16
Yıl: 8 Sayı: 62 Temmuz - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Olağanüstü Genel Kurul ile Yeni 2012 Yönetim Kadrosunu Seçti Bosna Çocuklarına Ağlıyor Bosna’daki savaş sı - rasında, 11 Temmuz 1995’te 8 binden fazla Boşnak erkeğin soy- kırıma maruz kaldığı Srebrenitsa’da, soykırı - mın 17. yıldönümü ne - deniyle bugün anma törenleri düzenleniyor. Törenlerde Türkiye’yi Başbakan yardımcısı Bozdağ temsil ediyor. Bosna Savaşı sırasında en az 8 bin 733 Boşnak’ın hayatını kaybettiği Sreb- renitsa Katliamı, 17. yılında anılıyor. Bugün yapılacak anma törenleri çerçeve - sinde, katliamdan 17 yıl sonra kimlikleri yeni belirlenen 500 kadar Boşnak’ın cenazesi bu- gün Potoçari’de düzenlenecek bir törenle top - rağa verilecek. Tören - lere de binlerce kişinin katılması bekleniyor. Cenazesi düzen- lenecek olanlar ara- sında yaşları 15 ile 18 arasında değiş- tiği söylenen 48 genç de bulunuyor. Bosna Savaşı sı- rasında Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge ilan edilen Srebrenitsa’ya Ge- neral Ratko Mladiç komutasındaki Bosnalı Sırp kuvvetleri ağır silahlarla girerek 8 bin - den fazla Müslüman’ı katletmişti. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana meydana gelen en bü- yük katliam olarak kabul edilen bu olayda 25 binden fazla kişi de bölgeden sürülmüştü. Sanat çalışmalarını İzmir’de sürdüren ressam Aynur Açıkgöz, Sanko Sa- nat Galerisi’nde 22 Haziran 2012 Cuma günü sergi açtı. Sanat çalışmalarını İzmir’de sürdürüyor. Bulgaristan’da 1964 yılında doğan Aynur Açık- göz, temel resim eğitimini Bulgaristan’da tamamladı. 1989’da İzmir’e yerleşip çalışmalarını kendi atölye- sinde sürdürmeye başlayan Açıkgöz, kişisel ve karma olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında (Bulgaristan, Ro - manya, Kosova, KKTC ve Mısır) sergiler açtı. Tür - kiye ve Bulgaristan’dan ödülleri olan sanatçının bir - çok eseri özel koleksiyon ve kataloglarda yer alıyor. Açıkgöz, 2003 yılından bu yana, yurtiçinde İz- mir, Çeşme, Ankara, Foça, Bodrum, Tarsus, Urla, İstanbul, Gaziantep ve Kastamonu’da kişisel ser - giler açarak, eserlerini sanatseverlerle buluşturdu. Açıkgöz’ün, 22 Haziran Cuma günü saat 18.00’de Sanko Park Alışveriş Merkezi 3’ncü katta bulunan Sanko Sanat Galerisi’nde açılacak sergisi, 5 Temmuz’a kadar her gün 10.00-22.00 saatleri arasında devam etti. Ressam Açık - göz Sanko Sanat Galerisi’nde Sergi Açtı BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Değerli Üyelerimiz, Muhterem Okuyucular 29/07/2012 tarihinde seçilen yönetimimiz adına her - kese saygılar sunarım derneğimiz 2003 yılında ku - rulmuş olup derneğimiz kuruluş aşamasında emeği geçen kurucu üyelerimizin büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim ve bu zaman ka - dar emeği geçen tüm yöneticilere ve isimsiz kahra - man üyelerimize yönetimim adına teşekkür ederim. Üyemiz olan vatandaşlarımızın bize güvenip sahip çık - masını üyemiz olmayan vatandaşlarımızın biran önce derneğimizi ziyaret etmeleri rica olunur bu derneğin daha iyi yerlere gelebilmesi için gerekli çabaları bir - likte yapmalıyız. 26 kişilik yönetimim ve 6 kişilik de - netim adına bir ekip olarak herkese saygılar sunarım. S a y g ı l a r ı m ı z l a EUREKA’nın Dönem Baş- kanlığı Türkiye’ye Geçti Ar-Ge projeleri- nin desteklendiği ulus - lararası işbirliği plat- formu EUREKA’nın dönem başkan - lığı Türkiye’ye geçti. Macaristan’ın baş- kenti Budapeşte’deki Macaristan Parlamentosu’nda dü- zenlenen devir teslim törenine Türkiye Bi- lim, Sanayi ve Tek- noloji Bakan Yardım- cısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu, Türkiye’nin Macaristan Büyükelçisi Kemal Gür, TÜBİTAK Uluslararası İşbirliklerinden Sorumlu Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yunus Çengel de katıldı. TÜBİTAK Brüksel Ofisi Direktörü Mehmet Gök- göz, 40 üyesi bulunan EUREKA’nın üye sayısının Budapeşte’de Karadağ ile 41’e yükseldiğini, Türkiye’nin 41 Avrupa ülkesinin liderliğini üstleneceği EUREKA Dö- nem Başkanlığı’nı Macaristan’dan devraldığını açıkladı. Kavranoğlu da devir teslim töreninin ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin EUREKA Dönem Başkanlığı’nın Türk sanayisi ve KOBİ’leri adına büyük bir fırsat sağlayacağını, Türkiye’nin EU- REKA Dönem Başkanlığı’nı Temmuz 2012- Haziran 2013 tarihleri arasında yürüteceğini kaydetti. 2020 Olimpiyat Logosu Başbakanımız 2020 olimpiyat logosunu tanıttı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2012 Londra Olimpiyatları’na gidecek sporculara Dolmabahçe Sarayı’nda iftar yemeği verdi. Başbakan Erdo- ğan iftar yemeğinin ardından da 2020 Olimpiyatla- rına aday kent olan İstanbul’un logosunu açıkladı. Türkler Çöçebe Değil... Plovdiv Bele - diye Başkanı İvan Totev ‘Starinna Banya’ olarak bili- nen Osmanlı döne- minden kalan Çifte Hamam’ın mü - zeye dönüştürüle- bileceğini açıkladı. Totev, Çifte Hamam’ın mozaik müzesi veya Plovdiv’in Osmanlı döneminde bulunduğu sü- reden kalan belge ve eşyaların sergileneceği da- imi bir müzeye dönüştütülebileceğini belirtti. 16 yüzyılda inşaa edilen Çifte Hamam’ın milli kül - tür eseri olduğu için şu ana kadar kullanılan ‘İzkustvo dnes’ Derneği tarfından boşaltılacağı kaydedildi. Derneğin bugüne kadar hiçbir kira ödemedi- ğini belirten Belediye Başkanı Totev, dernek mü- dürü Emil Mirazçiev’in 600 leva tutarında kira sözleşmesini imzalamaya yanaşmadığını belirtti. Başkan Totev, Belediye Enstitüsü ‘Starinen Plovdiv’ Müdürü Ameliya Geşeva ile Tarih Mü- zesi Müdürü Stefan Şivaçev’e eserle ilgili en uy- gun projeyi sunmaları için vazife verdiğini belir - terek, güzel bir proje sayesinde dört asırlık eserin turistlerin ilgisine sunmayı hedeflediklerini kaydetti. Rafet ULUTÜRK TÜRKLER YERLEŞİK; AVRUPALILAR GÖÇEBE Kazim MİRŞAN -Altaylar için Göçebe diyenlere Altaylarda –Türklerin varlı - ğı milattan önce 8.asıra dayanıyor Altaylarda 8.Asırda dört şehrimiz vardır. Bunlar: 1.Abakant Sarayı; 2.Selena şehri; 3.Urkun şehri; 4.Karabalgasım şehri Avrupada bir tek şehir ismi saysınlar o dönemden YANİ TÜRKLER YERLEŞİKTİR; AMA AVRUPALILAR GÖÇEBEDİR Bayrampaşa Bld.Bşk.Yrd.Ahmet TÜFEKÇİ Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913 Sofya Plovdiv’de Çifte Hamam Müzeye Dönüşüyor BULTÜRK Derneği Olağanüstü Genel Kurul ile Kan Tazeledi, BULTÜRKDerneğikantazeledi,Olağanüstü Genel Kurul ile Yeni yönetim belirlendi Faaliyetlerine 2003 yılında başlayan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği üyeleri 29 Temmuz 2012’de Olağanüstü Genel Kurul ile yeni yönetim kadrosunu seçti. Toplantıya BULTÜRK üyesi 2 bin 799 üyeden 243’ü katıldı. 6.’ıncı Olağanüstü Genel Kurul’un açı - lış konuşmasını yapan BULTÜRK De - neği Genel Başkanı Rafet Ulutürk, “Bil - diğiniz gibi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğu ile Türkiye’de yaşayan göçmenlerimizin halledilmesi gereken birçok önemli meseleleri bu - lunuyor. Bunların halledilmesi uzun is - tikrarlı çalışmalar gerektiriyor. Bizler de BULTÜRK geride bıraktığımız 9 yılda uzun vadeli çalışma planları yaparak bir - çok tabuyu yıktık. dedi ve devam etti. Devamı 8’de Sınav Dergisi Kurucusu Hasan MUTLU Ressam AÇIKGÖZ Sanko’da Sergi Açtı

BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 62.Sayısı

Citation preview

Page 1: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Yıl: 8 Sayı: 62 Temmuz - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Olağanüstü Genel Kurul i l e Yeni 2012 Yönet im Kadrosunu Seçt i

Bosna Çocuklarına AğlıyorBosna’daki savaş sı-

rasında, 11 Temmuz 1995’te 8 binden fazla Boşnak erkeğin soy-kırıma maruz kaldığı Srebrenitsa’da, soykırı-mın 17. yıldönümü ne-deniyle bugün anma törenleri düzenleniyor. Törenlerde Türkiye’yi Başbakan yardımcısı Bozdağ temsil ediyor.

Bosna Savaşı sırasında en az 8 bin 733 Boşnak’ın hayatını kaybettiği Sreb-renitsa Katliamı, 17. yılında anılıyor.

Bugün yapılacak anma törenleri çerçeve-sinde, katliamdan 17 yıl sonra kimlikleri yeni belirlenen 500 kadar Boşnak’ın cenazesi bu-gün Potoçari’de düzenlenecek bir törenle top-

rağa verilecek. Tören-lere de binlerce kişinin katılması bekleniyor.

Cenazesi düzen-lenecek olanlar ara-sında yaşları 15 ile 18 arasında değiş-tiği söylenen 48 genç de bulunuyor.

Bosna Savaşı sı-rasında Birleşmiş Milletler tarafından

güvenli bölge ilan edilen Srebrenitsa’ya Ge-neral Ratko Mladiç komutasındaki Bosnalı Sırp kuvvetleri ağır silahlarla girerek 8 bin-den fazla Müslüman’ı katletmişti. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana meydana gelen en bü-yük katliam olarak kabul edilen bu olayda 25 binden fazla kişi de bölgeden sürülmüştü.

Sanat çalışmalarını İzmir’de sürdüren ressam Aynur Açıkgöz, Sanko Sa-nat Galerisi’nde 22 Haziran 2012 Cuma günü sergi açtı.

Sanat çalışmalarını İzmir’de sürdürüyor.Bulgaristan’da 1964 yılında doğan Aynur Açık-

göz, temel resim eğitimini Bulgaristan’da tamamladı. 1989’da İzmir’e yerleşip çalışmalarını kendi atölye-sinde sürdürmeye başlayan Açıkgöz, kişisel ve karma olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında (Bulgaristan, Ro-manya, Kosova, KKTC ve Mısır) sergiler açtı. Tür-kiye ve Bulgaristan’dan ödülleri olan sanatçının bir-çok eseri özel koleksiyon ve kataloglarda yer alıyor.

Açıkgöz, 2003 yılından bu yana, yurtiçinde İz-mir, Çeşme, Ankara, Foça, Bodrum, Tarsus, Urla, İstanbul, Gaziantep ve Kastamonu’da kişisel ser-giler açarak, eserlerini sanatseverlerle buluşturdu.

Açıkgöz’ün, 22 Haziran Cuma günü saat 18.00’de Sanko Park Alışveriş Merkezi 3’ncü katta bulunan Sanko Sanat Galerisi’nde açılacak sergisi, 5 Temmuz’a kadar her gün 10.00-22.00 saatleri arasında devam etti.

Ressam Açık -göz Sanko Sanat Galerisi’nde Sergi Açtı

B A Ş YA Z IBulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Değerli Üyelerimiz, Muhterem Okuyucular 29/07/2012 tarihinde seçilen yönetimimiz adına her-kese saygılar sunarım derneğimiz 2003 yılında ku-rulmuş olup derneğimiz kuruluş aşamasında emeği geçen kurucu üyelerimizin büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim ve bu zaman ka-dar emeği geçen tüm yöneticilere ve isimsiz kahra-man üyelerimize yönetimim adına teşekkür ederim. Üyemiz olan vatandaşlarımızın bize güvenip sahip çık-masını üyemiz olmayan vatandaşlarımızın biran önce derneğimizi ziyaret etmeleri rica olunur bu derneğin daha iyi yerlere gelebilmesi için gerekli çabaları bir-likte yapmalıyız. 26 kişilik yönetimim ve 6 kişilik de-netim adına bir ekip olarak herkese saygılar sunarım.S a y g ı l a r ı m ı z l a

EUREKA’nın Dönem Baş-kanlığı Türkiye’ye Geçti

Ar-Ge projeleri-nin desteklendiği ulus-lararası işbirliği plat-formu EUREKA’nın dönem başkan -lığı Türkiye’ye geçti. Macaristan’ın baş-kenti Budapeşte’deki M a c a r i s t a n Parlamentosu’nda dü-zenlenen devir teslim törenine Türkiye Bi-lim, Sanayi ve Tek-noloji Bakan Yardım-cısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu, Türkiye’nin Macaristan Büyükelçisi Kemal Gür, TÜBİTAK Uluslararası İşbirliklerinden Sorumlu Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yunus Çengel de katıldı.

TÜBİTAK Brüksel Ofisi Direktörü Mehmet Gök-göz, 40 üyesi bulunan EUREKA’nın üye sayısının Budapeşte’de Karadağ ile 41’e yükseldiğini, Türkiye’nin 41 Avrupa ülkesinin liderliğini üstleneceği EUREKA Dö-nem Başkanlığı’nı Macaristan’dan devraldığını açıkladı.

Kavranoğlu da devir teslim töreninin ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin EUREKA Dönem Başkanlığı’nın Türk sanayisi ve KOBİ’leri adına büyük bir fırsat sağlayacağını, Türkiye’nin EU-REKA Dönem Başkanlığı’nı Temmuz 2012-Haziran 2013 tarihleri arasında yürüteceğini kaydetti.

2020 Olimpiyat LogosuBaşbakanımız 2020 olimpiyat logosunu tanıttı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2012 Londra

Olimpiyatları’na gidecek sporculara Dolmabahçe Sarayı’nda iftar yemeği verdi. Başbakan Erdo-ğan iftar yemeğinin ardından da 2020 Olimpiyatla-rına aday kent olan İstanbul’un logosunu açıkladı.

Türkler Çöçebe Değil...

Plovdiv Bele-diye Başkanı İvan Totev ‘Starinna Banya’ olarak bili-nen Osmanlı döne-minden kalan Çifte Hamam’ın mü-zeye dönüştürüle-bileceğini açıkladı.

Totev, Çifte Hamam’ın mozaik müzesi veya Plovdiv’in Osmanlı döneminde bulunduğu sü-reden kalan belge ve eşyaların sergileneceği da-imi bir müzeye dönüştütülebileceğini belirtti.

16 yüzyılda inşaa edilen Çifte Hamam’ın milli kül-tür eseri olduğu için şu ana kadar kullanılan ‘İzkustvo dnes’ Derneği tarfından boşaltılacağı kaydedildi.

Derneğin bugüne kadar hiçbir kira ödemedi-ğini belirten Belediye Başkanı Totev, dernek mü-dürü Emil Mirazçiev’in 600 leva tutarında kira sözleşmesini imzalamaya yanaşmadığını belirtti.

Başkan Totev, Belediye Enstitüsü ‘Starinen Plovdiv’ Müdürü Ameliya Geşeva ile Tarih Mü-zesi Müdürü Stefan Şivaçev’e eserle ilgili en uy-gun projeyi sunmaları için vazife verdiğini belir-terek, güzel bir proje sayesinde dört asırlık eserin turistlerin ilgisine sunmayı hedeflediklerini kaydetti.

Rafet ULUTÜRK

TÜRKLER YERLEŞİK; AVRUPALILAR GÖÇEBE

Kazim MİRŞAN- A l t a y l a r i ç i n G ö ç e b e d i y e n l e r eA l t a y l a r d a – T ü r k l e r i n v a r l ı -ğı milat tan önce 8.as ıra dayanıyorAltaylarda 8.Asırda dört şehrimiz vardır. Bunlar: 1.Abakant Sarayı; 2.Selena şehri; 3.Urkun şehri; 4.Karabalgasım şehriAvrupada bir tek şehir ismi saysınlar o dönemdenYANİ TÜRKLER YERLEŞİKTİR; AMA AVRUPALILAR GÖÇEBEDİR

Bayrampaşa Bld.Bşk.Yrd.Ahmet TÜFEKÇİ

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Plovdiv’de Çifte Hamam Müzeye Dönüşüyor

BULTÜRK Derneği Olağanüstü Genel Kurul ile Kan Tazeledi,BULTÜRK Derneği kan tazeledi, OlağanüstüGenel Kurul ile Yeni yönetim belirlendiFaaliyetlerine 2003 yılında başlayan

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği üyeleri 29 Temmuz 2012’de Olağanüstü Genel Kurul ile yeni yönetim kadrosunu seçti. Toplantıya BULTÜRK üyesi 2 bin 799 üyeden 243’ü katıldı.

6.’ıncı Olağanüstü Genel Kurul’un açı-lış konuşmasını yapan BULTÜRK De-neği Genel Başkanı Rafet Ulutürk, “Bil-diğiniz gibi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğu ile Türkiye’de yaşayan göçmenlerimizin halledilmesi gereken birçok önemli meseleleri bu-lunuyor. Bunların halledilmesi uzun is-tikrarlı çalışmalar gerektiriyor. Bizler de BULTÜRK geride bıraktığımız 9 yılda uzun vadeli çalışma planları yaparak bir-çok tabuyu yıktık. dedi ve devam etti.

Devamı 8’de Sınav Dergisi Kurucusu Hasan MUTLU

R e s s a m A Ç I K G Ö ZSanko’da Sergi Açtı

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Yeryüzü Tiyatrosu, İzmir’de yaşayan Boşnak vatandaşlara, Ölü Kadınlar Şarkısı adlı oyunu Konak Belediyesi Dr.Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa Kültür ve Sanat Merkezi’nde özel olarak sergiledi.

İzmirli Boşnaklar Der-neği Başkanı Hamza Yavuz, oyunun yakın tarihin trajik olaylarından Bosna İç Sa-vaşını konu aldığını söyledi. Konak Belediye Başkanı Dr.Hakan Tartan da,” Oyunun özel konukları, Boşnak kökenli

İzmirliler. Oyunda anlatılanla-rın tanığı ya da bu dramı ya-şayanların çocukları, yoğun bir

katılımla Ölü kadınların şarkısını hep birlikte duy-gulu anlar yaşayarak iz-ledik” dedi. Ölü Kadınlar Şarkısı adlı oyunu, toplu-luğun Genel Sanat Yönet-meni ve dramaturgu Ha-luk Işık sahneye koydu. Danışmanlığını Lida De-miroviç Güventürk’ün yaptığı oyunun çevre dü-zeni ve giysileri Aslıhan Işık’a ait. Oyunda Bos-nalı kadınların öykülerine,

özel olarak hazırlanmış filmler eşlik etti.

Bulgaristan Türk eğitim tarihi içinde, Şumnu’daki Nüvvâp Okulu başlıbaşına bir yer tutar. Krallık döneminde Bulgaris-tan Türk azınlığının en yüksek eğitim öğretim kurumu olan bu okul çok tartışılmıştı. Zaman zaman Bulgaristan Türk-leri içinde tartışmalara neden olduğu gibi, Bulgaristan Türk-leri ile anavatan Türkiye arasında da sık sık konuşulmuştur.

“Nüvvâp”, “Naip” kelimesinden türetilmiştir. Naip, müftü vekili veya şeriata göre hüküm veren kadı demek-tir. Nüvvâp Okulu da; müftü vekilleri, naipler yetiştiren bir okul anlamına gelir. Bulgaristan’da böyle bir okul açıl-ması bir ihtiyaçtan doğmuştur. İhtiyaçlar böyle bir okulu sahneye çıkarmıştır. Bulgaristan’ın ilk kurulduğu yıllarda müftü vekilleri yetiştirmek için ayrı bir okul açılmasına ge-rek duyulmamıştı. Bulgar prensliği tam bağımsız değildi. Osmanlı devletine vergi veren ve padişaha bağlı bir muh-tar prenslikti. Bu dönemde Bulgaristan Türkleri; din gö-revlisi, müftü vekili, naip yetiştirmek için İstanbul’daki yüksek medreselerde öğrenci yetiştirebilmişlerdi.

1908 yılında Bulgaristan bağımsızlığını ilân edince, iki ülke arasında tam bir sınır girdi. Artık İstanbul’a öğ-renci göndermek pek kolay olmadı. Bulgaristan’da gö-rev yapacak Türk din adamlarını, müftü vekillerini ve naipleri yetiştirmek üzere Bulgaristan’da bir okul aç-mak ihtiyacı zamanla daha fazla hissedildi. 1909 yılında Türkiye ile Bulgaristan arasında imzalanan sözleşme ile Bulgaristan müftülükleri iki devletçe düzenlendi.(1)

Bulgaristan’daki Müslüman-Türk halkının ilmî, dinî ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak için birçok ilim ve din ada-mına ihtiyaç vardı. Buna karşılık, bu gerekli kadroları ye-tiştirecek bir ilim ve din müessesesi yoktu. Bazı şehirlerde birçok medreseye rastlanıyordu ama, bunlar günün ihti-yaçlarını karşılayacak kadrolar yetiştirmekten çok uzaktı.

İlk zamanlarda Bulgaristan Türkleri mevcut kadro-larla yetindiler. Lâkin zamanla bu kadrolar bitti. Hal-kın ihtiyacı olan gerekli kadroları yetiştirmek için bir ilmî ve dinî kuruluşa ihtiyaç duyuldu. İşte bu ihtiyaçları kar-şılamak üzere, 1922 yılında Deliorman’ın merkezi sa-yılan Şumnu şehrinde “Nüvvâp” adında bir okul açıldı.

Aslında Nüvvâp, anavatanın Bulgaristan Türkleri’ne bir hediyesidir. Osmanlı hükümeti, Rumeli’de kalan soydaş-larını unutmamıştır. Balkan harbinde hezimete uğrama-sına rağmen 29.09.1913 tarihinde yapılan bir anlaşmayla müftü ve müftü naipleri yetiştirmek için hususi bir okul açılması karara bağlanmıştır. Anavatan, o karanlık gün-lerde bile yabancı ellerde yetim kalmış masum evlâtlarını düşünmüştür. Zamanın İçişleri Bakanı şehit Talât Paşa’nın bu uğurdaki hizmetleri unutulmayacak kadar büyüktür.

Nüvvâp Okulu esasen dinî bir mahiyet taşımakla bera-ber, hiçbir zaman eski manada bir medrese olarak kabul edilemez. Belki Nüvvâp, dünyada eşi bulunmayan, müs-tesna bir ilim ve irfan ocağıdır. Onun tek kusuru, progra-mının çeşitli dersleri içine alması ve haddinden fazla yüklü olmasıdır. Ama, bu da bir zaruretti. Çünkü, halka öğret-men lâzımdı, pedogoji okulu yok; imam-hatip ve müftü gerek, din okulu yok. İhtiyaçlar çok çeşitli. Halbuki okul tek. O halde programının da kırkanbar olması çok tabii.

Nüvvâb’a kaynak olan Medrese-i Aliyye’de köylere imam ve hatip yetiştiriliyordu. Lise kısmından ise bütün Bulgaristan Türk okullarına öğretmen çıkıyordu. Bu takdirde pedagoji derslerinin de, tatbikatıyla beraber görülmesi, okutulması ge-rekiyordu. Nihayet memlekete müftü de lâzımdı. İşte lî kıs-mından da müftüler ve Rüştiye öğretmenleri yetiştiriliyordu.

Nüvvâp Okulu, Türk halkının eğitim hayatında çok mühim ve müspet bir rol oynamıştır. Yıllarca Bulgaristan Türkü’nün ilmî ve dinî ihtiyaçlarını karşılamıştır. Nüvvâp, Bulgaristan Türkü’nün karanlık âfâkında parlayan bir yıldızdır. Türk halkının millî ve dinî istinatgâhı Nüvvâp idi. Millî varlığı-mızı, benliğimizi muhafazayı da biz Nüvvâb’a borçluyuz.

Nüvvâb’ın KuruluşuNüvvâp Okulu, Bulgaristan Başmüftülüğü’ne bağ-

lıydı. Başmüftülüğü ve müftülüklere, zaman zaman tu-tucu hocalar geldi veya getirildi. Bu hocalar Nüvvâp Okulu’nu da tutucu bir medrese haline getirmeye çalıştı-lar. Bu çabalarında Bulgar hükümetinden de destek gör-düler. Bulgar makamları, Bulgaristan Türklerini anava-tan Türkiye’den uzaklaştırma çabasıyla tutuculara arka çıktılar. Kimi hocalar, bu Bulgar politikasına alet oldu-lar. Bu yüzden bu okula ilişkin tartışmalar hep canlı kaldı.

Ama Nüvvâp Okulu, tutucu ve gerici hocaların istedik-leri veya özledikleri biçimde bir “medrese” olmadı. Res-men adı “Medresetü’n-Nüvvâp” olmakla birlikte, bu okul hiçbir zaman tamamıyla tutucu, gerici bir okul olmamış-tır. Bu okulda görev yapmış değerli hocaların çoğu ay-dın kişilerdi. Onlar sayesinde Nüvvâp Okulu bir yan-dan Bulgaristan Türkleri için müftü adayları yetiştirirken, öte yandan değerli öğretmenler de yetiştirmiştir. Bulga-ristan Türk azınlığı aydın kişiler çıkarabilmişse, bunu bü-yük ölçüde Nüvvâp Okulu’na borçludur. Türkiye’ye öğ-renci gönderme imkânlarının yok denecek kadar kısıtlı olduğu bir dönemde, Bulgaristan Türk çocukları, ortao-kulu bitirdikten sonra ancak Nüvvâp Okulu’na gidebil-mişler ve buradaki hocalar tarafından yetiştirilmişlerdir.(3)

Nüvvâb’ın kuruluşu; Osmanlı devleti adına Talât Paşa, Mahmut Paşa ve Halil (Menteş) beyler’in imzaladığı, Bul-garistan adına Savof, Noçoviç ve Tuşef’in imzaladıkları

Devamı Gelecek Sayıda

Balkanlar da Yanan İ l i m M e ş ’ a l e s iM e d r e z e t ü ’ n - N ü v v a p

Tarihten Günümüze

Bizim Bulgaristan’da yaşadığımız dönemde (1989 yılından önce) ülke-deki Türkler Bulgaristan’ı terk ede-rek Türkiye’ye gitmekten, Türkiye’ye yerleşip yaşamaktan bahsediyorlardı.Kısaca herkes göç etmekten bahse-

diyordu ama bunun adı “göçmenlik” veya “muhacirlik” değildi, göçün adı “Türkiyecilikti”! Bu söz Bulgaristan’da yaşayan biz Türklerin milli bilincimi-zin ne kadar kuvvetli olduğunun, va-tan ve millet sevgimizin ne kadar üst seviyede olduğunun, Türklüğe ne ka-dar bağlı olduğumuzun ispatıdır diye düşünüyorum. Çünkü insanlara her ne verirsen ver, ne kadar iyi şartlarda yaşamayı önerirsen öner dünyanın başka herhangi bir ülkesine gitmeyi değil de sadece ve sadece Türkiye’ye gelip yerleşmeyi düşünüyorlardı. Bu nedenle de buna “göçmenlik veya muhacirlik” demeyip “Türkiyecilik” demişler! Bence bu Bulgaristan Türk-lerinin kullanmış olduğu TÜRKİYE-CİLİK üzerinde çalışma yapılmalı!

Kenan ÖZGÜR

“TÜRKİYECİLİK”

Değerlendirme

Bulgaristan, Yüksek Öğretim Kurulu(YÖK)’un Bulgaristan’daki üniversite diplomaların denklik işlem-lerinin askıya alma kararından dolayı, Türkiye’ye bir uzman ekip gönderiyor. Eğitim Bakanı Sergey İgna-tov, kendisine bir sorunlu diploma hakkında bilgi ulaş-tığını, fakat 5-6 tane daha varlığından haberdar oldu-ğunu aktardı. Sahte diplomaların 90’lı yıllara ait eski evraklar olduğunu açıklayan İgnatov, üniversite siste-minde sahtecilikle irtibatlandırılan herhangi bir öğretim görevlisi yakalanırsa, gereken neyse yapılacağını belirtti

İ g n a t o v , d i p l o m a l a r ı n ü z e -rinde nasıl oynandığını şöyle anlattı:

“Öğrenciler legal diplomalarla bizden geçi-yorlar. Dışişleri Bakanlığı’ndan apostil de alı-yorlar, fakat daha sonra not kısmının yer aldığı iç sayfalar, Türk piyasasına göre değiştiriliyor. “

Problemin aslında Bulgaristan’dan kaynaklanma-dığını altını çizen İgnatov, sahteciliğin Türk vatandaşı

kimseler tarafından yapıldığını açıkladı. Bu vesileyle İçişleri Bakanlığı’na konuyu bildirdiklerini aktaran İg-natov, “Sorun siyasi olmayıp, çok katlı bir problemdir veya ticari bir savaştır, nasıl isterseniz öyle algılayın. Ba-kın Türk öğrenciler binlerce dolar sömestr ücreti ödüyor. Burada kira tutuyorlar, yerli AVM’lerden alış veril yapı-yorlar. “ sözlerine yer verdi. Problemin altında kalkabil-mek için her üniveristeye taranmış diplomaların listesini oluşturmayı önerdiklerini söyleyen İgnatov, şu ana ka-dar sadece yüzde 20’si bunu gerçekleştirdiğini bildirdi.

Eğitim Bakanlığı’nın bilgilerine göre Bulgaristan’da 6 bin 494 öğrenci eğitim görüyor. YÖK, 5 Temmuz’da yaptığı toplantıda, Bulgaristan’daki yük-seköğretim kurumlarından alınan diplomaların denk-lik işlemleri ile Türkiye’dek, üniversitelere yapıla-cak yatay geçişlerin Bulgaristan makamlarıyla bu konuda sürdürülmekte olan müzakereler tamam-lanıncaya kadar askıya alınmasını kararlaştırmıştı.

Dr.Nedim BİRİNCİB o ş n a k K a d ı n l a r ı n A c ı l a r ı T i y a t r o S a h n e s i n d e

Sergey İgnatov: Sahte diplomaları Türk vatandaşları yaptırıyor

Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı, İstanbul’da 7parça mülkü geri alma hakkını kazandı

Bu araziler içinde Şişli’nin göbeğindeki, üze-rinde iki meslek lisesi ile bir yüksekokulun da yer aldığı 59 bin metrekarelik arazi de bulunuyor.

Türkiye’nin en büyük sorunlarından olan ‘Azın-lık Vakıflarına ait taşınmazların iadesi’yle ilgili 28 Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayım-lanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK), yü-rürlüğe girdi ve mülkler el değiştirmeye baş-ladı. Azınlık vakıfları içinde yer alan Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı, İstanbul’daki 11 taşınmaz için başvurmuştu ve başvuru Vakıflar Genel Müdür-lüğü tarafından değerlendirildi. Bu değerlendirme so-nucunda ise toplam 7 taşınmazın Bulgaristan Orto-doks Eksahlığı Vakfı’na geri verilmesine karar verdi.

Peki geri verilecek taşınmazlar arasında neler yer alı-yor? Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün değerlendirme-sine göre Beşiktaş’ta Portakal Sokak’taki eski Eksah-lık binası, Feriköy’deki Bulgar Mezarlığı, Balat’taki Papazhane ve Şişli’de 4 arazi. Burada dikkat çeken en önemli nokta Şişli’de bulunan 4 farklı taşınmaz.

