16
Yıl: 8 Sayı: 66 Kasım - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Bulgaristan Cumhurbaşkanı ve Eğitim Bakanı Bultürk YÖNETİMİ VE TEMSİLCİLERİ İle İstanbul’da bir görüşme gerçekleşti BI, 12 ülkedeki sanal suçların takibi Bulgaristan’dan ABD Baş - kanı Barac Obama’nın sa- nal suçların taki - binden sorumlu danışmanı Mic- hael Daniel ile biraraya gelen İçişleri Bakanı Tsvetan Tsve- tanov, FBI’in Bulgaristan’a özel bir görevli göndererek top- lam 12 ülke - deki sanal suç- ların takibatıyla vazifelendirileceğini açıkladı. Bu konuyla il- gili Bulgaristan’da özel bir kurumun kurulaca- ğını ifade eden Bakan Tsvetanov, bunun için GDBOP, Secret Service ve ABD’nin iç güven- lik departmanı arasında işbirliği yapılacağını vurguladı. Michael Da- niel ise yaptığı konuş- mada, Bulgaristan’ın bölgede internet orta- mında güvenlik ko- nusunda lider duru- muna geldiğini belirtti. HALKIN SEÇİMİ TRT HABER Eutelsat TV Ödül - leri yarışmasında “Halkın Seçtiği Ka- nal” kategorisinde TRT Haber Büyük Ödüle layık görüldü. People’s Choice (Hal - kın Seçimi) adı veri - len özel kategoride yarışmanın oylaması Eutelsat’ın internet si - tesi üzerinden yapıldı. DEVLERLE YARIŞTI 19 ülkeden 120 kanalın birincilik mü- cadelesi verdiği yarışmada TRT HA- BER, halkın oylarıyla, BBC, RUSSIA TO- DAY, FRANCE 24, SKY NEWS ve CNBC gibi ünlü haber kanallarını geride bıraktı. Yarışmada dereceye girenlere ödülleri İtalya’nın Venedik kentinde düzenlenen törenle verildi. Devamı 3’te BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Türkiye’de de problemlerimiz devam etmekte Sosyal Haklar; Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden soy- daşlarımızın sosyal hakları ile ilgili ciddi adım- lar atılmış olmakla birlikte yetersiz kalınmıştır. Sigorta primlerinin aktarılması ve emeklilik ile ilgili konularda ta - nınan haklar 1991 yılına kadar Türkiye’ye gelen ve Türk vatan- daşı olan soydaşlarımızı (Muhacir kâgıdı olanları) kapsamaktadır. Böylece kanun dar bir çerçeveyi etkilemiştir. Halbuki 1991 yılın- dan sonra ülkemize gelerek yerleşen ve Türk tabiiyetine geçen yüz binlerce soydaşımız bulunmaktadır. Bu konu ivedilikle ele alın- ması gerekir ve kanunun tüm soydaşlarımızı kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, Bul - garistan Türklerinin Türkiye’ye akın etmeleri onların suçu değildir. Bulgaristan’daki Sorunlarımızı da Bulgaristan Cumhurbaş- kanına bir dosya halinde teslim ettik. Devamı 3’te Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Fa- tih Belediye Başkanı Mustafa Demir ile tarihi Bulgar Kilisesi’ni ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Plevneliev, ki - lisenin bahçesinde gezerek, kilisenin restorasyon ça - lışmaları hakkında bilgi aldı. Kilisede Misafirhanede bulunan tarihi resimleri inceledi. İstanbul’da kilise- lere gerekli ilginin gösterilmiş olduğunu gördüklerin- den dolayı çok mutlu olduğunu dile getirdi. Plevne - liev, ” Fatih Belediye Başkanı’nın ve tüm ilgililerin bu eşi benzeri olmayan eserlere olan ilgileri beni çok memnun etti. Bu tarihi eserlerin laik olduğu gibi mu- hafaza edilmesi, sonraki nesillerin de bu eserleri gö- rebilmesini sağlamakta. Dünyada eşi benzeri olmayan İstanbul’da ki bu eserlerin çok iyi bir şekilde muhafaza edilmesi çok sevindirici bir durum. Ayrıca Belediye Başkanı Demir’in yapmış olduğu çalışmaların taktire şayan çalışmalar olduğunu belirtmek isterim.” dedi. Gençlere ve Kadınlara Fırsat Tanınmalıdır Kazakistan’da iktidardaki Nur Otan De- mokratik Halk Partisi Başkan Yardımcısı Darhan Kaletayev, Cumhurbaşkanı Nur- sultan Nazarbayev’in Türkiye Cumhuri- yeti devletinin kurucusu Mustafa Ke- mal Atatürk’ü örnek aldığını kaydetti. 1 Aralık Kazakistan Cumhurbaşkanı Günü ‘ ilan edilmesinin fikir babalarından biri olan Kaletayev konuştu. Geçen yıl Kaza- kistan meclisinin aldığı karar doğrultusunda ülkede 1 Aralık ülke genelinde “Kazakistan Cumhurbaşkanı Günü “ olarak kutlanıyor. -Siz Kazakistanlı siyasetçilerin içe- risinde ilk olarak ‘Halk Önderinin Fak- törü’ adlı eseri yazdınız ve Nazarabyev’e “milli lider, önder gibi’ unvanların veril- mesi fikrini ortaya attınız. Devamı 3‘te Rafet ULUTÜRK Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi İsmail Aramaz, Presa Gazetesi ile yaptığı mülakatta Hak ve Özgürlük - ler Hareketi Partisinde (DPS) daha fazla bayan yönetici görmek istediğini söyledi. Aynı zamanda HÖH’te demokratik değerlere, iyi yönetime ve insan hakları - na yeterince ağırlık verilme - diğini vurgulayan Aramaz, Ocak ayında partinin ku - rultayı gerçekleştirileceğini bu bağlamda da parti yöneticilerinin gençlere fırsat tanıyacaklarını, daha demokratik ve şeffaf olacağını umduğunu vurguladı. Bağımsız milletvekilleri Kasim Dal ve Korman İsmailov’un kurmayı planladıkları siyasi oluşumun alternatif olup olmayacağı ile ilgili bir soruyu da ce - vaplayan Büyükelçi Aramaz, Türkiye’nin bu konu - da taraf tutmadığını kaydetti ve kararı seçmenlerin vereceğini söyledi. Aramaz, Türkiye’nin partilerle ilgili özel tutumu olmadığını, Türkiye ile Bulgaristan Türkleri arasındaki ilişkilerin önemli olduğunu belirtti. Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913 Sofya Nazarbayev, Atatürk”ü kendisine örnek aldı BULtürk ekibi-Bulgaristan cumhurbaSkanı ile bir arada Bulgaristan Cumhurbaşkanı’na Plaket Halkın Seçimi TRT Türk Gençleri İstanbul’da Türk Dünyası’nı Konuşacak Türk Dünyası’nın Gençleri kendi aralarında kültü- rel yakınlaşma bütünleşme ve iş birliğini geliştirmek ve pekiştirmek amacı ile her yıl geleneksel olarak Bal - kanlardan –Altay’lara, Türkmenistandan – Sibirya’ya, Adriyatikten - Çin Seddine kadar, Türklerin yaşadığı her bölgeden gençler bu yıl İstanbul’a toplanmaktadır. “Dilde, Fikirde ve İştte birlik şiarını hayatta ge- çirmek için Türk Devlet ve topluluklarından genç- ler, 1992 yılından beri bir araya gelmekteler. Bu yılda İstanbul ‘da Sütlüce Mah.İmrahor cad. Dutluk sk.No.3 AK Parti İL MERKEZİNİN üstünde Hilton Garden İnn.Otelinde DTGB-Dünya Türk Gençler Birliği 15.Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayı 16 - 19 Aralık 2012 Tarihinde yapılacaktır. Bulgaristan Cumhurbaş - kanı Sayın Rosen Plevneliev İstanbul’da BULTÜRK ile görüştü. Bulgaristanlı ve Balkanlı STK’ların Başkanları ve yöneticilerini İstanbulda Bulgaristan Başkonsolosluğu’nda ağır- layan Plevneliev yaptığı konuşmada Bulgaristan’ın yaşadığı değişim süre- cini anlattı; “Artık eskiden Komünistle- rin ve DC’nin yaptıklarını bir müzede toplayacağız” diye konuşan Plevneliev. “Her konuda bize istediğiniz problemi internet’den bile iletebilirsiniz. Bizler hepi- miz Türkiye’de ve Bulgaristan’da bulunan vatandaşlarımızın haklarını hukuklarını ve her nevi problemlerini çözmek için varız. Gelin yeni bir sayfa açalım bir - likte hayatı paylaşmak adına ne gere- kirse bizler yapmaya hazırız. Geçmişte yapılanları geri getiremeyiz, fakat önü- müzde yaşanacakları değiştirebiliriz. Bizler beraber yaşamak zorundayız, biz- ler buna mecburuz. Bu bizim hayatımız, bizim geleceğimiz ve bunu iyi değerlendi- rip iyi ve huzurlu yaşamalıyız ve bu hepi- mizin görevi olmalıdır dedi. Bizler yepyeni sayfa açabilmeliyiz, bizler siyah beyaz de- ğil bizler çalışan ve çalışmayanları, hak eden ve hak etmeyenleri ayırabilmeliyiz. Devamı 8’de Cumhurbaşkanı Plevneliev Kiliseyi Ziyaret Etti

BULTÜRK Gazetesi 66.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 66.Sayısı

Citation preview

Yıl: 8 Sayı: 66 Kasım - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Bulgaristan Cumhurbaşkanı ve Eğitim Bakanı Bultürk YÖNETİMİ VE TEMSİLCİLERİ İle İstanbul’da bir görüşme gerçekleşti

BI, 12 ülkedeki sanal suçların takibi Bulgaristan’dan ABD Baş -

k a n ı B a r a c Obama’nın sa-nal suçların taki-binden sorumlu danışmanı Mic-hael Daniel ile biraraya gelen İçişleri Bakanı Tsvetan Tsve-tanov, FBI’in Bulgaristan’a özel bir görevli göndererek top-lam 12 ülke-deki sanal suç-ların takibatıyla

vazifelendirileceğini açıkladı. Bu konuyla il-gili Bulgaristan’da özel bir kurumun kurulaca-ğını ifade eden Bakan Tsvetanov, bunun için GDBOP, Secret Service ve ABD’nin iç güven-lik departmanı arasında işbirliği yapılacağını vurguladı. Michael Da-niel ise yaptığı konuş-mada, Bulgaristan’ın bölgede internet orta-mında güvenlik ko-nusunda lider duru-muna geldiğini belirtti.

HALKIN SEÇİMİ TRT HABER

Eutelsat TV Ödül-leri yarışmasında “Halkın Seçtiği Ka-nal” kategorisinde TRT Haber Büyük Ödüle layık görüldü. People’s Choice (Hal-kın Seçimi) adı veri-len özel kategoride yarışmanın oylaması Eutelsat’ın internet si-tesi üzerinden yapıldı.

DEVLERLE YARIŞTI19 ülkeden 120 kanalın birincilik mü-

cadelesi verdiği yarışmada TRT HA-BER, halkın oylarıyla, BBC, RUSSIA TO-DAY, FRANCE 24, SKY NEWS ve CNBC gibi ünlü haber kanallarını geride bıraktı.

Yarışmada dereceye girenlere ödülleri İtalya’nın Venedik kentinde düzenlenen törenle verildi.

Devamı 3’te

B A Ş YA Z IBulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Türkiye’de de problemlerimiz devam etmekte Sosyal Haklar; Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden soy-daşlarımızın sosyal hakları ile ilgili ciddi adım-lar atılmış olmakla birlikte yetersiz kalınmıştır. Sigorta primlerinin aktarılması ve emeklilik ile ilgili konularda ta-nınan haklar 1991 yılına kadar Türkiye’ye gelen ve Türk vatan-daşı olan soydaşlarımızı (Muhacir kâgıdı olanları) kapsamaktadır. Böylece kanun dar bir çerçeveyi etkilemiştir. Halbuki 1991 yılın-dan sonra ülkemize gelerek yerleşen ve Türk tabiiyetine geçen yüz binlerce soydaşımız bulunmaktadır. Bu konu ivedilikle ele alın-ması gerekir ve kanunun tüm soydaşlarımızı kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, Bul-garistan Türklerinin Türkiye’ye akın etmeleri onların suçu değildir.Bulgaristan’daki Sorunlarımızı da Bulgaristan Cumhurbaş-kanına bir dosya halinde teslim ettik. Devamı 3’te

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Fa-tih Belediye Başkanı Mustafa Demir ile tarihi Bulgar Kilisesi’ni ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Plevneliev, ki-lisenin bahçesinde gezerek, kilisenin restorasyon ça-lışmaları hakkında bilgi aldı. Kilisede Misafirhanede bulunan tarihi resimleri inceledi. İstanbul’da kilise-lere gerekli ilginin gösterilmiş olduğunu gördüklerin-den dolayı çok mutlu olduğunu dile getirdi. Plevne-liev, ” Fatih Belediye Başkanı’nın ve tüm ilgililerin bu eşi benzeri olmayan eserlere olan ilgileri beni çok memnun etti. Bu tarihi eserlerin laik olduğu gibi mu-hafaza edilmesi, sonraki nesillerin de bu eserleri gö-rebilmesini sağlamakta. Dünyada eşi benzeri olmayan İstanbul’da ki bu eserlerin çok iyi bir şekilde muhafaza edilmesi çok sevindirici bir durum. Ayrıca Belediye Başkanı Demir’in yapmış olduğu çalışmaların taktire şayan çalışmalar olduğunu belirtmek isterim.” dedi.

Gençlere ve Kadınlara Fırsat Tanınmalıdır

Kazakistan’da iktidardaki Nur Otan De-mokratik Halk Partisi Başkan Yardımcısı Darhan Kaletayev, Cumhurbaşkanı Nur-sultan Nazarbayev’in Türkiye Cumhuri-yeti devletinin kurucusu Mustafa Ke-mal Atatürk’ü örnek aldığını kaydetti.

1 Aralık Kazakistan Cumhurbaşkanı Günü ‘ ilan edilmesinin fikir babalarından biri olan Kaletayev konuştu. Geçen yıl Kaza-kistan meclisinin aldığı karar doğrultusunda ülkede 1 Aralık ülke genelinde “Kazakistan Cumhurbaşkanı Günü “ olarak kutlanıyor.

-Siz Kazakistanlı siyasetçilerin içe-risinde ilk olarak ‘Halk Önderinin Fak-törü’ adlı eseri yazdınız ve Nazarabyev’e “milli lider, önder gibi’ unvanların veril-mesi fikrini ortaya attınız. Devamı 3‘te

Rafet ULUTÜRK

Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi İsmail Aramaz, Presa Gazetesi ile yaptığı mülakatta Hak ve Özgürlük-ler Hareketi Partisinde (DPS) daha fazla bayan yönetici görmek istediğini söyledi. Aynı zamanda HÖH’te demokratik değerlere, iyi yönetime ve insan hakları-na yeterince ağırlık verilme-diğini vurgulayan Aramaz, Ocak ayında partinin ku-rultayı gerçekleştirileceğini bu bağlamda da parti yöneticilerinin gençlere fırsat tanıyacaklarını, daha demokratik ve şeffaf olacağını umduğunu vurguladı.Bağımsız milletvekilleri Kasim Dal ve Korman İsmailov’un kurmayı planladıkları siyasi oluşumun alternatif olup olmayacağı ile ilgili bir soruyu da ce-vaplayan Büyükelçi Aramaz, Türkiye’nin bu konu-da taraf tutmadığını kaydetti ve kararı seçmenlerin vereceğini söyledi. Aramaz, Türkiye’nin partilerle ilgili özel tutumu olmadığını, Türkiye ile Bulgaristan Türkleri arasındaki ilişkilerin önemli olduğunu belirtti.

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Nazarbayev, Atatürk”ü kendisine örnek aldı

BULtürk ekibi-Bulgaristan cumhurbaSkanı ile bir arada

Bulgaristan Cumhurbaşkanı’na Plaket

Halkın Seçimi TRT

Türk Gençleri İstanbul’da Türk Dünyası’nı Konuşacak

Türk Dünyası’nın Gençleri kendi aralarında kültü-rel yakınlaşma bütünleşme ve iş birliğini geliştirmek ve pekiştirmek amacı ile her yıl geleneksel olarak Bal-kanlardan –Altay’lara, Türkmenistandan – Sibirya’ya, Adriyatikten - Çin Seddine kadar, Türklerin yaşadığı her bölgeden gençler bu yıl İstanbul’a toplanmaktadır.

“Dilde, Fikirde ve İştte birlik şiarını hayatta ge-çirmek için Türk Devlet ve topluluklarından genç-ler, 1992 yılından beri bir araya gelmekteler.

Bu yılda İstanbul ‘da Sütlüce Mah.İmrahor cad.Dutluk sk.No.3 AK Parti İL MERKEZİNİN üstünde

Hilton Garden İnn.Otelinde DTGB-Dünya Türk Gençler Birliği 15.Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayı 16 - 19 Aralık 2012 Tarihinde yapılacaktır.

B u l g a r i s t a n C u m h u r b a ş -k a n ı S a y ı n R o s e n P l e v n e l i e v

İstanbul’da BULTÜRK ile görüştü.Bulgaristanlı ve Balkanlı STK’ların

Başkanları ve yöneticilerini İstanbulda Bulgaristan Başkonsolosluğu’nda ağır-layan Plevneliev yaptığı konuşmada Bulgaristan’ın yaşadığı değişim süre-cini anlattı; “Artık eskiden Komünistle-rin ve DC’nin yaptıklarını bir müzede toplayacağız” diye konuşan Plevneliev.

“Her konuda bize istediğiniz problemi internet’den bile iletebilirsiniz. Bizler hepi-miz Türkiye’de ve Bulgaristan’da bulunan vatandaşlarımızın haklarını hukuklarını ve her nevi problemlerini çözmek için varız.

Gelin yeni bir sayfa açalım bir-likte hayatı paylaşmak adına ne gere-kirse bizler yapmaya hazırız. Geçmişte yapılanları geri getiremeyiz, fakat önü-müzde yaşanacakları değiştirebiliriz.

Bizler beraber yaşamak zorundayız, biz-ler buna mecburuz. Bu bizim hayatımız, bizim geleceğimiz ve bunu iyi değerlendi-rip iyi ve huzurlu yaşamalıyız ve bu hepi-mizin görevi olmalıdır dedi. Bizler yepyeni sayfa açabilmeliyiz, bizler siyah beyaz de-ğil bizler çalışan ve çalışmayanları, hak eden ve hak etmeyenleri ayırabilmeliyiz.

Devamı 8’de

Cumhurbaşkanı PlevnelievK i l i s e y i Z i y a r e t E t t i

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Rafet ULUTÜRKDünya Türk Genç Yazarları Türk Dünyasının Şah Damarı Bakü’de“Geldik Gördük, Yazdık” adlı proje çerçevesinde bir araya geldilerBakü’de Dünya Türk Genç Yazarlar Birliği (DTGYB) Azerbay-

can Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Bakanlığı yanında Gençlik Fonu ve Avrasya Uluslararası Araştırmalar Enstitüsünün de desteği ile hayata ge-çirdiği, “Geldik, Gördük, Yazdık” Projesi kapsamında bir araya geldiler.

Türk Dünyası’nın her yerinden katılan Türk yazarlar kendi arala-rında kültürel yakınlaşma, bütünleşme ve işbirliği yapmak, geliştirmek ve pekiştirmek amaçlı “Geldik Gördük, Yazdık” adlı projenin 05 – 11 Kasım 2012 tarihleri arasında Azerbaycan’ın Bakü kentinde temelleri atıldı. Burada asıl amaç Azerbaycan halkının sıkıntılarını, haklı olduk-ları Dağlık Karabağ sorununu ilk önce Azerbaycan dışında yaşayan Türk-lere ve ardından tüm acı gerçekliği ile dünya gündemine taşımaktır.

Bu proje adına, Balkanlar’dan Altaylar’a; Türkmenistan’dan Sibirya’ya; Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar, Türklerin yaşadığı her coğrafyadan ge-len Türk Genç Yazarları bir araya geldiler. “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” şi-arını hayata geçirmek için 12 devletten 18 delege bu toplantıya iştirak etti.

Azerbaycan devleti dünya standartlarında Ben de İstanbul Atatürk havaalanından AZEL hava yolları ile

yola çıktım. Azerbaycan uçakları da kalite ve hizmet hususunda Türk Hava Yolları’na eriştiklerini gördüm. Teknolojinin son ürünleri kulla-nıldığına tanık oldum ve çok memnun kaldım. Ayni zamanda bu-rada Azerbaycan devletinin dünya standartlarına ayak uydurduğunu görüyorsunuz. Hosteslerde çok saygılı ve bilgilendiriciydiler, bu kısa za-manda eskiden neredeyse hiçbir iz kalmamış. Yani dünyaya ayak uy-durmada Azerbaycanlı kardeşlerimizi zirveye çıktıklarını görebilirsiniz.

Uçak yolculuğunda bulutların üzerine o yüksekliğe çıktığında bulut-lar kendi esrarlı yerini kaybetmeye başlarlar. Ulaşılmaz olmalarından kay-naklanan bir hayranlığımız vardır bulutlara karşı fakat şimdi bulutların üze-rinde dans etmiş bir şövalye olarak, bulutların öyle insandan daha yüce bir şeyler olmadığı hissine kapılıyor insan. Ayrıca kuşlarında istediği yöne uçabilmelerinden başka, uçağa binen insanlardan daha hür olduklarına inanmazsınız artık. Uçaktan inseniz de hürriyet bıçakla kesilir gibi kesil-mez, tekrar havalanacağını bilmek teselli ediyor insanı. Ama her şeye rağ-men yine de uçaktan inmek her şey için yeni bir başlangıçtır. Dilerim her uçağa binişim de bu başlangıçların iyi meyveleri ile sonuçlanmış olur.

Azerbaycan Devleti nereden nereye gel-diği net olarak görünmektedir. İlk-1, 2 ve son 3 numarada

Türk denizine niçin göl dediklerini düşündüm?...Uçaktan Azerbaycan Haydar Aliyev Hava Limanı’na in-

dik bizleri kapıda Azerbaycanlı kardeşlerimiz hep bilinen o güler yüz-leri ile karşıladılar. Aramızda o sıcak kucaklaşmalardan sonra İlgar kar-deşimiz bizi kendi özel arabası ile kalacağımız yere doğru yola çıktık. Bizleri Bakü merkeze yakın “Modern” otele götürdüler. Burada da biz-leri Ekber Goşalı Başkanımız ve ekibi samimi bir şekilde karşıladılar, he-pimizle ayrı ayrı ilgilendiler ve odalarımıza kadar götürüp yerleştirdiler.

Bakü’de otel çok güzeldi, balkona çıktım Ha-zar Denizi görünüyordu, birden geçmişe döndüm ve bu Türk denizine niçin göl dediklerini derin derin düşündüm?...

Bakü’de güneş her gün genç olanlar ve de yüreği genç kalanlar için bam-başka doğar. Burada aramızda bir de İbad Hüseynov Gazimiz vardı, yanında da bir Albay kendisi gazimizin komutanıymış meğer. Albay anlatıyordu: “Biz ilk Kurultayda Türkiye’de 1993 yılında Özbek, Kırgız, Kazak, Azer-baycanlı, Türkmenlerin kardeş olduğunu orada öğrendim, hatta baya şaşırmış idim bu nasıl olur diye. Amma bu gün artık hepimiz bunu öğrendik, işte şim-diden sonra da aramızda kaynaşmayı da sağladıktan sonra artık büyük işler yapmaya başlayacağız” dedi. Gazimizin filmini seyrettik nasıl Ermeniler ile savaşmış. Yemekten sonra Gazimiz ile birlikte toptan hatıra fotoğrafı çektirdik.

Güneş her gün genç olanlar ve de yüreği genç kalanlar için bambaşka doğar. Güneş ondan nasiplenmeyi bilenler için sonsuz bir güç kaynağıdır. Güneşin doğ-ması yorgunlukların kader defterine devredilmesi demektir. Burada Türk Genç Yazarları da bu şekilde Hazar denizinin kıyısında her sabah güneşi karşılarlardı.

Kahvaltıda akşam görüşemediğimiz arkadaşlarımızla ku-caklaştık, yeni arkadaşlar ile tanıştık, önceden yapılan prog-ramda ufak bir değişiklikten sonra bu gün Azerbaycan’ın bağım-sızlık savaşında şehit düşen kahramanlarının ziyareti ile başladık.

Azerbaycan’ın Ölümsüz Şehitlerini ZiyaretAzerbaycan Milli Meclisi Milletvekili Ganire Paşayeva’nın ev sahip-

liğinde Azerbaycan’ın ölümsüz lideri merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in mezarını, Şehitler Hiyabanı’nı ve Bakü Türk Şehitliği’ni ziya-ret ettik. Şehitliğe girer girmez yamur çilemeye başladı, bu damlalar şehit-lerimizin gözyaşlarıydı sanki çok etkilendik. Türk Dünyasından gelen tüm yazarlar şehitliklere hep birlikte çiçek ve çelenk koydular. Ardından Zarife Aliyeva, Fahri Hıyaban’a geçerek, gazetecilerden Çingiz Mustafayev, Sala-tın Esgerova, Şair Ali Riza Ulutürk ve Ali Mustafayev ile birlikte bir de bu-rada Bulgaristan Türkü de Balkanlardan da şehitlerin olduğunu gördüm bu-rada Türk şehitliğinde ve diğer kahramanları da ziyaret ederek dualar okundu.

Şehitlik ziyaretinde basına açıklama yapan Azerbaycan Uluslararası Av-rasya Enstitüsü Başkanı Sn.Ganire Paşayeva, “Karabağ sorununun çözü-münde ve bu sorunun tüm dünyaya duyurulmasında ortak hareket etmeliyiz, 18 ülke ve topluluktan katılanlar, Azerbaycan’ın gerçekliklerini yakından tanı-yacaklarını” söyledi. Karabağ ve Hocalı soykırımının Türk Dünyası’nın ortak problemi olduğunu vurgulayan Paşayeva, bu sorunların çözümünde ve Hocalı soykırımının dünyaya tanıtılmasında ortak hareket edilmesi gerektiğinin üzerini çizerek “Burada yatan tüm şehitler Türk Dünyasının şehitleridir” diye belirtti.

Karabağ-Türk Dünyası’nın Ortak Problemi

Uluslararası konferans; Azerbaycan’ın Atatürk mer-kezinde düzenlenen “Karabağ-Türk Dünyası’nın Or-tak Problemi” Uluslararası Konferansı ile görevimize başladık.

Azerbaycan’da Atatürk Merkezi, TİKA, TÜSİAB, Avrasya Uluslara-rası Araştırmalar Enstitüsü SB, Azerbaycan Cumhuriyeti Gençliğe Yardım Fonu, ATHEM ile ortaklık içinde 18 Türk Devlet ve Topluluğundan (Tür-kiye, Türkmenistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Kazakistan, Kırgı-zistan, Özbekistan, Gagauz yeri-Moldova, Başkurdistan-RF, Kırım-Ukrayna, Kerkük -Irak) 18 genç yazar ve gazeteci Azerbaycan’da bir araya geldiler.

Açılışa Azerbaycan Milletvekili Sn. Ganira Paşayeva, konuşmasında; “Bu gün Türk Dünyası’nın her yerinden yazarların Bakü’ye gelmesi ve

Azerbaycan Türklerine sahip çıkmanızdan dolayı sizleri kutluyorum. Siz-lere Azerbaycan topraklarına hoş geldiniz sefalar getirdiniz” dedi. Devam etti, “Türk Dünyası’ndan gelen yazarların yeni bir bin yılın başında Azerbaycan’da toplanması çok anlamlıdır. Biz Türkler - dostluk ve sevgi hareketiyiz. Bizler tarih boyunca kendi kültürümüzün kıymetini pek bilmedik. Şimdi Türk ülke-leri istiklallerine kavuşuyor. İstiklalin korunması milli ve manevi güçlerin kuv-vetlenmesine bağlıdır. Amacı Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Problemi’nin Türk Dünyası’nın ortak problemi haline getirmek ve buraya gelen yazarla-rın dili ile dünya kamuoyuna duyurmak olan bu toplantı, eminim ki, büyük sonuçlar doğuracak ve haklı Karabağ meselemizi Türklerin gözlemleriyle dünyaya yansıtılacaktır. Çünkü dünya artık içinde Türk’ün olduğu meseleler olunca önyargılı ve taraflı bir tavırla gerçekleri göz ardı etmekte ve haklı olan davalarını dünya görmezlikten gelmektedir. İşte değerli gençler bu gün TÜRK BİRLİĞİNE ne kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha ortaya çıkmıştır.” dedi.

Ardından Dünya Türk Genç Yazarlar Birliği Başkanı Ekber Go-şalı ise, “Geldim, Gördüm, Yazdım” adlı bir proje kapsamında düzenle-diklerini, misafir yazar ve gazetecilerin ülkelerine döndükten sonra Kara-bağ konusunda kaleme alacakları yazıların kitapta toplanacağını ifade etti.

Toplantıda Dünya Türk Genç Yazarlar Birliği (DTGYB) Başkanı Ekber Goşalı, Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyük elçiliği Kültür Müşaviri Seyit Ahmet Arslan, KKTC Bakü Temsilcisi Sadettin Topukçu, TUSİAB Başkanı Murat Bakır, Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarından Türkiye, Kazakistan, Özbekis-tan, Kırgızistan, Türkmenistan, Gagauz Yeri (Moldova) Bulgaristan, Romanya, Kırım, Makedonya ve Irak’tan gelen temsilciler birer konuşma yaptılar.

Konuşmacılar Türk Dünyası Birliği konusunda, Karabağ gerçekle-rinin dünya kamuoyuna duyurmak için yapılan ve yapılması gereken-ler hakkında düşüncelerini belirtiler. Türk Dünyası’nın her köşesinden ge-len yazarlar konuşmalarını genel olarak eğitim, ekonomi, kültür, siyaset ve gelecekleri üzerine yaptılar. Bu konuşmaları dinlerken bazen gözleri-miz doldu, bazen sevindik, bazen de göğsümüz kabardı. Bizler bu konuş-maların hepsini Türk Dünyası’nın umutlu geleceğine uzanan eller olarak görmekteyiz ve hepimiz öyle görmeliyiz. Şahsen bu toplantılarda Dünya Türkleri’nin durumu hakkında çok şeyler bilmediğimizi öğrendim.

“İNSANLAR İÇİN ÖĞRENMENİN BAŞI OLAN, SONU OL-MAYAN BİR UĞRAŞ” olduğunu bir kez daha idrak ettik.Bulgaris-tan Türklerinin mensubu olarak ben de Azerbaycanlı kardeşlerimize des-tek vermek için katıldığım toplantıda özetle aşağıdaki konuları vurguladım: Rafet ULUTÜRK’ün konuşması;

Türk Dünyasının Şah Damarı olan Azerbaycan Türk-lerine Bulgaristan’ın Kocabalkan, Rodop, Dağların-dan ve Deliorman ovasından kucak dolusu selamlar getirdim.

“Biz Türkler, devletsiz yaşamadık, yaşayamayız ve dünya devlet kur-mayı bizlerden öğrenmiştir, ancak artık Türk gibi başlayıp Türk gibi bi-tir dedirtmeliyiz. Artık gerçek ve doğru tarihi anlatmak lazım, binlerce film yaparak, on binlerce dizi üreterek Türk tarihini dünyaya gösterme-miz lazım. Her şey sabır işidir, benim Türk gençlerine üç tavsiyem olacak:

1 . H a y a l l e r i n i z i n s o n u o l m a y a c a k2. Ağır şartlar karşısında düşüp yıkılmayacak3. İnanç ve dava adına savaşırken kesinlikle mükâfat beklemeyeceksiniz.Bedenleri ruhlara galebe çalanlar, asla büyük iş-

ler başaramazlar, ruhlar bedenlere galebe çalmalı. Birde şah-sınıza yapılan zulmü affedin ki zalim olmayasın. Fakat Devletinize veya Milletinize yapılan zulmü hiç bir zaman asla ve asla affet-meyiniz. Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.

Ay r ı c a b u r a d a n 2 ö n e r i m o l a c a k ;1. Artık Türk Dünyası’nın bir takvimini yapmalı-

yız, bu da Türk Dünyası’nın önemli olaylarının sıralan-dığı ve belirli tarihlerde anma törenlerini anımsatacak bir takvim

2. 1950-60 yılları arasında komünizmi yaymak üzere Komünist Rusya ta-rafından Bulgaristan’a Azerbaycanlı öğretmenler gönderilmiş, fakat kısa sü-rede bunların Türkçülük yaptığının ve yaydığının farkına varınca apar topar rejim tarafından geri gönderilmişlerdir. İşte bu gün Bulgaristan’da Türkçü-lüğe hizmet eden bu öğretmenlerimizden hala sağ olanları araştırıp bulalım ve Bulgaristan’da sağ olanlarla tekrar buluşturalım. Gerek Bulgaristan’da gerek Azerbaycan’da bir araya getirelim, böylece Azerbaycan Türkü ile Bulgaristan Türkü’nün kaynaşmasında büyük bir adım atılmış olacaktır.

Karabağ ve Hocalı soykırımının sadece Azerbaycan’ın problemi değildir bu artık tüm Türk Dünyasının ortak problemidir. Burada gördüklerimizi tüm Türk Dünyası’na kendi bölgelerimize ulaştıracağız. 200 yıldır bizim gözleri-mizi kapatan Rusya artık başarılı olamayacaktır, bu dönemin sonuna gelindi.

Artık Dünyada yeni bir güç oluşuyor ve bu gücün fikri desteği ve kuruculuğu bize hepimize görev yüklemektedir. Bu güç Türk Dünyası olacak, bu gücün bu günkü güçlerden farkı adaleti kendi çıkarına göre değil, çıkarlarını adalete göre ayarlamasıdır. Bizler Türk Yazarları şunu çok iyi biliyoruz ki, “Bir Ka-lem, Bin Silahtan Üstündür” bunu çok kısa zamanda herkes kavrayacaktır.

Buradan tüm Türk Dünyası’nın analarına sesleniyorum; “Çocukları-nızı yetiştirirken onları Dünyayı yönetebilecek bilgi, beceri, birikim ve ah-lakla donatarak yetiştiriniz. Biz bu ağır işin altından kalkamasak da, sizin büyüttüğünüz gelecek kuşaklar bu ağır yükü bulunması gerektiği olan yük-sekliklere rahatlıkla taşıyacaklardır. Türk Birliğine Dünyanın ihtiyacı var-dır; bunu herkes idrak etmeli, dünyada kim adaletin hâkim olmasını is-terse, bu birliğe destek olup sahip çıkmalıdır.” Son olarak da işgal altındaki Dağlık Karabağ, sadece Azerbaycan Türkleri’nin sorunu değil, bu sorun tün Türk Dünyası’nın hatta insanlığın sorunudur” diyerek sözünü bitirdi.

HAYALLER BEYAZ KÂĞITLARA DÖKÜLDÜ - Buraya Türk Dünyası’ndan gelen yazarlar, genç beyinler geleceğe dair beklentile-rinde ne varsa onları masaya koydular, ideallerini hayallerini bembeyaz kâğıtlar üzerine yazdılar. Bu hayallerin bizden sonra gelecek nesillerin ger-çekler olacağının bilincindedirler. Buradan çıkan sonuç Karabağ, sadece Azerbaycan’ın sorunu değil. Karabağ bütün Türk Dünyasının sorunu ol-duğu ortaya çıkmış oldu. Bir ülkü için bir ülke için kalplerinde aynı şeyleri

geçirenler bir aradaydılar.Lütfen Dünyaya Gerçekleri Duyural ımTüm bu gerçekler ortadayken bu organizasyonun amacına uy-

gun olarak okuyanlardan ricamız, Dağlık Karabağ probleminin dün-yaca tanınması ve netice alınması için elinizden gelen katkıyı yapmanız-dır. Lütfen gerçekleri dünyaya duyuralım bir birimize yardımcı olalım.

