 kişide formülün ya-rısını biliyor ve ancak birlikteyken gerçekformül ortaya çıkıyor. NASIL SIR OLARAK SAKLANABİLİ-YOR? Formülün orjinali ve kopyaları At-lantadaki SunTrust Bankasında tutuluyor.Bu sırrın iyi saklanması için şirket Sun-Trust Bankasına 48.3 milyon dolar bir payayırmış. Coca Cola şirketinin politikaları

arasında sırrı bilen 2 kişinin aynı uçaklardaseyahat etmesi yasak. Bütün bu sırra rağ-men kolanın içinde coca bitkisinden birkatkı olduğu biliniyor.

2-) KFCNİN 11 ŞİFALI OTU VE SOSU -KFCfirmasının menü sırları 1930lu yıllarındabenzin istasyonu işleten Harland Sander-sın müşterilerine sattığı tavuklardan geli-yor. Kentucky Corbinden çıkan bir başarıhikâyesi. 1936da savaş sırasında askere ka-tılmamasına rağmen başarılarından dolayıeyaletinden madalya bile almış. Bu alanda-ki başarılarını devam ettiren Sanders birrestoran zinciri kurmaya başlar ama asılşirketin en büyük kozlarından biri 11 şifalıot ve özel sosları olur. Kim biliyor? CocaCola firmasında olduğu gibi sadece 2 yö-netici bu sırrı biliyor. Nasıl sır olarak sakla-nabiliyor? KFCnin ana şirket binasında sırsaklanıyor. Görevimiz Tehlikeden Tom

Cruise gelse bu formülü alamayabilir çün-kü çok iyi bir şekilde korunuyor. Ana üss-teki güvenlik şefinin açıklamarına göre,sırrın korunduğu yerin tanımı şöyle: 2 met-re kalınlığında duvarları olan bir oda, her-yeri kameralarla dolu, 7/24 silahlı görevli-ler hazırda tutuluyor, 2 farklı anahtarı, 2farklı PİN şifresi Evet bunlar bir tavuk içinyapılıyor ama dünyanın en çok tavuk sa-tan firması olduğu düşünülünce garip kaç-mıyor.

3-) OLIVER CROMWELLİN KAFASININOLDUĞU YER -Oliver Cromwell 1600lüyıllarda İngilterede monarşik yapıyı tekbaşına sona erdiren önemli isimlerden biri.Cromwellin doğal nedenlerden dolayı ölü-münden sonra monarşik yapı tekrar kurul-muştur. Kral II. Charlesın emriyle mezarıkazılarak ölü olan Cromwellin tekrar öldü-rülmesi emri gelmiştir. Cesedini 12 saat ip-te asılı tutan Kral Charles Cromwellin başı-nı kestirtmişti. Daha sonra Cromwellin kel-lesi müze tarafından devralındı daha sonraise bir koleksiyoncuya satıldı. Kellenin sonsahibi 1957 yılında ölünce oğlu kelleyi sak-lamak istemedi ve gömmek için uygun biryer aradı. Başı gömmek için 3 yıl yer ara-yan aile sonunda bunu gerçekleştirebildi.Şuan ise 2 kişi kellenin yerini biliyor. Kimbiliyor? Cambridge Üniversitesinden 2profesör. Nasıl sır olarak saklanabiliyor?Mezarın üstünde bir işaret yok ama yakın-larında mezarın yönünü gösteren bir işaretvar. Bu sır sadece profesörlerden profesör-lere aktarılabiliyor.

D ü n y a n › n E n ‹ y i S a k l a n a n 3 S › r r ›

Henüz 5 yaşın-da olan bir kızçocuğu 3 mil-yonda bir görü-len bir hastalı-ğın pençesinedüştü.