Hastane verilmediBu taşınmaz incelendiğinde ortaya çok çarpıcı bir

nokta çıkıyor.Bu arazilerden birtanesi 59 bin metrekare ve tam da E-5’nin yanında. Şu anda bu arsanın üstünde Şişli Endüstri Meslek Lisesi, Şişli Anadolu Teknik Li-sesi, Bahçeşehir Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu bulunuyor. Arazi Abide-i Hürriyet Caddesi, E-5, Çağ-layan Meydanı ve Darülaceze Caddesi arasında kalıyor.

Bulgar Vakfı’nın bir başka beklentisi ise Bul-gar Hastanesi ile ilgiliydi. Şu anda Türkiye Gaze-tesi Hastanesi olarak faaliyet gösteren arazinin ve binanın da vakıfa ait olduğu gerekçesiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvuruda bulunulmuştu. An-cak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu başvuruyu kabul etmediği ortaya çıktı. İşte verilmeyen arazi-

nin hikayesi: Bina 1894 yılında, Ragıp Paşa tara-fından yaptırıldı. Söz konusu hastane Sultan II. Be-yazıt Han’ın vakıf arazisi üzerine yapıldıktan sonra Sultan II. Abdülhamit tarafından Bulgar tebaya verildi.

1936 beyannamesinde ise arsa Evlogi Georgiev Vakfı adına işlendi. Ancak 1980’li yıllara gelindiğinde vakıfta yönetim sorunu yaşandı. 1993-2007 yılları ara-sında Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı’nda yöne-tim kurulu üyelisi olan Bojidar Cipof bu sorunu şöyle anlatıyor, “Bulgar Hastanesi binasının esas sahibi “Ev-logi Georgiev Vakfı” idi ve uzun yıllar mevzuata ay-kırı bir biçimde ve mütevelli heyetsiz olarak çalıştı.

Hastaneyi elde tutan ve nemalanan birkaç Bul-gar Cemaati mensubu ile Bulgar Başkonsolosluğu ’nun elemanlarınca yönetilmekteydi. Mütevelli he-yeti oluşturulması hakkında defalarca uyarılmalarına rağmen aynı şekilde devam edildiği için “5 Temmuz 1988’de Saat 15.30“da tutulan bir tutanakla Vakıf-lar Genel Müdürlüğü tarafından el konuldu ve maz-butaya alındı. Belgelere göre bu arsa “Evlogi Ge-orgiev Vakfı”na ait. Bu vakfın ise yönetimi yok. Dolayısıyla burada Bulgaristan Ortodoks Eksah-lığı Vakfı’na bir söz düşüp düşmeyeceği belli değil.”

Bulgar Vakıfları veriliyor!

A l m a n y a ’ d a Ş ü p h e l i b i r B u l g a rOlay sırasında kanlı ellerle görülmüşAlmanya’nın Dortmund kentinde 3 Türk çocu-

ğun ölümünde baş şüpheli olarak polis tarafından gözaltında tutulan Bulgar kadının olay sırasında el-leri kanlı bir şekilde görüldüğü ortaya çıktı. Zi-lan (12), Mustafa (4) ve Mehmet Tüfekçi (10) adlı çocuklar apartman dairelerinde çıkan yangına mü-dahale etmeye gelen itfaiyeciler tarafından bulundu

Şiddet sonucunda hayatlarını kaybettikleri ortaya çı-kan çocuklardan ikisi evde, bir diğeri ise hastanede öldü. Almanya’da yayımlanan Bild gazetesi, kardeşlerin ba-bası Muharrem Tüfekçi’nin sevgilisi Milka Docheva (30) adlı Bulgar kadının evde çıkan yangın sonrasında el-leri kanlı bir şekilde koşarken görüldüğünü yazdı. Otop-side 3’ünün de şiddet nedeniyle öldükleri açıklanan ço-cukların katilinin Docheva olabileceği iddiaları güçlendi.

İddiaya göre Docheva yangından sonra koşarak Tüfekçi’nin akrabalarıyla oturduğu restorana gitti. Eve yaklaşık 1 kilometre uzaklıktaki restorana elleri kanlı bir şekilde giden Docheva evin yakınındaki bir parkta saldırıya uğradığını söyledi. Bunun üzerine hep birlikte eve giden Tüfekçi ve akrabaları evin yandığını gördü.

Daha sonra ölen Zilan ve Mehmet’in cesetleri evden dı-şarıya çıkarıldı. Mustafa da kaldırıldığı hastanede öldü.

A n n e l e r i d e b a l k o n d a n d ü ş m ü şPolis, otopsiden sonra yaptığı açıklamada, çocukla-

rın şiddete maruz kaldığını ve Mustafa ve Dilan’ın yan-gın çıkmadan önce hayatlarını kaybettiğini belirtti. Anne Ayla Tüfekçi’nin ise 3 yıl önce balkondan düşerek öldüğü açıklandı. Ailenin olay yaşanmadan önce Türkiye’ye dönmek istediği de ortaya çıktı. Bulgaristan’daki Plovdiv Paissi Hilendarski Üniversitesi’ni bi-tirdiği bilinen Docheva’nın sorgusu devam ediyor.

Bulgar ressam Martin Krastev ilk defa Bodrum’dasecil tarafından 09/08/2012. tarihinde Gündem ka-

tegorisine eklendi. 11 views kez görüntülendi. Bulgar ressam Martin Krastev ilk defa Bodrum’da Bulgar ressam MARTIN KRASTEV ilk defa sergi

açacağı Bodrum’da “Varışlar/kalkışlar ve naturmort serilerinden bir seçki/ A selection from the series of Departures-Arrivals & Still life” adıyla resimlerini The Marmara Otelinde sanatseverlerin karşısına çıkarıyor.

Yılardır gerçekleştirdiği düzeyli sergileriyle Türk sanat piyasasında önemli bir yeri bulunan Galeri Selvin’ le bu sergi için işbirliği yapan sanat yönetmeni Zerrin Ulusman Bodrum’da bulunan tüm sanatseverleri Şeker Bayramı ta-tilini de içine alan 17 Ağustos – 10 Eylül 2012 tarihleri ara-sında Martin Krastev’in eserlerini görmeye davet ediyor.

Bugüne kadar kendine özgün resim diliyle farklı ko-nularda resimlerini üretmiş olan sanatçı Bodrum The Marmara’da 2 serisinden bir seçki sunacak sanatseverlere..

. Yeryüzünde hareket eden ve seyahat eden insanla-rın geliş gidişleri, o geliş gidişlerden sonra hatırda ka-lan o yerlerle ilgili tamamlanmamış görüntüler, formlar, çizgiler, renkler ve sesler Martın Krastev’in resimle-rinde kuvvetli fırçasına güvenerek güçlü bir anlatımla ,etkileyici bir biçimsellikte izleyicinin karşısına çıkıyor.

1953 Sofya doğumlu olan sanatçı, Sofya Sanat Aka-demisini bitirdikten sonra yüksek lisansını prof Pa-pillov yönetiminde tamamladı. Uzun yıllardan beri yaşamını ve sanatını Yunanistan’da sürdürmektedir.

Ülkesinde ve yaşadığı Yunanistanda birçok kişisel sergi ve sanat projelerine katılan MARTIN KRAS-TEV 2002 de EuropART,Geneva,Switzerland, ARTITA’08 Slovenia 2008 de ve 2009 da ST-art 14th European Contemporary Art Fair,Strasbourg gibi önemli sanat projelerinde de yer almıştır.

İstanbuldaki ilk kişisel sergisini Galeri Selvinde 2011 yılında gerçekleştiren MARTİN KRASTEV Bod-rum sanatseverlerini 17 Ağustos – 10 Eylül tarih-leri arasında The Marmara’daki sergisine bekliyor…

Sergi, hergün 11: 00 – 14:00 ve 16:00 – 20:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

Ara saatlerde ziyaret etmek isteyenlerin Zer-rin Ulusman’dan randevu almaları rica olunur.

İletişim: Zerrin Ulusman-0532 728 04 10

Bulgar Ressam Bodrumda

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

1 4 . Y ü z y ı l a A i t K u r a n - ı K e r i m

Göçmen dernekleri, Başbakan Yardım-cısı Bülent Arınç’a nasıl bir cevap verecek...

‘Balkan Vakıfları Sempozyumu’na ka-tılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Bursa Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde dü-zenlenen, ‘Balkan Vakıfları Sempozyumu’na katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yeterli katılım olmayınca Balkan Dernek-leri ve Federasyon temsilcilerine kızdı.BULTÜRK DerneğiBizler ufak dernek olduğumuzdan dolayı biz-

leri davet etmiyorlar. Küçük ufak dernek oldu-ğumuzdan dolayı olacak ki, bu dev konfede-rasyon ve federasyonlar bizleri göremiyorlar.

Bizler tek başımıza bunlara yete-riz. Bunu da Bulgaristan’da Cumhur-başkanlığı seçimlerinde bunu kanıtladık.

Konfederasyon ve federasyonların Bulgaristan’dan HÖH’ten emir almaları za-ten bu çaresizliklerini göstermişti. Bu gün bu devlerin gücü de ortaya çıkmıştır böylece. Ön-celikle bizler Konfederasyonu ve federasyon-ları bu günden değil çok önceden yıllardan beri eleştiriyoruz. Bunu duyanlar ve duyma-yanlar vardı bu güne kadar bunlar belliydi.

Buralarda liyakatsiz, beceriksiz insanlar başında durmaya devam ederse bunların değişmesi müm-kün değil. Öncelikle bunlara bağılı olan dernekle-rin başına gelenler belediye başkanı, milletvekili olmak için gelmesinler. Bu başkanlar öncelikle dernek tüzüğünde yazılanları yapmak için, yani asli görevini yapmaya ve insanına faydalı ol-malıdırlar, yol gösterebilmeliler. İşin esası der-nek faaliyetleriniz nelerdir, gelecek ile ilgili stra-tejileriniz nelerdir. 1990 yılından sonra Balkan coğrafyasında değişen sınırları önceden görerek bir çaban oldu mu? Balkan coğrafyasında neleri değiştirebildin, insanına nasıl faydalı olabildin, yeni nesil yetiştirmekte ne gibi katkın oldu v.s.y.

Burada say ın Ar ınç ’ ın i syan -lar ı geç kal ınmış bi r i syandır.

Seçim öncelerinde tüm partiler bunu göz önde tutmasını arzu ediyoruz ve hiç kimseyi bu top-lumu temsil etmediğini görmelerini arzu ediyoruz.

Arınç’ın isyanları geç kalınmış bir isyandır

R a f e t U L U T Ü R K

E - K i t a pK a ğ ı t t a

E-kitap kâğıdı geçtiÜnlü alışveriş ve kitap sitesi

Amazon’un İngiltere’de sattığı e-kitap sayısı ilk kez klasik basılı kitapları geçti.Amazon.co.uk’in yaptığı açıkla-

maya göre 2012’de satılan her 100 kitap başına 114 e-kitap satıldı. Uz-manlar bu durumun E.L. James’in erotik içerikli sansasyonel roma-nı ‘Fifty Shades Of Grey’in bü-yük katkısı olduğu görüşünde.Amazon’un ürettiği Kindle isimli

E-kitap okuma cihazının İngiltere’de büyük popülarite kazanması nihayet kitap satışlarını da etkilemeye başladı.Amazon yetkilileri kitapların baskı ve

dağıtım masrafı olmadan okuyuculara ulaşabilmesinin kendileri açısından bü-yük bir kazanım olduğunu inkar etmi-yor. Ancak bu durum ülkedeki birçok küçük ve orta çaplı kitapçı için felaket demek. Son günlerde düzenlenen bir anket, İngiltere’de her hafta iki kitap-çının kepenk kapattığını ortaya koydu.Uzmanlar geçmişte müzik mar-

ketlerin başına gelenlerin, ki-tapçıların da kaçınılmaz kade-ri olduğu konusunda hemfikir.

20 Yıl Sonra Böcek mi yiyeceğizGıda uzmanının 20 yıl sonrasındaki yi-

yecek tahminleri korkutan türden. Zira et tüketiminin giderek zorlaşacağını belir-ten uzmana göre, böcekler beslenmenin temel maddelerinden biri haline gelecek.

İngiltere’de et fiyatlarının beslenme üzerinde büyük etkisi olacağı tahmin ediliyor. Gıda sanayinde görev yapanlar önümüzdeki 5-7 yıl içerisinde et fiyat-larının iki katına çıkacağını ve etin lüks gıdalar arasında yer alacağını belirtiyor.

Batı’da çoğu kişinin ucuz ve bol etle büyüdüğünü belirten gıda uzmanı Mor-gaine Gaye “Fiyat artışı nedeniyle eti yeniden lüks gıda arasında görmeye başlıyoruz. Bu nedenle etin yerine ge-çecek yeni ürünler arıyoruz” diyor.

ETİN YERİNE NELER OLABİLİR?Gaye , böcek le r in bes l enme -

mizde temel maddelerden biri ha-l i ne ge l eceğ in i i dd i a ed iyo r.

H o l l a n d a ’ d a k i Wa g e n i n g e n Üniversitesi’ndeki araştırmacılar bö-ceklerin ete eşdeğer önemli bir protein kaynağı olduğunu belirtiyor. İnsanların yiyebileceği türden 1,400 böcek bulu-nuyor ve bunlar sığıra kıyasla daha az masrafla, daha az su tüketerek ve çev-reye daha az zarar vererek üretilebiliyor.

BÖCEK BURGERBu böcekler toplayıcılık yaparak bes-

lenenlerin yediği türden ham bir şekilde tabağımıza gelmeyecek tabi. Böcek-ten yapılma burger ve sosisler görünüm olarak etten yapılanlara benzeyecek.

Gıda uzmanı Gaye, çekirge ve cır-cır böceklerinin öğütülerek bur-gerlerde kullanılacağını açıklıyor.

BÖCEK YATIRIMI Hollanda hükümeti böceklerin te-

mel beslenmeye girmesi için ciddi bir para ayırıyor. Araştırmalarda ve böcek çiftliklerini düzenleyecek ya-saların hazırlanmasında kullanıl-mak üzere bir milyon euro ayrıldı.

Dünya nüfusunun önemli bir bö-lümü gündelik besinlerinin bir par-çası olarak böcek tüketiyor. Tırtıl ve çekirge Afrika’da, ağustos böcekleri Tayland’da, yaban arısı ise Japonya’da gözde yemekler arasında yer alıyor.

BÖCEK DEĞİL, MİNİ BESİ HAYVANI Deneysel Gıda Derneği ile ortak-

laşa çalışan Gaye, Avrupalılar ve Ku-zey Amerikalılar açısından böceklerin imajını değiştirmek gerektiğini, bu-nun bir parçası olarak ‘böcek’ keli-mesi yerine “mini besi hayvanı’ teri-minin kullanılabileceğini vurguluyor.

M o d e r n K ü l t ü r A f r i k a ’ d a D o ğ u d uModern kültür

A f r i k a ’ d a d o ğ d u ’G ü n e y

Afrika’daki bir mağa-rada bulu-nan 40 bin yıl öncesine ait eşyalar, sanıldığının aksine mo-dern kü l -t ü r ü n ü n 30 bin yıl önce başladığına işaret eden bulgu-lar ortaya koydu. Bazı bilim insan-ları ise modern kültürün Afrika’da doğduğu düşüncesini reddetti .

Arkeologlar, Border Mağarası’nda bulunan 44 bin yıllık antik eşyala-rın, Kalahari Çölü’nde yaşamış olan San toplumunun izlerini taşıdığını belirtti. Mağarada, zehirli uçlu ok-lar ve devekuşu yumurtasından ya-pılma mücevherler gibi silah ve mü-cevherler bulundu. Bilim insanları, San toplumundan geriye kalan insan-ların bugün hala Güney Afrika’da ya-şadığını, böylece mağarada bulunan eşyaların modern kültüre uzanan izle-rinin tespit edilebileceğini ifade etti.

Proceedings of the National Aca-demy of Sciences dergisinde ya-yımlanan araştırmada yer alan Lu-cinda Backwell, Border Mağarası’nda elde edilen bulguların “modern davranışa dair ilk örnekleri tem-sil ettiğini” söyledi. Backwell ay-rıca, modern insanın Afrika’nın gü-neyinden geldiği teorisinin de daha da güçlendiğine dikkat çekti.

Araştırmada, radyokarbon tarihleme yöntemiyle elde edilen bulguların, San halkının tahmin edilenden daha eski tarihlerde yaşamış olabileceğini gös-terdiği belirtildi. San’ların, 10 ile 20 bin yıl öncesine uzandığı düşünülüyor.

TİCARET İÇİN DEVE-KUŞU YUMURTASI

Güney Afrika’nın Swaziland sınırı yakınlarında bulunan mağarada, av-lanmak için kullanılan çok sayıda silah ve devekuşu yumurtası ile deniz ka-buklarından yapılmış takılar bulundu.

Backwell, antik eşyaların yaklaşık 44 bin yıl öncesine işaret ettiğini ve kul-lanım amaçlarını çok iyi bildikleri için ait oldukları kültürü de anlayabildik-lerini ifade etti. Backwell ve meslek-

taşları, Border Mağarası’nda yaşayan halkın zehirli uçlu ok-ları avlanmak için kullandık-larını ve sahip-liği göstermek için ok uçla-rına spiral işa-ret işledikle-rini belirtti. Ok uçlarına spi-ral işaret koy-mak, bugün San

halkı tarafından hala kullanılıyor.Uluslararası araştırma ekibinin ba-

şını çeken Fransa Ulusal Araştırma Merkezi’den Francesco d’Errico, elde ettikleri bulguların oldukça gelişmiş bir medeniyete işaret ettiğini söy-ledi. San halkının genetik ve zihin-sel olarak oldukça modern bir halk olduğuna dikkat çeken d’Errico, “sembolleri kullanmalarının zihinsel gelişime işaret ettiğini, halkın kendi arasında ticaret yapmak için de mü-cevher yapımında kullandıkları de-vekuşu yumurtalarından faydalan-dıklarını” söyledi. San halkının takas için devekuşu yumurtası kullanması alışkanlığı bugün de devam ediyor.

“MODERN İNSANIN İLK İZLERİ DEĞİL”

Aralarında İngiliz, Fransız, İtalyan, Norveçli, Güney Afrikalı ve ABD’li araştırmacıların bulunduğu ekip, her ne kadar modern çağın kesin olarak nerede başladığı bilinmese de, Bor-der mağarasındaki fosillerin, modern kültürün Afrika’nın güneyinden gel-diğine dair delil sunduğunu vurguladı.

New York Üniversitesi’nden paleo-antropoloji uzmanı Eric Delson, ma-ğaradaki eşyaların yaşını belirlemek için yapılan testler ne kadar güvenilir olsa da, tüm modern insan kültürleri-nin Border mağarasındaki bulgularla bağlantılı olduğu düşüncesini reddetti.

Delson, San halkına ait modern kül-tür izlerinin var olduğu öne sürülen tarihlerde, Avrupa’da modern kültü-rün çoktan başlamış olduğunu söyledi ve “Modern insan davranışlarına ait ilk izleri bulduklarını zannediyorlar. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum” dedi. Delson yine de, spesifik bir mo-dern insan topluluğuna ait olan araş-tırmanın önemli olduğunu ifade etti.

Bulgaristan’ın Çangırdere köyünde İslamî eser-ler hazinesi saklı. Arapça ve Osmanlıca bilmeyen köy halkı eserleri adeta gözünden bile sakınıyor.

pintsi (Çangırdere) köyü, Bulgaristan’ın Rodop dağı eteklerinde gizlenmiş sanki. Köyü ünlü kı-lan, doğal güzelliklerinin yanı sıra yazma eserlere de ev sahipliği yapması. Öyle ki köy halkı oku-yup anlayamasalar da Osmanlıca ve Arapça eser-lere sahip çıkmış. İbn Arabi’nin 1620 yılına ait Durru Meknun’unun da yer aldığı eserler arasında en dikkat çekeni ise 14. yüzyıla ait ‘Altın Kur’an’.

Köyün ortasında inşa edilen çifte minareli cami,

yazma İslami eserler bakımından Sofya’daki Milli Kütüphane’den sonra ülkenin en büyük kütüpha-nesine sahip. Burada 800’ün üzerinde evrak ve 350’nin üzerinde elyazması eser bulunuyor. Kuş-kusuz kütüphanenin en değerli eseri, bilim adam-larının tespitine göre 14. yüzyıla ait olan ve Allah lafzıyla tevhit kelimelerinin altın harflerle yazılı ol-duğu Kur’an-ı Kerim. Semerkand ekolüne ait ola-bileceği tahmin edilen mushaf, yakın köyde, yıkıl-mak üzere olan bir binanın duvarında bulunmuş.

Pirinç kâğıdı üzerine yazılı olan elyazması eserde, duraklar ve sayfa kenarındaki işaretler de altın yaldızlı. Halk bu yüzden mushafı ‘Altın Kur’an’ olarak adlandırmış. 10 sayfası eksik olan Kur’an’ın, ahşap mahfazası sonradan yapılmış. Halkın göz bebeği gibi korudukları bu Kur’an dışında altın yaldızlı olmayan, fakat çok eskilere dayandığı tahmin edilen bir mushaf daha sakla-nanlar arasında. Kenzül Munir (1650), Talim ve Muteallim (1674) kütüphanenin en eski eserlerin-den birkaçı. Kütüphanedeki nikâh metinleri, do-ğum evrakları gibi birçok doküman günümüze ışık tutuyor. Aralarında Bank Imperial Ottoman’a ait bir senet ve birçok mühür dikkat çekiyor.

Eski muhtar Hayri Brahimbaşev, 1999 yılında caminin inşasından sonra kütüphane oluşturma gereği duyduklarını söylüyor. Bu iş için 7 genci görevlendirdiklerini belirten Brahimbaşev, “Bu kişiler bölgedeki köyleri dolaştılar ve dedeleri-mizden kalan eski eser adına ne varsa topladılar.

Amacımız, komünist rejim döneminde gö-mülerek gizlenen değerli eserleri gelecek ne-sillere aktarmaktı. Birkaç kişiyi kütüphane dizimi için kursa gönderdik ve nihayet bu ha-yalimize ulaştık.” diyor. Brahimbaşev, kitap-ların ısı ve nem bakımından daha uygun şart-larda korunacağı bir kütüphane projesi için ise mali desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade ediyor.

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

T ü r k i y e n i n K e n d i T r a k t ö r üTürkiye’nin Kendi Traktörü Erkunt Traktör Sanayii A.Ş., 12 Eylül 2003 ta-

rihinde, tamamen yerli sermaye ile kurulmuş ve bir yıl gibi kısa bir süre içinde, tasarımı tamamen Türk mühendisler tarafından yapılan, Türkiye’nin ilk ger-çek yerli tasarım traktörünü üretmeye başlamıştır.

Üretim, Ankara Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan 12.000 m²’si kapalı olmak üzere toplam 32.000 m² alanda gerçekleştirilmek-tedir. ERKUNT, traktör üretiminin yanı sıra hem kendi ürünleri hem de dünyadaki diğer önemli trak-tör üreticileri için hidrolik aksam üretimi de yap-maktadır. Üretime başladığı 2004 yılından bu yana geçen kısa sürede traktörlerinin yüksek performansı, düşük yakıt tüketimi ve bir sektör ilki olan 3 yıl ga-

rantisi ile Türk çiftçisinin güvenini kazanmış, sek-törün önemli isimlerinden biri haline gelmiştir. Bu-gün itibarı ile ürün gamında 8 tip ve 50 farklı model

traktör bulunmaktadır. Türkiye’de üretilen ilk yerli tasarım traktör olmanın yanısıra, ERKUNT, ürettiği tüm traktör modelleri için Avrupa Birliği Homolo-gasyon Belgesi almaya hak kazanmıştır. Bu vesile ile özellikle Avrupa kıtasına başlayan ihracat, Türk traktör sektörü için yine bir “ilk” olma özelliği taşı-maktadır. TSE-ISO-EN 9001:2008 Kalite Yönetim, TS EN ISO 14001 Çevre Yönetim, TS 18001 (OH-SAS) İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Bel-geleri ve sektöründe yine bir ilke imza atarak aldığı TSE-ISO-10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Belgesi ile ERKUNT, Türkiye’de ve Dünyada, ka-liteli ürünleri ile adını duyurmaya, hızla büyümeye, genç ve dinamik kadrosu ile Türkiye’de ilklere imza atmaya devam edecektir.

İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ı en yakından tanıyan iki saygın gazeteci İran’a karşı verilen sava-şın detaylarını ortaya çıkardı.

Meir Dagan 2002 yılında İsrail istihbarat teşki-latı Mossad’ın başına geldiğinde ülkenin karşı kar-şıya olduğu en büyük tehlikenin İran olduğuna ka-rar verdi. Tüm Ortadoğu’yu etkisi altına alacak yeni bir soğuk savaşın temelleri böylece başlamış oldu. Mossad’ı en iyi tanıyan isimler arasında sayı-lan Amerikalı gazeteci Dan Raviv ve İsrailli gazeteci Yossi Melman “Mahşere Karşı Casuslar” isimli ki-taplarında bu savaşın perde arkasını yazdı.

İki gazetecinin görüştüğü Mossad yetkililerine göre İran’ın nükleer silah geliştirdiğine inanan İsrail, Tahran’ı durdurmak için önce diplomatik yolları de-nedi. Üçüncü ülkeler üzerinden İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’e ve cumhurbaşkanı Mah-mud Ahmedinecad’a nükleer çalışmaları durdurma-ları için onlarca mesaj iletildi. Ancak Mossad, İran’a karşı verdiği “savaşı” kazanmak için uluslararası desteğe ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu nedenle bir yandan da AB ülkelerinde lobi yapmaya başladı.

Polonya yardım ettiİsrail hükümeti Avrupa Birliği’ni (AB) Suriye’ye

yaptırım uygulamaya razı etmeye çalışırken Mossad da çeşitli ülkelerin istihbarat servislerini “İran tehli-kesine” karşı birlikte çalışmaya ikna etmek için uğra-şıyordu. Mossad’ın doğal ortağı Amerikan İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) da yardımıyla İngiliz MI6, Fran-sız DGSE ve Alman BND kısa zamanda İsrail’in ya-nında yer aldı. Polonya’nın da katılmasının ardından ilk ortak operasyonlar başladı. Tahran; Tanzanya, Azerbaycan, Türkmenistan gibi ülkeler üzerinden nükleer programı için gerekli parçaları toplamaya çalışıyordu. İsrail, Avrupa’daki yeni ortaklarının da yardımıyla bu ülkelerden İran’a giden kargoları ele geçirmeye başladı. Böylece İran’ın nükleer programı ilk darbeyi aldı.

‘Kürtleri kullanabiliriz’Mossad bir yandan da İran içindeki dengeleri

anlamaya çalışıyordu. Raviv ve Melman kitapta, Mossad’ın İran’ın içinde hangi grupların iktidara karşı daha tepkili olduğunu anlamak için özel ça-lışmalar yürüttüğünü yazıyor. Hatta kitaba göre Da-gan, raporları tek tek okuyarak azınlık grupların ikti-darı sarsmak için nasıl kullanılabileceği üzerine kafa patlatıyordu. Wikileaks belgelerinde Dagan’ın bir Amerikalı yetkiliye İran’daki Kürt, Azeri ve Beluci grupların iktidarı devirmek için kullanılabileceğini söylediği ortaya çıkmıştı.

Viyana oyunuİsrail istihbaratı İran yönetiminin üst düzey isim-

lerini kendi tarafına çekmek için de özel bir çaba sarf etti. Özellikle Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) toplantıları bu açıdan Mossad için bulun-maz fırsattı. İranlı yetkilileri ülkelerinden uzakta ta-kip edip, taraf değiştirmeye ikna edebiliyorlardı. Raviv ve Melman’a göre toplantılar sırasında Vi-yana bir köstebek üssüne dönüşüyor, Mossad ve CIA, İranlı yetkilileri yan odalarından dinleyerek ta-kip ediyordu. Ancak bu “barışçıl” yöntemler işe ya-ramayınca Mossad saldırının dozunu artırmaya ka-rar verdi.

En elit birlik öldürdüMossad, 2010 yılından itibaren İran’ın nükleer

programında çalışan bilim insanlarını hedef almaya başladı. Son iki yıl içinde dört bilim insanı motosik-letli saldırganların araçlarına yerleştirdiği manyetik bombalarla öldürüldü. Mossad bu ölümlerde payı ol-duğunu resmi olarak doğrulamasa da uluslararası ka-muoyu Mossad’ın suikastlerde kendi eğittiği Halkın Mücahitleri Örgütü üyelerini taşeron olarak kullandı-ğında hemfikirdi. Ancak Raviv ve Melman, İsrailli casusların suikastları bizzat düzenlediğini iddia etti.

Mavi beyaz operasyon. Kitaba göre Mossad, ha-yati önemdeki operasyonlar için taşeronlara güve-nemedi. Bunun yerine Mossad’ın en elit birliği olan Kidon (Süngü) Türkmenistan ve Azerbeycan üze-rinden İran’a sızarak saldırıları bizzat hayata geçirdi. İsrailli yetkililerin ülkelerinin bayrak renklerinden esinlenerek “mavi beyaz” adını verdiği operason-larda İsrailli casuslar tek bir parmak izi bile bırakma-dan ülkeden çıkmayı başardı.

Meir Dagan, Süngü takımının düzenlediği bu suikastların nükleer fizikçi sayısının çok az olduğu ülkede nükleer silah geliştirme çalışmalarını yavaş-lattığını söylüyor. Ancak İran’ın nükleer programının ne aşamada olduğu hala muamma... İsrail Tahran’ın bu yıl içinde nükleer silah geliştirebileceğini söylü-yor. New York Times gazetesi ise Amerikan istih-baratının İran’ın nükleer çalışmaları durdurduğunu düşündüğünü yazıyor. Suriye’deki tesisi Türkiye üzerinden nasıl bombaladılar?

Suriye’nin Kuzey Kore’nin yardımıyla inşa et-tiği ve nükleer tesis olduğu iddia edilen bir bina 2007 yılında gizemli bir şekilde bombalandığında tüm dünya bunu İsrail’in yaptığı konusunda hemfikirdi. İsrail ise her zamanki gibi sessizliğini korumuştu.

Devamı Gelecek Sayıda

Mosad’ın Suikast Şifreleri

Mesut UĞURLU

İNGİLTERE’de yaşayan Türk peyzaj mimarı Nilü-fer Danış’ın tasarladığı bahçe tasarımı, Kraliyet Bahçecilik Kurumu’nun düzenlediği yarışmada altın madalya kazandı. Danış’ın tasarımı uygun bütçeli tasarımlar kategorisinde de birinci oldu.

Düşük gelirli aileler için tasarladığı bahçe örneği ile ilk kez bahçe tasarım yarışmasına aday olan Danış, uygun fi-yatlarla kaliteli bahçe yaratılabilmesinin mümkün olduğunu gösterdiği tasarımıyla altın madalyanın sahibi oldu. Kraliyet Bahçecilik Kurumu ve Profesyonel Peysajcılar Birliği’nin düzenlediği ‘İlk Evimiz, İlk Bahçemiz’ yarışmasına katılan Danış’ın tasarımı 8 Temmuz’a kadar Londra’nın güneyindeki Hampton Court Sarayı’nda düzenlenen çiçek fuarında sergi-lenecek. Nilüfer Danış, bu tasarımın maddi durumu pek iyi olmayan, meslek hayatına yeni başlamış ve bitki bilgisi ba-kımından zayıf genç bir çift için yaratıldığın, tasarımdaki te-mel amacın kullanıcılar için rahatlatıcı ve arkadaslarıyla pay-laşabilecekleri, eğlenceli bir mekan oluşturmak ve onların doğaya ve bahçe işlerine duydukları sevgiyi artırmak oldu-ğunu söyledi.

T ü r k M i m a r a A l t ı n M a d a l y a B i l i m a t a ş e l e r i a t a n a c a k

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Ba-kanı Nihat Ergün, bu yıl 10 ülkeye bi-lim ve teknoloji ataşeleri atanacağını bildirdi.

Ergün, ‘’Bu yıl içinde en az 10 ül-kede bilim ve teknoloji ataşeleri ataya-cağız, yurt dışı teşkilatı kuracağız’’ dedi.