Bakü’nün en başarılı öğrencileri Türk okulundaBu gün 7 Kasım günü Azerbaycan Devlet Üniversitesinde “Geçmişten

Günümüze Azerbaycan-Türkiye’de Vakıflar” Uluslararası konferansa katıldık.Öğle yemeğinde Bakü’de bulunan Özel Türk okulunda bizleri mi-

safir ettiler. Okulu gezdik ve gördük ki, bu okulda akıllı tahtalardan baş-layarak her tür son teknoloji kullanılmış. Burada yok yok tüm odalarda kamera, müdür istediği dersi anında dinleyebiliyor. Bir problem yaşandı-ğında velilere kim haklı, kim haksız anında olay izletiliyor. Bakü’nün en başarılı öğrencileri bu okulda olduğunu öğrendik ve çok mutlu olduk.

Kız Kalesi (Kız Galası) Ardından Bakü şehrini gezmeye başladık ve ilk olarak Kız Kalesi’ni (Kız Galası) ziyaret ettik. Kız Galası’na gittiğimizde ise buradan Bakü’nün büyüleyici manzarasını izledik, anlattıklarına göre aynı yere eskiden savaş esnasında kadın ve çocukları saklıyorlarmış. İçinde kuyu var su için, her katta ufak ufak odalar var, her odada da ufak pence-reler var. Kız Galası Hazar’ın hemen yanında bulunmaktadır. Buraya düş-man hiç bir zaman girememiş ve hiç bir yerinde de değişiklik veya yıkılma olmamış, bundan dolayı da burası hiç değişmediğinden bu yeri bakire bir

kıza benzetiyorlar.Türk Dünyası Yazarları Adına Verilen YemekBurada yemeği Azerbaycan Milletvekili Sn.Ganira Paşaeva Turan

Restoranda verdi. Restoranın sahibi Azerbaycan halkının sevdiği Azer-baycan Gazisi’ymiş. Onunla tanıştık sohbet ettik. Bu gecede de Türk Dünyası’nın problemleri konuşuldu ve herkes kendi problemlerini dile getirdi. Ayrıca bazılarının da çözüm önerilerini ortaya koydular. So-nunda bu anlamlı buluşmanın anısına Milletvekilimize hediyeler verildi.

Ermeni ve Rus Mezalimini Yerinde GördükYollar çok güzel üç şeritli tek yöne doğru

hızla ilerliyorduk, Rusya zamanından eser yoktu.Yolda giderken genel tarihi bilgiler verildi.Bakü, Ermeni değil Rus İşgalinden Kurtuldu dediler.Azerbaycan’da bu işgalin ve tecavüzlerin sonucunu bazı rakamsal de-

ğerler ile verildi: Bu işgal sonucu bir milyon yüz bin kişi göç etmek zorunda kalmış. 20 bine yakın insan katledilmiştir, 50 bin insan sakat kalmıştır. 5 bin insandan bugün halen haber alınamamaktadır. Bu işin insani boyutu da var veya olması gerekmez mi, nerede insan hakları?

Birde bunun ekonomik ve sosyal boyutu vardır. Maddi boyuta detaylı gire-rek vaktinizi almak istemem ama o günkü değeri ile bu zulmün Azerbaycan a maliyeti 60 milyar dolardır. 21. yılına girdiğimiz bu trajedinin ekonomik, sos-yal, insani boyutunu tahmin etmek herhalde zor olmasa gerek. İşte bu zor dö-nemlerde Azerbaycan hem bağımsızlığını korumaya çalışıyor, hem de top-rakları işgal olmuş, mecburi göçe zorlanan insanlara bakmak, doyurmak, okutmak, sağlığını korumak için çaba sarf ediyordu. Dolayısıyla Ermeni işga-line maruz kalan toprakların yeniden ülkenin kontrolüne geçmesi sağlanmalı ve 21 yıldır işgal edilmiş haklarının tazminat hakkını istemelidir bu konuda da tüm Türk Dünyası bu haklı davasında Azerbaycan’ın yanında olmalıdır.

Kısa bir Tarih; 15 Eylül 1918 tarihinde Azerbaycan’da Mehmet Emin Resulzade tarafından kurulan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin varlığını kabul edemeyen Kızıl ordu güdümündeki Ermeni çete-leri Bakü olmak üzere Karabağ bölgesini tedrici olarak işgal etmiş-lerdi. Bu işgal ve katliamlar karşı-sında sıkıntı yasayan kardeş Azer-baycan Cumhuriyeti yöneticileri Osmanlı yönetiminden acil yârdim talebinde bulunur. Osmanlı yöne-timi aldığı kararla, Genel Kurmay

Başkan Vekili Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Türk İs-lam Ordusunun Azerbaycan’a gönderir. Nuri Pasa komutasında ki Türk Or-dusu 15 Eylül 1918 tarihinde kardeş Azerbaycan’a girer. İşgalci güçlerle ya-pılan çatışmalar sonrası, Agsu, Göyçay, Kürdemir ve Samahi gibi bölgeler kurtarılır. İki aylık süren çatışmalar ve ilerlemelerle Ağustos başında Türk-İslam ordusu Bakü’ye girmeyi başarır ve Bakü düşman işgalinden kurtarılır. Devamı 4‘de

K a l p k r i z i n d e n v e i n m e -den korunmanın 3 temel noktası vardır:

1 - S i g a r a y ı b ı r a k ı n . 2 - D a h a f a z l a h a r e k e t e d i n . 3 - B e s l e n m e n i z e d i k k a t e d i n . Gayet basit gibi görünüyor ama neden hala kalp krizi

ve inme dünyada 1 ve 3 numaralı ölüm nedenleri ola-rak kalmayı sürdürüyor? Çünkü ne yazık ki, aşağı-daki kalp dostu öneriler her zaman dikkate alınmıyor .

- S i g a r a y ı b ı r a k ı n . - H e r g ü n a k t i f o l u n . - Sağlıklı bir vücut ağırlığına sahip olun. Bunun için

VKİ (vücut kitle indeksi) cetvellerinden yararlanın. Kan kolesterolünüzü düşürün: Doymuş (tere-

yağ gibi oda ısısnda katı olan yağlar) ve trans yağları (katı margarinler) tüketmeyin, total kolesterolü 200 mg/dL’nin altına çekin. Risk düzeyinize göre, LDL koles-terolü, kalp hastalığı riskiniz düşük ise 160, orta dere-cede ise 130 ve yüksek ise 100 mg/dL’nin altına indirin.

HDL (iyi) kolesterol – erkeklerde 40 mg/dL kadınlarda 50 mg/dL veya üzeri olmalı.

Trigliseridler 150 mg/dL’den düşük olmalı. Kan basıncını düşürün: Hedef <120/80 mmHg Diyabetiniz varsa mutlaka kontrol ettirin. Çünkü diya-

betlilerde sıklıkla mevcut olan yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, sigara, şişmanlık ve hareketsizslik gibi risk fak-törlerinedeniyle kalp damar hastalığı riski 2-4 kat artmıştır.

Stres i azal t ın . Stres , s igara içme -nize veya fazla yemenize neden olabilir.

Alkolü sınırlayın. Alkolün fazlası tansiyonu ve trigliserid düzeylerini yükseltir, kalpte ritm bozukluğuna neden olabilir.

Kalp krizinden sonra yaşam: Yaşam tar-zında değişiklikler yapmanın zamanı gelmiştir!

Hiç şüphesiz kalp krizi ciddi bir olaydır ancak ya-şamın sonu da değildir! Pekala iyileşebilir ve kaldığı-nız yerden yaşamınıza devam edebilirsiniz, ancak bir şartla: Bir daha aynı durumla karşılaşmamak veya bir inme geçirmemek için yaşamınızda neleri değiştirme-niz gerektiğini öğrenip bunları eksiksiz uygularsanız!

Yaşamınızda yapacağınız bu değişiklikler nelerdir? İşte ikinci bir kalp krizi veya in-

meyi önlemek için olmazsa olmazlar: Sigara ve puro, pipo gibi tüm tütün kullanma alışkan-

lıklarınızı terketmelisiniz. Kalp krizi geçiren bir kişinin tütüne devam etmesi ikinci bir kriz riskini 2 kat artırır!

Daha hareketli olmalısınız. Düzenli bir egzersiz prog-ramı ile stres ve depresyon azalır, kilonuzun, koleste-rolünüzün ve tansiyonunuzun düşürülmesi kolaylaşır.

Beslenmenize özen gösterin. Bu sayede hem daha ça-buk iyileşir hem de kilonuzu kontrol altında tutar, kan

Kalp Krizinden Korunması

Dr.Nedim BİRİNCİTürk Genç Yazarları Bakü’de Buluştu-1

Gedikpaşa Cad.Ömür Pasajı No.23-25 Beyazıt-Fatih -İstanbul

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Уважаеми Господин Президент,От името на членовете на

изселническата организация “БУЛТЮРК” и от свое име като Председател на организацията искам още веднъж да ви кажа добре дошли в Република Турция, добре дошли в Истанбул.

Ние като цивилна организация приятно ни е в такава сърдечна атмо сфера да споделим с Вас радостите и болките си.

Мисля, че Вие сте първият, Президент който като държавен глава провежда срещи с цивилни организации живеещи извън границите на Република България, за което Ви благодарим.

Разбира се благодарим и на всички онези които имат принос за организирането на тази среща тук.

Смятам, че това е един много добър знак и стремеж за показ, че сте на еднаква дистанция от всички граждани на Република България без оглед на вяра, език, убеждения и т.н.

Като организация на изселниците от България, което е видно от самото име “БУЛТЮРК” сме си поставили за цел да обединим всички изселили се от България граждани под един покрив.

Смятам, че от една централа по-лесно ще се разрешават проблемите на хората от политически, социален, културен и т.н. характер.

В този смисъл в най-скоро време се надяваме да обединим всички дружества на изселниците от България и да учредим Федерация на изселниците от България.

И накрая Господин ПЛЕВНЕЛИЕВ ако ми позволите искам да Ви предам копие от докладната, която връчихме и на Господин Цветан Цветанов при нашата визита в Българския Парламент.

Сега като наш гост не искаме да ви отнемем от ценното ви време с нашите проблеми.

Но на драго сърце бихме приели покана за среща в София в удобно за Вашата програма време.

И най-накрая за да увековечим тази дата искаме да ви поднесем един скромен podarık, спомен.

C U M H U R B A Ş K A N Iİ S T A N B U L ’ D ABulgaristan’da yaşayan

Türkleri her yönüyle araş-tıran “Bulgaristan’daki Türkler” kitabı yayım-landı. Tarihçi, gazeteci ve bilim adamlarından olu-şan 9 kişilik bir ekibin or-tak eseri olan kitabın ya-yıncısı Antoni Georgiev, kitapta, geçmişi değil, bu-günü anlatmaya çalıştıklarını söyledi.

Georgiev, eserin bilimcilere de yardım edebile-cek bir çalışma olduğunu vurguladı. Kitabın tanı-tımı dolayısıyla Sofya’da bir toplantı düzenlendi.

Antoni Georgiev, Önyargıların temelinde karşıdakini tanımamanın geldiğini belirten Geogiev, kendisinin Bulgaristan’daki Türklerle ilk defa 90’lı yıllarda karşı-laştığını, ancak şu anda yüzlercesini tanıdığını kaydede-rek, Türklerin Bulgaristan’da en misafirperver insanlar olduklarını vurguladı. Komünizm döneminde aşılan-maya çalışılan güvensizlik duygusunun bugün de sür-düğünü savunan Georgiev, Türklere karşı yapılan baskı-nın karşı baskı doğurduğunu savundu. Georgiev, kitabı okuduktan sonra insanların birbirlerine karşı olan ön-yargılarının yıkılmasına yardımcı olacağını dile getirdi.

Kitabın zamanında çıktığını ve toplumun kendi komşularını daha iyi tanımalarına yardımcı olacağını savunan Radko Popov, Bulgarların, Türklerle uzun yıl-lar birlikte yaşadıklarını ve ortak bir çok noktanın bu-lunduğunu söyledi. İki toplumun Osmanlı döneminde 500 yıl birlikte yaşadığını, bu süre içinde sadece iyi komşuluk değil, karşılıklı alış verişler olduğunu ak-

taran Popov, komşulardan alınanlar ile kültürün, gele-neklerin ve mutfak kültü-rünün daha zenginleştiğini ifade etti. Türkler ile Bul-garların yeterince iyi tanış-madığını belirten Popov şunları söyledi: ‘Şahsen benim çok Türk dostum var. Askerde iken etra-

fımdakilerin yüzde 80’i Türk idi. Babam da Hitrino’da eczacılık yapıyordu. Ben de çocukken Türk çocukları ile birlikte oynuyordum. Ben her za-man yakın ilişki içindeydim ve Türk komşuların-dan çok etkilendim. Doğru ve çalışkan insanlardır. ’

Doç. Yordanka Bibina, Bulgarların, karışık ailelerin yoğunlukta olduğu bölgelerde Türkleri iyi tanıdıklarını ve bu tanımanın komşuluktan ileri geldiğini söyledi. Türklerin kendilerinin de yakınlaşmak için gayret gös-termeleri gerektiğini savunan Bibina, birinin diğerini ta-nımaması durumunda bunun kolaylıkla manipule edi-lebileceğini, ülkede en iyi bir etnik modelin olabilmesi için karşılıklı tanışmanın şart olduğunu aktardı. Türkle-rin yoğunlukta olduğu bölgelere giden meslektaşları ile konuştuğunu ve aralarında görülmeyen bir duvar his-sedildiğini ifade eden Bibina, arzusunun ne görünen ne de görünmeyen hiçbir duvarın kalmaması oldu-ğunu kaydetti. Bunun da aracısız karşılıklı temas kur-maktan ve daha fazla tanışmaktan geçtiğini vurgulayan Bibina, doğrudan temas kurulamaması durumunda, te-masın medyalar aracılığı ile kurulabileceğini, bunun da kolaylıkla manipule edilebileceğine dikkati çekti.

ŞAHİN VE BÖKEN TÖRENDETörende TRT’yi, TRT Genel Müdürü İb-

rahim Şahin ve TRT Haber Genel Ya-yın Yönetmeni Ahmet Böken temsil etti.

TRT adına ödülü Eutelsat yetkililerin-den alan TRT Genel Müdürü İbrahim Şa-hin, “En büyük ödül olan bu ödülü hal-kın bize vermesi gurur verici bir şey” dedi.

ŞAHİN: ÖNEMLİ BİR BAŞARIŞahin, “TRT çalışanlarını kutlamak isti-

yorum. Çünkü çok kolay değildi. Özellikle kamu yayıncılığında siz problemleri aşacaksı-nız, finansal problemleriniz ortadan kalkacak, bütçeyi düzelteceksiniz, sonra da çıkıp ulusla-rarası arenada ödül kazanacaksınız. Bu bizim için önemli bir başarı gerçekten” diye konuştu.

İbrahim Şahin, “Aklımızdan TRT Haber için HD yayın da geçiyor. Bunu sağlayabilir-sek herhalde dünya klasmanında çok iyi ka-nallar arasına gireriz diye düşünüyorum” dedi.

AHMET BÖKEN BAŞARISITRT Haber’in mimarlarından TRT Ha-

ber Kanal Koordinatörü Ali Ahmet Böken, TRT 2 kapatıldıktan sonra 18 Mart 2010 ku-rulan TRT Haber’in başarısında büyük pay sahibi.. Samanyolu Televizyonu’nda mu-habirlik, sunuculuk, editörlük ve haber mü-dürlüğü yapan Böken TRT Haber’in ba-şına geçtiğinden beri kanalda ciddi başarılara imza attı. Son olarak TRT Haber Avrupa’nın en iyi haber kanalları arasında birinci oldu.

Bu size bir yerden sipariş mi verildi, yoksa Cumhurbaşkanı’na yaranmak mı istediniz.?

-“Her ikisi de değil. Eğer siz Kazakistan’daki siyasi gelişmelerin ta-rihini bilseydiniz, egemenliğimizden önce, tarihin dönüm noktalarında ülke-nin başında olan bireylerin rolü devre dışında tutuldu. Tarih ile birey arasın-daki bağın ayrılmaz bütünlüğü hakkında yazılmış, daha doğrusu belli bir tarihi süreç içerisinde önderin rolünü anlatan çalışmaların olmadığının görürsünüz.

Çünkü bizim sosyal bilimler dalı Mark-sizm ve Leninizm felsefesi üzerine kuru-luydu ve tarihi harekete geçiren güç ola-rak sadece onlar öne çıktı. Tabii ki, tarihi yapan temel güç halktır. Ancak o gücü belli bir amaç doğrultusunda yönlendire-cek, yol gösterecek liderdir. Dolayısıyla, biz tarihe at gözüyle baktık, diğer bir de-yişle kırılmış aynadaki yansıma gördük.

Bildiğiniz gibi Kazakistan Cumhuriyeti bağımsızlığını 1991 yılında ilan etti. Vatan tarihinde sadece yeni bir dönem değildi bu. Bu tamamen yeni bir oluşum, yeni bir devlet ve yeni bir felsefenin başlangıcıydı.

Biz bu zor, ama aynı zaman da şaşırtıcı olan dönemin tanığı olduk ve tüm süreçleri aşama aşama geçerek dışardan gözün gö-remeyeceği tarafları içten izledik. Ülkenin bugününü belirleyen, geleceğini öngören tarihsel kararlar ve başarılarının yazarının olduğunu gördük. Sovyet ideolojisi tara-fından çok eleştirilen K. Jaspers’in “Tarih bazı bireylerin sürekli ilerleme arzusudur” dediği sözlerinin anlamını kavradık. Belki siz bilirsiniz buna benzer bir cümleyi Ka-zak halkının büyük düşünürü Abay söy-lemiş. O’nun tabiriyle “ Kafasında bilgi olmayanın boş konuşanlarından fayda gel-mez”. Eğer özetlersek, tarihi bilincimiz-deki bakış açımızı değiştirmek için “milli lider faktörü” adlı çalışmamı yazmama neden olan asıl sebepler bunlardır. Ay-rıca çalışmamı ele alırken tarihi ve sosyo-loji alanını genişleterek, dünya standartla-rına uygun bir monografi yazmak istedim.

Asıl düşüncem bunlardı, inan-mak ya da inanmamak, siparişle ya-zılmış veya beğeni kazanmak için ya-pılmış demek artık size kalmış”

-‘Milli önder ’ kavramı sadece Kazakistan’ın şimdiki Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e yönelik kul-lanılacak mı yoksa, Kazak tarihindeki başka dönemleri de kapsayacak mı?

-”Bu arada bir meseleyi açıklığa ka-vuşturmamız lazım. Tabii ki her döne-min kendi zorlukları vardır ve o zorluk-lardan çıkaran kahramanları vardır. Ben bir siyaset bilimcisi olarak Kazak halkının tüm siyasi tarihini analiz yapmayı amaç-lamadım. Aksi halde Kazak tarihinde bir-çok reform yapan Kasım Han, Esim Han, Salkam Jangir Han, Tauke Han ve Abı-lay Han dönemleri incelenebilirdi. Re-form yapmaktan kastettiğim olanı geliştir-mek ve zamana uyarlamakla ilgili değil,

daha önce olmayan bir şeyi kurmak ve ge-liştirmektir. Reformun bu türü en zorudur.

Osmanlı döneminde de Türk toplumunu çağdaşlaştırmak için uğraşan reformcular olmuştur. Buna örnek olarak 18. yüzyılın sonunda III. Sultan Selim’i ve 19. yüzyılın başlarındaki II. Mahmud’u gösterebiliriz. Onlar, İngiliz doğubilimcisi B.Lyuis tabi-riyle ‘Neresi doğru değil, nerede hata yap-tık?’ sorusuna cevap aramışlardır. Oysa Atatürk neresinin hatalı olduğunu bilerek Türk toplumunu tamamen değiştirmiştir, diğer bir deyişle ‘medeni’ değişiklikleri yapmıştır. Bundan dolayı O tüm Tür-kiye tarihinde en büyük lideri olmuştur.

Nazarbayev’in önünde de buna ben-zer ‘medeni değişiklikler’ yapma görevi vardı. Bundan dolayı şimdiki Kazakis-tan tarihinde Nazarbayev faktörünü başka dönemler ile beraber inceleyemiyoruz.”

-Siz Mustafa Kemal Atatürk ile Nursultan Nazarbayev’in reformları arasındaki ben-zerlikten bahsettiniz, bu konuyu biraz daha açar mısınız ? Mesela Türkiye’de ‘cumhur-başkanlığı günü’ bayram olarak kutlanmıyor

-”Bir meseleyi doğru anlamanızı iste-rim. Türkiye Melihşah’tan başlayan bin yıllık tarihinin çoğunda özgür yaşamış-tır. 20. yüzyılın son yılları ve başı hariç Türkiye, özgür yaşamıştır. Türkiye gü-cünü kaybetse bile birçok ülkeye aynı anda hakkını savunmak adına meydan okuyabilen ülkeydi. Bu söylediklerim-den şu çıkıyor, Atatürk Türk halkının ka-derini değiştiren reformu yaparken, özgür halkı temsil ediyordu. Halbuki Nursul-tan Nazarbayev bir buçuk asırlık kolo-nize edilmiş, Sovyet sisteminden yorul-muş, ezilmiş ve milli değerleri ve devlet bilincini kaybetmeye başlayan halkı top-layarak yön verendir, her şeye yeniden başlayandır. Yani bizim için ilk cumhur-başkanı kavramı bağımsız Kazakistan’ın bayrağı, milli marşı, milli arması ve baş-kenti gibi sembolik değere sahiptir. Kendi bağımsızlığına her taraflı güç kazandıran Kazakistan ve Kazak halkı için bu bay-ram böyle bir anlam ifade etse gerek. “

DIŞ POLİTİKAMIZDA TÜRKİYE’NİN YERİ AYRIDIR

Türkler ve Bulgarlar, daha yakından tanımalı

Nazarbayev, Atatürk”ü kendisine örnek aldı

Halkın Seçimi TRT

Almanya Irkçı Partiyi Kapatıyor. NPD’den 400 kişinin kışkırtıcı konuş-maları ve yazıları gerekçe gösteriliyor

Almanya’da federal ve eyalet içişleri bakanları dün Rostock-Warnemünde’de toplanarak, aşırı sağcı NPD Partisi’nin kapatılmasını görüştü. Eyalet içişleri bakanları, NPD’nin kapatılmasına yeşil ışık yaktı.

Aşırı sağcı partinin kapatılması ile ilgili tartışma, bugün ve yarın da sürecek olan İçişleri Bakanları Konferansı’nın ana gündemlerinden en önemlisini oluşturdu. Bugün Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de toplantıya katılması bekleniyor.

Eya let bakanlarının ısrarına rağmen Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich bu konuya temkinli yaklaşıyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise bakanların toplantısından çıkacak sonucu bekliyor.

NPD’nin kapatılması sürecini araştırmak için eyalet ve federal katılımcılardan oluşturulan çalışma grubu raporunu tamamlamış, 141 sayfalık çalışmada NPD’den 400 kişinin kışkırtıcı konuşmaları ve yazılarına yer verilmişti.

A l m a n y a parti kapatıyor

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Resepsionu

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Azerbaycan Halkına Yapılan Soykırımlar;E r m e n i l e r i k u l l a n a r a k R u s l a r t a r a f ı n -

dan Azerbaycan halkına karşı yapılan soykırımları:1)31 Mart 1918 soykırımı- resmi düzeyde Azer-

baycan Türklerinin soykırım günü olarak anılır.2)20 Ocak 1990 Bakü katliamı – Sov-

yet tankları Bakü’de yüzlerce Azerbaycanlıyı katletmiştir.3)26 Şubat 1992 Hocalı soykırımı - Bu acımasız ve amansız soykırım,

insanlık tarihine en korkunç toplu terör eylemlerinden biri olarak geçmiştir.Hocalı trajedisi, yaklaşık iki yüz yıl boyunca Ermeni şoven-milliyetçileri ta-

rafından Azerbaycanlıya karşı uygulanan etnik temizlik ve soykırım politikası-nın devamı ve en kanlı sayfasıdır. Soykırım politikasının ve icraatının ağır sonuç-ları iki milyon kadar Azerbaycanlının kaderini şu veya bu şekilde etkilemiştir.

4)1994 Mayıs’ında zorlukla varılan ateşkese rağmen 17 yıldır 75 ki-lometrelik Azerbaycan – Ermenistan sınırında sular durulmuyor. Cephe hattı boyunca dağlarda yüzlerce keskin nişancı tutan Ermenistan ateş-kese rağmen yüzlerce cana mal olan 1300 defa sınır ihlali yapmıştır.

5)2012 yılının son aylarında cephe hattındaki hareketlilikte ar-tış yaşanmaktadır. Azerbaycan devleti Rusya ve Ermenistan’dan taz-minat hakkını istemelidir, bu haklı davasını dünyaya duyurabil-mek Dünya’da yaşayan tüm Türklerin hepimizin görevi olmalı. Bu haklı davayı biz buraya Türk Dünyasından gelen yazarlar kalemleri-mizle bunu önce insanlarımıza daha sonra da bunu dünyaya duyuracağız.

6)Ermeniler, her türlü yüzsüzlüğü, hileyi ve yalanı ortaya koymaktan çe-kinmiyorlar. Dünyanın çeşitli yerlerinde sempozyumlar, paneller düzenliyor, sergiler açıyorlar. Bütün hedef Dünyada Türkleri soykırımcılıkla, işgalcilikle suçlamaktır. Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili düzenlenen bu etkinliklere İngi-lizlerin HSCB Bankası ve Brıtısh Aırways’ın sponsor olarak destek verdiği de tespit edilmiş. Axa Sigorta Grubu içinde yer alan bu kuruluşların Ermenilere destek vermesi “altımızı oyuyorlar” anlamına gelmiyor mu? Bazı konulara dikkat etmek, bizi içten ve dıştan vurmak isteyenlerin oyununa gelmemek ge-rekiyor. Bugüne kadar dış baskılar nedeni ile Ermenilere çok büyük tavizler vermek durumunda kaldık, değdi mi? Kendi milli çıkarlarımızı niye ön plana almadık, niye düşünmedik bunları da sorgulayalım. Bunları not edelim ve ge-reken ne ise halkımıza bunları iyi anlatalım ve halk gerekeni zaten yapacaktır.

TOVUZ’a geldik, burada Ayan Palace oteline geçtik, bu hotelin içe-risi muhteşem bir görüntüsü vardı, otelin her yeri altın kaplamalı her yerden ışık saçıyordu. Ayan Palace’nin hemen altında Haydar Aliyev parkı ve az ilerisinde Tovuz Olimpiyat Spor Kompleksinin yakın ol-ması da ziyaretçiler için bir ayrıcalıktı. Eşyalarımızı otele koyduk ve he-men yemeğe geçtik. Burada TOVUZ Valisi ile bir toplantı yapıldı bazı ta-rihi bilgiler verildi ve daha sonra Alibeyli köyüne gitmek için yola çıktık.

Bakü’nün dışında ilk durağımızı Tovuz İlçesi oldu. İlçede İcra Başkanı Tevfik Zeynalovla yapılan görüşmede Ermenistan’la kilometrelerce sınırı olan bölgenin coğrafi konumu, altyapısı, kültür nesneleri vb. hakkında detaylı bil-giler verildi, bizi ilgilendiren sorulara cevaplar verildi. Gezi boyunca Azerbay-can Milletvekili Ganire Paşayeva bizlerle refakat etti. Aynı zamanda Avrasya Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Dr. Ganire Paşayeva’nın eşliğinde önce Ermenistan’la ön cephede bulunan Tavus’un Alibeyli ve Hacallı köyle-rine gittik. Burada konuklar Ermenistan tarafından Rus silahları ile vurulmuş okul kapısını ve duvarlarını ve evleri gördük. Ermenilerin Rus snayperleri ile yaraladıkları köylülerle görüştük, sohbet etme imkânı bulduk. İnsanlar kendi köylerinde rahat dolaşamıyorlar bu gün dünyada böyle bir tane daha köy var mı? Ben bilmiyorum ve bunu ilk defa duydum ve gördüm, maalesef bunlar bu gün aylar Ekim 2012 yıllarında halen bunlar yaşanıyor olması çok acı çok.

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin 1300 kez ateşkesi bozmuş ve sivil in-sanları, özellikle kadınları, çocukları, yaşlıları vurmuşlar. İnsanlarımızın kendi avlusunda, bahçesinde, evlerinin önünde, tarlada ve köyün neredeyse her ye-rinde Rus snayperlerle hedef alması gibi hiçbir kurala sığmayan vahşet ey-lemleri hakkında bilgiler alırken şaşkınlığımızı gizleyemedik. Tanık olduğu-muz manzaralardan sarsıldık, Azerbaycan gerçeklerine bu ana kadar bu kadar olduğunu inanın düşünemedik bile. Maalesef bu yazılanlar hepsi gerçek.

Ağdam İlçesi (Quzanlı) bölgesine gelen yazarlar Uluslararası Av-rasya Basın Fonu (BAMF) Başkanı Umut Rahimoğlu, Ağdam İcra Baş-kanı 1. Yardımcısı Zülfü Gasimov ve İcra Başkanı temsilcilerinin katı-lımıyla Bayrak Meydanı’nı ve Şehitler Anıtı kompleksini ziyaret edildi.

Ayrıca burada 8 bin yıllık tarih bulunmuştur ve bu gün tam sonuçlar bekle-niyor Japonya’dan. İşte 8 bin yıllık tarih yakında ortaya çıkacaktır. Burada ka-zılar yapılmış üstleri örtülmüş, buraya açık bir müze yapılacağını da söylediler.

Tuzak oyuncağınız oldu mu?Tovuz Alibeyli köyü Azerbaycan - Ermenistan sınırında 75 km’lik bir

mesafede. Eski tarihlerde Azerbaycan-Ermenistan sınırında Ruslar Ermeni askerleri kullanarak Azerbaycan tarafına içine patlayıcı koydukları oyuncak-ları Tovuz nehrine bırakarak Türk çocuklarının ölmesine neden oluyorlar.

Tovuz Bölgesindeki Alibeyli Köyü, keskin nişancıların gölgesinde yaşa-maya alışık onlarca köyden bir tanesi. Tovuz savaş yıllarında da en çok Azer-baycan Türkü’nün şehit düştüğü bölge olarak kayıtlarda yer alıyor. Her şeye rağmen bu insanlar burada yaşamalarına devam etmektedirler. Burada bulu-nan bir nehir, bu nehir Ermenistan’dan Azerbaycan’a akıyor ve Rus uşak-ları Ermeniler, bunu bile kendileri için ne kadar küstahça kullanıyorlar. Bu nehirce çocuk oyuncakları atıyorlar ve bu oyuncaklar Azerbaycan’a geçti-ğinde çocuklar bu oyuncakları alıyorlar ve eve giderken oyuncaklar patlı-yor. Bu oyuncakların içine Ermeniler patlayıcılar yerleştirmişler. Evet, yanlış okumadınız oyuncakların içine patlayıcı yerleştirip patlamasını sağlıyorlar…

Ermenistan sınırında Ermeni askerler içine patlayıcı koydukları oyun-cakları Tovuz nehrine bırakarak Türk çocukların ölmesine neden olanları şiddetle kınıyoruz. Bunu yapanlara insan diyemeyiz, bu insanlık olamaz.

Evine Götürdüğü Oyuncak Elinde PatladıBu köyden 13 yaşındaki Aygün Şahmalıyeva nehirde bulduğu bir

oyuncağı evine götürmüş. Bu oyuncakla oynamaya başlar ve bir anda oyuncak patlar. Aygün evine götürdüğü oyuncağın patlaması ve şarap-nel yaralanması sonucu hayatını kaybetmiştir. İşte bu gün bu dünyayı yö-netenlere oyuncakla çocuklara kıyanlardan hesap sormak için sesleni-yoruz ve soruyoruz Türk çocukları gibi sizin çocuklarınızın da tuzak oyuncağı oldu mu diye. Neredesiniz, insan hakları, AGİT, Birleşmiş Mil-letler, adaletiniz nerede? Yoksa bunlar sizin çocuklarınız değiller, siz iki-yüzlülükle bunu da geçiştirip birilerini kandırdığınızı mı zannediyorsunuz.

Dağlık Karabağ’da sınıra yakın Alibeyli Köyü’nde Er-meni askerler sürekli ateş açıyorlarmış. İki ülke arasın-daki sınır çatışmaları 1994’teki ateşkese rağmen hala sürüyor.

Bu Alibeyli köyünde evler dikkatimizi çekti, çünkü evleri Ermeni sınırına taraf olan yere duvar yapılmış ve tüm ev çatıya kadar kapatıl-mış. Bu tarafta hiçbir pencere bile yok nedeni de Rus keskin nişancıla-rından görülmemesi için. Çünkü Ermeni sınırından keskin nişancılar insanları vuruluyormuş. İşte bunu bu gün okuyanlar anlamakta zorluk çe-kebilirler, fakat maalesef acı gerçekler bunlardan ibaret. Köyde okul bom-balanmış yeni bir okul yapılmış onu da eski okulun arkasına yapmış-lar ki sınırdan görünmesin çocuklar diye. Düşünebiliyor musunuz?

Burada yaşamak çok zor, gerçekten burada yaşayan bu kahraman köy-lüleri bir kere daha kutluyorum ve önlerinde saygı ile eğiliyorum. Her gün evine silah atılacak ve yaşamaya devam edeceksin bu kolay bir iş değil.

Çocuğunu okula gönderiyorsunuz okula silahlar ile atış ya-pılıyor ve bunu da AGİT ve bir sürü uluslar arası sivil top-lum kuruluşları gelip gidiyorlar buralara amma hiçbir çözüm bulu-namıyor. Hatta insanların anlattıklarına göre AGİT yetkilileri bu köye maskelerle kurşun geçmez yeleklerle gelip geziyorlarmış bu köyde düşü-nebiliyor musunuz? Ya bu köyde yaşayanlar, nasıl bir hayat sürdürüyorlar?

Küresel güçler Küresel Adaleti uygulamamakta ısrarcıİşte dünyada ikiyüzlü Avrupa, Rusya v.s. bunların hepsi de Ermenistan’da

bir asker ölse pireden deve yapıyorlar. Ya bu çocuklar ne yapsınlar, yine sormadan geçemeyeceğim, nerede insan hakları, nerede Birleşmiş Mil-letler. Maalesef dünyada hak güçlü olanın olmuş, çünkü bu gün küre-sel güçler KÜRESEL ADALETİ uygulamamakta ısrarcı ve düşünülmü-yor bile. Bu da Türkler dünya yönetiminden gittiklerinden beri hep böyle devam etmekteler. İşte bu gün şunu iyi anladık ki, Türk Dünyası artık bir-leşmeli, çünkü Birleşmiş bir Türk Birliği oluşturulana kadar bu olaylar, bu adaletsizlik devam edecektir. İşte bunun için Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Cumhuriyetleri tekrar bir araya gelerek dünyada söz sahibi olmaları ne ka-dar gerektiğini tüm dünyada yaşayan Türkler bunu çok iyi görmeleri ge-rekir. Ancak böyle dünyaya adalet dağıtabilir, dünya ancak o zaman ada-letli yönetime kavuşabilir. Türkler Küresel Güç olduklarında Küresel adaleti de gerektiği gibi uygulayacaktır dünya ve insanlık bundan emin olsun...

