16
Yıl:11 Sayı: 81 Şubat - 2014 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkan Türkler’in eski damgaları, günümüzde bile ki - lim ve halılarımızda motif olarak kullanılmaktadır. Bunun dışında; hayvanların sırtında ve ba- şında, mezar taşlarında , keçe ve kepenek- lerde, nakış ve yanışlarda, vücuda yapı- lan dövmelerde, at koşumlarında, kapı ve duvarlarda da bu motifler varlığını sürdürmektedir. Kilim motiflerinin asırlar boyu bir genetik şifre yoluyla nesilden nesile aktarıldığına ilişkin bir tez var mesela. Kırgız steplerindeki bir kadınla aynı anda dokuma tezgâhına oturan Sivaslı kadı - nın nasıl olup da aynı motifleri dokuduğunu an- lamamızı kolaylaştıran bir tez. Birbirleriyle hiç karşılaşmamış Kırımlı bir kadının, Bergamalı bir kadınla ve onun da Özbek kadınla sözleş- mişçesine dokuduğu motifler bize ne söylüyor? Bütün bunların sırları desenlerimizde saklı… Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Gün- doğan üniversitenin Balkanlar’a ve Bulgaristan’a açı - lımı konusunda bilgi verdi. Prof. Gündoğan, dışarı - dan eğitimle tüm sosyal katmanlara üniversite öğrenimi sağlamayı amaçladıklarını vurguladı. Anadolu Üni- versitesi Rektörü, Sevda Dükkancı’nın sorularını cevap- ladı. Röportajı aşağıdaki ses linkinden dinleyebilirsiniz. Bunun yanında Anadolu Üniversitesi Dev- let Konservatuvarı, 110.yılını kutlayan Sofya Müzik Okulu ile işbirliği projesine geçiyor. Bulgaristan’ın en eski ve saygın müzik okulu Sofya’da bulunan Lübomir Pipkov Ulusal Mü- zik Okulu’dur. 5 ile 19 yaş arası gençlerin ilk, orta ve lise eğitimi gördüğü müessese, aynı zamanda Bul- gar ve dünya sahnelerine genç virtüözler de yetiştiriyor. Bu yıl kuruluşunun 110. Yılını kutlamaya hazır - lanan okul, eğitim ve müzik birikimini yıllar içinde yurtdışına da taşıdı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Müzik Konservatuvarı’ndan bir heyet de ya- kında okulu ziyaret etti ve zengin deneyimi ve mü- zik kültüründen yararlanmanın yollarını belirledi. Konservatuvar Müdürü Profesör Bülent Ala- ner başkanlığındaki heyet, okulu ziyaret etti. Rafet ULUTÜRK Anadolu Üniversitesi Bulgaristan’a açılıyor AKMESCİT / SİMFEROPOL (QHA) - Kırım Parlamentosu Başkanlık Divanı Ukrayna Parlamentosu’ndan 278 mil - letvekilinin Kırım’a girişini yasakladı. Kırım Parlamentosu Basın Servisi “kara listeyi” kamuoyu ile daha sonra paylaşacağını bildirerek bu listede Kı - rım Parlamentosu’nu dağıtmayı öngö- ren karar için oy veren ve yarıma- danın işgal altında olduğunu ilan eden milletvekillerinin yer aldığını açıkladı. Krım Kommentarii sitesine demeç ve - ren Kırım Tatarlarının lideri, Ukrayna Mil - letvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, kendisinin listede olup olmadığını bilme - diğini ancak Kırım Parlamentosunun dağı - tılması için oy kullandığını, Kırım’ın işgal altında olduğunu ilan eden karar için ise o anda parlamento salonunda bulunmadığı için olumlu oy veremediğini söyledi. Kı - rımoğlu, “Hele beni Kırım’a sokmamayı bir denesinler, bakalım ne olacak” dedi. Türk Damgaları ve Desenler Bir daha dönmemek üzere va- tanı ve Milleti için savaş - maya giden 15’liklerimiz... Mekanınız cennet olsun. UNUTULMADINIZ...!!! HERKES GÖZLERİYLE GÖR- SÜN VATANI İÇİN ÖLEN 15 YAŞ...!!! Vatan İçin Ölen 15.lik Kırımoğlu: Hele beni Kırım’a sokmamayı bir denesinler N EVRUZ Doğanın uyanışı ve bahar bayramı Nevruz doğanın uyanışı ve bahar bayramı. Baharla birlikte doğada yaşanan hareketlilik, or - taya çıkan renk şöleni, bir bütünü oluşturan fark - lılıkların gözler önüne serdiği manzara, doğayla insan bütünleşmesini, çeşitliliklerin toplumsal hayata kattığı zenginliği de temsil etmektedir. Nevruz;(Azerbaycan:Novruz, Farsça:Noruz, Kırgızca: Nooruz, Özbekçe: Navruz, Türk- mence: Nowruz, , Kazakça: Naurız, , Kı - rım Tatarcası: Navrez) Tüm Türk Dün- yası tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramı. Nevruz Bayramınız Kutlu olsun. Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913’te Sofya Geçmişten Günümüze Savaşlar Bulgaristan´da Avrupa Parlamentosu Seçimleri 25 Mayıs’ta Yapılacak Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Halk Meclisi’ne hitaben yaptığı konuşma- sında, ülkemizde Avrupa Parlamentosu seçimlerinin 25 Mayıs’ta yapılacağını açıkladı ve seçimlerin reform- ların gecikmesine yol açmamasını ümit ettiğini belirtti. Parlamento’daki siyasi partilerle gerçekleştirdiği danışmaların sonuçlarını özetleyen Plevneliev, ta- rım, turizm ve enformasyon teknolojileri konularında uzlaşı sağlandığını ifade etti. Devlet Başkanının söz- lerine göre altı yıldır Bulgar ekonomisi aynı yerde sa - yıyor, haneler, küçük ve orta ölçekli işletmeler ise bundan en çok zarar görüyor, yoksulluk, işsizlik ve ekonomik persepktifin yokluğu Bulgarlar ta- Bayrampaşa’da yerel seçimlerlerde BULTÜRK-Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği belirleyeci olacaktır Biz hepimiz Osmanlı’nın Bakiyesi ve bu Vatanın Öz Evlatlarıyız Tarih: 24.03.2014 Bayrampaşa Titanic Otel’de yerel seçimler ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen BULTÜRK Derneği, yönetim kurulu kararını açıkladı. 30 Mart Yerel seçimlerinde AK Parti’yi desteklemeye karar verdiler. BUL- TÜRK Genel Başkanı ve YK Üyelerinden Genel Sekreteri Dr.Müjgan DENİZ, Dr.Halide ÜMİTFER, Seyhan ÖZGÜR tarafından açıklandı. Biz Bultürk olarak diyoruz ki ; Rumeli Balkan camiası-Anadolu biz hepimiz Osman- lının bakiyesiyiz ve hiç bir ayrım yapmadan birlikte bu ül- kenin öz evlatlarıyız.Bize göre mesele bazı şahsi hesap- ların ve çıkarların toplum çıkarlarının önüne geçmesidir. Burada mesele neyi amaçladığınız veya hedeflediğinizdir as- lında. Bizim BULTÜRK Derneği olarak esas hedefimiz, Bal - kanlarda Özellikle Bulgaristan’da yaşayan Türk- Müs- lüman topluluklarının bekasını, can ve mal güvenliğini, kültürlerinin geleneklerinin, örf ve adetlerinin korunmasıdır. Tarihi eserlerimizin korunmasına yö - nelik çalışmalar yapan herkesin neferi ol - maya bizler BULTÜRK Derneği olarak hazırız. Bulgaristan’a yapılan hizmetlerin hiçbir dönemde karşılık- sız kalmamış bu seçimlerde de kalmayacak ve bu katkıları ya - panlara oy olarak geri dönecektir. Özellikle İstanbul’da bunu hep birlikte hissedeceğiz. Bizler Devletimizi güçlendiren ve Bayrağımızı yükseklere kaldıranların her zaman yanındayız. Basın Toplantısının tam Metni sayfa 8’de Yarın biri Kırcaali için referandum isterse... Devamı-15’te Asimilasyonun 30.yıl dönümü Devamı-10’da Dünya tarihi yeniden yazılacak Devamı-5’te AB’nin en bunalımlı ülkesi Devamı-3’te Kırcaali Medresemiz Mahkemede Devamı-4’te Dalga dalga Devamı-2’te TemellereBakalım Devamı-15’de

BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazatesi 81. Sayısı

Citation preview

Page 1: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Yıl:11 Sayı: 81 Şubat - 2014 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz

B A Ş YA Z IBulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği

G e n e l B a ş k a nTürkler’in eski damgaları, günümüzde bile ki-

lim ve halılarımızda motif olarak kullanılmaktadır.Bunun dışında; hayvanların sırtında ve ba-

şında, mezar taşlarında , keçe ve kepenek-lerde, nakış ve yanışlarda, vücuda yapı-lan dövmelerde, at koşumlarında, kapı ve duvarlarda da bu motifler varlığını sürdürmektedir.

Kilim motiflerinin asırlar boyu bir genetik şifre yoluyla nesilden nesile aktarıldığına ilişkin bir tez var mesela. Kırgız steplerindeki bir kadınla aynı anda dokuma tezgâhına oturan Sivaslı kadı-nın nasıl olup da aynı motifleri dokuduğunu an-lamamızı kolaylaştıran bir tez. Birbirleriyle hiç karşılaşmamış Kırımlı bir kadının, Bergamalı bir kadınla ve onun da Özbek kadınla sözleş-mişçesine dokuduğu motifler bize ne söylüyor?

Bütün bunların sırları desenlerimizde saklı…

Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Gün-doğan üniversitenin Balkanlar’a ve Bulgaristan’a açı-lımı konusunda bilgi verdi. Prof. Gündoğan, dışarı-dan eğitimle tüm sosyal katmanlara üniversite öğrenimi sağlamayı amaçladıklarını vurguladı. Anadolu Üni-versitesi Rektörü, Sevda Dükkancı’nın sorularını cevap-ladı. Röportajı aşağıdaki ses linkinden dinleyebilirsiniz.

Bunun yanında Anadolu Üniversitesi Dev-let Konservatuvarı, 110.yılını kutlayan Sofya Müzik Okulu ile işbirliği projesine geçiyor.

Bulgaristan’ın en eski ve saygın müzik okulu Sofya’da bulunan Lübomir Pipkov Ulusal Mü-zik Okulu’dur. 5 ile 19 yaş arası gençlerin ilk, orta ve lise eğitimi gördüğü müessese, aynı zamanda Bul-gar ve dünya sahnelerine genç virtüözler de yetiştiriyor.

Bu yıl kuruluşunun 110. Yılını kutlamaya hazır-lanan okul, eğitim ve müzik birikimini yıllar içinde yurtdışına da taşıdı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Müzik Konservatuvarı’ndan bir heyet de ya-kında okulu ziyaret etti ve zengin deneyimi ve mü-zik kültüründen yararlanmanın yollarını belirledi.

Konservatuvar Müdürü Profesör Bülent Ala-ner başkanlığındaki heyet, okulu ziyaret etti.

Rafet ULUTÜRK

A n a d o l u Ü n i v e r s i t e s i Bulgaristan’a açılıyor

AKMESCİT / SİMFEROPOL (QHA) - Kırım Parlamentosu Başkanlık Divanı Ukrayna Parlamentosu’ndan 278 mil-letvekilinin Kırım’a girişini yasakladı.

Kırım Parlamentosu Basın Servisi “kara listeyi” kamuoyu ile daha sonra paylaşacağını bildirerek bu listede Kı-rım Parlamentosu’nu dağıtmayı öngö-ren karar için oy veren ve yarıma-danın işgal altında olduğunu ilan eden milletvekillerinin yer aldığını açıkladı.

Krım Kommentarii sitesine demeç ve-ren Kırım Tatarlarının lideri, Ukrayna Mil-letvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, kendisinin listede olup olmadığını bilme-

diğini ancak Kırım Parlamentosunun dağı-tılması için oy kullandığını, Kırım’ın işgal altında olduğunu ilan eden karar için ise o anda parlamento salonunda bulunmadığı için olumlu oy veremediğini söyledi. Kı-rımoğlu, “Hele beni Kırım’a sokmamayı bir denesinler, bakalım ne olacak” dedi.

Türk Damgaları ve Desenler

Bir daha dönmemek üzere va-tanı ve Milleti için savaş-maya giden 15’liklerimiz...

M e k a n ı n ı z c e n n e t o l s u n . U N U T U L M A D I N I Z . . . ! ! !

HERKES GÖZLERİYLE GÖR-SÜN VATANI İÇİN ÖLEN 15 YAŞ...!!!

Vatan İçin Ölen 15.lik

Kırımoğlu: Hele beni Kırım’a sokmamayı bir denesinler

N E V R U ZDoğanın uyanışı ve bahar bayramı

Nevruz doğanın uyanışı ve bahar bayramı. Baharla birlikte doğada yaşanan hareketlilik, or-taya çıkan renk şöleni, bir bütünü oluşturan fark-lılıkların gözler önüne serdiği manzara, doğayla insan bütünleşmesini, çeşitliliklerin toplumsal hayata kattığı zenginliği de temsil etmektedir.

Nevruz;(Azerbaycan:Novruz, Farsça:Noruz, Kırgızca: Nooruz, Özbekçe: Navruz, Türk-mence: Nowruz, , Kazakça: Naurız, , Kı-rım Tatarcası: Navrez) Tüm Türk Dün-yası tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramı.

Nevruz Bayramınız Kutlu olsun.

1913 Sofya Aylık Siyasi Aktüel Gazete1 9 1 3 ’ t e S o f y a

Geçmişten Günümüze Savaşlar

Bulgaristan´da Avrupa Parlamentosu S e ç i m l e r i 2 5 Mayıs’ta Yapılacak

Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Halk Meclisi’ne hitaben yaptığı konuşma-sında, ülkemizde Avrupa Parlamentosu seçimlerinin

25 Mayıs’ta yapılacağını açıkladı ve seçimlerin reform-ların gecikmesine yol açmamasını ümit ettiğini belirtti.

Parlamento’daki siyasi partilerle gerçekleştirdiği danışmaların sonuçlarını özetleyen Plevneliev, ta-rım, turizm ve enformasyon teknolojileri konularında uzlaşı sağlandığını ifade etti. Devlet Başkanının söz-lerine göre altı yıldır Bulgar ekonomisi aynı yerde sa-yıyor, haneler, küçük ve orta ölçekli işletmeler ise bundan en çok zarar görüyor, yoksulluk, işsizlik ve ekonomik persepktifin yokluğu Bulgarlar ta-

Bayrampaşa’da yerel seçimlerlerde BULTÜRK-Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği belirleyeci olacaktırBiz hepimiz Osmanlı’nın Bakiyesi ve bu Vatanın Öz Evlatlarıyız

T a r i h : 2 4 . 0 3 . 2 0 1 4

Bayrampaşa Titanic Otel’de yerel seçimler ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen BULTÜRK Derneği, yönetim kurulu kararını açıkladı. 30 Mart Yerel seçimlerinde AK Parti’yi desteklemeye karar verdiler. BUL-TÜRK Genel Başkanı ve YK Üyelerinden Genel Sekreteri Dr.Müjgan DENİZ, Dr.Halide ÜMİTFER, Seyhan ÖZGÜR tarafından açıklandı.

Biz Bultürk olarak diyoruz ki ;Rumeli Balkan camiası-Anadolu biz hepimiz Osman-

lının bakiyesiyiz ve hiç bir ayrım yapmadan birlikte bu ül-kenin öz evlatlarıyız.Bize göre mesele bazı şahsi hesap-ların ve çıkarların toplum çıkarlarının önüne geçmesidir.

Burada mesele neyi amaçladığınız veya hedeflediğinizdir as-lında. Bizim BULTÜRK Derneği olarak esas hedefimiz, Bal-kanlarda Özellikle Bulgaristan’da yaşayan Türk- Müs-lüman topluluklarının bekasını, can ve mal güvenliğini, kültürlerinin geleneklerinin, örf ve adetlerinin korunmasıdır.

Tarihi eser ler imiz in korunmasına yö -nelik çalışmalar yapan herkesin neferi ol-maya bizler BULTÜRK Derneği olarak hazırız.

Bulgaristan’a yapılan hizmetlerin hiçbir dönemde karşılık-sız kalmamış bu seçimlerde de kalmayacak ve bu katkıları ya-panlara oy olarak geri dönecektir. Özellikle İstanbul’da bunu hep birlikte hissedeceğiz. Bizler Devletimizi güçlendiren ve Bayrağımızı yükseklere kaldıranların her zaman yanındayız.

Basın Toplantısının tam Metni sayfa 8’de

Yarın biri Kırcaali için referandum isterse... Devamı-15’te

Asimilasyonun 30.yıl dönümü Devamı-10’daDünya tarihi yeniden yazılacak Devamı-5’te

AB’nin en bunalımlı ülkesi Devamı-3’teKırcaali Medresemiz Mahkemede Devamı-4’te

D a l g a d a l g a D e v a m ı - 2 ’ t e

T e m e l l e r e B a k a l ı m D e v a m ı - 1 5 ’ d e

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Fransız klasiklerin babası Balzac romanlarını yazarken sık sık ağılıyormuş. Soranlara:

-En sevdiğim kahramanlardan birisi öldü. Hâlbuki onu doğurup yetiştirince ne kadar zahmet çekmiştim, cevabını veriyormuş.

-Kahramanı yaratan şekillendiren sen değimlisin? O kadar seviyordun da neden öldürdün, diye takılanlarında, verdiği cevap şu oluyormuş:

-Yok, ben öldürmedim, olayların akışı öldürdü kahra-manımı, diye ağılamaya devam ediyormuş.

Bizim hayatımız da DALGA DALGA. Bir yandan yeni doğarken, bir şey yaratırken sevinip gülüyoruz, aynı zamanda ölüp gidenin ardından matem tutup üzülüyoruz. Her gün her yerde yeni olan bin bir güçlük içinde doğar-ken, aynı çilelerin bir başka biçiminde zamanı dolan gide-rek gözlerini yumup aramızdan ayrılıyor. Yine aynı zaman içinde yeni olan günleri dolanın yerini alıyor. Dünya kesin-tisiz bir süreç yaşıyor. Tüm bu kesintisizliğin içinde, yeni olan gidenden üstündür sözleri baştan aşağı saçmalık. Ge-çerli olan “gelen gideni aratır” sentezinde gizlidir. Balzac’ın son kahramanları birincilerden daha mı üstündü? Olamaz. Bilinmeyen bir şey varsa, o da, onun her biri için ne kadar ağıladığıdır. Yoksa hep hepsi için mi ağılıyordu!

Milli bilince tırmanışı, uyanış sürecimizi, kimliğimizin biçimlenerek gelişmesini ve olgunlaşmasını ele alalım. Ne kadar çok zaman geçmesi gerekmişti. İçimizde kahraman yaratmak, onu dışarıda bir örnekle beslemek, eski bir zaman kesiminde yaşamış bir kahramanı günümüze dikip baş tacı etmek, emsalini kitaplarda bulduğumuz kahramanı şimdiki hayatımıza orta direk yapmak, bunlar çok zor işler, hatta imkânsızdır. Hele birisi önerdi diye hayatını ona bağlamak. Sayı Ahmet Doğan’ı kim önermişti. Bilen yok. Bunlar çok tehlikeli işlerdir. Örneğin, Doğan’dan ayrıldı diye, Kasım Dala ümit bağlayanlar oldu. Keşke ümitlenmeselerdi. Boş olduğu görüldü. Bu kahramanları yaratanların ağlama za-manıdır. Kimse ağlamıyor, çünkü zamanı dolanlar hapisha-nelerde otelde gibi yaşamışlar.

Her “kahramanın” kendi zamanı vardır. Kimileri za-mansız kahramanlardır.

Yirminci yüz yılda Bulgaristanlı Türklerin kahraman-ları soykırım ve kültürümüzün yok edilmesine karşı müca-delede yetişti. Mücadelemizin ne özünü ne de biçimini bil-meyenler de “kahraman” oldu. Adettendir, düğüne gelen misafirdir. “Hoş Geldiniz,” denir. Kahve ikram edilir. Ye-mek verilir. Fakat hoşgörü yalnız bizdedir.

Tek uluslu bir Bulgar devleti oluşturmak isteyenlerin son hedefini göremeyenler mahpustan sonra başımıza bi-lirkişi kesildi. Karpuz ile kavun bile aynı tarlada sürüne-rek yetişir ama birbirinin aynı değildir. Rengi başka, kokusu başka, tadı başkadır. Bunu biliyoruz deyenler, karışmazlar, karıştırılamazlar, zorla tozlaştırılsalar bile insanların ağzın-dan çıkan söz “tadı kabak gibi” olur. Adamın başka eşeği olmadığında, topal eşeğe bel bağladığı gibi, biz de kabak kafalılara inanmak zorunda kaldık. Anlatanlar anlattılar da, bunu anlamayanlar anlayamadılar. Bir nimet olarak, kar-puz karpuz kalmak, kavun da kavun kalmak ister deyen-ler, ne kadar çok çile çekti, kökleri, çiçekleri, yaprakları aya-kaltına alında çiğnendi. Ve biz o zaman bu zaman, dünyayı, kapuzla kavunla, çiçekler, kuşlar ve ağaçlarla anlatmaya de-vam ediyoruz, çünkü varlıklara anlatıma ilişkin yasal ya-sak yoktur.

İnancıma göre, karpuz kalmak isteyen karpuz ve ka-vun kalmak isteyen kavun kalpsiz değildir. İkisi de kimlik-lerini koruduğu için sevilir. Onları birbirine katıp ikiden bir, dörtten iki yapmak isteyenler, onları kıskananlardır. Güzeli sevmemek için kalpsiz, çeşitlilikten ilham almamak için ise, aşırı kıskanç, egoist olmak gerekir. Hem kıskançlık, hem kalpsizlik, hem hainlik insanda doğuştan karakter çizgisi midir?, diye sorsanız, Balzac ne cevabı verirdi?

-Kıskançlığı da, kalpsizliği de, hainliği de yaratan olay-ların akışıdır mı deyecekti.

Öyleyse bütün hastaneleri yıkalım, iyi yürekli, çok asil, yüksek alınlı, lüle saçlı, mavi gözlü yeni kahramanlar dün-yaya gelsin diye kadınlar doğumu bahar aylarında tüm çi-çeklerin açtığı çayırlarda yapsın. Dünyaya yeni gelen gö-zünü ilk açtığında mavi gökyüzünde gülümseyen bereket yüklü bulutlar görsün, sevgilisini sohbete çağıran bülbüller işitsin, ciğerlerinde ekin tarlalarında başaklarla oynaştıktan sonra hafifçe esen umut rüzgarı dolsun, birbirini kovalarken kelebekler saçlarına lüle lüle tasarımlar çizsin…. Ne dersi-niz? Zamanla, “çamurda doğduk, bataktan çıkamadık” söz-leri de unutulur. Birbirlerine nöbet teslim edenler kötülükler-den söz etmezler. Zaten bahar mevsiminin gelişini doğada hep tüm canlıların uyanması, çiçeklerin açmasıyla simge-liyoruz. Biz gibi etnik toplulukların bahar mevsimi neden gelmesin? Neden tüm azınlıklar da çiçeğe durmasın! Türk-ler tüm cezaevi hücrelerini istila ettikleri zaman, dünyada tüm çiçekler çiçeğe durmamış mıydı!

Örs ile çekiç arasında sertleşmek, bahar çiçeklerinden en güzel buketi derlemek için mutlaka çile çekmek mi ge-rek. Çiçeklerin geniyle oynanması, dağların taşların güzel-liklerini seralara hapsetmek, şırıldayarak akan o kadar çok berrak su varken, güzellik simgelerini yalnız ilaçlı suyla bes-lemek mi gerekir!. Bugünkü hainler genleri bozuk politika-cılar değil di? Onların Balzac’ın roman kahramanları gibi ölse de doya doya ağlasak…Devamı - www.bghaber.org

NerimanERALP

Dalga Dalga

Faktor.bg ile söyleşi yapan eski Tarım Bakanı Meh-met Dikme, tütüncülere 100 milyon leva ayrıldığını; si-yasetçilerin de 50 miylonundan fazlasını cebine indir-diğini belirtti.

Eski HÖH’lü Bakan Dikme, Devlet Millȋ Güvenlik Ajansı (DANS)’ın bakanlıklarda Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH)’le ilgisi olan vekillerin, önemli faktör-lerin, belediye başkanlarının ve belediye meclisi üye-lerinin dev soygunda yer alıp almadığını bir an önce kontrol etmesi gerektiğini söyledi.

1993 yılında tütüncü isyanlarına öncülük eden eski Bakan Dikme, Lütvi Mestan’ın partisinin, bazı bölge-lerde hayal kırıklığı isyanını körükleyeceğini ileri sürdü. Gazetecinin, isyan ve grevi neyin körüklediği soruru-suna Dikme şu yanıtı verdi:

Önemli ölçüde sorun, devletin tütün üreticilerine yap-ması beklenen yardımdan kaynaklanıyor. Devlet ile alı-cılar arasındaki diyalog eksikliği, alım kampanyasında aksamalara yol açtı. Bu da öte yandan üreticileri kızdı-rıyor; ürünleri evlerinde duruyor; kalitesi düşüyor; on-larda ailesinin ihtiyaçlarını karşılayacak para yok. Ben yıllardır kampanyanın Ocakta başladığını görmedim, üreticiler ile alıcılar arasında çatışmaya varmamasına imkȃn yok.

Gazeteci “HÖH, ürünleri alacak şirketlerin kendi aralarında kartel oluşturduğunu ve düşük fiyat önerdi-ğini söylüyor, bu skandala yol açan birtakım perde ar-kası çıkarlar var mı?” diye sorunca Dikme “Hükümet ile iktidardaki siyasetçilerin susmasına bakılırsa üreti-cilerin tekrar aldatılacağını görür gibi oluyorum.” ya-nıtını verdi. Tütüncülerin paralarını alma vakti geldi-ğinde beklenenin çok çok oltında alacağını ifade eden Dikme şunları ekledi:

Bu yıl ülkede reel toplam üretilen her türden tütünün miktarı 25 bin tonu geçmiyor. Dikkat ederseniz dev-let 54 bin ton tütünü esas alarak ödeme yapacak. Yani o 100 milyon leva reel olarak üretilen 25 bin tonluk tü-tüne dağıtılmayacak, reel üretilen hemen hemen 30 bin ton civarı miktar için paylaştırılacak. Böylece 50 mil-yon levadan fazla para kara borsada kaybolacak ve şu an tütün yetiştirmekle uğraşmayanların cebine gidecek.

Eski bakan, paraların “boş kotalar”a gideceğini ifade etti ve bunun temelinin daha 2008-2009 yılında üçlü koalisyon döneminde atıldığını vurguladı.

Dikme şu şekilde yorumladı:Yalnızca ısrar ediyorum, DANS gerçekten de millȋ

çıkarları gözetiyorsa Kırcaali, Hasköy, Yukarı Cuma (Blagoevgrad), Kuzeydoğu Bulgaristan bölgelerini bir kontrol etsin, Koşukavaklıların nasıl yardım alacağını bir görsün. Filibe bölgesinde iri yapraklı tütünleri bir yoklasınlar. Gerçekten de ne kadar üretildiğini tespit et-sinler, o zaman devletin iki kat daha fazla yardım öde-mesi gerektiği gerçeği ortaya çıkacaktır. Elimizde bu-lunan tütün buharlaşamaz, tütün bir yerde korunmalı, satın alınması, işlenmeli veya ihraç edilmeli. Göstersin-ler bakalım nerede bu 50 bin ton.

Dikme, tütünün kilosuna 4 leva verilirse tütüncülerin fena soyulacağının ve paraların da “boş şirketler”in ka-sasına gideceğinin altını çizdi.

“Siz de HÖH’ün bir parçasıydınız, partideki etkin ki-şiler neden tütün krizinin çıkmasına izin verdi?” soru-suna Dikme şu cevabı vererek sözünü tamamladı:

Onların şuursuzca tutumu beni beni şaşırttı. Bir in-san yönetirken bir yıl öncesini görmeli. Seçmenlerin tarımcıysa bu alanda ne olacak diye en az 3-4 yıl ile-risini gören bir vizyonun olmalı. Daha Eylül ayında alım sorunu yaşanacağına dair belirtiler ortaya çıkmaya başlamıştı, acil önlemler alıp da harekete geçebilirlerdi. Devletin boş durmasına ve krizi çözmek için somut önlem almamasına anlam veremiyorum. Bu yaptıkları akılsızca. Sadece bir ay sonra tütünler ekilmesi gerek, fakat daha eski ürünler satılmadı. Üstelik tütünün ki-losuna ne kadar ikramiye verileceğini daha kimse bil-miyor. İkramiyenin 1-2 leva olacağı anlaşılırsa bu pro-testoların isyana dönüşebileceğini düşünebiliyorlar mı? HÖH’lüler şuursuz, fakat devletin yönetiminde önemli bir faktör. İnsanlar başka yerlerde geçim sağlamak için memletinden ve ülkeden ayrılarak onların siyasetine tepki gösteriyor. Ancak açlık ile sefalet sürerse bizi ha-yal kırıklığı isyanları bekliyor.

Eski HÖH’lü Bakan Mehmet Dikme: Siyasetçiler, tütüncülerin en az 50 Milyon levasını cebine indiriyor

Osmanlı’nın 5 yüz yılı aşkın bir süre hükmettiği Bulgaristan’daki şehirlerin Türkçe isimleri, Bulgarca karşılıkları ile değiştirildi. Ancak birçok şehirde ol-duğu gibi ismi her ne kadar Plovdiv olarak değiştiril-mişse de Filibe, Bulgarlar tarafından bile Türkçe is-miyle anılıyor.

Osmanlı bu topraklardan çekilirken, geride hoş-görü ve kültürel mirasını da bıraktı. Bulgaristan’ın başkenti ve en büyük şehri olan Sofya, bu hoşgörü-nün görüldüğü en önemli kentlerden.

Milattan önce 7. yüzyılda Traklar’ın Serdika kenti üzerine yerleşmiş bir şehir olan Sofya’nın, 9. yüz-yılda Bulgar Türklerine geçmesi ile adı merkez an-lamına gelen Sredets oldu. 13. yüzyıl sonlarında Os-manlı hâkimiyetine giren şehrin adı, 100 yıl sonra değişerek bugünkü adını aldı.

Filibe ülkenin kültür şehriÜlkenin kültür başkenti sayılan Filibe ise 7 asırlık tarihe sa-

hip. 1390’da Osmanlı topraklarına katılan ve Türk şehri ka-rakterine bürünen Filibe’de sayısız Osmanlı eseri bulunu-yor. Bulgaristan’ın zengin tarihinin önemli bir tanığı olan Filibe, 15. yüzyılın ilk yarısında Rumeli Beylerbeyi’nin de merkeziydi.

Tarih boyunca “Kendrisos”, “Filipopolis”, “Pulpudeva”, “Trimontsium”, “Ulpiya”, “Flaviya”, “Yuliya”, “Pildin” isimlerini alan şehrin en bilinen ismi ise Filibe. Osmanlı dö-neminden sonra adı değişen şehir, bugün resmi olarak Plov-

div adını taşıyor. Beş asır boyunca Filibe olarak anılan kente, hala Bulgarlar tarafından eski ismine binaen “Filibeto” da deniliyor.

Kırcaali adını bir veliden alıyorTürklerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerden biri olan Kır-

caali ise, adını uzun yıllardır değiştirmeden yaşatan yerler-den. Şehir, adını, hakkında birçok efsane olan askeri kuman-dan ve veli olan Kırca Ali’den alıyor.