Ergün, bugün Türkiye’nin 800 milyar dolar seviyesinde olan milli gelirinin yaklaşık yüzde 1’ini, 8 milyar dolar civarında bir kaynağı Ar-

Ge’ye ayırdıklarını belirterek, bununla yetin-mediklerini, 2023 yılında bu oranı yüzde 3 se-viyesine çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi.

TÜBİTAK’ın önümüzdeki süreçte, nanotek-noloji veya biyoteknoloji gibi, kritik alanlara yö-nelik çok ciddi doktora, yüksek lisans burs prog-ramları hazırladığını bildiren Ergün, 1964-2004 arasında Akademik Ar-Ge destekleri kapsamında, 7 bin 378 projeye 170 milyon lira kaynak aktaran TÜBİTAK’ın, 2005-2011 döneminde ise 8 bin 722 projeye 1,15 milyar lira destek sağladığını be-lirtti. Desteklenen bilim insanı sayısının 2003’de 1.500 kişi olduğunu söyleyen Ergün 2010’da bu sayının 12 kat artarak 18 bini geçtiğini ifade etti.

BH’de Yarım Milyonu İlgilendiren KararYarım milyon kişi BH vatandaşlığını kaybedebilir Bosna-Hersek (BH) parlamentosunun ülkedeki vatan-

daşlık yasasını değiştirmesi için son günü olan 1 Ocak 2013 tarihini kaçırması halinde, yurtdışında yaşayan ve çifte va-tandaşlık sahibi yaklaşık yarım milyon BH vatandaşı bir ülkenin vatandaşlığından vazgeçmek zorunda kalacak.

1995 Dayton Anlaşması’ndan kaynaklanan ve anlaşma-dan dört yıl sonra yürürlüğe konan yasada, yurtdışında yaşa-yan Bosnalıların ancak BH’nin o devletle bir çifte vatandaş-lık anlaşması yapması halinde BH vatandaşlıklarını bir başka ülkenin vatandaşlığıyla birlikte sürdürebileceği öngörülüyor.

2002 yılında, zamanın Yüksek Temsil-cisi Paddy Ashdown BH makamlarına vatandaş-lık anlaşmalarını tamamlaması için yeterli süre ver-mek için son tarihi Ocak 2013’e kadar uzatmıştı.

Bugüne kadar, BH hükümeti İsveç ile bir anlaşma imzaladı.Siyasi engellerin yükü altında sürdürülen uzun süren

müzakereler sonucunda, Sırbistan ile Hırvatistan ile de, BH ile Sırp veya Hırvat çifte vatandaşlığına sahip yak-laşık 100 bin kişiyi etkileyen ikili anlaşmalar imzalandı.

Ancak başta Avusturya ve Almanya’da ya-şayan yaklaşık 60 bin yüksek eğitimli profes-yonel şimdiden BH vatandaşlığını kaybetti.

BH’den 1992 yılında ayrılıp Almanya’da evle-

nen ve oraya yerleşen Saraybosnalı Lejla Memiseviç, SETimes’a her iki ülkenin de vatandaşlığını elinde tut-mayı umduğunu, ancak bunu yapamadığını söylüyor.

Memiseviç, “Ancak burada yaşadığım ve çalıştığım ve çocuklarım da Alman vatandaşı olduğu için, Alman pasaportlarımızdan vazgeçmemiz imkansızdı.” diyor.

BH diasporası BH vatandaşlığını tutma arzusunda tek vücut olmakla birlikte, pek çok kişi bundan vazgeçebiliyor.

SETimes’a konuşan Dünya Bosna-Hersek Diaspora Derneği başkanı Zaim Pasiç, “Ülkeler arasındaki çifte va-tandaşlık anlaşmaları yıl sonuna kadar tamamlanamayacak uzun süreçler olduğu için, yurtdışında yaşayan binlerce BH vatandaşının ana vatandaşlıklarını kaybedeceği kesin.” diyor.

Pasiç, üç milliyetçi siyasetçi grubu-nun ilerlemeyi engellediğini belirtiyor.

Pasiç, “Belli bir ülkeyle çifte vatandaşlık anlaş-maları hazırlanırken, siyasetçi gruplarının üçü de sa-dece bunun kendi etnik ırklarının çıkarlarına fayda sağ-layıp sağlamayacağını düşünüyor.” diye de ekliyor.

Anayasa Mahkemesi Eylül 2011’de, hükü-metin yasanın çifte vatandaşlığı ikili anlaşma-lara bağlayan 17 ve 39. maddelerini iptal etmek için hükümetin altı ay süresi olduğu yönünde hüküm ver-mesine karşın, hükümet henüz harekete geçmiş değil.

Bulgaristan’dan elekt-rikli oto atağı. Bulgaristan elektrikli otomobil alımını teşvik etmeye çalışıyor. Bul-garistan Ekonomi Enerji ve Turizm Bakanı Delyan Dob-rev, dünyada elektrikli oto-mobil kullanımının gittikçe daha popüler olduğunu be-lirterek, Bulgar devletinin de bu tür otomobillerin alımını teşvik etmeye çalıştığını kaydetti.

Başkent Sofya’da 9’uncusu kurulan elektrikli otomobil şarj istasyo-nunun açılışına katılan Dobrev, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, gelecek yıldan itibaren bu tür araçları kullanan kişilere ‘’bazı vergiler-den muaf tutulma, ücretsiz park gibi’’ kolaylıklar getirilmesinin planlan-dığını anlattı.

Bakan Dobrev, şimdilik ‘’çevre dostu’’ kurumsal politika izleyen, sa-dece büyük şirketlerin alabildiği elektrikli araçların sayısının az olduğunu, devletin bu alandaki destekleri artıracağını ifade etti. Dobrev, teşvik çalış-maları kapsamında Avrupa Birliği’nin sağladığı bazı fonların değerlendiri-lebileceğini söyledi.

Bulgaristan’da Elektrikli Oto

Bilim Ataşeleri Atanacak

Seçimlerin 6 ay öne çekilmesiyle 2013’ten sonra 3 yıl üst üste seçim ya-pılacak. 2014’te Cumhurbaşkanı se-çilirken, 2015’te genel seçimler ola-cak. Yerel seçimlerin öne alınması durumunda, TBMM tatile girdiği için yaz öncesi Meclis’ten geçirileme-yen Büyükşehir Belediye Kanunu, Ekim ayında Meclis açılır açılmaz gö-rüşülecek ilk yasa olacak. Böylece 2014 sonbaharında yapılması plan-lanan yerel seçimlerden 1 yıl önce değişikliklerin yasalaşması ve bü-yükşehirlerin tescil edilmesi sağlana-cak. Nüfusu 750 binin üzerinde olan 13 il seçimlere büyükşehir olarak girebilecek.

AK Parti ilk etapta Ekim ayını tercih ederken, muhalefetle uzlaşmaya göre Kasım veya Eylül ay-larında seçim de olası. Muhalefetin yerel seçimler için daha erken bir tarih olan Eylül ayını talep et-mesi durumunda Meclis’in erken açılması ve bü-yükşehir yasasının Genel Kurul’da görüşülmesi mümkün. Ancak büyükşehir yasasının geniş içe-riği nedeniyle, kulislerde bu olasılık düşük görü-

lüyor. 1 Ekim’de Meclis’in açılma-sıyla birlikte, dü-zenlemelerin ar-darda ele alınması ve Ekim-Kasım aylarında seçim tarihinin netleşti-rilmesi hedefleni-yor. Mart ayında yapılan seçimlerde Ocak ve Şubat ay-larına yayılan se-çim kampanyaları özellikle doğu ille-

rinde çok zor gerçekleşiyor. Karla kapanan yollar ulaşımı engelliyor, parti teşkilatları oldukça zorlanı-yor. 2009 seçimlerinde BBP Genel Başkanı Muh-sin Yazıcıoğlu seçim kampanyasını yürütürken, helikopterinin düşmesi sonucu vefat etmiş, yoğun kış şartlarında Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopteri arama çalışmaları aksamıştı. Yerel seçimlerin bir kez iklime göre uyarlanmasıyla, 5 yılda bir yapılan yerel seçim tarihi hep sonbaharda gerçekleşecek.

Türkiye’de 13 İl Büyükşehir Olarak Girecek Seçimlere

1976’da Olimpiyat ŞampionuMontreal Olimpiyat Şampiyonu Hasan İsaev.

1976 Montreal Serbest Güreş Olimpiyat Şampi-yonumiz Hasan İsaev, Londra 2012 Olimpiyatları nedeniyle verdiği demeçte, 48 kilogram katego-ride Montreal’da şampiyon olduğu ve Bulgar bay-rağının zirveye çıktığı anı, anlatırken heyecanını gizleyemedi. Olimpiyattaki rakipleri Rus Roman Dmitriyev ve Japon Kudo ile minderde karşı kar-şıya geldiği, uzun ve zor bir mücadeleden sonra şampiyon olduğunu uzun uzuzn anlattı. O gün-lerden unutamadığı başka birşey daha var: doğup büyüdüğü Razgrad’in Bisertsi köyünden köydeş-

lerinin, otobüs tutup onu karşılamak için Sofya havaalanına geldikleri andır. Bulgaristan’ın is-mini dünyaya yayan ve ülkemize birçok dünya, Avrupa şampiyonluk ün-vanı kazandıran Hasan İsaev, bugün güreşten çok uzak. Artı, sevdiği kulüp, fahri vatandaşı ol-duğu şehir Razgad, da

onu unutmuş. Kü-çük “dev” pehli-van Hasan İsaev’i 60.yıldönümünde herkes yalnız bı-rakmış. Ama ken-disi Bulgaristan Radyosu aracılı-ğıyla herkese me-sajını gönderdi:” Ben ayaktayım, yıkılmadım!”

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

TİKA’nın deste-ğiyle kurulan Mes-tanlı İlahiyat Lisesi açıldı

Diyanet İşleri Baş-kanı Prof. Dr. Meh-met Görmez, “Geleceğe yatırımının en büyük yolu eğitimdir. Din eği-timi eğimin vazgeçil-mez bir unsurudur” dedi.

G ö r m e z , k a -labalık bir heyetle Bulgaristan’ın güney-doğusundaki Mestanlı (Momçilgrad) şehrini zi-yaret ederek, burada Türkiye İşbirliği ve Kal-kınma İdaresi Başkanlığı’nın (TİKA) desteğiyle kurulan İlahiyat Lisesi binalarının açılışını yaptı.

Mestanlı Nov Jivot Kültür Merkezi Salonu’nda Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan törende konu-şan Görmez, lisenin eski binasını, Diyanet İşleri Baş-kan Yardımcısıyken 2004 yılında gezdiğini ve o za-manki halinden büyük üzüntü duyduğunu anımsattı.

Okuldaki öğrencilerin geleceğini, kurum ola-rak önemsediklerini ifade eden Görmez, “Geleceğe yatırımının en büyük yolu eğitimdir. Din eğitimi, eğitimin vazgeçilmez bir unsurudur” diye konuştu.

Salonu dolduran Mestanlı sakin-leri tarafından ayakta alkışlanan Gör-mez, konuşmasına şöyle devam etti:

“Çinlilerin bir atasözü vardır, ‘Dünya sadece bizim atalarımızdan miras değildir. Dünya aynı za-manda gelecek kuşaklardan ödünç aldığımız bir var-lıktır’ diye. Gelecek kuşaklara borcumuzu ödemenin en güzel yolu onların geleceğine yatırım yapmaktır.

Karşımda çok güzel gençler görüyo-rum. Her birimiz, dünyanın neresinde yaşar-sak yaşayalım, biz Müslümanlar kendi kimliği-mizi koruyacağız. İçinde yaşadığımız toplumla, komşularımızla barış içinde yaşayacağız.”

- K ü l t ü r k i m l i ğ i n i n ö n e m i -Dil, din, kültür, tarih, coğrafya, gibi öğelerin

birlikteliğinin kültür kimliğini oluşturduğunun altını çizen Görmez, sözle-rine şöyle devam etti:

“Tarih bize gös-termiştir ki inancını kaybeden, dilini, kül-türünü, tarihini, coğ-rafyaya bağlılığını da kaybediyor. Di-nimizi doğru bilece-ğiz, doğru tanıyaca-ğız. Doğru anlaşılan, doğru yorumlanan din, su ve hava ka-dar tabiidir. Yanlış anlaşıldığı zaman in-sanın bütün potan-siyellerini yok eder. Onun için Mes-tanlı İlahiyat Li-sesi çok önemlidir.”

D i y a n e t Vakfı’nın kararıyla yapılandırılan Mes-tanlı İlahiyat Li-

sesi binasının inşasında emeği geçen Dr. Tayyar Altıkulaç’a da teşekkür eden Görmez, “Kararın uygulama aşamalarının her birinde bulunduğu için, şimdiki Diyanet Vakfı’mızın 2. Başkanı Maz-har Bilgin hocamıza teşekkür ediyorum. Onun bıraktığı hizmetleri kaldığı yerden daha ileriye taşımakla gecesini gündüzünü birbirine katan değerli mesai arkadaşım Doç. Dr. Fikret Kara-man hocamıza da yine teşekkür ediyorum” dedi.

-”Biz bugün size bilgi anahtarını getirdik”-Salondaki kürsünün arkasındaki bir panoya

yazılan İncil’in Luka bölümünden bir sözü oku-yan Görmez, “Luka demiş ki, ‘Vay halinize ey yasa uzmanları. Bilgi kafasının anahtarını alıp götürdünüz’. Biz alıp götürmedik. Biz bugün size bilgi anahtarını getirdik” ifadelerini kullandı.

“Kendiniz girmediniz, buyurun hep bera-ber girelim. Girmek isteyenlere engel oldunuz” diye devam eden Luka’nın sözlerine yanıt ve-ren Görmez, “Biz ise hiç kimseye engel olmu-yoruz ama gençlere diyoruz ki, anahtarını getir-dik, buyurun hep beraber girelim. Her birimiz oradan kendi ülkemize, vatanımıza, bütün Müs-lümanlara ve bütün insanlığa faydalı birer alim olarak çıkalım. Hepinize hayırlı olsun, buyurun ge-lin kordelayı hep birlikte keselim” diye konuştu.

- B u l g a r i s t a n ’ a t e ş e k k ü r -Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Gör-

mez, beraberindeki heyetle Bulgaristan’a yap-tığı ziyaretinde bazı teşekkür mesajlarını da ver-mek istediğini ifade ederek, şunları söyledi:

“Bulgaristan Müslümanlarının 20 yıldır en önemli sorunu olan Başmüftlük sorununu, ira-desini ortaya koyarak halleden Bulgaristan Cumhurbaşkanı’na ve Bulgaristan Başbakan’ına, Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Baş-kanı olarak en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Hukukun ihlal edilmesine, suistimal edilmesine engel olarak Bulgaristan Müslümanlarının kendi özgür iradeleriyle seçtikleri müftünün, meşru müftü olduğunu ilan etmelerinden dolayı, buna katkı sun-dukları için devlet adamlarına teşekkür ediyorum.

İFTAR SOFRA-SINDA KARDEŞ-L İ K R Ü Z G Â R I

Osmangazi Belediyesi’nin Bulgaristan’ın Kırca-ali ve Omurtag kentle-rinde geleneksel hale getirdiği iftar yemeği programı bu yılda Baş-kan Mustafa Dündar’ın katılımıyla gerçekleş-tirildi. İftar yemeğinde farklı dinden insan-lar aynı sofrada buluştu.

Osmangazi Belediyesi tarafından Kırcaali’de dü-zenlenen iftar yemeğine Müslüman Türkler ile farklı dinlere mensup 600’ü aşkın kişi katıldı. İftar ye-meğine, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın yanı sıra Kırcaali Belediye Başkanı Ha-san Azis, Türkiye’nin Filibe Başkonsolosu Şener Cebeci ve eşi Fatma Taşan Cebeci, Mestanlı Bele-diye Başkanı Akif Akif, HÖH Genel Başkan Yar-dımcısı Ruşen Riza ile Bulgaristan Müslümanları Yüksek Şura Başkanı Şabanali Ahmet katıldı. Hep beraber yenen iftar yemeğinin ardından söz alan Os-mangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Balkan-larda dostluk ve kardeşliğin gelişmesi adına bu tür etkinliklerin daha da artırılması gerektiğini söyledi.

HEDEF DOSTLUK VE KARDEŞLİK Kırcaali’nin ardından Omurtag ve Kosova’da iftar

yemeği düzenleyeceklerini aktaran Başkan Dündar, “Geçen hafta Bosna’daki kardeşlerimizle buluşarak iftar yaptık. Bursa’da Balkanlardan göç eden on bin-lerce insan yaşıyor. Bursa ile Balkanlar arasında ta-rihi ve kültürel bağların yanı sıra, akrabalık bağları da oldukça fazla. Bu dostluk ve kardeşliğin sizlerle bir-likte yönetim anlayışına da yansıdığına inanıyoruz.

Yerel yönetimlerle başlayan bu sıcak diyaloğun üst düzey yönetimlerle de hayat bulmasını arzu ediyoruz” dedi. Atılan bu adımlarla bölgesel barışın gelişeceğini ve ülkeler arasındaki ti-cari ilişkilere olumlu yönde katkı sağlayacağını belirten Başkan Dün-dar, “Bu coşkunun, bu güzelliğin devam etmesi dileğiyle, şimdiden Ramazan Bayramını tebrik ediyo-rum” sözleriyle konuşmasını bitirdi.

HOŞGÖRÜ BAŞKENTİ KIRCAALİ

Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Azis de, iftara ka-tılanların Ramazan ayını kutladı, Osmangazi Bele-diye Başkanı Mustafa Dündar ve ekibine teşekkür etti. Azis, sözlerini şöyle sürdürdü; “Kırcaali sadece Bulgaristan da değil, Balkanlar’da da bir hoşgörü simgesi olmuştur. Bizim için burada çeşitli din ve ırka mensup halkın hep beraber kardeşçe yaşaması çok önemli. Yüzyıllar boyunca atalarımız böyle ya-şamışlar. Bizler de bunu devam ettiriyoruz. Bunun için de her fırsatta Kırcaali’nin hoşgörü başkenti ol-duğunu söylüyoruz. Bu akşam burada yaşananlar, bunu daha da iyi bir şekilde gözler önüne seriyor. Burada bulunan farklı dinlere mensup 7’den 70’e birbirini tanımayan insanlar, bu akşam aynı sofrada yemeğini paylaşıyor. İşte, bu da Ramazan ayının bir güzelliğidir. Biz Kırcaali’de her gün böyle hoşgörü içerisinde hayatımızı paylaştığımızı gösteriyoruz. Böylece biz bu hoşgörü mesajını Kırcaali’ye ve Bal-kanlara tekrar yansıtmaya çalışıyoruz.” Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Kırcaali’nin ar-dından Osmangazi’nin kardeş belediyesi Omurtag’a geçerek, burada da iftar yemeği verdi. Başkan Dün-dar, Omurtag’da büyük sevgi ve coşku ile karşılandı.

Kimliğimiz yok oluyor, ama mil-letimiz tatiline devam ediyor

Toplum

Daha 30 yıl bile geçmedi ancak o kahpe komünist düzenin yapamadığını biz kendimiz gönüllü yapıyoruz! Nasıl mı? Kim-liğimize, özümüze, dilimize, dinimize, gelenek ve göreneğimize, ekinimize (kültürümüze) sırt çevirerek başarıyoruz. Umursama-yarak yavaş yavaş yok olma eşiğine gelmişiz de bundan haberi-miz yok. Nasıl olsun ki ayakta uyutuluyoruz. Hem de kendi iz-nimizle. Ne yapalım, o meşhur uyanıklığımızı bu konularda kaybetmiş, birbirimizi kazıklamaya yoğunlaştırmışız. Bu yet-mezmiş gibi yoksulluktan ve geçim sıkıntısından kurtulmak için yine göç yollarında eriyip gidiyoruz. Oysa yüz yıllardır süregelen göçler, savaşlar, eritme denemeleri, sözde uyum sağlama ve bü-tünleşme adı altında daha neler neler bizleri yok edemedi. Ama şimdi durum farklı, bizi dize getiremeyen yukarıdaki olumsuz-luklar, demokratik döneminde anadilimizi bilmeme ve kültürel yozlaşma sonunda doğan umursamama ve kolaya kaçma biz-leri yok etmiş, ama bizler hala derin uykuda ya da bitmeyen ta-tildeyiz. Bre Türk toplumu aklını mı kaçırdın, neyin var senin de Bulgarlaşmaya gönüllü, yabancılara köle olmayı bu kadar istekli ve kardeşini, akrabanı, hemşerini, köydeşini, kandaşın olan ki-şiyi kişisel çıkar uğruna sırtından bıçaklar, sarı liraya satır oldun!

Anadilimiz Türkçe okunmuyor, yeterince bilinmiyor, kıvanç dolu kullanılmıyor. Bulgarca desen, o da yok, ya da bazı özünü unutmuşlarda Türkçeye baskın geliyor… Nasıl olsun ki, önce ana-dili öğrenmeden resmi veya yabancı diller öğreniliyor. Nasıl olu-yor da tıkır tıkır çalışan bu düzen bizi yok ediyor. Nasıl olacak? Bal gibi oluyor işte. Çocuk yuvasına verdik çocuğu – Bulgar Dili, Bulgar Kültürü. Anaokuluna geldi çocuğumuz, düzen aynen de-vam ediyor ve Türkçe yine yok, hatta bu sefer yabancı dilde geldi! Yetmedi Bulgar geleneklerini ve halkoyunlarının bazılarını da öğ-rettik. Kimliksizleşmeye devam – zaten baba batıda, ana giyimlik ürünler üretiminde. Hem de asgari ücretle. Aile büyükleri ya göç-müş ya da dinlenmiyor. Çocuğumuz 15 Eylülde başladı okul eği-timine ve çeşit çeşit biçimlere bürünmüş toplum mühendisleri iş başında. Velilerin kafası çeliniyor: “Ne gerek var Türkçeye, na-sıl olsa ileride öğrenir. Siz, çocuğunuzun geleceğini düşünüyorsa-nız Bulgarca, matematik, bilgisayar ve yabancı dillere önem verin. Ha, bu arada evde çocukla Türkçe konuşmayan, Bulgarca uygu-lama yapın”. Ne yapsın günahsız ve suçsuz gariban daha anadi-lini, kültürünü ve dinini öğrenmeden yabancılaşmayı öğreniyor. Artık çok geç, sakatlık gerçekleşmekte. Günler yıllara dönüşü-yor, çocukta kimlik oluşumu olmadığı gibi, aşağılık duygusu da gelişiyor. O kadar ki adından, dilinden utanan çocuk takma ad ve resmi dili kullanmaya özen gösteriyor. Yaşam böyle devam eder-ken, o çocuk derslerde atalarının ne kadar vahşi, gaddar ve acıma-sız yani başıbozuk olduğunu öğreniyor Edebiyat, tarih hatta mü-zik dersinde. Oysa o atalarının hoşgörü sayesinde en uzun hüküm süren İmparatorluğa dahil olduğunu, dininin de son hak dini oldu-ğunu ve zorlama olmadığını ailesinden duymuştu. Sakatlık dedik ya hala kendisinde iyice gelişmeyen, oluşmayan ve oturmayan kimliğiyle şüphe duymaya başlıyor o çocuk. Ve büyüyor! Türkçe yine yok. Ders olarak var da kim seçecek şimdi onu seçmeli ola-rak, nasıl olsa ileride öğrenecek. Peki, halkoyunlarından, gelenek ve göreneklerden ne haber. Büyüklerin yok olduğu, ailelerin par-çalı yaşadığı bir durumda kim aşılayacak kimliğini bu kıza ya da kızana. İşte, doğru dürüst ya da neredeyse dilini, dinini, özünü, kültürünü hiç öğrenemeyen çocuk ergenliğe adım atıyor. Dene bakalım, kanı kaynayan böyle biriyle başa çıkmaya. İş nafile, ok yaydan çıktı bir kere: Türkçe sakat oruç da ne, din sadece sözde Dede Korkut da kim? Büyüye saygı, küçüğe şefkat, çalışana ko-lay verme – Allah Allah bu da ne. Zincir böyle uzayıp gidiyor.

Sizler hiç son zamanda düğüne gittiniz mi, hani şu geleneği-mizin en belirgin örneği olan. Gördünüz mü kimliksizleşmeyi. Nihayet son gittiğim düğünde tüm Bulgar düğün geleneklerini gördüm. Damat Türk, gelin Türk, düğüncülerin neredeyse ta-mamı Türk, ama geleneğimizden, kültürümüzden, halkoyunla-rımızdan, düğün oyunlarımızdan HİÇBİR ÖRNEK GÖRME-DİM! Hatta düğünü terk etmeme neden olan “Kapitan Petko Voyvoda”(Osmanlıya karşı çetecilik yapan, köyleri basıp yağmala-yan ve epey Türk öldüren ve Güney Bulgaristan’da neredeyse her kasabada heykeli olan bir çeteci!) şarkısını bile dinledim… Ben düğünü terk edince daha da vahim olaylara şahit olmuş arkadaş-lar, ama onları ben şahit olmadığım için yazmıyorum. Ah nerede kaldın be “Ben sana yandım Zühtü” ya da damat oyunu ya da…

Bununla beraber kendilerini başarılı orta sınıf olarak gören o yüzde ikilik Türklere ne diyelim, hani evinde çocuklarıyla Bul-garca konuşanlar. Ya da kendilerine aydın deyip belli bir görev için Sofya’da bulunan veya yaşayan Türklere ne diyelim. Ya üniversi-teli gençlerimizi ne yapalım. Türkçe konuşmak bir yana adından utanırcasına takma ad kullanmak ve etrafında kullandıkları dili an-lamayacak hiç kimse olmamasına rağmen sürekli Bulgarca konuş-maları diğer yana. Belki bir yerlerden biliyorsunuzdur. Atalarımız-dan Mete Kağan’ı (dünyaya savaş yönetimi sanatını kazandıran Türk) oğlu Çiçi Yabgunun sözlerini hep beraber anımsayalım: “Yabancı kültürlere girmek demek, onun hakimiyetine girmek demektir”. O zaman, o acı soruyu sorma zamanı geldi demektir!

Gerçekten bizler Müslüman Türk mü-yüz ve bu kimliği taşımaya hak ediyor muyuz?

Ne olur sövmeyin bana bu acı soruyu sorduğum için. Önce bir sorgulayalım kendimizi, öz değerlerimizi, çevremize bir bakalım, kulak verelim kullanılan yarı Bulgarca yarı Türkçe yarı Arpça ka-rışımlı sözde Türkçeye. Bir düğünleri hatırlayalım, bayramları da. Uğrayalım namaz vakti boş duran camilere, bakımsız mezarlık-lara, hatırlayalım sadece Fatiha bekleyen ölülerimizi. Çıkar üzerine kurulan arkadaşlıkları bir sorgulayalım. Türkün Türk’e yaptığı ve görmezden geldiğimiz şerefsizlikleri bir hatırlayalım. Bakalım so-nunda çizgiyi çekince özde mi Müslüman Türk’üz yoksa sözde mi? Sövmeyi geçtik, belki aranızda amma da atmışın be İsmail di-yenler de vardır. Olması da gayet doğaldır, ancak kaybedilecek za-man yoktur. Hiç fark etmez mevsim tatil mevsimi mi iş mevsimi.

Temmuz ayının başında (4 Temmuz) Meclis Eğitim Komisyo-nunda Türkçenin zorunlu olarak okutulma önerisi reddedildi. Ba-kan ve çoğu milletvekili Anaysa izin vermiyor dedi. Ne yapsın-lar bir Hamid bir Aliosman, aslanlar gibi savundular, ama olmadı 2 oy ve o kadar. İkinci okuma için Genel Kurula geldiğinde yasa tasarısı yine durum değişmeyecektir ve en iyi ihtimalde 37 des-tek oyu alacaktır! Tabi buradaki Türk toplumu buna izin verirse.

Ramazan Bereketi Bulgaristan’da İsmail KÖSEÖMER

Tika’nın desteği ile İlahiyat Lisesi

Bir İlk!...Devlet Esrar Satacak!

Bir ilk!.. Devlet es-rar satacak! Uruguay Devlet Başknı Jose Mujica, hükümet eliyle esrar satışını mümkün kılan bir yasa hazırla-dığını açıkladı.

Kolombiya’nın RCN radyosuna konuşan Mujica, yasa teklifinin parlamentoya ne za-

man sunulacağını hakkında kesin bir tarih vermedi.

“FİYATLAR MAKUL OLACAK”Devletin, insanların ulaşabileceği bir fi-

yatla esrar satacağını belirten Urguay Devlet Başkanı, amacın esrar satışını suç çetelerinin elinden almak olduğunu vurguladı.

Mujica, bağımlılığın psikolojik bir prob-lem olduğunu ancak esrar kaçakçılığının po-lisin kazanamayacağı bir problem olduğunu savundu. Yasa teklifi kabul edilirse Uruguay, yasal olarak doğrudan esrar satışı yapılan ilk ülke olacak.

Yakuza İstanbul’daYakuza İstanbul’u mesken tuttu Dünyanın en acımasız örgütlerinden Japon Ya-

kuza mafyası, İstanbul’a ofis açtı. Ejderha dövme-siyle ünlü örgütün, İran’dan aldığı uyuşturucuyu Türkiye üzerinden Japonya’ya gönderdiği belir-lendi.

Birleşmiş Milletler, dünya üzerinde uyuşturucu maddelerin üretim ve dağıtım bölgelerini ele aldığı 2012 yılı raporunu yayınladı.

Türkiye’de 13 ton eroin ele geçirildiğinin yazıl-dığı raporda “En fazla eroin İran’da 33 ton eroin geçirildi. Türkiye’deki eroin ise dünya üzerinde ele geçirilen uyuşturucuların yüzde 16’sına eşit” yo-rumu yapıldı.

Türkiye’de ele geçirilen eroin oranında azalma gözlendiği kaydedilirken Türk polisinin uyuştu-rucu kaçakçılarına karşı sert uygulamalarının İngiltere’deki uyuşturucu dağıtımını da azalttığı belirtildi.

. Raporda, “İranlı organize suç örgütleri, me-tamfetamin ticaretine dahil olmaya başladı. Japon Yakuzalar İstanbul’daki şubelerinden, İran mafya-sıyla birlikte bu ülkede üretilen metamfetaminleri Türkiye üzerinden Japonya’ya kaçırıyor” açıkla-ması yer aldı.

Raporda öne çıkan noktalar şu şekilde:Türkiye’de ele geçirilen haşhaşta artış var.

2009’da 10 tonluk haşhaş ele geçirilirken 2010’da bu oran 29 ton.

Uyarıcı ve halüsinasyon görmeye neden olan metamfetamin (meth) en çok Türkiye’de ele ge-çirildi. Türkiye’de 126 kilogram meth ele geçiri-lirken ikinci sırada 124 kg ile İsveç yer aldı. İki ülkenin oranları, Avrupa’da ele geçirilen metamfe-taminin yarısına eşit.

Depresyon ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olan ekstazinin yaygın olarak görüldüğü ülkeler, Fransa, Almanya, İngiltere ve Türkiye. Fakat eks-taziye en çok rastlanan ülke Hollanda.

Dünyada ekstazi üretilen laboratuvarların azaldı. Kanada ve Türkiye’de ekstazilerin de üre-tildiği yasadışı laboratuvarların varlığı hakkında raporlar var.

Eroin üretimi artık Türkiye’de değil Afganistan’da yapılıyor.

Uyuşturucu ticareti ile silahlı terör örgütleri-nin ilişkisi öne çıktı. Buna Kolombiya’daki FARC ve Türkiye’de eroin kaçakçılığı yaparak kendini fi-nanse eden PKK örnek gösterilebilir.

EJDERHA DÖVMELİ ÖRGÜTEjderha dövmeli örgüt Japonya’da 300 yıllık bir

geçmişe sahip olan Yakuza mafyası, dünyanın en kuvvetli organize suç örgütleri arasında yer alıyor. Katı kuralları ve organize yapılarıyla tanınan ör-gütün aktif 102 bin 400 üyesi bulunuyor.

Yamauchi-gumi, Sumiyoshi-kai, İnagawa-kai ve Kodo-kai adında 4 ayrı fraksiyonu olan Yakuza mafyası Japonya’daki tüm kentlerde aktif olarak faaliyet gösteriyor. Raporlara göre belediye baş-kanlarının arkasındaki isim olan bu mafya grubu her bir kenti istediği gibi yönetiyor. Yakuza’ların en büyük özelliği ise vücutlarında taşıdıkları dev ej-derha dövmeleri.