Azerbaycan Türkleri 17 yıl içerisinde bir sivil, çocuk veya ihtiyar öl-dürmemiştir, ya Ermeniler kaç çocuk ve sivil insan öldürdüklerini saya bil-mişler midir? Dünyada küresel güçler bu soruyu hiç sormuşlar mıdır?

Burada Azerbaycanlı kardeşlerimiz Ermeniler ile sa-vaşmıyor, burada savaş Rusya ve Fransa’dır, bunların da yarınlarını düşünmeleri gerekir çünkü burada yetişen çocuklar nefretle bü-yüdüklerini bilmelidirler. Burada yaşayan yaşlılar da evlatlarına vasiyet-leri bu şehitlerin kanı yerde kalmamasıdır. Bu gün güçlü olan devletler ya-rın güçsüz olduğu zamanı ve torunlarını da düşünmeleri gerekmez m.?

Müze gezileri - Bu hüzünlü tablodan sonra Tovuz şehrindeki Haydar Aliyev Müzesi ve Azerbaycan’daki ilk Âşık (Ozan) Müzesi olan - Hüse-yin Bozalqanlı Müzesi tanışmış, şehrin gece manzarasını, ayrıca Haydar Ali-yev Caddesini seyretmişlerdir. Tavuz’dan Ağdam İlçesi’ne giden misafirler Gence’de Nizami ziyaret edildi. Ardından Azerbaycan Milli ince sanat mü-zesine geçtik. Daha sonra âşıklar müzesine gittik, âşıkların sazlarını ve re-simlerini gördük. Ayrıca Haydar Aliev Müzesinde hatıra defterini imzala-mak Türk Dünyası Yazarları adına bize Bulgaristan Türkü’ne nasip oldu.

Akşam da Âşıkları dinledik, 3 erkek, 1 Bayan ve 1 Bayan piyanoda. Türküleri, besteleri, sözleri ve sazları ile çok anlamlı ve güzel bir geceydi.

Türkiye Cumhuriyetinin dünyada çok güçlenmesi gerekirSıfır noktasındaki köylüler ile beraber gezdiğimiz bir köyün vatandaşları-

nın son birkaç yıldır evlerinden çıkıp bir iki kilometre ötedeki ata-baba mezar-lıklarını ziyaret etmekten korkar hale gelmişler. Azerbaycan resmi makamla-rının verdiği rakamlara göre toplam 180 bin nüfusu olan Tovuz Reyonu’nda 40 bine yakın kişi cephe hattında yaşıyor. Devlet, sınırda yaşayan halka mali yardım sağlıyor. Kaba bir hesapla üç kişilik bir aileye verilen para ayda 100 Manat: Devlet sınırda yaşamı destekleyen bir politika izlemeye çalışı-yor. Zaten bölge halkının da Türk topraklarını bırakıp gitmeye niyeti yok.

Savaşmaya hazırızAzerbaycan Milletvekili Sn. PAŞAYEVA Azerbaycan’ın sorunun

diplomasi ve görüşmeler yoluyla çözümünden yana olduğunu söylü-yor ve ekliyor, “Ancak barış görüşmeleri bir sonuç vermezse, Azerbay-can devleti kendi toprak bütünlüğünü sağlamak için tüm imkânlarını kullanacaktır olmadı mı bizler artık savaşmaya hazırız” dedi.

Peki, Azerbaycan Türkleri gerçekten de savaşmaya hazır mı? As-keri olanaklar düşünüldüğünde sorunun yanıtı “evet”. Hatta sokaktaki va-tandaş bile “Beş günde tüm Ermenistan’ı temizleriz” görüşünde. An-cak Rusya’nın Erivan’a verdiği güçlü destek devam ederken savaş ilanı demek bölgede Türkiye’de dâhil birçok aktörü karşı karşıya getirebile-cek bir fitili ateşlemek demek. İşte bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyada daha çok güçlenmesi gerekir. Bunu da, Türkiye dışındaki-ler bunu çok iyi bilmekteyiz tabi bunu Ankara’ya da bir anlatabilsek.

Bu şehrin %70 işgal altında Orta Garbent Köyü’ndeyizKöyün içine girdik yürümeye başladık az ileride bir cenaze vardı

ve bu cenazeye de katıldık İçeride hepimize çay ikram ettiler, birlikte dua ettik ve başsağlığı diledik. Daha ileride bir taş duvarının önünde bir

ev vardı, o evden bir yaşlı anne çıktı elinde torunun resmini tutuyordu. Torunu Fariz evin önünde oynarken bir kurşun Ermeni sınırından ço-cuğun oyununu oracıkta bitirivermiş ve şehit olmuş 9 yaşında. Bu olayı yazmak ve okumak bile zor; ya bu ateşin düştüğü ailenin hali…

Evet, dünya kadınlar gününü kutlar iken Farizin annesi ve babaan-nesine de bu dünyada insan haklarından bir “hediye” mi acaba? Geçti-ğimiz yılın Mart ayında Ermeni snayperinin açtığı ateş sonucunda 2011 yılının 8 Mart dünya kadınlar gününde Ağdam reyonunda yaşayan 9y. Fa-riz Badalov evinin önünde vurulmuş. 8 Mart saat 17.00 da 2011 de sınır-daki Orta Garbent köyünde 9 yaşındaki Fariz Bedelov, Ermeni keskin ni-şancı askerlerin 2 km’den açtıkları ateş sonucunda Rus kurşunu ile can vermiş. Ardından bu evin arkasına Ermeni sınırı tarafına 886 metre du-var yapılmış. Sınırdan görülmesin diye, her şeye rağmen bu Ermeniler, ya-rın Ruslar onları bıraktıklarında ne yapacaklar merak ediyoruz diyor halk. Ateşkes ihlalinin son kurbanları çocuklar olunca Azerbaycan’ın rahatsız-lığı öfkeye dönüştü. Dünyada yapılan hiç bir şey karşılıksız kalmaz, ek-tiğinizi inşallah çok yakında biçersiniz. Bu yaşananları tüm Türk Dün-yası hiçbir zaman unutmamalıdır. Düşünebiliyor musunuz evinin önünde oynarken oğlunuz vuruluyor? Bunlara insan denebilir mi bilmiyorum.

Halk ise burada evlatlarına şunu söylüyor, Rusları ve Ermenileri hiç-bir zaman unutmayınız. Bir atasözümüz der ki, “rüzgâr eken fırtına bi-çer”, yarın Ermenilerin ve Rusların torunları bu rüzgârları biçmeye ha-zırlıklı olsunlar. Bir başka atasözümüzde “Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur” der. Bizim evlatlarımıza vasiyetimiz bu akan kanlar yerde kalmamasıdır. Bu sınır boyunda köylerde yaşam aşağı yukarı hep aynıdır.

Ağdam Köyü’nde yaşayan Azer Nariyev 2004 yılında Ermeni asker-lerin okula saldırısı sırasında kendini siper ederek 7-8 balayı (çocuğu) kur-tarmış ancak omuriliğine saplanan kurşunlar onu sakat bırakmış. Cansu Çamlıbel’e, sınırın sıfır noktasında o günleri anlatan Azer, ömür boyu kol-tuk değneklerine mahkûm kalmış. Her gün hayatlarının tehlikede olma-sına, sıkıntılara ve çektiği acılara rağmen bir gün bile Ağdam’dan taşın-mayı düşünmemiş. Tovuz’daki sınır birliğinin Azeri Komutanı, Ermeni keskin nişancıların kullandığı Rus yapımı silahların 2-3 kilometreden vu-rabildiğini, 1.5 ila 2 kilometreden ateşlendiğinde öldürdüğünü anlatıyor.

Komutan anlattı; Tovuz Rayonu’nun Sınır Komutanı, son dönemde neredeyse her

gün Ermeni tarafının tacizine maruz kaldıklarını anlatıyor ve bi-zim bölgede gezmemizden dolayı yaşadığı tedirginliği gizlemiyor. Ko-mutan, komutasındaki Azerbaycan keskin nişancılarının saat başı nö-bet değiştirdiği söylüyor. Dağın eteklerinde göze çarpan zırhlı araçlar, acil durumlarda askerlere destek sağlayacak teçhizatla donatılmış.

Düşünebiliyor musunuz yaşadığınız evinizin önünde bile vurulabilirsi-niz. Ayrıca sınıra bakan pencereden varsa evinde de rahat değilsin demek-tir. Onun için sınır tarafta bulunan tüm pencereler kapatılmış yeni binalar ise duvarlarla kapatmaktadırlar. Evet değerli okuyucular belki anlamakta zor-luk çekiyor olabilirsiniz, amma maalesef gerçekler bunlar. Bizlere köylüler yalvarıyorlar burada sadece gerçekleri ortaya çıkartın yazın ve sizlerden ya-lan yazmanızı istemiyoruz sadece gerçekleri gördüklerinizi yazın diyorlar.

AGİT, İnsan Hakları ve benzeri kuruluşlar neredeBu duruma rağmen bu kahraman köylüler burada çoluk çocuk yaşama-

larına devam ediyorlar ve biz burada ata topraklarını kimseye bırakmayaca-ğız, bunu her kez böyle bilsin diyorlar. Biz Türkler Ermenilerden korktular, kaçtılar dedirtmeyeceğiz. Ayrıca bu köyde ve diğer yakın köylerde de bay-ramları insanlarımıza zehir ediliyor. Bayramda her zaman o Rus keskin ni-şancıları iş başında ve rahat bir bayram geçirdiklerini hatırlamıyorlar, asıl bay-ramlarda silah sesleri yükseliyor ve bayram zehir ediliyor. Bu köyde bir de traktörcü ile görüştük o da traktörü ile çift sürerken bacağından vurulmuş. Biz burada rahat çalışamıyoruz, kendi tarlalarımızda bile silah sesleri dinmiyor, daha çok geceleri çalışıyoruz. Gece ay ışığı varsa yine çalışamıyoruz, çünkü ay ışığından traktör görünüyor. Bunlara rağmen burada 1 - 2 m. boş kalma-mıştır, tüm tarlaların işleniyor olması bizleri çok memnun etmiştir. İşte bunları gördükçe burada yaşayan Türk köylülere hayranlığımız bir kez daha da arttı.

Kısaca evinin içinde, önünde, sokakta, okulda ve topraklarında bile ça-lışmak için gözler hep sınırda. Evet, buna da yaşamak diyen AGİT, İn-san Hakları ve benzeri kuruluşlar nerede? Buraya AGİT, BM’den gelenle-rin raporlarını görmek isterdim, bu gördüklerinden neleri yazabildiklerini…

Görmüyor musunuz, kör müsünüz, yarın sizin de bir evladınız öl-mesi mi gerekir. Buraya gelen AGİT ve BM temsilciler kurşungeçirmez yelekler ile köylerde geziyorlar. Evet, buna iki yüzlülük değil de ne deni-lir… Bu da herhalde bu insanları korkup köylerini bıraksınlar diye yapı-yorlar, amma yanılıyorlar hiç kimse buradan gitmeyi düşünmüyor, her şeye rağmen tarlalarını gece de olsa çalışıyorlar. Böyle bir köyde yaşa-yabilen bu kahraman köylülerin önünde saygıyla eğiliyor ve sabırlar di-liyoruz kendilerine. Gülen her zaman gülmez, ağlayan her zaman ağla-maz. Biz Türkler 200 yıldır ağlıyoruz, artık gülmek bizim de hakkımız…

Azerbaycan - Ermenistan cephe hattında 2012 yılın 10 ayında 15 Azer-baycan askerinin şehit olduğunu belirtiyorlar, ayrıca 18 askerin de ya-ralandığını belirtiler. Son 10 aylık süre içerisinde Ermeniler Rusya’nın destekleri ile yaklaşık 1.300 dolayında ateşkes ihlali yaptığını söylediler.

İşte ikiyüzlü insan hakları yine yok?Günün ikinci yarısı konuklar Terter İlçesi’nin düşmanla temas hattının ya-

kınındaki Kapanl köyünde bulunmuşlar. Onlara eşlik eden Tartar İcra Baş-kanı yardımcısı Ramiz Şabanov işgalci Ermenistan ordusunun bu köye de-vamlı ateş altında tuttuğunu, ateş hattına yakın köylerde sivil halkın yaşadığı sorunlardan konuştu. Geçtiğimiz ay, Kurban Bayramı günü mayına basa-rak ölen 25 yaşındaki Elmaddin Guliyev’in ailesini ziyaret ettik. İki küçük to-runu öksüz kalmış, dedesi her şeye rağmen bu iki oğlunun bunların kanını yerde bırakmayacağını, bunları sadece bunun için yetiştireceğini söylüyordu.

Devamı - 6’da

• Biz insanlar dünyayı algıladığımız şekilde gö-rür ve yaşarız. Algımız ise beynimize akan bilgi tu-fanıyla oluşur. Dış dünyadan akan bu bilgi birikimi-nin hediye ettiği sanal gözlüğün gösterdiği şekilde de dünyayı görürüz. Yıllar içinde oluşan bu pembe gözlük, bilgi kirliliği yüzünden ne yazık ki gerçeği göstermiyor ve bizi sürekli yanıltıyor. Virüs gir-miş bilgisayar gibi algımız bozulmuş, zihnimiz ka-rışık. Çağımızın önemli sorunu ; algı kirlenmesi.

• Uzaktan kumanda elimizde, ekran karşısında hipnotize oluyoruz. Kredi kartı ve cep telefonu para ve zamanımızı yönetiyor, tüketiyor. Dış dün-yanın yönettiği bir hayata bağımlı olurken, siga-radan alkole her çeşit kötü alışkanlık karşısında, ‘elimde değil’ diye sızlanıp duruyoruz. Yönetim bi-zim elimizde değilse kimin elinde? Elimizden gi-den her şeyi dış dünyanın egemenliğine terk eder-ken irademiz kayboluyor, algımız yabancılaşıyor. Modern denilen yaşam tarzı özgürlüğümüzü tes-lim alıyor. Cezbedici bir dünyaya bağımlı olur-ken sonsuz esaret başlıyor. İnsan ve toplumlar ba-ğımlı olurken özgürlüklerini işte böyle kaybediyor.

Algıyı yöneten toplumu esir alıyor • İnancın, bütün değerlerin hatta vatan savunmasının

idrak merkezi; algımız. Algıyı ele geçiren, özgür ira-deyi yok ederek toplumları uzaktan kumandayla yö-netilen yığınlara dönüştürüyor. Bu yüzden algı savaşı diğer savaşlardan daha etkili, kolay, ucuz ve onların üzerinde bir role sahip. Zaten gerekli algıyı yaratma-dan hiçbir savaşı kazanmak mümkün değil. Savaşın kazanımlarını sihirli bir şekilde sağlayan bu karan-lık oyun, küreselleşen dünyanın yeni savaş yöntemi.

• Algı yönetimi, akıl ve bilim oyunu. Bu akıl oyunu ile kötü alışkanlıklardan sağlıklı yaşama, eko-nomiden milli güvenliğe her şeyi yönetebilirsiniz. Zor kullanmadan insanları Bermuda şeytan üçgenine bile hapsedebilirsiniz: İster borsa, faiz, döviz ister koltuk, asansör, taşıt. Yoksulluk ve borçlanma yüzünden ira-desi çözülen insan ve toplumlar, algı virüsüne karşı tamamen korumasız ve çaresiz. Bağımlı hayatla öz-gürlüğünü değişmeye ve her istenileni yapmaya hazır.

Bilinçaltı kurgulama ve Algı oluşturma • Bu akıl oyunu tamamen bilinçaltı kurguya daya-

nıyor. Küresel film sektörü algı oyununa en iyi ör-nektir. Hem eğlendiriyor, hem de bilinçaltı teknik-leri kullanarak geleceğin küresel algısını mükemmel bir şekilde oluşturuyor. Kanlı ve acımasız savaşlar, kıyamet sahneleri, soygun, hırsızlık, kapkaç, teca-vüz ve insanlık dışı ne varsa hepsi, sıradan olaylar gibi zihinlere işleniyor. Amaç, insanlık vicdanını yok ederek vahşet dolu kötü bir dünyaya alıştırma. Ha-yatın önceden yaşanmış olduğu algısı yüzünden, ger-çekle hayal birbirine karışıyor. Bu yüzden Irak’taki vahşeti film gibi izliyoruz. Beyinlere kazınan algı aynı: kötülük dünyasında depremden teröre kadar kötü olan her şeyle beraber yaşamaya alışmalıyız.

• ‘Memleketi sen mi kurtaracaksın?, tecavüz ka-çınılmazsa zevk almasını bileceksin, keyfine bak’ gibi sürekli tekrarlanan cümlelerle, reklam ve dizi-lerde toplumun bilinçaltına teslimiyet tohumları eki-liyor. Bu sinyallerle kurgulanan toplumun, bütün değerlerin satışı karşısında kılını kıpırdatmayışına şaşmamak gerekir. Yöntem son derece basit ve et-kili: Altındaki halıyı çekseniz kimse umursamıyor.

• Algı oyununa diğer bir örnek ise ‘hastalık sat-mak’. Son yıllarda binlerce sanal hastalık uydu-rulması boşuna değil. Hastalık sattığınız zaman, ilaçtan teknolojiye kadar pek çok şeyi satmış olu-yorsunuz. Bunun için sadece hastalıkla ilgili algıyı satmanız yeterli. Tıpkı taşıt sattığınız zaman ben-zinden otoyola kadar her şeyi sattığınız gibi. Ta-şıt dışındakilerin reklamını yapmanız gerekmiyor. Taşıtın konfor ve kolaylık algısını satmanız yeterli.

H ü s e y i n Y I L D I R I MA l g ı y ı y ö n e t e n toplumu esir almak

Türk Genç Yazarları Bakü’de Buluştu-2

Azerbaycan Haritası Nereden Nereye Geldi... Bakü Şehitliği

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

29.11.2012До Президента на

Република България1. Ако е възможно на

родените в Република България, но нямащи Българско

Гражданство, да се издават вхoдни визи за Република България по облекчен ред.

2. Възможно ли е да се съкрати срока за преиздаване на задграничните Български

Паспорти в Посолствата.3. Смяната на документите

за самоличност предимно се извършва през летните

месеци. Възможно ли е да се увеличи броя на работещите в паспортни служби. С цел

да няма дълги опашки пред паспортните служби.

4. Може ли да се разреши проблема с наследствените земи на изселниците които

виждаме, че са ограбени и стопанисвани от страна на кметовете по населени места

или тяхното обкръжение.5. Възможно ли е да се използва опита

на Турските земеделски производители,който опит да се пренесе в

България. С цел по рентабилно земеделие и обработване

на пустеещите плодородни земи.6. Може ли да се даде възможност на

онези Български Граждани, които саекстрадирани през 1989

година, да си въстановят Турските имена в Посолствата на

Република България в съответните страни, където пребивават в момента.

7. На наследниците по права линия на покойните през този период да се даде

право да въстановят имената на своите майки, бащи, дядовци и баби.

8. Да се въстановят регистрите с Турските имена, които регистри бяха

у н и щ о ж е н и п о в р е м е н а тот а л и т а р н и я р е ж и м .

9. Често пъти пред младото поколение възникват езикови трудности, когато

п о с е щ а в а т Р е п у б л и к а България за да бъде премахната езиковата бариера очакваме

Вашето съдействие да бъдат организирани летни курсове за изучаване на Български

език под ръководството на хабилитирани преподаватели.

NEDEN EF KLAVYE?

K a r ş ı m d a b o ş , b e m b e -yaz ve lekesiz bir sayfa duruyor.

Bomboş bir “a – 4” kağıdı…Ve ayaklarımın dibinde henüz ya-

şanmamış bir günlük hayat dilimi.Bir de klavye denen, bildiğimiz daktilo tuşları…A n c a k k l a v y e , “ E F ” ! . .Yani, “Q” değil… Neden böyle?..Çünkü, “EF” klavye bize mahsus. Peki, biz kimiz?Biz bir “ulus”uz. . . Yani , mil-

let!.. Neden bizim ulusun klavyesi “EF”?Çünkü, dilin epistemolojik ya da bilmem hangi

morfolojik ya da “lojik” yapısı üzerine ihtisas yapmış bilim adamları yıllarca süren zahmetli bir inceleme-araştırma sonucunda harflerin, Türk di-line en uygun nasıl yerleştirilmesi gerektiği konu-sunda “bilimsel” bir sonuca vardılar, da ondan...

Demek ki, bizi birbirimize bağlayan ya da bize ait olan dilin klavye kullanılarak ya-zılmasına en uygun düşen yerleşim şekli bu...

Peki, niçin yeni yetişen kuşak “ef” k lavyenin var l ığ ından habers iz?

N e d e n , E F k l a v y e y i d e -ğil de, “Q” klavyeyi kullanıyor?

Çünkü, kültür emperyalizmin yoğun baskısı al-tında yetişen bu çocuklar, maalesef, kendilerinin olan ve kendilerine özgü olan değerlere, nitelik-lere ve özelliklere bu ölçüde uzak düşüyorlar...

Bu her şeyde ve her alanda, bizi ulus yapan, bizi birbirimize bağlayan her kültürel ilmikte bu böyle...

Bu kuşak , u lusa l müziğ imi -zin özüne, köklerine uzak; tutturmuş bir “popo” müziği, sürüklenip gidiyor.

Bu kuşak, ulusal edebiyatımıza yabancı; tuttur-muş bir televizyon dizisi sığlığı, yuvarlanıp gidiyor.

Bu kuşak, ulusal değerlerimizden, kültürel kök-lerimizden kopmuş; tutturmuş bir tüketim top-lumu savurganlığı, sıfırı ha tüketti, ha tüketecek...

Ve bu kuşak; aklın aydınlığından, dün-yanın ve ülkenin sorunlarından habersiz; tut-turmuş bir günü yaşama kolaycılığı, sırtı ve mabadı ha nasır bağladı; ha bağlayacak...

Karşımdaki boş, bembeyaz ve leke-siz “a – 4” kağıdının birazı doldu; bi-razı karalar bağladı ve birazı da lekelendi...

Ya da ben böyle hissediyorum.Eylem içinde her zaman böyle bir risk vardır.Bir şey yapmaya kalktığınızda, bir dü-

şüncenin üzerine gittiğinizde, her zaman hata yapma ve bir şeyleri bozma riskiniz vardır.

A n c a k , h a r e k e t i ç i n d e k i b i r hata dahi, hareketsizlikten yeğdir.

Çünkü eğer bir şey yapıyorsanız; yani hareket için-deyseniz, onu düzeltme imkanınız da var, demektir.

Ama hiçbir şey yapmıyorsanız; hiçbir şey yap-madığınız için, [demek ki,] hiçbir şey yapmama gibi “tarifsiz kederler içindesiniz”... Ve de ilaveten, gayetle karmaşık bir konum düzlemindesiniz...

T a n r ı s i z i k o r u s u n . . .Ancak, bu konuda da bir belirsizlik mevcuttur...Çünkü, “Tanrı”nın, böyle durum-

lara müdahale ederek, radikal çözüm-ler ürettiği sık rastlanan bir vakıa değildir…

İ n a n m ı y o r m u s u n u z ?Gidin en yakın bir ulemaya, so-

run bakın, ne cevap alacaksınız?- Her şeyde bir hayır vardır, din kardeş-

lerim… Sizlere hayırlı günler dilerim…Mesele “hayır” demek değil; “evet”leri birbi-

rine eklemek, birleşmeyi, uzlaşmayı ve hep be-raber olabilmeyi sağlayacak sabrı, yumuşak-lığı, ilkeliliği ve hoş görüyü edinebilmek ve eylemlerimizin pusulası haline getirebilmektir…

EF klavyeden başlayan yolculuk, emperyalist kül-türün sırat köprüsünü aşarak, bıkın nerelere geldi…

Birleşmek, evet, mutlaka birleşmek… O za-man Q klavyede kalkar tedavülden…

Çünkü alıcısı çıkmaz; merak etmeyin!..

B u l g a r i s t a n C u m h u r b a ş k a n ı n a V e r i l e n S o r u n l a r v e P l a k e t

Murat ULUTÜRKM e h m e t A k i f E R S O Y (1873 - 27 Aralık 1936)

1873 yılında İstanbul’da doğdu, 27 Ara-lık 1936 yılında aynı kentte öldü. Babası, Fatih Camii medrese hocalarından Arnavut İpek’li Tahir Efendi’dir. Ortaöğrenimini Fa-tih Merkez Rüşdiyesi’nde ve Mekteb-i Mül-kiye İdadisi’nde gördü, bir yandan da Fa-tih Camisi’ndeki derslere giderek Arapça ve Farsça öğrendi. Ortaöğrenimini bitir-diği yıl, yeni açılan Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’ne girdi, dört yıl süren öğrenimi so-nunda baytarlık (veterinerlik) bölümünü bi-rincilikle bitirdi (1893). Ziraat Bakanlığı’na memur olarak girdi, dört yıl kadar Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan’da görev yaptı. Bir süre sonra, ek görev olarak, Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nde kitabet dersleri (1906) verdi. 1908’den sonra, arkadaşı Eşref Edip ile birlikte Sırat-ı Müstakim (1908) ve daha sonra Sebil’ür-Reşad (1912) dergilerini çıkardı; bu yıllarda, resmi görevi olan Umur-i Baytariye Müdür Muavinliğinde çalışırken Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye müderrisli-ğine atandı (1908). Balkan Savaşı’ndan sonra Umur-i Baytariye şubesindeki görevinden (1913), ardından Darülfünun’daki (1914) gö-revinden ayrıldı. Meşrutiyet’in ilk döneminde, Ziya Gökalp’in öncülüğüyle başlayan “Türk-çülük” akımına karşı, Mısırlı bilgin Muham-med Abduh’un (1849-1905) etkisiyle, “İslâm birliği” görüşünü benimsedi. Sırat-ı Müsta-kim ve Sebil’ür-Reşad’da yayımladığı maka-leler, şiirler, çeviriler ve Fatih, Şehzadebaşı, Süleymaniye, Beyazıt camilerinde verdiği va-azlarla (1912) bu ülküyü yaymaya çalıştı. Bi-rinci Dünya Savaşı içinde İtilaf Devletleri’ne karşı Ortadoğu’da bir İslâm Birliği kurma si-yaseti güden Almanya’nın çağrısı üzerine, Harbiye Nezareti’ne bağlı “Teşkilat-ı Mah-susa” tarafından Berlin’e gönderildi (1914), burada Almanlar’ın eline esir düşmüş Müs-lümanlar için kurulan kamplarda inceleme-lerde bulundu. Dönüşünde yine birkaç ay kadar da Arabistan’a yollandı, savaş yılları içinde “Bâb ül Meşihat”e bağlı olarak kuru-lan “Dâr ül-Hikmet il-İslâmiye” başkatipli-ğine atandı (1918). Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayı Milliye’den yana davranış ve yazıla-rından dolayı, Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye’deki görevinden atıldı (1920). Anadolu’ya geçe-rek Birinci Büyük Millet Meclisi’nde Burdur Milletvekili olarak görev yaptı (1920-1923); Konya ayaklanmasını önlemek, halka öğüt vermek için Konya’ya gönderildi. Oradan Kastamonu’ya geçti, Nasrullah Camisi’nde Sevr Antlaşması’nın iç yüzünü, Kurtuluş Savaşı’nın niteliğini anlatan coşkulu bir vaaz verdi, bu vaaz Diyarbakır’da basılarak (1921) bütün vilayetlere ve cephelere dağıtıldı. Ya-şamının bu döneminde “İstiklâl Marşı”nı yazdı (1921). Kurtuluş Savaşı kazanıldık-tan sonra İstanbul’a döndü; çağdaş ve uygar yeni Türkiye’nin kurulması için zorunlu gö-rülen siyasal ve toplumsal devinim ve dev-rimleri, kendi inanç ve ülküsüne aykırı gör-düğü için Türkiye’den ayrıldı. Mısır’a gitti, Hilvan’a yerleşti, Kahire’deki Câmi-ül Mıs-riyye” adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı müderrisliğine bulundu (1925-1936), bu gö-nüllü sürgün döneminde siroz hastalığına tu-tuldu; sağaltım için döndüğü İstanbul’da öldü.

BULTÜRK Gazetesini İnceliyorTürkiye’de ve Bulgaristan’da çıkan BULGARİSTANLILARIN TEK GAZETESİ

B u l g a r i s t a n Cu m h u r b a ş k a n ı n aT e s l i m E d i l e n D o s y aBulgaristan Türklerinin Problemleri

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bunun Neresi Özgürlük Bilimsel anlayıştan yoksun teste dayalı

ezberci eğitim sistemi yüzünden, malu-mattan bilgiye, bilgiden fikire, fikirden bilime, bilimden teknolojiye geçemiyo-ruz. ‘Malumatın olsun’ anlayışı ile yeti-şen nesiller malumattan öteye geçemiyor. Zihinsel üretim yok, zihinsel çözümler kısır. Çağımızın bilgi okyanusunda son-suz bilgiyle doldurulmaya çalışılan be-yinler, fazla yükleme nedeniyle tıpkı bil-gisayar gibi yavaşlıyor ve çalışmaz hale geliyor. Günde 6 saat TV izliyoruz, yani hafızayı işgal eden renkli, hareketli ve sesli dosyalarla zihnimiz dolarken yavaş-lıyor. Bu yüzden sorunlar karşısında çu-vallıyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Dünyayı kontrol eden batının istediği de işte bu. Topluma yem olarak sunu-lan ise, bilimin dışında kalan öbür dün-yanın konuları: Melekler kaç kanatlı? ‘Bilimsel değerlendirme’ dersi, gerekli

bilgiye kolayca ulaşmayı öğretir, bil-giyi analiz eder, virüs taramasından geçi-rir : Bilgi okyanusunda, doğru ve yararlı olanı nasıl seçebiliriz? Yanlış ve zararlı olanı nasıl tanırız? Bilgiyi nasıl yorumlar, değerlendirir ve yarar sağlarız? Bilgi ha-malı olmaktan nasıl kurtuluruz? Akıl yü-rütmeyi, sorun çözmeyi, düşünce ve çö-züm üretmeyi öğreten bu program ders olarak okutulmalıdır. Bu bilinçle yetişen bir toplumu aldatmak zordur. Eğitimin bu programdan yoksun bulunması, ez-berci eğitimle beyinlerin kilitlenmesi yü-zünden sorunlar karşısında, ıssız yolda far yemiş tavşan gibi donup kalıyoruz. Depremden GDO’ya, aşıdan kolesterole kadar tüm hayati konularda bilim dünya-mızın bir bölümü ak, diğer bölümü kara derken, seyredenler kafamız karıştı di-yor. Çünkü zihinler, kafa karışıklığını ön-leyen anti-virüs programından yoksun. Peki milyar dolarlar harcadığımız şaşalı

okullar bize ne öğretiyor? Sadece malu-mat. Televizyon bilgi yarışması program-larının, test imtihanlarının, dersanelerin, şaşalı okulların amacı, bilgi çöplüğün-den çoktan seçmeli hastalık. Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunları çöze-meyen para ve zaman kaybı ne işe ya-rıyor? ‘Bilimsel değerlendirme’nin ders olarak okutulması yerine kurbağa baca-ğından Missisippi nehrine kadar işe ya-ramaz bilgiyle beyinlerin işgali bilimsel esaretin nedeni. Gereksiz bilgiyi moloz gibi zihinlere boşaltan eğitim sistemi ve medya yüzünden beyinler enkaz altında can çekişiyor. Bu enkazdan kurtulma-dan hangi sorunu çözebiliriz? Eğitim ve öğretimin önündeki en büyük engel, in-sanları çözüm üretemeyen, isteklerini bile ifade edemeyen robotlara dönüştü-ren, bilimden uzak ezberci dayatma. Bu nasıl eğitim ki, seçmenleri veya dep-remde ölenleri saymayı bile öğretemiyor. Eğer toplum, bilimsel eğitimin süzge-

cinden geçseydi, şişmanlık, sigara, hiper-tansiyon, diyabet, kanser, KOAH benzeri hastalıklar içinde kıvranmaz, sağlıklı ha-yatın hayal olmadığını anlardık. Son 9 yıl içinde sağlık harcamaları % 800 artarken, bu astronomik artışın bize sağlık olarak dönmediğini görür, hastalıkları önleme-nin tek çıkar yol olduğunu akıl ederdik. Çevre kirliliği yüzünden ülkemize kaydı-rılan çimento ve hurda demir sanayi ge-tirisinin, yol açtığı hastalık ve ilaç parala-rını karşılamadığını idrak ederdik. Enerji ve çevre canavarı kirli sanayinin 30-40 milyar dolarlık enerji açığına yol açtığını, nükleer enerji için gerekli paranın cebi-mizden çıkarak yabancıların cebine gi-receğini, çevre risklerinin ise akıllı ülke-lerden bize kaydırıldığını fark ederdik.

Devamı gelecek Sayıda

‘BİLİMSEL EĞİTİM’ NE ZAMAN ?D o ç . D r . K e m a l Y e ş i l ç i m e n

Çatışmaların çoğu Ağdam, Füzuli, Goranboy ve Terter bölgelerinde mey-dana gelmiş. Kapanlı köyünde halk tarlalarını çalışamıyorlar, bir traktörcü ko-nuşuyor; Ben akşamları çalışıyorum traktörüm ile çünkü gündüzleri silah atılıyorlar Ermeni sınırından. Hatta bazı geceleri ay ışı oldu günlerde de çalı-şamıyoruz. Bizler böyle kendi tarlalarımızda hatta köyde bile rahat dolaşamı-yoruz. Kurban bayramında kurban kesmeye giderken yolda mayına basarak şehit olur arkasında iki öksüz çocuk kalır. Evet bu sınır boylarında insanların problemleri her yerde olduğu gibi hep aynı Rus snayperleriydi. Burada da köy halkı her yerde olduğu gibi bıktık artık bu silahlardan, dışarıdan yabancılar gelip gelip gidiyorlar amma hiçbir çözüm yok. Burada bu köyde mayınlara basan-lar da çok. Yabancılar geliyorlar sözde araştırmalar yapıyorlar AGİT ve ben-zeri kuruluşlar ikiyüzlülüğünüz ortaya çıkmadı mı, sizlerde hiç mi vicdan yok, buraya gelenlerin raporlarını merak etmiyor değilim, amma bir sonuç yok…

Burası Azerbaycan-Ermenistan sınırının en kuzeyindeki noktalardan biri olan Allahaemanet Köyü mevkii, son dönemde hareketliliğin en çok gö-rüldüğü noktalardan. Sıfır noktasını simgeleyen demir bariyerler, Azerbay-can Terkleri’nin serbestçe gidebildiği son nokta. Buraya Tüm Türk Dün-yasından gelen arkadaşlar hep birlikte sınıra kadar gittik. Bu sınıra yakın Azerbaycan Türklerine ait bir de mezarlık varmış 200 metre uzaklıkta. Bu mezarlığa giderken bile insanlar vuruluyor, evet insanlar dedelerinin mezar-larını ziyaret edemiyorlar. Bu da insan haklarından sayılıyor amma kime?

Bir eve gidiyoruz evin camı yok aylardan ekim yıl 2012; evet, camları yok. Silahlarla kırılmış, bıktık artık diyor bir yaşlı nine yeter yeter artık diye bağırı-yordu. Eve girdik evin duvarlarında içeride kurşunların izleri net görünmekte-dir, evet evin içinde dışındaki duvardan daha çok kurşun yaraları var. Ev iki kat 3 oda var katta amma onlar hepsi 5 kişi arka tarafta bulunan bir odaya yer-leşmişler ve o odadan çıkamıyorlar. Bunlara rağmen ben evimi bırakmam di-yor, camları onlar kıracak ben takacağım diyor ve ekliyor, Ruslar Ermenistan’ı bıraktığında ne yapacaklar merak ediyor ve o günü sabırla bekliyorum diyor.