Sultan Murad, döneminde Türkler’in Rodop Kuşatması’nda kumandan olan Kırca Ali’nin, bu şehrin top-raklarında şehit düşerek, buraya defnedildiği güçlü rivayet-ler arasında.

Bulgaristan’ın Türkiye sınırında yer alan Osmanlı’dan mi-ras kentlerden biri de “Yambol”.

Osmanlı Camii ve bedesteniyle tarihin ihtişamını günü-

müze taşıyan şehir, Osmanlı döneminde “Yanbolu” olarak biliniyordu. Şehir tarih boyunca “Dampolis”, “Dinibuli”, “Dibilin” ve “Yanbolu” gibi tarih boyunca farklı isimlerle anıldı. Şehrin bugünkü adı Osmanlı, dönemindeki Yanboli adına yakın olarak “Yambol” olarak geçiyor.

Ruse’ye küçük Viyana derlerdiÜlkenin 5. büyük kenti olan Ruse şehri, adını Osmanlı dö-

nemindeki isminden ilham alan kentlerden. Tuna Nehri kı-yısı boyunca uzanan şehir, Osmanlı döneminde “Rusçuk” adıyla ün kazandı. “Küçük Viyana” olarak da anılan şehir, tarihte önemli bir liman kentiydi.

Bulgarlar bile şehirleri Türkçe ismiyle anıyor

THY, Mayıs ayında Varna’ya uçuyorİSTANBUL Beylikdüzü’nde 18’incisi düzen-

lenen ‘EMİTT 2014 Doğu Akdeniz Uluslara-rası Turizm ve Seyahat Fuarı’nda Türk Hava Yolları’nın (THY) Mayıs ayında başlaması planlanan İstanbul-Varna hattının tanıtım toplan-tısı yapıldı.

TÜYAP Fuar merkezindeki toplantıya THY Bulgaristan Genel Müdürü Cenk Öcal, Bulga-ristan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Bra-namir Botev, acenta yetkilileri ile basın men-supları katıldı. Burada konuşan Cenk Öcal, Varna’nın güzel bir şehir olduğunu belirterek, İstanbul-Varna hattında uçuşların 21 Mayıs’ta başlaması için planlama yaptıklarını söyledi. Varna’nın Sofya’dan sonra Bulgaristan’daki ikinci uçuş noktası olacağını ifade eden Öcal, “Bulgaristan büyümekte olan bir pazar ve bu bizim de ilgimizi çekiyor. Varna’da yazın deniz, kışın kayak turizmi var. EMİTT Fuarı’na da beraber katıldık. Bulgaristan Kültür ve Turizm Ba-kanı ile birlikte THY’nin Genel Müdürlüğü’nde bir ziyaretimiz oldu. Onlar THY’nin Varna’ya uçmasını çok önemsiyorlar” dedi.

Bulgaristan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Branamir Botev ise, konuşmasında THY’ye teşekkür ederek, “THY tarafından yapılan yatırımlar daha çok gelişmemiz için önemlidir. İliş-kilerin daha fazla geliştirilmesi için işbirliği yapmaya devam edeceğiz” dedi.

Toplantının ardından Cenk Öcal ile Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Botev fuardaki THY standını gezdi. Botev, Öcal’dan THY’nin İstanbul-Sofya ve Mayıs ayında başlayacak olan İstanbul-Varna uçuşları hakkında da bilgi aldı.

Euromoney dergisi, Bulgaristan’ın 2014 yılı ortalarında 3 milyar leva dış borç ya-pacağını bildirdi. Viyana’da basın açıklaması yapan Ma-

liye Bakanlığı’nın Emisyon Bölümü Baş-kanı Damyan Staykov, 1.7 milyar leva-nın, 2015 yılı boyunca 2002 yılında alınan borcun taksidine gideceğini, geri kalan kısmıyla da bütçe açığının kapatılacağını kaydetti.Dış borçlar, 750’şer milyon levaya iki

döneme ayrılacağı, bir kısmı 5 yıllığına, öbür kısmı da 10 yıllığına verileceği be-lirtildi.2013 yılı için 14.6 milyar leva hükümet

borcu tavanı öngörüldüğü ifade edildi.Başbakan Plamen Oreşarski, 2013 yı-

lında dış borcun 14.1 milyar levaya ulaş-tığını açıkladı.

2014 bütçesinin, 4.4 daha artırılabile-ceği, ancak paraların bir kısmı kısa vaadeli emisyonlardan geleceği için 3.4 leva arta-bileceği kaydedildi.Hükümet borçalırının, 31 Aralığa kadar

18 milyar levaya çıkması bekleniyor.Maliye Bakanlığı’nın birkaç kısa vadeli

emisyon yaptığı, Ocak ayında 900 milyon leva verileceği, 800 milyonunun tahıl üre-ticilerine ayrılacağı açıklandı.

B u l g a r i s t a n , 3 m i l y a r l e v a d ı ş b o r ç

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Kuzey ve Orta Asya Türk halkları arasında engin ve yaygın bir geçmişe sahip “Kız Kovuu” ve “Kelin Ko-vuu” oyunu, özellikle yerli ve yabancı kaynaklar tarafın-dan benzeri ve başka oyunlarla genellikle karıştırılmaktadır. Bu sporun tarihine ve günümüzdeki oynanış tarzına bakıla-rak; terminolojik, ekonomik / sosyal ve kültürel boyutları in-celenerek spor literatürüne doğru yansıtmak amaçlanmış-tır. Gerek oynanış gözlemlerinden gerekse tarihi ve teorik bilgilerle elde edilen veriler, tarihi ve kısmen de sosyolo-jik model çerçevesinde sistematize edilerek rapor edilmiştir. Üzerinde evrensel kültürün az etkili bulunduğu görülmüş, tamamıyla Türklerin ananevi kültür öğeleriyle (ritüel, sos-yal, askeri ve ekonomik sujelerle) donatıldığı tarihi bakiye-lerle birlikte gözlenmiştir. Büyük Asya’nın tüm Türk halk-ları tarafından popüler olarak oynanan bu spor, tarihi bazı fonksiyonlarını yitirse de, gerek mitolojide gerekse sosyal hayatta Türk kadınının üstün rolünü yansıtmıştır. Bazı ya-bancı yazarlar tarafından ağır eleştiriler alsa da, Türk Spo-runun köklü geleneğinin bir parçası olduğu anlaşılmıştır.

Orta Asya Türkçesi’ndeki “Kız ve Kelin Ko-

vuu” kelimelerinin Türkiye Türkçesi’ndeki dar ma-nada karşılığı“Kız ve Gelin Kovalama” anlamına gel-mektedir. Bekar kız ve erkeğin beraberce oynadıkları

bu binicilik sporuna “Kız Kovuu”, evli bayan ve evli er-keğin birlikte oynadıkları aynı oyuna da “Kelin Kovuu” den-mektedir. Müsabıkların medeni halleri dikkate alınarak iki ayrı ad altında oynanan bu oyunlar, müsabakalarda giyilmek zo-runda olunan geleneksel/milli kıyafetler dışında her yönüyle (saha ölçüleri, kural ve kaideler, ödüller vs.) birbirinin aynısıdır.

Kız ve Kelin Kovu Oyunu

ALPARSLAN’IN MALAZGİRT ÖN-LERİNDE ZAFER DUASI (Oku Paylaş)

Malazgirt Meydan Savaşı öncesi İslam ülkelerinin her köşesinde, Alparslan’ın zafer kazanması için hutbe okunuyor, dua ediliyordu. Sultan Alparslan 26 Ağustos 1071 Cuma günü sabahı et-kileyici ve coşkulu bir konuşma yaptı:

“Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleye-meyiz. Bütün Müslümanların minber-lerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şe-hit olur cennete girerim... Askerlerim! İşte atımın kuyruğunu bağladım. Bir er gibi savaşa gireceğim. Üzerimde sultanlık be-lirtisi hiçbir şey yoktur. Şehit olursam, üzerimdeki şu beyaz elbise kefenim ol-sun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır...

Ya Rabbi! Seni kendime vekil ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Senin uğrunda savaşıyorum. Ey Tan-rım, niyetim halistir(Cihad), bana yardım et. Sözlerimde yalan varsa beni kahret.”

A l p a r s l a n ’ n ı n D u a s ı

Bulgaristan Türk ve Müslümanlarına bah-şedilen, fakat yasalarda kalan haklarımız.

1877 / 1878 Osmanlı – Rus Savaşı so-nuçları Bulgaristan’da ve Balkanlarda kalan

Türklerin yazgısını kökünden değiştirmiş-tir. Rumeli’nin 500 yıl hakimi olan Türkler yedi ay içinde azınlık durumuna indirilmiş, artık hak-hukuk dağıtan konumundan çıkarak ken-disine hak bağışlanmasını bekleyen zavallı in-sanlar durumuna düşmüşlerdir. Anlatımız du-rum bundan 135 yıl önce başlamıştır ve bugün devam etmektedir.

“Büyük Bozgun”dan sonra Bulgaristan’da kalan ve azınlık statüsüne sokulan Müslüman-ların hak ve özgürlükleri birçok uluslar arası ve ulusal yasalar tarafından garanti altına alınmış-tır. Bulgaristan’daki azınlıklar meselesini ilk in-celeyen ve yazgılarını yasalara bağlayan ulus-lar arası oluşum 1878 yılında toplayan Berlin Kongresi’dir. Bu Kongre Osmanlı devletini parçalarken Balkanlar’da ve Bulgaristan’da kalan Müslümanların durumunu, hukuki sta-tüsünü de belirlemiştir. 13. 07. 1878 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşması’nın Dördüncü Maddesi “Tırnovo’da düzenlenecek olan Bul-garistan seçkinlerinin toplantısı prens seçimin-den önce Prenslik seçimi için organik tüzük hazırlayacaktır. Seçimler yapılırken ve Tüzük hazırlanırken Bulgarların Türkler, Rumlar, Ro-menler veya başka ahali ile karışık yaşadıkları bölgelerde bu halk gruplarının hakları ve çıkar-ları göz önünde bulundurulacaktır.” Hükmünü getirmiştir.

Bu formülden anlaşıldığı gibi 4. madde, Bulgaristan’da azınlık haklarının ele alıp dü-zenlenmesini isteyen ilk buyurucu maddedir. Tırnovo’da teşkilatlandırılacak olan KURUCU MECLİS seçimleri yapılırken ve bu Meclis ta-rafından ele alınacak olan Anayasa incelenirken azınlıkların hak ve çıkarlarının formüle edilip hesaba katılmasını istemektedir. Burada çö-züm değil buyruk vardır. Arkasından gelen 5. madde artık çözüm yollarını da göstermektedir. Bu maddeye göre, din ve mezhep farkı hiçbir surette mülki ve siyasi haklardan faydalanmaya mani olmayacaktır. Bu da, Bulgaristan’da kalan Türklere Bulgarlarla eşit haklar vaat etmek de-mektir. Bu maddede bir taraftan etnik azınlık-lara eşit şahsi haklar tanırken, öte taraftan tam bir din serbestliği de vermektedir. Çünkü mad-denin ikinci kısmında “Bütün dini ayinlerin serbestliği ve açık yerlerde uygulanması, bütün Bulgaristan ahalisinin hem de yabancıların hak-kıdır. Çeşitli dini cemaatlerin teşkilat yapısında ve onların önderleriyle olan ilişkilerde hiçbir kı-sıtlama yapılmayacaktır.” Denmektedir.

Bulgaristan Türklerinin konumuyla doğru-dan bağlantılı olan bu maddenin nasıl uygulan-dığından ilerde sık sık bahsedeceğiz. Fakat he-men şimdi burada söylemek istediğimiz şey, gerçekten tarihi Berlin Antlaşması’nda dinsel özgürlüklerin çok geniş tutulduğudur. Bir defa bütün dinler kendi iç işlerinde tam özerk bir ya-pıya kavuşturulmuşlardır. Hangi dinin ülkede nasıl bir teşkilat kuracağı, bu teşkilatın birimleri-nin neler ve nasıl olacağı tamamıyla dini cema-atin kendisine ait bir meseledir. Her dini toplu-luk dini liderini kendi seçecektir. Cemaat ile bu lider arasındaki ilişki mekanizmasını, o cemaate mensup olan insanlar düzenleyecektir.

Burada altının kalın çizilmesi gereken başka bir durum da dinlerin kendi ibadetlerinin ve ayinlerinin icrasında serbest bırakılmalarıdır. Hiç kimsenin sana sen kurban kesiyorsun, sün-net oluyorsun, şöyle ya da böyle giyiniyorsun demeye hakkı olmayacaktır.

Her dinin mabetler dışına taşan bir toplu ayinleri vardır. Cuma namazları, Bayram na-mazları, cenaze namazları, düğünler, sünnet me-rasimleri, kurbanlar, mevlitler ve ezanlar gibi…

Rafet ULUTÜRKAvrupanın Bunalımlı Ülkesi

Böyle toplu anlarda camiler cemaate dar gelmektedir. Müminler, meydanlara çıkmakta, toplu yürüyüşe geçmektedirler. Böyle hallerde ayinlerin çoğu açık yerlerde uygulanmaktadır. Beşinci madde din müntesiplerine bu hakkı ve özgürlüğü de vermiş ve tanımıştır.

Azınlık hakları açısından Berlin Antlaşması’nın 12. maddesi de çok önemli-dir. Çünkü Türklerin özel mal-mülk mesele-sini, devlet, vakıf emlakinin durumunu çözüm yollarını gösterir. Bu madde, “Prensliğin dı-şına, orada kalmak amacıyla göç eden Türk-ler veya başkaları, Prenslikte kalan taşınmaz mallarını, onları kiraya vermek veya başkaları-nın iradesine teslim etmek suretiyle muhafaza edebilirler”, denmektedir. Madenini ikinci Pa-ragrafında “Devlete ait taşınmaz mal-mülkün, vakıf mallarının nasıl satılacakları, tasarruf edi-lecekleri meselesinin çözümü bir Türk-Bulgar Komisyonu’na havale edilecektir. Komisyon bu maddeleri iki yıl içinde bir çözüme bağlaya-caktır. Özel şahısların buy kurumlarla olan mal-mülk ilişkileri de bu komisyon tarafından ham-ledilecektir.” Emri bulunmaktadır.

Bu paragrafta birbirinden farklı üç çeşit mal-mülk meselesinin çözüm yolları gösteril-mektedir:

1) Özel taşınmaz mal-mülkler;

2) Devlet sicilinde bulunan kamu emlaki;

3) Vakıf emlaki.

Bunlardan bizim son aylarda üzerinde dik-katle durduğumuz ve konumuzu ilgilendiren vakıf emlakidir.

Bu maddenin açık hükümlerine rağmen, Osmanlı Rus Savaşı esnasında ve sonrasında vakıfların başına gelen feci olaylar olmuştur. Birçokları talan edilmiştir.

Aslında Berlin Antlaşması’ndaki bu üç madde bağımsızlığını elde eden Balkan mem-leketlerinde kalan ve azınlık durumuna düşürü-len Türklerin canını, malını, namus ve şerefini garanti altına almakta, geniş ferdi, (bireysel) hak ve özgürlükler vermektedir.

Lakin bunlar sadece birer tavsiye olarak kalmışlardır. Onların yürürlüğe konması, ha-yata geçirilmesi için ilgili devletlerin anayasala-rına ve tüm diğer kanunlarına alınması gerekir.

O zaman bu zaman haklarımız yasalara alınsa uygulanamadan kaldı, yasalara alınma-yanlar ayaklar altına alındı, şimdi de bu gi-diş doğal haklarımıza, uluslar arası insan hak-larımıza kadar ilerledi. Ana dilde konuşma, görüşme, sohbet etme, yayın yapma, yazma çizme, propaganda hakkımız da şu günlerde yok edilmek ve unutturulmak üzere hedef edi-len, üzerinde pazarlıklar edilen en öz ve en kut-sal haklarımızdan biridir.

Gerilersek ilerleyemeyiz. Biz geçmişe yara kaşımak için bakmıyoruz.

Bizim istediğimiz ana dilimizi yazılı ve sözlü istediğim yerde istediğimiz şekilde kul-lanma hakkımız kutsaldır ve daha bundan 135 yıl önce Uluslar arası antlaşmalarla düzenlen-miş ve Bulgar Prensliğinin kuruluş belgelerinde yer almıştır. Biz ancak elimizden yasa dışı yol-lardan alınan haklarımızı geri istiyoruz. Müca-delemizin anlamı budur.

Avrupanın en bunalımlı ülkesi B u l g a r i s t a n

DİYE ULACI(ZARF FİİLİ) GEÇMİŞ-TEN GÜNÜMÜZE NASIL GELMİŞ?

İlk olarak Or-kun Yazıtlarında Tİ-YİN olarak geçer.

Eçümiz kazganmış budun atı küsi yok bol-mazun TİYİN Türk bu-dun üçün tün udıma-dım küntüz olurmadım.

( B a b a m ı -zın ve amcamızın kazandığı ulusun adı sanı yok olması DİYE Türk ulusu için gece uyumadım, gündüz oturmadım.)

------Divanü Lügat’it Türk’te TEYÜ olarak geçer.Kelse kalı katığlık erter TEYÜ serin-

gil ödhlüg ışın bilip tur ança angar tirengil.(Sana şiddetli bir felâket ge-

lirse geçer DİYE sabret. Zamane-nin işini bilerek dur. Ona öylece diren. )

------

Kutadgu Bilig’te ise TİYÜ olarak geçer.

Okımış ilig emdi kelgil TİYÜ ka-m u g e d g ü l ü n kini atamış sayu.

(İmdi Hüküm-dar, gel DİYE da-vet etmiş, her türlü iyiliklerini teker te-ker sayıp dökmüş.)

E s k i A n a -d o l u T ü r k ç e -

sinde DEYÜ biçimine denk geliriz.(Karacaoğlan’ın bir dörtlüğü)Evlerinin önün çardak çardakE l i f ’ i n e l i n d e b a r d a kS a n k i y e ş i l b a ş l ı ö r d e kY ü z e r E l i f E l i f D E Y ÜFuzuli de Şikayetnâme adlı ya-

pıtında DEYÜ olarak kullamıştır.Selam verdim rüşvet değil DEYÜ almadılar.Ö z e t l e : T İ Y İ N > T E Y Ü

- T İ Y Ü > D E Y Ü > D İ Y E

Diye Ulacı Geçmişten Günümüze Nasıl Gelmiş

Başbakanlık basın merkezinden yapı-lan açıklamada, Çin devleti tarafından yapılan bildiride Çin kökenli şirketlerin Şipka tepesi altında inşaa edilecek tune-lin ve ‘Çerno more’ otoyol inşaatını üst-lenmeye hazır oldukları belirtildi. Ül-keye yapılacak yatırımla ilgili açıklama ise Ekonomik Gelişmeden sorumlu Baş-bakan Yardımcısı Daniela Bobeva ile gö-rüşen Çin İhracat İthalat Bankası Müdürü Lu Ruogy tarafından yapıldığı bildirildi.

Lu Ruogy yaptığı konuşmada bu tür pro-jelerin finansmanlığı için genellikle dev-let garantisi istendiğini, fakat bu konuda Bulgaristan’a yönelik esneklik yapacak-larını bildirildi. Lu Ruogy ayrıca, Çin devletinin önerisi sayesinde Merkez ve Doğu Avrupa bölgesine 10 milyar do-lar miktarında bir kredi sağlanması ka-rarlaştırıldığı ve bu kaynaklar ile bu böl-gede yer alan ülkelerdeki altyapının ve işbirliğinin arttırılması sağlanmış olacak.

Çin, Şipka altındaki tunelin yapımını üstleneceğini doğruladı

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Torosların en görkemlilerinden biri belki de birincisidir bu dağ. Son günlerde da-ğın adı tartşılmaya başlandı.Beni de ilgilen-dirdiği için katılmaktan kendimi alamadım.

Dağın gerçek adı Bolkar’dır. O yö-rede genellikle yörükler yaşar. Yörük-ler Türkçe’yi kendilerine uydurmanın usta-sıdır. Söyleyişi kolaylaştırırlar, yumuşatırlar.

Örneğin taş daş olur; karı garı olur; cıhar-ı yek çeyrek olur. Bolkar da Bulgar olur.Türkmen halkı-nın dilinde bu dağ Bulgar dağıdır. Hatta bu konuda deyimler atasözleri eksik değil. Bunlardan birini ya-zayım: ”Bulut gitti Bulgar’a çek deveyi yollara.”

Çok hoş bir anlamı da var sözün.Bulut Bul-gar dağına doğru giderse yağmur yağmayacatır.

Gönlün rahat etsin. Deveni yol-l a r a ç ı k a r. Yo l u n d a n k a l m a …

H a l k b u l u t l a r a b a k a -rak meteoroloji bilgilerini keşfetmiş.

Mahmut ORALBOLKAR DAĞI MI ? – BULGAR DAĞI MI ?

Komşu Ülkelerin Araçları Türkiye’de Tamir Edilecek

ETSO ile Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü arasında imzalanan protokol ge-reği, Yunan ve Bulgar araçlarının Türkiye’de tamir edilmesine başlandı Trakya Güm-rük ve Ticaret Bölge Müdürü Yalçın: “Örne-ğin bu protokol sonrası bir Yunan vatandaşı arı-zalı aracını sınır kapısına kadar getirecek, izin belgesi olan usta burada aracı teslim alacak.

5.000 TL Kredi Al, Ayda 120 TL Taksitle Öde! Hemen Başvur!

Bu Fırsat Kaçmaz! Formu Dol-durun, Altın Ticaretine Başlayın

3.000 TL Kredi, 3 Yıl Vadede, 105 TL Taksitle! Hemen Başvur!

SALİH BARAN - Edirne Ticaret Ve Sa-nayi Odası (ETSO) ile Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü arasında imza-lanan protokol gereği, Yunan ve Bulgar araç-larının Türkiye’de tamir edilmesine başlandı.

ETSO’nun gerekli izin belgelerini tamam-lamasının ardından hayata geçirilen protokol gereğince, komşu ülkelerden gelecek tarım aletleri, otomobil, sulama motorları ve araç ge-reçler, Edirne’ye gelecek ve 15 gün içinde ta-mir edilerek tekrar yurt dışına gönderilecek.

Uygulama kapsamında Türkiye eko-nomisine aylık ortalama 250 bin avro girdi sağlanması planlanıyor.

Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürü Müslüm Yalçın, AA muhabirine yaptığı açıkla-mada, ETSO ile geçen yılın son günlerinde im-zalanan protokolün izin belgelerinin tamamlan-masının ardından uygulamaya geçtiğini söyledi.

Başlanan uygulamanın Türk ekonomisi, özelde de Edirne ekonomisi için büyük bir adım ol-duğunu ifade eden Yalçın, “Başta sayın Ba-kanımız Hayati Yazıcı, gümrük teşkilatı üst düzey yöneticilerimizin teşviki bizim bölge ola-rak riski kabul etmemiz, ETSO’nun taşın al-tına elini koyarak teminat vermesi, destek ol-ması bu yeni olaya başlamamıza neden oldu. Hem Edirne için hem teşkilatımız için hayırlı Uğurlu olsun” değerlendirmesinde bulundu.

“ K R İ T E R L E R E U Y -G U N E S N A F B E L İ R L E N D İ ”

Yalçın, uygulama gereğince komşu ülkeler-den gelecek araçların sınırda tamirciler tarafın-dan alınacağını söyledi. Tamir ve bakım yapmak için talipli olan ustaların ve esnafın müracaatları-nın ETSO tarafından alındığını, ETSO’nun kri-terlerine uygun olan isimleri kendilerine gön-derdiğini bildiren Yalçın, şöyle devam etti:

“Biz de ekiplerimizin kontrolü sonrası ustaları seçtik. Güvenilir, iş kapasitesi yeterli olanlara bu izin belgelerini verdik. Mevzuat gereği bu tarz araç tamir işleri geçmişte, dahilde işleme izin bel-gesiyle ve mevzuat gereği beyannameyle yapılı-yordu. Bu beyannameyi de sade vatandaşın dü-zenlemesi kolay değildi. Bu protokol sonrası bir Yunan vatandaşı arızalı aracını sınır kapısına ka-dar getirecek, izin belgesi olan usta burada aracı teslim alacak. Araç esnafa zimmetlenecek. 15 gün içinde bu araç tamir edilerek, ülkeden çıkarılacak.”

Yalçın, herhangi bir aksilik doğduğu zaman hazinenin bir kaybı olmayacağını, verginin ETSO’nun teminatından kesileceğini kaydetti.

“Ekonomiye katkı sağlayacak”ETSO Başkanı Recep Zıpkınkurt da uzun

yıllardır takip edilen bir projeyi hayata ge-çirmenin mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.

Çalışmanın Edirne ekonomisine büyük kat-kısı olacağını belirten Zıpkınkurt, şöyle konuştu:

“Hesaplara göre aylık 250 bin avro girdi sağlayacak. Edirne ustasının el mahareti bilgi ve birikimi, Yunan ve Bulgarlar için avan-taj olarak değerlendiriliyor. Fiyat avantaj-ları da var. Oralarda işçilik daha pahalı. Uy-gulama, önce Edirne’deki sanayi sitesine, servis ve genel anlamda Kent ekonomisine katkı sağlayacak. Tüm esnafımız faydalanacak.”

Edirne Esnaf ve Sanatkar Odaları Bir-liği Başkanı Emin İnag ise 2006 yılından beri bir türlü hayata geçmeyen projenin uygula-maya konulmasıyla Edirne sanayisinin eko-nomide lokomotif rolü üstleneceğini belirtti.

Sanayici esnafı da yedek parçanın Yuna-nistan ve Bulgaristan’da ucuz olmasına rağ-men işçiliklerin çok pahalı olduğunu, bu yüz-den yakın civarlardan Edirne’ye tamir için çok sayıda aracın gelmesini beklediklerini kaydetti.

(Sözlükler “Medrese”nin ‘boş tartışmaların ya-pıldığı bir yer olduğu yazsa da, Bulgaristan Türk ve Pomakları Medreselerimizin bir aydınlık ocağı olup, bunlarda İslam dini ile birlikte çağdaş bili-min ana kollarında ders verildiğini iyi bilir. Kırcaali Medrese’si de Doğu Rodop aydınlarının yetiştiği bir irfan merkezi olarak yıllar yılı görev yapmıştır.”

Bulgaristan Cumhuriyeti’nde bundan böyle eşit haklı vatandaşlar olarak varolabilme davamızın çok önemli ve aktüel bir halkasını oluşturan Müslüman-lara ait olan fakat XX. yüzyılda iktidarlar tarafın-dan el konarak elimizden alınıp devlete, belediye-lere veya başka Bulgar kurumlarına devredilen ve daha sonra da değişik vesilelerle defalarca el değişti-ren tüm mal ve mülklerimizi geri alma, sahiplenme ve işletme mücadelemiz devam ediyor.

07.03. 2014 günü Vidin İl Mahkemesi’nde gö-rülen Vidin Konağı’nı geri alma davamız bir er-telendi. Mahkemeye baskı yapmak için şehre iki koldan milliyetçi güçler geldi. Protestocu alayının bi-rinde futbol holiganları Bulgar bayrağı sallayıp slo-ganlar atarken, bir de ırkçı Volen Siderov’un “Ataka” partisinin vurucu güçleri aşırı sloganlar atıp pankart-larla belirdi. Polis protestocuları İl Adliye sarayından uzakta gemleyebildi.

Bir önceki mahkeme Kırcali İl Mahkemesinde görülmüş ve 7 Nisana ertelenmişti.

Kapalı kapılar aradında yapılan duruşmanın tes-pit ve belgeleri dosyaya girdi. Şimdi konuya sizinle birlikte daha detaylı bakmak istiyoruz.

BAŞ MÜFTÜLÜĞÜN DEVLETİNE KARŞI YÜRÜTTÜĞÜ KIRCAALİ MEDRESİ DAVASI:

Duruşma günü 25 Şubat 2014.Duruşma yeri Kırcaali İl Mahkemesi.Mahkeme Başkanı Georgi Miluşev.Dava konusu: Halen Kırcaali Tarih Müzesi ola-

rak kullanılan ve “Medrese” adıyla bilinen tarihi bi-nanın ve arazisinin Kırcaali İl Müftülüğüne geri ve-rilmesidir.

İkinci oturum.Duruşma salonunda tarafların avukatlarından,

bilirkişilerden ve birkaç gazeteciden başka kimse sa-lınmamıştır.

Duruşma 2 saat sürmüştür. Müftülük temsilcileri bina ve arsası üzerindeki mülkiyet haklarını hukuk-sal gerekçelerle kanıtlamıştır. Duruşmada BİLİRKİ-ŞİLER dinlenmiş ve DÖRT TANIKA sorular sorul-muştur. Dimitır Dimitrov isimli bir bilirkişi tarafından hazırlanıp dava dosyasına alınan teknik uzman ince-lemesinde (ekspertiz) eksiklikler olduğu tespit edil-miştir. Mahkeme Başkanlığı, Dimitrov’tan, 1922 – 2006 yılları arasında yapılan şehir düzenlemesi ka-yıtlarında bu arsanın geçirdiği değişikliler de dahil ol-mak üzere, mülkün sahibini değiştirmesi gibi kamu-laştırma gibi tedbirleri de dosyaya alması gibi bazı ek tespitlerde bulunması istemiştir.

Duruşmada, Kırcaali Müftülüğünün medrese binasının kurulduğu arsa mülkiyetiyle ilgili 1922 yı-lında tesis edilmiş bir tapuya sahip olduğu görülmüş ve kanıtlanmıştır. Bununla birlikte, aynı dönemde, Kırcaali Müftülüğünün Medrese binasını değişik sü-reler için kiraya verdiğini belgelendiren kira sözleş-meleri de mahkemeye sunulmuştur.

Bu evraklar 1951 yılına kadarki yıllara aittir. 1951’de medrese binasına ait arsa ve Medrese binası devlet tarafından kamulaştırılmıştır.

1978’de her hususunda bir devlet mülkü olan bu taşınmaza ait olan evraklar ikinci kez tanzim edil-miştir.

1994’te Medrese binası Kültür Anıtı olarak ilan edilmiş ve halen Kültür Bakanlığı idaresinde bulu-nuyor.

Bir Orta Asya yüksek mimari stilinde kurulmuş olan Medrese binasının mimarı, Sankt Peterburg Sa-nat Galerisi’nde görev yapan Rus yüksek mimar Pomerantsev’tir.

Bu bina İslam Okulu Medrese olarak tasarlan-mış ve inşa edilmiştir.

DURUŞMA ESNASINDA BELİREN GE-RİLİMİ DİKKATE ALAN YARGIÇ VESE-LİNA KAŞIKOVA, DURUŞMAYI ERTE-LEDİ VE GEREĞİNİ GÖRME TARİHİ OLARAK 8 NİSAN 2014’Ü BELİRLEDİ.

Devamı - www.bghaber.org

DurmuşMutluKırcaali

Medresemiz Mahkemede

“Evlad-ı Fatihan-Balkanlarda Akan Zaman” Kitabı Tanıtım Etkinliği

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı et-kinlikleri kapsamında, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneğinin hazırladığı “Evlad-ı Fatihan-Balkanlarda Akan Zaman” isimli kitap tanıtımı ve sergisinin açılışı gerçekleştirildi.

Odunpazarı Bey Konağı’nda yapılan prog-rama; Vali Güngör Azim Tuna, Türkiye Dil ve Ede-biyat Derneği Genel Başkan Vekili Üzeyir İl-bak, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Yusuf Balcı, kitabın yazarı Yusuf Akçay ve çok sayıda davetli katıldı.