Üyelerinden birinin hata yapması sonucunda hataya neden olanın bir parmağı, “örgüte bağlı-lık” göstergesi olarak feda ediliyor.

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

B i z B u l g a r i s -t a n T ü r k l e r i

B U L G A R İ S T A N T Ü R K -LERİ Sİ İRİNDE VATAN SEVGİSİ

Hikmet EFENDİEV Vatana akın var

Dolmuş sınır kapıları Yüreklerde yanan

BİZİM VATAN Son 100 yılda Bulgaristan Türklerinin şiirleşen Vatan Sev-

gisi edebiyat tarihimizde çok özgün bir olgu olarak yer aldı. Osmanlı’nın Plevne - Şipka bozgunlarından sonra Bul-

gar sınırları içinde kala kalan atalarımız “Tanrı ne derse o olur! iradesine boyun eğseler de, değişen dünyayı yeni baştan okuyup Vatan konusuna çözüm getirme ge-reğine inandı. Gürleyen gökyüzü herkesi uyandırmıştı:

Kim demiş Sahibini kovunca toprağı sana yâr olacak? Her şeyi bırakıp kaçıp gitmek çare değildi. Gelecek

günler için gökten ayet inmemişti. Bir orta yol bulunmalıydı. Umuda yolculuk o zamanlar başladı. Umutsuzluk yasaktı! Ümmetten millet olunca 5 kuşak değişti. Zaman geldi daha iyi bir dünyaya yolculuktu Türkiye’ye göçler. Yalnızlaştık hep biri-leri gidince. Eksildik çoğalmadan. Azaldık durmadan! “Can ci-ğerim o toprakta yatanım” diyenler, kendileri de hep gittiler… Göçlerin aldığı sadece hemşerilerimiz değil, geleceğimizdi. Uzun bir göç tarihi yazdı çembersiz tekerler, trenler ve giden yayalar… Tarihten ders almadan imkânsız oldu yaşamak…

İmanlı, sabırlı, dürüst, samimi, sevgi dolu aileler dönme-diler, kalanlar barışçı bir tavırla yaşadık kendi örf ve adetle-rimizle doğup büyüdüğümüz yerlerde, köy ve kasabaları-mızda. Sımsıkı bağlılıkla sarıldık yıllarca birbirimize, göçler bir daha ayırmasın bizi diye... Vatana sadakatimizi duyurmaya çalıştık hep dosta, düşmana. Biz Bulgaristan Türküyüz. Dil-limiz sade Türkçe. Çağdaş Türkçeden yararlanırız yeri ge-lince. Ana konumuz Vatan. Bizim oralarda, sıla, memleket, yurt, ülke hep aynı anlamdadır. 130 yılda 36 kez göçe zorlan-dık. Türkiye’de Ana vatan ararken “soydaş” dediler bize. O za-man bu zaman “yaşayan ölü ağaç olmamak için” göç ederiz sıkışınca. Bitmemiştir, biteceğe de benzemiyor çilemiz. Ana vatanla Ata vatan vizeyi kaldırdı, şimdi de ekonomik göçler dert oldu. Torbayı sırtlayan kırmızı pasaportlu Avrupa yolunda.

Bizim göçlerden duyarlı Vatan şiiri doğdu. Şairlik meslekten sayılmaz bizde. Toplum değer verdi yazanlara. Vatan derdine der-man bulmaya gönül koyan onlar oldu. Bizler, “Başa gelen çekilir!” “Kaderim öyle de ölüm, böyle de!” dedik, dalgın ve boş bulun-duk. Dev bir imparatorluk çökerken, olacak olanı düşünemedik:

Rus Türk Savaşı’ndan, Batı’nın ebeliyle

Balkan bir bebek doğurdu, adı Bulgaristan oldu.

Bu yeni olguyu okurlara en özlü an-latan şair EŞREF RODOPLU oldu:

D ü n y a g ü c ü O s m a n l ı g i t t i .Irkçı, şoven, ayrımcı ve nasistler, kükrediAvrupa’da kan, gözyaşı ve yıkım başladı.Yeni Bulgaristan’da atalarımız yadırganan “öteki” oldu.

Onlar “Osmanlı”, onlar “poturlu ibrikçi” idi. Rus hortla-masında “işgal sürülerinden kalıntı”, “yaşadıkları toprak-larda Vatan hakları olmayanlardı.” XVII. y.y.’dan beri Osmanlıya homurdanan Avrupa çığlıklar attı: “Asyalı bar-barlar olan Türklerin Avrupa’da ne işi var?” dedi. Köhne-miş saçmalıklar göklere çıksa da, yeni tohumlar da ekilecekti.

Vatan teorisi, Vatan bilinci, tutunacak dal yoktu. Dinimizde, Vatan, yaşadığımız yer,

Tanrı nimeti. Sahiplenmek sünnettir. Derken, Osmanlı tamamen söküldü. Avrupa’dan atılı-

yordu. Yerleşik soylar, Müslüman Türkler ortada kaldı. 15 kuşak sahiplendiği toprağa dört elle sarılmış, kopmak is-temiyorlardı. Tam o zaman gitmeye karar kılamayanların gönlünde bir özlem, farklı bir sevda ışık oldu. İnsanoğlu-nun mekânı cennet de olsa, ahrette bir Vatan’ı olmalıydı. Öyleyse, yitirilen topraklarda yaşamayı hak etmek, “Va-tan” deyip sarılmak her şeyden fazla gerekli olan, olmuştu.

Vatan sevdası gönüllerinde yuva aradı. Bu sıcaklığını his-sedenler, asırlarca gölgesinde yaşadıkları dev ağacın son yap-rak döküldüğünü izlerken, kapı çalan değişimi duyumlar oldu.

Dönüşen dünyayı okuyamayanlar, bu diyardan Vatan ola-cağına inanmayanlar kaçtı. Ölü noktadan çıkmak zordu. Kitlesel göçe göğüs geren, ilk türkülerimiz oldu. “Tuna nehri akmam diyor”, “Geçit vermez dumanlı dağlar”. Dil-den dile gezen şiir, öykü ve hikâyelerde yaşam ümidi ne-fes almaya başladı. Yürekler doldukça ortak duygular oluştu.

Vatan Olmadı yoktan. Şimdi doğdu Ata vatan…

S i l i s t r e , A k p ı n a r l ı G A L İ P S E R -TEL Vatan hakkı doğal ve kutsaldır, hak

edilmiş varlığımızdır derken, tarih derinle-rinde komşu ve kardeş olduğumuzu şöyle anlattı:

Biz önceleri hem Akpınarlılar; hem Ekincekli-ler baba yadigarı bu topraklarda Türk’ü Bulgar’ı dal bu-dak diş dudak, ne ayrı ne gayrı bu Küçük Kıpçak Bozkırı Dobruca’da olan biten, iyi kötü her şeyden kızların çeşme başında bir hercai gülüşünden haz alır huzurlu olurduk…

Bunca dostluklardan, iyi komşuluklardan, kardeşçe birlikte-likten, yardımlaşarak geçen yıllardan kötülük beklemek yanlış olurdu! “Yap iyiliği bul kötülüğü” anlayışı topluma mayalan-masın diye çok uğraştık. İyi günler hep hatırlandı. Anıların en güzel renkleri geleceğin yaşam dokusuna serpilmeye başlandı.

Devamı Gelecek Sayıda

VATANA AKIN VARH i k m e t E F E N D İ E V

Türklerin Problemleri ve çözüm önerileriBulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayan Türk

Vatandaşlarının bir çok problemleri bulun-duğu muhakkatır. Bu sorunların bir kısmının Türkiye’de halledilebileceği gibi bir kısmı da Bulgaristan devleti tarafından çözülmelidir.

Söz konusu sorun la r ve çö -züm önerilerimiz aşağda belirtilmiştir.

1. Eğitim ve kültür sorunlarının çözümü;Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Bulgaris-

tan kökenli Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları-mızın eğitim ve kültürel alanda herhangi bir so-runları yoktur. Ancak Bulgaristan’da yaşayan Türk asıllı Bulgaristan vatandaşlarının eğitim ve kültürel alanda oldukça fazladır. Kendilerine ait bir okulları dahi yoktur. Eğitim ve kültürel yön-den Bulgaristan’da yaşayan Türklerin Türkçe eğitim almalarını, Türkçe gazete, kitap vs. ba-sın yayın organlarının kurulmasının sağlanması. Bulgaristan’da Türkçe yayın yapan radyo ve TV istasyonları kurularak orada iki halka kendi dille-rinden eğitici sosyal, kültürel ve ahlaki program-lar yapılması. Bulgaristan’da yaşayan Türkler için kendi kültürlerini örf, adet ve geleneklerini tanıtan ve anlatan sinema, teatro, opera ve müzik salonları açılarak konuştukları dilden ve ahlak-tan çalışmaların yapılması. Devlet sektörü ya da özel sektör teşvikleri ile Bulgaristan’da Türkçe ders kitapları ve sosyal içerikli kitap dergi, bro-şur ve gazete çıkarılması. Eğitim ve kültürel yönden Bulgaristan’da yaşayan Türk Vatandaş-larımızı bilinçlendirmek amacıyla Türkiyeden ve Bulgaristan’dan gönüllü eğitici öğretmenler sağ-layarak Türk toplumunun muasır medeniyetler seviyesine çıkarılması. Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti arasında mevcut dost-luk ve kültürel anlaşmalar gereği Bulgaristan’da özellikle Türk yaşantısını gelenek, örf, adet ve analenerini yaşatacak. Ayakta tutacak sanat dal-ları ve yaşamın bir parçası, Türk mutfaklarını ayakta tutabilmek amacıyla bir Kültür merkezi oluşturularak konu ile ilgili bütün el sanatları, folklor araçları, giysilerle birlikte halk edebiya-tını içeren değerlemelerinin yapılanmasını sağla-yacak olan bu kültür merkezinin tesis edilmesi.

2. Din adamları ve din eğitimi;Türkiiyede ve Bulgaristan’da yaşayan Türk-

lerin dini ve milli şuğuru öğretecek ve konuyla ilgili sorunlarını çözebilecek din bilgisine sa-hip olan hocalar yetiştirmeli. Türkiye Cumhu-riyetinde bulunan İlahiyat fakülteleri ve kuran kurslarından mezun olmuş mesleki bilgi ve ah-laka sahip hocalarla desteklenerek ülkede bu-lunan cami, kuran kursu ve mezarlıklar bünye-sinde hizmet veren kuruluşlara yardımcı olmak.

Osmanlıdan bu yana faaliyet gösteren fakat çeşitli nedenlerle bu faaliyetlerini sürdürmekte güçlük çeken eğitim amaçlı vakıfların kuru-luşlarına uygun olarak hizmetlerinin devamını sağlamak amacıyla medrese, kütüphane, ima-ret, aş evi, hastane, okul gibi hizmet bölümle-rini din işleri yüksek şurasının kontröllerinde Türkiye’de hizmet veren vakıf ve eğitim ku-rumlarıyla ortaklaşa yeniden faaliyete sokmak. Bulgaristan’da uzun yıllardır boşalan din eği-timleri bazı arap ülkeleri tarafından vahabilik ve Şiilik propagandaları yapılarak doldurulmaya çalışılmaktadır. Buna karşı Türkiye Cumhuri-yetinin yetiştirmiş olduğu kıymetli din adam-ları vasıtasıyla Bulgaristan’daki camiilerde vaaz ve toplumu bilgilendirici dini, milli ve tarihi se-minerler düzenlenmelidir. Bulgaristan’da ya-şayan Müslüman tebanın zorla ve işkence ile değiştirilen Müslüman isimlerinin iki devlet ara-sında yapılacak olan anlaşmalarla tamamının geri iade edilmesi sağlanmalı. Nüfus kütükle-rinde de Müslüman isimlerinin kayda alınması ve zorla konulan Hristiyan isimlerinin kaldırıl-ması. Bulgaristan’da bulunan Türk Soydaşları-mız ile Hristiyan gençlerin iyi ilişkilerde dostluk ve kardeşlik duygularının pekiştirilmesi. Ay-rıca kendilerinin de aynı kökten oldukları bir ta-rihi gerçek olduğunu anlatarak arada husumetle-rin yerini kardeşlik ve dostluk ile doldurulması.

3. Vakıf malları Çeşitli nedenlerle Bulgaristan’dan Türkiye

veya başka devletlere göç eden Bulgaristan asıllı Türklere ait Bulgaristan’da kalan taşınmaz mal-ların veya Bulgaristan’da bulunan Türk-İslam menşeli vakıflara ait taşınmazların kendile-rine iadelerinin sağlanması. Bu amaçla iki dev-let arasında yapılacak müzakere ve anlaşmalar ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin garantisi ile oluşturulacak yeni bir vakıf aracılığı ile bu va-kıf mallarının sahiplerine iadesinin sağlanması.

Bulgaristan’da ProblemlerimizBİZ BULGARİSTAN TÜRKLERİ600 yıllık vatanımızda Çoğunluktan Azınlık

Durumuna düştük, İşkencelere, Baskılara, Haksız-lıklara ve Zulümlere Direndik

Göçe zorlandık, 93 Harbi ve Balkan Harbi Büyük katliamları ve göçleri getirdi

…ama vazgeçmedikÇünkü Bulgaristan, Bizim vatanımızdı…93 Harbinden sonra Bulgaristan baştanbaşa

kana boyandı. Ülkeyi ve halkı perişan ettiler.Halk göçüyordu, Çünkü yapılan Zulümler da-

yanılır gibi değildi. Balkan harbinde dağ taş kana bulandı. Göç

dalgası durmadan sürüp gitti.• 1877-78 göçü, 1936 göçü yetmedi,

1951 – 52 yetmedi,• 1968 – 69 yetmedi,1972 – 78 yetmediBu da yetmedi 1984’te tankla tüfekle İsimleri-

miz değiştirildi. Türkçe konuşanlar cezalandırıldı. Devletin denetim mekanizması insanların en özel mekânlarına kadar ulaşabildiği için Türkler evle-rinde bile Anadillerini konuşamaz hale geldiler.

Anne babalar kendi çocuklarından korkar hale geldi ve kendi evlerinde kilitli kapılar ardında ibadet etmek zorunda kaldılar.

Bulgaristan’ın etkili unsurlarındanız. Evet, Bulgaristan artık Avrupa Birliğinin bir parçası

Ancak hâlâ Bulgaristan’da Türk çocukları Türkçe okuyamıyor!

Buna rağmen Türkiye sevdasını gönüllerinin içinde yaşatan insanların yaşadığı bir yerdir

Son yüzyılı acılarla, göçlerle, Ayrılıklarla geç-miş. Bir vatandır Bulgaristan

Dedelerimizin toprakları ellerinden alınmış bir dönem mezardaki dedelerimizin isimleri dahi değiştirilmiş

Yine de bu “YETİMLER” Tarihiyle, Kültü-rüyle, Türk gibi yaşayıp, Türk gibi göçüp gittiler

Göçten sonra Türk ve Müslüman, nüfusun burada kalanlarının ve aynı zamanda göçenleri-nin haklarını savunabilmek için organize olmamız kaçınılmaz bir koşuldur. Gerek Bulgaristan’da ge-rekse Türkiye’de geçmiş dönemlerde büyük sı-kıntılar yaşandığını biliyoruz. Bu sıkıntıların en ağır yükünü kadınlarımız annelerimiz bacıları-mız çekmiştir.

DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Der-neği Bu amaca hizmet etmek için kuruldu.

Ve Bulgaristan sevdasını, acısını ve özlemini yüreğinde duyanların bir araya gelerek bu dava uğruna inananların kenetlendiği yer burasıdır.

Artık Bulgaristan Türkleri davası organize edilecek ve etkili bir şekilde bu merkezden Ta-kip edilecektir.

Hedefimiz Türkiye Bulgaristan arasında Kül-tür, Siyaset ve ticaret köprüsünü oluşturmaktır.

Bulgaristan Türklerine uluslararası antlaşma-larla Sağlanmış fakat sonradan gasp edilmiş hak-larını geri alınması için mücadele verecek.

Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünyasının çıkarları doğrultusunda ulusal ve uluslararası her plâtformda layıkıyla duyuracaktır.

Bu mücadeleyi yaparken, gücünü ikili ve uluslararası Anlaşmalardan doğan haklarını kulla-narak yapacaktır.

Bulgaristan Türklerinin haklı ve gür sesi olacak !!!Derneğimiz kurulduğu günden bu güne ka-

dar bu uzun süreçte bu görevi hakkıyla en iyi ve en etkili bir şekilde yerine getirmiştir ve devam edecektir.

Bizler Bulgaristan sevdasıyla yanan, bıkma-dan, usanmadan, yorulmadan devam eden mü-cahitleriz.

Bizim arzumuz geride bıraktıklarımızın in-sanca yaşaması, çocuklarımızın çağdaş eğitim al-ması, özellikle ana dilinde eğitim görerek

Tarihimizi ve kültürümüzü yaşatması, doğdu-ğumuz topraklarda inancımızın gereklerini yerine getirebilmemizdir.

Evet! Bulgaristan vatanımız Türkiye Anava-tanımız

Bunlar vazgeçilmez sevdamızdır.

Buna gönül verenler bu çatı altında birleşmeli tek vücut olmalıdır.

Bizler Bulgaristan Türklerinin insani temel hak ve özgürlüklerini korumak,

Onların birlikte yaşadıkları insanlarla eşit hak-lara sahip olmalarını istiyoruz!

ÇOK MU İSTİYORUZ?

Ta n ı m l a m a

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

A s k e r i M ü z e d e Ş a m a n l a r ı n D a n s ı Rusya’dan STK’laraY e n i D ü z e n l e m eR u s ya ’d a n S i v i l T o p l u m

Kuruluş lar ına Düzenleme R u s ya ’d a f a a l i ye t g ö s t e -

ren sivil toplum kuruluşla-r ına yönel ik yeni yasa ta -s a r ı s ı , b i r ç o k y a p t ı r ı m ı b e r a b e r i n d e g e t i r i y o r .Rusya parlamentosunun alt

kanadı Duma’da sivi l top-lum kuruluşlarına yönelik düzenlemeler görüşülüyor.Ya s a t e k l i f i , i k t i d a r d a k i

Birleşik Rusya Partisi mil -l e t ve k i l i A l e k s a n d e r S i d -ya k i n t a r a f ı n d a n ve r i l d i .Teklifin yasalaşması halinde;1.Yabancı ülkelerden maddi

destek a larak Rusya’da iç p o l i t i k a y ı e t k i l e m e ye ç a -lışan sivil toplum kuruluş-ları kendilerini yabancı tem-silci olarak nitelendirecek.2 . B u k u r u l u ş l a r , y ı l -

l ı k m a d d i g e l i r l e r i n i k a -m u o y u n a a ç ı k l a y a c a k .3.Yasaya uymayanlar hapis ve

para cezasına çarptırılabilecek.Devlet Başkanı Vladimir Pu-

tin, başbakan olarak aralık ayında yaptığı açıklamada, ül-kedeki protesto gösterilerinin Amerika Birleşik Devletleri ta-rafından teşvik edildiğini ve bu kapsamda birçok sivil toplum kuruluşuna milyonlarca do-lar aktarıldığını iddia etmişti.Putin, bu sivil toplum ku-

r u l u ş l a r ı n ı “ b a ş k a s ı i ç i n ç a l ı ş a n a m a k e n d i i n -san ın ı düşünmeyen yapı -lar” olarak nitelendirmişti.

Hala Türkiye’de Avrupalı Türk’e, ‘Al-mancı’ ya da ‘Gurbetçi’ algısıyla bakılıyor.

Halbuki, Avrupalı Türkler ya da uzun yıl-lardan beri Avrupa’da yaşayan Türkler, ar-tık hem Avrupa’nın vazgeçilmez unsurları hem de Türkiye’nin ‘Avrupa’daki gücü’…Her ne kadar müzakereler ‘donmuş’ du-

rumda olsa da, Türkiye’nin tam üyelik baş-vurusu masa üzerinde duruyor. Ama şurası bir gerçek ki Türkiye, 5 milyona yakın va-tandaşının yaşadığı bu kıtada, resmen mev-cut… Türkiye, Avrupa Birliği’nin ‘karar me-kanizmaları’ içinde değil ama, herhangi bir karar alındığında Türkler göz ardı edilemiyor.

Çünkü karar alacak olan siyasetçileri san-dık başında seçenler arasında güçlü bir ‘Tür-kiye Diasporası’ bulunuyor. Türkiye’yi, ya da Türkleri ‘rencide’ edecek herhangi bir kararın alınabilmesi o kadar kolay değil. Ya seçenler, ya da seçilenler arasında mutlaka Türkiye ile öyle ya da böyle bağlantısı olanların sayısı çok.

RUM BAKANI SUSTURDU Geçenlerde Belçika Parlamentosu’nda Kıb-

rıs konusu gündeme geldi. Bu yılsonuna kadar AB Dönem Başkanlığı’nı yürütecek olan Güney Kıbrıs’ın AB’den sorumlu Ba-kanı, Türkiye’yi ‘işgalci’ diye niteliyor. Sa-dece Belçikalılara hitap ettiğini düşünen ve ‘atış serbest’ hissi ile hareket eden bu kişiye gereken cevap, orada ‘Senatör’ olarak gö-rev yapan Türk kökenli Fatma Pehlivan ta-rafından veriliyor. Kıbrıslı Rum yetkiliye, ‘Kıbrıs Türk halkını katliamlardan kurta-ran, barış ve özgürlüğe kavuşturan 20 Tem-muz 1974 Barış harekatı kutlu olsun” diyor.

TÜRKLER HER YERDE Artık Avrupa’da meydan boş değil.Türkiye’ye karşı bir eylem mi söz konusu…?Devreye hemen, Avrupalı Türkler giriyor.Siyasetçisinden, işçisine, iş adamın-

dan sporcusuna, sanatçısına kadar…Belçika’da vatandaşlığın alınmasını zorlaştı-

ran bir tasarı hazırlanıyor. Siyasi partilerin tümü, hazırlanan tasarı üzerinde hem fikir. Türklerin Belçika vatandaşlığı almasını da zorlaştıra-cak olan bu duruma razı olmayan bir başka Türk kökenli milletvekili Meryem Almacı devreye giriveriyor. Tasarının oylanmasını, partisi yeşilleri de arkasına alarak engelliyor.Dedim ya, konu Türkiye, ya da Türkler

olunca, artık Avrupa’da meydan boş de-ğil. Hemen devreye, Avrupalı Türkler giri-yor ve artık karar mekanizması içinde yer alma özelliklerini de kullanarak, Türkiye’yi ve Türkleri sahiplenen tutum alıyorlar.Ama Türkiye ve Türkiye’de yaşa-

yanlar hala bunun farkında değiller.Avrupa’daki Türkleri hala, ‘gurbetçi’ ya

da ‘Almancı’ olarak görüyorlar. Türkiye’nin 60 yıldan beri üyesi olmak için çaba gös-terdiği Avrupa Birliği’nin içinde, 5 mil-yonu aşkın Türkiyeli yaşıyor ve bu insanlar orada Türkiye ve Türklere sahip çıkıyorlar.Ya n i T ü r k i y e ’ n i n e n b ü -

yük gücü, Avrupa’daki Türkler…

Müjgan DENİZ

Türkiye’nin en büyük gücü Av-rupalı Türkler

Farklı Bakış

Benkovski’de Kuran Kursundan

Bultürk İle Huntur Aralarında protokol imzalandı-

BULTÜRK’ün üyelerine

her bilet karşılığında

5TL indirimli olacak.

Detaylı İrtibat için;

0212 511 63 47 Seniha MERT

Başbakan Yrd.Bekir BOZDAĞ’I Ziyaret

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Gülümser GÖNLÜŞENH A T I R L A T M A

A l t a y C u m h u r i y e t i

BULTÜRK Derneği kan ta-zeledi, Olağanüstü Genel Ku-rul ile Yeni yönetim belirlendi

Faaliyetlerine 2003 yılında başlayan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği üye-leri 29 Temmuz 2012’de Ola-ğanüstü Genel Kurul ile yeni yönetim kadrosunu seçti. Top-lantıya BULTÜRK üyesi 2 bin 799 üyeden 243’ü katıldı.

6.’ıncı Olağanüstü Genel Kurul’un açılış konuşmasını yapan BULTÜRK Deneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk, “Bildiğiniz gibi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğu ile Türkiye’de yaşayan göçmenlerimizin halledilmesi gereken birçok önemli meseleleri bulunuyor. Bun-ların halledilmesi uzun istikrarlı çalışmalar gerektiriyor. Biz-ler de BULTÜRK geride bıraktığımız 9 yılda uzun vadeli ça-lışma planları yaparak birçok tabuyu yıktık. dedi ve devam etti.

“Bu gün yapacağımız Kurultayın dernek çalışmaları-mızda yeni bir çığır açacağını temenni ediyorum. İnşallah der-nek ve özellikle camiamız için hayırlı ve verimli olur. Şimdiye kadar çalıştığımız arkadaşlara teşekkür ediyorum hepsine ba-şarılar diliyorum. Bildiğiniz gibi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğu ile Türkiye’de yaşayan göçmenle-rin halledilmesi gereken birçok önemli meseleleri bulunmak-tadır. Bunların halledilmesi uzun istikrarlı çalışmalar ile hal-ledilebilecektir. Bizler de dernek olarak uzun vadeli çalışma planları yaparak birçok tabuyu da yıkma yoluna gitmekteyiz.

Örneğin Bulgaristan tarihinde ilk defa Türk Müslüman Cumhurbaşkanı çıkarmayı başardık. Bu konuda çok itirazlar oldu Bulgarların böyle bir olaya izin vermeyecekleri söylendi. Bulgaristan’da Bulgarların da baskılarına rağmen biz bu yolu açtık. Bunu övünmek için yapmadık Bulgaristan’daki kardeş-lerimizin ülkenin siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel hayatının tepe noktalarına kadar her alanda yoğun faaliyet göstermelerini ve bunu başarabileceklerinin önünü açmak, yol göstermek için yaptık. Bulgaristan’da yapmış olduğumuz ankette bunun gibi çarpıcıydı ve Bulgaristan’da çok tartışıldı. Hatta protesto göste-rilerine bile sebep oldu amma biz hiç geri adım atmadık. Gele-cekte çok daha etkili ve Bulgaristan’daki kardeşlerimizi cesaret-lendirecek teşvik edecek faaliyetlerimizi ortaya koyacağız” dedi.

Açılış konuşmasının ardında divan heyeti seçildi. Olağa-nüstü Genel Kurul’a İstiklal marşı ve saygı duruşu ile de-vam edildi. Derneğin 6.’ıncı yönetim döneminde hayata ge-çirdiği çalışmaları özetleyen faaliyet raporu okundu. Ardından mali rapor ve denetim raporu gündeme alınarak oylamaya su-nuldu. Tahmini bütçenin okunup oylanmasından sonra öneri geldi; Yönetim Kurulu’nun aldığı BULTÜRK’ün derneği-nin Rumeli Balkan Federasyonu’nda ayrılması kararı kongre delegelerine sunuldu ve karar kabul edildi. Derneğin yeni oluşacak federasyonlara veya kurulu federasyon, konfede-rasyonlara üye olabilmesi için yönetim kuruluna yetki veril-mesi talebi de oylamaya sunuldu ve oy birliği ile kabul edildi.

Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve Disiplin Kurulu se-çimleri gerçekleştirildi. Bu seçimler için Mahmut Oral, Sey-han Özgür ve Nedim Birinci’nin imzaladığı önerge okundu bu önergeye göre Yönetim Kurulu üyelikleri için isimleri gösterilen 13 asil-13 yedek üyenin Denetim Kurulu üyelik-leri için 3 asil 3 yedek ve Disiplin Kurulu üyelikleri içinde 3 asil 3 yedek isim olmak üzere aday listesi önerileri yapıldı.

Toplantının dilek ve temelliler bölümünde BUL-TÜRK üyelerinde Nafiye Yılmaz söz alarak, ihtiyaç sa-hibi Bulgaristanlı öğrenciler için burs fonu oluşturul-masını önerdi. Ayşe Halide Ümitfer, Bulgaristan’da yapılacak 2013’de Genel seçimlerde belirleyici olunabil-mesi için çalışmalara şimdiden başlanması gerektiğini belirti.

Dilek ve temenniler bölümünde; Tek-Rumeli TV Sa-hibi Atilla BAYKAL, CHP İl Başkan Yrd. Bayramali ÇEŞMECİ, AK Parti İl Meclis Üyesi Meral KURU, Bayrampaşa Bld.Bşk.Yrd. Ahmet TÜFEKÇİ konuşma yaptılar ve Gönül Birliği Yeşiller partisi Genel Baş-kanı Prof.Dr.Eşref YAZICIOĞLU’nun mesajı okundu.

Toplam 38 kişiden oluşan Asil ve Yedek üye listesi seçildi.

Ye n i Y ö n e t i m K u r u l u Ü y e l e r iYönetim Kurulu Asıl Yönetim Kurulu Yedek1. Rafet ULUTÜRK 1.Filiz TEZGEL2. Müjgan DENİZ 2.Erol ÜNVER3. İsmail ERDEM 3.Bülent MAŞAOĞLU4. A.Halide ÜMİTFER 4.Alptekin CEVHERLİ5. Orhan ÇAKIR 5. Mehmet ÇAKIR6. Seyhan ÖZGÜR 6.Yüksel DEMİR7. Nedim BİRİNCİ 7.Behçet BAŞÜRÜN8. Neriman ERALP 8.Mustafa KAHRAMAN9. Mahmut ORAL 9. Alpay DİNÇER10.Ayhan BOYACIOĞLU 10. Seniha MERT11.Şakir ARSLANTAŞ 11.İbrahim SOYTÜRK12.Muazzez YURDAKUL 12.Durhan TEZCAN13.İlyaz VATANSEVER 13.Elmaz YILMAZ

Denetim Kurulu Asıl Denetim Kurulu Yedek1.Nafiye YILMAZ- Bşk 1. Hüseyin YILDIRIM2.Mesut UĞURLU- Bşk.Yrd 2.Özkan HACIOĞLU 3.Filiz SOYTÜRK- Üye 3.İlhan ÇALIŞKAN

Disiplin Kurulu Asil Y e d e k1.Prof.Dr.Hayati DURMAZ 1.Doc.Dr.Emine İNANIR2.Prof.Dr.Gülfettin Çelik 2.Dr.Nejdet ÖZGÜR3.Doc.Dr.Sakin ÖNER 3. Doc.Dr.Hasine ŞEN 38 kişiden oluşan liste seçildi. Geride Bırakılan Faaliyet Döne-

minde Yapı lan Çal ışmalar ın Özet i :

1.Dernek Genel Mer-kez binasının onarılması

2.23.Nisan kutlamalarını der-nek merkezinde düzenlenmesi

3.Sofya Merkez camisine ya-pılan saldırının protesto edilmesi

4.Kırcaali günü kutla-ması ve Kırcaali mezarının ye-rine taşınması için faaliyet

5.Dernek Genel Merkezde Bedava sağlık taraması yapıldı

6.Moldova Özerk Cum-huriyeti Gagauz yerine zi-

yaret ve oraya Bulgaristan’dan göç eden Kıpçak Be-lediyesinin kuruluşunun 219.yılıkutlamalarına katılım

7.Dünya Türk Gençler Birliği Baku Kurultayına katılım8.Sosyal Haklar ve Türkiye’den çıkış ya-

sağı olanlar ile ilgili sorunların Bakanlığa iletilmesi9 . İ s t a n b u l Va l i l i ğ i n i n o r g a -

nize ettiği Nevruz Kutlamalarına katılım10.İstanbul’da Belediye Başkanlarını ziyaret; Bayram-

paşa Belediyesi, Bağcılar, Sultangazi, Gaziosmanpaşa, Eyüp Belediye Başkanı İsmail KAVUNCU’yu ziyaret

11.Dış Türkler ile ilgili Devlet Bakanı Bekir Buzdağı’na Bulgaristan Problemleri ile ilgili rapor sunuldu.

