16
Yıl: 8 Sayı: 58 Mart - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913 Sofya Hocalı Katliamı 20. yüzyılda insanlığa karşı vahşice yapılmış en büyük soykırımdır Tarih 26 Şubat 1992’de. Azerbaycan’in Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı kentinde Resmi rakamlara göre 613 Azerbaycan, gayri resmi 1 300 vatandaşı, Ruslar ve Ermeniler kadın, yaşlı ve çocuk, ayırt edilmeden canice katletiler. Azerbaycanın Hocalı Kasabası’nda Rusların des- teği ile silahlı gruplar tarafından katledilmesinin yıl - dönümünde İstanbul Taksim Meydanı’nda top- lanan yüzbinlerce kişi tarafından protesto edildi. Etkinliğe T.C.İçişleri Bakanı İdris Naim Şa- hin, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Tür - kiye ve Azerbaycanlı Milletvekilleri ve Türk Dünyasına gönül vermiş STK’lar da katıldı. 20 yıl önce Dağlık Karabağ’ın Hocalı Kasabası’nda yaşanan bu insanlık dramı, yalnızca Türk Dünyası’nın ve Azerbaycan’ın en kederli gün- lerinden biri değil, aynı zamanda insanlık tarihinin de en acımasız sayfalarından biridir. Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı kentinde ma- sum sivillere yapılan bu soykırım yakın tarihin en korkunç, en vahşice, en acımasız olayıdır... Kayıpplar ise organ ticare - tinde kullanıldıkları iddia ediliyor... Şehit bedenler üzerinde yapılan incelemelerde masum insanların Ermenilerce özel bir acımasızlıkla, gözleri oyularak, kafataslarının derileri yüzülerek, hamile kadınların karınları yırtılarak, kulakları, bu- runları, vücutlarının çeşitli uzuvları kesilerek ve diri diri toprağa gömülerek öldürüldüğü tespit edilmiştir. Türk Dünyasının her bölgesinden STK’lar Bu insanlık suçunun failleri yar - gılanmalı ve cezalandırılmalılardır. Ahde Vefa, Azerbaycan Diyalog ve Kardeşlik Der - neği, Kırım, Doğu Türkistan, Afganistan, İrak Türk- leri ve BULTÜRK’ün de aralarında bulunduğu çeşitli Türk Dünyasının her bölgesinden STK’lar Galatasa- ray Meydanı’ndan Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşte İstiklal Marşı ve Azerbaycan Marşı okundu. Karabağ bizimdir, bizim ola- cak, Bir millet iki devlet, Ermeni yalanına ses- siz kalma, Tek Millet iki devlet, Hocalı’ya ada- let, Hocalıyı alacağız şeklinde sloganlar attı. Devamı 8’de Avustralya’da İslam Müzesi kuruluyor İslamiyetin, güzellik tarafını, sanat tarafını eğitici bir şekilde sunulacak Avustralya’nın Melbourne şehrinde 8 milyon dolara malola- cak İslam Müzesi’nin temeli atıldı İslam Müzesi’nin temel atma törenine, İslam İşbirliği Teş - kilatı Genel Sekre - teri Ekmeleddin İh- sanoğlu, Viktorya Başbakanı Ted Bail- lieu, Federal Bakan Simon Crean, Vik - torya Çok kültürlülük Bakanı Nicholas Kot- siras, Türkiye Cumhuriyeti Melbourne Baş- konsolosu Serdar Cengiz, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve davetliler katıldı. İhsanoğlu, tarihi bir gün olduğunu ve böyle bir müessesenin kurulmasının bu- rada yaşayan Müslüman toplumu için ne kadar önemliyse, diğer Avustralya toplumu için de aynı önemi arz ettiğini belirtti. İhsa - noğlu, bunun, İslami - yetin, güzellik tarafını, sanat tarafını eğitici bir şekilde sunacağını ve Avustralya’yı oluşturan milletler arasında bir anlayış köprüsü vazifesi üstleneceğini ayrıca İs- lamiyet üzerinde oluşan basma kalıp düşünceleri de yıkacağını aktardı. İhsanoğlu ayrıca, teşkilatın kuruluşundan bu yana 42 yıldır Avustralya’ya genel sekreterlik düzeyinde yapılan ilk ziyaret olduğunu, bu vesile ile bakanlar ve başbakan ile görüşmelerinin çok faydalı geçtiğini ve gündemdeki Suriye ve Filistin konularında görüş alışverişi ya- parak bir işbirliği anlaşmasının imzalandı- ğını ve bu işbirliğinin artarak devam edece- ğini dile getirdi. Devamı 11’de ATATÜRK Havalimanı’nda Taksiciler Kooperatif’inde çalışan taksi şoförü Adnan Du- rul, Moldovalı Müşterisi Marianna Amilpijak’ın takside unuttuğu ve içinde yaklaşık 10 bin do- ların bulunduğu çantayı sahibine teslim etti. Moldova’dan İstanbul’a bir arkadaşıyla gelen 39 yaşındaki Marianna Amilpijak, dün, Laleli’ye gitmek için Atatürk Havalimanı’ndan taksiye bindi. Laleli’ye gelen Marianna ve arkadaşı araç- tan indikten sonra çantasını takside unuttu- ğunu fark etti. Atatürk Havalimanı Taksi- ciler Kooperatif’ini arayan Marianna çantasını takside unuttuğunu söyledi. Bunun üzerine Atatürk Havalimanı’na geri gelen Mariana’ya parası tak- sici Murat Durul tarafından kendisine teslim edildi. ÇANTAYI GERİ GETİRDİM Laleli’ye müşteriyi bıraktıktan sonra koopera- tiften gelen telefon sonrası araçtaki çantayı fark etti - ğini belirten taksi şoförü Adnan Durul, “Çantayı al - dım ve buraya getirdim. Telefonda bana çantanın içinde para olduğunu söylediler ve buraya getirdim. Allah bize haram para yemeyi nasip etmesin” dedi. Allah bize haram para yemeyi nasip etmesin İstanbul’da Takside Unutulan 10 Bin Doları Sahibine Teslim Edildi BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Bulgaristan Türk Toplumuna Karşı Sorumluyuz Değerli Gençler,, En büyük fatih kendisini fethedendir. Her can- lıda olduğu gibi beyin çok önemlidir, fakat özellikle insan beyni muhteşem bir şekilde yaratılmıştır. Her insan bir işi başarmak istediğinde bir problemle karşılaştığında beynin “Çö- züm yolları istiyorum!” diye talimat verirsin. O da insanın kendini yetiştirdiği ka- dar hatta çok çok üstünde, akla hayale gel- medik teklifler sunar, siz bile şaşırırsınız… Devamı 2’de TİKA’dan Üsküp’teki Türkoloji bölümüne destek T.C.Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz, Şumnu’da TürkiyeBüyükelçisi İsmail Aramaz Şumnu Belediye Başkanı Krasi - mir Kostov’un özel da - veti üzerine Şumnu’yu ziyaret etti. Büyü- kelçi İsmail Aramaz’a Türkiye’nin Burgaz Baş - konsolosu Cem Ulusoy ve elçilik ikinci sekreteri Süheybi Ünal eşlik ettiler. Belediye Başkanı Krasimir Kostov misafirlerle bir süre görüştükten sonra ortaklaşa basın toplantısı düzenlediler. Basın toplantısında, Büyükelçi İsmail Aramaz’ın yaptığı açıklamalarda Şumnu bölgesine yatırım yapıl - ması gerektiğini, çünkü bölgenin yatırıma çok ihtiyaç duyduğu ve yatırım için çok müsait olduğunu belirtti. İsmail Aramaz ayrıca, şu anda dünyanın sıkıntısını çek - tiği ekonomik krizin haliyle Bulgaristan’ı da etkilediğini, fakat buna rağmen ülkenin ekonomisinin az da olsa bü - yüme kaydettiğine dikkat çekerken, Bulgaristan’a yatı - rım yapmanın herkese ciddi katkı sağlayacağını belirtti. Bilindiği üzere, Şumnu bölgesindeki işsizliğin ciddi boyutlarda olması göz önünde bulundurulduğunda yapılacak yatırımların bölgedeki ekonomik sorunla- rın çözümüne ve işsizliğe çare olacağı kaydedildi. Ba- sın toplantısında Bulgaristan’ın en büyük camisi olan Tombul camiine ve Razgrad’daki İbrahim Paşa Cami - inin de tamirlerine Bulgaristan hükümeti ile anlaşma sağlanması durumunda hemen başlanabileceği duyu- ruldu. Büyükelçi İsmail Aramaz, Bulgaristan’a Tür - kiye işadamlarının yatırım yapmaları konusunda elle - rinden gelen her türlü desteği vereceklerinin altını çizdi. BALKAN COĞRAFYASINDA 5 MİLYON İNSAN KATLEDİLDİ Bosna’nın Saray- bosna Üniversitesi Mil- letlerarası Hukuk ve İn- sanlık Suçu İşleyenleri Araştırma Enstitüsü Baş- kanı Prof.Dr.Smail Çekiç, Balkan coğrafyasında 5 milyon insanın katledildi - ğini ifade ederek, “Bosna Hersek soykırımı insanlığa yapılmış bir soykırımdır. Devamı 11’de Azerbaycan Türk’üne Hocalı’da yapılan soykırımın, 20. yılı İstanbul, Taksim’de Anıldı İncil’in sırrı çözüldü mü? Yurtıdışında Türkiye’nin dost ülkelerine yaptığı kal- kınma yardımlarıyla ünlenen TİKA Üsküp’te önemli bir pro - jeye daha imza attı. İhtiyaca kar - şılık verecek şekilde Üsküp’teki Aziz Kiril ve Metodiy Üniver - sitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne TİKA’dan destek geldi. Türkoloji bölümündeki elverişsiz fiziki koşulları iyileştirilmek adına TİKA yeni bir ek bina inşa edip eğitim için daha uygun bir ortam sağladı. TİKA Üsküp Koordinatörlüğü yetkililerinin Dünya Bülteni’ne verdiği bilgilere göre Türkoloji bölümününde yaklaşık olarak 300 öğrenci eğitim görüyor. 1976 yılından günümüze kadar sadece bir derslik ve bir kütüphane ile eğitim verilebildiğinin altını çizen TİKA yetkilileri, artan talebe ce - vap verebilmesi ve öğrencilere uygun bir eğitim ortamı oluş - turabilmesi adına bu projenin hayata geçirildiğini ifade ettiler. TİKA yetkilileri açıklamasına şöyle devam etti: “Ve- rilen destek kapsamında, Filoloji Fakültesi çatısının bir bö - lümü açılmış ve gerekli çalışmalar yapılarak ek bir kat inşa edilmiştir. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü kullanımında ola - cak söz konusu katta; 2 yeni büyük derslik, 1 bölüm başkanı odası ile toplam dört öğretim görevlisi odası bulunmaktadır. Ayrıca, eğitimin kesintisiz devam etmesini sağlamak ama - cıyla, inşa edilen söz konusu derslik ve odaların eğitim için gerekli tüm donanımlarının sağlanmasının yanısıra, eski dönemde kullanılan kütüphane ve dersliklerin yenilenmesi noktasında da ihtiyaç duyulan katkı sağlanmıştır. Resmi açılışının ileri bir tarihte yapılması planlanan Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ek bina inşaatı ve donanımının Aziz Ki - ril ve Metodiy Üniversitesi Filoloji Fakültesi Dekanlığı’na teslimi, 22.02.2012 tarihinde gerçekleştirilmiştir.” Rafet ULUTÜRK Hz. İsa’nın konuştuğu dilde İncil Adalet tesis edilmediği müddetçe içi boş bir kelimedir. 25.02.2012 Hocalı Katliamını Anma Toplantısı Bahçelievler Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezinde yapıldı. Toplantıya Bahçelievler Belediye Başkanı Os- man DEVELİOĞLU, Türkiye ve Azerbaycan Milletve- killeri ile birlikte Türk Dünyası’ndan STK’lar da katıldı. Devamı 8’de Türkiye, bin 500 yıllık oldu- ğu iddia edilen 2000 yılında bir operasyonda ele geçi- rilen İncil’i tartşıyor. Paha biçilmeyen İncil’le ilgili en çarpıcı çıkışı ise Aram- ca uzmanı Hocagil yaptı. “Aramca” eski bir dil. Bin 1500 yıllık incil keçi derisin- den bir kâğıda sülyan boyay - la yazılmaz. Haç, arkasına konulmaz. Ar - kasına ışık yansıtması yapılmaz. Noktalama işaretleri var Süryanca’nın. O harflere bakarak yazılmış. Bu kitap uyduruk keçi derisine ya- zılmış. Barnabas İncil’i böyle bir şey değil” Devamı 3‘de Bulgaristan Türkleri Evlad-ı Fatihan Platformu Genel Başkanı Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIR Konuşması 9’da Hatice Sultandan Fatih’e Hürrem’den Mihrimah’a ve Atatürk’e kadar hangi kokuların kullanıldı. Bihter Ergül kişiye özel kokular hazırlayan bir esans uzmanı. Osmanlı arşivlerine girerek sultan ve padişahların kullandığı kokuları ortaya çıkaran Ergül’e göre Hürrem Sultan portakal çiçeği, orkide ve karanfil seviyordu. Devamı 7’de Osmanlı Sultan Kokuları

BULTÜRK Gazetesi 58.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 58.Sayısı

Citation preview

Yıl: 8 Sayı: 58 Mart - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Hocalı Katliamı 20. yüzyılda insanlığa karşı vahşice yapılmış en büyük soykırımdır

Tarih 26 Şubat 1992’de. Azerbaycan’in Yu k a r ı K a r a b a ğ b ö l g e s i n d e k i

Hocalı kentinde Resmi rakamlara göre 613 Azerbaycan, gayri resmi 1 300 vatandaşı,

Ruslar ve Ermeniler kadın, yaşlı ve çocuk,ayır t edi lmeden canice kat le t i ler.Azerbaycanın Hocalı Kasabası’nda Rusların des-

teği ile silahlı gruplar tarafından katledilmesinin yıl-

dönümünde İstanbul Taksim Meydanı’nda top-lanan yüzbinlerce kişi tarafından protesto edildi.

Etkinliğe T.C.İçişleri Bakanı İdris Naim Şa-hin, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Tür-kiye ve Azerbaycanlı Milletvekilleri ve Türk Dünyasına gönül vermiş STK’lar da katıldı.

20 yıl önce Dağlık Karabağ’ın Hocalı Kasabası’nda yaşanan bu insanlık dramı, yalnızca

Türk Dünyası’nın ve Azerbaycan’ın en kederli gün-lerinden biri değil, aynı zamanda insanlık tarihinin de en acımasız sayfalarından biridir. Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı kentinde ma-sum sivillere yapılan bu soykırım yakın tarihin en korkunç, en vahşice, en acımasız olayıdır...

K a y ı p p l a r i s e o r g a n t i c a r e -t inde kullanıldıkları iddia edil iyor. . .

Şehit bedenler üzerinde yapılan incelemelerde masum insanların Ermenilerce özel bir acımasızlıkla, gözleri oyularak, kafataslarının derileri yüzülerek, hamile kadınların karınları yırtılarak, kulakları, bu-runları, vücutlarının çeşitli uzuvları kesilerek ve diri diri toprağa gömülerek öldürüldüğü tespit edilmiştir.

Türk Dünyasının her bölgesinden STK’lar Bu insanlık suçunun fai l ler i yar-

gı lanmal ı ve ceza land ı r ı lmal ı l a rd ı r. Ahde Vefa, Azerbaycan Diyalog ve Kardeşlik Der-

neği, Kırım, Doğu Türkistan, Afganistan, İrak Türk-leri ve BULTÜRK’ün de aralarında bulunduğu çeşitli Türk Dünyasının her bölgesinden STK’lar Galatasa-ray Meydanı’ndan Taksim’e doğru yürüyüşe geçti.

Yürüyüşte İstiklal Marşı ve Azerbaycan Marşı okundu. Karabağ bizimdir, bizim ola-cak, Bir millet iki devlet, Ermeni yalanına ses-siz kalma, Tek Millet iki devlet, Hocalı’ya ada-let, Hocalıyı alacağız şeklinde sloganlar attı.

Devamı 8’de

Avustralya’da İslam Müzesi kuruluyorİslamiyetin, güzellik tarafını, sanat tarafını eğitici bir şekilde sunulacak

Avustralya’nın Melbourne şehrinde 8 milyon dolara malola-cak İslam Müzesi’nin temeli atıldı

İslam Müzesi’nin temel atma törenine, İslam İşbirliği Teş-kilatı Genel Sekre-teri Ekmeleddin İh-sanoğlu, Viktorya Başbakanı Ted Bail-lieu, Federal Bakan Simon Crean, Vik-torya Çok kültürlülük Bakanı Nicholas Kot-siras, Türkiye Cumhuriyeti Melbourne Baş-konsolosu Serdar Cengiz, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve davetliler katıldı.

İhsanoğlu, tarihi bir gün olduğunu ve böyle bir müessesenin kurulmasının bu-rada yaşayan Müslüman toplumu için ne kadar önemliyse, diğer Avustralya toplumu

için de aynı önemi arz ettiğini belirtti. İhsa-noğlu, bunun, İslami-yetin, güzellik tarafını, sanat tarafını eğitici bir şekilde sunacağını ve Avustralya’yı oluşturan milletler arasında bir anlayış köprüsü vazifesi üstleneceğini ayrıca İs-lamiyet üzerinde oluşan basma kalıp düşünceleri de yıkacağını aktardı.

İhsanoğlu ayrıca, teşkilatın kuruluşundan bu yana 42 yıldır Avustralya’ya genel sekreterlik düzeyinde yapılan ilk ziyaret olduğunu, bu vesile ile bakanlar ve başbakan ile görüşmelerinin çok faydalı geçtiğini ve gündemdeki Suriye ve Filistin konularında görüş alışverişi ya-parak bir işbirliği anlaşmasının imzalandı-ğını ve bu işbirliğinin artarak devam edece-ğini dile getirdi. Devamı 11’de

ATATÜRK Havalimanı’nda Taksiciler Kooperatif’inde çalışan taksi şoförü Adnan Du-rul, Moldovalı Müşterisi Marianna Amilpijak’ın takside unuttuğu ve içinde yaklaşık 10 bin do-ların bulunduğu çantayı sahibine teslim etti.

Moldova’dan İstanbul’a bir arkadaşıyla gelen 39 yaşındaki Marianna Amilpijak, dün, Laleli’ye gitmek için Atatürk Havalimanı’ndan taksiye bindi.

Laleli’ye gelen Marianna ve arkadaşı araç-tan indikten sonra çantasını takside unuttu-ğunu fark etti. Atatürk Havalimanı Taksi-ciler Kooperatif’ini arayan Marianna çantasını takside unuttuğunu söyledi. Bunun üzerine Atatürk Havalimanı’na geri gelen Mariana’ya parası tak-sici Murat Durul tarafından kendisine teslim edildi.

ÇANTAYI GERİ GETİRDİMLaleli’ye müşteriyi bıraktıktan sonra koopera-

tiften gelen telefon sonrası araçtaki çantayı fark etti-ğini belirten taksi şoförü Adnan Durul, “Çantayı al-dım ve buraya getirdim. Telefonda bana çantanın içinde para olduğunu söylediler ve buraya getirdim. Allah bize haram para yemeyi nasip etmesin” dedi.

Allah bize haram para yemeyi nasip etmesin

İstanbul’da Takside Unutulan

10 Bin Doları Sahibine Teslim Edildi

BAŞYAZIBulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Bulgaristan Türk Toplumuna Karşı Sorumluyuz

Değerli Gençler,, En büyük fatih kendisini fethedendir. Her can-

lıda olduğu gibi beyin çok önemlidir, fakat özellikle insan beyni muhteşem bir şekilde yaratılmıştır.

Her insan bir işi başarmak istediğinde bir problemle karşılaştığında beynin “Çö-züm yolları istiyorum!” diye talimat verirsin.

O da insanın kendini yetiştirdiği ka-dar hatta çok çok üstünde, akla hayale gel-medik teklifler sunar, siz bile şaşırırsınız…

Devamı 2’de

TİKA’dan Üsküp’teki Türkoloji bölümüne destek

T.C.Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz, Şumnu’da

Türkiye Büyükelçisi İsmail Aramaz Şumnu Belediye Başkanı Krasi-mir Kostov’un özel da-veti üzerine Şumnu’yu ziyaret etti. Büyü-kelçi İsmail Aramaz’a Türkiye’nin Burgaz Baş-konsolosu Cem Ulusoy ve elçilik ikinci sekreteri Süheybi Ünal eşlik ettiler. Belediye Başkanı Krasimir Kostov misafirlerle bir süre görüştükten sonra ortaklaşa basın toplantısı düzenlediler.

Basın toplantısında, Büyükelçi İsmail Aramaz’ın yaptığı açıklamalarda Şumnu bölgesine yatırım yapıl-ması gerektiğini, çünkü bölgenin yatırıma çok ihtiyaç duyduğu ve yatırım için çok müsait olduğunu belirtti. İsmail Aramaz ayrıca, şu anda dünyanın sıkıntısını çek-tiği ekonomik krizin haliyle Bulgaristan’ı da etkilediğini, fakat buna rağmen ülkenin ekonomisinin az da olsa bü-yüme kaydettiğine dikkat çekerken, Bulgaristan’a yatı-rım yapmanın herkese ciddi katkı sağlayacağını belirtti.

Bilindiği üzere, Şumnu bölgesindeki işsizliğin ciddi boyutlarda olması göz önünde bulundurulduğunda yapılacak yatırımların bölgedeki ekonomik sorunla-rın çözümüne ve işsizliğe çare olacağı kaydedildi. Ba-sın toplantısında Bulgaristan’ın en büyük camisi olan Tombul camiine ve Razgrad’daki İbrahim Paşa Cami-inin de tamirlerine Bulgaristan hükümeti ile anlaşma sağlanması durumunda hemen başlanabileceği duyu-ruldu. Büyükelçi İsmail Aramaz, Bulgaristan’a Tür-kiye işadamlarının yatırım yapmaları konusunda elle-rinden gelen her türlü desteği vereceklerinin altını çizdi.

BALKAN COĞRAFYASINDA 5 MİLYON İNSAN KATLEDİLDİ

Bosna’nın Saray-bosna Üniversitesi Mil-letlerarası Hukuk ve İn-sanlık Suçu İşleyenleri Araştırma Enstitüsü Baş-kanı Prof.Dr.Smail Çekiç, Balkan coğrafyasında 5 milyon insanın katledildi-ğini ifade ederek, “Bosna Hersek soykırımı insanlığa yapılmış bir soykırımdır.

Devamı 11’de

Azerbaycan Türk’üne Hocalı’da yapılan soykırımın, 20. yılı İstanbul, Taksim’de Anıldı

İncil’in sırrı çözüldü mü?Yurtıdışında Türkiye’nin

dost ülkelerine yaptığı kal-kınma yardımlarıyla ünlenen TİKA Üsküp’te önemli bir pro-jeye daha imza attı. İhtiyaca kar-şılık verecek şekilde Üsküp’teki Aziz Kiril ve Metodiy Üniver-sitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne TİKA’dan destek geldi. Türkoloji bölümündeki elverişsiz fiziki koşulları iyileştirilmek adına TİKA yeni bir ek bina inşa edip eğitim için daha uygun bir ortam sağladı.

TİKA Üsküp Koordinatörlüğü yetkililerinin Dünya Bülteni’ne verdiği bilgilere göre Türkoloji bölümününde yaklaşık olarak 300 öğrenci eğitim görüyor. 1976 yılından günümüze kadar sadece bir derslik ve bir kütüphane ile eğitim verilebildiğinin altını çizen TİKA yetkilileri, artan talebe ce-vap verebilmesi ve öğrencilere uygun bir eğitim ortamı oluş-turabilmesi adına bu projenin hayata geçirildiğini ifade ettiler.

TİKA yetkilileri açıklamasına şöyle devam etti: “Ve-rilen destek kapsamında, Filoloji Fakültesi çatısının bir bö-lümü açılmış ve gerekli çalışmalar yapılarak ek bir kat inşa edilmiştir. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü kullanımında ola-cak söz konusu katta; 2 yeni büyük derslik, 1 bölüm başkanı odası ile toplam dört öğretim görevlisi odası bulunmaktadır. Ayrıca, eğitimin kesintisiz devam etmesini sağlamak ama-cıyla, inşa edilen söz konusu derslik ve odaların eğitim için gerekli tüm donanımlarının sağlanmasının yanısıra, eski dönemde kullanılan kütüphane ve dersliklerin yenilenmesi noktasında da ihtiyaç duyulan katkı sağlanmıştır. Resmi açılışının ileri bir tarihte yapılması planlanan Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ek bina inşaatı ve donanımının Aziz Ki-ril ve Metodiy Üniversitesi Filoloji Fakültesi Dekanlığı’na teslimi, 22.02.2012 tarihinde gerçekleştirilmiştir.”

Rafet ULUTÜRK

Hz. İsa’nın konuştuğu dilde İncil

Adalet tesis edilmediği müddetçe içi boş bir kelimedir.

25.02.2012 Hocalı Katliamını Anma Toplantısı Bahçelievler Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezinde yapıldı. Toplantıya Bahçelievler Belediye Başkanı Os-man DEVELİOĞLU, Türkiye ve Azerbaycan Milletve-killeri ile birlikte Türk Dünyası’ndan STK’lar da katıldı.

Devamı 8’de

Türkiye, bin 500 yıllık oldu-ğu iddia edilen 2000 yılında bir operasyonda ele geçi-rilen İncil’i tartşıyor. Paha biçilmeyen İncil’le ilgili en çarpıcı çıkışı ise Aram-ca uzmanı Hocagil yaptı.“Aramca” eski bir dil. Bin 1500 yıllık incil keçi derisin-den bir kâğıda sülyan boyay-la yazılmaz. Haç, arkasına konulmaz. Ar-kasına ışık yansıtması yapılmaz. Noktalama işaretleri var Süryanca’nın. O harflere bakarak yazılmış. Bu kitap uyduruk keçi derisine ya-zılmış. Barnabas İncil’i böyle bir şey değil”

Devamı 3‘de

Bulgaristan Türkleri Evlad-ı Fatihan Platformu

Genel Başkanı Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIR

Konuşması 9’da

Hatice Sultandan Fatih’e Hürrem’den Mihrimah’a ve Atatürk’e kadar hangi kokuların kullanıldı.

Bihter Ergül kişiye özel kokular hazırlayan bir esans uzmanı. Osmanlı arşivlerine girerek sultan ve padişahların kullandığı kokuları ortaya çıkaran Ergül’e göre Hürrem Sultan portakal çiçeği, orkide ve karanfil seviyordu. Devamı 7’de

Osmanlı Sultan Kokuları

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan’ın Kırmızı Kitabı İnternette

Eurovision şarkısı, Türkçe, İngilizce

Bulgaristan’ın korunmuş doğa, hayvan ve bitkilerini içe-ren üç ciltlik yeni Kırmızı Kitap’ı internette yayına çıktı. İnternete yüklenen kitap İngilizce ve Bul-garca olmak üzere iki dilde hiz-met veriyor. Kitapta, yok olmuş ve yok olma tehlikesi ile karşı kar-şıya olan yer, mantar, bitki ve hay-vanlar yer alıyor. Projenin Çevre ve Su Bakanlığı tarafından finanse edildiğini belirten Bulgar Bilim Akademisi’ne (BAN) bağlı Bi-yoçeşitlilik ve Ekosistem Müdürü Vılko Biserkov, şu anda Kırmızı Kitap’ın baskısının da hazırlandı-ğını söyledi.

Sitede fotoğraf, video, harita ve resimlerle tanımlar yapılıyor. Kırmızı Kitap’ta anlatılan nesnele-rin yüzde 10’u için görüntülü ma-teryal da bulunuyor. Bu bölümde en çok ilgi çekenler arasında hay-

vanlar yer alıyor. Baskısının ya-pılması beklenen kitabın kütüp-hane, eğitim kurumları, okullar ve farklı devlet kurumlarına dağıtıl-ması planlanıyor.

Kırmızı Kitap’ın yeni boyutu 2 bin sayfadan fazla olup, 2 bin harita ve çizim, 3 binin üzerinde de fotoğraf ve resim içeriyor. İner-net üzerinde hazırlanan varyant, multimedya ilavelerinden dolayı kağıt versiyonundan çok daha kapsamlı.

Biyolojik çeşitlilik hakkında kendi ‘Kırmızı Kitabı’nı oluşturan Bulgaristan, bu konuda Avrupa’da

ilk ülkelerden biridir. BAN, Bulgaristan’daki ilk Kırmızı Ki-tabı, ilki bitkiler için (1984’de), di-ğeri de hayvanlar için (1985’te) olmak üzere iki cilt şeklinde çı-kardı.

Kırmızı Kitap sözcüğü (Red Data Book), 1960’lı yıllarda yü-rürlüğe girdi. Dünya Doğa’yı Koruma Birliği ve Kuşları Ko-ruma Derneği’nin global çapta yok olma tehlikesi olan çeşitleri belgelemeyle başladı. Program yavaş yavaş başka bitki ve hay-vanları da kapsayarak genişledi. Günümüzdeki yeni kitabın ha-zırlanışında BAN bilim adamla-rından zooloji, mikoloji, ekoloji, bitki uzmanları iştirak etti. Çalış-malarına Sofya Üniversitesi, Plov-div Üniversitesi ve Ormancılık Ünivesitesi’nden uzmanlar da ka-tıldı. Ahmet Doğan

Aynı zamanda TRT Müzik’te program da yapan Fuat Güner, bu yılki Eurovi-sion şarkısının yarı Türkçe, yarı İngilizce olduğunu söy-ledi.

TRT’nin bu yıl Eurovi-sion Şarkı Yarışması için

Can Bonomu’yu seçerek kendisini aştığını da belir-ten Güner, “Önemli olan kimin katılacağı değil, önemli olan nasıl bir şarkı ile temsil edileceğimiz ve yarışma esnasında yapı-lacak şov ile performans.

Can Bonomo da değişik bir müzik yapıyor. Çok iyi bir şarkı ile giderlerse başa-rılı olur” dedi. Bonomo’nun hazırladığı yarı Türkçe yarı İngilizce şarkıyla başarılar dileriz. Zeki ÖZTÜRK

Bulgaristan İzlanda’da

“ T a r i h y a p m a k t a n , tarih yazmaya fırsat bulamamış” ecdadımız… İşte bu yüzden eski Çin kaynaklarından, Batı-

lıların eserlerinden faydalanarak geçmişimiz hak-kında bilgi sahibi olabiliyoruz. Ama ortada öylesine bir durum var ki insan mantığı almıyor bir türlü…

“Mızrak çuvala sığmaz” derler ya; ilk dönem-lerimizi yazan yabancılar bile gerçekleri görmüş, düş-manları olan Türkleri öve öve bitirememiştir. Ama gel gelelim kendi yazdığımız yakın tarihte ise bir aşa-ğılık kompleksi hâkim. Toplum aynı toplum, kül-tür aynı kültür, kudret aynı kudret olmasına, yalnızca zaman ve mekânların farklı olmasına rağmen…

Tarihimizde olmadığı kadar “özgüven” eksik-liği yaşıyoruz toplum olarak. Tarih sahnesinin en et-kili oyuncusu iken, sıradan bir figüran konumuna getirildik. Bizden aman dileyen, korkularını dizgin-leyemeyen toplumların elinde kukla haline dönüştük.

Öylesine korku salmıştı ki ecdat dünyaya: “Biz ne günah işledikte, Tanrı bize ceza olarak Atilla’yı gön-derdi?” deyip “Tanrı’nın Kırbacı” demişler Atilla’ya; öyle büyük ve güçlü bir devlet haline getirmişti ki Osmanlı’yı “Muhteşem” sıfatını vermişler Kanuniye;

“Dünya’da 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı Abdülhamid Han’da, 5 gramı bende, ka-lan 5 gramı da diğer dünya liderlerindedir.”demişler A b d u l h a m i d H a n ’ a i s t i n a d e n …

Bir gün Mete Han ve veziri düşma-nın sayısını görmek için bir tepeye çıkarlar. Du-rum vahimdir. Karşılarında kum gibi Çin as-keri vardır. Vezir, Mete Han’ı üzgün görür.

Vezir: “Bu kadar askerle nasıl başa çıka-cağımızı mı düşünüyorsunuz ?” diye sorar.

Mete Han: “Hayır, bu kadar Çin-liyi nereye gömeceğimi düşünüyorum.”

İşte bu duruş ve bakış açısıyla; Kocatepe’den, aşağıda ki kum yığını gibi duran itilaf asker-lerine bakan Atatürk’ün duruş ve bakış açısı-nın farklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Hem de aralarında iki bin yıl olmasına rağmen…

Geçmişimizde ki bu ve buna benzer liderli-ğin doruğunda ki şahsiyetlere kısaca değinmek bile on binlerce sayfa tutacaktır. Sürekli geçmişe sapla-nıp kalmak değil bahsettiğim husus… Evet, övü-nüyoruz, anlata anlata bitiremiyoruz ama yaptıkla-rımız yalnızca bununla sınırlı. “Tarih kutup yıldızı gibidir, ona dokunamazsınız, ona ulaşamazsınız ama ona bakarak yol alabilirsiniz.” Bizler de bu cüm-leden hareketle, övünmeyi, gurur duymayı bir ke-nara bırak(maya)rak, geçmişimizden gelen bu güç ve kuvvetle dünyaya yeniden yön vermeliyiz…

Sanırım hem fikir olduğumuz konu ise bunu artık başaracak olanların bizler olmadığıdır. Bizlerin yönlendireceği, tarihinden güç alan, batı kuklası ol-mayı reddetmiş, yeni nesil gerçekleştirecek bu büyük sıçramayı. Aydın geçinenlerin her söylediğini doğru kabul etmeyen, söylenenleri, duyduklarını, akıl süz-gecinden geçirip, okuduklarıyla harmanlayarak kendi fikirlerini oluşturan gençler başaracak bunu…

Her yazı da umutsuzluğumu, gidişatın kötülüğünü dile getirsem de ne yapalım “ya umutlarda olmasaydı?”

Nafiye YILMAZTanrı’nın Kırbacı

Tarihten Günümüze

İzlanda’da Reyk-javik merkezli Bulga-ristan Konsolosluğu açılacak. Konsolos-luk, ülke genelin-den sorumlu ola-cak ve “ Caritas” adlı dünya insani yardım örgütü İzlanda tem-silciliği başkanı Sig-ridur İngvarsdotir tarafından yönetilecek. Bulgaristan’ın İzlanda fahri konsolosluğunun ye-nilenmesi, ikili ilişkilerin genişlemesi ve derin-leşmesine katkı sağlayacak ve İzlanda’daki Bul-garistan vatandaşlarının haklarının ve ülkemiz çıkarlarının korunması için önemli rol oynayacak.

Sözlerime başlamadan önce bugün bu-rada hep birlikte olmamızı sağlayan ve bizleri davet eden Sayın BALGÖÇ yönetimine teşekkür ederim.

Muhterem dava arkadaş lar ım,Balkan camiasına, özellikle de bizim Bulga-

ristan camiasına göz attığımızda ilk göze çarpan şey yeterli bir yardımlaşma ve müşterek hareket etme yeteneğinden yoksun olduğumuzdur. Biz Bul-türk Derneği olarak kuruluşumuzdan bugüne ka-dar son faaliyetlerimizde Bulgaristan Türklerin var-lıklarını sürdürme ve var olma mücadelesini ön plana çıkarmaya çalıştık. Daha kuruluşumuzda bir gazete yayınlamaya başladık. Ama gazete-mizi yaşatmamız ve yayınına devam edebilmemiz için bizlere destek olan kardeş derneklerin sayısı ne yazık ki son derece düşüktür. Hatta gazetenin ya-yınlanmaması için çalışmalar yürütenler de oldu.

Değerli arkadaşlar, Kendi insanlarımıza faydalı olabilmek için ortak

hareket etmeli ortak eylem planları hazırlamalıyız. Milletvekili olmak, Belediye başkanı olmak öncelikli hedefler olmamalıdır. Davamız ise, Balkanlardaki Türk varlığını nasıl muhafaza ederiz davası olmalıdır.

Bu yıl hepinizin de bildiği gibi biz dernek ola-rak Bulgaristan’daki cumhurbaşkanlığı seçimle-rini fırsat bilerek bir Türk Cumhurbaşkanı adayı çı-kardık. Önüne gelen yumdu gözünü açtı ağzını. Yok, efendim bu ne biçim işmiş. Yok, efendim seçileme-yecekmiş, boşa uğraşmış vs. Bizde seçilmeyeceğini, Bulgaristan’daki Türlerin sayısının yeterli olmadığını biliyoruz. Ama bizim adayımıza karşı da dün isimleri-mizi değiştiren, kundaktaki çocuklarımızı acımasızca katledenlere, soykırımcılara oyunuzu vereceksiniz de-mek, bu davada ölen şehitlerimizin anısına saygısızlık-tır. Hiç şerefimiz yok mu? Daha ne yapmaları gerekirdi bu komünistlerin. Ben söyleyecek laf bulamıyorum. Bulgaristan’da ise birkaç KDS ajanı bizim halkımızla adeta oyun oynamaktadır. Alay etmektedir. Anlayana. Ancak biz mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz.

Değerli arkadaşlar söylemek istediğim çok şey var ancak fazla vaktinizi de almak istemiyorum. Şu ana kadar biz Bulgaristan derneklerinin müşterek ça-lışması ile halledilen bir problem olduğunu görme-dim. Ümit ederiz ki bu toplantı bizlere önayak olur ve Tüm Bulgaristan dernekleri bir araya gelerek or-tak faaliyetlerde bulunmak için harekete geçeriz. Biz birlik olduğumuz zaman halledemeyeceğimiz hiç-bir sorun yoktur. Elimizde topluluk var insan ve be-yin gücümüz var. Mesele sadece organizasyondur. Bu nedenle yeni bir yapılanmaya gitmemiz şarttır.

Yeni seçilen yönetime başarılar diliyorum. İn-şallah gelecek yıllar daha yoğun faaliyetlerle geçer.

Tüm dava arkadaşlarıma da başarılar diliyorum.

Mahmut ORALBalgoç

KongresindenBursa

Değerlendirme

Bulgaristan’lı Tıp Fakultesine İLK Sırada girdiKırklareli’nin Lüleburgaz

İlçesi’nde duvar boyacılığı yapan Necmi Necip ve evlere temizlik işlerine giden Reyhan Necip’in kızları 18 yaşındaki Selam Ne-cip, Antalya’da bulunan Akde-niz Üniversite Tıp Fakültesi’ne birinci sıradan yerleşti.

Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesi’nde duvar boyacılığı ya-pan Necmi Necip ve evlere te-mizlik işlerine giden Reyhan Necip’in kızları 18 yaşındaki Selam Necip, Antalya’da bu-lunan Akdeniz Üniver-site Tıp Fakültesi’ne birinci sıradan yerleşti.

Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç ettikten sonra Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesi’ne yerleşen Rey-han ve Necmi Necip çiftinin 18 yaşındaki kızları Se-lam Necip, Lüleburgaz Atatürk Anadolu Lisesi’ni bi-rincilikle bitirdi. İnşaatlarda duvar boyacılığı yapan 45 yaşındaki babası Necmi Necip ve evlere temiz-lik işlerine giderek para kazanan 42 yaşındaki Rey-han Necip’in tek kızı olan Selma Necip, zor koşul-lara rağmen Lisans Yerleştirme Sınavlarında (LYS) yabancı uyruklu öğrenci statüsünde yüz üzerin-den 98 puan aldı. İdealindeki doktorluk mesleği

için tercihini Antalya’daki Akde-niz Üniversite Tıp Fakültesi’nden yana kullanan Selma Necip, üni-versiteye ilk sıradan yerleşti.

Hayali gerçek olacağı için çok mutlu olduğunu ifade eden Selma Necip, Okul Müdürü ve öğretmeni Selahattin Temel ile birlikte, İlçe Milli Eğitim Müdürü Hayrettin İnce’yi ziyaret etti. Lüleburgaz Milli Eğitim Müdürü İnce, bu başarısın-dan dolayı Selma Necip’i kutlayarak, “Artık, Atatürk Anadolu Lisesi’nden de bir doktor kızımız” dedi.

Ailesinin zor şartlara rağmen kendi-sini okuttuğunu belirten Selma Necip şunları söyledi:

“Babam inşaatlar boyacılık yaparak, annem ise te-mizlik işlerine giderek beni okuttu. Bende onlara la-yık olabilmek için çok çalıştım. Lisede okul birinci oldum. LYS’de 100 üzerinden 98 puan aldım. Ha-yalimde doktor olmak var. Bu nedenle de ilk terci-himi Akdeniz Üniversite Tıp Fakültesi’ne yaptım. İlk sıradan yerleştiğim için çok mutluyum” dedi.

Kızları ile her zaman gurur duyduklarını belirten Reyhan ve Necmi Necip çifti ise yine boyacılık ya-parak yada temizlik yaparak doktor olmak isteyen kızlarına destek olmaya devam edeceklerini söyledi.

A K N A K I ŞBAŞYAZI

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği

Genel Başkanı

Rafet ULUTÜRK

Bu aynı şekilde bir işi “başaramayacağınızı” düşündüğünüzde veya tembelliğiniz ağır bastı-ğında yine beyninize “Bana mazeret bul” şek-linde talimat verin. Rahatlıkla yüzlerce mazeret bu-lur. Üstelik hepsi de tatmin edici mazeretlerdir…

Özellikle şundan emin olun. Başarılı insanların - hayalleri, hedef-

leri vardır başarısızların ise mazeretleri…Beyinde düşünce ikiye ayrılır; İnsanlar bunları istedikleri şekilde kullanırlar.1 . K a r a m s a r l ı k y o l u ; M a z e -

r e t ü r e tmek le meşgu l o l an l a rd ı r.2.Çözüm yolu; İnsanlar beyinlerini, sürekli çözüm bulmak yolunda çalışırlarsa, zamanla

bu işte ustalaşır, pratik kazanır. Karamsarlığı üzerinden atar ve hep “olumlu” düşünmeye başlar. Hatta kötü so-nuçların bile “iyi” tarafını görmeye çalışır. Sürekli yeni fikirler, projeler üreten beyindeki hücreler “aktif”leşir ve büyük başarılara imza atar. İmza attığı her başarı ona güven kazandırır ve yenilerine doğru sürükler…

En büyük fatih kendisini fetheden-dir, derler. Peki kendimizi nasıl fethedeceğiz?

Bir defa, düzenli, tertipli ve tavizsiz bir ça-lışma programı yapacağız. Sonra “devam-lılık” önemli, mutlaka bir çalışma ve prog-ram cetvelimiz olsun. Hiçbir konuda yılmak yok.

Edison ampulü bulmak için iki bin-den fazla deney yapar ama vazgeçmez.

Yılgınlığa düşen asistanlarına “çok şey öğrendik” der. “Artık bir ampulün 2 bin şekilde nasıl yanmayaca-ğını biliyoruz” Bu azimle devam eder ve sonunda bulur.

Ömrümüzün en kıymetli çağları gençlik çağla-rıdır. Bu dönemde bütün hayatımızı etkileyecek kazanımlar elde etmemiz lazım. Her saniyemizi bir altın kıymetinde bilip ona göre kullanacağız.

Çünkü saniyelerimiz sayılı. İki günümüz bir bi-rine eşit olmamalı. Her gün ilerleme kaydetmeliyiz. Dünyaya bir defa geldik. Yedek hayatımız yok.

Sevdiğim bir söz var: Bir araya gelmek başlangıç-tır, bir arada durabilmek ilerleme, birlikte çalış-mak ise başarıdır. Dolayısıyla hizmet edebilmek için birlikte olmak lazım. Birlik olmakta bereket vardır. Öte yandan işin bir de manevi psikolojik faydası var-dır. O da şudur, sevinçlerimizi paylaşarak çoğaltabilir, üzüntümüzü de paylaşarak azaltabiliriz. Sevinçlerimizi arttırdığımız, üzüntülerimizi azalttığımız zaman zaten hayatın tadı da artacaktır. Eğer bir grup iyi niyetlerle bir araya gelirlerse burada bereket olur, bolluk olur.

Bu dünya’ya Bulgaristan Türkü olarak gel-diğimizden, Bulgaristan Türk toplumuna karşı sorumluyuz ve öncelikle onun için çalış-malı ve onu yüceltmeliyiz. Kendisine hizmet eden-leri toplum hiç bir zaman unutmaz, toplum onu her daim sinesinde yaşatır. Onun için size genç-ler olarak toplumunuza hizmet edebilmek üzere kendinizi donatın, geliştirin, yetiştirin. Toplumu-nuza karşı olan görevinizi hakkıyla yerine getirin…

Sevgili Gençler,Bunun için okuyun, araştırın, sözü-

nüzü dinletebileceğiniz bir konuma yük-selin... Çevrenizi bilgili ve özverili insan-larla donatın ki “ilk adım” atılmış olsun.

Her türlü kumaş üzerine her türde na-k ı ş i ş l e r i ü r ü n l e r i m i z a r a s ı n d a d ı r.

Ayrıca dünyanın en iyi nakış düzenleme ve yaratma sistemine sahi-biz, desen departmanımız tüm ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek düzeydedir.

Mıstan MEMİŞOĞLU

Adres:Yıldırım Mah.Kocatepe Cad.No.20 (Kurtsan Yanı)500 Evler Bayrampaşa/İst. Tel:0212 538 38 55

Bankalarla Anlaşmalıyız

H a l i d e Ü M İ T F E RD i ş H e k i m i

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/Tel: 0212 556 45 30

- İmplant- Ortodonti- Cerrahi

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

THY - Türkiye’nin Her Yerine Uçakla 44 TL

Türk Hava Yolları (THY), sosyal paylaşım sitele-rinde duyurusunu yaptığı ve yolcularının da uzun süre-dir beklediği sürprizi açıkladı. ‘THY’den paha biçilmez fırsat’ diye duyurulan kampanyada 29 Şubat’a kadar on-line bilet alan herkes, 1 Nisan’dan itibaren yıl boyunca tüm Türkiye’ye her şey dahil 44 TL’ye uçabilecek.

THY sosyal paylaşım sitesinde, 13 Şubat’ta büyük bir sürpriz yapılacağı belirtilmişti. THY, bugün internet site-sinde kampanyayı ‘Paha Biçilmez Fırsat: Tüm Türkiye 44 TL’ başlığı ile duyurdu. Yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi: “Kampanya kapsamında biletler 13 Şubat 2012 - 29 Şubat 2012 tarihleri arasında satın alınabilir. Uçuş dönemi 1 Nisan 2012 - 31 Aralık 2012 tarihleri arasıdır. 16 Ağus-tos - 03 Eylül 2012 ve 19 Ekim - 30 Ekim 2012 arasındaki uçuşlar kampanyaya dahil değildir. Biletler, web sitesinden 44 TL’ye; satış ofisleri, seyahat acentaları ve çağrı merke-zinden 49 TL’ye satın alınabilir. Her şey dahil tek yön üc-retidir. Ücrete havaalanı vergileri, hizmet bedeli ve akarya-kıt harçları dahildir.”

Sınırlı sayıda koltuk için geçerli olan kampanya-nın şartları ise şöyle sıralandı: “Kampanya THY iç hat di-rekt uçuşlarında geçerlidir. Ercan, Hopa hatları ve Anadolu Jet ya da THY’nin ortak uçuş anlaşması yaptığı diğer ha-vayolları uçuşları dahil değildir. Rezervasyon ve biletleme aynı anda yapılır. En az bir bacağı kampanya dahilinde olan çoklu uçuşlarda rezervasyon ile aynı anda biletleme de ya-pılması gerekmektedir. Seyahat değişikliğine ve iadeye izin vermez. Kampanya dahilinde mil kazanımı olmayacak-tır. Diğer kampanyalar ve indirimler ile birleştirilmez. THY kampanya şartlarını değiştirme hakkını saklı tutar.”

Bulgaristan’nın %42’si yoksul

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Yapılan çalışmalardan Faaliyetlerden Görüntüler - 2011 yılı

Bulgaristan’da okumak isteyen öğrencilere bilgilendirme toplantısı

Bulgaristan’da mezun olan ilk Türk Hemsire-EBE Sn.Hatica AKINCI‘yı PlevnePlevne Teatro yöneticilerinin evinde ziyareti esnasında.

Avrupa ülkeleri arasında en fazla Bulgaristan halkı-nın yoksulluk sınırında bulunduğu, halkın yüzde 42’den fazlasının yoksulluk ile karşı karşıya olduğu belirtildi. Eu-rostat verilerine göre, Bulgaristan’da halkın yüzde 42’si yoksulluk sınırında bulunduğu, bu oranın Romanya’da yüzde 41, Litvanya’da yüzde 38, Letonya’da yüzde 33 ve Macaristan’da yüzde 30 seviyesinde olduğu aktarıldı. Diğer ülkelerde ise bu oran daha düşük. Çek Cumhuriyeti’nde bu oran yüzde 14, İsveç ve Hollanda’da yüzde 15, Avusturya, Finlandiya ve Lüksemburg’da yüzde 17 seviyesinde bulu-nuyor. 2010 yılı verilerine göre, AB üyesi 27 ülkeden top-lam 115 milyon kişi (AB nüfusunun yüzde 23.4’ü) yok-sulluk sınırında bulunuyordu. Bu da, bu kişilerin aylık gelirlerin ülke ortalamasının yüzde 60 altında olduğu, aylık faturaları ödeyemedikleri, gelirlerinin ısınma ve yeterli bes-lenmek için yetmediği kaydedildi.

HÖH’ün kurulması hem Bulgar Devleti hem de Bulgaristan Türkleri için şu anlamlara gelmekteydi:

1.Bulgar Devleti için;Bulgar Devleti için - Bulgarların hedefi demokrasiye ge-

çiş ile özellikle de Jelyu Jelev döneminde rejim değişikliği ile birlikte meydana gelebilecek etnik çatışmaların ortaya çıkmasını önlemekti. Böyle bir çatışmanın ortaya çıkması Bulgaristan’ı bir kargaşa ortamına sürükleyeceği gibi ül-keyi dış müdahalelere de açık bırakacaktı. Bulgaristan’da et-nik çatışma senaryoları daha 1984 yılarında ele alınmış, hatta diplomasi ortamında hangi kesimin ne gibi kayıplar vereceği tartışılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla ülkedeki Müslüman-Türk topluluğunun tüm örgütlenmelerini kontrol altında tut-mak isteyen Bulgaristan devleti, bu amaçta kullanabilecek-leri bazı liderleri kamuoyuna lanse etti. Akabinde Bulgar gizli servis çalışanı ve Jivkov’un bir dönem danışmanı olan Ah-met Doğan’ın liderliğinde HÖH’ün kurulmasının önü açıldı ve medya aracılığı ile yoğun bir propaganda çalışması ya-pıldı. Öyle ki HÖH yönetimi Bulgaristan Türklerini çatış-malardan uzak tutacak aynı zamanda Müslüman-Türk top-luluğunu kendi köklerinden, dininden, örf ve adetlerinden uzaklaştırmak için çalışacaktı. Bu adımla yeni asimilasyon şeklinin ilk ayağı oluşturuldu.

Bulgarlar 130 yıllık bir sürede şunu çok iyi anlamışlardı; “Bulgaristan’daki Müslüman-Türk topluluğunu asimile et-mek için onları dinlerinden ve adetlerinden uzak tutmak ancak kendi içlerinden seçilen insanlarla sağlanabilir.” Bu amaçla Bulgar devleti, kadroları eski istihbarat elemanların-dan oluşan HÖH yönetimini oluşturdu. HÖH de onların is-teklerini eksiksiz olarak yerine getirdi. Böylece Bulgar devleti hedefine ulaşmış oldu.

2.Türkler ve Diğer Müslümanlar İçin; Türkler için - Türklerin hedefi ise yüz yıl süren baskı re-

jiminden sonra böyle geniş hakların tanınması, özellikle de geçen yüzyılın 70’li ve 80’li yıllarında yapılan soykı-rım uygulamaları zihinlerde taze iken, birlik ve beraberliği sağlayarak geçmişte yapılanların bir daha tekrarlanmasına asla izin vermemek ve kendilerini korumak için güçlü ol-maktı. Bu nedenle HÖH kurulur kurulmaz Bulgaristan’daki Müslüman-Türk topluluğu hemen bu partinin etrafında ör-gütlendi. HÖH aynı zamanda Bulgaristan Türkleri üzerin-deki gerginliği azaltmak ve olası taşkınlıkları önlemek için bir çıkış yolu olmuştur. Bulgaristan’daki Müslüman-Türk toplu-luğu HÖH’ün hak ve özgürlüklerin korunması için kuruldu-ğuna inanıyordu. Tek hedefin bu doğrultuda birlik ve bera-berlik içinde hareket etmek olduğunu düşünüyordu.

Birlik ve beraberlik adına olan hedef tutturuldu görünüyor olsa da bu geçen 20 yıllık süreçte maalesef Müslüman-Türk toplumu kendi benliğinden sürekli uzaklaştırıldı. Çünkü Halk HÖH’tü ama HÖH yöneticileri onlardan değildi. Sis-temin içeriğini analiz ettikten sonra sonuç çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Burada vereceğimiz iki örnek durumun vahametini anla-mak için yeterlidir: 2009 genel seçimleri sonrasında yapılan basın toplantılarında medya mensuplarının karşısına konuşa-mayacak kadar sarhoş çıkan tek lider HÖH lideriydi. Onun bu durumu ırkçı ATAKA Partisi Lideri Siderov’un alay ko-nusu olmuştu. Öte yandan Kırcaali Belediye Başkanı Ha-san Aziz de Efes’e gidip Bulgar papazlarına su getirmiştir. Ya kendi Halkına?

Onun bu davranışı Müslüman-Türk toplumu tarafından dikkatle takip edildi.

Bu arada HÖH’de Bulgaristan’daki Müslüman-Türk top-lumunu kendi sarmallarının içinde tutmak için, Bulgar siya-setçilerinin yaptıkları Türk ve Müslüman karşıtı söylem ve eylemleri geçmişte yaşanan acı olayları hatırlatmaktadır.

Dışarıdan bakışı detaylandırır isek şöyle açıklayabili-riz: 1991-2010 yılları arası yapılan seçimlerde HÖH bir Müslüman-Türk partisi olarak başlangıçta 21 Milletvekiline sahipken, bu sayıyı artırarak 38 Milletvekilini Meclise kadar taşıyabilmiştir. Biri il olmak üzere 34 ilçe belediye başkanı, yüzlerce muhtar ve binlerce meclis üyesi çıkarmıştır. Bu ra-kamlara bakıldığında HÖH’ün inanılmaz bir başarısı olduğu düşünülmektedir.

Fakat bu rakamlara rağmen sürecin tamamen Bulgaris-tan Türkleri aleyhinde cereyan ettiği de ayrıca incelenmelidir. Zira şu ana kadar Bulgaristan’daki Müslüman-Türk toplulu-ğunun temel sorunlarından hiç birine el atılmamıştır.

Bakalım “Yöneticilerimiz” Para, İçki ve Kadın’dan “BAŞLARINI KALDIRIP”

Halkının sorunlarına el atabilecekler mi...

(HÖH) Hak ve Özgürlük

Hareketi’nin Kurulma Amaçları

Tarihe bir not düşmek Koca Yusuf’un Evi Restore EdilecekCihan Pehlivanı Koca Yusuf’un Şumen’in

Hitrino bölgesinde tamamı yıkılmış olan baba ocağı restore edilecek. Adana Ceyhan Bele-diye Başkanı Hüseyin Sözlü, Balkan Türk-leri Yardımlaşma ve Kültür Derneği Başkanı Mükremin Duygun ve Araştırmacı Yazar Me-cit Sağır’ın bir hafta boyunca Bulgaristan’da bu konuda inceleme ve araştırma yaptıklarını ifade etti. Sözlü, “Bir hafta boyunca Bulgaristan Şeytancık’a bağlı Karalar köyünde doğan Ci-han Pehlivanı Koca Yusuf’un evini ziyaret et-tiler. Evin neredeyse tamamının yıkıldığını tes-pit etmişler. Biz de bu konuda dünyayı titreten Koca Yusuf’un baba ocağını restore etmek isti-yoruz. Şeytancık Belediyesi ile görüşmeler sürü-yor. İnşallah Koca Yusuf’a layık bir çalışma ya-parız.” dedi.

Balkan Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği Başkanı Mükremin Duygun ise böl-gede Ceyhan’dan giden bir heyet ile bir hafta bo-yunca inceleme ve araştırma yaptıklarını söyledi. Koca Yusuf’un doğup büyüdüğü Bulgaristan’ın Karalar köyüne geldiklerinde duygulu anlar ya-

şadıklarını anlatan Duygun, “Bizi köylüler çok sı-cak karşıladırlar. Ne yazık ki cihan pehlivanının doğ-duğu ev neredeyse tamamen yıkılmış. Biz de bu durumu Ceyhan Belediye Başkanımız Hüseyin Sözlü’ye anlattık. Başkan da bu yönde bir ça-lışma yapmamızı istedi. Yasal prosedürün ardın-dan Koca Yusuf’un yıkılan evini restorasyon ça-lışmaları yapılacak.” şeklinde konuştu.

Araştırmacı Yazar Mecit Sağır, Koca Yusuf’un heykelinin memleketinde dikilmesi-nin memnuniyet verdiğini, ancak doğduğu evin Ceyhan Belediyesi’nce restore edilmek istenme-sinin çok daha önemli olduğunu vurguladı. Aynı zamanda ‘Dünyayı Sarsan Pehlivan Koca Yu-suf’ adlı kitabın da yazarı olan Sağır, ‘Belediye Başkanımız Hüseyin Sözlü’nün Koca Yusuf’un baba ocağını restore etmek istemesi beni çok duygulandırdı. Tarihe damga vuran bu değerlere sahip çıkmak gerekir.” dedi. Zihni KARPAT

İncil’in sırrı çözüldü mü?Ankara Adliyesi Adli Emaneti’nde 1500 yıllık bir İncil bulundu. Hz. İsa’nın ilk öğütlerini verdi-ği Aramice dili ve Süryani alfabesiyle yazılı tarihi İn-cil, polis nezaretinde Anka-ra Etnografya Müzesi’ne devredildi. 8 yıldır adli emanette bekletildiği orta-ya çıkan İncil’in değerinin 40 milyon lira olduğu tah-min edilirken Papalık, İncil üzerinde inceleme ve araş-tırma talebinde bulundu.Ankara Adalet Sarayı’nda değeri 40 milyon lira olduğu iddia edilen 1500 yıldan fazla tarihe sahip İncil ortaya çıktı. Sekiz yıldır adli emanette tutulduğu belirlenen İncil mahkeme kararıyla polis eşliğinde ve makam otosuyla Etnografya Müzesi’ne teslim edildi. İlk incelemelerde Süryanilere ait olduğu belirlenen İncil’in Aramice diliyle Süryanice alfabeyle yazıl-dığı öğrenildi. Deri üzerine yazılmış, deri kapla-malı İncil’in kültür varlığı olduğu ve müzelik de-ğeri olduğu için koruma altına alındığı kaydedildi.2 0 0 0 ’ D E E L E G E Ç İ R İ L D İKaçakçılık operasyonu kapsamında Akdeniz bölgesinde bir çeteden 2000 yılında ele geçirilen İncil’in tarihi dokusunu koruduğu ve döneme ait birçok iz taşıdığı anlaşıldı. Polis, İncil’in kopyasının alınıp alınmadığına ilişkin incele-me başlatırken İncil’in fotokopisinin dahi 3 ila 4milyon lira değerinde alıcı bulabileceği bil-dirildi. Çete üyelerinin yerel mahkeme tara-fından yargılandığı, mahkemenin verdiği ce-zaların ise Yargıtay tarafından onaylandığı belirtildi. Çeteden ele geçirilen parçalar ise adli emanete teslim edildi. Bu çerçevede İncil de sa-hipsiz olduğu gerekçesiyle adli emanete intikal etti.V A T i K A N i Z i N i S T E D iTarihi İnciller konusunda hassas olan Vatikan’ın, ele geçirilen İncil’le ilgili inceleme talebi olduğu belirtildi. İncil’in Arami dilinde ve Süryanice al-fabeyle yazılmış olması ilgi çekiyor. Çünkü Ara-mice Hz. İsa’nın konuştuğu dil olarak kabul ediliyor. Günümüz dünyasında Aramice sadece Suriye’de Şam yakınlarında bir köyde konuşuluyor.İçinde Peygamberimiz Hz.Muhammed’i haber ve-ren ayetler olduğu için Müslümanların büyük ilgi gösterdiği Barnaba İncili’nin bugün basılı 2 nüs-hasının olduğu biliniyor. Hıristiyan kiliselerinin “apokrif” yani varlığını kabul ettiği ama içindeki bilgileri reddettiği Barnaba İncili, 1979’da önce Pakistan’da İngilizce olarak yayımlandı. Daha sonra İngilizce’den tercüme edilerek Türkçe basıldı.Barnaba İncili’ni 1980’lerin ilk çeyreğin-de Zafer dergisi gündeme getirmiş, Türkiye günlerce bu İncil’i konuşmuştu. Pakistan’da basılan Barnaba İncili, Avusturya’daki nüs-hadan yapılan bir baskının Amerikan Kongre Kütüphanesi’ndeki nüshasından tercüme edil-mişti. Dünya bu İncil’in varlığından, ABD’deki nüshadan alınan mikrofilmlerle Pakistan’da yapılan baskıdan sonra haberdar olmuştuHAKKÂRi iNCiLi’NE ROMAN YAZILDITarihi İncil’in adli emanette ortaya çıkması akıl-lara Türkiye’de daha önceki yıllarda yakala-nan tarihi İncil’leri getirdi. Bunlar içerisinde hiç şüphesiz en önemlisi 1980’de Hakkari’de bir mağarada bulunan İncil’di. Bu İncil yaka-landıktan sonra bir daha hiç ortaya çıkmadı. İncil’in Hz. İsa’nın havarisi Barnabas tarafın-dan yazıldığı, tarihi önemine binaen Genelkur-may Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda saklandığı bilgisi zaman zaman basına yansı-dı. Konuyla ilgili yazar Aydoğan Vatandaş da “Barnaba’nın Sırrı” isimli bir roman yazdı.Hakkâri’de yakalanan İncil üzerine yapılan spekülasyonlar hiç bitmedi. Bu İncil’in orta-ya çıkması durumunda Hıristiyanlık tarihinin yeniden yazılacağı ileri sürüldü. İncil’in ilk sayfasının fotokopisi dönemin askeri yetkilile-ri tarafından İstanbul’a gönderilmişti. İncil’in Arami dilinde kaleme alındığı böylece ortaya çıkmıştı. Ancak İncil’in tamamını görmek ve incelemek hiçbir bilim insanına nasip olmadı.

Çalık Holding Yöne -tim Kurulu Başkanı Ahmet Ça-lık, Kazakistan Cumhuriyeti’nin Bursa fahri konsolosu oldu.

Kazakistan Cumhuriyeti’nin Bursa Fahri Konsolosluğu görevinin Çalık’a takdim edilmesi dolayısıyla dün Bursa

Hotel Çelik Palas’ta bir resepsiyon düzenlendi. Resepsi-yona Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Kazakistan Cumhuriyeti Büyükelçisi Zhanseit Tuimebayev de katıldı.

Kazakistan Konsolosu Çalık Oldu

Meksikalı bilim insanları, eroin bağım-lılığını azaltması için geliştirdikleri aşıyı fare-ler üzerinde başarıyla test ettiklerini açıkladı.

İnsanlar üzerinde denenecek aşının başarılı olması halinde, eroinle mücadelede büyük bir adım atılacak.

Ulusal Psikiyatr Enstitüsü araştırmacıları, ge-liştirdikleri aşının insan vücudunu eroinin yan et-kilerine karşı dirençli kıldığını ve uyuşturucu madde-nin verdiği zevki zamanla etkisiz kıldığını belirtti.

Enstitünün direktörü Maria Medina dün yap-tığı açıklamada, “Geliştirdiğimiz aşı eroin bağım-lılığından kurtulmak için geçmişte terapiye başvu-ran ancak sonuç alamayan kişiler için düşünüldü” dedi.

Dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları uzun yıl-lardır uyuşturucu maddelere olan bağımlılığın önüne ge-çilmesi için tedavi üretmeye çalışıyor. Meksika’da eroi-nin önüne geçilmesi için atılan önemli adımın yanı sıra, ABD Ulusal Uyuşturucu Bağımlılığı Enstitüsü (NIDA), Ağustos 2011’de kokain bağımlılığını önleyecek bir aşı üzerinde önemli ilerleme kaydettiklerini açıklamıştı.

Meksikalı araştırmacıların geliştirdiği aşı, uyuşturuc kartellerinin neden olduğu şiddete karşı ortak mücadele veren ABD’de de heyecan yarattı. Ulusal Psikiyatr Ens-titüsü, eroin aşısı üzerindeki çalışmalarını hem Meksika hem de ABD hükümetinden aldığı kaynaklarla sürdürüyor.

Eroin Bağımlılığına son

Ahmet Yasevi Dostları ile Birlikte -2012 (KüçükAyasofya)

Bulgaristan Sofya folklor grubu ile birlikte

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

ABD’de cami sayısında büyük artışABD’de yayımlanan bir rapora göre, ülkedeki ca-

milerin sayısı 2000 yılından bu yana yüzde 74 oranında arttı. En çok cami New York, California ve Teksas’ta bu-lunuyor.

ABD’deki farklı dinlere mensup din araştırmacıları ve dini liderlerden oluşan bir grubun, ‘’Faith Communities Today’’ adlı projesi çerçevesinde yürütülen, ‘’American Mosque 2011 (Amerikan Camisi 2011)’’ başlıklı araştır-maya göre, ABD’de 2 bin 106 cami bulunuyor. Bu ra-kam, 11 Eylül saldırılarının bir yıl öncesine, yani 2000 yı-lına göre yüzde 74’lük artışa tekabül ediyor. Rapora göre, 2000 yılında ülkedeki cami sayısı bin 206’ydı.

Rapora göre, ABD’de en çok cami, 257 camiyle New York’ta bulunuyor. Onu 246 camiyle California, 166 camiyle Teksas ve 118 camiyle Florida eyaletleri izliyor.

‘’Son 10 yılda ABD’deki camilerin ve camiye gi-denlerin sayısı büyük bir artış göstermeye devam ediyor’’ ifadesinin kullanıldığı raporda, bunun nedenleri arasında, Somali, Irak, Batı Afrika gibi ülke ve bölgelerden yeni göçmenlerin ülkeye gelişi ve toplumun refah seviyesinin artması gibi unsurlar gösteriliyor.

Raporda, genç Müslümanlar arasında köktendincili-ğin arttığına yönelik hiçbir işaretin olmadığı tespitine de yer verildi. Buna göre, imamların yüzde 87’si, ‘’kendi dene-yimlerine göre’’, genç Müslümanlar arasında ‘’radikalizm ve aşırıcılığın’’ artmadığını düşündüklerini ifade ederken, kendileri için esas zorluğun, bu gençleri camiye çekmek olduğunu belirtti.

Raporun üzerinde çalıştığı bir diğer önemli alan ise

Amerikan toplumunun İslam’a nasıl baktığı konusunda oldu. Buna göre, imamların sadece yüzde 25’i, ‘’Amerikan toplumunun İslam’a düşman olduğu’’ yönünde görüş bildirirken, bu oranın 2000 yılında ise yüzde 54 olduğuna işaret edildi.

Rapor, imamların, Müslümanların Ameri-kan toplumuna dahil olmasını desteklediklerini de ortaya koydu. Raporda bu konuda görüşleri sorulan cami imamlarının yüzde 98’i Müslü-manların Amerikan kurumlarına dahil olması, yüzde 91’i de Müslümanların siyasete girmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi.

-Rapordaki diğer önemli bulgular-Rapordaki diğer bazı tespitler ise şöyle sı-

ralanıyor: ‘’-ABD’deki camilerin yüzde 76’sı 1980’den sonra inşa edilmiş.

-Camilerin çoğunluğu kentsel alanlarda yer almasına karşın, bu rakam giderek düşüyor ve şehir merkezi dışın-daki alanlarda bulunan camilerin sayısı artıyor. 2000 yı-lında camilerin yüzde 16’sı dış mahallelerdeyken, 2011 yılında bu oran yüzde 28’e yükseldi. -Camilere gidenler arasında çok farklı etnik grupların varlığı dikkati çekiyor. Camilere düzenli gidenler arasında Güney Asyalılar, Arap-lar ve Afro-Amerikalılar ilk üç sırada yer alıyor.

-Bayram namazına katılan Müslümanların sayısı 2000 yılındaki 2 milyon civarındaki rakamdan, 2011 yı-lında 2,6 milyona yükseldi. Ülkedeki toplam Müslüman nüfusu, bu istatistikle belirlenemez ama daha önce bu ko-

nuda 1,1 ila 2,4 milyon olarak ortaya atılan tahminlerin doğruluğunu sorgular. Eğer bayram namazına katılan 2,6 milyon Müslüman varsa, o halde ülkedeki toplam Müslü-man nüfusu 7 milyona yakın bir rakam olmalı.’’

Raporun ana yazarı, Kentucky Üniversitesi Öğre-tim Üyesi İhsan Bagby, yaptığı açıklamada, ABD’deki Müslüman toplumunun enerji dolu olduğunu ve Ameri-kan hayatının giderek daha da artan bir parçası haline gel-diğini söyledi.

Amerikan-İslam İlişkileri Konseyinin (CAIR) baş-kanı Nihad Avad da Amerikalı Müslümanların ‘’kendi-lerini evlerinde hissettiğini ve Amerikan rüyasına inandı-ğını’’ kaydetti.

Kırcaali 1900’lü yıllarda kalmış

Kırcaali Belediye binasının yanındaki kafede otururken duyduğum bir melodiydi, bu. Her saat başı kentin meydanından şehre doğru yayılması dikkatimi çekiyor. Önce müziğin kiliseden geldi-ğini düşünüyorum. Tahminimde yanılıyorum zira ses kiliseden değil saat kulesinden geliyormuş. Çev-remdekilere bu melodinin ne olduğunu soruyorum.

Duyduk la r ım ka r ş ı s ı nda i r k i -l iyor, kulaklarıma inanamıyorum.

“Şaka yapıyorsunuz değil mi? Müm-kün değil... Hâlâ böyle propagandalar ya-pılıyor mu? “ sözleri dökülüyor ağzımdan. Çünkü söz konusu melodinin sözleri şöyle:

Rüzgar silah öttürür, Balkan gürlerAt üzerinde tek yiğit

Kalk borusuyla kardeşlerini çağırırHerkes silah başına!!!

Vakit geldi,Uykudan uyanın

Uzun süren köleliğe yeter artıkHerkes silah başına!!!

Kalk kalk Balkan yiğidiDerin uykudan kalk!

Osmanlılara karşı Bulgarlara önder ol!Yanlış okumadınız...

Bu melodiyle Bulgar halkı, Bulgaristan’da Türklerin ve Müslümanların en yoğun bir biçimde yaşadığı kentte dahası vali yardımcısı ile belediye başkanının ve çalışanlarının çoğunluğunun Türk ol-duğu bir belediye binasının yanı başındaki bir saat kulesinden her saat başı “ Türklere ve Osmanlılara karşı savaşa” çağrılıyor. Kentin meydanı her saat “düşmanlık tohumu eken” bu melodiyle çınlıyor.

Sadece müzik var, söz yok. Ama duyan her-kes bu melodinin hangi manaya geldiğini çok iyi bir biçimde anlarmış. Zira ilkokuldan itiba-ren bu marş, çocukların belleklerine kazınır-mış. Hatta bu eğitim dolayısıyla Türk çocukları okulda Türk olduklarını söylemek istemezmiş. Çok sayıda çocuk “Ben Türk değilim” diyormuş...

Norveç saldırısı sonrası Avrupalı aydınların ve liderlerin ırkçılıkla gerektiği gibi mücadele etmedik-leri, bunun da ötesinde oy kaygısıyla etnik ayrımcı-lığa prim verdikleri şeklinde özeleştiride bulunduğu bir dönemde ırkçılık ve düşmanlık tohumu ekmeye devam eden mesajlar içeren bu melodinin kulla-nılmasının neden engellenmediğini Belediye Baş-kanı Hasan Azis’e sormak istedim. Fakat o sırada belediyede olmadığı için kendisi ile görüşemedim.

Bulgaristan’da tek Türk vali yardımcısı olan Esat Sadık’a bu durumu sordum. Vali Yardım-cısı Sadık, “ Evet öyle ama... Benim bunu kal-dırmaya yetkim yok...” türünden cevaplar verdi. Beklemediği bir soruyla karşılaşmış gibiydi.

Esat Sadık, bu konunun belediyenin uhde-sinde olduğunu, belediye meclisinin alacağı bir kararla bu rezalete son verilebileceğini söyledi.

Doğrusu çağdışı uygulamanın hâlâ sürme-sinin yanı sıra Türklerin yönettiği bir belediye-nin etnik düşmanlığı körükleyen bu melodiye son verme konusunda herhangi bir girişimde bu-lunmaması da ayrıca inanılması güç bir durum.

Son söz: Şu anda Bulgaristan’da yönetimde bulunan hükümetin başbakanı sürekli olarak Türkiye’ye sıcak mesajlar veriyor. Türkiye de komşularıyla düşmanlıklara son veren politikalar izliyor. Dolayısıyla bu olumlu atmosfer iyi kulla-nılarak, bazı Balkan ve Arap devletleriyle yapılan anlaşmalar gereği tarih kitaplarındaki düşmanca ifadelerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalış-maların benzeri Bulgaristan ile de yapılmalı ve bu utanç verici propagandaya son verilmelidir.

Şüphesiz bundan her iki ülke de kazançlı çıkar.

Kırcaali’de Çanlar kime çalıyor

Dünyadaki ilk ötenazi kliniği

Hollanda’da

Dünyadaki ilk ötenazi kliniği Hollanda’da açıldı. Klinikte ilk etapta 70 kişinin ölüm isteği gerçekleştirilecek.

Lahey’de açılan özel klinik, ötenazi isteği doktorları tarafın-dan kabul edilmeyen hastalar için hizmet verecek. 1 Mart itibari ile hasta kabulüne başlanan klinikte ilk etapta 70 kişinin ölüm is-teği gerçekleştirilecek.

Ötenazi Derneği Başkanı Petra de Jong, yaptığı açıklamada, “Tıbbi yoldan tedavisi yapılamayan 18 yaş üzeri ve yaşlıların özel başvurusu dikkate alınarak işlemlerini başlatıyoruz. İlk olarak kendi doktoru, tedavi gördüğü hastanesi ve varsa psikiyatristi ile ilk gö-rüşmelerinin ardından ölüm işlemini gerçekleştiriyoruz. Kliniği-mize Şubat ayı içerisinde 70 kişinin başvurduğunu gördük ve ta-mamen özel ödemelerle son verilen hayatlar için başvurularımız devam etmektedir” dedi.

Açılan özel klinik ile, hastalara yasal olarak ötenazi hakkı ta-nıyan ilk ülke Hollanda olmuş oldu.

Demokrasi boyle mi olur

Sosyal güvenlikte cep telefonu dönemi... SGK’nın hayata geçirdiği projeyle vatan-

daşlar, sık sık sosyal güvenlik merkezlerine gitmek zorunda kalmayacak. Cep telefonla-rına gelecek mesajlarla sigortalılığın başla-tılması, sigortalılığın sonlandırılması, maaş bağlanması, şahıs ödemeleri, iş göremezlik ödeneği, evlenme yardımı, cenaze ödeme-leri, hizmet borçlanması gibi vatandaşın ya-kından ilgilendiren bilgiler ücretsiz şekilde cep telefonlarına gelecek. 65 milyon cep te-lefonu abonesinin bulunduğu Türkiye’de on-line hizmete kapı aralayacak bilgilen-dirmenin olabilmesi için, GSM numarala-rının veri tabanında toplanması gerekiyor. Vatandaşlara çağrıda bulunan SGK yetkili-leri, 2012 yılı içinde söz konusu hizmetleri alabilmek için ‘kayıt yaptırın’ çağrısı yaptı.

KAYDIN YAPILACAĞI ADRESCep telefonuyla söz konusu hizmet-

lerin bildirimini almak isteyenler http://app2.sgk.gov.tr/IletisimBilgileri/jsp/Ileti-simBilgileriSorgula.jsp adresine giriş yap-mak zorunda. Cep telefonu numarasıyla bilgi girişi yapacak kişi ile mesaj gön-derilen cep telefonunun kayıtlı olduğu

kişinin aynı T.C. Kimlik numarasına sahip olması gerekiyor. Sistemde her va-tandaş için bir cep telefonu numarası eş-leştirilecek. Birden fazla numara taşıyan-lar bütün numaralarına bilgi gelmeyecek.

SGK’NIN BU YIL İÇİNDE CEP MESA-JIYLA HABER VERECEĞİ HİZMETLER

Hak sahiplerini ‘acaba benim emekli maaşım bağlandı mı?, çölyak parası ya-tırıldı mı? emzirme yardımı verildi mi?’ gibi sorulardan kurtaracak cep telefonu mesajları kilometrelerce yol gitmekten de kurtaracak. SGK’nın cep’e göndereceği hizmetler şöyle; şahıs ödemeleri, çölyak ödemeleri, 4a sigortalı tescil, 4b sigortalı tescil, 4c sigortalı tescil, 4a sigortalı işten ayrılış, 4b sigortalı işten ayrılış, 4c sigor-talı işten ayrılış, 4a toptan ödeme, 4b top-tan ödeme, 4b aylık bağlama, 4a geçici iş göremezlik, 4b geçici iş göremezlik, 4a em-zirme yardımı ödemesi, 4b emzirme yar-dımı ödemesi, 4a hizmet borçlanmaları, 4a emekli ödemeleri, 4a cenaze ödemeleri.

