16
Yıl: 7 Sayı: 56 Ocak - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913 Sofya Müslümanlara Kültürel Soykırım Uygulaması Yapılmıştır Bulgaristanda Federasiya Spra- vedlivost Başkanı Sezgin Mümin ile birlikte basın toplantısı düzenlendi. Bulgaristan Parlamentosunun geçen yüzyılın 70 li ve 80 li yıllarında ülkede yaşa - yan Müslümanlara ve Türklere totaliter Jiv- kov iktidarı tarafından uygulanan asimilas - yon sürecini kınaması Bulgaristan’da ve yurt dışında yaşayan Türklerin ve Müslümanların yaralarına bir nebze de olsa su serpmiştir. Bu acı günler hiç bir zaman unutulmayacaktır. Bize göre bu dönemde yapılanlara sa- dece asimilasyon uygulaması demek yeterli değildir. Bu dönemde Türk Müslüman top- luluğa ait olan ne varsa ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Yani kelimenin tam anlamı ile kültürel soykırım uygulaması yapılmıştır. Her şeye rağmen bize göre Bulga- ristan Parlamentosu bir adım atmıştır ve Bulgaristan’da geleceğin daha aydınlık ol - duğuna dair işaretleri vermiştir. Gelişmekte olan demokrasi ve insan haklarına saygılı bir döneme girilmiştir. Bu da Bulgaristan’ın önünü her yönde açacaktır. Hem siyasi, hem iktisadi hem de sosyal yönleriyle. Çünkü farklı etnik grupların birbirlerine olan güve - nin artması ile birlikte ülkenin kalkınması ve atılım yapması da kolaylaşacağı gibi ulus- lararası ortamdaki yeri de sağlamlaşacaktır. Ancak biz birkaç hususa değin- mek istiyoruz ve bu hususların ivedi- likle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Parlamentonun almış ol - duğu bu karardan sonra bu konula- rın çözümüne de sıra gelmiş demektir. Devamı 7’de Köşker: 2012 Türkiye ve Bulgaristan Yılı Olsun “Gebze ile Şumen arasında sanayi ve kültürel bağları güçlendirme konusunda umudum var. Bulgaristan’ın Şumlu (Şumen) Belediye Başkanı Krasimir Kostov ve İstanbul Konsolosu Todor Petrov’u ağırlayan Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker 2012 yılının, kardeşlik ve dostluk bağlarının bulunduğu Bulga - ristan ve Türkiye yılı olmasını temenni ettiklerini söyledi. ŞUMEN’DEN Gebze ÇIKARMASI - Bulgaristan’ın İstanbul Konsolosu Todor Petrov ve Şumlu Belediye Başkanı Krasimir Kostov, Gebze Belediye Başkanı Ad- nan Köşker’e konuk oldu. Belediye başkanı ve konso- losun Başkan Köşker’i ziyaretine; Gebze Ticaret Odası Başkanı Nail Çiler, Şumen Endüstriyel Park İcra Mü- dürü Nikolay Tonçev, yönetim kurulu üyesi Tonço Ton- çev, Bulgar gazeteci Ventseslav Venkov, belediye başka - nının eşi Olga Kostov, Gebze Belediyesi Meclis üyeleri Ergün Kahraman, Beyazıt Yıldırım, GTO yönetim ku- rulu üyesi Mestan Okan, Balkan Türkleri Dernek Baş - kanı İsmail Yılmaz da katıldı. VİZE SORUNLARI GÜNDEME GELDİ - Konuklarının ziyaretinden duy- duğu memnuniyeti ifade eden Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker, başkanlık dönemi öncesinde yatırım araştırmaları yapmak üzere Bulgaristan’a sık sık gittiğini ifade etti. Türk yatırımcıların Bulgaristan’a yeni yatırım- lar yaptığını dile getiren Başkan Köşker, bunların sayısı - nın artmasını temenni ettiklerini sözlerine ekledi. “Kar - deşlik ve dostluk bağlarımızın olduğu Bulgaristan’la ticari ilişkilerimizin de güçlenmesini temenni ederiz” di - yen Başkan Köşker konuşmasının devamında şunları söyledi: “Gebze’miz, Bulgaristan’dan göç eden kardeş - lerimizin yoğun olduğu bir kent. Bulgaristan bizim için kardeş bir ülke. İki ülke arasındaki ticaret hacmini düşü- ren vize sorununun kısa sürede çözüleceğini umut ediyo- ruz. 2012 yılının Türkiye ve Bulgaristan yılı olmasını te - menni ediyoruz.” YATIRIMCILARI ŞUMENE DAVET ETTİ Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kayseri’de yaptığı konuş - mada “Türk milleti tari - hiyle onur duyar” dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kayseri’de yaptığı konuşmada “Türkiye’nin batısında Yunanistan’a İspanyaya uzanan kuşakta ekono- mik kriz var. Fransa’nın notu geçtiğimiz gün- lerde düştü. Zaten bizim gözümüzde düşmüştü. Biraz önce Paris elçimizle konuştum. Aynı ta- rihi vakayı bizim vatandaşlarımız Fransa’ya gös- terdiler. Türk milleti tarihiyle onur duyar” dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, AK Parti Grup Başkanı Mustafa Elitaş, milletvekil- lerinin de katıldığı AK Parti İl teşkilat toplantı - sında, Kayseri’den övgüyle söz ederek, “Kayseri, ben bir medeniyetin tüm unsurlarını burada barın- dırıyorum diye. Selçuklu medeniyetinde Kayseri Konya’nın ikiz kardeşidir. Kaderleri birbirine ikiz kılınmış iki şehirdir. Her zaman Kayseri, milleti - mizin istikametinin şekillendiği bir kenttir. Ben de ikiz kardeşten hareketle kendimi Kayserili olarak görüyorum” diyerek Kayseri’den övgüyle söz etti. ”Türk Milleti Tarihiyle Onur Duyar!” T.C.Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Derneğimizin kuruluş amacını hepiniz bilmekte - siniz. Bugüne kadar birkaç arkadaşın omuzlarında faal olmaya çalışan derneğimizin başarılı olabilmesi ve maksatlarına ulaşabilmesi için geniş katılımlı ortak ça - lışma gerekmektedir. Derneğimizin en önemli amaç- larında birisi Bulgaristan Türklerini örgütlemek ve tek vücut haline getirmektir. Bunu başardığımız takdirde zaten Türkiye’de ve Bulgaristan’da en etkili sivil top- lumlardan biri olacağız. Bunu başardığımız takdirde başarılarımızın ve Milletimizin nasıl hızla kalkındığını hep birlikte göreceğiz. Devamı 2’de Bulgaristan Türkleri Platformu kuruldu TBMM’de Trakya, ruMeli Balkan ToplanTisi Bu toplantıya bizleri davet eden Sn. Ri- fat Sait’e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bultürk hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de soydaşlarımıza yöne - lik faaliyet gösteren bir dernek olarak yap- tığımız çalışmalara özetle değinmek istiyorum. 1. Derneğimizde her 15 günde bir kon- ferans ve seminerler düzenleyerek, gençle- rimize Türkiye’deki güncel siyasi gelişme- ler kadar Balkanlar ve Türk Dünyasını da kapsayan çok yönlü seminerler düzenleyerek genç - lerimize az da olsa bir şeyler vermeye çalışıyoruz. 2. Bulgaristan’da 13.000 kişinin katılı- mının sağlandığı dev bir anket yaptık. Bu an- ket büyük bir ilgi çektiği gibi son derece çar - pıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Bulgaristan’da ise aşırı Bulgar Milliyetçilerin tepkisine neden oldu. Devamı 14’te Tarihi Gerçekler Gün Yüzüne Çıkacak Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır, AK Parti Kayseri İl Başkanlığı’nda ba- sın toplantısı dü- zenleyerek Avrupa Konseyi’nde kabul edilen önergesine iliş - kin bilgi veren Bakır, “bir insan hakları ihlali olarak zoraki tehcir” başlıklı Av- rupa Konseyi kararına bir değişiklik öner - gesi verdiğini açıkladı. Sn.Bakır “Önerimde yer alan ifadeler şöyle; Bir tehcir olayının varlığı ve sonuçları ile ilgili olarak eğer iki ülke arasında anlaşmazlık varsa, ilgili ül - keler arşivlerini açacak. Her iki ülkenin akademis - yenlerinden ve tarih profesörlerinden oluşan bir ko- misyon kuracaklardır. Eğer ihtiyaç olursa üçüncü ülkelerin arşivlerine de tam erişim sağlanacak. Bu husus ilmi bir biçimde incelenecektir. Politika - cılar tarafından değil, tarihçiler tarafından en ob- jektif bir biçimde bir ortak görüşe ulaşacaktır. Ta - rihin siyasi istismarı hiçbir surette kabul edilemez.” Ayrıca konseyde, başkan Tiny Kox’un öner - gesini savunmaya davet ettiğini hatırlatarak, “Önerge tarihi olayların siyasi istismarı önleye- cek, tarihi gerçekleri de gün yüzüne çıkaracak- tır. Önerge konseyde bu hali ile ezici bir oy çok- luğu ile kabul kararı çıktı. Bu karar Türkiye için çok önemliydi. Önemli bir kazanımdır.” dedi. Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır, Fransa’da sözde Ermeni soykırımını inkar eden Türk va- tandaşının alabileceği bir ceza karşısında Av- rupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmesi du- rumunda bu cezanın da iptal edileceğini söyledi. Komünist Dönemde Türk Topluluğuna Ait Olan ne Varsa Ortadan Kaldırılmaya Çalışılmıştır Bulgaristan’ın Yeni Cumhurbaşkanı Görevde Türk Dünyası’nın Bir Çınarı daha yıkıldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin savaşçısı-fedekar, şaşmaz eğilmez, yılmaz ve yorulmaz mücahidi Sn.Rauf DENKTAŞ Hakkın Rahmetine Kavuşmuştur ALLAH RAHMET EYLESİN Bulgaristan’da 23.10 2012 tarihinde seçi- len Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ve Cumhurbaşkanı Yar- dımcısı Margarita Popo- va görevlerine başladı. Geleneksel askeri tören ve 21 pare top atışı ile başlayan seremoni so- nunda iki dönem üst üste toplam 10 yıl görevde kalan eski Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı emekli general An- gel Marin Cumhurbaşkanılığı binasından ayrıldı. Türkiye’de faaliyet gös - teren göçmen dernekleri İstanbul’da Bultürk’te topla - narak ortak amaçlarını ger - çekleştirebilmek ve daha et - kili çalışmalar yapabilmek için Bulgaristan Türkleri Evladifatihanlar Platformu kurmaya karar verdiler. Platform kurucuları Bulgaristan’daki faaliyetle- rin tahmin edici olmadığını oysa 2013 yılında Ge - nel Seçimler yapılacağını ve bu seçimlere de son derece hazırlıklı girilmesi gerektiğini belirtiler. Bulgaristan’daki Müslüman Topluluğunun eği - timden din özgürlüğüne, sivil örgütlenmelerden ya - zılı basına kadar birçok sorunu bulunmakta. Vakıf malları ile Müftü seçimlerinin son derece prob- lemli olduğunu, bu sorunların halledilmesi için de güç birliğinin şart olduğunu ifade ettiler. Plat - formun Koordinatörlüğüne seçilen Metin Ka- ran ise Bulgaristan’daki Türk-Müslüman top- lumu temsil etmeye veya edemeyen siyasetçilerin siyaset sahnesinden çekilmeye mecbur bıraka- caklarını ve yerlerine gençlerden oluşan yeni ne- sil ahlaklı ve kendi kimliği ile özdeşleşen siya - setçilerinin seçilmelerini sağlayacaklarını belirtti. “Biz kimliğimizi kullanıp, Bulgaris- tan Parlamentosunda bu kimliği temsil et- meyenler bundan böyle artık bulunmamalı- dır, buna bizler müsaade etmeyeceğiz.”dedi. Bulgaristan Türkleri Platformundan– Prof.Dr.Pelin Gunes BAKIR, Me- tin KARAN, Dr.Mujgan DENİZ Rafet ULUTÜRK Komunistlerin son kalesi de yıkıldı

BULTÜRK Gazetesi 56.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 56.sayısı

Citation preview

Yıl: 7 Sayı: 56 Ocak - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Müslümanlara Kültürel Soykırım Uygulaması Yapılmıştır

Bulgaristanda Federasiya Spra-vedlivost Başkanı Sezgin Mümin ile birlikte basın toplantısı düzenlendi.

Bulgaristan Parlamentosunun geçen yüzyılın 70 li ve 80 li yıllarında ülkede yaşa-

yan Müslümanlara ve Türklere totaliter Jiv-kov iktidarı tarafından uygulanan asimilas-yon sürecini kınaması Bulgaristan’da ve yurt dışında yaşayan Türklerin ve Müslümanların yaralarına bir nebze de olsa su serpmiştir. Bu acı günler hiç bir zaman unutulmayacaktır.

Bize göre bu dönemde yapılanlara sa-dece asimilasyon uygulaması demek yeterli değildir. Bu dönemde Türk Müslüman top-luluğa ait olan ne varsa ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Yani kelimenin tam anlamı ile kültürel soykırım uygulaması yapılmıştır.

Her şeye rağmen bize göre Bulga-ristan Parlamentosu bir adım atmıştır ve Bulgaristan’da geleceğin daha aydınlık ol-duğuna dair işaretleri vermiştir. Gelişmekte olan demokrasi ve insan haklarına saygılı bir döneme girilmiştir. Bu da Bulgaristan’ın önünü her yönde açacaktır. Hem siyasi, hem iktisadi hem de sosyal yönleriyle. Çünkü farklı etnik grupların birbirlerine olan güve-nin artması ile birlikte ülkenin kalkınması ve atılım yapması da kolaylaşacağı gibi ulus-lararası ortamdaki yeri de sağlamlaşacaktır.

Ancak biz birkaç hususa değin-mek istiyoruz ve bu hususların ivedi-likle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.

P a r l a m e n t o n u n a l m ı ş o l -duğu bu karardan sonra bu konula-rın çözümüne de sıra gelmiş demektir.

Devamı 7’de

Köşker: 2012 Türkiye ve Bulgaristan Yılı Olsun“Gebze ile Şumen arasında sanayi ve kültürel bağları güçlendirme konusunda umudum var.

Bulgaristan’ın Şumlu (Şumen) Belediye Başkanı Krasimir Kostov ve İstanbul Konsolosu Todor Petrov’u ağırlayan Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker 2012 yılının, kardeşlik ve dostluk bağlarının bulunduğu Bulga-ristan ve Türkiye yılı olmasını temenni ettiklerini söyledi.ŞUMEN’DEN Gebze ÇIKARMASI -Bulgaristan’ın İstanbul Konsolosu Todor Petrov ve Şumlu Belediye Başkanı Krasimir Kostov, Gebze Belediye Başkanı Ad-nan Köşker’e konuk oldu. Belediye başkanı ve konso-losun Başkan Köşker’i ziyaretine; Gebze Ticaret Odası Başkanı Nail Çiler, Şumen Endüstriyel Park İcra Mü-dürü Nikolay Tonçev, yönetim kurulu üyesi Tonço Ton-çev, Bulgar gazeteci Ventseslav Venkov, belediye başka-nının eşi Olga Kostov, Gebze Belediyesi Meclis üyeleri Ergün Kahraman, Beyazıt Yıldırım, GTO yönetim ku-rulu üyesi Mestan Okan, Balkan Türkleri Dernek Baş-kanı İsmail Yılmaz da katıldı. VİZE SORUNLARI GÜNDEME GELDİ -Konuklarının ziyaretinden duy-duğu memnuniyeti ifade eden Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker, başkanlık dönemi öncesinde yatırım araştırmaları yapmak üzere Bulgaristan’a sık sık gittiğini ifade etti. Türk yatırımcıların Bulgaristan’a yeni yatırım-lar yaptığını dile getiren Başkan Köşker, bunların sayısı-

nın artmasını temenni ettiklerini sözlerine ekledi. “Kar-deşlik ve dostluk bağlarımızın olduğu Bulgaristan’la ticari ilişkilerimizin de güçlenmesini temenni ederiz” di-yen Başkan Köşker konuşmasının devamında şunları söyledi: “Gebze’miz, Bulgaristan’dan göç eden kardeş-lerimizin yoğun olduğu bir kent. Bulgaristan bizim için kardeş bir ülke. İki ülke arasındaki ticaret hacmini düşü-ren vize sorununun kısa sürede çözüleceğini umut ediyo-ruz. 2012 yılının Türkiye ve Bulgaristan yılı olmasını te-menni ediyoruz.”

YATIRIMCILARI ŞUMENE DAVET ETTİ

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kayseri’de yaptığı konuş-mada “Türk milleti tari-hiyle onur duyar” dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kayseri’de yaptığı konuşmada “Türkiye’nin batısında Yunanistan’a İspanyaya uzanan kuşakta ekono-mik kriz var. Fransa’nın notu geçtiğimiz gün-lerde düştü. Zaten bizim gözümüzde düşmüştü. Biraz önce Paris elçimizle konuştum. Aynı ta-rihi vakayı bizim vatandaşlarımız Fransa’ya gös-terdiler. Türk milleti tarihiyle onur duyar” dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, AK Parti Grup Başkanı Mustafa Elitaş, milletvekil-lerinin de katıldığı AK Parti İl teşkilat toplantı-sında, Kayseri’den övgüyle söz ederek, “Kayseri, ben bir medeniyetin tüm unsurlarını burada barın-dırıyorum diye. Selçuklu medeniyetinde Kayseri Konya’nın ikiz kardeşidir. Kaderleri birbirine ikiz kılınmış iki şehirdir. Her zaman Kayseri, milleti-mizin istikametinin şekillendiği bir kenttir. Ben de ikiz kardeşten hareketle kendimi Kayserili olarak görüyorum” diyerek Kayseri’den övgüyle söz etti.

”Türk Milleti Tarihiyle Onur Duyar!”

T.C.Dışişleri Bakanı Ahmet

Davutoğlu

BAŞYAZIBulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Derneğimizin kuruluş amacını hepiniz bilmekte-siniz. Bugüne kadar birkaç arkadaşın omuzlarında faal olmaya çalışan derneğimizin başarılı olabilmesi ve maksatlarına ulaşabilmesi için geniş katılımlı ortak ça-lışma gerekmektedir. Derneğimizin en önemli amaç-larında birisi Bulgaristan Türklerini örgütlemek ve tek vücut haline getirmektir. Bunu başardığımız takdirde zaten Türkiye’de ve Bulgaristan’da en etkili sivil top-lumlardan biri olacağız. Bunu başardığımız takdirde başarılarımızın ve Milletimizin nasıl hızla kalkındığını hep birlikte göreceğiz. Devamı 2’de

Bulgaristan Türkleri Platformu kuruldu

TBMM’de Trakya, ruMeli Balkan ToplanTisi

Bu toplantıya bizleri davet eden Sn. Ri-fat Sait’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bultürk hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de soydaşlarımıza yöne-lik faaliyet gösteren bir dernek olarak yap-tığımız çalışmalara özetle değinmek istiyorum.

1. Derneğimizde her 15 günde bir kon-ferans ve seminerler düzenleyerek, gençle-rimize Türkiye’deki güncel siyasi gelişme-ler kadar Balkanlar ve Türk Dünyasını da kapsayan çok yönlü seminerler düzenleyerek genç-lerimize az da olsa bir şeyler vermeye çalışıyoruz.

2. Bulgaristan’da 13.000 kişinin katılı-mının sağlandığı dev bir anket yaptık. Bu an-ket büyük bir ilgi çektiği gibi son derece çar-pıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Bulgaristan’da ise aşırı Bulgar Milliyetçilerin tepkisine neden oldu.

Devamı 14’te

Tarihi Gerçekler Gün Yüzüne Çıkacak

Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır, AK Parti Kayseri İl Başkanlığı’nda ba-sın toplantısı dü-zenleyerek Avrupa Konseyi’nde kabul edilen önergesine iliş-kin bilgi veren Bakır, “bir insan hakları ihlali olarak zoraki tehcir” başlıklı Av-rupa Konseyi kararına bir değişiklik öner-g e s i v e r d i ğ i n i a ç ı k l a d ı .

Sn.Bakır “Önerimde yer alan ifadeler şöyle; Bir tehcir olayının varlığı ve sonuçları ile ilgili olarak eğer iki ülke arasında anlaşmazlık varsa, ilgili ül-keler arşivlerini açacak. Her iki ülkenin akademis-yenlerinden ve tarih profesörlerinden oluşan bir ko-misyon kuracaklardır. Eğer ihtiyaç olursa üçüncü ülkelerin arşivlerine de tam erişim sağlanacak. Bu husus ilmi bir biçimde incelenecektir. Politika-cılar tarafından değil, tarihçiler tarafından en ob-jektif bir biçimde bir ortak görüşe ulaşacaktır. Ta-rihin siyasi istismarı hiçbir surette kabul edilemez.”

Ayrıca konseyde, başkan Tiny Kox’un öner-gesini savunmaya davet ettiğini hatırlatarak, “Önerge tarihi olayların siyasi istismarı önleye-cek, tarihi gerçekleri de gün yüzüne çıkaracak-tır. Önerge konseyde bu hali ile ezici bir oy çok-luğu ile kabul kararı çıktı. Bu karar Türkiye için çok önemliydi. Önemli bir kazanımdır.” dedi.

Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır, Fransa’da sözde Ermeni soykırımını inkar eden Türk va-tandaşının alabileceği bir ceza karşısında Av-rupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmesi du-rumunda bu cezanın da iptal edileceğini söyledi.

Komünist Dönemde Türk Topluluğuna Ait Olan ne Varsa Ortadan Kaldırılmaya Çalışılmıştır

Bulgaristan’ın Yeni Cumhurbaşkanı Görevde

Türk Dünyası’nınBir Çınarı daha yıkıldı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin savaşçısı-fedekar, şaşmaz eğilmez,

yılmaz ve yorulmaz mücahidiSn.Rauf DENKTAŞ

Hakkın Rahmetine KavuşmuşturALLAH RAHMET EYLESİN

Bulgaristan’da 23.10 2012 tarihinde seçi-len Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ve Cumhurbaşkanı Yar-dımcısı Margarita Popo-va görevlerine başladı.Geleneksel askeri tören ve 21 pare top atışı ile başlayan seremoni so-nunda iki dönem üst üste toplam 10 yıl görevde kalan eski Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı emekli general An-gel Marin Cumhurbaşkanılığı binasından ayrıldı.

Türkiye’de faaliyet gös-teren göçmen dernekleri İstanbul’da Bultürk’te topla-narak ortak amaçlarını ger-çekleştirebilmek ve daha et-kili çalışmalar yapabilmek için Bulgaristan Türkleri Evladifatihanlar Platformu kurmaya karar verdiler.

Platform kurucuları Bulgaristan’daki faaliyetle-rin tahmin edici olmadığını oysa 2013 yılında Ge-nel Seçimler yapılacağını ve bu seçimlere de son derece hazırlıklı girilmesi gerektiğini belirtiler.

Bulgaristan’daki Müslüman Topluluğunun eği-timden din özgürlüğüne, sivil örgütlenmelerden ya-zılı basına kadar birçok sorunu bulunmakta. Vakıf malları ile Müftü seçimlerinin son derece prob-lemli olduğunu, bu sorunların halledilmesi için de güç birliğinin şart olduğunu ifade ettiler. Plat-formun Koordinatörlüğüne seçilen Metin Ka-ran ise Bulgaristan’daki Türk-Müslüman top-lumu temsil etmeye veya edemeyen siyasetçilerin siyaset sahnesinden çekilmeye mecbur bıraka-caklarını ve yerlerine gençlerden oluşan yeni ne-sil ahlaklı ve kendi kimliği ile özdeşleşen siya-setçilerinin seçilmelerini sağlayacaklarını belirtti.

“Biz kimliğimizi kullanıp, Bulgaris-tan Parlamentosunda bu kimliği temsil et-meyenler bundan böyle artık bulunmamalı-dır, buna bizler müsaade etmeyeceğiz.”dedi.

Bulgaristan Türkleri Platformundan–Prof.Dr.Pelin Gunes BAKIR, Me-tin KARAN, Dr.Mujgan DENİZ

Rafet ULUTÜRK

Komunistlerin son kalesi de yıkıldı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Milli Şehit Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyi asla unutmayacağız. Milli şehit “Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey

Azerbaycan, Rusya ve Kazakistan Ortak İslami Banka

Vatanseverliğin bedeli ağırdır. Bu ağır bedeli ödeyen-lerden biri de Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’dir. Hükümetin emrini yerine getirmekten başka suçu olmayan Kemal Bey “mâruf “ Nemrud Mustafa Paşa’nın başkanlığındaki, çoğunluğunu Ermeni üyelerin meydana getirdiği Divân-ı Harb tarafından “Ermeni tehcirinde vazi-fesini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu gerekçe-siyle” ölüme mahkûm edilmiş; Beyazıt meydanında asıla-rak karar yerine getirilmiştir Tarih: 8 Nisan 1919

Yüz yıllar boyu Osmanlı topraklarında huzur ve gü-ven içinde yaşayan Ermeniler, Osmanlıların zayıflamaya başladıkları bir zamanda, dış güçlerin tesiriyle devlet kurma hayaline kapılıp yer yer isyan çıkarırlar; kadın, ço-cuk, ihtiyar demeden sivil halkı katlederler. İmparatorluk

zaten büyük gaile içindedir. Ermenilerin “içten” vuruşları devleti güç durumda bırakır. Başta bulunan İttihad ve Te-rakki hükümeti bir kânun çıkartarak Ermenilerin tehci-rine karar verir. Sadrazam Talat Paşa’nın imzasıyla yayın-lanan ve 14 Mayıs 1331 (1915) tarihinde yürürlüğe giren kânunun metni şöyledir:

Kemal Bey sehpâda halka dönerek son sözünü söy-ler:

“Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicda-nım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!..”

Meydana yığılan on binler hep bir ağızdan bağı-rır: “Kahrolsun böyle adalet!..” Kemal Bey sözüne de-vam eder:

“Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine ço-cuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval ver-mesin,.. Amin!.,“

Halk hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Meydanı gö-ren eski rektörlük binasının penceresinden devrin Adliye Müsteşarı Said Molla’nın cellatları paylayan bağırtısı du-yulmaktadır: “Söyletmeyin bu alçak herifi!... Hemen asın bu k...“ Az sonra 35 yaşındaki gencecik büyük vatan se-ver dar ağacında sallanıyordu. Kemal Bey’in üzerinden çıkan vasiyeti târihe bir belge olarak kalacaktır:

“Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulun-duğu Kadıköy Kuşdili çayınndaki kabristanda yavru-

mun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve karde-şim Kadıköyü’nde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar caddesinde 67 numaralı hanededir. Adı İsmet Hanım’dır. Defin masrafı teyzeme tevdi” buyurulmalıdır. Kabir ta-şım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memle-ket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna Fatiha!.. Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavruları-mın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatan-daşlarımdan beklerim.“

“Babam, Karamürsel aşar memuru’l-sâbıka Arif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da mu’âvenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebe-diyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacak-tır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır”. 30 Mart 1335 -Boğazlıyan Kaymakam-ı sabıkı Kemal.

Millet onu unutmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Ekim 1922’de çıkardığı özel bir kânunla “Milli Şehit” olarak kabul etti. Boğazlıyan’da bir mahalle ve bir ilkokul “Milli Şehit”in adını taşır. “Milli Şehit”imizi şehâdetini rahmetle anıyoruz. Nur içinde yatsın. Ruhu Şad Olsun.

Milli Şehit Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyi asla unutmayacağız. Ermeni ayaklanmasının önlenmesi amacıyla çıkarılan “tehcir” uygulanmasında hatalı ol-duğu gerekçesiyle yargılandıktan sonra aklanmasına rağ-men idam edilen Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesi Kaymakamı (Bulgaristan göçmeni) Kemal Bey, ölümünün 92.yılında Kadıköy’de mezar başında anıldı. Hakan Özdeş

İslami banka modası BDT ülkelerine de sıçradı. İslami bankacılık sadece Müslüman nüfusun fazla ol-duğu Azerbaycan, Kazakistan gibi Müslüman ülkele-rin yanı sıra Rusya gibi ülkelerde de yaygınlaşmaya başlıyor. Yakın gelecekte Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya’da ortak bir İslami banka kurma çalışmala-rında sona gelindi. Kazakistan Ulusal Kazinform Ha-ber Ajansı, BDT ülkelerinde tek İslami bankanın ku-rulması amacıyla Azerbaycan Uluslararası Bankası ve

Rusya’nın VTB Bankası’nın, Kazakistan’ın önde gelen bankalarından birini belirleyip müzakerelere başlama-sını istediğini açıkladı.

Konuyla ilgili açıklama yapan İslam Bankacılığın Bölgede Yayılması Çalışma Grubu’nun üyesi olan Azer-baycan Uluslararası Bankası Temsilcisi Behnam Gur-banzade, Geçen yılın Aralık ayında Baku’de düzenlen-miş olan Uluslararası Bankacılık Konferansı esnasında bölgede İslami bankacılığın yayılması için Azerbaycan Uluslararası Bankası platformu ve bölgesel merkezi ola-rak seçildi. Halihazırda bu yönde çalışmalar devam etmekte,dedi.

Bağımsız Devletleri Topluluğu Bankacılık ve Fi-nansal Konseyi bünyesinde özel çalışma grubunun kurulmasının teklif edildiği ve ileride bu özel çalışma grubunun vasıtasıyla üç ülkenin bankalarının dene-yim ve fikir alış verişinde bulunacağı açıklandı.

Eğitime Tam Destek BULTÜRK’TEN

%50 bursSınav Dergisi

Dershanesi’ne %50 burs imkânı

sağlıyoruz

Değerli Üyelerimiz,

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) olarak çocuklarımızın eğitim hayatına destek olmak için yeni bir projeye imza attık. Eğitim sistemimiz gereği sürekli sınavlara girmek zorunda olan öğrencilerimiz dershanelerden destek alarak eği-tim hayatını sürdürebiliyor.

Biz de BULTÜRK olarak siz değerli çocuk-larımıza ve gençlerimize destek olmak amacıyla Türkiye’nin başarı ortalaması en yüksek olan eğitim kurumlarından Sınav Dergisi Dershanesi’nde yüzde 50 burs imkânı sağlıyoruz.

Burstan yararlanmak isteyen üyelerimiz dernek kartları veya derneğimizden üye olduğuna dair bir yazı ile Sınav Dergisi Dershanelerine giderek kaydını yüzde 50 burslu olarak yaptırabilir. Derneğimiz başa-rılı Türk gençlerini desteklemeye devam edecek…

Saygılarımızla, Neriman ERALP

BULTÜRK Eğitim Sorumlu

‘Kurtul ve Özgür Ol’

93 harbinden sonra gerilemeye başlayan Bulgaristan’daki Türk azınlığın hakları Aleksandır Stanbo-liyski başkanlığındaki Çiftçi Partisi iktidarı zamanında bir nebze rahatladı. Ancak kendisinin Komünistlerce devrilip idam edilmesinden sonraki süreçte Türklerin yaşam koşul-ları giderek ağırlaştı.

Özellikle 1944 yılında Komünist rejimin pekişme-siyle hız kazanan Türklere yönelik baskılar gerek siyasi gerek sosyal, gerekse eğitim alanında giderek artış eğilimi göstermiş ve Müslüman-Türk toplumunu sindirme ve asi-milasyona dönüşmüştür.

Türkiye’de gerçekleşen harf inkılabındaki farklı gö-rüşler kullanılarak Müslüman –Türk toplumunu bölünme yoluna gidilmiştir. Daha sonraki yıllarda Bulgaristan’daki Türk toplulukları arasında birliğin sağlanmasını engelle-mek için harf inkılabını desteklemeyen Müftüler Komü-nist yönetimince öne çıkarılmış ve bu nedenle Bulgaristan Türklüğünün parçalanıp bölünmesinin ilk işaretleri görül-meye başlanmıştı.

Bunu takip eden 1947 yılında Türklerin NUVAP Okulu kapatılmış, daha sonraki adımda da Türk bölgele-rinde Türkçe yapılan eğitime kısıtlamalar getirilerek sa-dece Türk dili dersi bırakılmıştır. Son aşamada da o da kal-dırılmıştır.

Buna ilaveten hemen hemen tüm Türk köylerinde bulunan halkın kendi imkanları ile yaptığı okullarını Ko-münistler halk okulları adı altında devletleştirerek hem hal-kın emeğini hem de eğitim imkanlarını kendi kontrolüne geçirmiştir.

Buna ilaveten Türk toplumunu asimile etmek üzere Komünist ideolojiyi benimseyen ve devşirmeye yatkın olan kişilerden seçilen Müftüler ortaya çıkarılmış ve se-çimle görev başına gelen Müftülerin Komünist idaresi ta-rafından atanarak Türk toplumunun dini inançlarını kö-reltme politikasının uzun bir süreç içinde gerçekleşmesi sağlanmıştır.

Diğer bir yöntemle de devşirebileceği Türkleri kul-lanmak amacıyla onların komünist sistem içerisinde dok-tor, mühendis, öğretmen vs. olmalarını özellikle des-teklemiş ve böylece Türk toplumunun gövdesi içeriden kemirilerek çökertilmesi amaçlanmıştır.

Asıl can yakıcı olan Bulgaristan Devlet Kuruluşu olan vakıf yönetimlerinin Müftülüklere devredilmesi ile devlet sorumluluktan sıyrılmış ve maşalarla vakıfları yok etmeye koyulmuşlardır. Ancak ilerleyen yıllarda Komünist idarece atanan müftüler vakıf olayını başka bir boyuta ta-şımıştır. Atanan bu Müftüler Bulgaristan’daki Türk-İslam varlığının emareleri olan vakıf mallarını yok pahasına çe-şitli bahaneler üreterek Komünist idareye peşkeş çekmiş-lerdir. Hatta daha da ileri giderek vakıfları Komünist ida-reye bağışlamışlardır. Bunun neticesinde her yıl yüzlerce Müslüman-Türk çocuğuna eğitim desteği veren bu ku-rumlar fonksiyonlarını yitirerek Müslüman-Türk toplumu-nun kendi aydınını yetiştirmesine engel olmuş ve bundan sonra kendisine yol gösterecek aydın ve önderler yetişti-rememiştir.

Sonuç olarak 1970-72 yıllarında Pomak Türkle-rine yapılan isim değiştirme ve farklı ırktan sayılma baskı-ları 1984 yılına. gelindiğinde “Öndersiz ve aydınsız” kalan Türk toplumunun da başına bir çok şeylerin geleceğinin ilk işaretleriydi aslında! Türk toplumu ve dilimiz yok sayıla-cak mabetlerimize girişlerimiz yasaklanacak, Türkçe isim-ler, mezar taşlarına varılana kadar silinmeye çalışılacak ve sonuç olarak da Müslüman- Türk kimliği imha edilecekti. Ne yazık ki, Komünist idaresinin amaçlarına çok yaklaştı-ğını bu 2011 seçimlerinde üzülerek müşahade ettik.

Bulgaristan’da baskılara dayanamayarak Türkiye’ye göç eden Türklerin 23.10.2011 tarihinde yapılan Cumhur-başkanlığı seçimlerinde 8 numaralı Komünist Cumhurbaş-kanı adayına %90-97 oy vererek destek çıkmalarını idrak etmek çok zordur suç Türk Halkında değil, Komünist reji-minde eğitilmiş ve yetiştirilmiş olan ve hala o anlayışa hiz-met eden sözde Türk aydınlarınındır. Bu sözde aydınların yönlendirmesi halkın yanıltılmasına sebep olmuştur.

EVET, DEĞERLİ TÜRK HALKI BUNU BİLMENİZ GEREKİR. BU SEÇİMLERDE SEN 23.10.2011 DE 8 NU-MARAYA OY VERMİŞ İSEN, KOMÜNİST PARTİSİNE OY VERDİN.... BU VEBALE SENDE ORTAK OLDUN.

Değerli Türk Halkını bilinçlendirmek istiyoruz,Bulgaristan parlamentosunda 11.01.2012 saat 13.38’de bir

dost Bulgar İvan KOSTOV Komünist rejiminin Müslümanlara ve Türklere karşı uyguladığı ASİMİLASYON politikasını kına-yan bildiri sundu. Türk Milleti için sunduğu bu bildiriye oy kul-lanırken nerelerde bizim Vekillerimiz neden sadece yarısı oy kul-landı. Sayın Genel Başkan Ahmet DOĞAN zahmet edip niçin parlamentoya gelemedi. Son Cumhurbaşkanı seçimlerinde oy verdirdiğiniz 8 NUMARA - İvaylo KALFİN’i de kimse göremedi oylamada, oy kullan(a)madı. Bulgarlar hatasından döndü özür diledi, PEKİ HÖH???

Sıra sizlerde HÖH’çü beyler, sizlerde...