Evet, bizim çocuklarımız bu Rus keskin nişancıları unutma-yacaklardır bundan emin olabilirsiniz. Bu gün bu Rus keskin ni-şancıları, Ruslar bu tohumları bizim köyümüze serpiyorlar ya yarın…

G e n c e ’ d e N i z a m i t ü r b e s i n i z i y a r e tTürk Dünyasının en büyük şairlerinden biri olan Nizami,

1141’de Gence’de doğdu. Asıl adı Cemaleddin Ebu Muhammed İl-yas bin Yusuf’tur. Dünyada Fars şairi olarak tanıtılan Nizami kendi eserlerinde özellikle memleketi Gence’ye olan sevgisini dile ge-tirmiştir. İlk kez Leylâ ile Mecnun’u, mesnevi şeklinde yazanlardandır.

Hayatın anlamını insana ve insanlığa saygıda gören mütefekkir şair Ni-zami, eserlerinde Türkçe’deki deyim ve atasözlerini bol miktarda kullandı.

Avrupalı araştırmacılar 17’inciyüzyıldan itibaren Nizami’nin eserle-riyle ilgilenmeye başladılar, önce Fransız d’Erbelo, ardından Hammer Purg-ştal, Nizami hakkında bilgi veren yazılar yazdı. Rusça’ya da eserleri ter-cüme edilen Nizami’yi Türk Dünyası, Mehmet Emin Resulzade’nin ‘Azerbaycan Şairi Nizami’ (Ankara-1951) adlı eseriyle tanıdı.

Son durak GUBA şehriTürk Devletleri ve topluluklarından yazarlar Azerbaycan’ın Guba kentinde

Azerbaycan’ın Guba Şehrine Bağlı Eğri köyünde Kafkas İslâm Ordusu’nun 1918 yılında şehit olan 2 Türk Askerinin anısına yaptırılan Şehitlik bulundu-ğunu öğrendik. Bu şehitlerin isimlerinin Hacı Sefer ve Hacı Ali olduğunu ve memleketlerinin belirtilmediği söylendi. Azerbaycan’da 1130 Türk Askerinin Şehit olduğunu bildirilmiştir. Şehitlerin anılarını yaşatmak istediklerini söylediler.

T ü r k l e r v e Ya h u d i l e re S o y k ı r ı m Bu gün de Guba toplu mezarlığı ziyaret ettik. Ayrıca burada yeni bulu-

nan bir toplu mezarlı olduğunu buraya da SOYKIRIM MEZARLIĞI diyor-lar. DTGYB Başkanı Ekber Goşalı ve Guba Gençlik-Spor İdaresi Müdürü Mustafa Nöhbalayev toplu soykırım mezarlık hakkında, genellikle 1918 yı-lında Ermenilerin kendi destekçilerinin yardımı ile yaptıkları soykırımlar hak-kında konuk yazarları bilgilendirmişler. Mustafa Nöhbalayev iki ülke kardeş-liğinin 1918’den daha öncelere dayandığını belirterek uluslararası arenada gururla Türkiye ile kardeş olduklarını ifade ettiklerini söyledi. Ağayev “Biz dünyada tek değiliz. Bizim dünyada Türkiye gibi bir kardeşimiz var’’ dedi.

Türk Devletleri ve topluluklarından yazarlar 10 Kasım’da Azerbaycan’ın Guba kentindeki Soykırım Mezralığını ziyaret ettik. Buraya geldiğimizde gözlerimize inanamadık, 600 kişinin kafatasları çocuk, kadın hepsi var. İl-ginç olanı burada soykırıma uğrayanların Azerbaycan Türk’ü ve Yahudi-lerin bir arada olmalarıdır. Bunların kafataslarında çiviler var bazılarında, bazılarının başları parçalanmış ve her türlü işkence yapıldığı ortada. Bu-radan numuneler alınmış ve şu anda Japonya da halen araştırılıyormuş, ileride net olarak çıkacak bunların ölüm nedenleri ve kimler oldukları.

Azerbaycan Doğalgazı Avrupaya UlaşacakAyrıca şu işbirliği de çok önemli; Türkiye ve Azerbaycan tarafından iş-

letilecek olan TANAP, Azeri doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılmasında Türkiye’nin önemli bir istasyona ev sahipliği yapması ile gerçekleşe-cek. Yabancı enerji devlerinin büyük ilgi gösterdiği bu projeye İngiliz BP, Fransa Gaz de France, Almanya RWE, Avusturya OMV ile Norveç, Bul-garistan ve Macaristan’ın enerji şirketleri ortak olmak için çaba gösteriyor.

Yapılan anlaşmaya göre projede Azerbaycan’ın payı % 80, Türkiye’nin payı % 20 olacak. Ortaklık başvuruları iki ülke tarafından değerlendi-rilip hayata geçirilebilecek. Eğer, diğer ortaklara pay verilecekse bunun Azerbaycan’ın % 80’lik payından olacağı da yapılan anlaşmada yer alıyor.

Azerbaycan gazının Türkiye ve Avrupa’ya taşınması hiç kuşkusuz küresel güçlerin kontrolündeki kartellerin engellerine takılmıştı. Ancak, iki ülke arasındaki sıkı işbirliği, bunun kırılması ile sonuçlandı. Projenin hâkimlerinin Türk olması, Azerbaycan ve Türkiye petrol şirketlerinin bu işi üstlenmesi, enerji alanında atılan devrim gibi bir adım olarak görülmelidir.

Buraları ziyaret eden genç yazarlar, burada gördüklerini kendi bölge-lerinde ve kendilerinden sonra gelecek nesillere gerçekleri bırakacakları-nın bilincindeydiler. Artık tarihten bahsederken, tozlu sayfalarda saklanan altın harflerden değil, bu harflerin oluşturduğu kelimelerden de değil, o ke-limeleri fikirleştiren yepyeni bir tarihten söz etmeliyiz. Büyük ve genç po-tansiyeline sahip olan Türk Dünyası bizlere ayrı bir dinamik katacak ve birçok olayı daha bilinçli bir şekilde idrak etmemizde yardımcı olacaktır.

Türk Dünyası Gençleri dünyanın dört bir yanından iman, bilgi, dürüst-

lük, cesaret ve ülkü getirip burada gerçeklerle harmanladılar bunları. Getirmiş oldukları bilgileri gerçeklerin süzgecinden geçirip, burada doğruları buldular. Sırtlarında geleceğin yükünü taşıyor muşçasına sorumlu davrandılar. Gör-dükleri her şeyi sorguladılar, öğrenmeye gayret ettiler ve böylece net olarak her şeyi gözleri ile gördüler, elleri ile dokundular buradan ötesi eline kalemleri alıp gördüklerini yazmak olacaktır. Türk yazarları şunu çok iyi bilmekteler ki,

HAYAT NEYİ NİYE YAPACAĞIMIZI DÜŞÜNEBİLECEĞİ-MİZ KADAR UZUN. AMA DÜŞÜNMEDEN YAPTIKLARIMIZI TELAFİ EDEBİLECEĞİMİZ KADAR UZUN OLMAYABİLİR.

Türk Dünyası’nın her yerinden gelen genç Yazarlar bu yaşananları ye-rinde görme imkânı buldular ve bu yönde bıkmadan, yorulmadan gece-lerini gündüzlerine kattılar. Gördükleri her şeyi not ettiler ve insanlarına her bilgiyi ulaştırmaları için buraya gelen herkes çok büyük gayret gösterdiler.

Burada gerçekten büyük işler yapıldığını herkes bilmelidir. Tarihten de bi-lindiği gibi Türk Milleti büyük işleri tarihten bu yana hep yapmıştır ve biz-lerde bunu devam ettireceğiz. Yalnız zaman mekân ve metot değişebilir, dün Çanakkale’de top tüfek ve süngüyle yapılanlar bu gün burada eğitim, bilgi ve kalemle yapılıyor. Yarında neyi nasıl gerektirirse onu öyle yapacaktır.

KİM NE DERSE DESİN, BÜTÜN DÜNYA BUNUN KARAK-TER MESELESİ OLDUĞUNU ER YA DA GEÇ ANLAYACAKTIR.

Buraya gelen yazarlar, gelecekte Türk Dünyası’na çok daha önemli katkılarda bulanacaklarını inancımız tamdır.

Son olarak “İşgal altındaki Dağlık Karabağ sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Türk Dünyasının sorunudur” Bu sorunun çözümü için biz-ler el ele, omuz omuza olmalı; bu uğurda Türk Dünyası olarak birbi-rimize kenetlenmeliyiz. Bu “Geldik, gördük, yazdık” konulu et-kinliğin hazırlanmasında hedefine ulaşması için tüm Türk Dünyasını dolaşmalarını diliyor, bu etkinliğe emeği geçenleri de yürekten kutluyoruz.

Burada gördüklerini not ederek yarın bölgelerine gittiğinde onları daha detaylı yazacaklarının sözünü verdiler ve böylece bu araştırmalarının da sonuna gelindi.Ayaklarımızı geçmişin üzerine koyup, kollarımızı geleceğe doğru uzat-tık Görüyoruz ki yirmi yıl önce konuşulması, hatta düşünülmesi bile zor olan şeylerin bugün bütün açıklığı ile gerçekleştirdi. Burada Türk

yazarları çok güzel sonuçlar çıkardılar. TÜRK DÜNYASI GENÇLERİ GELECEKLE-

RİNİ TAYİN EDİLMESİNİ BEKLEMİYORLAR GE-LECEĞE YÖN VERME YARIŞINA GİRİYORLAR.

Evet, akıl ve gönül kesiştiğinde hakikat meydana çıkar. Bu nokta-dan bir birimizin çevresinde ellerimizi sallayarak vedalaşıyor ve memleketlerimize, geriye dönüyoruz. Bu gün sınırların kalkma-sından bahsedenler çoktur, fakat bizler Türk Yazarları bu işi aramızda kalp-lerdeki sınırları kaldırdık işte bizimde amacımız kalplere, gönüllere girmektir.

Azerbaycan’da misafirliğimiz sona erdi, şahsen yıllarca okuyup sa-hip olamayacağım şeyleri burada gördüm öğrendim. Ayaklarımızı geç-mişin üzerine koyup, kollarımızı geleceğe doğru uzattık. Bu toplantını düzenlenmesinde emeği geçen Sayın Ekber GOŞALI kardeşimize, özel-likle bizlere imkân sunan Azerbaycan’ın Kahraman Milletvekili Ganira PAŞAEVA’ya ve emeği geçen herkese bir kere daha teşekkür eder ve biz-lere bu fırsatı tanıdıklarından dolayı kendilerini hiçbir zaman unutmaya-cağımızı ve her zaman gönlümüzde olacaklarını bilmelerini istiyoruz.

A z e r b a y c a n ’ d a İ l g a r k a r d e ş i m i z b i z -leri hava alanına kadar yine kendi arabası ile götürdü.

Azerbaycan Milletvekili Ganira PAŞAEVA ve kardeşimiz Ekber GOŞALI ile birlikte bize ayrılırken şunu söylediler “KARDEŞLERİM EKSİK KALAN-LAR İÇİN ÖZÜR DİLERİZ, FAZLASI İÇİN TEŞEKKÜR İSTEMEYİZ”

Bizlerde özür dilemek bize düşer, siz Türklüğü Türk yapan değerler-den biri olan Misafirperverliği bizden esirgemeyerek bu güzel topraklarda yaşamayı hak ettiğinizi ispatladınız. Her gün kurşunların altında bile yaşa-yabilen Kahraman Azerbaycan halkını kutluyor ve TÜM AZERBAY-CANLI KARDEŞLERİMİZ SAĞ OLUN VE SONSUZA DEK VAR OLSUNLAR. Tanrı Azerbaycan Halkını korusun ve yüceltsin.

Silahımız olan kalemlerimizi Dağlık Karabağ için seferber ediyoruzDağlık Karabağ probleminin dünyaya doğru bir şekilde anlatılması

için silahımız olan kalemlerimizi tümünü seferber etmeye hazırız. Bu-radan Azerbaycan “Turist” gibi gelip gidenlere (AGİT, BM vs.) sesleni-yoruz: Lütfen Azerbaycan’ı gezerken sadece bakmayın, gerçeği görün ve “insan” olarak kendinizi orada yaşayanların yerine koyarak düşünün.

Her gün tarlanıza giderken, sokakta yürürken, hatta evinizde çocuğunuza taciz ateşi açıldığını hayal edin. İnsan kalabilmiş isek bunun hayalinin bile ne kadar ıstırap verici olduğunu çok rahat anlayabiliriz. İşte o insanlar bunu her gün değil “hayal” bizatihi yaşıyorlar. Her gün ölüp ölüp diriliyorlar. İşte bu-rada bizim görevimiz yaşanan bu insanlık dramını dünyaya duyurmak ve bu durum biran önce düzeltilmesi için sesimizi her yere ulaştırmaya çabala-malıyız. Buradan Ermenistan a özellikle de Rusya’ya sesleniyor, derhal iş-gali altındaki Azerbaycan topraklarından çekilmesi çağrısında bulunuyoruz.

KÜRESEL ADALETİ yeniden oluşturmalıyız B a ş t a b ü y ü k T ü r k D ü n y a s ı ’ n a , b ü -

tün İslâm ve Hıristiyan âlemine sesleniyoruz:Azerbaycan halkının haklı davasını görmezden gelmeyin... Gelin gerçekleri görün, “insanlık” adına destek verin.Eminim ki, bizim kalemlerimiz, bunlara hatta dünyaya ula-

şacaktır yeter ki, insanlık insani duygularını kaybetmemiş olsunlar. Bu-gün dünya Küresel Güçlerden çok Küresel Adalete muhtaçtır. Es-kiden olduğu gibi Türklerin başta olduğu KÜRESEL ADALETİ yeniden oluşturmalıyız. Azerbaycan Devleti Rusya ve Ermenistan’dan tazminat hakkını her platformda önemle dile getirmelidir. Türk Cum-huriyetleri bu konularda öncü olmalı Azebaycanı haklı davasında des-teklemelidir. Türk Dünyası dünyada “adaletin tesisi” için dünya çapında stra-tejiler geliştirmeye başlamalıdır. Bunun için hep birlikte emek sarf etmeliyiz.

Biz Balkan Türkleri ve de özellikle Bulgaristan Türkleri zalimin zulmü-nün ne olduğunu çok iyi biliriz. Yirminci yüzyılda bütün insanlığın karşısında alınlarımıza silah dayayarak adımızı değiştirdiler ve zorla Hıristiyan yapmaya çalıştılar. Böyle zulümler ancak ortaçağda görülmektedir. Bu nedenle Azer-baycanlı kardeşlerimizin halini anlayabilenler bizleriz ve de onlara elimizden

Türk Genç Yazarları Bakü’de Buluştu-3• Yaşam tarzı olarak sunulan sanal bir ha-

yatı yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Aslında yaşa-dığımız, tüm benliğimizi silen dış dünyanın is-tekleri… Her şey hafıza kartımıza işleniyor, biz de güya ‘özgür seçimler’ yapıyoruz. Bunun ne-resi özgürlük?

• İrademizi yok eden bu savaşın hedefi; zihnimizi ve bedenimizi ele geçirmek. Taşıdı-ğımız bedeni kim yönetecek? Patron kim ola-cak? Dış dünyadan beynimize yüklenen prog-ramlar mı, yoksa biz mi? Zihnimize yüklenen bu esaretten nasıl kurtuluruz? Bu açıdan bakı-lırsa sorun özgürlük sorunu, çözüm de bilim ve akıl oyunu.

• Böyle bir dünyada, biz kimin hayatını ya-şıyoruz? Kaybolan bize ait özgür irade ve ya-şam nerede?

• Kendi yaşam tarzını dayatan bu dünyada özgür yaşamak mümkün değil mi? Bizi hiçe sayan küresel yaşam tarzına teslim mi olaca-ğız? Esir alınan kendi irademiz ve hayatımız ne olacak? Hasta eden yaşam tarzını değişti-rin diyen bilime rağmen neden değiştiremiyo-ruz? Bilim adamları mı anlatamıyor, yoksa biz mi anlamıyoruz? Onların söylediği şeyleri yap-mak neden bu kadar zor?

• Yaşadığımız akvaryumu kirleten kanal-ları sökmeden, akıllı filtreler takmadan sağ-lıklı bir hayata geçemeyiz. ‘Hasta eden yaşam tarzı nasıl değişir’ yani ‘nasıl sağlıklı oluruz’ sorusu içine, gerçekte ‘nasıl özgür oluruz’ şif-resi gizlenmiş bulunuyor. Sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu şifreyi nasıl çözebiliriz? Asıl Da Vinci’nin şifresi bu. Bu şifreyi çözmeden sağ-lıklı ve özgür yaşamak mümkün değil.

• İnsanlık tarihinin bitmek bilmeyen bu öz-gürlük savaşı, bizimle dış dünya arasında son-suz cephede devam ediyor. Bu karanlık sa-vaşta teslimiyet kölelik, kaçmak ise imkansız. Bizi yutmaya çalışan küresel yaşam tarzına karşı direnmek ve sağlıklı yaşam alanları ya-ratmaktan başka çaremiz yok. Özgürlüğe atı-lan ilk adım bu.

• Bu savaş, özgür irademizin var olma sa-vaşıdır. Bizi esir alan yaşam tarzına karşı vic-danımızın isyanı ve masum savaş ilanıdır. Bu savaşın galibi, insan bedenine ve onu yöneten beynine hükmedecektir. Bu savaşı; ya biz ka-zanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve modern köleler olacağız. Yaşam tarzının beyni-mize ve bedenimize dolanan iplerini, ya derin irademizle keseceğiz, ya da küresel robot ola-cağız. Seçim bizim. • Kendi beden ve irademi-zin sahibi ‘kamil insan’ nasıl oluruz?

Ta r i h

S u r i y e ’ d e n B u l g a r i s t a n ’ a 3 5 0 S ı ğ ı n m a c ı G e l d i

Suriye’deki kriz sebebiyle komşu ül-kelere sığınan yüz binlerce insan-dan 350’si Bulgaristan’a geldi.Haskovo Valiliği, sığınmacılarla ilgili

sıkıntıları ele almak üzere Suriye mu-halefetinin temsilcileriyle toplantı yaptı. Sığınmacılar için 200 bin leva (420bin lira) kaynak ayrıldı. Suriye muhale-feti de mağdur Suriyeliler için yar-dım seferberliği başlatacaklarını belirtti.

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Türkiye ile Güney Kore tarımda işbirliği yapacak D r . M ü j g a n D E N İ ZT Ü R K L Ü K M E Z A R L I Ğ I

Stratejik Analiz

Türkiye ile Güney Kore arasında tarım alanında ilk işbirliği anlaşması imzalandı

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, ‘’Türk firmalarınca Türk üreticisinin zeytinyağı toptan İspanya’ya, İtalya’ya veriliyor. Onlar alıyorlar bunu, özel ambalajlarda üç beş kat fiyat artışıyla dünyanın diğer bölgelerine satıyorlar. Biz mesela yapacağımız işbirliğiyle bu ürünü işleyip, am-balajlayıp Güney Kore pazarına pekala nakledebiliriz’’ dedi.

Türkiye ile Güney Kore arasında tarım alanındaki ilk işbirliği anlaşması, Bakan Eker ile Güney Kore Ta-rım Bakanı Suh Kyu-Yong tarafından imzalandı.

Bakan Eker, imza töreninde yaptığı konuşmada, iki ülke arasındaki tarihi bağlar ve gönül bağlarına daya-nan iyi ilişkilerin, tarım ve gıda alanındaki işbirliğiyle çok daha iyi noktaya taşınmasını arzu ettiklerini söyledi.

Türkiye ile Güney Kore arasındaki yaklaşık 6,8 milyar dolarlık ticaret hacminin içinde tarımın payının 53 milyon dolar olduğunu belirten Eker, ‘’Bu ticaret hacmi kapasite-mizi, potansiyelimizi yansıtmaktan uzaktır’’ diye konuştu.

Dünyanın en önemli ekonomileri arasında yer alan Güney Kore’nin toplumunun günlük beslenmesinde giderek daha hassas davrandığını ve tüketici tercihle-rinin değiştiğini anlatan Eker, geleneksel anlamda tü-ketilen pirincin yerini et süt ürünleri, meyve ve unlu mamullere terk ettiğini gördüklerini dile getirdi.

Değişen tüketici tercihlerine paralel artan talebin kar-şılanmasında Türkiye’nin önemli bir imkana ve potan-siyele sahip olduğunu vurgulayan Eker, ‘’Güney Kore halkının sağlıklı gıda tüketimine verdiği önem ve Ba-kanlığımızın gıda güvenliği konusundaki çalışma-ları gözönünde bulundurulduğunda, ikili ticareti geliş-tirme noktasında Türkiye üzerine düşeni yapacaktır’’ dedi.

EXPO için destek isteğiİşbirliği anlaşmasının içeriğini anlatan Bakan Eker,

iki ülkenin iç ve dış tarım ile kırsal kalkınma politi-kaları konusunda bilgi alışverişi, tarım ve tarımsal gı-dayla ilgili konularda teknik bilgi ve uzman değişimi, tarım ürünlerinin işlenmesi, dağıtımı ve pazarlanması, tarımın ve ilgili sanayilerin gelişmesi konusunda bilgi ve deneyim paylaşımında bulunacağını bildirdi.

Tarım ve tarımsal ürünlerle ilgili sempozyum, seminer, sergi, fuar gibi bir takım ortak etkinliklerin de düzenleneceğini ifade eden Eker, gıda ürünlerinin ticaretinin kolaylaştırılması, sürelerin kısaltılmasıyla ilgili adımlar atılacağını kaydetti.

Bakan Eker, Türkiye’nin önemli üreticisi olduğu zey-tinyağı, bir takım meyve sebze, organik tarım ürünleri gibi ürünlerin müşterek olarak iki ülkenin yatırımcıları ta-rafından işlenmesi, pazarlanması, bunun Güney Kore pa-zarına taşınması için mutabakat sağladıklarını kaydetti.

Eker, Güney Kore’den, EXPO 2016 An-talya hazırlık ve EXPO 2020 İzmir aday-lık süreçlerinde destek beklediklerini de ifade etti.

‘’Zeytinyağını dünyaya daha çok tanıtmak istiyoruz’’Bakan Eker, bir gazetecinin sorusu üzerine, Güney

Kore’nin kişi başına 30 bin doları aşan milli gelirinin bulun-duğunu belirterek, ‘’Böyle bir toplumda doğal olarak bes-lenme alanında değişim gerçekleşiyor. Bunun içine evren-sel anlamda da bir takım yeni ürünler giriyor’’ diye konuştu.

İki ülke arasında zeytinyağıyla ilgili önemli bir ge-lişme sağlanabileceğini dile getiren Eker, şöyle devam etti:

‘’Çünkü Türkiye zeytinin anavatanı. Son 7 yılda da zey-tin ağacı sayısını önemli miktarda artırdı. Sayın Bakan da Türkiye’nin zeytinyağı kapasitesi hakkında bilgi sahibi. Biz de zaten zeytinyağını dünyaya daha çok tanıtmak istiyo-ruz. Mesela Türk firmaları tarafından Türk üreticisinin zey-tinyağı, toptan İspanya’ya, İtalya’ya veriliyor. Onlar alıyor-lar bunu, markaya dönüştürüyorlar, özel ambalajlar içinde üç beş kat fiyat artışıyla dünyanın diğer bölgelerine satı-yorlar. Biz mesela Güney Kore ile yapacağımız işbirli-ğiyle, bu ürünü işleyip, ambalajlayıp, Güney Kore pazarına pekala nakledebiliriz. Bu konuda görüşmelerimiz oldu.’’

Eker, kiraz, nar, narenciye ve organik ta-rım ürünlerinin Güney Kore’ye taşınması gibi im-kanların da söz konusu olduğunu dile getirdi.

Bakan Eker, Tanzanya ziyaretiyle ilgili soru üze-rine de bu ülkede yatırım ve işbirliği imkanlarının ar-tırılmasıyla ilgili önemli görüşmeler yaptıklarını, ya-kın tarihte de Türkiye’de, Türkiye-Tanzanya Tarım Yürütme Komitesi Toplantısı düzenleneceğini bildirdi.

Türkiye önemli bir işbirliği partneriGüney Kore Tarım Bakanı Suh Kyu-Yong ise

Türkiye’nin hem geniş toprakları hem de ideal hava koşullarıyla çok büyük rekabet gücünün bulundu-ğunu, bu nedenle Güney Kore’ye çok önemli bir iş-birliği partneri olacağını düşündüğünü söyledi.

Suh Kyu-Yong, Türkiye’nin bu rekabeti ve tarım alanındaki gücüyle Kore’nin teknolojisi ve finansı bir araya geldiğinde önemli bir sinerji yaratacağını vurguladı.

Daha sonra Bakan Eker ile konuk Bakan, Türkiye-Güney Kore Tarım Alanında İşbirliği Anlaşması’nı imzaladı. İmzala-rın ardından iki bakan, birbirlerine çeşitli hediyeler takdim etti.

- Bulgaristanda avukat ve her türlü hukuk işleri, tecrubeli ve türkçe bilen avukatlardan – ticari, problemli borç, yol kazası, girme yasağı, trafik ve gümrük cezaları.

- Bulgaristanın 15 şehrinde bulu-nan 50ye yakın universitesinde eği-tim görmek isteyenlere danışmanlık ve aracılık işlemleri sunulur.

- Yurtdışı cenaze nakli - Türkiyede vefaat eden Bulgaristan vatandaşı-nın veya Bulgaristanda vefaat eden Türk vatandaşının memleketine nakli için gerekli belgelerin hazırlanması ve cenazenin yurtdışına taşınması için gerkli aracın sağlanması.

- Bulgaristanda şirket ve temsilci-lik kaydı ve yasallaştırma. Ofis, ma-ğaza, depo kiralama ve yasallaş-tırma ve tam teçhizat donatma, tam kapsamlı muhasebe hizmetleri.

- Ticarette dolandırıcılık şüphesi olan olaylarda özel yardım - gizli bilgi toplama, şahıs ve şirket inceleme.

- Bulgaristanda fuarlara, kongrelere ve seminerlere katılım aracılığı, kon-feranslara kayıt. Konaklama, güven-lik, tercuman, rehber ve ulaşım sağ-lanması.

- Bulgaristanda çalısma izni ve oturma izni başvurularında danış-manlık ve aracılık.

- Bulgaristanda profesyonel silahli ve silahsız koruma, zırhlı araç, koru-malı para ve kıymetli eşya taşıma.

DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BULTÜRK GENEL MERKEZİ

Adres: Yıldırım Mah.Şehit Kamil Balkan cad.No.114/ABayrampaşa _ İstanbul

0212 511 63 47 Telefon0212 526-51-98 Belgegeçer

Bedava Danışmanlık HizmetleriSaat 13.00 - 17.00 arası

Her Pazar

BULTÜRK ÜYELERİNE BEDAVA DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

BULTÜRK Gazetesi Araştırma Grubu tarafından geçtiği-miz aylarda ’’BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE LİDER-LİK’’ konusunda çok yönlü bir araştırma gerçekleştirildi. Ay-lar süren bu inceleme sonuçlarını okurlarımıza bir yazı dizisi olarak sunma niyetimizi açıklarken, okumaya başladığınız bu konuya giriş yazımda, araştırmanın kriterlerini yani konuya hangi bakış açısından yaklaştığımızı ve ana kıstaslarımızın ne-ler olduğunu ortaya koymak istiyorum. Öncelikle konuya, Bulgaristan’da yaşayan Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki soydaşlarımız açısından yaklaştığımızı belirtmek isterim.

Değerlendirmede esas olan temel ilkemiz Türklüktür; yani yüzlerce yıl boyunca “Türkçe ağladım”, “Türkçe güldüm” ve “sevdiysem Türkçe sevdim” diyenlerin en kutsal eseri, ya-şamlarının özü ve hayat felsefesidir. Çünkü Türklük bilinci Bulgaristan Türklerinin sahip olduğu en büyük değer ve kendi kimlikleriyle bütünleşmelerinden beri yeri hiçbir şeyle doldu-rulamaz bir erdemdir. Türklük şuuru, Türklerin zihnini, beden ve ruhunu bütünleştiren bir öz ve hakiki güç kaynağı olmuştur.

Diyebiliriz ki, biz bugün asırlar boyunca Türklük maya-sıyla yoğrulan bir kültürü yaşatıyoruz. Ancak, kültürümüzün içinde yetişip yükselen, içimize sinsice sokulan, hatta dışarı-dan dayatılan ve ustaca aşılanan ve aslında özümüze yabancı olan liderlerimiz mevcuttur. Bulgaristan Türklerini yönetmeyi görev olarak üstlenen ve maalesef bizi aldatarak başımıza geç-meyi başaran sözde liderler konumuz içinde işlenecektir. İngi-lizceden dilimize geçmiş bir sözcük olan lider, Türkçede ’’ön-der’’ demektir. Bu kişileri biz Türklük kıstasına göre, yeterli ve yetersiz liderler (önderler) olarak ikiye ayırabiliriz. Yeterli liderler; Türklük bilincini özünde ve sırtında taşıyan, Türk-lük davasına gönül vermiş, özgüveni yüksek, alçakgönüllü, dürüst, bilgili, öngörülü ve cesaret gibi üstün niteliklerle do-natılmış kişilerdir. Esasen insan özü ve doğası itibarıyla iyi-dir. Bu yüzden sözü edilen de iyi ve kalıcı liderliktir. İyi lider-lerin hedefinde her şeyden önce halka hizmet etmek, kendini davaya adamak, halkına yararlı olmak ve mutluluk yolunu açmak gibi erdemler vardır. Liderlerimiz bu gibi özelliklere haiz olunca, amaçlar, hedefler, tasarımlar, yakın ve uzak plan-lar gerçek olur; halkı daha iyi ve gönençli, huzurlu ve güvenli yarınlara taşıma yolunda idarecilerimiz güç toplayıp hız alır.

Yetersiz liderler ise halkının sesini duy-a-maz, halkın acı-sını derdini algılayamaz, anlatılanı anlamaz ve söyleneni din-lemezler. Maalesef bu kişiler kendi derdine düşmüş, sıradan insanlara yukarıdan ve bencilce bakan, fakir fukarayı kü-çümseyen, kitlelerle direk iletişimi kopmuş liderlerdir. Do-layısıyla, meseleleri ikinci üçüncü elden aldığı bilgilerle ve üstünkörü yönetmeye çalışan kişilerdir. Bu bağlamda özel olarak belirtmek istediğim bir husus; liderin idare etmekle görevlendirildiği kitleden kendisini soyutlayarak, adeta sa-raylarda saklanarak, insanların gözüne bakmaktan korka-rak yaşaması; daha da vahimi temsil ettiği insanlarla bay-ramlaşmaya bile çıkma cesaretini kendinde bulamamasıdır. Kendi gününü gün ederken, özüne kapayıp kapsüle ettiği değerlerin yok olmasını beklemesi bir diğer acı gerçektir.

Yukarıda sözünü ettiğim bu süreç, son 22 yılda Bulgaristan Türkleri’nde çok açık bir şekilde gözlenmiştir. Bulgar devleti tarafından 1990’da Bulgaristan Türklerine lider olarak dayatı-lan Ahmet Doğan, Bulgaristan’da son 120 yılda aralıksız de-vam eden Türk kimliğinin ne pahasına, hangi biçim ve usulde olursa olsun yok edilmesi davasına hizmet etmek üzere gö-reve getirilmiştir. Bulgar makamları Bulgaristan’da yaşayan Türklere karşı süregelen zorlama politikasını ne yazık ki Bul-gar olmayan, ama aynı zamanda da Bulgaristan Türk’ü de olmayan, Müslüman cemaatin da dışında bulunan bir Dev-let Güvenlik (DS) ajanı dayatmıştır. Sözü edilen bu şahıs, Müslüman-Türk cemaatin lideri olarak gösterilmeye çalışıl-masına ragmen; camiye gitmeyen, bayram seyran tanıma-yan, Türk dilini, Türk kültürünü sevmeyen ve her yerde hor gören, Bulgaristan Türklerinin zihnine, ruhuna, benliğine, ge-lenek ve göreneklerine, genel kültürüne tamamen yabancı, deniz başkentinin kabare ve barlarında bohem olarak ye-tişmiş, bencil ve küstah biri olarak eğitilmiş bir Devlet Gü-venlik (DS) ajanı devşirmesidir. Tabii bir devlet ajanı olmak Bulgaristan’da suç değildir. Ajanları yargılayan ceza kanunu yoktur. Ajanlıktan hüküm giyen de olmamıştır. Bu ajanlık fa-aliyetleriyle maalesef Bulgaristan’daki Türk topluluğunu bir-birine düşürmek amaçlanmıştır. Şöyle ki; yürütülen strateji ve politikalarla temelde masum Müslüman cemaat hedef alın-mış, fişleme ve istihbarat faaliyetleriyle yerli Türk topluluğu-nun dağıtılması ve ardından hiç bir suçu olmayan insanların göçe –sürgüne- zorlanması, vatan değiştirmesi nihai hedef ha-line gelmiştir. Yürütülen bu politikalarla, insanlarımızın kendi evlerinde rahat gün görmemesi temin edilmiş, aynı zamanda yıllar yılı huzur bulamamaları sağlanmıştır. Bu vesileyle Bul-garistan Türkleri üzerindeki çirkin planlarını uygulama alanı bulmuşlar ve maalesef annelerin evlatları hakkında sürekli kaygılanmasına, onların gelecekleri için endişelenmelerine se-bep olmuşlardır. Bu iğrenç planlar içimizden çıkan sözde li-derler eliyle uygulandığından ötürü, yılarca gizli yürütülen derin ajanlık görevi Türk halkını derinden yaralayıcı ve affedi-lemez bir vicdan suçudur. Bu planlara hizmet etmiş olmak bir lider için denilebilir ki, kendi halkına yönelik bir soykırımdır.

Şimdi ’’lider’’ Ahmet Doğan konusuna bir az daha de-

ğinelim. Lider olmanın ilk ve kaçınılmaz koşulu iyi bir ailede ve ortamda yetişmek ve eğitim almaktır. Bu-gün A.Doğan’ın babası, Bulgaristan Türklerinin önüne çı-kıp “Keşke çocuğumla daha çok zaman geçirebilseydim. Ona insanlık nedir öğretseydim. Kötülük yapmanın ağır suç olduğunu anlatsaydım!” diyebilseydi. “Keşke vicda-nım seni dinleseydim. Oğluma iyilik yapmayı öğretsey-dim!” diyebilseydi anası. “Keşke dilim tutulsaydı da, Türk-lerin kimliği ile oyun oynamanın çok tehlikeli olduğunu soksaydım kafasına!” diyebilseydi. Ancak bilinen bir gerçek, pişmanlık para etmiyor; çocukluğun geri çevrilmesi imkan-sız ve geçmiş tarih, gelecek ise hayaldir. Biz şu anda yaşar-ken görüyoruz ki, yetersizlikler içinde eğitilen Ahmet Doğan, Türklüğün ve Bulgaristan Müslümanlığının beklentileri açı-sından yetersiz, verimsiz ve yarınları boş bir lider olarak kaldı.