SGK’dan büyük hizmet!

Hüseyin ALTINALAN

İspanya’nın Barselona kentinde devam eden Dünya Mobil Kongresi’nde, üreticiler cep telefonları için yeni şarj çözümleri sundu-lar. 15 yıl dayanıklı SpareOne ilgi odağı oldu.

California şirketi XPAL Power’ın ge-liştirdiği ve bu ay içinde satışa çıka-cak basit bir kalem pille çalışan ve ek-ranı bile siyah-beyaz olan SpareOne adlı mobil cihaz, Barselona’da tanıtılan ultra özellikli akıllı telefonlarla ters düşüyor.

Cihaz kapalı durumdayken pili 15 yıl, açıkken 2 ay dayanan ve özellikle acil durumlar, felaketlerde ilk yardım te-lefonu gibi kullanılabilen SpareOne, pa-halı olmadığından ve uzun bekleme sü-resi sayesinde, az gelişmiş ülkeler için de uygun bir cihaz olarak kabul ediliyor.

Çok farklı bir çözüm sunan İsveçli myFC şirketi de suyla şarj edilebilen bir sistemi tanıttı.

Bir fotoğraf makinesindan biraz bü-yük bir şarj aleti olan PowerTrekk, deniz suyu ya da tatlı suyla çalışabilme özelliği sayesinde kampçılar, insani yardım çalı-şanları ya da askerlerin kullanımı için son derece uygun bir cihaz olarak görülüyor.

Sektörün devi Duracell’in Barselona’da tanıttığı ve küçük bir tablete benzeyen şarj sistemi PowerMat de, aynı zamanda iki

mobil cihazın bataryalarını doldurabiliyor.Mobil telefon üreticilerini, bu sisteme

uyumlu cihaz üretmeye çağıran Duracell, PowerMatt sistemini lokanta masaları gibi kamusal alanlara da yerleştirmeyi düşünüyor.

Şirket, ayrıca otomobil üreticisi Ge-neral Motors ile de anlaşarak, 2013’ten itibaren şarj sistemini bu markanın tüm araçlarına yerleştirecek. Sistem New York’taki ünlü spor ve sergi sarayı Ma-dison Square Garden’a da konulacak.

Tek şarjla 15 yıl dayanan cep telefonuEkonomik krizle bo-

ğuşan Avrupa’nın sakin li-manlarından İngiltere’nin başkenti Londra, inşaat ya-tırımları için büyük fırsat-lar taşıyor.

İngiliz hükümetinin büyüme stratejisini belir-leyen ‘Ticaret ve Yatırım Beyaz Kitabı’nın yıldö-nümü toplantısında İngil-tere ve Türkiye’de inşaat yatırımlarıyla ilgili fırsatlar anlatıldı. İki ülkenin inşaat sektörlerinin temsilcileri İn-

giltere Başkonsolosluğu’nda Başkonsolos Jessica Hand evsa-hipliğinde bir araya geldi. Arup Mühendislik’ten John Lovell, Türk müteahhitlerin İngiltere inşaat pazarında boşlukları dol-durmalari için fırsatları olduğuna dikkat çekerek pazarla ilgili ip uçları verdi: “İngiltere’de ana işverenler taşeronlardır. Tüm tedarik yöntemleri işe yarar. Genellikle beceri, bütünlük ve ilişkiler en önemli unsurlardır.”

PRESTİJ SAĞLIYOR Kreado’dan Alper Gökhan Erdem ise konuşmasında

İngiltere’de inşaat yapmanın şirketlere dünya çapında prestij getireceğine dikkat çekti. Erdem, İngiltere’de emlak yatırımı-nın oldukça kârlı olduğunu ancak son derece profesyonel ve yüksek seviyede takım çalışması gerektirdiğini ifade etti.

Londra Türk inşaatcıları bekliyor

MEMLEKETİMİN ACISIKaranlık günlerden

güneş doğacakAşk dağlarda bal akacak

Çınar ulu ağacınŞerefli dallarındanGünler geçerken

Aydınlık sevdasından türküsüMemleketimin acısı

AHMET CESUR İZMİR

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Toplumlaraİdeolojiler yön veriyor

Toplum Hakları ve İdeolojiler

Dr.Nedim BİRİNCİ

İdeoloji, bir toplum içerisinde yer alan daha küçük topluluklara yön veren, kendi içlerinde oluşturdukları birlikteliklerde birleşen insan-ların oluşturduğu düşünce, inanç ve düşünüş biçimidir. Çoğu insanın kendine has ideolo-jisi mevcuttur. Dolayısıyla insanlığın her dö-neminde ve insanların belli dönemde belli bir ideolojisi olmuştur. İnsanların savundukları bu düşünceler özellikle emperyalistlerin ve Küre-sel egemen güçlerin de desteğiyle iyice içi bo-şaltılmış savunumlar olarak kalmıştır. Çünkü bahsettiğimiz güçler “medya ve popüler kül-tür” denilen yöntemlerle, zihinsel üretimleri kendileri yapar ve bilinçli bir şekilde, insanları bilinçsizleştirme sürecini gerçekleştirir.

Artık düşünemeyen nesillerin, üreteme-yen zihinlerin alıp başını gittiği bu ortamda, hiç kimsenin kendisine has ideolojisi yani dü-şüncesi yoktur. Sağdan soldan duyduğu cüm-lelerle, bilgi olmadan yorum yapmaya kalkı-şanlar her alanda karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda toplumda öne çıkan, daha doğrusu öne çıkarılmış insanların peşinden sorgusuzca, koyun misali gitmemiz de bu yüzdendir…

Gençlerimizde durum daha da vahimdir. Ezbere alıştırdığımız çocuklarımız ise bırakın kendi ideolojilerini şekillendirmeyi, iki keli-meyi yan yana koyup, düşüncelerini ifade ede-mez duruma gelmişlerdir. Duyduklarını akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden, doğruluğunu test etmeden her ortamda dile getirmeyi marifet sanmaktadırlar. Okuyan, düşünen insanları ten-zih ettiğimi belirtmeliyim fakat çoğunluk dü-şünmekten, üretmekten aciz…

İdeoloji kavramıyla doğal olarak hepimizin zihninde siyasi yapılanmalar canlanmaktadır. 12 Eylül döneminden bu yana süren ideolojile-rin saptırılması yöntemi günümüzde de artarak devam etmektedir. İdeolojileri birbirine düşman ederek ya da içlerini boşaltarak, toplumda her zaman kargaşanın var olması egemen güçlerin yüzlerini güldürmektedir. Sağ-sol, dinci-laik, alevi-sünni, doğucu-batıcı, milliyetçi-liberal, evetçi-hayırcı, çağdaş-tutucu ve sayabileceği-miz yüzlerce ayrışmayla, toplumumuz bu kar-gaşalara yıllardır maruz kalmaktadır. Belirttiği-miz üzere bu ayrılıklar “kurt dumanlı havayı sever” misali batılıları mutlu etmektedir.

Sorunları tespit edip, çözüm önerisi sunan-ların sesleri kısılır öncelikle, yanlış amaç pe-şinde koşmaları hedeflenir. Böylece çözümü olan sorunlar içi boş ideolojik kavgalar yüzün-den iyice sarpa sarar ve giderek büyür. Başlan-gıçta iyi niyetle düşüncelerini savunduğunu sa-nan insanlar ise bir süre sonra emperyalizmin bu oyununda aktör olduğunu kavrar, onların amaçlarına hizmet ederken bulurlar kendile-rini… Dikkat edildiğinde, Türkiye’nin atılımlar yapacak öz güveni kendisinde bulduğu dönem-lerde, bu yapay akımlarla ve provokatörler ara-cılığıyla baltalanır bu atılım hamleleri…

Ermeni “Asala” örgütünün bitirilmesinin hemen sonrasında, Pkk terör örgütünün çıka-rılması, Pkk’nın gücünün azaldığı dönemde, Hizbullah’ın gücünü arttırması ve sonrasında misyonunu tamamlayan bu örgütün yerine tek-rar Pkk’nın hortlatılması da bu bahsettiğimiz konu içerisinde ele alınabilir.

Günümüzde “dünya görüşü” dediğimiz, in-sanların dünyaya ve olaylara bakış açılarının da içleri boşaltılıp, algı yöneticilerinin istekleri doğrultusunda farklı şekilde doldurulmakta-dır. İnsan Hakları, demokrasi, eşitlik, özgürlük dediğimiz kavramlar emin olun hiç birimizin zihninde canlanan haliyle yer almaz gündelik hayatta… Tamamıyla emperyalistlerin amaçla-rına hizmet eder hale gelen bu içi boş kelime-ler, artık insanımızın çoğunda tiksinti uyandırır hale gelmiştir.

Aydın geçinenlerimiz ise “evrenselliği” Batı ve ABD ye bağlılık olarak halkımıza en-jekte etmekte, “her tür düşünceye açık olmayı” ise savunduğumuz değerleri başkalarının doğ-rultusunda şekillendirmekle eş değer tutmak-tadırlar.

Hal böyle olunca hepimizin ruh ve zi-hin dünyası karmakarışıklaşmakta, belirsizlik-ler hayatın her alanında kendisini göstermekte-dir. Toplum olarak, şarkıda da bahsedildiği gibi “kafa nereye biz oraya” misali ne tarafa çeker-lerse o tarafa yönelmekteyiz…

1- İsim denklik belgesi taleplerinin doğru-dan ilgilinin yerleşim yerinin bulunduğu Nüfus Mü-dürlüğüne yapılması halinde, Nüfus Müdürlüğünce, ta-lepte bulunan kişinin Türk vatandaşlığını kazanmadan önceki ad ve soyadının nüfus kaydında bulunup bulunma-dığı incelenir, var ise denklik belgesi düzenlenerek verilir.

2- Talepte bulunanın Türk vatandaşlığını kazanma-dan önceki ad ve soyadının kaydında bulunmaması halinde, İsim denklik belgesi talepleri, Genel Müdürlüğüne intikal et-tirilir. Genel Müdürlüğük ilgilinin dosyası üzerinden yapıla-cak inceleme neticesi, kişinin önceki ad ve soyadı (Bulgaris-tandan geldiği isim ve Türkiyede soy isim) bilgilerine ilişkin dosyada yeterli bilgi ve belge bulunması halinde denklik bel-gesi düzenlenerek verilir. Kişinin önceki ad ve soyadı bilgi-lerine ilişkin dosyada yeterli bilgi ve belge bulunmaması ha-linde ise denklik belgesi düzenlenmesi mümkün değildir.

Bir dilekçe ile İsim Denklik belgesini Ankara’dan istemeniz için hazır formu dernekten albilirsiniz

İsim Denklik Belgesi

Bulgaristan Vatandaşlığı İçin Gereken Evraklar -Filler günde ortalama 2 saat uyurlar.

-Hastalanmayan tek hayvan köpek baliklaridir.-Köpek baliklarinin kansere karsi bagisikligi vardir.-Timsahlar derine batabilmek için tas yutarlar.-Bir istakoz 7 senede ancak yarim kilo alabilirler.-Penguen yüzebilen fakat uçamayan tek kustur.-Atlarin insanlardan 18 tane daha fazla kemigi vardir.-Büyükçe bir yunus günde 2 ton yiyecek tüketir.-Sivrisinek insanlarin ölümüne en fazla sebep olan hayvandir.-Bir inek hayati boyunca yaklasik 200.000 bardak süt üretir.-Mavi balinanin agirligi 22 ayda 26 tona kadar ulasir.-En hizli büyüyen hayvan mavi balinadir.-Bir karinca kendi agirliginin 50 kati agirligi kaldirabilir.-En hizli kara hayvani çitadir. Hizi saatte 95 km’ye ulasabilir.-En hizli balik yelken baligidir. Hizi saatte 109 km’ye ulasabilir.-En hizli kus bogazli kirlangiçtir. Hizi 3 saniyede saatte 128 km’ye çikabilir.-Mavi balinanin çikardigi ses 850 km öteden duyulur.-Suaygirlari su altinda dogar ve dogar dogmaz yüzebilirler.-Hayvanlar aleminde sadece domuzlar günesten yanabilir.-Suaygirlari agizlarini 120 cm açabilirler.-Bir pire kendi boyunun 150 kati yükseklige ziplayabilir.-Son 4000 sene içinde herhangi bir yeni hayvan evcillesmemistir.-Karincalarin koku alma kabiliyeti en az köpekler kadar gelismistir.-Insanlari parmak izinden, köpekleri ise burun izinden tanimak mümkündür.-Ayni parmak izi gibi her insanin dil izi de farklidir.-Hamamböcekleri yaklasik 250 milyon yildir hiçbir degisime ugramamislardir.-Balinanin derialti yagindan sabun, güzellik kremi, margarin elde edilir.-Vampir yarasalari hayvanlarin kanini emer ve günde 1 çorba kasigi kanla doyarlar.-Bilgisayarla ugrasmak gözleri bozmaz, sadece yorar.-Dünyadaki isi 1900 yilindan itibaren 0,7 derece artti.-Yunuslarin beyni insanlarinkinden büyüktür.-Insan, ömrü boyunca 20 kg toz yutar.-Kibrit kutusu kadar bir altin, bir tenis kortu büyüklügüne kadar inceltilebilir.-Peru’da hiç umumi tuvalet yoktur.- 6 0 0 t a n e b i t k i c i n s i e t y i y e n d i r.-60 yasinda, insanlar tat alma duyularinin %50’sini kaybederler.-El tirnaklari ayak tirnaklarindan 4 kat daha hizli büyürler.-Gülmek için 17, surat asmak için 43 adaleye ihtiyaç vardir.- B e y n i n % 8 5 ’ i s u d u r .-Dünyada en çok kullanilan isim Muhammed’dir.-Eskimolar buzdolaplarini yiyeceklerin donmamasi için kullanirlar.-Fare bir deveden bile daha fazla süre susuz kalabilir. -Okumak, çocukların kültürel gelişimlerini tamamlamaları ve bilgi çağını yakala-maları için hava gibi, su gibi, yemek gibi günlük hayatlarının bir parçası olmalıdır.-Türkiye’deki kahvehane ve kütüphane sayılarının kıyaslaması şöy-ledir; Kütüphane sayısı: 1.412-Kahvehane sayısı:570.000 -49.000 kişiye bir kütüphane düşerken, 122 kişiye bir kahvehane düşmektedir

Metin KASAPOĞLU

Bulgaristan’dan göç etmiş dedelerinin 60 yıl önce yatak-döşek sata-rak aldıkları araziler, enerji ve metalurji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle bir anda 10-15 kat değerlendi. Bir köyü delirtecek kadar para, tam 80mil-yon TL geçti ellerine... Şimdi gıcır gıcır bir traktör, iki araba duruyor, ’bon-cuklu’ evlerinin önünde...

Traktörler gıcır gıcır... Her evin önünde en az iki araba, onlar da gı-cır gıcır... Bu iki araçtan biri ya Kangoo ya da Caddy... Arabalar ucuzundan değil, Opel’i de var, Honda’sı da...

Evlerin cepheleri süslü mü süslü, onlar ‘boncuklu’ diyor, her tarafta mozaik ustaları harıl harıl çalışıyor. Traktörlerden de anlayacağınız gibi bu-rası bir köy. Ama Hollanda’da değil, Bandırma’da...

Bir talih kuşu konmuş başlarına, ama piyangodan değil. Balkanlar’dan mecburen göç etmiş babalarının 1940’ların sonunda al-dıkları, o günden beri ekip biçtikleri araziler, birden 10-15 kat değerlenmiş. Muhacir köyü Buğdaylı...

Garip bir öyküsü var, koskoca bir çiftliğin, Osmanlı’dan kalan Hacıa-libey Çiftliği’nin hazin öyküsünün bir parçası... Çiftlik öyle bir çiftlikmiş ki, içine onlarca köy sığar. Gün gelmiş, çiftliğin sahibi işçilerini besleyemez ol-muş, kararını vermiş... Denizi kerteriz alıp, içeriye doğru düz parsellere böl-müş arazisini... 5’er bin dönümlük arazilerin her birini civar köylerden biri satın almış. Mesela 5 bin dönüm araziyi Buğdaylı Köyü’nün sakinleri bir-leşip almış. Bir o kadar araziyi de Paşaçiftliği Köyü sakinleri... Ve Edincik, Bezirci, Hıdırköy, Şirinçavuş köylüleri... Ama en şanslı köy Budğaylı ol-muş. Zira en çok para getiren yerler onlarınki...

Buğdaylı köylüleri çalışkan insanlar, çoğu Bulgaristan göçmeni... Ça-lışıp didinmişler, çorak arazilerde zeytinlikler boy atmış. Zeytin tutmayan yeri boş bırakmamış, buğday ekmişler, iyice çorak toprakta arpa ve yulaf yetiştirmişler. Bir o kadar alanda da yine çok su istemeyen ayçiçeği tarlaları yeşertmişler... Geçinip gidiyorlarmış, yavaş yavaş zenginleşmişler. Baba-ları çok çalışmış, her Allah’ın günü 15 kilometre uzaklıktaki tarlalara tabana kuvvet gidip, gece yorgun argın dönmüş... İkinci kuşak daha şanslı tabii, traktörle gider olmuşlar, az buçuk refaha ermişler... Oluk oluk para akıyor...

Buğdaylı köylüsünün ’Deniz boyunda’ dediği araziler, rüzgarı hiç ke-silmez bir bölgede... Deniz ve rüzgar hep varmış, ama değerini geç anlamış şirketler. İşte böyle konmuş talih kuşu başlarına... İki yıl önce enerji şirket-leri, Güney Marmara’dan arazi almaya başlamış, rüzgar santralleri kur-mak için... En başta EnerjiSa, Bilgin Enerji tabelaları görünmüş... Ardın-dan metalurji şirketi Çolakoğlu çıkmış ortaya... Buğdaylı Köyü’ne ait 3 bin 800 dönümlük araziye talip olmuş. Şirket yetkilileri köylülerin ayağına ka-dar gitmiş, öyle bir teklif vermişler ki, arazisini satmayı aklının köşesinden geçirmeyen bile arazinin değerinin 10-15 katı fiyatı duyunca, “Sattım gitti” deyivermiş. Zeytinliklerin dönümü 25-30 bin liradan, tarlalar 10 bin liradan satılmış. Şöyle küçük bir çarpma işlemi yapın, anlayın nasıl oluk oluk para aktığını Buğdaylı’ya...

Kaba hesap 80 milyon lira, eski parayla 80 trilyon! ‘Ne diyon sen kızım elime 1.5 trilyon geçti!’ Her ikisi de 70’lerinde, yüzlerinde öyle ço-cuksu bir gülümseme... Çoğu köylü konuşmak istememişti, fırsat bu fırsat, bu ikilinin konuşmaması mümkün değil ki! Yaklaşıyorum yanlarına, ya-nılmamışım. Öylesine içten, öylesine dost canlısı ki ikisi de... ’Merhaba, Bu köy zengin olmuş öyle mi amcalar?” diye giriyorum söze... “Bizim baba-larımız 1949’da Hacialibey Çiftliği’ndeki 5 bin dönüm araziyi 150 bin li-raya almış. 105 hane zor toplamışlar o parayı. O zamanlar yokluk var her yerde... Yatak, yorgan yünü satıp, parayı ancak denkleştirebilmişler” diyor 78 yaşındaki Halil Duyar. Sonra devam ediyor; “Koca çiftlik satılır mı? Sa-dece bizim köyün aldığı 5 bin dönüm arazi... Ben o zamanlar delikanlıy-dım, hatırlıyorum, çiftlik sahibi kendi yiyip içiyor ama işçilerinin paralarını

ödeyemiyordu. Biz ek-mek götürüyorduk on-lara, öyle düştüler, öyle aç kaldılar. Sonra o çiftliği

taksim edip sattılar köy-lere... Bugün ben o çiftli-ğin sahibinden daha iyi du-rumdayım!”

Halil Amca, 8 dö-nüm zeytinlik satmış, eline bir anda 200 bin lira geç-miş. Topraktan kazanmış, faize yatırmış. Bir bölümünü de ikisi kız, ikisi er-kek, dört çocuğuna pay etmiş, ama biraz yanlış pay etmiş! Konu buraya gelince, canı sıkılıyor Halil Amca’nın... İki elinin serçe parmaklarını birbi-rine kenetleyip, Ben yangına körükle gidiyorum, “Eşit verseydiniz keşke” diyorum. O zaten farkında durumun, “Vermedik işte, keşke verseydik” di-yor bin pişman...

90 dönüm tarla gitti!71 yaşındaki arkadaşı Orhan Kökçüler, 90 dönüm tarla, 25 dönüm

de zeytinlik satmış, eline tam 1.5 milyon lira geçmiş. Eski parayla tamı ta-mına 1.5 trilyon lira! Ama o sattığı toprağa yanıyor!

Bu yüzden topraktan geleni toprağa yatırmış. “Nereden arazi aldı-nız?” diye soruyorum, sanki alıcıymışım gibi bakıyor yüzüme, ser ve-rip sır vermiyor; “O da bizde kalsın” deyip geçiştiriyor. Bu kez toprak sat-maya hiç niyeti yok.

Peki insanın eline bu kadar para geçer de hayatı değişmez mi? “Hiç yokluk çekmediniz mi eskiden? Genç olsaydınız bu parayla ne yapar-dınız?” diye soruyorum biraz hınzırca. İkisi de aynı kafada, cevapları bir; “Arazi alırdık ne yapacağız? Biz çiftçiyiz, bize arazi lazım!” Peki ya yok-luk görmemişler mi bugüne kadar? Orhan Amca, “Yok, biz hiç yokluk görmedik, ama babalarımız görmüş” diyor.

Sütü peyniri göremezdik haftalarca. Hayvanımız bile yoktu ki, sağa-lım. Çok pahalıydı. Kuru ekmek-domatesle nefsimizi körletirdik. Allahı-mıza çok şükür, şimdi her şey önümüzde!”

Köy Katibi Süleyman Yazıcı, Buğdaylı hakkında bilgi veriyor bana... Nüfusu soruyorum, “Dul kadınları da sayarsan 270 hane” diyor. Neden, adamdan saymıyor mu dul kadınları? Yok, öyle değil. O, Ramazan davul-cusundan nüfusu hesaplıyor da ondan... Davulcu için para toplarken, dul-lardan para almazlarmış, hesap o hesap! Yalnız kalan kadınları korumak için... Toplam nüfus davulcuya göre 885, kelle hesabına göre 900!

Bunlar köy villası!Bu arada köyde delirmeyen, şanssız 10 haneden birinde Süleyman

Yazıcı oturuyor. Yani onun ne tarlası varmış Hacıalibey Çiftliği’nde, ne de tek bir zeytin ağacı! Yazıcı, eline para geçemeyen şansızlardan, ama muh-tarlığın başına da talih kuşu konmuş. Buğdaylı Köyü’nde köylüler gibi, muhtarlık da zengin olmuş. Muhtarlığa ait 60-70 dönüm araziyi 800 bin liraya (800 milyar) satmışlar. Bu parayla yangın söndürme tankeri, çöp kamyonu ve yol hafriyatı için kepçe alınmış. Şimdi anaokulunun onarı-mını yaptırıyorlar, sırada ilköğretim okulu var... “Ne güzel köyünüz zengin-leşiyor, güzelleşiyor. Köyde bir sürü villa var” diyorum Yazıcı’ya. “Yok be, normal iki katlı köy evi... Kim yazdıysa villa diye abartmış” diyor. “İyi ama ben hiç böyle köy evi görmedim. O zaman bari köy villası diyelim” diyo-rum şaka yollu...Gülüyor katıla katıla... Arazi zengini hemşehrilerine takılı-yormuş bazen Yazıcı, “O kadar işinizi görüyorum, bari bana da bir yelek, bir pantolon alın” diye... Şimdiye kadar bir şeycik gelmemiş!

Şimdi Yazıcı da arazi zengini olmayı bekliyor. Annesinin Çavuşköy’deki arazisine bir talip çıkarsa, o da biraz rahatlayacak. Gönlü tok, “Dönümü 30 milyardan satılırsa 300 milyar yapar. Üç kardeş paylaşa-cağız, adam başı 100 milyar düşer, o da bana yeter” diyor.

Neriman ERALP

Evladına Bırakacağın MirasıTaksici’den Öğren

Evlada değer kavramları bırakmanın kazançları

Filiz SOYTÜRK

Bir gün acele işim var, baktım geç kalma ihtima-lim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arka-daş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam Ankara’da Bakanlıklara geldik,

Taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabılmek için bir ayak dışarda, inmemek için

debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.

-“Üstü kalsın kardeşim” dedim.Döndü bana doğru “Vaktin varmı abla ?” dedi. -“Evet” dedim (tek ayağım hala dışarda)Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araç-

tan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler ko-nuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para boz-durmuş.

-“Kardeş” dedim,”9.75 değil,10.50 yazsa ister-miydin 50 krş.benden?”

-Ne alacağım abla 50 krşu-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın

üstü kalsın demiştim.Döndü bana,-Vaktin var mı abla-Evet VarÇek kapıyı o zaman. Muhabbetçi bir taksici ile

karşı karşıyayız. 5.dk.konuştuk. İngiltere’de profösöründen,bilmem kiminden eğitimler

aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.

Abla biz Keçiören’de 5.kardeşiz. Babam renç-berdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık in-şaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulama-mışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babambize”Durun kalkmayın” derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.

-“Aha” dedim,”Bizim meslek”, seminerci- Ne anlatırdı baban- Hayattta nasıl başarılı olunur ?O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremi-

yor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri an-latıyor.

-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu tak-lit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceple-rini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun,evinize haram lokma sokmayın” diye an-latırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, “Ba-banızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de ça-lışkandır” derdi.

Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin.Babaları birahane işletiyor, ama adamda her nu-

mara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kul-landık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kar-deş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik, altı ay sonra yandakilerin babası da öldü. yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, iş-leyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktıbiliyor musunuz ?

-Ne bıraktı ?-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı :

“Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olma-yan parayı almayın...” falan filan.

Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezae-vindeler, ne ev kaldı ne birahane. Aile dağıldı.

Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi dura-ğında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde bü-yük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :

“Asıl mirası bizim babamız bırakmış.”Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımız-

dan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür.

Çok duygulandım,veda ettim, tam ineceğim :-Peki Nerede oturuyorsunuz şimdi dedim oy-

lesine.O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz

aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz. Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras.

Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız.Bakın iki babanın bıraktığı değer kavramlarına,

Çocuklar İçin Gereken Evraklar

Çocuk Bulgaristan Vatandaşı ise baba nasıl oturum alır?Babalıktan dolayı vize d almak için çocuğunu-

zun Bulgar vatandaşı ve 2 yaşından büyük olması gerekir.Babalıktan dolayı “D vizesi” için gerekli evraklar:1–Eksiksiz doldurulmuş vize başvuru formu2–Bulgar vatandaşı çocuğun Bulga-

ristan Doğum Belgesi (Akt za rajdane)3–Apostilli Sabıka Kaydı (Tüm Adliyelerden alınır)4 – A r k a s ı b e y a z f o n 2 a d e t b i y o -

m e t r i k f o t o ğ r a f ( f o r m a t ı : 3 5 x 4 5 m m )5–Babanın herhangi bir Bulgar bankasından hesap açtırmış

olması (Hesapta 3.000 Leva-1.500 Euro bulunması gerekir.)6–Babanın, çocuğun kalacak yerini, bakım ve mas-

raflarını karşılayacağına dair yapacağı taahhütname.7–T.C.Pasaportu (Minumum geçerlilik süresi 2yıl olmalıdır)N O T L A R:-Evraklar konsolosluğa, orjinalleri ve aslı gibi-

dir olmak üzere 2 nüsha şeklinde hazırlanmalıdır.-Bulgaristan’ dan aldığınız liçna kartı ile Avrupa ülke-

lerinde serbest dolaşım hakkına sahip olabileceksiniz.-Dikkat etmeniz gereken önemli bir nokta, vize d

başvurusunda bulunduğunuz süreden 15 gün sonra, Bul-gar yabancılar polisi kalacağınızı beyan ettiğiniz ad-rese kontrole gelir ve çevrenizden orada oturmadığı-nıza dair bir bilgi alırsa vizeniz olumsuz sonuçlanır.

-Vizenizin çıkış süreci 1ay olup bu sü-reç konsolosluğa bağlı olarak değişebilir.

Bunları Biliyormusunuz

Türkiye’de Bulgaristan’lılar

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden

İzmir Rumeli Dernek Yöneticileri ile birlikte

Azerbaycan Milletvekilleri Prof.Dr.Chingiz Ganızada ve Jale AlievaHocalı Soykırımı Anma topl. Bahçelievler Bele-diye Başkanı Sn.Osman Develioğlu ve protokol

Dünya nüfusunu aşacak

5 yıl içinde küresel mobil internette veri trafiği 18 katına, internet hızı ise 9 katına çıkacak çıkacak

Önümüzdeki 5 yıl içinde mobil cihazların sayısının dünya nüfusunu geçmesi ve böylece küresel mobil internet veri trafiğinin 18 katına çıkması bekleniyor.

Cisco Görsel Ağ Endeksi’nin (VNI) 2011’den 2016’ya kadar Küresel Mobil Veri Trafiği Öngörü Raporu’na göre 2011 yılında toplam mobil veri trafiğinin yüzde 45’i veya ayda 269 petabayt olan mobil bulut trafiği, 2016 yılında yüzde 71’e veya ayda 7,6 eksabayta ulaşacak. Böylece önümüzdeki beş yıl içerisinde dünya çapında mobil veri trafiği 18 katına çı-karak, 2016 yılında ayda 10,8 eksabayta veya yılda 130 eksa-bayta ulaşacak.

7.3 MİLYARDAN FAZLA CİHAZMobil veri trafiğinde beklenen bu keskin artış, kısmi ola-

rak internet bağlantılı mobil cihazların sayısında öngörülen ar-tış miktarından kaynaklanıyor. Tahminlere göre bu cihazla-rın sayısı, dünya nüfusunu geçecek. SM kaynaklarına göre 2016’daki tahmini dünya nüfusu 7,3 milyar. Cisco, 2011-2016 yılları arasında küresel mobil veri trafiğinin küresel sa-bit veri trafiğine oranla üç kat daha hızlı büyüyeceğini öngö-rüyor.

813 KATRİLYON SMS’E DENKYılda 130 eksabayta ulaşacağı öngörülen mobil veri

trafiği şunlara karşılık geliyor: 33 milyar DVD. 4,3 katril-yon MP3 dosya (müzik/ses), 813 katrilyon kısa mesaj ser-visi (SMS).

Mobil veri trafiğindeki bu artış, tahmin raporunun kap-sadığı dönemde yüzde 78’lik bir yıllık bileşik büyüme ora-nına (CAGR) karşılık geliyor. Sadece 2015 ve 2016 yılları arasında öngörülen mobil internet trafiğindeki artış, 2012 yılı için öngörülen tüm mobil internet trafiğinin yaklaşık üç ka-tına denk geliyor.

Ayrıca, Cisco’nun gerçekleştirmiş olduğu çalışmaya göre, 2016 yılındaki tüm akıllı telefon ve tablet bilgisayarların yüzde 71’inin (1,6 milyar) İnternet Protokolü Sürüm 6 (IPv6) mobil ağ bağlantısı olacak. Daha geniş bir perspektiften ba-kıldığında ise, 2016 yılında dünyadaki tüm mobil cihazların yüzde 39’u (4 milyardan fazla cihaz) IPv6 uyumlu olacak.

ORTA VE DOĞU AVRUPA’DA 21 KAT ARTA-CAK

Cisco tarafından güncellenen öngörü raporuna göre, en yüksek veri trafiği artış oranına sahip olacak bölge, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, yüzde 83 CAGR oranı ve 21 kat artış ile en yüksek ikinci bölgesel mo-bil veri trafiği artış oranına sahip olacak.

HIZ 9 KATINA ÇIKACAKGeçtiğimiz yıl içerisinde ortalama mobil bağlantı hızı iki

katına çıktı ve 2016 yılına kadar bu hızın 9 katına çıkması bek-leniyor. Behçet BAŞÜRÜN

Konut kredisi faizi, kira vergisinden düşülebilecekMaliye bu yıl ev sahiplerinin vergisinin ne kadar olacağını hesaplayıp in-

ternet sitesinden yayımlayacak. Ancak Maliye kira gelirinden düşülecek gider-leri hesaplamayacak. Bu nedenle ev sahiplerinin kira gelirinden düşülecek gider-lerini Maliye’ye bildirmesi gerekiyor. Başta konut kredisi için ödenen faiz var.

2011 yılında kira geliri (gayrimenkul sermaye iradı gelirleri) elde eden ev sahiplerinin bugünden 25 Mart akşamına kadar beyannamelerini vermeleri gere-kiyor. Ancak Maliye bu yıl banka işlemlerinden yola çıkarak kimin ne kadar vergi ödeyeceğini kendisi belirleyip Gelir İdaresi Baş kan lı ğı internet sitesinden ya yım la ya cak. Burada en önemli sorun, bankadan yapılan havale tutarının nihai kazanç sayılıp indirilecek tutarların göz önüne alınmaması olacak. Bu nedenle Maliye’nin ev sahiplerine bildirdiği gelirin verginin üzerinden ödeneceği net tutar olmadığını kanıtlamak özellikle önemli. Ev sahiplerinin Maliye’nin gelir saydığı tutardan indi-rilecek kalemleri belirleyip bildirmesi gerekecek. Peki hangi harcamaları kira ver-gisinden düşebiliyoruz? Evi eğer 2007’den sonra almışsanız alış bedelinin yüzde 5’ini 5 yıl boyunca vergiden düşebilirsiniz. Diğer bir önemli kalem de birçok ev krediyle alındığı için ödenen faizin be yan na me de gelirden düşülebilecek olması.

* İ S T İ S N A S A D E C E K O N U T TA VA REv sahipleri 2011’de 2 bin 800 liranın üstünde kira geliri sağlamışsa be-

yanname vermek zorunda. Bunun altında gelir elde etmişseniz beyanname vermenize gerek yok. İstisna uygulaması sadece konuttan elde edilen gelir-ler için söz konusu. Konut ve işyeri kira gelirinin birlikte beyan edilmesi ha-linde, istisna sadece konut gelirine uygulanır. İşyeri kira gelirine istisna yok. Kira gelirinin yanı sıra başka kazancını beyan eden istisnadan yararlanamaz.

* Ç O C U Ğ U N O T U R U Y O R S A . . . Eğer çocuğunuz ve kardeşleriniz evde oturuyorsa beyan-

neme vermeye gerek yok. Ancak çocukların veya kardeşlerden her bi-rinin birden fazla evde ikameti görünüyorsa sadece bir ev için vergi yok. diğer ev için emsal kira bedelinden beyanname verilmesi gerekiyor. Kar-deşler evli ise eşlerden sadece biri için emsal kira bedeli hesaplanmaz.

* M A L İ L E Ö D E N E N K İ R A L A R Kira gelirinde gelirin elde edilmesi, tahsil esasına bağlı. tahsil esasına

göre kira gelirinin vergilendirilmesi için nakden veya ayni olarak tahsil edil-miş olması gerekiyor. Kira bedelinin hiç olmaması veya düşük olması halinde, “emsal kira bedeli” esas alınır. Evin bedelsiz olarak başkalarının kullanımına bırakılması, kira bedelinin emsal kira bedelinden düşük olması hallerinde em-sal kira bedeli esası uygulanacak. o bina ya da arazi için kira takdiri veya tes-piti yapılmamışsa emsal kira bedeli, emlak vergisi değerinin yüzde 5’i olacak.

* B A N K A D A N Ö D E M E Y E N E C E Z A Konutlarda her bir konut için 500 tL ve üzerinde kira geliri elde edil-

mesi halinde, işyerlerinde ise, miktar sınırlaması olmaksızın kiraya ilişkin tahsilat ve ödemelerin banka veya posta idaresi yoluyla yapılması gereki-yor. Buna uymayanlara kesilecek ceza, Vergi usul Kanunu’nun mükerrer 355’inci maddesinin o yıl için belirlenen özel usulsüzlük cezası miktarından az olmamak üzere her bir işlem için bu işleme konu tutarın yüzde 5’i olacak.

* GELECEK YILIN VERGİSİNİ ÖDEME Gelecek yıllara ait olup, peşin tahsil edilen kira bedelleri, ödeme-

nin yapıldığı yılın değil, gelirin ilgili olduğu yılın hasılatı olarak kabul edi-lir. Örneğin; 2011, 2012 ve 2013 yılları kira gelirleri topluca 2011 yı-lında tahsil edilirse, her yıla ait kira bedeli ilgili yılda beyan edilecek.

HANGİ GİDERLERİ GELİRDEN DÜŞEBİLİRİZ? * Ödenen aydınlatma, ısıtma, su ve asansör giderleri. * İ d a r e g i d e r l e r i . * S i g o r t a g i d e r l e r i . * Ev için harcanan borçların faiz giderleri . * Konut olarak kiraya verilen bir adet evin iktisap yılından (sa-

tın alındığı tarih) itibaren 5 yıl süre ile iktisap bedelinin yüzde 5’i (İk-tisap bedelinin yüzde 5’i, tutarındaki indirim, sadece ilgili eve ait hasılata uygulanacak, indirilmeyen kısım gider fazlalığı sayılmayacak. 2007 yılından önce elde edilen konutlar için indirimden yararlanılması mümkün değil.

* Ve r g i , r e s i m , h a r ç v e ş e r e f i y e -lerle belediyelere ödenen harcamalara katılma payları.

* A m o r t i s m a n l a r . * Kiraya verilen gayrimenkul için yapılan onarım giderleri ile bakım giderleri. * Ödenen kira lar ve diğer gerçek gider ler.V E R G İ O R A N I N E O L A C A K ? * 9 . 4 0 0 t L ’ y e k a d a r % 1 5 * 23.000 tL’nin 9.400 tL’si için 1.410 tL, fazlası % 20 * 53.000 tL’nin 23.000 tL’si için 4.130 tL, fazlası % 27 * 53.000 tL’den fazlasının 53.000 tL’si için 12.230 tL, fazlası % 35

Özkan HACIOĞLU

E v s a h i p l e r i k i r a v e r g i s i n e d i k k a t !

B i l g i l e n d i r m e k

Afganistan’ın Dini Lideri Sn.MAHDUM Bey ve Dernek Bşk.

BULTÜRK Yönetim Kurulu birlikte toplantı halınde

Türkler piramit yaptılar mı? Piramit yaparken etkilediler mi yoksa etkilendiler mi? Neden yaptılar?

Türk Geçmişi Türk’ ve ‘Piramit’ keli-meleri size alakasız gelebilir.Ama Türk-lerin de dünyanın piramit yapımcıların-dan olduklarını biliyor muydunuz? Ve bu piramitleri Çin civarına yapmışlardır. Uy-gur Türklerinin yaptığı bu piramitler Mı-sırdaki piramitlerden daha büyüktür ve daha fazladır.