Nafiye YILMAZKomünist Uşakları

Türkiye’de %95 oy aldı

Tarihe bir not düşmek

Yapmanız gereken artık kötü düşünceleri bir ta-rafa bırakmanız ve BULTÜR’e olumlu, iyi, ve hep güzel taraflarını görmek ve ya-pıcı eleştirilerde bulunmak her şeyimizi pay-laşmaktır. Bundan sonrası kendisi gelecektir.Şimdiye kadar derneğimizin sürekli bir mekâna sahip olmaması mazeret olarak gösteriliyordu. Ancak bundan böyle derneğimiz kendi yerine taşındı ve orada faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir.Daha önce bazı arkadaşlarımızın yardım-ları ile güzel bir mekân yapılmıştı an-cak yüksek kiraları derneğimiz kaldıramadı. Değerli arkadaşlar İstanbul’da ilk defa Bulgaris-tanlıların kurduğu bir dernek kendi yerine kendi imkânları ile sahip olmaktadır. Hepimiz elini ta-şın altına koymalı ve sorumluluk almalıdır. Sa-dece birkaç arkadaşımızın omuzlarında yükselme-miz mümkün değildir. Bulgaristan Türklerinin bu kadar çok sorunu olmasına rağmen imkânı olan-ların faaliyette bulunmaktan kaçınmalarını anla-mak mümkün değildir. Şayet yükselmek istiyorsak hep birlikte hareket etmemiz şarttır. Bunun için ge-lin BULTÜRK’E güçlerimizi birleştirelim, gelecek nesillerimize bir kurum bırakmak isteyenlere ses-leniyoruz, gelin burada buluşalım ve burasını bir Merkez yapalım. Bu güne kadar neleri yapamadık değil, bu gün neler yapabilirim diyenleri buraya da-vet ediyor. Türkiye’yi ve Türk Dünyasını yönete-cek liderleri buradan çıkacağına inancımız tamdır.

BAŞYAZI

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Muharrem Balcı, sigara yüzünden Türkiye’de 1 yılda 120 bin kişinin ölmesine rağmen, trafik ka-zaları veya terör olaylarında hayatını kaybe-den kişilerin daha sık gündeme geldiğini söyledi.

İnsani Değerleri Yüceltme ve Ya-şatma Derneği’nde düzenlenen, “Bağım-lılıktan Kurtul, Özgürleş” konulu konfe-ransta konuşan Balcı, dünyada hiçbir hukuk sisteminde dinlerde ve inanışlarda insanın kendine zarar verme özgürlüğünün bulunmadığını belirtti.

Ötenazinin bütün dünyada yasak olduğunu, kimsenin intihar edemeyeceğini belirten Balcı, “Beşeri hukuk sistemlerinde intihar etmek yasak-tır, beceremezseniz, Kabahatler Kanunu’na göre ceza da yersiniz. Becerirseniz, zaten öbür dünyada cezayı alırsınız. Özgürlük tamamen Allah’ın in-sanlara olan bağışıdır. Onun için biz sadece bize özgürlüğü bahşedene bağımlı oluruz” dedi.

İnsanların kendilerine özgürlüğü bahşedenin dı-şında, herhangi bir yere bağımlı olmalarının kendi fıt-ratlarına zarar vereceğini ifade eden Balcı, bağlandık-ları şeyin insanları köle haline getirdiğini savundu.

İnsanlığa karşı işlenen taciz, tecavüz, iş-kence, terör ve soykırım gibi suçlar işlendi-ğine dikkati çeken Balcı, şöyle devam etti:

“Bakıyoruz, işkenceden günlük ölüm sayısı yok şimdi, bir zamanlar vardı. İnsan ticaretinden kaç kişi ölüyor, sonuçta az. Son soykırımlar, Ruanda’da 2 milyon insan Fransız ve Hollandalıların öldürdüğü, bir diğeri de Bosna’da 250 bin kişi... Bu sayılara baktığımızda dünyada 5 milyon kişi bir yılda dün-yada sigaradan ölüyor. Kaçta kaçı? Sigara yüzün-den Türkiye’de 1 yılda 120 bin kişi ölüyor ancak tra-fik kazalarında veya terör olaylarında ölenler daha sık gündeme geliyor. Neyle karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya çalışıyorum ama insanlığa musallat ol-muş bu güçlerin eylemleri insanlığa karşı suç kapsa-mına girmiyor. Niye girmiyor? Bunlar çok zengin.”

Yeşilay’ın gençlerde bilinç düzeyi oluşturmaya çalıştığını ifade eden Balcı, “Diyoruz ki ‘Bu öz-gür zihninize bağımlılık yakışmıyor.’ Bunda si-zin çok da kabahatiniz yok. Çünkü bu kadar rek-lam, bu kadar özendirmeye karşı bu gençlerin direnmesi çok zor. Bunun karşısında sistemli dü-şünmeyi, konseptli düşünmeyi gençlerimize öğre-tirsek, bağımlılıktan kurtarabiliriz ya da bağımlığa hiç uğramadan geleceğe taşıyabiliriz” diye konuştu.

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Rafet ULUTÜRKBir Toplum İçinCahiller Tehlike,Diplomalı Cahillerİse Felakettir

Komünist sisteminin gelmesiyle Bulgaristan’daki Türk toplumu ahlaki ve kültürel gerilemesinin temel-leri atılmıştır. 1947 yılında Nüvap okullarının kapatılma-sıyla 50’li yıllarda Türk okullarının devletleştirmesiyle Türklük ve Müslümanlık şuurunun kaynağı kurutul-muş oldu.

1950-51; 67-68; 1977-78 göçleriyle bu okullardan mezun olmuş ve önderlik yapabilecek vasıf sahibi şa-hıslar göçe zorlanıp Bulgaristan’ı terk etmek zorunda kalmışlardır. Ardından Bulgaristan komünist yönetimi Türklerin arasında “kendi aydınlarını” yaratmaya başla-mıştır. Bu aydınları seçer iken asil, soylu ve ahlaki his-leri yüksek Türk Müslüman ailelerden uzak durarak ve bu ailelerin her şekilde maddi ve manevi önleri kesile-rek hareket edilmiştir.

Kişiliksiz ahlaki ve milli değerleri düşük olan kim-seleri sisteme uygun şekilde eğitilerek belirli görevlere getirilmişlerdir. Bunun en çarpıcı ve kabul edilemeye-cek şekli yurt dışında sisteme uygun sözde din eğitimi olanlardı. Bu şahıslar kendi yörelerinde kendi insanla-rını yok etme pahasına sisteme uygun şekilde görev üs-lenmişlerdir. Sınırsız maddi ve sisteme uygun şekilde mükâfatlandırarak bu sözde önderlerinin hayatları özenti haline getirilmiştir.

Maneviyat temelinden yoksun yetişen genç nesiller bunlara özenerek yetişmeye başlanmıştır. Daha da ötesi Türk-İslam anlayışında hayatını idame ettirenlerin önüne yeni sisteme göre ”Türk gibi” eğitilmiş sözde aydınları geçirilmiş ve kendi toplumunu yok etmek için maşa ol-muşlardır. Yoksul ailelerinden koparıp sözde dini eğitim için Arap ülkelerine gönderilme vaadi ile Rusya’dan iyi bir Komünist eğitimi ve toplumu aldatacak kadar dini eğitim verip sözde imam, müftü veya dini önder olarak halka sunulmuştur. Yine yoksul ailelerden zeki ve umut vadeden çocukları seçerek lise ve üniversitelere kaydet-tirmişlerdir. Geleceğin DC ajanları böyle var edilmişler-dir ve ne acıdır ki, bu gençler kendileri ile beraber kendi toplumunun yok etmenin temellerini atmışlardır.

İşte komünist sisteminin Türk-İslam toplumunu yok etme temelleri böyle atılmış ve icra edilmiştir. Ne acı-dır ki bu tohumlar nesiller geçtikçe çoğalmıştır ve günü-müzde bunların etkileri açık bir şekilde görülmektedir. Büyük bir çoğunluğu ise maalesef doktor, mühendis, öğ-retmen, v.s. kılığındadırlar.

Özellikle Türk bölgelerinde görev yapan devlet memurları Türk-İslam toplumunda aşağılık kompleksi oluşturmak için her fırsatı değerlendirmişlerdir. Türk ve Müslümanları geri kalmış, orta çağ zihniyeti ile yaşayan kitleler olarak yansıtmaya çalışmışlardır.

Bugün Bulgaristan’da Türk toplumuna sözde lider-lik yapanlar da maalesef bu eğitimlerden geçmiş ve bu zihniyeti benimsemiş kişilerden oluşmaktadır. Bu ne-denle bu gün Bulgaristan’daki Türklerin ve Müslüman-ların bir özel radyoları bir özel televizyonları yoktur. Bi-rileri kurmaya kalkışsa bile ilk önce karşılarında sözde Türkleri temsil edenleri bulmaktadırlar.

Bir toplumu yok etme adına böyle devlet gücüyle çalışan sistemli ince eleyip sık dokuyan bir mekanizma 100 yıl bir demir perde ülkesinde hangi toplum üzerinde çalışırsa çalışsın o toplumdan geriye sağlıklı bir yönün kalması bir mucizedir. Dolayısı ile Bulgaristan Türk-lerini bu gün kendilerini Türk ve Elhamdullah Müslü-man olarak ifade etmeleri bir mucize ve takdire şayan bir sonuçtur.

Tabi ki yozlaşmalar olmuştur sapmalar vardır, ge-

lenek göreneklerimizden uzaklaşma örf ve adetlerimizi unutma v.s. bunların hepsi acı bir gerçektir bunların tek-rar toplumumuza kazandırılması bireylerimizin Türk ve Müslüman kimliğinin verdiği öz güvenin sağlanması o şuurun dirilmesi için Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hiz-met Derneği olarak vazgeçilmez amacımız ve hedefi-mizdir.

Tüm bu yazdıklarımız bardağın dolu tarafıdır bir de bardağın boş tarafından bakanlar var maalesef.

Bu gerçekleri öğrenmeden böyle bir geçmişi bilme-den bu acıları yaşamadan dilinin ve dininin yasaklanma-sının ne olduğunu hissetmeden baba, dede veya herhangi bir yakınını mezar taşını dikememenin çaresizliğini kar-şısında ezilmeden, kendi çocuklarından gizlenerek kilitli kapılar ardında namaz kılmadan, en yakınından bile sa-kınıp içini dökememenin, gece karanlığında oğlunu sün-net ettirip sabah karakola teslim olmanın ne demek ol-duğunu bilmeden kendilerini araştırmacı olarak lanse edenler, Rumeli camiası adına kurulmuş kurumlarla il-gili kulağı hoş gelen her türlü sıfatlarla kendilerini bir şe-kilde donatan sözde Önderlerin ekranlar karşısına kuru-larak çokbilmişlik taslamaları son derece düşündürücü ve acı vericidir.

Geçenlerde TEK-RUMELİ TV’nin bir progra-mında Bulgaristan Türkleri Bulgar müziği dinliyor-lar, buradan da asimilasyona yatkın oldukları anlaşılıyor sözde UZMAN şahsın (av.O.Pehlivanoğlu) Bulgaristan Türklerinden bihaber olduğu açıkça anlaşıldığı gibi top-lumu da yanıltmaktadır.

Hangi sıfatla, hangi anlayışa hizmet ederek, hangi araştırmalarına dayanarak, bunu takdim ettiğini bilmek isteriz. O kadar baskı zülüm ve eziyetten sonra hala ben Türküm diyen bu insanlara hakaret saydığımız bu eleşti-risel yaklaşımı kınıyor ve uygun bir zeminde tüm Bulga-ristan Türklerinden özür dilenmesini bekliyoruz.

Gerçi Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimlerinde Fe-derasyon temsilcisi olarak HÖH temsilcileri ve diğer STK’lar ile birlikte koro halinde Komünist Partisi (BSP) adayını desteklemek için tüm imkânlarını seferber etme-leri ile hangi anlayışa hizmet ettiklerini biz gördük. Bu stratejilerini bizler çok iyi biliyoruz.

Görmeyenlere ve bilmeyenler içinde Allahın sopası yok ya Bulgaristan Parlamentosun (Bulgaristan Parla-mentosunun Komünist rejim (1944-1989) döneminde Müslümanlara ve Türklere karşı uygulanan asimilasyon kampanyasını kınayan bildiriyi kabul etmesi) kınama ka-rarı almasıyla kim hangi tarafta olduğunu,kim eğiri kim doğru olduğunu gösterdi, yani HÖH, BSP ve ATAKA-nın aynı fabrikanın ürünü olduğu ortaya çıktı. Artık bu partilerin Bulgaristan’ın siyasi arenasında kabul görül-meyeceklerini çocuklar bile anlamıştır. Anlamayanlar her zaman olduğu gibi olayları yaşayarak göreceklerdir. Sayın Pehlivanoğlu diyeceğimiz o ki, bir toplumun yara-ları, acıları ve eksileri üzerinden kendinize prim yapma çabanız manidardır.

Her kurbağa kendi gölünü bilsin der atasözümüz. Bulgaristan’da HÖH mevcut yöneticilerinin eski ajan-lar oldukları ve HÖH’ün başına da o zamanki Komü-nist yönetim tarafından atandığını duymayan kalmadı. Soya dönüş kampanyasının kalıntıları ve asimilasyonun çok sinsice bu maşalar tarafından günümüzde de devam ettirildiğini göremez ve hissedemezseniz bu sıfatları ne diye alıyorsunuz.

Sözün kısası damdan düşmeden doğruları bulamaz-sınız. Farkında olmadan 8 numara (BSP-adayı) ile bu asimilasyonda sizin de katkınız olduğunu inşallah bir gün itiraf edersiniz.

23.10.2011 de Bulgaristan’da yapılan Cumhurbaş-kanı seçimlerinde ve bu seçimlere katılmış olan ilk Türk Müslüman Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde yaşananlar ve günümüzdeki gelişmeler bir ders niteliğindedir. Anla-yana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az de-miş atalarımız. Bulgaristan’da İlk Türk Müslüman adayı ile Bultürk kendi toplumunu cesaretlendirmek ve ülke-nin siyasi ve sosyal hayatında aktif yer almalarında ön-cülük yapmaya kendi halkıyla bütünleşmeye ve örnek olmaya devam edecektir.

Artık Türk Müslüman toplumu yavaş yavaş da olsa bilinçlenmeye başlamıştır ve bu asalakları da üzerinden atacağı günler yakındır. Biz buna yürekten inanıyoruz.

Gözdeki Mucize İnsan gözü, en gelişmiş fotoğraf makinesinden

bile çok daha yeteneklidir. Bunun gösterdiği sonuç ise açıktır: Bir fotoğraf makinesi bilinçli bir tasarımın ürünü olduğuna göre insan gözü de bilinçli bir yaratılışın ürünü olmalıdır.

Gözün oluşumuyla ilgili olarak bir de klasik “te-sadüf” açıklamasını düşünelim. Acaba gözü olmayan bir canlıda nasıl olur da “tesadüfen” bir göz oluşabilir? Önce “tesadüfen” kafatasının içinde göze uygun iki boş-luk oluşmuş olabilir mi? Sonra yine “tesadüfen” bu boş-lukların içinde içi ışığı geçiren bir sıvıyla dolu iki küre oluşmuş olabilir mi? Daha sonra, bu sıvıların ön tarafında yine “tesadüfen” ışığın kırılmasını sağlayan ve ışığı gö-zün arka duvarında odaklayan iki mercek

luşmuş olabilir mi? Daha sonra yine “tesadüfen”, gözün etrafa bakabilmesi için göz kasları “kendi ken-dine” oluşmuş olabilir mi? Daha sonra, yine “tesadüfen” gözün arka duvarında, ışığı algılayabilecek retina taba-kası oluşmuş olabilir mi? Daha sonra yine “tesadüfen”, gözü beyne bağlayacak sinirler kendi kendilerine, durup dururken var olmuş olabilirler mi? Daha sonra yine “te-sadüfen”, gözün kurumamasını sağlayacak gözyaşı bez-leri oluşmuş olabilir mi? Daha sonra yine “tesadüfen”, gözü toz ve benzeri yabancı maddelerden koruyacak iki göz kapağı ve kirpik oluşmuş olabilir mi?

Düşünün, bunların hepsi tesadüfen oluşmuş olabi-lir mi? Üstelik saydığımız organların hepsinin aynı can-lıda oluşmuş olması gerekir. Evrimcilerin kabulüne göre, vücut içinde çalışmayan organlar körelirler.

Göz son derece olağanüstü bir organdır ve “tesa-düf” ile açıklanması kesinlikle imkansızdır. Çünkü göz, örneğin insan gözü, 30’un üstünde ayrı organelden oluş-maktadır: retina tabakası, mercek, dış kaslar, gözyaşı bez-leri, beyine giden sinirler gibi. Ve bir gözün çalışabilmesi için, bu farklı parçaların hepsinin aynı anda var ve çalı-şır olması gerekir.

Şimdi böylesine karmaşık bir organ olan gözün “tesadüfen” ortaya çıkmış olup-olamayacağını düşüne-lim: Evrime göre göz oluşumundan önceki canlılar, do-ğal olarak “gözsüz”, yani göremeyen, görme kavramına sahip olmayan canlılardı. Böyle bir canlı nasıl bir “Ev-rim” sonucu göze kavuşmuş olabilir? Bu canlı, “görmek” diye bir kavramı bile tanımamaktadır ki, kendi kendine bir göz oluşturmayı denesin? (Siz, şu anda altıncı bir duyu tasarlayıp, onu algılayacak bir organ düşünebiliyor musunuz?) Bu canlının böyle bir “talebi” olsa bile, kendi vücudunda bir göz oluşturamayacağı ortadadır.

Buna göre, eğer gözün herhangi bir parçası “tesadü-fen” oluşmuş olsa bile—ki bu pratikte imkansızdır—bu parça bir işe yaramadığı için körelirdi. Çünkü gözün gö-rebilmesi için, bütün parçaların tam olarak var ve çalışır olması gerekir. Ayrıca yalnız gözyaşı bezleri dahi olmasa, bir göz beş-on dakika içinde kurur ve işlevini yitirir.

Tüm bunlar, gözün asla tesadüfle açıklanamayacak kadar karmaşık bir tasarımın ürünü olduğunun gösterge-leridirler. Var olan ilk göz, tam ve eksiksiz biçimde var olmuş, yani yaratılmıştır. Bu yaratılmışlık sadece ilk göz için geçerli değildir. Aksine, bu kompleks organ, her canlı için ayrı ayrı, bir kez daha yaratılır. Anne karnında büyü-mekte olan bir bebeğin gözünün nasıl oluştuğuna bak-mak, bu gerçeği görebilmek için yeterlidir.

Kosova Türk Dernekleri Federasyonu Kuruldu

CEVAP: Bir toplumun yaraları, acıları ve eksileri üzerinden prim yapmak isteyenlere

Kazakistan’da Parlamento Seçimleri

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Yapılan çalışmalardan Faaliyetlerden Görüntüler - 2011 yılı

Cumhurbaşkanı adayımız Rumel Türkleri derneğini ziyaret esnasında

Bayrampaşa AK Parti İlçe KongresindenBayrampaşa Belediye Başkanına Plevne teatro grubu Nuri Adalı - Konferans salonunda misafirlerle birlikte

TBMM’de Bulgaristan Grubu bir arada

Halide hanım Bulgaristan grubuna verdiği yemek esnasından

Kazakistan parlamentosu alt kanadı seçimleri gerçekleştirilmiştir. Bunu bugün İTAR-TASS ha-ber ajansına Kazakistan Merkez Seçim Komis-yonu Başkanı Kuandık Turgankulov bildirdi. Oy kullanma oranı %75,07 olarak gerçekleşti. Kuandık Turgankulov bu sonuçların “ancak 56 yırtdışındaki Kazakistan temsilciliklerindeki oylama yerinin so-nuçlarını içermediğini” açıkladı.

Sandık başına toplam 6 milyon 980 bin seç-men gitti. Seçmen aktifliği açısından sandık başına kayıtlı seçmenlerin %92,6sı gittiği Almatı eyaleti önde geliyor. Bunun yanısıra Almatı şehri %41,38 gibi düşük oy kullanma oranını gösterdi. Genel ola-rak bugünkü sonuçlar 2007 yılının Ağustos ayında geçen parlamento seçimlerinin oy kullanma ora-nını %10 oranında aştı. Ama Kazakistan seçmenleri-nin %90dan fazlası sandık başına gittiği geçen yılın Nisan ayındaki cumhurbaşkanı seçimlerinin oy kul-lanma oranından daha küçük çıktı.

Kosova’da faaliyetini sürdüren birkaç derneği Vuçitırın’da yaptıkları toplantıda Kosova Türk Dernekleri Federasyonu’nu (KTDF) kurdular.

Üçüncü kez bir araya gelen Priştine’nin-“Gerçek” Derneği Başkanı Kemal Dobırçan, Mitroviça’nın-“Birlik” Dernek Başkanı Erdoğan Muhammet, Gilan’ın- “Yarın” Derneği Başkanı şükrü Şerif ve Vuçitırın’ın- “Çeşme” Derneği Başkanı Ergin Sungur, Kosova Türk Dernekleri Federasyonu’nu resmen kurduklarını yazılı bir açıklama ile duyurdular.

Toplantıda derneklerin başkan yardımcıları ve bazı üyeler de hazır bulundu bildirilirken Prizren’in “MESK” Derneği Başkanı Ferdi Laya ve Mamuşa’nın “Aşık Ferki”Derneği Başkanı Nait Bütüç’ün farklı gerekçelerle toplantıya katılamayacaklarını ancak alınan kararları destekleme hazırlığını ifade ettikleri açıklandı.

Kosova Türk Dernekleri Federasyonu, ilk toplantısını 22 Ocak 2012 tarihinde Gilan’da yapacak.

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Burhan Utku Alp Saray - TekirdağBALKANLARIN KIZI

Hanım’ağası,Rodopların dilberi güzeli.

Seni arıyorum yıllardan beri yoksun,

Seni arıyoruz gönül bahçelerinde, Rumelinin perisi,

Gündüzün aydınlığında, gecenin ay ışığında.

Ağıtlarda, şarkılarda destanlardaGüzel değil, kadife gibi sesinle okuduğun

türkülerde,Düğünlerde güzellerin içinde, gül

bahçelerinde.Dağlarda, kırlarda her yerde,Yoksun yoksun bre abla.Kahpeler sarı çıyanlar… O, katiller… Çok

görmüşler seni bize.Koparıp atmışlar seni Türk’lüğün bağrındanBizler onurlu insanların yüreklerinden.Çok sevdiğin yardan eşinden,Henüz küçük çocuklar olan iki oğlundan.Anadan, babadan soydaşlarındanDipsiz kuyu gibi “Kara kazan” gibi kaynayan

Bulgaryada…Türk’müsün? Leke sürmek o kadar kolay kiAlın yazın böyleymiş deyelim bre ablam.Lanet olsun diyorum senin bu kara yazgınaBüyülüyormuş… Senin o güzelliğin Âşık, insanların gönül bahçelerini.Henüz daha küçük çocuktum beş altı

yaşlarında,Hatırlıyorum huşulu güzel sesini… Unutulması

mümkün değil bu günkü gibi.Dalga dalga yayılıyordu evlerimizde

bahçelerde.Sanki özel bir ayrıcalık vardı güzel sesinde ve

türkülerinde.Huri mi desem peri güzeli mi, kadife mi bülbül

sesli mi?İzahı yor bre ablam, yook yok,Kelime, kelimeler bulamıyorum diyecek.Yüce Allahın sana emaneti olan… O sesine

güzelliğine.“Lovçanın ardında kaya, kayadan bakarlar aya”

“Rodop dağları engindir, soğuk suları

zengindir”“Sarı gülüm var benim, garip gönlüm

var benim”“Görmedin mi Cican Alişimi Tuna

boyunda. Benleri vardı sol kaşında”Öksüz kalmış oralar şimdi…O şanlı Türk’ün kanını, emeğini,

terini akıttığı… Topraklar…Tuna. Tuna boyları, Deliorman,

Dobruca, Trakya, Haskova, Beyköy. Çapulcular katiller çok genç yaşta

almışlar seni aramızdanYıl… Bindokuzyüz altmış iki

(1962)Henüz daha otuz dört(34) yaşında

çok gencecik,Ana… Anne iken, Gökyüzünde uçan göçmen kuşlara,

turnalara sordum seni,Baharı müjdeleyen Cennet kuşları kırlangıçlara

soruyoruz,Hepsi hüzünlü yook yok dediler.Yoksun dünya güzeli ablam, Sultanımız canımız ciğerimiz… Balkanların kızı.Gittik ben ve eşim… Deliorman’a, Tuna’ya,

Tuna boylarına sorduk,Dobruca, Silistre’ye, Ziştovi, Niğbolu…

Balkanlara,Güneye indik, Kırcaali, Mestanlı, Cebel,

Ardinoya hep sordukYok… Yoook yok.Gitmişken o topraklara Tuna boylarına,Karakaşlı Civan Alişi sorduk,Tuna boylarında garip kalan… Göçmen kızını,Ardanın azgın sularının aldığı Kanlıca Yusufu

sorduk,Yook yok dediler.Daha güney topraklar çekiyor bizi Trakya,Evladı Fatihan… Fatihanlar diyarı.Oraya da varalım soralım, Belki buluruz diyerek yollara düşüyoruz,Bir umut var sanki hep içimizde saklı.Serhat şehrimiz Edirne’ye, Karaağac’a,Atalardan kalan yadigâr misafirhane

“Muhacirhaneye”İkiz kardeşler gibi yan yana akan Tunca’ya,

Meriç’e sorduk,Halı misali döşenmiş parklara, bahçelere,Açan yediveren güllerine, mor menekşelere,Kağamelere, tuşayalara, sümbüllere,

leylaklara.“Ana kokusu” yayılmış mis gibi kokuyor

sanki her taraf,Amma… Ne yazıkki yine ayni cevap,Onlarda yook yok dediler.Elli yıl sonra resimlerde görebildik, tanıyabildik

seni. Güzel melekYine de şükrediyoruz, geçte olsa seni

tanıdıkya,O da yeteer… Yeter bize.Evimizin en güzel ve saygın köşesine senin

resimlerine ayırdık,Torunlarımın ve bizim aile resimlerimizin

arasındasın,Bizimlesin… İlelebet… Kıyamete kadar.Dualarımız senin için’de olacak helbette, öksüz

bırakamayız… Seni.Bırakmak zaten hiç yakışmaz bize Kadriye

abla, Rumeli’nin Hanımağası, Trakya’nın kızı, Canan’ı… Garip Anası.

Kıymetli okurlarım bu şiirimi karanlık güçler tarafından Bulgarya’da katledilen çok değer

li güzel insan… Hanımağa, Türkücü Kadriye Latifova’ya adamışımdır

Уважаеми Госпожи и Господин Poslan-nik, Народни Представители, председатели и представители на политически партии и формации, представители на медиите,

Скъпи дами и господа приятно ми е да ви приветствувам от името на изселническите организации от Република Турция, които се решиха да се обединят под една платформа в името на единодействието за разрешаване на касаещите ги проблеми както в Р.България така и в Р.Турция

На пресконференцията присъствуват представители на организации от Анкара, Измир, Бурса, Коджаели и Истанбул. Необходимоста от едно таково обединение се породи от неразрешените жизнено важни за нас проблеми, които се проточиха във времето и се опитваха де се поставят на дневен ред от различни формации,организации, личности и т.н, но така или иначе не се получи очакваният от нас резултат. Именно за да не се получат тези разминавания и за да могат да се назовават проблемите с истинските си имена и в същото време за да могат да бъдат по-ефективно проследени от едно място-една централа решихме да се обединим.

А кои са проблемите, които ги назовахме като жизнено важни за нас?

На първо място това са трудовите стажове, за които така и не се намери формула, за да могат хората да се възползват от тях да се пенсионират и да заживеят спокойно своите старини.

Второ проблемът с дипломите-човек учил 5 години в България и е завършил висше образувание обаче не може да си практикува специалността.

Трето проблемът с визовия режим-човек родил се и израстнал в България, след което е станал гражданин на Република Турция защо да не може свободно да посети родните си места, роднините и близките си.

А специално място трябва да отредим на породените последици от така наречения “ВЪЗРОДИТЕЛЕН ПРОЦЕС”. С тази трагедия, с която комунистическият режим си закла кокошката снасяща златни яйца, тези невинни хора са принудени да си спомнят за този процес при всяко оформяне на документи за самоличност. Никъде в света предполагам, че няма хора с три различни собствени и фамилни имена, които се натрапват пред нашите хора, както казахме при всяко оформяне на документи касаещи двете страни т.е Република България и Република Турция. Всяка грешна буква при транскрипцията означава подновяване на бюрократичната операция отначало, което означава хабене на излишно време, средства, нерви и т.н. Смятаме, че нашите хора не заслужават тази участ, тези истезания, защото с нищо не са заслужили това и в най-кратък срок трябва да се намери решение на тези проблеми.

Тук е мястото да благодарим на Господин Иван Костов за внесеното от него предложение в Българския Парламент за осъждане на така наречения Възродителен процес. Благодарим на управляващото мнозинство и на всички онези,които имат принос за гласуването и приемането на този акт. Този акт на Българския Парламент смятаме, че е един показ за политическа зрялост и демократична проява, която трябва добре да се оцени. Именно в този смисъл като представители на потърпевшата страна смятаме да се подходи изключително деликатно, делово, прагматично и отговорно. Така че добронамереността за разрешаването на проблемите да не доведе до етнически противопоставяния, а напротив да се отвори пътя за дълготрайното мирно-съвместно съжителство лишено от предразсъдъци, разбира се и с повишено доверие един към друг. Абсолютно трябва да се опазим от политическите провокации, демагогии и действия от реваншистки характер. Ако трябва да обобщим с едно изречение, вярваме че България като една правова държава ще намери изход и разрешение по въпроса, като виновните ще бъдат наказани, а ощетените ще бъдат обезщетени.

Благодарим Ви за вниманието.B U L T Ü R K - İ s t a n b u l

Sofyapress

Arif Nihat Asya (1904 - 1975)

Türk Edebiyat Tarihi’ne “Bayrak Şairi” olarak adını yaz-dıran Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904 yılında Çatalca’nın İnceğiz Köyü’nde dünyaya geldi. Babası Tokatlı Zîver Efendi, annesi Tır-novalı Fatma Hanımdır. Nihat Asya bir aylıkken babasının ölümü üzerine, akrabalarının himayesinde büyümek zorunda kaldı. İl-köğrenimine köyünde başladı fakat daha sonra İstanbul’a geldi. Önce Haseki Mahalle Mektebi’ne daha sonra Gülşen’i Maarif Rüştiyesi’ne devam etti. Yatılı olarak girdiği Bolu Sultanisi kapatı-lınca, Kastamonu Sultanisi’ne aktarıldı. Liseyi bitirdikten sonra, İs-tanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nun Edebiyat Bölümü’nden me-zun oldu.

Milli Mücadele Dönemi’nde Ankara’da bulundu. Bu dö-nem onun şiire başladığı, Türklük ve vatan aşkı ile şiirler kaleme aldığı tarihlerdir. 1828 yılında Darülmuallimin’i Aliye’den ede-biyat öğretmeni olarak mezun oldu ve Adana kolej ve öğretmen okullarında edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. 1948 yı-lında Edirne’ye tayin edildi. 1950-54 döneminde Adana Millet-vekilliği, 1954 yılında Eskişehir milletvekilliği yaptı. 1962 yılında ise Ankara Gazi Lisesi’nden emekli oldu. 5 Ocak 1975 tarihinde Ankara’da vefat etti.

Edebiyatımızda “Bayrak” şairi olarak tanınan Asya, Bayrak şiirini Adana’nın kurtuluş günü olan bir “5 Ocak”ın heyecanı ile yazdı. Bir çok dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. Şiirlerinde hece, arûz ve serbest vezinleri kullanan Arif Nihat, nazmın her tür ve şekliyle eserler vermiştir. Fikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçi-lik konusu büyük bir yer tutar. Çok renkli ve değişik biçimli şiirler yazmış olan Asya, son şiirlerinde biraz da mistisizme yönelmiştir. Şiirinde daima bir yenileşme çabası içinde olan şair, etkilerden uzak kalarak kendine özgü bol renkli şiir dünyasını yaratmıştır.

Basın Toplantısı Sofya’da

Bulgaristanlı

Adıyaman Milli Eğitim Müdürlüğü ile Bulgaristan’ın Montana Belediyesi işbirliğiyle yürütülen Comenius Bölgesel Ortaklık Projesi olan ‘Bilgi İletişim Teknolojisi Aracılığıyla Öğretmen ve Öğrenmeyi Daha Çekici Kılma Projesi’ kapsamında Adıyaman’a gelen Bulgaristan heyeti, Belediye Başkanı Necip Büyükaslan’ı ziyaret etti.Heyet adına konuşan Montana Belediye Başkan Yardımcısı Thimor Antonov, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün hazırladığı proje kapsamında Adıyaman’da oldukları için son derece memnun olduklarını dile getirdi. Antonov, “Adıyaman Belediyesi’nin şehirde yaptığı güzel çalışmalar göze çarpıyor. Şehirde aydınlatmaların ve temizliğin çok iyi olduğunu gördüm. Her köşede ciddi hizmetlerin yapıldığını fark ettim. Belediye başkanını tebrik ediyor, hizmetlerinin devamını diliyorum” dedi.2007 yılından beri Avrupa Birliği’ne (AB) girdiklerini ve AB’den ciddi destek aldıklarını da belirten Thimor Antonov, bu desteklerle kendi iline önemli hizmetler yapmayı başardıklarını kaydederek, şunları söyledi:

“Türkiye henüz AB’ye girmedi, ama birliğin birçok projesinden yararlanıyor. AB ülkesi olmamasına rağmen Adıyaman’da ciddi çalışmaların olduğunu gördük. Bu da başkanın çalışmalarının iyi olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin AB’ye girmesi halinde kendisine ciddi desteklerin geleceğini, bunun yanında ciddi sorumlulukların da ekleneceğini düşünüyorum. Bu anlamda bir an önce AB’ye girmelerini istiyoruz.”Belediye Başkanı Necip Büyükaslan ise ziyaretle ilgili memnuniyetini ifade ederek, “Bulgaristan bizim yabancımız değil. Türkiye ile Bulgaristan’ın kültürleri birbirine çok yakın. Ayrıca komşuluk bağlarımız var. Bulgaristan heyetini ağırlamak bizim için bir onurdur. Avrupa Birliği’ne kominizim yıkıldıktan sonra müracaat ettiler ve 2007 yılında biriliğe dahil edildiler. Türkiye ise birliğe henüz girmiş değil, ama uzun zamandır üyelik için aday. Aday olması bakımından Avrupa Birliği ile ortaklaşa projelergeliştirilmektedir. Adıyaman Belediyesi olarak bu tür projelere destek veriyoruz. Söz konusu projeler kapsamında Milli Eğitim Müdürlüğümüz ile birlikte geliştirilen bu projeyi olumlu buluyorum. Bu amaçla Adıyaman’a gelen Bulgaristan heyetini ağırlamaktan onur duyuyorum” diye konuştu.Başkan Büyükaslan, Montana Belediye Başkan Yardımcısı Thimor Antonov’a Cendere köprüsü figürü ve üzerinde belediye logosu bulunan plaketi hediye etti. Thimor Antonov ise, Başkan Büyükaslan’a el işlemeli küçük bir halı verdi.

Şumen’den Adıyaman’a Ziyaret

İsmail Erdem

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Ünlü Yapımcı ve YönetmenSn. Osman SINAV

Bultürk’teBultürk’ün “Nuri Adalı” Konferans Salonu’nda

Ünlü Yapımcı ve Yönetmen Sn.Osman SINAV “Hayal ve Strateji” konulu konferansa başladı. Et-kinliğe Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Der-neğinin üyelerinin ilgisinin son derece büyük ol-duğu gözlendi.

Öyle ki konferans salonun koltukları dışında, ayakta kalan konuklara sandalye taşındı fakat gene de ayakta kalanlar oldu. Çünkü Bultürk’ün konfe-rans salonu 100 kişilik Osman SINAV için çok kü-çüktü ve gelenleri toplayamadı. Yapacak bir şey yoktu ve ayakta seyredenlerde oldu. İlk önce sözü Yönetim Kurulu üyesi Muazzez YURDAKUL aldı;

Açılış konuşmasının ardından, sözü Sn. Osman SINAV’A verdi;

Sn. Osman Sınav nereden başlaması gerektiğini sordu ve toplantıya gelenlerden biri öncelikle kendi özgeçmişini anlatırımsınız dedi ve devam etti.

“1956 yılında Denizli’de doğdum.1975 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nü bitirdim, tekstil tasarımıyla da ilgilen-diğim 1977’de aynı okulun Uygulamalı Sanatlar Yüksek Okulu Tekstil Dizaynı bölümüne kaydol-dum. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Sinema Televizyon Enstitüsü’nde de eğitim gör-düm1979 yılında mezun oldum.

Profesyonel iş hayatına Man Ajans’ta metin ya-zarı olarak çalışmaya başladım, ardından reklamcı-lık kariyeri daha sonra Grafika Lintas isimli ajansta devam ettim. Metin yazarlığının yanı sıra creative grup başkanlığı görevini de yürütüm. Bu günkü ça-lıştım firmayı daha 1984 yılında Sinegraf Film Ya-pım/Yönetim Ltd. Şti. kurdum.

Yazdığım 500’e yakın reklam filmi ve kampan-yayla uzun soluklu reklamcılık tecrübesine 1987’de son noktayı koydum, artık sadece sinema proje-leri üzerine yoğunlaşmak istiyordum. TV dizileri ve uzun metrajlı filmler için startı, aynı yıl başrollerini Haluk Kurtoğlu ve Alev Sezer’in paylaştıkları Bir Muharririn Ölümü isimli TV filmi için kamera kar-şısındaydım.