Küçük kızgenetik bozukluk nedeniyle günde tam 14defa deri değiştiriyor. İngiltere'nin WestMidlands bölgesinde ailesiyle birlikte yaşa-yan 5 yaşındaki Annabelle Whitehouse ge-netik bozukluk sonucu oluşan ıchthyosishastalığına yakalandı. Minik kızın derisigünde tam 14 defa önce kırmızıya dönüşü-yor sonra da pul pul dökülmeye başlıyor.Hastalık karşısında çaresiz kalan aile, Anna-belle'nın vücudunda derin yaralar oluşma-

ması için onu neredeyse saat başı kremliyorve hasas bölgelerine bandaj uyguluyor. Do-ğumdan sonra kızının sağlık durumunda birterslik olduğunu fark eden anne Sonia Whi-tehouse, "Doktorlar teşhisi çabuk koydular.Kızımızın genetik bir bozukluk sonuculchthyosis hastalığına yakalandığını söyledi-ler. Ancak biz çaresiz kaldık, bu hastalığıntedavisinde nasıl bir yöntem uygulayacağı-mızı bilmiyoruz" dedi.

ICHTHYOSİS NEDİR? - Ichthyosis kalıcıolarak derinin kuru, kalın, pürtüklü balık de-risi görünümü hal aldığı bir haltalık. Ichthyo-sisin doğuştan veya sonradan gelişebilen enaz 20 çeşidi bulunmaktadır. Kalıtsal formlarıgenetik bozulma sonucu gelişir. Bozulmayauğramış genler bir jenerasyondan diğerinegeçebiliyor.

G ü n d e 1 4 D e f a D e r i D e ¤ i fl t i r i y o r

Ord. Prof. Dr. Cafer Özkul, tek kelime Fransızca bilmedenburslu okumaya gittiği Fransa'da azmiyle, bu ülkede birüniversiteye rektör olmayı başardı.

Malatya'nın bir köyünde doğan Ord. Prof. Dr. Cafer Öz-kul, tek kelime Fransızca bilmeden burslu okumaya gittiğiFransa'da azmiyle, bu ülkede bir üniversiteye rektör olmayı

başardı. Trakya Üniversitesi'nin 2010 - 2011 Akademik Yılı açılış töreninde ilk dersi ver-mek üzere Türkiye'ye gelen, Fransa Rouen Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Cafer Öz-kul, hayat hikâyesinin arasında gizli, azim ve çalışkanlıkla kazandığı başarının sırlarınıanlattı. Özkul, törende verdiği ilk derste, Malatya'ya bağlı bir köyde doğduğunu ilk ve or-ta öğrenimini birincilikle tamamlamasının ardından, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakülte-si'ne kayıt yaptırarak, üniversite yaşamına başladığını anlattı. Özkul, bir süre sonra tıpeğitimini yarıda bırakarak, yurt dışı yüksek öğrenim burs sınavını kazanarak, Fransa'ya

gittiğini belirtti. "Fransa'ya gittiğimde tek bir kelime Fransızca bilmiyordum" diyerek ce-saretinin yanında azmini de özetleyen Özkul, öğrencilere seslenerek, "Azmin ve kararlılı-ğın elinden hiç bir şey kurtulmaz. Malatya'nın bir köyünden kalkıp dilini bilmediğim birülkeye gitmem inatçılığımın da bir göstergesi" dedi. Elektrik Yüksek Mühendisliği eğiti-mi alacağı için Eti Bank bursuyla Fransa'ya gittiğini anlatan Ord. Prof. Dr. Özkul, kendi-sinin lazer optik alanına kaydığı için bursunun kesildiğini buna rağmen, azmini hiçbir za-man yitirmediğini bildirdi. Özkul, Fransa'da dil eğitimini tamamlamasının ardından, ön-ce Elektrik Yüksek Mühendisi olduğunu, daha sonra 1987 yılında Fizik Bilimleri Optikalanında doktorasını tamamladığını anlatarak, sırasıyla bölüm başkanlıkları, araştırmamerkezleri kurucu başkanlıkları ve rektör yardımcılıkları görevlerinin ardından, 2007 yı-lında Rouen Üniversitesi'ne rektör olduğunu ifade etti. 135 uluslararası dergide bildirile-ri yayımlanan Rouen Üniversitesi Ord. Prof. Dr. Cafer Özkul, 10 uluslararası dergide dehakemlik yapmaya devam ediyor.