Olaya Türk dilimiz açısından bakalım: Alman düşünür Herder’e göre, dilden önce insan yoktur, dil aynı zamanda dü-şüncedir. Dil insanlar arasında anlam nakletme aracıdır. Şöyle ki, dil aracılığıyla kurulan anlam ortaklığı kötü günde kalpleri-mizin ortak vurmasına, ortak yas tutulmasına ve ibadette aynı kıbleye dönülmesine neden olmuştur. İnsanımız birliğimizi ve kimliğimizi oluşturan ortak (kolektif) duygularımızı ve dü-şüncelerimizi düzenli aralıklarla Türk dilinde konuşarak yazı-şarak onaylamak, sorgulamak, doğrulamak ihtiyacı hisseder ve sağlıklı yaşayabilmek için bunu yapmak zorundadır. Bi-zim aramızda, ailelerimizde ve ortamımızda bu iletişimin dili Türk dilidir. Bunu insan olduğumuz için yapmak zorundayız. Bulgaristan’da yüzyıllar boyunca pekişerek kök salmış olan Türk kimliğimiz, yıllar içinde liderlerden veya başka birile-rinden katkı ve yardım beklemeden varlığını sürdürebilmiştir. Öyle ki, çok büyük acılar çekilerek, gözyaşı dökerek, sürgün-ler yaşayarak, tutukevi-cezaevi günlerinde, hapis şartlarında defalarca göçler yaşayarak, işte güçte, hayatın her dalında or-taya çıkmış, biçimlenmiş ve pekişmiş özlü bir kavramdır. Türk dili ve Türk kimliğimiz bizim anlamlı birlikte olmamı-zın güzellik ve güç kaynağıdır, onlarsız edemeyiz. Yok ol-maya da tahammül edemeyiz. Yaşadığımız toplum içinde bizi ifade eden en özgün ve bilinçli kavramlar, Türklük, Türk dili ve Türk kimliğidir. Bunlar olmadan bizim özde farklı olu-şumuzun anlaşılması olanaksızdır. Bu yüzdendir ki, bizim çı-karlarımızın ne olduğunu bilmeden önce, kim olduğumuzu bilmemiz zorunludur. Biz okullarda çocuklarımızın Türk dili eğitimi görmesinde bu yüzden kararlıyız ve ödün vermeyiz.

Soru: Ahmet Doğan bunu neden görmek istemiyor?Yanıt: Özde Türk olmadığı için bizim Türklüğümüzün gü-

neşte buz gibi eritilmesini isteyenlere hizmet ettiğinden dola-yıdır. Aksi takdirde yapılanların veya bilinçli olarak yapılma-yanların başka bir açıklaması olamaz. Bulgaristan Devletinde topluluk halinde yaşayan halk kitleleri, bizim gibi azınlık-lar, sözde geldikleri soylara bağlı olarak kimliklerini kendi-leri belirleme hakkına sahiptirler. Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasasında bizim Türk olduğumuz ve dinimizin de İs-lam olduğu belirtilmiştir. Ancak, kanunlar gerektiği gibi uy-gulanmıyor, okullar devletin olduğu ve Eğitim Bakanlığı mü-sade etmediği için çocuklarımızın ana dilde eğitimi askıya alındı ve o günden beri sorun çözülmüyor, her gün daha da engelleniyor. Artık 32 yıldır zaten yaralı Türk dilimizin kö-reltilmesi çabaları sürüyor. Bütün bu olumsuzlukların en kö-tüsü ise, 3 görev süresi hükümet ortaklığı yapan lider (!) Ah-met Doğan’ın Hak ve Özgürlükler Partisi ana dilde eğitim ve öğrenim gibi temel bir sorunu çözmedi veya çözmek is-temedi. Ciddi olarak dikkate almadı ve büyük itibar kaybetti. Bu aslında, Bulgaristan’da var olma sebebimiz olan kimliği-mizi yaşatma ve geliştirme davamıza ihanet etmek demektir.

Avrupalı klasik ve çağdaş düşünürlerin yazdığına göre, “bir halkı tasfiye etmenin ilk adımı,” ana dilini çocukla-rına öğretmesini engellemek ve çocukların belleğini boş bırakıp, soy köklerini sökerek yaşam hafızasını silmek-tir. Hedef Türk zihniyetinin içini boşaltmak ve sonunda Türklerin beynini sabunlu su ile yıkayarak çamaşır ipine sermektir. A. Doğan’ın kaleme aldığı ve pazara sürdüğü “entegre olan kimlikler” ve daha nice saçmalıklar Türklü-ğün köklerinin kurutularak sökülmesine hizmet etmektedir.

Soru: Ahmet Doğan’ın liderliği bu amaca mı hizmet ediyor?Yanıt: Evet! - Yirmi iki (22) yıldan beri Bulgaristan’da

bir Türk Okulu açıl-a-madı. Türkçe kitap basılmıyor. Ede-biyat geceleri düzenlenmiyor. Yaralı anadilimiz yoksullaşı-yor ve unutturulmaya çalışılıyor. Hak ve Özgürlükler Hare-keti 1990’ların başında Türkçe “Hak ve Özgürlük” gazetesini çıkardı ve bir düzenbaz olan Ahmet Doğan’ın sahte kimliği seçmenlere dayatılarak kabul ettirilmeye çalışıldı. Fakat aynı yıllarda Razgratlı yetenekli yazarımız Ahmet Şerif Şereflinin Bulgaristan’da totaliter rejime karşı halk direnişlerinin spon-tane halk hareketlerinde, kadın direnişleri, yürüyüşleri ve kav-galarında kendini gösterdiği ortaya çıkınca, gazete kapandı ve bir daha “Türkçe yazılı yayın” unutuldu. Öyle ki, Ahmet Şe-refli kadın direnişleriyle yükselen ve çok kurban alan 1989 Mayıs, Haziran, Temmuz savaşımlarının/ayaklanmaları-nın Ahmet Doğan tarafından örgütlenmediğini, 1989 Ağus-tos göç selinden sonra, Bulgar DS organının Ahmet Doğan’ı bir lider olarak dayattığını yazdı ve soluğunu Türkiye’ye göç ederek aldı. Devam edecek…

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

İnanın ondan sonra bu insanla-rın hayatı tamamen değişecektir.

Örneğin Bakü-Ankara-Avrupa hızlı treni Sofya’dan geçmeli,bizler bunun için çaba göstermeliyiz. Halkımız için, in-sanımız için faydalı ve yararlı proje-ler üretmeliyiz, yoksa hayata tutunma-mız zor olur diyerek sözlerini tamamladı.

Ayrıca Sn Plevneliev Türkiye ile iyi ilişkilerin önemine de vurgu yaptı.

Heyet arasında Bulgaristan Milli Eği-tim Bakanı Sergey İgnatov da yer aldı.

STK’lardan Bulgaristanı tem-silen çok sayıda örgüt yer aldı.

Bulgaristanlılar Platformu Baş-kanı Sn.Orhan ÇAKIR söz aldı;

Sayin Cumhurbaskani once-likle Turkiye’ye hosgeldiniz diyorum.

Sayin Cumhurbaskanina bir soru birde goruslerimi fade etmek istiyorum,Turizm alaninda yaptigim arastirmalarda Turkiye-den Bulgaristana turistik amacli yaklasik 35.000 civarinda Turk vatandasi gitmek-tedir, oysaki Bulgaristan’dan Turkiye’ye gelen 1.000.000 uzerinde Bulgaristan va-tandasi gelmistir. Turkiye’den giden bu du-şuk turist sayisinin artmasi icin vize konu-sunda gerekli kolaylığın saglanması ve bu sayede Bulgaristan ekonomisine de ciddi katkılar sağlayacağını düşünüyorum bu ko-nudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

Ikinci olarakta Bulgaristanın demokratik-

leşme konusunda göstermiş olduğu samimi adımları dikkatle izliyorum bunun son ör-neği olarak Bulgaristan hükümetinin ilk defa Turkiye’de faaliyet gosteren bir sivil toplum örgütü olan BULTURK Bulgaristan Turk-leri Dernegini resmi olarak Bulgaristan par-lementosuna davet etmesi ve yapılan gorus-melerde Bulgaristan ve Turkiyede yasayan Bulgaristan Türklerinin sorunlarını ve ta-leplerini kendilerine iletme firsati vermistir.

Bu yaklaşım Bulgaristanın de-mokratikleşme surecinde göster-digi samimiyeti bizlere gostermistir.

Bu demokrat iklesme sureci-nin artarak devam etmesini diliyorum.

Ayrıca Bulgaristan Türklerinin sorunla-rını Bulgaristan hukumetine ileten ve talep-lerimizi her firsatta gundeme getiren BUL-TURK Dernegi ve Yonetim kuruluna sizlerin huzurunda burada tekrar tesekkur ediyorum.

Ardından Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu (BGF) Başkanvekili Çolakoğlu; Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e Pişmaniye ve İzmit Saat Kulesi verdi.

Plevneliev’e iki anlamlı hediye takdim

etmek istediğini ifade eden, Başkan Bay-ram Çolakoğlu şöyle dedi: “Bu hediye-miz İzmit Saat Kulesi, istiyoruz ki ilişkile-rimiz saat gibi işlesin; ikinci hediyemiz de İzmit’in pişmaniyesi. İlişkilerimiz saat gibi işlerse her iki taraf da pişman olmaz.” dedi.

Son BULTÜRK’ün Genel Baş-kan Rafet ULUTÜRK söz aldı;

Konuşma metni-sayfa 3’te

Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayan soy-daşlarımızın sorunlarının ve çözüm öneri-lerinin yer aldığı bir raporu sundu. Ayrıca Türkiye’de STK’ların çok olmasına rağmen Bulgaristan Türklerine yönelik faaliyetler övünecek kadar pek yok. Örneğin Bulgaris-tan Türkleri için çıkan tek gazete BULTÜRK Gazetesi olduğunu ifade etti. Kendisine BULTÜRK Gazetesi taktim edildi ve Bul-garistan Türklerinin problerini bir dosya ha-linde Cumhurbaşkanına teslim etti. Ardın-dan bu günün anısına bir de plaket taktim etti.

Plaketi alan Rosen Plevneliev bu pla-keti Cumhurbaşkanlığına götüreceğini ve “BULTÜRK “ artık Cumhurbaşkanlığına girmiş olacaktır dedi. BULTÜRK Gazete-sini de çok beğendiğini ve bu gibi gazete-

lerin daha çok olması gerektiğini söyledi. Hemen ardından Cumhurbaşkanı BUL-TÜRK Derneğinden gelen en büyük grup olarak birlikte birlikte resim çekildiler.

BULTÜRK yönetiminden Genel sekre-ter Dr.Müjgan DENİZ, Bşk.Yrd.Dr.Halide ÜMİTFER ve Orhan ÇAKIR, Seyhan ÖZGÜR, Dr.Nedim BİRİNCİ, Erol ÜN-VER, Sevilcan YÜCE, Şakir ARSLAN-TAŞ, Ziraat Mühendisi İsmail ER-DEM, Ramazan MUTLU da yer aldı.

H a b e r l e r

A c ı l a r b i r k e z d a h a t a z e l e n d i

S R E B R E N İ T S A Savaş zamanında Birleşmiş Milletler tarafından gü-

venli bölge ilan edilen Srerenitsa’da, Sırplar tarafından 11 Temmuz 1995’te soykırıma uğrayan 8 bin 372 sivilin yat-tığı Potoçari Anıt Mezarlığı’nda acılar bir kez daha tazelendi.

Eski Yugoslavya’da işlenen savaş suçları için Lahey’de ku-rulan mahkemece insanlığa karşı suç işlemekten yargı-lanan Bosnalı Sırplar’ın eski askeri lideri Ratko Mladiç ko-mutasındaki birliklerin 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’ya girmesiyle başlayan katliamın bazı kurbanlarının cena-zeleri, aradan geçen 17 yıla rağmen hala tamamlanamadı.

Soykırıma uğrayan ve toplu mezarlara konulan bazı kurbanların kalıntıları farklı yerlerde bulundu. Soykırım kurbanlarının bazılarının cenazesi bulunan kısımlarıyla eksik defnedildi. Uzuvları eksik ola-rak defnedilen kurbanların cenaze törenlerinin ardından bulunan ke-mik parçaları, mezarlar açılarak yeniden defnetme süreci başlatıldı.

Srebrenitsa’daki Potoçari Mezarlığı’nda düzenlenen ça-lışmalara Srebrenitsa kurbanlarının yakınları da katıldı.

Adli Tıp Uzmanı ve Podrinye Kayıpları Arama Enstitüsü Baş-kanı Rifat Keşetoviç, daha önce de 112 mezarın açıldığını ha-tırlatan Keşetoviç, en son çıkarma işleminin Mayıs ayında ya-pıldığını ve şimdiye kadar 112 Srebrenitsa kurbanının yeniden toprağa verildiğini söyledi. Keşetoviç, ikinci kez toprağa verilecek olan 98 kurbanla birlikte bu sayının 210 olacağını bildirdi. Keşeto-viç, bu süreçteki çalışmaların 17 Aralık’a kadar süreceğini söyledi.

Srebrenitsa’daki Potoçarı Şehitliğ’ne soykırımda kaybet-tiği kayınpederi Husein Hasanoviç’i bir kez daha son yol-culuğuna uğurlamak için gelen Aliya Hanciç, kayın pederi-nin ilk cenaze töreninde sol eli olmadan toprağa verildiğini, enstitünün çalışmaları sonucunda sol elinin bulunduğunu, bu sefer tamamlanmış olarak toprağa verileceğini söyledi.

Bulgaristan CUMHURBAsKANI istanbul’da stk’larla

Internet’ten bekaretini rekor paraya sattı!

Internet’te birçok açık artırma sitesi var. Kullanıcılar, bu sitelere girerek istedikleri birçok ürünü, uygun fiyatlara satın alabiliyor. İster ikinci el olsun, ister sıfır. Elektronik ürünlerden spor malzemelerine kadar aklınıza gelebilecek her şeye ulaşabiliyorsunuz. Ancak şimdi vereceğimiz haber, gerçekten ilginç ve eşine az rastlanır bir haber.

Brezilyalı 20 yaşındaki Catarina Migliorini isimli öğ-renci, bekaretini bir süre önce Internet’te açık artırmaya çı-kardı ve bu süreç, kısa süre sonra da bitti. Gelen talep ger-çekten inanılmazdı, zira genç kızla beraber olmaya hak kazanan kişi, Natsu isimli bir Japon. Teklif ettiği para ise, du-dak uçuklatır cinsten, tam 780 bin dolar! Evet, doğru duydunuz.

Genç kızın bekaretini açık artırmaya çıkarması, dünya çapında tepki görmüş ve uygunsuz bir davranış olarak ni-telendirilmişti. Ancak bu hareketinden vazgeçmeyen Migli-orini, alacağı paranın büyük bölümüyle aç ailelere yardım ede-ceğini söylüyor. Tabii kendini de düşünüyordur. Ayrıca genç kız, bunun ilk ve son olacağını, aşka inandığını ve kötü niyet-lerle birlikte bu davranışları sürdürmeyeceğini dile getiriyor.

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

DEVLETİN EN BİRİNCİ GÖREVİ Ulus’un sağlıklı kalması için ge-rekli yaşam koşullarını sağlamak-tır. Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, ulusal sorunumuzdur.

M.K.ATATÜRK

“Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.”

Aydınlanma, soruyu sormakla başlar…Soru, çözümün ilk adımı ve belki de

anahtarıdır.Çünkü, soruyu sorabilen bir kafa, [en

azından] problemi “farkında”dır.Ve oluşturulacak olan çözüme herkezden

daha çok ihtiyacı olan kişilerin başında yer almaktadır. Aydınlan Devrimi, ilk önce bireylerin ka-

falarında oluşmalıdır. Daha sonra sıra, ay-dınlanmış kafaların bir araya gelerek ku-rumlaşmaları sürecine gelecektir..Aydın olmak, dünyayı, toplumu ve ken-

dimizi, aydınlanma süreci içinde yeniden gözden geçirerek, aydınlık bir kafa ile ye-niden yaratma ya da yapılandırma dene-mesidir.Aydınlanma, önsel olarak bireysel bir so-

runsaldır.Ama aynı zamanda da, içinde bulunu-

lan toplumsal sürecin koşullarından bes-lenmektedir.Topluma rağmen birey olabilmek bir

deha marifetidir.Ancak her koşulda bireylik, toplumsal

koşulları aşarak ulaşılan bir düzey ya da mertebedir.Bu karmaşık gibi görünen ilişkiler ağının

ilk basamağı ise, “soruyu sormak”tır…Soruyu soramayan kişi, o sorunun çözü-

müne de, [daha başlangıçta] uzak ve hatta yabancı kalmış demektir.İçine düşülen bu yabancılık ortamı,

O’nun, ününe konan çözümler karşısında da isteksiz ve uzak duruşunun bir diğer nedenini oluşturmaktadır.Soruyu soracağız!..Koşulları ve geçmiş ön-kabulleri sorgu-

layacağız.Ve aklın önünde sinsice oluşturulmuş bu-

lunan barajları aşarak, söke söke sorunun yanıtına doğru [sabırla] ilerleyeceğiz.Varılan her noktayı özenle sınayacağız

her köşe noktasını sağlama[lar]dan geçi-receğiz…Durmadan, bıkmadan ve usanmadan…

Sınayacağız, sorgulayacağız… Yani, çalı-şacağız!İşte gerçek sevgisi budur.Bilimsel duruş budur.Varılan her gerçek parçacığını yeniden

yeniden gözden geçirmek ve sorgula-mak…Aydınlanma Devrimi’nin uygar düşün-

ceye getirdiği miras, istif edilmiş bilgi yükü değil, işte bu yöntemdir.Demek ki bizler de kötü bir miras-yedi

gibi değil; bu kültür birikimini sindiren “aydın”lar olarak yaklaşacağız gerçeğe… Gerçeğin sevgisine…Ve tutkusuna!..Gerçek nedir?Gerçek, gerçeği araştırma serüveninde

varılan son noktadır.Geçici midir?Hayır, sadece birbiri üstüne eklenen bir

büyük ummandır…Önemli olan ona ulaşmak değil; ona

aşkla bağlı olmak ve tükenmeyen bir sevgi ile onun peşinden gitmektir…Ünlü bir düşünürün söylediği gibi;- Kültür, bütün bildiklerimizi unuttu-

ğumuz zaman, geride kalan şeydir…

H A T I R L A T M A

Topluma rağmen birey ola-bilmek bir deha marifetidir.

ATATÜRK’ün ‘SAĞLIKLI YAŞAM’ PROJESİ

Sağlık ve sosyal yardım konu-sunda amacımız;

•Ulusumuzun sağlığının ko-runması ve des tek lenmesi , • Ölümlerin azaltılması, nüfusun artırılması, • Toplumsal hastalıklar ve salgın-ların etkisiz bir düzeye indirilmesi, • Ulus bireylerinin, dinç ve ye-tenekleri korunmuş bir biçimde, • Bedence sağlıklı olarak yetiştirilmesidir.

Atatürk’ün ‘Sağlıklı Yaşam’ Savaşı

Tıbbi olarak bir sağlığı koruma olduğu gibi, sosyal olarak ta bir sağlık koruma var-dır. Her ikisi de aynı ilkeye dayanır. Maddi mikropları yok etmek mümkün olmadığı gibi manevi mikroplar da yok edilemez. Fakat kişinin vücudunda bedensel bir sağ-lık yaratmak mümkün olduğu gibi sosyal yapıda da manevi bir sağlık yaratmak, böy-lece bir direnç kazandırmak mümkündür.M. Kemal Atatürk’ten yazdık-larım, Afet İnan, 1971, s : 96 Milletimizin sağlığının korunması ve kuvvetlendirilmesi, ölümlerin azal tıl-ması, nüfusun arttırılması, toplum-sal ve bulaşıcı hastalıkların etkisiz bir duruma getirilmesi, böylece bireyle-rin dinç ve çalışmaya yetenekli bir bi-çimde sağlıklı yetiştirilmesi, amacımızdır. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,

cilt 1, 1961, s: 223

Bir toplumun sağlığı yalnız sporla değiş-mez. Orada egemen olan sağlık, toplum ve yaşam tarzıyla ilgili birçok neden ve şartların sağlanmasına yönelik girişimle-rin ve önlemlerin uygulanması gereklidir.

30 Eylül 1926, Atatürk’ün Söy-lev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, s: 248 Bulaşıcı hastalıklara karşı en ke-sin önlem olan aşılar artık tama-miyle memleketimizde üretilmektedir. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,

cilt 1, 1961, s: 222 Felaket başa gelmeden önce, ona en-gel olma ve korunma yolları-nın düşünülmesi gerektir. Geldik-ten sonra üzülmenin yararı yoktur.

Atatürk, Atatürk, Poliklinik aylık tıp dergisi, 1938, sayı: 65 Devlet, vatandaşların eğitimi, öğre-timi ve sağlığı ile ilgilenmek zorundadır. M. Kemal Atatürk’ten yazdık-larım, Afet İnan,1969, s :105 Gelecekte milletin hayatını tehdit ede-cek tehlikelere düşmemek için, şim-diden hazırlanmak ve çalışmak va-tanını seven herkesin borcudur. 6 Aralık 1922, Atatürk’ün Söy-lev ve Demeçleri, cilt 2, 1959, s: 46 İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki doktorları, bütün milletin ha yatı ve sağ-lığı ile ilgilendirmek çarelerini bulmalıyız. 16 Ekim 1924, Atatürk’ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1975, s: 353

Değerli “BULTÜRK” ekibi, önce hepinizin ve tüm dernek üyelerinin, okur-ların, yayınlarınızı internet üzerinden izleyenlerin, sizlerin öncülük ettiğiniz diğer et-kinliklere katılanların, bu işlerinizde sizlere yardım edenlerin ve tabii tüm soydaş-larımızın Kurban Bayramını içtenlikle kutlar, cümlemize sağlık, huzur, mutlu günler ve hayırlı uğraşılarınızda yeni başarılar dilerim. Gazetemizi İnterner üzerin-den açıyor ve okuyorum, ilginç ve gerçekçi buluyorum, yeni sayıyı sabırsızlıkla bekliyorum desem yalan olmaz.

“Bultürk” gazetesini henüz elime almamış olsam da, ekranda okurken, mem-leket havası doluyor içime, bir başka oluyorum, derneğinize uğramak, sizinle hoş beş etmek, tanışmak istiyorum, elimden gelen varsa, yardım etmek istiyorum.

Koşukavağın (Krumovgrad) Hacıoğulları köyündenim. Bizim köyü kasa-baya dahil etmişler, adını değiştirip “Vransko” demişler, yani “Kargalı”, komşu-muz olan Çelekler ve Osmanköy mahallerine de “Vransko 2” ve “Vransko 3” adını vermişler. “Kargalı” pek hoşuma gitmedi, neyse...

Ben 89 seliyle geldim. Şu isimler, onur, şeref, Türklük meselesi olmasaydı, ge-çimimiz, yaşayışımız, rahatımız iyidi. Kooperatifte kendi topraklarımızı işliyor, pa-ramızı zamanında alıyor, davarımız, iri baş hayvanımız da vardı, şükür memnun-duk. 70-lerde ve 80-lerin başında yeni ev dikmeyen hane kalmamıştı.

Bizim orada “Bulgarın aklı sonradan gelir!” derler, 80-li yılların ortasında da öyle oldu, kafaları kaynayıp bozuldu, birdenbire değiştiler, ezanımıza namazı-mıza, bayram seyranımıza, ibadet ve adetlerimize, geleneklerimize, sünetten ce-naze törenimize yani yaşayışımızın her noktasına göz diktiler, saldırdılar, huzu-rumuzu kaçırdılar, düzenimiz bozulurken tutuklamaya, sürgüne göndermeye başladılar, hiç sebepsiz hapishaneye tıkma olaylarına şahit olurken, baskılara ağır-lık verildi, şikayet ve adalet kapıları kapandı, tek sözle devlet bizi hor gördü. Ben otobüs garında tutuklandım, sebep olarak karımla Türkçe konuşmam gösterildi.

Oysa 1965/66’ya kadar bizim orada -Koşukavakt’ta 8 yıllık Türk okulu vardı. Ben akranlarımla Türk Okulunda okudum. Bayramı vesile bilerek, hala hayatta iseler sevgili öğretmenlerimden İsmail Halilov’un, Mustafa Eminov’un Alios-man Musov’un ve tüm diğer öğretmen ve eğitmenlerimin bayramını kutlar-ken ellerinden öper, hepsine sağlık ve uzun ömürler dilerim. Onlar bizim oralarda Türklüğün yıkılmaz direkleridir.

Çocukluğumda bayramlarımıza karışan yoktu. Kurban Bayramı köy mey-danında, odada, oda önünde kutlanırdı. Köyümüzdeki esas soylar olan Mecinler, Ömeroğulları, Fırıncılar, Hatipoğulları, Ötekievlerin Ahmetler, Ağaların Mehmet ve Ahmet agalar, Onbaşılar, Topçular, Şaatçılar ve Kayımların Mehmet, Ali ve Hafız soyları kalabalıktı, her hane Kurban Bayramında toklu veya koç keserdi. Erkek dana ve düve kesildiğini hatırlamıyorum.

Bizim köy öyle bir köydü ki, yeşil bir yamaca oturmuş, kasaba, ırmak ve et-raf ovalar ayağımızın altında, hem de kasabanın bir mahallesiydik – elektrik, içme suyu, atık su şebekemiz kasabaya bağlı, yolumuz asvalttı. Çocuk yurduna ve lise bitirene kadar okula kasabaya gittim. Yalnız köy kızları odada hocaya giderdi.

Kasaba içinde ve kenarında yani şehir hayatı ile iç içe yaşasak da, Bayramı günü biz biraz Müslüman kabuğumuza çekiliyorduk. Bayram namazı kasaba-daki Büyük Camide kılınır, bayram köye getirilirdi. Ben elini öptüğüm yaşlıların, anamın ve babamın bana bayram harçlığı olarak para verdiğini hatırlamıyorum. Başımı sıvazlayan sağ elini kuşağına ya da pantalon cebine götürür, şeker verir, bizi sevindirirlerdi. Sonunda bir kısım da saçılır, biz kakışarak şeker toplardık.

Kurban kazanlarını kaynatanlar Onbaşı Ahmet, Kayımın Mehmet ve Ömer ağa idi. Tefik amcam etin tadına tuzuna bakar, odun tedarik eder ve odaya hasır, döşek serilmesi, duvarlara yastık dizilmesi, sofraların açılması, sofralık ve peçete-lerden sorumluydu. Kurban sofrasına oturanlara yemekten önce leğen, ibrik ve havlu sunulmasında biz çocukların yardımı aranırdı.

Ocak başında yorulanların soluklanma yeri köy meydanındaki dut ağıcının gölgesi ve kendimi bildim bileli bu gölgeyi bekleyen, dibek taşıydı. Beli, dibek ta-şından kalın olan dut ağacı, dut yapmazdı, erkek ya da kısır dut olduğunu söyle-yeni, hiç işitmedim. Nedense, biz kaynayan kazanların yanına koşarken, ardımız-dan “Sakın dut ağacına çıkmayın!” diye haykıran ana ve ninelerimiz, “Bayram günü netamelidir!” cümlesini de her defasında ekliyorlardı. Bizim köyde kurban kesmeyen hane yoktu. Kazana verilen kurban etinden evde kalan kısım yakın komşulara birer parça halinde dağıtılır, yarısı da kışlık kavrulurdu. Bayram günü en çok iş kadınlara düşerdi.

Bayram yemeği odada yenirdi. Her sülaleden erkekler ayrı sofrada oturur, er-kek çocuklar dedelerinin dizi dibine dizilirdi. Bohça içinde getirilen has ve poğça ekmekleri yaşlılar bıçakla kesmez, elle kırar, parçalayarak bölüştürürdü. Çocuklu-ğumda en çok sevdiğim ekmek, anamın külde pişirdiği “kölemen”di. Belki de adı kölelikten gelmiş olduğumuzu /kölemen - köle ekmeği) andırdığından ola-cak, anam bayramda kölemen yapmazdı. Bayram sofrasında ayran ve hoşaf içi-lirdi. İçöecekler bakırla getirilir ve kalaylı taslardan içilirdi.

Kurban etinin tadı hala damağımdadır.Kurban yemeği yenirken bizi oda dışında, ama hiç rahatsız etmeden, yüzsüz-

lük yapmadan bekleyen, Osman köyde (Vransko 3) yaşayan milletten erkek ve kadınlar olurdu. Ben yıllar içinde, onların Müslüman olduklarını, nedense kurban kesmediklerini, mezarlığımızın aynı olduğunu, camiye girmediklerini öğrendim. Soyumuz Sünni Hanefi Müslüman’dı. Çingenler de öyleydi. Onlar koopera-tifte bizim tarlalarda çalışıyor, tütün işi yapan hanelere iğne, el sepeti, ılgından tü-tün kafesi, nal, saban demiri, nodul, tütün kazığı gibi iş araçları tedarik ediyorlardı. Bu insanlar bizdendi, ama biz onlara kız vermez, gelin almazdık. Burada anlat-mak istediğim bizim hanelerin soyundan olmayan bu insanların Kurban Sofra-mızda eti, bu sofraya herhangi bir katkısı ve bu ortamda yeri olmadığıdır. Çinge-neler Müslüman olmalarına karşın avlu ve evlerimize de alınmasa da, onlar asla ortada bırakılmaz, onlar hakkında yerici konuşulmaz, kendilerine her fırsatta kar-şılıksız ama dıştan yardım edilirdi. Belki, iyi komşuluğun ve Müslümanlar ara-sında yardımlaşmanın en iyi örneği budur.

Aynı gün rast geldiğimiz Bulgarlar Müslümanların bayramını kutlar en iyi di-leklerde bulunurlardı. Bulgarların kurban sofrasına davet edildiğini görmedim. En yakın Bulgar hanelere, hele de kurban eti kokusu alanlara, kalaylı taslarla pişmiş et gönderilirdi. Onlar da tasları boş çevirmez, meyve gönderirdi. O Bulgar kom-şular bize çok yabancı değildi. Çocuklarıyla aynı okulda okuyorduk. Evlerini bi-zimden aldıkları arsalara kurmuşlardı. Komşularımızdı. Çoğu bizim kooperatifte çalışıyordu. Aralarında Türkçe konuşanlar da vardı.

Çingenelerle ilgili şu da aklımdan çıkmıyor. Bayram sofrasının kalkmasın-dan sonra, taslarla her haneye yani evde bekleyen kadınlara pişmiş et götürülürdü. Kazanda kalan kurban etinden oda çapında bekleyen Çingenlere teker teker ve hepsine yetecek şekilde kardeşçe dağıtım yapılırdı. “Çok bakan aç kalır!” atasözü, bizim köyde asla geçerli değildi. Bayram akşamı genç evliler etraf köylerdeki ak-rabalarına bayramlaşmaya giderken, köyümüze de akın akın misafir gelirdi.

Bayramın ertesi günü yakın oturan Bulgar hanelerinden bayanlar Türk hane-lere uğrar, kadın kadına bayramlaşırlar ve kendilerine tatlılar ikram edilirdi.

İşittiğime göre, şimdi bizim orada adetler biraz değişmiş. “Zaman” Gazetesi iş-güzarlığıyla papazlar bile kurban sofralarına davet edilmeye başlanmış. “İlimli İs-lam” adından yenilikler dayatılmaya başlanmış. Elimizi yüreğimize koyarak ko-nuşursak, bizim ibadet ettiğimiz İslam dininde kaba ve sert olan, insan onuruna dokunan, herhangi birini inciten yön yoktu. Biz ana ve baba kavgası işitmeden, kulağı çekilmeden, küfür edildiğine şahit olmadan yetiştik. Hatta ben “iyi komşu-luk” sözünü işitince, önce şaşırmıştım, çünkü bizim orada iyi olmayan komşuluk yoktu. Komşu kardeşten yakındı. Verdiğimiz kızlar geri dönmeyen, gelinler ka-çıp gitmeyen sülalelerde yetişmek, nasıl bir mutluluk bilemezsiniz.

Fakat çok iyilik zaman geldi göze battı, oyun bozdu.Bunlar benim anılarım. Allah ömür verirse, evlatlarımın torunlarıma anlatacağı

anıları dinlemek isterim!

ÖZLEMLE BEKLENEN BAYRAM GÜNLERİ

O k u r m e k t u b u

Azerbaycan-Bakü Şehitlik BULTÜRK Faliyetlerinden Kareler

BULTÜRK Faliyetlerinden Kareler

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kırgızis tan’da i lk defa başlat ı-lan yeni bir uygulamayla vatandaş-lar, camilerde afetlere karşı bilgilendiriliyor.

Kırgızistan Acil Durumlar Bakanlığı, Kırgızis-tan Din İşleri Dairesi işbirliğiyle camilerde vatan-daşları; sel, yangın, deprem, heyelan ve çığ gibi ta-bii afetlere karşı bilgilendirme çalışması başlattı. Ülkenin güneyindeki Oş vilayetindeki Süleyman Too Camisi’nde yapılan ilk bilgilendirme toplan-tısına vatandaşlar, büyük ilgi gösterdi. İmamla bir-likte minbere çıkan bakanlık yetkilileri, vatandaş-ları afetler konusunda daha bilinçli olmaya çağırdı. Afetlerdeki birçok ölümün bilinçsizlikten kaynak-landığını dile getiren bakanlık ilgilileri, insanların, ne zaman ve nasıl olacağını tahmin edemediği afet-leri en az hasar ve can kaybıyla atlatabilme bilin-cinde olması gerektiğini ifade etti. Benzer çalışma-nın ülke genelindeki diğer camilerde de aralıklarla yapılmaya devam edeceğini söyleyen Kırgızistan Acil Durumlar Bakanlığı Basın Sözcüsü Abdişa-rip Bekilov, camilerde dile getirilen konu ve mev-zuların halk nezdinde daha çok itibara alındığı ge-rekçesiyle, böyle bir yola başvurduklarını ifade etti.

Vatandaşların afetlere karşı bilgilen-dirme çalışmaları daha çok cuma gün-leri camilerin dolduğu günlerde düzenlenecek.

Kırgızistan’da Camilerde Afetlere Karşı Bilgilendiriyor Çin’de domuz bifteği fiyatlarının artması

üzerine, sahte biftekler piyasaya sürüldü. Sahte kırmızı et, pişmiş tavuk etine ekle-nen özel kimyasal maddelerle elde edili-yor. Sahte kırmızı etin gerçeğine tam ben-zemesi için karışımın içerisine, biftek kokusu veren özel maddeler ekleniyor. 1 SAATTE BİFTEĞE DÖNÜŞÜYOR Etin üzerine eklenen kimyasal maddeyle, bir

saat içerisinde tavuk eti, bifteğe dönüşüyor. Ocak ayında Çin medyasında yer alan haber-lerde, sahte yumurta üretildiği de ortaya çıkmıştı. Yapay yumurta kabuklarının kalsi-

yum karbonattan, içinin ise sodyum alji-nat, şap, jelatin ve yenebilir kalsiyum klorür ile renklendiricilerden yapıldığı belirtilmişti.

SALLAYINCA SES GELEN YUMURTA Sağlığa zararlı olan bu yumurtaların kabu-

ğunun normalden daha parlak ve sert olması, sallayınca içinden ses gelmesi de ayırt edici özelliklerinden. Yumurtaların normal şekilde olmaması, sarısını çevreleyen beyaz zarın bu-lunmaması veya kırıldığı zaman sarısının hızla beyaza karışması, göze çarpan özellikleri.

B i r h e m ş e r i m i z A n l a t ı y o r.Ben 1993’te ailemi otobüsle getirdim.