Ardından 1989’da senaryosunu İlhami Al-gör ile birlikte yazdıkları Hünkarın Bir Günü geldi. 1990’da Yalancı Şafak, Küçük Dünya ve Aşka Kimse Yok filmlerini çeken Sınav, 1993’te Süper Baba isimli TV dizisinin yönetmenliğini yaptı.

Sınav, ” Kendi kişisel başarısı için hayali ol-mayan insanlar, başkalarının hayalinin parçası olur-lar. Bireylerin başarısında etkili olan hayali, ülke hayaline dönüştürebildiğimiz takdirde, ülkemiz dünya arenasında yukarıya doğru taşınacaktır.” dedi. “Adalet duygusu ve toplumda adalet talebi-nin gelişmesi, ardından söze hayal etmenin, fikir üretmenin Türk Milleti’nin en büyük özelliklerin-den biri olduğunu söyleyerek başlayan Osman Sı-nav, tarihten çok fazla örnek vererek hayal etme-nin, stratejinin ve hayal ortaklarının sonuca ulaşmak için birbiri içinden geçilmesi gereken odalar oldu-ğunu ifade etti. Kendi hayatından da örnekler veren Sınav, bir iş kuracağı zaman önce “hayal ortakları” bulduğunu ve bunu sağladıktan sonra geri kalanla-rın bir şekilde gerçekleştiğini ifade etti.

Konuşmasını çok sayıda ilgi çekici kısa hikâyeler ile süsleyen Sınav, her mesleğin bir piri olduğunu ancak sinema sektörünün bugüne kadar böyle bir pir edinemediğini ifade ettikten sonra ken-disine göre sinemanın pirinin Şeyh Küşterî oldu-ğunu söyledi.

Osman Sınav, Türk dizilerine gösterilen bu ilgi-nin doğru bir şekilde değerlendirilmesi gereğinin al-tını çizerek, en önemli konunun ‘’ortak hikâyelerin’’ bulunması olduğuna işaret etti.

‘’TÜRK SİNEMASININ UFKUNUN GE-NİŞ OLMASI LAZIM’’ Osman Sınav, Türk si-nemasının ufkunun geniş olması, Saraybosna’dan Tebriz’e, Bakü’den Almatı’ya kadar hikâyeler bu-lunması gereğine işaret etti. Türk dizilerinin bu-gün Almatı’dan Saraybosna’ya, Makedonya’dan Hırvatistan’a, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’daki ül-kelere kadar büyük bir beğeniyle izlendiğini kayde-den Sınav, şöyle konuştu:

‘’Türk dizileri bu bölgelerde ciddi manada iz-leniyor. Türk oyuncuları seviliyor, onlara hayran-lık duyuluyor. Bizim bunu iyi değerlendirmemiz lazım. Güzel eserler ortaya koymamız lazım. İyi di-ziler, filmler yapmamız lazım. Bu önemli bir fırsat, ama bu fırsatı iyi görmek, iyi değerlendirmek gere-kiyor. Bu birlikteliği, geçmişteki kültürel işbirliğini, derinliği doğru okumamız ve ileriye doğru taşıma-mız lazım. Bunu ‘lay lay’ işlerle doldurur da iyi de-ğerlendiremezsek bu fırsatı kaybederiz.”

YURT DIŞINA AÇILAN İLK DİZİ ‘’DELİ YÜREK’Tİ”

Yönetmen Sınav, Türkiye sınırları dışına çıkan ilk dizinin kendi yaptığı ‘’Deli Yürek’’ olduğuna dikkati çekerek, 10 yıl önce bu dizinin Kazakistan’a 30$’a verildiğini ve burada yoğun ilgi gördüğünü söyledi.

Ünlü Yönetmen, ABD’nin ikinci büyük ge-lir kaynağı olan sinemayla birlikte bütün markala-rını ve yaşam stilini satılığa çıkardığını söyleyerek “Sinemanın önemli bir pazarlama aracı olduğunu

maalesef biz yeni konuşurken dünya bunu uygu-luyor.” dedi

Sınav, konuşmasında dünyada petrolden bile daha çok kazandıran tek şey uyuşturucu olduğunu belirterek, “Dünyada uyuşturucunun yıllık cirosu 500 milyar dolar. Bunun yaklaşık dörtte birinin ge-çiş güzergâhı ise Türkiye. Yani 125 milyar doları Türkiye’den geçiyor. Bunun da çok büyük kısmını Türkiye’nin yaklaşık 30 yıldır başına bela olan terör örgütü PKK kontrol ediyor, geçiş güzergâhları sınır-lar ve Avrupa’daki sokak satışları PKK’nın kontro-lünde” dedi.

PKK’nın kontrol ettiği uyuşturucunun 15 mil-yar dolar olduğunu ileri süren Sınav, uyuşturucu rantını paylaşanlar arasında dağıtım yapıldıktan sonra PKK’nın eline yıllık 7 milyar dolar geçtiğini iddia etti. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıllık silah alım bütçesinin ise 3,5 milyar dolar olduğuna işaret eden Sınav şöyle konuştu:

“O örgüt isterse böyle bir durumdaki ülkeye bir yılda 100 milyar dolar harcatır. Aslında kültü-rel ve toplumsal hiçbir sorun yok Türkiye’de. Ma-liye Bakanlığı’nın verilerine bakıldığı zaman 80 yıllık tarihimizde en büyük yatırım bütçeleri Gü-neydoğu ve Doğu’ya sağlanmış. Ama oralara gidip bakıldığında dikili bir tek ağaç yok. Neden? Çünkü o bölgelerdeki siyasiler ve Ankara’daki bürokratlar rantı paylaştıkları için hiçbir şey yapılmamış. Kültü-rel konularda aslında kimsenin itirazı falan yok ama hala savaş sürüyor. Savaşın nedeni ise bu rant. Bir-çok tahmin bile edemeyeceğiniz kişiler de bu rantın içinde yer alıyor.”

Programın son kısmında katılımcıların sorula-rını yanıtlayan Osman Sınav’ın yaklaşık 2.30 saat sürdü. Konferansımızın sonunda Bultürk Yönetim Kurulu üyesi Sn.Nafiye YILMAZ ünlü yapımcı ve yönetmen Sn.Osman SINAV’A derneğimize gele-rek bizleri onurlandırdıklarından dolayı onurluk tak-dim etti. Toplantının sonunda da Yönetim Kurulu ile toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi. Tekrar büyük ünlü yönetmen ve yapımcıya bizleri onurlandıkla-rından dolayı teşekkürlerimizi sunuyor başarılarının devamını diliyoruz. .........................................................

Konuşma metni--Muazzes YURDAKUL

Öncelikle hepinize katıldığınızdan dolayı teşekkür ederim

Hepinizin bildiği gibi 2 hafta önce Bulgaristan’da yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerine İstanbul’da yaşayan soydaşlarımızın büyük ilgisine ve Türk adayına gösterdik-leri vefadan dolayı bir kez daha teşekkür ederiz. Seçim sonucunda seçilen tüm Türk Belediye Başkanlarına başa-rılar diler kendi halklarına faydalı olacaklarını umarız.

Ancak bu dileklere bırakılmayacak kadar önemli ve geleceğimiz adına inceden elenip sık dokunması ge-reken bir meseledir. Bu çerçevede dernek olarak elimiz-deki imkânları seferber ederek BG’da yapılan seçim-lerde bir Türk adayında bulunması adına önemli bir ilke imza attık.

Ne yazık ki, BG’da TR’leri temsil edenlerin bu tür bir girişimde bulunmak bir yana sözünü bile etmedikleri böyle önemli adımları TR’de bulunan bir dernek “BUL-TÜRK” tarafından atılmıştır.

Hayalle başlayan bu adıma, dernek yöneticilerimiz-den bazıları da inanmamıştı, amma sonuç olarak yol gös-teren ve stratejiler önerebilecek kimselerin bulunmaması elimizden geldiği kadar ve bilebildiğimiz kadarıyla yürü-meye çalıştık.

Bizlerde bu alandaki eksikliğimizi göz önüne alarak kendi hayallerimizi gerçekleştirerek başkalarının hayalle-rinin bir parçası olmamak adına bizlere ışık tutacak ha-yallerimizi stratejiye dönüştürmemizde fikir jimnastiği ya-pabilmemiz için hocamız Osman SINAV’ın tecrübelerine başvurmak ihtiyacı hissettik.

Sözü fazla uzatmadan bizi kırmayarak davetimizi ka-bul eden Hocamız Sn.Osman SINAV’a derneğimiz adına teşekkür ederiz. Derneğimize Hoş geldiniz

Nuri Adalı Konferans Salonunda bir Konferanstan izlenimlerim

Dr.Nedim BİRİNCİ

Bulgaristan’ın Türk ve Müs-lüman azınlığa uyguladığı asimilas-yon politikasın sonucunda arkasında Plevne’nin Niğbolu ilçesinde doğup bü-

yüdüğü evi bırakıp Türkiye’ye sığınan 60 yaşındaki İbra-him Terselli, 2002 yılında Bulgaristan devleti aleyhine...

Bulgaristan’ın Türk ve Müslüman azınlığa uy-guladığı asimilasyon politikasın sonucunda arkasında Plevne’nin Niğbolu ilçesinde doğup büyüdüğü evi bı-rakıp Türkiye’ye sığınan 60 yaşındaki İbrahim Ter-selli, 2002 yılında Bulgaristan devleti aleyhine Av-rupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtığı tazminat davasının bir adım ilermediğini belirterek, “Bulgar parlamentosunun Türklere yönelik etnik temiz-liği kınayan bildiriyi kabul etmesi bir ışık oldu” dedi.

Bulgaristan’ın Türk ve Müslüman azınlığa yö-nelik 1984- 1989 yılları arasında uyguladığı asimilas-yon politikasının sonucunda Türkiye’ye göç etmek zo-runda kalan ve Antalya’da yaşayan İbrahim Terselli, 2002 yılında AİHM’de Bulgaristan devleti aleyhine açtığı tazminat davasına artık daha umutla bakıyor.

P o l i s e i l k t a n ı ş m a Bulgaristan’ın en kalabalık şehirlerinden Plevne’nin

Niğbolu resmi adıyla Nikopol ilçesinde doğup büyü-yen, 26 ay süren askerliğini Bulgaristan ordusu adına yapan ve Bulgar elektrik kurumunda teknisyen ola-rak çalışan Terselli’nin Bulgar polisiyle ilk karşılaşması 1968 yılında oldu. O tarihte Türkiye’ye bir ziyaret ya-pan Terselli, evine geri döndüğü günün akşamı polis baskınıyla karşılaştığını söyledi. Türkiye’den berabe-rinde getirdiği Atatürk kitapları ve Kuran-ı Kerim’in po-lis tarafından alındığını anlatan Terselli, 1982 yılında ikinci kez gerçekleştirdiği ziyaretin ise kendisi için bir dönemin kapanmasının habercisi olduğunu söyledi.

İ s m i n i d e ğ i ş t i r d i l e r Zorunlu göçe maruz bırakılan Terselli, 30 yıl önce

son kez ‘misafir’ olarak yaptığı ziyaretin ardından üze-rindeki baskıların iyiden iyiye arttığını söyledi. O yıl-larda evli ve 4 kız çocuk sahibi olan İbrahim Terselli, Bulgar polisinin baskı ve zoruyla eşinden boşandığını belirtirken 21 Ocak 1985 günü isminin ‘İvaylo Ase-nov Todorov’ olarak değiştirildiğini anlattı. “İtiraz eden her kim olursa olsun Belene Toplama Kampı’na gö-türüldüğü yılları yaşıyorduk. Sesimizi çıkartmadık” diyerek yaşadığı baskı ve şiddeti anlatan Terselli, bu ortamından kurtulmak için 6 arkadaşıyla birlikte 27 Ha-ziran 1986’da kayıkla Romanya’ya kaçtıklarını söyledi.

Dr.Müjgan DENİZBulgaristan’dan Hesap Arıyor

H e r a n ı ö l ü m k o r k u s u Özgürlüğe kaçış Romanya’da yakalanıp Bulgaristan’a

iade edilmesiyle sona erirken, Terselli için hapishane gün-leri başladı. Loveç Hapishanesi’nde hücrede tutulan, ağır işkencelerden geçtiğini kaydeden Terselli, 9 ay sonra çık-tığı hakim karşısında 2.5 yıla mahkum edilerek Belene Kampı’na gönderildiğini söyledi. Belene Kampı’nda ge-çirdiği 2.5 yılı “Her anını öldürülmek korkusuyla yaşa-dık” sözleriyle anlatan İbrahim Terselli, cezasını çektikten sonra 26 Haziran 1989 günü Niğbolu’daki evinin kapı-sının çalan Bulgar polisinin üç saat içinde ülkeyi terk et-mesini istediğini söyledi. Geride doğup büyüdüğü 2 katlı evini bırakan ve 6 gün süren yolculuğun ardından Türkiye’ye sığınan İbrahim Terselli, önce Bursa’ya, ar-dından yepyeni bir hayata başladığı Antalya’ya yerleşti.

Y e n i h a y a t v e e v l i l i k Terselli, 1991 yılında Neriman Terselli ile evlenen

ve bu evlilikten, bu yıl 20’inci yaşını kutlayan Hüseyin adında bir çocuk sahibi olan İbrahim Terselli, Bulgar dev-leti aleyhine AİHM’de davasını 2002 yılında açtı. O yıl-larda Türkiye’ye yaşamlarına devam eden bir çok Bulgar Türkü’nün kendisi gibi davalar açtığını fakat hukuki süre-cin ağır işlemesinden dolayı bir çok kişinin davadan çekil-diğini ve tek kaldığını belirten Terselli, “2002 yılında aç-tığım davada Bulgar hükümeti benim Belene Kampı’na Türk ve müslüman olduğum için değil cinayet işlediğim için gönderildiğimi iddia etti. 1993’te işlenen ve üstelik fa-ili de belli cinayeti benim üzerine yıktılar. 2007 yılında bu durumu düzeltip, isimlerin karıştığını ispatlayıp da-vayı yeniledik. Fakat halen bir gelişme yok” diye konuştu.

D a v a i ç i n u m u t ı ş ı ğ ı Türkiye’nin Kıbrıs’ta açılan mülkiyet davaları nede-

niyle yüklü miktarlarda tazminat ödemeye mahkum edilir-ken doğup büyüdüğü Niğbolu’daki bahçe içinde, iki katlı müstakil evi AİHM’de açtığı davaları takip etmek için 2007 yılında Bulgaristan’a gittiğinde görebildiğini anlatan Terselli, “O tarihte evi 7 bin Euro’ya sattım. Ama ev harap bir haldeydi. İki bavulla çıkıp yola düştüm, 18 yıl sonra geri döndüğümde eşyalarım, fotoğraflarım, mutfaktaki ta-baklara kadar herşey yağmalanmış haldeydi” diye konuştu.

Bulgar parlamentosu tarafından Todor Jivkov li-derliğindeki Komünist Bulgaristan’ın Türk ve Müs-lüman azınlığa yönelik uyguladığı asimilasyon sıra-sında yürüttüğü isim değiştirme, ibadet yasağı, anadilde konuşma ve zorunlu göç gibi etnik temizlik kampanyasını kınayan bildiriyi kabul etmesinin ken-dileri için bir umut ışığı olduğunu kaydeden Ter-selli, “Belene Kampı mağdurları olarak Bulgaristan’ın maddi ve manevi cezasını çekmesini istiyoruz” dedi.

Kocaeli- Bal-Türk Derneği Yeni Yönetimini Seçti.Seçim döneminin hemen ardından, görev dağılımını gerçekleştiren BALTÜRK Derneği, dinamik ve etkin kişilerden oluşan iç yapılanması sayesinde, Dernek faaliyetlerinde çıtayı oldukça yükseltecek görünüyor.İlk toplantı devir teslim töreni ile başladı. Eski yönetimin Genel Başkanı Dr. Bayram Çolakoğlu derneği, yeni yönetimin en yaşlı üyesi Halit Meriç’ e bir tutanakla teslim etti. Devir tesliminin ardından görev dağılımının yapıldığı toplantı, en yaşlı yönetim kurulu üyesi Halit Meriç başkanlığında yapıldı. Toplantıda Dr. Bayram Çolakoğlu yine Genel Başkan olarak seçilirken görev dağılımı şu şekilde belirlendi:Yönetim Kurulu üyeleri görev dağılımı;Başkan–Dr.Bayram ÇOLAKOĞKUTeşkilatlandırmadan sorumlu Bşk.Yrd–Adnan METİNSosyal ve kültürel işlerden sorumlu Başkan Yrd–Doğan AYDIN

Hukuk işlerinden sorumlu Başkan Yrd –Av. Gülşah ARKUTB a s n – y a y ı n d a n sorumlu Başkan Yrd–Hatice KORKMAZGenel Sek.–Halit MERİÇGenelSek.Yrd. Erol MEYZİNG e n e l M u . – S ü l e y m a n K I Z I L K A Y AYKÜyes i–Mes tanOKAN

Y K Ü y e s i – G e n c a y I Ş I KY K Ü y e s i – N u r u l l a h Ş E NY K Ü y e s i – Ş ü k r ü A RY K Ü y e s i – S e l ç u k K O ÇDenetin Kurulunun yaptığı toplantıda da Prof. Dr. Recep TARI Denetim Kurulu Başkanı olurken Şenol ÇELİK ve Mehmet Yunus TEKEL de Denetim Kurulu Üyesi olarak belirlendi.Başta Genel Başkan–Dr. Bayram ÇOLAKOĞKU olmak üzere tüm yönetimi kutluyor ve yeni görevlerinde başarılar diliyoruz.

İngi l iz Kral iyet Deniz Kuvvet ler i , düşman hedefi sesten üç kat daha hızl ı vuracak bir füze üretmek iç in kol lar ı s ıvadı .“Sea Ceptor” adı ver i len füze projesi iç in İngi l iz Deniz Kuvvet ler i 483 milyon s ter l in ayırdı . Proje İngi l tere’de 500 kiş i iç in is t ihdam yaratacak. İ lk aşamada savaş gemiler inde f ı r la tma özel l iğine sahip olacak “Sea Captor” bin 200 kilometre karelik bir alanı düşmandan koruma kapasi tes i taş ıyacak.

İngi l tere Savunma Ekipmanlar ı Bakanı Peter Luff , 5 yı l l ık “Sea Ceptor” projesinin i lk aşamada İngi l iz ordusu bünyesinde bulunan savaş gemiler ine uyumlu olacak şeki lde üret i leceğini ancak daha sonraki aşamada hem kara kuvvet ler i hem de hava kuvvet ler inde kul lanı lacağını söyledi .Luff , “Sea Ceptor füze projesinin gel iş t i r i lmesi , İngi l tere’nin füze endüstr is inde dünya l ider i olarak kalmasına yardımcı olacak” dedi .“Donanmanın yüzakı olacak”“Sea Ceptor” projesinin İngi l iz donanmasının yüz akı olacağını savunan İngi l iz Deniz Kuvvet ler i Komutanı Amiral Mars Stanhope, “Önümüzdeki birkaç on yı lda güdümlü füzeler önemli bir tehdi t oluşturacak. İngi l iz donanması bu yeni füze s is temi sayesinde savaş gemiler ini koruma gücünü el inde bulunduracak” şekl inde konuştu.

Düşmanı Sesten üç Kat Hızlı Vuracak

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

İki bin Yıllık Kabartma BulunduMuğla’nın Yatağan il-

çesindeki Stratonikeia Antik Kenti’ndeki kazılarda, yak-laşık 2 bin yıllık olduğu tah-min edilen, üzerinde bir tanrıça ve boğa figürleri bu-lunan kraliçe büstü kabart-ması bulunduğu bildirild

Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeo-loji Bölümü Öğretim Üyesi ve Stratonikeia Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Bilal Söğüt, AA muhabirine yaptığı açık-lamada, antik kentte yaptıkları kazı çalışmaları esnasında bir caddenin başlangıcını bulduklarını, bu caddenin kapı ve sütunlarla başlayan bölümünde çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını anlattı.

Bu çalışmalar sırasında, Helenistik döneme ait, üzerinde boğa başları betimlemeleri ve bir tan-rıça figürü bulunan kraliçe büstü kabartmasına ulaş-tıklarını belirten Söğüt, kabartmanın 1,5 metre bo-yunda, yaklaşık 2 metre genişliğinde olduğunu bildirdi.

Eserin yaklaşık 2 bin yıllık geçmişe sahip oldu-ğunu anlatan Söğüt, ‘’Eserde yer alan boğa başı be-timlemeleri zenginliği ve gücü temsil ediyor. Bu kazının yapıldığı bölgede daha öncede yarış arabası figürleri bu-lunmuştu. Aynı bölgede bulunan yaklaşık bin 500 yıllık mozaikler de bizim için sevindirici bir gelişmeydi’’ dedi.

Doç. Dr. Söğüt, antik kentte yürütülen kazı çalışmalarının önemli bir bölümünü sur duvar-larının oluşturduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:

‘’Bu kentin sur duvarları Kral Maussollos tara-fından yaklaşık 2 bin 400 yıl önce restore edilmiş. Antik

kenti çevreleyen yaklaşık 2 bin 400 yıllık surların ortaya çıkartılması için kazı çalışmasına başladık. Surların kazısı tamamlandığında restorasyon çalışmasına başlaya-cağız. Antik kentin çevresinde yak-laşık 3 bin 600 metre uzunluğunda bir sur olduğunu düşünüyoruz. Yaklaşık 400 metre uzunluğun-daki bir sur duvarının günümüze kadar korunmuş durumda oldu-ğunu tespit ettik. Öncelikle, bu bölümü açığa çıkartıp restore et-tikten sonra ziyarete açacağız.’’

ANTİK KENTTE 460 ESER BULUNDUAntik kentte 2011 yılında yapılan ve 7 ay sü-

ren kazıyı, öğretim üyeleri, öğrenciler ve işçiler-den oluşan yaklaşık 100 kişilik ekiple yaptıkla-rını kaydeden Söğüt, bu çalışmalarda 460 eser bulduklarını, envanter çalışması tamamlanan eser-leri Muğla Müzesi’ne teslim ettiklerini bildirdi.

Teslim edilen eserlerin, restorasyon ve konser-vasyonunun yapıldığına değinen Bilal Söğüt, bu eser-lerin müzede hemen sergileneceğini belirterek, ‘’Eser-lerin büyük bir bölümü Roma ve Bizans dönemine ait. Kazı çalışmalarına bir süre ara vereceğiz ve hava sı-caklıkları normale dönünce tekrar başlayacağız’’ dedi.

Doç.Dr. Söğüt, antik kenti ziyaret edenlerden ücret alınmadığını da vurgulayarak, ‘’Bizim tespitlerimize göre 2011 yılında antik kenti yaklaşık 10 bin kişi ziyaret etti. 2 yıl önce antik kente gelen ziyaretçi yoktu. Bugün gel-diğimiz nokta çok sevindirici. Ziyaretçinin olmadığı gün yok. Bölge halkı antik kentte sahip çıktı’’ diye konuştu.

Tarihi Köprü Gün YüzündeDüzce’nin Konuralp

Beldesi Tabak Deresi üze-rine kurulu olan 3 kemerli Roma dönemine ait köprü gün yüzüne çıkarılıyor

Tarihi Roma dönemi köprüsünün en önemli özelliği, harç kullanılma-dan mermer blokların bir araya getirilmesi ile ya-

pılmış olması.Düzce’nin tarihinde önemli yeri olan Konuralp

beldesinde toprağı kazdıkça tarih fışkırıyor. 2 bin yıl-lık bir tarihe sahip olduğu öğrenilen tarihi eserler-den 3 kemerli köprünün kazı ve restorasyon çalışma-ları başladı.

Başlayan kazı çalışmalarında 2 bin yıllık tarihi ke-merli köprü koruma altına alındı. Konuralp’in batısın-dan geçip, Efteni Gölü’ne dökülen Tabak Deresi üze-rinde, Çilimli yol ayrımında yer alan antik köprünün M.S 1. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Köprünün en önemli özelliği hiç harç kullanılmadan beyaz mermer blokların bir araya getirilmesiyle inşa edilmiş olması. 5 metre genişliğinde ve 30 metre uzunluğunda olan ta-rihi köprü 3 kemerli bir yapı görünümünde.

Konuralp Müze Müdürü Yunus Taşçıoğlu köprü-nün batı Karadeniz bölgesinde başka bir örneğinin bulunmadığını söyledi.1960’lı yıllara kadar kullanılır haldeki köprü, büyük bir selle beraber tahribata uğ-ramış 1975 yılında tescil olmuş 1987 yılında tescilin devamına karar verilmiş. Müze Müdürü Yunus Taş-cıoğlu, “Otların arasında iken bu güzel bir eserin or-taya çıkarılması restore edilebilmesi için kazı çalışması müdürlüğümüzce Aralık Ayı içersinde yapılmaya baş-landı. Ancak bugüne kadar bu yapı tam anlamıyla or-taya çıkarılamamış. Biz, bu önemli eserin tamamını gün yüzüne çıkarmak, eksik olan parçalarını bir araya getirmek ve gerekli restorasyonu yapmak için bir ça-lışma yürütüyoruz.” diye konuştu.

Dünyanın en Pahalı Balığı!

Japon bir restoran işletmecisi, 269 kilogramlık or-kinosu dünyanın en pahalı balığı haline getirdi.

Japonya’daki bir balık halinde yapılan ihalede, Kiyoshi Kimura adlı bir restoran işletmecisi mavi yüz-geçli orkinos balığı için tam 736 bin 500 dolar ödedi. Ülkede şaşkınlığa yol açan Kiyoshi Kimura ise, “etinin kırmızılığı muhteşem” diyerek, balığın lezzetinin rakip-siz olacağını savundu.

Japonya’da en pahalı balık türü sayılan ve ağırlığı 400 kiloya kadar ulaşabilen mavi yüzgeçli orkinosların nesli, özellikle Japon balıkçılarının aşırı avlanması do-layısıyla tehlike altında bulunuyor. Uluslararası örgüt-ler, sık sık Büyük Okyanus’un en büyük balıkları ara-sında yer alan bu türün avlanmasının yasaklanması çağrısı yapıyor.

KARA ELMASÖte yandan, mavi yüzgeçli orkinos tüketiminin

dörtte üçünün yapıldığı Japonya’da sushi düşkünleri, bu balığı “kara elmas” olarak da adlandırıyor.

279 Yıl Sonra Cihânnüma

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden

İstanbul Valiliği’nde STK’lar birarada İstanbul Basın Toplantısı-Sadullah Sipahioğlu, Dr.Müjgan Deniz Sultanahmet Cami Derneğini ziyaret esnasından

Sadullah Sipahioğlu Cumhurbaşkanımıza yemek verdi Nuri Adalı Konferans salonunda Ümit ÖZDAĞI

Katip Çelebi’nin Cihânnüma adlı ünlü eseri tıpkı-Türkçe- İn-gilizce olarak tekrar basıldı

İstanbul Büyük-şehir Belediyesi Kül-tür A.Ş., Osmanlı bil-gini Katip Çelebi’nin “coğrafyada çığır açan kitap” olarak kabul edilen ve 279 yıldır kütüphanelerin tozlu raflarında ilgi bekle-yen “Cihânnüma” adlı eserinin tıpkı-Türkçe-İngilizce basımını gerçekleştirdi. Tarih, coğrafya, astronomi ve biyografya ile ilgili çalışmalar yapmış olan ünlü os-manlı alimi Katip Çelebi’nin Cihannüma’sı, en eski Osmanlı coğrafya kitabı olarak biliniyor.

ESERDEKİ 52 HARİTA SERGİLENECEK Haritalarıyla birlikte İbrâhim Müteferrika matba-

asında basılan eser, daha sonra yazılan coğrafya ki-taplarına kaynak teşkil etmiş ve Avrupa dillerine çev-rilmiştir. Eserde yer alan haritalar da coğrafya tarihi açısından büyük önem taşır. İşte bu haritalardan 52’si İBB Kültür AŞ. tarafından bir sergide izleyiciye su-nulacak. “Piri Reis’ten Kâtip Çelebi’ye Osmanlı’nın Dünyaya Bakışı” başlığı ile açılacak olan sergide, Cihânnüma’da yer alan 52 harita sergilenecek.

Gazetecilere Fazla İçmeyin UyarısıBaşta kapanan News of

the World olmak üzere Mur-doch grubunda ortaya çıkan dinleme skandalından sonra yeni etik standart arayışına gi-ren İngiliz polisi, gazetecilerle fazla samimi olmayı yasak-ladı.

Guardian’ın haberine göre, İngiliz polisi tarafın-dan hazırlanan “Polisle Medya Arasındaki İlişkiler-den Kaynaklanan Etik Sorunlar” başlıklı raporda, po-lis ve medya mensupları arasındaki samimi ilişkilerin kamuoyunda ciddi zararlara yol açtığı belirtildi.

Murdoch grubuna bağlı gazetelerde patlayan skandaldan sonra kolları sıvayan İngiliz emniyeti, yeni etik kurallar çerçevesinde polise, “akşam yemek-lerinde ve pub gibi yerlerde gazetecilerle fazla içkili sohbete girmemelerini tavsiye etti.

Raporda, uzun ve içkili sohbetlerin gazetecilerin “bilgi koparma taktiklerinden biri” olduğu hatırlatıla-rak, “Medya ile alkolü karıştırmak yasaklanmamıştır, fakat bunun sıkça tekrarlanmaması gerekir” denildi.

Gerçekler vardır. Onlara taraf veya karşı olmak pek fazla bir işlevsellik içermez. Ama gerçeklerin olumlu ve olumsuz yanlarını görmek daima faydalıdır. Küre-sel ekonomiye kendi anlamını veren neoliberalizm de öyle...

Neoliberalizm, birçok sakınca içeriyor. Bu sakıncaları göz önünde tutmak ve bunlara karşı tedbir düşünmek gerekir. Bu ya-pılmazsa ne olur? Tecrübeyle sabit olduğu gibi, küresel kriz ya-şanır! Günümüzde dünyanın hemen her yerinde geçerli olan iki söz vardır. Birincisi “Para dünyayı yönetir.”, ikincisi ise “Paranın kıymeti kalmadı.”… Bu iki sözün tek tek ve beraber ortaya koy-duğu çerçeve, yaşanan krizin ne denli tehlikeli olduğunu da tarif ediyor. “Dünyayı yöneten” ve “kıymeti kalmayan” parayı kimin ve nerede yönettiğini bilmiyoruz. Yönetenin “bütün parayı” yöne-tip yönetmemesi konusunda da bir bilgimiz yok. Hatta çoğu kimse için de “para” kavramsal olarak tarifi çok zor bir olgu haline geldi.

Batıda 19.Asır’da kâğıt paranın icadından önce alışveriş için takas yapılırdı. Mallar ve hizmetler takas edilirdi. Altın ve gümüş sıklıkla kullanılırdı. Günümüzde altın veya gümüşten madeni para yok. Dolayısıyla bugünkü para, üzerinde yer alan rakamın değerini simgesel olarak taşıyan bir kâğıt parçası. O nedenle aynı kâğıt parçasının bir gün araba satın alması, ama bir başka gün “hurda kâğıt” olarak kabul edilmesi mümkün.

Kişiler ve topluluklar kendi paralarını basamazlar ve yeni bir para birimi uygulayamazlar. Bu konuda devlet tekeldir. Devlet pa-rayı tasarlar, basar, değerini değiştirir. Kişiler ve topluluklar da parayı mal ve hizmetleriyle satın alırlar ve satarlar. Neoliberalizmde karar makamı “piyasa” olarak kabul edilir. Piyasa arz-talep ekseninde ge-lişir. Bu durumda piyasa yatırımcıların yönelimlerini esas alır. Bu durumun en çarpıcı yaşandığı yer ise ABD. Çünkü ABD’de parayı ABD’nin merkez bankası FED basar. FED parayı basar, piyasala-rın gösterdiği doğrultuda değerini belirler ve yönetime verir. FED, bir devlet kurumu değildir. FED, hükümetle beraber çalışır, ama hükümet FED’i kontrol etmez, ona kendi kurallarını dayatamaz.

Örneğin FED, USD’nin gücünü yönetirken ABD halkı-nın gelir seviyesini gözetmek zorunda değildir. FED, her şirket gibi ortaklıklarının çıkarlarını gözetir. Eğer ortaklarının çıkarları vergi ödeyen ve tüketim yapan ABD’lilerin gelir seviyesini ko-rumayı gerektirirse, sadece o zaman bu konuya yönelebilir. FED, bu noktada petrol karteline benzer. Petrol şirketlerinin ittifak kur-ması, 1910’larda bütün dengeleri değiştirdi. Kartel, ABD’de bü-tün mali sistemi eline aldı. Bunun üzerine gücün kontrol edil-mesi için kurallar konuldu. Konulan kuralların ihlaline ağır cezalar getirildi. Ayrıca müttefik şirketler arasında “rekabet” doğ-ması önlenirken, başkalarının rekabet başlatması da engellendi.

FED’in küresel kriz karşısındaki tutumu bu bilgilerin halen ge-çerli olduğunu doğruladı. FED, atacağı adımlarda ABD halkının de-ğil, ortaklarının çıkarlarına göre hareket etti ve önceliğini piyasadaki aktörlerin taleplerine verdi. Der Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Prof. Allan Meltzer’in 11.07.2009’da Alman Frankfurter Allge-meine Zeitung’a verdiği mülakatta belirttiği gibi, FED’in bankala-rın batmasını önlediği tek bir kriz yok. ABD basınında Obama’nın FED’i mali sistemin temel denetim mekanizması haline getirmek istediği bilgisi yer alıyor. Şayet Obama bunu başarırsa -ki başarma-sının önünde bir engel yok- büyük bankaların ortağı olduğu FED, bankacılık ve sigortacılık sektöründe “tek egemen” haline gele-cek. El konulan bankalar ve şirketler bu büyük gücün eline geçe-cek. Belki General Motors, General Electric, IBM ve Microsoft bile… Neoliberalizmin tutkusu olan maksimalizm bunu gerekti-rir. FED’in bu şartlarda firmaların iç işlerine dahi müdahale etmesi mümkün. Mali İstikrarı Artırma Yasası, FED’in bir firmanın istik-rara zarar verdiğini tespit ettiğinde firmadan hisse ve mal varlığı sa-tışı talep edeceğini, faaliyet sahasını sınırlayabileceğini belirtiyor.

Kongre üyesi Charles A. Lindbergh 1923’te FED’i eleşti-ren bir konuşmasında bütün mali sistemin FED’in eline bırakılma-sına karşı çıkmıştı. Lindbergh, FED’in yönetimini kuran kar hedefli grupların mali sistemi yönetmesinin FED’in başka insanların ce-bindeki paradan vurgun yapmak için kullanılacağını öne sürmüştü.

1910’da Jekyll Island’da dönemin en büyük yedi bankerinin katıldığı gizli toplantıda kurulan ve bu nedenle Griffin’in “Jekyll Is-land Canavarı” diye tanımladığı FED’in ortakları o dönemde dün-yadaki toplam servetin %25’ine sahipti. Toplantıya J.P. Morgan (Henry P. Davis), Rockefeller (Nelson W. Aldrich), Rothschild ve Warburg (Paul M. Warburg katılmıştı. Franklin Roosevelt “De-mokrasinin özgürlüğünün güvenliği, insanların; hür teşebbüsün büyümesini, demokratik devletten daha güçlü oluncaya kadar to-lere etmesiyle tehlikeye girer.” demişti.Yani “hükümet”, bir gru-bun bir biçimde yönlendirdiği ve kendi özel gücü olarak kullan-maya başladığı bir mekanizma olursa, demokrasi özgür değildir.

Dünya bankacılık tarihinde ilk gelişme 17.Asır’da Amsterdam’daki tacirlerin altınlarını bankaya emanet etmesi ve karşılığında bir kâğıt almasıdır. Bir süre sonra bankalar güçlendi ve ellerindeki altının %10’unu kredi vermekte kullandı. Nihayetinde herkes aynı anda altınını geri istemezdi. Ama büyüme kaçınılmazdı ve çok cazipti. Bankalar savaşan devletlere daha büyük miktarlarda kredi vermeye başladılar. Bu sistem kısa süre sonra kasadaki bütün altınların toplamı kadar kredi verilmesi noktasına ulaştı. FED, bunu bir adım daha ileriye taşıdı ve bankalara kasasına giren her 1 USD için 9 USD’lik işlem yapma olanağı getirdi. Bankalar, hokus pokusla biri dokuza çevirdi. Örneğin bir satıcı aylık gelirini bankasına teslim ettiğinde, paranın %10’u muhafaza edilirken, başka bir hesapta %90’ı kredi finansmanında kullanıldı. Yeni hesapta yer alan paranın da %10’u muhafaza edilirken, geriye kalan %90’ı aynı şekilde kul-lanıldı. Bilgisayar ekranında görünen, ama gerçekte olmayan bu pa-ralar ve bu paraların faizleri aynı işlemin tekrar ve tekrar yapılma-sına olanak tanıdı. FED 1:9 olan bu oranı zamanla 1:11’e çıkardı

Özkan HACIOĞLU

Dünya bankacılık t a r i h i n d e i l k gelişme 17. Asır’da

F i n a n s

BULTÜRK Bayrampaşa’da Saadet Partisini ziyaret esnasından

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Osman Sınav, Bulgaristan Ulusal Televizyonu’na (BNT), Bulgar yazar Lüdmila Filipova’nın ’Aramız-daki Duvar’ kitabına dayalı 39 bölümlük dizi hazırlı-adıklarını açıkladı. Türkiye ile Bulgaristan’ın komşu ülke olduğunu vurgulayan Sınav, “Ortak tarihimiz var, reflekslerimiz bile ortaktır” diye konuştu. Cannes Film

Festivali’nde tanıtılan, Türk aktörlerin de rol aldığı “Mission London-Londra Görevi” filminden etkilendi-ğini ve Bulgar romanına dayalı film yapma kararı al-dığını belirten Sınav, “Umarım, Bulgar okuyucularının ilgi ile okuduğu romanındaki hikayeyi filmde de uygun bir şekilde anlatırız. Başarılı olursak sevincini hep bir-likte paylaşırız. Benim için bu olay yeni bir keşif ola-cak” ifadelerini kullandı.