F r a n s a ’ y a B u r s l u O k u m a y a G i t t i R e k t ö r O l d u T ü r k i y e ’ y e G e l d i

Cisco Türkiye Genel Müdürü Ümit Cinali,AcademyTech Genel Müdürü Özcan Yıldız veCisco Learning Partner Kanal Müdürü HelenaPolakova AcademyTech, 11 yıllık yoğun çalış-manın karşılığı olan bu başarıyı, düzenlediğibasın toplantısının ardından bilgi teknolojisisektörünün önde gelen firmalarının temsilcile-ri ile birlikte Kuruçeşme Sortie’de gerçekleşenpartide kutladı. Dünyanın en önemli ağ tekno-lojileri eğitim programı olan Cisco Learning,dünya genelinde özel eğitim kurumları tarafın-dan ağ teknolojisi konusunda uzmanlaşmak is-teyen kişilere uygulanıyor. Bu eğitim şirketleriCisco tarafından sağlanan içerik ve deneyimedayanarak en yeni teknolojiler hakkında eği-tim düzenliyor ve BT uzmanlarını da profesyo-nel sertifikalara hazırlıyor. Cisco eğitimleri üçfarklı kategorideki eğitim kurumu tarafından

veriliyor. Learning Partner Associate (LPA),Cisco eğitimleri konusunda en temel eğitimleriveren kuruluşlar. Cisco Learning Partner (CLP)seviyesindeki firmalar ise daha uzmanlık iste-yen eğitimleri vermeye yetkin. CLSP’ler isesertifikalı kadro ve müfredat konusunda enyüksek gereklilikleri karşılayacak ve kendi ser-tifikalı eğitmenleri ile kendi eğitimlerini yara-tacak, düzenleyecek ve sunacak kapasitede.

U ç a n A r a b a T r a n s i t i o n

BULTÜRKTEMSİLCİLERİ

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

15BULTÜRKBulgaristan Türklerinin SesiEylül-Ekim 2010

Aç insan kolay kandırılır.Acele ise, şeytan karışır. Adalet ancak hakikatten, saadet ancak ada-letten doğabilir.Adalet hissi insanlarda doğuştan mevcuttur.Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur vegeri kalan her şey onun etrafında döner.Adalet olmadan düzen olmazAdalet olunca yiğitliğe lüzum kalmaz.Adalet önce devletten gelir.Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği ye-re er geç varır.Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamaktır.Ağlamayan çocuğa meme vermezler. Akilli Don Kisot uygun rüzgârı bekler.Akilli olup dünyanın kahrını çekmektense,deli ol dünya senin kahrını çeksin. Alkış isteyen ıslığa da katlanır. Allah, hak ve adaletle idare edenleri sever.Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtar-maktırAsılan hırsız değil, yakalanandır.Aslanlar kendi tarihlerini yazmadıkları süre-ce, avcı hikayelerine inanmak zorundayız. Aşağıda olan düşmekten korkmaz....Ask bakışlarla başlasaydı, öküz çoktan treneaşık olurdu. Ask, gülü dikenle avuçlamak demektir. Ateş düştüğü yeri yakar.Aşk bir pencere gibidir. Fazla açarsan havanıalırsın...Aşk sözle baslar, dudak ile beslenir, dokuzay sonra baba diye seslenir...Aşkımızın suya düşeceğini bilseydim, balıkolurdumAyağını yorganına göre uzat, yoksa üşütür-sünAşkımızı lekeleme, çamaşır suları çok pahalıAdam aklını kurcalamış, bozulmuş.Atalarımız zamanında Orta Asya'dan çıkıpda ters yöne gitselerdi, simdi Japon olur-duk...Bir şey her şey için, he şey bir şey için vardır.Başkalarına imrenme, çok kimseler var ki se-nin hayatına imreniyorlar.Bir işe başlamak, bitirmenin yarısıdır. Bir devletin yıkılışıyla birlikte yasaları da ço-ğalırDünya batıyor yüzmeyi öğreninSekiz dil bilen adamı öldürdü, toplu katliamsuçundan yargılandı.Zengin insan geleceği, fakir insan ise bugü-nü düşünür.Tanrım! Kendim için bir şey istemiyorum.Yalnızca anneme paralı ve güzel bir gelin na-sip et!Oturarak başarıya ulasan tek varlık tavuk-tur...İnsanlar Ay’a benzer... Kimseye gösterme-dikleri karanlık bir yüzleri muhakkak var-dır...