Vikipedi demiş ki:Türk piramitleri; Çin’de bulunan ve

çinin sakladığı Türklere ait ve mısır pi-ramitlerine oranla daha büyük ve çok sa-yıda bulunan piramitlerdir. Çin’in xiang kentinde bulunur bunların en büyüğü be-yaz piramittir uydudan görünebilmekte-dir ve tamamen eski Türklere aittir ne ya-zık ki Çin bunları gizlemekte ve beyaz piramiti bir dağ görünümüne sokmaya çalışmışlardır.

Ülkenizde yüzlerce dünya harikası bulunmakta; Mısır’daki piramitlerin iki katı yüksekliğinde piramitler… Siz bun-ları tüm dünyaya tanıtır ve bacasız eko-nomiye mi açarsınız, yoksa bu piramitle-rin olduğu bölgeyi yasak bölge ilan eder ve bütün dünyadan gizler misiniz?

Çin Halk Cumhuriyeti’nin haritası ile. Birde karşılaştırmak üzere, bir bi-lim adamının (İngiliz araştırmacı James Churchward) 1900’lü yılların başında

yaptığı araştırmaya bağlı olarak yaptığı Türk Uygur haritasına bakalım.

Çin kaynaklarınca da kabul edilen bu varlığı, Çin kaynakları şu şekilde açık-lar: “Uygur İmparatorluğu Mu’nun en başta gelen koloni imparatorluğuydu ve doğu yarısı Tevratta sözü geçen Tufan sırasında mahvolmuştu. Çin efsaneleri Uygurlar’ın 17.000 yıl önce medeniyet-lerinin zirvesinde olduklarını anlatır. Bu tarih jeolojik fenomenlere de uygunluk

göstermektedir.”Yukarıda bahsi geçen dönem MÖ 1000’li yıllarda Çin’de varol-muş Hun devleti değil, MÖ. 17 yüzyılda Çin toprakları üzerinde hakimiyet sürmüş olan Uygur İmparatorluğudur.Beyaz pira-mit ve bunun etrafındaki diğer piramitle-rin hepsi, Türk yapımıdır ve Uygur İmpa-ratorluğu zamanında yapılmıştır. Çin’in bu piramitleri bütün dünyadan saklama-sının nedeni budur. Günümüzde bu pi-

ramitleri gizleyebilmek için, üzerlerine ağaçlar dikerek, orman görüntüsü veril-meye çalışılmaktadır.

Çin, eğer bu piramitlerin araştırılma-sına izin verirse, bütün dünyanın hep bir ağızdan söylediği bir çok yalan gün yüzüne çıkacaktır ve duyulan korku-nun nedeni budur. Günümüzde Doğu Türkistan’ın varlığını bile tanımayan ve “Bu topraklar Türklerin değil, binlerce yıldır bizim” diyenlerin yalanları ortaya çıkması, Çin devletinin işine gelmemek-tedir.

Dikkatli bakarsanız piramidin ne-redeyse arkadaki dağ ile aynı büyük-lükte olduğunu fark edebilirsiniz. So-nuç olarak, bu piramitler yaklaşık MÖ 10 binli yıllarda, Türkler tarafından ya-pılmış olup; Beyaz Piramit ismindeki pi-ramit, 300 metre yüksekliği ile dünyanın en büyük ve ilk piramiti olma özelliğini taşımaktadır Muharrem Kılıç’ın “Gizle-nen Türk Tarihi” adlı eserinden faydala-nılmıştır.

Dağ gibi görünen bu Çin’deki Be-yaz Piramitler. Çinliler Türkleri bu eş-siz eserini dünyadan saklamak ve toprak-ların kendilerine ait olduğunu belirtmek amacıyla piramidin üstüne toprak döküp ağaçlandırmıştır.Şu anda bu bölgeye gir-mek bile yasaklanmıştır.Gerisini siz dü-şünün. Nazım CAUŞ

Saklanan gizem: Türk piramitleri

Ya ş l ı B u l g a r i s t a n V a t a n d a ş l a r ı n ı n

S a y ı s ı A r t ı y o rYaşlı Bulgar va tandaş la -rının sayısı-nın ar tması b e k l e n i y o r Ya ş l ı l a r ı n aktif hayatı v e n e s i l l e r a r a s ı n d a k i d a y a n ı ş m a i ç i n A v -rupa Yılı’nı açarken Ça-l ı ş m a v e

Sosyal Polit ika Bakanı Totyu Mladenov gelecek yıl 65 yaş üs tü Bulgar la r ın sayıca a r t -masının beklendiğini bildirdi. Ulusal İstatistik Enstitüsü ve-rilerine göre bu yaş grubundan kişilerin sayısı 2001’de % 16.8 iken 2011’de % 18.5’e çıkmıştır. Eurostat’ın verilerine göre Bul-garların % 36’sı emeklilik yaşına varınca çalışmaya devam edece-ğini ifade ederken bu yüzde Av-rupalılar için ortalama 33.9’dur.

TDİHD-Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Abdullah Buksur’u ziyaret

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Hatice Sultandan Fatih’e Hürrem’den Mihrimah’a ve Atatürk’e kadar hangi kokuların kullanıldı

Bihter Ergül kişiye özel kokular hazırlayan bir esans uzmanı. Osmanlı arşivlerine girerek sultan ve padişahla-rın kullandığı kokuları ortaya çıkaran Ergül’e göre Hürrem Sultan portakal çiçeği, orkide ve karanfil seviyordu.

Hürrem Sultan, nilüfer ve portakal çiçeği kokardı, Fa-tih Sultan Mehmet mor menekşe ve sandal ağacı esansı kullanırdı. Mihrimah Sultan hanımeli ve papatyaya bayı-lır, II. Abdulhamit mimoza ve kavun kokusuyla tanınırdı... Peki bunları nerden mi biliyoruz?

Topkapı Sarayı arşivlerinde sultan ve padişahların ko-kularını araştıran Bihter Ergül’den. Ergül bir de site aç-mış. Yavuz Sultan Selim’den Genç Osman’a Mimar Sinan’dan Hatica Sultan’a tarihe damgasını vuran pek çok önemli ismin kullandığı kokuları, kisiyeozelkoku adlı si-tede bulabilirsiniz.

Kleopatra, Napolyon, Sezar gibi dünya tarihine yön veren şahsiyetlerin kokularını da yeniden üreten Ergül ile saraylardan gelen kokuları, karakter ve ten özelliğine baka-rak kişiye özel tasarladığı parfümleri konuştuk.

Osmanlı arşivlerini araştıran Ergül, küçük yaşlardan beri kokulara merakı olduğunu söylüyor. Bu merakını keş-feden annesinin onu yaz tatillerinde Ermeni bir arkadaşla-rının koku dükkanına yolladığını anlatan Ergül “Üniversite yıllarında kokuyla hobi olarak ilgilenmeye başladım.

,Sosyoloji mezunuyum ama kokulara merak saldım. Üç yıldır dükkanımda kişiye özel kokular hazırlıyorum, eğitimler veriyorum. Dört sene önce de aklıma padişahla-rın, sultanların nasıl koktuğu sorusu takıldı. Kendimi Top-kapı Sarayı’nda buldum. Onlar da bana yardımcı oldu ve arşivleri açtılar. Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Abdülhamit gibi padişahların ve Hürrem, Hatice, Kösem ve Mihrimah Sultan gibi sa-ray kadınlarının kokularını araştırdım ve birebir ortaya çı-kardım” diyor.

Son yıllarda Osmanlı’ya yönelik yoğun ilgiyle satışla-rın arttığını belirten Ergül en çok Hürrem Sultan kokusu-nun talep gördüğünü söylüyor:”Sarayda esans kullanımı statüye göre değişirdi. Valide Sultan’ın 70 gram esans kul-lanma hakkı vardı, cariyelerin ise ayda üç gram. Hürrem’in aşk kadını olduğu bilinen bir şey. Kullandığı esansın içinde portakal çiçeği, karanfil, orkide, frezya, misk, gül ve nilü-

fer bulunuyor.Bu kokular hem güçlü bir karakterin hem de özgüvenin kanıtı. Ayrıca sarayda yürürken kokusu yayılsın diye ayaklarını lavanta yağıyla ovdururmuş.

Hatice Sultan ise Hürrem’in tersine daha masum bir koku kullanırmış. Esansında bergamot, hanımeli, yasemin, gülhatmi, vişne, vanilya, zencefil, böğürtlen ve çikolata gibi birçok farklı karışım kullanmış. Kokunun karışımına ba-kınca bergamot ve vişne onun maceraperest ve tutkulu ol-duğunu, çikolata ve hanımeli ise çocuksu bir yönü oldu-ğunu ele veriyor.” Fatih’inki otoritesini yansıtıyor.

Saltanatıyla olduğu kadar sevdasıyla da dillerden düşmeyen Kanuni Sultan Süleyman ise amberin, sandal ağacı, misk ve vanilyadan oluşan bir koku kullanmış:

“Bunun yanı sıra, narenciyelerden portakal ve 18 çeşit değişik bitki ve baharat karşımı ilave edilmiş, ortaya da güç ve iktidar duygusunu yansıtan bir koku çıktı. Zaten kokla-dığınızda ‘Kanuni böyle kokabilirdi’ diyebiliyorsunuz. Ya-vuz Sultan Selim’in kullandığı koku ise, misk, kehribar, vanilya, kakaodan oluşuyor. Kehribar gücü temsil ederken kakao ve vanilya eğlenceli bir yanının olduğunu gösteriyor.Yeni bir çağı açan Fatih Sultan Mehmet’in farklılığı koku-suna da sirayet etmiş. Diğerlerine kıyasla daha tatlı ve ba-haratlı bir kokusu var. Paçuli, sedir ve sandal ağacı, tarçın, kehribar, gül, menekşe ve frezya bulunuyor. Sedir ve san-dal ağacı otoriter bir lider olduğunun kanıtı.

Herbirinin ayrı karakteri var, tamamen doğal Bihter Ergül dileyenlere özel esans hazırladığını söylüyor. Kle-opatra, Napolyon, Sezar gibi dünya tarihine yön veren önemli isimlerin de kokularını hazırlayan Ergül, kişiye özel koku isteyenlere yaş, cinsiyet, yeme-içme alışkanlıkları, uyku düzeni gibi soruların sorulduğu formlar doldurtuyor:

“Hiçbir katkı maddesi kullanmıyorum. Her kokunun bir karakteri var ve hepsi kişinin kendisiyle bağdaşır. Buna hal ve tavırlarımız, alışkanlıklarımız dahil. Kişi eğer son dö-nemde depresyon geçirdiyse, koku hazırlarken onu da göz önünde bulunduruyorum.Ten rengi de önemli ama daha da önemlisi ter salgısı. Giyim tarzı da önemli. Sportif giyi-nen kişide kaslar daha rahat olduğu için kokuyu daha gü-zel taşıyabiliyor. Kadın topuklu ayakkabı giyiyorsa, kasları kasıldığı için hormonal denge farklılaşıyor. Dişilik ortaya çıkıyor. Topuklu giyenler için özellikle daha baharatlı, or-yantal kokuları tercih ediyoruz.” Atatürk misk-i amber se-verdi. Bihter Ergül’e yakın zaman tarihteki liderlerin sev-diği kokuları ortaya çıkarmayı düşünüp düşünmediğini soruyoruz:

“Mustafa Kemal Atatürk’ün sık sık misk-i amber kul-landığını biliyoruz. Misk-i amber, sakinlik, dinginlik verir-ken aynı zamanda kıvrak zekâyı geliştirir.

Cumhuriyetin geleceği açısından önemli kararlar ala-cağı Sivas ve Erzurum Kongresi’ne giderken cebinde misk-i amber taşırmış. Sık sık koklarmış

Mesut UĞURLU

Osmanlı Sultan Kokuları Mutluluk, paylaşmak için yaratılmıştır

-Kadinlar vitrinde gördükleri “Indirim” lafina dayanamaz. Indirimdeki mal kadinda miknatis etkisi yapar. 10 tane benzer pabucu olsa indirimde gördügü ayakkabiyi alir, siz, “Bunlarin aynisi dolabinda var” deseniz “Sen gerçekten hiç anlamiyorsun” lafini yapistirir.

-Kadinlar aglar. Ancak tek basina bir kö-seye çekilip de -yalniz- aglamaz. Kadinlar, sadece sevdigi erkek duyabilecekse aglar.

-Bütün kadinlar kesin bir cevabi olma-yan konularda soru sormakta müthis ustadir. Maksat, siz kendinizi sürekli suçlu hissedin.

-Kadinlar asla sir saklayamaz. Daha dog-rusu, kadinlar için bir sirri en yakin üç arkadas-larina söylemek sirri açik etmek kapsamina gir-mez. Bu mantikla hepsi en yakin arkadaslarina söylediklerinden sonunda sirri bilmeyen kalmaz.

-Kadinlar telefona cevap vermeyi sevmez, uzun uzun çalsa dahi rahatsiz olmadan açma-yabilirler. Lakin telefonda dünyanin en uzun konusmalarini yapanlar da yine kadinlardir.

-Kadin yataga yatmadan “ev-vel” saçini tarayan tek yaratiktir.

-Kestirme yola sapildiginda her ka-dina bir “kaybolacagiz” korkusu gelir.

- K i r m i z i i s i k , k a d i n -lar için, “makyaj molasi” isaretidir.

-Istisnasiz her kadin vermesi ge-reken bir-iki kilo oldugunu düsünür.

-Kadinlar durup dururken eve bir bu-ket çiçekle gelen kocadan süphelenir.

-Kadinlar tuvaletin kapagini küçük bir ha-reketle indirmek yerine tuvaletten salona kadar yürür, kocasina söylenir ve tuvalete geri döner.

-Erkek konusurken kadin lafin ortasin-dan konusmaya dalar ve devam eder. Ayni seyi erkek yapacak olsa kiyamet kopar.

-Dügünlerde kadin kadina dans eden-leri görünce kimsenin aklina bir sey gel-mez. Erkekler için durum ayni degildir.

-Karisinin gözucuyla bir baska adama baktigini yakalayabilmis erkek yok-tur. Oysa kadinlar erkeklerini baska ka-dina baktigi an saniyesinde yakalarlar.

-Kadinlarin erkeklerden daha çok para kazandigi tek meslek vardir: Top modellik.

-Kadinin dondurmayi nasil yedi-gine bakarak karakter testi yapabilirsiniz.

-Evde saatlerce kendi giyimiyle il-gilenen kadin, sokaga çiktiginda saat-lerce baska kadinlarin elbiseleriyle ilgilenir.

-“Yok bir sey”in anlami kadin-larda, erkeklerinkinden, tamamen farklidir.

-Kadinlar her konuda erkeklerle esit ol-mak isterler. Üç istisna: Erkek tuvaletlerine girmek, çöpü indirmek ve hesabi ödemek.

-Kadinlar asla haksiz degildir... En haksiz oldugu konuda bile “Ken-dime göre nedenlerim var” der.

-Tabiatta kadinlara karsi son sözü söyle-yebilecek tek bir dogal yapi vardir: Yanki!

-Kadinlar kendilerine neler verildigine de-gil, onlar için nelerden vazgeçildigine bakar.

-Zengin adam, karisinin harcadigin-dan daha çok kazanabilen erkek demektir.

-Kadinlar “Erkeklerle esitiz” iddiasini sü-rekli tekrarlamaktan vazgeçtikleri anda, er-kekler kadinlari kendilerinden üstün gördük-lerini söyleyebilme firsatini yakalayacak.

- K r i t i k l e r e b a s l a y a n k a -din, kritik bir yasa gelmis demektir.

- Evlilikler aynen kazalar gibidir, iki sahit ister.-Kadin elinizi tuttugu anda, bi-

lin ki, eninde sonunda tepenize çikacaktir.

Savaşın GelişimiTopraklarını genişletme hesapları içerisinde

olan Balkan Devletleri (Bulgaristan, Yunanis-tan, Sırbistan ve Karadağ) Trablusgarp Savaşı’nı fırsat bilip aralarında anlaşma yaparak Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Osmanlı Devleti’nin bu sayede bir çok cephede savaşmak zorunda kal-ması Balkan Devletleri’nin işine gelmiş ve savaş Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sonuçlanmıştır.

Birinci Balkan Savaşı’nın Nedenleri1-Fransız İhtilali sonrası yayılan milliyetçi-

lik akımının Balkan devletleri üzerindeki etkisi.2-Rusya’nın Slavlar ı b i r leş t i -

rip kendi yanına çekmek istemesi.3- Osmanlı Devleti’nin Almanya’ya yaklaşmasın-

dan rahatsız olan İngiltere’nin Reval Görüşmesi (1908) sonucunda Rusya’yı Balkanlar’da serbest bırakması.

4- Avrupalı büyük devletlerin, Balkan dev-letlerini Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması.

5-Osmanlı Devleti’nin eski gü-cünü ve otoritesini kaybetmiş olması.

6-Osmanlı yöneticilerinin izledik-leri bazı yanlış politikalar sonucunda Bal-kan devletlerinin Osmanlıya karşı birleşmeleri.

Londra Barış Antlaşması (30 Mayıs 1913)Birinci Balkan Savaşı sonunda Londra Ant-

laşması imzalandı. Bu antlaşma ile Trakya’da Osmanlı-Bulgar sınırı “Midye-Enez” hattı olur-ken, Trakya ve Edirne Bulgaristan’a, Güney Ma-kedonya, Selanik ve Girit Yunanistan’a, Silistre Romanya’ya, Kuzey ve Orta Makedonya Sırbistan’a verildi. Arnavutluk’un bağımsızlığı kabul edildi.

Birinci Balkan Savaşı’nın sonuçları1- Balkanlar ve Ege Denizi’ndeki

Osman l ı hak imiye t i sona e rd i .2- Londra Antlaşması ile Bulgaris-

tan Ege Denizi’nde kıyı sahibi olmuştur,3- Osmanlı Devleti’nin ise, Balkanlar’da yal-

nızca Bulgaristan ile sınır komşuluğu kalmıştır.4- Londra’da barış görüşmeleri devam ederken

İttihat ve Terakki Partisi, I. Balkan Savaşı’ndaki ye-nilgiden dolayı yıpranan Kâmil Paşa Hükümeti’ni “Babıâli Baskını” ile devirerek iktidarı ele geçirmiştir.

Birinci Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin nedenleriBirinci Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin ne-

denleri arasında, Osmanlı Devleti’nin diğer ülkelere göre sanayisinin gelişmemesini, ordusunun hem ka-rada hem de denizde yeterli olmamasını, donanma eksikliğinin bulunmasını, ordunun dört cephede bir-den savaşmak zorunda kalmasını, ordu içerisinde ce-reyan eden siyasi parti çekişmelerini, Vahabi isyan-larıyla uğraşılmasını ve savaştan önce Gençleştirme Politikası adı altında Osmanlı ordusunda görev yapan 65.000 civarında askerin terhis edilmesi gösterilebilir.

İkinci Balkan Savaşı (1913)İkinci Balkan Savaşı’nın Nedenleri1- Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan

çekilmesi ile doğan otorite boşluğu2- Osmanlı Devleti’nden geriye kalan toprak-

ların, Balkan devletleri arasında paylaşılamaması.Savaşın GelişimiI. Balkan Savaşı sonunda Balkan toprakları-

nın büyük bir bölümünün Bulgaristan’ın eline geç-mesi nedeniyle aralarında ittifak yapan Yunanistan, Romanya, Sırbistan ve Karadağ Bulgaristan’a sal-dırdılar. Osmanlı Devleti’de bu durumu fırsat bile-rek Bulgaristan’a savaş açtı. Bulgar kuvvetleri bü-tün cephelerde yenilmeye başladı. Osmanlı Devleti bu durumdan yararlanarak, Edirne ve Kırklareli’yi geri aldı. Bulgaristan, II. Balkan Savaşı’ndaki ye-nilgiden sonra Osmanlı Devleti ve Balkan devlet-lerine başvurarak barış imzalamak zorunda kaldı.

Müjgan DENİZ

Birinci Balkan Savaşı

(1912)

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetler - >

T a r i h

AĞLAYAN GE-

LİN ÇİÇEĞİ: Hem görünüşleriyle hemde tarzıyla. Ağ-layan Gelin Çiçeği hayata veya berber-liklerdeki isyanı dile getirir. Bulunduğu-nuz ortamdan veya birlikteliğinizden ar-tık kurtulmak is-tediğinizi yani is-yan ettiğiniz gösterir. L E Y L A K

( B E Y A Z ) : “ H o ş v e n a m u s l u b i r i s i n . ”GARDENYA: “Beni unutma; gerçek aşkımsın...”GELİN EL ÇİÇEĞİ: ‘’Mutlu olabiliriz.’’I H L A M U R : E v l i ç i f t -

ler için “Seni seviyorum” anlamı taşır.İ S P A N Y O L Y A S E M İ N İ :

“Bence, sen çok seksi ve şehvetlisin!”KARAÇALI: “Dostluğumuz uzun ömürlü olsun!”GÜL (KIRMIZI) :“Sen i s ev i -

yorum; ihtirasla bağlıyım sana!”K A K T Ü S : İ ç t e n l i k ; “ A ş k ı -

mız için zorluklara katlanmalıyız!”H A N I M E L İ : “ S a n a o l a n b a ğ -

lılığım sonsuza kadar sürecek.”HERCAİ MENEKŞE: “Beynimi işgal ediyor-

sun; ama ben bu durumdan şikayetçi değilim...”

MAVİ GÜL: Sevginizin ve aşkınızın ilahiliğini gösterir.LALE (SARI):Umutsuz aşkı ifade eder.KARANFİL (PEMBE): “Seni unutmayacağım...”LALE (ALACALI):“Gözlerin çok güzel.”PEMBE GÜL:Pembe gül, “gönlüm sende,

seviyorum ve arkadaşımsın. Bu arkadaş-lığı sevgiyle bütünlemek istiyorum.” anlamına gel-mektedir. Pembe gül, “ minnettarlık, takdir etmek, hay-ranlık ve taziye” anlamına geldiğide ifade edilmektedir. BEYAZ GÜL: Gül, aşkın sevginin ve mutluluğun en

güzel anlatım şekillerinden biridir. Biliyorsunuz ki aşk kendi arasında ayrılır. Yaradana olan aşkımız, anneye olan aşkımız, sevgiye olan aşkımız, doğaya olan aşkı-mız. İşte Güllerde kendi aralarında böye çeşitlenir. Be-yaz Gül, aşkın ve sevginin ‘masumiyeti’ni simgeler.GELİNCİK:Sevgi bazen bir kelebek ba-

zende bir günlük çiçek gibidir. Bir kişi gelin-cik alıyor veya sevdiği kişiye gönderiyorsa, “maz-lum, hasret, bitap bir aşk yaşadığı”nı göstermektedir.ÇİN GÜLÜ: Tanıdığınız ve duygularınızı anlata-

madığınız anlarda size en uygun güldür. Çin gülünün, “Zarif ve çok güzelsin” hitap anlamını taşımaktadır.SİYAH VEYA KURUTULMUŞ GÜL: Siyah Gülün anlamı: Hayata ne kadar bağlıysam

sana da o kadar bağlıyım. Eğer siyah gül cenazeye gönderilirse, seni sevdiğim kadar hayatı sevme-dim. Sen bu dünyadan geçip gittin bizlerin hayatını da karartın. İnşallah diğer bir hayatta bir araya geliriz. KURUTULMUŞ GÜL:Sevgiliye kurutulmuş gül ver-

mek, Sen benim hayatımsın eğer hayatımdan çıkıp geder-sen bu çiçek gibi olurum. Ölümüne kadar seni seviyorum.

Renginar GÜLER

Çiçeklerin Anlamları

B U LT Ü R K B a s ı n Ta n ı t ı m ı

GOPaşa Belediye Başkanını Makamında ziyaretRumeli Türkleri K.D.Derneği Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte Cumhurbaşkanı Adayımıza Yemek Verdi

BULTÜRK GAZETESİ Tanıtım GünündeFilibe-Plovdiv Müftülüğüne, Filibe Müftümüzü

Makamında ziyaret esnasındanBayrampaşa’da Makedonyalı

dostlarla birlikte sohbetÇ a n a k k a l e G a z i -l e r i i l e b i r l i k t e

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi/Musevi var. (Kuzey ve Güney Amerika’da 7 milyon, Asya’da 5 milyon, Avrupa’da 2 mil-yon ve Afrika’da 100 bin Musevi yaşıyor.)

Peki, kaç Müslüman var: 1,4 milyar Müslüman. (1 milyar Asya’da, 400 milyon Afrika’da, 44 milyon Avrupa’da, 6 milyon Amerika kıtasında.)

Yani dünyada 1 Musevi’ye karşın 100 Müslüman var...İyi ama Yahudiler Müslümanlardan niçin 100 kat daha güçlü

ve daha zengin ve daha eğitimli ve daha mucitler?Tarafsız ve bilimsel yollarla tespit edilmiş nedenlerini öğren-

mek istiyorsanız lütfen okumayı sürdürün...Tüm zamanların en etkin bilim adamı Albert Einstein bir Ya-

hudiydi.Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudiydi. Karl Marks Yahudiydi.Tüm insanlığa zenginlik ve sağlık katmış Yahudilere bakalım:

Benjamin Rubin insanlığa aşı iğnesini armağan etti. Jonas Salk ilk çocuk felci aşısını geliştirdi. Gertrude Elion lösemiye karşı ilaç buldu. Baruch Blumberg Hepatit-B aşısını geliştirdi.

*Paul Ehrlich frengiye karşı tedaviyi buldu. Elie Metchnikoff bulaşıcı hastalıklarla ilgili buluşuyla Nobel ödülü kazandı. Gregory Pincus ilk doğum kontrol hapını geliştirdi.

Bernard Katz nöromasküler iletişim (kaslarla sinir sistemi arası iletişim) alanında Nobel ödülü kazandı.Andrew Schally en-dokrinoloji (metabolik sistem rahatsızlıkları, diyabet, hipertiroid) tedavilerinde kullanılan yöntemi geliştirdi. Aaaron Beck Cognitive Terapi’yi (akli bozuklukları, depresyon ve fobi tedavilerinde kullanı-lan psikoterapi yöntemini) geliştirdi. Gerald Wald insan gözü hak-kındaki bilgilerimizi geliştirerek Nobel ödülü kazandı. Stanley Co-hen embriyoloji (embriyon ve gelişimi çalışmaları) dalında Nobel aldı. Willem Kolff böbrek diyaliz makinesini yaptı. Peter Schultz op-tik lif kabloyu, Charles Adler trafik ışıklarını, Benno Strauss pas-lanmaz çeliği, Isador Kisse sesli filmleri, Emile Berliner telefon mikrofonunu, Charles Ginsburg ilk bantlı video kayıt makinesini geliştirdi. Stanley Mezor ilk mikro-işlem çipini icat etti. Leo Szilard ilk nükleer zincirleme reaktörünü geliştirdi.

Peki, ama; son 100 yıl içinde Yahudiler sadece bilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazanırken, 1.4 milyar Müslüman neden yalnızca 3 Nobel kazandı.

Yahudiler niçin bu kadar yaratıcı ve neden bu kadar güç-lüler?

Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu yatırımcılara/işadamlarına ve markalarına bakalım: Ralph Lauren (Polo), Levi Strauss (Levi’s Jeans), Howard Schultz (Starbuck’s), Sergei Brin (Google), Michael Dell (Dell Bilgisayarları), Larry Ellison (Oracle), Donna Karan (DKNY), Irv Robbins (Baskins & Robbins), Bill Rosenberg (Dunkin Dougnuts), Richard Levin (Yale Üniversitesi’nin kurucu başkanı).

Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu sanatçılara bakalım: Michael Douglas, Dustin Hoffman, Har-rison Ford, Woody Allen, Tony Curtis, Charles Bronson, Sandra Bullock, Billy Crystal, Paul Newman, Peter Sellers, George Burns, Goldie Hawn, Cary Grant, William Shatner, Jerry Lewis, Pe-ter Falk...

Yönetmenler ve yapımcılar arasındaki Yahudiler: Steven Spi-elberg, Mel Brooks, Oliver Stone, Aaaron Spelling (Beverly Hills 90210), Neil Simon (The Odd Couple), Andrew Vaina (Rambo 1 /2 / 3), Michael Mann (Starzky and Hutch), Milos Forman (One Flew Over The Cuckoo’s Nest, Amadeus), Douglas Fairbanks (TheThief of Baghdat), Ivan Reitman (Ghostbusters), Kohen Kar-deşler, William Wyler. William James Sidis,

Sorun kendinize: 250’lik IQ derecesiyle dünyaya gelmiş en parlak insan hangi dine mensuptur?

Sorun kendinize: Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür? Ce-vabı şudur: Her çocuğa ve her gence kaliteli eğitim verirler...

Bu eğitim türü sorgulayıcı (teslimiyetçi değil), araştırıcı (ez-berci değil) ve yaratıcıdır (bilgi üretmek/bulmak içindir)

Soru: Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür? Cevap: Yanlış eğitim verdikleri ve gelişime yararı olmayan bi-

rer eğitim sistemi uyguladıkları için (Büyük oranda Din Eksenli, Sorgusuz, Araştırmasız, Ezberci ve Dayatmacı eğitim...).

Oysa Gezegenimizde yaklaşık 1.476.233.470 Müslüman yaşamaktadır.

Yani, toplam dünya nüfusu içinde her 5 kişiden biri Müslü-mandır.

Her bir Hindu’ya 2 Müslüman düşmektedir, her bir Budist’e karşılık 2 Müslüman vardır ve her bir

Yahudi’ye karşılık 100 Müslüman bulunmaktadır. Müslümanlar bu kadar kalabalıklar ama neden güçsüzler?

Nedeni eğitim(sizlik)dir!!!İslam Konferansı Örgütü’nün (OIC) 57 üyesi vardır ve ül-

kelerin tümünde sadece 500 adet üniversite bulunmaktadır. Yani üniversite başına 3 milyon Müslüman düşmektedir. Başka bir de-yişle 3 milyon kişi için bir üniversite yapılmıştır (Bunların kalitesi de başka bir sorundur!). Fakat sadece ABD’de 5 bin 758 adet üni-versite vardır.

Shanghai Jiao Tong Üniversitesi tarafından 2004 yılında ha-zırlanan “Dünya Üniversitelerinin Akademik Deger Listesi”ne Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin hiç birinden ilk 500’e giren tek bir üniversite yoktu.

Neden?.. Yanıt: Kalitesiz ve ezberci eğitim...OKUMA YAZMA ORANLARI DA ÇOK DÜŞÜK!

Devamı Gelecek Sayıda

Gülşen GÖNLÜŞENH A T I R L A T M AH o c a l ı K a t l i a m ı

Etkinliğe İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Hocalı Katliamı’nı kınayan bir konuşma yaptı. Hocalı’da akan kanın hesabının hu-kuk içerisinde sorulacağını belirten Şahin, 21. yüzyılın Türk mille-tinin yüzyılı olacağını ifade etti. ‘Azerbaycan-Türkiye bir millet iki devletin yeryüzündeki en canlı, en çarpıcı, en iddialı örneğidir. Ne mutlu size ne mutlu bize” dedi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 20. yüzyılda parlayan güneşin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu belirten Şahin, 20. yüzyılın sonunda parlayan güneşin Kafkasların yıldızı, Aliyev öncülüğünde 21. yüzyıla adım atan Azerbaycan Cumhuriyeti ol-duğunu. ‘Türk milleti asırlardır yeryüzünde Asya’da, Avrupa’da, dünyanın her yerinde, onurla, gururla yaşamış ve geriye büyük devletler bırakmış onurlu ve asil bir millettir. Diliyle, diniyle kültü-rüyle, töresiyle, kadınıyla, erkeğiyle yeryüzünün, insanlığın me-darı iftiharı bir millettir. Türk milleti inancıyla, örfüyle, kültürüyle her zaman zulmün, zalim karşısında, mazlumun yanında ol-muş bir millettir” diye konuştu. Türk milletinin insanlığa ders ver-miş bir millet olduğunu kaydeden Şahin, ‘Bizim Türk milleti ola-rak ne Kazakistan’da, ne Kırgızistan’da, ne Türkmenistan’da, ne Özbekistan’da, ne Azerbaycan’da ne de Türkiye’de dünya-nın hiçbir yerinde insanlık adına utanılacak tarihimiz yoktur. Ama Türk milleti her zaman varlığını korumak, hakkını korumak, yer-yüzünde insanlık için, adaletin temsilcisi olmak için her zaman gü-cünü korumuştur. En büyük gücü birlik beraberliktir” dedi. Yeryü-zündeki herhangi bir zulmün Türk milletine yapılmış gibi olduğunu kaydeden Şahin, ‘Afrika’da Asya’da, Balkanlar’da da olsa bu Türk milletini ilgilendirir. Çünkü biz sadece kendimiz için değil yeryüzün-

deki bütün insanlık için çalışan, onları seven, kabul eden bir mille-tiz. İnancımız bir, dinimiz bir, yolumuz bir, aşkımız bir” ifadelerini ku-landı. Azerbaycan’daki acının da Türkiye’nin acısı olduğuna ifade eden Şahin, ‘Akıtılan kan bizim kanımızdır. 20 yıl önce bugün kan içiciler, katiller, acımasızlar, merhametsizler, yüreksizler, korkaklar Hocalı’da 613 tane insanı kadın demeden, çocuk yaşlı deme-den, haklı haksız demeden kanını içmişlerdir. O kan o günden bugüne yerde kalmadığı gibi bundan sonrada kalmayacaktır. O kan o gün akmıştır ama hesabı bitmemiştir. Türk milleti yaşa-dıkça o kanın hesabı yapılacaktır ve hesabı sorulacaktır. Adaletle, insafla, hukukla bu kanın mücadelesini hep beraber İstanbul’da, Bakü’de, yeryüzünde hak davasına, adalet davasına kim inanı-yorsa hep birlikte takip edeceğiz” şeklinde konuştu.

21. yüzyıl geçen yüzyıldan değişik bir yüzyıl olacağını belir-ten Bakan Şahin, ‘Topyekün Türk dünyası açısından yeni bir yüz-yıldayız. Bu yüzyıl adaletin, hakkaniyetin, insani değerlerin, huku-kun üstünlüğünün yüzyılı olacaktır. Bunun takipçisi topyekün Türk dünyası olacaktır” dedi. Azerbaycan’daki her olayın, her gelişme-nin Türkiye’yi ve Türk milletini yakından ilgilendirdiğinin altını çizen Şahin, Azerbayca’nın sevinci de acısının da Türkiye’nin sevinci ve acısı olduğunu kaydetti.

‘1994 yılında 10 Nisan günü rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, Bosnalı kardeşlerimizin acısı ve bağımsızlığı için bu meydandaydı. Rahmetli Turgut Özal cumhurbaşkanımız 21. yü-zıl Türk dünyasının olmalıdır hedefini bize göstermişti. 21. yüzyıl Türkiye’sini içeride ve dışarıda başarıyla, dirayetle, milletinden al-dığı güç ve sevgiyle birlikte idare eden hükümetimizin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da 21. yüzyılı inşallah Türkiye’nin Türk dünyasının yüzyılı yapacağız” dedi.

Türk milletinin sahip olduğu değerleri fark ettikçe, tek yürek, tek yumruk olduğu müddetçe aklını, imanını, ahlakını, çalışkanlı-ğını sürdürdüğü müddetçe ne Hocalı katliamının olabileceğini ne de herhangi bir masum insana kimsenin yan gözle bakamaya-cağını kaydeden Şahin, ‘Türk milleti yeryüzünde barışın, sevginin, insani değerlerin sadece sigortasıdır. İşte burada her görüşten ama tamamen milli değerler, vatan duygusu, memleket ve millet sevgisiyle bir araya geldiniz. Burası Türk milletinin, Azerbayca’nın birliğinin ve kardeşliğinin sembolü bir meydandır. Selam olsun size. Var olsun Türk milletinin birliği beraberliği” dedi.

Hocalı katliamının çok şey öğrettiğini ifade eden Şahin, ‘Bize bizden başka dost olmadığını öğretmiştir. Bugün Türk milletinin sadece ve öncelikle tek dostunun kendisi olduğun öğrendik. Bizi bu gerçekten hiç kimse, hiçbir fitne uzaklaştıramaz”şeklinde ko-nuştu.

Bakan Şahin konuşmasını şöyle tamamladı: ‘Taksim mey-danında çok büyük mitingler yapıldı. Ama İstanbul, Taksim bu ka-dar yürekli, onurlu, kararlı, sevgi dolu, kardeşlik içinde bir mitinge sahne olmadı. Kutluyorum sizi. Hoşgeldiniz, birliğiniz daim olsun. Durmak yok birlik için, kardeşlik için hep beraber yola devam. He-pinizi yürekten saygıyla selamlıyorum” Gösteride konuşmalar de-vam ederken yer yer dağılımlarda başladı.

Rafet ULUTÜRK’ün Kardeşleri için yazdığı şiir

SOYDAŞSoydaşlarımız hak etmedi bu kalleşçe ölümü,Nefretle kınıyoruz bu kalleşçe ölümü,Kaçmışlar terk etmişler, evini otağını,Düşmüşler can derdine, zalim kırmış gününü.

Dinimiz hak dinidir, ayrılmayız duğadan,Tüm dünya bilsin ki, biz ayrılmayız Karabağ Hocalıdan.Burada bukadar şehit verildi, Rus, Ermenni vahşetine,Türk soyu var oldukça kanımızda, Biz korkmayız hiç kimseden bu dünyada.

Seneler 1974’te Türkiye’ye de, oynamak istediler bu oyunu,Ancak : Kurda, kuşa yem oldu, Saldirgan Rumun leşi.Sabrın da bir hududu olmalı, bilmeliydi zalimler,Yavru Vatan Kıbrıs’ta, KKTC’de doğudu barış güneşi.

Türk Dünyası yükselti, Ermen’niye sesini,Mecbur bırakmayın bizleri, oralara gelelim.Doldururuz oralara sizin topunuzu tüfeğinizi,Yanlız değil Karabağda Hocalı’da Türk kardeşlerimiz.

Koskoca Dünya Türkleri var arkalarında,Bütün Azerbaycan’ın kadınları, kızları, Silahlar elinizde taktir ettim sizleri,Kanlar yerde kalmaz şehitlerimizin,Analar, bacılar yaş dolsa da gözleri.

BULTÜRK Derneği’nin Faaliyetlerinde katkısı olanlara teşekkür ederiz

BULTÜRK YönetimKurulu Üyeleri ile E.Büyükelçi Ömer LÜTEM ile beraber

Gazi Universitesi Rektörünü Makamında ziyaret

Pakistanlı bir bilimadamının araştırmaları

DİNLERE GÖRE KAL-KINMIŞLIK ORANLARI

Türk Cumhuriyetler BirliğiBşk.Dr.Can SEVEN’e Hizmetleri için Plaket

ProfDr.Mustafa ERKAL Aydınlar Ocağ Başkanı

Bilim adamları Afrikalı akciğerli balığı yürür-ken görüntüledi.