“Evlad-ı Fatihan Balkanlarda Akan Zaman” adlı serginin açılışı ve kitabının tanıtım töreninde bir ko-nuşma yapan Vali Tuna, kitabın Balkanlardan uzanan trajik göç yolculuğunu anlattığını söyledi. “Evlad-ı Fa-tihan Osmanlı İmparatorluğu’nda Balkanlar’ın fet-hine katılan beylerin, fatihlerin soyundan gelenlere ve-rilen addır” diye konuşan Vali Tuna, “O dönemden bugüne kadar Balkan Türkleri için kullanılan bu ta-bir aslında en genel anlamıyla halihazırda hepimizin, yani ortak kültür mirasımızın günümüz temsilcileri-nin ortak adıdır. Bu kitap, bu kapsamda üretilen güzel-liklerden biridir. Kitabın hayırlara vesile olmasını dili-yor, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği yetkililerine ve çalışmada emeği geçenlere teşekkür ediyorum” dedi.

B A L K A N L A R D A Y A Ş A N A N -L A R I N K Ü Ç Ü K B İ R B Ö L Ü M Ü

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Baş-kan Vekili Üzeyir İlbak ise, kitap tanıtım esna-sında, belgesel, kitap çalışmasıyla Balkanlar’da ya-şananların küçük bölümünü hatırlatmayı ve üzerinde birlikte düşünmeyi amaçladıklarını belirtti. Eskişe-hir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansına kat-kılarından dolayı teşekkür eden İlbak, şunları söyledi:

“Evlad-ı Fatihan Balkanlarda Akan Zaman” isimli çalışma, milletimizin tarihte yaşadığı fakat dünya kamuoyunun kör ve sağır numarası yaparak sessiz kaldığı felaketi yeniden gündeme getirmeyi amaç-lamaktadır. Eskişehir’in, 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti olması benzeri çalışmaların ve kalıcı eser-lerin ortaya konmasında önemli imkan sağlamıştır.”

ZULÜM VE İŞKENCE AĞITLARIBalkan coğrafyasındaki Müslüman milletlere karşı

uygulanan zulüm ve işkenceleri ağıt niteliğindeki me-tinlerle anlatan kitabın yazarı Yusuf Akçay ise, destekle-rinden dolayı Vali Tuna’ya ve katılımcılara teşekkür etti.

Daha sonra Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Ge-nel Başkan Vekili Üzeyir İlbak, “Evlad-ı Fatihan-Balkanlarda Akan Zaman” adlı projeye verdiği des-tek için Vali Tuna’ya teşekkür plaketi verdi. Vali Tuna’da kitabın yazarı Yusuf Akçay’a 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı çalışmalarına yap-tığı projeyle destek verdiği için günün anısına teşek-kür plaketi ve 2013 TDKB anı tabağı takdim etti.

SERGİ AY SONUNA KADAR AÇIK1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ile başlayan

ve Balkan Savaşları ile telafisi imkansız sonuçlara sebep olan acıları yeniden hatırlamak amacıyla hayata geçirilen “Evlad-ı Fatihan/Balkanlarda Akan Zaman” isimli kitap ve sergi projesi, 31 Ocak 2014 tarihine kadar açık kala-cak. Eskişehirli sanatseverler sergiyi ücretsiz gezebilecek.

“Evlad-ı Fatihan/Balkanlarda Akan Zaman” isimli kitap, Balkan coğrafyasındaki Müslüman milletlere karşı uygulanan zulüm ve işkenceleri anlatan bir eser. Yusuf Akçay tarafından kaleme alınan ağıt niteliğin-deki metinlerden oluşan kitapta ayrıca; Selanik, Kı-rım, Manastır, Bosna-Hersek ve Üsküp gibi Balkan şehirlerine ait 100 yıllık 100 adet kartpostala da yer ve-riliyor. Sergide ise, kitaptaki 100 kartpostalın 70x100 ebadındaki büyütülmüş fotoğrafları da yer alıyor.

21 Şubat Uluslararası Ana Dili Günü çeşitli etkinliklerle kutlandı.Ülke genelinde çeşitli şehirlerde Türklere ait sivil top-

lum kuruluşları tarafından düzenlenen Ana Dili Günü kutlamalarında Türkçe’nin önemine vurgu yapıldı.

Ana Dili Günü nedeniyle Türklerin en yoğun yaşa-dığı Kırcaali’de gerçekleştirilen Türk Müziği ve Şi-iri Gecesi’nde konuşan Güney Bulgaristan Türkçe Öğ-retmenler Derneği (GBTÖD) Başkanı Harun Bekir, Bulgaristan’da son dönemde Türkçeyle ilgili tartışmala-rın yaşandığını belirtti.

UNESCO’nun belirlediği 21 Şubat Ana Dili Günü’nün anlamının öne çıktığını anlatan Bekir, “Yetkililerden, ana dili yasaklarından ve engellemelerden vazgeçerek, ak-sine desteklemelerini bekliyor ve diliyoruz” dedi.

Kırcaali’deki Ana Dili Günü kutlamasına katılan Türkiye’nin Filibe Başkonsolosu Şener Cebeci, etkinliğe katılanlara seslenerek Bulgaristan’ın iyi birer vatandaş-ları olarak çocuklarının Bulgarca öğrenmesinin önemli

olduğunu ancak bu-nun asla Türkçenin ih-mal edilmesi anlamına gelmemesi gerektiğini söyledi.

İki dilli yetiş-meleri nedeniyle Bulgaristan’daki Türk çocuklarının daha avantajlı olduğunu be-lirten Cebeci, “İki dilli çocukların zeka gelişimi tek dilli olanlardan daha ileridedir.

Zaman zaman şöyle bir durumla da karşılaştığım olu-yor; önce Bulgarcayı öğrensin sonra Türkçe öğrenir gibi bir tutumu da görüyorum” dedi.

Şiirlerin okunduğu, türkülerin söylendiği Kırcaali’deki Ana Dili Günü kutlamasına Yunanistan ve Türkiye’den sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.

Bulgaristan’da ana dili etkinlikleri

Güney Bulgaristan Türkçe Öğretmen-leri Derneği ile Kırcaali Ömer Lütfi Kül-tür Derneği, Uluslararası Ana Dili Günü vesilesiyle Kırcaali’de Ömer Lütfi Kültür Derneği salonunda Türk Şiiri ve Müziği Gecesi düzenledi.Etkinliğe Kırcaali bölgesinden yüzlerce

öğretmen, Kırcaali Bölge Müftüsü Bey-han Mehmet ve Türkiye Cumhuriyeti Fi-libe Başkonsolosu Şener Cebeci konuk olarak katıldı.

Kircaali’de ana dili günü etkinliği düzenlendi

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

A t a t ü r k ’ ü A n l a m a k“Arabınkini Arab’a,

Aceminkini Acem’e geri verirsek, bize uzun kollu bir Buhara hırkasından başka bir şey kalmaz.”

Buhara hırkasını nedense hor gösteren bu söz, Meş-rutiyet devrinde sayılı bir-kaç dilseverin, dilimizde denemek istedikleri tas-fiye (arıtma) işini, Türkçe için bir yıkım sayan ünlü bir yazarımızın sözüdür.

Dil devrimi başladığı sı-ralarda da aydınlarımı-zın çoğu bu kuruntuda idi.

Türk’ün anayurttan ayrıldığı zaman dil varlığını uzun kollu bir hırkaya benzetenle-rin bu mantık zavallılığına Atatürk acırdı. O, Türk’ün her şeyine inandığı gibi dilinin de ye-terliğine, enginliğine sonsuz bir inanç beslerdi. “Tarihin akışını oradan oraya çevirmiş, yer yer bunca uygarlık ocakları kurmuş bir ulusun dili bu denli yoksul olabilir mi idi?” diye soruyor ve sözünü aşağı yukarı şöyle tamamlıyordu:

“Araplarla tanışıncaya dek Türk’ün devlet, hükümet, hukuk, adalet gibi uygar kavramlara; şeref, namus, insaf, vicdan gibi yüksek duygulara birer ad vermemiş olması düşünülebilir mi? Belli ki her ulusta görüldüğü üzere Türk’ün de ta-

rihte gaflet anları olmuş, birçok varlıklarına ve bu arada diline de bakmaz olmuştur. Biz şimdi ulu-sal benliğimize kavuş-tuğumuz gibi öz dili-mize de kavuşacağız.”

Atatürk bir ulusun dil varlığı bakımından, aslında bu denli yoksul olamayacağını bir ör-nekle belirtmek için şu öyküyü sık sık anlatırdı:

“Vaktiyle zen-gin bir köy ağası şe-hirde hamama git-

miş. Yıkanmış... Kurulanmış... Giyinmek için bohçasına el attığı zaman bir de bak-mış ki silahlığından başka her şeyi çalınmış. Başlamış hamamcılardan hesap sormaya.

Hamamcılar ağanın şantaj yaptığını, yoksa çalınan çarpılan bir şey olmadığını ileri sürmüş-ler. Bunun üzerine o da silahlığını çıplak be-line geçirerek ortaya çıkmış ve şöyle haykırmış:

“Görenler Allah için söylesin, ben bu-raya bu kılıkta gelebilir miydim?”

Atatürk öyküsüne şunu da katardı:- Ağanın hamama çıplak gelmediğine herke-

sin aklı yattı ama, Türk’ün yurdundan dilsiz çık-madığına hala akıl erdiremeyen gafiller vardır.

T ü r k Y a y l a r ıTürk yayları kollarının terse döndü-

rülüp kurulduğunu biliyor muydunuz?Eğer; Öz eleştiri yapabilirsek Türk yaylarını gerçek

manada tanımadığımız ya da unutmaya başladığımız gerçeğini fark ederiz. Bu yüzden Türk yaylarının kurulu halde olmayan görünüşüne aldanabilir veya basit ahşap yaylar ile karıştırabiliriz. Hatta çoklarına göre bu yöntemle kurulan bir yayın kırabileceği savı ileri sürülmektedir.

Oysaki; Türk yaylarının genel karakteristiği olan ters bükümlülük kompozit yapısının sağladığı bir avan-tajdır. Yüksek süratle tepki verebilmek ve daha fazla kuvvet depolamak için Yay Kurulu değilken hilâl şek-lini andıran bir formdadır, yay kirişi(yay ipi) hilal for-mun aksi istikametine gerilerek kurulabilmektedir.

Bu gibi ayrıntılar her ne kadar küçük gözükse de as-lında daha büyük bir bütünün yani kültür zenginliği-mizin kaybedişlinin bir habercisidir. Çünkü yay tarihi-mizde işlevleri açısından ayrı önemlere sahip olurken mana açısından da çok zengin anlamlar taşımış sem-bolleşmiş hatta bayraklarımızda kendine yer edinmiş-tir. Selçuklu ve Avarların bayraklarında Türk yayının sembol olarak seçilmesi bu duruma örnek gösterilebilir.

Geçmişten bu güne kültürümüzün devamlılığında ya-

şanan kopmalar ve alınan bazı yanlış kararların meydana getirdiği olumsuz neticeler Geleneksel Türk okçuluğuna zamanla var olan ilgi ve alakanın kaybedilmesine sebep olmuştur. Yitirilen ilginin doğal sonucu olarak bilgi zafi-yetleri ortaya çıkmıştır. Hepsinden daha vahimi ithal edi-len yabancı kültür unsurlarının kendi kültür değerlerimizin üzerini örtecek derecede popülerleşmesi de ayrı bir kayıptır.

Memleketimizde popülerlik açısından değerlendi-rip günümüz adına bakacak olursak kaybettiklerimizi daha iyi anlaşılabilir. Özellikle batı kaynaklı hikâyelerde haydut olarak tasvir edilen “Robin hood” ya da Yu-nan mitolojisinde geçen “Eros” efsanesi, tarihi öneme sahip gerçek bir şahsiyet olan “Tozkoparan İskender” isimli yiğit kemankeşten ne yazık ki daha popülerdir.

Taştaki Türkler kitabıyla 2008 yılında Sedat Simavi Sos-yal Bilimler Araştırma Ödülü’nü alan Servet Somuncuoğlu, dünya tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek yeni eseri ‘Saymalı Taş Gökyüzü Atları’nı tamamladı. Uludağ Grup or-ganizasyonuyla gerçekleşen ‘Saymalı Taş Gökyüzü Atları’ ki-tabının tanıtımının yapıldığı gecede konuşan araştırmacı yazar Servet Somuncuoğlu eserin oluşum sürecinden bahsetti. 2005 yılında tesadüfen gittikleri Saymalı Taş’ın Türk tarihi için bir kırılma, dönüm noktası olduğunu söyleyen Somuncuoğlu söz-lerine şöyle devam etti: “Kırgızistan’da Tanrı Dağları’nın kolla-rından Aladağlar üzerinde bulunan ‘Saymalı Taş’a 11 bilim ada-mıyla birlikte gittik ve burada başka birşey var düşüncesiyle 12 ayrı ülkede çalışma imkânı elde ettik. Geçen yıl 20 gün Kanada, Toronto, Ottowa, Montreal bölgesinde çalıştık. Saymalı Taş’ta 10.000 kaya üzerinde yapılmış 100 bin resim var ve biz bunların 6.000 tanesini fotoğrafladık.”

Ders kitaplarından gördüğümüz kadarıyla bizim tarihimiz Orhun Anıtları’yla başlar.Oysa ki Orhun Anıtları Türklerin taşlar üzerindeki son sözüdür. Asla Türk tarihinin önsözü değildir.

Peki 5000 yıl öncesine kadar uzanan zaman dilimlerinde yapılmış resimlerin bugün ne faydası olacaktır? Bugün dünya milletleri ya da dünya devletleri evrensel kültüre yaptıkları katkı çerçevesinde dünyanın kaynaklarını paylaşıyorlar. Çünkü evren-sel kültüre yaptıkları katkıyı çocuklarına aktarıyorlar. Böylece çocukları özgüven içerisinde, hiçbir kompleksin etkisinde olma-dan yetişiyorlar. Anadolu Türk Tarihi Yeniden

Yazılmak Zorundadır!.. Saymalı Taş bize neyi öğretti, bizi nereye getirdi? Eski çağ kültürlerine dair 5 büyük kültür sayılır: Çin, Hint, Mısır, Yunan ve Mezopotamya. Oysa Türk kültürü eskiçağ kültürleri içinde, insanlığın kurduğu ilk

kültürler arasında çok özel ve önemli bir yere sahiptir. Bu-gün batıdan baktığımız zaman çoban, atlı, göçebe Türkler olarak tanımlanan Türkler coğrafik olarak hemen yanına Çin, altında Hint, Mısır’a rağmen, Mezopotamya ve Yunan kültürlerine rağ-men kültürlerinden ödün vermemiştir. Biz hâlâ Türkçe konuşu-yoruz. Bu kültürün basit bir şey olması mümkün değildir. Bu cevapları bize insanlığın ilk mabetlerinden,

Gök tanrı dininin mabetlerinden biri olan Saymalı Taş verdi. Bu kitap yaklaşık 5 yıl süren bir çalışma sonucu ortaya çıkmıştı. Buradaki resimler içinde 100 bin resimden 6 bin kada-rını fotoğraflamıştık. 6 bin kadar fotoğrafı defalarca analiz ede-rek tamamıyla nesnel bir kurguyla, hiçbir şekilde duygusallığa ve hamasete kaçmadan kitap haline getirdik. Türkler kendine ait alfabesi olan entelektüel milletlerden biridir. Dünya evrensel kül-türüne, insanlık kültürüne olağanüstü katkıları vardır. Bu sadece Saymalı Taş’la sınırlı değildir.

Karlı Dağlardaki Sır belgeselinin Türk tarihçiliği açısından bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum. Belgesel yayına girene kadar çok dar bir çerçevede ele alınan kaya resimleri, belgese-lin yayınıyla birlikte birçok insanın gündemine girdi. Bunların içinde akademisyenler, üniversite öğrencileri, bürokratlar vardı ama asıl önemlisi bu kategorilerin dışında kalan insanların ko-nuya ilgi duymasıydı. İşte bu ilginin sonucunda “Bizim burada da bu resimlerin benzeri var” diye Anadolu’nun birçok yerinden insan benimle irtibata geçti. Bana gelen bilgiler doğrultusunda hemen hemen her yere ulaşarak resim olduğu iddia edilen alan-lara baktım. Uzun ve yorucu bir süreçti. Birçok alanda kayda de-ğer bir şey yoktu ama Ankara Güdül Salihler Köyü’nden Cemil Söylemezoğlu’nun beni götürdüğü alanlardaki kaya resimleri, çarpıcıdan öte, muhteşemdi. Cemil Söylemezoğlu ile 2008 yılı Nisan ayında başlayan araştırma ve çalışmalarımız 2010 yılı Ni-san ayına kadar sürdü. Aralıklı olarak bölgede on ayrı araştırma gezisi yaptıktan sonra “Damgaların Göçü” belgeselinin projelen-dirmesi ile çekim süreci başladı. 8 farklı alanda 5 binden fazla kaya resmi, binden fazla eski Türk mezarı kurgan ve şu ana ka-dar tespit ettiğimiz 50 civarında yazıta rastladık. Bu ilk olarak şunu gösterir: Anadolu’da Türklerin varlığının tartışılamaz tarihi M.Ö 3000 yılıdır ve belgelenmiştir. İkinci olarak Türk’ler tarihin en eski çağlarından beri Anadolu’ya gelip gitmişler, göçler ya-tay ve dikey olarak devam etmiştir. Üçüncü olarak da Anadolu Türk tarihi baştan yazılmak zorundadır.

“Damgaların Göçü” belgeseli, Anadolu Türk tarihinde yeni bir çığır açacaktır, işte bu çığırın açılmasına ise danışman kadrosunda yer alan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu, Doç. Dr. S.Yücel Şenyurt, Doç. Dr. İsmail Do-ğan, Dr. Mustafa Aksoy, Dr. Cengiz Saltaoğlu, Öğr. Gör. Atakan Akçay, Arkeolog Yunus Ekim, Tarık Emre belgesele katkıda bu-lundular, bizzat saha çalışmasına katıldılar.

Sonuçta Türklerin M.Ö 3000 yıllarından beri orada ol-duğunu ispatladık. Böylece mevcut paradigmayı yıkmış olduk. Yurtdışında çalışmalarım Türkiye’de olduğundan da fazla ilgi görüyor. Japonya’dan Almanya’ya kadar tüm ülkelerin bu iş-lerle uğraşanları

tarafından çalışmalarım ve ben yakından takip ediliyoruz. Batılı arkeologların Yunan veya Frig olarak tabir ettiği alanı Türk olarak belirledik. Burayı iyice inceleyebilmek için çalışmalarımı 3 yıl gizledim. Bozkırın kucağında duruyordu bu resimler. So-nuçta Türklerin M.Ö 3000 yıllarından beri orada olduğunu ispat-ladık. Böylece mevcut paradigmayı yıkmış olduk. Fakat bizim hukuk fakültelerimizde hâlâ Roma Hukuku ile başlatılır. Oysa damga hukukun ta kendisidir.

Kültür tek bir alanda gelişmez, topyekun gelişir. Kayalar üzerindeki resimler, yazılar, damgalar bize şunu öğretir: M.Ö 5000’de, 10.000’de bunu yapan insanın, bir medeniyet kurgusu, evren anlayışı, dili, dini, ekonomisi ve hukuk sistemi vardır. Fa-kat bizim hukuk fakültelerimizde hala Roma Hukuku ile başla-tılır. Oysa damga hukukun ta kendisidir.

Damgaların felsefesine girildiğinde, bunlar bireysel mülki-yettir. Bireysel mülkiyetle birlikte hak, hukuk ve adalet kavram-ları başlar. Maalesef Türk Tarihini Türkler Yazmamıştır.

Servet SomuncuoğluD Ü N YA TA R İ H İ

Y E N İ D E N YA Z I L A C A K !

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sus-tum ki belki sonsuza kadar susacaktım.

Ç ü n k ü s u s m a k b e n i m k ü ç ü -cük dünyamda babamla kurduğum ileti-şim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.

Ben bütün gün evde sıkılır, onun ge-lişini iple çekerdim. Daha o kapıdan gi-rer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim.

Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu

defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya gi-rer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım.

Babam sinirlenir, ‘Bütün gün insanlara kafa patlatmak-tan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!’ derdi. Annem de ‘Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuştur-mayacaksın babanla?’ diye çıkışır, beni odama gönderirdi.

Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, ‘Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.’ diye bağırmaya devam ederdi.

‘Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık’ derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.

Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni ya-nına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı.

Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalış-sam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım

ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.

Önce resim yaparak başladım işe. Ba-bam çizdiğim resimleri çok beğeni-yor; ‘Bak, böyle uslu uslu oyna işte.’ diyordu.

Babam bazen göz ucuyla bakıyor, re-simle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.

‘Son günlerde ne de akıllandı benim oğ-lum.’ diye komşulara anlatıyordu annem halimi.

Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya baş-ladı. Annem ‘Odanı topla!’diye odama kapattı-ğında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.

Ben bunlarla uğraşırken zaman geçi-yor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum .

Annem odama gelip ‘Bak sana resim yapmayı ya-saklayacağım. ‘ dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden

a l ı r s a b e n n e y a p a c a k t ı m ?Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Ba-

bam eve gelince uygun zamanı kolladım.Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya ge-

çildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getir-dim. Babam baktı. Hım, dedi ‘Çok güzel olmuş.

Bu adam benim herhalde.’ dedi. Ben ‘Ha-yır o adam değil, bu çocuk sensin.’dedim.

O ‘Hayır, bu adam benim, bu ço-cuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.’dedi.

Ben yine ‘Hayır, o büyük adam benim, bu kü-çük adam sensin, bu küçük kız da annem.’ dedim.

Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: ‘Peki neden bizi küçük çizdin?’ dedi. Heyecanla başladım anlatmaya.

Ben büyüyüp adam olacağım.İş bulup çalışacağım.Siz yaşlanıp küçüleceksiniz.Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet

amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız.Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda iş yerinde

kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile.Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde

‘Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.’ diyeceğim.Ve bir de bağıracağım ‘Her şeylerini alıyo-

rum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar’ diye.Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.D uyduk l a r ı na i nan amıy o r l a r d ı . .Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki son-

suza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.F a r k ı n d a ’ O l m a l ı İ n s a n . . .Kendis in in , Haya t ın Olay la r ın ,G i d i ş a t ı n F a r k ı n d a O l m a l ı .Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti YarınMeçhuldür, O Halde Ömür De-

diğin Bir Gündür, O Da Bugündür.

Çocuklarınızla Konuşun...

T ü r k ü n Y u r d u n d a n D i l s i z“Arabınkini Arab’a, Aceminkini Acem’e

geri verirsek, bize uzun kollu bir Bu-hara hırkasından başka bir şey kalmaz.”

Buhara hırkasını nedense hor gös-teren bu söz, Meşrutiyet devrinde sayılı bir-kaç dilseverin, dilimizde denemek istedik-leri tasfiye (arıtma) işini, Türkçe için bir yıkım sayan ünlü bir yazarımızın sözüdür.

Dil devrimi başladığı sıralarda da ay-dınlarımızın çoğu bu kuruntuda idi.

Türk’ün anayurttan ayrıldığı zaman dil varlığını uzun kollu bir hırkaya benzetenle-rin bu mantık zavallılığına Atatürk acırdı. O, Türk’ün her şeyine inandığı gibi dilinin de ye-terliğine, enginliğine sonsuz bir inanç beslerdi. “Tarihin akışını oradan oraya çevirmiş, yer yer bunca uygarlık ocakları kurmuş bir ulusun dili bu denli yoksul olabilir mi idi?” diye soruyor ve sözünü aşağı yukarı şöyle tamamlıyordu:

“Araplarla tanışıncaya dek Türk’ün devlet, hükümet, hukuk, adalet gibi uygar kavram-lara; şeref, namus, insaf, vicdan gibi yüksek duygulara birer ad vermemiş olması düşünü-

lebilir mi? Belli ki her ulusta görüldüğü üzere Türk’ün de tarihte gaflet anları olmuş, birçok varlıklarına ve bu arada diline de bakmaz ol-muştur. Biz şimdi ulusal benliğimize kavuş-tuğumuz gibi öz dilimize de kavuşacağız.”

Atatürk bir ulusun dil varlığı bakımından, aslında bu denli yoksul olamayacağını bir ör-nekle belirtmek için şu öyküyü sık sık anlatırdı:

“Vaktiyle zengin bir köy ağası şehirde ha-mama gitmiş. Yıkanmış... Kurulanmış... Gi-yinmek için bohçasına el attığı zaman bir de bakmış ki silahlığından başka her şeyi çalın-mış. Başlamış hamamcılardan hesap sormaya.

Hamamcılar ağanın şantaj yaptığını, yoksa çalınan çarpılan bir şey olmadığını ileri sürmüş-ler. Bunun üzerine o da silahlığını çıplak be-line geçirerek ortaya çıkmış ve şöyle haykırmış:

“Görenler Allah için söylesin, ben bu-raya bu kılıkta gelebilir miydim?”

Atatürk öyküsüne şunu da katardı:- Ağanın hamama çıplak gelmediğine herke-

sin aklı yattı ama, Türk’ün yurdundan dilsiz çık-madığına hala akıl erdiremeyen gafiller vardır.

Romen ve Bulgarlar, Sosyal Yardım İçin Kuyruğa Girdi

Yılbaşından itibaren AB içinde ser-best çalışma hakkı kazanan Romen ve Bulgar-lar, Almanya’da Hartz 4 sosyal yardımı başvu-rusunda bulunuyor. Pek çoğu ise çalıştığı parayla geçinemediği için ilave yardım talep ediyor.

Almanya’da Ocak 2014’ten itibaren Romen ve Bulgarlar çalışma izni olmadan istihdam edilebili-yor. Doğu Avrupa’ya kapıların açılmasıyla birlikte bu ülkeye gelenlerin sayısında artış yaşandı. Buna bağlı olarak sosyal yardım alanların sayısı da artıyor.

Mannheim şehir yönetiminde entegrasyon ve göç-ten sorumlu David Linse, Alman Haber Ajansı dpa’ya yaptığı açıklamada, “Hergün 8 ila 15 kişi arasında yeni Hartz 4 başvurusu alınıyor. Bunların büyük kısmı Romen ve Bulgar.” şeklindeki ifadelere yer verdi.

Linse, gelenlerin büyük kısmının işsiz ol-

duğu, iş bulanların ise, çalıştığı parayla geçine-meyerek sosyal yardıma başvurduğunu aktardı.

Ancak sosyal yardım talepleriyle baş edemeyen Gelsenkirchen ve Delmenhorst gibi şehir yönetimleri bu başvuruların büyük kısmına “ret” cevabı veriyor.

Duisburg’da ise korkulan olmadı ve ocak ayından bu yana yeni başvuruların sayısı 50 civarında oldu.

Bu konuda Avrupa Adalet Divanı’nın kara-rını bekleyen Alman şehir yönetimleri buradan çıkacak karara göre hareket etmeyi planlıyor.

AAD, 2010 yılından bu yana oğlu Almanya’da yaşayan ve Hartz 4 yardımına başvuran Roman-yalı bir kadının başvurusunu kara bağlayacak.

Büyük bir mali yük altında kaldı-ğını söyleyen sosyal yardım merkez-leri, federal yönetimden yardım bekiliyor.

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

B U L T Ü R K F A A L İ Y E T L E R İ N D E N

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

İnsanlık buzul çağı gibi bir felaket geçirmiştir. Bu dönemde refleks olarak bireysel mülkiyet kav-ramı ortadan kalkmış, dayanışma hukuku dediğimiz

şey başlamıştır. Bu dönemi atlat-tıktan sonra insanlar birçok imkânla

tanışınca mülkleri birbirinden ayı-rabilmek için damgayı bulunmuştur.

Bununla birlikte bireysel mülkiyet yeniden dev-reye girmiş ve hukuk başlamıştır. Dinsel törenler baş-lamıştır. Dinsel törenlerin olmazsa olmazı müziktir, musikidir. Kültürü anlamak için topyekûn düşünül-mesi gereklidir. Bu şekilde diğer alanlara da aktarıl-dığında ortaya muazzam bir uygarlık çıkıyor. Maale-sef Türk tarihini Türkler yazmamıştır. Tarih derslerinin Türkoloji bölümlerinde hep yabancı bilim adamla-rının çalışmalarından bahsedilir. Bizzat saha çalış-malarıyla tarihi kendimiz yazmamız gerekmektedir.

Ben buna vesile oldum. Bunun gibi her alanda onlarca yüzlerce bilim adamının çalışarak, bulgu-ları tek tek analiz etmesi, ayrıştırması gerekir.

Tarihin hiçbir döneminde Türklük et-nik veya genetik olmamıştır. Etnik ve gene-tik olmadığı için M.Ö 5000 yılında İmpara-torluk kurmuştur. Etnik ve genetik çerçevede yaşayan milletlerin tarihlerinde imparatorluk yoktur.

Türklük kültür birliğinden meydana gelmiş-tir. Bu kültür ihracatı olarak görülmelidir. Göç yolları sayesinde kültürümüz Norveç’e kadar gitmiştir. Türkçede 500’den fazla eski Çince de kul-lanılan kelime vardır. Diller kelime alışverişiyle bir-birini geliştirir. Dili; din ve ticaret geliştirir: Mensup olunan dinin kültüründen ve ticaret yapılan ülkele-rin dilinden gelen kelimelerin alışverişi olur. Bugün İngilizcenin yaygın kullanımının nedeni de budur:

Ticaret dili İngilizcedir. Bir dönemlerde dünya tica-ret dili Türkçe olmuştur. Dünyanın ilk küreselleşme denemesini de Türkler yapmıştır. Tarihimizin peşine düşersek geleceğimizi kurtarma şansımız hala vardır.

Çalışmaya bizzat katılarak destek veren bilim adamla-rımız da bu önemli konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

Ön Türk kültürü üzerine uzun yıllardır araştırmalar yapan müzikolog ve bilimsel araştırmacı Haluk Tar-can bu çalışmayla ilgili olarak şunları söyledi: ‘TRT Haber’de DAMGALARIN GÖÇÜ başlıklı Türk ve dünya tarih kültürünün yeniden yazılması gere-ğini bu defa da akademisyenlerimiz tarafından ha-zırlanan, değeri biçilmez bir belgeselde seyrettik.

Batı 1774’ten beri Türkleri kültür, uygarlık, tarih ve insanlık dışına itmek için geleneksel Türk karşıtı çaba-larında adım adım ilerlemektedir. Asya’da, Türk tarihini M.Ö 220’de Hun İmparatorluğu ile başlatıp, Türklerin tarihte geç kaldıklarını kafalara yerleştirmek amaçlı bilinçli propagandalarını sürdürmektedirler. Yine Anadolu’yu, Sevr’e uygun olarak parçalayabilmek için atalarımızın Anadolu’ya ilk defa 1071’de TOKUZ OĞUZLAR’la geldiklerini inatla ileri sürmektedirler. Ve maalesef bu konuda büyük başarı sağlamışlardır.

Bu yapay Türk Tarihi, Batının kendi çıkarlarına uy-gun olarak yine kendileri tarafından kaleme alınmış ve bizim akademis-yenlerimiz tarafından bilimsel şüp-heyle incelenmeden kabul edilmiştir. Dünya tarihi de bu şekilde yazılmıştır. Bu tarihe ilk başkaldıran Atatürk’tür.

1930 yılında 2000’den fazla kitabı incelemiş bir “kurmay subay” kafası ve “mobil zekâsı” ile du-rum tespiti yapmış; Orta Asya’da bir Anayurt ol-duğunu ortaya çıkarmış ve bunun tarihinin çok es-kilere dayanıyor olması gerektiğine işaret etmiştir. Anadolu’nun en aşağı 5.000- 7.000 yıl öncesin-den beri TÜRK YURDU olduğunu ifade etmiştir.