Amerikan Ordusu’nda görevli üst düzey Gene-ral Tommy Franks’ın, Saddam Hüseyin rejimineyönelik saldırıdan 11 ay önce çok gizli bir görüş-me için İngiltere’ye gittiği belirtildi. Ülkenin Ox-fordshire bölgesindeki Brize Norton KraliyetHava Üssü’nde Nisan 2000’de yapılan ve TonyBlair hükümetinin Savunma Bakanı Geoff Ho-on’un evsahipliğini yaptığı gizli görüşmede,Iraklı diktatörün belirtilen tarihten daha öncedevrilmesi ve Iran’ın bölgesel sorunlarının elealındığı kaydedildi.

MISIR, SUUDİ ARABİSTAN VE KUVEYTÜÇGENİ-Amerikalı General Fransk’ın, Mısır,Suudi Arabistan ve Kuveyt üçgeninde benzergörüşmeler yaptığı öne sürüldü.Gizliliği kaldırı-lan Pentagon belgelerinde, İngiliz Savunma Ba-kanı Hoon’un, ABD’nin Irak’la ilgili planı hak-kında bilgi edinmek istediği bilgisi yer alıyor.

Belgelerde ayrıca, Bakan Hoon’un tam anlamıy-la ne dediği sansürlenmiş olsada, belgelerin giz-liliği kaldırılan bölümleri,General Franks’ın, İn-giltere Genelkurmay Başkanı’nın yanı sıra Ami-ral Sir Michale Boyce ve üst füzey savunma ba-kanlığı yetkilileriyle de görüştüğü açıkça ifadeediliyor.

BAKAN HOON, GÖRÜŞMEYİ KOMİS-YONDAN SAKLAMIŞ-Irak savaşına gitme ka-rarının nasıl alındığı ve savaş sonrasında ülke-nin izlediği politikaları soruşturan ‘Chilcot’ Ko-misyonu tarafından ifadesi alınan Savunma Ba-kanı Hoon’un, Amerikalı yetkililerle yapılan bugörüşmeyi sır gibi sakladı kaydedildi.

“AFGANİSTAN KONUŞULDU”-Bakan Ho-on, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “ Görüş-menin öncelikle amacının Afganistan olduğun-dan eminim“dedi

Anlamlı Sözler İngiltere ile ABD, Irak İşgali Öncesi Gizli Görüşme yapılmış

Amerikalı Uluslararası Hukuk Profesörü Ric-hard Falk, eskiden dünyada İsrail ve ABD’ninküçük ortağı olarak görülen Türkiye’nin şimdibağımsız bir küresel güç olarak algılandığınısöyledi.

Amerikalı Uluslararası Hukuk Profesörü,Princeton Üniversitesi öğretim üyesi, RichardFalk, eskiden Amerika ve İsrail’in küçük ortağıolan Türkiye’nin elde ettiği ekonomik güç vedoğru dış politika ataklarıyla bağımsız bir dün-ya gücü olduğunu söyledi. İstanbul Bilgi Üni-versitesi’nin ev sahipliğini yaptığı “Düşünce Öz-gürlüğü için 7. İstanbul Buluşması”na bu seneNoam Chomsky ve Richard Falk gibi uluslarasıdüşün, muhalif siyaset ve hukuk dünyasındanönde gelen isimler konuk oldu. Panelde düşün-ce özgürlüğü ve oluşan dünya düzeninde de-mokrasi ve haklar konularında konuşan pane-listlerden uluslararası hukuk profesörü Prince-ton Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. RichardFalk, yakından takip ettiği Türkiye’nin geldiğison durumla ilgili ilginç açıklamalarda bulundu.

DEMOKRASİ GÜÇLENİYOR-Türkiye’ye ilkgelişiyle bugün arasında büyük farklar olduğunuvurgulayan Falk, “Türkiye eskiden Amerika veİsrail’in küçük ortağı olarak görünen bir ülkeydi.Şimdi ise, tamamen bağımsız, dünya genelindegüçlü bir aktör olarak görülüyor. Ben de bu görü-şe katılıyorum. Dışişleri Bakanınız Ahmet Davu-toğlu, uluslararası camiada, en aktif ve akıllı çalı-şan politikacılardan biri. Türkiye şu an özellikle

dış politikasında yumuşak bir diplomasi izliyorve komşularla ilişkilerini iyi yönde geliştiriyor.Bunu yaparken iç işlerinde de ilerliyor ve insanhakları ve demokrasi konusunda da kendini ge-liştirerek, bu konuda demokratik esaslara dahaderinden bağlı bir ülke haline geliyor.”