Çekilen videoda bu balık, iki uzun arka yüz-gecini akvaryumun tabanında arka ayak gibi kul-lanırken görülüyor

Ön yüzgeçler ise hareketsiz kalıyor ve hayva-nın gövdesi, sadece arka yüzgeçlerin yardımıyla ileriye ittiriliyor.

Bilim adamlarına göre bu görüntüler, yürüme konusunda “ilk adımların” karada değil, bu ba-lığa benzer türler tarafından suda atıldığına işa-ret ediyor.

Bir diğer deyişle akciğerli balık, evrim süre-cinde su canlıları ile kara canlıları arasındaki hal-kanın nasıl oluşmuş olabileceğinin canlı göster-gesi.

Bulguları PNAS dergisinde yayınlanan araş-tırmada akciğerli balık Protopterus annectens türü incelenmiş.

Çünkü bu balıklar, tetrapodlar olarak bilinen, insanlar, kuşlar, memeliler ve sürüngenlerin dahil olduğu dört kol ve bacaklı, omurgalı kara canlıla-rıyla ciddi benzerlikler gösteriyor.

Araştırmacıların amacı evrim halkasındaki en büyük değişimlerden birinin nasıl yaşandığını an-lamakmış.

Chicago Üniversitesi’nden Heather King “Ev-rimdeki çok önemli olaylardan biri, bundan 360 milyon yıl önce balık türü şeylerin tetrapodlara dö-nüşmesi, sudan karaya çıkmasıydı.” diyor.

“Akciğerli balıklar tetrapodlara benzediği ve türlerinin diğer örnekleri tamamen yok olduğu için, onları izlemeyi tercih ettik.”

Bu balık, hem solungaçlara hem de akciğer benzeri organlara sahip.

Ama karada yürüyen diğer canlılarda bulunan kuyruksokumu kemiği, el ve ayak parmakları gibi önemli organları yok.

Çekilen görüntülerde bu eksikleri örtmek için yüzgeçlerini kıvırarak, ayağa benzer, yere basabi-lecekleri yüzeyler oluşturdukları görülüyor.

Bu da yürüme yetisinin, el ve ayak parmakları oluşmadan ve canlılar karaya çıkmadan önce ge-lişmiş olabileceğini gösteriyor.

Ekip şimdi bu balığın Afrika dışındaki türlerini de incelemeyi planlıyor. Hüseyin YILDIRIM

Yürüyen Balık Görüntülendi

Sofya Büyükelçiline ziyaret esnasından

Plevne Teatro Yöneticileri Bayrampaşa Beledi-ye Başkanı Sn.Atila AYDINER’i ziyaret

AK Parti İst. İl Bşk.Yrd.Ömer Faruk Kalaycı’ya Teşekkür

Miting -Taksin Meydanı’ndaHocalı Katliamının 20.yılında Şehitleri Anma

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Miting’te Konuşma Yaparken

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

M.K.ATATÜRK’ÜN Lozan Barışı’ndan son-raki şu sözleri net bir şekilde açıklamaktadır:

“Bugün vardığımız barışın, ebedi barış ola-cağına inanmak elbette safdillik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin bütün hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gös-terildikçe, karşı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna say-

gının noksan ol-duğunu veya hiç saygı gösterilme-diğini çok acı tec-rübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerek-tireceği hazırlıkları yapmakta asla ge-cikemeyiz.”

“Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.”

TARİH -“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühim-dir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, in-sanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” K. Atatürk

Atatürk, milletimizi ve dünyayı eski bir tarih anlayışın-dan, yeni bir tarih görüşüne götürmek ve bu yolda araştır-malar yapmak için, 12 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni (Türk Tarih Kurumu) kurmuştur. Türk Tarih Tezi diye bir tez ortaya atılmıştır. Kültür alanında yeni bir ta-rih görüşünün ifadesi olan bu teze göre; Türk milletinin tarihi şimdiye kadar yazıldığı gibi yalnız Osmanlı tarihinden ibaret değildir. Türk’ün tarihi çok daha eskidir ve temasta bulun-duğu milletlerin medeniyetleri üzerine etki etmiştir.

REFORMLAR VE ATILIMLAR DİL DEVRİMİ Dil, milli yapıyı oluşturan, sağlamlaştıran ortak bağdır.

Atatürk, Türk Dilini kendi milli asil benliğine kavuşturmayı ve kendi benliği içinde zenginleştirerek büyük bir kültür dili haline getirmeyi, 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tet-kik Cemiyeti’ni (Türk Dil Kurumu) kurarak gerçekleştir-meye çalışmıştır. Tarih anlayışında olduğu gibi, milli kültü-rümüzün temeli olan dilde de millileşmek bir zorunluluktu. Atatürk, dildeki bağımsızlığı siyasi bağımsızlığın bir par-çası sayıyordu.

Dil devrimi, Türk Devrimi’nin temel prensiplerine de uygun olarak dilde millileştirme ve bu akıma güç ka-zandırma devrimidir. Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiye-tini kurduğu 1932 yılında TBMM’ni açış konuşmasında; “Milli kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak temin edeceğiz. Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın, dikkatli, alakalı olmasını isteriz”, sözü ile, dildeki gelişme ve sadeleşmeyi sadece toplumda bir akım olarak değil, yasama ve yürütme organına da, düşen bir görev olarak göstermiştir.

Atatürk’ün 1932 yılında başlattığı dil devrimi çalışma-larına, milli kültür politikasının gerekli kıldığı bir anlayışla eğilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet felsefesinin te-melinde, Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesinin ön safına çıkarma amacı yer aldığına göre, dilimizin de uzun vadede böyle bir medeniyet seviyesinin gerekli kıldığı bü-tün kelime, kavram ve terimleri karşılayabilecek bir kültür dili durumuna getirilmesi gerekiyordu. Atatürk’ün çabaları ile, Türkçe’nin bütün sorunları bir bütün olarak düşünül-müş, sistemli bir şekilde başarılı çözümlere ulaştırılmaya ça-lışılmıştır.

Reformlar ve Atılımlar

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde 1992 yılında Ermeniler ta-rafından sivil Azeri halka yönelik yapılan katliamda hayatını kaybeden-ler Bahçelievler’de anıldı. Bulgaristan Türkleri Evlad-ı Fatihan Platformu Genel Başkanı Sn.Prof.Dr. Pelin Gündeş BAKIR’ın Konuşması:

Değerli Milletvekilleri, Kıymetli Belediye Başkanımız, Çok Kıymetli Protokol , Değerli STK Başkanları ve yö-neticileri, Türk Dünyasının Değerli Üyeleri ve Gönüldaş-ları. Hepinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyo-rum. Bu anlamlı organizasyon ve nazik davetleri için Avrupa Aydınlar Ocağının değerli Başkanı Sn.Hidayet Gü-müşsoy, Türkiye Üniversite Mezunları Birliği Başkanı Cen-giz Bayram ve Bahçelievler Belediye Başkanı Sn. Osman Develioğlu’na sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

25 Şubat’ta saat 23.00 da Tanklar köye girdiOcak ayında Strasbourgda, üyesi bulunduğum Avrupa

Konseyinde, Hocalı katliamı ve Anadolu’da Ermeni meza-limi ile ilgili yaptığım konuşmayı sizlerle de paylaşmak isti-yorum. 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı şehri, 26 Şubat 1992 tarihinde, yüzyılın en acımasız soykırımlarından birine düçar olmuş ve kasaba tamamıyla yok edilmiştir. Karabağ’daki tek havalimanı Hocalı’da bulunmaktaydı. Kasabanın ele geçirilmesi, bu yüzden, Ermeniler için stratejik önem arze-diyordu. Burayı savunmak üzere sadece 20 Türk milis ka-sabada bulunmaktaydı. Sivillerin ise sadece 200’ünün eli si-lah tutuyordu.

1991-1992 yılları arasında Hocalı istisnasız her-gün bombalandı, kış şartlarına rağmen elektrik ve doğalgaz verilmedi. Ancak esas saldırı, 25 Şubat’ta saat 23.00 da baş-ladı. Tanklar her yöne ateş ederek kasabaya girdi. Hemen yakındaki Ahıska Türklerinin yaşadığı kasaba da aynı anda ateşe verildi. Her yere bombalar düşüyordu. Hocalı sakinle-rinin çoğunluğu sabah 3’e kadar evlerinin bodrumunda sak-landı, geri kalanları da bir okula sığındı. Bu sırada dışarıda da Hocalı’lı sivillerin nefsi müdafaası ve Ermeni terörist-leri ile çarpışma devam ediyordu. İlerleyen saatlerde panik ve kargaşa arttı. Silahlı Ermeniler, evleri ateşe verdi. Evlere bombalar atıldı. Sivillerin kaçabilmesi için bir koridor açıl-

madı. Kasaba sakinleri panik halinde dağınık biçimde ki-misi ormana kimisi de tarlalara doğru kaçışmaya başladı. Ermeni milisleri, sivillere rasgele çoluk çocuk demeden ateş etmeye başladı. Ermeni saldırısı sonucu, 613 sivil hayatını kaybetti. Ölenlerin 106’sı kadın ve 63’ü çocuk, 70’den faz-lası yaşlı kimselerdi. Vefat edenlerin cesetlerine ulaşıldığında, ayaklarının bağlandığı, gözlerinin çıkarıldığı, kafataslarının yüzüldüğü, organlarının çıkarıldığı ve küçücük kız çocuk-larına bile burada zikredemeyeceğim işkenceler yapıldığı görüldü. Human rights watch’un (İnsan hakları izleme ör-gütü) raporuna gore görgü tanıkları, Ermeniler’in, cesetler-den yüzük vb değerli eşyaları çaldıklarını gördüklerini ifade ettiler. Hocalı’dan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu. 1275 kişi esir alındı ve 150 sivilden ise hala haber alınamadı. Bu savaşta, Ermenistan Azerbaycan topraklarının %20’den faz-lasını işgal etti, Karabağ ve çevresinden bir milyon Azeri Türkü Azerbaycanın iç bölgelerine doğru göç etmek zo-runda kaldı. Azerbaycan nüfusunun 8 milyon olduğu dü-şünüldüğünde her 8 kişiden birisinin göçe zorlanmış bulun-duğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

1912-1922 savaşlarda, Türk asıllı 2.5 mil-yon Anadolu Müslüman’ı hayatını kaybetti. Bu korkunç katliam Ermenilerin ne ilk ne de son katli-

amıdır. 1912-1922 yılları arasında, Ermeni’ler tarafından Anadoluda da pek çok katliam yapılmıştır. Tarih Profesörü Justin McCarthy’e göre, 1912-1922 yılları arasındaki sa-vaşlarda, çoğunluğu Türk asıllı olan 2.5 milyon Anadolu Müslüman’ı hayatını kaybetti. Anadolu Müslümanlar’ı, Ermeniler’in yaşadığı acılardan daha azını yaşamadı. Tam tersi, Anadolu Müslümanları, korkunç bir ölüm oranına düçar oldu. Tarih bizlere, 1912-1922 yılları arasındaki pe-riyodun insanlık için korkunç bir dönem olduğunu anlatır. Avrupa’da resmi tarih, Birinci Dünya Savaşında Anadolu Ermeniler’inin hayatlarını kaybettiklerini tartışmasız ka-bul eder. Fakat aynı dönemde, Anadolu’da Müslümanlar da Ermeniler’le mukayese edilmeyecek kadar yüksek bir oranda hayatlarını kaybetmişlerdir. Van şehrinde 1. Dünya savaşından once 313,000 Müslüman yaşarken; savaş son-rası bu sayı 119,000 kişiye düşmüştür. Van’da Müslüman nüfusun % 62’si; yani tam 194,000 Müslüman hayatını kaybetmiştir. Yine Justin McCarthy’e gore 1912-1922 yıl-ları arasında Rus ordusunun hiç ulaşamadığı Sivas’ta bile 180,000 Müslüman yine içsavaş sonucu hayatını kaybet-miştir. 1919 Yılında vali, milletvekili, sadrazam, prens ve bakanlardan oluşan 145 Osmanlı ileri geleni İngilizler tara-fından tutuklanmış ve Malta’ya gönderilmiştir. Bunlara ya-pılan suçlamalardan en önemlisi Ermeni soykırımıdır. Be-lirtilen tarihte, İstanbul İngiliz işgali altındadır ve Osmanlı devlet arşivleri de İngilizlerin elindedir. İngilizler için tutukla-nan kişilerden birkaçını bile Ermeni soykırımı suçundan tev-kif ettirebilmek, siyasi olarak çok önemliydi. Bu bakımdan

devlet belgelerini ve arşivleri di-dik didik etmişlerdir. Fakat so-nuç tam bir yenilgidir. Hiçbir kanıt, dosya, belge, tanık yok-tur. Türk devlet arşivlerinde hiç-bir şey bulunamadığı gibi, İngi-liz devlet arşivlerinde de hiçbir belge bulunamamıştır. Ingiliz ve Türk devlet belgelerinde soykı-rım yapıldığına dair hiçbir ka-nıt bulamayınca, Lord Curzon, Amerika Birleşik Devletlerine müracaat etmiş, ancak oradan da Türklerin Ermeni soykırımı yaptığına dair tek bir kanıtın bile Amerika Birleşik Devletleri arşivlerinde bulunmadığına dair cevap İngiltere’nin Washington Büyükelçiliğince 1921 yı-lında kendisine iletilmiştir. Sonuç olarak tutuklanan 145 kişi serbest bırakılmıştır.

Madalyonun her iki tarafını da görmemiz gerekir. Değerli Misafirler, Tarihe objektif ve iki taraflı bakmanın

önemini birkez daha hatırlatmak isterim. Madalyonun her iki tarafını da görmemiz gerekir. Anadolu ve Kafkaslarda hiçbir zaman Ermeni soykırımı olmamıştır. Ancak Balkan-lar, Kafkaslar ve Anadolu’da Türk soykırımı olmuştur.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde tüm bu gerçekleri konseye hitab ederek belgeleriyle anlattım.

Değerli Misafirler, Strasbourg’da geçtiğimiz hafta-larda üyesi bulunduğum Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde tüm bu gerçekleri konseye hitab ederek belge-leriyle anlattım. Strasbourg’a gitmeden önce, Avrupa Kon-seyi Parlamenter Meclisi 1. Olağan Genel Kurulunda gö-rüşülecek ve oylanacak 300 sayfalık karar metinlerini, Türkiye’nin aleyhine bir husus var mı diye tek tek madde madde dip notlara ve eklere varıncaya kadar inceleyerek, aleyhimize olabilecek maddeleri ayıkladım ve 30’a yakın karar değişikliği önergesi hazırladım. Bunlardan en önemlisi 27 Ocak günü sabah oturumunda “Bir insan hakları ihlali olarak zoraki tehcir” başlıklı oturumda verdiğim karar de-ğişikliği önergelerinden biridir. Ermenistan, Fransa ve Kıb-rıs Rum Kesimi dışında tüm ülkeler, karar değişikliği öner-geme kabul oyu vermişlerdir. Belirtilen karar değişikliği, oy çoğunluğuyla kabul edilmiş bulunmaktadır. Karar madde-sinin metnini sizlere aynen okumak istiyorum:

“ Bir tehcir olayının varlığı ve sonuçları ile ilgili olarak, eğer iki ülke arasında anlaşmazlık varsa, ilgili ülkeler, arşiv-lerini açacaklar, her iki ülkenin akademisyenlerinden ve tarih profesörlerinden oluşan bir komisyon kuracaklardır. Eğer ih-tiyaç olursa, üçüncü ülkelerin arşivlerine de tam erişim sağ-lanacaktır. Bu husus, ilmi bir biçimde incelenecektir. Politi-kacılar tarafından değil, tarihçiler tarafından en objektif bir biçimde, bir ortak görüşe ulaşılacaktır. Tarihin siyasi istismarı hiçbir surette kabul edilemez.”Avrupa Konseyinin onayladığı bu karar, ülkemiz

için büyük bir kazanımdır ve uluslararası platform-larda da önemli bir referans teşkil edecektir.

Avrupa Konseyi kararı neticesinde, Türkiye, yıllardır uğ-raşıp elde edemediği yasal bir dayanak ve Fransa’ya karşı büyük bir diplomatik zafer kazanmış bulunmaktadır. Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi’ne bağlı olduğundan konseyin kararlarını kabul et-mektedir ve Türkiye bu kararı Avrupa İnsan Hakları Mah-kemesinde de kullanabilir.

Değerli misafirler, Ermeniler’in soykırım iftirasının arka-sında Türkiye’den toprak ve tazminat koparabilmek amacı bulunmaktadır. Bu bakımdan Avrupa Konseyi gibi ulus-lararası platformlarda çok çalışılması büyük önem arzet-mektedir.

Değerli misafirler, tarihin siyasi istismarı hiçbir surette ka-bul edilemez. Sonuç olarak, zorunlu tehcir olayları ile ilgili kararlar alırken, temel prensibin, hukukun üstünlüğü, olma-sını bekliyoruz. Unutmamalıyız ki kalıcı barış, sadece tüm milletlerin insan haklarına, adil biçimde ve ayrım yapılma-dan saygı duyularak sağlanılabilir. Şuna bütün kalbimle ina-nıyorum. “Barış, adalet tesis edilmediği müddetçe içi boş bir kelimedir.” Kafkaslarda ve Balkan coğrafyasında barışın tesisi için, mu-hakkak adaletin de sağlanması gerekir. Hem geçmişteki olaylarla ilgili, hem de bugün.

Böylesine önemli bir organizasyon için kıymetli bele-diye başkanımız Osman Develioğlu’na birkez daha teşek-kürlerimi sunmak istiyorum. Azerbaycan ve Türkiye birdir. Azerbaycan’a yapılan zulüm bize yapılmış demektir. Bütün bu duygu ve düşüncelerle, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve sonsuz bir saygıyla anıyor, hepinizi en derin saygı ve hür-metlerimle selamlıyorum.

Asıl Soykırım, Balkanlar, Kafkaslar ve Anadolu’da olmuştur

Taşına Dokunursanız Ordumu GönderirimTEK TAŞINA

DOKUNURSANIZ ORDUMU GÖNDERİRİM..!!

HZ. Muhammedin Mezarını yıkıp yerini degiştirmek isteyen Zamanın SUUD Kralına ATATÜRK’ÜN Kendi el yazısı ve imzasıyla çektigi Tlgraf.. Dikkatli okuyun Yazıya başlarken Krala sayın kelimesini kullanmıyor..

SUUD Kralı Dikkatine !!! Tarafımıza ulaşan haberlere göre ALLAHIN Sevgili ve Özel Kulu, Elçisi Peygamber Efen-dimiz HZ.MUHAMMED MUSTAFA’NIN (S.A.V) Kabrini yıkıp yerini degiştirecekmişsin. O Mezarın Tek Taşına dokunur-san KURTULUŞ Savaşını bırakır or-dularımla aşağı inerim. Yıl 1919 Hazi-ran 26. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK”

AK Parti Milletekil Sn.Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır , Azerbaycan Milletvekilleri-Sn.Jale Alieva ve Sn.Prof.Dr.Chingiz Ganızada

Bahçelievler Belediye Başkanı Ömer DEVECİOĞLU’nun ma-kamında Azerbaycan Milletvekilleri ve Prof.Dr.Pelin Gündeş

Dünya Rekoru Sultangaziden geldi. Sultangazi Belediyesi geçtiğimiz birkaç gün önce bir rekor dene-mesinde bulundu ve 12 saat içine bir park inşaa etti. Sabah 06.00 da başlayan çalışmalar netice-sinde akşam 18:00 da park hazırdı.Sultançifliği Mahallesinde 160. Sokakta bulunan boş bir arsaya ya-pılan park için 40 işçi çalıştı. Parka sulama sistemi, spor aletleri , çar-daklar ve banklar kuruldu. Hum-malı bir çalışma sonucu görüntü kirliliği yapan boş arazi son de-rece ferah bir mekana dönüştü.

D Ü N YA D A B İ R İ L K - 1 2 S A AT T E P A R K

BULTURK Danışmanı, Sn.Sakin Öner İstanbul Lisesi Müdür-lüğünden Emeklile ayrılışından. Hocamıza Mutluluklar dilerizTürk Dünyası Liderleri Türkiye’de bir arada

BULTÜRK PlatformuGenel Başkanı

Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIR

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Tarihin eski devirlerinden beri Akdeniz ve Av-rupa ülkeleri’ni Asya ülkelerine karayolu ile bağlayan Trakya toprakları ve Edirne önemli bir geçiş noktasıdır.

Trakya ve Edirne’nin Jeopolitik Önemiİstanbul’dan gelen yol, Balkan yarımadasının dağlık ya-

pısı içinde kolay geçilir doğal bir koridor olan Meriç vadisini kullanır. Bu vadi, geniş bir oluk halinde Balkan dağları ile Rodop dağları arasında uzanarak, batı ucundan Sofya hav-zasına, bu havzadan da Niş suyu vadisine ulaşır. Niş suyu vadisi’de, Morava vadisinin doğal oluğu ile Tuna ırmağı vadisine ve Macaristan ovalarının güney kenarına açılır. Morava doğal oluğu ayrıca güneye doğru Vardar ırmağı-nın geçtiği başka bir oluk ile de Ege denizine açılmaktadır.

Bütün bu doğal yolların durak yerlerinde, denize ulaş-tığı yerde Selanik, bir ovaya açıldığı yer civarında Belg-rad, Alp-Karpat dağları arasındaki Tuna koridoru ağzında Viyana şehri vardır. Meriç oluğunun Trakya düzlük-lerine açılan kapısında da Edirne şehri kurulmuştur.

Balkan yarımadasının dağlık yapısı içinde bulunan ulaşım akımlarının “kanalize” edildiği bu doğal yol-lar barış zamanlarında ticarî ve kültürel ilişkileri kendi-lerine çektiği gibi, karışıklık zamanlarında göçlere ve istila ordularına da geçit rolünü oynamışlardı. Bu yol-ların ovaya açıldığı bir noktada kurulmuş diğer şehirler gibi Edirne’de, kervanlar için İstanbul’a varmadan ge-çilen son önemli durak yeri, ve aynı zamanda istila ha-reketlerinin savunmasında elverişli bir mevzi olmuştur.

Edirne Şehrinin KonumuŞehrin kuruluş yerine etki eden şartlar incelendiğinde,

Meriç ırmağının oluktan ovaya açıldığı yerde, batak-lık taban üzerinde denize kadar olan yolda sık sık yer değiştirerek, yılın bir kısmında da bu tabanı taşma su-ları ile kaplamasından dolayı aşağı bölümlerinde şehir kurulmasına ve yol geçmesine imkan vermemektedir.

Meriç’e kavuşan vadiler burayı önemli bir dört-yol ağzı haline getirir. Tunca vadisini izleyen yol İstanbul’u Doğu Rumeli ve Doğu Bulgaristan üze-rinden Tuna ağzı etrafındaki ülkelere, Kırım’a ve ge-nel olarak Doğu Avrupa’ya bağlar. Arda vadisini ta-kip eden diğer bir yol da Rodop dağları içine doğudan girmeyi sağlayan tek ulaşım damarı rolünü oynar.

Bütün bu yollar, ana çizgileri ile takip ettik-leri vadiler ile beraber, Trakya havzasının ku-zeybatı köşesinde düğümlenerek, burada bir şehrin kurulmasına müsait şartları oluşturmuştur.

Geçen yüzyıla kadar aşağı Meriç nehir ulaşımının baş-langıç yerini oluşturmuştu. Yol ve nehir ile yukarı taraf-lardan gelen ağır yüklerden bir kısmı buradan nehir yolu ile denize indirilebiliyordu. XIX. yüzyıl sonlarında ne-hir yolu tamamen terk edilirken, orta Meriç vadisini ta-kip eden demiryolu İstanbul ile Avrupa memleketleri arasında en süratli ulaşım yolu olarak kara yollarını da ikinci plana attı. Fakat son yıllarda, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra karayolu, motorlu taşıtlar sayesinde ye-niden eski önemini alarak demiryolunu gölgede bıraktı.

Bütün bu konular yalnız Edirne’nin kurulmuş bulun-duğu zemini değil, şehrin yakın çevresini de ilgilendiren konum şartlarını meydana getirir. Bu şartların kastedildiği oldukça geniş alan içinde şehrin bugün bulunduğu yerde kurulmuş olması, o yere ait şartların varlığı ile açıklanabilir.

Edirne, Tunca çayının Meriç’e kavuşmadan evvel çiz-diği yarım daire şeklinde bir yayın içinde kurulmuştur. Bu yay şeklindeki yol, geniş bir hendek gibi, şehri kuzeyden, batıdan ve güneyden kuşatarak Edirne’nin müdafasınıda kolaylaştırır. Bu yayın içinde kalan zemin, batıdan doğuya doğru hafifçe yükselir ve bu yönde, şehrin yerleşmiş ol-duğu zemine hâkim bulunan yaylanın dik kenarına dayanır.

Ayrıca, şehrin yerleşmiş bulunduğu ha-fif meyilli alanın ortasında, Edirne’nin en muh-teşem abidesinin yerleştiği basık bir tepe de yükselir.

Yerleşmeye ve savunmaya elverişli bir zemin üzerinde kurulmuş olan Edirne, yüzyıllar boyunca hem önemli bir durak yeri, hem de bir savunma mevzii hizmetini gör-müş ve aynı zamanda bir yol ve bir kale şehri olmuştur.

Diş HekimiHalide ÜMÜTFER

Türkiye ile Avru-pa arasında geçiş noktası-Edirne

A t a l a r d a n BELGE -3- BULGAR MİLLETVEKİLİ A. GROZKOV’UN 1921YILINDAKİ ANA-

DOLU SEYHATİ Bulgaristan Çiftçi

Partisi (BZNS) Ankara Hükümeti ile ilişkile-rini geliştirmek ama-cıyla 1921 yılının Mayıs ayında BZNS Milletve-kili Angel Grozkov baş-kanlığında jandarma komutanının yaveri Gri-gor Pisarev ve Tüccar Paskal Ençev adında iki kişi daha bir heyeti Ankara’ya göndermiş-tir. TBMM Yetkilileri ile temaslarda bulunan he-yet, Türk yetkililer tara-

fından sıcak bir şekilde karşılanmış ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde seyahat etmeleri sağlanmıştır. Angel Groz-kov Heyetinin temasları Bulgaristan’da büyük yankı uyan-dırmış, Muhalefet partileri ve Müttefiklerin ağır eleştirile-rine sebep olmuştur. Bu metin Angel Grozkov tarafından eleştirilere cevap vermek amacıyla Bulgaristan’da yayın-lanan Niva Gazetesi ne verilen demeçtir. Röportaj her ne kadar Grozkov’un savunması niteliği taşısa da döne-min Anadolu’su ve Milli Mücadele hakkında çarpıcı bilgi-ler içermektedir.

Anadolu’ya Gitmek Konusunda An. Grozkov Ne di-yor?

Yabancı ve yerel basında büyük gürültü yaratan millet-vekili sn. An. Grozkov’un Anadolu’yu ziyareti hakkında ga-zetemize şunları söyledi:

Ziyaretim hakkında ‘‘Napret’’ gazetesine söylediklerim-den fazla bir şey olduğunu sanmıyorum.

İstanbul’a gitmeyi çoktandır arzuladığıma rağmen iş-lerimin yoğunluğundan dolayı bir türlü olmadı. Meclisteki oturumlar sona erdikten sonra Haskovo çiftçiler sendika-sının işini bitirmek için İstanbul’a gittim, üstelik vekâletim de yoktu.

19 Mayısta yola çıkmak için hazırdım. Edebi Türkçe bilmediğimden dolayı da yanıma eski ve sağdık dostum olan Grigor Pisarev’i aldım.

Burgaz’dan İstanbul’a ‘‘Ferdinand’’ vapuruna bindik. Orada İstanbul’a gitmekte olan tüccar Yançev ile buluştuk. Yolculuk esnasında bizlere çevreyi tanıtıyor ve bazı Türk-lerle tanıştırıyordu. Ayın 23 de İstanbul’a vardık. Orada 8 gün kaldım. Yaptığım görüşmelerimde burada sendikanın adına herhangi bir sözleşme yapamayacağımı anladım, yapsak da fiiliyatta hiç bir şey olmaz çünkü burada borsa ve fiyatlar sürekli değişiyor.

İstanbul’dan Anadolu’ya geçtik. Yolculuğu at araba-sıyla yaptık. Ve çok zor şartlarda gerçekleşti. Ben yine de memnun kaldım çünkü tren ile gitseydik Anadolu’yu o ka-dar iyi tanıyamazdım. Seyahatim esnasında Anadolu’da her şeyi görme imkânım oldu. Tarımda çalışanlarla, hay-van bakıcılarla, memur ve subaylarla görüştüm ve Anadolu hakkında daha gerçekçi bir fikir edinebildim. Anadolu’da taş otelde kaldık. Burada da bir şirket kurmaya çalıştık ve de yaptık. Buradan Eskişehir’e gittim. Daha sonra Kü-tahya, Afyon Karahisar’a gittim ve geri döndüm.

Anadolu’da neler gördüm: Tükenmek bilmeyen yeraltı ve yerüstü zenginlikler, hal-

kın cehaleti sayesinde bakir vaziyette beklemektedir. Demir-yolu olmadığı için tabiatın tahribine bırakılmış inşaat mal-zemeler için hiç dokunulmamış harika çam ormanları. Bakır ve gümüş cevheri... Velhasıl hiç kimsenin dokunma-dığı yeraltı ve yerüstü zenginlikleri.

Nüfus yoğunluğu düşük bölgeler Ve insanlar geçimini genellikle tarım ve hayvancılıkla sağlıyorlar. Küçük ve bü-yükbaş hayvanların sayısı çoktur, ama Tarım ve hayvancı-lık iptidai bir şekilde yapılmaktadır. Sadece tabi zenginlikler ve iklim şartları sayesinde büyük bolluk vardır. Tarımcılar hububat yetiştirmektedir. Toprak az miktarda işlenmektedir. Haklarında çok duyduğum ve okuduğum o ünlü Arap atla-rını da görme fırsatım oldu, ufak fakat güçlü ve dayanaklı.

Bir politikacı ve milletvekili olarak Anadolu’nun na-sıl yönetildiğini ve yönetim şekli konusunda ilgilendim. En demokratik bir şekilde ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Mil-let meclisleri 360 kişiden oluşmakta ve kesintisiz oturum halindedirler. Milletvekillerinin çoğu birçok yabancı dil bil-mektedir özellikle de Fransızca. Bakanların özel sandalye-leri yoktur ve mebusların arasında oturmaktadırlar. Meclis bir başkan tarafından yönetilir, bütün mebuslar sırayla Bu

görevi almaktadır. Zamanla ihtiyacı duyulan ve halkın eko-nomik ve politik bilinçlenmesi için yeni reformlar yapmak-tadırlar. Bu konularda halk çok geri kalmış ve bunu bilen yöneticiler bu konularda yoğunlaşmış ve ülkelerin yenilen-mesi ve ilerlemesi için yoğun çaba harcamaktadırlar.

Yemek çok, hayvanları da çoktur. En önemli eşyalara dışardan ihtiyaç duyulmaktadır, ama ilkel yaşam tarzları bu eşyaların yokluğunu hissettirmemektedir. Anadolu’da dik-katlerini ulusun kurtuluşu üzerine yoğunlaştıran tek parti olan halk partisi haricinde başka parti mevcut değil.

Anadolu’da Bolşevizm’in ve komünizmin ne derece nüfus ettiğini öğrenmeye çalıştım. Gördüklerim ve duyduk-larımdan Anadolu’da hiç bir Bolşevizm yaşama alanı bu-lamayacağına ikna oldum; Rus elçiliğindeki Bolşevik me-murları Bolşevizm propagandası yapmaya denemişler fakat taşa vurmuşlar. Mustafa kemal paşa’nın birkaç ha-tırlatmasından sonra bir kaç kişinin asılması gerekirmiş ki Bolşevizm’e nokta koyulsun. Buna şartlar müsait değil. Sanayisi olmadığı ve nüfusu seyrek olan böyle bir ülkede Bolşevizm’den söz dahi edilemez.

Rus ve Ankara hükümetlerinin ilişkileri hakkında top-ladığım bilgilere istinaden aralarında savunma ve saldırı anlaşması olduğunu ve buna dayanarak yardımlaştıklarına kani oldum Fakat bu işbirlikleri nereye kadar varacağını ve ayrıntılarını bilmiyorum.

Türklerin morali, millet ve ordu olarak çok yüksek. Ni-hai zafer onların olacağına inanıyorlar. Savaşın yakında sona ereceğini düşünüyorlar. Yunanlıların şimdilik onlar-dan daha güçlü ve silah bakımından daha iyi olduklarını itiraf ediyorlar fakat Savaşın galibi olacaklarını çünkü geniş arazileri ve büyük nüfusa sahip oldukları hatta şimdiden 7 tertip topladıklarını düşünüyorlar.

Kemal ilk olarak 2 top ve 1000 kişiyle hareket etti, şimdi ise Ordusunda 200000 insan var ve silahları çok iyi olmasa da savaşı sürdürebilmek için tatmin edici durum-dadır. Anadolu’da cephanelikler yok, tekstil fabrikaları yok ama buna rağmen Metrelözleri ve topları var ve ordusu iyi giyimli.; bütün bunların dışarıdan gelmişe benziyor. Duy-duklarım ve gördüklerime göre Yunanistan’ın dediğine göre kendileri tek başına Anadolu’yla savaşıyorlarmış; durum böyleyse onlar savaşı zor kazanır.

Tarım birliği üyesi olarak her zaman Anadolu’da bir birliğin kurulması imkânı olup olmadığını merak ettim. Sa-vaş bittikten sonra şuna ikna oldum ki halkın eğitimi, siyasi ve ekonomik bilinçlendirmeyi yapacak böyle bir örgütün varlığı olmaksızın herhangi bir ilerlemeden bahsedileme-yeceği, çünkü nüfusun çoğu tarım ve yan dallarıyla uğraş-maktadır

Karşılaştığım insanlarla, özellikle tarımda çalışanlara bu tür konulardan bahsettim ve Bulgaristan’daki bizim ör-gütümüzün yapısı ve faaliyetlerini anlattım. Savaş sonrası çiftçiyi ve halkı bilinçlendirecek bir teşkilatın gerekliliği hak-kında ikna edebildiğim insanlarla görüştüm.

Orada artık ( Rehber) adında bir gazete kuruldu ve özellikle çiftçinin siyasi ve ekonomik bilinçlenmesi için çaba gösterecek.

Ankara’daki elçilikte tesadüfen Rus Bolşevik memur-larıyla da görüşme imkânım oldu. Ve Rusya’daki geliş-meler hakkında bilgi edinebildim. Onlara Bulgaristan’da geçirdiğimiz kanunları anlattım ve böyle reformlara Bulgaristan’daki arkadaşları neden karşı çıktıklarını hay-retle karşıladılar.

Seyahatim için yerli ve yabancı gazetecilerin neden bu kadar büyük gürültü kaldırdıklarına anlam veremiyorum ve çok üzgünüm; aslı olmayan haber yayınlayarak her şey-den önce gazeteci olarak kendilerine zarar vermektedirler. Burada belirtmeliyim ki hiç kimseden siyasi misyonu olan bir görevlendirme yapılmamıştır. İstanbul’a gideceğimi ar-kadaşlarıma haber veremediğimden dolayı onlardan özür dilerim. Meclisten izin almadım çünkü seyahatimin 1 ay’ı geçmeyeceğini sanıyordum. Bazı arkadaşlarım da gazete-cilerin yalan tuzağına düşerek seyahatim konusunda gaze-telere beyanatlar vermeye başladılar ve bu beni çok üzdü.

Bizim ve yabancı basında tutuklanmam, takibe uğra-mam, bazı evrakların ele geçirilmesi ile ilgili yazılanların hiç biri doğru değildir. Bu tür yazıları yazanları yazdıklarını belgelerle kanıtlamalarını davet ediyorum. Bütün sorumlu-luk bana ait olacaktır.

Ridvan TÜMENOĞLU’nun arşivinden

GERÇEKLER

-Çözüm önerisi-Bulgaristan Türkleri’nin temsiliyyeti Hak ve Özgürlükler Ha-

reketi Partisi’nde temerküz etmesi siyasal alanda gelişme gösterme-lerine karşılık eğitim, din ve sosyo-kültürel alanlarda geri kalma, ge-lişememelerine sebep olmuştur. Bir nevi siyaset alanı ve aktörleri diğer alanların önüne set çekmiştir. Bu olumsuzlukları olumluya ve gelişme istikametine çevirmek Bulgaristan Türklerinin bir azınlık si-vil toplumu olarak örgütlenmeye gitmeleriyle mümkün olacağını dü-şünmekteyim.

Bulgaristan Türkleri her yerleşim biriminden gönderecekleri temsilci / delegelerle BULGARİSTAN TÜRKLERİ AZINLIK ŞU-RASI oluşturmalı, bu şura azınlığın meselelerini görüşüp tartışmalı bir tüzük ve yönetim kabul ederek / seçerek Bulgaristan Türkleri Azın-lık Yürütme Kurulu oluşturulmalıdır. Pek tabii bu kurulun bir Başkanı da olacaktır. Bütün Bulgaristan Türklerini kapsayacak olan bu teşkilat eğitim, kültür – sanat, siyaset ve sosyal alanda azınlığın ihtiyacı olan kurumları tesis ederek kimlik ve benliğini koruma ve geliştirme yo-lunda hizmet sunmalıdır.

Eğitim alanında, Türk Dili ve Edebiyatı ile Türk kültürünü de öğretecek olan özel lise ve bir üniversite kurulmalıdır.

Kültür-sanat alanında, din, dil, basın-yayın, sinema ve tiyatro gibi sahalarda hizmet verecek bir Türk Kültür Merkezi tesis edilmelidir.

Siyaset alanında, anayasal ve kanunlar nezdinde Bulgaristan Türk Azınlığın hak ve hukukunu koruyacak bir siyasal partiye de sa-hip olmalıdır. (1)

Buraya bir parantez açalım ve Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi’nin Genel Başkanı Ahmed Doğan’ın iki ccıl suskunluktan sonra 19 Mayıs 2011 günü Kırcaali ilinin Cebel ilçesinde basına ver-diği beyanatı bir inceleyelim. Bu basın toplantısında Ahmed Doğan, Borisov hükümetinin gidişatını değerlendirmiş, erken seçim öngörü-sünde bulunmuş, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine gö-rüşlerini serdetmiştir. Parti olarak destekleyecekleri cumhurbaşkanın “diyaloğa açık, ulusal vizyona sahip, uluslararası arenada saygın, Av-rupa Birliği gereksinimlerini karşılayacak bir profilde” olması gerek-tiği üzerinde durmuştur.