Vize ve otobüs için 7 bin DM ödedim.O gün bu gün, elimden çıkan bu para, eşi-

min dilinde iğneli bir sitem. Çünkü ailem gibi, başka aileler bu işi 4-5 bine halletmiş, eşim yılların birikimini bir hamlede elim-den çıkarmamı afedemedi, dillerinden dü-şürmedi. Parayı İvan adında bir otobüs şö-förüne vermiştim, o da vize ve bilet işimi, üslendi, 4 kişilik ailemi Kırcaali’den aldı, İstanbul’a indirdi. İş görülmüş, parası öden-mişti. Ben İvan’ı bir daha görebileceğimi düşünmeden yeni hayat düzeni, yuva kur-mayı, iş bulmayı düşünmeye başlamıştım.Olacak ya, bir ay bile geçmeden Aksaray’da

İvan’la yüz yüze geldik, İyi misin? Hoş mu-sundan? sonra döner yedik. O bana telefo-nunu verdi, hatta bazı ıvır zıvır bulmada ona yardım edersem, para da kazanabileceğimi söyledi. Neyse o sipariş etti, ben arayıp bul-dum, götürdüm, teslim ettim, paramı aldım ve aramızda karşılıklı güven oluştu, pekişti.Birkaç yıl geçince iş konusunda kimi ev-

raklarımın tasdiki için Bulgaristan’a git-mem gerekti. İvan’ı aradım, buldum, beni evine davet etti. İhtimanlıydı Misa-fir oldum ve aramız iyice ısındı. Ne-redeyse İvan’ın sağ kolu olmuştum.Evi bir kocaman Saray. 10 adet otobüsle şe-

hirler arası yolcu taşıyor. Oğulları levent. Dış görünümde sıkıntı yaşamadığı havası vardı.Misafirliklerimden birinde bir ılık güz

akşamıydı, evinin önünde asma altında, çeşme başında masa örtüsünü serdik-ten ve kadehlere rakı doldurmaya koyul-duktan sonra, bana Hak ve Özgürlükler Hareketi Başkanı Ahmet Doğan’ın, o Ahmet’e (sokola) diyordu, ona milletve-kili olmasını teklif ettiğini ağazından kaçırdı. Boş bulundum. Ben hemen yetiştirdim:-Ama, İvan’e sen Ahmet’i tanı-

yor musun? Olamaz! Beni şaşırt-tın! Nerede tanıştınız? diye sordum.İvan hemen durakladı, önce rakısını yu-

dumladı, nasa üzrindeki domates dilim-lerine uzandı, sonra – Bu konuyu aç-mamalıydım, ama neyse, neyse bakla ağazımdan çıktı, sen artık benim adam-sın, aramızda kalsın, olur mu! dedi.Gözlerime bakıyordu. Sanki söyleyecekle-

rinden korkuyordu. Öyle olsa da artık başla-mıştı, kendi yarasını deşen kendisiydi ve söy-leyeceklerini dökse, belli ki, sakinleyecekti.K u l l a k l a r ı m ı i y i c e a ç -

t ım ve beklemeye koyuldum.Önce bana: - Ben bir polisim, fa-

kat benden korkma. MVR’den çık-tım. Artık tüccarım, taşımacıyım, işim düşmedikçe, polisle işim olmaz, dedi.- S e n To d o r J i v k o v z a m a -

nında milismiydin? diye sordum.Afalamıştım. İtiraf etmesem yalan olur.

Totaliter rejim zamanında hele adları-mız değiştirilirken hiç tanımadığım üni-formalı milislerle benim de az işim ol-mamıştı. Yine mi aynı işler, bağlandım mı bacağımdan, fikri geçti kafamdan.Elimi kadehten belli ettirme-

den çektim. İçim birdenbire ürperdi. İvan kadehe bakarak konuşmaya devam etti: -Sana kötülük yapmayacağım, yemin ede-

rim sana kapan kurmadım, korkma, senden birşey istemiyorum, seni kendime yakın his-sediyorum, bana da senin hakkında herhangi birşey soran yok, derken tonu sakindi, se-sinde pişmanlık ve yürek acısı okunuyordu.Anlatmak istediği neydi? Konuya hala

girmemişti! Ne demek istediğini düşün-sem bile, bana ne demek istediğini sezebil-mem imkansızdı, konuya Ahmet’le girmişti.

Devam edecek

ÇİN SAHTE ETİ DE PİYASAYA SÜRDÜ N a f i y e YILMAZ

Aklımdan Ç ı k m ı y o r

0899 - 14 85 91 - Ramis

0899 - 14 82 05 - Naim

0899 - 52 91 92 - Samir

Kürtaj Avrupa’da da bitmek tükenmek bil-meyen bir tartışma konusu. Tartışma bilim-sel zeminde değil felsefi ve ideolojik ze-minde gerçekleşiyor. Kürtaj için yeni yasal düzenleme konusunda Türk hükümetinden gelen sinyaller Polonya’daki mevcut uy-gulamaya işaret ediyor. Ancak Polonya’da yılda 180 bin kaçak kürtaj yapılıyor.

Kürtaj şu anda Avrupa coğrafyasında sa-dece Malta’da yasak. Ancak Polonya, İr-landa, İspanya gibi Katolik kimliğin baskın

olduğu ülkelerde de çok dar bir yasal çer-çevede uygulanabiliyor. İrlanda sadece “an-nenin hayatının tehlikede olması halinde” kürtaja izin veriyor. Buna karşılık vatandaş-larının yutrdışında kürtaj olmasını suç saymı-yor. Polonya ve İspanya’da kürtaja tecavüz sonucu hamilelik ve cenindeki anormallik-ler durumunda tolerans gösteriliyor. Avrupa raporları, kürtajın sıkı kontrol altında olduğu Polonya’da yılda ortalama 180 bin kaçak kür-taj operasyonu gerçekleştirildiğini gösteriyor.

POLONYA’DA YILDA 180 BİN KAÇAK KÜRTAJ

A l p t e k i n C E V H E R L İ+ + + + + + + + + + + + +Zamanın birisinde tarihi şan ve şerefle dolu

bir milletin yaşadığı güzel bir ülke varmış…5 kıtada at koşturan dedelerin torun-

ları gün gelmiş, kabuklarına çekilmiş…5 kıtada yüzlerce parçaya bölün-

müş bir dünya artlarında bırakmışlar.O devirlerde sadaka verecek bir fakir bulunamayan mil-

yonlarca kilometrekarelik vatan topraklarında, artık insanlar bir dilim kuru ekmek için birbirini boğazlar hale gelmiş…

Şerefi için, namusu için, haysiyeti için ölümü göze alan, canını hiçe sayan insanların torun-ları, haysiyet kelimesinin anlamını unutmuş…

Vefayı İstanbul’da bir semt, şerefi ise sa-dece isim olarak algılamaya başlamışlar…

Onuru futbolcu, gururu kibir, aşkı cinsellik olarak tanımış-lar; vatanlarını toprak parçası olarak görmeye başlamışlar…

Yanı başlarında milyonlarca Müslü-man, gâvur çizmeleri altında can verirken, nere-deyse meleklerin cinsiyetini tartışır hale gelmişler…

Her gün vatanın bir köşesinden gelen şehit haberle-rini umursamayan toplum, bir bakmışsın milyon do-larlar alıp başka bir kulübe giden futbolcu için kıyameti kopartıp, diktikleri heykelinin altında sabahlamışlar…

* * *

Bir de, bu ülkede hâlâ bir şeylerin düzelebilece-ğine inanan; vatanını, milletini seven, cambaza bak-tırıp milletin parasının sömürenlere engel olamasa da en azından buğz eden tek tük insanlar varmış…

Bunların kıymeti bilinmez, topluma yap-tıkları o müthiş katkı fark edilmez, hatta kü-çümsenerek bir de alaya alınırlarmış…

Onlar ne kadar çaba gösterse de, o çıkarcı tipler bunları bir şekilde etkisizleştirmek için ellerinden geleni artlarına koymaz; onlar “vatan” dedikçe, “Hangi vatan?”,” bayrak” dedikçe, “Hangi bayrak?”, “din” dedikçe “ Ne dini?” diye sorar, ortamı sulandırır, bu arada da malı götürürlermiş…

Millet de onlara inanır, bu devirde hâlâ “va-tan, millet, Sakarya” diye söyleyenler de mi var? diye, müstehzi olarak bunlara bakarmış…

Dünyada 350 milyon insanız işbirliği yapsak, tek süper güç oluruz diyenlere; yarı deli diye bakar-lar, hatta onları kahretmek için ellerinden gelen şeref-sizliği yaparlar, yıldırmak için çabalar dururlarmış…

Gün gelmiş, deniz bitmiş…O kahredilen insanlar teker teker bu top-

lumu terk edip ya da ettirilip gitmişler…Geriye bir birini yiyen, kardeş kardeşi vuran, hayvan-

lar gibi çiftleşen, düşman çizmesi altında inim inim in-leyen, tek mutluluğu Stockholm Sendromu’nda bu-lan, atalarına pervasızca sövüp sayabilen, sayınız

Milletini Sevenlerin Kahredildiği Ülke…

azalıyor çocuk yapın diyenleri ti’ye alan, bayrağından don dahi yapılsa tepki veremeyen, yüzüne tükürüldü-ğünde ‘şükür’ yağmur yağdı diyen bir güruh kalmış…

Sonra mı?Böyle bir toplumun sonrası mı olur!…İzmit Rumeli Türkleri Kültür ve Yar-

dımlaşma Derneği Başkanı Sayın Sinan Balkan’ı kaybettik. Allah rahmet eylesin…

Rumeli-Balkan Türkleri’nin ve Türk Dünyası’nın başı sağ olsun…

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

Bilim ve teknolojide devrim için ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalan-larla sömürge ve tüketim toplumu olaca-ğız. Ya ‘bilim nerde olsa gidiniz’ emrine uyacağız ya da bizi tatlı yalanlarla ve tüke-timle aldatan küresel şeytana… HangisiniAcı gerçeklerle yüzleşelim: Küresel sistemin üyesi olan ülkeler, kü-

resel sistemin koyduğu kurallara uymak zorundadır. Bu sistemin nimetlerinden yararlanma karşılığında da küresel siste-min kurallarını, isteklerini, külfet ve so-runlarını kabul etmiş olurlar. Trilyonlarca dolarlık bu sisteme bağlananlar, sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye kadar onların koyduğu kurallara farkında bile olmadan harfiyen uyarlar. Hayatınız ve alışkanlıklarınız kökten değiştiğinde bu kuralları hissedersiniz. Nedir bu kurallar; Birinci kural; parayı veren kuralı ko-

yar. Kural denilen şey, parayı ve-renin çıkar ve isteklerinin hukuki metinleridir. Yoksa parayı veren kay-beder. O zaman parayı niye versin? İkinci kural; parayı veren düdüğü çalar,

parayı alan dinler. Yani parayı verenin ku-ral dışı isteklerini de parayı alan dinlemek zorundadır. Bu nedenle parayı verenin hukuku, bir gecede parayı alanın hukuku olur ve ‘nasıl bir gecede her şey değişti’ diye de hayret edersiniz. Kural basit: ‘para alan emir alır’. Başka ülkelerde kısıtlanan mısır şekeri kotasının her artışında veya ektiğiniz maydanozun bile suç oldu-ğunu öğrendiğinizde bu kuralı hatırlayın. Üçüncü kural; Bir şeyler alan bir şey-

ler vermek zorundadır, verdiklerine sağ-lık ve hayatı da dahil olabilir. Bedava konforlu hayat yoktur. Domates tohu-mundan bilgisayar programlarına, ilaç-tan teknolojiye, onların payını lisans ve patent hakkı olarak vermek zorundadır. Bu yüzden, geriye dönüp baktığınızda,

kendinize ait bir otomobil bile üreteme-diğinizi görüp üzülürsünüz. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanların, depremde enkaza dönen şehirleri yapanların bizim üniversitelerimizde yetiştiğini görür üzü-lürsünüz. Bilimden nasibini alamayan bir toplumun kaderi bu. Bilim dünyamız keşfetmek ve üretmek yerine, ithal edilen ayfonlarla, aypedlerle gösteriş yaparken, Apple trilyon dolara koşuyor. Gecekondu üniversiteler ise, diplomalı işsizlerin ne işe yaradığını bilemiyor. Beklenen Mar-mara depremi için soykırım yasası çı-karan ülkelerden medet umarken, bir araştırma gemimiz olmadığını görüp kahroluyoruz. Çünkü borçlu ülkelerin ne üretip üretmeyeceğini kurallar gereği on-lar belirler. Bu kuralın dışına çıkarsanız kendi bilim adamlarınız intihar(!) etmeye başlar. Bilim adamlarının can güvenliğini bile korumada acizliği idrak edersiniz. Sizler, ancak onların keşfedip ürettiği

uçak, taşıt, hızlı tren, nükleer santral, ilaç, bilgisayar, cep telefonu… gibi ürünlerden ithal edip bunlarla övünebilirsiniz. Para-nız yoksa size borç da verirler. Ancak bu parayla 2. dünya savaşı sonrası Almanya ve Japonya gibi çadırda idare edip ‘bilim ve teknoloji merkezleri kuralım’ derse-niz müsade etmezler. Eğlencelik ve gös-termelik merkezler kurabilirsiniz. Dev gökdelenler ve dev AVM’lerle şehir-leri boğabilir, tüketim ekonomisiyle kay-naklarınızı dışarıya pompalayabilirsiniz. Aldığınız borç paralarla her yıl 50 mil-

yar $ hastalıklara, 50 milyar $ ener-jiye, 50 milyar $ uydu teknolojiye (cep telefonu, tv, bilgisayar), 50 mil-yar $ taşıtlara (uçak,gemi, tank…) saçıp savurabilirsiniz. Ancak bunları ben üre-teceğim dediğiniz zaman izin almanız gerekir, açıkcası üretemezsiniz. Söz din-lemezseniz, akibetiniz İran gibi olabilir.

Devamı Gelecek Sayıda

BİLİM-TEKNOLOJİ Merkezleri KurulmalıdırZALİMİN KAFA YAPISI

İnsan doğuştan demokrat mı yoksa zalim midir?1930’lardan 1960’lara kadar Bulgaristan’da doğmuş olanlar

hem faşist Çarlık düzeni, hem sosyalist halk demokrasisi, hem de 1975 – 1990 arasında totaliter zülümü koşullarında yaşadılar.Çarşık düzenin derdi Türk ve öteki Müslümanlardan fazla,

Bulgar komünistleri, sol gizli müfrezeler ve dağlardaki par-tizanlardı. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Fürer Hitler’in baskılarına uyup Rusya Cephesi’ne ordu göndermeyen Bul-gar Çarı II. Boris zehirlenip öldürüldü. 1908’de egemenliği-nin ilan edildiği Bulgar devletinde 1944’e kadar Çarlar’a da-nışmanlık yapan, 1934 faşıst darbesinden sonra ise, Başbakan olan Aleksandır Tsankov “Anılarım” kitabında Bulgaristan’da yaşayan Türkleri anlatırken, dürüst, namuslu, çalışkan ve vij-danlı vatandaşlar sözlerini kullanmıştır. İslam dinine bağlı bir yaşayış tarzları olduğuna da değinen tanınmış politikacı Bulgar Türkleri’nin kendi toplumsal yaşamlarını örgütleye-bilme kabiliyet ve gücünde olduklarına, topluma huzur aşı-layan örnek bir halk topluluğu oluşturabildiklerine ve eğitim işleri de dahil, sosyal alanda beceri gösterebildiklerine ayrın-tılı biçimde değinirken, köy ve kasabalarında iyi komşuluk ilişkilerini tesis eden ve birlikte yaşamanın bir gereği olarak yerleştirenlerin de onlar olduğunu yazıyor. Kitabın okurda bı-raktığı izlenim: “İnsanın kendisi olarak yaşaması hakkıdır!”Geçen yüzyılın ikinci büyük savaşından sonra Sovyetle-

rin bölgesine düşen Bulgaristan’da Çarlık rejimi yıkıldı, eski iktidar “faşist”ilan edilerek yok edildi. Onun yerine Bulga-ristan Halk Cumhuriyeti, sosyalist toplum düzeni kuruldu. Sosyalizmin başka bir adı ise, halk demokrasisidir. Burjuva demokrasisinden kökten farklı olan bu toplum düzeninde tüm halk hak ve özgürlüklerine kavuşmasıyla birlikte, her-şey sosyal adalet de kardeşlik temelinde tesis edilmelidir.Sosyalist Bulgaristan’ın ilk Anayası biz Türklere de farklı-

lıklarımızı yaşatan olanaklar tanıdı. Türk ilk ve orta okulları, pedagoji enstitüleri açıldı, hatta Sofya Üniversi Felsefe, Tarih, Matematik, Türk Dili, Kimya, Psikoloji fakültelerinde Türk dilinde verilen eğitimle öğretmenler yetişti, Türkçe radyo ya-yınları her eve girdi, birçpk gazete ve dergi, kitaplar çıktı, Türk tiyatrolarıyle yan yana heveskar kollektifleri sahnelere yöne-lince salonlar doldu taştı, halkımız öz kültürümüzle yüreklendi.İnsanımız, topraklarını kooperatiflerde birleştirirken zor-

luklar yaşamış olsa da, kollektif emeğin gücüne kısa sü-rede inandık, ortak çalışmalarda birbirimize daha da sa-rıldık ve bütünleştik. Makineler işimizi kolaylaştırdı.Ne var ki, yetmişli yıllarına kadar adil olan sosyalist düzen, an-

sızın zalimleşti, ırkçı milliyetçi, ayrımcı buynuz çıkardı. 1990 yılına kadar halkımız kan kustu. Verilen kurbanların sayıları bü-yük, çeki ve çilenin tarifi güç, Vatan’ından, evinden, köyünden, toprağından sökülüp göçe zorlananlar yüzbinlerle tarif edilir.Burada üzerinde önemle durmak istediğim husus şudur: Na-

sıl oldu da, tarihin en insancıl toplum düzeni, yeni bir medeni-yet olarak kabulk ettiği, halkların kardeşçe yaşamasını ana ilke ilan eden bir parti (BKP), bir sosyalist iktidar birden bire de-ğişti, herşeye yüz çevirdi, karaya ak dedi. Hak hukuk tanıma-yan Jivkovcu totaliter zalim bir devlet oldu. Öz halkını, kendi vatandaşını ana düşman bildi! Hepimizi bugün de düşündüren şudur: Biz Türkler sosyalizm şartlarında işimize varıp gelirken nasıl oldu da karşımıza zalim bir baskı ve terör ordusu dikildi!Zalimliği üreten mekanizma nefret söylemi-

dir. Dostluk ve kardeşlik şarkılarını birlikte söyler-ken nefret nereden hortladı? Gene hortlayabilir mi?O zaman, öyle oldu ki, biz Bulgar çocuklarla birlikte okula,

kampa, geziye giderken, mahallede top oynarken, aynı kü-tüphaneden aynı kitapları okurken, çığlak bayırlara birlikte fidan dikerken aramızda ayrılık, husumet, sen ben girdi. Ne-den “öteki” olduk. Onların içinnde nefret kaynadığını na-sıl sezerdik? Yoksu gördük de, görmezlikten mi geldik...Şu an rahmetli anamı hatırladım. Bahçemizde kirazlar, erikler,

kaysılar olunca arkadaşlarımız olan Bulgar çocuklarına da kı-sım kısım dağtar, bizim meyvelerimizden onların da yemesine sevinirdi. Tabii, “ Domuz derisinden pos, Bulgardan dost ol-maz!” sözlerini de yine o yıllarda işitmiştim. Anamın fedakar-lığı hoşgörümüzün ifadesiydi. Husumetsiz yaşamak istiyorduk.Ben bugün, o zaman o atasözlerini bana ve Türk ak-

ranlarıma, Bulgar gençlerle aramızda itimatsızlık yarat-mak, onlardan uzaklaşmamızı sağlamak için değil, an-cak kulağımızı delmek için söylediklerini düşünüyorum. Bir de, bizim Doğu Rodop köy ve kasabalarında, mahalle-rimizde nüveyi Türk soylar oluşturuyordu. Söz sahibi biz-dik. Toplumsal huzurun ve tüm yaşamın ana dayanağıydık. O yıllarda bir Türk köyünde dışardan gelen birisi “ekip bi-çemezdi” “istediği gibi at oynatamazdı, kolay kolay söz ge-çiremezdi. Bu, 1950-1970 arası yıllarda böyleydi. İnsa-nımızın sosyalizmin ideolojik esas ve özelliik değerlerini teorik olarak pek bilmese de, yaşattiği adil bir sosyal düzendi.

Devam Edecek

Bankalarla Anlaşmalıyız

Diş Hekimi

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/Tel: 0212 556 45 30

B i l g i l e n d i r m e C E P T E L E F O N U K A N S E R YA P I Y O R İ m z a : D ü n y a S a ğ l ı k Ö r g ü t ü

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Kan-ser Araştırmaları Kurumu, cep te-lefonu kullanımının beyin kan-seri yapabileceği uyarısında bulundu. Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi’nin

himayesinde Fransa’da yapılan toplantı-dan sonra açıklama yapan çalışma grubu-nun başkanı Jonathan Samet, “toplanmaya devam eden kanıtların cep telefonunun şüpheli kanser yapıcı sınıflamasına alın-ması gerektiğini gösterdiğini” belirtti. 14 ülkeden 31 kanser uzmanının yap-

tığı toplantıdan sonra konuşan Samet, bu sınıflandırmanın cep telefonunun kanser yapma riski olduğu ve kanser riski ile cep telefonu arasındaki ilişkinin yakından izlen-mesi gerektiği anlamına geldiğini bildirdi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), cep telefonu-

nun beyin kanseri yapabileceğine ilişkin yeni

bulgulara erişildiğini Londra’dan da bildirdi. DSÖ Kanser Araştırmaları Kurumu’na

(IARC) göre, “mümkünse cep telefonun-dan uzak durmak, kullanmamak en iyisi.” DSÖ kanser yapıcı madde-

ler için 5 sınıflandırma yapıyor. Grup 1’de kanser yapanlar, Grup 2a’da

muhtemel kanserojenler, Grup 2b’de olası kanserojenler, Grup 3’te kan-sere neden olmayanlar ve Grup 4’te he-nüz sınıflandırılmayanlar yer alıyor.

A . H a l i d e Ü M İ T F E R

100 çiftten 15’inde kısırlık sorunu var Geçtiğimiz yüzyıldaki sperm sayısının bu yüzyılda nere-deyse yarı yarıya azaldı. Gazi Üniversitesi Tıp Fakül-tesi Kadın Hastalıkları ve Do-ğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, Türkiye’de her 100 çiftten yaklaşık 15’inde kısırlık so-runu bulunduğuna dikkat çe-kerek, “Bunların da yaklaşık yüzde 40’ı erkeğe bağlı” dedi. Antalya Belek’te gerçekleşti-rilen “4. Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi”ne katılan Prof. Dr. Bülent Tıraş, kısır-lık üzerine ilginç bilgiler verdi. Araştırmaların, geçen yüzyıl-daki sperm sayısının bu yüz-yılda neredeyse yarı yarıya azaldığını gösterdiğini belirten Bülent Tıraş, Türkiye’de me-nisinde sperm çıkmayan er-keklerden alınan biyopside,

testislerden sperm çıkmama oranının yüzde 40 civarında olduğunu belirtti. Tıraş, şun-ları söyledi: “Türkiye’de her 100 çiftten yaklaşık 15’inde kısırlık sorunu var. Bunların da yaklaşık yüzde 40’ı erkeğe bağlı. Türkiye’de 10 milyon çift olduğu varsayılırsa, 1.5 milyon çiftin çocuk sahibi ola-mama sorunuyla karşılaştığı ortaya çıkar. Geçmişte kısırlı-ğın sebebi olarak kadınlar gö-rülüyordu. Erkekler, çocuk ol-mayınca hanımını değiştirme yoluna gidiyorlardı. Bunun şimdi değiştiğini görüyoruz. Kırsal kesimden bile bize mü-racaat eden hanımlar, yanla-rında eşlerini de getiriyorlar. Bu önemli bir gelişme. Erkek-lerin de istemeden de olsa bunu kabul ettiklerini gösteriyor.”

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kısmen Naldöken ve Tanrıdağı Türk-menlerinin bulunduğu Doğu Trakya, Bulgaristan ve Doğu Rumeli’nin doğu tarafları, bütün Dobruca ve Bender, Ak-kirman mıntıkalarında yaşayan Kocacık Türkmenleri, oldukça ehemmiyetli bir grup teşkil etmişlerdi. Türkiye Cumhuriyeti Tapu Kadastro

Genel Müdürlüğü ve Türkiye Cumhu-riyet Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde mevcut Anadolu ve Rumeli’ye ait tahrir defterlerinde ve toplam nüfusu belirleme sonucuna göre bu Türkmen gruplarının asgari 500.000 dolayında olduklarını gös-termektedir. Tarihî demografi ile uğraşanların yakın-

dan bilecekleri üzere, defterlere kayıtlı yükümlülerin sayısı, çoğu kez gerçeği en alt düzeyde göstermektedirler. Çeşitli ne-denlerle defter dışında kalanların sayısı bazen çok büyük sayılara ulaşmaktadır. Defter dışı kalanların sayıca pek fazla

olmayacağı düşünülse bile, Türkmen gruplarının sadece Bulgaristan toplam nüfusu içinde küçümsenmeyecek bir oranda olduğu anlaşılır. Oysa Balkanların demografik yapısı

içinde yalnızca Türkmenler bulunmakta-dır. Tahrir defterleri, şehirlerin, köylerin de büyük ölçüde Türk-Müslüman nüfusu barındırdığını göstermektedir. Balkanlarda Türk-Müslüman nüfusu-

nun yerleşmesinde gözlenen ikinci olgu, şehirlerin yeni yapılar etrafında oluşan Müslüman mahaleler yoluyla yeniden iskânı ve tekke ve zaviyelerin nüfus çe-ken odaklar olarak belirmesidir. Bu olgu-nun delilleri olabilecek örnekleri, Bulga-ristan tahrir defterlerinde görebiliriz.

Mehmet ÇAKIRKocacık

TürkmenleriOCAKH ı r s l ı v e c i d d i k i ş i l i kÖğrenmeyi ve öğretmeyi severİ n s a n l a r ı n z a a f l a -

r ın ı or taya ç ıkarmayı severÇ o k e l e ş t i r i rAkıllı ve planlı programlıdırÇok ça l ı ş ı r ve ü re tkend i rDuyarlı ve derin hisleri olan biridirİnsani nasıl mutlu edeceğini bilirA ş ı r ı d i k k a t l i d i rB ü n y e s i k u v v e t l i d i rZ o r h e y e c a n l a n ı rR o m a n t i k t i r a m a a ş -

kın ı i fade e tmekte zor lan ı rÇ o c u k l a r ı s e v e rEvcil ve sadık bir eş olurK o l a y c a k ı s k a n ı rS o s y a l y ö n d e n z a y ı f t ı r

ŞUBATSomut şeylere önem ver i rD e ğ i ş k e n d i rSessiz utangaç ve ağırkanlıdırKendine güveni pek yokturD ü r ü s t t ü rÖ z g ü r l ü ğ ü n e d ü ş k ü n d ü rB a z e n s a l d ı r g a n l a ş ı rKesin olmayan işlerden hoşlanmazİ n a t ç ı d ı rHayallerinin peşinden giderBat ı l inanç la ra eğ i l iml id i r

MARTÇ e k i c i k i ş i l i kU t a n g a ç v e t u t u c uE s r a r e n g i zC ö m e r t v e s e m p a t i kR a h a t ı n a d ü ş k ü nD u y a r l ıHizmet etmekten zevk al ı rK o l a y s i n i r l e n m e zG ü v e n i l i rN e z a k e t e ö n e m v e r i rİ y i b i r g ö z l e m c i d i rİ n t i k a m c ı d ı rS e y a h a t e t m e y i s e v e rD i k k a t ç e k m e y i s e v e rD e k o r a s y o n a m e r a k l ı d ı rTe m p o l u m ü z i k l e r i s e v e rÇ o k d e ğ i ş k e n d i r

NİSANA k t i f v e e n e r j i d o l u d u rÇabuk karar verip çabuk pişman olurŞ e f k a t l i d i rM a n t ı ğ ı n ı d i n l e rD i p l o m a t i k t i rİnsanları teselli etmeyi severD o s t l a r ı n ı n s o r u n l a -

r ı y l a y a k ı n d a n i l g i l e n i rC e s u r d u rM a c e r a p e r e s t t i rSevgisini ve ilgisini belli ederH a f ı z a s ı g ü ç l ü d ü rBaş ve göğüs hastalıklarına eğilimlidir

MAYISS e r t y a p ı l ıK o l a y s i n i r l e n i rK o l a y i l g i ç e k e rFiziksel güzelliğe önem verirMotivasyona ihtiyacı yokturS i s t e m a t i k ç a l ı ş ı rH a y a l k u r m a y ı s e v e rİ l e r i g ö r ü ş l ü d ü rK o l a y s a k i n l e ş t i r i l i rA n l a y ı ş l ı d ı rKulak ve boyun bölgesi hassastırEdebiyat ve sanatla ilgilidirE v d e o t u r m a y i s e v m e zÇ o c u k l a r ı p e k s e v m e z

HAZİRANAynı anda birden fazla şey düşünürN a z i k v e t a t l ı d i l l i d i rH a s s a s t ı rK a r a r s ı z d ı rK o m i k v e e ğ l e n c e l i d i rK o n u ş k a n d ı rK o l a y a r k a d a ş e d i n i rK o l a y i n c i n i rGribe yatkın bünyesi vardırÇ o k i n a t c ı d ı r

TEMMUZİ y i b i r s ı r d a ş t ı rA n l a ş ı l m a s ı g ü ç b i r i d i rA ş ı r ı g u r u r l uB a ş k a l a r ı n ı n d ü ş ü n c e -

l e r i n e a ş ı r ı ö n e m v e r i rS o k u l g a n d ı rK i n t u t m a zS e m p a t i k t i rY a n l ı z o l m a y ı s e v e rK o l a y ö ğ r e n i rA r k a d a ş s ı k ı n t ı s ı ç e k m e zM i d e s o r u n l a r ı o l a b i l i rZ o r i k n a o l u rA ğ ı r i ş l e r i s e v e r

AĞUSTOSŞ a k a l a ş m a y ı s e v e rD u y a r l ı v e i l g i l i d i rK o r k u s u z d u rLide r l ik öze l l ik le r i va rd ı rR u h b i l i m l e i l g i l e n i rK o l a y p r o v o k e e d i l i rD i k k a t l i v e t e d b i r l i d i rB a ğ ı m s ı z l ı ğ ı n a d ü ş k ü n d ü rYo l g ö s t e r m e y i s e v e rR o m a n t i k t i r

EYLÜLİnsanların hatalarını yüzüne vurmayı severD e t a y l a r l a u ğ r a ş ı rİ y i b i r k o n u ş m a c ı d ı rS a d ı k v e g ü v e n i l i r d i rS o r u m l u l u k a l m a y ı s e v e rBilgi ve kültüre önem verirS p o r v e s e y a h a t i s e v e rİ l i ş k i l e r i n d e s e ç i c i d i rH i s l e r i n i k e n d i n e s a k l a r

EKİMHerkesle sohbet etmeyi severİ l g i o d a ğ ı o l m a k i s t e rYalancılığı yapmacıklığı sevmezArkadaşlarına çok önem verirÇabuk kırılıp cabuk toparlanırK a r a r s ı z d ı rD u y g u s a l d ı rK e n d i n e k o l a y g ü v e n m e zEtra f ından çabuk e tk i len i r

KASIME ğ l e n c e l i k i ş i l i kİ n s a n l a r ı k o l a y e t k i l e rÇalışkan ve sorumluluk sahibiKontrolu e le a lmayı severEnerjik ve çevresini motive eden biridirİ y i b i r l i d e r d i rİ ç t e n v e y a r d ı m s e v e r d i rA d i l d a v r a n ı rS ü r p r i z l e r i s e v e rH a t a l a r ı a f f e t m e zİ r a d e s i g ü ç l ü d ü rD e r i n d u y g u l a r l a s e v e rHerkesi oldugu gibi kabul ederS ı r s a k l a m a y ı b i l i r

ARALIKS a d ı k v e c ö m e r tS a b ı r s ı zBirlikte vakit geçirmesi eğlenceli kişilikA z i m l iS o s y a l y ö n ü k u v v e t l iDostlarını kendinden fazla düşünürK ı z g ı n l ı ğ ı u z u n s ü r m e zSevi ldiğini h issetmek is terE s p r i a n l a y ı ş ı g e l i ş m i ş t i r

Hangi Ayda DoğudunzB u l g a r i s t a n ’ d aYeni OluşumlarSon günlerde sanal ortamda ve Bulgaristan

medyasında yeni siyasi oluşumlar ile ilgili yo-rumlar ve röportajlar yer almaktadır. Bunlar-dan ilgi çekici olanı 24 çasa gazetesinden Ka-lina Vlaykova’nın Bağımsız Milletvekili Sn Kasım Dal ile yaptığı röportajdır. Söyleşide Sn. Kasım Dal bir oluşum içinde bulunduklarını ve yakın bir gelecekte de Bulgaristan’ın siyasi ha-yatına yeni bir parti ile gireceklerini belirtmek-tedirler. Bu söyleşi aynı zamanda bir nabız yok-laması olarak da telaki edilebilir. Çünkü Sn. Kasım Dal HÖH’den ayrıldıktan sonra yeni bir oluşum için çaba sarf edeceği belliydi. Oluşum ile ilgili tepkiler de gelmeye baş-

ladı. Merkezi Bursa’da bulunan Balkan Göç-menleri Kültür ve Dayanışma Derneği (BAL-GÖÇ) ve B.G.F. Genel Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan, Kasım Dal’ın ikinci bir Türk partisi kurma girişimlerine karşı çıkarak, bu-nun bölünmelere yol açacağını ve değişim ge-rekiyorsa bunun mevcut çatı altında yapıl-ması gerektiğine yönelik bir açıklama yaptı. Buna koşut olarak, Edirne’deki Trakya BAL-

TÜRK ve son dönemde adından sıkça söz et-tiren Bulgaristan Adalet Federasyonu (BAF) da yeni oluşumu desteklemeyeceklerini ifade ettiler. Bursa’da Belene mağdurlarının derneği ola-

rak da bilinen BAHAD ise ikinci parti giri-şimlerini destekleyeceklerini deklare etti. Yine Bursa merkezli Balkan Ru-

meli Göçmenleri Konfederasyonu’ndan (BRGK) henüz bir açıklama yapılmadı.Şu anda konu ile ilgili fazla bir bilgiye sahip de-

ğiliz. Kurucular kimlerdir, tüzüğü nedir, ne amaç-lanmaktadır? Bunların da kamuoyuna açıklanması gerekir ki sağlıklı bir değerlendirme yapılabilsin.Bilindiği gibi Sn. Kasım Dal 20 seneden fazla

bir süre Bulgaristan’ın siyasi hayatında yer aldı. Uzun yıllar da iktidar ortağı Milletvekili ola-rak Parlamento da bulundu. Bizim de şimdiye kadar yürüttüğü faaliyetlere bakarak gelecek ile ilgili değerlendirmeler yapmak kalmakta-dır. Siyasi faaliyetler içinde bulunduğu parti oy-larının tamamını Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğundan almaktadır. Oyla-rını fedakârca veren bu topluluk Bulgaristan’da gelir düzeyi en düşük kesimi oluşturmakta-dır. Öte yandan sivil örgütlenme gibi husus-larda da son derece cılız ve desteklenmesi gerekmektedir. Vakıflar ve vakıf malları adeta ka-panın elinde kalmış ve içler acısı bir vaziyettedir. Sayın Kasım Dal bu konularda neler yapmıştır,

ne gibi tekliflerde bulunmuştur. Bunarı açıklamalı ki yeni bir oluşum için sebeplerinin olduğunu herkes bilisin ve duysun. Ancak bizim gözlemle-diğimiz halkla ilgilenen, problemlerini dinleyen, yön gösteren, Halkın derdine şifa arayan yok. Seçimler geldi zaman oy kavgası başlar ve ya-

lan yanlış vaatlerle, olmadı korku salgılamakla, gözdağı vermekle, son zamanlarda en iyi çalı-şan yöntem de ırkçı partilerin söylemlerinden medet ummaya kadar gidildiği görülmektedir. Seçimlerden sonra da problemlere çözüm ürete-

cek vekili, başkanı veya her hangi bir yetkiliyi ancak çilingir sofralarında görmek mümkün olabiliyor. Tamam, da ne yapsın daha bu Halk. En iyi bil-

diği bir tek şey var kayıtsız şartsız oy vermek. Buna karşılık aldığı da bol, bol bürokrasi, iş-sizlik, sefalet, çaresizlik ve son çare gurbet-çilik veya olmadı ailecek göçe karar vermek. Türkçe öğretmenler yok olmakta, Din ho-

calarımız yaşlanmakta bu Halka umut saça-cak, ışık tutacak, gelecek vaat edecek bir şey-ler üretecek Halk çocukları nerededir diye delice haykırmak geliyor insanın içinden.İşte bu nedenlerden dolayı basında Bultürk’ün

yeni oluşuma sıcak baktığı yönündeki yorum-lar gerçek dışıdır. Bize göre Sn. Kasım Da-lın bu topluluğa verebileceği herhangi bir şey yoktur. Kaldı ki, HÖH içindeki kavganın te-melinde Bulgaristan’da yaşayan soydaşları-mıza yapılacak hizmetler ile ilgili hususların olduğunu sanmıyoruz; aksine paylaşım te-melli olduğu düşüncesindeyiz. Şu ana kadar da bu düşüncelerimizin yersiz olduğunu or-taya koyacak bir işaret de yoktur. Sefalet için-deki halkımıza karşılık ihtişam içindeki vekiller. Biz yeni organizasyonlar yerine HÖH içinde

ciddi bir reorganizasyon taraftarıyız ve yıllardan beri de bunu haykırmaktayız. Artık HÖH’in ba-şında bulunan eski KDS kalıntıları, muhbir ka-lıntıları defolup gitmelidirler. Bulgaristan’daki Türk Müslüman topluluğu da HÖH içindeki bu eski kalıntılar temizlenene kadar oy vermeye ara vermelidir ve bunları cezalandırmalıdır. Aksi takdirde onların gitmeleri mümkün değildir. Biz halkımızın temel inanç sistemine ay-

kırı bulunan Ateistlerin bizi temsil etme-sine daha fazla tahammül etmemeliyiz. İn-şallah halkımız gereken tokadı da gelecek 2013’te genel seçimlerinde bunu yapacaktır. B U L T Ü R K İ s t a n b u l

Bulgar Gizli İstihbaratın

Çalışanlar Partilere Göre

Dağılımı ve Sayıları

BSP 76Hak ve Özgürlük Hareketi

HÖH - 60GERB 39Ataka 27 NDSV-Kral 8 SDS 6 Evroroma 4 BZNS 3 Lider 2 Georgövden 1

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Dünya Medyasından HaberlerErmeniler kavga ediyor, Karabağ boşalıyor…

Azerbaycan o rdusu cephe ha t t ı n ın Murov -dağ kes iminde c iddi b i r başar ıya imza a t t ı .