DÜNYANIN YENİ GÖÇ MERKEZİ OLABİ-LİRSİNİZ-Türkiye’nin ekonomi alanında da bü-yük bir değişim ve ilerleme yaşadığını kayde-den Prof. Falk şöyle devam etti: “Büyüme ra-kamlarınız herkes tarafından alkışlanıyor. Bu si-zi hem içeride, hem dışarıda güçlü bir konumagetiriyor. Yaratıcı dış politika ve güçlenen ilerle-yen ekonomi ile Türkiye güçleniyor. Bu olanak-lar yurtdışından da ilgi görüyor ve Bill Clin-ton’ın da bahsettiği gibi, Türkiye dünyanın göçmerkezi olma yolunda ilerliyor. Burada tek bi-linmez nokta ise, zaten bünyesinde farklı etnikkökenlerden insanlar bulunduran Türkiye’ninbu yeni göçleri ülkesinde nasıl barındıracağı veonlarla birlikte bir yaşamı nasıl kurgulayacağıolacaktır.”

T ü r k i y e B a ğ ı m s ı z B i r K ü r e s e l G ü ç

Üyemiz Beycan GÖNLÜŞEN’in

Babası ve KayınpederiBir hafta arayla

Allahın rahmetine kavuşmuşlardır.

Merhumlara Allah’tan rahmet kederli ailelerine ve

Bulgaristan Türklerine başsağlığı diliyoruz.

Prof. Dr. Hayati DURMAZBULTÜRK

BAŞSAĞLIĞI

Rusya Sivil Meclisi Üyesi Maksim Şevçenko, Kuzey Kafkasya'da direniş-çilerin yok edilmesine endeksli özel operasyonlara rağmen direnişçilerintutunduğu sosyal temelin devamlı büyüdüğü uyarısı yaptı.

Ajans Kafkas'ın haberine göre Rusya Sivil Meclisi Üyesi Maksim Şev-çenko, Kuzey Kafkasya'da direnişçilerin yok edilmesine endeksli özeloperasyonlara rağmen direnişçilerin tutunduğu sosyal temelin devamlıbüyüdüğü uyarısı yaptı. Rusya Sivil Meclisi bünyesinde Kafkasya'dakisivil toplum örgütleriyle diyaloğun gelişmesi konusunda çalışmalar yü-rüten grubun toplantısında Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerindeki farklıdini akımların temsilcileri ile terörle mücadele memorandumu imzalan-

ması fikri tartışıldı. Çalışma grubunun başkanı Maksim Şevçenkov, bukonuda bir belge hazırlamaya çalıştıklarını belirterek "Belgede milletlerarası anlaşmazlıkları tahrik eden kişiler ciddi şekilde eleştiriliyor. Belge-de güce dayalı eylemlere karşı çıkılıyor ve tüm anlaşmazlıkların sadecehalk diplomasisiyle çözülmesi öneriliyor" dedi. Şevçenkov, 20 yıldır kim-senin yanıt veremediği Kuzey Kafkasya'daki durum karşısında deklaras-yonların işe yaramadığını belirtip artık somut çalışmalar gerektiğinin al-tını çizdi. Bölgedeki problemin çözümü için durumun insani, siyasi, eko-nomik, sosyal ve güvenlik boyutlarıyla birlikte ele alınmasının şart oldu-ğunu belirten Şevçenko "Terörizmi yenmek sadece ortak güçle olur" dedi.

K a f k a s y a ’ d a ‘ H a l k D i r e n i ş i ’ B ü y ü y o r

10.10.2010 tarihindeKırcaali’nin Ardinobölgesinde domuzavı esnasında mey-dana gelen olaydabölgede sevilen veiyi tanınan 40 yıllıkavcı Veli PALOV,Dimo DOBREVİNsilahından çıkanmermilerle hayatınıkaybetmiştir. Kır-

caali Emniyetinden olay yerine gelen olayyeri inceleme ekibinin yaptığı açıklama ola-yın bir kaza olduğu yönündedir. Ancak atı-şın 20 metre mesafeden ve iki el yapılmasıolayın kasıtlı olabileceği şüphesini doğrula-maktadır.