Görülüyor ki, Ahmed Doğan Bulgaristan devletinin geleceği ve bekası için fikir üretmiş, seçilecek cumhurbaşkanının kendisine göre taşıması gereken özellikleri dile getirmiştir. Onun konuşmala-rında Bulgaristan Türklerinin veya Müslümanlarının eğitim, kültür, ekonomi ve tabii ki siyasi geleceğine dair bir fikir bir planlama gör-mek mümkün değildir. Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin klişe cüm-lesi “Soya dönüş süreci (2) bitmedi, biz sizin haklarınızı savunuyoruz ve savunacağız”dır. Bu partinin yöneticileri 20 yıldır kendi seçmenleri üzerinde korku politikası uygulamışlardır. 8 yıl iktidar ortağı oldukları zamanda bazı camilerimizi tamir ettirmek dışında müsbet olarak yap-tıkları bir iş yoktur.(3) Bu da “sellerden zarar görmüş kilise ve camile-rin tamir ettirilmesi” şeklinde olmuştur. Hasbel kader bu 8 yıl zarfında Sofya’da bulundum, benim görebildiğim bu. Görmediklerimiz, bil-mediklerimiz elbette olabilir, keşke parti içinden yetkililer kamuoyuna “HÖH İktidarında Bulgaristan Türklerine ve Müslümanlarına Yapı-lan Eğitim ve Kültür Hizmetleri” başlığıyla bir kitapçık yayınlasalar da bizi bilgilendirmiş olsalar.

Sosyal alanda, kurulacak bir yardımlaşma vakfı ile öğrencilere burslar, ihtiyaç sahiplerine yardım, bayram günlerinde şenlikler, yağ-mur duaları ve benzeri sosyal kaynaşmayı sağlayacak faaliyetler, yapı-lacaktır. Bu teşkilatı şemayla ifade edecek olursak:(Altta resim)

Âcizane kanaatimce, siyasetin sultasından kurtulup eğitim ve kültür meselelerimizi öncelediğimiz sürece kendi kaderimize sahip çı-kabiliriz. Ve görüyorum ki, Anavatanımız Türkiye’nin de himaye ve yardımlarıyla bu yola girmiş vaziyetteyiz.

Bizi karanlıkta bırakmak isteyenler güneşin doğuşunu engelle-yemeyecektir!

Basri ZilabidBulgaristan Türkleri’nin

Geleceğini Kim Planlayacak

SAĞLIK ( Bal ve Tarçın)Bal, asırlarca hayatî ilâç olarak kullanıldığı gibi, bugünün bi-

lim adamları da, birçok hastalığın tedavisinde balı çok etkili bir ilâç olarak kabul etmişlerdir. Herhangi bir yan etkisi yoktur. Bal tatlı ol-masına rağmen doğru dozlarda alındığında şeker hastaları için de tehlikeli değildir.

YORGUNLUK: Bir bardak suya 1 kaşık bal ve biraz toz tarçın hergün kuşluk vakti ile öğleden sonra alındığında canlı-lığı arttırır.

SOĞUK ALGINLIĞI: Bir kaşık ılıtılmış bal, yarım çay ka-şığı tarçın günde 3 defa yenirse, kronik öksürük, soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de çok faydalıdır.

YAŞLILIK: 4 kaşık bal, 1 kaşık tarçın, 3 bardak su ile kayna-tılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa içilir.

KALP HASTALIKLARI: Bal ve tarçın karışımı her sabah reçel veya marmelat yerine yenir. Solunum güçlüğü de kalkar.

KANSER: Mide ve kemik kanserlerinde bir kaşık bal ve bir kaşık tarçın bir ay süreyle günde üç defa alınır.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ: Bu ikili bağışıklık sistemini kuv-vetlendirir, vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.

DİŞ AĞRISI: Bir kaşık tarçın ve 5 tatlı kaşığı bal karışımı, ağrıyan dişe günde 3 defa tatbik edilir.

HAZIMSIZ-LIK: Tarçın 2 kaşık bal üzerine serpilip yemek-ten önce alındığında ha-zımsızlığı önler.

GRİP: Bal için-deki bir madde, grip mikroplarını öldürür.

İDRAR KE-SESİ ENFEKSİ-YONLARI: 2 kaşık tarçın, 1 tatlı kaşığı bal, ılık su içerisinde eriti-lip içilir.

KOLESTEROL: 2 kaşık bal, 3 kaşık tarçın, 450 gr demlen-miş çay içerisinde eritilerek içilirse, kolesterol seviyesi 2 saat içeri-sinde % 10 düşer.

MİDE AĞRILARI: Bal ve tarçın kürlerinin, mide ağrıları ve ülser için de faydalı olduğu görülmüştür.

SİVİLCELER VE DERİ: 3 kısım bal, 1 kısım tarçın ile bir krem yapılıp uykudan önce sivilceler üzerine sürülür. Sabahleyin ılık su ile yıkanır. 2 hafta uygulanırsa sivilceleri yok eder. Egzama, mantar ve diğer deri enfeksiyonlarında da uygulanır.

TabelaMatbaaPromosyonAraç GiydirmeGazete İlanları

Adres: Eski Edirne Asfaltı No. 462 Sultangazi / İstanbulTel: 0212 594 60 55 / 667 34 74 E.Posta: [email protected]

Selim VARNATel:0352 336 62 95 330 15 730352 322 02 45 322 05 99

Mehmet ADIGÜZEL

Adres:Osman KavuncuMah. Beyatlı cad. No.23 K AYSERİ

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

TA R İ H

‘’Türkiye 1908-1938’’ adlı kitabından göç resimleri gelir. Resmin birinde; Bulgarlardan kaçan, 5 Türk kadını bir kağnı-

nın etrafında çamurda çıplak ayakla zorla yürümektedir. Arka-daki kadın kucağındaki bebeği acıyla taşımaktadır. Öndeki iki kadının elinde değnek vardır. Yüzlerindeki korku, keder ifadesi ve kadınların perişan hali içimizi eritmektedir. Dieğr resim de; eski bir Osmanlı köprüsünden, mağlup Türk ordu birliğinin ri-catı gösterilmektedir. Bu resim âdetâ; şan, şeref ve zaferlerle git-tiğimiz Balkan’dan çekilişimizi ve imparatorluğumuzun sonunu ilân etmektedir.

Balkan Savaşı, şüphesiz bütün Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biridir. 8 Ekim 1912’de başlayan bu savaş sonucu Türkler, 550 yıllık Türk Yurdu Rumeli’ni kaybetti.

Balkan Savaşı’nda; Bulgar, Sırp ve Yunanlılar gerek düzenli ordu birlikleri, gerekse çetelerle sivil Müslüman-Türk ahaliye karşı çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bir soykırım savaşı yü-rüttü. Soygun, işkence, cinayet ve tecavüzle Balkanlardaki Türk varlığı kökünden silinmek istendi.

Justin McCarty’nin ‘’Ölüm ve Sürgün’’ isimli kitabında belirt-tiğine göre; bu savaşlarda, evlerini barklarını bırakarak yollara düşen Türklerden ancak 413.000’i Osmanlı Devleti bölgelerine ulaşabildi.1911 de Balkanlarda 2.315.293 Müslüman yaşıyordu. Kalan Müslüman nüfus 870.114 idi. 413.000 göç ettiğine göre, 632.408 sivil imha edildi.

Bu yıl Balkan Savaşı’nın, yani Balkanları, yüz binlerce insa-nımızın hayatını, yüz binlercesinin de yerini, yurdunu evini bar-kını kaybettiği büyük felâketin 100.yılı… Son günlerde Türk basınında bu tarihî olayı ele alan iki yazıyı sizlerle paylaşmak is-tiyorum.

Birinci yazıda Murat Bardakçı,10 Ocak 2012 tarihli Haber Türk’te Refik Halit Karay’ın ‘’Gözyaşı’’ adlı öyküsünü anla-tıyor; ‘’…Ayşe isimli kadın Balkan Savaşı patlayınca 3 çocu-ğunu alıp düşmandan kaçmaya çalışır. O önde Bulgarlar arkada giderken çocuklardan ikisi bu amansız yolculuğa dayanamayıp can verir. Kucağında, daha bir yaşına basmamış olan Ali’si kal-mıştır. Oğlunu göğsüne bastırır, çamurlara bata çıka, bin bir zor-lukla Türk sınırına gelir. Oğluna’’Kurtulduk Ali, kalk’ der, ama cevap alamaz… Çileli ana, saatler boyu Ali’yi değil, Ali’nin cese-dini taşımakta olduğunu fark edememiştir. Hikâye, çilekeş kadı-nın’’ işte o günden beri ben ağlayamam, ağlamak istesem de bil-mem neden gözlerimden yaş gelmiyor!’’ Sözleriyle biter. ‘Murat Bardakçı; ‘’Hissederek okudu iseniz, siz de bitersiniz’’diye ekli-yor. Ayrıca yazısının bundan sonraki bölümünde Türklerin geç-mişteki zaferlerini hatırladığını, ancak Balkan Savaşı gibi büyük bir felâketi hatırlamadığını, bunun Türklerin âdeti olduğunu, üni-versiteler, tarih kuruluşlarının da bu konuda sessiz kaldığını söy-lüyor. Bardakçı’ya göre: ‘’Balkan savaşında evini yurdunu bıra-kıp kaçan Türk mültecilerin sayısı 1 milyon 300 bindir. Bu sayı bugünkü Türkiye nüfusunun önemli bir kısmını teşkil etmektedir. O mültecilerin torunları için büyük baba ve annelerinin geldikleri yerler bir hayal ülkesidir’’ demektedir.

Yazının son kısmında Bardakçı; ‘’İsteyen; Türkiye’den giden Rumlar, Karamanlılar için ağıtlar yaksın, 1915 kurbanları için mumlar diksin. Ancak bir Allah’ın bir kulu da çıksın tarihin en büyük zoraki göçlerinden olan büyük Balkan Savaşı felâketini hatırlasın’’ demektedir.

Aslında Murat Bardakçı’nın isteğine Zaman’da Etyen Mah-çupyan ’’Rumeli’nin Sürülmüş Çocukları’’başlıklı yazısında 8.1.2012’de cevap vermiş. Ama bakın nasıl? Mahçupyan’a göre; ‘’Türkiye’de Ermeni soykırımı tartışmaları ne zaman gündeme gelse, kamuoyu birden Rumeli ve Kafkaslar’dan zorla göç ettiril-miş ve kıyıma uğratılmış Müslümanları hatırlar’’ demektedir.

Balkan Savaşı’ndaki katliam ve zoraki göçün hatırlatılmasını Etyen Mahçupyan’’ Ermeni soykırımı tartışmalarının karşısına psikolojik bir denge unsuru olarak çıkarıldığını’’ iddia edebili-yor. Bardakçı’nın söylediği Türklerin unutma adeti ile Mahçup-yan, olmayan bir şeyi alicenaplık hasletine bağlamakla alay edi-yor. Mahçupyan; Kafkaslar da katliama uğrayan milyonlarca insanın zaten ‘’sonradan soydaş olduğunu aramızda kültürel bir bağ olmadığını ‘’söylüyor. Yani Kafkasları işe karıştırmayın di-yor. Neyse Rumeli’de soykırıma ve zoraki göçe uğrayanların kültürümüzden olduklarına bir şey diyemiyor. Ancak Türklerin Rumeli’den sürülme ve katliama uğramalarının Türklerce unu-tulduğu gerekçesini kabul etmiyor. Ermenilerle ve Rumeli’deki Müslümanlar arasında bir fark olduğunu, Müslümanların son üç yüz yıldan beri Rumeli’ye yerleştiklerini, Müslümanların orada gerçek anlamda yerli olamadıklarını, Türklerin Rumeli’de güç ve rant için bulunduklarını, Ermenilerin ise 3000 yıldır bu topraklar-daki otaktan halk olarak doğal hakları olduğunu söylüyor. Mah-çupyan Osmanlı’nın1352’den beri Rumeli’nde olduğunu unu-tuyor. Yani Rumeli en az 550 yıllık Türk vatanı idi. Anadolu’da ise bırakın 3000 yıllık bir Ermeni devletini, birkaç yüzyıllık Er-meni devleti bile olmadı. Türkler Anadolu’yu Ermenilerden değil Bizans’tan aldı. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Ani bölgesinde Ermeniler vardı. Mahçupyan Osmanlı’nın Rumeli’ne barış getir-diğini, başka dinlere toleransla davrandıklarını söylemiyor. Türk-lerin Balkan’da sömürgeci ve hâkim sınıflar var ettiğini, bu ne-denle Bulgar ve Yunanlıların Türkleri katledip göçe zorlamalarını normal buluyor. Etyen Mahçupyan’ın Osmanlıların Balkan’a na-sıl bir düzen getirdikleri öğrenmesi için Halil İnalcık’ın ‘’Devlet-i Aliyye’’ isimli eserinin ‘’Osmanlılar Avrupa’da’’ bölümünü oku-masını tavsiye ederiz. Mahçupyan, savaşta düşmanın yanında yer aldığını söylemekten kaçındığı Ermenilerin ise kendi kültür ve dinleriyle uyuşmayan ülkelere gittiğini söylüyor. Ona göre; Rumeli’deki Türkler ise kendi kültürlerinin bulunduğu ülkeye, Türkiye’ye geldiler. O halde şikâyet edilecek ne var? Ona göre; Rumeli Müslümanları Türkiye’de kendi kimliklerini kazandı. Er-meniler ise gittikleri ülkelerde yabancılaştı.

İbrahim SOYTÜRK

Balkan SavaşlarındaTürk Kadınları

Makedonya’da ‘vakıf’ skandalı

Makedonya Müslümanlarının en büyük dini temsil kurumu olan Makedonya İslam Birliği, büyük tepkilere ne-den olan bir skandala imza attı. Makedonya’daki Shparkase isimli bir bankadan 650 bin EURO kredi çeken kurum, bün-yesindeki vakıf gayrimenkul mallarını ipotek ettirdi. Üsküp Çarşısı’nda yaklaşık 10 adet vakıf dükkânını ipotek altına konulmasının dışında, kredinin de faizli olduğunun anlaşıl-ması Makedonya’daki Müslümanların tepkilerini arttırdı.

İslam Birliği Başkanlığı iddialar üzerine “alınan kredi faizsizdir” şeklinde bir açıklama yaparken Shparkase

Bank’ın yetkilileri ise “faizsiz” kredi verme gibi bir uygu-lamaları olmadığını belirtti. Bu iddialara karşı kanıtlı ce-vaplar veremeyen Makedonya İslam Birliği yetkilileri-nin, vakıf mallarınını sorumsuzca risk altına atması bölge halkının ve entelektüellerin yoğun tepkilerine neden oldu.

Osmanlı döneminden miras kalan vakıf malları Ma-kedonya İslam Birliği’ne gelir sağlayan en önemli gelir ka-pısı. Vakıf mallarının geliriyle yıllardır kurumsal giderleri karşılanan Makedonya İslam Birliği, bu skandalın ardın-dan büyük soru işaretlere neden oldu. Makedonya Müs-lümanları bir an önce bu olayın aydınlatılmasını, bir din kurumu olan İslam Birliği’nin bu skandala son verme-sini ve bu skandala imza atan görevden alınmasını istiyor.

Makedonya’nın önemli Müslüman aydınlarından ve İlahiyat Fakültesi eski dekanı İsmail Bardhi de skan-dala tepki gösterdi. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu olaya sessiz kalmaması ve hassasiyet göstermesi gerektiğini belirten Bardhi, “Bir diyanet kurumunda vakıf malları çarçur ediliyor ve faizli kredi alınıyorsa bu kurumun yetkililerin yaptıkları sorgulanmalı” dedi.

Aydın Balkan Göçmenlerin-den Başkan’a Ziyaret

Avustralya’da İslam Müzesi

BALKAN COĞRAFYASINDA 5 MİLYON İNSAN KATLEDİLDİ

Bosna’nın Saraybosna Üniversitesi Milletlerarası Hukuk ve İnsanlık Suçu İşleyenleri Araştırma Ens-titüsü Başkanı Prof. Dr. Smail Çekiç, Balkan coğ-rafyasında 5 milyon insanın katledildiğini ifade ederek, “Bosna Hersek soykırımı insanlığa yapılmış bir soy-kırımdır. Ben de toplama kampında kaldım. Kızım da ağabeyim de bu kamplardan birinde öldürüldü” dedi.

Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Balkan Kongre Merkezi’nde ‘Bosna Hersek Cumhuriyeti’ne yapılan saldırılar ve Boşnaklara karşı işlenen soykı-rım’ konulu konferans düzenledi. Toplantıya Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Duran, Sa-raybosna Üniversitesi Milletlerarası Hukuk ve İn-sanlık Suçu İşleyenleri Araştırma Enstitüsü Baş-kanı Prof. Dr. Smail Çekiç, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker Alp, çok sayıda akademik personel ile öğrenciler katıldı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Du-ran, Bosna’da 4 yıl süren soykırımın bir insan-lık dramı olduğunu ifade ederek şunları söyledi:

“4 yıl süren insanlık dramı, diğer bir deyişle Cenosit diğer bir deyişle katliam. Avrupa’nın İn-san Hakları Mahkemesi’nin ‘Cenocit’ olarak ka-bul etmediği olayı, bugün burada anlatmak için gelen Smail Çekiç’e “Hoş geldiniz” diyorum.

Aydın Balkan Göç-menleri Kültür ve Daya-nışma Derneği Başkanı Bahtiyar Özdemir, Be-lediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nu makamında ziyaret etti.

Dernek Başkanı Bah-tiyar Özdemir, Başkan Çerçioğlu’na derneklerine

vermiş olduğu destek ve ilgiden dolayı teşekkür pla-keti takdim etti. Özdemir, “11 Şubat 2012 tarihinde gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizde Başkanımız Sayın Özlem Çerçioğlu’nun aramızda olması bize ayrıca mutluluk verdi” dedi Başkan Çerçioğlu, ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “Dernek olarak yaptığınız başarılı çalışmalardan dolayı sizleri tebrik ediyorum. Aydın Balkan Göçmenleri Kültür ve Da-yanışma Derneği’nin mensubu olan vatandaşlarıma sizin şahsınızda sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunu-yorum” dedi.

İslam Müzesinin yapımını üstlenen Fahour ailesini temsilen açıklamalarda bulunan Mustafa Fahour, dün-yadaki bir çok müze ile işbirliği içinde olduklarını ve Türkiye’nin de birçok kültürel merkezleri ve müzeleri-nin olduğunu, ayrıca Katar’daki İslam Müzesi ile işbir-liği içinde olduklarını belirtti. Mustafa Fahour, diğer İs-lam müzelerinden farklı olarak Avustralya’ya özgü bir şekilde tasarımların oluştuğunu, buna örnek olarak mü-zenin ön kısmının kırmızı çöl kumlarıyla kaplanacağını aktardı. Ayrıca İhsanoğlu’nun müzeye hediye olarak ge-tirdiği Çininin kendileri için çok güzel bir hediye oldu-ğunu dile getirdi.

Viktorya Çok Kültürlülük Bakanı Nicholas Kot-siras ise Avustralya’da Çin, Helenik, İtalyan ve Ya-hudi müzelerinin olduğunu, çok önemli olan İslam Müzesi’nin yer aldığını ve bu projenin Avustralya’nın kültürüyle kaynaşması ve çok farklı olması açılarından önemli olduğunu, bu sebeple Avustralya eyalet hükü-metinin projeye 500 bin dolarlık bir katkıda bulundu-ğunu aktardı.

Federal Bakan Simon Crean da müzenin sadece İslami kesimi temsil eden bir simge olmadığını aksine Avustralya’nın tamamını kapsadığını belirtti.

Türkiye Cumhuriyeti Melbourne Başkonsolosu Serdar Cengiz ise kurulacak olan müzenin bir ihtiyaç ol-duğunu ve diğer toplum ve din mensuplarının ayrı ayrı müzelerinin olduğunu belirterek İslam müzesinin kuru-luyor olmasından duyduğu memnuniyeti bildirdi.

Viktorya İslam Konseyi Başkanı Nail Aykan ise projenin Fahour ailesi tarafından yönetildiğini ve ama-cının İslam tarihinin, kültürünün ve medeniyetlerin Avustralya’da tanıtılması olduğunu ve gerekli görüşme-lerin ardından müzede bir Türk köşesi de düşünüldü-ğünü belitti. Nihat ESEN

SOFYA’DA OSMANLI CAMİİLERİ

Kara cami’nin Sveti Sedmoçislenitsi Kilisesi-ne dönüştürülmüş hali. (üstte)

Siyavus Paşa camii, Osmanlı döneminde kilise olan binanın camiye çevirilmiş halidir. 15. yüzyılın ortalarında meyana gelen depremde

cami yıkılmış, ancak 16. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti-nin Sadrazamı Siyavuş Paşa tarafından tekrar inşa edilmiştir.

Bulgarların iddiasna göre “1858 yılında Sofya’da deprem olmuş ve o esnada cami içinde bulunan hocanın 2 çocuğu ölmüş. Bundan

sonra cami müslümlar tarafından terk edilmiş”.

Büyük Camii Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bulunur. Bu camii-nin asıl adı Koca Mahmut Paşa Camii’dir. Fatih Sultan Mehmed’in

sadrazamı (başbakanı) olan Mahmut Paşa tarafından yapımına başlanmış ve 1494 yılında bitmiştir.

Ressam Oberbauer tarafından Kara Camii resmi.

Büyük Camiinin güncel resmi - 2009 Osmanlı Rus savaşı 1877 – 1878 yıllarında camii hastaneye dönüştürülmüştür. Daha sonraki yıllarda camii kütüphane olarak kullanılmış ve 1892 yılından günümüze kadar da Sofya Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır.

ÇELEBİ CAMİİ hakkında henüz yazılı bir bilgiye rastlayamadık. Elimizde yalnız yukarıdaki resim bulunmaktadır. Ressam: Avus-

turyalı Joseph Oberbauer (1853-1926)

Siyavuşpaşa caminin son zamanlardaki harap halini göstermektedir.

1580’li yıllarda Siyavuşpaşa camii olarak hizmet veren bina bugün (2009) Bulgar Ortodoks Kilisesine bağlı Sveta Sofya

Kilisesi olarak hizmet vermektedir.

1887 yılından Kara Camii fotografı.KARA CAMİİ 1598 yılında Bosnalı Mehmet Paşa adında ha-yırsever bir zengin tarafından külliye olarak kurdurulmuş-tur. Bu cami Mimar Koca Sinan’ın Sofya’da en güzel eseridir. Caminin “Kara” olarak adlandırılması minarelerinin si-yah granit taştan yapılmış olması sebebiyle olduğu söylenir. Bulgaristan kurulduktan sonra önce depo daha sonra ha-pishane olarak kullanılmış ve 1903 yılında minareleri yıkı-larak kiliseye çevrilmiştir. Hemen yanında bulunan medre-se de yıkılmış ve yerine bahçeye/oturma parkı yapılmıştır.

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kararanlıların 940 yılında Satuk Buğra Han zamanında İs-lam Dinini kabulünden çok önce Müslüman olan ve Karamanlı-lardan 20 sene önce İslam’ı resmi Din ilan eden İtil-Bulgar Türk Devleti nedense, hem resmi hem de gayrı resmi tarihimiz ve tarih-çilerimiz tarafından ihmal edilmektedir. Bu devletimiz hala ders ki-taplarımızda İlk Müslüman Türk Devleti olarak hak ettiği unvana kavuşamamıştır.

Bu durumda Türklüklerini inkâr etmelerine rağmen artık bu ko-nuda bilimsel olarak Türklüklerini reddedemeyen Bulgar Devleti ve toplumunun bu gerçekten ürkmeleri ve bizimkilerinde onları rahatsız etmeme istekleri ne derece etkilidir bilemeyiz ama Objektif tarih ve tarihçilik anlayışının bundan etkilenmemesi gerektiği inancındayız.

Şimdi bize oldukça ilginç bilgiler sunan Bulgar Tarihine kısaca göz atabiliriz. Böylece hem Bulgar Türklerinin kökenini hem de Hı-ristiyanlaşma sürecini açıklamış olacağız.

Atilla’dan sonra dağılma sürecine giren Hunlar hükümdarları İr-nek zamanında Orta Avrupa’da tutunamayacaklarını anlayarak Ukrayna çevresine Atilla’nın da doğduğu ve adını aldığı topraklara İtil Nehri kıyılarına çekildiler. Aynı dönemde baskılar sonucu böl-geye bir başka Türk topluluğu olan Ogur (On Oğur) larda göç et-tiler. İki grup bölgede kısa sürede kaynaştı. Bulgar kelimesi bu ma-nada karışmak ve karışmış anlamında olan bulamak, bulgamak fiillerinden gelir.

630 da Orta Asya da Göktürk Devleti Fetret devrine girince Ha-zarlar gibi Bulgarlarda bağımsız hareket etmeye başladılar. Bü-yük Bulgar Devletinin Kurt Han tarafından kuruldu. Onun soyu Mete’ye dayanıyordu. Ancak devlet kısa ömürlü oldu. Hazar Devleti baskısıyla kurucusunun ölümünden az sonra devleti de yıkıldı.(665)

Bayan Han’ın kardeşi Asparuh Bulgar kitleleri ile Balkanlara göç etti ve Tuna Bulgar devletini kurdu.(679)Bu devlet İtil Bulgarları ka-dar büyük olmamakla beraber Ogur Türklerinin en uzun ömürlü si-yasi teşekkülü oldu. Bu devlet Bizans ve Avar İmparatorlukları ara-sında kalmasına rağmen durumu çok iyi idare etmiştir. Slavlarda bu dönemde onlara bağlanmıştır. Bizans’ın içişlerine karışacak ka-dar güçlenmişler 2. Justinyanus’un tahta 2.defa çıkışında rol oyna-mışlardır.

717-718 yıllarında Arapların İstanbul Kuşatmalarına karşı Tuna Bulgarları Bizans’la beraber hareket ederek Bizansla anlaşma yap-mışlardır. Ancak Bulgar hanlarının birbirine düşmesiyle Bizans sal-dırılarının başlaması gecikmedi. Bulgar toprakları tahrip edildi. Bu esnada Bulgar tahtına büyük bir asker ve devlet adamı olan Krum çıktı.(803-814)Üzerine gelen Bizans ordusuna büyük bir darbe in-diren Krum’un ayaklarına Bizans İmparatoru Nikophoros’un ce-sedide bu savaşlar sonunda serildi. Bu 500 yıldır ilk defa bir Bi-zans İmparatorunun savaş meydanında ölümü idi. Bunun akabinde Krum büyük bir ordu ile üzerine gelen Bizans İmparatorum Mikael II yide yenilgiye uğrattı.Krum Altın yaldızlı bayrağını Yedikule surla-rındaki Yalduzlu kapı (Porta Aurea) ya asmaya yemin etmişti.Sofya ,Niş ve Belgrad’ı aldı.Edirne yi İstanbul’u kuşattı(814)Fakat çatış-maların en ateşli anında ağzından burnundan kan gelerek öldü.Bu durum da zehirlenmiş olması muhtemeldir.

Oğlu Omurtag(Türkçesi Kartalcık) Bizans’la anlaştı. Bu dönem en güçlü dönemdir. Fakat aynı dönemde devlette Slavların çoğal-ması sonucu etnik baskı artmaya başlamıştır. Ne yazık ki devlet ve toplum Slavlaşmaya başlamıştır. Bu süreç ,864 de Boris Han’ın Or-todoksluğu kabul etmesiyle birlikte Türklükten kesin şekilde kopuşu da beraberinde getirmiştir.Artık Tuna Bulgarları Slav-Bizans Kül-türü çerçevesine girmişlerdir. Boris Han da son defa han unvanını kullanan Bulgar hükümdarıdır.Zira oğlu Simeon bunu da değiştir-miş ve Çar unvanı nı kullanmaya başlamıştır.

Aynı dönemde ise İtil kıyılarındaki Bulgarlar Türk-İslam Tarihi için bir dönüm noktası oluyorlardı.

İtil Bulgar devletinin ilk devirleri hakkında bilgilerimiz Rus Knez-leri ile bazı münasebetler ile kısıtlıdır.Fakat 900 yılından itibaren özellikle Abbasiler devleti ile olan münasebetlerden haberdarız.

Bölgede Hun, Sabar, Uz ve Hazar Türkleri ile karışan ve Moğol İstilasına kar 5,5 asır hükmeden İtil Bulgarlarının başşehri Bulgar 9.-12. yüzyıllar arasında Doğu Avrupa nın en mühim tica-ret merkezidir.

İtil Bulgarları 10. yy da dahi Türk Teşkilat ve unvanlarını kullan-maya devam etmekteydiler.

Bu devlet ile ilgili en mühim kaynaklardan birisi de İbn-i Faldan Seyahatnamesidir, 900 yılı civarında İslamı benimsediği an-laşılan İtil Volga Bulgar Devleti hükümdarı Almış (Almuş) Han ,921 de Abbasi Halifesi Muktedir den İslam’ı doğru öğrenebilmek ,cami ve minber ile düşmanlardan korunmak için kale yapabilmelerini sağlayacak kişilerden oluşan bir heyet gönderilmesini talep eder.

922 senesinde içinde İbn-i Fadlan’ında bulunduğu heyet Almış Han’ın huzuruna çıkar.Heyeti Han şükür secdesine kapana-rak tekbirlerle karşılar.Han hutbelerde okunması için adını Halife-nin ismiyle Cafer olarak değiştirir.Kafir olduğunu söylediği baba-sının adınıda Abdullah olarak hutbelerde okutur.Ülkesinde kadılık makamıda kurulur ve devlet Doğu Avrupa da İslam’ın temsilcisi durumuna gelir.

943 de artık Abdullah oğlu Cafer olarak anılan Almış Han’ın oğlu hac’ca gider.Abbasi Halifesi ile de görüşür.

Kiev Hanlığı ile mücadele ederler.1236 da Moğol saldırıları ile ülke tarumar olur.1361 de Altınordu Devletinin 1391 de de Timur’un saldırılarına uğrarlar.Daha sonra Hazar Hanlığına bağ-lanırlar.Onların nesillerini bu gün Çuvaş Türklerinin sürdürdük-leri kabul edilir.

Tarihten bir yaprakMehmet ÇAKIR

İtil-Volgaİlk Müslüman

Devleti

Bulgaristan İşkembeyi Sahiplendi Bulgaristan, işkembe, paça, sucuk ve rakının tes-

cilini almak istiyor.Türk mutfağına ait tatlara sahip çıkma yarışına

Yunanistan’ın ardından Bulgaristan da katıldı.Baklava ve leblebinin kendilerine ait oldu-

ğunu iddia ederek, tescil ettiren sınır komşumuz Yunanistan’dan sonra Bulgaristan da, işkembe, paça, sucuk ve rakının tescilini almak istiyor.

Bulgaristan’ın en çok okunan gazetelerinden 24 Chasa’dan Tihomir Tonçev imzasıyla yayımlanan ma-kalede, “Bulgar peynirini Yunanistan’a kaptırdık, iş-kembe, paça, sucuk, boza ve rakıyı kendi adımıza tescil ettirelim” çağrısını üzerine, Türk lokantacılar tepki gös-terdi. Sayılan ürünlerin Türk mutfağına ait olduğunu vurgulayan lokantacılar, harekete geçilerek, göz göre göre bu tatların başka ülkelerce tescil ettirilmesine izin verilmemesi gerektiğini söyledi.

Tüm Restoranlar, Lokantacılar ve Tedarikçiler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl, AA mu-habirine yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’ne üye bazı ülkelerinin, özellikle sınır komşuları Yunanistan ve Bulgaristan’ın bu tür konularda ne yapacaklarını şaşıra-rak, bu tarz işlerin peşine düştüklerini söyledi.

Bingöl, bu girişimlerde “art niyet” aranması ge-rektiğini ifade ederek, şunları kaydetti: “Bu tür haber-leri medyadan takip ediyoruz ama güneş balçıkla sı-vanmaz, bunlar Türk mutfağının kaç asırlık tatlarıdır. Bu tarz girişimlerde art niyet olduğunu düşünüyorum ama bizde bize ait olan değerlere sahip çıkmak ve bel-gelemek için harekete geçmeliyiz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’mız bunun önlemini alıp, bu tatları, kültür ögelerini belgelendirip tescilini almalıdır.

Biz sahip çıkmazsak, sahip çıkmak için kapıda bekleyenler var. Bunun önlemini alınmalı. Kendi özü-müzün ürünlerine başkalarının sahip çıkmasını önle-meliyiz. Bugün işkembe, paça, sucuk vesaire diyor-lar, yarında pastırma diyecekler, pekmez diyecekler. Bunlar biran önce Türk damak tatları olarak tescil-lenmelidir, coğrafi işaretleri alınmalıdır.” Yaklaşık 20 yıldır işkembe çorbası satan Abdi Adalardan da, iş-kembenin Türk mutfağına aittir olduğunu belirterek, Bulgaristan’ın bu girişiminin başarısız olacağını söy-ledi.

Bulgaristan’dan Edirne’ye ziyarete gelen Bulgar-ların iştahla işkembe çorbasını içerek, beğenilerini sun-duklarını örnek gösteren Adalardan, “Madem onların çorbası da, buraya gelince neden afiyetle, iştahla bizim işkembemizi içiyorlar. (Bizim orada bu yok komşu) diyorlar. İşkembe, Osmanlı saray mutfağından ge-lir” dedi.

Bir başka çorbacı Serkan Şeremet de, hem Bulgaristan’ın hem Yunanistan’ın eksik olan kültür ögelerini Türk kültüründen tamamlamaya çalışmasını bırakmasını önerdi.

Bulgaristan’da bu konuda neler yapılıyor?Bulgaristan’ın şuana kadar Avrupa Birliği Coğrafi

İşaret tesciline girmiş, Gorno Oryahovitsa sucuğu bu-lunuyor. Medyadan yapılan çağrının sivil toplum ku-ruluşlarını harekete geçirmesi beklenirken, Bulgaristan Tarım Bakanlığı’nın şuanda rakıyla ilgili tescil almak için AB nezdinde girişimleri olduğu öğrenildi.

Türk Patent Enstitüsü’nden edinilen bilgiye göre de, Arupa Birliği’nde Coğrafi İşaret Koruması AB nez-dinde menşe adı ve mahreç işareti korumasını konu alan coğrafi işaret tescilinin temeli, 1992 yılında çıkan tüzüğe dayanıyor. Tüzük uyarınca coğrafi işaret koru-ması elde etmek isteyen kişiler, öncelikle kendi ülkele-rindeki ulusal otoritelere başvuruda bulunmak zorunda. Ulusal otoritelerce incelenen başvurular, ulusal bazda bir yayın, itiraz aşamasına tabi tutulmasının ardından hakkında gerekli değerlendirme yapılan ve uygun gö-rülen başvurular, daha sonra AB Komisyonu’na ileti-liyor. Komisyon, kendisine iletilen başvuruları 12 ay içinde inceleyerek, uygun görülmesi halinde AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanması için karar alıyor.

“A bre, değirmenci” Değirmen efsaneleri,

halk inanış ve türküleri Günümüz insanı, modern

teknolojiler çağında, insan ha-yatında unutlmuş bazı gelenek-leri yeniden keşfediyor. Daha sağlıklı yaşam arayışları içer-sinde, atalarının yemek hazır-lama konusunda bilgi sahibi olmak amacıyla eski kitap ve tarih sayflarını açıyor.

Eski yöntemlerle öğütül-müş unun bambaşka tadı ol-duğu iddasını kabul etmeyen yoktur. Bulgaristan vatandaşı-

nın yaşamının bir parçası olarak değirmenler sadece bir ihti-yaç oluşturmuyor. Bu alandaki geleneklere, efsane ve inanç-lara yer vereceğiz...

“Halk, değişik tahıl türünden un yapan insanlara de-ğirmenci ismini vermiş. Bulgaristan’ın dört bir ucunda on-lar için söylenen şarkılar hep neşeli olur. En fazla rastlanan konu ise, kız veya genç gelinin un öğütmek için değirmene gitmesidir. Değirmenci buğdayı öğütmeyi reddediyor, çünkü su yok. Birkaç tatlı sözün ardından değirmenci hemen su bu-luyor. Halk arasında değirmen taşının dönmesini hayattaki bazı olaylarla özdeşleştiriyor. Mesela çok konuşan bir kişi için”değirmen gibi ağzı durmuyor” derler.

Değirmenlerle ilgili bazı inançlar var. Mesela, değirmen kurulacak yerin, büyük bir titizlikle seçilmesi. Önce değirme-nin yakınında yıl boyunca akan bir derenin bulunması şart.

Ancak yakınındaki su, değirmenin inşaatında bazı prob-lemler yaratıyor. Aynen köprülerde olduğu gibi. Sağlam te-meller için hayatta olan birisinin gölgesi temellere inşa edi-lirmiş. Ancak halk inançlarına göre, gölgesi temellere inşa edilen kişinin hayatta kalması mümkün değilmiş. Ancak ruhu buralarda gezmeye devam edermiş. Ya şarki söyler, ya ağlar-mış ve bundan dolayı gece yarısı kimse değirmen yanından geçmeye cesaret edemezmiş.

“Değirmenin dönmesi için su gerekiyor.Su ise, hem ha-yatın temel ihtiyaçlarından biri olup aynı zamanda temizliğin de simgesidir. Su, büyü bozma ve yeni bir başlangici sağlama gücüne sahiptir. Halk, değirmenin pervanesinin altındaki su-yun şifalı olduğuna inanır. İnançlara göre, şeytan ve orman perileri değirmenin çevresinde yaşarlar. Onlar gece çıkıp, per-vanenin altındaki suyla yıkanırlar ve bundan dolayı su şifalı güce sahip olur.

Hatta hatta bu tür suyun her türlü derde derman oldu-ğuna ve büyü bozma gücüne sahip olduğuna inanılır. En güçlü ve şifalı suya, sözüm ona “pervanesi sol dönen” değir-men sahiptir. Bulgar foklor geleneklerinde yer alan bir aşk bü-yüsüne göre, kadın veya erkek, sol değirmenden 9 kez su alıp sevgilisine serpmesi gerekiyor. Eğer bir kız evlenemiyorsa ve evde kaldıysa, gömleğini “sol dönen değirmene “götürüp yı-kaması gerekiyormuş. Böylece de evliliğe davet çıkarıyor-muş. Aydın YILMAZ

Bulgar Prensliğin’de göçYıllar Sayı1879 9.6321880 7.3361884 600.0001893 11.4601894 8.8371895 5.0951896 1.9461897 2.8011898 6.6401899 7.3541900 7.4171901 9.3961902 9.7171912-1913 440.0001923-1933 101.5071934 8.6821935 24.9681936 11.7301937 13.9401938 20.5421939 17.7691940 6.9601941 3.8031942 2.6721943 1.1451944 4891945 6311946 7061947 1.7631948 1.5141949 1.6701950-51 154.3931951-1960 831977-1978 130.000

İnsan beyni 45’inde ‘çöküş dönemine giriyor’Yeni bir araştırma insanlarda hafıza ve diğer beyinsel işlevle-

rin 40’lı yaşların ortasında gerilemeye başladığını ortaya koydu.Ayrıntıları British Medical Journal’da (İngiliz Tıp Dergisi) ya-

yımlanan araştırma sonuçları, beyin faaliyetinin sanılandan çok daha erken yaşta formdan düşmeye başladığına işaret ediyor.