12.Yurt dışı Türkler ve akraba topluluklar Baş-kanı Kemal YURTNAÇ’ı makamında ziyaret

13.Bulgaristan’da Türk Cumhurbaşkanı adayı1 4 . İ s t a n b u l ’ d a Ay d ı n l a r z i r -

vesi (Bayrampaşa Belediyesi ile ortaklaşa)15.Bayrampaşa Ada Parkında Stand açılışı yapıldı – 10 gün16.Sultanahmet meydanında stand açılışı yapıldı - 3 gün17.Sofya Hatıraları kitabını çıkardık-Yazar Basri Zilabid1 8 . T ü r k D ü n y a s ı To p l a n t ı s ı n a

katılım–1.Ankara ve 2.Bakü-Azerbaycan19.Aylık BULTÜRK “Bulgaristan Türklerinin Sesi”

Gazetesini çıkarmaya eksiklerle de olsa devam ettirdik20.Nuri Adalı Konferans salonunda Konferanslar; a.Refet Rodopluyu anma toplantısı-konuşmacı

Dr.Müjgan Deniz, Erdoğan YURDAKULb.21.y.y. Vakfı Genel Başkanı Prof.Dr.Ümit ÖZDAĞc.Halide Alptekin- Balkan romanı yazarıd.AK Parti Edirne Milletvekili Mehmet MÜEZİNOĞLU-e.AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin BÜRGEf.Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINERg.Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat AYDINh.Hayal ve Strateji konulu konferans-Osman SınavAyrıntılı Bilgi için: Neriman ERALP-BULTÜRK Basın Yayın Sorumlusu

Orta Asya’da Asya kıtasının coğrafî merkezinin hemen ku-zeyinde ve Güney Sibirya’da yer almaktadır. B atı’da Kazakis-tan, kuzeyde Rusya Federasyonu, doğuda Tuva ve Hakas Türk Cumhuriyetleri, güneyde Moğolistan, Doğu Türkistan ve Kazakis-tan ile komşudur. Türk’ün ata yurdu sayılan bu topraklarda Türk-lüğe sadık öz sakinleri binlerce yıl boyunca Türklüklerini yaşatmış-lardır. Bugün Rusya Federasyonuna bağlı özerk bir Cumhuriyettir.

Yüzölçümü 92.902 km2 olan Altay Cumhuriyeti’nin kuzey böl-gesi dağlar ve ormanlar, güneyi ise steplerle kaplıdır. Ülkeyi kapsa-yan Altay dağlarının yüksekliği 4.000 m.dir ve buzullarla kaplıdır. Gü-neyde Beluhka (Üç Sümer) tepesi 4506 m. ile en yüksek zirvedir.

Bunu 4173 m ile Maashei Bazhy (Mahşuoy Bajı) tepesi iz-lemektedir. En büyük buzul 35 km2 yer işgal eden Caan Tacı bu-zuludur. En önemli nehirleri Katun Nehri ile Telets Koye gölün-den doğan Biga nehridir. 7 bine yakın göl bulunan Altay’da en büyük göl Telets Koye (Altın) gölü olup etrafı Taiga ormanları ve yüksek dağlarla çevrili, dünyanın en muhteşem manzaralı gölüdür.

Altay Cumhuriyeti’nde karasal bir iklim hüküm sürmektedir. So-ğuk ve kar yağışlı bir kış, sıcak ve kurak bir yaz iklimin en belirgin özel-liğidir. Tarihçiler, etnologlar, sanat ve kültür tarihçileri ile dil araştırma-cılarının Türkler’in Ana yurdu olarak kabul ettikleri Altay bölgesinde yapılan arkeolojik araştırmalar, Afanasyova (MÖ 2700-1700) ve And-ronova (MÖ 1700-1200) kültürlerinin bilhassa ikincisinin temsilcisi olan ırk brakisefal, savaşçı Türk ırkının prototipi olduğunu göstermiştir.

MÖ III. Yüzyıla kadar kabileler halinde yaşayan halk, MÖ II. Başlarında bölgeye Hun’ların gelmesiyle Hun idaresine girmiş, onu Köktürk’ler, Moğollar ve Çin’liler izlemiştir. Daha sonra Uygur, Kırgız, Cengiz Han, Çungarlar, Çin-Mançular idaresine giren Altay, Çin-Rus sa-vaşları sonrası 1865 yılında Rus idaresine girmiştir. 1922 yılında Altays-kaya, bölgesi olarak teşkil edilmiş, 1948 yılında ise Gorno-Nitoyskaya, şeklinde isim değiştirmiştir. SSCB’nin parçalanması ile 1991 yı-lında Özerk Cumhuriyet, 1992 yılında ise Federe Devlet olmuştur.

Çok zengin bitki örtüsüne sahip olan Altay’da orman-lar ülkenin tamamını kapsamaktadır. Ormanlarda dünyanın hiç-bir yerinde bulunmayan bitki türleri mevcuttur. Köknar, sedir, çam, beyaz kavak, aspen ve kuş ağaçları en fazla bulunan türlerdir.

Cumhuriyet nüfusu 198.1 bin olup, halkın %73.8’i kırsal alanda, %26.2’si kentlerde yaşamaktadır. 70 yıllık komünist düzende ne kadar başıbozuk varsa buraya sürgün edilmiş olup 38 çeşit millet yaşamakta-dır. Nüfusun %60’ını Rus’lar, % 31 ‘ini Altay Türkleri (72.000) %9’unu Kazak Türkleri, Ukraynalı, Almanlar ve diğerleri oluşturmaktadır.

Başkenti Gorno-Altay’dır. 9 idari bölgeye ayrılmaktadır. Müslü-manlık, Hıristiyanlık ve Şamanizm dinleri yaygındır. Dilleri Türkçe’dir.

Sanat ve edebiyat çok ileri olup, IV. asrın ünlü ressamı G.I. Gru-kin Altaylıdır. Geleneksel artistik dans ve müzikholleri çok meş-hurdur. Cumhuriyette ana uğraşı ziraattir. 24 bin çiftçi bulunmakta-dır. Zirai üretimde ana branş çiftlik hayvancılığı olup tarla çiftçiliği ikinci plânda kalmaktadır. Özellikle ülkenin geçim kaynağını teş-kil eden hayvancılık ve sebzecilik çok gelişmiştir. Özellikle küçük-baş hayvan ve ren geyiği besiciliği ile balıkçılık, avcılık ve arıcı-lık yer tutmaktadır. Ülkede 192 ortaokul, 3 teknikum ve 1 üniversite bulunmaktadır. Altay Türkçesi ile yılda 37 kitap, 1 gazete ve 2 dergi yayınlanmaktadır. Ortaokullarda 35 bin, teknikumlarda 43 bin, ül-kenin tek üniversitesinde ise 2600 öğrenci öğrenim görmektedir.

Maden bakımından zengin olan Altay’da demir, kömür, gü-müş, kalay, tungsten, bakır ve manganez çıkarılmaktadır. Altay’ın an-lamı olan “Altındağ” ülkede bulunan zengin altın rezervlerinden is-mini almıştır.Ana üretim malları ise tül, pamuklu kumaş, elektrik aletleri, elbise, ayakkabı, kereste ve ferrobetondur. Ormancılık geliş-miş olup, orman ürünleri imalatı oldukça önemlidir. Başta Rusya Fe-derasyonu olmak üzere Japonya, Yeni Zelanda, Avusturya ve Avrupa ülkeleri ile ekonomik ilişkiler içerisindedir. Turizm ekonomi içerisinde ayrı bir yer tutmaktadır. Orman, dağ, göl ve nehirlerin emsalsiz gü-zelliği ile Altay Cumhuriyeti bir cazibe merkezidir. Devlet başkanı ve parlamentosu bulunan Altay Cumhuriyetinde Ruslar’ın nüfus üstün-lüğü parlamentoya da yansımış olup, Ruslar ezici üstünlüğe sahiptirler.

B U LT Ü R K D e r n e ğ i O l a ğ ı n ü s t ü G e n e l K u r u l İ l e K a n Ta z e l e d i

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

M.K.ATATÜRK’ÜN Lozan Barışı’ndan son-raki şu sözleri net bir şekilde açıklamaktadır:

“Bugün vardığımız barışın, ebedi barış ola-cağına inanmak elbette safdillik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin bütün hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı göste-rildikçe, karşı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fa-kat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta asla gecikemeyiz.”

“Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.”- Bulgaristanda avukat ve her türlü

hukuk işleri, tecrubeli ve türkçe bilen avukatlardan – ticari, problemli borç, yol kazası, girme yasağı, trafik ve gümrük cezaları.

- Bulgaristanın 15 şehrinde bulu-nan 50ye yakın universitesinde eği-tim görmek isteyenlere danışmanlık ve aracılık işlemleri sunulur.

- Yurtdışı cenaze nakli - Türkiyede vefaat eden Bulgaristan vatandaşı-nın veya Bulgaristanda vefaat eden Türk vatandaşının memleketine nakli için gerekli belgelerin hazırlanması ve cenazenin yurtdışına taşınması için gerkli aracın sağlanması.

- Bulgaristanda şirket ve temsilci-lik kaydı ve yasallaştırma. Ofis, ma-ğaza, depo kiralama ve yasallaş-tırma ve tam teçhizat donatma, tam kapsamlı muhasebe hizmetleri.

- Ticarette dolandırıcılık şüphesi olan olaylarda özel yardım - gizli bilgi toplama, şahıs ve şirket inceleme.

- Bulgaristanda fuarlara, kongrelere ve seminerlere katılım aracılığı, kon-feranslara kayıt. Konaklama, güven-lik, tercuman, rehber ve ulaşım sağ-lanması.

- Bulgaristanda çalısma izni ve oturma izni başvurularında danış-manlık ve aracılık.

- Bulgaristanda profesyonel silahli ve silahsız koruma, zırhlı araç, koru-malı para ve kıymetli eşya taşıma.

DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BULTÜRK GENEL MERKEZİ

Adres: Yıldırım Mah.Şehit Kamil Balkan cad.No.114/ABayrampaşa _ İstanbul

0212 511 63 47 Telefon0212 526-51-98 Belgegeçer

Bedava Danışmanlık HizmetleriSaat 14.00 - 17.00 arası

Her Ayın 2. Pazarı

BULTÜRK ÜYELERİNE BEDAVA DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

2011 yılı Yönetimi2011 yılı Yönetim Kurulu

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

1877/78 RUS –Türk HARBİ1876 Bulgar İsyanında yaşanan acı olayların

onulmaz yaralarına bir yıl sonra, 1877/78 Osmanlı-Rus (Doksanüç) Savaşının büyük felâketi de ek-lenince, neden Filibe ve (Tatar) Pazarcık bölge-sinden göç edenlerin sayısının pek çok olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu savaş bir fırsat biline-rek masum Türklerden, Müslümanlardan 1876 yılı isyanının intikamı vahşi bir biçimde alınmıştır.

Eski Zağra’dan sonra ilerlemekte olan dehşet sa-çan Kazaklar ve öteki Rus askerî birlikleri katliam-ları sürdürmüşlerdir. Filibe ile Pazarcık arasındaki Kırçma (Kriçim) vadisinde canavarlıklar geniş bo-yutlara ulaşmış, Türk köylerinin, Türk evlerinin yağ-malanması, yakılması olayları Türk halkını panik içinde göç yollarına düşürmüştür. Söz konusu va-dide Rus askerleri ve Bulgarlar tarafından onbinlerce Türkün öldürüldüğü, Türk köylerinin yakılıp yerle bir edildiği ve sadece Pazarcık’ta 938 evin, caminin ve okulların tahrip edildiği bildirilmektedir4. Köyle-rini, kasabalarını terk edenler İstanbul yolunu tutmuş ve göç yollarında soğuktan, açlıktan can vermişler-dir. Bir Alman demiryolu memuru, Pazarcık’ın gü-neyindeki tepelerde soğuktan donan 400 kişilik göç-men kafilesinin içinde hayatta kalabilmiş küçük bir kız çocuğunu cesetler arasında bulmuş ve kurtarmış-tır5. Kırçma (Kriçim) arazisinin kuzeybatısında Ay-dınköy (İsperihovo)-Yeniköy (Novo selo) yolunun yakınında bulunan tepeler arasındaki alçakta katledi-len Türklerin kanları dere gibi akmış ve bu yer günü-müzde de Kanlıdere olarak bilinmektedir. Onbinlerce Türk de Rodoplar’a, Müslüman kardeşleri yanına sı-ğınmıştır. Canını kurtarmak için çırpınan Türkler ahır-larındaki hayvanlarını da unutmamışlardır. Bölgedeki yaşlı Bulgarlardan edinilen bilgilere göre, Türkler ev-lerini terk ederken, ahırlardaki hayvanları açlıktan öl-mesin diye, bunları korulara, kırlara salıvermişlerdir.

Hasköy ve Mustafa Paşa bölgesi halkı da Rus as-kerlerinin canavarlıklarına maruz kalmış, birçok köy yerle bir olmuştur. Gelişen olaylar, Türklerin, Müs-lümanların direnişine sebep olmuş, geçici Rus ida-resine boyun eğilmediği gibi, Rodoplar’ın Doğu Rumeli’ye bağlanması da kesinlikle kabul edil-memiştir. Böylece 1886 Türkiye-Bulgaristan Ant-laşmasıyla Kırcaali ve Rupçaz (Rupçoz) bölg-leri Osmanlı Devleti sınırları içinde kalabilmiştir.

Rodoplar’ı terennüm ederken, Eğride-reli şair İzzet Dinç (1890-1965) Rus askerle-rine karşı koyan direnişçilerin kahramanlıkla-rını da şiirlerinden birinde şöyle dile getirmektedir:

“Kırcali’nin ovası…Hayran etti herkesiO aslanlar yuvası…Türkleri çakmaklı

Millî müthiş bir ordu,Bir tarafı Paşmaklı

Kurtarmıştı o yurdu.Başkanları Salima (ğa)

Canavardı İsmail…Olmuşlardı RuslaraO tüfeklerle hail…”

Diş HekimiHalide ÜMÜTFER

1 8 7 7 - 1 8 7 8

E s k i T a r i h l e r d e n

Bulgaristan’da Araçların Farları Sü-rekli Açık Olacak

Bulgaristan Trafik Kanunu’ndaki deği-şiklikle trafiğe çıkan tüm araçlar farlarını 24 saat boyunca aç-mak zorunda kala-cak. Araçlar şu ana kadar bunu sa-dece 1 Kasım ila 1

Mart tarihleri arasında yapmak zorundaydı. Bugünden itibaren geçerli olan değişikliğe uy-

mayanlara 50 leva (25 euro) ceza kesilecek. Ayrıca

yol boyunca bulunan bariyerleri aşarak geçmeye çalışan yayalara da 50 leva yaptırım öngörülüyor.

Muhalefet, daha fazla yakıt tüketi-mine sebep olacağını öne sürerek deği-şikliğe karşı çıkıyordu. Hükümet ise bu şe-kilde yol güvenliğinin artırıldığını düşünüyor.

Yeni Trafik Kanunu’na göre ayrıca kırmızı ışıkta geçen ya da yayalara yol vermeyen sü-rücülerin ehliyetlerine ikinci ihlalde bir ay sü-reyle el konulacak. Kanında 0,5-1,2 promil al-kol tespit edilen sürücüleri ehliyetlerine ise 6 ila 12 ay arasında el konulacak ayrıca bu kişi-lere 500 ve bin leva arasında para cezası verile-bilecek. Trafikte bisiklet sürenler ise özel sarı ışık yansıtan yelek giyme mecburiyetinde kalacak.

Türklerin İtil (İdil), Rusların Volga adını verdikleri muhte-şem nehirde, 10 Haziran Pazar günü öğleden önce, bizim de-niz otobüslerine benzeyen hızlı bir vapurla Bulgar şehrine doğru süzülürken, İbn Fadlan’ın 1970’lerde okuduğum seyahatname-sinde Bulgar Türkleri hakkında anlattıklarını hatırlamaya çalı-şıyordum. İtil Bulgar hanı Şelkey oğlu Almış Han, 900’lerde müslümanlığı kabul etmiş ve muhtemelen 920 yılında Abbasi Halifesi Muhtedir Billah’a bir elçi göndererek kendilerine İslâm’ı öğretecek din âlimleri ve kaleler yapmalarına yardım edecek mi-marlar istemişti. Abbasi halifesi, bu talep üzerine 921 yılında ka-labalık bir heyeti Bulgar şehrine gönderdi. Heyetin en bilgili üyesi olan İbn Fadlan, daha sonra bu seyahatle ilgili izlenimle-rini uzun uzun yazmıştır. Rahmetli Zeki Velidi Togan tarafın-dan gün ışığına çıkarılan ve birkaç Türkçe tercümesi bulunan İbn Fadlan Seyahatnamesi, hiç şüphesiz, İdil Bulgarları hakkın-daki en önemli kaynaktır. Heyecanlıydım, çünkü aşağı yukarı iki saat sonra, İdil Bulgarlarının başkentini görecektim. 12 Ma-yıs 922 tarihinde, yani bizden tam bin yetmiş dokuz yıl önce Bulgar’a ayak basan İbn Fadlan, burada samimi, ancak eski alış-kanlıklarını henüz bütünüyle terketmemiş müslümanlarla karşı-laştı. Almış Han, elçi için verdiği ziyafette sücü (süçi) adı verilen bal şarabı içmiş ve halife şerefine üç defa kadeh kaldırmıştı. An-cak İslâm’a son derece samimiyetle inanmıştı; “Allah’ım, Bul-gar hanı Yaltavar’ı ıslah et!” duasıyla başlayan hutbelerinde ba-basının adını müslüman olmadığı için anmak istemediğini İbn Fadlan anlatıyor.

Bulgar şehri gezisi, İslam Tarih Sanat ve Kültür Araş-tırma Merkezi IRCICA’nın Tataristan İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü’yle ortaklaşa düzenlediği Milletlerarası Volga�Ural Bölgesi İslâm Medeniyeti Sempozyumu programı çerçevesinde yer alıyordu. Bu sempozyumda muhtelif bildirilere konu olan İdil Bulgar Devleti’nin az bilinen özelliği, ilk müslüman Türk devleti olmasıdır. Evet, tarihte müslümanlığı kabul etmiş ilk müs-lüman Türk devletinin başkentine gidiyorduk, Volga yoluyla. Kama (Çolman) nehriyle birleştiği yerde eni neredeyse elli kilo-metreye ulaşan Volga, dünyanın en büyük nehirlerinden biri ve Rusya ekonomisinin can damarıdır.

Millattan sonra yedinci asırda Volga�Ural bölgesinde yer-leşmeye başlayan Bulgar Türkleri, burada Hun Türklerinin ka-lıntıları ve muhtelif Türk unsurlarıyla karşılaşıp zamanla kay-naşmışlardır. Yakın tarihlerde yapılan kazılar, Orta İdil boyunun üçüncü asırdan itibaren Türkleşmeye başladığını gösteriyor. Ku-ban ve Don boylarında yaşarken yerleşik hayata geçerek ziraatle uğraşmaya başlayan Bulgar Türkleri, bu bölgeye geldikten sonra korunaklı şehirler kurmaya başlamış ve İslâm dünyasıyla ilişkiye geçerek hızla müslümanlaşmışlardı. Ancak Bulgar Türklerinin bir kolunun ilerlemeye devam ederek Tuna boylarına yerleştiğini biliyoruz. İlgi çekici olan, İdil Bulgarlarının İslamiyet’i kabul et-tikleri tarihlerde Tuna Bulgarlarının da Hıristiyanlığı kabul et-miş olmalarıdır. Nüfus bakımından yetersiz oldukları için zaman içinde Slavlaşan Tuna Bulgarlarının eskiden Türk olduklarına dair görünen tek işaret, bugüne taşıdıkları Bulgar adıdır.

Yer yer İstanbul Boğazı’nı hatırlatan Volga’da iki saatlik zevkli bir yolculuktan sonra Bulgar şehri iskelesinden kıyıya çık-tık ve şehrin valisi tarafından karşılandık. Geleneksel kıyafete bü-rünmüş bir genç kızın ikram ettiği ünlü ve lezzetli çekçek tatlısın-dan birer ikişer lokma atıştırdıktan sonra, İdil�Bulgar Devleti’nin başkentinden kalan cami ve türbe harabelerini görmek üzere he-men kıyıdan başlayan merdivenlerden tepeye tırmanmaya başla-dık. Yukarı çıkınca Selçuklu kümbetlerini hatırlatan bir kümbet, bir minare ve bir cami kalıntısı göründü. Hemen yanında, Bulgar şehri kalıntıları kullanılarak yapılmış ve mutad olduğu üzere be-yaza boyanmaş bir Ortodoks kilisesi yükseliyordu. Yazık ki, ne camiin adı belli, ne de kümbette kimin yattığı. Cami kare planlı; dört köşesinde kulelerin bulunduğu anlaşılıyordu. Minaresi as-lına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Biraz ileride, burada ya-pılmış arkeolojik kazılarda bulunan eserlerin sergilendiği küçük bir de müze var. Silahlar, mutfak eşyaları, sikkeler, çanak çömlek vb. Müze, bütün Tatar müzelerinde olduğu gibi, eski İdil�Bulgar hayatını canlandıran tablolarla zenginleştirilmiş.

Grup geniş bir alana yayılan kalıntılara dağılmıştı; beş�on kişi, bir buçuk kilometre kadar ilerideki minareye ve küm-bete doğru yürüdük. Bu iki eser sapasağlam ayakta, fakat onla-rın da kitabeleri sökülmüş. Kim yaptırmış, ne zaman yaptırmış meçhul! Birden içimizi ürperten ve bizi olduğumuz yere mıh-layan bir ezan sesi duyduk. Baktık, sempozyum çerçevesinde bir konser vermek için bizimle birlikte Kazan’a gelen Lâlezar Topluluğu’nun neyzeni Ahmet Şahin, minarenin şerefesine çık-mış, ezan okuyor, ama o kadar güzel okuyor ki, kelimelerle tarifi imkânsız. Sadece biz değil, geziye katılan ve müslüman olma-yan bilim adamları da büyülenmiş gibi oldukları yerde kalakal-mışlardı. Bu minarede, belki de sekiz asırdan beri ilk defa ezan okunuyordu. 1200’lere kadar Hazarlara, Ruslara ve Moğollara karşı amansız bir mücadele veren İdil�Bulgar Devleti, 1223 yı-lında Ruslara ve Kuman�Kıpçaklara karşı büyük başarılar kaza-nan Moğol ordusunu bozguna uğratmış, ancak 1236 yılında bu bozgunun intikamını almak isteyen Batu Han’ın büyük bir saldı-rısına uğrayarak bir daha belini doğrultamamıştı.

Moğollardan kaçarak Orta İdil boyuna gelen Kuman ve Kıpçaklarla zaman içinde kaynaşan ve Altonordu Devleti’nin hakimiyeti sırasında yarı bağımsız bir statüde siyasî varlığını de-vam ettiren İdil�Bulgar Devleti, Altınordu hanı Pulat Timur’un 1361’deki saldırısıyla tarihten silindi. Bu hadiseden sonra kuzeye çekilen İdil Bulgarları Kazan şehrini kurdular ve Altınordu’nun yıkılışından sonra ortaya çıkan Kazan Hanlığı’nın çekirdeğini teşkil ettiler.

Dönüşte, vapurda hafifçe dalmışım. Bir ara irkilerek uyan-dım; kulaklarımda rüzgâr gibi ilerleyen süvarilerin atlarının nal sesleri vardı. Sonra Volga’nın sularına daldım.

Farzettim ki, hâlâ “İtil�suyu aka turur”.

Bulgaristanda; Araçların Farları Ar tık Sürekli Açık Olacak

Su arıtma tesisleri için Bulgaristan’a 700 mi lyon l eva sağ lanacak

2014 yılının sonuna kadar su arıtma tesisi-lerinin inşaatı için Bulgaristan’a yaklaşık 700 milyon leva kaynak sağlanacağı açıklandı. So-zopol, Nesebır, Aheloy,Sinemorets, Vetren ve Çernomortes karadeniz dinlenme merkezle-rinde su arıtma tesisisi bulunmadığı için bura-lardaki kanalizasyon sularının doğrudan denize aktığı kaydedildi. Kanuni düzenlemelere göre, ülke genelinde toplam 26 yerleşim noktasının su arıtma tesisine ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Çevre ve Sular Bakanlığı’nın son verilerine göre ise, bu yerleşim yerlerinin 20’sinde tesis yapılmasına rağmen bu tesilerin yeniden yapı-landırma ve genişletilmesi ihtiyacı bulunuyor.

Sozopol şehrindeki su arıtma tesisinin yapıl-ması için sözleşme törenine katılan Çevre Ba-kanı Nona Kradjova, AB’den kaynak alın-ması için şimdiye kadar yerleşim nüfusunun 10 bin kişinin üzerinde olması şartının arandı-ğını belirterek, bundan sonra ise bu altyapı ça-lışmaları için 2 ila 5 bin nüfusu bulunan be-lediyelerin de proje yapabileceğini açıkladı. Sozopol su artıtma tesisinin 77,4 milyon leva tutarında olacağını ifade eden Bakan Karad-jova, bu tesis sayesinde Çernomorets sayfi-yesinin de temiz hale geleceğini belirtti. Bu-gün ise Nesebır’da tesis yapılması için 98 milyon levalık sözleşmeinin imzalanacağını söyleyen Bakan Karadjova, Nesebır, Slın-çev Brayg, Sveti Vlas ve bölgedeki küçük köylerin Koşaritsa, Kableşkovo, Aheloy ve Tınkovo’nun sularını temizleyen ‘Ravda’ te-sisinin de modernize edileceğini müjdeledi.

Su Arıtmak için 700 Milyon Leva

Nafiye YILMAZİtil Suyu Aka-Tutur

İdil (Volga) nehri akıp durmaktadır

Bilgilendirme

Emeklilik Yaşı Düş-meyecek, Artacak!

Bakan Faruk Çe-lik, emeklilik yaşının düşmeyeceğini söyle-mekle kalmadı, nasıl artacağını da anlattı.

Çorum’da valiliği ziya-ret eden Çalışma ve Sos-yal Güvenlik Bakanı Fa-ruk Çelik, bir gazetecinin emeklilik yaşının aşağı çekilip çekilemeyeceği sorusu üzerine geç-miş dönemde bunun yapıldığını ve bedel-lerinin hâlâ ödenmekte olduğunu söyledi.

2036 y ı l ında Türkiye’de 60 yaş emekliliğinin gerçekleşece-ğini söyleyen Çelik, şunları kaydetti:

‘Dünyanın her yerinde emeklilik yaşı 60-65 şimdi de 70 yaş konuşuluyor. Biz de emek-lilik yaşı 49. Bunun daha aşağı olamayaca-ğını aklı selim herkes tahmin eder. Erken yaş emekliliği teşvik eden hükümetlerin fa-turasını bizler, çocuklarımız ve torunlarımız ödüyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde 49 yaş emeklilik yokken bugün bunu daha aşağılara çekme yaklaşımı hiç doğru değil. Daha er-ken emekli olmak isteyenlere 1991 yılını ha-tırlatırım. Babaları 40 yaşında emekli oldu, şimdi hem babalarına hem onlara hem de to-runlarına iş bulmaya çalışıyoruz. 2036 yılında Türkiye’de 60 yaş emekliliği gerçekleşecek”

GAZETECİLERİN YIPRANMA HAKKI

Gazetecilerinin yıpranma payı hakkı-nın geri verilip verilmeyeceğiyle ilgili bir soruya Bakan Çelik, şu cevabı verdi:

“Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ta-limatı ile gerekli çalışmaları yapıyoruz. Yıp-ranma payı hakkının kimlere verileceğinin tespiti için konuyu bilim kuruluna sevk ettik. Sosyal güvenlik kurumu reformu çalışmaları kapsamında yıpranma payı mevcut uygula-ması ile reform çerçevesinde kimler yıpranı-yor diye araştırılıyor. Önce risk grupları be-lirlenecek. Kim yıpranıyor, kim bunu hak ediyor. Şu anda ilgili bilim kurulu çalışma ya-pıyor. Gazetecilerin pozisyonu, konumu ne-dir; araştırılıyor. Netice sizlerle paylaşılacaktır”

E m e k l i l i k Ya ş ı A r t a c a k t ı r

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

B i l g i l e n m e k

I. 1877–1878 GÖÇÜBulgaristan’dan ilk büyük Türk göçü, “93 Muhacereti” olmuştur. Yani

1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında görülen bozgun göçü. Bu göç, Bulgaristan’ın kuruluş günlerine rastlamış ve yedi ay kadar süren 1877–1878 savaşında bir milyon kadar Rumeli Türkü göçe zorlanmıştır.

1877’de Koca balkanın kuzeyinden ve 1878’in ilk ayla-rında güneyinden Osmanlı Ordusunun peşi sıra Bulgaristan verilerine göre 885,000’den fazla Türk asıllı Osmanlı tebası Anadolu’ya sığındı. Hukuki antlaşmalar yapılmadan malını mülkünü terk edip kaçan bu in-sanların akıbetleri ya Allah’a ya da dönemin idarecileri kalmıştır.

Göçe zorlanan yüz binlerce Türkün geride bıraktıkları mal-lar, mülkler Bulgarlarca yağma edildi. Bulgar ve Rus tarihçileri bu büyük gasp olayını uzun zaman gizledikler. 1953’te Bulgar devletinin 75. yıl dö-nümünde bu konuda yayın yapmaya ve bir “toprak ihtilali(Agrary Pe-revorat)” yaptıklarını söylemeye başladılar. Bulgar Prensliği nezdinde ilk Osmanlı Komiseri veya temsilcisi Nihat Paşa, gasp edilen Türk toprak-larını da Bulgarlarla görüşmek niyetindeydi. 1880 yılında Sofya’ya gi-derken yanında 100 sandık dolusu tapu senedi de götürdü. Bunlar 93 Muhacirleri’ne ait mülklerin tapularıydı. Ama Türk göçmen emlakinin bedeli Bulgarlardan alınamadı

Osmanlı – Rus Savaşı(1878 – 1878) neticesi, 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile Bulgar Prensliği kuruldu. Antlaşma-nın 5.bendine Türk Müslümanları koruyan hükümler konuldu. Bulgar Prensliği, Antlaşmanın 5. bendine göre Türklerin can ve mal emniyetini sağlayacak, din ve eğitim özgürlüğüne müdahale etmeyecek, hak ve çı-karlarına aykırı yasa çıkarmayacaktı. Berlin Antlaşması Bulgaristan için anayasa değerindeydi.

II. 1879–1880 GÖÇÜRus Ordusu 1879 yazında Bulgaristan’dan çekildiğinde, Türklere yö-

nelik Bulgar terörü yeniden başladı. Bulgar yönetimi Türklerin can ve mal güvenliğini sağlamak gerekçesiyle Türk bölgelerinde sıkıyönetim ilan etti. Sıkıyönetim gerekçesiyle Türklerin silahları toplandı, geceleri so-kağa çıkmaları yasaklandı. Fakat Bulgarların silahları toplanmadı ve gece-leri sokağa çıkmaları yasaklanmadı. Bu durumdan yararlanan Bulgar çe-teleri yeniden köylere saldırmaya, yağma etmeye ve çocuk, kadın yaşlı demeden öldürmeye ve göçe zorlamaya başladı.

Bu olaylar nedeniyle de Bulgaristan’dan Türk topraklarına olan zo-runlu göçlerde hızlandı. Varna’dan ve Tuna nehri kıyılarından deniz yo-luyla İstanbul’a ve kara yoluyla da Edirne’ye doğru binlerce göçmen yola çıkmıştır. Haziran 1879, Eylül 1880 tarihleri arasında yalnız Varna lima-nından 17.390 Türk Anadolu’ya göç etmiştir.

III. 1884 GÖÇÜ1884 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye 600 bin Türk göç etmiş-

tir. Sofya’daki Fransız Temsilcisi 3 Nisan 1884 gününki raporunda Bulgaristan’dan 600 binden fazla Türkün göç ettiğini bildiriyor ve şöyle diyordu:

“Tuna nehrinden Balkan Sıradağlarına, Balkanlardan Sofya’ya ka-dar toprak pek bereketli ama pek işlenmiş değil. Çünkü Müslümanların göçü, Bulgaristan’ı 600 binden fazla işgücünden mahrum bıraktı. Birçok bölgede Türk insanının hemen hemen yok olup gitmesinden doğan boş-luğu yabancı işçiler de dolduramıyor.”