Değeri yavaş yavaş ortaya çıkan ve ge-lecekte tüm dünyanın minnettar olacağı bü-yük araştırmacı Kâzım Mirşan bu konuda haya-tının büyük bir bölümünü adayarak çok önemli araştırmalar yapmış, batı merkezli çıkarlara uy-gun hazırlanmış emperyalist tarihe baş kaldırmıştır.

Maalesef Kâzım Mirşan’ın, Türk Tarih Kurumu’na gönderdiği çalışmalarının dikkate alınmamasına se-bep olan bazı akademisyenlerimiz sayesinde SEVR şartlarının bir kere daha çöpe atılması engellenmiştir. Bu çalışmalar 1970’lerde dikkate alınmış olsaydı; or-tada ne üst kimlik, alt kimlik yutturmaları, ne 48 etnik kışkırtmaları ne de Ermeni-Kürt iddiaları kalacaktı. Anadolu’daki dip kültürün bize ait olduğunun bilin-mesiyle, emperyalistlerin “insan hakları’’, “demokrasi” oyunlarıyla süsleyerek yutturmaya çalıştıkları propagan-dalarına kat’i- sağlam yıkılmaz bir set çekebilecektik.

Bugün 1970’den beri, maalesef 40 yıllık bir ge-cikmeyle de olsa Damgaların Göçü belgeseli ile Sevr’e gerekli olan set bir kere daha çekilmiştir. Şimdi sorun bu “SET” in gerçekleşmesi için çalışmaktır.

T ü r k T a r i h i n i Türkler Yazmamış

Türkler iz bırakmadan ülkelerine geri döndü

Osmanlı’nın çöküş yıllarında savaşlardan ve sefaletten kaçan 450 bin kişi Amerika’ya göç etti. Rumlar ve Erme-niler burada yeni bir hayat kurdu. Türklerin ise neredeyse tamamı geri döndü. Son yıllarda yapılan akademik ça-lışmalar Türklerin kısa Amerika macerasına ışık tutuyor

BAŞLARKEN…Amerika’yı göçmenler kurdu. İngilizler, Hollandalılar,

Almanlarla başlayan hikâyenin en tanınan aktörleri İtal-yanlar, İrlandalılar, Yahudiler oldu. Osmanlı’dan gelen Ermeniler ve Rumlar bu öyküde kendince bir iz bıraktı. Türkler ise aynı umutlarla ‘Yeni Dünya’ya geldikleri halde uzun süre kendilerini ön plana çıkaramadı. Oysa Türklerin Amerika macerası geçen yüzyılda başlamıştı.

- Akademisyenlerin ‘birinci dalga’ dediği Osmanlı’dan gelen ilk göçmenler para kazandıktan sonra ‘Hıristiyan bir ülkede gömülmemek için’ Türkiye’ye geri döndü.

- 1960’lı yıllarda gelen ‘ikinci dalga’ mühendisler, doktorlar, askerlerden oluşuyordu. Modern ve eğitim-liydiler. Çoğu Amerikalılarla evlenerek burada yeni bir hayat kurdu. Ancak hızla asimile oldukları için hiçbir zaman güçlü bir topluluk haline gelemediler.

- Avrupa’ya göç etmenin iyice zorlaştığı 1980’li yıl-larda özellikle Karadeniz ve İç Anadolu’dan gelen yakla-şık 200 bin kişi ise hemşehrilik bağlarıyla birbirine kenet-lendi ve ilk kez ciddi bir Amerikalı-Türk topluluğu kurdu.

ABD’de bugün 500 bine yakın Türk kökenli vatan-daşın yaşadığı düşünülüyor. Yazı dizimizde bugünden itibaren üç gün boyunca onların maceralarını, hayalle-rini, yaşadıkları zorlukları anlatacağız. Elbette onlara dair yazılacak çok şey var. Türk kadınlarının göçü, 90’lı yıl-larda gelen eğitimli kesimin entegrasyonu, her yıl özel-likle doğu yakasına akın eden öğrencilerin faaliyetleri, farklı cemaatlerin ülkedeki artan etkinliği, Amerikalı-Türklerin siyasetle imtihanı ayrı birer dizi konusu olabilir. Ancak konuyu sınırlamak zorunda olduğumuz için biz akademisyenlerin tanımladığı üç dalga göçmen toplulu-ğunu ve özelliklerini mercek altına almakla yetineceğiz.

Kaynak: Osmanlı’dan Amerika’ya göçü anlatan aka-demik çalışmaları bir bölümü Profesör Kemal Karpat editörlüğünde ‘Turkish Migration to the United States’ kitabında toplandı. Yazı dizimizdeki tarihi bilgilerin bü-yük bölümü bu kitaptaki araştırmalardan derlenmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Amerika’ya ilk gi-denler Rumlar ve Ermenilerdi… Özellikle 1909’da gayrimüslimler için askerliğin mecburi hale gelme-sinden sonra birçok genç yurtdışına kaçmak için fır-sat aramaya başlamıştı. 1910 yılında İstanbul’da yapılan bir araştırma askerlik çağındaki Hıristiyan-ların üçte birinin Amerika’ya gittiğini göstermişti.

Osmanlı’dan Amerika’ya ilk yola çıkanlar Rumlardı… Araştırmacı ve tarihçi Rıfat Bali’nin çalışmalarına göre 1821-45 yılları arasında Osmanlı’nın Avrupa’daki top-raklarından 156 bin, Anadolu’dan ise 205 bin Rum Amerika’ya göç etmişti. ‘Neden Geldim İstanbul’a’ isimli şarkının orijinali olan ‘Neden Geldim Amerika’ya’ 1920’li yıllarda Ahilleas Pulos isimli bir Rum tarafından New York’taki bir Osmanlı kahvehanesinde kaydedilmişti.

Misyonerler önayak olduAmerika’ya giden ikinci grup Ermenilerdi. 1890’lı yıl-

lardan itibaren hız kazanan göçlere Amerikalı misyonerler ön ayak oldu. Harput bölgesinde (bugünkü Elazığ, Ma-latya ve Diyarbakır) faaliyet gösteren misyonerlerin yar-dımlarıyla 1834-1914 arasında Anadolu’dan 65 bin 950 Ermeni göç etti. Sadece Bingöl’ün Kiğı bölgesinden 2 bin kişi New York, Illinois, Michigan eyaletlerine yerleşti.

Yahudi turşucularSefarad Yahudileri ise özellikle İstanbul’un Yahudi ma-

hallesi Hasköy’ün 1908 yangınında kül olması ve Balkan Savaşları’ndan sonra göç etmeye başladı. 1890-1907 yıl-ları arasında Osmanlı’dan Amerika’ya 2 bin 738 Yahudi göç etmişti. 1924 yılına gelindiğinde ise bu rakam 30 bine çıkmıştı. Rıfat Bali’nin öyküsünü aktardığı Hasköylü Nesim’e göre o günlerde New York sokaklarında İstanbul tipi turşu satan Osmanlı Yahudi’lerine sık sık rastlanırdı.

K o m ş u l a r ı n ı t a k i p e t t i l e rAynı dönemde Anadolu’da kuraklık ve çekirge bas-

kınları, Balkanlar ve Kırım’dan göç edenlerin istila ettiği kıyı kentlerinde işsizlik yaşamı gittikçe zorlaştırıyordu. Anadolu’daki Türkler, Ermeni ve Rum komşularının başarı hikayelerinden etkileniyordu. Amerika’ya gittikle-rinde çoğu zaman bu komşularının yanına yerleşiyorlardı.

40 bin Türk gittiOsmanlı’dan Amerika’ya gelen Türklerin tam sayı-

sını tahmin etmek güç. Zira birçok Türk, Amerika’ya girişte kabul işlemlerini kolaylaştırmak ya da izlerini kaybettirmek için Hıristiyan isimleriyle kayıt yaptı-rıyordu. ABD’nin 1903 yılından itibaren göçmenle-rin milletini de kaydetmeye başlamasıyla istatistik-ler daha net hale geldi. Bunlara göre 1904 yılından itibaren ABD’ye 22-40 bin arasında Türk göç etti.

Önce asker kaçaklarıAraştırmacılara göre ABD’ye ilk giden Türkler ka-

nun kaçakları ve asker kaçaklarıydı. Dil bilmedikleri için genellikle daha düşük maaşlarla, daha kötü işlerde çalışıyorlardı. Doğu yakasındaki Salem, Boston, Pea-body, Lynn gibi kentlerdeki deri fabrikalarında çalışan-ların çoğu Türktü. 1889 yılında ülkeye giriş yapanlar arasında mimar, çilingir, aşçı, doktor, ressam, hizmetçi, bilim insanı gibi farklı meslekler göze çarpıyordu.

Yüzde 86’sı geri döndüWashington’daki Osmanlı büyükelçiliğinin

1889’da hazırladığı istatistiklere göre Osmanlı’dan gelenlerin yüzde 83’ü erkekti. Türkler arasında bu oran yüzde 93’e kadar çıkıyordu. Hıristiyan bir ül-kede ölmek istemiyorlardı. 1930’lu yıllarda nere-deyse hepsi geri döndü. Bir araştırmaya göre Türkler yüzde 86 ile bu dönemde Amerika’ya gelen göçmen-ler arasında geri dönüş oranı en yüksek olan gruptu.

Bulgaristan altyapı için 1 milyar 6 0 0 m i l y o n e u r o y a t ı r ı y o r

Ulaştırma Bakanı Danail Papazov, Bulgaristan ile Avrupa Komisyonu tarafından yapılan söz-leşme gereği ülkenin ulaşım altyapısı projeleri için 2020 yılına kadar AB fonlarından 1 milyar 600 milyon euro yatırım planlandığını açıkladı. Bir milyar 300 milyon euroluk kısmın demir-yolu ile karayolu altyapısı projeleri için eşit mik-tarda paylaşılacağını ifade eden Bakan Papazov, kalan kaynakların şehirlerdeki yolcu ulaşımı sektörü için sağlanacağını aktardı. Bu yatırım-ların özellikle Sofya’daki metro projesine yapı-lacağını belirten Bakan Papazov, ayrıca Ruse şehrine modern bir ulaşım merkezinin de kuru-lacağını kaydetti. AB fonlarından ayrıca 77 milyon euro kaynak ile deniz ulaşımı ile havayolu ulaşımı sektörlerindeki bilişim enformasyon teknolojilerinin geliştirilmesine de önem verile-cek. Bunun dışında Plovdiv-Burgas demiryollarının ikinci etabının tamamlanması için kaynak aktarılacağı, Sofya-Septemvri, Ruse-Varna, Karnobat-Sindel gibi güzergahların da modernize edileceği vurgulandı. Ayrıca Avrupa’daki ulaşım ağının kurulması mekanizması kapsamında Vidin-Metkovets ile Sofya-Dragoman demiryollarının onarımı için de başvuruda bulunulacak.

Asıl hedeflerinin ülkedeki ulaşım ağlarını geliştirmek olduğunu ifade eden Ba-kan Papazov, bu sayede Romanya-Yunanistan-Turkiye sınırlarına giden ulaşım güzer-gahlarını geliştireceklerini kaydetti. Bu bağlamda Burgas, Varna ve Ruse şehirlerin-deki limanlara giden yolların gelişeceğini ifade eden Papazov, karayolları sektöründe de önümüzdeki dönemde ‘Struma’ otoyulunun 3. kısmının bitirileceğini açıkladı.

Kırsal bölgelerin gelişimi için 2 .9 milyar eu ro kaynak sağlanacakMeclisteki Tarım ve Gıda Komisyonu

Başkan Yardımcısı Spas Pançev, bir ga-zeteye verdiği demeçte, 2014-2020 yılla-rını kapsayan dönem içinde kırsal bölge-lerin gelişimi için 2.9 milyar euro kaynak öngörüldüğünü açıkladı. Yaklaşık 6 milyar leva sayesinde sözkonusu sektörün geliş-mesinin sağlanacağını ifade eden Pançev, bu sayede köy bölgelerinin gelişeceğini, yeni iş ortamının oluşturulacağını ve is-tihdam sağlanacağını vurguladı. Bu kay-naklardan yaklaşık 1.5 milyar leva saye-sinde sabit aktiflere ayrılacağını belirten Pançev, yaklaşık 1.25 milyar leva kay-nak ise temel hizmetler ve köy bölgeleri-

nin yenilenmesine aktarılacağını kaydetti. Ayrıca agroekoloji ve iklim bilimi için yaklaşık 600 milyon levanın aktarılacağı, bazı spesifik sınırlandırma veya tabiat de-ğişikliğine maruz kalan bölgeler için de aynı miktarda maddi kaynak verilecek.

01 Ocak 2014 Tarihinden İti-baren Geçerli Pasaport Cüz-dan Bedeli Temdit Harçları ;

Pasaport Cüzdan Bedeli : 54 Leva

6 Aylık Pasaport Süresi : 69 Leva

1 Yıllık Pasaport Süresi : 101 Leva

2 Yıllık Pasaport Süresi : 165 Leva

3 Yıllık Pasaport Süresi : 234 Leva

3 Yıldan Fazla Süreli Pasaport Süresi : 329 Leva

Pasaport Posta Ücreti : 6 Leva

NOT : 10 Yıllık E-Pasapot Be-deli 54+329+6 = 389 Levadır.

Pasaport işlemleri hakkında bilgiYeni pasaport talebi için gerekli belgeler:

● Pasaport● Nüfus cüzdanı● 2 adet biyometrik fotoğraf

2 adet biyometrik vesikalık (fotoğraf 50 mm x 60 mm büyüklüğünde) ile şah-sen başvuruda bulunmaları gerekmekte-dir. Biyometrik vesikalık fotoğraflarda saç bitiminden çeneye kadar olan mesafe 32 mm ile 36 mm arasında olmalıdır. Şab-lona uygun olarak burun tam orta çizgide olmalıdır. Fon rengi beyaz ya da beyaza çok yakın bir tonda olmalıdır. Gözler açık ve aynı hizada olmalıdır. Bu ana özellikler dışında belirlenmiş tüm ayrıntılara http://www.epasaport.gov.tr adresi altındaki Bi-yometrik Fotoğraf başlığından ulaşılabilir.

● H a r ç ( B u l g a r L e -vas ı o la rak ödenmekted i r )

● Pasaport yenilemek isteyen va-tandaşlarımızın http://www.epa-saport.gov.tr web adresinden ran-devu almaları gerekmektedir.

Kayıp ve çalınma nedeniyle pasaport yenileme işlemi sadece ilgili valiliğin talimatı üzerine gerçekleştirilir. Bu du-rumda müracaat sırasında olayla ilgili polis belge-sinin ibraz edil-mesi gereklidir. Böyle hallerde yenileme işlemi gerekli prosedür tamamlandık-tan sonra gerçek-leşir ve yakla-şık bir ay sürer.

2014 YILI PASAPORT HARÇL ARI

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Basın Toplantısının Metni:D e ğ e r l i B a -

sın Mensupları, Kı ymetli misafirlerimiz,

30 Mart günü ya-pılacak olan yerel se-çimlere yönelik olarak Balkan göçmenleri-nin tamamını temsil et-tiğini iddia eden bazı STK’lar açıklama yapmışlar ve maale-sef AK Partiden mem-nun olmadıklarını ve seçimlerde de AK Partinin dışın-daki siyasi partileri destekleyeceklerini beyan etmişlerdir.

Gerekçe olarak ise, Rumeli-Balkan göçmenlerine aday listelerinde yer verilmemesi gösterilmiştir. Diğer bir ifadeyle, Balkan Rumeli camiasından aday aday-larına ne belediye başkanı adayı olarak, ne de meclis üyesi adayı olarak yer verilmediğini iddia etmektedirler.Ancak doğrusunu söylemek gerekir ise bu iddia edilenler gerçek değildir.

Çünkü geçmiş seçimlerde olduğu gibi bu önümüzdeki seçimlerde de çok sayıda insanımız AK Parti listelerin-den aday gösterilmiştir. Umut ediyoruz ki, inşallah da, ka-zanacaklar ve ilçelerimize, ülkemize faydalı oldukları gibi gelmiş oldukları memleketlerine de faydalı olacaklardır.

Örneğin; Sultangazi Belediye Başkan Adayı Sayın Cahit ALTUNAY Bulgaristan göçme-nidir, Ümraniye Belediye Başkan Adayı Sa-yın Hasan CAN da Bulgaristan göçmenidir.

Ayrıca Belediye Bşk. Yrd’sı ve meclis üyesi adayları-mızda azımsanmayacak kadar çoktur. Hâlihazırda ise bir-çok il ve ilçede Belediye Başkan yardımcıları ve mec-lis üyelerinin önemli bir kısmı yine Balkan kökenlidir.

Kısaca asıl mesele AK Partinin Rumeli Bal-kan göçmenlerinin temsilcilerine aday lis-telerinde yeterince yer vermemesi değildir.

Biz Bultürk olarak diyoruz ki ;Rumeli Balkan camiası-Anadolu biz he-

pimiz Osmanlının bakiyesiyiz ve hiç bir ay-rım yapmadan birlikte bu ülkenin öz evlatlarıyız.

Bize göre mesele bazı şahsi hesapların ve çıkar-ların toplum çıkarlarının önüne geçmesidir. Bu-rada mesele neyi amaçladığınız veya hedeflediğinizdir aslında. Bizim BULTÜRK Derneği olarak esas he-defimiz, Balkanlarda yaşayan Türk- Müslüman toplu-luklarının bekasını, can ve mal güvenliğini, kültürlerinin geleneklerinin, örf ve adetlerinin korunmasıdır. Tarihi eser-lerimizin korunmasına yönelik çalışmalar yapan herke-sin neferi olmaya bizler BULTÜRK Derneği olarak hazırız.

Bu bağlamda olaylara baktığı-mızda on yıl içinde Türkiye Cumhuri-yetimizin TİKA, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı aracı-lığı ile olduğu gibi Yunus Emre Vakfı, İstanbul, Bursa Büyükşehir Belediye-leri yanında birçok AK Parti Başkanlı-ğındaki ilçe Belediyesi ile birlikte Bal-kanlara hiçbir dönemde yapılmayan yatırımlar yapılmış. İnsanlarımı-zın geleceğine katkılar sağlanmıştır.

Buna en çarpıcı örnek Bayram-paşa Belediyemizin 9 yıldır büyük bir başarı ile yaptığı Balkanları yeniden

ayağa kaldıran “Kardeşlik sınır tanımaz” projesidir. Bunları hepimiz görüyoruz ve bunları gör-

mezden gelmek gerçekleri inkâr etmektir.Son yılarda öksüz ve kimsesiz kalmış izlenimi veren sayı-

sız tarihi eserimiz cami, han, hamam, türbe v.s. yeniden hayat bulmuş ve görkemli geçmişimizi adeta haykırır hale gelmiştir.

Filibe’de tamamı ile restore edilmiş olan Muradiye cami-sinde kılacağınız cuma namazından aldığınız feyzi başka hiç bir yerde alamazsınız. Çünkü burada Balkanları fetheden Akın-cıları, Evlad-ı Fatiha’nın ruhunu hissedersiniz. Makedonya’da Atatürk’ün Babasının Ali Riza Efendiye ait ev, Selanikte Atatürk’ün doğduğu evin restorasyonu, soydaşlarımızın kalkınması için ya-pılan yardım ve eğitim çalışmaları gibi birçok faaliyeti sayabiliriz.

Atamızın Doğudu evi ziyaret eden ilk Başbakan sı-fatını alan da bu hükümetimizin Başbakanı olmuştur.

İşte biz BULTÜRK olarak toplumumuza ya-pılanları göz önünde tutarak bu hizmetlere değer ve-rir ve bunların çoğalarak devam etmesini arzu ederiz.

Evet, siyasette ülke idaresinde de olmak lazım ve gereklidir.Ama bizler Akıncıların torunları ve Evlad-ı

Fatiha’nlar olarak öncelikli hedefimiz Balkan-larda var olmaktır. Bu nedenle biz önümüzdeki yerel se-çimlerde bu değerlere önem verenlerle birlikte olacağız.

Hiç kimse sanmasın ki, tüm Balkan camiası kendi tekellerin-dedir. Seçim sonuçları da gösterecektir ki, Balkanlara yapılan katkılar hiçbir dönemde karşılıksız kalmamış bu seçimlerde de kalmayacak ve bu katkıları yapanlara oy olarak geri dönecektir.

Özellikle Bayrampaşa’da bunu hep birlikte hissedeceğiz.AK Parti Belediye Başkan Adayı Atila AYDINER Ru-

melili olmamasına rağmen geçmişte Balkanlara yaptığı hizmetlerle bir Rumeli-Balkan sevdalısı olduğunu kanıtla-mıştır ve muhtemelen karşılığını alacaktır. İnanıyoruz ki, bu seçimleri de hemşerilerimizin desteği ile kazanacaktır.

Çünkü bizim camiamız vefakârdır, yapı-lan icraatları ve iyilikleri hiçbir zaman unutmamış-tır ve karşılıksız da bırakmamış ve bırakmıyacaktır.

Tarihte bunun örnekleri çoktur.Bultürk Yönetimi olarak yerel seçimlerin Vata-

nımıza ve Milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını, bir-lik ve beraberliğimizi pekiştirmesini temenni ediyoruz.

İstanbul’da ve Bayrampaşa’da yerel seçimlerlerde BULTÜRK-Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği belirleyeci olacaktırBULTÜRK Yerel Seçimlerde Hangi Partiye ve Niçin OY Verilmesi Gerektiğini Açıkladı

Bulgaristan’ın en yaşanılır şehri yarışmasının finalistleri açıklandığı seremonide 2013 yılında bunların Burgas ve Veliko Tırnovo oldukları belli oldu. En iyi iş yapma ortamı sıralamasının başını Sofya çekiyor, en yeşil şehir Küstendil, en pers-pektifli şehir ise Varna oldu. Başbakan Plamen Oreşarski bu yıl ilk defa iki şehrin bu unvanı ka-

zandığını ve bunun kurala dönüşmesini diledi.

Burgas ve Veliko Tırnovo 2013 yılında yaşamak için en iyi şehirler çıktılar

AKMESCİT / SİMFEROPOL (QHA) - “Dilde, fi-kirde, işte birlik” şiarıyla Türk Dünyasına yol göste-ren Kırımlı aydın İsmail Bey Gaspıralı, doğumunun 163. yıl dönümü dolayısıyla Kırım’da çeşitli etkinliklerle anılıyor.

Anma etkinliği, 2014’ün UNESCO İsmail Gas-pıralı Yılı olması dolayısıyla daha da önem kazandı.

Yarımadada meydana gelen gelişmelere rağ-men Kırım Tatar Milli Meclisi üyeleri, dernek temsilci-leri, öğretmen ve öğrencilerin katıldığı törende İsmail Bey Gaspıralı’nın miras bıraktığı öğütler bir defa daha hatırlandı.

Maarifçi Kırım Tatar Öğretmenler Birliği Başkanı Safure Kaca-metova, “Onun her bir sözünü vasiyet olarak kabul etmek mümkün ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ bütün Türk alemini birleştiriyor. ‘Biz, Kı-rım Tatar maarifçileri, geliriz - gideriz, ama milli maarif ebedi yaşa-yacaktır’ şeklindeki onun kıymetli sözlerinde pek büyük mana var, çünkü biz nasıl nesil yetiştirsek, o nesil Kırım’ın sahibi olacak” dedi.

Kırım Pedagoji ve Mühendislik Ünivesitesi öğrencisi Zeliha Üme-rova “Bugün 21 Mart günü bütün gençlerimiz, meclis üyeleri, İs-

mail Gaspralı’nın heykeli yanında toplandık. Elbette, bugünkü siyasi vaziyette, bu pek ciddi mesele ve biz ulu hocamızı, mütefekkiri İs-mail Hoca Gaspıralı’yı hiçbir vakit aklımızdan çıkarmayacağız. Onun söylediği sözleri, yaptığı işleri bugün de bizim için günceldir” dedi.

Tören Kırım Tatar milli marşının okunmasıyla baş-ladı. Öğrenciler Gaspıralı için yazılmış şiirleri okudu.

Kır ım Tatar Mi l l i Mecl i s Başkanı Re -fat Çubarov’un da katıldığı törende anıta çiçek konuldu.

Anma etkinlikleri kapsamında İsmail Gas-pıralı Kütüphanesi’nde de kitap sergisi açıldı.

S u s a n a Ü s e y n o v a

Burgas ve Veliko Tırnovo 2013 yılında yaşamak için en iyi şehirler çıktılar

Ali Rıza Efendi’nin evi kalıntılarından doğdu

Makedonya’da Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’ye ait ev kalıntısının yerine yaptırılan anıevi, kapılarını ziyarete açtı. Anıevinde tüm aile bireylerini gösteren pek çok canlandırma köşesi de yer alıyor.

MAKEDONYA dağlarında Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’ye ait ev kalın-tısının yerine yaptırılan anıevi bayram-dan sonra kapılarını açacak. Jupa’ya bağlı Kocacık köyündeki ev, ilk olarak 1999’da Makedonya basınında çıkan ha-berlerle gündeme gelmişti. Türkiye İşbir-liği ve Koordinasyon Ajansı’nca (TİKA) yaptırılan yapı, ‘Ali Rıza Efendi Anı-evi’ adıyla müze olarak ziyarete açılacak.AİLEYLE İLGİLİ CANLANDIRMA ESERLER

Dönemin evleri incelenerek ve son Os-manlı mimarisine uygun olarak yaptırılan anıevinde aileyle ilgili canlandırma eser-ler de yer alacak. Ali Rıza Efendi’nin ba-bası Kızıl Hafız Ahmet Efendi ile an-nesi Ayşe Hanım, çocuk Mustafa ve Makbule Hanım, Ali Rıza Efendi ve

Zübeyde Hanım anı odaları, genç Mus-tafa Kemal’in Balkan günlerini yansıtan canlandırma köşeleri hazırlandı. Başba-kan Yardımcısı Bekir Bozdağ, proje aşa-masında gerçekleştirilen arkeolojik kazı çalışmalarında elde edilen bulgulardan da yararlanıldığını belirterek, “Biliyorsunuz Atatürk’ün Selanik’te doğduğu ev Tür-kiye tarafından restore edilerek yeniden açıldı. TİKA, Atatürk’ün Makedonya’da okuduğu Manastır Askeri İdadisi binasının restore çalışmalarını da sürdürüyor” dedi.

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

Kendilerine verilen formlar İngilizceydi. Doldurtmak için tercüme bürosuna gittiler.

Sonunda onlardan istenen doğru dü-rüst, okunaklı, fazla bastırmadan, kâğıt hır-palamadan atacakları bir tek imzaydı. Hep-sinin elinde cebinde eğri bürü de olsa imza vardı.

-“Nasıl doldurdun kızım,” diye sorduklarında, çevirmen kız başını kaldırmadan hep aynı ce-vabı, aynı tonla ve aynı inandırıcılıkla veriyordu:

-“Emigrant.” Bu şekil verilen bir cevabın, so-ranın yüzünde uyandırdığı yankıyı peşin bildiğin-den olacak, sağ elini uzatarak, parmakları arasına sıkıştırdığı tükenmezin sivri ucuyla “Vezne”ye işa-ret ederek, ses tonunun en otoriter ifadesiyle:

-“Git, 50 leva öde ve geri gel!,” demesi beklenir-ken, müşterisi olan Çingene karısına, adı Bulgar adı olmasına karşın, ve şu ana kadar ona çarşıda pa-zarda, yolda sokakta nerede görürse görsün hitap et-mesi gerekse asla kullanmayacağı bir ses tonuyla:

-“Lütfen parayı kasaya ödedikten sonra geri geli-niz!” dediğinde, sanki “Bu gidişle belki Almanya’da sosyal sigortalı olabilirsen, nasıl olsa biraz-dan biraza birazcık değişirsen, hürmetin ne oldu-ğunu azar azar da olsa, tatmaya başlayacaksındır.

-“İlk lokmayı benden al ve diğer yolcuları da bana gönder de paralarını alayım.,” der gibi ha-valara giriyordu. Çevirdiği hayal dolaplarını, bir ben bir de sen bilsen, yeter be kızım havalarına gi-ren Çingene karısı ise, birbirine doladığı elleri da-vul gibi yuvarlak göbeğinin üstünde, bura bura bir sigara haline getirdiği paraları açmaya çalı-şırken, kimse görmeden, 50 yerine 60 uzatırken,

-“Aman, ne yapılacaksa sen düzeltiver! Ben bir şeyler karıştırırım, şu günlere elim bi-raz uğursuz!” dedi ve - . “İstedikleri gibi yap-tınsa, başına sonuna, yüzüne tersine birkaç mü-hür daha vur da, olacağı varsa, olsun.” diye ekledi.

E l i k a l e m l i k ı z , p a r a -ları aldı, açtı, buruşuklarını düzlerken

-Sen bir “emigrantsın” unutma “mig-rant” değil, “emigrantsın” bu sözü ezberle,

seni sorguya çekerlerse şöyle konuşacaksın:-Yıllardır işsizim, eskiden dokumacıy-

dım, çalışırdım. Fabrika kapandı. Elektriğimiödeyemiyorum. Hiçbir gelirim yok. Ço-

cuklarım alıp başını gitti. Nerede oldukla-rını bilmiyorum. Parasızım. Sığınmaya geldim.

Kadına nasıl hareket edeceğini, ne söyleye-ceğini usulca, kandırır gibi, aman şu işi yap da senden de kurtulalım, der gibi, anlatıyordu.

- “ S a k ı n g e r i d ö n m e ! ” “ B ü -tün umudumuz sensin!” diyor gibiydi.

Evrak işleri ince işti. Fransız kolejini bi-tirenler, ilk formlarda yanlış yapmışlardı.

-Gidip gelirsin be, orada kalacak halin yok ya, samimiyetine düşmüşler ve memleket insan-sız kalırsa korkusuna kapılarak, forumlara “emig-rant” yerine “migrant” yazmışlar ve işte olan o za-man olmuştu. Gel gör sen Çingene kavgalarını…

Forumları Avrupa ülkelerinden geti-rip 5 levadan satan, gidip gelenlerden biriydi.

-Almanya’ya indiklerinde uçak ala-nından el kol sallayarak çıksalar da

Gidecekleri ilk yer “Polizeiamt “ (Polis Amirliği) ve ardından “Arbeitsamt” (İş ve İşçi Bulma Kurumu) kapısı olduğunu bilmiyorlardı. İmzalı ve mühürlü formları oralara kadar valizde, torbada, el çantasında değil, koynunda götürmüştü. Polis gişesinden içeri uzattığında,bakan bile olmadı. Al yanaklı, sarışın Alman bayan polis poşetten çıkarmadan, aldığı gibi çöp kutu-suna attı. Eliyle başka bir forum uzattı ve soğuk bir sesle

-Lütfen bunları doldurun!, dedi.Onların dili de dil mi? İçinde ne Bulgarca-

dan ve Türkçeden çalınmış iki kelime yok! Al-manların yabancılar şubesindekilerin Fran-sız ve İngilizce ile araları açık olduğundan, ne “migretion” ne de “emigretion” formları dikiş tutmadı.

Birkaç dakikada gişe etrafında büyükçe bir grup oluşturan bizim Çingenelerin hepsinin elinde Almanca doldurulması gereken boş formlar belirdi. Sözde her-kes birbirinden saklı evrak topluyor, form doldurtu-yor da, buraya gelince geçilecek ırmak aynı oldu-ğundan, onlar birer ikişer paçaları sıvarken, hepsinin ayakaltlarının beyaz olduğu göründü. Bizim Çinge-neler kendileri kavrulmuş buğday renginde olsalar da, ayaklarının altı bembeyazdır. Diyeceksin ki, vak-tiyle onlar topluca bizim oralara gelirken, Mısır’dan geçmişler, çöllerden o geçiş bu geçiş, sarı kum on-ların ayakaltlarındaki deri renginin kabını soyup al-mış ve o deri bir daha kap tutsa da, renk alamamış.