University College of London’dan doktorlar, on yıllık bir süre zarfında yaşları 45 ile 70 arasında değişen 7 bin İngiliz memurun zihinsel yeteneklerini inceledi.

Doktor ekibi, yaşları 45 ile 49 arasında değişen kesimin ha-fıza, idrak ve akıl yürütme yetisinde yüzde 3’ün üzerinde bir geri-lemenin gayet açık ve net biçimde görüldüğünü söylüyor.

Bundan önceki araştırmalar zihinsel faaliyetlerde düşüşün 60’lı yaşlara kadar başlamadığına işaret ediyordu.

Alzheimer Derneği, beyindeki değişimin hangi evrede ve na-sıl gerçekleştiğini daha iyi anlamanın bunama tedavisine büyük katkı sağlayacağını söylüyor.

1997’den 2007 yılına kadar süren araştırmada 5 binin üze-rinde erkek ve 2 bini aşkın kadın memura hafıza, kelime haznesi, işitsel ve görsel yetenekleri konusunda testler uygulandı.

Araştırma, deneklerin eğitim seviyesi arasındaki farkı dik-kate almadı.

Doktor-lar, yaş ilerle-dikçe kelime haznesi ha-ricinde diğer bütün beyinsel faaliyetlerde gerileme göz-lendiğini söy-lüyor.

65 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin akıl yürütme yete-neği yüzde 9.6 oranında gerilerken, aynı yaş grubundaki kadın-larda bu oran yüzde 7.4 olarak belirlendi. 45 ile 49 yaş arasında ise hem erkek hem de kadın deneklerin beyin gücü yüzde 3.6 ola-rak aynı seviyede düşüş gösteriyor. Araştırmanın başkanı Profesör Archana Singh-Manoux, elde ettikleri bulguların bunamanın, be-yinde 20-30 yıla yayılan bir çöküşün sonucu olduğunu gösterdi-ğini söylüyor. Durmuş ÖZTÜRK

Avrupa’da Osmanlı hangi bölgeyi ne kadar yönetti

Eskiden Osmanlı’nın elinde olan topraklarda şu anda bulunan ülkelerin tam listesini sizler için der-ledik...

1.Türkiye2.Bulgaristan-5453.Yunanistan-363 – 1458-

18214.Sırbistan-5395.Karadağ-539yıl6.Bosna-Hersek-539 yıl7.Hırvatistan-539 yıl8.Makedonya-5399.Slovenya-250 yıl10.Romanya-490 yıl11.Slovakya-20 yıl (Osmanlı

adı Uyvar)12.Macaristan-160 yıl13.Moldova-490 yıl14.Ukrayna-308 yıl15.Azerbaycan-25 yıl16.Gürcistan 400 yıl17.Ermenistan-20 yıl18.Güney Kırbrıs-293 yıl19.KKTC-293 yıl20.Rusyanın güney toprakları-

291 yıl21.Polonya-25 yıl Lehistan

Osmanlı adı22.İtalyanın güneydoğu kıyı-

ları Otranto ve çevresi-20y23.Arnavutluk-435 yıl24.Belarus-25 yıl25.Litvanya-25 yıl26.Letonya-25 yıl27.Kosova-539 yıl28.Voyvodina-166 yıl Banat

Osmanlı adı.

Sivas’tan işkembe için karşı atak

Bir Bulgar gazete-sinde yer alan makalede yer alan, “Bulgar peynirini Yunanistan’a kaptırdık. İş-kembe, paça, sucuk, boza ve rakıyı kendi adımıza tes-cil ettirelim” yazısı Sivas’ı harekete geçirdi.

Bulgar gazetesi 24 Chasa’da Tihomir Tonçev imzalı makalede yer alan, “Bulgar peynirini Yunanistan’a kaptırdık. İşkembe, paça, sucuk, boza ve rakıyı kendi adımıza tescil ettire-lim” çağrısının ardından açıklama yapan Sivas Lokan-tacılar ve Kebapçılar Esnaf Odası Başkanı Nazım Yiğit, işkembenin Türk kültürüne ait olduğunu ve lokantacılar olarak sahip çıkacaklarını söyledi.

Patent konusunda aynı şeyin daha önce Yunanis-tan ile de yaşandığını belirten Yiğit, Bulgaristan’ın Av-rupa Birliğine girildiğinde yasaklanacak olan bir şeyin patentini neden almak istediğini anlamadığını söyleye-rek, işkembe çorbasının, paçanın, sucuğun Türklere mal olmuş lezzetler olduğunu ve bunu tüm dünyanın bildi-ğini söyledi. Yiğit, özellikle işkembe çorbasını Türkler-den başka kimsenin tam anlamıyla yapamayacağını da sözlerine ekledi.

Nazım Yiğit, “İşkembe çorbası ve diğer lezzetleri-mizin patentleri alındığı takdirde lokantacılar olarak pro-testolar düzenleyerek gereken tepkiyi göstereceğiz” şek-linde konuştu. Mesut UĞURLU

ABD “Süper” casuz helikopterAmerikan ordusu, yük-

sek çözünürlüklü görüntü-leme sistemlerine sahip insan-sız helikopterler geliştirdiğini açıkladı.

Askeri yetkililer, yeni he-likopterlerin eşsiz bir izleme kapasitesine sahip olduğunu söyledi. Helikopterlerden üçünün Mayıs ya da Haziran’dan iti-baren Afganistan’da konuşlandırılacağı bildirildi.

Bu helikopterleri Boeing üretti. Ancak ileride diğer şirket-lerin de ihaleye girebileceği belirtiliyor.

A160 Hummingbird (Sinekkuşu) sistemleri dikine kalkış ve iniş yapabiliyor. Bu nedenle piste ihtiyaç duyulmuyor.

Askeri yetkililere göre yeni helikopterler havada belli bir noktada asılı kalabiliyor. Diğer insansız araçlarda bu özel-lik yok. Helikopterlerin Orta Doğu’ya sevk edilmeden önce Arizona’da deneneceği belirtiliyor.

İnsansız helikopterler, bu yılın başlarında geliştirilen Argus-IS çoklu görüntüleme sistemlerine sahip. Argus, Yunan mitolojisindeki 100 gözlü dev.

Bu teknoloji, taktik görevlerde kullanılan en gelişmiş vi-deo sensörleri kullanıyor. 1,8 gigapiksel kameralar cep telefon-larındaki 2 megapiksel kameralardan 900 kat daha keskin gö-rüntü sağlıyor. Kumanda merkezine saniyede 10 kare hızında gerçek zamanlı görüntü aktarılabiliyor.

Casus helikopterler, 6.1 kilometre yükseklikten 168 kilo-metre karelik bir alanı tarayabiliyor. Aynı anda 65 hedef izlene-biliyor. Araçlar, insanlar ve diğer nesneler farklı yönlere hareket etseler bile takip edilebiliyor. Mesut UĞURLU

Osmanlı Yöne-timine bağılı

İşte ölümsüzlüğün anahtarı!B i l i m a d a m l a r ı “ s o n s u z a k a -

dar” yaşayabilen organizmayı keşfettiBilimadamları, hücrelerini hatta beynini bile sü-

rekli yenileyebilen canlı türünün ölümsüz-lüğe uzanan yoldaki anahtar olduğunu düşünüyor.

Yapılan araştırmalar sonucunda göllerde ve küçük su birikintilerinde yaşayan “planarya yassıkurtları”nın kendile-rini sürekli yenileme yeteneğine sahip oldukları ortaya çıktı. ABC.es’in haberine göre, Yassıkurtlar, ikiye bölünseler bile kafa kısmı tekrar kuyruk kısmını oluşturabiliyor. Hatta kuyruk kısmı da tekrar yeni bir kafa kısmı oluşturabiliyor.

Deneylerde yassıkurtların yirmiye bölündüğü, bu-nun bile yassıkurtları öldürmeye yetmediği ve kesi-len parçalardan 20 yeni yassıkurtun geliştiği belirtiliyor.

Araştırmaları yapan Nottingham Üniversi-tesi bilimadamlarından araştırmacı Dr. Aziz Abo-obaker tek bir yassıkurtu parçalara bölüp, kendi-lerini yenileme özelliğiyle tam 20 bin yassıkurt içeren devasa bir koloniye sahip olduklarını söylüyor ve ekliyor: “Benim görüşümce bu canlılar ölümsüz”

Yassıkurtların sinir hücrelerinden oluşan basit bir beyne sahip olduğu, bu hücrelerin canlının tüm vücu-dunda bulunan kök hücrelerce tekrar üretilebildiği, bu özellikleriyle de en ufak parçaların bile tam bir yassı-kurta dönüşebilme kapasitesine sahip olduğu belirtiliyor.

Yapılan araştırmaların insanların yaşlandıklarında bile sağlıklı kalmalarına yardımcı olması umuluyor.

Durmuş ÖZTÜRK

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

17 Aralık 1912 günü Londra’da başlayan barış görüşmeleri çok uzun sürmüştür. Bunun nedeni de Arnavutluk, Ege adaları ve Os-manlı Devleti’nin Edirne’yi Bulgaristan’a bırakmak istememesidir.

Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki barış 30 Ma-yıs 1913’te Londra’da imzalanmıştır. Bu barış ile Osmanlı Dev-leti, Ege adalarının geleceğinin tayinini ve Arnavutluğun sınırla-rının çizilmesi işini büyük devletlere bırakmıştır. Yani Osmanlı Devleti Arnavutluğun bağımsızlığını tanımış ve bu toprakları da kaybetmiştir. Bundan başka Girit’i de Yunanistan’a terk etmiş-tir. Böylelikle Osmanlı Devleti, Midye - Enez çizgisinin batısında kalan bütün Avrupa topraklarını Balkanlılara bırakmış ki bununla Edirne Bulgaristan’a geçmiş ve Bulgaristan Kavala ile Dedea-ğaç arasındaki toprakları alarak Ege Denizi’ne çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da sadece Bulgaristan’la sınırı kalmıştır.

Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan çekilmesi bu bölgede büyük bir boşluk oluşturmuş ve Balkan devletleri bu boşluğu doldurmak için birbirleriyle yarışa girmişlerdir. Arnavutluk ve Makedonya, bu yarışın dolayısıyla da İkinci Balkan Savaşı’nın esas sebebini teşkil etmiştir.

Rusya Balkan Devletleri arasındaki bu yarışı önlemek için uğraşmışsa da başarılı olamamıştır. Sırbistan ile Yunanistan’ın birbirine yaklaştığını gören Bulgaristan, 29-30 Haziran gecesi Sırbistan ile Yunanistan’a aniden saldırmış ancak bu devletler kar-şısında istediği başarıyı elde demeyerek kısa sürede yenilmiş-tir. Yunanlar Kavala’ya girmişler, Bulgarlar Sırplar karşısında da yenilince 31 Temmuz 1913 günü mütarekeyi kabul etmişlerdir.

Balkan devletlerinin birbirleriyle uğraşmasını fırsat bilen Ro-manya ile Osmanlı Devleti hemen harekete geçmiştir. Romanya askerini Bulgar Dobruca’sına sokmuş ve Bulgaristan’ın içlerine doğru ilerlemiştir. Osmanlı Devleti de Edirne’yi geri almak için 20 Temmuzda harekete geçmiş ve 25 Temmuzda bu şehri geri almıştır.

İkinci Balkan Savaşı ve Bulgaristan’ın yenilgisi ile Bal-kan Savaşları dönemi kapanmıştır. Balkan Savaşla-rını kesin olarak sona erdiren barış anlaşmaları iki kısımdır:

Birincisi Balkan devletlerinin kendi aralarında im-zaladıkları barış, ikincisi de Osmanlı Devleti’nin Bal-kan devletleri ile ayrı ayrı imzaladığı barış anlaşmalarıdır.

Balkan devletlerinin kendi aralarında imzaladıkları 10 Ağus-tos 1913 tarihli Bükreş Barışına göre; Bulgaristan Tuna’nın güne-yindeki Silistre, Tutrakan ve Dobruca’yı Romanya’ya, Kavala’yı Yunanistan’a bırakmış, Makedonya’dan ise küçük bir parça almıştır.

Osmanlı Devleti’nin Bulgaristan’la 29 Eylül 1913 ta-rihinde İstanbul Antlaşması’na göre Meriç Nehri sınır ka-bul edilmiş; Bulgaristan Kırklareli, Dimetoka ve Edirneyi Os-manlılara geri vermiştir. Ayrıca bu antlaşma, Bulgaristan’daki Türklerin statükoları hakkında da hükümler içermektedir.

Yunanistan’la 14 Kasım 1913’te imzalanan Atina Antlaşması’nda; Yunanistan’da kalan Türklerin statüsüne ait hü-kümler mevcuttur. Adalar meselesi bu anlaşmada yer alma-mış, 1914 Şubatında Elçiler Konferansı’nda karara bağlanmıştır.

Sırbistan’la 13 Mart 1914’te İstanbul’da imzalanan anlaşmada; Sırbistan’da kalan Türklerin statüsü belirlenmiştir. Sırbistan ile or-tak sınırımız olmadığı için sınır meselesi söz konusu olmamıştır.

Balkan Savaşları sonucunda Balkanlar’da statüko büyük oranda değişmiş, bölge devletlerinin sınırlarının genişlemesi ile yeni bir si-yasi harita çizilmiş, bu arada yeni bir devlet -Arnavutluk- ortaya çıkmıştır. Savaş; çok sayıda Türk, Pomak, Arnavut ve diğer Müs-lümanların katline ve mecburi göçüne neden olmuştur. Böy-lece Balkanlar’daki nüfus dağılımı büyük ölçüde değişmiştir. Bu-nunla beraber Ekim 1912’den Ağustos 1913’e kadar devam eden savaşlar, sadece savaşan devletleri değil bütün büyük Av-rupa devletlerini de yakından ilgilendirmiş ve etkilemiştir. Çıkar-ları çatışan devletler bu bunalım dolayısıyla bir defa daha karşı karşıya gelmişlerdir. Bu da bloklar arasındaki gerginliği artır-mış ve silahlanma yarışını hızlandırmıştır. Balkan bunalımı, Bi-rinci Dünya Savaşı’nın yakın nedenlerinden birini oluşturmuştur.

Nihat KAHRAMAN

BALKAN SAVAŞLARI-1

AB’de Okul Parası İçin SeksFinansal zorluklar yüzünden üniversite hayatında sı-

kıntı yaşayanlara çözüm için öyle bir internet sitesi ku-ruldu ki...

Üniversite eğitimlerine devam etmek isteyen ancak maddi sıkıntılar yaşayan öğrenciler için kurulan site “finan-sal seks yardımı” dağıttığı eleştirilerine maruz kaldı. Siteye üye olan öğrenciler, kendilerine maddi yardımda buluna-cak, ihtiyaçlarını karşılayacak “para babaları-para anneleri” ile tanışıp, anlaşarak onlardan aldıkları para ile eğitimlerine devam ediyorlar.

Yaşlı, genç, kadın, erkek her gruptan üyeleri olan inter-net sitesini kullanan öğrencilerin çoğunun yaşlı erkeklerle cinsel birliktelik karşılığı üniversite eğitimlerini tamamla-mayı planladıkları belirtiliyor. Siteye üye olan öğrencilerden biriyle röportaj yapan CBS televizyonu, öğrencinin aylık 10 ile 20 bin dolar arası para istediğini, Miami’de yaşa-yan 22 yaşındaki genç kızın “ihtiyaçlarına hayır demeye-cek” birini aradığını söylüyor. İsmi açıklanmayan öğrenci, bu site sayesinde “hayallerinin gerçek olduğunu”, bu sitede tanıştığı erkeklerin kendisine “hayır” demediklerini söylü-yor ve ekliyor:

“Ailem 18 yaşıma girmemin ardından bana maddi desteği kesti, ancak bu site sayesinde hayallerim gerçek oldu. Bana maddi destekte bulunuyorlar. Paraları var ve

yardım etmek istiyorlar. Zorlandığınızı görüyorlar ve des-tek olmak istiyorlar. Arada bir anlaşma olsun ya da olma-sın, yaşadığımız bir ilişki”

Kendi “para babası”nın, kitap ücretlerinden, öğrenci harcına kadar tüm maddi sorunlarını çözdüğünü, bunun karşılığında da seks istediğini söylüyor. İnternet sitesi bu du-rumu “karşılıklı faydalı ilişki” olarak açıklıyor. Siteye kayıtlı bir milyonun üzerinde üye bulunuyor ve para babalarının, para babası arayanlara oranı 20’ye bir. 2006 yılında siteyi kuran Brandon Lee, sitesinin bir fahişelik servisi olmadı-ğını, eskort ve fahişelerin siteye kabul edilmediğini söylü-yor. Sitede para babası arayan genç kızlar kadar, para annesi arayan genç erkekler de var. Ramazan AYYILDIZ

Bosna’da, Yıkılan Camilere Tazminat...Boşnaklar yıkılan camileri için tazminat istiyorBosna Hersek’in Sırp Cumhuriyeti Bölge

Mahkemesi’nin aldığı bir karar, Boşnak-lar arasında hoşnutsuzluk doğurdu.

Bosna-Hersek’teki (BH) İslam Cemaati, Sırp Cumhuriyeti’nin 1992-1993 yıllarında yıkılan 16 cami için 32 milyon avro tazminat ödemesi ge-rekmediği yönündeki yakın tarihli bir karara, ge-lecek hafta Temyiz Mahkemesi’nde itiraz edecek.

İslam Cemaati avukatı Esad Hırvaciç “İtiraz yazıldı ve sunulacak. Temyiz Mahkemesi’nin dilekçemize Nisan ayında cevap vermesini bekliyoruz” dedi.

Banja Luka Bölge Mahkemesi, 6 Şubat’ta verdiği kararda davanın zaman aşımına uğ-radığı gerekçesiyle tazminat taleplerini red-detmişti. Fakat Hırvaciç’e göre savaşta iş-lenen suçlar zaman aşımına uğrayamaz.

Hırvaciç, “Savaşta meydana getirilen hasara savaş suçu muamelesi yapılması gerektiğine ve bu yüzden de bunların zaman aşımına uğraya-mayacağına inanıyoruz. BH Temyiz Mahkemesi itirazı kabul etmezse, Strazburg’daki Uluslararası

İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız” dedi.Banja Luka Asliye Mahkemesi tarafından 2009

yılında sunulan davayla ilgili ilk karar, İslam Ce-maati lehine olmuştu. Fakat Bölge Mahke-mesi Aralık 2009′da bu kararı bozmuş ve İs-lam Cemaati’ni mahkeme giderleri için 24 bin avro ödemeye mahkum etmişti. Ardından da

Cemaat Yüksek Mahkeme’ye itirazda bulundu.Cemaat Genel Sek reter i Muha-

med Salkiç, konuyla ilgili hukuk sava-şının henüz sona ermediğini söyledi.

Salkiç, “Mesele para değil, tarihi eserlerin or-tada hiçbir neden yokken imha edilmesi.” dedi.

“20 YIL ÖNCE OLDU, 200 YIL ÖNCE DEĞİL”Cemaate göre, Bosna’da savaş sırasında tah-

rip edilmiş yaklaşık 450 cami restore edildi ve 250 tanesi de yenilenmeyi bekliyor. Tahrip edi-len camilerin en ünlüsü, 1579 yılında inşa edil-miş olan ve UNESCO’nun koruma altındaki eserler listesinde yer alan Ferhadiye Camii idi.

Helsinki İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Branko Todoroviç de, savaş sırasında toprak-larındaki dini eserlerin tahrip edilmesinden Sırp makamlarının sorumlu olduğunu söyledi.

Todoroviç, “Bu şüpheci ve ikiyüzlü bir karar. Bu olaylar daha 20 yıl önce oldu, 200 yıl önce değil. İnsanlar bunun gibi şeyleri hatırlar. Yetkililer ta-rihi çarpıtırlarsa, tek yaptıkları kabahatlerinin yü-künü gelecek nesillere yüklemek olacaktır” dedi.

Ölümün Saati BulunduABD’de Yale Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Erol

Fikriğ ile ekibi, bağışıklık proteinini keşfetti. Beden saati-nin hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde önemli bir role sahip olduğunu ortaya çıkaran Türk bilim insanı başkan-lığındaki ekip, tıpta çok önemli bir buluşa imza attı. Ho-ward Hughes Tıp Enstitüsü Bulaşıcı Hastalıklar Bölüm Başkanı Prof. Fikriğ ile ekibi, bağışıklık sisteminin gün içinde sürekli değiştiğini belirledi ve bu değişime neyin neden olduğunu araştırdı.

Fareler üzerinde yapılan deneylerde, bağışıklık sis-teminde bakteri ve virüsleri saptayabilen ‘TLR9’ adlı bir protein ortaya çıkarıldı. Üretilen ‘TLR9’ proteini miktarı-nın ve proteinin işlevinin sürekli değiştiği de saptandı. Bu proteinin üretimi ile işlevinin beden saati tarafından kont-rol edildiği de keşfedildi. Protein üretimi ve işlevindeki değişikliğin enfeksiyonun günün hangi saatinde bedene girdiğine göre şiddetini değiştirdiğini tespit eden Prof. Fik-riğ ve ekibi, kan zehirlenmesi ve sepsis tehdidi altındaki kişiler üzerinde yaptıkları incelemelerde bu kişilerde ölüm riskinin saat 02.00 ila 06.00 arasında en yüksek seviyesine ulaştığını belirledi

Müslüman Türklere olumlu bakış açısı düzeldiTrakya Balkan

Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Gündoğdu; Bulgaristan’ın Müs-lüman Türklere olumlu bakış açısı düzeldi.

Trakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Der-

neği Başkanı Dr. Esma Gündoğdu, Bulgaris-tan Parlamentosu’nun, ülkede 1989 yılında sona eren komünist rejiminin Müslüman ve Türklere karşı uyguladığı asimilasyon kampanyasını kına-yan bildiriyi kabul etmesinin iyi bir gelişme ol-duğunu belirtti.

Dr. Gündoğdu, yaptığı açıklamada, kendi-sinin de Bulgaristan’da yaşanan olaylarda acılar çeken ve Türkiye’ye gelen biri olduğunu anım-sattı.

Yapılanların sadece hukuki, siyasi hatanın dı-şında ahlaki ve etiksel bir hata olduğunu ifade eden Dr. Gündoğdu, şunları kaydetti:

‘’(Bildirinin kabul edilmesi) İyi bir gelişme, sonuçta geç de olsa bunu kabul etmesi biraz da olsa suçunu kabul etmek değil de, en azından yaptıkları bu hatayı görmeleri önemlidir. Bu hata sadece siyasi, hukuki bir hata değil aynı zamanda ahlaki bir hataydı. Bence bu insani bir suçtu.

360 bin kişi Türkiye’ye geldi, bir o kadar o insanımız orada kaldı, yaklaşık 1 milyon insa-nımız etkilendi bu olaylardan. Bu olumsuzluk-lar hala devam ediyor, aileler parçalandı çünkü. Anne babalar orada kaldı, çocuklar burada izleri

hala sürüyor. Asimilasyon 1989’da bitmiş gibi gösterilse de bence olumsuzlukların günümüze yansımasıyla hala devam ediyor. Bu olaylar daha önce de vardı, 1984’te isim değiştirmeyle başla-nan durum, 1970’te de yapıldı, 1960’ta Pomak halkına da yapıldı. Ama sonuçta bunu kabul et-mek bizim için iyi bir gelişme.’’

Bildiriyi eski başbakan ve Güçlü Bulgaris-tan İçin Demokratlar (DSB) partisi lideri İvan Kostov’un hazırladığını anımsatan Gündoğdu, ‘’Dünkü bu haber bana çok flaş bir haber gibi gelmedi, hatta, seçimler başladı, çok oy kaybe-den İvan Kostov’un kendi için yaptığı bir şey gibi daha geldi’’ diye konuştu.

Bulgaristan Parlamentosu, ülkede 1989 yı-lında sona eren komünist rejiminin Müslüman ve Türklere karşı uyguladığı asimilasyon kam-panyasını kınayan bildiriyi oylamaya katılan 115 milletvekilinin 112’sinin desteklemesiyle kabul etmişti. Müjgan DENİZ

BALKANLAR

TEH-Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hava ambulans sistemine yakında 4 sedyeli bir ambulans uçağın dahil olacağını açıkladı.

2008 Ekim ayında başlayan hava ambulans siste-minde hayata geçirilecek yenilikler ve bugüne ka-dar yürütülen çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu.

Bakan Akdağ, ”4 sedyeli ambulans uçakla hem daha fazla hasta hem de yardım ekibi taşınabilecek” dedi.

Akdağ, mevcut ambulans uçaklarla 2 hasta veya 6 per-sonel taşınabiliyorken 4 sedyeli ambulans uçakla aynı anda 4 hasta ya da herhangi bir afet anında 14 UMKE personelinin taşınabileceğini bildirdi.

Akdağ’ın verdiği bilgiye göre, bugüne ka-dar ambulans uçakla 2 bin 196, ambulans helikop-terle ise 10 bin 746 hasta veya yaralı nakledildi.

Seyhan ÖZGÜR

Hava Ambulansları

Sadullah BIÇAKFerhatpaşa Mah.Kartaltepe Mevkii No.35

Çatalca / İst. Tel: 0212 789 24 80Fx:0212 789 24 84 www.burosim.com

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan Parlamentosunda Komunist Rejime Müs-lümanlara ve Türklere karşı uygulanan asimilasyonu ka-bul edildi

Bulgaristan Parlamentosunun Komünist rejim (1944-1989) döneminde Müslümanlara ve Türklere karşı uygula-nan asimilasyon kampanyasını kınayan bildiriyi geç de olsa kabul etmesi olumlu bir gelişmedir ancak yetersizdir.

Herkesin bildiği gibi bu konu uzun süre ele alınmadı ve mahkemeler de harekete geçmedi. Aradan geçen yıllar-dan sonra suç işleyenlerin büyük bir kısmı artık hayatta ol-madığı gibi kültürel soykırım mağdurlarının bir kısmı da hayatta değildir. Bu nedenle geç atılmış bir adımdır, yeter-sizdir çünkü 1989 tehciri sırasında Türklere gayrimenkul-lerini belediyelere devretmeleri için baskılar yapıldı ve el-lerindeki gayrı menkullere el konuldu. Öte yandan tehcir sırasında Türkiye’ye gelenlerin bir kısmının Bulgaristan’da kalan gayrimenkullerini başkaları işgal etti ve bu işgallerden doğan zararlar ödenmediği gibi gayrimenkuller de işgalci-lere peşkeş çekildi. Açılan davalardan da ya sonuç alına-madı ya da Müslümanların ve Türklerin aleyhinde kararlar çıktı. Diğer yandan binlerce insanımızda bu zorlu soykırım yıllarında psikolojik travmalar oluştu, onurumuz zedelendi, mezarımızdaki ölülerimiz bile bu politikalardan mağdur oldu. Bu nedenle mağdurlara maddi ve manevi tazminat da ödenmelidir. Bulgaristan’da Komünist rejiminin mağ-dur ettiği her bireyin tazminat almaya hakkı vardır.

Diğer bir husus ise zorla verilen isimler devlet tarafın-dan resen geri verilmesi meselesidir. Bugün Türk ismini geri almak isteyenler yetkili mercilere veya mahkemeye verdikleri dilekçeler ile silah zoru ile verilen isimleri geri al-maktadırlar. Oysa devlet resen isimleri geri vermeli, o dö-nem ismini değiştirmek isteyenler yasal yollara başvurmalı-dırlar. Bu konunun ivedilikle ele alınması gereklidir.

Biz dernek olarak yıllardan beri bu konuları dile ge-tirmekteyiz.

Öncelikle ele alınması gereken bir konu ise suçlu-ların cezalandırılmasıdır. Bazı kimseler binlerce insanın yargı önüne çıkarılmasının gerekeceğini bu nedenle bunun imkânsız olduğunu belirtmektedirler. İsterse yüz binlerce olsun, biz dernek olarak tüm suçluların cezalandırılmasını arzu ediyoruz ve de bu konunun takipçisi olacağız.

Bundan sonraki süreçte mağdur olan insanlarımızı yönlendirecek gecikmiş adaletin yerini bulması için dernek olarak hukukçularımızı bir araya getirerek İnsanlarımıza bir yol haritası belirleyeceğiz ve bu doğrultuda çalışacağız. Ge-lişmelere göre de gerekli adımları atacağız.

Bu tasarıyı Bulgaristan meclisine sunan Sn. İvan Kostov’a, Bulgaristan Hükümetine ve oy veren tüm Mil-letvekillerine BULTÜRK olarak teşekkürlerimizi bir borç biliriz. Sözde Ermeni soykırımı tasarısı da Bulgar meclisine geldi ancak kabul görmedi. Olmayan bir şeyin kabul gör-memesi zaten doğaldır. Öncelikle Bulgaristan parlamen-tosu Milletvekillerine konu ile ilgili tasarıyı reddettiklerinden dolayı oy kullanan tüm vekillere de şükranlarımızı sunarız.

Bulgaristan Parlamentosunda

Asimilasyon kabul edildi

Sofya’da UNESCO’nun bölgesel bir merkezi açıldı Sofya’da UNESCO’nun Eski Kıta’daki Gü-

neydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez kapılarını açtı. Merkez, UNESCO’nun Genel Konferansı’nın 35. oturumunun bir kararı gereği ve Bulgaris-tan hükümeti ile teşkilat arasında imzalanan söz-leşme uyarınca kuruldu. Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Böl-gesel Merkez, Sosyalizm Sanatı Müzesi ile bir çatı altında bulunuyor. UNESCO’nun Genel Mü-dürü İrina Bokova’nın sözlerine göre Japonya, Çin Cumhuriyeti, Kore, Peru ve Cezayir olmak üzere dünya çapında bunun gibi daha beş kül-tür merkezi var.

Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mi-rasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in çalış-maları, Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından koor-dine edilecektir.

Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mi-

rasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in açı-lışında “Bulgaristan’ın maddi olmayan kültürel mirasın listesinde iki şaheseri var. Bunlar, “Bist-rişkite Babi ve Şopluk’tan Masallar” ve “Nesti-narstvoto – Geçmişten Bir Mesaj”” diyen İrina Bokova, şunları söyledi: “Bulgar halkı bu ge-lenek ve töreleri korumaktadır, ancak bunlar, artık dünya kültürel mirasının bir parçasıdır. Bulgaristan’ın UNESCO’nun ülkü ve amaçları ile ilgili yükümlülüğü çoktan bilinmektedir. Bu yükümlülük, Bulgar toplumunda varolan ve be-nim bir Bulgar gibi ve UNESCO’nun genel mü-dürü olarak çok büyük önem verdiğim değer-lerle ilgili.”

Dışişleri Bakanı Nikolay Mladenov’un söz-lerine göre Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olma-yan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in kurulması çok zaman ve çaba gerektirmiştir. Ba-

kan Mladenov, şunları açıkladı: “En büyük mey-dan okuma bundan sonra olacak. Bu da, Bul-garistan ve komşularının, ortak kültürel-tarihsel mirasını popülerleştirmek için beraber çalışa-bildiğini göstermesi olacak. Maddi olmayan mirasın, maddi miras kadar onemli olduğunu çok sık unutuyoruz. Gelenekler, diller, lehçe-ler, bizim ve bizden öncekilerin yarattıkları gele-cekte de geliştirilmelidir. UNESCO’nun katkıla-rıyla dünya kültüründen bir parçası olan Balkan Yarımadası’nın tam bu ortak mirasını gösterebi-leceğimizden eminim.”

Bulgaristan Bilimler Akademisi Başkanı Aka-demisyen Nikola Sıbotinov’a göre Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in açılışında Bulgaristan’ın milli maddi olmayan kültürel miras sicilinin ha-zırlanması, Bulgaristan Bilimler Akademisi’nden bilim adamlarının çalışmalarının sonucu gerçek oldu. Aydın YILMAZ

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Terken HACALOĞLUBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923)Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Mehmet KRALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİHaskovo: Güner SERBESSilistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU

ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM

İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL

İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa: Suzan YAMAÇ

ist. 500 Evler: Ayhan BOYACIOĞLU

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER

ist. Avcılar: Niyazi GÜLER

ist. Başakşehir: Ayten ERDEM

ist. Kağıthane: Nazım ÇAUŞ

Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU

İzm.Görece: Mümin GÜNEY

İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR

Edirne: Nadir ADLI

Kırklareli: Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ: Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN

Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org / [email protected] Tel: 0212 511 63 47İmtiyaz Sahibi-BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Bülent MAŞAOĞLU

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüRıdvan TÜMENOĞLU

Yayın DanıSmanları:Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIRDiş Dr. İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Hayati DURMAZProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKYavuz GÖKALP YILDIZY.D.Dr.Müjgan DENİZDoç. Dr. Emine İNANIRMal.Mus.Yüksel AYDINDoc.Dr.Hasine ŞENDr. Mustafa KAHRAMAN

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzes YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Mahmut ORALReklam Müdürü: Nihat KAHRAMAN

İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A 500 Evler - Bayrampaşa / İST.Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Abdullah Hacıfettahoğlu

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.org

Meymene Hanı Ahmet Kulu Han’ın evlatları Ebul Hayr Hayri ve Muhammet Nazar Han ile kızları da neza-rete alınıp Kâbil’e getirildi. Bir müddet Kâbil’de nezarette ka-lan Hanzâde kardeşler siyasî bir iktidar değişikliğiyle esaret-ten kurtularak ana yurtları olan Meymene’ye geri döndüler.

Meymene’de uzun yıllar yaşadıktan sonra Mey-mene halkı Hanzâdelerden Ebul Hayr Hayri Han’ı milletve-kili seçip meclise göndermek istediler. Ebul Hayr Han, âlim, fâzıl, iyi bir hatip, şair ve çok cesur idi. Türkistan’da özellikle Meymene’de bir millî merasim günü ilk defa bütün bayrak ve filamalara İslam harfleriyle Türkçe ibâre ve şiirler yazmıştır.

Ebul Hayr Hayri Han’ın Meymene milletvekili se-çileceğinden korkan Afgan Hanedan ve İngiliz gizli istih-baratı telaşa düşüp seçimden evvel Meymene vali-sine Hanzâdeyi tutuklama emri verip hapse attırmakla kalmayıp halkın galeyanından endişelenip Kâbil’e gönde-rilmesini istedi. Ebul Hayr Hayri Bey el ve ayakları zincire vuru-larak muhafızları ile şehirden şehre geçirilerek Kâbil’e götürüldü.

Hayri Beyin küçük kardeşi Nazar Mu-hammed Neva da şair ve siyaset adamı idi.

Hayri ve Neva beylerin her ikisi de Sovyetler gel-meden evvel Türkistan’ın diğer nüfûzlu kişileri gibi dev-letin doktorları tarafından zehirlenerek öldürüldüler.

Hayri Bey Afganistan’daki Türk varlığının asimile ol-maması ve ana dil Türkçe’nin yaşaması için gayret sarfe-diyordu. Aşağıya aldığımız *”Hasret”*şiirinde Afganis-tan Türkleri’nin uyanmasını, esaretten kurtulmasını ve yükselmesini istemekte. Bunun için de ana dilleri olan Türkçe konuşmalarının ve yazmalarının gerekliliğini ifade etmektedir.

*HASRET* *Barmu bir kün dostlar kim siz hem irşad olsan-

gız Dehr ara hür tanılıp millet bolub yad olsangız* Dostlarım, öyle birgün olur mu ki sizler de ir-

şad olasınız, Dünyada hür bir millet olarak anılasınız. *Canlarım, kelermu şundağ kün ki uyqu-

dan turup, Çorilikden ayrılıp qullikden azad olsangız* Canlarım, bir gün gelir mi ki sizler de uykudan uyanasınız? Cariyelikten, kölelikten kurtulasınız. *Sizni Allah’dan müveffeq isteyüp dergahı-

dan İltimasım dur ki ming - minglerge ustad olsangız.* Allah’ın dergahından isteğim şu ki mu-

vaffak olup, Binlerce kimseye üstad olasınız *Ane til birle yürek sevgisining qardaşlara

Yaza - yaza her biring yazmakda mu’tad olsangız* Yüreğinizdeki sevdayı kardeşleri-

nize, Ana dil ile, yazarak yazmaya alışasınız. *Irqıngız birle tilingizni ölümden qutqa-

rıp Irqlar yanında fahr eyleb kongul şad olsangız* Dilimizi ve ırkımızı ölümden kurtara-

rak, Diğer ırklar yanında iftiharla şad olasınız. *Ger bu til, til bolmasa, taylang munı peştula-

şıng Bolmasa şek yok ki nadanlikle berbad olsangız* Eğer bu dil yoksa atın bunu peştunca konuşun! Bunu iyi anlayın yoksa cehalette berbat olursunuz. *Okumaq - yazmaq ile her til qalur iz-

zet bilen Sa’y eting izzet bilen siz hem qelemdad olsangız* Her dil okumakla- yazmakla izzet bu-

lur, Şimdi siz de şerefle yaşamak için gayret ediniz. *Öz tilingiz birle yazıng Hayri-ge ohşab mu-

dam Bir biravga nameler ta Türkden yad olsangız* Hayri gibi her zaman kendi dilinizle ya-

zınız ki, Türk’ten bir yadigar olarak kalasınız.

Mustafa Kemal MAHDUM

AFGANİSTAN’DA TÜRK KÜLTÜR

VE EDEBİYATI-1

Türk Dünyasından gelenlerDünya’da ‘kardeş gezegenler’ bulunduAmerikalı bilimadamları, Güneş Sis-

temi dışında koşulları Dünya ile en büyük benzerlikleri sergileyen iki gezegen bulduk-larını söylüyor.

Hatta bunlardan biri ‘Dünya’nın ikizi’ olarak niteleniyor ve yüzeyindeki koşulla-rın Dünya’ya çok fazla benzediği bu ne-denle geçmişte üzerinde yaşam bulunmuş olabileceği belirtiliyor.

Kepler uzay teleskobu ile belirlenen gezegenler, Güneş’e benzeyen bir yıldız yörüngesinde dönen bir grup gezegenin en küçükleri.

Yeni gezegenlerin ise her ikisinin de yüzeyinin kayalık göründüğü ve halihazırda ikisinde de yaşam işareti olmadığı açıklandı.

Ancak ABD’deki Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden Dr François Fressin liderliğindeki ekip yine de bu adımın yeni bir dönemin kapısını araladığını ve canlıların yaşayabileceği gezegenler bulma mücadelesinde önemli bir ilerleme olduğunu kaydediyor.

Her iki gezegenin de artık canlı türlerini barındıramayacak kadar ısındığı açıklandı.

Dr Fressin, gezegenlerin bir zamanlar güneşlerinden daha uzak olduğunu bu nedenle de geçmişte yüzeylerinde su bulun-masına elverişli derecede ılıman olabileceklerini kaydetti.

Gezegenlerden Kepler 20f adını taşıyanı, Dünya ile he-men hemen aynı büyüklükte.

Kepler 20e ise biraz daha kü-çük; çapı Dünya’nınkinin 0,87 ka-darı.