Murovdağ’da görevli bir subayın Gafgazinfo sitesine verdiği bil-giye göre Savunma Bakanı Sefer Ebiyev’in yönettiği operasyon 27 Temmuz’da gerçekleştirildi. Operasyon sonucunda ateşkes döneminden itibaren Ermenilerin kontrolünde olan bir mevki geri alındı. Söz konusu mevkiden işgal altında bulunan Ağdere ve Kelbecer rahatça görülebiliyor.

Kelbecer ili yakınında bulunan Goranboy’a bağlı Ballıkaya kö-yünde de çatışmaların sürdüğü bildirildi. Yerli vatandaşların mo-dern.az sitesine verdiği bilgiye göre, çatışmalarda çok sayıda Ermeni öldürüldü. Azerbaycanlı askerlerden de yaralananlar ol-duğu; Ballıkaya halkının ise bölgeden tahliye edildiği bildirildi.İlham Aliyev: “Ermeni işgali tüm bölgenin kal-kınmasını engelliyor”

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Karadeniz Ekono-mik İşbirliği Örgütü Parlamenterler Meclisinin 40. Ge-nel Kurul toplantısı katılımcılarına müracaat etti.

Aliyev, KEİ PA’nın bölge ülkeleri arasında iki ta-raflı ve çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağla-dığını bildirdi. Cumhurbaşkanı, örgüte üye olan ül-kelerin çabaları ile gerçekleştirilen uluslararası projelerin bölgenin kalkınması için fırsatlar yarattığını bildirdi.

Ancak Aliyev, Ermenistan’ın Azerbaycan toprakla-rını işgal etmesinin bu fırsatları engellediğine dikkat çekti. Cumhurbaşkanı, Dağlık Karabağ sorununun çözülme-mesinin sadece çatışma tarafı olan ülkelerde değil, tüm böl-gede barış ve refah için ciddi tehdit oluşturduğunu söyledi.

Ye ş i l e n e r j i y i t e ş -vik için faturalar artıyorHükümetin önümüzdeki hafta açıklaya-

cağı yeni plana göre enerji firmaları yenile-bilir enerji yatırımları için kullanıcı faturala-rına üç kat daha fazla ilave yapabilecekler.Yeni enerji yasası, tedarikçi firmaların hane

ve işyeri faturalarına yansıtabildikleri 2.35 milyar sterlinlik ilave miktarı bu on yılın sonunda 10 milyar sterline kadar çıkarıyor.Enflasyon hesaba katıldığında miktar gü-

nümüz fiyatlarıyla 7.6 milyar sterlin olu-yor. Bugün ödediğimizin neredeyse üç katı!Hükümetin tahminlerine göre yeşil enerji

tedbirleri bugün ortalama bir elektrik ve gaz faturasına 20 sterlinlik bir ek getiri-yor. Yeni planla birlikte bu on yılın so-nunda enflasyona ayarlanmış rakamlarla 60 sterlin olacak. Ancak yetkililer on yı-lın sonunda sağlanan enerji tasarrufu ve fosil yakıtlara bağımlılığın azalmasıyla faturaların aslında yeşil enerji tedbirle-rinin uygulanmaması halinde olacağın-dan daha düşük olacağını ifade ediyorlar.

T ü r k A r k a s ı Ya r ı n l a r B r e -z i l y a D i z i l e r i n e M e y d a n O k u y o r

Güney Amerika’da çekilen diziler Osmanlı pembe di-zileri karşısında güç kaybediyor… Türk dizilerinin ar-tık yalnızca Ortadoğu’da değil, Balkan ve Kafkaslara da büyük bir ilgiyle izlendiği ortada... Bugün tam 20 Türk dizisi dünyanın 40 ülkesinde yayınlanıyor ve bu ar-kası yarınlar 2012 yılında da Batı Avrupa’yı ele geçir-meye hazırlanıyor. Amerika kıtasında hala Brezilya di-zilerinin üstünlüğü söz konusu… Ortadoğu dendiğinde ise Türklerin başarısı kültürel nedenlere bağlanıyor. An-cak tüm başarı dini birlik, kültürel yakınlık ve gelenek-lerin benzemesinden ibaret olamaz çünkü Ortadoğu’daki birçok dini lider Türk dizilerini uygun olmayan içerik-lerinden ötürü eleştiriyor. Her ne olursa olsun Osmanlı dizilerinin bu başarısı yalnızca sektörel bir zafer ola-rak algılanmamalı... Türkiye bu diziler sayesinde böl-gedeki imajını iyileştiriyor ve kendi modelini yayıyor.

Erdoğan’a Suriye’ye müdahale yetkisi verildi

Türkiye, topraklarına Suriye’den atılan bir top mer-misi isabet etmesi sonucunda beş sivilin hayatını kaybet-mesinin ardından riski yüksek, hassas bir süreç başlattı!

Suriye ile tam anlamıyla savaşa girmeden, Şam’a yine de askeri yöntemler ile ders vermek isteyen Türk hüküme-tine sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkere Meclis’ten geçti. Sürekli endişe edilen “Suriye’deki şiddetin bölgeye sıçraması” olasılığı böylelikle biraz daha ihtimal kazandı.

Bu arada Türkiye dün de Suriye’deki hedefleri vur-mayı sürdürdü. Bu misilleme Türkiye için bu yılın ilk yaz aylarından itibaren başlayan bir dizi gelişmele-rin doğal ve zorunlu sonucu. Suriye bu süre içerisinde birkaç kez Türkiye sınırını ihlal etti; hatta bir Türk jeti-nin düşürülmesi iki ülke arasında büyük bir kriz yarattı.

Akçakale olayı ise bardağı taşıran son damla oldu. Ancak tezkerenin oylamasında 129 karşı oy ve halkın bu müda-haleye karşı olduğunu gösteren anketler ülkede Erdoğan’a bu konudaki desteğin düşünüldüğü kadar büyük olmadı-ğını gösteriyor. Dolayısıyla tüm bu faktörler dikkate alın-dığında, Türkiye’nin misilleme ve uyarılarında doğru öl-çüyü tutturabilmesi daha da bir önem kazanmış oluyor.

Açıklıyoruz: gizli alıcılar Londra’yı nasıl tümden kapatıyorlar?

Sahte yönetici isimleri altında faaliyet gös-teren off-shore firmalara yönelik araştırmamı-zın yeni aşaması Britanya emlak piyasasındaki ör-tülü alıcıların gerçek kimliklerini açığa çıkarıyor.

Off-shore alıcılara tanınan vergi kolaylıkları Britanya emlak piyasasında son yıllarda büyük bir patlamaya yol açtı. Bu durum özellikle Londra’daki emlak fiyatla-rında yoğun bir artışa neden oldu. Şehirde konut fiyat-ları 2009 Martından bu yana yüzde 49 oranında arttı.

Genelde Virgin Adaları merkezli olarak faaliyet gös-teren off-shore firmalar 1999 yılından beri 100.000’e yakın emlak alımı gerçekleştirdiler. Britanya’da off-shore şirketlerin mülk edinmesi yasa dışı değil. Örtülü alıcılar bu sayede değer artış vergisi, miras vergisi ve pul vergisi gibi yükümlülüklerden kurtulmuş oluyor-lar. Britanya tapu kayıt sistemi off-shore mülk sahiple-rinin kimliklerini gizlemelerine izin verdiği için bu iş-gal bugüne dek tam olarak gün yüzüne çıkamıyordu..

İspanya’daki kontrolün artması, uyuşturucu ka-çakçılarının Portekiz’e yönelmesine neden oldu

İspanyol güvenlik güçlerinin limanlar-daki kontrolleri sıkılaştırması sonucu uyuştu-rucu kaçakçıları rotalarını Portekiz’e çevirdiler.

Portekiz güvenlik güçleri Fas’tan Avrupa’ya gelen uyuş-turucu maddelerin ana giriş noktasının artık İspanya de-ğil, Portekiz’in Algarve limanı olduğunu açıkladılar.

Güvenlik güçlerinin özellikle Algarve lima-nında kontrolleri arttırdığı belirtiliyor. Ancak uyuş-turucu trafiğini engellemede İspanya’nın sahip olduğu teknolojik desteğin Portekiz’de bulunmaması uyuş-turucuyla mücadelede en büyük sorun olarak gösteriliyor.

İspanya uyuşturucu yüklü gemileri tespit etmek için bir-çok teknolojik donanıma sahipken, Portekiz ancak ra-dar başındaki güvenlik güçlerinin kuşkulu hareketler-den şüphelenmesi sonucu gemiye operasyon düzenliyor.

Kardeşce bir doğalgaz komedisi Rusya doğalgazına bağımlılıktan kurtulmaya çalışan Ukrayna hükümeti beklenmedik bir başarısızlıkla karşılaştı. Geçtiğimiz günlerde Kiev hükümeti sıvılaştırılmış doğalgazın tekrar gaza dönüştürülmesi için bir terminalin kurulmasını öngören 1 milyar dolarlık anlaşmanın imzalandığını açıkladı. Anlaşmayı İspanya’nın Gas Natural Fenosa şirketi adına Jordy Sard Bonvehi isimli biri imzaladı. Ancak Gas Natural Fenosa, anlaşmaları imzalamadığını ve yeni terminalin inşası için kurulacak konsorsiyuma da katılmayacağını açıkladı. Şirket, Bonvehi diye bir temsilcisinin olmadığını bildirdi. Yani kısacası, 26 Kasım Ukrayna için takvimlere bayram değil, sonuçlarına katlanılması gereken utanç tarihi olarak geçebilir.Ukrayna’nın LNG Terminal projesinin ulusal koordinatörü Vitali Demyanyuk ise Bonvehi’nin bazı İspanyol şirketlerinin ticari temsilcisi olduğunu ve şimdiki durumda yetkilerini aştığını söyledi. Demyanyuk’a göre, Gas Natural Fenosa’daki anlaşmazlık projenin gerçekleşmesi hiçbir şekilde etkilemeyecek. Başbakan Nikolay Azarov’un temsilcisi de Ukrayna’nın her halükarda terminali inşa edeceğini söyledi.

Balkanları yeniden fetheden televizyon Osmanlısı

Muhteşem Yüzyıl, eski Osmanlı toprakları ülkelerinde sevilen bir dizi olarak izleniyor.Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Yunanistan, Kosova, Makedonya ve Karadağ’da olduğu kadar Romanya ve Sırbistan’da dizinin izlenme oranı inanılmaz.İzleyicilerin çoğu maço Sultan veya Ortodoks eşinde kendisini buluyor.Ayrıca izleyiciler, geçmişle bağlantı kuruyor ve bir şekilde imparatorluğa hayranlık duyuyor.Tabii diziyle ilgili eleştiriler de yok değil.

Bulgar-Rum kilise sorununda (1872-1840) iki önemli kişi ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir Neofit Hilendarski Bozveli, diğeri ise İlarion Makariopolski idi. Neofit Hilendarski, 1839 ilkbaharında İstanbul>a geldiğinde artık Rumlaşmış olan İstanbul>daki Bulgar cemaatine etkili bir konuşma yaparak ilk olarak Fener Rum Patrikhanesi>ne karşı ayaklanma fikrini ortaya atmış, fakat mücadelenin zaferle sonuçlandığını görmeğe ömrü yetmemiştir. İlarion Makariopolski ise, mücadelenin öncüsü olmuş ve sürgünlere gönderildiği halde gerek ruhban sınıfından, gerek halktan diğer mücadele arkadaşlarıyla birlikte ülküsünün gerçekleştiğini gördü. Bulgar kilisesi özellik taşıyan ayinlerini yapma geleneğine sahip bir kilise olarak mücadele etti ve hiçbir şekilde bu konuda taviz vermemeğe çalıştı. Ancak kuruluşundan itibaren milli bir kimlik kazanma ülküsü uğrunda çaba gösterdiği halde, Bulgaristan>ın Osmanlı İmparatorluğu>nun egemenliği altına girmesinden ve özellikle İstanbul>un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet>in kendilerine vermiş olduğu ayrıcalıklara dayanan Fener Rum Patrikhanesi bu ayrıcalıkları kötüye kullandı. Patrikhane, «Megalo idea»yı gerçekleştirmek amacıyla sürekli artan bir şekilde Bulgarlığı, Bulgar milliyetçiliğini ve dilini ortadan kaldırmak için çalıştı ve bu çabalar sonucu Bulgar kelimesinin kullanılmasının ayıp olduğunu Bulgarlara bile kabul ettirmeyi başardı.

Neofit Hilendarski Rum Patrihanesi>nin entrikaları sonuçunda gittiği Tırnovo, Hilendar, Zograf ve Dionisiat>daki sürgünlerden 1845 yılı başında dönüşünde beş yıl önceki döneme oranla şu sebeplerden dolayı gelişmeye uygun bir zemin buldu:

-Bulgarların kendilerini baskı altında tutan Fener Rum Patrikhanesi>nin Helenizm propagandasına rağmen, Fransız ihtilalinin ışığında Avrupa>da «millet» kavramının doğması, Payisiy Hilendarski>nin Bulgarların tarihte büyük ve ayrı ir millet olduklarını yansıtan eserlerinin sonucu uyanmaları;

- Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile Osmanlı Devleti>nin yönetimi altında bulunan milletlere yeni haklar tanınması ve yeni bir Hatt-ı Hümayunla bunları teyid edilmesi;

- İstanbul>daki Bulgar kolonisinin gerek fikri, gerek maddi gelişme yönünden büyük adımlar atması

- Bulgar isteklerinin Osmanlı ordusunda Sadık Paşa adıyla görev alan Polonyalı Mihaliç Çayka Çaykovski>nin desteğini görmesi:

- Neofit Hilendarski>nin sürgündeyken tanımış olduğu ve İstanbul>da tekrar karşılaştığı, sonradan Tırnovo Metropoliti ünvanını taşıyan Stoyan Mihailovski ile tekrar İstanbul>da karşılaşmaları.

Böyle bir ortam içersinde çalışmaya başlayan Neofit Hilendarski ile Stoyan Mihailovski, Babıali>ye bir şikayet dilekçesi vererek, Fener Rum Patrikhanesi tarafından, kiliselerde ve okullarda ayin ve ders dili olarak Rumcayı kullanmaya zorlandıklarını ve ayrıca piskoposların açgözlülüğü yüzünden Patrikhane için yerli yersiz para topladığını, bu durumun Bulgar cemaatinin ileri derecede hoşnutsuzluğa sebep olduğunu bildirdiler ve Osmanlı hükümetinden Bulgarları korumasını istediler. Bu dilekçenin en önemli noktaları şunlardı:

-Hangi nedene dayanarak takdir edildiği Bulgarlarca bilinmeyen ve Fener Rum Patrikhanesi tarafından toplanan kuruşluk verginin Bulgar Eparhiyaları tarafından ödenmemesi:

-Bulgarlarla meskun yerlerde cemaate ana diliyle hitap edecek eğitim sağlayarak Bulgar piskoposlarının atanması:

-Eparhiyalardan Piskoposların maaşlarının ve her türlü ayin dışı görevleri sırasında alacakları ücretlerin tespit edilmesi:

-Fener -Rum Patrikhanesi>ndeki Sen Sinod Meclisi>nde asil üye olarak 3 Bulgar Piskoposun bulunması ve bunların da Bulgar cemaat tarafından seçilip yalnız cemaatin arzusu ile ve Babıali>nin emriyle görevden alınabilmeleri;

-İstanbul>da Osmanlı hükümeti nezdinde Bulgar Cemaatini temsil eden ve Bulgar cemaatinin isteklerini dile getiren dört Bulgar sivil temsilcisinin bulunması. Aynı zamanda İlarion, Fransızca yazdığı ayrı bir mazbata ile Sadrazam Mustafa Reşid Paşa>ya Bulgar cemaatin uğratıldığı eziyetleri bildirdi. İlarion bu mazbatada, Rumların «megalo idea»larını gerçekleştirmek amacıyla Bulgar neslini eritip tüketmek istediklerini acı bir dille anlatmaktaydı.

Devamı Gelecek Sayıda

Bulgar Kilisesinin Bağımsızlık Faaliyetleri

İbrahim SOYTÜRK

Komünist Partisinde şubat devrimi bekleniyor

Kırmızı çizgili oportünistlerin Komünist Partisi lideri Gennadi Züganov’dan kurtulma planları önümüzdeki şubat ayında partinin 15. Olağan kongresinde gerçekleşebilir. Komünist Partisini 20 senedir yöneten Genel Sekreter artık kendine yeni bir halef arıyor. MK’nin parti yönetimindeki kaynaklardan edindiği bilgiye göre, komünistlerin “halef” planı Putin usulü ile inşa edilecek.Genel sekreterin doğru kişiyi zamanından önce harcamamak için başlangıçta göz boyama amacıyla farklı bir adayı öne sürmesi bekleniyor. Kongrede ise gerçek halefin elini güçlendirmek için partinin kararverici organlarının yenilenmesi planlanıyor. Komünistlere göre, şubat ayında bu değişiklik gerçekleşmezse, çok geç olacak.Gennadi Züganov Rusya’daki parti liderleri arasında en yaşlı olanı. Yazın 68 yaşını dolduran Züganov’un sağlık sorunları da bulunuyor. Gerçi yakın çevresi halen bunu yalanlıyor, ama parti içerisindeki kaynaklar Züganov’un artık halef belirlemek için görüşmelere başladığını bildiriyor.

Antartika’nın sırlarıNASA ve İngiltereli bilim insanları Antartika’nın sır-

larını çözmeye çalışıyor. İklim değişikliğine rağ-men Antartika’daki buzulların son yirmi yılda kü-çük de olsa bir büyüme gösterdiği fark edildi.

Bu bilgi, iklim değişikliğini hafife alan-ları destekleyici bir tez ortaya koyuyor. Şimdi-lik bu gelişme, güçlü rüzgarlara neden oluyor.

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Ahilik, sanat, ticaret ve mesleğin, olgun kişilik, ahlak ve doğruluğun iç içe girmiş bir alaşımıdır. Ahi diye anılan kişi kesin olarak bir sanat, ticaret ya da meslek sahibidir. O bu-nunla birlikte olgun, ahlaklı, merhametli, iyi¬liksever ve her işinde, her davranışında dürüst ve güvenilir bir kişidir.

Özellikle Orta Asya’daki ve Türkistan’daki eski Türk belge-lerini in¬celeyen, başta W. Barthold gibi Rus bilginlerinin yaz-dıklarına göre Türk¬ler, İslam öncesi dönemlerden beri, sanat, ticaret ve başka meslek alan¬larında büyük gelişmeler göster-mişlerdir. Örneğin W. Barthold “Orta Asya Türk Tarihi Hak-kında Dersler” adıyla Türkçe olarak yayınlanan ese¬rinde, bu-gün bütün dünyaca kullanılan, bir yerden bir yere yollanan ve “çek” denen kâğıt parçasıyla para alışverişi yapılan ticarî iş-lemdeki “çek”in ilk kez Asya Türklerince kullanıldığını ve Türkçedeki “çekmek” sözcüğünden geldiğini yazıyor. Yine Asya Türklerince, hükümdarın dam¬gasını taşıyan ak ipek kumaş parçasının para olarak kullanıldığı, bu yüz¬den, Os-manlı Türklerindeki madenî para birimi “akça”nın, hüküm-dar damgasını taşıyan bu ipek kumaş parçasından geldiği de, ekonomi ta¬rihiyle uğraşan herkesçe bilinen bir gerçektir.

XIII. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Türklerinin ekonomik yaşamında çok etkin rol oynadığını gördüğümüz ahilik, uzun yıllar boyu Türk ahlakının da simgesi olmuştur.

Ahlakla sanatı ve onun kollarını, dallarını yoğura-rak kişinin ruhunda, etinde kemiğinde özümlemiş bir ku-rum olan bu ahilik, Türkler dışında hiç bir ulusta yoktur.

Arap ve İran din ve ahlak bilginleri, İslam’ın ilk dönemlerinden beri ki¬şilere doğruluk, iyi ahlak ilkelerini öğretmek, benimset-mek, onları iyi insan, iyi yurttaş yapmak için çaba harcamışlardır. Önceleri yalın bilgiler içeren bu tür eserlere “nasihatname”, “pend-name” vb. gibi adlar verilirken zaman geçtikçe, toplumların bilgi ve görgü düzeyi arttıkça, kişi düşüncesi geliştikçe bu konuda daha derli toplu eserler yazılmaya başlanmış ve adlarına “fütüvvet-name” denmiştir. Bu eserlerde yazılan insanî ve ahlaki ku¬rallara uyanlara da “feta”, “fütüvvet sahibi”, “civanmerd” denmiştir. Bu Arap ve İran bilginleri, kişinin sanat, ticaret ve Öteki meslek-leri öğrenmesi konusuna asla eğilmemişlerdir. Onlar, sanatla ah-lakı birbirine kaynaştıran Türk ahiliğine tamamen yabancıdırlar.

Türkçedeki karşılığı mertlik, yiğitlik, eli açık-lık demek olan fütüvvetçiliğin, fütüvvet sahibi olma-nın da dokuz basamağı vardı. Olgun ve mükemmel in-san olmak için bu basamaklardan geçmek gerekiyordu.

Farsçada fütüvvet sahibine, “fütüvvetdar”, “civanmerd”, “feta” den¬miştir. Fütüvvetçiler XIII. yüzyılda, Abbasîler halifesi Na-sır Lidinillah’ın başkanlığı altında örgütlendiler. Nasır Lidinil-lah (1155–1225), bu yeni kurduğu sapan atma, kamış gövde-sine çakıl yerleştirerek atma demek olan “bundukdarlık” gibi askerî nitelikli sivil örgütlerle kendini, düşmanlarına karşı güçlü göstermek istiyordu ama bu ona pek etkin bir yarar sağlamadı.

Sözünde durma, doğruluk, güven verme, eliaçıklıhk, alçak gönüllülük, bağışlayıcılık, dindarlık, başkasının ayıbını görme-mek gibi fütüvvet ku¬rallarına uyma, fütüvvet sahibi ve olgun kişi olma gibi yetenekleri be¬nimseten kuralları kapsayan fü-tüvvetnameler, Şiilik, Bektaşilik, ka-lenderlik, Melamilik, ahi-lik, dahası Yeniçeri sekalan örgütü gibi tarikat ve örgütlerce be-nimsendi. Her biri, kendi örgütlerine özgü özellikler içeren fütüvvetnameler düzdüler. Bunların kimileri, ahilerin kullandık-ları fütüvvetnameleri aynen alıp kimi yerlerini değiştiriyorlardı.

Biz bu yazıda daha çok ahilik ve onun neler getirdiği, ne gibi roller oynadığı üzerinde duracağız. Bu nedenle fütüvvet-çilik ve fütüvvetle ilgili şeyler üzerinde daha geniş ve ayrın-tılı bilgiler için benim yazdığım ve Türk Tarih Kurumunca basılan “Bir Türk Kurumu Olan Ahi¬lik” ile Kültür Bakan-lığınca basılan “Ahilik nedir?” adlı eserlere bakmak gere-kir. Orada, fütüvvetçilik, kaynaklan, kökenleri, geçirdiği ev-reler ve gelişmeler uzun uzun anlatılmıştır. Öte yandan bu fütüvvetname kurallarını ahilerin de benimseyip uydukları gibi, başka kurum ve kuruluşlar da benimsemişlerdir; ama yine de söylüyorum ahilik tamamıyla fütüvvetten ayrı bir şeydir.

Biraz önce de değindiğim gibi, ahiliğin belirgin nite-liği, ahi adıyla anı¬lan kişinin, sanat, ticaret ya da bir mes-lek koluyla uğraşmakta bu¬lunmasıdır. Bununla birlikte ahi, sanat ve meslek yollarını öğrenirken, fütüvvetçilerin bildiği kuralları ve ahlakî nitelikleri de öğreniyordu; yani sa-natın incelikleri, ahlakî nitelikleri aynı zamanda öğreniliyordu.

Ahilerde bu çifte nitelik nasıl öğreniliyordu? Bunlar sa-nata ve mesleğe çok küçük yaşta başlarlardı. Ahilik yoluna girenlerde ilk basamak, “ya¬maklık” ti. Bundan sonra çı-raklık, onun ardından kalfalık, kalfalığın üstü de ustalıktı.

Bu basamakların birinden ötekine geçiş süresi fütüvvetname-lere göre 1000 gün yaklaşık üç yıla yakın bir aradır; ama yamak-lıktan çıraklığa, iki yılda geçilebilirdi. Çıraklıkla kalfalık, kalfalıkla ustalık arası, sanatına ve mesleğine göre üç yılı da aşabiliyordu.

Dükkânda, tezgahta geçirilen bu sürelerin türlü basamakların-daki genç, kendi ustasından yaşam ve ahlak kurallarını öğrenirdi.

Ahiler, şehirlerde, kasabalarda ya da mahallelerde, o bölgenin zengin ve etkili ahisince yaptırılmış bulunan ahi zaviyelerinde her akşam top¬lanırlardı. Burada sık sık, esnaf ve sanatkârlar topluca akşam yemekleri yerlerdi. Hele, zaviyeye yabancı yer-lerden bir konuk gelirse bu şölenler daha görkemli olurdu. Bu-nun için gündüzden, görevli kişiler her esnaftan, akşam yenilecek yemek için para toplarlar, bununla, gerekli et, sebze ve tatlı mal-zemesi alınır ve bunlar akşam, bu işleri bilen ahilerce pişirilirdi.

1330’lu yıllarda Fas’ın Tanca şehrinden Anadolu’ya ge-lip ahi za¬viyelerinin pek çoğundaki şölenlere konuk ola-rak katılan oralarda konuk olan İbn-i Battuta (1304–1368) bunları ayrıntılarıyla anlatmaktadır.Devamı var

Analizler

AHİLİK NEDİR

Sandy Kasırgasından Zarar Gören Kütüphaneye Türkler Yardım Etti

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Alaattin GokayBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Mehmet KRALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİHaskovo: Güner SERBESSilistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU

ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM

İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL

İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCEİ

ist. 500 Evler: Dr.Ayhan BOYACIOĞLU

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER

ist. Avcılar: Niyazi GÜLER

ist. Başakşehir: Ayten ERDEM

ist. Kağıthane: Nazım ÇAUŞ

Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU

İzm.Görece: Mümin GÜNEY

İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR

Edirne: Nadir ADLI

Kırklareli: Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ: Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN

Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org / [email protected] Tel: 0212 511 63 47İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür YardımcısıBülent MAŞAOĞLU

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü

Dr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:Prof.Dr.Hayati DURMAZProf. Dr. Gülfetin ÇELİKDiş Dr. İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKO r h a n Ç A K I RD r . S a k i n Ö N E RDoç. Dr. Emine İNANIRDoc.Dr.Hasine ŞENDiş Hekimi Halide ÜMİTFER

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzez YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Orhan ÇAKIRReklam Müdürü: Neriman ERALP

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRKBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.www.bulturk.org

İlk defa GERB’in Çernooçene’de yaptığı bayramlaşma törenine milletvekili Tsveta Karayançeva, Kırcali Valisi Sn.Vali İvanka Tauşanova ve tüm türk gençleri katıldılar.

Sayın Milletvekilim, Sn.Valim, değerli İlçe başkanları, Çok değerli Genç kardeşlerim,

Öncelikle bizi buraya davet eden Sn.Karayançeva ve Mümin kardeşimize sizlerle tanışma fırsatı verdiklerinden dolayı huzurunuzda teşekkür ediyorum. Ayrıca Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği yönetimi ve tüm üyelerimizden sizlere İstanbul’dan selamlar getirdim ve Bulgaristan’da tüm Müslüman kardeşlerimizin Kurban Bayramını kutluyoruz.

Biz hepimiz totaliter rejimde zor günler yaşadık. Sıradan, vatandaşlar Türk Bulgar ayrımı yapılmadan aslında hep horlandık.

Bizleri ayrımcılığa iterek ne kazandılar bir çevrenize bakın, bu gün Kırcaali’de olduğu gibi ülkenin her yerinde insanları bir birinden ayırdılar ve karşılığında kendileri mal mülk ve para sahibi oldular. Kimdir bunlar? Tabi ki totaliter rejimin kalıntıları ve siyasi uzantılarıdır. Türklere zülüm ettiler ve göç ettirdiler. Fakat Bulgarlar nerede?

Bir bakın çevrenize onlarda kaçtı. Aradaki tek fark, Türklerin çoğunluğu Türkiye’ye kaçarken, Bulgarlar Avrupa’ya kaçtılar. Bu neyin göstergesi?

Değerli gençler, Adaletin olmadığı yerde insanları tutmak zordur. İşte bu gün arı gibi çalışan ve bal yapan bu insanların çoğu bu memleketi terk etti gitti. Bakın toprakların büyük çoğunluğu bozkır haline gelmiş işlenmeden atıl vaziyette duruyor.

Son derece verimli topraklar. Artık altın Dobrucamız yok, harikalar yaratan Trakya ovası kısırlaştı ve Sliven’in şeftali vadisi kurudu, Köstendil’in güzelim erikleri tükendi.

Diğer yandan ise insanlarımız fukaralığın pençesinde kıvranıyor. Kaçıp gidenler teselliyi yurt dışında arıyor, kalanlar ise içki masalarında. Neden? Değerli Gençler; Özellikle şundan emin olun. Başarılı insanların - hayalleri, hedefleri vardır, başarısızların ise mazeretleri…

Sevdiğim bir söz var: Bir araya gelmek başlangıçtır, bir arada durabilmek ilerleme, birlikte çalışmak ise başarıdır. Dolayısıyla hizmet edebilmek için birlikte olmak gerekir.

Birlikte bereket ayrılıkta azap vardır. Öte yandan işin bir de manevi psikolojik faydası vardır. O da şudur, sevinçlerimizi paylaşarak çoğaltabilir, üzüntümüzü de paylaşarak azaltabiliriz. Sevinçlerimizi arttırdığımız, üzüntülerimizi azalttığımız zaman zaten hayatın tadı da artacaktır. Eğer bir grup iyi niyetlerle bir araya gelirler ise burada bereket olur, bolluk olur.

Bulgaristan vatandaşı olduğumuzdan dolayı, Bulgaristan’da bulunan tüm vatandaşlara karşı sorumluyuz. Yaşadığımız devleti ve ait olduğumuz Toplum için çalışmalıyız.

Burada hizmet insanlara olmalı. Atalarımızın da dedikleri gibi “İnsanları yaşat ki, devlet yaşasın” Toplum için hizmet edenler hiç bir zaman unutulmaz, toplum onu her daim sinesinde yaşatır. Onun için size gençler olarak toplumunuza hizmet edebilmek üzere kendinizi donatın, geliştirin, yetiştirin. Toplumunuza karşı olan görevinizi hakkıyla yerine getirin…

Sevgili Gençler, Bunun için okuyun, araştırın ve çalışın sözünüzü dinletebileceğiniz bir konuma yükselin...

Çevrenizi bilgili ve özverili insanlarla donatın ki “ilk adım” doğru atılmış olsun.

Değerli gençler, Bu gün Bulgaristan’da hayatınızı hala çok zor şartlar altında sürdürdüğünüzü biliyoruz, amma ileride bunu değiştirmenin gücü de sizde olduğunu unutmamalısınız.

Sizler büyükleriniz gibi Türk-Bulgar ayrımı yapmadan bu ülkenin insanlarına sahip çıkmalısınız.

Geçmişte özellikle Jivkov döneminde Bulgaristan’da yaşayan Türkler Bulgaristan vatandaşı olarak hesaba

katılmıyordu. Onlar bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşları olarak

ele alınıyor ve de kendilerini Bulgaristan vatandaşı olarak hissetmemeleri için her şey yapılıyordu. Her an göç edeceklermiş gibi hayatlarını sürdürüyorlardı. Herhangi bir şey söylediğinizde «Burası Bulgaristan» gibi tabirlerle dışlanıyordunuz ve de ülkenin kaderinde söz sahibi olmanıza imkân verilmiyordu.

Öte yandan kendi benliğimizden kopararak kimlik değiştirmeniz bekleniyordu.