O zamanlar, Nil Irmağının yayıla bayıla Akdeniz’e karışmaya hazırlandığı bir yalıda, şimdi buralara gelip Almanlardan mağduriyetten sı-ğınma hakkı isteyerek sosyal emeklilik alma he-sapları yapan bizim Çingenelerin karşısına gök-ten inip dikilen Çingene Tanrısı dile gelmiş ve

- “Yapmayın etmeyin, gitmeyin, bu kıtada kalın! Geçmeyin bu denizi! Size toprak hakkı tanıyayım!

“E” Kavgası

Nafiye YILMAZ -Bulturk Dnt.Kurulu Baskanı

Eski zamanlardan beri Bulgar-lar Avrupa’da en iyi bahçivan-lar olarak ünlüdür, Bulgaristan’da üretilen sebzeler ise eşsiz lezze-tinden dolayıtüm dünyada rağbet görüyor. Bunlar Bulgarca’da “Bi-volsko sırtse”, Türkçede ise Padi-şah Pembesi cinsi olarak adlandı-rılan domates cinsi veya kırmızı etli biber cinsleridir. Ancak güçlü rekabet ortamında ve daha fazla ürün ile kâr peşinde koşarken on-ları koruyabileceğiz mi? Plov-div Ziraat Akademisi nezdinde “Maritsa” Sebze Enstitüsünden Doçent Doktor Dimitrina Kostova, “Mecburuz” diyor. Kısa za-man önce Doçent Doktor Dimitrina Kostova, 2007-2013 AB Yedinci Çerçeve Programı kapsa-mında Avrupa projesi yönetmeni olarak ödüllendirildi. Proje “EU-Balkanvegetables” (Balkan vegetables research center for transfer of European knowledge, research and practice) ismini ta-şıyor ve Doçent Doktor Kostova’nın Bulgaristan Radyosuna da belirttiği gibi: “Avrupa bilgi, araştırmave uygulama transferi amaçlı Balkan sebze araştırma merkezi” anlamını taşıyor. Ve dahası:“Genel amaç, yarımadada bahçivanlık alanında çalışan insanları birleştirerek Balkanlar’da bir iç ağının kurulmasıdır. Bizim enstitümüz bir merkez konumundadır. Bulgaristan’da düzen-lenen konferansa Makedonya, Sırbistan, Romanya, Yunanistan ve Türkiye’den meslektaşla-rımız katıldı. Çok güzel bir ağı kurduk. Bu ağ şimdi de çalışmaya devam ediyor. Aslında bu da projenin istikrarını belirleyen kriterlerden biridir. Böylece bu proje sonuçlandığında da de-vam edecek. Proje çerçevesinde genç bilim adamlarının Avrupa’nın ünlü laboratoarlarında ih-tisas görmeleri planlanmıştı. Aynı zamanda da ünlü Avrupa araştırmacılarının ziyaretleri ve on-ların çağdaş tarım ile bahçivanlık alanında konferanslar vermeleri öngörüldü. Projenin çok önemli bir çalışma paketi debahçivanlık alanında çalışan Avrupa kurumları ile Bulgaristan ku-rumları arasında bir ağının kurulması. Bahçivanlar için çok ilginç ve faydalı bir konferans dü-zenlendi. Bu konferansta sebzecilik ve bahçivanlık alanında problemler masaya yatırıldı. Bu-nun dışında başarılı ilerleme kaydeden bir proje olarak Avrupa Gıda Ağına dahil edildik.”

B u g ü n s ö z k o n u s u a l a n d a p r o b l e m l e r n e l e r d i r ?Снимка“Gıdaların kalitesine büyük önem verildiğini söylesem, sizi şaşırt-

mış olmayacağım” – diyor Doçent Kostova ve devam ediyor. “Genelde bitkilerin bir-çoğunda ürünün azami miktarı elde ediliyor. Fakat kalite burada çok önemli. Bun-dan dolayı projenin ağırlığı haşarata karşı dayanıklı, antioksidan açısından zengin sebzeler üzerine düşüyor. Fazla miktarda tarımsal ilacın kullanılmaması amacıyla.”

Bulgaristan’da yetişmeleri açısında hangi organik ürünlerin şansı var?“Enstitümüz, sebze açısından çok değerli genetik materiala sahiptir”- diye cevap veri-

yor Doçent Kostova ve devam ediyor –“Söz konusu sebzeler Bulgaristan iklimine uygun-dur ve bundan dolayı da eşsiz lezzete sahipler. Biz bu sebzeler korumaya mecburuz. Ya-bancı sebze cinslerinin yoğun rekabetine rağmen ve onların yüksek verimliliğine rağmen, o kadar da lezzetli değiller. Bundan dolayı bizim gücümüzün bu sebzelerin lezzetinde gizli ol-duğunu düşünüyor ve sağlığa çok faydalı olduğunu de belirtmek istiyorum. Mesela çok lez-zetli domates cinslerimiz var, bunun dışında da biberimiz çok kaliteli. Bu sebze cinslerine ge-rekli dikkatin çevrileceğini umuyorum. Çünkü Bulgar sebzeleri büyük rağbet görüyor.”

“Hor izon t 2020” Bulgar bahç ıvan l ığ ın ı can landı racak mı?“Herşey adaylık sırasındaki başarımıza bağlıdır. İnşallah daha fazla meslekdaşımız bu ya-

rışmalara katılmak için çesaret bulur. Bu alanda çok güçlü rekabet ile karşı şarşıya gelece-ğimizi sanıyorum. Ancak insanda bu merak ve istek varsa ve ne aradığını da biliyorsa, eğer gerçekten ilginç proje sunup Avrupa’da iyi partnerler bulabilirse, birçok sorunun üstesinden ge-lebileceğimizi düşünüyorum. Hiç de kolay değil. Fakat ne pahasına olursa olsun yeni prog-ramda da adaylığımız koyacağız, çünkü çok iyi hazırlanmış temelimiz var. Aynı zamanda çok iyi donatılmış laboratoarlar, girişimci genç bilim adamları, başarılı bilim kapasitesimiz

Doç. Dr. Dimitrina Kostova: “Eşi benzeri olmayan Bulgar sebzelerini korumak zorundayız!”Gün Gelir

Hesap Döner …Allah, bu milleti gerçekten de seviyor…Hikâye bu ya; Allah-ü Teala’nın makamına

melekler gelirler, savaş çıktığını ve İngilizlerin sıkıntıda olduğunu söylerler. Allah (c.c.), “Onlar sömürgecidir,işlerini bilir” der.

Aradan bir süre geçer bu kez Almanların savaşa girdiğini anlatırlar. Allah (c.c.), “Almanlar çalışkan insanlardır onlar başlarının çaresine bakar” der.

Ardından Japonların güç durumda olduğunu girdikleri savaşı kaybetmek üzere olduklarını haber verirler. Allah (c.c.), “Onların öyle teknolojileri var ki, her türlü engeli aşarlar” der.Melekler bu sefer Türklerin savaşa

girdiklerinden ve sıkıntıya düştüklerinden bahsederler. Allah (c.c.) bu kez ise, ”Getirin çizmelerimi, onlar bensiz yapamaz” der.Ne kadar güç duruma düşerse

düşsün, kimler nerelerde ne kumpaslar kurmaya kalkarsa kalksın, Allah (c.c.) bir şekilde bu milleti selâmete erdiriyor.Aziz milletimiz, ne kadar derin uykuya

dalarsa dalsın; bütün tershanelerine girilse de, bütün orduları dağıtılsa da yine de Rabbim dengeleri öyle bir değiştiriyor ve kartları yeniden karıyor ki; bütün hesaplar altüst oluyor.Siz istediğiniz kadar Washington’da,

Moskova’da, Londra’da, Erbil’de veya Tahran’da sözüm ona think tank yapın; millet istediği kadar gözü kapalı bir heyulanın peşine takılsın, yine de memleket bir şekilde düze çıkıyor.Meşhur şiirdeki gibi “Galip et,

çünkü bu son ordusudur İslâm’ın” duasını edenler hâlâ çoğunlukta.

Demek ki bütün hesapların üstünde de bir hesap var… Siz ne kadar hesap yapsanız da Allah bir şekilde Türk Milleti’ne yardım ediyor.

Eee,atalar boşuna dememiş, “Keser döner, sap döner. Gün gelir hesap döner” diye.

* * *Kırım’da işler iyice karıştı. Rusya

tahminimizden de önce ve ama gereken hazırlıkları da yapmadan fiili bir durum oluşturdu ve Kırım’ı işgal ediverdi.Böylece Putin-Medvedev ikilisinin

yıllarca uğraşarak hazırladıkları ve yeniden SSCB benzeri ‘Büyük Rusya’ kurma hayalleri daha birinci sınavda öngörüsüzlük ve hesapsızlık sonucu yerini büyük bir hüsrana ve yıkıma bırakmak üzere…

Kırım’ı işgal için 6 ay kadar sonra şartların olgunlaşmasını beklemek ve bölgedeki Ruslara çifte vatandaşlık vermek yerine Kızılordu’yu Kırm’a sokarak, Suriye’de elde ettiği diplomatik başarıyı askeri bir zaferle taçlandırmak isteyen Putin, oluşturmaya çalıştığı güçlü Rusya hülyasını da kâbusa dönüştürdü. Buna son çarın kâbusu da diyebiliriz…Kırım Türkleri’nden beklemediği bir

tepki alan Ruslar, Türk Dünyası’na asırlardır yaptıkları eziyetin diyetini az az da olsa ödemeye nihayet başlamış oldu.

Dünyada en çok savaş ettiğimiz iki milletten biri olan Ruslar, daha 1944 sürgününün mazlumları sağ iken yeniden Kırım’ı işgale kalkacak kadar, Türkleri unutkan zannetmiş olmanın bedelini sert tepki ile gördüler.Şu anda Türkiye’nin yapması gereken,

direkt olarak Rusya ile temasa geçip net bir ifade ile Kırım’daki soydaşlarımızın başına bir hal gelmemesi konusunda uyarmaktır.

Ayrıca NATO’nun ikinci büyük gücü olan Türkiye’nin, Ukrayna’nın NATO’ya tam üyelik sürecini hızlandırması gereklidir.Diğer yandan ülkemizde beşinci kol

faaliyeti olarak hızla süregelen Rus ve ABD propaganda çalışmalarına da bir son verilmesi gereklidir. Bu engellenmediği müddetçe aziz milletimizin tek bir hedef etrafında net bir kararla güç birliği yapması zor olacaktır.Ç ü n k ü g ü ç d u r u m l a r , fi k i r

v e i n a n ç b i r l i ğ i i l e a ş ı l ı r .

Alptekin CEVHERLİ

S u l t a n a h m e tÇ a t a l ç e ş m e s k . N o . 1 / 1T e l : 0 2 1 2 5 2 6 8 7 9 8

Sultanahmet Caminin Karşısı M ü k e m m e l M a n z a r a s ı y l a

Y E L K E N Kafe RESTORANT

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bankalarla Anlaşmalıyız

Diş Hekimi

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 BahçelievlerTel: 0212 556 45 30

A . H a l i d e Ü M İ T F E RMarmaris Turizmİstanbul Otogar

0212 658 20 65

Marmaris Turizm - 0212 658 20 65500 Evler - 0531 450-46-85

Sofya “Tatil ve SPA Expo 2014” uluslara-rası turizm borsasında Türkiye çıkartması

Bulgaristan yine son derece başarılı bir şekilde 13 ile 15 Şubat tarihleri arasında “Tatil ve SPA Expo 2014” turizm fuarına ev sahipliği yaptı. Dünyanın 22 ülkesin-den gelen 250’den fazla şirket, yoğun tu-rizm mevsiminin arifesinde müzik ve dans gösterileri başta olmak üzere, farklı etkin-liklerle geleceğin turistlerin deyim yerin-deyse gönlünü celbetmek, güvenini kazan-mak için yarıştı. Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında fuarda yer alan Türk şirketlerinin katılımı kayda değerdi.Görsel olarak en büyük milli standlarından birine sahip olan Türkiye’nin Bulgaristan pazarından ve özellikle Bulgaristan turist-lerden beklentileri çok büyük.Farklı hiz-met, imkan, visyon sunan Türk şirketlerin-den bazılarıyla görüştük.Poseydon Turizm ve Seyahat Acentası Başkanı sayın İlhan Öztürk, Sofya Turizm Fuarına altıncı kez katılıyor. Fuardan beklentileriyle birlikte Bulgaristan’ın daha başarlı bir tuzim ülkesi olma konusunda da bakın neler paylaştı:

En büyük stantlardan birinde Türkiye’nin tarihinden tutun kültürüne, doğasından denizine, mutfağından turiz-mine kadar renkli slaytların ziyaretçile-rin gözüne hitap edildiği ve beğenisine sunulduğu yerde “The Grand Blue Sky İnternational” Hotel Satış ve Pazarlama Müdürü sayın Beyti Yılmaz ile söyleştik:

Bodrum Yarımadası Tanıtma Vakfı Genel Sekreteri sayın Cemil Bayraktar, Bulgaristan Turizm Borsasına ilk defa katılmasına rağmen Bulgaristan pazarın-dan son derece umutlu. Bunun dışında Bulgaristan turizmi konusunda görü-şünü sorduğumuzda “Son turizm borsa-sında Bulgaristan standı ile karşı kar-şıya idik. Son derece güzel bir tanıtım sundular diyerek, işte başarılı turizimci-nin Bulgaristan Radyosuna paylaştıkları:

Türkiye’nin denizlerini simgeleyen büyük bir gemi resminin önünde bizi Manavgat-Side-Antalya, “Mutlular” Tu-rizm Tic. Ltd.Şti Yönetim Kurulu Baş-kanı sayın Ramazan Mutlu ağırladı. “Bulgaristan pazarından beklentilerimi çok büyük “ dedi ve işte paylaştıkları:

Smolyan Planetaryumu uzak yıldızları yakın ediyorGözlerini milyarlarca yıldızın ışıldadığı

Evren’e çevirip bir an için fanilik ve yalnızlık hissine hiç kapılmamış olan biri var mı acaba? Gözlerimizi kendi hayatımıza dikmiş yaşar-ken çevremize dair ne kadar az biliyoruz, de-ğil mi? Buna rağmen içimizde hiç sönmeyen ve bizi daima bilgi arayışına iten bir merak, bir öğrenme hevesi de vardır.İnsanın Uzay’ın derinliklerine, zamanın yavaşladığı, ya da ter-sine müthiş bir hızla helezonik daireler çize-rek aktığı ve belki de bir nevi şuurun da var olduğu yerlere hayali yolculuk yababileceği bir yer vardır. Smolyan şehrindeki planetar-yum bize zamanda ve alanda ışık hızıyla ha-reket etmek ve hayal gücümüze meydan oku-yan, sanal yolculuk yapma fırsatını sunuyor.

Smolyan’daki Gökevi, birbirinden farklı 40’tan çok gösteri sunuyor. Ziyaretçiler ise uzaydaki cisimlerin seyrini canlandıran yeni bir gösteri daha izlemek için buraya tekrar ve tekrar dönüyorlar. Smolyan şehri ve et-rafının turistle dolup taştığı yaz mevsiminde Uzay’ın derinliklerine göz atmaya talip olan-lar, Planetaryum’un kubbe tavanlı yuvar-lak salonuna güçlükle sığıyor. Almanya’da bulunan Carl Zeiss fabrikalarından birinde üretilip Smolyan’a getirilen RFP proektör-planetaryum cihazında bulunan optik ve tek-nik sayesinde gök kuşağının, Güneş ve Ay’ın, gezegenlerin ve gök cisimlerinin hareket-leri tamı tamına canlandırılıyor. Başka bir de-yişle planetaryumun kubbesinde yıldızlı gök-ler tıpatıp gösteriliyor. Hayretler içinde kalıp Güneş’in yavaş batışını, yerine kapkaran-lık geceninin geçişini, karanlığın yavaş ya-vaş titreşen yıldızlarla, gezegenlerle, sislik-lerle, gök yüzünü dolaşan kuyruklu yıldızlar ve asteroitlerle doluşunu izlemeye başlıyoruz.Üzerimizde müthiş güzel kareler birbi-

rini izliyor. Nefesimizi tutarak zamanda ve alanda bir ileri, bir geri dolaşıyoruz, bir ga-laktikten diğerine atlıyoruz, yıldız kümele-rinin içine göz atıyoruz, kara deliklerin, dev exogezegenlerin ve gizemli sis kümeleri-nin yanından geçiyoruz. Gösteriye muhte-şem müzik ve hoş kadın sesi eşlik ediyor. Farklı gösteriler, farklı konulara ışık tutuyor.

Smolyan Gökevinin sunduğu programlarla ilgili ayrıntıları Planetaryum Müdürü Ba-yan Mariana Hacigençeva’dan dinliyoruz:

“Küçük çocuklar için hazırladığımız ma-sallar ve öğrencilere yönelik programlarımız var. Örneğin Güneş ailesini, Yer küremizi an-latıyoruz, gökyüzüne göre yön bulmayı öğ-retiyoruz. Ayrıca daha geniş kitlelere yönelik

gösterilerimiz de var. Örneğin Büyük patla-mayı veya Kainat’ın kısa tarihini canlandırı-yoruz. Ayrıca “Yalnız mıyız?” ve başka bir yerde hayat var mı sorusunun yanıtını arayan yıldız programımız da büyük ilgi görüyor.”

Bölgemizde en büyük planetaryum olduğu için yabancı gruplar tarafından veya tek ba-şına seyahat ederek şehirde veya yakın köy-lerde konaklayan yabancı turistler tarafından sık sık ziyaret edilen Smolyan Planetaryumu, gösterilerini 6 dilde sunuyor. 3 metrelik kub-benin altında yer alan küçük gözlemevinde ise 15 santimetrelik aynalı teleskop vardır. Bu op-tik aygıtla gerçek gökyüzü gözlemlenebiliyor.

“Görülmeye değerdir, diyor Bayan Haci-gençeva. Güneş ışıkküresi üzerindeki leke-ler görülebiliyor. Bu lekeler, Güneş aktivitesi-nin tek belirtisi olup manyetik fırtınaların ve insanları etkileyen diğer olayların yaşanıp ya-şanmayacağına dair ipucu veriyor bize. Ay-rıca haftada bir kere gece gözlemi yapıyo-ruz. Gece vakti sislikleri, yıldız kümelerini ve bazı yakın galaksileri açık bir şekilde gör-mek mümkün oluyor. Bu gözlemlere bü-yük ilgi vardır. Smolyan Planetaryumu, yıl-lık 34 bin turist tarafından ziyaret ediliyor”.

BULGARİSTAN’DA TÜRK VE MÜSLÜMANLARIN “ADLA-RINI DEĞİŞTİRMEK”SURETİYLE UYGULANAN ASİMİLASYO-NUN 30.YILDÖNÜMÜNDE YAYIN-LANAN BULGAR GİZLİ ARŞİV BELGELERİ-(1)

2013 Yılında Sofya’da iki cilt ve 2 bin sayfa olarak yayınlanan, Bulgaristan’ın Komünist Rejim Dönemindeki Devlet Güvenlik (DS) ve diğer kurumların Gizli Arşiv Belgeleri, bu konudaki en son bil-gilerdir. Bunlardan seçmiş olduğumuz en çarpıcı olanları tercüme edip yayınlamaya ve neyi kapsadığını anlatmaya devam edi-yoruz: (Ömer DORUK) ÇOK GİZLİ (1.Cilt-Belge No:83- tarih 28.05.1983 sayfa 391-394)

“Bulgaristan Türkleri ile karışık evli-likler yapan, İslam Dinini kabul eden Bul-garların Torunlarının Türk-Arap isimleri-nin değiştirilmesi. (Başlık)

BKP (Bulgar Komünist Partisi) MK (Merkez Komitesi)’nin almış olduğu ve Sekreterlik vasıtası ile tebliğ edilen karar gereğince, Bulgaristan Türkleri ile karışık evlilikler yapan İslam Dinini kabul eden Bulgarların Torunları (Pomaklar)’nın, ge-çen yıl ülkenin değişik vilayetlerinde baş-latılan Türk-Arap isimlerinin değiştiril-mesi işlemi sonuçlanmıştır.

Bu güne kadar ülke genelinde karışık evliliklerden oluşan toplam 8689 şahsın ismi değiştirilmiştir. Kırcaali Vilayetinde bu konumda 5625 kişi tespit edilerek, bunlardan 4270 kişinin ismi değiştirilmiş ve bunların da 1659’una yeni adları ile Nüfus Kimlikleri verilmiştir.

Burgas Vilayetinde toplam 1001 kişi tespit edilerek,450’sinin ismi değiştirilmiş. Plovdiv (Filibe) Vilayetinde 1600 kişi tes-pit edilerek, bunlardan 1000 kişinin ismi değiştirilmiştir. Pazarcık Vilayeti, özellikle Yeni Mahalle Köyü’nde bu konumda 463 kişi tespit edilmiştir.

Belirtilen karışık evlilikler yapan kişi-ler, Nüfus kayıtlarında- Doğum belgeleri ve diğer belgelerden yapılan araştırmalar neticesinde tespit edilmekte ve sayıları gi-derek artmaktadır, bu durum özellikle Kır-caali vilayetine özgüdür.Türklerle karı-şık evlilikler yapan ve Müslümanlaştırılan Bulgarların büyük bir kısmı hızla Türk-leşmektedir.Uzun yıllar Türklerle yaşamış ,onların ortamında (Örf-Adetleriyle) ve Müslüman Dininin de etkisiyle bu insan-lar Bulgar Milli bilincini yitirmişlerdir.

İsim değişikliği sırasında, Türkiye’nin yıkıcı etki ve propagandasına maruz ka-lan Türk milliyetçi ve Fanatik Dini çevre-ler tarafından desteklendiği anlaşılan bazı direniş olaylarına da rastlanmıştır. Örne-ğin, Kırcaali Vilayetinde Türk milliyetçisi bir şahıs, karışık evlilik yapmış ve isimleri değiştirilmekte olan kişiler arasında, uygu-lama yapan MVR (İçişleri Bakanlığı) Gö-revlilerini öldürmeleri, yeni kimlik belge-lerini yakmaları, yangınlar çıkartmaları,

Gösteri ve can kayıpları dahil, sair di-reniş yolları da kullanılarak, Türkiye ve Uluslar arası Kuruluşların dikkatini çek-mek için propaganda yapan kişi mah-kum olmuştur. Özellikle bu karışık evli-liklere taraf ailelerde, isim değiştirmeleri sırasında Bulgaristan Türkleri çok şiddetli tepki göstermektedirler. Bu yıl 20 Mart’ta Kırcaali vilayeti, Devam edecek

BGSAMBulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi

Asimilasyonun 30.

Yıldönümünda

” Bulgaristan’ın eski başbakanların-dan Sergey Stanişev’in, güvenliği ilgilen-diren “çok gizli” belgeleri kaybetmekle suçlandığı davanın duruşması ertelendi.

Mahkeme salonunda hazır bulunma-yan Stanişev’in avukatlarının talebi üze-rine Sofya Şehir Mahkemesi, duruşma-nın 12 Mayıs’ta yapılması için karar aldı.

Savcılık iddianamesine göre, Bulgaris-tan Sosyalist Partisi (BSP) ve Avrupa Sos-yalistler Partisi (PES) Genel Başkanı olan Stanişev, başbakan olduğu 2005-2009 dö-neminde kendisine ulaştırılan “çok gizli” belgelerin kaybolmasına neden oldu.

Stanişev’in suçlu bulunması durumunda çarptırılabileceği 2 yıla kadar hapis ce-zasının, sicilinin temiz olmasından do-layı para cezasına çevrilmesi bekleniyor.

Milletvekili olan Stanişev’in do-kunulmazlığı, Cumhuriyet Baş-savcılığının talebi üzerine, 28 Ekim 2013 tarihinde kaldırılmıştı.

Soruşturma ile ilgili çeşitli sorun-lar nedeniyle davanın başlaması daha önce de birkaç kez ertelenmişti.

Bulgaristan’da eski başbakana soruşturma

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

Bir oy bir kaderdir, Tüm oy-lar Halkımızın Kaderidir

S a y ı n s o y d a ş l a r ı m ı z ,30 Mart 2014 Pazar günü, yerel seçimlerinde, seç-

men kütüklerinde ismi olan hepinizi oyunuzu Adalet ve Kalkınma Partisi AK Parti’ye vermeye davet ediyoruz.

Çağrımız, 100 yıllık seçme ve seçilme geleneği olan, Türk demokrasi tarihinde halkla kaynaşmış ilk yönetim ve adalet biçimi olarak gerçekleşen, başka bir elle tutulur örnek olmadığına dayanır. Bu seçim-lerde, bütün Türkiye’de, AK Parti’den daha birikimli ve deneyimli, daha iyi örgütlenmiş ve daha iyi yöne-tebilen, güvenilir bir politik güç olmadığı ortadadır.

Aranızda, “bir değişsinler, demokrasi icabıdır, şu CHP veya MHP de görev alsın,” deyenler oldu-ğunu biliyoruz. Demokrasi, saklambaç oyunu de-ğildir. Şu dönemde sevgi duyduğunuz bu iki par-tinin yerel erki ele geçirmesi, Türkiye’mizin içine kapanıp yeniden yerinde saymaya başlaması anla-mına gelir. Bilirsiniz, meşrutiyet, egemenlik, cum-huriyet fikir ve gücü, büyük önder M.K. Atatürk’ün kendisi, hep bizden, bizim Rumeli’den geldi. Osman-lıyı Cumhuriyete dönüştüren ana motor bizim insa-nımızdı. Cumhuriyeti bir asırlık birikimle yeni daha yüksek bir aşamaya taşıma ise, artık yalnız bazı böl-gesel güçlere değil, Türk ulusunda daha geniş ta-bana görev oldu. Bu bakıma, Türkiye’yi daha bütün-sel, her açıdan daha demokratik, herkes için daha adil bir Cumhuriyete taşıma şerefi de, son 10 yılda mo-dern Türkiye tarihini dünyayı imrendirecek şekilde yazan AK Partiye, sizlere, hepimize nasip oluyor.

Yönetim güçleri ebedi değildir. Ağaç yerden kalkıp davransın, taçlanıp yayılsın diye alt dallar kesilir, doğal-dır. Her açıdan baktığımızda, AK Parti halkı kucaklamış, herkese yakın ve herkese el uzatan bir yapılanmadır.

Son dönemde içindeki Pensilvanya kurdunu da sö-küp attı. Halka hizmet yolunda yeni atılımlara şahlandı.

Yükselirken görev üstlenme, kavak ağıcı gibi boş dallarla boy atma anlamına gelmez.

AK Parti inkişaf ederken kafesin sorumluluk, güven ve meyvelerle dolduğunu gördük. Olma-yan yerden çalınmaz ve eli boş sadaka bile veremez. Atatürk’ün 20 milyon bıraktığı Türkiye’miz 80 mil-yon oldu. Çadırda barınanlar gökdelenlere doldu. Biz göçmenler ev bark, iş güç sahibi olduk. Çocuk-larımız tüm okullara serbesçe gitmiyor mu? Herke-sin bir beklentisi vardır. Bize uzanan en yakın el AK Parti’nin her zaman dolu sıcak elidir. Hepimiz he-pimiz için daha değişik bir yerel yönetim hak etti-ğimizi görüyoruz. Seçeceğiniz adaylar bizim kendi insanlarımızdır. Basın açıklamasında da söylediği-miz gibi biz hepimiz OSMANLI BAKİYESİYİZ,

İnanınız! Atatürk sağ olsa, halkın önüne çıkar ve AK Parti benim partim, oyunuzu ona verin, derdi.

Burada ORHUN ABİDELERİNİ AYA KAL-DIRANI DEĞİ, ORTADOĞU, ORTAASYA’YA, AFRİKAYA, KAVKASLARA, BALKANLARA BU HÜKÜMETİN YAPTIĞI YATIRIMLAR-DAN BAHSETMİYORUM, BEN SADECE BULGARİSTAN’A YAPILAN YATIRIMLARI GÖ-RÜYOR VE KENDİLERİNİ TAKTİR EDİYORUM.

Şunları göremeyecek kadar kör olmak bize yakışmaz.Ey, anti-emperyalizme sevdalı kardeş-

lerim. Pensilvanya kurdunu denize dök-tük. Bundan büyük anti-emperyalizm mi olur!

Ey ant i - terör is t kardeş ler im! PKK teröristlerine bu hükümet silah bı-

raktırdı. Bundan büyük anti-terörizm mi olur. Ey bölgesel politikacılar. Türkiye İsrail’e

teslim oldu dediniz. İlk defa İsrail Ankara’dan özür diliyor. Bundan büyük zafer mi olur!

Ey, oy vermede nereye oy vereceğini dü-şünen kardeşlerim. Ey, oyunu kime ve-receğinde kararsız kardeşim. Ey, oy ver-mesem de bir şey olmaz deyen kardeşim.

Bir oy bir kaderdir. Türkiye’nin bü-tün oyları tüm halkımızın kaderidir.

Oyunu AK Partiye ver ve kade-rimizi ak pak yap, güzel kardeşim!

Seçim zaferiniz Türkiye’ye ve Türk Dünyasına Kutlu olsun.

2013’ün politik kahramanı Oktay YENİMEHME-DOV hapisten çıktı.

12 Mart 2014 günü Sofya İstinaf Mahkemesi Ok-tay Yenimehmedov için, savcılığın istediği önce 17 yıl, daha sonra birinci derece mahkemenin istediği 3 yıl 6 ay hapis cezasını gereksiz gördü ve gereği ev hapsi ile de-ğiştirerek, salıverdi. Olay 13 Mart 2014 günü saat 16’da gerçekleşti.

Bilindiği üzere, Hak ve Özgürlük Hareketi’nin 9 Ocak 2013 günü Sofya’da Ulusal Kültür Sarayı’nda yapılan 8. Olağan Kurultayı’na delege olan Yüksek Mimarlık Öğrencisi, Burgaslı Oktay Yenimehmedov, kürsüde saçmalıkla dolu bir raporla delegelerin zama-nını doldurmaya çalışan HÖH Genel Başkanı Ahmet Doğan’ın kafasına tabanca dayadı ve kürsüden indirerek def olmasını sağladı ve Bulgaristan Türklerinin sırtından indirdi. HÖH yönetiminin, sözde “liderin” yıllardan beri Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının öz davasına, hak ve özgürlük uğruna verdiği çok ağır, çok çileli, çok kurban alan ihaneti, ajanlığı biliniyordu.

Fakat 1989 öncesi çok sindirilmiş ve ezilmiş olan halkımız, 1990’dan sonra aynı ajanlar ve arkalarındaki baskı organları tarafından bir daha korkutuldu. Hepi-mize karşı düzenlenen saldırılarda polisle, ırkçılarla, mil-liyetçilerle yakın işbirliğinde bulunan, sürekli yardımla-şan, koordineli çalışan hatta sinsi politikasını yaşatmak ve geliştirmek için maddi ve manevi yardımlar vere-rek “Ataka” partisini kurduran, korunan, saraylarda ya-şatılan, zırhlı araçlarla gezdirilen Ahmet Doğan’ı poli-tika sahnesinden indirmek çok zor bir işti. O, ardına gizli polisi, üniformalı polisi almış, Todor Jikovla sık sık gö-rüşüyor, danışıyor, Türkleri yok etme davasına baş ko-yan, totaliter rejimin politik devamcısı olan BSP ile sar-maş dolaş olan Ahmet Doğan’ın ne olduğunu ve kime hizmet ettiğini anlayana, açıklayana, algılayana ve halkı-mızı uyandırıp mobilize edene kadar yıllar geçti.