Her ikisi de yıldızlarına Dünya’nın Güneş’e olduğundan çok daha yakın ve yörüngelerindeki turlarını çok daha hızlı tamamlıyor.

20e için güneşi çevresinde ‘bir yıl’ altı gün sürerken, 20f turunu 20 günde tamamlıyor.

BBC Bilim Muhabiri Pallab Ghosh, ilk kez Güneş Sistemi dı-şında Dünya büyüklüğünde ya da daha küçük gezegenler bulundu-

ğuna dikkat çekiyor.Kepler teleskobu şimdiye dek 35 gezegen belirledi ve bu

ikisi hariç hepsi Dünya’dan daha büyüktü.Ay başında da ortalama sıcaklığı 22 derece olan ve bu şe-

kilde Dünya’ya en yakın sıcaklığa sahip olan Kepler 22b adlı bir gezegen bulunmuştu.

Ancak Kepler 22b Dünya’nın 2,4 katı büyüklüğündeydi.Veriler, Kepler Uzay Teleskobunun nispeten küçük gök-

cismi ve gezegenleri de binlerce ışık yılı öteden tespit edebil-diğini gösteriyor.

Teleskop halihazırda 150 bin yıldızı tarıyor. İngiltere’nin Surrey kentindeki Mullard Uzay Merkezi’nden Professor Andrew Coates’a göre, Dünya’ya daha da çok benzeyen bir gezegen bulunması da yakın. Hüseyin YILDIRIM

İsmail ERDEM

Barselona’da de-vam etmekte olan Mo-bil Dünya Kongresi’nde tanıtılan yeni Nokia 808 PureView telefon 41 megapiksellik kamerası ile şaşırtıyor

İspanya’nın Barse-lona kentinde düzenlen-mekte olan Dünya Mo-bil Telefon Kongresi’nde, Nokia’nın tanıttığı 41 megapixel kameralı cep telefonu 808 Pu-reView, mobil telefon teknolojisindeki ilerle-menin boyutlarını gözler önüne serdi.

Teknoloji sitesi “mashable.com”da yer alan habere göre, hayalkırıklığı yaratan “Symbian” işletim sisteminin amiral gemisi niteliğindeki cihaz, Carl Zeiss optik lensleri ve Nokia’nın geliştirdiği “over-sampling” teknolojisini biraraya getiriyor.

Nokia’nın daha sonra çıkaracağı aşırı yüksek megapixel kameralı telefonlarda kul-lanacağı PureView teknolojisiyle üretilen 808 PureView, ayrıca “çok canlı, temiz ve 140 desibele kadar ses kaydetmeye” olanak sağ-layan Rich Recording adlı bir özelliğe sahip bulunuyor.

Tek çekirdekli 1,3 GHz işlemciye sahip 4 inç genişliğinde 360x640 pixel ekrana, 512 MB RAM ve 16 GB hafızaya sahip cihaz, Mayıs’ta piyasaya çıkacak ve 450 euroya sa-tılacak. Sezgin YILMAZ

Yok artık Nokia!

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Bulgaristan’da her seçim döneminde değişen en önemli insan haklarından –seçme ve seçilme hakkıdır

Demokratik yönetim şeklini benimsemiş bütün dünya ülkelerinde en geniş önem verilen konu-kimler nasıl oy kullanabilir ve kimler ve ne şekilde aday ola-bilir, yani seçme ve seçilme özgürlüğü.

Yaklaşık 50-55 yıl komünist rejimin diktatörlü-ğünden sonra, Bulgaristan’da Müslüman ve Türk azınlığı kendilerin anayasal hak ve özgürlükleri için önemli bir fırsat ellerine geçti.

1990-2012 yılları arasında her seçimden sonra Meclis aritmetiğinde ve kurulan bütün Bulgaristan hü-kümetlerinde, bu azınlığı temsil eden HAK VE ÖZ-GÜRLÜK HAREKETİ her zaman çok önemli rol oynamıştır,hatta hükümet kurma yetkisi alarak azın-lık hükümeti kurmuştur.Bütün lütfedildiği bu fırsat-lara ramen HÖH temsil ettiği Türk ve Müslüman topluluğun azınlık haklarını anayasal çerçeveye oturt-turamadı.

Mesela-halen ve gittikçe tartışma konusu olan Bulgaristan dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşları-nın oy kullanma ve şeçilme konusudur.

Bulgaristan anayasasına göre 18 yaşını doldu-ran ve belirli suçlara adli kaydı bulunmayan Bulgaris-tan vatandaşı seçimde oy kullanma hakkına sahiptir. Aday olmak için yaş sınırı 21dir.

Fakat buna ilaveten en az belli bir süre /Cumhur-başkanı seçimlerinde 5yıl,Avrupa parlamentosu se-çimlerinde 2yıl ve yerel seçimlerinde ise 12 ay/ ülkele-rinde yaşamış olması gibi şartlarda vardır. Uluslararası prensiplere göre ikamet şartı sadece yerel seçimlerde ve 6 ayı geçmemesi gerekmektedir, aksi taktirde is-tismar ve dolaylı yoldan seçme ve seçilme hakına kı-sıtlama olarak değerlendirmektedir. Bu süreler bu an-lamda temel insan aykırı kabul görmüş ve gerekli başvurular neticesinde 2 Haziran 2011 itibaren dü-zeltilmiştir.

En son 2010 yılı solarında ATAKAnın önerisiyle, parlamentodan bir katrar geçirerek, Bulgaristan ve AB sınırları dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının, yerel seçimlerinde oy kullanabilmeleri için seçim tari-hinden en az 12 ay önce Bulgaristan’da ikamet etme şartı getirdi. HÖH itirazıyla bu karar Anayasa Mahke-mesine götürüldü.4 Mayıs 2011 de kararını açıklayan Mahkeme, itirazı haklı buldu. Mahkemenin karar do-rultusunda 2haziran 2011 itibarıyla yapılan yasa de-ğişikliğine göre. yerel seçimlerinde aday olma ve oy kullanma hakkı için getiren ikamet şartı 12 aydan 4 aya indirdi. Ayrıca AP seçimlerinde, bu süre 2yılda 6aya indirildi.

Dolayısıyla 23 ekimde yapılan Bugaristan şe-timlerinde Türkiye bulunan Bulgaristan vatandaşları sadece Cumhurbaşkanı için oy kullanabildi,oy kul-lanmak için Bulgaristan’a giden soydaşlarımız bile mahalli seçimler için oy kullanamadı.

Türkiye’de 23 Ekimde yapılan seçimlerde sandık başına gidebilen Türkiye’de yaşayan Bulgaristan va-tandaşın o ve ya bu sebepten dolayı 30 bini aşamadı, oy kullanma hakkı olan soydaşlarımızın sayısı tahmi-nen 500 bin civarında.

Şu aralar görüyoruz 500 bin aktif Ermeni oyu, 65 milyon Fransa’yı ne duruma getirdi, bi de düşü-nün 8 milyon Bulgaristan’ı,500 bin Türkiye’de ya-şayan Bulgaristan Türklerinin aktif oyu ne hale geti-rir siz düşünün.

Türkiye, Bulgaristan ve Avrupa vatandaşlığından doğan haklarımıza ve sorumluluklarımıza sahip çık-masak onlardan mahrum kalırız.

Ayhan BOYACIOĞLU

Bulgaristan Türklerinin

500 bin aktif oyu.. .

Bulgar Milletvekili Kosova Bayrağını YırttıBulgaristan Parlamentosu bağımsız millet-

vekili Pavel Chernev, düzenlediği basın toplan-tısı ardından Kosova bayrağını ortadan yırttı.

Daha önce Ataka Partisi’nden milletve-kili olan bağımsız Bulgar Milletvekili Pavel Chernev, Kosova’nın bağımsızlığının kutlan-dığı 4’üncü yıl dönümünde Kosova’yı bağım-sız olarak tanımadığını açıkladıktan sonra, çıkar-dığı Kosova bayrağını ortadan yırttı. Bulgaristan hükümetini Kosova’yı bağımsız olarak tanı-

masından dolayı eleştiren milletve-kili Pavel Cher-nev, Kosova’nın Sırbistan’ın bir par-çası olduğunu söy-ledikten sonra Ko-sova bayrağını ortadan ikiye ayırdı.

Zeki Bekir

Evitan ÇakırDiş Hekimi

Yıldırım Mah. Ali Fuat Başgil Cad. No: 31 Kat: 1 Bayrampaşa / İstanbul Tel: 0212 479 26 40

“Eğer sol pançan kaşınırsa-eline para geçecek. Sağ elin kaşınırsa-para vereceksin. Evden çıkarken sağ ayakla çık, işin hayıra gitsin diye. Hapşırdın mı- bi-risi seni anıyor. Kötülüğü önlemek için ağaca vur. Sol gözün oynarsa- iyi haber gelecek. Sağ kulağın kırmızı ise- senin için güzel şeyler konuşuluyor.”

Buna benzer batıl inançlar, günlük hayatımızda yer alıyor. Birçoğunun anlamı vardır. Diğerleri ise halk arasındaki söylentilere ve inançlara dayanır.

Günümüzde batıl inançlara inanan ve uygulayan birçok insana rastlıyoruz. Zdravets-Turnagagası çi-çeği, birçok halk şarkısında yer alıyor. İnançlara göre, turnagagası kokusu, nazardan koruyor, kötülükleri önlüyor, sağlık ve güç verirken, aşk işaretidir aynı zamanda. Erkekler gurbete giderken, anne ve eşleri muhakkak kırmızı iplikle bağlı bir demet turnaga-gası verirmiş. Bugün de bunu yapanlar var. Kırmızı renginin de büyülü gücü sahip olduğuna, kötülük-lerden ve uğursuzluktan koruduğuna inanılır. Bugün de Gergövden, Hıdrelez bayramında kurbanlık kuzu-nun başı turnagagası demetiyle süslenir. Büyük kilise bayramlarında din adamları, turnagagası çiçeğiyle, kutsal suyla dolu bakıra bandırdıktan sonra oradaki-ler kutsar.

“Bir gün sabahından belli olur” demişler. “Bugün en yaygın batıl inançlara göre ”Eğer rastladığın ilk ki-şinin elleri dolu ise, gün boyunca işin hayrına gide-cek.” türündendir. Bundan dolayı belki de, birçok halk geleneğinde zengin sofra, bereketi simgeliyor. Fok-lorda “kutsuzlar” hakkında birçok hikâye vardır. Bu kişilerin işi gitmez ve onlar batıl inançlara inanırlar.

Başka bir inanca göre, insan bir kez evden çıktı mı, bir şey unutup da geri dönmemelidir. “Kısmeti ka-

çar” derler. En iyisi de sağ ayakla evden çıkmaktır. En mükemmeli de, önüne bir bardak su serpmek. Gerek ciddi gerekse biraz gülerek günümüzde birçok insan bunu uygulamaya devam ediyor.

Biraz unutulmuş olsa da, birçok yerde evin eşi-ğinde selam için el verilmez. İnançlara göre, “Eve gelen misafir varsa, onları içeri giymesini bekle. O zaman onları selamla, kucakla ve “hoş geldiniz” söz-leriyle ağırla. Eğer bunu eşikte yaparsan, uğursuzluk getirir” derler. Aynı şey eşikten yiyecek veya eşya da uzatılmaz sözleri için de geçerlidir.

Burada eşiğin, bir aile için kutsal bir yer olduğuna dikkat çekiliyor. Halk inançlarına göre, yeni gelin, eve girerken eşiğe ve kapıya bal ve yağı sürer-ailede bere-ket, refah ve huzur olsun diye.

Bugün de birçok batıl inanç yaygındır. Mesela , kırık ayna uğursuzluk getirir derler. Veya, uçan kuş omuzunu pislerse, kısmetin olur derler. Bu şekilde sı-ralamaya devam edebiliriz: Bazıları,” masanın köşe-sine oturma, evlenemezsin” derken diğerleri- “iki ta-raftan da istenir” diye ekler.. Zeki BEKİR

En Yaygın Batıl İnançlar

Bulgaristan’da Seri Otomobil Üretimi Çinli Great Wall ve Liteks Motors’un ortak

yatırımıyla Loveç’te kurulan otomobil fabrika-sında üretime başlandı. Fabrikanın açılışını Baş-bakan Boyko Borisov yaptı. Avrupa piyasasını hedef kitle edinen üretimin tamamı Çin’den ge-tirilen parçalarla yapılıyor. Üretim bandından çı-kan ilk arabanın kaportasına imzasını atan Baş-bakan, devletin her ihraç edilen araçtan kazanç elde edeceğini belirtti. Loveç’teki fabrikada 7 mo-del araç üretilecek. Fabrikanın hizmete girmesi ile Bulgaristan’daki otomobil üretimi 22 yıl ara-dan sonra yeniden başladı. Loveç’de 1966 yılın-dan 1990 yılına kadar Moskviç marka araç üre-timi yapılmıştı. Çin’de araba üreten tek özel şirket olan Great Wall, Avrupa pazarında da satış yapan tek Çinli üretici. Loveç’in Bahovitsa köyünde bu-lunan fabrikada şimdilik 3 model piyasaya sürüle-cek. Voleex C10 hatchback, Sted 5 pick-up ve Ho-ver H5 jeep. Bunların fiyatları sırasıyla 16 bin, 24 bin 900 ve 32 bin leva olacak. Aralık ayına kadar Voleex C30, şehir otomobili olan Voleex C20’nin ve Hover H6’nın da üretimine başlanması bek-leniyor. Daha sonra üretime yeni bir model daha ilave edilecek. Fabrikanın açılışına Ekonomi Ba-kanı Trayço Traykov, Çalışma ve Sosyal Politika Bakanı Totyu Mladenov, Ulaştırma Bakanı İvaylo Moskovski ile Çin Büyükelçisi Guo Yegou işti-rak etti. Fabrika Müdürü Aleksandır Kramb, ken-disinin 25 yıllık tecrübesine dayanarak Voleex C10’un en iyi otomobiller arasında yer aldığını belirtti. Kramb, “Sadece otomobil değil, kullanılan parçalar da son derece kaliteli, önemli birkaç laba-ratuvarda da test edilmişlerdir. Malzemeler, kendi sınıfındaki diğer markaların çoğundan çok daha dayanıklı.” şeklinde konuştu. Yakında Avrupa piyasasının Loveç’de üretilen

otomobillerle dolacağını belirten Great Wall Baş-kanı Van Fengin, gelecek 3-5 yıl içinde markayı daha da geliştirmeyi planladıklarını ve araçların tüm Avrupa ülkelerinde satışa sunulacağını kay-detti. Great Wall otomobillerinin her birinde, Av-

rupa uygunluk sertifikası bulunacak. Fabrika To-yota Production sistemi ile donatılırken, kalite kontrolü yapan başustanın ise Nissan fabrikasın-dan transfer edildiği söylendi. Fabrikada çalışanlar konusunda dikkat çeken husus ise çok genç olma-ları. Çalışanların yaş ortalaması 19, yönetim eki-binin ise 25. Hükümet, altyapı için 2,4 milyar leva ayıracak Litex Motors’un Bahovitsa’daki üretim tesisle-

rine şu ana kadar 55 milyon levalık yatırım yapıl-dığını vurgulayan İcra Müdürü İliya Terziev, arsa değerinin bunun dışında olduğunu söyledi. İki yıl içerisinde iki kapalı alanın daha inşa edileceğini ve burada kaporta boyama ile kaynak yapılacağını söyeleyen Terziev, yatırımların da 180 milyon le-vaya ulaşacağı tahmininde bulundu. Hükümetin fabrikaya giden asfalt yol yapımı için 2,4 milyon leva ayıracağını bildiren Ekonomi Bakanı Trayço Traykov, Loveç-Pleven yoluna kadar asfalt döşe-neceğini vaad etti. Çin yatırımları 1 milyar Euro’yu bulacak Tesis ile ülkeye büyük miktarda Çin yatırımın

geleceğini kaydeden Başbakan Borisov, bu ya-tırımların genel itibariyle 1 milyar Euro’yu bul-ması için Çin Başbakanı ile görüştüğünü aktardı. İlk Çin yatırımının Vidin tarafındaki tarım ürünleri üretimiyle gerçekleştirildiğini söyleyen Borisov, otomobil fabrikasının da ikinci Çin yatırımı oldu-ğunu vurguladı. Metin KASAPOĞLU

Aşırı Yemek Hafızayı KaybettiriyorTEH-Fazla yemek yemenin, yaşlılıkta hafıza kaybı

ve bunama riskini iki katına çıkardığı ortaya çıkarıldı.ABD’nin Arizona eyaletindeki Mayo Clinic araş-

tırmacıları, 70 ila 89 yaşlarındaki 1250 kişiyi yeme ve içme alışkanlıklarına göre çeşitli testlerden geçirdi.

Araştırmacılar, katılımcıları günlük ka-lori alımı 600-1500, 1500-2100 ve 2100-6000 arasında değişen üç gruba ayırdı.

Günlük 2100-6000 kalori alan grupta ileri yaşlarda bunamaya neden olan hafif bilişsel bo-zukluk görülen kişilerin sayısının ilk iki grup-takilere oranla iki katı olduğu ortaya çıktı.

Araştırmayı yöneten Yonas Geda, düşük ka-lorili beslenmenin hafıza kaybını azalttığını ve hatta Alzheimer başlangıcını engellediğini açıkladı.

Ömer KAYA

Tüm zamanların en büyük yaratığı Gök balina en büyükleri 30 metreyi bulan boyu ve

200 tonu geçebilen ağırlığıyla, gelmiş geçmiş en bü-yük hayvan olduğuna inanılan bir deniz memelisidir.

Daha çok bireysel ya da anne ve yavrusunu içeren çiftler halinde yaşayan, 2-3 yılda bir ve yaklaşık bir yıllık gebelik süresi sonunda tek yavru doğurarak üreyen gök balina, dünyanın ispermeçet balinasın-dan sonraki en yüksek sesli ikinci hayvan türüdür.

* Doğanın ‘en’leriEn yırtıcı su canlısı Tabi ki de piranalar. Bu balıklar tetralar gibi,

saldırgan olmayan çok renkli bir çok akvar-yum balığının akrabasıdır. Piranalar çok ge-niş bir alanı kaplayan Amazon havzasındaki akar-sularda ve Orinoko gibi yakınındaki ırmaklarda yaşarlar. İçlerinden 4-5 tür özellikle tehlikelidir.

Piranaların en belirgin özelliği iri ve sivri dişleri-dir. Güçlü kaslara bağlı alt ve üst çenesinde sıralan-mış olan ustura gibi dişler ağız kapandığında birbir-lerine sıkıca kenetlenir. Böylece pirana kendinden çok daha iri olan avından büyük parçalar koparabilir.

* Doğanın ‘en’leriEn hızlı yaratık Gökdoğan adıyla bilinen bu kartal türü ge-

niş omuzlu ve güçlü bir yapıya sahip bir do-ğandır. Kuyruk sokumu geniş ve açık renk, ka-natları uçlara doğru sivri ve çapa biçimindedir.

Uçuşu sırasında çarpıcı ve etkileyici bir kuş-tur, ancak zamanının büyük bir kısmını tü-neyerek geçirir. Gökdoğan gökyüzünde da-lış sırasında 360 km/ saat hıza ulaşabilir.

* Doğanın ‘en’leriEn büyük omurgasız Bir zamanlar efsanevi yaratıklar olduğu sanılan

dev mürekkep balıkları, derin okyanuslarda ya-şayıp, çok büyük boyutlara ulaşabilen “Archite-uthidae” familyasına ait deniz yumuşakçalarıdır.

Erkek mürekkep balıklarının boyu 19 metreye kadar ulaşabilirken, dişiler için bu oran 10 metreye kadar çıkmaktadır.

* Doğanın ‘en’leriEn büyük yılan Anakonda, yeşil anakonda, Iguaçu anakondası,

nehir anakondası vb. türlerden oluşup, Venezu-ella, Brezilya, Bolivya gibi yerlerde yaşayan yılan.

Boyu 6.5 metre olabilir. Dünyanın en bü-yük ve 2. en uzun yılanıdır. Kalınlığı 1 met-reyi aşar. Genellikle timsah, geyik, insan, ja-guar veya başka anakondalar ile beslenir.

* Doğanın ‘en’leriEn büyük balık Büyük beyaz köpekbalığı gözleri en keskin köpek

balığıdır. Hatta suyun yüzeyine kafasını kaldırıp et-rafı kestiği söylenir. İnsan eti sevmemesine rağmen meraktan saldırır.Türkçe’de gerçek adı Harharyastır.

Diğer köpekbalıkları gibi çiğneme yeteneği yoktur avını parça parça kopartarak yada tüm olarak yutar.Bü-yükbeyazın yediği büyük bir av onu 1-2 ay idare edebilir.

* Doğanın ‘en’leriEn zehirli yaratık Denizanası. Tabi ki zehirli olan türler. ‘Jelly-fishus

stigalotus’ türüne ait bu denizanasından tek bir ke-rede çıkan zehir aynı anda 60 yetişkini öldürebilir.

* Doğanın ‘en’leriEn ölümcül yaratık: İnsan Denizanası. Tabi ki zehirli olan türler. ‘Jelly-fishus

stigalotus’ türüne ait bu denizanasından tek bir ke-rede çıkan zehir aynı anda 60 yetişkini öldürebilir.

Düşünebilme yeteneğine de sahip olduğu için etrafına en büyük zararı veren canlı insandır.

* Doğanın ‘en’leriDev etçil kara canlısı Kutup ayısı soğuk kuzey kutup bölgesinin karlı

sahillerinde ve buzullar üzerinde yaşayan ayı türü-dür. Yaşamakta olan en büyük kara etoburudur. Ka-lın kürkü onu soğuktan korur, beyaz görünümü avlarından saklar. Kutup ayısı hem karada, hem de-nizde, hem buzda, hem de su içinde rahatlıkla avlanır.

Muhammet ULUTURK

Doğanın Enleri

Huseyin ÖZKANDobruca Tekstil San.Tic.Ltd. Şti.

Laleli Cad.Sait Efendi Sk. Astor Center No.55

Laleli / İst. Tel: 0212 458 21 20 / 458 21 19

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

AB’li Eğitimciler Türk Kültürünü Yakından TanıyacakHatay’da Gülen Koleji’ne Avrupa’dan gelen öğrenciler Türk kültürünü öğrenecek.

Hatay’ın İskenderun ilçesinde faali-yet gösteren Gülen Koleji’ne Avrupa’dan misa-fir gelen öğrenciler Türk kültürünü öğrenecek.

Gülen Koleji tarafından iki yıldan bu yana yürütülen ‘You are what you eat’, ‘Sağlıklı Yiyecekler ve Sağlıklı Beslenme Şekilleri’ konulu proje kapsamında Belçika, Estonya, Po-lonya, Romanya ve Bulgaristan’dan oluşan 25 kişilik bir heyet İskenderun’a geldi. Okul girişinde Avrupalı heyeti Gülen Ko-leji öğrencileri çiçeklerle karşıladı. Okulun salonunda Türk kül-türünü yansıtan folklor ekibi gösterileri, öğrencilerin hazırlamış oldukları şarkı ve türküler davetliler tarafından ilgi ile izlendi.

Kolej müdürü Mustafa Üsküplü, Avrupa’dan gelen öğrencilere okul ve proje ile ilgili bilgiler verdi. Üsküplü yaptığı açıklamada, “Belçika, Estonya ve Bulgaristan’dan gelen ‘Comenius’ projemizin ortakları öğrenciler ve eğitim-ciler 4 mevsimin aynı anda yaşandığı Türkiye’ye tüm din-lerin barış içinde yaşadığı Hatay’a sevgi ve bilginin buluş-tuğu Gülen Koleji’ne hoş geldiniz.” dedi. İki yıldan bu yana ‘Sağlıklı yiyecekler ve sağlıklı beslenme’ konulu proje yü-rüttüklerini ifade eden Üsküplü, proje hakkında şu bilgileri verdi: “Bu proje kapsamında karşılıklı ülkelerimizi, insanı-mızı ve kültürlerimizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk. 5

gün süre ile misafirlerimize Türk kültürünü, mutfağını, mü-ziğimizi, folklorumuzu, güzel sanatlarımızı, Hatay ve Gazi-antep şehirlerimizin tarihi ve doğal güzelliklerini tanıtacağız.”

Avrupa’dan gelen misafir öğrencilerin gösterileri son-rasında Avrupalı eğitimcilere ebru sanatı gösterildi. Avru-palı eğitimciler ebru sanatı ile yakından ilgilenerek, kendi el-leri ile ebru yapmanın heyecanını yaşadı. Gülen Koleji Okul Aile Birliği üyelerinin kendi elleri ile yaptıkları Türk mut-fağının ve özellikle Hatay yöresine ait yemekler de Avru-palı eğitimcilere tanıtıldı. Özellikle hanımların yaptıkları ye-mek ve tatlılar Avrupalı eğitimcilerin yoğun ilgisini çekti.

Balkan Göçmenleri Derneği Bandırma Şube Baş-kanı Bülent Aygün ve yönetim kurulu üyeleri, AK Parti Bandırma İlçe Başkanı Eşref Kasapoğlu’nu ziyaret etti.

Balkan Göçmenleri Derneği Bandırma Şube Baş-

kanı Bülent Aygün ve yönetim kurulu üyeleri, AK Parti Bandırma İlçe Başkanı Eşref Kasapoğlu’nu ziyaret etti.

Ziyarette konuşan Balkan Göçmenleri Derneği Bandırma Şube Başkanı Bülent Aygün, Bulgaris-tan Parlamentosu’nda asimilasyon kampanyasını kı-nayan bildirinin kabul edilmesinin mutluluk verici ol-duğunu söyledi. Eski Başbakan ve Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar (DSB) Partisi lideri İvan Kostov’un parlamentoya getirdiği bildirinin kabul edilmesinin Türkiye’de yaşayan soydaşlar tarafından takdirle karşı-landığını ifade eden Aygün, “Bu bildiri Bulgaristan’daki Türklerin ve Müslümanların tüm beklentilerini karşılı-

yor. Bildiride mecburi göçün tanınması ve 500’ün üze-rindeki insanın öldürülmüş olmasının kabulü önem taşı-yor. Bugüne kadar hiç kimse yargılanmamıştı. Umarız bu zorbalıktan sorumlu olan ve halen hayatta olanlar ce-zalandırılır” dedi. Sakir ARSLANTAŞ

Avrupa’nın Birincisi TürkiyeTürkiye; birleşme ve satın alma işlemlerinde 11 ülke ara-

sında, birinci sıraya yükseldi.Birleşme ve satın alma işlemlerinde, Türkiye 272 işlem ile

Orta ve Güneydoğu Avrupa’nın birincisi Ernst & Young, Orta ve Güneydoğu Avrupa Birleşme

ve Satın Alma Barometre Raporu 2011 sonuçlarını açıkladı. Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Maca-ristan, Polonya, Romanya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya ve Türkiye’nin yer aldığı 11 Orta ve Güneydoğu Avrupa ülke-sini kapsayan rapor sonuçlarına göre; Türkiye 13,7 milyar Do-lar büyüklük yaratan 272 işlemle 2011 yılında en fazla birleşme ve satın alma yapılan ülke oldu.

Türk şirketlerinden Mey İçki’nin 2,1 milyar dolara İngi-liz Diageo Plc. tarafından ve Acıbadem Sağlık Grubu’nu %75 hissesinin 1,3 milyar dolara Malezyalı Integrated Healthcare Holdings ve Khazanah Nasional Berhad tarafından satın alın-ması işlemleri ile Genel Enerji iştiraklerinden Genel Energy International’ın İngiliz Vallares şirketiyle 2,1 milyar dolarlık iş-lem hacmiyle birleşmesi, 2011 yılı boyunca bölge ülkelerinde yapılan en büyük 10 işlem arasında yer aldı.

İşlem adedinde Türkiye, işlem hacminde Polonya birinci Rapora göre, 2010 yılında birleşme ve satın alma işlemle-

rinde 2. sırada yer alan Türkiye, 2011 yılı boyunca yaptığı işlem adedi ile kendi rekorunu kırdı ve zirveye yerleşti. Polonya’nın ikinci sıraya gerilediği bölgede, 2010 yılında gerçekleştirilen 1,002 işlem, 2011 yılında yüzde 11 artış ile 1,116 rakamına ulaştı. Bölgede 2011 yılı boyunca gerçekleştirilen işlemlerin tahmini parasal büyüklüğü 49,5 milyar Dolar olarak açıklandı. Bu, bir önceki yıla oranla yüzde 48’lik bir artışı ifade ediyor. 11 ülke arasındaki karşılaştırmada işlem hacmi bakımından birinci sırayı ise tahmini 21,2 milyar dolarlık işlem bedeli ile Polonya alırken, Türkiye 13,7 milyar dolarlık işlem hacmi ile ikinci sı-rada yer alıyor.

Yurtiçi alımlar arttı 2010 yılında tutarı 100 milyon doları aşan 50 işlem yapıl-

mışken bu rakam 2011 yılında 62’ye ulaştı. Bölgedeki işlemle-rin yüzde 76’sını stratejik yatırımcılar gerçekleştirirken, finansal yatırımcıların en çok faaliyet gösterdiği ülkeler Macaristan, Ro-manya, Slovenya ve Hırvatistan oldu. Geçen seneye kıyasla yüzde 5 artış gösteren yurtiçi alımlar, yüzde 57 ile işlemlerin ağırlıklı kısmını oluşturuyor. Yapılan işlemlerin yüzde 9’luk kıs-

mını oluşturan dış alımlarda ise 28 işlem ile Polonya birinci sı-rada. Polonya’yı ise 23 işlemle Türkiye izliyor.

Üretim sektörü revaçta Rapor sonuçlarına göre, değeri en yüksek işlemler Tele-

kom & Medya, Kimya ve Bankacılık & Finansal Hizmetler sektörlerinde gerçekleştirildi. En fazla sayıda işlem gerçekleşti-rilen sektör ise, her ülke için farklılık gösterse de, 163 işlemle üretim sektörü oldu. Bunu, 130 işlemle hizmetler sektörü, 110 işlemle enerji ve madencilik sektörleri izliyor. Türkiye de; Hır-vatistan, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Sırbistan ve Slovenya gibi en çok işlemi üretim sektöründe gerçekleştiren ülkeler-den biri oldu.

Bölge genelinde 100 milyon doların üzerinde gerçekle-şen işlemlerde ortalama işlem tutarı, 610 milyon Dolar olurken, bu işlemlerin toplam işlem sayısı içerisindeki payı ise yüzde 5,6 oldu. 100 milyon doların altında gerçekleşen işlemlerdeki orta-lama büyüklük ise 13 milyon Dolar olarak gerçekleşti.

Ernst & Young Kurumsal Finansman Bölümü Başkanı Müşfik Cantekinler konu ile ilgili açıklamasında, Birleşme ve Satın Alma Barometresi 2011 yılı sonuçlarının kendileri açı-sından şaşırtıcı olmadığını, Türkiye’nin son yıllarda sadece böl-gede değil, tüm dünyada dikkat çeken bir ülke olduğunu, siyasi ve ekonomik istikrar ile birlikte, yüksek büyüme hızı ve de-mografik faktörlerin, Türkiye’yi yerli ve yabancı yatırımcıların yaptıkları birleşme ve satınalma işlemleri açısından çok cazip kıldığını ve Türkiye’nin bu başarısının önümüzdeki yıllarda da devam etmesini beklediklerini söyledi. Mesut UĞURLU

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler

İstanbul Vali Yrd.Sn.Harun KAYA’ya Plaket Remzi Kurtuluş ve Makedonya Büyükelçisi

1897 yılında Bul-garistan sirkin temelleri atılıyor. O yıllarda Petır Panayotov, “Bılgarsko zname” ismini taşıyan ilk profesyonel grubu kuruyor. Bu jübile ne-deniyle Sofya sirki, 14 Ocak’ta “115 yıl Bul-gar sirki” konulu tem-sili sundu. Temsil, Silvester Lolov’un bel-gesel filmiyle başladı. Bu film, sirk sanatının yıldız anlarına ışık tu-tuyor. Bu alanda başarıları Krıstyo Pırvanov bizzat ken-disi anlattı, ki kendisi Monte Carlo Dünya Sirk Festi-valinin “Altın kloun” ödülününe sahip olan tek Bulgar sirk oyuncusudur. Temsili sunan Dragomir Draganov, “Temsil, gençliğin ruhunu taşıyor, neşe saçıyor, iddialı geliyor ve Bulgar sirkinin geleceğe sahip olduğunu ıs-patlıyor” derken şunları paylaştı:

“Jübileyi büyük bir coşku ve sevinçle kutluyo-ruz. Bulgar sirki, klasik tarza bel bağlıyor, bazı genç sirk oyuncularının daha popüler ve modern çağdaş stile ilgi gösterse de. Bulgar seyircileri, eski parlak sirke nostalji duyuyor ve tüm sorular, “sirkte hangi hayvan-lar oynuyor”, sorusuna odaklanıyor. Seyirciler, kla-sik tarza ilgi gösterdikleri için bundan dolayı bizler de hem klasik hem de çağdaş tarzı biraraya getirmeye ça-

lıştık. Yaklaşık 10 çeşit hayvan da son derece eğlenceli oyun temsil ettiler.” Geçen zaman zarfında Bulgaristan’da sirk stüdyosu ve sirk okulu da kuruldu. Yine Dragomir Draganov’u dinliyoruz:

“1983 yılında sirk binasının bir yangın sı-rasında kül olmasından sonra sirk sanatı ülke-mizde sönmeye baş-ladı. Mevcut tüm tesis-

ler satıldı . Bugün Bulgaristan çapında 9 özel sirk var, ama bu sanat bugün kendi kaderine terkedilmiş bulunu-yor. Herşeye rağmen, bütün bu zorlukalra rağmen, Bul-gar sirki ayakta kalmayı başardı ve var olacaktır. Bir-çok genç yetenekli oyuncu sirk sanatı yolunu tutuyor, dünya sahnelerinde Bulgaristanı temsil ediyor ve başarı üztüne başarı elde ediyor.

Bunlardan biri de Monte Carlo Sirk Festivalinden “ Gümüş kloun”ödülüne sahip Enço Kiryazov.

Bulgar sirk oyuncuları dünyanın birçok sirkinde çalışıyor ve başarılı oluyor. Bundan dolayı Sofya Sriki-nin genç oyunculara sahnesini açtığındandolayı mem-nunuz. Sofyalılara Avrupa standartlarında sirk göstere-bildiğimiz için çok gururluyuz.”

Nihat ESEN

Acıbadem, Levski’ye SponsorAcıbadem Has-

t a n e l e r G r u b u , Bulgaristan’ın bü-yük futbol kulüplerin-den Levski Sofya’ıin sağlık sponsoru oldu. Bugün yapılan ba-sın toplantısında, yeni sponsor medyaya ta-nıtıldı. Anlaşmaya göre, Acıbadem Hastaneler Grubu, Levski’nin 4,5 yıllık sağlık sponsoru olacak. T

Levski Sofya İcra Müdürü Konstantin Baj-dekov, kulübün sağlık için yılda ortalama 120 bin leva ayırdığını, bundan sonra Acıbadem’den ücretsiz sağlık hizmeti alacaklarını ifade etti.

Acıbadem Hastaneler Grubu, Bulgaristan’ın bir diğer büyük futbol kulübü ÇSKA ile de spon-sorluk anlaşması imzalayarak, ülkedeki iki bü-yük kulübün resmi sağlık sponsoru olacak.

Acıbadem Spor Sponsorlukları So-rumlusu Çağrı İlk, Türkiye’nin ve bölge-nin en büyük sağlık grubu olarak Sofya’da bu-lunmaktan memnun olduklarını söyledi.

ACIBADEM, BULGARİSTAN SAĞLIK SEKTÖRÜNDE BOY GÖSTERECEK

Dünyanın En Büyük Kur’an-ı Kerim’i Sergileniyor

Tataristan’ın başkenti Kazan’da ‘Kor-kunç İvan’ tarafından yıkılan caminin ye-rine yapılan Kul Şerif Camii’nde sergile-nen dünyanın en büyük Kuran-ı Kerim’i ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor.

Tataristan’ın başkenti Kazan’da ‘Korkunç İvan’ tarafından yıkılan caminin yerine yapılan Kul Şerif Camii’nde sergilenen dünyanın en büyük Kuran-ı Kerim’i ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor.

İtalyanlar tarafından hazırlanan Kur’an-ı Kerim, geçtiğimiz günlerde Guinness Rekorlar Kitabı’na ‘En büyük basılı Kur’an-ı Kerim’ olarak girmişti.İtalyanlar tarafından yapılan 800 kilogramağırlığındaki Kuran’ı Kerim, 2 metre uzunluğunda ve 1,5 metre genişlikte. Baskı halinde hazırlanan Kur’an-ı Kerim, Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’daki Kul Şerif Camii’nde sergileniyor.

Camlı bölmeyle koruma altına alınan Kur’an-ı Kerim çevresinde resim çekmek de yasaklandı. İtalyan şirkete Tataristan Medeni ve Tarihi Eserleri Canlandırma Fonu tarafından yaptırılan Kur’an-ı Kerim gelen turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Tatarlar, Korkunç İvan tarafından yıktırılan ahşap caminin yerine yaptırılan Kul Şerif Camii’ndeki Kur’an-ı Kerim’i her gün yüzlerce kişinin ziyaret ettiğini söylüyor. Altın, gümüş, yakut ve değerli taşlarla süslü kabı olan Kur’an-ı Kerim’in önümüzdeki haziran ayında Bolgar şehrinde yaptırılan özel müzeye taşınması bekleniyor.

Bulgaristan Türkleri, Asimilasyonun Cezalandırılmasını İstiyor

B u l g a r s i r k i 1 1 5 y a ş ı n d a

Rumel Türkleri K.D.Derneği Başkanı Sn.Sadullah SİPAHİOĞLU’na Bulgaristanlı Oğrencilere Burs Yrd. için plaketTürk Konseyi Başkanı Halil AKINCI’yı Makamında ziyaret

Yeni Türk Lirası Kullanılmaya Başlandı Merkez Bankası’nda Başba-

kan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıl-dığı programla tanıtılan Türk Lirası’nın yeni simgesi, Türkiye’de bazı bölgelerde, vitrin-lerde fiyat etiketlerinde kullanılmaya başladı.

Sattıkları malların etiketlerinde yeni sim-geyi kullanan bazı esnaflar yeni simge-nin daha kolay ve pratik olduğunu söylediler.Edirne’de Türk Lirasının yeni simge-

sini etiketlerine yazan balıkçılar, Bul-gar ve Yunan turistlerin simgeyi avro sanmaları sonucu geri adım atarak etiket-lerinde TL’nin kısaltmasına da yer verdi.

Türk lirasının yeni simgesine Türk Halkın-dan ve bir çok iş adamlarından tam not aldı.Dünyada para çok önemli, para-

nın simgesi de onun gücünü göstermek-tedir. Türk parası da artık güçlü olacak. Türk Lirası’nın yeni simgesi Bazı böl-

gelerde kullanılmaya başlandı.