Programa katılan yazar Lüdmila Filipova da oriji-nal adı “Yanılsamaların Anatomisi” olan romanını ya-zarken böylesi bir başarı beklemediğini anlattı. Bir-çok kişinin kendi yaşayışlarını romanda bulduğunu, bu durumun da başarıyı getirdiğini dile getiren Filipova, “Şimdiki fikrimiz de bu romanı çok bölümlü bir tarihi diziye dönüştürmektir” dedi.

Bulgaristan’da 1989 yılına dek eski komünist reji-min Türk ve Müslümanlara yönelik uyguladığı asimi-lasyon kampanyasını ve Türkiye’ye zorunlu göç olay-larını ele alan dizinin 13 bölümlük ilk kısmı konusunda çalışmalara başlandı, çekimlerin önemli bir bölümü Bulgaristan’da yapılacak.

Osman Sınav’dan Bulgar Yazarın Kitabından Yeni diziTürkiye’ye zorunlu göç olaylarını ele alan dizinin 13 bölümlük olacak

Müslümanlara Kültürel Soykırım Yapılmıştır

Ancak biz birkaç hususa değinmek istiyoruz ve bu hususların ivedilikle ele alınması gerektiğini düşünüyo-ruz. Parlamentonun almış olduğu bu karardan sonra bu konuların çözümüne de sıra gelmiş demektir.

- Silah zoru ile verilen isimler kütüklerden silinmeli ve eski isimler re-sen geri verilmelidir. Bulgaristan’da tüm Belediyeler bu konuda hemen çalışma başlatmalı ve isimleri değiştirilen herkese asıl isimleri ile kimlikler verilmelidir. İsimlerini değiştirmek isteyenler bunu ka-nunlarda belirtildiği şekilde yapabilirler. Bu konu halle-dilmesi gereken son derece önemli bir konudur.

- İsim değiştirme esnasında suç işleyenlere gerekli cezalar verilmeli ve bu konudaki zaman aşımı kaldırıl-malıdır. Çünkü burada işlenen suçlar insanlık suçudur. Aynı zamanda karar sürecinde yer alan tüm siyasetçi-lerin ve idarecilerin de mahkemede hesap vermeleri sağlanmalıdır.

- 1989 yılındaki büyük tehcir sırasında mallarını belediyelere devretmeleri için baskı yapanlar da tespit edilerek mahkemeye çıkarılmalıdırlar. El konan mal-lar da sahiplerine iade edilmelidir. Bu konuda önemli problemler vardır.

- 1989 yılında zorla göç ettirilenlerin ülkeden ayrı-lış tarihine kadar ödenen sigorta primleri şu anda yaşa-dıkları ülkelere devredilmelidir veya insanlarımıza yük olmadan bir çözüm bulunmalıdır.

- Bu dönemde göç ettirilenlerin çeşitli bahane-lerle seçme ve seçilme hakkı da ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Bazı kısıtlamalar da zaten yapılmış-tır. Biz bu durumu kınıyoruz ve özgürlüklerin önüne set çekilmesi olarak görüyoruz. Herkes bilmelidir ki göç etmek bu insanların tercihi değil o zamanki Bul-gar idaresinin rejimin zorlaması idi. Etnik temizliğin bir basamağıydı.

- Komünist rejim tarafından çeşitli bahaneler ve şekillerle el konulan Kırcaali medresesi, Plovdiv’de bulunan Galeri gibi vakıf malları da derhal gerçek sa-hiplerine geri verilmelidir. Unutulmamalıdır ki vakıf mallarına sahip olmak için çok emekler sarf edilmiş-tir. Baskı ile yapılan sözleşmelerle el konulması sonde-rece utanç vericidir.

- Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde özellikle Rodop-Rila-Pirin bölgelerinde kaydı yapılma-mış orman arazileri vardır. Bu orman arazilerini herkez kendi arazisinin sınırını bilmektedir, komşularla bir bir-lerinin arazilerini bilmektedirler. Kimse kimsenin ara-zisine tecavuz etmemektedir. Ancak 100 yıllardan beri vergiler nedeniyle köylüler bu orman arazilerinin ka-yıtlarını yaptırmamışlardır. Adeta geleneksel zımni bir anlaşmayla herkes kendi arazisine sahip çıkmaktadır. Bulgaristan Parlamentosu ve devletinin bu konuda da bir karar alarak vatandaşlarının önünü açmalı ve tapu-larını elde etme imkanı sağlamalıdır. Bu araziler yine Bulgaristanda kalacak ancak sahipleri daha iyi işlete-cek ve bakacaktır. Biz Bulgaristan Parlamentosunun bu konuyuda bir çözüme ulaştıracağına inanıyoruz.

Değindiğimiz bu konulara da Bulgaristanın ivedi-likle el atacağına inanıyoruz. Görüyoruz ki Bulgaris-tanda demokrasi olgulaşmaya başlamıştır. Bu da bizim geleceğe güvenle bakmamızı sağlıyor.

Biz BULTÜRK olarak başta Sayın Kostov olmak üzere bu kararda münasebet alan herkese teşekkür edi-yoruz ve çalışmalarında başarılar diliyoruz.

SaydılarımızlaBULTÜRK

Dr.Müjgan DENİZ

Bulgaristan’da yaşayan Müslüman halklar (Türkler, Pomaklar ve Romanlar), özellikle Todor Jivkov’un ikti-darda kaldığı otuz üç yıl boyunca, her fırsatta kimliksizleşti-rilmek istendi. Türkçe isim seçme, Türkçe eğitim, kamusal alanlarda Türkçe konuşma, ibadet, sünnet, İslami usullere göre cenaze töreni düzenleme, geleneksel kılık-kıyafetlerle dolaşma gibi konularda getirilen yasaklarla, din, dil ve kül-türel ananeleri yaşama/yaşatma hürriyeti ortadan kaldırıldı.

Jivkov’un 1989 yılı sonundan iktidardan uzaklaştırıl-ması ve 2007 yılında elde edilen AB üyeliği, temel bazı hakların geri verilmesine vesile olduysa da, bu ülkedeki sorunlar tamamen çözümlenmedi. Seçilmiş Başmüftü ve yerel müftülerin yerine atanmak istenen komünist dö-nemin ajan müftüsü, yakın döneme kadar Bulgaristan Müslümanlarının başını ağrıtan sorunlardan birisi oldu.

Çoğunluğu ATAKA Partisi mensubu olan ırkçı ve İslam karşıtlarının, ülkedeki Müslümanlara ve camilere yönelik tahrik ve saldırıları ise neredeyse günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Ancak Bulgaristan Müslümanları için, sessiz ve derinden çalışan başka bir tehlike var: Misyonerlik…

Evangelist, Metodist ve Yehova Şahitleri gibi Pro-testan Hıristiyan cemaatlerin Bulgaristan’daki faaliyet-leri oldukça güçlü. Bu misyoner gruplar, daha ziyade Müslüman Romanlar arasında propaganda faaliyetlerini yürütüyorlar. Romanların çoğunluğu 10 yıl öncesine ka-dar Müslüman’dı. Ancak bugün pek çoğu Hıristiyan oldu.

Romanlar arasındaki misyonerlik çalışmaları genel-likle Almanya, İsviçre, ABD destekli misyoner teşkilatları tarafından yürütülüyor. Müslüman Romanları kiliseye çek-mek için büyük gıda ve giysi yardımları yapılıyor. Bunun yanında Romanların yoğun olarak yaşadığı şehir ve köy-lere kilise evler inşa ediyorlar. Başarılı Roman öğrenci-leri, Bulgaristan’daki enstitülerde ya da yurt dışındaki okul-larda okutup, sonrasında rahip olarak görevlendiriyorlar.

Ülkede faaliyet gösteren misyoner yetimhaneleri, hastaneler ve klinikler de Müslümanları Hıristiyanlaştır-mak için çalışıyorlar. Misyonerlerin bu çalışmaları ne-ticesinde Sofya, Montana, Vidin, Vratsa, Küstendil gibi batı Bulgaristan’da yaşayan Romanlar, ne yazık ki, bü-yük ölçüde İslam ile bağlarını koparmış durumdalar.

Misyonerler, İslami bilgi bakımdan zayıf olan, Smol-yan, Devin, Kirkovo gibi Pomak Müslümanların yaşadığı bölgelerde de faaliyet yürütüyorlar. Son birkaç yıldır Müs-lüman Türk köylerinde de kaset ve kitap dağıtma, film seyrettirme gibi yöntemlerle propaganda yapan misyoner-ler, en azından bugün için, hedeflerine ulaşabilmiş değiller.

Bulgaristan’da misyonerlik faaliyeti yürüten Ortodoks-lar, diğerlerine nispeten daha zayıf olsalar da, etkisiz değil-ler. Ortodokslardan belirli isimler bu faaliyetleri yürütüyor. Özellikle Boyan Sarıev adlı papaz bu konuda ön plana çıkı-yor. Müslüman Pomak bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sarıev, 1985 yılında polis okulunu bitirdikten sonra, Bulgar istihbaratı adına din adamı olarak çalışmaya başlamış.

Kırcali’de ikamet eden ve Sveti Yoan Predteça Hı-ristiyanlık ve Gelişim Hareketi’nin başkanlığını yü-rüten Boyan Sarıev, özellikle Müslüman Türk ve Po-maklar arasında misyonerlik faaliyetinde bulunuyor.

Faaliyetlerini sosyal yardımlarla destekleyen Sarıev, zaman zaman büyük para yardımlarında bulunarak Müslü-manlığını unutan kimseleri etrafına toplamaya çalışıyor. Ay-rıca yetimhanelerde bulunan Müslüman çocukları da vaftiz etmek suretiyle kazanmaya çalışmaktadır. Özellikle Haskovo ve Kırcali bölgelerindeki yetimhanelerle yakından ilgilen-mektedir. Yine Sarıev’in öncülüğünde, hiçbir Hıristiyan’ın yaşamadığı Müslüman köylerine kiliseler yapılıyor.

Alfa Research Sosyolojik Araştırma Kuruluşu ve Yeni Bulgar Üniversitesi’nin, Bulgaristan’ın sekiz bölgesin-deki 850 Müslüman üzerinde yaptığı bir araştırmanın ne-ticeleri de bu ülkedeki Müslümanların nasıl tehlikeli bir eşikte olduğunu işaret ediyor. Araştırma sonuçlarına göre; Bulgaristan Müslümanlarının yüzde 41’i hiç camiye git-miyor ve yüzde 59’u hiç namaz kılmıyor. Müslümanla-rın yarısından fazlası nikâhsız yaşamı desteklerken, yüzde 39,8’i domuz eti yiyor ve yüzde 43,3’ü alkol kullanıyor.

Bu veriler üzerine daha fazla söz söylemeye ge-rek var mı bilemiyorum ama yine de söyleyelim: Tür-kiye, Bulgaristan’daki Müslümanlar üzerindeki dik-katini dağıtmadan, Müslümanların İslam’la bağlarını kuvvetlendirmeye yönelik girişimlerde bulunmalıdır.

Ayhan Demir

Bulgaristan’daki Misyonerlik

Tehlikesi

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetler

Tarih ve Dil

Kurulduğu gün-den bu yana Türk ve İs-lam Dünyası, Osmanlı hinterlandı ve tüm Av-rasya coğrafyası edebi-yatlarının buluşma nok-tası haline gelen Avrasya Yazarlar Birliği 2012 yılı ödüllerini açıkladı.

Avrasya Yazarlar Birliği organları tarafın-dan uzun süreli değer-lendirmeler sonucunda;

“ T ü r k D ü n -y a s ı n d a Y ı -

l ı n E d e b i y a t A d a m ı Ö d ü l ü ”IV. Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresinde

alınan karar uyarınca Azerbaycan Yazarlar Birliği Baş-kanı ve Azerbaycan’ın önde gelen edebiyatçılarından ve Türk halkları arasında edebi ilişkilerin gelişmesinde sayısız hizmetleri olan Anar’ın 2012 yılında “Türk Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı” ilan edilmesine,

“Türk Dünyasında Yılın Edebiyat Dergisi Ödülü”Her sayısında Türk halkları edebiyatlarına ayrı

bir bölüm ayırarak Başkurtistan’da Türk Dünyasın-dan eslerin tanınmasına ve halklar arasındaki dost-

luk ve kardeşlik duygularının gelişmesine katkı sağlayan Ufa merkezli olarak yayınlanan Agi-dil Dergisinin, “Yılın Edebiyat Dergisi” olmasına;

“Türk Lehçeleri Arasına En İyi Şiir Çevi-risi Ödülünün” Kazakistan’da yayınlanan “Alem Adabiyatı” dergisinde Türkiye edebiyatından yap-tığı çevirilerle Kazak Şair Baurcan Cakıp’a ;

“Türk Lehçeleri Arasına En İyi Hikaye Çevirisi Ödülü”nün Azerbaycanlı yazar Elçin’in Bengü Yayın-ları arasından yayınlanan “Aydınlık Geceler” adlı hikâye kitabı ve diğer çevirilerinden dolayı yazar İmdat Avşar’a; “Türk Lehçeleri Arası En İyi Roman Çevirisi Ödülü”nün

Tataristan’ın büyük yazarı Ayaz Gıycaliev’in Sütün Yayınları tarafından yayınlanan “Bir Avuç Toprak” adlı romanın çevirisinden dolayı Fatih Kutlu’ya; “Türk Leh-çeleri Arasına En İyi Bilimsel Eser Çevirisi Ödülü”nün

Hakasçadan yaptığı çevirilerle Timur Devletov’a ve-rilmesi ; “Avrasya Yazarlar Birliği Özel Ödülü’nün”, Av-rasya coğrafyasında kültürel etkileşime yaptığı katkılardan dolayı TRT Avaz kanalına verilmesine; karar verilmiştir.

Ödüller IV. Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi ve III. Türk Lehçeleri Arası Çeviri Sempoz-yumu ve Atölyesinde sahiplerine takdim edilecektir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.Yrd. Doç Dr. Yakup Ömeroğlu

Genel Başkan

Avrasya Yazarlar Birliği - Basın Bildirisi

Türkler Bulgaristan’a Vizesis Girecekler2007’de Av-

rupa Birliği üyesi olan Bulgaristan, henüz Schengen Bölgesi üyeliğine kabul edilmedi.

Ancak Bul-garistan Hükü-meti Schengen

Bölgesi’ne katılımı sürecinde Schen-gen Vizesi bulunan yabancıların Bulgar Vizesi olmadan Bulgaristan’a serbestçe giriş yapabileceklerini açıkladı.

Yapılan açıklamada ayrıca yeşil pa-saport sahibi Türk vatandaşlarının da Bulgaristan’a giriş yapabilmeleri için vizeyi kaldıran Bulgaristan Hükümeti, bu sayede iki ülke arasındaki ekono-mik, kültürel, ticari ve akademik ilişki-lere ivme kazandıracağı belirtti.

Yeşil pasaport sahiplerinden Avrupa Birliği’nin bir çok ülkesinde vize isten-mediğinin hatırlatıldığı açıklamada yeni uygulama, “İyi komşuluk ilişkilerinin daha da geliştirilmesinin iyi niyeti” olarak yorumlandı.

2 Şubat 2012’de resmi gazetede ya-yınlanacağığı belitilen kanun, 5 Şubat’ta yürürlüğe girecektir.

Türk - Bulgar Öğrenciler Kapıkule’de Buluştu

Türk ve Bulgar öğrenciler Dünya Gümrük Günü kutlamaları kapsamında Kapıkule’de buluştu.Dünya Gümrük Günü kutlamaları kapsamında, Bulgaristan’dan otobüsle gelen yaklaşık 45 Bulgar öğrenci, Kaptan And-reevo Sınır Kapısı’nı geçmelerinin ardından Kapıkule Sınır Kapısı girişinde Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürü Kaptan Kılıç ve Trakya Birlik İlköğretim Okulu öğrencileri tarafından karşılandı.

Mesut UĞURLU’nun damadı Aykut’un CenazesiBulgaristan Konsolosu

Sn..Fratev’e plaket

Güneşli Bilgin Pehlivan’nın Babasının Cenazesinden

Dr.Nedim BİRİNCİ Türkiye’ye gelirken

.İsmail ERDEM Türkiye’ye gelirken

Halil MUTLU ile birlikte BULTURK’te

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Yeni yıla ramak kala etnosu-muza sevindirici ve ümit verici haberler verememenin üzüntüsü içindeyim.Boyana saraylarında ve kırsaldaki şatolarda saltanat gırla sürüyor,çünkü ajan deputatları-mızın hepsi birer milioner.Dal’ın

gücü bu sarayların temel taşlarını yıkmaya yetersiz kaldı ve destek görmedi.Bunun sebebi,belki kendisi-ninde o şatafatlı sofralardan kaklmasıdır.Diğer yandan muhalif kanatlar birleşemiyor,aydın kesim siyasi so-rumluluktan kaçınıyor.Eski sisitemin nomenklatür kad-roları hala işbaşındalar ve olangüçlerinle Doğan statü-kosunu savunmaktadırlar...

Dün, Bal-göç’ün genel kurul toplantısını izledim.Kalabalığın arasında onlarca ciddi,aydın ve dava in-sanına rastladım,sanki Bulgaristan Türklerinin eliti bu kongre sarayına toplanmıştı.Benim gözlemlerime göre göçmen derneklerinin şimdiye dek en başarılı baş-kanı görevini noktaladı.Sekiz numara sevdalısı ve Kal-fin tutkunu Emin Balkan gitti ve bir dönem kapanmış oldu.Aslında sayın Emin Balkan sosyalist değil,fakat acaba çevresinin ve camiasının baskısı altında mı ka-lıpta ilk kez bir Türk Cumhurbaşkanı adayı varken, gi-dip göçmen toplumunun BSP adayına oy verme aji-tesine girişti.Ve böylece Bulgaristan Türklerini ve göçmenleri Memleketimizdeki iktidar güçlerinden uzaklaştırmış oldu.Evet,etnosumuz kendi arasındaki birliği ve beraberliği sağlayabilmış olsaydı ,kabüllene-mediğ ve sevmediği HÖH yönetim katmanlarının ağır yükünü çoktan omuzlarından indirmiş olurdu.En güçlü göçmen derneğinin makamında oturan şahıs ise her an mevcut ve dejenere olmuş HÖH yönetimindeki ajan kisvelilerin uzaklaştırılmasında yardımcı olabilir...

Geçenlerde Ankara’nın en yüksek tepesin-deki Balkanlar parlamenterlerinin kabül protoko-lünde bizim “anlı ve şanlı” vekillerimize boş koltuk kalmadı,esameleri bile okunmadı.Bunun nedenlerini

hepimiz biliyoruz,fakat herkes yorumlamaktan ka-çınıyor.Artık yok olmuş , köhne ve insanlık dışı uy-gulamaları ile meşhur totaliter bir sistemin sadık uşaklarınla,Bulgaristan’ın derin devleti ve yer altı güç-leri ile bağlantılı yönetimindeki bir siyasi güçle Ankara artık irtibat kurmak istemiyor,yani bunların isimlerini kırmızı kalem ile çizmiş.Buna misilleme olarak,Sofya Kırcaali’ye mayor Raif Mustafa’yı derebey yaptı...

Balgöç gibi dernekler ise değişimden uzaklar ve hala etnosumuzun önünü açmakta direnen şahıslara kucak açmaktadırlar.Pazar günkü Bursa kurultayında , Ahmed Doğan’ın tebriği okunduğunda bin kişilik sa-londa yalnız beş-on kişinin cılız alkışlaması duyuldu.Kırcaali bölgesini 20 yıldır yöneten değişmez illahlar bu ilimizi Bulgristan’ın en geri kalmış ili haline çevir-diler.Halbükü HÖH iki kez Bulgaritan’da iktidar şansı yakalamıştı.Bugün, Balgöç HÖH dışında arayış ara-yanları manevracılıkla suçlamaya devam ediyor,fakat artık bu işler Ahmet’lerle,Bahri’lerle yürütülemeyece-ğini söylemeye bir türlü dilleri dönmüyor ve böylece halkımıza en büyük zararı vermiş oluyorlar.HÖH par-tisini iktidar partisinden uzaklaştırmak acaba etnosu-muza neler kazandırıyor ve kaybettiriyor.Gerb parti-sine karşı sergilenen sevimsiz tavırlar acaba göçmen derneklerine neler kazandırıyor?Türkiye’li iş adamla-rına vizelerini Ahmed Doğan’mı sağlayacak,yoksa o mu bizim sosyal ve diğer yığınla sorunumuzu çöze-cektir. Drındar’lı köylü kurnazı bizim siyasi liderimiz rolünü oynamaya devam ettiği müddetçe bizler Ana-dillerimizde eğitim göremeyeceğiz,vakıf mallarımız iade edilmeyecektir,ırkçı parti sempatizanları tarafın-dan hor görülmeye devam edileceğiz.

Kalfin bitti,Emil Balkan gitti! Boyana’daki sulta-nımız çok yaşasın! Öteki Balgöç kurultayında, onlarca kahraman mücahitimizin ve sürgüncümüzün önünde, mayor Raif Mustafa onur ve şeref konuğu olacak, sa-londakiler yine alkış tufanı tutturacaklar, ne de olsa hastalığımız İsveç sendromudur...

Kalfin Bitti, Emin Ballkan Gitti

Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere, 150 bin askeri-miz esir düştü.Bu askerlerden bir kısmı da Mısır’ın İskende-riye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na Hapsedildi.

********Kampın tam adı,‘Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I

Harbiye Kampı’ idi.Bu kampta, 1918’de Filistin Cephesinde esir düşen

16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı Osmanlı Askerleri Tutu-luyordu.

********12 Haziran 1920’ye kadar Iki yıl boyunca Her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya

maruz kaldılar.********İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi?********Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların Yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk Düşmanı ha-

line gelmişlerdi.********Savaş bitmişti.Ancak, Kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dı-

şındaki askerleri Teslim etmek, İngilizlerin işine Gelmiyordu.Çünkü, olası yeni bir savaşta, Bu askerlerin Yeniden

karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından,İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.********Çözüm Toplu katliamdı?Askerlerimiz, Mikrop kırma

bahanesiyle, süngü zoruyla Dezenfekte havuzlarına sokuldu.Ancak; Suya normalin çok üzerinde ‘krizol’ maddesi

katılmıştı..Mehmetçik, Suya daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol

maddesi nedeniyle haşlanıyordu.Ancak, İngiliz Askerleri, dipçik darbeleri ile askerleri-

mizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı.

Mehmetçikler, Bellerine kadar gelen suya başlarını sok-mak istemediler.

Ancak,Bu kez İngilizler havaya (başlarının üzerine) ateş et-

meye başladı.Askerlerimiz, ölmemek için, çömelerek başlarını suya

soktular.Ancak, başını Sudan kaldıran artık göremiyordu.Çünkü gözleri yanmıştı?********Dışarı çıkanların halini görensıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmediVe 15 000 (15 bin) askerimiz kör oldu.Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM.’ de gö-

rüşüldü.Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler Bir önerge vererek, Mısır’da esirlerin Krizol banyo-

suna sokularak,15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, Bunun faili olan İngiliz doktor,Garnizon Komutanı ve Askerlerin cezalandırılması için,TBMM’ nin teşebbüse geçmesini istediler.********Ancak,Yeni kurulan devletin bin türlü derdi vardı.Ağır sorunlarla uğraşan TBMM’ de Bu hesap sorma işi

Unutuldu gitti.Ama onlar Unutmuyorlar?Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya

kamuoyuna Sunuyorlar.ERMENİLİLER SOYKIRIM YAPILDI DİYE DÜN-

YAYI AYAĞA KALDIRIYOR.BİZİM TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.!!!

Gülşen GÖNLÜŞENH A T I R L A T M A

Mümin Topçu

Kıta Lemur yaSeyhan ÖZGÜR

Tüm kayıp kıta efsaneleri arasında en inanılmaz gibi gö-rüneni, Lemurya’nın öyküsüdür. Öykünün kaynağı, 19. yüz-yıl doğa bil¬ginleri tarafından ortaya atılan bazı tezlere da-yanıyor.

Doğa bilginleri, Hint Okyanusu çevresındeki ülkelerde, lemur adlı bir maymun türü keşfetmişlerdi. Ama ortada açık-lanamayan bir durum vardı. Bu ülkeler birbirlerinden bin-lerce kilometre uzaktaydılar. Üstelik, Madagaskar’la Hindis-tan arasında olduğu gibi, ülkeler arasında uçsuz bucaksız bir okyanus uzanyordu. Bu kadar küçük bir hayvanın okyanusu yüzerek aşması mümkün olamayacağına göre geriye tek ola-sılık kalıyordu: Bir zamanlar lemur maymunları, bugün ya-şadığı ülkeleri kapsayacak genişlikte bir kıta üzerinde yaşa-mış olmalıydı.

Bu dönemde, yani 1850′lerin sonunda Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayımlanmıştı. Kitapta canlıla-rın evrimi ve değişik türlerin ortaya çıkışı anlatılıyordu. Oysa dini inançlara bağlı olanlar, türlerin yer¬yüzüne Tanrı tara-fından dağıtıldığını öne sürüyorlardı. Lemur maymunlarının bulunuşu, bu iki görüş arasındaki tartışmayı yeni¬den alev-lendirmişti.

İşte bu sırada, Alman doğabilimcisi Ernst Heinrieh Ha-eckel, ilginç bir fikir ortaya attı: Lemur maymunla¬rının ana-yurdu, bu bölgede eskiden var olan bir kıtaydı. Ama bu kı-

tanın bir kısmı batınca may-munlar bu-gün üzerinde yaşadıkları ülke¬lere dağıl-mışlardı. Haec-kel, kayıp kıtaya maymunların adından esinle-nerek Le’murya adını verdi. Aynı zamanda bura-

nın “uygarlığın beşiği” olduğuna ilişkin ilk fikirleri ortaya attı. Haeckel şöyle yazıyordu:

“Bazı şartların varlığı (özellikle ardarda gelen bazı ta-rihi olgular), eskiden Hint Okyanusu’nda bulunan ve daha sonra batan bir kıtanın, insanoğlunun anayurdu olduğunu düşündürü¬yor. Kıta, Asya’nın güneyinden (belki de Asya’nın devamı olarak) doğuda Hindiçin ve Sumatra adalarına, ba-tıda Madagaskar ve güneydoğu Afrika kıyılarına kadar uza-nıyordu.

Daha önce de belirttiğimiz üzere; hayvanla¬rın ve bit-kilerin dağılımı gibi bazı olguları göz önünde tutarsak, bü-yük bir olasılıkla çok eskiden Güney Hindistan gibi bir kıtanın var olduğunu söyleyebiliriz… Eğer Lemurya’yı insanoğlunun anayurdu olarak kabul edersek, insan ırklarının göçler yo-luyla coğrafi dağılı¬mını da rahatlıkla açıklayabiliriz.”

Gazeteciler ve medyumlar ilgileniyordu, zaman geçtikçe yeni teoriler ortaya atıldı. Lemur maymunlarının dağılımı ve insanoğlunun kökeni üzerine daha inandırıcı fikirler ileri sü-rüldü. Böylece, Heackel’in düşünceleriyle birlikte kayıp kıta Lemurya’da bir kenara bırakıldı. işte bu sırada birtakım gi-zemciler ve medyumlar “kayıp kıta” fikrine dört elle sarıldı-lar. Aynı şey, daha önce Atlantis ve Mu kıtalarıyla ilgili tartış-malar sıra¬sında da görülmüştü.

Sonunda, zamanın en tanınmış gizemcilerinden biri Le-murya ile ilgilendi. Bu kişi, Teozofi Cemiyeti’nin kurucusu Madam Helena P. Blavatsky idi. Açıklanamayan, doğaüstü güç¬lere sahip olduğuna ianılan biriydi. 1888′de konuyla ilgili olarak Gizli Doktrin adlı bir kitap yayımladı. Kitapta kendi felsefesini de anlatıyordu. İddiasına göre, eski çağlarda var olan bazı olağanüstü düşünceler kendi bedenine geçmişti. Ayrıca, “Mahatma Tarikatı” adlı bir grup bedensiz varlığın, Tibet’ ten dünyayı yönettiğine inanıyordu.

Blavatsky’nin kitabı, Mahatmalara ait eski bir çalışma olan Dyzan Kitabı’na dayanılarak yazılmıştı. Blavatsky’nin be-lirttiğine göre, Mahatmalar kendisine, göğe nasıl çık¬tıklarını göstermişlerdi. Dyzan Kitabı, Atlantis’te, şimdi unutulmuş olan Senzar diliyle yazılmıştı. Atlantis ve Lemurya kıtala-rının bilinmeyen tarihinden bahsediyordu.

Gizli Doktrin, günümüz İngilizcesiyle yazıl¬mış olma-sına rağmen anlaşılması oldukça zor bir kitaptır. Örneğin şöyle bir bölüm var:

“Büyük acılardan sonra, eski üçü’nden vazgeçti ve on-ların yerine yeni Yedi Derililer’i koydu ve önce birincisi üze-rinde çalıştı … Tekerlek 30 kez daha döndü. Böylece Rupas meydana geldi: Yumuşak taşlar sertleşti, sert bitkiler yu-muşadı. Görünmeyen, görünür oldu, böcekler ve arı oğul-ları … “

Mahatmalara göre “yeryüzünde toplam olarak yedi kök ırk yaşayacaktı. Birinci kök ırk, görünmeyenlerdi. İkinci kök ırk, görünenlerdi. Üçüncü körk ırk Lemuryalılar, bundan son-rakiler Atlantis’e gelenlerdi. Bun¬lar, tam anlamıyla insan ol-malarına rağmen “kara büyüyle” yok edildiler. Bugünün in-sanları olan bizler, beşinci kök ırkı oluştu¬ruyoruz. Bizden sonra altıncı nesil dünyaya gelerek Lemurya’da yaşamaya başlayacak. Yedinci ve sonuncu neslin ardından dünyada ya-şam sona erecek ve Merkür gezegeninde yeni bir yaşam baş-layacak. “

Devamı Gelecek sayıda

BULTÜRK Derneği’nin Faaliyetlerinde katkısı olanlara teşekkür ederiz

Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal Sultangazi Belediye Başkanı Cahit Altunay Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu

Bultürk’ün çalışmalarında yardımcı olan AK Parti İl Bşk.Yrd.Ömer Faruk’a Teşekkür

İsmail Gemici Bayrampaşa Belediye Danışmanı Makamında ziyaret esnasında

İstanbul Valiliğinde Bulturk Gazetesini taktim ederken

BU UNUTULUR MU?(Unuttuk Maalesef?)

Bursa -Mustafa BOZBEY Nilüfer Belediye Bsk.

Makedonya Devlet Bakanı Sn.Hadi Nezir ile birlikte

Dış Türkler Başkan-Kemal YURTNAÇ Makamında Ziyaret

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

En yüksek dağalarda hatta zirvelerde bile kartallar da bulunur, yılanlar da.ARADA İKİ FARK VAR -1.Oraya süzülerek gelmiştir, 2. ise sürünerek

Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı seçimleri

Bu sayımızda hem halk sağlığını hem de çevre sağlı-ğını olumsuz yönde etkileyen, çok acil olarak önlem alın-madığında giderek tüm Dünya’yı saracak olan ve geri dö-nüşü imkansız bir tehlikeyi ele alacağız.

Genetiği Değiştirilmiş OrganizmalarTarihçe ve Tanımlama:Çiftçiler yüzyıllardır hızlı büyüme, tatlı meyve, bü-

yük tohum gibi değişiklikler için uğraşmışlar ve yabani tür-leri de ıslah amacı ile çalış-mışlardır. Çiftçilerin ve bilim adamlarının bu çabaları gene-tik bilgiyi taşıyan DNA mo-lekülünün 1953 yılında keşfi, 1980’li yıllarda DNA tekno-lojisinin gelişimi, 1983 yılında ise transgenik bitkilere aktarı-

lan genler ile devam etmiştir.Gen mühendisliği yöntemleri ile oluşturulan genetiği

değiştirilmiş bir organizma (GDO, GMO veya transgenik), yapısında doğal koşullar ile sahip olamayacağı veya doğal koşullar ile çok uzun bir zaman dilimi içinde küçük olası-lıkla kazanabileceği DNA parçaları taşımaktadır.

Genetik kodu gen teknolojisi kullanılarak değiştiril-miş canlı organizmalara yani biyo teknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özel-likleri değiştirilen bitki – hayvan ya da mikroorganizmalara “transgenik” ya da “genetiği değiştirilmiş organizma”

denilmekte ve bu ürünler kısaca GDO olarak adlan-dırılmaktadır.

Bu kapsamda, örne-ğin domuza ait gen doma-tese, bakteri veya virüse ait gen de bir bitkiye aktarıla-bilmektedir.

GDO’lu ürünlerin üre-tilme amaçları ise; verimin artırılması, hammaddeden

işlenmiş maddeye kadar olan zincirde, çevreye daha az zararlı, besleyici değeri daha yüksek, raf ömrü daha uzun ürünler elde etmek olarak söylenmekte ise de Dünya’daki

gıda sorunu; ihtiyacın karşı-lanamamasından değil dağı-lımın adaletsiz olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca sözedilen yararlara karşılık in-sana ve çevreye verdiği zarar-lar çok daha büyük ve telafi edilemez zararlardır

GDO’lu ürünler üzerine çalışmalar, ABD kökenli şirketler tarafından başlatılmıştır. Tarla denemelerine 1985 yılında alınan GDO’ların ticari anlamda ekimine 1996 yılında başlanmıştır.

İlk transgenik tahılın ekimi 1994 yılında Amerika’da yapılmıştır. 1996 yılında ise böceklere karşı dirençli ilk ti-cari pamuk, mısır ve soyanın tarla ekimleri gerçekleştiril-miştir.

Bütün bu gelişmelerin mimarı baba Bush’dur. 1988’de başkan olduktan sonra GDO üreten şirketlere serbestlik ta-

nımıştır.ABD’deki Monsanto

şirketi, büyüme hormonu verilen ineklerin %30 daha fazla süt vereceğini iddia et-miş, elde ettiği bu sütü de piyasaya sürmüştür. Ancak “rBGH” denilen bu hormo-nun verildiği ineklerde meme iltihabından bağırsak kanse-

rine kadar 20 kadar değişik türde hastalık ortaya çıkmış, bu hastalıkların tedavisinde de antibiyotikler kullanılmıştır. 1990ların sonunda antibiyotiklerin %70i hayvanlar tarafın-dan kullanılıyordu. Sadece süt olarak değil, bu hasta hay-vanlardan gelen etin %40’ı hamburger için kullanılmak-taydı. Bunun sonucu olarak da insanlar antibiyotiğe daha dirençli hale gelmişlerdir.

Etiketlenmeden, insana olan etkileri test edilmeden ve farelerde lösemi ve tümöre yol açan kansorejenlerle dolu bu sütü sattılar. Kanadalı bilim adamları yaptıkları araştır-mayla bu sütün insanlarda göğüs ve prostat kanserine yol açacağını açıkladı. Süt, 1999’da Avrupa Birliği (AB) ülke-

lerinde yasaklandı. Benzer çalışmalar

başka ürünler üzerinde de devam etmiştir. Fili-pinler merkezli Rockefel-ler kuruluşu Uluslararası Pirinç Araştırma Ensti-tüsü (IRRI) Asya’daki bütün önemli pirinç tür-lerini depolamıştır. İşte o tohumların dörtte üçü Monsanto ve diğer dev

şirketlerin laboratuarlarında genetik olarak değiştirilmiş ve patentlenmiştir!

Henry Kissinger’in 1970’lerde ilan ettiği strateji “Pet-rolü kontrol ederseniz ulusları ya da bölgeleri, gıdayı kont-rol ederseniz insanları kontrol edersiniz” stratejisi bu. 2005’ten beri ABD yönetiminin biyo yakıt sübvansiyonları ve promosyonu, bu tür yakıtların küresel ısınma sorununa çözüm olduğu yalanı, gıda fiyatlarını da etkiledi.

Dünya’da Durum:Günümüzde ticari olarak en fazla ekimi yapılan trans-

genik ürünler; Bacillus thuringiensis adlı bir bakteriden gen aktarılarak oluşturulan böcek zararlılarına dayanıklı mısır ve pamuk, sap ve koçan kurduna dayanıklı mısır, patates böceğine dayanıklı patatestir.