HÖH kurucuları, gerçek hapisçiler, “Belene”ciler alıp başını gittiler. Türkiyede kahraman gibi dolaşmak kolaydı. Böyle bir durumda sıkı fıkı olabileceği, kendine yakın, güvenebileceği birini bulamayan, dost bildikleri-nin hepsiyle kapışan A. Doğan, HÖH davası dışından, döneklerin oluşturduğu politik bataklıktan, Bulgar partisi “CDC” eylemcisi geçinen Lütfü Mestan’ı yanına çekti ve ihanetçi çizgide çok yakınlaşıp birleştiler.

Birleşme nokrasında Ahmet politik sahneden düşü-yordu. Kariyer yapmaya can atan Lütfi de rol almak için babasını bile satmaya hazırdı. Böyle bir noktada birleş-tiler. Partiyi birlikte kapsüle ettiler, dünyayı göremesinler diye insanlarımızın gözüne kara bez bağladılar, Bulgaris-tan Türklerini aç susuz bırakacak kadar ileri gittiler. Bu yıl bile, yani seçim yılında bile, oyun üstüne oyun çevi-rirken tütünler insanımızın elinden parasız denecek ka-dar ucuza alındı.

Aç kalmaktan korkan 2.5 milyon vatandaş ülkeyi terk etti. Dış ülkelerde kazanabildikleri birkaç paradan eve yakınlarına, çocuklarına, yaşlılara yardım göndere-rek hayatı yaşatma davasına devam ediyorlar. Ülkeyi çok ağır duruma düşüren politikanın temelinde çok bü-yük ölçüde Ahmet Doğan çetesinin izlediği isabetsiz, perspektifsiz, çöküşü durdurulamayan ve her bakımdan duvara toplamış politika bunduğunu herkes gördü ve işte böyle bir anda genç Oktay Yenimehmedov A. Doğan’ı kurultay kürsüsünden değil, politika kürsüden, Bulgaris-tan Türk ve Müslümanlarının liderliği kürsüsünden in-dirdi yere çaktı ve zamanını doldurmuş politikacılar çöp-lüğüne attı gitti.

Bu paha biçilmez büyüklükte bir olaydır. A. Do-ğan HÖH davasından saptıkları için tepki gösterenlere sert baskı ve terör uyguluyordu. İnsanları işsiz bıraktı. Bulgaristanda çocukların geleceğini hayatını karartı. Pek çok kişiye eziyet edildi. Oylarımız mafya ızbandutlarının meclise sokulması için kullanıldı. Vatandan kovulmala-rına kadar uzanan çileler çoğaldı. İnsanımız bir daha ür-kütüldü, korkutuldu. Oktay Yenimehmedov’un davra-nışı 2013 yılının en önemli politik olayı oldu.

Halkımız büyük bir dertten kurtuldu. A. Doğan’ın kürsüden atılmasıyla HÖH partisi politikasında yeni-den ayarlanma, uyanma, silkinme dönemi başladı. Bu cesur olay, politik yönetimin halka ihanet politikasını lanetleme kapısını araladı, politik hainliğin giz perde-sini açtı, boşa kürek çekme politikalarına son verme yü-rekliliği doğurdu. Milletvekili Hüseyin Hocov’un kürsü konuşması bunun kanıtıdır. Genç kuşak politikacılar Oktay’dan ayar aldı. Devamı - www.bghaber.org

Bulgaristan politik tarihinde benzer bir olaya daha önce rastlanmamıştır.

Aynı zamanda, bu yiğitlik örneği, Bulgaristan Türk-lerinin izlemeye çalıştığı politikasında yani bir sayfa açtı. Bu, sahte hapisçilerin politik dalaverelerine son verme çağrısıdır. Genç kuşağı politika sahneye davet eden inançlı haykırıştır. Bulgaristan Türklerini ve Müslüman-larını bitirdik diye bayram eden hasımlarımız bile genç Oktay’ın sahneye çıkışıyla bir kudurmadıkları kaldı. Kahraman gencimizin emsalsiz hareketi pek çoklarının uykusunu kaçırdı. Uyuyanları ise uyandırdı. Biz iyice bittik deyenlere can suyu oldu.

Genç umutlara enerji verdi, esin oldu, herkesi ka-natlandırdı.

Seyhan ÖZGÜRGeçmiş Olsun, Politikaya Hoş Geldin, Oktay!

KURTULUŞ SAVAŞINDA AZINLKLARIN HAİNLİKLERİ !!!

ÇANAKKALE VE KUR -TULUŞ SAVAŞINDA KÜRT-LER VARDI DİYENLER !!!

1919-1922 yılları arasında Kurtu-luş savaşı esnasın’da Türk ordusu düş-manla çarpışırken bir yandan’da azınlık(kürt,çerkez,arnavut,rum)dinci,yobaz isyancılarla çarpışmış-tır.İçimizdeki azınlıklar düşmanla işbir-liği yaparak Türk’ü sırtıın’dan vurdular.

1-Kurtuluş savaşın’da kürtlerin çıkar-dığı isyanlar şunlardır:Ali batı ayaklan-ması (1919 11 mayıs-8 Ağustos) Ce-mil Çeto İsyanı (7 Haziran 1920),Milli Aşireti İsyanı(20 Ağustos1920),Koçgiri İsyanı(1920)(1984) Pkk Eruh baskını 2013 hala kürt isyanı devam ediyor.

2-Kurtuluş savaşı esnasında Arna-vut isyanları şunlarıdır:Arnavut Anza-vur Ahmet reisliğinde iki kere ayak-lanma çıkarılır.a.)birinci anzavur ayaklanması 1 Ekim-25 Kasım 1919 ka-dar sürer.b.)ikinci anzavur ayaklanması 16 Şubat’tan 16 Nisan 1919 kadar sürer.

3-Kurtuluş savaşı esnasında çerkez is-yanları (Bolu-düzce)isyanları:Türk or-dusunu karşı Düzcede 13 Ni-san 1920-31 Mayıs 1920 arasında çıkarılan çerkez ayaklanmasıdır.İs-yan elebaşısı çerkezler şunlardır:Berzak sefer,Çerkez Koçi,Maan Alidir.

4-Çerkezlerin diğer isyanı’da Çerkez Ethem isyanı (20 Aralık 1920)Çerkez Et-hem ve kuvvetleri Kütahya’yı terkede-

rek Gediz yönünde çekildiler. 5 Ocak 1921’de Yunanlıların safına geçtiler. 13-22 Ocak 1921 çerkez Ethem isyanı bastırıldı.

5-Kurtuluş savaşı esnasında rum isyanları:Anadolunun kuzeyinde bulu-nan rumlar kurtuluş savaşı veren Türk ordusunu yenilgiye uğratmak için (1920-1923)yılına kadar ayaklandılar.

D i n c i ( g e r i c i i s y a n l a r )1-Afyon İsyanı:(1920)Afyon bölge-

sinde Çopar Musa din elden gidiyor diyerek ayaklanır!!Türk ordusuna ye-nilen Çopar Musa yunanlılara sığınır.

2-Konya İsyanıı:(1920)Deli baş Meh-met reisliğinde çıkarılan isyandır.Refet bele komutasındaki ,Demirci Mehmet Efe,Yarbay Osman bey tarafından bastırlır.

3-Yozgat İsyanı:15 Mayıs-30 Aralık 1920’’ Hürriyet ve itilaf fıkrası Reisi Ça-panoğlu Edip ve Celaldir Çetebaşları.

4-Zile isyanı:1920 Mayıs,Haziran ayları arasında Tokat ve Zile yöresinde,Yozgat ayaklanması daha bastırılmadan Zile nahiye müdürü Naci,İhsan ve 30 ka-dar silahlı atlı yandaşları isyanı başlatır.

K u r t u l u ş S a v a ş ı n d a A z ı n l ı k l a r ı n H a i n l i k l i k l e r iD r .H a l i d e

Ü M İ T F E RAk Parti’yi Destekleyelim

Bulgaristan satranç ustası Veselin Topalov Dünya Satranç şampiyonu yolunda üçüncü remiyi elde etti

En başarılı Bulgar satranç ustası Veselin Topa-lov, Rusya’nın Hanti-Mansiysk şehrinde düzenle-nen Dünya Santranç Turnuvasında şampiyonluk yolunda üçüncü remiyi elde etti. Topalov, beyaz fi-gürlerle oyuna başlarken turnuvanın 3. etabında Er-menistanlı satranç oyuncusu Levon Aronyan ile karşı karşıya geldi. Aronyan, 35’inci hamlesinde remi istedi. 17 mart, Pazartesi günü Topalov turnu-vanın 4. etabında siyah figürlerle hamleye başlaya-cak ve Rusyalı Sergey Karyakin ile karşı karşıya gelecek. Bu karşılaşmanın galibi, şimdiki Dünya şampiyonu Magnus Karlsen ile eşleşecek.

2014-2020 milli sağlık stratejisi2014-2020 milli sağlık stratejisi par-

lamenter sağlık komisyonunun bir otu-rumunda tanıtıldı. Birinci stratejik amaç, Bulgaristan nüfusunun sağlığı, güvenliği ve gönencinin AB’nin ortalama seviye-sine kadar iyileştirimesidir. İkinci strate-jik amaç, ulaşılır ve kaliteli sağlık hizmet-leri için sağlık sisteminin değiştirilmesidir. Üçüncü amaç, birleşik bir bilgi sisteminin yürürlüğe getirilmesidir. Dördüncü stra-tejik amaç, artan sağlk gereksinimlerinin karşılanması için insan kaynakları kapasi-tesinin sağlanmasıdır. Beşinci amaç ise bi-limsel bilgilerin ve yeniklerin geliştirilme-sidir. Milli sağlık stratejisinde politikalar ve sürece katılanların rolü tarif edilmiştir.

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Muazzez YURDAKULBulgaristan’da yeni tip bir vatandaş oluştu.Beş kişiden biri çeşmeden su içmi-

yor. Beş kişiden bir bira ya da rakıyla ya-şıyor. Beş kişiden biri işe gitmiyor. Beş kişiden biri sadece yalan söylüyor. Beş ki-şiden biri seçimlerde oy kullanmıyor. Beş kişiden birinin cebinde deli raporu var vs.

Bu yeni tip insanları etki altında tutup ha-reketlerini yönlendirmek pek zor bir iş sayıl-maz. Hepe iktidarın araçlarını kontrol altında bulundurup istedikleri şekilde yapanlar, bu işin ustası olmuştur. Şunu da belirtelim, bu in-sanlara ana dillerinde bilgi vermemek, gazete, kitap, radyo, televizyon izleme özgürlüklerini kapmak da aynı ustalığın bir başka eseridir.

Bu bilinç yıkama makinesinin çalıştırılma-sında açları, yoksulları, sefilleri, birden bire çok zor durumlara itmek önemli bir yöntem-dir. Ömür boyu çalışmış bir kişiyi, yaşlanınca çaresiz bırakıp sosyal yardımlarla, evlere ye-mek dağıtarak durumu aklamak da başka bir uygulamadır. Hıdrellez için emekli ma-aşlarına 20 leva eklemek de aynı cümleden-dir. Süre giden dolandırıcılığın esas temel-linde olan gerçekleri görmemiz gerekir. Bu insanların kafasındaki korku, aman daha kötü olmasında, nasılsa dayanacağız, endişesidir.Olgun çağda olan insanlarımızın hafıza-

sında bir defa totalitarizmin son 20 yılından kalmış devlet teröründen derin izler var. On-lar bu izleri ömür boyu taşımak zorundadır. Hafızamızı, beynimizi kuru temizlikçiye ver-memeyiz. İnsanın ruhuna sinen korku psi-kolojisinden kurtulması zor iştir. “Belene” kampında yatmış her mahkûm, “sürgün”, “Belene”, “milis” , “DC” gibi sözleri işitti-ğinde ruhen birden değişir, hafızası canınca ya çöker ya ürperir, eskiden başına gelenle-rin etkisi onu esir alır. Değişim, ancak yer, vatan, ortam, iş, arkadaş grubu v.b değiştir-mekle, güvenli bir yeni ortamın etkisiyle olur. Bu açıdan Türkiye Cumhuriyeti’nin 1989’da sınır kapısını açması, sakat bir topluluk ol-mamıza engel oldu. Ruhumuzu korku esare-tinden kurtardı. Şimdi soydaş çocukları ha-yata ve geleceğe başka bir açıdan bakıyor.B u , h e p i m i z i ç o k y a k ı n -

dan i lgi lendiren bir konudur.Korku faktörünü çalıştırmanın çok de-

ğişik biçimleri vardır. Kendimizden değil de, Almanya’dan bir örnekleme getirelim: İkinci Dünya Savaşından önce ve savaş es-nasında Almanların en fazla korktuğu “Hit-lerin insanları canlı yaktığı ve yağlarından sa-bun yaptığı toplama kamplarına düşmekti.” Bu esir kamplarında Yahudi ve Çingene-lerle birlikte büyük sayıda Alman komü-nist, sosyal demokrat, yurtsever de öldürüldü.1950’li yıllarda Almanların korku

kâbusundan kurtulmasına engel olmak iste-yen Amerikalılar, “Holkost” adlı bir dizi çeke-rek, Almanya’da toplama kampı döneminin geri geleceği korkusunu topluma aşılamayı başardı. 30 yıl devam eden Hitler faşizmi kor-kusu yeni nesil de dahil, herkesi çok sarsmıştır.

Bulgaristan’da Türklere, Pomaklara ve İslam dinine karşı, Tük diline ve Türk gibi yaşamaya karşı uygulanan devlet baskı ve teröründen 1990’dan sonra demokratikleşmeye yelken açan bir toplumsal ortamda tüm vatandaşların kurtulması yolları süreli aralarla tıkandı. Deh-şet saçan korku ejderhası ininden çıkarılıp işe koşuldu. Hep “isimleriniz yine değiştirilecek”, “yine İslam yasaklanacak, “”yine zorla göç olacak” saçmalıklarıyla oy toplandı. Korku salanlar, bir de kendilerini koruyucu, kurtarıcı, garantör gösterdi. 25 yıl çifte standart içinde geçti. Totalitarizm döneminde rafa kaldırı-lan insan sevgisi (hümanizm) ilkesi, demok-rasi ortamında yaşam hakkı isterken zorlanı-yor. Gördüğünüz üzere, son haftalarda Türk ve İslam düşmanlığı yeniden gemiz aza aldı.

Devamı Gelecek Sayıdaw w w. b g h a b e r. o r g

Niçin Doğum Günü KutlarızGünümüz insanlarının her sene kutla-

dıkları doğum günü adeti tarihteki uy-gulamalarla tam bir tezat oluşturur. Cok eski çağlarda kişiyi ölüm yıldönümü ile anmak adetti. Kadınların ve çocuk-ların bu gibi yıldönümleri ile alakaları yoktu. Zaten kimsenin doğduğu gün bir yere kaydedilmiyordu ki bilinsin.

Once Mısırlılar sonra da Babilliler hüküm-darlık ailesinin erkek çocuklarının doğum günlerini bir yere kaydetmeye ve zamanın takvimine göre kutlamaya başladılar. Adet sonradan diğer soylu sınıfına da yayıldı.

Tarihte kayda geçen ilk doğum günü kutlaması, milattan önce 3000 yılla-rında yaşamış bir Mısır firavununa ait-tir. O zamanlarda doğum günü kutla-ması yaşanılan çevrede yapılıyor, eş, dost, hizmetçiler hatta köleler bile kutla-maya katılıyor, günün şerefine tutuklulara af çıkıyor, esirler serbest bırakılıyordu.

Mısır ve Pers medeniyetlerinden Yu-nanlara geçen doğum günü adetine bu-rada pasta kesme adeti de eklendi. Ay’ın ve avcılığın tanrıçası Artemis için her ayın altıncı günü yeniden doğuşunun şere-fine kesilen pastaya Ay ışığını simgeleyen mumların ilavesi de bu devirlerde olmuş-tur. Yunanlarda da sadece erkeklerin do-ğum günleri kutlanmış hatta bu kutlama-lar kişi öldükten sonra da devam etmiştir.

Daha sonraları Hıristiyanlık öncesi Roma’da ise imparatorların ve önemli devlet adamlarının doğum günleri Se-nato kararı ile milli bayram ilan edilmiş-tir. Sezar’ın doğum günü ise tam bir fes-tivale dönüştürülmüştür. Hıristiyanlığın doğuşu ile birlikte tüm doğum günü kut-lama adetleri hep birlikte yok olmuşlardır.

İlk Hıristiyanlar, senelerce gördükleri sı-kıntı ve zulüm nedeniyle bu dünyanın za-lim ve acımasız bir yer olduğuna inanıyor-lardı. Bu nedenle de bir insanın dünyaya gelişini kutlamak için bir sebep yoktu. Kullanacaksa ölüm günü kutlanmalıydı.

Bilinenin aksine Hıristiyan azizlerinin doğum günü diye kutlanan yortu gün-leri aslında onların ölüm yıldönümle-ridir. Cünkü ilk Hıristiyanlar ölümü, öbür dünyaya geçmek, gerçek ha-yata doğmak olarak yorumluyorlardı.

Milattan sonra 245 yılında din adamları Hz. İsa’nın doğum gününü kendilerince kesin olarak tespit ettiklerini sandıkla-rında bile Kilise, bunun Mısır ve putpe-restlerden gelen bir uygulama olduğunu ileri sürerek, bir firavun gibi doğum günü

kutlamanın günah olduğunu açıklamıştı.Kilise’nin doğum gününe bakış açısı

dördüncü yüzyıldan sonra değişmeye baş-ladı. Bu arada Hz. İsa’nın doğum günü tarihi üzerinde 25 Aralık olarak anlaş-maya varılınca, bu günün ‘Christmas’ (Noel) olarak kullanılmasına başlanıldı.

Doğum günü adetinin, kadınlar ve ço-cuklar da dahil tüm aile bireylerini kapsa-yacak şekilde uygulanabilmesi için ise bir 800 yıl daha geçmesi gerekti. Avrupa’da günümüzdeki anlamı ile doğum günü kut-lamaları ancak on ikinci yüzyıldan sonra başlamıştır. Düğünlerde pasta kesmek ade-tinin, yeni evlilere bereket, doğurganlık ve mutluluk dileklerinin iletilmesinin zaman içinde gelişmiş bir şekli olduğundan bah-setmiştik. Doğum günlerinde pasta kes-mek adetinin ise tarihi kökeni ve amacı değişiktir. Zaten tek kat olan şekli ve üze-rindeki mumlar nedeniyle pasta görü-nüş olarak da düğün pastasından farklıdır.

Pasta sözcüğünü hep günümüzdeki an-lamı ile kullanıyoruz. Aslında tarihi geli-şimi içinde ‘kek’ demek daha doğru olur. Doğum günü pastasının bilinen tarihi He-len uygarlıklarına kadar uzanır. Bir kut-lama amacı ile ortaya çıkması ise Orta-çağda Almanya’da olmuştur. 13. yüzyılda Almanya’da çocuklara gösterilen ilgi belki bugünkünden bile fazlaydı. Doğum günleri bir festival şeklinde kutlanıyordu.

Doğum günü kutlaması sabaha karşı, şafakta, gün ağarırken başlıyordu. Üstü yanar mumlarla süslenmiş pasta (kek) eve getirildiğinde çocuk uyandırılıyor, pastanın üstündeki mumların ise yemek vakti gelene kadar devamlı değiştirile-rek sürekli yanar halde kalmaları sağlanı-yordu. Yemeğin başında çocuk mumları üfleyerek söndürüyor ve şölen başlıyordu.

Pastanın üzerindeki mumların sa-yısı çocuğun yaşından bir fazla olu-yordu. Bu bir fazla mum, bir gün söne-cek hayatın ışığını simgeliyordu. Ayrıca çocuğa bir çok hediyeler getiriliyor, o gün istediği, sevdiği yiyecekler hazır-lanıyordu. Yani o zamanlarda doğum günü kutlamaları çocuklara yönelikti.

Günümüzde her yaştan insanın kutladığı doğum günü ve kesilen pasta işte o zaman-ların bir adetinin devamıdır. Doğum günü pastasının üstündeki mumları bir üfleyişte söndürmek, bu arada bir dilek tutmak, eğer dilek gerçekleşirse bunu kimseye söyle-memek adetleri de o günlerden kalmadır.

Yazar:Bulgar tarihçi Stoyan Din-kov, “Turan- İskitler ve Hunlar’dan Türkler ve Bulgarlara” isimli kitabıyla bir anda dikkatleri üzerine çekmişti.

O dönemde, bugün iktidarda olan Bul-garistan Sosyalist Partisi ile seçim koa-lisyonu kuran Yeşil Bulgaristan partisinin Genel Başkanlığı’nı da yürüten Dinkov, Avrasya Birliği’ni savunan isimlerden-dir. Bugün ülkesi Bulgaristan’da bir an-lamda “istenmeyen adam” muamelesi gö-ren Dinkov, Bulgarların kökeninin Türk olduğunu savunması ile ünlü bir tarih-çidir. Son dönemde Hazar bölgesindeki Bulgarları araştıran Dinkov, AB’den sonra Asya Birliğinin kurulacağını ardından AB ile Asya Birliği’nin birleşerek Avrasya Birliği’nin ortaya çıkacağını savunuyor.

Dinkov’un kitabı ve açıklamaları iki yönüyle Bulgaristan’da tepki çekmiş-tir. Bulgarların kökeninin Türk olduğunu söylemesi, üstelik bunu destekleyen ve-rileri gündeme getirmesi, eleştiri okla-rını çekmesinin ilk nedenidir. Aslında gerek Türkiye’den gerekse dünyadan ba-ğımsız tarihçilerin önemli bir kısmı za-ten Bulgarların kökenini Kumanlara da-yandırmaktadır. Dinkov da, Bulgarların

kökenlerinin Slav olduğu tezlerini red-detmekte, bunların zaten bilimsel hiç-bir veriye dayanmadığını, destekleyici verilerin bulunmadığını söylemektedir. Dinkov’a göre Panslavizm, Bulgarların kendi tarihini öğrenmesini engellemiştir.

Dinkov’un, Bulgarların Osmanlı ida-resi altındaki dönemini değerlendiren yak-laşımı da tepki görmektedir. Bulgaristan resmi tarih anlayışı Osmanlı dönemini, “istila, kölelik dönemi, boyunduruk altın-daki dönem” şeklinde değerlendirmek-tedir. Dinkov ise Osmanlı İmparatorluğu idaresi altında asimile edilen, etnik kö-kenini kaybeden hiç bir millet olmadı-ğını, aksine milletlerin Osmanlı yöne-timince korunduğunu savunmaktadır. Bulgar topraklarının bölünmekten, Bul-garların da asimilasyondan Osmanlı yö-netimi ile kurtulduğunu ifade etmektedir.

Dinkov bugün içinse Türk topluluk-larla daha yakın ilişki kurulmasını öner-mektedir. Her ne kadar Dinkov’un gö-rüşleri Bulgaristan’da geniş bir kesime yayılamamışsa da Macaristan’daki Tu-rancılardan sonra Bulgaristan’da da Tu-rancı görüşün farklı nedenlerle de olsa gündeme geldiğini söylemek mümkün.

***Bulgar Gazeteci Dimitr Nikolov’un Sto-

yan Dinkov ile yaptığı röportajı, Dinkov’un görüşlerinin daha geniş çevrece görülme-sini sağlamak adına sizlerle paylaşıyo-ruz. Söyleşi ilk olarak 26 Haziran 2011 tarihli Novinar Gazetesi’nde (Bulgaris-tan), Bulgarca olarak yayınlanmıştır. Ar-dından 24 Ocak 2012′de Mehmetemin Mehmetemin’in tercümesiyle Dünya Bülteni’nde “Bulgar tarihçi: Bizi yok

o l m a k t a n O s m a n l ı k u r -tardı” başlığıyla yayınlanmıştır.)

”Yeşil Bulgaristan” partisi lideri yazar Stoyan Dinkov, aynı zamanda ünlü Bulgar şair İvan Dinkov’un oğlu. Yeni çıkan ”Os-manlı – Roma imparatorluğu, Bulgarlar ve Türkler” adlı kitabında Atilla dönemin-den günümüze kadar genel Bulgaristan ve Türkiye tarihini ele alıyor. Kitabında genel kabul güren ”Türk köleliği” tezine ters dü-şüyor. Müellife güre Osmanlı İmparator-luğu Roma İmparatorluğunun devamı ve Bulgar halkı etnik kimliğini koruma konu-sunda zor bir süreçte olduğu halde Osmanlı sayesinde etnik varlığını koruyabilmiştir. Dinkov’a göre Osmanlı sultanları zamanın

Avrupa idarecilerinden daha toleranslı bir idare sürmüştür. Dinkov Bulgaristan’ın Türki topluluklarla çok sağlam bir ilişki kurması gerektiğinin altını çiziyor.

Devamı Gelecek Sayıda

“Bulgarların Kökeni Türk’tür”Tanıyabildiniz mi?

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Bazen hayatta en önemli olan, bir insanın başkalarının gözünde nasıl biri olduğudur. Büyük Alman yazar Goethe bir şiirinde şöyle der:

“Şairi anlayabilmeniz için, Yaşadığı ülkeyi görmeniz gerekir.”Söylenmek istenen olayı her yönlüce görebilmektir.

Bulgaristan’da dosyası olan bir kişiyi, dört yanlıca görüp değerlendirebilmemiz için, onun hakkında başkalarının yazıp anlattıklarını, diğer kanallardan toplanan bilgileri de okuyup öğrenmemiz gerekir. Bu süreç içinde, ilk yapılacak olan şey, arşive gidip, filanın dosyasını isteyip, etraflıca okuyup bilgi al-mamız, dosya sayfalarına yazılmış olan bilgilerin ne maksatla toplanmış, kasıtlı mı, tesadüfen mi vs. öğreneceğimiz şarttır. Bir kişi hakkında bilgilerin ne amaçla toplandığını bilmeden sonuç çıkarmamız, hepimizi yanıltabilir.

Bu konuya eğilmezsek, teniste tıkladıkça sıçrayan top iz-ler gibi sağ sola bakarken hayatımız gelip geçer.

Örneğin, Ahmet Doğan hakkında birçok gazeteci, araş-tırmacı yazar, arşivci yazar bir şeyler yazdı, kitaplar bastı. Bu eserlerle, 25 yıldan beri “lider” konumunda tutulan, Ulu-sal Güvenlik örgütü tarafından ağır silahlarla korunan, yal-nız zırhlı araçla gezdirilen, yani Papa’dan fazla üzerinde titre-nen bir tip yaratıldı. Milletvekili ve heykeltıraş Vejdi Raşidov da aynı dosyayı 23 gün okuduktan sonra, kimsenin bilme-diği hiçbir şey söyleyemedi. Dosyalılara iş verilmezken, ne-den Ahmet’in Saray’da yaşatıldığını anlayıp açıklayabilen de yok. Dosyası olan bir kişiye neden devlet kulislerinde önemli vazifeler verilsin! Bunu öğrenebilmemiz de imkansızdır. Bul-garistan tarihinde ne Prens Batenberg, ne Çar Ferdinand, ne oğlu Çar III. Boris, ne Georgi Dimitrov ne de Todor Jivkov böyle korunmamıştı. Bu işin içinde daha derin, daha büyük bir iş olmalı! “Dağları bekleyen korku” Bulgaristan’da yaşa-yan ve en barışçı insanlar olarak bilinen bir Türk’ten ve Müs-lümanlardan kaynaklanan bir korku değildir. A. Doğan mil-letvekili olsa da özel koruması olsa, anlarız, ama seçilmedi. Bu endişe verici durumda, her şeyin bir sır düğümü olarak korunması herkesin dikkatini çekmeye başladı.

Hayatı bir gizem, işleri devlet sırrı, temsil ettiği hiçbir kimse ve güç olmayan bir kişinin devlet tarafından korun-ması demokrasi ilkeleri aykırı olduğu gibi adalet ve hukuk düzenine de aykırıdır. Demokrasi Amerikan Başkanından he-sap sorulabilen bir düzendir.

Açılan dosyalardan hiçbir şey anlaşılamadığına göre, bunların anlamı “kullanıldıktan sonra çöpe atılan selpak” de-ğil de nedir. Muhbirin ya da ajanın toplayıp bildirdiği bilgile-rin en ufak anlamı ve değeri olsa, kimseye gösterilmezdi. Bu bilgilerle “kaç kişinin canı yakılmış” o da anlaşılmıyor. Dos-yası olan kişiye karşı muhbirlik eden hakkında hiçbir bilginin olmaması da tamamen şaşırtıcıdır. Eğer bir insan günlük tutan biri değilse, ona karşı çalışan hafiyelerin kim olduğunu asla anlayamaz. Bu bakıma dosyalar bir muammadır.

Durum böyle olduğuna göre ve bir de kimin kaç kişiyle, neden, nasıl ve ne zamana kadar korunacağını özel bir Bul-gar devlet komisyonu her defasında yeniden toplanıp belir-lediğine göre, bu durumdan bir tek sonuç çıkarılabilir. Bu da şudur. Her gün değişik yerlerden, çok farklı yol ve araçlarla, birçok devletten ve çok sayıda anonimden Ahmet Doğan’a “seni öldüreceğiz” tehdidi geliyor ki, devlet bu tedbirleri alıyor ve bu masrafa katlanıyor. Bu ne zamana kadar devam eder ve ardında ne vardır? HÖH partisi A. Doğansız idare edile-mez mi? Yoksa Ahmet başka dalavere peşinde ve diğer ko-damanların da bu kazanda kaynayan keşkeği mi var? Bu so-ruları şöyle de sorabiliriz:

Soru 1). Ahmet Doğan’ın bugünkü çok masraflı özel durumundan çıkarak, Bulgaristan Türkleri ile ilgili gerçekleş-tirilmeye hazırlanan yeni bir plan mı var?

Soru 2) Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının erk ya-mağı olmasında A. Doğan özel bir ödev mi yerine getiriyor?

Soru 3) A. Doğan olmasa Rusya’nın Bulgaristan’daki çıkarları zarar görebilir mi?

Soru 4) HÖH partisi Bulgaristan içinde ve AB ile Rusya’nınb Bulgaristan çıkarları dengesinde bu kadar önemli bir konumdaysa, bu işten Bulgaristan Türk ve Müslümanları için bazı özel haklar elde etmeye neden çalışmıyor?

Anlaşıldığı üzere, milliyetçi çizgide sağa çok kayan Ni-kolay Barekov’un “Sansürsüz Bulgaristan” partisi HÖH / DPS partisiyle hükümet ortaklığına girmeyeceğini her fırsatta tekrar ediyor. Bu parti önümüzdeki hafta parlamentoya “TE-MİZ ELLER” YASA TASARISINI SUNUYPR. Hedefi ül-keyi “mafyacılar” ve “ezilen halk” olarak ikiye ayırıyor. Bu yasayla birlikte Baş Savcılığa içinde HÖH –DPS evrakları da olan, BSP ve GERB partilerine karşı birçok dava kanıtı sunulacak. Bu parti, 25 Mayıs 2014’te yapılacak AB parla-mento seçimlerinde birkaç sandalye kazanırsa. Ekim 2014’te genel seçim isteyeceğini ilan etti. Bu durumda, izlemeye ha-zırlandığı, AB – yanlısı politikayla HÖH-DPS partisini baş-sız bıraka bilir mi?