İşte bunların tekrarlanmaması için kendinize düşen görevleri yerine getirmelisiniz. Bu ülkenin vatandaşları olarak siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel hayata dört elle sarılarak çalışmalı, söylemek istediklerinizi var gücünüzle haykırmalı ve kendinizi duyurabilmelisiniz.

Yönetici sizler olmalısınız çünkü gelecek sizin geleceğiniz.

Kırcaali’ye muhtar seçilir iken herkes onun Türk’mü yoksa Bulgar’mı diye bakacağı yerde Kırcaali’ye hangisi daha faydalı olacağına, en iyi hizmeti kim yapabilir ona bakmaları sağlanmalıdır.

Burası Bulgaristan, Belediye Başkanları da illa ki Bulgar olur diye bir anlayış yok ve olmamalı. Ya da burası Türk bölgesi Belediye Başkanı Türk olacak diye bir dayatma da olmamalı.

Şu ana kadar siyasi partilerin en büyük handikabı da bu oldu zaten.

Onun için gerçek demokrasi şu ana kadar Bulgaristan’da çalıştırılamamıştır.

Hala bazı bağnazlıklardan kurtulabilmiş değiller. Ama emin olunuz ki hakiki demokrasinin gelişmesi ile bu durum tamamen değişecektir.

Burada bunun olması için ilk görev önce Bulgar kardeşlerimize düşüyor ilk adımı atmalıdırlar. Onlar bu adımı atmalılar ki, ardından da bizim çocuklar yürümeliler. Bunun için Bulgaristan’da Bulgar partileri Türklere kapılarını ağzına kadar açmalıdırlar.

Bu güne kadar bu yapılmadı fakat önümüzdeki genel seçimlerde bu inanışın kırılacağına inanıyoruz. Tüm Bulgaristan’a hitap eden partilerin bunu yapması demokrasinin bir göstergesi olacaktır. Bulgar partileri kapılarını açmazlar ise bu sakat demokrasi yolunda devam edilecektir. Fakat bu kapı açılır ise işte o zaman hep birlikte göreceğiz ki, Bulgar-Türk dostluğu ne kadar kolay ve bereketli olduğunu hep birlikte yaşayacağız.

Ancak son günlerde yine ortamı geren gelişmeler sahnelenmektedir. Bu meselenin sunulması veya tartışılmasının uzatılmasının buradaki halka ne faydası var bir düşünelim. Gerçek anlamda gerginlik, kutuplaşma ve ötekileşmekten başka bir sonuç doğuramaz bu zihniyet. İşte geçmişteki siyasetçilerin temeli de bu du. Biz buna karşıyız, biz gerginlik istemiyoruz artık. Birileri bir şeyler dayatmaya çalışıyor yine. Dayatmalar fazla yaşamaz. Eğer gerçekten vatanseverlik sergilemek isterse birileri bunun yolu kesinlikle diğerlerin onurunu zedelemekten, gururunu kırmaktan geçemez ve geçmemeli. Bu nedenle bu saygın vatandaş meselesi bizce derhal kapatılmalıdır. Buna mukabil halklar arasındaki dayanışmayı güçlendirici fikirleri olanlar ortaya çıkıp bunları dile getirmelidirler.

Arkadaşlar akıllı olalım ve aklımızı art niyetli siyasetçilerin kullanmasına izin vermeyelim.

Ama her şeye rağmen bu gün burada bir bayramlaşma yapılması büyük bir başarıdır. Bunları artık hep birlikte yapmalıyız, Hıristiyan-Müslüman bir birimizin bayramlarını eskiden olduğu gibi birlikte rahatlıkla kutlayabilmeliyiz. Bu bayramlaşmayı tertiplemekte emeği geçen herkesi kutluyorum ve başarılar diliyorum,

Saygılarımı sunuyorum,Rafet ULUTURK

Bultürk Genel Başkanı

Çernooçene’den GERB’in BayramlaşmasıÇernooçenede yapılan Bayramlaşmadan Bultürkün konuşma metni

Serçe parmağıyla 8 otomobili çektiKayseri’de ‘’Anadolu Herkülü’’ olarak bilinen Zafer Pezük,

serçe parmaklarıyla yaklaşık 12 ton ağırlığındaki 8 otomobili çekti.Oto Galericiler Sitesi önündeki gösteride, kısa süre ısınma

hareketleri yapan PVC doğrama işçisi 36 yaşındaki Zafer Pe-zük, 8 otomobili halatlarla arka arkaya bağladı. En öndeki araca bağladığı ipleri de serçe parmağına bağlayan Pezük, yaklaşık 12 ton ağırlığındaki 8 otomobili 10 metre kadar çekmeyi ba-şardı. Gösteriyi izleyen galeri esnafı ve vatandaşlar Pezük’ü alkış-ladı. Anadolu Oto Galericiler Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Bi-lal Atabey, gösterinin ardından Pezük’e maket araç hediye etti.

O T O M O B İ L L E R İ B Ö Y L E Ç E K T İ !Pezük’ün 8 otomobili çekerek dünya rekoru kırdığını belir-

ten Atabey, ‘’Anadolu Herkülü’ne teşekkür ediyorum. Gerçek-ten dünya rekorunu kırdı. 8 arabayı arka arkaya çekti. Başarıla-rının devamını diliyorum. Yakında da 40 tonluk tır çekeceğini söylüyor. Biz de galeri esnafı olarak kendisini destekliyoruz’’ dedi.

Arka arkaya bağladığı 8 aracı çekmenin mutluluğunu ve gururunu yaşadığını ifade eden Pezük, hedefinin tanker ve tır gibi daha ağır vasıta araçları çekmek olduğunu söyledi.

Araçları çekerken zorlandığını belirten Pezük, ‘’Zorlanmama rağ-men 8 aracı serçe parmağımla çektim. Bunu başardığım için çok mut-luyum. Yeni hedefim tanker ve tır çekmek. Yakın zamanda da bunu den

Türk Amerikan toplumu, Sandy ka-sırgasından zarar gören Far Rocka-way Kütüphanesi’ne bağışta bulundu.

Helping Hands Derneği, Queens böl-gesindeki Türk Kültür Merkezi (TCC) ile kütüphanesine tadilat masraflarında kul-lanılmak üzere 50 bin dolar bağışladı.

New York Milletvekili Gregory Me-eks zor zamanda Amerikalı dostlarını unutmayan Türk toplumuna minnet duygularını iletti. Türkiye-ABD ilişkilerinin uluslararası alanda olduğu gibi yerel anlanda da çok iyi bir seviyede olduğunu vur-gulayan Meeks, “Helping Hands, Sandy sonrası zarar gören insanlara battaniye, ışık, sıcak yemek başta olmak üzere çok sayıda acil ihtiyaç malzemesi dağıttı. Hem New York, hemde New Jersey’de çok başarılı işler yaptı. Bu tür yardımlar Türk Amerikan ilişkilerini daha da yakınlaştırıyor.” dedi.

Kütüphanelerin insanlar için çok önemli bilgi yuvaları olduğuna dikkat çe-ken Meeks, “Buraya yapılan yardımı çok önemli buluyorum. Her zaman dostluk-larını bize gösteren Türk arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.” diye konuştu.

Queens’te bulunan 62 kütüphaneden sorumlu CEO Thomas W. Galente ise kütüphanele-rin kasırgada 7 milyon dolarlık zarar gördüğünü ifade ettti. Galente, “Bugün burda yapılan yar-dım çok kültürlü bir toplumun nasıl birlik ve beraberlik içinde yaşadığını gösteren çok gü-zel bir örnek. Türk toplumuna bu anlamlı katkılarından dolayı çok teşekkür ederim.” dedi.

New York Başkonsolosu Levent Bilgen ise kasırga sonrası zarar gören insanlara Türk top-lumu olarak yardımda bulunulmasının çok önemli olduğuna dikkat çekti. Başkonsolos Bil-gen “İyi günde yardım etmek kolay bir iştir, ama zor zamanlarda yardım etmek ise çok daha zor-dur. Türk toplumu zor zamanda Amerikalı dostlarını yalnız bırakmadı. Buna bugün şahit olduk. Böyle bir Türk toplumunu temsil etmek beni son derece gururlandırdı. Yardım konusunda bü-yük gayret gösteren başta TCC Queens olmak üzere, Helping Hands’i tebrik ederim.” dedi.

Helping Hands Relief Foundation Başkanı Nevzat Yılmaz ise kasırga sonrası başlattıkları yardım-larda yaklaşık 20 binden fazla insana ve 65 kuruluşa yardım eli uzattıklarını anlattı. Yılmaz “Kasırga yara-larını sarmak için çok çalıştık. Bu süreçte Türkiye’deki Kimse Yok mu Dayanışma ve Yardımlaşma Der-neği bize yaklaşık 100 bin dolar destekte bulundu. Biz de bu yardımları hızlı bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Bu gibi faaliyetlerimize elimizden geldiğince devam etmeye çalışacağız.” şeklinde konuştu.

r e n K ü t ü p h a n e y e T ü r k l e r Y a r d ı m E t t i

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Kasim Dal’ın “ÖZGÜRLÜK VE ONUR PARTİSİ ” kurma kararını öğrendim. Özümüz ve adetlerimiz gereği “Hayırlı

Olsun! ” dememiz gerekir.Öyle olur İnşallah.Bize nasıl bir parti lazım?Üzerinde düşünülmesi gereken ana konu

budur.Yanıt: Bize sorunlarımızı çözecek bir

parti lazımdır?Hangi sorunlarımız? Çünkü sorun çok.

Öncelikli sorunlarımızdan hangilerini?Yanıt: Ortak sorunlarımızı. Bulgaristan’da,

Türkiye Cumhuriyeti’nde ve KKTC’de yaşayan Bulgaristan Türklerinin çö-züm bekleyen önemli ortak sorunları var.

Totaliter dönemden sonra birçok sorunu-muz çözüldü. Örnekleyelim. Hak ve Özgür-lükler Hareketini (HÖH) kurduk. Parti ülke çapında teşkilatlandı, TR’de yaşayan vatan-daşlarımızı da etkisi altına alabildi. Kendi başına seçimlere katıldı. Başarılı oldu ve halen Sofya Parlamentosu’nda 37 millet-vekili, belediye başkanları, muhtarları, de-ğişik devlet kurumlarında temsilcileri var.

22 yılda 3 kez hükümet ortaklı-ğına katılması da önemli bir başarıdır.

Ne ki, bugün işler yine yerinde saydığından başka, almış kendisi geriliyor. Doruğa doğru çıkarken (DPS) HÖH-arabası durdu, sanki yine hareket halinde ama geri doğru gidiyor. Bu gidişle kaza yapması da olasılıklardan biri.

İşte böyle bir zamanda (2012) ve durumda HÖH Başkan yardımcısı ve A.Doğan’ın köy-deşi ve yakın yol arkadaşı, 22 yıllık milletve-kili HÖH’ten ayrıldı. Ardından HÖH yöne-tim üyesi ve milletvekili, daha önce gençlik kolları başkanlığı görevinde bulunan İsmail Korman genç arkadaşımız da hareketten ayrıldı. Şimdi ikisi yeni bir parti yani Öz-gürlükler ve Onur Partisi kuracaklarını be-yan ettiler. Yeni bir partiye gerek var mı?

Önce, HÖH’ten neden mi ayrıldılar? 22 yıl sonra, s.o. kitaplardan A.Doğan’ın DS ajanı olduğunu okuyup öğrenmişler ve onurlarına yedirememişler. K.Dal 22 yıl-dan beri A.Doğan’ın avantaları çiğneme-den yuttuğunu görememiş, kimle viski iç-tiğine dikkat etmemiş, ne yapmış öyleyse...

Vay vay? Eminim A.Doğan olmasaydı, İ. Korman TC’de yüksek öğrenim alamazdı, çünkü HÖH kontenjanından okudu. Ve yine A.Doğan olmasaydı 1990 öncesinde olduğu gibi, K.Dal köyünden kara sabanla çift sür-meye ve hayvan bakmaya devam ederdi. Hal-kımız ne demiş: Sokma akıldan akıl olmaz...

HÖH bu iki “savaşçı”ya başka pek çok daha yetenekli kişiye vermediğini ver-mişti: İktidar, para, avantadan yaşamak...

Acaba bu iki yeni “özgürlükçü ve onurlu” lider heveslisi yeni parti kurarken dış ya da iç güçlerle herhangi bir hesaplar içine girdi mi? Girmiştir girmiştir... 1 mil-yon Evro aldıkları fısıltı gazetesinde manşet.

Bildiğiniz üzere, A. Doğan da be-lirli hesaplarla önceden bağlamıştı kendi-sini. Örneğin ilgililere verdiği peşin söz-ler arasında (1) 1989 öncesi Türklerine Pomakların başına gelenden hesap sorul-masına yol vermemek ve (2) BG’de zo-runlu Türk dili öğrenmene ana yurtlarında ve okullarda izin verilmesine engel olmak.

Hedefler: (1) – Türklerin ve Pomakların belleğinden gördükleri zalimliği silip unut-turmak; şanlı direnişleri unutturarak hak ve özürlükler uğruna verilen amansız mücade-lede süreklilik ve gelenek oluşumunu kö-reltmek, yani bilinçlenmeyi çökertmekti.

Hedef (2) – Türk çocuklarına 20 yıl daha ana dilini öğretip okutmamakla, va-tanımızda Türklerin köklüğün kökünü kazırken, Türk benliğimizi beynimi-zin ve belliğimizin içinden söküp atmak.

Bu iki hedefin gerçekleşme-siyle Bulgaristan Türkü kimliği say-fası olmayan bir tarih olmalıydı.

A.Doğan bu işte devletin planlı niyetine yardım etmiştir. El kitabı niteliğindeki bir iki eseri bu konuyu işlemiş ve bir felsefeci olma-sına rağmen, insanın kimliğinin ve benliğinin, özünün ve soyunun değişebileceği, daha doğ-rusu değiştirilebileceği tezini savunmuştur.

Tarihsel ve felsefi gerçek ise -bu dünyada hiçbir şeyin öz açısından değişmediğini gös-terir. Türk Türktür, Bulgar Bulgardır. Dostum Çingene yazar Georgi Paruşev’in “Hayalle-rin Hamalları” Kitabında yazdığı gibi, Çin-gene “kaynatsan da kızartsan da yine Çin-genedir!” ve bu gerçeği itiraf eden Paruşev

değil, Bulgarların kendisidir. Bu iddia on-lara ait. Ne ki, ne kadar safsaklanırsa safsak-lansın, Türkler için de tamamen geçerlidir...

A.Doğan’ın tezlerinde “bütünleşen kim-liklerden” söz edilmektedir ki, bu da onun kafasına göre, BG Türk etniklerinin benlik ve kimliğinin Bulgar etniğin benlik ve kim-liği ile bütünleşmesi anlamında kullanılmıştır.

Bulgaristan’da sadece A.Doğan’a karşı kitap yazılmadı, ne yazık ki, milliyetçi kesim, onun yukardaki tezini destekleyici eserler ve öyküler de kaleme aldı. Bunlardan biri Prof. Maksim Mizov’un A.Doğan’a adadığı eser-dir. Bu kitapta A.Doğan’ın daha doktora te-zinde BG Türklerinin eritilerek yok edilmesi yolundaki fikirlerine ve son 20 yılda viski içerek uyguladığı “sabırla yorma” ve “ba-yıltma” politikasına yüksek değer verilmekte-dir. Ne ki, hala bayılan yok, fakat HÖH ağı-cından bazı kuru kabuklar düşmeye başladı...

Tabii yıllar geçiyor. 22 yıl geçti gitti. Türk çocuklarına ana dilleri, Türk dilinin okullarda ders olarak okutulmaması ısrarında ve Tota-liter rejimdeki suçluların cezalandırılmaması konusunda ayak direnmede A. Doğan’ın sabrı taşmıyor. Bulgaristan’da onun masasında viski içenler artıyor, ama lehimizde iş yapan yok...

Olan olurken, Kasim Dal ile İsmail Korman’ın sabrı 2012’te taştı. HÖH’ten ayrıl-dılar. Yeni bir parti kurarak “yine özgürlük” için savaşacaklarmış. Yani oy toplayacaklarmış...

Bu özgürlüğün içeriği ne olacak? Bu, 8 kadınla evlenme özgürlüğü mü ola-cak? Devlet ve halk malını daha fazla ça-lıp çırpma örgütlüğü mü olacak? Halka her konuda ve her zaman istediğin gibi yalan söyleme özgürlüğü mü olacak???? Açık-lamıyorlar. Program gizli. Niyetleri sır.

Onurlu olmaya gelince. Herkes onurlu olamaz. Onurlu olmak sorumlu olmak anla-mına gelir. A. Doğan’dan maaş alırken so-rumluluk gösteremeyen bu lider heveslileri, şimdi de hiçbir konuda sorumluluk göstere-mez. Onurlu olmak vijdanlı olmak demek-tir ki, bu da artık bazılarında karanlık gecede mumla arasan da bulunamayan bir nimet oldu.

Daha önce de yazdığım gibi, kuru ka-buk fidan sürmez. Özgürlük ve Onur Par-tisi bana böyle bir masalı anımsatıyor.

Sayın okurum, bu iş biraz da bir atı zorla suya götürmek gibi bir şey oldu. Atı zorla suya götürebilirsin ama ata zorla su içire-mezsin. Seçime katılabilirsin. Ama halkın oyunu zorla alamazsın. Halkı vicdan iha-netine zorlayamazsın. Çünkü halk vicda-nının Bultürk Derneği gibi bekçileri ve sa-vunucuları var. Halkımızın hakları uğruna gerçekten mücadele edenler var. Geçenlerde Sayın Dernek Başkanı Rafet Ulutürk baş-kanlığında İstanbullu göçmen temsilcileri Sofya’da parlamentoda götürdüler, Başbakan Yardımcısı Tsvetan Tsvetanov tarafından ka-bul edildiler, sorunları masaya yatırdılar, çö-züm yolları bulundu. Bu sorunların arasında 1976’dan önce TC’ye göç etmiş, ama her-hangi bir yakını hala BG’de yaşayan soydaş-larımızın BG pasaportu ve kimliği alması, mal ve mülklerinin geri verilmesi gibi ha-yati önem taşıyan sorunlar da vardır. Bultürk sorunların kesin çözümü için savaşını verir-ken, Tsvetanov’la Ankara’da AK Parti kon-gerinde yeniden görüştü. Şimdi de kendi mil-letvekillerini Sofya parlamentosuna seçtirme ve sorunların yasal çözümünü gündeme ge-tirme yolunda bilgelikle mücadele veriyor.

A. Doğanlar ile K. Dallar 22 yıldan beri bu sorunları neden görmek istemedi. Çöz-düğü bir sorun gösterin lütfen! Halkın ger-çek acı ve derdine mahlem bulmayı hiç düşünmediler. Bugün artık HÖH için as-valt yol ortasında kuru bir karaağaç diyen-ler var. Ne yazık, bu gidişle trafik engeli oluyoruz. Ne ki bizler, bu hareketi, özgürlük-lerimiz ve haklarımız uğruna şanlı savaşımı ne büyük heyecan ve inançla başlatmıştık.

Hadi öyleyse “HÖH’ü yıkalım”, yerine “başka parti kuralım” diyenlerin uzantısıdır Kasim Dallar. Öyle ama bu da başka bir ma-salı getiriyor insanın aklına. Ormanda ağaçlar baltayı yok etmek için karar almaya toplanmış. Tam karar onaylanacak, ağaçlardan biri, “sapı bizdendir,” kalsın demiş. Bizim işler de öyle. Sapı hatırına sabır ediyor bilge halkımız. Ama bardak taştı. Zaman uyanıp direnme, yeni bir birlik kurma zamanı gelip çattı. Baltayı kırma-dan sapını değiştirme zamanı kapı çalıyor...

Hikmet EFENDİEVYeni Yapılanma Arayışları İçindeProf. Dr. Tayfun Özçelik, ABD’deki

Stanford Üniversitesi’nde çalışmalarının heykel strüktürleri dikilen 22 bilim insa-nından biri oldu

Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özçelik, aralarında ABD büyükelçi-sinin eşi Maria Riccardione TÜBİTAK-TWAS Bilim Ödülü sahibi Mehmet Öz-türk, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, TÜBİTAK Bilim Ödülü sahibi Aytemiz Gürgey ve Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Özden Uzunalimoğlu ile birlikte 1998’de çocuk-larda lösemiye neden olan ailesel kaynaklı genlerden ilkinin bulunması konusundaki çalışmasıyla genetiğin önemli keşiflerin-den birine de imza attı.

Kırk genin insan ve fare kromozomların-daki lokuslarını belirleyen ve Türkiye’nin ilk babalık testini yapan Özçelik’in en son ve henüz yayımlanmayan araştırması, Adana’daki Üner Tan Sendromlu aileyi hasta eden geni tayin etmek oldu.

Genetik duayeninin ‘’heykeli dikildi’’

Akıllı kimlik kartları ile pembe ve mavi nüfus cüzdanları tarihe karışacakTÜBİTAK’ın tamamen milli kaynaklarla ge-liştirdiği akıllı kimlik kartları, önümüzdeki yıla yetiştirilecek. 1976 yılından itibaren kullanılan nüfus cüzdanlarının yerini 2013’ten itibaren akıllı kimlik kartları alacak. Akıllı kimlik kart-ları ile pembe ve mavi nüfus cüzdanları tarihe karışacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, TÜBİTAK’ın yürüttüğü çalış-malar kapsamında geliştirilen yeni T.C. kimlik

kartlarında temaslı ve temassız yerli çipin kulla-nılacağını söyledi. ‘AKBİL’İN YERİNİ ALACAK’Ergün, “Temaslı çipte elektronik kimlik doğ-rulama ve imza kabiliyeti bulunurken; temas-sız çipte vizesiz sınır geçişlerinde kullanılabile-cek seyahat belgesi yani e-pasaport yer alıyor” dedi. Ergün, yeni kimlik kartlarının kamu bina-larında kapı girişlerinde de kullanılabileceğini dile getirdi. Ergün, “Böylelikle hem vatandaş-lara kamu binalarına girişte kolaylık sağlanmış olacak hem de güvenlik kontrolleri daha ko-lay sağlanacak” dedi. Ergün’ün verdiği bilgiye göre, e-kimlik kartları, ileriki aşamada stad-yum, sinema, okul gibi farklı ortamlarda geçiş kontrolü ve bilet hizmetlerinde de kolaylık sağ-layacak. Bu uygulamadan en fazla belediyele-rin yararlanması bekleniyor. Ergün, akıllı kimlik kartlarının, Türkiye’deki tüm illerde toplu taşımada kullanılmasının da gündemde olduğunu belirtirken, “Akbil ve Kentkart gibi sistemlerin yerini alacak” dedi.

Nüfus cüzdanı tarihe karışıyor!

Adres:Bağdat Caddesi Ay Apartmanı No:372 Kat:3 Daire:21 Şaşkınbakkal/İST.Telefon:-0216-363-47-01http://www.ayaksagligimerkezi.com/ E-Posta:[email protected]

Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi Ayak Sağlığı ve Bakım

Merkezi sizlere daha yakın; internet sitemiz yardımıyla bizi daha yakından tanıya-bilirsiniz. Ayak bakımı

Merkezimizde nor-mal ayak bakımının yanında medikal ayak bakımı da yapılmak-tadır. Burada yapılan bazı bakımlar şunlardır:

E..Posta:[email protected]

Batık tırnak bakımı, Nasır bakımı,

Medikal problemsiz ayak bakımı, Tırnak mantarı,

Diyabetli hasta ayak bakımı, Ortopedik tabanlık uygulamaları

Web: http://www.ayaksagligimerkezi.com/E-Posta: [email protected]

Telefon: 0216 - 363 - 47 - 01

O rto p ed ik t a b a n l ı k uygulamaları

Ortopedik ta-banlıkları dok-tor tavsiyeli olarak veya merkezimize gelerek ayak sağlığı uzma-nımız (podiat-rist) yardımıyla alabilirsiniz. Merkezimizde ortopedik ta-banlık uygula-maları da ya-pılmaktadır.

Merkezimizde normal ayak bakımının

yanında medikal ayak bakımı da yapılmaktadır.

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Plevneliev Çankaya Köşkü’nde

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plev-neliev, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün da-vetlisi olarak resmî bir ziyaret gerçekleştirdi.

Gül, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plev-neliev ve heyetini Türkiye’de ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu belirterek, ‘’Türkiye ile Bulgaristan, ilişkilerini iki komşu ülkenin nor-mal ilişkilerinin çok daha ötesinde düşünmekte ve ilişkilerimizi büyük bir samimiyet, büyük bir dayanışma ve işbirliği içinde ele almaktayız. As-lında dost ve akraba olan iki ülkeyiz. Bu bakım-dan bu anlayış içerisinde sayın cumhurbaşkanı ile hem baş başa hem de heyetler arasında gayet güzel görüşmeler gerçekleştirdik’’ diye konuştu.

Plevneliev’in, Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi ilk kez ziyaret ettiğini seçildikten sonra ilk telefonla görüştüklerini. Şikago’da NATO top-lantısında biraraya geldiklerini kaydetti. Son 4 sene içerisinde karşılıklı 4 kez cumhurbaşkanla-rının birbirini ziyareti olduğu. Bu bile ilişkilerimi-zin en iyi göstergesi. İlişkilerimizin mükemme-liyetine bir örnekte vermek isterim. Bulgaristan nüfusu 7.3 milyon biliyorsunuz. 1.2 milyon kişi Bulgaristan’dan Türkiye’yi ziyaret ediyor, her sene. Yani her 7 kişiden birisi ziyaret ediyor. Bun-lar karşılıklı duyulan sevgi ve muhabbetin bir ne-

ticesidir. Böyle güzel bir alt yapı üzerinde tabi ki ekonomik işbirliğimizi, diğer konulardaki işbir-liğimize çok önem veriyoruz. Bugün onları de-taylı bir şekilde konuştuk’’ ifadelerini kullandı.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden

Bu ilginç ev 1 milyon sterlin!İngiltere’de asma köprüyle anavatana

bağlanan ve bir eşi olmayan ilginç ev, 1 milyon sterline satıldı.

Lord ve Lady Long çifti, ülkenin en çok fotoğrafı çekilen evi durumundaki evlerini, aşağıda bulunan plajın gürültüsünden bez-dikleri için sattı.

Towan adasındaki ev, asma bir köprüyle anavatana bağlanıyor. Towan, dünyada mes-kun olan en küçük adacık olarak kabul edi-liyor. Evi kimin aldığı açıklanmadı.

Türk dizileri sayesinde Balkanlar’da cep telefonları Türkçe müzik çalı-yor, her ülkede Türkçe konuşuluyor

Balkan ülkelerinde Türk dizileri ile yıkılıyor. “Kurtlar Vadisi”, “Yaprak Dökümü”, “Binbir Gece” gibi di-zilerle popülarite kazanmaya başla-yan Türk dizileri, son günlerde zirve yaptı. Bosna-Hersek, Sırbistan, Ma-kedonya, Kosova ve Hırvatistan gibi ülkelerde son yıllarda gösterilmeye başlayan Türk dizileri, “dini, ırkı” farklı olan, birçok konuda birbirle-riyle anlaşamayan milletleri ekran başında buluşturmayı başardı. Bölge ülkelerinde gündelik hayatı derinden etkileyen Türk dizileri, artık halkın ve siyasetçilerin en çok konuştuğu

konuların başında gelmeye başladı. Türk dizilerinde rol alan oyuncular Balkan ülkelerinde ün sahibi, dizile-rin müzikleri ise cep telefonlarında en fazla kullanılan müzik oldu. Türkçe sözler ise Balkanlar’da gün-lük yaşamın bir parçası haline geldi.

İ Z L E N M E R E K O R UBalkan kökenli sosyolog ve tele-

vizyonlarcılar Türk dizilerinin et-kilerini şu sözlerle anlattı: “Diziler sayesinde Türkiye’ye ve İslam dün-yasına yönelik birçok ön yargı or-tadan kalktı. Sokaklarda Hoşgel-din, Estağfirullah, Tövbe Ya Rabbi’ gibi sözler duyuluyor. Türk dizile-rini Balkanlar’da ortalama 2 mil-yon kişi izliyor. Bu bir rekor.”

Türk dizileri Balkanlar’da büyük iz bıraktı!

Rusya’nın doğusunda 700 ton al-tın cevheri taşıyan bir geminin fır-tına nedeniyle kaybolduğu bildirildi.Yetkililer, Rusya’nın Nesan kentin-

den Okhotsk Denizi’ndeki Feklis-tov Adası’na giden geminin dün im-dat çağrısı yaptığını, daha sonra gemi ile iletişimin kesildiğini söyledi. Polymetal madencilik şirketi tarafından

kiralanan gemi, 700 ton altın cevherini işlenmesi için Feklistov’a götürüyordu. Şirket, altın cevherinin piyasa değeri

ile ilgili herhangi bir açıklama yapmadı. Düşük oranda altın içeren altın cevherini

taşıyan gemide 9 mürettebat bulunuyordu.

700 Ton Altın Cevheriyle Kayboldu

Konya İşadamlarının düzenlediği Mitinginde Bulturk’te yerini aldı

TRT TÜRK Ekibi BULTÜRK Genel MerkezindeABD’li Yazar Jastin MAK-

KARTİ ile İstanbulda

ABD’de İpek Yolu FestivaliTürk dünyasının ortak kültür mirasını tanıtan festival 36 bin ziyaretçiyi ağırladı.

ABD’nin Houston kentinde onbinlerce ABD’li, Türk dünyasının ortak kültür mi-rasını tanıtan İpek Yolu Festivali’ni ziyaret etti. Festivalin kapanış gecesinde Rafet El Roman sahne aldı. . ABD’nin güney eyaleti Teksas’ın Houston kentinde Strafford Belediyesi sınırları içinde 60 dönümlük bir arazi üzerine 7 odalı devasa bir “Türk otağı” şeklinde inşa edilen festival alanı, 4-7 Ekim’de Türk ve Amerikalıların akı-nına uğrarken, festivalin kapanışını pop müziğin deneyimli ismi Rafet El Roman gerçekleştirdi. 4 gündür pop müzikseverlerin beklediği Rafet El Roman, iki saat-ten fazla sahnede kaldı ve özgün repertuvarı ile binlerce hayranını coşturdu. Roman, ’Macera dolu Amerika’ adlı şarkısını Türk popunun genç isimlerinden Yusuf Gü-ney ile birlikte seslendirdi.

Teksas’ın yazılı ve görsel basınında da geniş yer bulan festival, 4 günde 12 bini öğrenci, toplam 36 bin ziyaretçiyi ağırladı. ‘Festivali geleneksek hale dönüştürmek istiyoruz’. Türk dünyasının ortak kültür mirasını tanıtan İpek Yolu Festivali’ni or-ganize eden Amerika Avrasya Konseyi’nin Başkanı Kemal Öksüz, bir buçuk yıl sonra ikincisi düzenlenen ve büyük bir kitlenin ilgi gösterdiği festivali geleneksel hale getirmek istediklerini söyledi. Bu arada, Amerika’da Türk devletlerinin dayanışma ve birlikteliğine sahne olan ve hazırlıkları aylar süren festivalde Türk toplumunun yüzlerce gönüllüsünün de görev alması, festivalin başarıyla geçmesine ve maliyetle-rinin düşük tutulmasına yardımcı oldu.. Gönüllü ebeveynlerin çocukları ise, festiva-lin en şanslısı grubu oldu. Çocuklar gerek hazırlık gerek festival süresince lunaparkta ve kendileri için oluşturulan alanda gece karanlığına kadar doyasıya vakit geçirdi.

BULTÜRK ve UHÖH Başkanı Güner TAHİR Sofya’da

Artvin İl Merkezini Erzurum İl Merkezine bağ-layan Devlet Karayolu üzerinde yer alan ve Kı-zılırmak üzerine kurulan 9 barajdan biri olan Türkiye’nin 5. büyük hidroelektirik santraliaçılıyor.

Sahip olduğu 249 metre gövde yüksek-liği ile Türkiye’nin en yüksek, Dünya’nın 6. yük-sek barajı olan Deriner Barajı tamamlandı.

Deriner Barajı ve HES, Doğu Karadeniz Bölge-sinde Çoruh Nehri üzerinde ve Artvin İl Merke-zini Erzurum İl Merkezine bağlayan Devlet Ka-rayolu üzerindeki köprünün 5 km menbasındadır.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı DSİ Genel Müdürlüğü’nce yaptırılan, 249 metre gövde yük-sekliğiyle kemer baraj sınıfında Türkiye’nin birinci, Avrupa’nın üçüncü, dünyanın 6’ıncı en yüksek ba-rajı Deriner, 12.12.2012 tarihinde hizmete açılacak.

Çoruh Nehri üzerinde 1998 yılında yapımına başlanan Deriner Ba-rajı, Türkiye’de üretilen hidroelektriğin yüzde 6’sını karşılayacak. Toplam gövde hacmi 3 milyon 400 bin met-reküp olan barajda, 1 milyar 920 milyon met-reküp su depolanacak.

Y ı l l ı k 2 m i l -yar 118 milyon ki-lovat saat enerji üretilmesi planlanan De-riner Barajı ile HES sayesinde yaklaşık 685 bin kişinin yıllık elektrik ihtiyacı karşılanacak.

Türkiye’nin En Yüksek Barajı AçılıyorBulgaristan’da İslam’ı seçen papaz, Müslüman halk

ile Ortodoks Hristiyanlar arasında 200 yıldan beri de-vam eden ortak Aşure günü kutlamalarına darbe vurdu.

Sofya’daki “Sveti İvan Rilski” Ruhban Okulu’nda bugünkü Plovdiv Mitropoliti Nikolay ile aynı sınıfta okuyan Atanas Mihay-lov, Sofya’da 20 yıl boyunca papazlık ve kilise encümenliği yaptı.

Bir süre önce ruhani işleri bıkakan Mihaylov, din değiştirerek Müslümanlığı seçti. Sofya müftüsü Mustafa İzbiştali, 27 Kasım günü Sofya Banya Başı Camii’nde ikindi namazından sonra Atanas Mihaylov’un Abdullah adını alarak İslam’ı seçtiğini ilan etti. Abdullah adılı alan Mihaylov, “bilgi ve hakikatı arayan biriy-dim, bu arayış beni İslam dinini kabul etmeye götürdü” açıkla-masında bulundu. Din değiştiren papaza İslam’ı kabulüne dair tasdikname sunan Müftü, bu fotoğrafı Müftülüğün internet si-tesine koydu ve “Papaz İslam’ı seçti. Ya Rabbi bizi doğru yolu

gösteren rehberliğin için sana dua ediyo-ruz, bizi sapmışların yoluna düşmekten koru” ifadelerini kullanınca ülke karıştı.

MÜFTÜ GERİ ADIM ATTI AMA...Bulgar Ortodoks Kilisesi, Mihaylov’un

Bulgar kilisesiyle bağlantılarını kopardı-ğını belirterek müftülüğün beyanatının gerçeği yansıtmadığını ve Hristiyanlara hakaret içerdiğini ilan etti. Bulgar basını da papazın Müslüman birine aşık olduğu için din değiştirdiğini öne sürdü. Tepkiler üzerine müftülüğün sitesindeki açıklama-nın başlığı “Eski papaz Müslüman oldu” diye değiştirildi ve Kuran’dan alıntı yapılan ayet de metinden çı-karıldı. Ancak müftünün bu hareketi de tansiyonu düşürmedi.

2 0 Y ı l l ı k P a p a z M ü s l ü m a n O l d u

Bulgaristan Cumhurbaş-kanı BULTÜRK Ekibi ile Azerbaycan Sınırında bulunan Köyleri dolaşırken Başbakan Yrd. Tsvetan Tsvetanov ile Parlamentoda