Transgenik ürün eken ülke sayısında ve ekim alanla-rında da korkunç artışlar yaşanmaktadır. 1996 yılında bu şekilde ekim yapan ülke sayısı 6 iken bu sayı 2005 yılında

21e ulaşmıştır. Ekim alanı ise 1,7 milyon hektardan 91 mil-yon hektara çıkmıştır.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar sadece tarımda değil yaklaşık yirmi yıldır GDO’lu bakteri ve funguslar ara-cılığıyla gıda sektöründe de kullanılıyor. Bu organizmalar-dan izole edilen enzimler peynir, ekmek, bira, şekerleme, sabun ve deterjan yapımında da kullanılmaktadır.

Bugün tüm Dünyada Türkiye yüzölçümüne yakın bir alanda transgenik ekim yapılmakta olup, ekim alanlarının % 99’u; ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya’da bu-lunmaktadır.

Dünyada GDO’lu olarak üretilen bitkilerin % 99’unu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturmaktadır. Bunların ya-nında patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO’lu olarak üretiliyor.

GDO’lu Ürünlerin Zararları1- Sağlık Riskleri: Potansiyel Alerjenlik: GDO’lu bit-

kilerden ve hayvanlardan elde edilen ürünlerin meydana getirebileceği risklerin başında alerji gelmektedir. Nitekim 1996 yılında, brezilya kestanesinden ve fındığından soya fasulyesine aktarılan geni içeren ürünler, alerji yapması ne-deniyle, marketlerden toplatılmıştır.

Potansiyel Toksisite: Genetik olarak değiştirilmiş orga-nizmalar, potansiyel bir toksisiteye (toksin; zehirli kimyasal üretme yeteneği) sahiptir.

Potansiyel Kanserojenlik: GDO’lu bitkilerin doğru-dan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği bir-çok araştırıcı tarafından belirtilmektedir. Özellikle, herbisit-lere (tarım ilaçları) dayanıklı GDO’lu pamuk, soya, mısır ve kolza çeşitlerinde kullanılan bazı kimyasal maddelerin doğrudan kanser yapıcı oldukları bilinmektedir.

Antibiyotiğe Dayanıklı Mikroorganizma Oluşumu: İn-san ve hayvan bünyesindeki bakterilerin genlerinin antibi-yotiklere dayanıklı hale dönüştürülmesi gibi sağlık açısın-dan büyük riskler taşımaktadır.

Besin Değerinde Bozulma: GDO’lu bitkilerde, yeni özellikler kazandırılırken, bitkinin orijinal yapısında bu-lunan bazı kalite öğelerinde önemli azalmalar olduğu tes-pit edilmiştir. Örneğin, kalp hastalıklarına ve kansere karşı önemli bir koruyucu madde olan “phytoestrogen” bileşik-lerinin, klasiklere oranla, GDO’lu bitkilerde daha az olduğu bilinmektedir.

2- Çevresel Riskler: Toprak ve Su Kirliliği: GDO’lu bitkilerin kalıntılarındaki toksik maddelerin toprağa ve suya geç-tiğine ilişkin çok sayıda araştırma sonucu bulunmaktadır. Öte yan-dan, GDO’lu bitkilerin ikinci kuşak üretimini engellemek amacıyla, to-humlar üreticiye verilmeden önce yüksek dozda antibiyotik ile bulaş-tırılmaktadır. Bu tohumların ekil-mesiyle toprağa önemli miktarda antibiyotik geçişi söz konusudur.

Buğday ve pamuk gibi çok geniş alanlarda ekimi yapılan ürünlerde bu uygulamanın etkisinin ne kadar büyük ola-cağı açıktır.

Faunada Değişim: GDO’lu bitkilerin yararlı akraba türlerin yok olmasına ve yeni zararlıların oluşmasına ne-den olabileceği tartışılmaktadır. Özellikle, GDO’lu mısır-lardaki bt genlerinin sadece koçan kurtlarına etkili olduğu-nun söylenmesine karşın, mısır bitkilerinin arasında yetişen ve üzerinde bol miktarda mısır çiçektozu bulunan “asc-lepias” adı verilen bitkilerle beslenen kral kelebeklerinin de öldüğü görülmüştür. Ayrıca, yararlı böceklerden olan “ladybugs” (hanım böceği) ve “lacewing” gibi böcekle-rin öldüğü, bu böceklerle beslenen arı ve kuşların da zarar gördüğü saptanmıştır.

Mikroorganizmalarda Değişim: Toprağa verilen yük-sek dozdaki antibiyotiklerin baskısı nedeniyle dayanıklı yeni bakteri tiplerinin oluşma ihtimali her zaman vardır. Virüslere dayanıklı olarak geliştirilen GDO’lu bitkilerin, başka virüs tiplerinin ortaya çıkmasına neden olabileceği Michigan Üniversitesi’nde deneysel olarak kanıtlanmıştır. Örneğin “cauflower mosaic” virüsü GDO’lu mısır, pamuk ve kolzalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. “pararetrovi-rüsler” grubundan olan bu virüsün, hepatit-b ve hıv virüs-leri ile büyük benzerlik göstermesi, konunun önemini daha da artırmaktadır.

Florada Değişim: Bitkilere kazandırılan yeni özellik-ler bu bitkilerin yaşadıkları çevredeki floranın bozulmasına, doğal türlerde genetik çeşitlilik kaybına, ekosistemdeki tür dağılımının ve dengesinin bozularak genetik kaynakları oluşturan yabani türlerin yok olmasına neden olabilecektir. Çiçektozları, genetik kirlilikte en önemli etkendir. Mısır çi-çektozlarının rüzgârın etkisi ile canlı olarak 1 km uzağa gi-debildiği, yoncada arıların çiçektozlarını canlı olarak 2–3 mil uzağa taşıdıkları deneysel olarak belirlenmiştir. Genetik olarak değiştirilmiş bitki çiçektozlarının rüzgâr, kuş, arı, bö-cek, mantar ve bakterilerce taşınması sonucunda kilometre-lerce uzaktaki bitki türleri de etkilenecek ve genetik bir kir-lilik ortaya çıkabilecektir.

Variyabilite ve Beklenmeyen Sonuçlar: Ekosistemler son derece karmaşık bir yapıya sahiptir. Özellikle, GDO’lu bitkiler gibi, yeni organizmaların sistem içine girmesiyle bazı bilinmeyen risklerin ortaya çıkması beklenebilir. Bu zamana ve yere bağlı olarak türler arası gen akışının so-nucunda ortaya çıkabilecek gen etkileşimlerinden kaynak-lanmakta olup, popülasyonda değişik bir karakterin ortaya çıkma ihtimali her zaman söz konusudur.

3- Sosyo-Ekonomik Riskler: Pahalılık: GDO’lu ürün-lerin tohumları, GDO’lu olmayanlara göre, %25 ile %100 arasında daha pahalı olup her yıl yenilenme zorunluluğu söz konusudur. Fiyatının yüksek olması nedeniyle tohum-luk alımını uzun süre devam ettiremeyecek olan küçük çift-çiler bu durumdan zarar göreceklerdir.

Tek tip çeşit ve ilaç kullanımı: Bitkisel üretimin GDO’lu çeşitlere dayandırılması, geleneksel tarımda ye-rel çeşitlerin kullanımında önemli azalmalara neden olabi-leceği gibi, tarımda tohumluk ve ilaç bakımından dışa ba-ğımlılık sorununu da doğuracaktır.

“Petrolü kontrol ederseniz ulusları ya da bölgeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları kontrol edersiniz” Henry Kissinger

Yazı Dizisi Tıbbi İstihbarat - 3

I.TUR-Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı Seçim Sonuçları- 23.10.2011Sıra No. Cumhurbaşkanı Adayı Alınan Oy % Yüzde

No.1 Meglena Kuneva 402,462 %14.06No.2 Rosen Plevneliev 1,140,255 %39.83No.3 Sali Şaban 44,742 %1.26No.4 Rumen Hristov 52,910 %1.85No.5 Mariya Kapon 27,024 %0.94No.6 Stefan Solakov 74,995 %2.62No.8 İvaylo Kalfin 835,109 29.17No.9 Volen Siderov 104,723 %3.66No.12 Aleksey Petrov 27,949 %0.98No.13 Nikolay Nençev 8,676 %0.30No.14 Atanas Semov 54,682 %1.91No.15 Pavel Çernev 6,277 %0.22No.16 Dimitır Kutsarov 6,097 %0.20No.17 Krasimir Karakaçanov 28,228 %0.98No.18 Andrey Çorbanov 5,482 %0.19No.19 Nikolay Vasilev 4,744 %0.17No.20 Svetoslav Vitkov 39,943 %1.40No.21 Ventsislav Yosifov 6,260 %0.21

Adayın Adı Soyadı Alınan Oylar - % oranı2 Rosen Asenov Plevneliev- 1.698.136 - %52.588 İvaylo G.Kalfin - BSP 1.531.193 - %47.42Seçmen Sayısı – 6.910.491 Oy Kullananların Sayısı – 3.334.169Geçerli Sayısı – 3.229.329 Geçersiz Oy - 104.837Türkiye'deki seçimin sonucları İ.KALFİN – 22.000, PLEVNELİYEV - 750 OY

Cumhurbaşkanı seçimleri 2.TUR Sonuçları-30.10.2011

“Bugün vardığımız barışın, ebedi barış olaca-ğına inanmak elbette safdillik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin bütün hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gös-terildikçe, karşı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna say-gının noksan olduğunu veya hiç saygı gös-terilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektire-ceği hazırlıkları yapmakta asla gecikemeyiz.”

Yanda gördüğünüz fotoğ-raf Erzincan`da çekildi.

Şehrin 10km kadar Kuze-yinde kireçtaşlarını oyulmuş tam ATATÜRK`e yakışan

dev bir eser ve tabiki Erzincan`da bulunan ordumuz tarafından yapılmış..

Sizinde bildiğiniz gibi bu portre o kadar büyük ki, uçakla üzerinden 10,000m den bile rahatlıkla görebilirsiniz..

“Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.”

“Hürriyet ve İstiklâl aşkı bu Milletin ruhudur. Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir.Dünya tarihinde, fasılasız hürriyet ve istiklâlini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır. O da TÜRK Milletidir.

Mustafa Kemal ATATÜRK

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Doç. Dr. Kasım Yunus’un Kırcaali Haber gazetesinde yayınlanan “Ana dil milli kültürümüzde bir zenginlik-tir” başlıklı teferrütlü yazısını dikkatle okudum. Yunus’un tüm düşünceleriyle hem fikirim. Doçentin yazısının baş-lığı bizlere çok şeyler söylüyor, anlatıyor. Evet, bu konuda UNESCO’nun kabul ettiği belgeler var. İnsan hakları Çer-çeve Antlaşmasının altında hükümetimizin de imzası var. Bu uğurda hem yerli hem de merkez gazete, dergi, radyo ve televizyonda yazılara, konuşmalara şahit olduk. Ne ya-zık ki, ana dilimizin, kültürümüzün yalnız ayakta durması değil, gelişmesi için henüz bir adım ileri atılmadı. Maale-sef ciddi bir gerileme var. Umudumuzu günden güne yitir-meğe başladık. Bu büyük yara, kapanmak değil, derinle-şiyor. Oysa demokrasi dönemi gelince, beklentilerimizde bir o kadar artmıştı. Tam tersi oldu. Önceleri Ana dilimiz Türkçeyi okuyanların oranı yüzde yüz iken, şimdi yüzde 10’lara düştü. 1992 yılından beri dilbilgisi ve ders kitapları basılmıyor. Neşredilen gazete ve dergiler, 2 saatlik radyo yayınları yetersiz.10 dakikalık televizyon yayını bile, bazı milletçileri rahatsız ediyor. Zaten Millet Meclisi ve Hükü-met susarken, onlara konuşmaktan ziyade ne kalmaz ki!...

Yarım yamalak 2 tiyatromuz var. Folk-lor gruplarının yazısı da yıldan yıla ayılmakta.

Tüm bunları zikrederken, iğnenin sivri tarafını ken-dimize de yöneltmek gerekiyor. 30 yıldan fazla öğret-menliğimde bunun böyle olduğuna inandım. Okul, topu ebeveynlere, onlar ise okula atıyorlar. Milletimizin kültür seviyesinin hala çok düşük seviyede olduğunu göz önünde bulundurursak, sorunun, bu büyük görevin daha çok öğ-retmenlere düştüğünü açık alınla, temiz vicdanla belirtmek gerekiyor. Sayın okuyucuların affına sığınarak (çünkü övünmek gibi çıkacak) şunları paylaşmak istiyorum:

Yıllardır, Bulgarca ve Rusça, son 15 yılda ise Türkçe öğretmenliği yaptığım Kırcaali ilimizin Çorbaciysko “Hristo Botev” ortaokulunda anadilini okuyanların oranı yüzde yüz idi. Hatta Türkçe bilmeyen birçok öğrenci de saatlere katılıyordu. Resmi dil Bulgarca yanı sıra Anadi-limiz Türkçeyi de merakla okuyorlardı. Bu arada şunu da zikredeyim. Bazıları “diğer dillerin resmi dile zararı dokunuyor” diyorlar, ama bu tam tersine bir görüş. Ka-nıt için şu misali vereyim, iki dilden kontrol ve sınıf iş-lerinden elde edilen notlar Bulgarca da birçok defa daha üstündü. Yani anadilinin resmi dile zararı yok, faydası var. 35 yıl yönettiğim folklor grubu Türkçe olduğu gibi, Bulgarca türkülerimizi de aynı ustalıkla icra ediyordu.

Yerli ve Uluslararası festivallerde, bilhassa Ça-nakkale dönüşü, Edirne’de yüzlerce kişi önünde ve-rilen temsili sabık öğrencilerim hala unutamıyorlar.

Yakın geçmişte okula 300 den fazla “Filiz”, 150 - 200 “ Zaman” gazetesi, 100 “Ümit” (dergisi), 200 “Ba-lon” ve “ Gönül” dergisi girerken şimdi sadece 15-20 “Fi-liz” gazetesi giriyor.Türkçe okuyanların sayısı da 15?!

Hemen hemen her gazete ve dergide, Sofya rad-yosunun “Çocuk” programında bilmece, atasözü, şiir, serbest yazı gibi yapıtlar yer alıyordu. “Balon” dergi-sinin neşrettiği “Demet” şiir kitabındaki eserlerin he-men hemen yarısı Çorbaciysko okulu öğrencilerindendir.

Şimdi birçok ana-babalar “ Türkçe yazmak –konuş-mak biliyorlar okumak ne lazım” diyorlar. Büyük ha-taya uğradıklarının farkında bile değiller. Öğrencilerin fazlası da daha çok oyuna, son zamanlarda, bilhassa bil-gisayara dikkat ayırıyorlar. Lakin daha iyi, bol ve dolgun bilginin kitaplar vasıtasıyla elde edileceğini onlar bile far-kında değil. Türkçe yan tarafa “Bulgarca, matematik veya coğrafya” okumayı arzu ediyor musun sorusuna “ha-yır” cevabını göz önünde bulunduruyorsak, eğitimin ve terbiye (disiplin) sorununun yüzde 70 - 80’i öğretmen-lere düştüğünü göreceğiz. Tekrar ediyorum, bunu tec-rübeme dayanarak belirtiyorum. Azda olsa Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Mevlana, Tevfik Fikret, Namık Ke-mal, Nazım Hikmet, vatanımızdan Mehmet Can, Meh-met Çavuş, Niyazi Hüseyin, Muharrem Tahsin, Osman Aziz, Recep Küpçü, Mustafa Mutlu v.s gibi dehalar için bir şeyler bilmezler, anadilini de sevmezler. Bu uğurda genç nesle kuvvetli aşı lazımdır. Evet, Türkiye televiz-yon ve diğer medyalarından faydalanıyoruz, ama Bul-garistan Türkü’nün de ayrıca tarihi, kültürü olduğunu unutmayalım. Görülüyor ki, anadilimiz mecburi ders ol-madıkça sözünü ettiğimiz bu büyük yara daha da bü-yüyecek, derinleşecek, onmayacak. Bir fidan sulanma-yınca kuruduğu gibi, kültürümüz de aynı akıbete uğrar.

M e s t a n A D A L I , e m e k l i ö ğ r e t m e n

Dilimizi ve kültürümüzü yeşeren bir

fidan gibi koruyalım

D i l i m i z Atlantis ve DevlerBuhari’nin naklettiği bir hadise göre Hz.Adem’in

boyu 60 zira idi. Aynı rivayette insanların boylarının gittikçe kısaldığı da anlatılmaktadır. Bu rivayete göre Hz.Adem’in boyu 40 m. civarında idi.

Hz.Nuh tufandan önce 950 sene tebliğ görevini yürüttüğü Kuran’da açık bir şekilde ifade edilmek-tedir. Seylan adasında Müslümanların Adammala, “Adem Dağı” adını verdikleri, Portekizlilerin de “Pi-coli Adama” dedikleri çok meşhur bir dağ mevcuttur. İnsanoğlunun atasının cennetten “inişi” sırasında ilk defa buraya basmış olduğu rivayet edilir. Kocaman bir sağ ayak izi kayanın zirvesinde hep görülmektedir. Bu izin büyüklüğü için batılı bir seyyah, “Beş ayak üç par-mak uzunluğunda ve iki ayak beş parmak ile iki ayak parmağı genişliğinde az derince bir çukur” demekte-dir. İslami rivayetlerde Hz.Adem’e atfedilen devasa boy ile orantılı olmuş olsa gerek. Çünkü bu rivayetlere göre Hz.Adem’in boyu o zaman o halde idi ki, başı göğe de-ğiyor ve diğer ile denize basıyordu. Anadolu’da da bir-çok yerde dev mezarları bulunmaktadır.

İstanbul’da Beykoz’da Yuşa Tepesi’nde bulunan bir mezarda, Yuşa Hazretleri adlı bir evliyanın yattı-ğına inanılmaktadır. Mezar, 17 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir. Eğer açılıp incelenirse içinden dev bir iskeletin çıkması çok doğaldır. Kadadokya böl-gesinde, yani Nevşehir, Kırşehir ve Göreme civarında bu tür dev evliya mezarları vardır. Ayrıca mitolojisi-nin devleri olan Titanları da unutmamak gerekir. M.Ö. 440’da yaşayan Empadokles Sicilya adasında devle-rin yaşadığından söz eder. 14. yüzyılda yazar Bocca-cio, yine Sicilya’da bir mağarada bulunan 10 metre-lik bir dev iskeletinden söz ediyordu. 1577’de İsviçre’de 6 m.’lik iskelet bulundu. Yine 1500’lerde Meksika fatihi Cortez, İspanya Kralı’na Meksika’dan getirdiği dev ke-miklerini göstermişti.

Bir diğer kaşif, ünlü Macellan, 1520’de iki devle karşılaştı, başının onun beline geldiği söylüyordu. Ke-şifler çağında daha birçok ünlü gezgin, devlerden söz ettiler. 19702’lerde bir Alman bilim adamı 350000 yıl önce dev bir insan ırkının yaşadığını ve bilimsel açıdan bunun yakında kanıtlanacağını söylüyordu.

Grekler’de, İskandinavlar’da, Mayalar’da ve İnkalar’da ilk yaratılan ırkın, devler ırkı olduğuna iliş-kin ortak bir inanç vardır. Meksika Toltekleri’nin kozmo-gonik inançlarında bir dizi depremden sonra nesilleri yeryüzünden silinmiş olan “Kinamet Devleri”nden söz edilmektedir. Kuzey Cermen efsanelerinden Eda’larda Niflheim(1) ve “Buzul Devlerinin” kuzeyde olduğu ka-bul edilir. Edalar’da, Hymir’in ataları olduğu, “Dev-ler Soyu”nun Ases’ten (İskandinav iyilik tanrılarından) daha eski bir geçmişe sahip olarak görünmeleri ile Hindular’da Asura’lar ile Deva’lardan daha eski kabul edilmeleri arasında bir ilişkisellik vardır. Bir yoruma göre, “Devler” soyunun bir kadınla birleşmesinden, se-mavi Ases’in doğmasıyla yarı-tanrısal bir çağ başlamış ve bunlar “Devlerle” savaşa tutuşarak önce onları yen-mişler, daha sonraları, savaşçı olmaktan ziyade barışçı olan kutsal soy Wanen’lerle birleşen “Devler” tarafın-dan mağlup edilmişlerdi.

Devlerden söz eden önemli kaynaklardan biri de Tevrat’tır. Eski Ahidin “Tekvin” bölümünde, “Yeryü-zünde Nefilim (Devler) vardı, bunlar eski zamandan (Atlantisliler) zorbalar, şöhretli adamlardı” denmekte-dir. Tevrat’ta ismi geçen Filistinli (Gittit’li) dev Golyat’ın boyu 2,74 m. idi. Golyat “Gath” isimli bir Filistin şeh-rinden geliyordu. Tevrat’ta Golyat’tan başka, Bashan kralı “Og”dan da söz edilir. Og’un boyu ise 3,96 m. idi. Og, bir devler ırkı olan “Rafait”lerin sonuncusu

idi. Tevrat’taki referanslar onun “Rafa” kökenli bir grup dev’den biri olduğundan söz eder. Ammonit’ler bu halk’a “Zamzummim” diyorlardı ki, bu çabuk ve an-laşılmaz söz anlamındaydı. Gerçekten de devlerin ko-nuşmaları diğer insanlar tarafından anlaşılmıyordu. Tevrat’taki “Rafait” kelimesi de ölüm, güçsüzlük ve ölü-mün çaresizliği anlamına gelmekteydi.Olmek heykeli

Orta Amerika’da bir zamanlar yaşamış olan “Ol-mekler” de zenci devlerdi. Olmekler, diğer bir dev grubu olan “Tiwanakanlar” ile birlikte Peru’daki devasa yapılarda kullanılan köle devlerdi. Tevrat’ta Refait’lerden başka bir grup devden daha söz edilir ki, bunlar da “Anakim”lerdi.(2) Anakimler Rafait’ler gibi, Kenan ülkesinin dağlık ülkesinin dağlık bölgesinde ya-şıyorlardı. Tevrat’taki ifadelerden anlaşıldığına göre, M.Ö. 1300 yıllarında devlerin nesli tükenmişti. Here-dot, diyotorus Sicilus, Homeros, Pliny, Plutarch ve Phi-lostratus gibi antik tarihçileri, çağlar önce ölmüş olan devlerden bazılarının iskeletlerini bizzat görmüş olduk-larından söz etmişlerdi.

Anakim’lilerin “Axe” silahları görüyorsunuz. Bağ-dat müzesinde

Efsanevi Atlantisliler de kendi dördüncü alt ırkları-nın ortalarına doğru fiziki güzelliklerinin ve güçlerinin zirvesine ulaşmış olan “devler” idi. Tibetli Bilgilerin Dzyan kitabında “Atlantisliler kendi fizik bedenlerinin büyülüğünde olan 8m. boyunda dev heykeller inşa etti-ler” diye yazmaktadır. Dzyan kitabının “Himalaya ötesi bölgede” ortaya çıktığı ileri sürülür. Bu önemli gizli öğ-reti, başlangıçtan beri var olan “Kadim Kelamı”, ya-ratılış formülünü vermekte kalmazi beşeriyetin milyon-larca yıllık evrimini de belirli bölümlerden anlatır. Bu bölümler içerisinde “Devler ırkı”ndan da bahsedil-mektedir. Dzyan kitabının, yaklaşık bir asır önce, Gü-ney Tibet’te, Himalayalar’daki bir inziva yerinde, ünlü Rus medyum Madam Blavatsky tarafından gün ışığına çıkarıldığı iddia edilmektedir. M. Blavatsky “Gizli Öğ-reti” adını verdiği bu gizemci (Okült) öğretiye göre, dünyamızda muhtelif kök ırklar yaşamıştı. Okült öğre-tiye göre, “Round” denilen her büyük dünya devresinde 7 kök ırk yaşar ve her kök ırk da 7 alt ırka ayrılır. Şu anda 4. Round’da bulunmaktayız Madam Blavatsky’in “Kök Irklar” doktrini şöyle özetlenebilir.

1) İlk kök ırk, metafizik düzeyde, yani astral dü-zeyde varolmuştu.

2) İkinci kök, fiziksel bedenlere sahip olmamasına rağmen, Grönland’da fiziksel bir yurda sahiptiler.

3) Üçüncü kök ırkı Lemuryalılar, yani Lemurya kıtasında meskun olan insanlar oluşturuyorlardı. Le-mura, bugünkü Hint Okyanusu ile

Avustralya arasında bir yerde idi. İlk Lemuryalılar, bir çeşit maymuna benzeyen denizanaları idi ve daha sonra bunların alt ırklarından kahverengi derili ve 4,57 m. uzunluğunda dev insan ırk türemişti. Kötü yollara düşen Lemuryalılar, yüksek tanrılara yakardılar ve bu-nun sonucunda “Bilge Yılanlar” ve “Işık Ejderhaları” dünyaya geldiler. Ahmet DOĞAN

GERÇEKLER

Bu yazıyı DS’nin gadrine uğramıştüm mazlumlara ithaf ediyorum!Basri Zilabid

Bulgaristan’da sokak ortasında bir Bulgar’ı durdurup “Türk dendiğinde aklına ne geliyor?” diye sorsanız çok büyük bir ihti-malle “Ahmed Dogan” cevabını alırsınız.

Bulgaristan Türklerinden, Pomaklardan ve Türk Çingenele-rinden özellikle 50 yaş üstü kuşak için Ahmed Doğan bir efsane, bir “idol” haline gelmiştir. 90’lı yıllarda halkın ona yönelen sev-gisi sayesinde 20 yıldır “manevi dokunulmazlık” zırhıyla düş-manlarının saldırılarına karşı koymada hiçbir zorluk çekmedi. Bu dokunulmazlık sadece halktan aldığı destekten değil, arkasında lağv edilmesine rağmen varlığını hala sürdürdüğüne inanılan Bul-gar KGB’si diyebileceğimiz Dırjavna Sigurnost (DS) gibi bir is-tihbarat teşkilatının var olmasından da kaynaklandığını bugün iti-barıyla görebiliyoruz.

Ahmed Doğan hayatımıza girdiği günden beri onu tanıma ve takip etmeye çalışıyoruz. İlk önce onun adlarımızın değişti-rilmesine karşı yasadışı bir örgütün lideri olarak mücadele eder-ken Komünist rejim tarafından hapse atıldığını ve hapisten çıktık-tan sonra Bulgaristan Müslümanlarının haklarını savunan bir kişi olduğunu öğrendik.

Ama çok geçmeden onun ajan olduğu yazılıp çizilmeye başlandı. Dosyalar açıklandıkça ajanlığı kesinleşmiş oldu. (Bu-rada “Doğan’ın Dosyası” kitabı çıkmadan önceki durumdan bah-sediyorum.) Hak ve özgürlüklerimizi savunan adam ajanlık yap-mıştı. Ancak bu konuda ağzını bıçak açmıyordu. Akıl ve iz’an sahibi her kişinin buna bir anlam vermesi gerekiyordu.

O dönemde şöyle düşündüm: Türklerin adları değiştirilme-den önce ajanlık yapmış olabilir, ancak zorla isimlerin değiştiril-mesine isyan etmiş ve buna katılmadığından dolayı siyasi suçlu olarak hapse atılmış. Cahar Dudayev’in komünist Rusya’da bir general olarak yetişip daha sonra Rusya’nın Çeçenistan’ı işga-lini onaylamayarak adının “isyancı generale” çıkması ile benzer-lik kurmaya çalıştım. Allah’ın günahkar kuluna verdiği pişman olup tövbe etme şansını Ahmed Doğan’a çok görmedim. Ancak bu “ajanlık” meselesi beynimin bir kenarını kemirmeye hep de-vam etti, ta ki 2008 yılının yazına kadar.

Eğridere’nin şirin bir köyünde yaz tatilimizi geçirirken baca-nağımın evinde 1992 yılında basılmış, “Koy koy e” (Kim Kim-dir) serisinden “Ahmed Doğan” kitabına rastladım. Bulgar bir ka-dın gazetecinin sorularına Ahmed Doğan’ın verdiği cevaplardan oluşan ince bir kitapçıktı bu. Bir solukta kitabı okudum ve Ah-med Doğan’ın DS tarafından yetiştirilmiş bir ajan olduğu fikri beynime iyice yerleşti. Komünist dönemde kendini bu kadar iyi yetiştirmiş bir Türkün olabileceğine ihtimal vermiyordum. Özel-likle Türkiye ile ilgili sorulara verdiği cevaplar onun özel olarak hazırlandığı kanısını bende iyice pekiştirdi. Bulgaristan Türklerin-den çok kişi ajanlık yapmıştır ancak bunlar içinde en “değerlisi” Ahmed Doğan’dır.

Bir yıl sonra “Dosieto na Dogan” (Doğan’ın [ajanlık] Dos-yası) kitabı çıktı, hemen alıp okudum.

Bu tarihten itibaren yapbozun parçaları yerlerini buldular.Bulgaristan Türkleri’nin soyadları Ahmed, Mehmed, Mü-

mün, Sali iken Ahmed’in ki nasıl ve neden “Doğan” dı ? Ahmed Doğan neden bu kadar kibirli ve küstahça konuşuyordu?

Neden bu kadar çok kadın eskitti?Neden ateistti?Neden enaniyeti, egosu dağları aşıyordu?Neden çok konuşmuyordu?Neden hakkında açılan 1,5 milyon levalık davada beraat etti

de, saray denilen evinin duvarı ve barbeküsü yıkıldı?Çünkü o bir ajandı! Ve “ailem” dediği DS’ye hizmet etmeye

devam ediyordu.Yukarıdaki sorulara verilecek cevaplar Ahmed Doğan’ın

ajanlığa devam ettiğinin kanıtıdır. Bulgaristan siyasetini takip edenler yukarıdaki soruların cevabı olabilecek olayları çok rahat-lıkla hatırlayacaklardır.

Oy satın almak Avrupa uygulamasıdır diyen o! Son seçim-lerde “Bulgaristan’da iktidar benim elimde” diyerek oy kullanım oranının artmasına sebep olarak GERB’in zar zor tek başına ikti-dar olmasını sağlayan o! Türk düşmanlığını körükleyen o! Dine inanan bir adamın ajan olması çok zordur, bu yüzden ateistlik ajanlık mesleği için tabii bir olaydır. İstisnalar kaideyi bozmaz. Ajanlar, ağzı ketum olan insanlardır. Huzurlu, mutlu bir yuva-ları yoktur, tıpkı Ahmed Doğan’ınki gibi. 1,5 milyon levalık hid-roelektrik santraline danışmanlık ücreti hakkındaki davadan Do-ğan aleyhine bir sonuç bekleyenler avuçlarını yaladı, DS adamını kolay kolay harcatmaz, ama köylü ATAKA’lı Bulgarcıkların dil-lerine pelesenk etmeleri için sarayının duvarını ve barbeküyü so-nunda hükümet yıkmayı başardı!. BOYKO ve VOLEN için ne büyük bir zafer! Şu da bir gerçektir ki, Bulgaristan’da okumuş yazmış bir Türk yoktur ki, Bulgarlar onu kendi hizmetlerine gö-nüllü veya zorla çekmeye çalışmış olmasın. Ahmed Doğan ana babasından görmediği ilgi ve alakayı anlaşılan DS ailesinden gör-müş. Bulgar komünist istihbaratı Ahmed Doğan’ı önce Almanya oradan Amerika ve nihayetinde Türkiye’ye sokup sol bir parti-nin başına geçirmek için bu kadar iyi hazırlamıştır. Bunun için de ona Türkiye’de hiç dikkat çekmeyecek “Doğan” soyadını uy-gun görmüşlerdir.

Not: Dırjavna Sigurnost (DS): Devlet Emniyeti anlamına gelir. Bu, Bulgaristan’ın komünizm dönemindeki (1944-1989) is-tihbarat örgütünün adıdır. Demokrasiye geçişle resmi olarak lağ-vedilmiş ancak gizli bir örgütlenme olarak devam ettiği hakkında iddialar var.

Basri ZilabidDS’NİN YETİŞTİRDİĞİ EN

“DEĞERLİ” TÜRK AJAN: AHMED DOĞAN

Bulgar Hakem L.Yonov Sahte Kimlikle Maç YönettiBulgar hakem Luchezar

Yonov’un, başka bir hakemin adını kullanarak Belek’te oynanan Wer-der Bremen-Alkmaar maçını yönet-tiği ortaya çıktı.

Ülkesinin futbol federasyonu tarafından etik kuralları ihlal ettiği gerekçesiyle açığa alınan Bulgar hakem Luchezar Yonov’un, sahte kimlik kullanarak Belek’te oyna-nan bir dostluk maçını yönettiği or-taya çıktı.

Bulgar medyasında yer alan ha-

berlerde, Yonov’un, vatandaşı Raicho Raichev’in adını kulla-narak, Belek’te çarşamba günü Werder Bremen ile AZ Alk-maar arasında oynanan maçı yönettiği belirtildi.

Bulgaristan Futbol Federasyonu’nun hakem komi-tesi başkanı Kostadin Kostadi-nov, yaptığı açıklamada iddiayı doğruladı ve ‘’Olanlar, ne kadar doğru bir karar aldığımızı kanıt-lamaktadır’’ dedi.

Rusya ve Çin Türkiye’den 20 yıl Geride!”Uluslararası yatırım kurulu-

şundan çarpıcı analiz...Forbes.com’da yayınlanan

‘’En İyi 10 Hisse’’ listesi açık-landı. Listenin oluşturulması için 10 uzmana ‘’Tek bir hisse alıp, 2012 boyunca saklayacak olsa-nız, bu hangi hisse olurdu’’ so-rusu yöneltildi.

The Sizemore Investment Letter’dan Para ve Hisse Yöneticisi Charles Sizemore, konuya ilişkin olarak, geçmişte Avrupa ve Ortadoğu’nun kraliçesi olan İstanbul’un, modern dönemde şu an için New York, Londra ve Hong Kong’un ekonomik nüfuzuna sahip olmasa da, önceki ihti-şamlı günlerinde olduğu gibi kendisini çeşitli büyük güçlerin mer-kezinde bulduğunu kaydetti.

Türkiye’yi, zengin ama ekonomik açıdan sıkıntılı Avrupa ile fakir ama büyüyen Ortadoğu arasında bir köprü olarak niteleyen Sizemore, ‘’Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği anlaşması var ama

aynı zamanda İslam ülkeleri arasında da büyüyen bir ekonomik ve politik lider. İslam dünyasının çoğu, Rusya ve Çin gibi ülkeler otokrasiden demokrasiye zorlu bir geçiş dönemi içindeyken, Tür-kiye, bu yolda 20 yıl ileride ve siyasal açıdan daha istikrarlı. Tür-kiye, gelişmekte olan ülkeler arasında en parlak geleceğe sahip ra-kiplerden biri’’ değerlendirmesinde bulundu.

Yüksek genç nüfus oranına sahip ülkenin doğum oranlarının son yıllarda Batı seviyelerine gerilediğini ifade eden Sizemore, bu gelişmenin, gelecek on yıllarda düşük enflasyon ve artan tüketici harcamaları için Türkiye’yi demografik açıdan en optimum nok-taya getirdiğini belirtti.

Sizemore, Türkiye’nin, Avrupa ve Ortadoğu gibi sıkıntılı iki bölge arasındaki konumunun olumsuz yansımalarını da yaşadı-ğına işaret ederek, ‘’Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Türkiye şirketleri-nin hisseleri geriledi. Eğer siz de benim gibi Türkiye’nin en parlak geleceğe sahip ülkelerden biri olduğuna inanıyorsanız, Türkiye’nin çevresindeki krizi, ülkenin en iyi şirketlerinin bazılarından hisse al-mak için fevkalade bir fırsat olarak görebilirsiniz’’ ifadelerini kul-landı. Sezgin YILMAZ

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

TA R İ H

Rönesans döneminde -ya da kabaca matbaanın bulunuşun-dan 1600 yılına kadar- belli başlı Avrupa dillerinde Türkleri konu edinen binlerce kitap ve broşür yayımlanmıştır.

Bunun nedeni Türklerin Avrupalılar tarafından bir tehdit olarak algılanması ise de amaç yalnızca kötülemek ya da onla-rın ortadan kaldırılmasının yollarını araştırmak değil bu ilk tep-kilerin ötesinde Türkleri değerlendirmek anlamak dolayısıyla da kendilerini bu tehlikeli komşuluğa alıştırmak olmuştur. “Barbar-lık” ve “kâfirlik” damgasını vurarak dışlamayısa çalışan yüklü bir edebiyatın yanı sıra Rönesans aydınlarının önemli ve seçkin bir bölümü Türkleri kendi zihinsel evrenlerine çekip Batı’nın ta-rihsel ve ideolojik algılamalarıyla irdeleyerek bir biçimde ehlileş-tirmeye çalışmışlardır.