Bu dünyada tek taraflı olan hiçbir şey yoktur. “Eden ken-dine eder” atasözünün özünde olan tahrik edenin tepkiye he-def olacağına bir işarettir. Soru: “Sansürsüz Bulgaristan” halen hız toplayan Türk ve Müslüman düşmanı eylemlerde yer alır mı! Bu partideki bazı güçlerle bizim tarihsel zıtlaşmamız var-dır. Bunlar ortak hareket ettiklerine göre, bir Bulgar atasözü olan “ortak işi köpekler bile yemez”, onlar için geçerli olacak mı? Yakında dağılırlar mı?

Yine bu cümleden olmak üzere, hafta sonunda Sofya’da yapılan REFORMCU BLOK” toplantısına HÖH-DPS ve “Sansürsüz Bulgaristan” partisinden temsilcilerin katıldığını gören, eski başbakan ve Demokratik Güçler Birliği Başkanı İvan Kostov salonu terk etti. Devamı www.bghaber.org

Bulgaristan ve Makedonya AK’nda ortak girişim sunduBulgaristan ve Makedonya Dışişleri bakanları Kris-

tian Vigenin ve Nikola Poposki Avrupa Komisyonu önünde dikkate değer bir ortak girişimi sundular. İki bakan AB Genişlemeden ve bölgesel politikadan so-rumlu AB üyesine gönderilen mektupta, iki ülke için kilit rolde olan otomobil ve demir yolu altyapısı proje-lerinin tamamlanması için komisyondan daha fazla fi-nansal yardım istediler. Burada Bulgar Karadeniz kı-yısını Makedonya’dan geçerek Arnavutluk, Vlöra limanına ulaşan PanAvrupa koridoru söz konusudur. Son zamanda problemli ikili ilişkiler açısında bu ortak istek çok dikkat çekti. Sofya ve Üsküp arasında tartı-şılan sorunların çözümünde ilerleme yok. Bulgaristan Makedonya’nın AB ile müzakerelere başlaması için ve-receği destek karşılığında iyi komşuluk anlaşmasının

imzalanmasında ısrarlı olmaya devam ediyor. Bakan-lar işbirliğinin yoğunlaştırılması için çaba harcayacağını ifade ettiler. Bu acaba dil ve tarihi olaylar ve kişilerle il-gili derin tartışmalardan sonra iyi komşuluk anlaşma-sının son aşamaya girdiği anlamına mı geliyor sorusunu gündeme getiriyor. Somut belirtiler şimdilik yok. Or-tak girişimden iki gün sonra Yunanistan Dışişleri Ba-kanı Evangelos Venizelos AB Komisyonunun dönem Başkanı sıfatıyla Makedonya’yı ziyaret etti. Üsküp’te yapılan görüşmelerden sonra Makedonya’nın Avrupa perspektifinin sadece isim tartışmasına değil, Bulgaris-tan ile ilişkilerine de bağlı olduğunu söyledi. Soru işaret-leri şimdilik kalıyor.

Bulgaristan’ın Karadeniz kıyı şeridi-nin güneyinde yer alan ve Türkiye sınırına Kırklareli ile komşu olan Burgaz kentinin valisi Pavel Marinov, Burgaz-Kırklareli demiryolu projesine ilişkin anlaşmanın ni-san ayında imzalanacağını söyledi.

Vali Marinov, gazetecilere yaptığı açık-lamada, “Bulgaristan’ın Yeni Ekonomisi-Doğu’nun Yolu” adlı uluslararası ticaret forumunun 9 Nisan’da başlayacağını ve iki gün süreceğini bildirdi. Marinov, Bur-gaz ile Kırklareli arasında demiryolu in-şasına ilişkin anlaşmanın da bu kapsamda imzalanacağını ifade etti.

Kırklareli-Burgaz demiryolu hattının, iki bölgenin valileri tarafından imzalana-cak anlaşmanın sadece bir maddesini kap-sadığını belirten Pavel Marinov, Malko Tırnovo gümrüğünde transit yükler için de terminal yapılacağını kaydetti.

Karadeniz sahilinde bulunan Rezovo’ya yeni sınır kapısı açılmasının öngörüldü-ğünü bildiren Burgaz Valisi Marinov, bu

kapıdan sadece turistlerin geçeceğini be-lirtti.

“Bulgaristan’ın Yeni Ekonomisi-Doğu’nun Yolu” adlı uluslararası ticaret forumunun Pomorie şehrinde gerçekleşti-rileceğini bildiren Marinov, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Daniela Bobeva’nın himayesinde yapılacak top-lantıya, Türkiye, Rusya, Yunanistan, Ka-tar, İran, Lübnan, Fas, Kuveyt, Libya ve Ürdün’ün Bulgaristan’daki büyükelçileri-nin davet edildiğini belirtti.

Burgaz ile Kırklareli Ara-sına Demiryolu Yapılacak

Ş a k i r ARSLANTAŞ

T ı k T ı k

AB Bulgaristan Türkiye Sınır Ötesi İşbirliği Programının 2014-2020 yeni dönem çalışmaları kap-samında Edirne Esnaf ve Sanatkar-lar Odaları Birliği tarafından Avrupa Birliği projesi ile sanatkarların kulla-nımına açılan İkiz Evler Konağı’nı Edirne’de bulunan Avrupa Birliği Komisyonu Üyeleri Bernd Schuh ve Stepha-nie Essig, Bulgaristan Devleti Proje Danışmanı Daniela Ivanova ile AB Ortak Teknik Sekre-tarya Proje Yöneticisi Hakan Türköz ziyaret etti. Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Baş-kanı Emin İnağ, Edirne ESOB Genel Sekreteri Özay Güngören ve Ektader Başkanı Fikriye Kip-riye ziyaretçilere İkiz Evler Konağı ziyaretine eş-

lik etti.Edirne ESOB Başkanı Emin İnağ

ziyaretçilere Nessebar ve Edirne’de Sa-natkarlar Gösteri Merkezi isimli proje hakkında bilgi verirken, “Edirne ESOB olarak 8 adet Avrupa Birliği projesi uy-guladık. Uyguladığımız projelerden biri olan Nessebar ve Edirne’de Sanatkar-

lar Gösteri Merkezi isimli proje kapsamında Va-liliğimizce Edirne ESOB’a tahsis edilen İkiz Ev-ler Konağının basit onarımı gerçekleştirilmiş ve iç tefrişatı tamamlanmıştır. Şuan Edirne’mize el sanatlarımızı sunana ve burada eğitimler veren sanatkarlarımızca kullanılan İkiz Evler Konağı Avrupa Birliği projeleri kapsamında uygulanan projelere çok güzel bir örnek teşkil etmektedir”

AB Komisyonun’dan İ k i z e v l e r e Z i y a r e t

BULGARİSTAN’DA TÜRK VE MÜSLÜMANLARIN “ADLARINI DEĞİŞTİRMEK”SURETİYLE UY-G U L A N A N A S İ M İ L A S Y O N U N 30.YILDÖNÜMÜNDE YAYINLANAN BULGAR GİZLİ ARŞİV BELGELERİ-(1)

2013 Yılında Sofya’da iki cilt ve 2 bin sayfa olarak yayınlanan, Bulgaristan’ın Komünist Rejim Dönemindeki Devlet Güvenlik (DS) ve diğer ku-rumların Gizli Arşiv Belgeleri, bu konudaki en son bilgilerdir. Bunlardan seçmiş olduğumuz en çarpıcı olanları tercüme edip yayınlamaya ve neyi kapsadı-ğını anlatmaya devam ediyoruz: (Ömer DORUK)ÇOK GİZLİ (1.Cilt-Belge No:83- tarih 28.05.1983 sayfa 391-394)

“Bulgaristan Türkleri ile karışık evlilikler ya-pan, İslam Dinini kabul eden Bulgarların Torunları-nın Türk-Arap isimlerinin değiştirilmesi. (Başlık)

BKP (Bulgar Komünist Partisi) MK (Mer-kez Komitesi)’nin almış olduğu ve Sekreterlik va-sıtası ile tebliğ edilen karar gereğince, Bulgaristan Türkleri ile karışık evlilikler yapan İslam Dinini kabul eden Bulgarların Torunları (Pomaklar)’nın, geçen yıl ülkenin değişik vilayetlerinde başlatılan Türk-Arap isimlerinin değiştirilmesi işlemi sonuç-lanmıştır.

Bu güne kadar ülke genelinde karışık evlilik-lerden oluşan toplam 8689 şahsın ismi değiştiril-miştir. Kırcaali Vilayetinde bu konumda 5625 kişi tespit edilerek, bunlardan 4270 kişinin ismi değişti-rilmiş ve bunların da 1659’una yeni adları ile Nüfus Kimlikleri verilmiştir. Burgas Vilayetinde toplam 1001 kişi tespit edilerek,450’sinin ismi değiştiril-miş. Plovdiv

(Filibe) Vilayetinde 1600 kişi tespit edilerek, bunlardan 1000 kişinin ismi değiştirilmiştir. Pazar-cık Vilayeti, özellikle Yeni Mahalle Köyü’nde bu konumda 463 kişi tespit edilmiştir.

Belirtilen karışık evlilikler yapan kişiler, Nü-fus kayıtlarında- Doğum belgeleri ve diğer belge-lerden yapılan araştırmalar neticesinde tespit edil-mekte ve sayıları giderek artmaktadır, bu durum özellikle Kırcaali vilayetine özgüdür.Türklerle karı-şık evlilikler yapan ve Müslümanlaştırılan Bulgar-ların büyük bir kısmı hızla Türkleşmektedir.Uzun yıllar Türklerle yaşamış ,onların ortamında (Örf-Adetleriyle) ve Müslüman Dininin de etkisiyle bu insanlar Bulgar Milli bilincini yitirmişlerdir.

İsim değişikliği sırasında, Türkiye’nin yıkıcı etki ve propagandasına maruz kalan Türk milli-yetçi ve Fanatik Dini çevreler tarafından desteklen-diği anlaşılan bazı direniş olaylarına da rastlanmış-tır. Örneğin, Kırcaali Vilayetinde Türk milliyetçisi bir şahıs, karışık evlilik yapmış ve isimleri değiş-tirilmekte olan kişiler arasında, uygulama yapan MVR (İçişleri Bakanlığı) Görevlilerini öldürme-leri, yeni kimlik belgelerini yakmaları, yangınlar çı-kartmaları,

Gösteri ve can kayıpları dahil, sair direniş yol-ları da kullanılarak, Türkiye ve Uluslar arası Kuru-luşların dikkatini çekmek için propaganda yapan kişi mahkum olmuştur. Özellikle bu karışık evli-liklere taraf ailelerde, isim değiştirmeleri sırasında Bulgaristan Türkleri çok şiddetli tepki göstermekte-dirler. Bu yıl 20 Mart’ta Kırcaali vilayeti,

Kran, Kukuryak ve Malkoç köylerinde karışık evliliklerden oluşan ailelerin isimlerinin değiştiril-mesi sırasında bir grup şahsın direnişi ile karşılaşıl-mıştır. Balta ve diğer aletlerle yapılan saldırıda gö-revli ve yardımcılarının yaralanması üzerine, MVR görevlileri de ateş açmak mecburiyetinde kalmış, bunun neticesinde iki saldırgan yaralanmıştır.Karşı koymalar diğer köylere sıçramadan önlenmiş ve isim değişikliğine sakin bir ortamda devam edil-miştir. Yine ad değişikliği işlemi sırasında Burgas Vilayeti, Karageorgiovo köyünde bu yıl

4 Mayıs 1983’te 150 kişilik Bulgaristan Tür-künden oluşan bir grup, işlem yapılan ilçe bina-sını kuşatmıştır. Grup bağırışlarla “Irkçılar,katiller” “Gavurlar,sosyalizminiz bu mu” diyerek ıslıklamalarla,isim değişikliği yapan gruptaki arka-daşları protesto etmişlerdir. Bu sırada köyün elekt-rik sisteminde bir arıza meydana gelmiş ve elekt-rikler kesilmiştir. Gece yarısı bir ahır ateşe verilmiş ve bir Bulgar’ın evi de yakılmak istenmiştir. Aynı köyde duruma hakim olmak için çok hızlı önlemler alınmış,olaylara sebebiyet veren ve organize eden-ler anında tespit edilmiştir.

Kırcaali ve Filibe Vilayetlerinde karışık evlilik-ler yapanlardan oluşan bazı grup ve şahıslar ise Vi-layet Meclis ve Yetkililerini ziyaret ederek, zorla yapılan isim değiştirmelerini şikayet etmişlerdir. Bu gruplara da usulüne uygun, Partinin politikası ve Devletin İslam Dinini kabul eden Bulgar’la ilgili görüşleri ve neden isimlerinin değiştirildiği anlatıl-mıştır. İsim değişikliği sırasında, karışık evliliklere sahip birçok aile ve şahıs evini terk ederek kaçmış ve başka yerlere sığınmıştır. Bir kısım aileler de ça-lışmak için başka vilayetlere göç etmiştir. Bu arada isim değişikliği sırasında zor kullanılmakta olduğu şeklinde dedikodular da yapılmaktadır. Türk mil-liyetçileri, Türklere “zorla asimilasyon” yapıldığı şeklinde söylentiler yaymaktadırlar. Parti ve Devlet Yetkililerine, bu konuda şikayet mektupları ve asıl-sız iftiralar ile isimsiz terör ihbarları yapmaktadırlar. Devamı gelecek sayıda www.bghaber.org

B U L G A R G İ Z L İ A R Ş İ V B E L G E L E R İ - ( 1 )

Sofya Valisi Emil İvanov Başkanlı-ğındaki heyet Edirne Ticaret Ve Sanayi Odası’nı (ETSO) ziyaret etti.

Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Edirne’ye gelen Sofya Valisi Emil İvanov beraberinde İçişleri Bakan Yardımcısı Va-sil Marinov, Eğitim ve Bilim Bakan Yar-dımıcısı Mukaddes Nalbant, Milli Eğitim Bakanlığı Daire Başkanı Vasa Atsenova, Bulgaristan Adalet Bakanlığı Genel sek-reteri Todor Keranov, Vali yardımcısı Ste-tua Bakırceav, İçişleri Bakanlığı Daire Başkanı Nivolay Kruşu, Rektör Prof. Sto-yan Dençev ve Bulgaristan Cumhuriyeti Edirne Başkonsolosu Lübomir Popov’dan oluşan heyet ETSO’yu ziyaret ederek Yö-netim Kurulu Başkanı Recep Zıpkınkurt ile görüştü.

Heyetin ziyaretlerinden duyduğu mem-nuniyeti dile getiren Zıpkınkurt, Edirne ekonomisi ve Edirne Ticaret Ve Sanayi Odası hakkında bilgi verdi.

ETSO olarak Bulgaristan’ın Yambol, Haskova şehirlerinin Ticaret ve Sanayi Odaları ile işbirliği içinde olduklarını belir-ten Zıpkınkurt, “Bulgar iş dünyası ile,limiz iş adamlarını sık sık bir araya getiriyo-ruz” dedi. Zıpkınkurt, Bulgaristan’la işbir-

liği yapan ve yatırım yapan iş adamlarının olduğunu söyleyerek, iki ülke iş adamları arasında işbirliğinin artması içinde ETSO olarak çalışmalar sürdürdüklerini ve iş adamlarını fuarlara katılımlarını sağladık-larını ifade etti.

ki ülke işbirliğinin artması için birlikte hareket etmek istediklerini söyleyen Sofya Valisi Emil İvanov, Sofya’da iş yapmak is-teyen iş adamlarına yardımcı olacaklarını belirterek, Trakya bölgesiyle kültürel bir proje yapmayı düşündüklerini ve karşılıklı ikili ticari ilişkilerin artmasını istediklerini söyledi. Vali İvanov, Sofya’da Edirne Ti-caret Ve Sanayi Odası’nın bir temsilciliği-nin açılmasının istediklerini dile getirerek, Sofya’da bulunan Vitosa Caddesinde yer tahsisi yapabileceklerini sözlerine ekledi

Bulgar Heyetten Etso’ya Ziyaret

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Alaattin GokayBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Mehmet KRALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPLUŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİTırgovişte: Sevinc YÜCE Silistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLUist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEMİst. Anadolu:Bölge- Seniha MERTİst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜRist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCEist. BPaşa-500 Evler: Nedim BİRİNCİist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLERist. Avcılar: Müjgan DENİZist. Başakşehir: Ayten ERDEMist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞBursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇBursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜNBursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKANBursa-İnegöl Bayram BAYRAMİzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLUİzm.Görece: Mümin GÜNEYİzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLUİzm.Bornova: Kenan ÖZGÜREdirne: Nadir ADLIKırklareli: Ali ÖZTÜRKTekirdağ: Ertaç ÇAKIRBalıkesir-Bandırma: Güner BAŞARANEskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKEMersin : Ferda ER

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org /[email protected] Tel:0212 477-62-10İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Semra HÜSEYİN

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüDr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Hayati DURMAZDiş Hekim İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKD o c . D r. S a k i n Ö N E RDoç. Dr. Emine İNANIRD o c . D r. H a s i n e Ş E NDiş Hekimi Halide ÜMİTFER

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzez YURDAKULGörsel Yönetmen: Filiz SOYTÜRKKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Neriman ERALPReklam Müdürü: Aydın FİDAN

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRKBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.

w w w . b u l t u r k . o r g

Osmangazi Belediyesi, Bulgaristan’da yaşayan 468 Türk ve Müslüman ki-şiyi Bursa’ya getirerek, yıllardır görmedik-leri akrabalarıyla buluşturdu “Kardeşlik Sı-nır Tanımıyor, Akrabalar Buluşuyor” adlı etkinlikte yakınlarıyla kucaklaşarak hasret gi-deren konuklar, onlarla eski günlerini yad etti.

Bulgaristan’ın bazı kentlerinde yaşayan Türk ve Müslüman 468 kişi, merkez Osmangazi ilçe Bele-diyesinin organizasyonuyla Bursa’ya getirilerek yıllar-dır görmedikleri akrabalarıyla özlem gidermesi sağlandı.

Osmangazi Belediyesinin “Kardeşlik Sınır Tanımıyor, Akrabalar Buluşuyor” adıyla gerçekleştirdiği etkinlik kap-samında Bulgaristan’ın Gerlova, Sungullar, Eski Cuma, Şumnu ve Sliven bölgelerinden 8 otobüsle alınan soy-daşlar, Karaman Mahallesi’ndeki Ziraat Parkı’na getirildi.

Bulgar halk oyunları ekibinin gösterisinin ardın-dan yıllardır görmedikleri yakınlarıyla sarılarak has-ret gideren konuklar, onlarla eski günlerini yad etti.

Misafirler ve Bursa’da yaşayan yakınlarıyla sohbet eden Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, ilçe-nin birçok mahallesinde, Bulgaristan ve diğer Balkan ül-kelerinden göç etmiş vatandaşların yaşadığını söyledi.

Onların birçoğunun, göç ettiği ülkelerde yaşayan akraba-ları bulunduğunu dile getiren Dündar, “Çoğu dramla bitmiş göçler sonucu birbirlerini yıllardır görmeyen aileleri, akra-baları buluşturalım, barışa, dostluğa, kardeşliğe katkı koya-lım istedik. Aramızda, 37 yıldır görüşemeyen ana-oğul,

15-20 yıldır görüşemeyen kardeşler var. Bu güzel ve ör-nek projemizi bundan sonra da sürdürmek istiyoruz” dedi.

Sungullar Belediye Başkanı Georgi Kenef ise organi-zasyonun, akrabalık bağları bulunan iki ülke insanı ara-sında sınırları kaldırdığını belirterek, Dündar’a teşekkür etti.

Organizasyona katkı sağlayan kişilerden Or-han Hoca da bu buluşmanın, Gerlova bölgesi in-sanı ile Bursa’yı birbirine yaklaştırdığını anlattı.

Birilerinin, akrabalarıyla buluşmasına yıllarca engel oldu-ğunu vurgulayan Hoca, “Mustafa Dündar başkanımız bu en-gelleri kaldırdı. ‘Ecdadımıza yorgan döşek olmuş Balkanlar, bizim sevdamızdır’ diyen Sayın Başkanımıza, bizleri akra-balarımızla buluşturduğu için teşekkür ederim” diye konuştu.

Törenin ardından akrabaları tarafından evle-rine götürülen konuklar, 3 gün sonra yine belediye-nin tahsis ettiği otobüslerle memleketlerine dönecek.

Kardeşlik Sınır Tanımadı, Akrabalar Buluştu” T.C. Dışişleri Bakanlığı’ndan yeni atamalar Dışişleri Bakanlığı’nda hazırla-

nan yeni kararname ile atamalar de-vam ediyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, önceki gece ve dün de yeni görev yerleri belirlenen diplomat-ları, bizzat arayarak tebliğde bulundu.

Bu kapsamda NATO Genel Sek-reteri Anders Fogh Rasmussen’in bi-rinci danışmanı konumundaki Genel Sekreter Yardımcısı Hüseyin Diriöz görev süresinin dolmasıyla birlikte Brezilya’ya Büyükelçi olarak atandı. AB Bakanlığı Müsteşarı Haluk Ilı-cak da Dünya Ticaret Örgütü Daimi Temsilcisi olarak İsviçre’ye gidecek.

İSİMLER ŞÖYLEK a r a r n a m e d e y e r

a lan bazı is imler şöyle:Mithat Rende-OECD Daimi

Temsilciliği (Fransa), Haluk Ilıcak Dünya Ticaret Örgütü Daimi Tem-silciliği (İsviçre), Hüseyin Diriöz-Brasília (Brezilya) Büyükelçiliği, Mu-rat Karagöz-Ulan Batur (Moğolistan) Büyükelçiliği, Ayşe Sezgin-Valletta (Malta) Büyükelçiliği, Şentürk Uzun-Akra (Gana) Büyükelçiliği, Cema-lettin Aydın-Hartum(Sudan) Büyü-kelçiliği, Adnan Başağa-Helsinki (Finlandiya) Büyükelçiliği, Deniz Çakar-Windhoek (Namibya) Bü-yükelçiliği, İlhan Tuğ-Phnom Penh (Kamboçya) Büyükelçiliği, Uğur Doğan-Kuala Lumpur (Malezya) Bü-yükelçiliği, Gökçen Kaya-Santiago (Şili) Büyükelçiliği, Mustafa Sarnıç-Kudüs Başkonsolosluğu, Sadık Arslan-Lahey (Hollanda) Büyükelçi-liği, Murat Ülkü-Ouagadougou (Bur-kina Faso) Büyükelçiliği, Namık Güner Erpul-Taşkent (Özbekistan) Büyükelçiliği, Barkan Öz-Panama (Panama) Büyükelçiliği, Ferda Ak-kerman -Lima (Peru) Büyükelçi-liği, Levent Şahinkaya-Lüksemburg (Lüksemburg) Büyükelçiliği, Murat Ersoy-Pekin (Çin) Büyükelçiliği, Ha-kan Okçal-Seul (Güney Kore) Bü-yükelçiliği, Süleyman Gökçe-Sofya (Bulgaristan) Büyükelçiliği, Ah-met Ülker-Tallin (Estonya) Büyü-kelçiliği, Hidayet Bayraktar-Tiran (Arnavutluk) Büyükelçiliği, Ahmet Yakıcı-Trablus (Libya) Büyükelçiliği.

Bulgaristan Parlamentosu’nda kabul edilen ve 1984-89 asimilasyon sürecini kı-nayan ilk resmi kınama olan kararı değer-lendiren Uluslararası İlişkiler ve Balkan-lar Uzmanı Kader Özlem “Bulgaristan’ın Özür dilemesi izlediği strateji gereğidir. Buna aldanmamak lazımdır.” dedi. Asimi-lasyon politikalarını kınayan buna karşın sözde Ermeni soykırımını reddeden Parla-mento kararlarının üst üste konulduğunda ilginç bir denklemin ortaya çıktığını söyle-yen Özlem, bunun Bulgaristan’ın psikolo-jik savunma mekanizmalarıyla yakından ilgili olduğunu belirtti. 2012 yılının Balkan Savaşları’nın 100. Yıldönümü olduğu ifade eden Özlem konuyla ilgili düşüncelerini şöyle sürdürdü: “Birincisi, Bulgaristan’ın 84-89 olaylarını parlamento kararıyla kı-naması, 100 yıl önce yaptığı asıl soykı-rımı perdeleme çalışmasının bir ürünüdür.

İkincisi, böylesi bir dönemde asimilas-yonun resmen kınanması ve suçluların ce-zalandırılmasına yönelik ifade, o dönemin sorumlularının hemen hemen hepsinin or-tadan kalkmasıyla yakından ilintilidir. Zira 90’lı yıllarda böyle bir karar alınsaydı, dev-let bürokrasinin hemen hepsinin cezalandı-rılması gerekecekti. Hatırlanırsanız, o dö-nem Bulgaristan resmi ağızlardan sadece ‘yanlış yapıldı; özür diliyoruz’ diyorlardı. Suçluları cezalandırma durumu yoktu. Be-lene mağdurları konuyu AGİT gündemine taşımışlardı. Bulgaristan ulusal hukukun-daki dava ise zaman aşımına uğramıştı. Sonuç olarak ortaya bir şey çıkmamıştı.

Üçüncüsü, Bulgaristan Türkiye’ye şi-rin görünmek istiyor. Eş zamanlı olarak sözde ermeni soykırım iddialarının reddi ile asimilasyonun ise kınanması bu çalış-manın sonucu olmaktadır. Diğer bir de-yişle, Parlamentolar bu konularda sadece Türkiye’yi üzen değil; memnun eden ka-rarların da imza atıldığı yerler olarak göste-rildi. Dördüncüsü, Bulgaristan bir taraftan özür diliyor, ancak öbür taraftan asimilas-yonun doğru, metotlarının ise yanlış ol-duğunu söyleyen bir Başbakan tarafın-dan yönetiliyor. Bu noktada Bulgaristan’ın yeni metotlara geçtiği anlaşılıyor. Beşin-cisi, GERB ile AKP arasındaki ilişkinin son derece iyi olduğu ortada ki, bu durum HÖH’ün iki ülke arasındaki ilişkilerde köprü olma iddiasını zayıflatıp, GERB’in ekmeğine yağ sürüyor. Bütün bunlarla bir-likte, geçen hafta AGİT’ten Bulgaristan’a azınlıklarla ilgili tavsiye niteliğindeki bağ-layıcı olmayan karar da eklenince, azın-lıklara istenilen hakları vermeyen Sofya Yönetimi, bu kararla kısmen de olsa omuzlarındaki yükü azaltmaya çalışıyor.”

Bulgaristan’ın özür dile-mesi strateji gereğidir.

Bulgaristan’dan Bursa’ya göç eden soydaşlar, uzun yıllardır gör-medikleri akrabalarıyla bugün bu-luşup hasret giderdi. Duygu dolu anların yaşandığı buluşmada, göz-yaşlarını tutamayanlar da oldu.

Osmangazi İlçe Belediyesi ta-rafından akrabalık bağı bulunan ve yıllardır birbirini göremeyen ai-leler için düzenlenen, ‘Akrabalar Buluşuyor’ organizasyonu kapsa-mında, Bulgaristan’dan otobüslerle Bursa’ya getirilen aileler, burada yaşayan ya-kınları ile yıllar sonra buluştu. Bulgaristan’da bulunan 52 köyde oturan 468 kişi otobüs-lerle geldiği Bursa’da, Ziraat Parkı’nda ken-dilerini bekleyen anneleri, babaları, kardeşleri, dayıları ve halaları’nın çocuklarıyla göz-yaşları arasında kucaklaşıp hasret giderdi.

Dayısını 37 yıldır görmediğini söyleyen Ya-kup Kayabaşı, hasretlik gidermenin mutlulu-ğunu yaşadıklarını söylerken Kadir Yusuf da ablası ve yeğenini yıllar sonra görmenin mut-

luluğunu yaşadığını açık-ladı. Bulgaristan’ın Çer-noviç Köyü’nden gelen Emine Şabanova, 16 yıl-dır sadece telefon ile gö-rüştüğü annesi, babası ve kız kardeşi ile buluştu.

Merkez Osmangazi Be-lediyesi Belediye Başkanı Ak Parti’li Mustafa Dün-dar, “Bulgaristan’daki kar-deş şehirlerimiz aracılığı ile

bu ülkede yaşayan aileleri, Bursa’ya göç eden yakınları ile buluşturmayı kararlaştırdık. Bu kapsamda, Bulgaristan’da ki kardeş şehirleri-miz aracılığı ile Gerrova ve Sungullar bölge-leri ile Eski Cuma, Şumlu ve Siliven şehirle-rinde ve köylerinde yaşayan aileleri araştırdık. Bunlardan teklifi kabul eden 468 kişiyi oto-büslerle Bursa’ya getirip yakınları ile buluş-turduk. Bu kişiler, Bursa’daki yakınlarının ya-nında iki gün kalacaklar. Pazartesi günü tekrar aynı şekilde Bulgaristan’a dönecekler” dedi.

S o y d a ş l a r ı n H a s r e t G ü n ü

Uluslararası Dan Kolov-Nikola Petrov Bü-yükler Güreş Turnuvası’nın son gününde, Tür-kiye, 1 gümüş ve 6 bronz madalya elde etti.

Bulgaristan‘ın başkenti Sofya‘daki Universi-ada Spor Salonu’nda, bugün yapılan müsabaka-larla son eren turnuvada, Türk Milli Takımı’nda, serbest stil 97 kiloda Rıza Yıldırım, Azeri raki-bine tuşla yenilerek Gümüş madalya kazandı. 65 kiloda Bulgar rakibini mağlup eden Servet Coş-kun, 70 kiloda Romen rakibini yenen Yakup Gör ve 97 kiloda Romen rakibi karşısında galip gelen İbrahim Bölükbaşı, bronz madalyanın sahibi oldu.

Grekoromen güreş 66 kiloda Samet Abdul Gü-nal, Tunuslu rakibini, 85 kiloda ise Ahmet Yıldırım, Bulgar rakibini yenerek bronz madalya elde etti.

Bayanlarda 63 kiloda Buse To-sun, Brezilyalı rakibini yenerek bronz ma-dalya kazanan diğer bir isim oldu.

34 ülkenin katıldığı turnuvada, serbest, greko-romen ve bayanlar olmak üzere 3 dalda müca-dele eden Türkiye, 4 altın, 4 Gümüş ve 8 bronz olmak üzere toplamda 16 madalya kazandı.

Serbest stilde 21 ülkenin katıldığı turnuvada Türk Milli Takımı, Azerbaycan, Bulgaristan, Po-lonya ve Rusya‘nın ardından 5. sırada yer aldı.

Bayanlarda ise 14 ülke arasında Tür-kiye, Rusya‘dan sonra ikinci oldu.

22 ülke takımının mücadele ettiği grekoromen stilde ise Türkiye, Bulgaristan, Ukrayna, Erme-nistan ve Rusya‘nın ardından 5. sırayı elde etti.