Tecrübeli avcıların ifade ettiğine göre sözkonusu olayda avcılık kurallarının ihlal edil-diği görülmektedir. Avcılığın birinci kuralıkesinlikle av net görülmeden ve emin olma-dan ateş edilmez. Bu olayda ise iki kez ateşedilmiş ve talihsiz avcı Veli PALOV hayatınıkaybetmiştir. Hedef görülmeden iki kez na-sıl ateş edilebiliyoruz.

Olayın kaza olduğuna dair aceleyle yapıl-mış olan beyanatların avcılık kuralları ışığın-da kabul edilmesi mümkün değildir. Bu ne-denle Veli PALOV’un ölümü ile ilgili sır per-desinin aralanması için Kırcaali Savcılığınınçok yönlü bir araştırma yapması gerekir. Araş-tırmaları da eksiksiz ve titizlikle yapması vegerçeği ortaya çıkarması şarttır. Aksi takdirdeolaydaki şüphe perdesi kalkmayacaktır. Biz-lerde bu olayın takipçisi olacağız.

Bulgaristan’da Şüphel i b ir Ölüm?

Kaza Mı , Cinayet Mi?Türkiye’den Her GünBursa–İzmit–İstanbul–KırcaaliBursa Otogarı –18.00İstanbul Otogarı –22.30Kırcaali Otogarı –06.30

Türkiye’den Her GünİZMİT-Gebze-İstanbul-Haskova-Plovdiv-SOFYAHareket Yeri Hareket Saatiİzmit 19:45Gebze 20:30İstanbul 22:00

İrtibat: Gebze Otogarı–0262–642-41-00 / İzmit Otogarı–0262-311-61-75 / İstanbul Otogarı-0212-658-02-78Kırcaali Otogarı +359–0361-6-46-99 / 6-67-25 / Haskovo Otogar-+359–038–62-48-48Detaylı Bilgi: Web: www.varan.com.tr - www.union-ivkoni.com

ERTAŞ ÇAKIR (Fizyoterapist)Rehabilitasyon Uzmanı

Tel: +90 554 439 18 15

•Ortopedik Hastalıklarda • Felç Tedavisi• Bel ve Boyun Fıtığı • Genel masaj ve Spor Masajı• Spor Sakatlıklarında • Bebek Masajı• Kırık Sonrası • Fiziksel Engelli Rehabilitasyonu• Eklem Hareketleri İçin • Protez ve Protez Sonrası

TUNA AMBALAJKırtasiye Malzemeleri Dış Ticaret Ltd. Şti.

Bayram Ali Çeşmeci

Adres: Mahmutbey-İSTOÇ 43 ADA No: 42-44 Tel: 0212 659 36 56Bağcılar/ İSTANBUL Fax: 0212 659 36 47web: [email protected] E-posta: [email protected]

VARAN VE IVKONI - 0212-444 8 999Bulgaristan’dan Her GünKırcaali-İstanbul–İzmit-BursaBursa Otogarı –18.00İstanbul Otogarı –22.30Kırcaali Otogarı –06.30

Bulgaristan’dan Her gün SOFYA-Plovdiv-Haskova–İstanbul-Gebze - İZMİTHareket Yeri Hareket SaatiSofya 22:00Plovdiv 23:30Haskova 01:00

H

E

R

G

Ü

N

B

U

L

G

A

R

İ

S

T

A

N

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 50.Sayı

16BULTÜRK Bulgaristan Türklerinin Sesi Eylül-Ekim 2010

Sofya 1913

Türk Dünyas› ‹stanbul’da Bulufltu

Alt› Devlet Tek MilletizTürkçe Konuşan Ülkeler Konseyi artık res-men kuruldu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün '6devlet tek milletiz' diye özetlediği zirveninardından liderler birlikte kameraların karşı-sına geçti.