IV. 1893–1902 GÖÇÜ1893 – 1902 Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçlerin en durgun olduğu

yıllardır. Türk – Bulgar ilişkileri normaldir. Böyle olduğu halde göç dur-mayıp, ince ince akan su gibi sürmeye devam etmiştir. En durgun yıllarda bile Bulgaristan’dan Türkiye’ye her yıl ortalama 7 bin kadar göçmen gelmiştir. Bulgar resmi istatistiklerine göre; 1893 – 1902 yılları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye 70.603 göçmen gelmiştir. Bunların yıllara göre dağılımı aşağıdaki tablodaki gibidir.

V. 1912-1913 GÖÇÜCanlarını kurtarabilmek için yüz binlerce Rumeli Türkü Anadolu’ya sı-

ğınmak için göç yollarına döküldü. Balkan Savaşı göçmenlerinin kesin sayısı bilinmiyor. Bir kaynağa göre Bulgar işgaline düşen Batı Trakya’dan 200 bin kadar Türk yerlerinden kaçıp Osmanlı topraklarına sığınmış-lardır. Makedonya’dan da 240 bin Türk göç etmiştir. Böylece Balkan Savaş’ında toplam 440 bin kadar Türk, Makedonya ve Trakya’dan Anadolu’ya göç etmiştir. Aynı dönem Balkanların başka yörelerinden ko-pan göçmenler dehesaba katılırsa, Balkan Savaşlarında yaklaşık bir mil-yon kadar Rumeli Türkü’nün yurtlarından sökülüp atıldığı, bu kitlenin 200 bin kadarının savaş sırasında can verdiği, geri kalanın da Anadolu’ya sığındığı söylenebilir.

VI. 1923–1939 GÖÇÜCumhuriyet döneminde Bulgaristan’dan ilk kez göç işi bir anlaşma ile

düzene bağlanmıştır. 18 Ekim 1925 tarihinde Ankara’da imzalanan Türk – Bulgar ikamet sözleşmesi, göç konusunu da düzenlemiştir. Buna göre, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin isteğe bağlı göçlerine engel olunmaya-caktır. Bu dönemde 2 silahlı Bulgar örgütü, Bulgaristan Türklerine zulüm yapıyordu. Kuzey Bulgaristan’da Rodna Zaştita(Yurt Koruması) ve Gü-ney Bulgaristan’da Trakya Komiteleri, Türk azınlığına durmadan saldırı-yorlardı. Bu günkü Bulgar kaynaklarının belirttiğine göre, Rodna Zaştita 1923 yılında kurulmuş faşist bir örgüttür. Üyeleri çoğunlukla öğrenciler-den oluşan bu örgüt güçlü bir Bulgar Monarşisi yaratmak ve demokratik ve demokratik özgürlükleri kaldırmak için çalışıyordu. 1936 yılına kadar ayakta kaldı ve o yıl askeri rejim tarafından lağvedildi. Bulgaristan Türkle-rini göçe zorlamak istiyor ve Türklere karşı çeşitli saldırılar düzenliyordu. Güney Bulgaristan’da, özellikle Rodoplar bölgesindeki Türklere karşı sal-dırıları da daha çok Trakya Komitesi düzenliyordu. Bu iki örgütün saldı-rıları karşısında Bulgaristan Türkleri kafileler halinde Türkiye’ye göç et-mek zorunda kalıyorlardı.

Bulgarların bu köklü Türk düşmanlığı öncelikle Bulgaris-tan Türk azınlığına yapılan eziyetler biçimde göze çarpıyordu. Bulgarlar, Türklere besledikleri köklü kini Türk komşuları üzerinde söndürüyorlardı. Bunların sonucunda da Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç kesilmiyordu. 1923 -1933 yılları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye 101.507 kişi göç etmiştir.

Devamı Gelecek Sayıda

İbrahim SOYTÜRK

B u l g a r i s t a n d a n G ö ç l e r

Balkanlarda Tarihi EserlerimizBALKANLARDAKİ OSMANLI ESERLERİ ENVANTERİ B A L K A N L A R ’ D A K İ O S M A N L I E S E R -

L E R İ N İ N S AY I S I 3 0 B İ N E Ç I K T I !Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile Türk Tarih

Kurumu’nun (TTK) önderliğinde 8 yıl önce başlatılan yurt-dışındaki ‘Osmanlı Eserleri Envanteri Projesi’nin Balkanlar ayağı son aşamasına geldi. Yüzde 80’i tamamlanan ve bire bir saha çalışmalarına dayanan projede ezber bozan detay-lar öne çıkıyor. Sanat tarihçilerinin yurtdışındaki Osmanlı eserleri üzerine en kapsamlı çalışma olarak değerlendirdiği ve 2010’da tamamlanması beklenen envanter, daha önce 15 bin 787 olarak tespit edilen Balkanlar’daki mimari yapıla-rın iki kat fazla olduğunu ortaya koyuyor. Envantere göre, ayakta kalan eserlerden 5 binine acil müdahale gerekiyor. Envanterin en önemli ayağı olarak görülen 11 Balkan ül-kesindeki saha çalışmalarında sadece ayakta kalanların de-ğil, yıkılmış veya ortadan kaldırılmış eserlerin de izi sürülü-yor. Balkanlar’da yapılan çalışmaların ardından ortaya çıkan tablo oldukça acı: 11 Balkan ülkesindeki Osmanlı eserlerinin yaklaşık yüzde 90’ı yıkılmış. İmzalanan protokollerle devlet kurumları üzerinden yürütülen ve bu alanda bir ilk olan en-vanterin, hem Ankara’nın hem de bu ülkelerde yaşayan soy-daşların eserler üzerindeki hâkimiyetini artırması bekleniyor.

DPT ile TTK’nin yanı sıra Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, TBMM, Vakıf-lar Genel Müdürlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı, TİKA, bazı üniversite ve belediyelerce desteklenen çalışmaya 2000’de Bulgaristan’dan başlanmıştı. Türkiye’den gi-den uzmanlar ile yerli bilim adamlarından oluşan ekip-ler, arşivlerde yapılan ön çalışmalardan sonra ortaya çı-karılan eserleri sahada da bulup bugünkü durumlarını raporluyor. Raporlar, hem mimarlar hem de sanat tarihçi-leri tarafından ele alınıyor. Fotoğrafları çekilen eserlerin mi-mari çizim ve krokileri de çıkarılıyor. Uzmanlar, yıkılmışlar dahil tüm Osmanlı eserlerinin istatistiki bilgilerini bu en-vanterde topluyor. Daha önce ‘Osmanlı eseri’ olarak gös-terilmeyen birçok yapıyı da millî mirasa kazandırıyorlar.

Proje çevresinde Türkiye’den giden ekipler, sadece cami, kale, medrese veya bedesten gibi akla ilk ge-len yapıları değil; tekke, zaviye, türbe, han, arasta, ima-ret, hamam, köprü, su kemeri, çeşme, kule, mektep, kü-tüphane, ocak ve tabya gibi birçok eseri tespit ediyor, planlarını ve tek tek mimari özeliklerini çıkarıyor. Saha ça-lışmalarına katılan sanat tarihçilerine göre, hemen müda-hale edilmezse ayakta kalanların çoğu ortadan kaybolacak.

Envanterin tamamlanan kısmı ile Balkan ayağı-nın gidişatını, yıllardır bölgede yürüttüğü çalışmalarla bi-linen, başından bu yana ‘proje yürütücüsü’ olarak gö-rev alan, kendisi de bir Evlad-ı Fatihan torunu olan Gazi Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil ile konuştuk. Trab-zon Çaykaralı babasının, imam yapma isteğine direne-rek Ankara Üniversitesi’ndeki hocalarının yönlendirmesi doğrultusunda sanat tarihçiliğine yönelen Makedonya doğumlu İbrahimgil, vâkıf olduğu Balkan dilleri saye-sinde bu alanda çalışan en önemli akademisyenlerden biri.

- Osmanlı , Balkanlar ’da neden eser-ler inşa etmiş? Geride kaç eser bırakmış?

Osmanlı, 20. yüzyılın başlarına kadar, 500 yıl-dan fazla hâkim olduğu Balkan topraklarını da Ana-dolu gibi imar ve ihya etmiş. Ele geçirdiği bu top-raklardaki mevcut eserleri korumuş, hatta onarmış ve bunların yanı sıra kendi kültürünü yansıtan eserler inşa etmiş. Bankalarla Anlaşmalıyız

H a l i d e Ü M İ T F E RDiş Hekimi

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/Tel: 0212 556 45 30

Almanya’da 300 Milyon Yıllık Fosiller Bulundu

Almanya’nın Thüringen eyalet in -deki Oberhof bölgesinde 300 milyon yıl-lık olduğu tahmin edilen fosiller bulundu. Berlin, 2 Ağustos 12 (T.AK.): Almanya’nın Thü-

ringen eyaletindeki Oberhof bölgesinde 300 mil-yon yıllık olduğu tahmin edilen fosiller bulundu.Paleontologların, yardımcıları ve öğrencileriyle bir-

likte geçen 2 hafta içinde bölgede yaptıkları kazı-larda, 295 milyon yıllık olduğu tahmin edilen yüzlerce bitki ve hayvan kalıntısını ortaya çıkardığı bildirildi.Bölgede yaklaşık 300 milyon yıl önce bir gö-

lün olduğunu belirten Prof. Jörg Schreiber, o dö-nemde yaşamış olan bazı hayvan ve bitki çeşitle-rine ait çok önemli fosiller bulduklarını söyledi.Schreiber, bulunan fosiller arasında, tatlı suda yaşamış

olan bir çeşit köpek balığına ait dişlerin, böcek kanatla-rının, 3 küçük yengeç çeşidinin ve dinozorlardan önce yaşamış olan küçük hayvanların da olduğunu kaydetti.

Srebrenitsa’da Toplu Mezar B M G e n e l

Sekreteri Ban Ki Moon’un Srebrenitsa’yı zi-yareti sırasında tespit edilen toplu mezarda, 2 soy-kırım kurbanı-nın daha kalın-tılarına ulaşıldı. B M G E -

N E L S E K -RETERİ BAN Kİ-MUN’UN ZİYA-RETİ SIRASINDA TESPİT EDİLEN TOPLU MEZARDAN ÇIKARILAN KURBAN SAYISI 5’E YÜKSELDİSaraybosna, 2 Ağustos 12 (T.A.K.):

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un 26 Temmuz’da Srebrenitsa’yı ziyareti sıra-sında tespit edilen toplu mezarda, 2 soykı-rım kurbanının daha kalıntılarına ulaşıldı.

Bosna Hersek Kayıplar Arama Enstitüsü Baş-kanı Amor Maşoviç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, savaş zamanında BM bünyesinde görev yapan Hollandalı askerlerin bulunduğu eski akümülatör fabrikasının 100 metre ileri-sinde tespit edilen toplu mezarda, 2 soykırım kurbanının daha kemiklerine ulaşıldığını bildirdi.Maşoviç, tespit edilen toplu mezarın yeri-

nin, Hollandalı askerlerin kaldığı fabrikaya yakınlığının, kurbanların BM bünyesinde görev yapan askerlerin gözü önünde katle-dildiğini kanıtlar nitelikte olduğunu belirtti.

Bosna Hersek Savcılığı’ndan beklenen kazı izinlerinin kendilerine bugün ulaştığını ifade eden Maşoviç, kazılar sonucunda, bir be-bek, bir genç kız, iki yaşlı erkek ve bir yaşlı kadının kalıntılarına ulaştıklarını söyledi.

Maşoviç, 12 metre uzunluğunda, 3,5 metre genişliğinde ve 2 metre derinliğindeki toplu mezarı uzun zamandır aradıklarını vurguladı.Bosna’daki savaş sırasında BM’nin gü-

venli bölge ilan ettiği Srebrenitsa, 11 Tem-muz 1995’te Ratko Miladiç’e bağlı Sırp bir-likleri tarafından işgal edildi. İşgal üzerine BM bünyesindeki Hollandalı askerlere sı-ğınan sivil Boşnaklar, Sırplara teslim edildi.Otobüs ve kamyonlara bindirilen

Boşnaklar’dan 8 bin 372’si götürüldükleri or-manlık alanlarda, fabrikalarda, depolarda hun-harca katledildi. Katledilenlerin cenazeleri, çeşitli toplu mezarlara gömüldü. Yapılan ça-lışmalar sonucu Srebrenitsa ve çevresinde açılan toplu mezarlardan çok sayıda soykı-rım kurbanının cesetlerine ait kalıntılar bu-lundu. Hala yaklaşık bin 500 ile 2 bin arasında soykırım kurbanının cesedine ulaşılamadı.

ABD’de yapılan araştırmada kalbinizi kı-ran kişileri bağışlamanın kalbe iyi geldiği ve sağlığı olumlu yönde etkilediği ortaya çıktı.

ABD’nin Kaliforniya eyaletinin San Diego şeh-rinde bulunan San Diego Üniversitesinde ger-çekleştirilen araştırmada insanların kendile-rini üzen kişilere kin tutmayıp onları affetmesinin

sağlıklarını olumlu yönde etkilediği ortaya çıktı.200 k işi üzerinde yapılan çalışmada

a r a ş t ı r m a c ı l a r d e n e k l e rd e n k e n d i l e -rini üzen olayları hatırlamalarını istedi.

Denek ler in yar ıs ından olaylar ı af fe -dici bir bakış açısıyla değerlendirmeleri iste-nirken diğer yarısına kendilerini yıkan anı-larını içlerindeki öfkeyle anmaları istendi.

Bu duyguları yaşarken monitörlere bağlanan deneklerin kan basınçları ve kalp atışları izlendi.

Olayları öfkeyle değerlendiren grubun kan basıncı-nın affedici gruba göre çok yüksek olduğu gözlenirken kin tutmayan ve kendilerini üzenleri affedenlerin kalp sağlıklarının da uzun vadede korunduğu belirtildi.

Affetmek kalbe iyi geliyor

SÜLÜK TEDAVİSİ UYGULANAN BAZI

HASTALIKLARBasur, Baş Ağ-rıları , Bel Ağrı-ları , Çıbanlara , Diş Eti İltihabı , Dudak , Çatla-ması ,Egzama , Eklem Ağrısı , Göz Ağrıları , Göz Tansiyon-

ları , Kaşıntı ,Kireçlenme , Kulak Çınla-ması , Mantar , Migren , Romatizma , Se-def , Sinüzit , Sivilce , Uyuşma ve Şişlik , VarisKullanım Şartları; ALINAN SÜLÜKLER YALNIZ BİR DEFA KULLANILMALI VE TEDAVİ SONRASI İMHA EDİLMELİDİR. BU DURUM KAN YOLU İLE BULAŞABİLECEK HASTALIKLARIN ÖNLEN-MESİ KONUSUNDA SON DERECE ÖNEMLİDİRSülük tedavisi uygulamasında dikkat edilmesi gereken noktaların başında hastanın anemi (kansızlık) sorununun olmaması, kanı sulandı-rıcı ilaç kullanmıyor olması, pıhtılaşmaya engel bir hastalığının bulunmaması ve vücudunda aktif bir kanama odağının bulunmaması ge-lir. Ayrıca gebelerde ve emziren annelerde, kontrolsüz diyabet hastalığı veya kalp yetmez-liği olanlarda da sülük tedavisi uygulanmaz.Bir hastada kullanılan sülükler kesinlikle başka bir hastada kullanılmadan imha edilmektedir. Böylece kan yoluyla bulaşan hastalıkların geçişi engellenerek güvenli bir tedavi sağlanmaktadır.”

Tıbbi Sülük Tedavisi hangi hastalıklar için kullanılıyor?

Tıbbi Sülük Tedavisi, atardamar ve toplarda-mar tıkanıklıkları başta olmak üzere birçok dolaşım sistemi hastalığında, iltihaplı ve il-tihapsız eklem romatizmalarında, yumu-şak doku romatizmalarında, Belfıtığında, Se-def ve Egzama gibi cilt hastalıklarında, Zona hastalığında, Hemoroitde (basur, mayasıl)Prostatda, Baş ağrısında, Migrende, Meniere has-talığında, Çıbanda, Diş ağrısı ve iltahabında Gö-ğüs urlarında (iyi cinsli) Ani İşitme Kayıbında veçeşitli Kulak hastalıklarında (Orta Kulak İlta-hablanması, Tinnitus...), Göz tansiyonu (glo-kom) ve buna bağlı görme kayıplarında, ay-rıca Ortopedi ve Rekonstrüktif Cerrahi kapsamında, gangren gelişmekte olan ko-puk organ tamirlerinde de tüm dünyada yaygın biçimde başarıyla kullanılmaktadır. Hemofili gibi kanın pıhtılaşmasına engel bir hastalığı olanlarda, düzensiz seyreden, ani-den yükselip düşen kan şekeri ve tansiyon de-ğerlerine sahip insanlarda ve kalp yetmezlikle-rinde sülük tedavisi uygulanmaz. Kansızlık yani anemi sorununun bulunması, kanı sulandırıcı ilaç kullanımı, yakın bir zamanda mide-barsak kanaması gibi bir hastalık geçirilmiş olması. Ay-rıca diyalize girmekte olan hastalara sağlık du-rumu çok değişken olduğundan Sülük Teda-visi yapılmaz. Tedbiren gebelik ve emzirme dönemlerinde de hirudoterapi uygulanmaz.

Sülük TedavisndeU y g u l a n a n H a s t a l ı k l a r

M a h m u t O R A L

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

İtalyan matematikçi Gianfrancasco Malfatti’nin 1803 yı-lında ortaya attığı matematik sorusunu, 201 yıl sonra bir Türk öğretmen çözdü Emekli öğretmen Mustafa Töngemen’in, 7 yıl çalışarak bulduğu cevap, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu tarafından onaylandı TÜBİTAK’ın kabul yazısında, “Matematik öğretmeni Mustafa Töngemen’in, Malfatti’nin, ‘Üç çemberi bir üçgen içine iç-ten teğet yerleştirme’ probleminin cetvel ve pergelle çizilebi-lirliğini, gayretle yürüttüğü özverili çalışmalarla ve ana hat-larıyla doğru bir çözüme ulaştırdığı kanaatindeyiz ” denildi

Malfatti’nin problemi, ‘mermerden yapılmış bir üç-genden, dik prizmadan en az malzeme ziyan ola-cak şekilde üç dairesel dik silindir çıkarma’yı amaçlı-yor Mustafa Töngemen, her gün iki saat çalışarak 7 yıl boyunca problemi çözmekle uğraştı Geçtiğimiz ay, üçgen içinde 10 daireyi bularak kesin çözüme ulaştı

Zaman’ın sorularını cevaplayan Mustafa Töngemen, so-nuç çizimlerini en basit şekilde gösterdiğini ve içine 3 da-ire yerleştirdiğini anlattı Bugüne kadar yüzlerce bilim ada-mının soruyu çözmek için gayret sarf ettiğini; ancak başarılı olamadığını kaydeden Töngemen, yaşadıklarını şöyle özet-ledi: “1993 yılında Matematik Dünyası isimli dergiyi okur-ken karşıma Malfatti’nin sorusu çıktı Bir dersanenin mü-dürlüğünü yapıyordum Çalışma yoğunluğu sebebiyle üç yıl soruyla ilgilenemedim Daha sonra 1 Ağustos 2003’te kesin çözüme ulaştım Bunu kanıtlamak için birçok ku-ruma başvurdum Son çare olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e mektup yazdım Sezer, 13 gün içinde hem bana hem de TÜBİTAK’a bilgi verdi Bağlantı kurduğum TÜBİTAK, beni Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Geometri Anabilim Dalı’na gönderdi Burada dört defa, günde 2,5 saat bilgime başvuruldu Üniversitedeki hocalar görüşlerini TÜBİTAK’a iletti Sonunda TÜBİ-TAK resmi bir yazıyla soruyu çözdüğümü bana bildirdi ”

Emekli matematik öğretmeni Mus-tafa Töngemen, uluslararası bilimsel bir der-giyle ilişki kurarak çözümü yayınlatmak istiyor

1947 yılında Bolu’nun Gerede ilçesinde doğan Mus-tafa Töngemen, ilk ve ortaokulu Gerede’de, liseyi Bolu’da bitirdi İstanbul Eğitim Enstitüsü Fen Grubu’nu 1967 yı-lında tamamlayan Töngemen, 11 yıl boyunca devlet okul-larında öğretmenlik yaptı Daha sonra özel dersanelerde çalışmaya başlayan Töngemen, evli ve iki çocuk sahibi

Osmanlı devletinde ermeniler terör amacıyla ilk ola-rak Van’da “Kara haç” (1878), Erzurum’da “Vatan müdafaaçıları” (1881) örgütlerini oluşturdular ki, burada da asıl maksat ermenilerin silahlanması idi. 1882 yılında bu örgütler deşifre olunarak üyeleri hapse atıldı.

Daha bir terör amaçlı örgüt olan “Armenakan”, er-meni Mkrtıç Portakalyan tarafından kurulmuştur. M. Portakalyan 1885 yılında Fransa’ya gelerek “Erme-nistan” gazetesini çıkarmaya başladı. Aynı yılın ya-zında o, 9 öğrencisiyle yeniden İstanbul’a dönmüş ve “Armenakan” örgütünü kurdu. Portakalyan’ın çı-karmış olduğu “Ermenistan” gazetesi hem Osmanlı İmparatorluğu’nda, hem de Rusya’da yasaklanmıştı.1

Örgütün proğramında şu görevler vardı: milliyetçi er-menilerin birleşmesi, yerlerde komiteler kurmak, er-meni ahaliyi silahlandırmak, gerilla mangaları oluştur-mak, halkı isyana ayaklandırmak.

Van’da ermeni okullarının birinde askeri hazırlık işi milliyetçe rus olan binbaşı Kamsargan tarafından dü-zenlenmişdi.

“Armenakan” örgütünün yanısıra, “Hnçak” ve “Daş-naksütyun” partileri de kuruldu. “Hnçak” (hnçak-ermeniceden tercümede hayat anlamına gelir) partisinin kurucuları da Türkiye ermenileri idi.

20 yaşlarında gençler olan Avetıs Nazarbekyan ve Marianna Vardanyan Paris’te tahsil hayatlarını sürdü-rürken ermeni öğrencileri bir araya getirerek, mark-sist ideyaları öğrenmeğe başladılar. 1886 yılında 3 kişi-den oluşan bir komite kuruldu. Daha sonra Cenevre’de “Hnçak” partisini kurdular (1887). “Hnçak” partisinin asıl amacı Osmanlı topraklarında bağımsız Ermenistan devletinin kurulması idi. Hemen ardınca İran ve Rusya topraklarında da böyle bir Ermenistan devleti kurulmalı ve her üç devlet Federatif Ermenistan adlanan devlette birleşmeliydi.

“Hnçak” partisi İstanbul’u kendisine merkez seçerek Osmanlı Türkiye’sinin farklı kentlerine delegelerini yol-ladı. “Hnçak” partisi Samsun ve Zeytun’daki isyanların organizatörüydü.

1896 yılında parti iki gruba ayrıldı. A. Nazarbekyan’ın sosyalist sloganlarını kabullenmeyen grup, 1898 yılında İskenderun’da yeni “Yeni Hnçak” partisini kurdu.3

1885 yılının 30 eylülünde ermeni terör örgütünün üyeleri İstanbulun Kumkapı mahallesinde polisle karşı-durma yaratmışlar. Polisler ve ermeni milletinden olma-yan sivil insanlar arasında ölenler olmuştur. Önceden sakin gösteri geçirileceği konusunda demeç verilmesine rağmen, ermeniler silahla geldiler. Terörist ve yandaşla-rının emelleri sonucunda tüm şehir üç gün zarfında felç durumunda kaldı.4

“Hnçak” terör örgütünün proğramının 4. maddesinde yazılmıştır: “İnkilabi hökumet amacına ulaşmak için şu metodları kullanmalıdır: tebligat, propoganda, terörizm, tahribatçı örgütler kurmak... Tebligat ve terörizm insan-ların daha güçlü ve cesur olmasına hizmet etmelidir”. “Hnçak” ermeni terör örgütünün proğramının diğer bir maddesinde belirtilmiştir: “Türkleri ve kürtleri her fır-satta katletmeli, ana amaçlarına ihanet eden ermenileri hiçbir zaman affetmemeli, onlardan öc almalı”

1890-1892 yıllarında “Hnçak” ermeni terör örgütü Osmanlı Türkiyesi’nde 65 000 silahsız müslümanı - türkleri ve kürtleri katletmiştir5

“Hnçak” terör örgütünün ermeni ceza ekiplerinin kur-banları arasında ihtiyarlar, kadınlar, çocuklar da vardı. Katliamlar idam ve işkencelerle gerçekleşirdi. Ermeni-ler Müslüman din adamlarının ellerini, bacaklarını bağ-layarak, onları islami kitaplardan oluşturdukları ateşin içine atıyorlardı. Katliamlar, seri cinayetler o kadar göz-göre yapılmaktaydı ki, “Hnçak”ın başkanları kamo-yunca ifşa edilecekleri korkusuyla yabancı devletlere kaçmşlardı. Onların çoğu kısmı isimlerini, soyadlarını değişip, fransız, italyan, arap, türk adları almışlar. Belli-dir ki, yüz yıllar geçecek ve ermeni diasporası yapmak senaryosu hiç değişmeyecektir.

1892 yılında Cenevre’de “Daşnaksütyun” partisi-nin I. toplantısı oldu. Toplantıda partinin proğramı tes-bit edildi. Proğramın maddelerinde şu meseleler yer almaktaydı: askeri birliklerin oluşturulçması, ahalinin si-lahlandırılması, isyankar komitelerin kurulması ve on-ların güvenliliğinin sağlanması, silahlı eylem, devlet görevlilerinin katli, devlet binalarının, yapılarnın yakıl-ması ve terör.

Parti iki bürosunu Doğu ve Batı bürolarını kurdu. Doğu bürosu Giresun-Diyarbakır, Zakafkasiya, Rusya ve İran, Batı bürosuysa Balkanlarda, Amerika, Mısır ve diğer batı devletlerinde görevlerini gerçekleştirme-liydi. “Daşnak” partisinin 1919 yılında gerçekleşen top-lantısında Türkiye ve Rusya ermenileri oturan toprak-ları ihlaletmek yoluyla, hür ve bağımsız “Ermenistan Respublikası” kurmak ideyası daşnakların son amacı ilan edildi.

TarihMehmet ÇAKIR

OSMANLI’DA TERÖR AMACIYLA OLUŞTU-

RURULAN ÖRGÜTLER

200 YILLIK SORUYU TÜRK ÖĞRETMEN ÇÖZDÜ

Bulgar ve Romen Öğrenciler Çiğli’de

Büyükçiğli Anadolu Lisesi’nin Avrupa Birliği Come-

nius Projesi çerçevesinde Çiğli’ye gelen 32 öğrenci ve öğ-

retmen Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak’ı ziyaret etti.

“Eğitim Dışı Faaliyetler” konulu çalışmada 5 gün süreyle

Çiğli’de kalan öğrenciler okulda atölye çalışmalarına katıldılar. İl-

çedeki spor kulüpleri, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcile-

riyle bir araya gelen öğrenciler, ziyaret ettikleri Başkan Solak’a

farklı kültürel değerleri daha yakından tanıma fırsatı bulduklarını

söylediler. Karşılıklı iletişim ve etkileşimin önemini belirten öğren-

ciler, Çiğli’de Türk öğrenci ailelerinin yanında kaldıklarını ve bu-

rada karşılaştıkları yakın dostluk, arkadaşlık ve sevgi ortamından

çok etkilendiklerini de ifade ettiler. Türk, Bulgar ve Roman yet-

kililere teşekkür ederek birer plaket sunan Başkan Metin Solak

ise değişik kültürlerden ortak düşünce üretilmesini önemsedikle-

rini söyledi. Yerel yönetici olarak bu tür çalışmaların bizzat içinde

olarak desteklediklerini kaydeden Başkan Solak, belediye olarak

farklı ülkelerden çok sayıda kardeş belediyelerinin olduğunu ve

bu ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütüldüğünü de sözlerine ekledi.

Derin İsrail’den “Türkiye’nin süper güç olduğunu kabul edelim” itirafı geldi.

İsrail’in eski genelkurmay başkanı Şaul Mofaz, ‘süper güç’ diye nitelediği Türkiye’yle ilişkilerin birkaç ay içinde düzeleceğini umduğunu belirtti

Başbakan Binyamin Netanyahu’nun hüküme-tine yaklaşık 40 gün önce katılan Kadima par-tisinin lideri Şaul Mofaz, Ankara-Tel Aviv ara-sındaki ilişkinin eski günlerine geri dönmesi için önemli mesajlar verdi. BaşbakanYardım-cısı Mofaz, ABD’de Ortadoğu üzerine çalışma-larıyla tanınan düşünce kuruluşu The Washing-ton Institute for Near East Policy’de yaptığı bir konuşmada ‘Türkiye’nin bölgede bir süper güce dönüştüğünün anlanması gerektiğini’ belirtti.

“Türkiye ile geçmişte olduğu gibi stra-tejik ilişkilerimiz olmalı. Artık geç-mişi geride bırakıp geleceğe bakmalıyız” diyen Mofaz, ‘Türkiye-İsrail ilişkilerinin dü-zeltileceği yönünde İsrail tarafında bir umu-dun olup olmadığı’ şeklindeki soruyu yanıtladı.

“EN İYİ DOSTUM TÜRK GENELKURMAYIYDI”Türkiye ile ilişkilerin çok önemli oldu-

ğunu vurgulayan Mofaz, “Özellikle İsrail’de olmak üzere hepimiz, Türkiye’nin bölge-sinde bir süper güç haline geldiğini anlamalı-yız. Türkiye’yi bölgemizde bir süper güç ola-

rak görüyorum, bunda hiçbir şüphe yok” dedi. Mofaz, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye ile

geçmişte olduğu gibi stratejik ilişkilerimiz olmalı. İsrail Genelkurmay Başkanı’yken en iyi dostum Türk Genelkurmay Başkanı’ydı. Bunu (ilişkile-rimizdeki sorunları) çözmeliyiz. Biz derken, iki taraftan da liderleri kastediyorum. Bir araya gel-meli, konuşmalı, geçmişi geride bırakmalı ve ge-leceğe bakmalıyız. Bunun önümüzdeki aylarda gerçekleşeceğine inanıyorum. Ne zaman ve na-sıl olacağını söyleyemem ama hem İsrail’in hem de Türkiye’nin stratejik hedefleri için bu gerekli.” Mofaz, bir soru üzerine, Türkiye ile İsrail arasın-daki geçmişteki olumlu ilişkilerin şimdi de olması gerektiğini yineleyerek, “Bu hem bizim hem de Türklerin atması gereken stratejik bir adım” dedi.

Derin İsrail’den;Türkiye Süper Güç

ABD Türkiye’de nükleer silah olduğunu kabul etti. Wikileaks’in açıkladığı belgelere göre, ABD’nin Türkiye’de nükleer silah bulundurduğu yönündeki iddialar da doğrulanmış oldu. ABD’nin Berlin Büyükelçiliği’ne ait 12 Kasım 2009 tarihli belgede, ABD’nin Almanya Büyükelçisi Philip Murphy, ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Philip Gordon ile Almanya’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Christoph Heusgen’in görüşmesinin tutanağı yer alıyor.

Tutanakta, Heusgen’in Rusya’nın elinde “binlerce” nükleer silah varken, halen Almanya’da bulunan 20 adet taktik nükleer silahın tek taraflı olarak

çekilmesinin anlamsız olacağını söylediği belirtildi. Alman yetkili, silahların çekilmesinin eş zamanlı yapılmasını önerdi.

Gordon da buna cevaben Almanya’nın teklifiyle ilgili süreci başlatmadan önce bütün olası sonuçların düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

Tutanakta, “Örneğin Almanya’dan ve muhtemelen Belçika ve Hollanda’dan nükleer silahların çekilmesi, her ne kadar kendisi de kalması gerektiğini düşünüyor olsa da siyaseten Türkiye’nin silah stokunu elinde tutmasını zorlaştırabilir” denildi.

ABD, Türkiye’de Nükler Silah Var

Huseyin ÖZKANDobruca Tekstil San.Tic.Ltd. Şti.