52 . U l u s l a r a r a s ı D a n K o l o v - N i k o l a P e t r o v G ü r e ş T u r n u v a s ı

Mehmet Akif Cad.İstanbul Büyükşehir Belediyesi Merter-Parkı No.1 (Green Parkın Yanı) Güngören İstanbul+90 212 554 30 47 / +90 212 554 83 35

K A F E Ş E L A L E

Cevatpaşa Mah.Gökhan sk.No.23 Bayrampaşa İst.www.bestcoffee-coffeehouse.com

+90 212 537 46 79 /

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

HÖH Genel Başkanı Lütfü Mestan, Bulga-ristan Sosyalist Partisi ile işbirliğinden aldığı son iki yumruğun acısını Strazburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemedi’nde (AİHM) sar-dırmak istiyor. Plansız, Programsız, bağlaşık-sız, strateji ve taktiksiz iş yaparsan, aklını kaz kafalıların Saraylarından almaya devam eder-sen, çareyi Bulgaristan ringi dışına kaçıp hak-larını körler köyünde aramak zorunda kalırsın. AİHM’i seni bekliyor, sanki başka işi yok…

Yakın dostların olan sosyalist liderlerin is-tediği oldu. Seni ringden kaçmaya zorla-mak, atmak. Seni kullanmak, tarihlerindeki kirliliği, zalimliği sana sildirmek, sonra ko-kun değişsin diye seni kolonyalı sularla yı-katıp paklatmak ve en sonunda da “ha bak işine” ya da “zamanın doldu” demektir.Sen, Sayın Mestan, Bulgaristan Türkleri

adına Sofya parlamentosuna giren ne birinci ne de sonuncu Türk vekilsin. Deden Gümür-cüneden sırtında tuz çuvalı taşırken, o Meclis-lerde vekillerimiz vardı. Senin o Yüksek Tah-sil aldığın Tırnovo’da vaktiyle KURUCU MECLİS çalıştı. 1879 Berlin Konferansı em-riyle kurulmuştu. Büyük Millet Meclisi ya da Anayasayı hazırlayan meclis olarak bilinen III Kurucu Mecliste abalı poturlu 40 Türk Mil-letvekili vardı. Son 25 yılda HÖH bu rakamı asla bulamadı. Yerinizde dura dura, kafaları-nızın içi küflene küflene, son çareyi, Bulga-ristan Türk ve Müslümanlarının etnik azınlık haklarının harfiyen uygulanmasında direnen Avrupa kapılarını bugün yani 135 yıl sonra yeniden aynı hak ve özgürlükler için çal-maktan medet umuyorsunuz. 25 yıldan beri hak ve özgürlüklerimiz uğrunda en ufak bir adım atmak için çaba göstermiş olsaydınız, bugün bu gülünç durumlara düşmezdiniz.

Senin ve sizin yaptığınız hesapların hepsi yanlış. Programsız bir hükümete, Stanişev’e tek bir şart koşmadan ortak oldun, kendini kullandırdın, kullandırıyorsun. Adam zaten gitti gidecek, zamanı dolmuş. Koskoca BSP saflarında Başbakan yapacak bir adam bula-madı. Gitti eski Demokratik Güçler Birliği’nin (CDC) dökülmüş saflarından, Türk ve Müs-lüman düşmanlıyla ün yapan İvan Kostov hü-kümetinin Maliye Bakanı’ndan Başbakan yaptınız. Plamen Oreşarski iyi bir maliyeci olabilir, ama bize karşı ne gibi yükümlülük-leri, bizimle ne gibi bağlantıları var ki? Yoksa adam kıtlığında adamlara iş mi buluyoruz.Bir defa, Stanışev’in, senin de övdüğün

Oreşarski,’den Başbakan yapması tamamen yanlıştır. Anlıyorum Stanışev’i bir sol par-tinin lideri olarak, sağ politika izleyebilmek için Başbakanı sağcı, tutucu saflardan seç-mesi şarttır. Öyle de yaptı. Ne ki, bugünkü Reformcu Blok girişimlerinde izlediğimiz kü-melenmeyle sağ cephe birazcık canlanıp güç toplamaya başlarsa, ilk parçalanacak olan güç Sosyalist Partidir. Zaten 2013’te Tatyana Don-çeva ve Georgi Pırvanov’un ayrılmasıyla sol cephe oylarının % 7’i kaymış durumdadır. Yeni bir bölünmeyle totalitarizm kalıntılarının çoğunluğu tarihteki yerleri hak ettikleri şekilde bulacaklardır. O zaman sen, yani biz Türk ve Müslümanlar, sana oy verenler ne yapacağız Sayın Mestan! Yeni ötmeye başlayan “San-sürsüz Bulgaristan” horozu Nikolay Barekov yalnız “temiz elleri” saraylara göndermekle kalmayacak, seninle, yani Hak ve Özgürlükler Hareketiyle asla işbirliği yapmak istemediği gibi, yüzünü bile görmek istemiyor ve iste-meyecek. Etrafına topladığı kaşarlı Makedon haydutlarının torunlarından olan Karakaçanov (Makedonya İç Devrim Örgütü Başkanı) se-nin yüzünü görmek istemiyor. Bunların akıl hocaları totaliter rejimin akıl hocalarından olan Çakırov gibi yine Makedon, aşırı milliyetçilik közüyle ısınan politikacılardır. Demek iste-diğim onların bugünkü GERB lideri Boyko Borisovg’la sanki aralarında kan davası var-mış gibi sert tartışmalı ve ithamlı kavgası, ek-meğin sıcacık yumuşak yerini sen değil ben ağızlayacağım didişmesidir. Bu ekmek yenir yutulur, fırından yeni ekmek zaten sıcak çıka-cağı için, ısır ısırdığın yerinden, bu kavga biter.

Devam edecek - www.bghaber.org

Değişen hiçbir şey olmadığı için, Ah, vah da ol-maması gerekirdi!

Öyle de oldu ama Ah Vah gene yok.Totaliter rejimin mirasçıları ÖNCE HALK-

KIMA KENDİ MEZARINI KENDİNE KAZ-DIRMA YOLUNU SEÇTİ. Halkı koyun bildiler, koyun gördüler. Bacağımızdan ya da kafamızdan değil, boynumuzdan bağlıyız, ipi çeksek, kendi kendimizi boğarız. Bizimki, çok zor ve acıklı bir hikâyedir.

1990 dönüşümü dediğimiz toplum olayını, yani 1945’ten sonra dünyaya gelen ve adına 1968 kuşağı dediğimiz nesil gerçekleştirdi. Ama bizde bu ruhta bir mayalanma olmadı.

Biz, yani 1968’de Bulgaristan’da sınıfsız top-luma açılan sosyalist refah düzenini kurmaya çalış-tığımızdan, 1968 olaylarını yaşayamadık. İşitsek de anlayamadık. Bize öğretilen üretim formasyonlarının değişimi teorisinde ana çelişki üretim güçleri ile üre-tim ilişkileri arasındaydı ve 1968’de kimin ne istedi-ğini biz pek kavrayamadık.

Paris’te üniversite gençliğinin başlattığı ve özünde bilimsel teknik devrim ya da başka bir de-ğişle teknolojik devrim olan (elleri nasırlı işçilerin üretimdeki yrini beyaz yakalı elleri beyaz eldiven-lilerin alması anlamına gelen) ve aslında kol eme-ğini makinelere yaptırarak, işçi sınıfını üretim hale-lerinden çıkarıp yerini otomatik (kendi işler) çalışan üretim bantlarına bırakması olan bu değişim, bu ye-nilenme, emek ve sermaye ilişkileri açısından dev-rimsel bir yenilik olduğundan tarihseldir.

O yıllarda Türkiye’de de devrimci yükselişi göklere çıkarak, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Ankara’da asılmasıyla tarih olan bu devrimci atılım, bir de anti-emperyalist, anti-amerikan özlü olduğun-dan geniş halk kitlelerince, tüm demokratik güçlerce, demokratik üniversite gençliği tarafından Kemalist devrimlerin yeni ve daha yüksek bir aşaması olarak desteklenmiş ve kucaklanmıştı. Ne yazık ki bu dirili-şin beli art arda gelen 3 askeri darbeyle kırıldı.

Bulgaristan 1968 atılımını yaşayamadı, anlaya-madı. Bizde 1968 kuşağı yani kafası kökten değiş-miş yürekli modern nesil oluşmadı. Bunun için son dönemde 2.5 milyon emekçimiz Batıyı boyladı. Ça-resizliğin çıkışını kaçmakta aramak yıkım doğurur.

1970’lerde bizde her kasabaya iki, bir de her köye bir üretim atölyesi kurularak, herkesi hem tar-lada, hem fabrikada, kimseye başını kaldırıp bakma-sına izin vermeden çalıştırdığımızdan, ana iş gücü olan insan emeğinin özdevinimli makinelerle yapıla-bileceğini düşünemiyorduk. Yeni teknolojinin insan emeğinden defalarca yüksek verimlilikle hayat hakkı istediğini göremiyorduk.

Bize. Kuranı Kerimde “gün gelecek insanlar kendi kendilerine konuşacak” diye yazıyor, deyen-ler, ne söylemek istediklerini açmadıklarından, cep telefonları çağının kapımızda olduğunu, total iletişim devriminin büyün dünyayı bir köy kadar küçültece-ğini düşünemedik.

Başımızı kaldırıp düşünmeye vaktimiz de yoktu aslında. Okuduğumuz kitaplar eskiydi. Düşünce tar-zımız zamanını doldurmuştu. Yöneticiler halkın toplu zekâsından defalarca geri olan bir kafayla laf salatası yaparak yeniliklere sözde “yol açmak” pe-şindeydi. Olmuyordu. Olmadı. Olamazdı da.

1960 – 1980’ler arasında bizim dünyadan ne ka-dar geride olduğumuzun doğru anlaşılabilmesi için inandırıcı bir örnek vermek istiyorum.

1917’devrimiyle Rusya’da gerçekleşen Ekim Devri, üretim tarzı daha fazlasıyla step köylülerinin orak çekiç gücüne dayandığından, ne sanayide, ne de tarımda üretimsel atılım (modern sanayileşme) yapa-bilmesi için güç kaynağı bulamadı.

Kapitalist üretim tarzıyla rekabette yalnız işçi sı-nıfının heyecanı yeterli değildi.

Lenin “kapitalizmle sosyalizm arasında emek verimliliği yarışını kazanan, dünyanın yeni efendisi olacak” derken haklıydı. Feodal üretim biçiminden modern kapitalist ya da sosyalist üretim biçimine geçmek o kadar zordu ki, üretim ilişkilerini değiştir-mek için hayata çağırdığı yeni üretim güçleri henüz ufukta yoktu.

Öyle de olsa, herkesin bir kısmeti vardır, sözü de deneyimlerden gelmiştir ve öyle de oldu.

Kapitalist dünya 1929’larda çok derin bir dünya bunalımına düştü. Buhara dayanan üretim tarzı za-manını doldurmuştu. Ekonomide ve sosyal hayatta durgunluktan hareketlenmeye geçilerek, bunalımdan çıkılması ancak buhar gücünün dizel ya da elektrikli devinimle değiştirilmesiyle mümkün olabilecekti.

Devam edecek - www.bghaber.org

D r. M ü j g a n D E N İ Z

Dr.Nedim B İ R İ N C İTemellere Bakalım

1981 yılı Kırkpınar Ağası Mehmet İriş’in sosyal medyada paylaştığı fotoğraf, 1989 yı-lında Bulgaristan’dan göç eden soydaşların yaşadığı sıkıntıları tekrar gözler önüne serdi.

1989 yılında Bulgaristan’da yaşayan Türk-lerin, Sosyalist Bulgaristan Hükümeti tarafın-dan ağır baskılar altında kalmaları sonucu, o dönemde Turgut Özal’ın girişimleriyle ana-vatan olarak kabul ettikleri Türkiye’ye gel-dikleri fotoğraftaki görüntü dikkat çekiyor.

O dönemde bindikleri trenle Edirne Kapıkule Garı’na inen soydaşların, trenden iner inmez va-tanları olarak bildikleri Türkiye toprağını öpme-leri duygulandırıyor. Trenden iner inmez akraba-larına sarılan ve toprağı öpen soydaşlar, yaptıkları davranışla Bulgaristan’da yaşadıkları sıkıntıları ve kaçışın mutluluğunu gözler önüne seriyor.

Türkiye’nin farklı bölgelerine göç etmele-riyle bilinen 1989 yılı Bulgaristan göçmenleri,

yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan tüm biri-kimlerini geride bırakıp sıfırdan başlayarak ha-yat mücadelesine atılmalarıyla da biliniyor.

Bulgaristan’da evlerini, bahçelerini, toprak-larını bırakmak zorunda kalan ya da yok pa-hasına satan göçmenlerin, o dönemde devle-tin imkanlarıyla Edirne’de taksitlendirmeyle kendilerine konutlar verilerek “Göçmen Ev-ler” denilen konutlarda yaşadıkları ifade edildi.

Bulgaristan Göçünü Tekrar Gözler Önüne Seren Fotoğraf

Yunus Emre Enstitüsü’ne bağlı Saraybosna’daki Yunus Emre Türk Kültür Merkezi, Yıldız Teknik Üniversitesi’ne bağlı Balkan ve Karadeniz Araştırma-ları Merkezi (Balkar), Saraybosna Devlet Üniversitesi Tarih Bölümü işbirliği ile düzenlenen panele, Bosna Hersek ve Türkiye’den akademisyenler katıldı. Panel kapsamında Bosna Hersek, Sırbistan, Hırvatistan, Bul-garistan, Makedonya, Karadağ, Azerbaycan ve diğer ülkelerin tarih ders kitaplarında Osmanlı ve Türk imajı ele alınacak.

Panelin açılış konuşmasını yapan Yunus Emre Türk Kültür Merkezi Müdür Vekili Rabia Bozkurt, pa-nale katılanlara teşekkür ederek, panelin yeni bilgiler vereceğini ve aynı zamanda faydalı olacağından emin olduğunu söyledi.

Yıldız Teknik Üniversitesi Balkan ve Karadeniz Araştırmaları Merkezi (Balkar) Müdürü Dr. Mehmet Hacısalihoğlu ise panel öncesinde yaptığı konuşmada, bunun, daha önce TÜBİTAK’ın yaptığı, tarih ders ki-taplarında Osmanlı ve Türk imajı adlı projenin tanıtımı olduğunu söyledi.

Hacısalihoğlu, “Bu proje kapsamında Balkanlar, Rusya, Kafkas ülkeleri ele alındı. Balkan ülkeleri ara-

sında Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk ve diğer ülkeler var. Burada orta okul ve lise tarih eğiti-minde Osmanlı nasıl anlatılıyor, Türkiye Cumhuriyeti nasıl anlatılıyor. Bu geçen 10 yıl içinde Osmanlı imajı bakımından bir iyileşme oldu mu, aynı zamanda bu imajın günümüzdeki ilişkilere nasıl etki ettiğini karşı-lıklı olarak tartışacağız” diye konuştu.

Panelde Bosna Hersek’teki tarih kitaplarında Os-manlı ve Türk imajı ile ilgili bilgi verecek olan Saray-bosna Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Edin Radu-şiç de panel kapsamında Balkan ülkeleri ile bu ülkelere önemli izler bırakan Osmanlı İmpartorluğu arasındaki ilişkinin ele alınacağını dile getirdi.

“Ben panelde Bosna Hersek’teki eğitim sistemi ve onun Bosna Hersek’in karışık toplumundaki yerini ko-nuşacağım. Burada ayrıca, eğitim konusunda ülkenin gelecekte ne ile karşı karşıya kalacağı, ülkede yaşanan savaşın etkisi ve modern siyasetin etkisini anlatacağız” diyen Raduşiç, bugünkü panelin geçmiş ile ilgili birçok bilim araştırmalardan daha önemli olduğuna dikkati çekti. - Federation of Bosnia and Herzegovina

Balkan Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı ve Diğer Milletlerin İmajı” Paneli

13. Mersin Uluslararası Müzik Fes-tivali, bu yıl 24 Mayıs-7 Haziran 2014 tarihleri arasında sanatseverlerle bu-luşacak. Bu yıl festivale, Buika, I Mu-sici Di Roma, Yair Dalal, Cumhurbaş-kanlığı Senfoni Orkestrası ve Bülent Ortaçgil’in de yer alacağı dünyaca ünlü yerli ve yabancı 251 sanatçı katılacak.

13. Mersin Uluslararası Müzik Festivali 24 Mayıs’ta Başlıyor

Ah Vah Etmek Yok! Hak da “oy”,

özgürlük de “oy.”

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Süleymaniye kenti ile Bulgaristan’ın Varna Belediyesi ara-sında ticari işbirliği protokolü imzalandı.

Ticari ilişkilerin geliştirilmesini öngö-ren protokol kapsamında Sofya ve Varna kentleriyle Erbil arasında Mayıs ayında uçak seferlerinin başlatılması planlanı-yor. Ayrıca Bulgaristan’ın Erbil’de kon-solosluk açmaya hazırlandığı belirtildi.

İmza töreninde konuşan Süleyma-niye Valisi Behroz Muhammed Salih, Bulgaristan’ın turizm kenti Varna ile işbirliği yapmaktan duydukları memnuniyeti dile getirerek, “Bu protokol, ilişkilerimizin geliş-mesine katkıda bulunacaktır. Yakında Kür-distan ile Bulgaristan arasında uçak sefer-leri başlayacak. Ayrıca Bulgaristan, Erbil’de konsolosluk açmaya karar verdi” dedi.

Varna Belediyesi Başkan Yardım-cısı Heycho Peychev de “Kürdistan bölgesi ile yaptığımız bu anlaşma, iki ülke ticari ilişkilerinin geliştirilmesi açı-sından önemlidir. Eğitim, sağlık ve tu-rizm sektöründe de karşılıklı işbirliği ya-pılmasını kararlaştırdık” diye konuştu.

Süleymaniye ile Varna Belediyesi Ara-sında İşbirliği Protokolü İmzalandı Trud gazetesiyle söyleşi yapan Bulgar

Sosyalist Partisinin (BSP) Genel Başkanı Sergey Stanişev Kırım’da Pazar günü dü-zenlenen referandumu kastederek kul-landığı “Yarın biri Kırcaali için referan-dum isterse...” ifadesiyle gündemi sarstı.

Gazeteci Krasina Krısteva’nın Stanişev’e BSP’nin Genel Kurulu’nda Dışişleri Bakanı Kristian Vigenin’e yö-neltilen eleştirilerin samimȋ mi olduğunu, yoksa seçimler yaklaştığı için Rus yanlı-larının oylarını almak için mi olduğunu sorması üzerine Stanişev şu yanıtı verdi:

3 saat tartıştık. Duruşumuzun, açık ve net ilkeleri ve Bulgar millȋ çıkarlarını sa-vunduğundan eminim. Seçmenlerimiz-den ve onların görüşlerinden söz ederken tahminȋ bir portreyi beynimizde canlan-dırmalıyız – Bulgaristan’daki etnik Türk-leri HÖH gibi millȋ sorumluluk sahibi bir parti temsil etmiyor, bir anda Bulgaristan dışındaki mihrakların yönettiği bir siyasȋ özne ortaya çıktı ve buna benzer konu-larda Kırcaali İli’nde referandum yapı-yor. Biz bu sonuçları düşünüyor muyuz?!

Stanişev: Yarın biri Kırcaali için referandum isterse...

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 81.Sayı

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Bulgaristan’ın İstan-bul Başkonsolosluğu’na Angel Angelov atandı.

Yapılan açıklamada, görev değişikliği ile İstanbul’daki başkonsolosluğun çalışmala-rında iyileştirme, bu doğrultuda Türkiye’deki Bulgaristan va-tandaşları ve firmalarının hak ve çıkarlarıyla Bulgar kültü-rel ve tarihi mirasının korun-masının amaçlandığı belirtildi.

Görev değişikliğinin, aynı zamanda Bulgaristan’ın ocak ayında devraldığı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (KEİ) Başkanlığı sürecine yar-dımcı olacağı kaydedildi.

2006-2009 yıllarında Bulgaristan’ın Edirne Baş-konsolosu görevinde bulu-nan Angel Angelov’un ay sonuna kadar İstanbul’daki gö-revine başlaması bekleniyor

B u l g a r i s t a n ’ ı n İ s t a n b u l Başkonsolosluğu’na Angel Angelov Atandı

Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’ın ve-rilerine göre, Bulgaristan’daki Ocak 2014 döneminde ölçülen işsizlik oranının yüzde 13.1 olduğu ve 442 bin kişiye denk gel-diği açıklandı. Buna göre, bir önceki aya kıyasla yüzde 0.01 oranında artış kayde-dildi. Bu rakamlara göre, ülkenin Avrupa Birliği ülkeler sıralamasında yedinci yerde olduğu anlaşıldı. Yapılan açıklamada, ül-kedeki gençler arasındaki işsizlik oranında da artış görüldüğü ve bu oranın AB ülke-lerindeki ortalama seviyenin üzerinde ol-duğu vurgulandı. Verilere göre, Ocak ayı içindeki gençler arasındaki işsizlik seviye-

sinin yüzde 30 oranında veya 68 bin kişiye eşit geldiği belirtildi. Bir yıl önceki rakam-larda ise 25 yaş grubu altındaki işsizlerin oranının yüzde 27.8 olduğu dikkat çekti.

Bulgaristan’daki gençler arasındaki işsizlik oranı %30

2013 yılında Eskişehir’de başlayan Türk Dünyası Gençlik Buluşması kapsamında gerçekleştirilen “10 Bin Kardeş El Ele” gecesi dün akşam Haliç Kongre Merkezi’nde Bosna’dan Özbekistan’a binlerce Türk gencini bir araya getirdi. Geceye Türkiye’nin yanı sıra Karadağ, Kosova, Makedonya, Bosna Hersek, Yuna-nistan, Kırım, Bulgaristan ve Azerbaycan’dan bakan ve milletvekili düzeyinde temsilciler de katıldı. Büyük kültür buluşmasına Saraybosnalı, Azerbaycanlı, Özbe-kistanlı, Kırımlı ve Türk sanatçılar da şarkılarıyla renk kattı. Gençler Türkçe şarkıları hep bir ağızdan söyledi.

Türk Dünyası Gençlik Buluşmaları kapsamında düzenlenen “10 Bin Kardeş El Ele” gece-sinde Balkan ülkelerinden, Kırım’dan, Azerbaycan’dan, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir ya-nından gençler bir araya geldi. Eskişehir Valiliğinin ev sahipliğinde düzenlenen geceye; Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, Karadağ Başbakan Yar-dımcısı Rafet Hüsoviç, Yunanistan Milletvekili Ahmet Hacıosman, Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir ve Kosova Çevre Bakanı Mahir Yağcılar ve pek çok üst düzey ülke temsilcisi katıldı.

Programın açılış konuşmasını yapan Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, el ele, gönül gönüle bir arada olmanın heyecanı içinde olduklarını ifade ederek; Sağduyusu ile önyargıları yıkan atalarının izinde yürü-yen gençliğimiz, sevgi şehri Eskişehir’de buluştu. Sevgimiz sınırlarımızı aşıp kardeşlerimize ulaştı. Yap-tığımız her işte iyilik ve güzellik için girdiğimiz her yarışta Yunus Emre, Mevlana misali insanlar siz-lere eşlik eder. Bu gece bu kardeşlerimiz ile beraber tek bir yürek olmak bizler için gurur verici” dedi.

Türk Dünyasının Gençleri Bir Araya GeldiT ü r k i y e 2 . B a l k a n B u l u ş m a s ı

T.C.Başbakanı R.T.Erdoğan:Balkan İşadamları Derneği’nin Kaya Termal

Otel’de düzenlediği Türkiye 2.Balkan Buluş-ması yapıldı. Balkanlar’da ecdad yadigarı eser-lere sahip çıkma noktasında büyük çalışmalar yaptıklarını, yapmaya devam ettiklerini anlattı.

“Bölgedeki istikrarsızlıktan en çok etkilenen-lerin başında buradaki kardeşlerimiz geliyor” diyen R.T.Erdoğan, son 30-35 yılda orada ya-şananların bile sıkıntıların boyutlarını göster-mesi açısından fikir vermeye yettiğini kaydetti.

T.C.Başbakanı R.T.Erdoğan şöyle devam etti:“Balkanlarda, Rumeli’de yaşayan tüm kardeşle-

rimizin daima gönlümüzde yeri oldu. Başımızın üzerinde yeri var. Ama biz onların bulundukları yerde huzurla, güvenle, müreffeh şekilde yaşama-sını arzu ediyoruz. Balkanların ve Rumeli’nin bo-şalmasına gönlümüz asla razı gelmez. Bunun için oradaki kardeşlerimize yaşadıkları yerlerde on-ları desteklemenin, sorunlarını orada çözmenin çabası içerisinde olduk. Bunu Kosova’da yaptık bunu Bosna’da yaptık bunu Batı Trakya’da yap-tık, Bulgaristan’da yaptık, Selanik’te, Karadağ’da, Rodos’ta, Girit’te, Sancak’ta, Romanya’da yaptık. Bütün bu bölgelere gerek Başbakan olarak şahsım, gerekse tüm bakan arkadaşlarımla defaatle gittik.

Balkanlar, dünyanın en güzel coğrafyalarından biri olmasına rağmen maalesef sürekli çalkantı-lara maruz kalmıştır. Bölgedeki istikrarsızlıktan en çok etkilenenlerin başında oradaki kardeşleri-miz geliyor. Sadece son 30-35 yılda orada yaşa-nanlar bile sıkıntının boyutlarını göstermesi ba-kımından bizlere fikir vermeye yetiyor. 1989’da Bulgaristan’dan yaşanan büyük sorunlu göçün yol açtığı dramları hepimiz biliyoruz. Ardından 1992-1995 arasında Bosna’da yaşanan savaş ve yol aç-tığı acılar daha dün gibi aklımızda. 1990’lı yıllarda başlayıp 2008’e kadar Kosova’da süren olay-lar yine hepimizin yakından bildiği bir konu. Biz bu bölgenin artık huzura kavuşmasını arzu edi-yoruz. Bunun için Türkiye olarak elimizden ge-len çabayı gösteriyoruz. Balkanlarda, Rumeli’de yaşanan her acının kendi acımız olduğunu bile-rek hareket ediyoruz. Bunun için demokrasinin

güçlendirilmesi, ekonominin geliştirilmesi, barış ve dostluk ikliminin kök salması gerektiğine ina-nıyoruz. Bosna’da yakın zamanda yaşanan olay-lar bu süreçlerin aynı zamanda yürütülmemesi ha-linde heran yeri sorunların çıkabileceğini gösterdi.”

- “Bölgede yürüttüğümüz yüzlerce proje var”Balkanlar ve Rumeli’ye yönelik politikalarında

kültürel mirasların korunması çabalarının yanında ekonomik kalkınmayı sağlamaya da özel önem verdiklerini vurgulayan Erdoğan, bunu Kosova’da, Bosna’da hatta Bulgaristan, Romanya, Karadağ, Ar-navutluk hatta Batı Trakya’da da yaptıklarını anlattı.

“Bölgede yürüttüğümüz yüzlerce proje var” diyen Erdoğan, Başbakan olarak defaatle böl-geye sürekli gidip geldiğini, bakanların sürekli gi-dip geldiğini ifade ederek, “Biz görevde oldu-ğumuz sürece durmak yok yola devam” dedi.

T.C.Başbakanı R.T.Erdoğan şöyle devam etti:“Oradaki kardeşlerimiz ekonomik anlamda is-

tiyoruz ki üretken hale gelsinler. Kendi ayakları üzerinde dursunlar. Onun için kendilerine gerek hibe yoluyla gerek kredi yoluyla birçok destek-ler verdik. Önümüzdeki dönemde bu yöndeki ça-lışmalara daha fazla ağırlık vereceğiz. Türkiye’de iş adamlarımızı sürekli olarak bu ülkelere gönde-riyoruz. Orada yaşayan kardeşlerimizin ekono-mik olarak güçlenmeleri, kendi kendilerine yeter hale gelmeleri, ardından daha büyük çaplı üretime geçmeleri için mevcutlara ilave olarak yeni proje-ler geliştiriyoruz. Türkiye’nin büyümesiyle, güç-lenmesiyle paralel şekilde oradaki kardeşlerimizde daha geniş imkanlara, daha büyük desteklere ka-vuşacaktır bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Balkanlardaki ecdad yadigari eserlere sahip çıkma konusunda gerçekten çok önemli çalışma-lar ortaya koyduk. Bir Mostar’ı unutmak mümkün mü. Kosova’da bir Sinan Paşa Camii’ni unutmak mümkün mü, bir Fatih Sultan Camii’ni unut-mak mümkün mü. Bunlar yerle yeksan olmuş-tur, bunları biz ayağa kaldırdık. Bir Murat Hüda-vendigar külliyesini, türbesini unutmak mümkün mü. Bunlar ayağa kalktıkça, ordaki kardeşleri-miz farklı mutluluk duyuyordu. Her yerde, Batı Trakya’da, Bulgaristan’da, Romanya’da, Bosna Hersek’te hepsi. Daha da devam edeceğiz. Bu eserleri ayağa kaldıracağız. TİKA, Balkanlarda yürüttüğü faaliyetleri genişleterek sürdürüyor. Bu program çerçevesinde TİKA’nın Balkanlarda ger-çekleştirdiği çalışmalarla ilgili bir resim sergisi ha-zırlandı. Sergide yapılan çalışmaları somut ola-rak resimleriyle, bilgileriyle birlikte görebilirsiniz. TİKA bünyesindeki bu çalışmaları gayretle yürü-ten tüm arkadaşlarıma şükranlarımızı sunuyorum.”

Türklerin (Göktürklerin) Ergenekon’dan demirden dağı eri-tip çıkmalarını, baharın gelişini, do-ğanın uyanışını temsil eder. Doğu Türkistan’dan Balkanlara kadar tüm Türk kavimleri ve toplulukları tara-fından, MÖ 8. yüzyıldan günümüze kadar her yıl 21 Mart’ta kutlanır.

Türk Takvimi’nde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme Çağ adı verilirdi. Bir çağ iki saat, dola-yısıyla bir gün de 24 saattir. Her-bir çağ ise sekiz Keh ten ibaret-tir. Yılbaşı olarak gece-gündüz

eşitliğinin yaşandığı 21 Mart, Nevruz günü olarak kutlanır. Bu güne ve yeni yılın başla-dığı an’a Yılgayak denir.

Oniki Hayvanlı Takvim ve Melikşah’ın Celali Takvimi’nde yılbaşı olarak belirlenen 21 mart, Divânü Lügati’t-Türk’te de ilk-baharın gelişi olarak belirtilir. Türk edebiyatı ve musikisine de Nevruz; Nevruz-ı Asl, Nevruz-ı Arap, Nevruz-ı Bayati, Nevruz-ı Hicaz, Nevruz-ı Acem ve Nevruz-ı Seba olarak girmiştir.

Türk Kültüründe NevruzDünyanın en büyük güneş ener-

jisi santrali 13.02.2014 Perşembe günü ABD`de devreye g i rd i .

ABD`nin Kaliforniya ve Nevada eyalet-lerinin sınırındaki Primm bölgesinde hu-kuki ve bürokratik engellere takıldığı için ya-pımı yıllarca süren dünyanın en büyük güneş enerjisi santrali Ivanpah Güneş Santralı dün resmen açıldı. Ivanpah Güneş Santrali’nde 392 megawatt elektrik üretmesi planlanıyor.

HAREKETLİ BİLGİSAYAR KONTROLLÜ AYNALAR

Bilgisayarla kontrol edilebilen ve her biri 2.5 metre yüksekliğinde ve 3 metre genişliğindeki 300 bin ayna panel 139 metrelik bir merkez kule vasıtasıyla elektrik enerjisi üretecek. 210×400 cm ebatındaki aynalar bilgisayar kontrolüyle Güneş’in açısına göre hareket ederek 133 metre uzunluğunda olan kulelere güneş ışığını yansıtıyor. ABD l̀i Ivanpah Güneş Enerji Sis-temleri şirketi bu sayede hem çevreci hem de daha ekonomik bir enerji alternatifi sağlayacak.

140 BİNE YAKIN EVE ELEKTRİK SAĞLAYACAK

ABD Dünyanın en Büyük Güneş E n e r j i s i s a n t r a l i n i K u r d u

w w w . b u l t u r k . o r g

w w w . b u l t u r k . o r g