Türklerle Haçlı seferleri sırasında karşılaşan ve onların Orta Asya kökenli olduklarını bilen Avrupalı tarihçiler 14. yüzyılda onlara yeni bir köken arayacaklardır. Osmanlıların Avrupa kıta-sına geçtikleri 1354 yılında ölen Venedik doçu ve tarihçisi Andrea Dandolo şöyle yazmaktadır:

Türklerin vatanı Kafkas dağlarının arkasındadır kökenleri Truvalılar kralı Priamos’un oğlu Troilos’un oğlu Turkos’a dayan-maktadır. Turkos kentin alınmasından sonra yandaşlarının büyük bir bölümüyle bu yörelere sığınmıştır.1

Bundan böyle Rönesans bilginleri Türklerin Truvalı kö-kenlerini tescil edeceklerdir. Türkler Batı tarih kurgusunun köke-nini oluşturan Yunan mitolojisine bağlanıp “bizden biri” olmakla kalmıyor aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun son kalıntısı Konstantinopolis’i alacak olanlar Roma’nın kurucusu Aeneas’la akraba oluyordu. Böylece de imparatorluk yok olmayısıp aynı ai-lenin içinde kalıyordu.

Ortaçağdan beri ve Fransa krallarından başlayarak bir-çok Avrupa hanedanı kendilerini Truva savaşının kahramanla-rına bağlamak böylece Batı’da Roma İmparatorluğu’nun de-vamı sayılan Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun başındaki Alman prensleriyle boy ölçüşmek istemişlerdir; ancak burada Truva kökenini kendilerine yakıştıran Türkler değil Avrupalıla-rın kendisidir.

Durum aslında daha da karmaşıktır çünkü Truva Yunan-lılarla Truvalıların savaşı ile ünlenmiştir. Bu savaşta Truvalı-lar yenilmiş ancak Aeneas’la birlikte kurtulan bir grup Roma’yı kurmuş ve Roma zamanla genişleyerek Yunanlıları yenmiş Truva’nın intikamını almıştır. Oysa Roma İmparatorluğu do-ğuya kayıp Konstantinopolis’i başkent yaptıktan sonra Yunanlaş-mış iktidar yeniden Yunanlılara geçmiştir. Bu defa ise Asya’nın derinliklerine sığınmış başka bir Truvalı grup Türkler geri döne-rek ikinci intikamı alacaktır. İstanbul’un fethinden önce bu yo-rumun son Bizanslılar arasında yerleşmiş olduğunu görüyoruz. Kente 1437 yılının sonunda gelen Katalan Pero Tafur burada her-kesin ağzında olan bir sözü not ediyor: “Türkler Truva’nın intika-mını alacaktır.”2

Truva-Yunan savaşı aynı zamanda Doğu ile Batı’nın Asya ile Avrupa’nın birbirleriyle verdikleri mücadelenin ilk nüve-sini oluşturmaktadır. Truvalı-Türklerin dönüşü de Asyalıların za-ferini müjdelemektedir. Böyle bir yorum ise Fatih’in tarihçisi Kritovulos’a göre padişah tarafindan da benimsenmiştir. 1462 yılında Midilli’yi kuşatmayısa giden II. Mehmed Truva’da du-rup Homeros’ta adı geçen kahramanların mezarlarını aramış ve şöyle demiştir:

Tanrı yıllarca sonra olsa bile bu kentin ve bunda yaşayanla-rın intikamını bana nasip etmiştir. Eskiden bu kenti yıkan Yunan-lıların Makedonyalıların Tesalyalıların Moralıların çocukları sa-yemde uzun yıllar geçtikten sonra biz Asyalılara karşı o dönemde ve ondan sonra da sık sık yaptıkları haksızlıklardan dolayı hak et-tikleri cezayı bulmuşlardır.3

İki yüz yıldan beri Venedik ile İstanbul arasında dolaşan bu söylentinin Fatih Sultan Mehmed’in kulaklarına kadar gelmesi ve onun tarafından da benimsenmesi doğaldır. Kendisi de gençliğin-den beri bu kültürü tanımış ve kahramanlarından biri olmak iste-miştir. Troya’yı ziyaret ettiği dönemde kütüphanesi için İlyada’nın Yunanca bir kopyasını yaptırmış4 ertesi yıl kendisi ile İstanbul’da görüşen Floransalı Benedetto Dei’ye “aynı zamanda İskender ve Kserkses Kartacalı Hannibal ve Afrikalı Scipion Pyrhus ve bu-güne kadar gelip geçmiş binlerce hükümdar” gücünde olmak is-tediğini anlatmıştı.5

Böylece Türklerin ortaya çıkması ve Anadolu ve Antik Yu-nan topraklarını ele geçirmesi Rönesans Avrupa’sı tarafından Tru-valıların dönüşü olarak yorumlanmıştır. Ancak Osmanlı dev-letinin Avrupa içlerine ve Akdeniz’in batısına ilerlemesi Truva benzetmesini yetersiz bırakıyordu. Truvalıların bu yeni kolu Yu-nanlılardan intikam almakla yetinmeyip ağabeyleri Romalılar gibi yeni bir imparatorluk kurarak Roma’nın devamcısı olma yolundaydı. 1513 ile 1519 yılları arasında Romalı tarihçi Titus Livius’un yapıtı üzerine yorumlar yazan İtalyan düşünürü Nic-col• Machiavelli şöyle der:

Roma mülkünü tümüyle elde tutacak bir imparatorlugun türememesine karşin en azindan bu topraklarin güzel bir er-dem içinde yaşayan milletler arasinda paylaşilmiş oldugu gö-rüldü. Franklarin Türklerin Misir sultaninin ve günümüzde Al-manya halklarinin kurmuş olduklari imparatorluklar bunlarin arasindadir.6

Bu satirlarin yazildigi sirada gerçekten de Türkler Roma Imparatorlugu’nun mirasçisi olabilecek adaylardan yalnizca bi-ridir. Ancak bu arada Machiavelli’nin siraladigi diger adaylardan birini Misir’daki Memlûkluları ortadan kaldıracaklar ve yazarın notlarının basıldığı 1531 yılında Viyana kapılarını aşındırmış ola-caklardır. Devam edecek

İbrahim SOYTÜRKTruvalılar

aslında kimdi ?

Bulgar Keman Ve Piyano Sanatçıları Nazillileri Büyüledi

Adnan Menderes Üniversitesi (ADU) Devlet Konservatuarı tarafından düzen-lenen ‘Keman ve Piyano’ resitalinde sah-neye çıkan Bulgar sanatçılar Nazillili sa-natseverleri büyüledi.

Nazilli Belediye Tiyatro Salonunda düzenlenen 2011-2012 dönemi 3. kon-seri olan Piyano ve Keman resitali ile Na-zillili sanatseverlerin karşısına çıkan Bul-gar sanatçılar göz doldurdu. Son bir ay içerisinde ilçede düzenlenen üçüncü kon-serle Nazilli Kaymakamı Mehmet Okur başta olmak üzere çok sayıda Nazillili sa-natsever dinleyici karşısına çıkan Dev-let Konservatuarı sanatçıları dünyaca ünlü sanatçıların eserlerini büyük başarıyla ser-gileyerek, sanatseverlerden alkış almayı

sürdürdü.Nazilli Belediye Tiyatro Salonu’nda

düzenlenen Keman ve Piyano Resitali’nin 2011-2012 döneminin üçüncü kon-seri olduğunu belirten Adnan Menderes Üniversitesi(ADÜ) Devlet Konservatuarı Müdürü Yrd.Doç.Dr. Özgür Elgün; “Na-zilli, dünyaca ünlü sanatçıların öğretmen-lik yaptığı ve sanatların ı bu tür konserlerle icra ettikleri şanslı bir ilçe. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılında ilköğretim düze-yine inen konservatuarımız bundan böyle sıfırdan sanatçı yetiştiren ilk ilçe konserva-tuarı olacak. Nazilli, sanat ve sanatçı kenti olmak için büyük çaba sarf ediyor. Na-zilli Belediye Başkanımız Haluk Alıcık’ın destekleri bu konuda çok büyük. Ken-disine ve bizlere destek olan herkese te-şekkür ediyorum. Bugün Konservatua-rımız Sanatsal Etkinlikleri çerçevesinde 2011-2012 döneminin üçüncü konserinde Nazilli’de düzenlemekten dolayı çok mut-luyuz. Konservatuarımızda öğretim görev-lisi olarak görev yapan Öğr.Gör. Lora Vas-kova Lipova ile birlikte Öğr.Gör. Elena Yusupova bizlere dünyaca ünlü sanatçılar olan N. Paganini, F.R. Chopin, E.Elgar, I. Albeniz, P. Vladigerov ve G.Gershwin’in unutulmaz eserlerini seslendirdiler” dedi.

Rumeli Balkan Federasyonu Kongresi

Değerli Evladifatihanlar, bu gün Ru-meli Balkan Federasyonunun 3.Olağan Kongresini yaptı. Federasyonumuz nisan –Ekim 2006 tarihleri arasında 15 kurucu üye derneği tarafından kurulmuştur. An-cak kuruluştan bu yana yapılan çalışma-lar siz değerli Evladı Fatihanların da takip ettikleri üzere birinci Olağan Kongremiz ile yönetime seçilen arkadaşlar dışında pek varlık gösterememiştir. Bu nedenle de başta kurucu derneklerimiz olmak kay-dıyla tüm dernekleri hayal kırıklığına uğ-ratmışlardır.

Bazı yöneticilerimizle sözde propa-ganda olarak 35 milyon nüfusa sahip ol-duğumuzun dile getirilmesine rağmen Federasyon çatımız altında ne yazık ki, ör-gütlü bir aktiviteye sahip olamadık.

Federasyon kuruluşundan bu yana ül-kemizde ve biz Evladi Fatihanlarda doğup büyümüş yetişmiş olduğumuz topraklarda kısacası bizlerin Vatanlarımız olan kutsal beldelerde hiçbir aktivite ve etkinlik gös-terememişlerdir. Halen hayatımızı idame ettirdiğimiz Ana Vatanımız T.C. Devleti-mizde yapılmış olan yerel, Genel ve Cum-hurbaşkanı seçimlerde böyle büyük bir güce hükmeden Federasyonumuzun des-teklediği bir soydaşımızın meclise seçile-memesi bizce çok manidardır.

Ancak özel çabalarıyla bizlerden bi-rileri olan çok az sayıda soydaşımız bazı görevlere seçilmiş ya da atanmışlardır. Onların bu çalışmalarını takdir ediyor ve kendilerini kutluyoruz. Bu meyanda men-subu olduğumuz Federasyonumuzun karşı çıkmasına rağmen bizler de BULTÜRK Derneği olarak Bulgaristan’da yapılan 2 yerel, 1 Genel ve 1 Cumhurbaşkanı seçim-lerinde evlerimizi unutma pahasına çalışa-rak Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz ve Biz Evladi Fatihanlara gurur kaynağı olacak bir çalışmaya dernek olarak imzamızı attık hatta bu çalışmalarımızla 2011 de bir tarih yazmış bulunmaktayız.

Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı seçi-minde BULTÜRK’ün aday çıkardı.

Bulgaristan’da yapılan son Cumhur-başkanı seçiminde bizlerin BULTÜRK’ün

adayı olan Sn.Sali ŞABAN’ı göster-miştik.

Türkiye Cumhuriyeti’nde STK’lar arasında Bulgaristan’da ilk Türk Cumhurbaşkanı adayını destekleyen Sn.Sadullah SİPAHİOĞLU’nun Baş-kanlığını yaptığı Rumeli Türkleri Kül-tür ve Dayanışma Derneğinin kıymetli yönetim kurulunu ve vefakâr üyelerine sizlerin huzurunda teşekkürlerimi su-

nuyorum. Başta Konfederasyon, Federasyonu-

muzun mevcut yönetimi olmak üzere ve tüm diğer derneklerimizin Bulgaristan’da Komünist partisinin 8 numara adayını bir Türk adayın karşısında desteklemesini şid-detle kınıyoruz.

Bu tavırla Federasyonumuzun adını kirletmişlerdir ve ne yazık ki, dilimizi, di-nimizi, mezar taşlarımızı kıran bir zihni-yeti desteklemenin ne kadar doğru oldu-ğunu toplumuzun ve sizlerin vicdanlarına bırakıyoruz.

Federasyonumuzun bu günkü yapılan 3.Olağan kongresinin kendine ait bir yerde yapılamaması hatta Federasyon Genel Merkezinin çok değerli bir arkadaşımızın ofisinde sığıntı olarak kalmasının bu mev-cut yönetimin çaresizliğini göstermektedir. Bu kongremizin inşallah bu sığıntıdan kur-tulmasının ve seçilen yeni yönetim Fede-rasyona ait Genel Merkeze ileride kendine yakışacak bir yere sahip olacaktır.

Federasyon bünyesinde halen Genel Kurula katılma hakkına sahip 26 adet der-neğimiz ve ayrılıkları zenginliğimiz olan bütün kardeşlerimizin Evladi Fatihan ol-duklarını hatırlatarak Genel Kurul sonu-cunda kazanan yönetimimiz tüm dernek-lerle aynı göz ve şevkle kucaklayacaktır.

Yukarıda kısaca özetlediğimiz çalış-malar ve hizmetlerin bundan böyle kart vizit başkanlığıyla değil icraat yapabi-len fedakâr ve sevecen bir yönetimle ye-rine getirilmesi amaçlanmalı. Kullanaca-ğınız oylarla seçeceğin yeni yönetimimizin bizlerin ahlakına uygun olmasını sizlerden özellikle istirham ediyorum. Evladifatiha-nın geleceği için yüksek vicdanlarınızın se-sine lütfen kulak verin.

Bu yönetimde bu anlamda bizleri Evladifatihanlar’ı temsil edebilecek du-rumda değildir, bekledik düzelir amma olmadı burada davası olanları mağlesef göremedik bunu da tüm kamuoyuna du-yurmak istedik.

Yarın keşke dememek için geleceği-mize hep birlikte sahip çıkalım.

Saygılarımızla, BULTÜRK - İstanbul

Dünyada Türk Şehitlikleri

Türkiye’ye en uzaktaki şehitlikler Japonya, Güney Kore ve

Mymanmar’daki şehitlikler olurken, en fazla şehitlik ise sırasıyla Azerbay-can, KKTC ve Ukrayna’da yer alıyor.

34 Ülkede 78 Şehitlik Yurtdışında 34 ülkede 78 Türk şe-

hitliği bulunuyor. Türkiye’ye en uzak-taki şehitlikler Japonya, Güney Kore ve Mymanmar’daki şehitlikler olur-ken, en fazla şehitlik ise sırasıyla Azer-baycan, KKTC ve Ukrayna’da yer alıyor.

Muhabirinin derlediği bilgilere göre, Malta’dan Hindistan’a kadar çok geniş ve farklı coğrafyada Türk şehit-liği bulunuyor.Türk Şehitliğinin Bu-lunduğu Ülkeler

Türk şehitliğinin bulunduğu ülke-ler, Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaris-tan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Filis-tin, Güney Kore, Hindistan, Irak, İn-giltere, İran, İsrail, İtalya, Japonya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Le-tonya, Libya, Lübnan, Macaristan, Malta, Mısır, Myanmar,

Polonya, Romanya, Rusya, Sır-bistan, Suriye, Suudi Arabistan, Uk-rayna, Ürdün ve Yunanistan.

En fazla 9 şehitlik Azerbaycan’da yer alırken, bu ülkeyi KKTC’deki 8 şehitlikler izliyor. Ukrayna 7 şe-hitlikle yurt dışında en fazla şehitli-ğin bulunduğu üçüncü ülke olurken, biri Gazze’de olmak üzere İsrail-Filistin bölgesinde de 6 şehitlik yer alıyor. Yunanistan’da 4, İngiltere, Su-riye, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Romanya’da da üçer şehitlik bulunu-

yor. Esir düştüler bir daha dönemedi-ler Osmanlı Devleti döneminde ya-pılan savaşlar sebebiyle Türkiye’den uzak coğrafyalarda şehit düşen Türk askerleri için oluşturulan şehitliklerin bakımı ve koruması büyükelçilikler ta-rafından yürütülüyor.

Türkiye’ye en uzak mesa-fede bulunan şehitliklerin başında ise Japonya’daki Ertuğrul Şehit-liği, Güney Kore’deki Pusan Şehit-liği ve Mymanmar’daki Thayetmo ve Meikhtila şehitlikleri geliyor. Mymanmar’daki şehitliklerde ya-tan Türk askerleri ise Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere esir düşen Os-manlı askerlerinden oluşuyor.

İngilizler tarafından önce Hindistan’da ardından da eski adı Burma olan Mymanmar’a götürü-len ve demiryolu inşaatı gibi ağır iş-lerde çalıştırılan esir Türk askerleri bir daha Anadolu’ya dönemedi. Yakla-şık 12 bin Türk askerinden şehit olan-lar, Thayetmo ve Meikhtila’da defne-dildi. Daha sonra bu alanlar şehitliğe çevrildi.

Thayetmo şehitliğinde Türkçe olarak, ‘’Birinci Dünya Savaşı’nda Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cep-helerinde Osmanlı ve İngiliz orduları arasındaki çarpışmalar sırasında İngi-lizlere tutsak düşerek Burma’ya getiri-len ve burada vefat eden aziz Türk as-kerlerinin anısına’’ ifadesi yer alıyor.

En uzaktaki şehitlik: Ertuğrul 1889 yılında Türk donanmasına ait

Ertuğrul Fırkateyni, II. Abdülhamit’in özel elçisi Osman Paşa ile birlikte Ja-pon İmparatoru Meici ve milletine dostluk ziyaretinde bulunmak için Japonya’ya gitmişti. 15 Eylül 1890 ta-rihinde İstanbul’a dönmek üzere hare-ket eden Ertuğrul Fırkateyni, yakalan-dığı tayfun nedeni ile 19 Eylül 1890 tarihinde Oşima adası kayalıklarına çarparak parçalanmıştı.

Faciadan kurtulan 69 denizci İm-parator Meici tarafından iki savaş gemisi ile İstanbul’a gönderilirken Oşima Adası halkının gayreti ile top-lanabilen 260 Türk denizcisinin cena-zeleri, askeri törenle şehitliğe çevrilen mezarlığa defnedilmişti. Zeki Mutlu

Bulgar Yıldızların Türkiye’ye Göçü

Her yıl transferleriyle isminden sözettiren Türkiye Süper Lig’i, bu yıl da dikkat çekici transferlere sahne oldu. Türkiye Süper Lig takımla-rına Bulgaristan’dan da çok sayıda futbolcu transfer oluyor. Türkiye’ye transfer olan bu futbolcular hem isim-leriyle hem de aldıkları transfer üc-retleriyle kendilerinden söz ettiriyor. Geçtiğimiz yıl Bulgaristan kulüple-rinin transferlerden kasasına büyük miktarda para girdi. Sezon başında Medical Park Antalyaspor, Levski Sofya klubünün vazgeçilmez sol de-fans oyuncusunu Veselin Minev’i kadrosuna kattı. Bu transfer için Türk kulüp Levski’ye 250 bin euro harcadı. Ardından yine Sofya kulubü geçti-ğimiz yıl Garra Dembele’nin yoklu-ğunda adeta “altın yedeği” olan İsmail İsa’yı Kardemir Karabükspora 200 bin euroya sattı.

Bulgar futbocuların ‘ikinci vatanı’na dönüşen Türkiye, Bulgaris-tan “A grubundan” alış veriş yapma-dan çekinmiyor. Bu yıl da yine komşu Türkiye’ye Bulgar takımlarıdan bir çok futbolcu transfer oldu. Flaş isim-ler arasında Spas Delev de yerini aldı. Son iki yıldır Bulgaristan şampiyon-

luğunu kazanan Litex Loveç’in en önemli iki futbolcusu da ka-riyerlerini Türkiye’de devam ettirecek. Doka Madureirra ve Weliinto da Silva Tom İstan-bul Büyükşehir Belediyesi’ne transfer oldu. Bu transferler için şampiyon Litex’in kasası doldu ve adeta taştı. Kazanılan para miktarı ise 3 milyon 500 bin euro oldu.

Öte yandan Spas Delev’in hiç beklenmedik transferi CSKA Sofya takımı taraftarla-rını şoke etti. Yıllardır bu takım-

dan iyi bir teklif geldiğinde ayrılabile-ceğinden bahseden Delev en sonunda soluğu yılın flaş takımı Mersin İdman Yurdu’nda aldı. Transferden dolayı CSKA Sofya’nın kasasına 1 milyon euro girmiş oldu.

Geçtiğimiz yıllarda da Süper Lig takımları “Bulgaristan pazarında” üst seviyede aktifleşmiş idi. Son zaman-larda Bulgaristan Milli Takımı’nın yıl-dızı İvelin Popov yine şampiyon Litex Loveç’ten Gaziantepspor’a transfer olmuştu. Genç futbolucu söylentilere göre eski takımının kasasını 1.7 mil-yon euro kazandırdı. Bu sezon Bank Asya 1. Lig takımlarından biri olan Kasımpaşa ise yine Bulgaristan ef-sanesi Levski Sofya’dan iki futbolcu birden satın almıştı. Nikolay Dimit-rov ve Georgi Sırmov eski takımına yaklaşık 1.5 milyon euro kazandırdı. Bursaspor’un değişilmez file bekçisi Dimitır İvankov ise geçtiğimiz sezon yaşının ilerlemesinden dolayı takım-dan ayrıldı. Karabükspor’da forma giyen Emil Angelov-Babangida’da aynı kaderi paylaştı. Genç yaşlarında o da “maviler’in” formasını giyimişti. İbryam Hamzov, Sofya

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Bi-nali Yıldırım Bulgaristan ile bugün imzalanan -Kara-yolunda Yolcu ve Yük Taşımacığı Anlaşması-nın her iki ülke için de son derece olumlu sonuçlar yarataca-ğını belirtti.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Bi-nali Yıldırım Bulgaristan ile bugün imzalanan -Kara-yolunda Yolcu ve Yük Taşımacığı Anlaşması-nın her iki ülke için de son derece olumlu sonuçlar yarataca-ğını belirterek, -Anlaşmayla birlikte son 3 yılda gün-demde olan aramızdaki ufak tefek bazı anlaşmazlık-lar tamamen giderildi- dedi. Bulgaristan - Türkiye Karma Ulaştırma Komisyonunun (KUK) Sofya-da yapılan 24. dönem toplantısına katılan Binali Yıldırım resmi temas ve incelemelerini tamamladı. Binali Yıl-dırım KUK toplantısının kapanışının ardından Bulga-ristan Başbakanı Boko Borisov ile bir araya geldi, ba-sına kapalı olarak gerçekleştirilen görüşmede iki ülke arasındaki ilişkilerin son durumu ile ulaştırma alanın-daki ilişkiler değerlendirildi.

Başbakan Boyko Borisov görüşmenin ardından Basın bürosu aracılığıyla yaptığı açıklamada görüşme-nin son derece olumlu geçtiğini belirterek, -Türkiye ile her alanda mükemmel bir işbirliğimiz var. Bu işbirliği-nin sürdürülmesini istiyoruz- ifadelerini kullandı. Bori-sov iki ülke arasındaki aşılamayacak hiçbir sorun bu-lunmadığını bildirdi. Binali Yıldırım Bulgaristan-dan ayrılmadan önce iki ülke arasında imzalanan anlaş-mayı ve ulaştırma alanındaki ilişkileri Anadolu Ajansı muhabirine değerlendirdi. Teknik heyetler düzeyinde üç gündür devam eden KUK toplantısında karayolu taşımacılığı, havacılık, denizcilik ve haberleşme alan-larındaki konuların detaylı bir şekilde masaya yatırıla-rak mevcut durumun tespitinin yapıldığını kaydeden

Yıldırım -TIR karneleri, gümrük geçişlerinde yaşanan zorluklar ve bazı ihraç mallarının karşılaştığı sorun-ları açık bir şekilde konuştuk. Tüm konularda iki taraf arasında tam bir mutabakat sağlandı- dedi. İmzalanan -Karayolunda Yolcu ve Yük Taşımacılığı Anlaşması-nın her iki ülke için de son derece olumlu sonuç-lar yaratacağını belirten Binali Yıldırım şunları söy-ledi: -Anlaşma ile Türkiye, Avrupa-ya ana güzergah olan Bulgaristan üzerinden toplam 250 bin civarında bir geçiş izni kota elde etmiş oldu. Buna mukabil Tür-kiye üzerinden taşımacılık yapacak Bulgaristan firma-larına da 17 bin 500 civarında belge tanzim edilecek. Anlaşma iki ülkenin de menfaatini gözeten dengeli bir mutabakat sağlandı. Gerek ikili, gerek transit gerekse üçüncü ülkelere taşımalarda bundan sonra ciddi bir so-run yaşanmayacak.- Bulgaristan ile kombine taşıma-cılığın geliştirilmesi ile Haber ve Bilgi iletişim tekno-lojileri alanlarında işbirliğini öngören protokoller de imzaladıklarını sözlerine ekleyen Binali Yıldırım bu protokolların zaman kaybedilmeden somut sonuçlar alınacak şekilde uygulamaya konulacağını söyledi.

Последните решения взети от Българския Парламент относно последиците на комунистическия режим спрямо Турците и Мюслюманите в България предизвикаха доста еуфории както в България така и в чужбина, тези решения са показ на една политическа зрялост, крачка към реална правова държава и желание да се практикува една истинска демокрация в България показани от демонстрирани от Българския Парламент.

Това действие е една светлина в началото на тунела която дава надежда за възмездие на справедливостта в смисъл виновните за тези трагедии да бъдат наказани а онеправданите и потърпевшите да бъдат поне морално възнаградени. От тук нататък е необходимо да се подходи много внимателно и мъдро за да се получи един приемлив ефект от всички страни който да бъде начало на едно ново разбиране в съвместния ни живот и край на наслагваните от години предразсидъци, недоверие и вражда между отделните етнически групи в България.

Нека това бъде начало на една страница която да дава възможност всеки един гражданин да може да живее като такъв какъвто се чувства по етнос, вяра, и културни традиции.

В житейската йерархия да може да заема позиции съответстващи на професионалната си кадърност без оглед на политическата, етническата и религиозна принадлежност.

Това неминуемо ще доведе България до един политически модел на демокрация който да бъде показ, даже за самите западно европейски демокрации.

Разбира се това изисква определена зрялост, мъдрост и отговорност от всички единици заинтересовани от доброто бъдеще на България.

В интерес на истината едно такова решение взето от Българския Парламент включва в себе си онази решителност и добронамереност за която могат да завиждат дори някои претендиращи се за демокрации Европейски държави.

В резултат на всичко това искаме тази добронамереност трябва добре да се отцепи и действията които ще се предприемат за бъдеще да не се замесват с политически интигри късогледство и основа за лични облаги.

Ние ръководството на изселническата организация на БУЛТЮРК смятаме че, този попътен вятър трябва да се използва за благото на Българските граждани и България.

Всички които имат принос във взимането на това решение заслужават по отделно благодарности и най вече вносителя на това предложение Г=н Иван Костов. Специални благодарности заслужава и Г=н Сезгин Мюмюн който също има принос в това начинание.

Разбира се тук не трябва да се подминава заслугата на управляващото мнозинство като главна действаща фигура в взимането на тези решения. Отново благодарим на всички които имат принос и смятаме че, бъдещето е на позитивно мислещите тоест Господ бавя но не забравя, рано или късно справедливостта възмездява.

Bulgaristan

İ smai l ERDEMТангра бавя

но не забравя

Bulgar Tarihçi: Bizi Yok Olmaktan Osmanlı Kurtardı

Osmanlı’nın Bulgarları yok olmaktan kurtardı-ğını belirten Bulgar tarihçi Stoyan Dinkov, AB’den sonra Asya Birliğinin kurulacağını ardından AB ile Asya Birliği’nin birleşerek Avrasya Birliği’nin ortaya çıkacağını savunuyor

‘’ Bulgaristan Yeşilerl partisi lideri Stoyan Din-

kov, aynı zamanda ünlü Bulgar şair İvan Dinkov’un oğlu. Yeni çıkan ‘’Osmanlı – Roma imparatorluğu, Bulgarlar ve Türkler’’ adlı kitabında Atilla dönemin-den günümüze kadar genel Bulgaristan ve Türkiye ta-rihini ele alıyor. Kitabında genel kabul güren ‘’Türk köleliği’’ tezine ters düşüyor. Müellife güre Osmanlı İmparatorluğu Roma İmparatorluğunun devamı ve Bulgar halkı etnik kimliğini koruma konusunda zor bir süreçte olduğu halde Osmanlı sayesinde etnik var-lığını koruyabilmiştir. Dinkov’a göre Osmanlı sultan-ları zamanın Avrupa idarecilerinden daha toleranslı bir idare sürmüştür. Dinkov Bulgaristanın Türki topluluk-larla çok sağlam bir ilişki kurması gerektiğinin altını çiziyor. Ona göre dünyanın geleceği birleşmekte saklı. Avrupa Birliğinden sonra Asya Birliği’nin de kuru-lacağına ve sonrasında Avrasya birliğinin geleceğine inanıyor. Nazım ÇAUŞ

İlk Türk Kadın Ressa-mın Hayatı Kitap Oldu

İlk Türk kadın ressam Mihri Müşfik’in hayatı, kadın ressam Nilgün Sarp tarafından ‘’Bir Osmanlı Prensesi Res-sam Mihri Müşfik’’ adıyla ki-tap haline getirildi

İstanbul Kadın Ressam-lar Derneği Başkanı Sarp, AA muhabirine yaptığı açıkla-mada, dünyada ve Türkiye’de resim sanatı tarihini ve bu sa-nattaki öncü kadınları inceler-ken 2002’de Mihri Müşfik’le

ilgili bilgilere ulaştığını anlattı.1886-1954 yılları arasında yaşayan Mihri Hanım’ın ba-

şarılarla dolu, ancak sonu trajik biten hayatının sanat tarihi ki-taplarına yansımadığını fark edince çalışmalarına başladığını kaydeden Sarp, 2005 yılında Mihri Müşfik’i topluma tanı-tabilmek amacıyla onun anısına İstanbul Kadın Ressamlar Derneğini kurduğunu, derneğin logosunu da onun bir oto-portresi olarak seçtiğini belirtti. Nilgün Sarp, yaptığı araştır-malar sonucu Mihri Müşfik’in 1917 yılında kadın ressam-larla ilgili bir dernek kurmak istediğini, ancak yeterli katılım olmadığı için projesinin yarım kaldığını vurgulayarak, bu derneğin aynı zamanda Mihri Hanım’ın yarım kalan projesi-nin de tamamlamak amacıyla kurulduğunu bildirdi.

1886’da İstanbul Moda’da Rasim Paşa Konağı’nda dünyaya gelen Mihri Müşfik’in, Batıda eğitim gördüğünü, hayatının son 30’a yakın yılını Amerika’da yaşadığını, 1954 yılında New York’ta vefat ettiğini ve orada kimsesizler me-zarlığında defnedildiğini anlatan Sarp, derneğin müracaatıyla Mihri Müşfik’in naaşının yerinin bulunması ile ilgili çalış-maların 2008’den beri Türkiye’deki Kültür ve Turizm ile Dı-şişleri bakanlıklarının takibinde olduğunu belirtti.

ANISINA MÜZE KURMA ÇALIŞMALARI DE-VAM EDİYOR

Nilgün Sarp, ‘’Derneğin tüzüğünde yer aldığı gibi Mihri Müşfik’in anısına bir müze kurma çalışmalarımız, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in eşi Gülten Çiçek’in ön-derliğinde devam etmektedir. Onun başarıları ne yazık ki sa-nat tarihi ve okul kitaplarına geçmemiş, adeta yok edilmiş. Onun karanlıklar içinde kalan başarılarını, yaptığı öncülük-leri başta Türkiye ve dünyaya ilan etmek istiyorum’’ şek-linde konuştu.

Özellikle portreleriyle tanınan Mihri Müşfik’in portre-sini yaptığı kişiler arasında Mustafa Kemal Atatürk ve Papa XV. Benedict’in de bulunduğunu, Vatikan’a giren ilk kadın ressam olarak kayda geçtiğini anlatan Sarp, bilindiği kada-rıyla Mustafa Kemal’in ilk portresinin Anafartalar Savaşı sı-rasında Avusturyalı ressam Vilhelm Victor Krausz tarafından yapıldığını ve bu resmin Çanakkale’de müzede bulundu-ğunu vurguladı.

Nilgün Sarp, Atatürk’ün portresini yapan ilk Türk ressa-mın ise Mihri Hanım olduğuna dikkati çekerek,Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal’in zaferlerine ve devrim ha-reketlerine hayran olan Mihri Hanım’ın onun mareşal üni-formasıyla portresini yaptığını kaydetti.

Meşrutiyet döneminde kızlar için açılan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin tek kadın hocası olan Mihri Hanım’ın Fahrelnisa Zeid, Bülent Ecevit’in annesi Nazlı Ecevit ve Aliye Berger gibi pek çok kadın ressamın yetişmesine emeği geçtiğini dile getiren Sarp, resme olan tutkusu nedeniyle aris-tokrat yaşamını terk edip bohem ve yoksul bir yaşam süren Müşfik Hanım’ın aynı zamanda ressam Hale Asaf’ın da tey-zesi olduğunu dile getirdi.

Nilgün Sarp, babası Sağlık Bakanı olan ve sarayla akra-balığı bulunan Mihri Müşfik ile ilgili kitabı yazmadan önce Amerika’ya giderek araştırmalar yaptığını, Newyork Ti-mes adlı gazetenin arşivini incelediğini ve orada Mihri Müş-fik hakkında birçok haber ve yazı bulduğunu söyledi. Sarp, Müşfik’in Türkiye’de yaşayan akrabalarına da ulaştığını ve onlarla da sohbet ettiğini belirtti.

Mihri Müşfik’in Tevfik Fikret öldüğünde maskını al-dığını ve daha sonra da resmini yaptığını, resmini yap-tığı kişiler arasında ABD’nin 32. başkanı Franklin Delano Roosevelt’in de bulunduğunu vurgulayan Sarp, şöyle de-vam etti:

‘’Doğduğum zaman babam çok üzülmüş kız evlat ol-duğum için, uzun süre kimseyle görüşmemiş. Bu hikaye bana anlatıldığında beni çok etkiledi. Ben de daima kadınları desteklemek psikolojisi oluştu. Özellikle ezilmiş, kaybolmuş yok sayılmış kadınları ön plana çekmek, onları yukarı çıkar-mak için çalışıyorum. Sanat tarihinde de kaybolmuş kadın-lar beni çok etkiliyordu ve Mihri Hanım’ı da bu sayede bul-dum. Mihri Hanım yaşadığı çağın kadınlardan farklı, cesur ve özgür öncü kadınlarımızdandır. Mihri Hanım hakkında yıllar önce Selim İleri’nin bir oyunu (Mihri Müşfik: Ölü Bir Kelebek) yazılmıştır. 1886 yılında bir paşanın kızı olarak dünyaya gelmiş, Sultan Abdülhamit’in emrindeki saray res-samı Fausto Zonaro’dan ders almış, Roma ve Paris’te sanat eğitimi görmüş, yetenekli bir ressam olduğunu kanıtlamıştır. Mihri Hanım çok sayıda kadına esin kaynağı olmuş, haya-tını değiştirmesine yardım etmiştir.’’ Mesut UĞURLU

“Bulgaristan ile Anlaşmazlıklar Giderildi”

Turkcell Bulgaristan`a El AttıTurkcell Genel Mü-

dür Yardımcısı Koray Öz-türkler, Bulgar telekom şirketi Vivacom`un satışı ile ilgilendiklerini ancak yönetim kurulunun henüz bu konuda alınmış bir ka-rarı bulunmadığını söy-

ledi. Reuters ı̀n sorusunu yanıtlayan Öztürkler, “Turkcell olarak bütün çevre ülkelere bakıyoruz, Bulgaristan da bu kapsamda baktığımız ülkelerden birisi” dedi. Avus-turya basınında yer alan haberlere göre, Telekom Austria da Bulgaristan’ın ikinci büyük telekomünikasyon şirketi Vivacom’u satın almayı planlıyor. Vivacom’un satışıyla ilgilenenler arasında Turkcell ve Türk Telekom’un yanı sıra KT Bankasının hissedarı Bulgar bankacı Vassilev de bulunuyor. Sezgin YILMAZ

AVRUPA’DA 108 KİŞİ DONARAK ÖLDÜ

Hürriyet gazetesi-nin haberine göre, Tür-kiye gibi Avrupa’nın doğusunu da etkisini altına alan dondurucu soğuklar can almaya devam ediyor. Avrupa genelinde 108 kişi so-ğuklar nedeniyle ya-şamını yitirdi. Yer yer

sıfırın altında 20 dereceye kadar düşen sıcaklıklar nede-niyle yalnızca Ukrayna’da, geçtiğimiz hafta 3 gün içinde 18 kişinin donarak öldüğü açıklandı. Ülkede yaklaşık 500 kişi, vücut ısıları düştüğü ya da soğuk yanığına ma-ruz kaldığı gerekçesiyle tedavi altına alındı. Sıcaklıkların -26’ya kadar gerilediği Polonya’da ise çoğu evsiz ya da yaşlı en az 20 kişi öldü. Soğuk hava koşulları nedeniyle Sırbistan’da 13 kişi öldü, 22 kişi kayıp. Bulgaristan’da 15 kişi donarak can verdi, şiddetli rüzgârlar nedeniyle Varna Limanı kapatıldı. Filiz Soytürk

İnsansız Hava Araçlarıİnsansız hava araçları (İHA), hemen hemen her gün

Afganistan’dan gelen saldırı haberleriyle artık dünyanın ya-kından bildiği bir teknoloji. Bu araçlar her geçen gün ABD ordusunun en vurucu gücü olmaya daha da yaklaşıyor. ABD Kongresi’nde hazırlanan bir rapor da bu gerçeği gözler önüne serdi. Buna göre, Amerikan ordusunda şu an her üç uçaktan biri insansız hava aracı. Yani diğer adıyla Drone’lar. İHA’ların sayısı son 6 yılda yüzde 40 oranında arttı. ABD askerlerine savaş bölgelerinde istihbarat sağlayan bu araçlardaki artışı ‘Ordu giderek robotlaşıyor’ diye eleştirenler de var.