İŞBİRLİĞİ GELİŞECEK-Türkçe Konu-şan Ülkeler Konseyi, İstanbul'da düzenle-nen hükümet ve devlet başkanları zirvesiy-le kuruldu. Cumhurbaşkanı Gül, yaptığı

açıklamada, 'Genel Sekreter olarak Büyü-kelçi Halil Akıncı'yı atadık. Türk İşbirliğiKonseyi, Devlet Başkanları Konseyi, Dışiş-leri Bakanları Konseyi, Aksakallar Konseyi,Kıdemli Memurlar Komitesi ve Daimi Sek-retarya'dan müteşekkil olacaktır' dedi. Gül,alınan kararları ise şöyle açıkladı: 'Ülkeleri-miz arasında işbirliğinin artması için Türkİş Konseyi'nin kurulmasını, Türk kültürüve mirasının korunması için bir vakıf kurul-

masını, Astana'nın TÜRKSOY tarafından2012'de Türk Kültür Başkenti olarak ilanedilmesini, Türk Akademisi bünyesinde birmüze ve kütüphane kurulmasını, 'Üniversi-telerarası Birlik' adı altında bir yapılanma-ya gidilerek, bu alandaki işbirliğinin ilerle-tilmesini ve 3 Ekim'in Türk Dili KonuşanÜlkeler İşbirliği Günü olarak kutlanmasınıkararlaştırdık.'

Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt,Türk İmparatorluğu'nun Timuroğulları tarafından yapı-

lan “TAÇ MAHAL”Taç Mahal, Hindistan Türk İmparatorluğu'nun Timuro-

ğulları hanedanının 5. hükümdarı Şah Cihan -Şah-ı Cihan(Dünyanın şahı-1593-1666)- tarafından, o zamanki impara-torluğun başkenti olan Hindistan'in Agra şehrinde, Jumna(Yamuna) Nehri'nin kıyısında yaptırılmıştır. (Babür Şah'ınkurduğu Hint-Türk İmparatorluğu, Hindistan'da 332 yıl(1526-1858) egemen oldu.) Dünyada aşk için dikilmiş en bü-yük ve en güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe, Şah Ci-han'ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Arcümend Banu'nun,(Mümtaz Banu Begüm) doğum sırasında ölümü üzerine,onun hatırasına yaptırılmıştır. Yapının mimarları; Mimar Si-nan'ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmailEfendi ile yapıdaki yazıları yazan Hattat Serdar Efendi, ese-rin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul'dan davetedilmişlerdi. 1630'da inşasına başlanan eser, 22 yil sonra1652'de tamamlanmıştır. Taç Mahal'in yapımında parlak, in-ce mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmıştır. Aynımermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan

kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmıştır. Kubbeüzerinde altınlı bir âlem vardır. Türbenin beyaz mermerden4 minaresi vardır. Anıtın dört yanına Hattat İsmail Efenditarafından Yasin suresinin tamamı yazılmıştır. İnşaatta çoksayıda ustanın da yanı sıra, günde 20 bin işçinin çalışmasıy-la türbe 1643'te, çevresindeki avlu ve yapılar 1649'da bitiril-di. Tac Mahal, 22 yılda 1653'te bütünüyle tamamlandı.

Agra ilinin dışında Yamuna Irmağı'nın kıyısında,305x580 metre ölçülerinde dikdörtgen avluda yer alan TacMahal, dört cephesinin ortalarında 33 metre yüksekliğinde-ki taç kapılarıyla 75 metre yüksekliğindeki anıt kubbeyi çev-reliyor. İç mekânı örten 30 metre yüksekliğindeki alt kub-beyle üst kubbe arasında türbe mekanı kadar ölü hacim var.Mümtaz Mahal ve Şah Cihan’ın sandukaları üst katta, kub-benin altındadır. Sandukaların bulunduğu yerdeki kubbedeinsan ağzından çıkan her ses 7 kez yankılanacak şekilde birakustiğe sahiptir. Şah'ın ve eşinin asıl lahitleri ise, en alt kat-ta bulunmaktadır. Taç Mahal'in yüz binlerce akik, sedef vefiruze gömülü olan duvarlarında ayrıca 42 zümrüt, 142 ya-kut, 625 pırlanta ve 50 adet çok iri inci vardır.

İbrahim SOYTÜRK

D ü n y a ’ d a G e z i l e c e k G ö r ü l e c e k Y e r l e r - T a ç M a h a l

BULTÜRK’ten Sultangazi Belediye Baflkan›na Teflekkür