Laleli Cad.Sait Efendi Sk. Astor Center No.55

Laleli / İst. Tel: 0212 458 21 20 / 458 21 19

Özlü SözlerDoğduğunuz zaman siz ağladınız, dünya güldü. Öyle bir hayat yaşayın ki, öldüğünüzde dünya ağlasın, siz gülün.“Ben dostlarımı ne kalbimle ne de ak-

lımla severim.Olur ya kalp durur akıl unutur. Ben dostlarımı ruhumla seve-rim, O ne durur, ne de unutur.” Mevlana -Yaşamda en gerçekçi yol gösterici, bilimdir.

Mustafa Kemal

İnsanlar başaklara benzer.İçleri boşken başları havadadır,

İçleri doldukça eğilirler.

En yüksek dağalarda hatta zirve-lerde de kartallar da bulunur, yılanlar da. Bunlarda iki fark vardır, birisi oraya sü-zülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir.”

İNSANOĞLU DAİMA KAZANMAK İSTER.ANCAK, UNUTULMAMALIDIR Kİ ;

GALİBİYETLERİN UÇUK SEVİNÇLERİMAĞLUBİYETLERİN DE ÖNEMLİ DERS-

LERİ VARDIR.

Kurnaz insanlar, okumayı küçümser, b a s i t i n s a n l a r s a y g ı d u y a r, akıllı insanlar ise ondan faydalanırlar

Türk dilini seviniz! Çünkü Türklerin en az geçmişleri kadar bü-

yük geleceği olacak ve bu gelecek, o geçmişe dayanacaktır.

KENDİNİZE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİNİZ BİR ŞEYİ BAŞKALARINA DA YAPMAYINIZ.

İnsanları olumlu yönde düşünmelerini sağlayabil-diğiniz takdirde Tüm dünyayı düzeltiniz demektir.

Bugünden sonra divanda dergâhta, mecliste, mey-danda, Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.

1277, Karamanoğlu Mehmet Bey

Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünya-nın en güzel, en zengin ve en kolay dilidir. TÜRK DİLİ, TÜRK MİLLETİNİN KALBİDİR..

Gazi Mustafa Kemal

Tanrı kendilerini yeryüzü hükümdarı ve dev-rin hakanları yaptı. Herkesçe üstün kıldı. On-ları ve kendilerine sığnanları aziz eyledi. Bu-haralı ve Nişaburlu iki bilginin senetleri ile

bildiklerine göre, Oğuz Türklerinin zuhurun-dan ve kıyamet gününden bahseden Peygam-ber Efendimiz, “Türk dilini öğrenin; Çünkü onların uzun sürecek saltanatları vardır” bu-yurmuştur. Bu rivayet doğru ise din, değilse

akıl Türkçenin öğrenilmesini emreder…Kaşgarlı Mahmut

Milleti ayakta tutan dil birliği, inanç birliğidir. Milletim Türk, vatanım Türkiye, ülküm Türklüktür.

Mustafa Kemal Atatürk

Ey Türk Milleti; Su gibi aktığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol.

Orhun Abideleri

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Kuzeydoğu Bulgaristan’da yer alan Balçık, deniz başkenti olan Varna’nın 40 km kuzeydoğusunda bulunuyor. Eskiden kendisine Beyaz şehir denilirmiş, zira güzel beyaz tepeler arasında bulunmaktadır. Şehir, kadim zamanlardan günü-müze kadar cazibesini daima korumuş. Balçık’ın güzel tabiatı ile kadim tarihi, ya-zarların, şairlerin ve ressamların hep ilham kaynağı olmuş. Balçık, günümüzde Karadeniz’in en çok ziyaret edilen tatil merkezlerinden biridir. Şehre gelen ziyaret-çiler ve turistler müzeleri, resim galerisini, taş merdivenleri, çeşmeleri ve Romanya kraliçesi Maria Alexandrina Victoria de Edinburgh’un büyüleyici Tenha Yuva Sarayı’nı ziyaret edebilirler. Kuzey Karadeniz’in temel atraksiyonlarından sayılan saray, 100 ulusal turistik mekan listesinde bulunuyor. Binalar ve park, sarayın iki te-mel unsurunu teşkil ediyor. Sarayı ziyarete gelenler ve turistler için onun sırlı me-kanlarını gezmek gerçekten bir maceradır. Sadece büyüleyici mimarisi ve zengin parkı değil, aynı zamanda büyük ve uzun ömürlü çiçeklerin bulunduğu ve temel-lerini 1955’te Ord. Prof. Daki Yordanov’un attığı Botanik Bahçe’si de ilgi çekicidir.

Botanik Bahçe, çiçek ve bitkilerin bilimsel amaçla yetiştirildiği, tasnif edildiği ve belgelendiği bir yer. Burada, inanılmaz renk ve şekil çeşitliliğine sahip bitkiler yetişti-riliyor. Atraksiyonlardan biri de bir dönümlük açık arazide tanıtılan büyük çaplı kak-tüslerden oluşan koleksiyondur. Bu koleksiyon, Monako’daki koleksiyondan sonra Avrupa’da türünün ikincisi sayılır. Bahçedeki seralarda, hentbol topu büyüklüğünde limonların yanı sıra muz, papaya gibi daha başka birçok ekzotik meyve yetişiyor.

Tenha Yuva Sarayı’nın ana girişinden içeri girerken, güzel yapılmış demir ka-pılar görüyoruz. Tam onların yanı başında palmiye saksıları görüyoruz. Bunla-rın koleksiyonu, bazıları 50 yaşın üzerindedir, tüm komplekste 33 türden oluşu-yor. Demir kapılardan içeri giriyoruz ve birkaç merdiven çıkarak Gümüş Pınar adında bir kuyunun bulunduğu küçük bir meydana çıkıyoruz. Kuyu, adını da-ima soğuk ve içmek için uygun olan gümüş rengine benzeyen sudan almış. Kuyunun güneyinde bulunan kapılardan geçiyoruz ve “Cennet Bahçesi” adlı bahçeye giriyoruz. Bu bahçenin kuzeyinde bulunan duvarın ortasında üç kur-nalı taş çeşme görünüyor. Yazın bu bahçenin manzarası, çiçeklerin mevsimine göre her ay değişiyor. Burada, türleri 250’nin üzerinde olan kaktüs bahçesi de yer alıyor. Bazı türlerinin yüksekliği 5 metreyi geçiyor ve böyleleri buradan başka Avrupa’da sadece Monako’daki “Ekzotik Bahçe”de bulunuyor. Sarayın güney-batı kıyısındaki terasların solundaki merdivenlerden yokuş aşağı iniyoruz ve kar-şımıza birbirinden büyüleyici yeni manzaralar çıkıyor. Bu merdivenlerden ine-rek girdiğimiz bu bölüm, uzunluğu bakımından üç büyük terasa ayrılıyor ve her biri muhteşem çiçek bahçesine çevirilmiş. İlk teras üzerinde doğuya doğru yü-rüyoruz. Banyoyu geçerek güzel bir taş hıyabandan (iki tarafı ağaç dikili yol) gi-diyoruz. Bol bol açan “Beyaz Kremler Hıyabanı”nın yanından geçiyoruz. Her iki tarafa da konulmuş eski birer Hint vazosu var. Bahçenin en alt kısmına ta de-nize kadar inerek, orada şeker ağacını görüyoruz. Şeker ağacının meyveleri ye-mek için kullanılıyor, bu meyvelerden Çin’de alkolizme karşı ilaç üretildiği biliniyor.

Bahçenin bu bölümünü başka bir bölümden ayıran yüksek taş duvarın ya-nına geliyoruz, buraya büyük iki kanatlı demir kapılardan giriyoruz. Burası ‘Mavi Dalga’ bahçesi. Burada Rozarium denilen gül bahçesi bulunuyor ve 34 aşılanmış gül çeşidi yetiştiriliyor. İleriye doğru gidiyoruz ve “Prens Tomislav’ın Köşkü” deni-len dörtgen şeklindeki başka bir bahçeye giriyoruz. Bu bahçeden çıkarak, Roma tarzında yapılmış tek kemerli bir taş köprü üzerine çıkıyoruz. Öyle bir manzara var ki, tasvir edilemez. Bulunduğumuz yerden yaklaşık 50 metre ileride tek bir şelaleden akan berrak sular dökülüyor ve yaz güneşinin ışınlarının verdiği ısıyla, sanki eritilmiş gümüş dökülüyor gibi bir görünüm arzediyor. Şelalenin iki tara-fından akan sulardan oluşan dere, etrafında çok sayıda gölgeli söğüt ağaçları olan yüksek kıyılarla çevrilmiş. Buranın birkaç metre batısında tamamen Doğu tar-zında inşa edilen ve üzerinde cami minaresini andıran bir kulenin dikildiği, başka bir bina daha yükseliyor. Buradan yürüyerek Kara Dalga denilen yapıya gidil-diği biliniyor. “İnci Çiçekleri Hıyabanı” denilen hıyabana vardığımızda orada ka-uçuk ağacını görüyoruz. Bir başka hıyabandan aşağı iniyoruz ve başka bir köp-rüye çıkıyoruz. Karşıda taştan bir köşk yapılmış. Yukarı doğru devam ediyoruz. Girişin hemen önünde sert gövdeli daima yeşil duran güney ağaçlarından olan porsuk ağaçları var. Porsuk ağaçları yaklaşık 4 bin yıl yaşıyor, vatanları ise Çin’dir.

Böylece, Tenha Yuva Sarayı’nın Botanik Bahçe’sindeki ziyaretimizi ta-mamladık. Sarayın gerçekte tam ne ifade ettiğini anlamak için, tasviri müm-kün olmayan içindeki diğer şeyleri kendi gözlerinizle görmeniz gerekiyor.

Filiz SOYTÜRKBalçik – Tenha Yuva

Sarayı’ndaki Botanik Bahçe

Dünya Medyasından HaberlerThomas Cook bu yaz Yunancadan

çok Türkçe konuşuyorAvrupa’nın en büyük tur operatörlerin-

den Thomas Cook, mevcut sezona dair de-ğerlendirmelerini kamuoyu ile paylaştı.

2012 – 2013 Avusturya broşürlerini tanı-tan Turizm şirketi Yunanistan’a yönelik ta-lebin halen çok düşük olduğunu açıkladı.

En çok tercih edilen destinasyonlar sıra-lamasında İspanya’dan sonra Türkiye’nin, uzun yıllardır ilk kez Yunanistan’ı üçün-cülüğe iterek ikinciliğe yükseldiğini duyurdu.

Ayrıca Thomas Cook’un yaz rezervasyonları ge-çen yılın aynı dönemine göre, İspanya, Türkiye Tu-nus ve diğer uzak destinasyonlara olan talep nede-niyle, yüzde 2 artmış durumda olduğu da belirtildi.

Polard hayatı boyunca cezaevinde kalacak Ortadoğu turu kapsamında dün İsrail`e gelen Ameri-

kan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Mısır`da elde et-tiği olumlu sonuçları İsrailli yetkililerle paylaştı.

Ardından da konu İran ve Suriye`ye geldi.Bir basın mensubunun “Amerika`da hükümet için çalış-

tığı sırada İsrail`e bilgi sızdırdığı sebebiyle yakalanan Jonat-han Pollard`a ne olacak?” sorusu üzerinde Hillary Clinton “ajanlık suçlamasıyla cezaevine konulan Jonathan Pollard ha-yatının sonuna kadar cezaevinde kalacak; cezası bunu gerek-tiriyor” diyerek çok kesin bir şekilde tavrını ortaya koydu.

Ağır hasta olmasına ve sayılı günleri kalmasına rağmen tahli-yesine izin verilmeyen Jonathan Pollard için İsrail hükümetinin ve Amerikan Yahudi Lobisinin yapmış olduğu baskılar hiçbir sonuç vermedi. Hillary Clinton bu sözler ile Jonathan Pollard`ın durumun değişmeyeceğini bir kere daha belirtmiş oldu.

T ü r k ü n i v e r s i t e ö ğ r e n c i -leri Avusturya’da tam zamanlı çalışabilecek

Bir yıl Avusturya’da yarı zamanlı dahi olsa bir yerde çalışmış olan Türk üniversite öğrenci-lerine sınırsız çalışma izni alma hakkı tanındı.

Yüksek İdari Mahkemenin 40 yaşında bir Türk bayan üniver-site öğrencisinin çalışma izni alamaması üzerine açtığı davada İş ve İşçi Bulma Kurumunun mevcut uygulamasını geçersiz saydı.

Bugüne kadar ikamet mevzuatının Türk üniversite öğren-cilerine tam zamanlı bir iş için çalışma izni vermediği sa-vunuluyordu. Ancak bunun geçerli bir sebep oluşturmadı-ğına hükmeden Yüksek İdari Mahkeme, kararını Türkiye ile 1980’de o dönemler Avrupa Ekonomi Topluluğu olarak ad-landırılan AB arasında oluşturulan müktesebata dayandırdı.

Afganistan: Fransız birliklerin çekilmeye başlaması Kabil’in kuzeydoğusundaki Surobi’de bulunan Fransız asker-

leri, Cumhurbaşkanı’nın öngördüğü süreden beş ay önce burayı terk etti. Yaklaşık 350 kadar askerin bölgeden ayrılışı, yolda Taliban saldırısına maruz kalmaması için son dakikaya kadar gizli tutuldu.

Surobi’deki Fransız birlikleri, burayı terk ede-rek Kabil’e gitti. Yaklaşık 350 askerden oluşan bir-lik, bu hafta içinde Fransa’ya gelecek. Fransız askerlerin Afganistan’dan tümüyle çekilmesi, 31 Aralık’ta sona erecek.

Fransız askeri yetkililere göre birliklerin ayrılmasını ileri bir tarihe almaya da gerek kalmayacak. Surobi’deki sorunsuz ge-çiş durumu da buna bir örnek oluşturuyor. Bölge, Afgan gü-venlik güçleri tarafından kontrol edilmeye hazır durumda ol-duğu için görev değişimi sorunsuz bir şekilde halledildi.

Y a p t ı r ı m l a r a K a r ş ı İ r a n v e T ü r k B a n k a l a r ı A r a s ı n d a İ ş b i r l i ğ i

Reuters’in haberine göre İran’ın özel ve dev-lete bağlı şirketleri çeşitli ülkelerden gelen it-hal tahılın ödemelerini kolaylaştırmak ve batı boyko-tunu aşmak için Türkiye’nin banka sistemini kullanıyorlar.

Türk bankaları İran bankaları ile iyi bir işbirliği içeri-sindeler. Her ne kadar gıda ve tarım ürünleri batının boy-kot ettiği ürünler içerisinde olmasada, Amerika ve Avrupa İran bankalarını tek taraflı boykotlarla karşı karşıya bırak-tılar ve İran bankaları ile iş birliği yapan diğer ülke banka-larıda batının boykotlarıyla karşı karşıya kalacaklardır.

D i o r P a r i s d e f i l e l e r i n i s a l l a d ı Kim demiş moda artık tozlu raflarda kaldı diye? Pa-

zar günü sonbahar-kış koleksiyonlarının ilk defileleri başladı.Defilelerin ilk gününde 19. yüzyılda doğan Parisli mo-

daevi Christian Dior’da yeni bir enerji olduğu hissedildi.İlk gün çıkan 11 modaevinin defileleri arasında, tehlike altında olabilecek

bir şaheser yaratıcısı da vardı. Christian Dior’un yeni sanat yönetmeni Raf Simons… Bu usta, hayalin gerçekle çatıştığı bir döneme tanıklık ediyor. Ken-disinden önceki sanat yönetmeni John Galliano döneminin teknik renkleri, göz kamaştırıcı gösterileri sona erdi. Artık Dior’da yeni bir dönem başladı.

Keratea’da evler yandı Keratea’da dün çıkan yangında, bölgedeki muh-

teşem çam ormanının altı bin dönümü yandı.Yangın 11 evin de tamamen yanmasına ne-

den olurken, 100 evde de maddi zarar meydana ge-tirdi. Bununla beraber zeytinağaçları, ekili tarım arazi-leri ve arı kovanları da yangının kurbanları arasındaydı...

Ahaia’daki, Hanya’daki, Keratea’da son günlerde ger-çekleşen büyük yangınlar itfaiye teşkilatının karşı kar-şıya olduğu büyük sorunları da gözler önüne serdi.

İtfaiyenin hava gücünün yarısının kullanılamaz ol-ması ve karada bağlı kalması oldukça dikkat çekici.

60 ülkenin vatandaşları vizesiz gelebilecekKültürel Miras, El Sanatları Ve Turizm Bakan-

lığı turistleri İran’a çekmek için 60 ülkeye yöne-lik olarak uygulan an vizenin kaldırılması için emir verdi.

Aynı zamanda havalimanlarında günübir-lik vize uygulamasına geçilmesi de planlanıyor.

B u u y g u l a m a l a r l a y e n i y ı l d a İ r a n ’ a 7 ,5 milyon tur is t çeki lmesi hedef leniyor.

Bu yeni uygulamalarla özellikle dünyadaki 1 mil-yar Müslüman ve 200 milyon Şii için kutsal me-kanların ziyaretinin kolaylaştırılması amaçlanıyor.

Biz kaç kişiyiz? Fransız istatistiklerinde bir mil-yon kişilik fark var. Fransa, kamuoyu yoklamasına da-yalı bir nüfus sayım sistemini uygulayan tek ülke. An-cak sistemin sonuçları, nüfus bilimciler ve kendi çıkarına dokunan seçilmişler arasında sürtüşmelere neden oluyor.

27 Aralık 2011’de açıklanan bir kararna-meye göre Fransız topraklarındaki kayıtlı nüfus sa-yısı 64 milyon 304 bin. Ulusal İstatistik Enstitüsü’nın si-tesinde ise bu sayı 65 milyon 350 bin olarak veriliyor.

Aralarında bir milyonluk bir fark olan bu iki sayının da ke-sin sonuçlar olduğu yazıyor. Sorun da burada başlıyor zaten.

Nüfus kaybı veya nüfus artışı yaşayan şehirlerin bir sonuçta farklı diğerinde farklı olması, yerel yönetimleri zor durumda bı-rakıyor. Bazı yöneticiler, eski nüfus sayım sistemine geri dönül-mesi gerektiğini savunuyor. Uzmanlar ise eski yöntemin hem işgücü hem de maliyet açısında çok yüklü olduğunu düşünüyor.

Afrika zirvesinde ticari görüşmeler gerçekleşti...19’ncusu yapılan Afrika Birliği Zirvesi dün Mı-

sır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin de ka-tılımıyla Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da başladı.

Açılış konuşmasında Mısır halkının sevgi ve destek mesajını ileten Mursi Mısır’ın Afrika kıtasındaki tüm diğer ülkelerle işbir-liği ve dayanışma içerisinde çalışmaya hazır olduğunu söyledi.

Mursi, ülkelerarası ticaretin gelişmesine bağlı ola-rak Mısır’ın tarihi misyonunu yerine getireceğini ve öncü bir ülke olarak çalışmaya devam edeceğini de belirtti.

Zirvede, özellikle kıtadaki işbirliği ile ticaret hacminin artırıl-ması, su sorununun çözülmesi ve Nil nehrinin kıyısındaki ül-kelerin dayanışma içerisine girmesi gibi konular ele alınıyor.

“ H ü k ü m e t e d e s t e k v e r e n b i r h a l k h a r e k e t i n e i h t i y a c ı m ı z v a r ”

İspanya’nın eski İçişleri Bakanlarından Avrupa Parla-mentosu üyesi Jaime Mayor Oreja bugün gazetemize ver-diği demeçte mevcut ekonomik krizin İspanya’nın sos-yal yapısı üzerindeki etkilerini değerlendirdi.

Oreha, “İspanya’da hükümeti destekleyen bir halk ha-reketinin var olması gerektiğinin” altını çizerken kriz ne-deniyle İspanya’daki milli bilincin zayıflamasını eleştirdi.

Zor günlerde hükümetin uyguladığı reformları destekleme-nin bir vatandaşlık görevi olduğunu ifade eden Oreja, “Ül-kedeki ayrılıkçı güçlere karşı tetikte olmalıyız, İspanya’nın içinde bulunduğu kritik dönemi kendi lehlerine kullanmak ve ülke bütünlüğüne zarar vermek istiyorlar” diye uyardı.

Evet! Yine o kazandı Muhteşem performansı ile 400 metre ferdi karışık finallerinde

rekor kırarak altın madalya alan ve sonrasında doping iddiaları ile karşı karşıya kalan 16 yaşındaki yüzme harikası Ye Shiwen 200 metre ferdi karışıkta da rekor kırarak altın madalyayı kucakladı...

Kadınlar 400 metre karışıkta 4.2843’le dünya rekoru kırarak altın madalyaya uzanan Çinli sporcunun özellikle son 100 metre-deki serbest performansı şüphe doğurmuştu. Son ayağı 58.68’le bitiren Shiwen’in son 50 metredeki performansı erkeklerde aynı dalda tarihin en hızlı 2. derecesini yapan Amerikalı Brian Lochte’nin son 50 metresinden daha hızlıydı. Testler sonucunda doping yapmadığı anlaşılan genç Çinli yüzücü, inanılmaz perfor-mansı ve gülen yüzüyle milyonlarca insanın gönlünde taht kurdu.

Türk Arkası Yarınlar Brezilya Dizilerine Meydan Okuyor Güney Amerika’da çekilen diziler Osmanlı pembe dizileri

karşısında güç kaybediyor… Türk dizilerinin artık yalnızca Ortadoğu’da değil, Balkan ve Kafkaslara da büyük bir ilgiyle izlendiği ortada... Bugün tam 20 Türk dizisi dünyanın 40 ül-kesinde yayınlanıyor ve bu arkası yarınlar 2012 yılında da Batı Avrupa’yı ele geçirmeye hazırlanıyor. Amerika kıtasında hala Brezilya dizilerinin üstünlüğü söz konusu… Ortadoğu dendi-ğinde ise Türklerin başarısı kültürel nedenlere bağlanıyor. An-cak tüm başarı dini birlik, kültürel yakınlık ve geleneklerin ben-zemesinden ibaret olamaz çünkü Ortadoğu’daki birçok dini lider Türk dizilerini uygun olmayan içeriklerinden ötürü eleştiri-yor. Her ne olursa olsun Osmanlı dizilerinin bu başarısı yalnızca sektörel bir zafer olarak algılanmamalı... Türkiye bu diziler saye-sinde bölgedeki imajını iyileştiriyor ve kendi modelini yayıyor.

A n k e t s o n u ç l a r ı n a g ö r e ç o k s a -y ı d a g ö ç m e n a y r ı m c ı l ı k t a n ş i k a y e t ç i

Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi tarafından 9 bin 200 Alman ve göçmen vatandaş üzerinde yaptırılan bir an-kete göre göçmenlerin yüzde 41’i günlük hayatta kiralık ev aramadan iş aramaya ve eğitimden resmi dairelerdeki işlem-lerine kadar pek çok alanda ayrımcılığa uğradığı kanaatinde.

Ayrımcılığa Karşı Mücadele Merkezi ve Alman Vakıfları Göç ve Uyum Bilirkişi Konseyi tarafından sonuçları dün Berlin’de açıklanan araştırmaya göre toplumda ayrımcılığa uğradı-ğını düşünen göçmenlerin sayısı Almanların yaklaşık iki katı.

Ayrımcılığa uğradıkları kanaatinde olan göçmenler ara-sında en kalabalık grubu da yüzde 31,3 ile Türkler oluşturuyor.

Ayrımcılığa Karşı Mücadele Merkezi Müdürü Christine Lü-ders, göçmenlerin ayrımcılık konusundaki en kötü tecrübelerini resmi makamlarda ve istihdam piyasasında edindiğini belirterek bunun kendileri için bir uyarı sinyali olması gerektiğini söyledi.

Putin’in memkeleti yasak altında “Yasak Komedisi” yavaş yavaş muhalefetle mü-

cadele yönünde bir girişim akımına dönüşüyor.Bu kez “fitne ile mücadelenin kahraman savaş-

çısı” rolüne San Petersburg Parlamentosunun bazı üye-leri soyundu. Onların öne sürdüğü yasa tasarısı onay-lanırsa, “Rusya devrimlerinin beşiği” olan bu kent resmen Putin eleştirilerinden arınmış bölgeye dönüşecek.

Daha önce halka hizmet halkın herhangi sorununu çöz-mek olarak algılanıyordu. Şimdi ise Putin yanlısı milletve-killerinin –kurgucu, detektif, ahlakçı, şov dünyası temsilcisi olan bu adamların çalışma yöntemi şöyle: masa arkasında oturuyorlar, kendi akıllı kafalarını kaşıyorlar, aynı anda hem hükümete sadık görünen, hem de şaşırtıcı bir şey düşünü-yorlar. İşte St. Petersburg’da da oturup düşünmüşler; kenti daha kültürlü bir yer haline getirmek kararına varmışlar. Bu-nun için ise muhalefetin kent merkezinde protesto gösterisi veya başka politik eylem yapmasını yasaklamak yetiyormuş.

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Fransız Türkolog F. Georgeon, “Türk Milli-yetçiliğinin Kökenleri, Yusuf Akçura” adlı ese-rinde Türk milliyetçiliği hareketinin doğuşunu irdelerken, Türkiye dışında doğduktan sonra çe-şitli zamanlarda Anadolu’ya göç etmiş bulunan ve aralarında Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu, Mehmed Emin Resulzâde, Abdürreşid İbrahim, Hüseyinzâde Ali, Ayaz İshakî, Halim Sabit gibi isimlerin yeraldığı Rusya’nın baskısıyla yurtla-rından göçeden bir grup Türkün oynadığı önemli ve hayatî rolü vurgulamaktadır. Daha önceki ku-şaktan Mizancı Mehmed Murad ve sonraki ku-şaktan Akdes Nimet Kurat, Reşit Rahmeti Arat, Sadri Maksudî Arsal, A. Zeki Velidî Togan gibi bir çok kıymetli ilim adamını ekleyebileceğimiz ve Türk milliyetçiliği tarihinde tartışılmaz bir yese sahip aydınlar grubunun oluşturduğu fikir hare-keti olan Türk milliyetçiliği bütün Osmanlı fi-kir hayatının en etkin akımı haline gelerek yeni Türk devletinin oluşumuna zemin hazırlamıştır.

Türk milliyetçiliğinin fikir temellerinin oluştu-rulması için bir yayın organı planlandığında ilk te-şebbüs yine bu gruptan gelecektir. Türk Dünyası’nn bütününü ilgi alanı olarak seçen bir kültür der-gisi olarak yayınlanması düşünülen “Türk Yurdu” dergisinin hazırlık çalışmalarına katılanlar ara-sında Yusuf Akçura ve Ahmed Ağaoğlu’nun ve hatta dedeleri de Rusların baskısı ile Osmanlı top-raklarına göçetmiş olan Enver Paşa’nın bulun-duğu bilinmektedir. Türk Yurdu’nun 1915 yılı cildinde yer alan bir notta, Enver Paşa’nın Türk Yurdu’nun neşri sırasında değerli yardımlarından sözediliyordu. Türk Yurdu’nun fikrî kaynağı bir yana çıkış sermayesi Orenburg adlı Kazan böl-gesindeki bir şehrin çok büyük ailelerinden olan Hüseyinoğulları’ndan gelmişti. Ahmed Gani ve Mahmud Bey Hüseyinoğlu kardeşlerin maddî bi-rimine dayanan Türk Yurdu, çıktığı ilk yıllarda ya-zarlarının kalitesi ve yayın politikasındaki tutar-lılık ile Türk milliyetçiliği hareketinin en güçlü dergisi haline geldi ve Türk dünyasında yarat-tığı ilgi Türkiye’nin sınırlarını fersah fersah aştı.

Anadolu’da Türk milliyetçiliğinin yayılması için ciddî çalışmalar yapan göçmen kökenli ay-dınlar Rusya hakimiyetinde kalmış olan kardeşleri için de bazı faaliyetlerde bulunmuşlardır. 1915’te İstanbul’da “Rusya İdaresindeki Türk-Tatar Müs-lümanları Haklarını Koruma Komitesi” ya da kısa adıyla “Türk-Tatar Heyeti” kuruldu. Bugünkü in-san hakları komiteleri benzeri bir faaliyet planı hazırlayan ve uyguluyan teşkilat, Osmanlı top-raklarına göç etmiş olan Yusuf Akçura, Abdürre-şid İbrahim, Hüseyinzâde Ali, Ahmed Ağaoğlu, Mukimeddin Beğcen, Çelebizâde Mehmed Esad gibi devrin tanınmış isimlerini de barındırıyordu.

Bu şekilde 20. yüzyıl boyunca Türkiye’nin fikir hayatını etkilemiş olan ve geleceğimizi de etkileyeceği bilinen İslâmî ve milliyetçi akım-lar çevresinde doğrudan doğruya veya dolaylı faaliyette bulunan ve köken olarak 19. yüzyıl-daki göçlere dayanan aydınların bu çalışma-ları, Osmanlı toplum yapısını değişime uğrata-rak yeni bir “Türk kimliği”nin oluşmasını sağladı. Nüfus hareketlenmesini takiben ortaya çıkan bu oluşumun Türkiye Devleti’nin kurulmasın-dan sonra yeni bir safhaya girdiği söylenebilir.

Özetle, yıpranmakta olan Osmanlı Müslü-man toplumuna göç hareketleriyle Anadolu’ya ulaşan Müslümanların başarılı entegrasyonu, Anadolu’nun mevcut sosyal strüktürünü temelin-den değiştirerek millî bir devletin oluşumunu sağ-layacak sosyal ve politik ortamın doğuşuna zemin hazırlamıştır. Tarihî oluşumların belli bir sosyal zemine dayandığı takdirde kalıcı olabileceğinin güzel bir örneği olan Türkiye Cumhuriyeti bir yerde 19. yüzyıl boyu süren sosyal depremlerin ve yürütülen uzun vadeli bir stratejinin ürünüdür.

Analizler

Ç o ç t e n G ü n ü m ü z eS o s y o - P o l i t i k

E t k i l e r

1929 Yılında Filibe’de Çıkan Rodop Gazetesi

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Alaattin GokayBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923)Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Mehmet KRALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİHaskovo: Güner SERBESSilistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU

ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM

İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL

İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa: Suzan YAMAÇ

ist. 500 Evler: Ayhan BOYACIOĞLU

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER

ist. Avcılar: Niyazi GÜLER

ist. Başakşehir: Ayten ERDEM

ist. Kağıthane: Nazım ÇAUŞ

Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU

İzm.Görece: Mümin GÜNEY

İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR

Edirne: Nadir ADLI

Kırklareli: Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ: Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN

Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org / [email protected] Tel: 0212 511 63 47İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür YardımcısıBülent MAŞAOĞLU

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü

Dr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:Prof.Dr.Hayati DURMAZProf. Dr. Gülfetin ÇELİKDiş Dr. İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKO r h a n Ç A K I RD r . S a k i n Ö N E RDoç. Dr. Emine İNANIRDoc.Dr.Hasine ŞENDiş Hekimi Halide ÜMİTFERK.Muh.Erdoğan YURDAKUL

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzez YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Mahmut ORALReklam Müdürü: Neriman ERALP

İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A 500 Evler - Bayrampaşa / İST.Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRKBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.www.bulturk.org

Şehirden 15 km uzaklıkta bulunmaktadır. Yerli taştan yapılmış olan köprünün uzunluğu 56 m genişliği 3.5 m En yüksek noktası 12m’dir. Kimler tarafından yapıldığı kesin değildir. 1515 - 1518 yıl-larında yapılmış oldugu tahmin ediliyor. Fakat daha önceden de ya-pılmış olabileceği düşünülüyor. Şeytan köprü No: 630 24.02.1982 NIPK ile Tarihi eser olarak kabul edilerek koruma altına alınmıştır. Köprüden 249m uzaklıkta yapılacak olan yeni baraj köprüyü teh-tit etmektedir. Baraj projesi kabul edilmeden önce köprünün zarar görememesi icin gerekli şartlar belirtilmiştir. Köprü çevresinde na-dir bulunan bir bitki türü yetişmektedir. Haberlea Rodopenzis adlı bitkiyi Emerih Fon Frevaltski 1847-1848 yılında bulmuştur. Arda boyunda bakanlık kararı ile koruma altına alınan bitkiler 40 adettir. Şeytan Köprü Ardino’dan 15 km uzaklıkta. Rodop dağlarında, Arda nehri üzerine kurulmuştur. Güzel mimarisi ile herkesin be-ğenisini kazanmıştır. Atalarımızın bize bıraktığı en güzel ve yapı-lardan biridir. Yapıldığı yer deniz seviyesinden 420m yükseklikte-dir. Üç tane kemere sahiptir. Köprü yapımında kullanılan taşlar yerli taşlardır. Uzunluğu 56m ‘dir. Genişliği 3.5m. Dört tane küçük ke-mere sahiptir. En ilginç gelen ise. Köprü yapımında çimento veya harç kullanılmamasına rağmen hala dimdik ayakta kalabilmesidir...Şehire 2 km mesafede Kartal kayalıklar bulunmakta-dır. Bu kayalıklarda 32-45-50 ölçülerinde 8 -12 cm derinli-ğinde oyulmuş 97 adet delik bulunur. Bu deliklerin içine ölü-lerle bir bağlantısı olduğu sanılan çömlekler koyulduğu varsayılır. Başevo köyüne 3 km mesafede çok dik bir yamaca ya-pılmış olan Krivus kalesi bulunur üç tarafı Arda nehri ile çev-rili güney tarafında da Tsitadela Şatosu bulunur, şatonun su ih-tiyacı bir yeraltı tüneli vasıtası ile nehirden karşılanmaktaymış. Ardino yöresi doğal tarihsel ve diğer zenginlikleri ile tatil ve tu-rizm aktiviteleri için çok geniş bir seçenek sağlamaktadır.Şehre 3 km mesafede bir tatil ve turizm tesisi olan “Beli Brezi” yer al-maktadır. Kendine özgü bir ağaç türüne sahip olan tesis 3680 dö-nüm arazi üzerine kuruludur. Temiz havası Akciğer rahatsızlık-ları ve Alerjik hastalıkların tedavisi için bir nimettir. Sağlık bakanlığı tarafından “Milli öneme sahip tesis”olarak adlandırılmıştır. Tu-ristik önem teşkil eden diğer objeler Rodop dağlarının en yük-sek tepesi olan Aladağı, Arda nehri sahilleri, Kırcaali barajı, Şey-tan köprüsü, Stoyan köprüsü ve Momini gırdi (hanım göğsü) Tepesi’dir. Çok güzel bir iklime sahip olan bölgenin bitki örtüsü de çeşitlilik göstermektedir, bölgede birçok ağaç türü bulunmaktadır. Bölge avlanmak isteyen, balık tutmak isteyen ve gez-mek isteyenler için küçük bir cennet köşesidir.