YÜZ TESPİTİ DE YAPACAK Artık sadece istihbarat sağlamayan İHA’lar yani ‘uçan

casuslar’ saldırı amaçlı kullanılmaya başladığından beri, bir-çok kritik hedefi vurdu. Bunların arasında El Kaide’nin önde gelen liderleri de vardı. Keşif amaçlı üretilen insansız hava araçlarının sensörlerinin gelişmesiyle birilikte, bölgesel keşi-fin ötesinde, bombaların türünü algılama veya terör bölge-lerinde yüz tespiti gibi ayrıntılı keşiflerde de kullanılabileceği belirtiliyor. Sezgin YILMAZ

Amazon’da Yeni Kabile Bulundu!..Güney Amerika ülkelerinden Brezilya’nın Amazon bölgesin-

deki Javari vadisinde, dış dünyadan kopuk yaşayan yeni bir kızılderili kabilesi keşfedildiği bildirildi. Balta girmemiş Amazonlar’da modern insanla iletişime geçmemiş bir kabile bulundu. Ülkenin yerli nüfu-sunu korumak amacıyla kurulan Kızılderililer Ulusal Vakfı’nın (Fu-nai) sözcüsü yaptığı açıklamada, 200 kişilik kabilenin izine ilk önce uydu fotoğraflarında rastlanıldığını, daha sonra ise Funai üyelerinin Nisan ayında uçakla bölgede yaptıkları uçuşlar sırasında kabileyi tes-pit ettiklerini belirtti. Brezilyalı makamlar, beyazları, ülkenin ücra böl-gelerinde yaşayan ve hiç beyazlarla temas etmemiş yerli kabilelere sağlık nedenlerinden dolayı yaklaşmasını yasaklıyor. Yasağın amacı, bu kabileleri, beyazlardan geçebilecek ve hiç alışık olmadıkları

hastalıklara karşı korumak olarak açıklanıyor. Fu-nai yetkililerinden Fabricio Amo-rim yaptığı açıkla-mada, keşfedilen kızılderili kabilesi-nin Pano kızılde-rili grubuna ait olabileceğini belirtti. Funai’a göre, altın arayıcıların, oduncuların, balıkçıların ve uyuşturucu kaçakçıların yasadışı faaliyet-leri Javari vadisinde yaşayan yerli kabileler için tehdit oluşturuyor.

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Ayastefanos (Yeşilköy) Anlaşması ile Bulgaristan sı-nırları içine Makedonya’nın da katılması ve Sırbistan’ın bağımsızlığını kazanarak topraklarını genişletmeye baş-laması, Berlin Antlaşması’nın Bulgaristan’da yarattığı hayal kırıklığı ve Yunanistan’ın bağımsızlığını kazan-dığı ilk günden beri topraklarını devamlı olarak kuzeye doğru genişletmek istemesi; Balkan Savaşlarının se-bebini teşkil etmiştir. Bunlara Rusya’nın Balkan Slav-ları üzerindeki kışkırtmalarını, Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki genişleme faaliyet-leri ve Bosna Hersek’i ilhakını da eklemek mümkündür.

Balkan devletleri arasındaki ilk ittifak, 13 Mart 1912’de yapılan “Sırp-Bulgar İttifakı”dır. Sırp-Bulgar ittifakını 29 Mayıs 1912’de yapılan “Bulgar-Yunan İttifakı” takip etmiştir. Son ittifak ise 6 Ekim 1912’de Karadağ ve Sırbistan arasında yapılmış-tır. İttifakın imzalanmasından iki gün sonra da Ka-radağ, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan edecektir.

Balkan devletlerinin ittifaklarının ardından Bulgaristan’da Osmanlı Devleti aleyhine gösteriler başla-mış, Bulgar ve Sırpların kışkırtmaları ile Makedonya’da komitacılık faaliyetleri artmıştır. Makedonya’daki Yunan tedhişçileri kışkırtmalarına hız vermiş, 1912 Ağustosun-dan itibaren Yunanistan Osmanlı sınırına asker yığmaya başlamıştır. Diğer yandan Karadağ da Osmanlı sınırla-rında olaylar çıkarmaya başlamıştır. Bütün bunlara ila-veten 1912 Mayısında Karadağ, Sırbistan ve İtalya’nın kışkırtmalarıyla Arnavutluk’ta bir ayaklanma çıkmıştır.

Yaralılar ve mültecilerin Çorlu İstasyonu’na GelişleriBalkanlar’daki bu karışıklıklar bütün Avrupa devlet-

lerinin dikkatini bölge üzerine çekmiştir. Rusya; Balkan devletlerinin harekete geçmesi karşısında Avusturya’nın da işe karışmasından ve dolayısıyla kendisinin de Avusturya ile bir savaşa girmesinden endişe etmiştir.

Fransa, Balkan meselesinden dolayı Rusya’nın savaşa girmesi hâlinde bir yardım taahhüt etme-mekle beraber Avusturya dolayısıyla da Almanya’nın Rusya’ya karşı savaşa girmesi hâlinde kendisinin de Rusya’nın yanında yer alacağını bildirmiştir. İngil-tere de savaşı arzu etmemiş ve Balkanlar’da statüko-nun korunmasını istemiştir. İtalya, Avusturya ve Al-manya devletleri de bir savaş istememiş, Rusya’nın işe karışmasından da hoşnutsuzluk duymuşlardır.

Avrupa devletlerinin bencil davranışları yüzünden Balkan buhranını önleyecek tedbirler alınamamıştır. Bun-dan cesaret alan Balkan devletlerinden ilk olarak Karadağ 8 Ekim, Bulgaristan ile Sırbistan 17 Ekim ve Yunanistan 19 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir.

Osmanlı Devleti savaşa çok kötü şart-lar içinde girmiştir. Ordunun geri ulaşımı ve ik-mali çok kötü durumdadır. Savaşın ilk günün-den itibaren askerin beslenmesi de sorun olmuştur.

Osmanlı Devleti iki ordu kurmuştur. Doğu Or-dusu Bulgarlara, Batı Ordusu da Sırplara karşı savaş-mıştır. Doğu Ordusu Bulgarlar karşısında kısa sürede yenilmiştir. Ekim 1912 sonlarında Lüleburgaz’a çe-kilen ordu, burada Bulgarlarla yaptığı ikinci muhare-beyi de kaybedince Çatalca hattına kadar çekilmiştir.

Batı Ordusu Ekim sonlarında Kumanova’da Sırplara yenilmiş ve Manastır ’a çekil-miştir. Sırplar Üsküp’e girmişlerdir.

Yunanlar Kasım ayı başında Selanik’i ele ge-çirmişlerdir. Donanmaları ile Bozcaada, Limni, Se-madirek ve Taşoz adalarını işgal etmişler-dir. Adaların elden çıkmasıyla Osmanlı Devleti’nin Makedonya ile denizden bağlantısı kesilmiştir.

Mahmut Şevket Paşa Sadrazam ve Harbiye NazırıÖte yandan Karadağlılar da İşkodra’yı kuşatmışlar-

dır. Bu esnada Avusturya ve İtalya’nın teşviki ile Arnavut-lar 28 Kasım 1912’de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.

Balkan buhranı bu gelişmeleri gösterirken Ka-sım ayı ortalarında Bulgarlar Çatalca hattındaki Os-manlı savunmasına karşı son bir taarruzda bulunmuşlar-dır. Bu taarruz sonuç vermeyince Bulgaristan Osmanlı Devleti’nin daha önce teklif ettiği mütarekeyi kabul et-miş ve ateşkes anlaşması 3 Aralık 1912’de imzalanmıştır.

Bulgaristan mütarekeyi hem kendi adına hem de Karadağ ve Sırbistan adına imzalamıştır. Mütareke gö-rüşmelerine Yunanistan da katılmıştır. Fakat çok aşırı isteklerde bulunulduğundan Osmanlı Devleti bu is-tekleri kabul etmemiş ve mütarekeyi imzalamamıştır.

17 Aralık 1912 günü Londra’da başlayan ba-rış görüşmeleri çok uzun sürmüştür. Bunun nedeni de Arnavutluk, Ege adaları ve Osmanlı Devleti’nin Edirne’yi Bulgaristan’a bırakmak istememesidir.

Devam edecek

Nihat KAHRAMAN

B A L K A N S A V A Ş L A R I (8 Ekim 1912 - 31 Temmuz 1913)

Rehber Taşı ABD’nin Georgia eyaletinde bulunan “Rehbertaşı”

henüz 29 yıllık bir geçmişe sahip ama esrarını koruyor. Gö-renleri şaşırtan taşı kimin yaptırdığı tam olarak bilinmiyor.

Ama “Mahşer gününden sonra hayatta kalabilecek in-sanlara, yeniden bir medeniyet kurmaları için bir rehber ni-teliğinde” olması amacıyla yaptırıldığı biliniyor.

Üzerinde, Svahili dili dahil 8 dilde sayısız ilginç yazı-lar mevcut. Tarihten genetiğe, sosyal bilimden fiziğe kadar pek çok bilgi var. Her biri 20 ton ağırlığında, 5 metre yük-sekliğinde beş ayağı, bir de 12 tonluk bir tepe taşı olan de-vasa anıtın her türlü doğal felakete meydan okuyacak nite-likte yapılması istenmiş. 1980′de dikilen anıtın hikayesi ise Temmuz 1979′un bir cuma akşamında başlamış.

Kendisini Robert C. Christian olarak tanıtan şık gi-yimli, orta yaşlı, kır saçlı, ince ve uzun boylu bir kişi, ABD’nin ve hatta dünyanın en iyi granit taşının işlen-diği Georgia eyaletindeki Elbert kentindeki Elberton Gra-nite Finishing adlı şirkete gidip “Ben küçük bir grup Amerikalı’nın adına burada, hem saat, hem takvim, hem rehber olacak bir granit anıt siparişi vermek istiyorum” dedi. Elberton Granite Finishing’in dönemin Başkanı Joe Fendley, o günü şöyle anlatıyor: “Etkileyici görünen o adamın anlattıklarıyla önce pek ilgilenmedim ama ne is-tediğini tarif ettikçe şaşırdım. Sadece dev granit taşları iş-lememizi değil, onları devasa bir astrolojik enstrüman şek-

lini andıracak bir şekilde yerleştirmemizi istiyordu. Bu çok zor bir işti ve kurtulmak için üç kat fazla bir fiyat söyle-dim. Ama o rakamı hiç itiraz etmeden kabul etti. Şemala-rıyla geldi ve o şemalara göre çalıştık. Her şey bittiğinde ortaya çıkan bu dev anıta şaşırdık. Ama siparişini veren Robert C. Christian o gün bugün ortada yok. Ayrıca bura-dan ayrılırken bana açıkca R.C. Christian’ın takma bir isim olduğunu söyledi” dedi. Rehbertaşının ayakları, güneşi yıl boyunca Doğu-Batı yönünde işaret edecek şekilde yerleşti-rilmiş. Tepe taşına açılan bir delikten gelen güneş ışını, bir ayağın üzerindeki takvimde, günü gösteriyor. Taşın üzerin-deki İngilizce, Arapça, İbranice, Svahili dili dahil 8 dildeki bilgiler ise şaşırtıcı derecede hem günlük hayatta hem de yüksek bilimde kullanılabilen bilgiler. Anıtın Elbert kenti-nin bir tepesine dikilmesine izin veren belediyede de R. C. Christian adına izin belgesi mevcut. Ama hiç kimse onu ta-nımıyor. Ne var ki belediyeye çok yüklü bir bağış da yap-tığı kayıtlarda

Sofya’da Türk Mezarına Çirkin SaldırıSultan V. Murad’ın kızı Fatıma Sultan’ın

Sofya Mezarlığındaki kabrinin etrafını ku-şatan demir parmaklık kesilip çalınmış, me-zar taşındaki Osmanlı tuğrası kırılıp okun-maz hale getirlmiş. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilân edilmesiyle yurtdışında ikamete zor-lanan Osmanlı hanedanı üyeleri dünya-nın dört bir tarafına yerleşmişler, bir kısmı da Bulgaristan’ı mekân tutmuşlardır. Baş-kent Sofya’ya yerleşenler arasında Sultan V. Murad’ın kızı Fatıma Sultan da bulunmaktadır.

Sofya’ya yerleştikten birkaç yıl sonra sonra Prenses, 23 Kasım 1930 tarihinde bu dünyaya veda etmiştir. O yüzden naşı Sofya şehrinde bulunan Orlandovtsi Merkez Mezarlığındaki Türk parseline defnedilmiştir. Osmanlı hane-danı üyesinin vefatı münasebetiyle Sofya Ban-yabaşı Camiinde mevlid-i şerif okutulduğu o dönemin basınında duyurulmuştur. Bir za-manlar mezarlığın Müslümanlara ait kısmında bulunan gasilhanenin yakınlarına defnedilmiş olan Fatıma Sultan’ın mezarı ufak sütunlar ve güzel işlenmiş demir korunluk ile çevrilerek koruma altına alınmıştır. Mezartaşlarıı ise özel olarak hazırlanıp baş ucundaki estetik değere sahip taşın ön tarafına Osmanlıca, arka tarafına da Bulgarca yazılar hakkedilmiştir. Aynı taşın ön tarafına Prensesin babası Sultan V. Murad’ın tuğrası da işlenmiştir. Çocukları uzun zaman Bulgaristan’da yaşadıktan sonra komünizm dönemi Devlet Emniyeti (DS)’nin binbir baskı-

sına maruz kaldığı için buldukları ilk fırsatta Batı ülkelerine kaçarak annelerini yâd ellerde bırak-mışlardır. Herşeye rağmen belirli bir döneme kadar Sofyalı Türklerce kabri ziyaret edilen Fa-tıma Sultan, son dönemlerde sadece birkaç Sofyalı vefakârın duasıyla yâd edilir olmuştur.

Osmanlı askerlerinin hüzünlü hikayesiHannover Andreas Mezarlığı’nda, Hıristi-

yan olmayanların gömülmesinin yasak olduğu halde Müslüman adetlerine göre gömülmüş iki Osmanlı askerinin mezarı var. Viyana kuşat-ması sonucu Hannover Prensliğine esir düşen iki askere ait olduğu anlaşılan kabirler şu an ilgi odağı konumunda. Mezar taşları Türkiye

Büyükelçiliği tarafından yenilenen iki kabir Hı-ristiyan kabirlerinin aksine kıbleye bakıyor.

İKİ ASKERİN HÜZÜNLÜ HİKAYESİOsmanlı askerlerinden Hasan ve

Mehmet’e ait olan mezarlarda yatan bu kah-raman askerlerin öyküleri ise oldukça ilginç:

1683 yılında 2. Viyana kuşatması sırasında esir düşen iki Osmanlı askeri, Hannover Prensi Prens Ludwig tarafından Hannover’e getiri-liyor ve Prenses Sophie’nin hizmetine verili-yorlar. Tüm baskılara rağmen dinlerinde ıs-rar ederek Hıristiyan olmayı reddeden bu iki kahraman asker, 5 vakit namazlarını ak-satmadan kılıp, üzerlerindeki akıncı elbisele-rini hiç çıkarmıyorlar. Yaklaşık 8 sene prenses Sophie’ye hizmet ettikten sonra 1691 yılında birkaç ay ara ile ölüyorlar. Ölüm sebepleri hak-kında ise ne yazık ki hiçbir bilgi bulunmuyor.

V A S İ Y E T L E R İHizmette hiçbir kusur etmeyeceklerini

bunun karşılığında ise tek bir istekleri oldu-ğunu söyleyen Hasan ve Mehmet; öldük-ten sonra mezarlarının kıbleye doğru kazıl-masını ve öyle defnedilmelerini istiyorlar.

Prenses Sophie bu isteği kabul edi-yor ve Hırıstiyan mezarlığında bu iki ay-kırı mezar kalıyor. Daha sonraları me-zar taşları bile kayboluyor. İrfan Söyler’in çabaları ve Konsolosluğun gayretleri ile tek-rar yer tespiti yapılıp mezar taşları yenileniyor.

İstanbul’a 3.Köprüden Geçiş Ücreti Belli Oldu

Köprü geçiş ücreti otomobiller için 3 dolar + KDV olacak. Ücretler her yıl enflasyon oranında düzenlenecek

Karayolları Genel Müdürlüğü, İstanbul’a yapılacak 3. köprü için 5 Nisan’da yap-işlet-devret (YİD) modeliyle gerçek-leştirileceği ihaleden önce köprüden geçiş ücretlerini belirledi. Köprü geçiş ücreti otomobiller için 3 dolar + KDV olarak be-lirlendi. Büyük araçların geçiş ücretleri belirlenirken, dingil sa-yıları dikkate alınacak.

Proje kapsamında yatırımcıya, yıllık 135 bin araç geçiş gü-vencesi verilecek. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre devlet, öngörülen sayıda aracın geçmemesi halinde aradaki farkı yatı-rımcıya ödeyecek.

İhalede geçici teminat tutarı 15 milyon lira olarak belir-lendi. İstekliler, 2 Şubat’tan itibaren 100 bin lira bedel karşılı-ğında ihale dosyası satın alabilecek.

Bulgaristanlı Güreşçiye Tekme- Tokat dayakYalova’da, 23-24

Aralık tarihlerinde düzenlenen Tür-kiye Bayanlar Gü-reş Şampiyonası’nda, Milli Takım’da da görev yapan Burdur Emniyetspor Antre-nörü Engin Bakay’ın, Avcılar Belediyespor adına güreşen Türk

asıllı Bulgar vatandaşı Elif Filipova’yı minder orta-sında tekme-tokat dövdüğü ortaya çıktı. Sporcunun, aldığı darbelerin ardından ambulansla hastaneye kal-dırıldığı, antrenör Engin Bakay’ın ise emniyette gözal-tında alındığı, Güreş Federasyonu yetkililerinin araya girmesi sonucu sporcunun şikayetini geri almasıyla da

gece saatlerinde serbest bırakıldığı öğrenildi.Serbest Güreş Milli Takımı’nın eski sporcula-

rından Kamil Kocaağaoğlu’nun girişimleriyle, Türk asıllı Bulgar vatandaşı bayan güreşçiler 16 yaşındaki Elif Filipova ve 18 yaşındaki Canan Filipova ile ant-renör olan babaları Fahri Filipov, Avcılar Belediyespor Kulübü’ne transfer edildi.

Filipova kardeşler için öncelikle oturma izni alına-rak, Türk vatandaşlığı başvurusunda bulunuldu. Spor-cuların Yalova’daki Türkiye Şampiyonası’nda güre-şebilmeleri için de Spor Genel Müdürlüğü’nden ve Güreş Federasyonu’ndan gerekli izin belgeleri alındı.

Avcılar Belediyespor Kulübü mayosuyla Türkiye Şampiyonası’na katılmak üzere Yalova’ya giden spor-culardan Canan 72, Elif ise 67 kiloda tartıya çıktı.

Antrenör Engin Bakay’ın Güreş Federasyonu yet-kililerinin ne ceza alacağını takipçisi olacağız.

BALKANLAR

Devlet fonlarını seçim kampanyasına har-camaktan suçlu bulunan eski başbakan Ad-rian Nastase iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Romanya yüksek mahkemesi, eski baş-bakan Adrian Nastase’yi yolsuzluk yap-tığı gerekçesiyle iki yıl hapis cezasına çarptırdı.

2000-2004 yılları arasında başbakanlık yapan Ad-rian Nastase, bir devlet kuruluşunun düzenlediği et-kinliklerde toplanan 2 milyar doları aşkın parayı, ikti-darının son döneminde cumhurbaşkanlığına seçilmek için yürüttüğü kampanyaya harcamakla suçlanıyordu.

Ancak kampanya sonuca ulaşamamış, Nas-tase seçimi ikinci turda, şimdiki Cumhurbaş-kanı Traian Basescu karşısında yenilgiye uğramıştı.

Suçlamaları reddeden Nastase, ka-

rar ı temyize götüreceğini söylüyor.Kendisine yöneltilen suçlamaları siyasi in-

tikam girişimi olarak niteleyen eski Başbakan, bu durumdan da Basescu’yu sorumlu tuttu.

Ülke bu yıl içinde yerel ve genel se-çime hazırlanırken, yarışın son yılların en çe-kişmeli mücadelesine sahne olması bekleniyor.

Yolsuzlukla suçlanan eski devlet görevlilerinin na-diren yargılanıp hüküm giydiği Romanya açısından, dava hükmü aynı zamanda emsal yaratan bir sonuç.

1989’da ülkede Komünist yönetimin sona er-mesinden bu yana ilk kez bir eski başba-kan hapis cezası ile karşı karşıya kalıyor.

Ay n ı d a v a n ı n d i ğ e r d ö r t s a n ı -ğına da altışar yıl hapis cezası verildi.

Muhalefetteki Sosyal Demokrasi Partisinin önde gelen yöneticilerinden olan Nastase, Aralık ayında yol-suzluktan yargılandığı bir diğer davada aklanmıştı.

2007’de Avrupa Birliği’ne katılan Ro-manya için yolsuzluk, en yoğun eleştiri-lere hedef olduğu alanların başında geliyor.

Binlerce Rumen de iki haftadır yolsuz-luk ve adam kayırmacılık ile yaşam standart-larının düşmesine karşı protestolar yürütüyor.

Romanya’nın Eski Liderine Hapis Cezası

Bulgaristan Elektrik İhracatına Yeniden Başlıyor

Bulgaris- tan Ekonomi, Enerji ve Tu- rizm Bakanlığı, 28 Ocak 2012 ta- rihinde saat 01.00’den itiba- ren yeniden elektrik ihraca- tına başlanaca-ğını bildirdi. İhra- cat, termik sant-rallere ana kömür kaynağı sağla-yan Maritza İztok maden çalışanlarının grevi sonucu elektrik üretiminde düşüş kaydedildiği gerekçesi ile durdurulmuştu. Bakanlık kaynaklarına göre Bulga-ristan, Yunanistan, Sırbistan, Türkiye ve Makedonya’ya elektrik ihraç ediyor. Ülkedeki termik santraller toplam elektrik üretiminin yüzde 40’ını sağlıyor.

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan’da ise aşırı Bulgar Milliyetçilerin tepkisine neden oldu. Böyle bir çalışma şimdiye kadar Bulgaristan’da hiç bir kuruluş tarafından ya-pılamadı. Bu çalışmalarda Rumeli Türkleri Daya-nışma Derneğimizin de katkıları olduğunu belirt-mek isterim. Biz yapmış olduğumuz faaliyetlerle gençlerimizin ufkunu açmak ve teşvikte bulunmak istedik. Umut ederiz ki gelecekte bu tür faaliyetler içinde olan kuruluşlarımızın veya teşkilatlarımızın sayısı artacaktır.

3. Tarihte ilk defa Bulgaristan’da bir Türk Cumhurbaşkanı adayı çıkarttık. Bu çalışmamızdan dolayı bize bölücü damgası vurmaya çalıştılar. Dün dinimizi, dilimizi yasaklayarak silah zoru ile ismi-mizi değiştirip eşlerimize, kızlarımızı tecavüz eden, Komünistlerle çalışanlar ise kahraman gibi sunul-maya çalışıldı. Tabi bunu bir fiil Bulgaristan’da ya-şamış olan insanlarımız tarafından unutulmasını an-lamak mümkün değildir. Arkadaşlar bizde hiç mi şeref, onur kalmadı. Bu üzücü konuyu fazla uzat-madan yüksek vicdanlarınıza bırakıyorum.

Değerli STK Yöneticileri Trakya - Balkan ve Rumeliler olarak bunları

çok iyi öğrenmeliyiz;- ADALET - Adalet terazisini kendi içimizde

çalıştırmalıyız. Balkanları kapsayan bir oturumda divanda her bölgeden bir divan üyesinin bulunması bölgeyi kapsadığını daha iyi gösterebilirdi. Sayın Vekilim bu divanda ne Rumeli, ne Balkan, nede Trakya vardı burada sadece Evladi Fatihaların tem-silcileri vardı. Bu devletin birlik anlayışı ise tüm et-nik gruba mensup soydaşların eşitliği ile sağlanırdı.

- BİLGİ – Bu tür organizasyonlarda çalışkan bölge konularına hâkim insanlarımızı işin içine ka-tarak ve çeşitli görevler vererek daha organize ve profesyonel hale getirmeliyiz. Bu tür faaliyetle-rin amacı bir araya gelerek sadece konuşmak dert-leşmek olmamalı. Görüşmeler neticesinde ortak bir görüş belirlenerek stratejiler üretilmeli en azın-dan bir yol haritası çıkarılmalıydı ve toplantının so-nunda sonuç bildirisi yayınlanmalıydı ki, Trakya, Rumeli, Balkan kısaca Evladı Fatihanlara hedef gösterilmeliydi.

- BAŞARI EMEK İSTER - Başarıyı bir baş-kasında değil kendi gücümüzde ve değerlerimizde aramalıyız. Daha çok çalışarak emek harcayarak davamız için bıkmadan usanmadan çalışarak, da-vamıza inanarak ve yaygınlaştırarak birlik ve bü-tünlüğümüzü geleceğe taşımalıyız. Başarı sürekli-lik ve sadakat ister.

- DÜNYADA TESADÜF YOK-Tesadüflerle bir yerlere gelmediğini ve gelemeyeceğini gerçek başarılar için büyük emekler sarf etmesi gerektiği-nin farkında olmalıyız. Hazırda bekleyenler daha çok beklerler. Bizim camiada maalesef çalışarak bir yere gelen ve dava bilinci güden değil, tesadü-fen vekil yapılanlar var. Toplumu kucaklayan, ufuk açan, yol gösteren veya bir yerlere taşımak isteyen-ler yok bizim camiamızda maalesef.

- SAMİMİ VE SADIK OLMAK-Burada kendi aramızda her şeyden önce samimi ve sadık olabilmeliyiz. Bütün problemleri kendi aramızda görüşerek çözüm yollarını birlikte arayamamamız-dandır. Dernek faaliyetlerimizde öncelik muhtar, belediye başkanı, milletvekili olmak olmamalı. Ön-celik dernek tüzüklerimiz, temsil ettiğimiz insanla-rımızın ve Balkanların geleceği olmalıdır. Gerisi za-ten kendiliğinden gelecektir.

Balkanlar’daki her devletten, her kimlikten bi-rer temsilci olması gerektiği bu toplantıda daha net ve çarpıcı olarak ortaya çıktı. Bu nedenle biz-ler Bulgaristan dernekleri olarak daha etkin çalı-şabilmek ve faaliyetlerimizi koordineli yürütmek üzere Bulgaristanlıların ayrı bir Federasyon çatısı altında toplanmasını uygun gördük ve en kısa za-manda bunu derneklerimizle görüşerek başlatmaya karar alacağız. Çünkü bizler Balkanların en büyük nüfusuna sahip olmamıza rağmen Rumeli dernek-lerinde bizimle ilgilenen bile olmadığını gördük. Bu toplantıda zaten Sayın Vekilimiz Rifat SAİT TBMM’de Türkiye-Arnavutluk dostluk gurubu başkanlığına seçilmiş hayırlı uğurlu olsun. Kendi-sine başarılar dileriz. Peki ya biz? Ya diğerleri? Ev-ladi Fatihanlara kimler sahip çıkacak?

Burada yeri değil belki ama son söz ola-rak değinmeden geçemeyeceğim. Bultürk ile il-gili herkes bir şeyler söylemekte, bilgisi olmayanlar dahi aleyhte fikir beyan etmekteler fakat karsımıza çıktıklarında bu söylemlerine ters düşmektedir-ler. Hakkımızda bilgisi belgesi olanlar çıkıp mertçe açıklasınlar. Namertçe gevezelik yapmak yerine karşımıza çıkarak “Şu… Şu... Meseleler Var” diye hesap sormalılar. Bize bir şey söylemek isteyenler mert olsunlar ve ne diyeceklerse söylemlerinin ar-kasında dursunlar.

Sayın vekilimizin düzenlediği bu toplan-tının hiç bir şey yapılmadan bekletilen tüm Balkan camiasının hareketlenmesine vesile olmasını te-menni ediyorum ve Sayın vekilimizi bu girişimin-den dolayı tebrik ediyorum. Tüm Rumeli, Trakya, Balkan camiasına Hayırlı Olsun.

Rafet ULUTÜRK

TBMM’de Trakya, Rumeli, Balkan Toplantısı

ABD’yle Birlikte Kaybedecek Ülkeler

ABD’de 1977-1981 yılları arasında Baş-kan Jimmy Carter döneminde ulusal gü-venlik yardımcılığı yapan, dünyanın sayılı stratejistleri arasında gösterilen Zbigniew Brzezinski “süper güç” ABD’nin yerini Çin ve Hindistan’a kaptırması sonrası senaryoyu yazdı.

Brzezinski, ABD’nin dünya liderliğini kay-betmesiyle birlikte Gürcistan, Tayvan, Güney Kore, Belarus, Ukrayna, Afganistan, Pakistan, İs-

rail ve Ortadoğu’daki ülkelerin zor günler geçire-ceğini iddia etti.

İŞTE BRZEZİNKSİ’NİN 8 SENARYOSU:

GÜRCİSTAN: ABD’nin dünya arenasında lider özelliğini yitirmesinden en zararlı çıkacak ülke Kafkasların zayıf ülkesi Gürcistan olacak. Bu küçük ülke Rusya’nın politik sindirmesi ve askeri saldırılarına maruz kalacak. ABD, 1991 yılından bu yana Gürcistan’a 3 milyar dolar yar-dımda bulundu. 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a saldırısı sonrasında Washington 1 milyar dolar yardım yaptı.

OLASI ETKİLERİ: Rusya, Avrupa’nın gü-ney enerji koridorunu daha rahat kontrol edebile-cek, bu Moskova’nın Avrupa’ya siyasi ajandasını daha fazla dayatması anlamına geliyor. Ayrıca domino etkisiyle Azerbaycan’da zarar görecek.

Bultürk’ü Birlikte YaşatalımSiz değerli abone ve okuyucularımızın desteği

ile yayın hayatına devam eden BULTÜRK Gazetesi, kısa bir zaman diliminde aldığımız olumlu tepkiler ile BULTÜRK ailesi olarak sevinçli ve geleceğe sizlerle daha umutlu bakmaktayız. Yeni 2012 yılında da he-deflerimizi devam ettirerek BULTÜRK yayınına kal-dığı yerden devam edeceğiz. Bunun için tabi ki, sizle-rin desteğinize ihtiyaç duymaktayız, yeni yıl için abone çalışmalarımızı da başlamıştır. 2012 yılında özellikle İstanbul’da bulunan her Bulgaristan Türküne ulaşmak istiyoruz ve bu konuda sizlerden de yardım istiyoruz bu gazeteyi her Blgaristanlının evine girmesi için gelin bir-likte çalışalım gelin bizlere yol gösterin. Dünyada güç oluşturmanın iki yolu var biri teşkilatlanma diğeri de medya, gelin hep birlikte daha güçlü olalım.

Bu yeni yılda Türkiye yaşayan soydaşlarımız için YILLIK ABONE BEDELİ - 30 TL.

Hesap No: Ekonomi Müdürümüz Müjgan Deniz Garanti Bankası Şb. Kodu: 00062 Hesap no: 6685949 TL Garanti Bankası Şb. Kodu: 00044 Hesap no: 9092440 $

Önemli NOT: Abonelik bedelini yatırırken “açık-lama” kısmına: “BULTURK Gazetesi için 1 yıllık abonelik bedeli” bilgisini yazmayı unutmayınız.

Ayrıca parayı yatırdıktan sonra bize e-posta yoluyla bilgi vererek, gazetemizi size ulaştırılmasını istediğiniz adres bilginizi bize gönderiniz.

Reklam veriyorsanız bunu da “açıklama” kıs-mına: “reklam bedeli” olarak belirttikten sonra bize e-posta yoluyla reklamınızı gönderebilirsiniz.

Bilgileri - [email protected] adresine gönderin.Abone olmak için desteklerini bekler: Tel:0212 511-63-47 / 526-51-98www.bulturk.org - E.Posta: [email protected]

BULTÜRK DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Terken HACALOĞLUBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923)Kazakistan- Türkistan: ErkanBULGARİSTANSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Hamiyet DALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKPleven: Rafet RODOPLUŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİHaskovo: Güner SERBESSilistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYEAnkara: Sebahin AHMETOĞLUist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEMİst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORALİst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜRist. G.O.P.aşa: Suzan YAMAÇist. 500 Evler: Ayhan BOYACIOĞLUist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLERist. Avcılar: Niyazi GÜLERist. Başakşehir: Ramazan KIŞLAist. Kağıthane: Nazım ÇAUŞBursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇBursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜNBursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKANİzmirİzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLUİzm.Görece: Mümin GÜNEYİzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLUİzm.Bornova: Kenan ÖZGÜREdirne: Nadir ADLIKırklareli: Ali ÖZTÜRKTekirdağ: Sezai ALTINAYBalıkesir-Bandırma: Güner BAŞARANEskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org / [email protected] Tel: 0212 511 33 91İmtiyaz Sahibi

Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Bülent MAŞAOĞLU

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüRıdvan TÜMENOĞLU

Yayın DanıSmanları:Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIRDiş Dr. İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Hayati DURMAZProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKYavuz GÖKALP YILDIZE.K.Alb. Nurettin RUACANY.D.Dr.Müjgan DENİZDoç. Dr. Emine İNANIRDoc.Dr.Hasine ŞEND r. N a z ı m Z A F E R

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. İhsan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzes YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Dr.Müjgan DENİZReklam Müdürü: Nihat KAHRAMAN

İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114/A 500 Evler - Bayrampaşa / İST.Bayrampaşa Adaparkın üstü-Palmyalar durağın altı

Tel: 0212 581 78 08 / 511 63 47 -Fax: 0212 511 33 91Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98

Teknik Hazırlık: Abdullah Hacıfettahoğlu

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.Yazarlar yazılarından sorumludur.www.bulturk.org

Bugün Afganistan ülkesi olarak bilinen toprak-larda çok eski dönemlerden beri Türkler yaşamakta-dır. Bu sebeple çeşitli tarihlerde bu ülkede çok önemli bir Türk kültür ve medeniyeti meydana gelmiştir.

Türk dünyasının büyük edip ve şairlerinden Ali Şir Nevâi ve Hüseyin Baykara bugün Afganistan sınırları içe-risinde olan Herat şehrinde doğup, burada meşhur olup, burada ölmüşlerdir. Mezarları da hâlen bu şehirdedir.

Her Türk, Afganistan kelimesini duyduğunda Herat şehrini hatırlar. Çünkü Herat şehri Çağatay Türk edebiyatının meydana geldiği şehirdir. Ali Şir

Nevâi, Hüseyin Baykara, Babür Şah gibi dâhiler Çağatay Türk Edebiyatı’nın temellerini bu şehirde atmış ve onu bu şehirde zirveye çıkarmışlardır.

* T ü r k l e r H â k i m d i * Eski ismi ile Horasan şimdiki ismi ile Afganis-

tan olan bu ülkede 1747 yılında Afganistan kuru-lana kadar Türkler siyasî ve kültürel yönden yüksek

bir otoriteye sahip olmuşlardı. 18. yüzyıldan sonra burada Fars- Dâri kültürü de gelişmeye başladı.

Türk kültür ve medeniyetinin hâkim olduğu Afganistan’da 1747 yılından itibaren İngilizlerin oyun-larıyla küçük bir kavim olan Peştunlar ülkeye hâkim olmaya ve Türkleri tahakküm altına almaya başla-dılar. Böylece zamanla Afganistan’da çok eski de-virlerden beri Türk kültürü ile tanınması tezi za-yıfladı. Buna rağmen tamamen de yok olmadı. Çünkü bu büyük kültür ve edebiyat Nevâî, Ba-bür ve Baykara gibi dâhilerden kaynaklanıyordu.

A f g a n i s t a n ’ d a T ü r k E d e b i -yat Tarihi’ni iki devreye ayırmak gerekiyor:

- Türklerin devlet idaresinde sahip oldukları Türk edebiyatı - Türklerin devlet hakimiyetinden uzaklaştırıl-dıkları dönem Türk edebiyatı Bu her iki devrede de Türk edebiyatı meydana gelmiş ve yaşamıştır. Fakat Türklerin yönetimde ağırlıkta oldukları yıllarda daha büyük bir ede-biyat meydana gelmiştir. Bu büyük edebiyatın zirvesinde duran Babür, Baykara, Nevâî’nin yanı sıra şu edipler de Afganistan Türk edebiyatı sahasında hizmet vermişlerdir:

19. ve 20. yüzyıllarda Afganistan’da Afgan-Peştun hakimiyeti güçlendi ve dolayısıyla onlar Afganistan’ı Fars dilli bir ülke addederek Türkleri sıkıştırmaya baş-ladılar. Azınlık durumuna düşen Afganistan Türk-lerinin bir kısmı baskıya dayanamayıp göç etti. Her türlü baskıya dayanıp Afganistan’da yaşayan Türk-ler büyük Nevâî ve Babür’ün yolunu devam et-tirerek Türk edebiyatını yaşattılar. Bu devirde yeti-şen önemli edip ve şairlerden ikisi; Meymeneli Ebül Hayr Hayri ve kardeşi Nazar Muhammed Nevadır.

Zaman içinde artan her türlü zorluğa rağmen Af-ganistan Türkleri varlıklarını devam ettirmeye ça-lıştılar. Siyasî, sosyal ve edebî sahada büyük gayret

gösterdiler. Bu konuda çok önemli iki isim: Meymeneli Ebül Hayr Hayri ve Nazar Muhammed Neva kardeşlerdir.

Bu iki kardeş Kuzey Afganistan’da son Türk Han’ı olan Meymene Hanı Mir Dilaver Han’ın oğlu Ahmet Kulu Han’ın oğullarıdır. Ahmet Kulu Han uzun savaşlardan sonra himayesizlikten dolayı İn-gilizlerin eline esir düşüp Kâbile getirildi ve Dilku-şah denilen yerde İngiliz kumandanları nezare-tinde ağzına yastık bastırılmak suretiyle şehid edildi.

Meymene Hanı Ahmet Kulu Han’ın evlatları Ebul Hayr Hayri ve Muhammet Nazar Han ile kızları da ne-zarete alınıp Kâbil’e getirildi. Devamı diğer sayıda

Mustafa Kemal MAHDUM

AFGANİSTAN’DA TÜRK

KÜLTÜR VE EDEBİYATI

Türk Dünyasından gelenlerBulgaristan’da Cami Saldırısına Karşı Protesto Bulgaristan’da ırkçıların Cuma namazı kılan cema-

ate saldırması, İstanbul Balat’ta Bulgar Kilisesi önünde pro-testo edildi. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Der-neği Başkanı Rafet Ulutürk’ün okuduğu bildiride; “İbadetini yapmakta olan topluluğa saldırmak son derece küstahça ve gayri insani bir harekettir” denildi.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği, (BUL-TÜRK), Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da Banya Başı Camii’nde Cuma namazı kılan cemaate yapılan saldırıyı kı-namak için İstanbul Balat’ta Bulgar Kilisesi önünde bir ba-sın toplantısı düzenledi. Dernek Başkanı Rafet Ulutürk’ün okuduğu bildiride; “İbadetini yapmakta olan topluluğa sal-dırmak son derece küstahça ve gayri insani bir hareket-tir” denildi.

SIKINTILI VE TEHLİKELİ BİR SÜREÇ

Bu gibi olayların Bulgaristan’daki Müslümanları te-dirgin ettiği gibi Türkiye’de ve dünyada yaşayan Türkleri ve Müslümanları ve Bulgaristan vatandaşlarını da son de-rece tedirgin ettiğinin ifade edildiği açıklamada “Son zaman-larda neo-faşizan gruplar tarafından organize edilen saldırılar ve tahrikler ülkedeki iç barışı tehlikeye sokmaktadır. Ateşle oynayan, her demecinde ve faaliyetinde Türk ve Müslüman düşmanlığını körükleyen azınlıkları hedef gösteren ATAKA partisi lideri ve yöneticileri durdurulmadıkları takdirde ül-keyi son derece sıkıntılı ve tehlikeli bir süreç beklemekte-dir. Şu anda Bulgaristan’da en büyük nimetin toplumsal ba-rış olduğunun bilincinde olan Bulgar halkının bu tahriklerin önüne geçeceğine, hoşgörü ve barış ortamının zedelenme-sine asla izin vermeyeceğine inanıyoruz” denildi.

BİZ İSTANBUL’DAKİ BULGAR MEZARLI-ĞINI TEMİZLİYORUZ, YA SİZ?..

Ulutürk; “Biz Türkiye’de yaşayan Bulgaristan Türkleri, Bulgaristan Baş Savcısı ile Anayasa mahkemesini göreve davet ediyoruz ve hiçbir AB ülkesinde benzeri bulunmayan neo-faşist ATAKA partisinin kapatılması için harekete geç-mesini istiyoruz. Bulgaristan’da etnik barışın ve huzurun ko-runması için imkânlarımız çerçevesinde her şeyi yapmaya hazırız. Derneğimiz her yıl İstanbul’daki Bulgar mezarlı-ğının temizliğini yapmaktadır. Bu tür faaliyetlerimiz gele-cekte de devam edecektir. Bizler Bulgaristan’da yaşayan çe-şitli toplulukların hak ve menfaatlerinin korunması için tüm imkânlarımızı seferber edeceğimizi ve takipçisi olacağımızı beyan ederiz” şeklinde konuştu. Samet ERDEM

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Derneğimize gelerek soru soran üye-lerimize Yönetim Kurulu üyemiz cevap veriyor. Bu konularda sorusu olanların başvuru için: 0212 649-77-85

1-Türkiye’de bir yıldan uzun süredir yaşayan ancak kendi ülkelerinde sağlık yardımlarındanyararlanma hakkı bulunma-yan yabancılar ne yapacaklar?

1-Türkiye’de kesintisiz bir yıllık ikamet süresini dolduran yaban-cılar, ilgili ülke kapsamında genel sağlık sigortası uygulaması yönün-den sigortalı değilse bu sürenin dolduğu tarihten itibaren kanunun (60/d) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılmışlardır. Dola-yısıyla yıllık ikamet süresinin dolduğu tarihten itibaren bir ay içinde kendilerine en yakın sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine başvurmaları gerekmektedir.

2-Bir Türk ile evlenmiş ancak 3 yılını doldurmadığı için T.C.Vatandaşı olmamış bir kadın, Türk eşinin sosyal güvence-sinden yararlanabilirmi ?

2-kanuna göre bu kişiler, ikamet izni almaları durumunda genel sağlık sigortasından faydalanabilecektir.

3-Türkiye’de oturma izni almış, sigortası olmayıp özel sağ-lık sigortası bulunan yabancıların durumu ne olacak?

3-kesintisiz bir yıllık ikamet süresini dolduran yabancılar, ilgili ülke kapsamında değilse bu sürenin dolduğu tarihten itibaren bir ay içinde sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine genel sağlık sigortası giriş bildirgesi ile başvurabilirler. bu süre içerisinde başvuruda bulunmayanlara, brüt askeri ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Bu kişilerin özel sağlık sigortası kapsamında bulunması genel sağlık sigortası kapsamında sigortalı olmalarına en-gel teşkil etmemektedir.

4-Türkiye’de bir yıldan uzun süredir yaşayan ancak kendi ülkelerinde sigortası bulunmayan yabancılar gelir testi için sos-yal yardımlaşma ve dayanışma vakfına baş vuru yapacak-lar mı?

4-Gelir testine müracaat hakkı, kanunun (60/g)bendi kap-samında genel sağlık sigortalısı sayılan türk vatandaşlarına tanındığından,yabancı uyruklu olup ülkemizde ikamet edenlerin ge-lir testine müracaat hakları bulunmamaktadır.

5-İkametgah adresi Türkiye’de olan ancak yurtdışında si-gortasıs olarak çalışan T.C.Vatandaşlarının ne yapması gerekir? Onlar da gelir testi için başvuracak mı? Onlar adına bir yakın-ları başvuruda bulunabilirmi?

5-Bu kişilerin kendileri ya da türkiye’deki yakınla-rın aderese dayalı nüfus kayıt sisteminden(ADNSK)türkiye’deki adresini,yurtdışındaki adresi olarak güncelleyecek.bu kişilerin türkiye’de yaşayan eş,çocukları var ise onlar sisteme tescil edilecek.yani gelir testi için vakıflara başvurulacak.

6-Çifte vatandaş olup, Türkiye’de sigortası bulunmayan ancak vatandaşı olduğu yabancı ülkede çalışan ve sigortası olan-lar ne yapacak?

6-Sözleşmeli ülkede çalışıyor ise türkiye’ye gelirken sözleşmeye göre sağlık yardımlarından faydalandığına ait “formüller”denilen belgeyi getirecek.sözleşmesiz ülke vatandaşı ve bu ülkede çalışıyor ise ikametlerin yurtdışında bulunması nedeniyle GSS kapsamına alınmayacak.

7-Bir Türk ile evlenmiş ancak 3 yılını doldurmadığı için T.C.Vatandaşı olmamış bir kadın, Türkeşinin sosyal güvencesin-den yararlanabilirmi?

7-İkamet izine bağlı olarak türkiye’de ikamet ediyorsa fayda-lanabilir.

8-Türkiye’de oturma izni almış, sigortası olmayıp özel sağ-lık sigortası bulunan yabancıların durumu ne olacak?

8-Kesintisiz bir yıllık ikamet süresini dolduran yabancılar, ilgili ülke kapsamında sigortalı değilse bu sürenin dolduğu tarihten itiba-ren bir ay içinde başvurmak zorundalar.

9-Türkiye’de 1 yıldan uzun süredir yaşayan ancak kendi ülkelerinde sigortası bulunmayan yabancılar ne yapacak?

9-Tescil işlemini yaptırmak için en yakın sosyal güvenlik il mü-dürlüğü veya merkezine başvurmaları gerekecek.

10- Bu başvuruyu yapmayan yabancılara nasıl bir yaptı-rım uygulanacak?

10-Kesintisiz bir yıllık ikamet süresinin dolduğu tarihten itibaren bir ay içinde başvurmayıp daha sonra başvurursa brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacak.

B U LT R U R K- S o s ya l G ü ve n l i k D a n ı ş m a n ı

Ayhan BOYACIOĞLUTürkiye’de İkametliler

T ü r k l ü ğ ü n e s a h i p ç ı k m a y a n T ü r k l e r.Ey Türklerin Lideri ( ! ) Neredesin, Seni Kim ve Niçin Seçti ?

OY KULLANAN TÜRK DOSTLARINA TESEKÜRLERGERB- Dimitır Petrov Boyçev, Diana İvanova Yorda-

nova, Vyara Dimitrova Petrova, Galina Stefanova Georgieva, İvan Stefanov Vılkov, Veselin Velkov Davidov, Yordan Georgiev Andonov, Lyuben Petrov Tatarski, Mitko Jivkov Zahov, Daniela Marinova Petrova, Dimitır Yordanov Atanasov, Krasimir Petrov Petrov, Nikolay Dimitrov Kostadinov, Asparuh Boçev Stamenov, Evgeni Dimitrov Stoev, Hristo Dimitrov Hristov, Vladimir Tsve-tanov Toşev, Lüdmila Stanislavova Stanislavova, Nikolay Go-ranov Kotsev, Yanko İvanov Zdravkov, Galina Dimitrova Ban-kovska, Katya Kostova Koleva, Tsvetomir Tsvyatkov Mihov, Emil Dimitrov Guşterov, Anatoliy Velikov Yordanov, Mihail Nenov Ni-kolovski, Stanka Laleva Şaylekova, Ginçe Dimitrova Karami-nova, Krasimira Ştereva Simeonova, Petko Valentinov Petkov, İrena Lyubenova Sokolova, Plamen Taçev Petrov, Tsetska Tsa-çeva Dangovska, Antoniy Yordanov Yordanov, Veliçka Nikolova Şopova, Zoya Yaneva Georgieva, Kostadin Vasilev Yazov, Stefan İvanov Dedev, Georgi Georgiev Plaçkov, Dimitır Nikolov Laza-rov, İliya İvanov Paşev, Nikolay Petkov Petkov, Todor Atanasov Dimitrov , Daniela Dimitrova Mitkova, Plamen Dulçev Nunev, Desislava Jekova Taneva, Dian Todorov Çervenkondev, Yuliana Gençeva Koleva, Nedyalko Jivkov Slavov, Boris Krumov Groz-danov, Valentin Aleksiev Nikolov, Dimitır Borisov Glavçev, Ge-noveva İvanova Aleksieva, Monika Hans Panayotova, Stefani Mihneva Mihaylova, Tanya Dimitrova Vıjarova, Dobroslav Dil-yanov Dimitrov, Yoana Milçeva Kirova, Krasimir Lyubomirov Velçev, Snejana Georgieva Dukova, Stanislav Stoyanov İvanov, Daniel Georgiev Georgiev, Tsvetan Emilov Siçanov, İvan Deçkov Kolev, Neli İvanova Kalneva-Miteva, Plamen Tenev Rusev, Lili Boyanova İvanova, Rumen Kirev Danev, İvaylo Georgiev Toşev, Krasimir Nedelçev Minçev, Aleksandır Stoyçev Stoykov, Anastas Vasilev Anastasov, Svetoslav Tonçev Tonçev

DPS-Musa Cemal Palev, Cevdet İbryam Çakırov, Durhan Meh-met Mustafa, Necmi Niyazş Ali, Remzi Durmuş Osman, Yunal Tahsin Tasim, Petya Nikolova Raeva, Belgin Fikri Şukri, Hasan Ahmet Ade-mov, Emel Etem Toşkova, Günay Hasan Sefer, Arif Sami Aguş, Elin Elinov Andreev, Lyutvi Ahmet Mestan, Erdoğan Mustafov Ahmedov, Tunçer Mehmedov Kırcaliev, Yunal Said Lutvi, Hamid Bahri Hamid, Hristo Damyanov Biserov

Mavi Koalisyon-Vanyo Evgeniev Şarkov, Asen Yordanov Agov, Lyubomir Todorov İvanov, Tsvetan Kostov Kostov, Dimo Georgiev Gyaurov, Yordan İvanov Bakalov, Mihail Raşkov Mi-haylov, Kirço Dimitrov Dimitrov, İvan Yordanov Kostov, Martin Dimitrov Dimitrov, Veselin Petrov Metodiev, Lıçezar Blagoves-tov Toşev, Ekaterina İvanova Mihaylova, İvan Nikolaev İvanov,

Bulgaristan İçin Koalisyon-Meglena İvanova Plugçi-eva, Petır Atanasov Kurumbaşev, Dimço Dimitrov Mihalevski

Bağmsızlar-Korman Yakubov İsmailov, Dimitır Yordanov Çukarski

Bulgar Cimnastikçi’den Tarihi Başarı38 yaşındaki Bulgar cimnastikçi Jordan Jov-

çev, Londra Olimpiyatlarında yarışmaya hak ka-zanarak tarihi bir başarıya imza attı.

Londra’da yapılan seçmelerde olimpiyat vi-zesi alan Jovçev, 6 kez olimpiyatlara katılan ilk erkek cimnastikçi olma unvanını yakalama fır-satı elde etti.

Gelecek ay 39 yaşına girecek olan Jovçev, Bulgar radyosuna yaptığı açıklamada, ‘’Çok mutluyum, elimden geleni yaptım. Çok istek-liydim. Umarım olimpiyatlara kadar her şey yo-lunda gider ve Londra’ya gidecek durumda olu-rum’’ dedi.

Londra’da sadece halka dalında mücadele edeceğini belirten Jovçev, ‘’Diğer branşlarda ya-

rışarak gücümü kaybetmek iste-miyorum, zaten diğer dallarda iyi netice alma şansım yok’’ diye konuştu.

2 kez hal-kada 2 kez de yer hareket-lerinde dünya şampiyonu olan Jovçev, 200 Sydney olimpiyat-larında halka ve yer hareketlerinde bronz, 2004 Atina olimpiyatlarında halkada gümüş, yer hare-ketlerinde bronz madalya kazanmıştı.

Evitan ÇakırDiş Hekimi

Yıldırım Mah. Ali Fuat Başgil Cad. No: 31 Kat: 1 Bayrampaşa / İstanbul Tel: 0212 479 26 40

Bulgaristan Parlamentosu, ülkede 1989 yılında sona eren komünist rejiminin Müslüman ve Türklere karşı uyguladığı asimilasyon politikasını kınayan bildiri- partilere göre oyların dağılımı. Tarih-11-01-2012 saat-13:38Türk Partisinden niçin yarı yarıya oy kullanılmış acaba?TÜRKLERE OY VERDİRDİKLERİ İVAYLO KALFİN, NİÇİN GEL(e)MEDİ OYLAMAYA? HÖH ve TÜM DERNEKLER TÜRK MİLLETİNDEN ÖZÜR DİLEYECEKLER Mİ?

Partiler Vekil Sayısı Evet oyu Hayır oyu Çekimser kalan Toplam Oy VerenToplam 112 0 3 115GERB -117 vekil 74 0 0 74KB - 40 vekil 3 0 3 3DPS - 35 vekil 19 0 0 19SK - 14 vekil 14 0 0 14ATAKA - 10 vekil 0 0 0 0Bağmsız -24 vekil 2 0 0 2

Bulgaristan 23 Kasım 2011 - Cumhurbaşkanı Seçimleri Türkiye’de İvaylo KALFİN’e oy verdiren dernekler nerede

Bölgeler II. TUR Adayların Adı Soyadı ve alınan oylar SeçimŞehirler Rosen Asenov Plevneliev-GERB İvaylo Georgiev Kalfin-BSP Sandık No.ANKARA 34 187, 450, 887 290000102-3-4İSTANBUL 89, 113, 28 450 290000103EDİRNE 16 425 290000106ANTALYA 8 134 290000107BABAESKİ 12 192 290000108BURSA 15, 14, 12 714, 815, 594 290000109-10-11BBÜYÜKKARIŞTIRAN-10 455 290000112GEBZE 19, 15 668, 644 290000113-14ESKİŞEHİR 6 248 290000115İZMİR 19,14, 18, 1088, 630, 426, 290000116-17-18İZMİR 18, 22, 9 426, 622, 753, 290000118-19-20İZMİR 12, 11, 23 593, 599, 268 290000121-22-23İKAPAKLI 12 390 290000124KÖRFES 9 343 290000125KIRKLARELİ 7 267 290000126LÜLEBURGAZ 32 602 290000127MANİSA 6 272 290000128MURATLI 5 252 290000129SARAY 8 313 290000130SERDİVAN 22 287 290000131TEKİRDAĞ 15 503 290000132ÇAYIROVA 19 812 290000133ÇERKEZKÖY 3 317 290000134ÇORLU 9 486 290000135ÇORLU 22 1017 290000136ÇORLU 10 530 290000137ÇORLU 8 562 290000138ÇORLU 13 980 290000139ÇORLU 23 512 290000140YALOVA 9 551 290000141YALOVA 10 593 290000142

S U R İ Y E ’ D E T Ü R K M E Z A R I Selçuklu hükümdar

Alparslan’ın yüksek rütbeli kumandanlarından Süleyman Şah, Malazgirt savaşından sonra Anadolu’nun fethini ta-mamlamakla görevlendirilen-lerin arasındaydı. Anadolu’daki Bizans ordularını batıya doğru

sürdü ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ndan sonra kurulan Anadolu Selçuklu Devleti’nin ku-rucularından oldu. Süleyman Şah, Fırat’ı geçerken vefât etti. Fırat vadisinin sol tarafında, bugün Rakka (50 km) ile Meskene şehirleri arasında kalan Caber Kalesi’nin eteklerine defnedildi. Sultanı II. Abdül-hamid Hân tarafından türbesi yeniden yaptırılmış-tır. I.Dünya Savaşı’nda Fransa işgal etti. Lozan ön-cesinde Türkiye’yle Fransa arasında Ankara’da 20 Ekim 1921’de bir ön barış antlaşması imzalandı ve Fransa, Caber Kalesi’ndeki; “Türk Mezarı”nın (1.5 dönüm) Türk toprağı olduğunu kabul etti. Suriye, Fransız hakimiyetinden çıkana kadar ve sonrasında da bu antlaşmaya uydu. Suriye, Caber Kalesi’nin bulunduğu bölgeyi sular altında bırakacak olan Tebke Barajı’nın inşasına başlayınca, Suriye ile va-rılan bir antlaşmayla “Türk Mezarı” Menbic ka-sabasına bağlı Karakoz köyüne taşındı. Süleyman Şah için orada yeni bir türbe yapıldı ve bir müfreze asker bulundurulup bayrak çekme hakkı bu yeni türbede devam etti... Türkiye sınırları dışında kalan “Türk Mezarı” burasıdır.

Cumhurbaşkanı Seçimlerinden Önce Bulgaristan Türklerine ÇağrıCumhurbaşkanı ve yerel yöneticilerini seç-

mek üzere bugün sandık başına gidecek olan Bul-garistan Türklerine çağ-rıda bulunan BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk,”Oylarınızı Müslüman-Türk cumhur-başkanı adayına verin” dedi.

Bulgaristan’da halk bugün yerel ve cumhur-başkanlığı seçimleri için sandık başına gidiyor. Seçimlere ilişkin basın açık-lamasında bulunan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk,” Bu seçimler Bulgaristan’ın geleceğini belirlemesi açı-sında son derece önemlidir. Çünkü Bulgaristan’da siyasi dengelerde büyük değişikliklere yol açacağı düşünülmektedir. Son yıllarda hız kazanan milli-yetçi ve neo-faşizan söylemler ülkenin geleceği üze-rinde kara bulutlar gibi çökmektedir. Bu nedenle verilecek her oy Bulgaristan’da yaşayan herkesin geleceğini etkileyecektir” dedi.

Türkiye’de bazı derneklerin Bulgaristan’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde komünistlerle iş bir-liği çağrısında bulunduğuna dikkat çeken Ulutürk, Bulgaristan’daki söz konusu Komünist Parti’nin geç-mişte Bulgaristan Türklerini yok etmek için iktidar gücünü kullanarak her tür uygulamada bulunduğunu söyledi. Ulutürk basın açıklarsında sözlerini şöyle sür-dürdü: “Alnımıza silah dayayarak isimler değiştirildi, mezardakilerin bile isimleri değiştirildi. Tecavüze uğra-yanların sayıları bile belirlenemedi. Kundaktaki çocuk-lar öldürüldü. Bu korkunç durumun meydana getirdiği

psikolojik travmalar ise uzun yıllar devam edecektir. Türkiye’deki bu dernekler ile Bulgaristan’daki bazı

partiler ve parti yöneticileri geçmişte Ko-münist Parti’nin yaptığı bu uygulamalar-dan ne kadar memnun olduklarını gösteri-yor.Bunların bu çağırılarını kınıyoruz.” “Bir daha ayağa kalkmasınlar!” Açıklamasında Bulgaristan Türklerine de seslenen Ulutürk, “bu seçimlerde bunlara öyle bir tokat indirmelisiniz ki, bunlar bir daha asla ayağı kalkamasınlar, siyasi arenadan ar-

tık yok olmaları gerekmektedir. Ayrıca, başımız-daki ve içimizdeki hainleri defetmeden geleceğimiz asla parlak olmayacaktır. Komünistlere oy vermek hainliktir. Bizim adaya oyunu vermek istemeyen-ler, komünist partisi ve ırkçı Ataka gibi partiler ha-riç herkese oyunu verebilirler”.

Yillarca Bulgaristan Türklerine kan kusturan, soy-kırım uygulayan, sayısız insanımıza tecavüz edip, kun-daktaki bebeklerin katili olanlarla elele vererek Bulga-ristan Türklerini yok etmeye çalışanlar kendilerini yine gösterdiler.Jivkovun fikir babaları bugünde halkımızın başında zebaniler gibi durmaktadırlar ve kımıldamak isteyenleri mafyavari yöntemlerle saf dışı etmeye ça-lışmaktadırlar” dedi. Suçladığı kişileri “dünün KDS ajanları, bugünün para babaları” şeklinde niteleyen Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Ulutürk, “ Bizler Dernek Yönetimi olarak Bulgaristanlı kardeşlerimizin şerefiyle, manevi de-ğerleriyle oynayanlara asla prim vermeyeceğine ve kendi aralarından çıkan ilk Türk Müslüman Cum-hurbaşkanı adayı Sn Sali Şabanía oyunu verece-ğine gönülden inanıyoruz.” dedi.

Türk Partisi Başkanı-Ahmet DOĞAN neden

bu oylamaya katıl(a)madı.

BUNU SORMAK HAKKIMIZ !

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Hocalı Katliamını Unutma UnutturmaMeksika,’Hocalı katliamını’, ‘soykırım’ niteliğinde değerlendirdi.

Meksika Kongresi, silahlı Ermeni güçlerinin Azerbaycan’ın Hocalı kentinde yaptıkları katliamı kı-nayan bir karar kabul etti. Meksika,’Hocalı katliamını’, ‘soykırım’ niteliğinde değerlendirdi. Azerbaycan Dışiş-leri Bakanlığı’na dayandırılarak verilen haberde, Meksika Kongresi’nin, ‘Ermenilerin Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 20’sini hala işgal altında tuttuğu, bir milyona yakın insanın mülteci durumunda olduğu, taraflar arasında ateş-kes olmasına rağmen Ermenistan’ın bunun ihlal ettiği ve Azeri halkına hala zarar verdiği’ şeklinde bir kınama met-nini kabul ettiği belirtildi.

Meksika Kongresi kınamasında, Ermeni silahlı kuvvetlerince kategorik olarak yapılan işgalde özellikle Hocalı’da işlenen katliamın soykırım niteliğinde oldu-ğunu vurgulandı. Ayrıca Meksika’nın, Ermeni hüküme-tinden, Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde işgal et-tiği Azeri topraklarından askerlerini çekmesini istediği de aktarıldı. 26 Şubat 1992 yılında Ermeniler tarafından 83’ü çocuk ve 106’si kadın olmak üzere toplam 613 kişi Hocalı’da öldürülmüştü. Bölgede bin 275 Azerbaycan va-tandaşı kişi esir düşmüş ve 150 kişi ise hala kayıp.

Türk Dünyasını Birleştirmek İçin ÇalışıyoruzUluslararası Türk Kültürü

Teşkilatı (TÜRKSOY) Genel Sekreteri ve Kazakistan eski Kültür Bakanı Düsen Kasei-nov, “Unesco dünyada neyse, TÜRKSOY da Türk dünyası için odur. Amacımız Türk dün-yasını yeniden birleştirmektir.” dedi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle düzenlenen 2012 TÜRKSOY Basın Ödülleri törenine katılmak üzere Türkiye’ye gelen TÜRKSOY üyesi Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkiye, Başkurdistan, Halaska, Tataristan ve Kuzey Kıb-rıs Türk Cumhuriyeti’nde yayın yapan televizyon ve gaze-tecilerin yöneticileri, Erciyes Üniversitesi’nde düzenlenen “Türk Dünyasının Kültürel Entegrasyonunda Medyanın Rolü” konulu toplantının ardından Talas’ı gezdi. Talas Be-lediye Başkanı Rifat Yıldırım’ın ev sahipliğinde Yaman Dede Kültür ve Sanat Evi’ni inceleyen konuklar, Türki cumhuriyetlerinden kadın bir gazetecinin çaldığı keman eş-liğinde günün yorgunluğunu atıp, yemekte bir araya geldi.

Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Veli Altınkaya’nın da hazır bulunduğu konakta konuşan TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov, Talas’ta bu-lunmaktan duyduğu memnuniyeti belirterek, Kayseri’yi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün memleketi olarak bil-diklerini söyledi. Kaseinov, ilk defa Kayseri’ye geldiklerini kaydederek, şöyle konuştu:

“Sayın Abdullah Gül, TÜRKSOY’a çok büyük destek veriyor. Birçok etkinliğimize katılıyor. Talas Belediyesi’nin

ev sahipliğinde burada olmak çok heyecanlandırdı. Kır-gız, Kazak, Türkiye hepsi kardeş millet. Kırgızlar için Ta-las neyi ifade ediyorsa bizim için de aynı şeyi ifade ediyor. Bizim amacımız Unesco’nun amacı gibi ama o dünyaya çalışıyor, biz ise Türk dünyasına çalışıyoruz. TÜRKSOY son yıllarda büyük yol kat ederek önemli kuruluş haline geldi.”

Kaseinov, Yaman Dede Kültür ve Sanat Evi’ni gez-dikten sonra konağa duyduğu hayranlığı ifade ederek, “Be-nim için çok enteresan bir yer. Eski zamanın durumu, sizin ve bizim dedelerimizin nasıl yaşadığı, büyük bir kültür ve geleneğin oluşu, beni çok duygulandırdı.” dedi. Talas Bele-diye Başkanı Rifat Yıldırım ise TÜRKSOY’un yaptığı faa-liyetlerin takdire şayan olduğunu belirterek, Kayseri ve Ta-las hakkında bilgiler verdi. Konuşmaların sonunda Başkan Yıldırım ve TÜRKSOY Genel Sekreteri Kaseinov birbir-lerine kültürel yayınlar takdim etti.

Amerikan DemokrasisiTwitter’da “Amerika’yı yerle

bir edeceğiz” diye şaka yapan iki İn-giliz turistin ABD’ye girişi yasak-landı. “Marilyn Monroe’yu meza-rından çıkaracağız” şeklindeki twitter şakasını ciddiye alan Amerikalı yet-kililer, ikilinin bagajlarında kürek ara-dılar.

The Sun gazetesinin habe-rine göre Leigh Van Bryan ve Emily Bunting’in Twitter’da “Amerika’yı yerle bir edeceğiz”, “Marilyn Monroe’yu meza-rından çıkaracağız” diye espriler yaptı. Ancak bu mesajlar ABD özel ajanlarını dik-katini çekti ve ikili izlemeye alındı.

Çift üç hafta tatil için gittikleri Los Angeles’e vardığında silahlı güvenlik gö-revlileri tarafından yakalandılar ve beş saat süren sorgulamadan sonra “suç işlemele-rinden şüphelenildiği” gerekçesiyle geceyi geçirmek üzere bir hücreye atıldılar.

26 yaşındaki Van Bryan, Meksikalı uyuşturucu tacirleriyle aynı hücreyi pay-laşmak zorunda bırakıldığını söyledi. Van Bryan, “Yerle bir edeceğiz” ifadesinin bir argo deyim olduğunu, parti yapıp eğlenecekleri anlamına geldiğini anlatmasına kar-şın, ikili ertesi gün bir uçağa bindirilerek İngiltere’ye geri gönderildi.

2012 YılınınSize ve SevdiklerinizeHuzur, Mutluluk ve Saadet Dolu Günler Getirmesi

Dileğiyle, Yeni Yılınızı Tebrik Ederiz

Bulgaristan Radyosu, seçici okuyucu ve din-leyici kitlesinin objektif, kaliteli ve her zaman eri-şilebilen bilgi edinme ge-reksinimini karşılamak ve gelişen bilişim teknoloji-leri dünyasında yerini ala-bilmek için “Bulgaristan

Radyosu Internet sayfası” redaksiyonunu oluşturdu. Redaksiyonda, yeni mül-timedya ürünleri ve Inter-net uygulamaları alanında yetenekli ve başarılı dil bilimci gazeteciler çalış-maktadır.

www.bnr.bg

Bulgar rejiminin amacı etnik temizlikti

Hüseyin ALTINALAN

Bulgaristan’da komünizm döneminde Türk ve Müslümanlara karşı yürütülen asimilasyon kampanya-sını kınayan parlamento kararının mimarı eski Başba-kan İvan Kostov, “Bulgaristan komünistleri bile, insan hak ve özgürlüklerine karşı büyük bir suç işlemiş olduk-larının artık farkında” dedi.

Parlamentoda grubu bulunan Mavi Koalisyon’un (SK) Eşbaşkanı olan İvan Kostov, 11 Ocak’ta kabul edi-len tarihi bildiriyi değerlendirdi.

Komünizm dönemi yönetiminin Türklere karşı gi-riştiği insanlık dışı asimilasyon kampanyasının yıllar sonra Bulgaristan parlmentosu tarafından bir bildiri ile kınanmasının son derece önemli olduğunu belirten Kos-tov şöyle konuştu:

“Bildiri parlamentoda büyük bir oy çoğunluğu ile kabul edildi. Bulgaristan Komünist Partisi;nin miras-çısı olan, ana muhalefet Bulgaristan Sosyalist Partisi;nin (BSP) milletvekilleri de bu bildiriyi destekledi. Bu de-mektir ki; Bulgaristan komünistleri bile, insan hak ve özgürlüklere karşı büyük bir suç işlemiş olduklarının ar-tık farkında. Tüm bunlar günümüzde bu bildirinin değe-rini büyük ölçüde artırmaktadır “

Konunun doğru bir zamanlama ile gündeme geldi-ğini ifadeden Kostov “Hep beraber, neredeyse tam oy birliği ile olup bitenlerin tarihsel anlamda doğru tanımını ifade etmiş bulunuyoruz. Böylece kendimiz ve insan haklarını ihlal eden Todor Jivkov;un totaliter rejimi ara-sında net bir sınır koymuş bulunuyoruz” diye konuştu.

Adaletin önü açılsınKostov, asimilasyon kampanyası ile ilgili 1989’dan

sonra demokrasinin ilk yıllarında açılan davanın sürün-cemede bırakılarak zaman aşımı safhasına getirildiğini kaydederek bu davanın yeniden ve zaman kaybedilme-den ele alınması gerektiğini. “Asimilasyon kampan-yası mağdurlarının sayılarının çokluğu yüzünden her bi-rinin ifadesinin alınması olanaksız. Artık parlamento da

destek verdiğine göre Cumhuriyet Başsavcısı ve Yük-sek Temyiz Mahkemesi Başkanı bu iradeyi göz önünde bulundurarak adaletin yerine getirilmesinin önündeki tüm engelleri kaldırmalıdır. Aksi halde insanlar, ‘yapı-lanı yargıladılar, ama yapanlar cezasını görmediler; di-yecekler”

Tazminat talepleriİvan Kostov, asimilasyon kampanyası ile Türkiye;ye

göçe zorlanan vatandaşların Bulgaristan;da bıraktıkları mal ve mülkleri ile ilgili gelebilecek tazminat talepleri konusunda endişe duymadığını da dile getirdi.

Bu konuda somut taleplerin tek tek ele alınarak çö-züme bağlanabileceğini ifade eden Kostov şunları söy-ledi: “Ortak bir formül uygulanamaz. Belli ki o zamanın rejimi, bu insanların malına mülküne el koyarak kendini zengin etme gibi bir çabası olmamış. Komünist rejimin asıl amacı kendi hayallerinde gördüğü tarzda etnik bir temizlik yapmaktı. Yani amaç mallara el koymak değil, bambaşkaydı. Bu bakımdan mal varlıkları kaldığı ye-rinde duruyor ve gerçek sahiplerine iade edilebilir. Zaten hiç kimse gidip, onların evlerine girip yaşamaya başla-mamıştır, tarlalarını sürmemiştir”

“Hep beraber, neredeyse tam oy birliği ile olup bitenlerin tarihsel anlamda doğru tanımını ifade etmiş bulunuyoruz.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler

T.C. Sofya Büyükelçiliğini ziyaret İstanbul Valisi Sn.Hüseyin Avni MUTLU İstanbul’da STK’larlaBayrampaşa Belediye Başkanı Sn.Atila

AYDINER’İ Makamında ziyaretEdirne Milletvekili Sn.M.MüezinoğluGenel Merkezimize ziyert esnasından

Barış Manço Fransa’da bir te-levizyon kanalı-nın canlı yayınına konuktur... Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmekte-dir... Sürekli, “İşte Türk, yani barbar, vahşi vs...” demek-tedir... Barış Manço

daha fazla dayanamaz ve spikere “yanınızda kâğıt para var mı?” diye sorar! Bu soruya spiker şaşırır ve “evet var ama n’olacak” der... Barış Manço ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkartır...

Bu olaydan az önce Barış Manço canlı yayında “Anahtar” adlı şarkısını söylemiştir... Bu şarkının bir bölümü şöyledir: “Beş Akif - bir Saat Kulesi, iki Kule - bir Fatih, beş Fatih - bir Mevlana, İki Mev-lana - bir Sinan” (Barış Manço / Anahtar şarkısı / Darısı Başınıza Albümü / 1992). Bu şarkı bir mate-matik sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o dönem-deki Türk parası olan banknotların arkasında fotoğrafı olan kişilerdir...

Barış Manço spikere sorar: “Bu paranızda fo-toğrafı olan kişi kim?” Spiker: “General....” Barış Manço diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar, spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır, “Gene-

ral.....”, “Amiral.....”, “Komutan.....” Spikerin bu “fa-lanca General, falanca Amiral, falanca Komutan” cevabından sonra, bu sefer de Barış Manço cebinden Türk paralarını çıkarır...

Barış Manço der ki:* Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif

Ersoy’dur. Şairdir...* Bu fotoğraftaki kişi Mevlana’dır. Düşünürdür...* Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan

Mehmet’dir. Adaletin sembolüdür...* Bu paradaki kişi ise Atatürk’tür. “Yurtta barış, dün-

yada barış” diyen kişidir...Bizim paralarımız bunlar...* Biz Türkler ince ruhlu, kibar, medeni insanlar olduğu-

muz için paralarımızın arkasına “şairlerimizin”, “düşünürle-rimizin”, “bilim adamalarımızın” fotoğraflarını bastık...

“Siz Fransızlar kendiniz barbar, vahşi olduğu-nuz için paralarınızın arkasına hep savaş Adamları-nın fotoğraflarını basmışsınız!” der...

Barış Manço’nun bu müthiş cevabından sonra te-levizyon yöneticileri Canlı yayını keserler ve spikeri ya-yından alırlar, başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, yeni spiker Barış Manço’dan ve Türkler-den özür diler, programa böylece devam edilir..

MANÇO’nun Fransıza DersiUnesco dünyada neyse, TÜRKSOY da Türk dünyası için odur.”