Murat ULUTÜRK

Şeytan Köprü

Bilgilendirme

Bozüyük’te Satranç Turnovası Sona ErdiBilecik’in Bozüyük ilçesinde ilk kez Halk Eğitim

Merkezi tarafından düzenlenen ulusal satranç turnu-vası tamamlandı.4 gün süren turnuvaya Türkiye, Bul-garistan, Gürcistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’dan 10’u FIDE unvanlı toplam 139 sporcu katıldı.

Bilecik’in Bozüyük ilçesinde ilk kez Halk Eğitim Merkezi tarafından düzenle-nen ulusal satranç turnuvası tamamlandı.

4 gün süren turnuvaya Tür-kiye, Bulgaristan, Gürcistan, Türk-menistan ve Azerbaycan’dan 10’u FIDE unvanlı toplam 139 sporcu ka-tıldı. Turnuva sonunda milli sporculardan

Mustafa Yılmaz 8 puanla bi-rinci olurken, Burak Fırat ikinci, Mert Yılmazyerli ise üçüncü oldu.

Dereceye giren sporculara toplam 10 bin TL ödül dağıtıldı. Sporculara ödülleri Gençlik Hizmetleri ve Spor İl müdürü Lütfi Doyuk,

Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Şube Mü-dürü Hasan Hüseyin Kaya, Bozüyük Ak Parti İlçe Başkanı Nizamettin Çam, Bozü-

yük İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Ahmet Kara, Bo-züyük Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Celalettin Tos-patlı, Bozüyük Mustafa Şeker Anadolu Lisesi Müdürü Mahmut Demir ve Türkiye Satranç Federasyonu Bi-lecik İl Temsilcisi Fatih Demirbaş tarafından verildi.

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Bulgaristan Türkleri eritiliyor başlığıyla 2006 yı-lında bir yazı yazmıştım. Yazıyı yazdığım tarihten bu yana Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların hayatında değişiklik oldu mu? Bulgaristan demokrasiye geçeli beri ilk defa bir ay önce HÖH (Halkın Özgürlük-leri Hareketi) Başkan Yardımcısı Milletvekili Lütvi Mestan parlamentoda zorunlu olarak haftada 4 saat Türkçe ders verilmesi için önerge vermişti. HÖH, iki sefer iktidarda yer almıştı. Son üçlü koalisyon hü-kümetinde HÖH Başkan Yardımcısı Lütvi Mestan, parlamentoda Milli Eğitim Komisyonu Başkanı ola-rak görev yapmıştı. O dönemlerde Bulgaristan’da azınlıkların eğitim problemleri rahatlıkla çözülebi-lirdi. Sadece eğitim problemleri değil ülkede yaşa-yan azınlıkların her problemleri rahatlıkla engelsiz çözülebilirdi. Todor Jivkov rejiminde yer alan Türk-ler azınlık problemlerini değil dile getirmek Türk-lerin Bulgaristan’a uyum sağlamaları için ana dil eğitimi engel teşkil ediyor gerekçesiyle Türk “ente-lektüellerin” dilekçeleriyle anadilde eğitim kaldırıl-mıştı. Bu gün aynı “entelektüellerin” bazıları ya da varisleri HÖH harekâtın içinde yer almaktalar.

ENTELLEKTÜELLERDEN YARARLANMA KARARIKadro eksikliğinden dolayı demokrasinin ilk

yıllarında aynı “entellektüellerden” yararlanma ka-rarını HÖH tabanı saygıyla karşıladı. 1990 yılında kurulan HÖH kadrosu bugün çok az bir farkla gö-rev yerindeler. Bu gün her alanda üç, beş, yedi dil bilen yetenekli gençler yetişti. Bir zihniyet yıllarca hizmetkâr olarak çalıştıysa o zihniyetten yenilik bek-lemek imkânsızdır. Bundan dolayı eski zihniyet si-yasi arenada kaldıkça Bulgaristan’da değişim bek-lemek olanaksızdır. Bulgaristan’da azınlıklar artık değişim istiyorlar. Beş dönem daha milletvekilliği yapsalar değişim yapamayacaklarını iyi biliyorlar. Bulgaristan’da azınlıkların menfaati için beş dönem milletvekilliği yapan arkadaşlarımızın artık gönüllü olarak yerlerini daha yetenekli gençlere bırakmaları isabet olur.

İsmet TOPALOĞLU

Yetenekli Gençler Görev Bekliyor Akaryakıt fiyatlarının yükselişinden sonra büyük oto-büs şirketleri de dünden itibaren şehirlerarası ulaşım ücret-lerine zam yaptıkları belirtildi. ‘Yunion-İvkoni’, ‘Global-Biomet’ ve ‘Etap-Adres’ firmaları Sofya-Varna arasındaki tek yönlü gidişe 1 leva, gidiş-dönüş biletine ise 2 leva zam yaptıkları açıklandı. Böylece Varna’ya tek yönlü biletin 33 leva, gidiş-dönüş biletinin ise 57 levaya yükseldiği kay-dedildi. Sofya-Burgas güzergahında ise şirketlerin sadece tek yönlü biletlere zam yaptıkları belirtildi. Bundan sonra Sofya-Burgas tek yönlü biletin 28 levadan 30 levaya satı-lacağı açıklandı.

Şehirlerarası Otobüs Biletlere Zam

Bulgaristan’a Yatırımlar İçin TanıtımBulgaristan’a yatırımların yapılması için tanıtım-

lar yapılacak. Bulgaristan Yatırımlar Ajansı, ülke-mize yabancı yatırımları çekebilmek için bir proje hazırladığını açıkladı. Ülkemizin dünyada yatı-rımlar ülkesi olarak çok az bilindiğine değinen Ajans başkanı Borislav Stefanov, birçok insanın ülkemzi bu yönden tanımadığını bildirdi. Projenin asıl amacının ülkemizi yatırım destinasyonu ola-rak tanıtmak olduğunu ifade eden Stefanov, proje kapasmında iki yıl çalıştıklarını ve AB’nin ‘Rake-bet Edebilirilik’ fonlarından 15.6 milyon leva de-ğerinde kaynak kazandıklarını açıkladı. Avrupa ülkeleri dışında bulunan ülkeler içinde yaklaşık üç bin firmayla irtibata geçerek bir araştırma yap-tıklarını belirten Stefanov, ülkemizin yatırım des-tinasyonu olarak tanınmadığı kararına vardıkla-rını kaydetti.

Bunun için ilk etapta yabancı yatırımı çeke-bilecek sekiz sektörün tanıtımına öncelik ver-diklerini ifade eden Ste-fanov, makina sanayi, elekrtonik ve elktronik teknolojileri, kimya ve gıda sanayii, ulaşım ve lojistik ile sağlık turiz-

minin bu sektörlerin içinde olduğunu vurguladı. Sektörler hakkında tanıtım bröşürlerinin basıldı-ğını ve bu broşürlerin Bulgaristan’ın ticari ateşelik-leri sayesinde dağıtılacaklarını kaydeden Stefanov, broşürlerin 7 ila 8 farklı dilde basıldığını, gıda sa-nayii ve sağlık turizmi konularında arapça ve çince de basıldığını kaydetti.

And Dağları-nın doğu kısmını oluşturan Cer-ros del Sira sil-silesindeki bir ormanda Ca-pito Fitzpatricki adı verilen yeni bir kuş türü keşfedildi.

Peru’daki And Dağlarında yeni bir kuş türü keşfedildi. Vücudunun üst kısmı ve baş ta-rafı siyah olan ve açık renkteki karnı ve kır-mızı göğsüyle dikkati çeken yeni kuş türü, And Dağlarının doğu kısmını oluşturan Cer-ros del Sira silsilesindeki bir ormanda keşfedildi.

ABD’li kuşbilimcilerce 2008 yılında bölgeye ya-pılan bir gezi sırasında keşfedilen kuş türü, Ameri-kan Kuşbilimciler Birliği’nin resmi yayını, “The Auk” dergi-sinin Temmuz sayısında bilim dünyasına tanıtıldı.

Cornell Üniversitesi’nden Michael G. Har-vey, Glenn Seeholzer, Ben Winger ile Peru’daki, “Universidad Nacional de San Agustin” üniversi-tesinden Daniel Caceres adlı kuşbilimciler, keşfet-tikleri kuş türüne “Capito fitzpatricki” adını verdi.

Meyveyle beslenen, “Capito fitzpatricki”nin, “kırmızı bantlı barbet” adlı kuş türünün yakın ak-rabası olduğunu belirten kuşbilimciler, yeni tü-rün “kırmızı bantlı barbet”ten, kanadı, beli ve kal-çasının farklı rengi ve daha geniş ve daha koyu kırmızı göğüs bandıyla ayırt edildiğini kaydetti.

Dergideki yazıda “Capito fitzpatricki”nin yeni bir tür olduğu ise, kuşun mitokondriyal DNA dizilimini, aynı familyadan Capito cin-sinin mitokondriyal DNA dizilimiyle karşı-laştıran Jason Weckstein tarafından gösterildi.

Keşfi yapan kuşbilimciler yeni türe, 1970’li ve 1980’li yıllarda Peru’da 7 yeni kuş türü keş-feden, Cornell Üniversitesi Kuşbilimi Labora-tuvarı İcra Direktörü John W. Fitzpatrick’e itha-fen Capito Fitzpatricki adını verdiklerini belirtti.

Yeni bir kuş türü: Capito Fitzpatricki

Genç bir kadına ait mezarda, 1789 insan kemiği bulundu. Meksika’nın başkenti Meksiko’daki Aztek uy-garlığına ait Büyük Tapınak’ta (Templo Mayor) şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş bir mezar odası bulundu. Azteklerin başkentindeki en kutsal

yer olan Büyük Tapınak’ın bir ke-narında yer alan “Kutsal Ağacın” kalıntılarının yakınlarında, yerin 5 metre altında bulunan mezar oda-sında 1789 insan kemiği yığınıyla çevrelenmiş genç bir kadının iske-leti yer alıyor.Meksika Ulusal Antropoloji ve Tarih Enstitüsü, Aztek-

lerin üst sınıf üyelerinin öteki dünyaya yolculuğuna eşlik edecek refakatçiler bulmak için kitlesel kurban törenleri düzenlemediğini ve kemikleri tekrar gömme gelenekleri olmadığına dikkati çekerek, mezarın eşsiz nitelikte oldu-ğunu belirtti.Florida Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Susan Gil-

lespie, mezarı Aztek kültüründe benzeri olmayan bir ör-nek olarak niteledi. Mayaların üst sınıf üyeleriyle birlikte kurban edilmiş kişileri de gömdüğünü ifade eden Gilles-pie, bu kişilerin bir bütün olarak gömüldüğünü, Aztek mezarında ise farklı insanların farklı kısımlarından yüz-lerce kemik bulunduğunu kaydetti.Gillespie, diğer Kolomb-öncesi uygarlıklardan farklı

olarak Azteklerin, 1325 ve İspan-yolların 1521’deki istilasına kadar olan süreçte üst sınıf üyelerinin ce-nazelerini gömmek yerine yaktık-larına işaret etti. Mezardan çıkarı-lan kemikleri inceleyen arkeologlar, bazı göğüs kemikleri ile omurlarda kalp çıkarma ayinindekileri anım-satan kesik izlerinin bulunduğunu, ancak kurbanların bir bütün olarak değilde parçalanarak mezara yerleş-tirildiğini söyledi. Arkeologlar, kemik yığınlarından

birinde 7 yetişkin ile 3 çocuğa ait kafataslarının, diğerinde uyluk ke-

miği gibi uzun kemiklerin, bir başkasında ise kaburga kemiklerinin yer aldığını belirtti. Kazıda görev alan ant-ropolog Perla Ruiz, Kolomb-öncesi uygarlıklardan ba-zılarının atalarına taptığı için başka mezarlardan çıkar-dıkları kemikleri yeniden gömdüklerine işaret etti, ancak Azteklerin atalarına değil, Güneş Tanrısı’na tapındığına dikkati çekti. Mezarın, 1481-1486 yıllarına ait olduğu sa-nılıyor. Mezarın yakınlarındaki kutsal ağaç da arkeoloji dünyasında büyük merak uyandırdı. Küçük yuvarlak bir platforma yerleştirilen meşe ağacı kütüğünün, neyi sim-gelediği henüz çözülemedi. Azteklerin, diğer Kolomb-öncesi uygarlıklar gibi tinsel öneme sahip olduğunu dü-şündükleri ağaçları kutsal kabul ettiği biliniyor, ancak kütüğün törensel anlamı şimdilik gizemini koruyor.

Aztek Mezarı Şaşkına Çevirdi

Adres:Bağdat Caddesi Ay Apartmanı No:372 Kat: 3 Daire: 21 34740 Şaşkınbakkal / İST.Telefon: İrtibat; 0216-363-47-01

http://www.ayaksagligimerkezi.com/ E-Posta:[email protected]

Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi Ayak Sağlığı ve Bakım

Merkezi sizlere daha ya-kın; internet sitemiz yardı-mıyla bizi daha yakından ta-nıyabilirsiniz. Ayak bakımı

Merkezimizde nor-mal ayak bakımının yanında medikal ayak bakımı da yapılmak-tadır. Burada yapılan bazı bakımlar şunlardır:

E..Posta:[email protected] Batık tırnak bakımı,

Nasır bakımı, Medikal problemsiz ayak bakımı,

Tırnak mantarı, Diyabetli hasta ayak bakımı, Ortopedik tabanlık uygulamaları

Web: http://www.ayaksagligimerkezi.com/E-Posta: [email protected] Telefon: 0216 - 363 - 47 - 01

O r t o p e d i k t a b a n l ı k uygulamaları

Ortopedik ta-banlıkları dok-tor tavsiyeli olarak veya mer-kezimize gelerek ayak sağlığı uz-manımız (podi-atrist) yardımıyla alabilirsiniz. Merkezimizde ortopedik taban-lık uygulamaları da yapılmaktadır.

Merkezimizde normal ayak bakımının

yanında medikal ayak bakımı da yapılmaktadır.

Çin’in Zhejiang eyaletinde emekli Lin Chen, evinin önünden geçen araçları yavaşlatmak amacıyla ilginç bir yönteme başvurdu. Sürücülerin dikkatini çekmek iste-yen Lin Chen, kırmızı bir iç çamaşırı giydirdiği şişme kadını, yol kenarına bıraktı. Zhejiang eyaleti sınırları içe-risinde bulunan Ningbo’da yaşayan emekli 67 yaşın-daki Lin Chen, evinin önünde yaşanan kazaların azal-ması için ilginç bir yönteme başvurdu. Daha önce de soruna çözüm bulunması amacıyla yetkililerden yar-dım isteyen Lin Chen, önce bir şişme kadın satın aldı. Ardından da kırmızı ve seksi bir iç çamaşırı giydirdiği şişme kadını, dik durması amacıyla yol kenarındaki bir ağaca bağladı. Durumu fark eden sürücüler, şişme kadı-nın yanından geçerken yavaşlamaya başladı. Kullandık-ları yöntemin işe yaradığını ifade eden Chen, “Şişme ka-dını gören sürücüler yavaşlamaya başladı. Bu nedenle de bölgede yaşanan trafik kazaları yok denecek kadar

azaldı” diye konuştu.Trafiğe Şişme Kadın Ayarı

Amerikalı bilim insanları kavga eden çiftlerin mutlu bir şekilde yaşamalarını sağlayacak yeni bir burun spreyi geliştirdi. Amerikalı bilim insanları, aşıkların ömür boyu mesut bir şekilde yaşamala-rını sağlayacak yeni bir formül geliştirdi. Bugün gazetesinde yer alan habere göre, uzmanlar bağlı-lık hormonu Oxytocin’den yola çıkarak bir burun spreyi geliştirdi. Yaşları 20 ila 50 arasında değişen 47 çift üzerinde yapılan araştırmada kavga eden çiftlere burun spreyi sıkıldı. Burun spreyini alan çift-lerin kısa bir süre sonra daha sakin cana yakın dav-randıkları gözlemlendi. Uzmanlar spreyin aşk hor-monu da içerdiğini ifade etti.

Kavgayı Bitiren Sprey

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 62.Sayı

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Plovdiv Başkonsolosu Görevinin BaşındaTürkiye’nin Plovdiv Başkonsolosu 01 Ağus-

tos 2012 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Fi-libe Başkonsolosu olarak göreve başlayan Başkon-solos Şener Cebeci bir mesaj yayınladı. Daha önce Moskova Büyükelçiliğinde Müsteşarlık görevinde bu-lunan Başkonsolos Cebeci mesajinda şunları söyledi.

“Muhterem soydaşlarımız, 1 Ağustos 2012 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu olarak görevime başlamış bulunmaktayım. 1924 yılından beri faaliyet gösteren bu tarihi Başkonso-loslukta görev yapmaktan gurur duymaktayım.

Bilindiği üzere,Başkonsolosluğumuzun görev bölgesi, Filibe’ye (Plovdiv) ilaveten, Kırcaali, Pazar-cık, Hasköy, Smolyan, Eski Zağra, Plevne, Loveç, Gabrovo ve VelikoTırnovo illerini kapsamaktadır.

Görev bölgemizde yer alan şe-hir ve kasabaları en kısa zamanda ziya-ret etmek ve sizlerle tanışmak istiyorum.

Görev bölgemizle ülkemiz arasında mevcut ta-rihi ve kültürel bağlara ilaveten, coğrafi açıdan da Türkiye’ye en yakın temsilciliklerden biri olan Filibe’de hem vatandaşlarımız hem de soydaş-larımız dahil Bulgaristan vatandaşlarına mev-zuatımız ve Bulgaristan yasaları çerçevesinde çeşitli konsolosluk hizmetleri sunulmaktadır.

Bunun yanısıra, ekonomi, ticaret, bilim, eği-tim, kültür, sanat vs. alanlarında da muhte-lif faaliyetler gerçekleştirilmekte ve ülkemizin Bulgaristan’da tanıtımı için çaba sarf edilmektedir.

Ülkemiz ile Bulgaristan arasındaki ilişkiler her alanda hızla gelişmektedir. Amacı-mız, görev bölgemiz itiba-riyle bu ilişkilerin daha da gelişmesine ve Türk-Bulgar halkları arasındaki dostluk münasebetlerinin güçlendi-rilmesine katkı sağlamak-tır. Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımız ile Türkiyede yaşayan soydaşlarımız bu bağlamda önemli bir köprü işlevi görmektedir.

Şener CEBECİÖZGEÇMİŞTürkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu1975 Trabzon-Of doğumludur. Evlidir ve bir kızı vardır.1998 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bi-

limler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun olmuştur.İngiltere’de Westminster Üniversitesi’nde dip-

lomasi alanında yüksek lisans eğitimi görmüştür.1998-Dışişleri Bakanlığında görevine başlamıştır.2002-2004- Duşanbe Büyüke lç i l i -

ğinde Üçüncü Katip olarak görev yapmıştır.2004-2007-Londra Başkonsolosluğunda Mu-

avin Konsolos ve Konsolos olarak görev yapmıştır.2007-2009- Personel Dairesi Baş-

kanlığında Başkatip olarak görev yapmıştır.2009-2012- Moskova Büyükelç i l i -

ğinde Başkatip ve Müsteşar olarak görev yapmıştır.01 Ağustos 2012 tarihinden itibaren T.C. Fi-

libe Başkonsolosu olarak görev yapmaktadır.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler

TRT Sanatçısı Rüstem AVCI ve AK Parti İst. Büyükşehir Meclis Üyesi Ayşe Halide ÜMİTFER Standımızı ziyaret esnasındaZeytinburnu Belediye Başkanı M.AYDIN Makamında ziyaret

Bulgaristan Maliye Bakanı Simeon Dyan-kov, emekli maaşlarının 2013 yılından itiba-ren yükseltilmesi için siyasi kararın alındığını belirterek, son olarak ise sadece yüzdelerin ve hangi prensipe göre yükseltileceklerinin kal-dığını açıkladı. Emekli maaşlarının yüzde 7 ila 10 arasında yükseleceğini belirten Dyan-kov, süreç kapsamında tüm emeklilere yüzde 7 ila 8 oranında zam yapılması veya dü-şük emekli maaşı olanlara daha fazla zam ya-pılması konusunun görüşüleceğini kaydetti.

1 Ağustos’tan itibaren bütçe maaşlarına geti-rilen yeni ücretlendirmenin başlayacağını ifade eden Bakan Dyankov, bu sayede tüm bakanlık-larda ve devlet ajanslarındaki maaşların orta-lama yüzde 20, Maliye Bakanlığında ise yüzde 27 artacağını kaydetti. Asgari ücretin son üç yıl içinde iki defa yükseltildiğine değinen Ba-kan Dyankov, önümüzdeki dönemde asgari ücretin 310 levaya yükselebileceğini kaydetti.

BULTÜRK’ün Anayasa’ya TeklifleriBULTÜRK olarak hazır-

lanacak yeni Anayasa’nın ayrıştırıcı değil birleştirici olmasını ve gerçek bir top-lum sözleşmesi niteliği taşı-masını arzu ediyoruz.

Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülke-siyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, karşısında ko-runma göremeyeceğini”. Bu hususun önemle göz önünde bulundurulmasını ve mevcut anayasanın aşağıya alıntı yaptı-ğımız maddelerin aynen muhafaza edilmesini arz ediyoruz.

1.nci maddesi; Devletin şekliyle ilgili olup “Türkiye Dev-leti bir Cumhuriyettir”.

3.ncü maddesi; “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bö-lünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanu-nunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.”.

5.nci maddesi; Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölün-mezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet il-keleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekono-mik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve ma-nevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

6.ncı maddesi; Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya or-gan kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kul-lanamaz.”

14.ncü maddesi; Anayasada yer alan hak ve hürriyetler-den hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütün-lüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilme-sini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınır-landırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Hususları devamlılığını yeni anayasada da muhafaza etmelidir.

66.ncı maddesinde; “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” hususu değiştirilmemelidir.

2013’te Emekli Maaşlara %10 zam

Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanını Makamında ziyaret

AK Parti başarılı olursa tüm Türkiye başarılı olacaktır

Eğer kendinizi güncel siyasetin kamplaşmalarına fazlaca kaptır-mışsanız, sizin yaşadığınız ve to-runlarınızın da yaşayacakları güze-lim ülkenize yabancılaşabilirsiniz. Sanki “İktidarın Türkiyesi” ile “Si-zin Türkiyeniz” farklı ülkelerdir.

Bu yabancılaşma duy-gusu daha alt kamplaşma arayışlarına da inebilir.

Aklınızı ve bilincinizi saplantılarınızın ve önyar-gılarınızın yerine geçirebildiğinizde ise, içinde bu-lunduğunuz ruh halinin yüzyıllardır süren kro-nik bir hastalığa benzediğini fark edebilirsiniz.

Dedeleriniz bu hastalığı Balkan Savaşı’nda “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” diyerek yaşamışlardır.

Babalarınız ise çok partili demokrasiye geçiş döne-minde, Demokrat Partililerle CHP’lilerin mezarlarını ayır-malarına kadar uzanan anlamsızlıklara tanık olmuşlardır.

1960’lı yıllardan başlayarak, sivil siyasetçilerin bile askeri darbelere çanak tuttuklarını görmedik mi?

Değişim çağı Türkiye de, dünya da çağ dönümü çapındaki bir de-

ğişim süreci içinde bulunmakta. Bunu hem bölge-mizdeki krizlerde hem de global çaptaki siyasal ve ekonomik çalkantılarda görmemek mümkün değil.

Geçmişte kalmış olması gereken saplantıları-mızın ve önyargılarımızın bugüne aktarılması, ne bunların sahiplerine ne de ülkeye bir yarar sağlar.

Gelecek genel seçime kadar iktidarın ve icraa-tın sorumlusu olan AK Parti’nin ülkenin alt ve üst yapısını yenileyip Türkiye’yi daha özgür ve de-mokratik bir ortama taşıması, bu partiye oy ver-meyen ve hatta AK Parti kadrolarına kendilerini ya-bancı hisseden kesimlerin de beklentisi olmalıdır.

Bu beklenti tabii ki “Muhale-fete gerek yok” yahut “Eleştiri is-temiyoruz” anlamına gelmemeli...

Ama eğer devlet terörle mücadele ediyorsa buradaki tartışmasız ortak kriter “Silahın ve şiddetin demokra-side yeri yoktur” şeklinde olmalıdır.

Kimse kalıcı değildir Yaşadığımız bunca de-

neyimin ertesinde öğren-miş olmamız gerekiyor.

K i m s e v e h i ç -bir parti sonsuza kadar iktidarda kalamıyor.

Ama çözümleri ertelenen sorunlar ku-şaktan kuşağa aktarılarak, kalıcı oluyorlar.

Neticede 21’inci yüzyılda bile bu ülkenin bir bö-lümünde yaşayan vatandaşlarımızın tek istih-dam imkânının hâlâ kaçakçılık olduğunu “Ulu-dere faciası” dolayısıyla kabullenmedik mi?

Veya muhtemel bir depremde kaç çürük yapı-nın çökeceğini ve kaç bin insanın öleceğini 1999 depreminden beri sakız gibi çiğnemiyor muyuz?

Şu gerçeği açıkça kabul etmemiz gerekiyor. AK Parti başarılı olmalıdır AK Parti iktidarı başarılı olursa bu tüm

Türkiye’nin başarılı olacağı anlamına gelir.Türkiye gerçekten hukukun üstün olduğu, te-

mel hak ve özgürlüklerin kutsandığı, çoğulcu de-mokrasinin kurumsallaştığı bir anayasal düzene sahip olursa, bu AK partili siyasetçilerin gelecekle-rinin de güvence altında bulunmasını sağlayacaktır.

İlerideki iktidarlar da daha kolay yönetilebi-len bir ülkenin sorunlarına çözüm arayacaklardır.

Ne tarihimizi ne de coğrafyamızı değiştirebiliriz.Ama saplantılarımızdan ve önyargılarımızdan arınma-

mız, siyasal davranışlarımızı aklın ve çağın gereklerine uyumlu biçimde değiştirmemiz herhalde mümkündür.

Bağcılar Belediye Başkanı Sayın .Lokman ÇAĞRICI’yı Makamında ziyaret

Meriç Nehrinde Pirana Yakaladı Edirne’deki Meriç nehrinde balık tutan amatör balıkçı genellikle Gü-ney Amerika’da tropikal iklimlerde yaşayan pirana balığı yakaladı.

Meriç Nehrinde PİRANA

AK Parti Başarırsa Türkiye Başaracak

İslam Eserleri Rodop Dağlarında Emin EllerdeBulgaristan’ın Rodop dağı eteklerinde gizlenmiş

Çepintsi (Çangırdere) köyü, sadece doğal güzel-likleri değil yazma eserlere ev sahipliği yapma-sıyla da ünlü. Köy halkı okuyup anlayamasalar da Osmanlıca ve Arapça eserlere sahip çıkmış. Eser-ler arasında 14. yüzyıla ait ‘Altın Kur’an da var.

Köyün ortasında inşa edilen ve yerleşimin sembolü olan çifte minareli cami, yazma İslami eserler bakı-mından Sofya’daki Milli Kütüphane’den sonra ül-kenin en büyük kütüphanesine sahip. Burada 800’ün üzerinde matbu ve 350’nin üzerinde el yazması eser bulunuyor. Bunlar arasında felsefe, astronomi, fı-kıh, hitabet, Arap hattı, tarih kitapları bulunuyor.

Eski muhtar Hayri Brahimbaşev, 1999 yılında ca-minin inşasından sonra kütüphane oluşturma ge-reği duyduklarını ve bu iş için 7 genci görevlen-dirdiklerini söylüyor. “Bu kişiler bölgedeki köyleri dolaştılar ve dedelerimizden kalan eski eser adına ne varsa topladılar. Amacımız, komünist rejim dö-neminde gömülerek gizlenen değerli eserleri gele-cek nesillere aktarmaktı. Birkaç kişiyi kütüphane dizimi için kursa gönderdik ve nihayet bu hayali-

mize ulaştık.” Diyen Barahimbaşev, gelecek nesil-lere karşı görevlerini yaptıklarını söylüyor. Barahim-başev, kitapların ısı ve nem bakımından daha uygun şartlarda korunacağı bir kütüphane projesi için ise mali desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade ediyor.

14. YÜZYILA AİT “ALTIN KURAN” İnsanlardan toplanan eserler arasında tarihe ta-

nıklık eden idari evraklar da bulunuyor. Aralarında Bank Imperial Ottoman’a ait bir senet ve birçok mü-hür göze çarpıyor. Nikah metinleri, doğum evrak-ları gibi birçok doküman günümüze ışık tutuyor.

Kuşkusuz kütüphanenin en değerli eseri, bilim adamlarının tespitine göre 14.yüzyıla ait olan ve Al-lah lafzıyla tevhit kelimelerinin altın harflerle ya-zılı olduğu Kur’an-ı Kerim. Semerkand ekolüne ait olabileceği tahmin edilen mushaf, yakın köyde yı-kılmak üzere olan bir binanın duvarında bulundu.

Pirinç kağıdı üzerine yazılı olan el yazması eserde du-raklar ve sayfa kenarındaki işaretler de altın yaldızlı. Halk bu yüzden mushafı “Altın Kuran” olarak adlandırmış.

10 sayfası eksik olan Kur’an’ın, ahşap mahfa-zası sonradan yapılmış. Halkın gözbebeği gibi korudukları bu Kur’an dışında yine ona benzer, altın yaldızlı olmayan, fakat çok eskilere dayan-dığı tahmin edilen bir mushaf daha bulunuyor.

Kütüphanede en eski eserler arasında İbn Arabi’nin 1620 yılına ait Durru Meknun’u bulunuyor. Bu-nun dışında Kenzül Munir (1650), Talim ve Mu-teallim (1674 ) gibi eserler de göze çarpıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Ge-nel Müdürlüğü Şube Müdürü Abdurrahman Akbaş, geçtiğimiz yıl Çepintsi’ye gelerek bu eserlerin kayıt ve tasnifini yapmış ve 500’ün üze-rinde eser yer aldığı bir katalog oluşturulmuş.

R o d o p D a ğ l a r ı n d a İ s l a m E s e r l e r i

Bayrampaşa Kaymakamı ve Belediye Başkanı BULTURK Standında